01.05.2013 Views

sayı 1

sayı 1

sayı 1

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi<br />

Ġnönü Üniversitesi Adına Sahibi:<br />

Owner on behalf of Ġnönü University:<br />

Prof.Dr.Cemil ÇELĠK<br />

Rektör<br />

Editör/Editor:<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Editör Yardımcıları/Assoc. Editors:<br />

Öğr.Grv.Remziye AYDIN<br />

Öğr.Grv.Deniz YAKINCI<br />

Akademik DanıĢma Kurulu/Academic Advisory Board:<br />

Prof.Dr.Sevcan AKESĠ<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Doç.Dr.Gülden SINMAZIġIK<br />

Yrd.Doç.Dr.Meral YÜKSEL<br />

Yrd.Doç.Dr.Ayliz VELĠOĞLU<br />

Yrd.Doç.Dr.Ayhan ÖZġAHĠN<br />

Öğr.Gör.Dr.Nuran AKYURT<br />

Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />

Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />

Öğr.Gör.Bennur KOCA<br />

Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ<br />

Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />

Öğr.Gör.Dr.Sermin TĠMUR<br />

Uzman Aykut PĠġKĠN<br />

Yayın Sekreteri/Publication Secratary:<br />

Ġlker ĠSPĠR<br />

iispir@inonu.edu.tr<br />

YazıĢma Adresi/Correspondence Addres:<br />

Ġnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu<br />

Merkez Kampüsü/44280 MALATYA<br />

E-posta: shmyo@inonu.edu.tr Tel/Faks:0422 341 00 51


Yüksekokul Yönetim Kurulu<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Yrd.Doç.ġimay GÜL OCAK<br />

Yrd.Doç.Dr.Cem ERTAN<br />

Yrd.Doç.Dr.BarıĢ OTLU<br />

Yrd.Doç.Dr.Aytaç YÜCEL<br />

Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />

Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />

Yüksekokul Sekreteri Ömer ÜNAL<br />

T.C.<br />

ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ<br />

Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu<br />

Yönetim Kadrosu<br />

Yüksekokul Müdürü<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Yüksekokul Müdür Yardımcıları<br />

Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />

Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />

Yüksekokul Sekreteri<br />

Ömer ÜNAL<br />

Yüksekokul Akademik Kadrosu<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />

Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />

Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />

Öğr.Gör.Bennur KOCA<br />

Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ<br />

Öğr.Gör.Süreyya NUR<br />

Uzman Aykut PĠġKĠN


Dünyada her Ģey için, medeniyet için, hayat için, baĢarı için, en hakiki<br />

mürĢit bilimdir, fendir.<br />

M.Kemal ATATÜRK


Değerli okurlar;<br />

Ülkemizde ve dünyada bilimsel süreli yayınlar, giderek gerek içerik, gerek<br />

kalite ve gerekse yayın sıklığı açısından daha da artmıĢtır. Fakat buna rağmen yurt<br />

içi yayınlara akademik geliĢim açısından ilginin azaldığını görmekteyiz. Bu an-<br />

lamda, Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergimizin,<br />

yapılan çalıĢmaların yayınlanması ve sürdürülebilir bir dergi olmasını umut ediyo-<br />

ruz. Nitelik, “bir Ģeyin nasıl olduğunu belirten, onu baĢka Ģeylerden ayıran<br />

özellik, vasıf ” olarak; “bir Ģeyin iyi veya kötü olma özelliği, kalite” olarak ifade<br />

edilir. Bizde bu dergimizde ve daha sonra ki <strong>sayı</strong>larımızda bunu daha ileriye gö-<br />

türmeyi hedeflemekteyiz. Bilimsel araĢtırmalarda ilerlemenin ancak bilim adamı-<br />

na ve onun ürününe güvenle sağlanabileceği, bu nedenle bilim insanının bu güve-<br />

ni sağlayacak nitelik ve nicelikte yayınlar üretmesiyle sağlayabileceği düĢünce-<br />

sindeyiz. Yine bilimsel bilginin yayınlanması, bilginin yaygınlaĢması, okunması,<br />

değerlendirilmesi ve yeni bilimsel ürünlerin geliĢmesine olanak sağlamaktadır.<br />

Son yıllarda akademik kriterlerin gereği olarak yurt içi yayınlara olan ilginin<br />

azalması nedeniyle, yurt içi yayınları da motive etmek amacıyla, yüksekokulumuz<br />

bünyesinde bir dergi çıkarmayı amaçladık.


Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulumuzun dergisinin ilk <strong>sayı</strong>sını ya-<br />

yınlamıĢ bulunuyoruz. Bu <strong>sayı</strong>da daha çok yüksekokulumuz bünyesindeki öğre-<br />

tim elemanlarımızın hazırlamıĢ oldukları kendi konularındaki deneyimlerini anla-<br />

tan derlemeleriyle çıkardık. Dergi yazım kurallarında etik değerlere uymak ve<br />

diğer tüm ilkeler ayrıntılarıyla verilmiĢtir. Bundan sonraki <strong>sayı</strong>larımızda daha çok<br />

tüm üniversitelerimizden gelen bilimsel çalıĢmalara, makalelere yer vereceğimizi<br />

Ģimdiden duyurmak istiyoruz. “Her baĢarılı çalıĢma sona geldiğini zannettiğimiz-<br />

de aslında yeni bir baĢlangıç olduğunda anlam kazanır” Aynı zamanda “Bir yer-<br />

den geçtiğinizde eğer geçtiğiniz yerde kalıcı ve pozitif bir iz bırakabiliyorsanız,<br />

iĢte o zaman amacımıza ulaĢmıĢ oluruz. Bu dergininin hazırlanması ve basımında<br />

bizden desteğini esirgemeyen, baĢta rektörümüz Prof. Dr. Cemil Çelik‟e ve emeği<br />

geçen Yüksek Okul Müdür Yardımcılarımız ile tüm akademik ve idari personeli-<br />

mize teĢekkür ediyor, bu tür bilimsel çalıĢmalarımızın ancak ekip çalıĢmalarımızla<br />

mümkün olabileceğini bir kez daha anlamıĢ olduk. Bundan sonraki <strong>sayı</strong>larımızda<br />

yayın desteğinizi bekliyor ve akademik danıĢma kurulumuza da yayınlarımızla<br />

ilgili değerlendirme desteklerinden dolayı teĢekkür ediyoruz.<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />

Editör


Vizyonumuz: Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu olarak gelecekte<br />

sağlık, eğitim , bilim ve teknoloji konularında sunduğu hizmeti ile ulusal ve ulus-<br />

lararası alanda tercih edilen bir yüksekokul olmak.<br />

Misyonumuz: Sağlık alanında evrensel ölçütlerde eğitim, bilim ve teknolojik<br />

yeterliliğe sahip toplumsal sorumluluğun bilincinde kaliteli ve nitelikli teknikerler<br />

yetiĢtirmek.<br />

Yüksek Öğretim Yürütme Kurulunun Üniversitemiz bünyesinde 21.11.1989 tarih-<br />

li kararıyla Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu açılmıĢtır.<br />

1991 yılında HemĢirelik,<br />

1992 yılında Ebelik,<br />

1993 yılında Radyoloji, ve Tıbbi Laboratuvar,<br />

1997 yılında Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik,<br />

2006 yılında Anestezi, Ambulans ve Acil Bakım ve Çocuk GeliĢimi<br />

2009 yılında Evde Hasta Bakımı programları açılmıĢtır.<br />

ġu anda yüksekokulumuzda; Anestezi Teknikerliği, Evde Hasta Bakımı, Çocuk<br />

GeliĢimi, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik, Tıbbi Görüntüleme Teknikleri,<br />

Tıbbi Laboratuvar Teknikleri, Paramedik olmak üzere 7 programla eğitim-<br />

öğretime devam etmektedir. Programların eğitim süresi 2 yıldır.<br />

Anestezi Teknikerliği Programı: Bu programda, anestezi uzmanlarına<br />

yardımcı teknik eleman yetiĢtirilir. Anestezi programını okumak isteyen öğrenci-<br />

nin biyoloji ve fen derslerine ilgi duyması, gerekli dikkat, titizlik, sorumluluk gibi<br />

özelliklere sahip bulunması gerekir. Anestezi programı mezunu her türlü ameli-<br />

yatlarda hastanın uyutulması için gerekli tıbbi yöntemleri anestezi uzmanının öne-<br />

rileri doğrultusunda uygular. Bu konuda tek baĢına çalıĢma yetkisi yoktur. Ders-<br />

lerde uygulamalar önemli ölçüde yer tutar. Bu program mezunları Anestezi tek-<br />

nikeri unvanını alır.


Çocuk GeliĢimi Programı: Okul öncesi eğitim ve özel eğitim kurumla-<br />

rında, çocuk kliniklerindeki oyun odalarında, tedavileri süren çocuklara müzik,<br />

resim, drama, jimnastik, bilgisayar eğitimi veren, hoĢ vakit geçirmelerini sağlayan<br />

materyal (kukla, kavram ve konu kartları, hikaye yazım) hazırlayan, ilk yardım<br />

kurallarını uygulayan gerekli bilgi ve beceriye sahip kiĢileri yetiĢtirmeyi amaçlar.<br />

Bu programın hedefi iki yıllık ön lisans dönemi sonunda öğrencileri, okul<br />

öncesi eğitim ve özel eğitim kurumlarında, hastanelerin çocuk kliniklerinde ço-<br />

cukları tüm geliĢimlerine yönelik eğitimi verebilecek Ģekilde yetiĢtirmektir. Bu<br />

program mezunları Çocuk geliĢimi teknikeri unvanını alır.<br />

Evde Hasta Bakımı Programı: Hastanın yaĢam kalitesini yükselten, hasta-<br />

nın özelliklerini tanıyabilen, günlük bakımını yapabilen, fizyoterapi ve meĢguliyet<br />

terapisi yapabilen, hasta odası düzenleyebilen, yatak içi ve dıĢı egzersizler yaptı-<br />

rabilen, hastayı rahatlatabilen, hastayı yataktan kaldırabilen, hastaya ilaç verebi-<br />

len, özel hastalıklarda bakım yapabilen, ilk yardım uygulayabilen evde hasta ba-<br />

kımı yapabilen eğitimli sağlık elemanı yetiĢtirmektir. Uygulamalar üniversite,<br />

yüksek okulumuza ait uygulama kliniği, Turgut Özal Tıp Merkezi, rehabilitasyon<br />

merkezlerinde ve evde bakım hizmeti veren kuruluĢlarda, v.b. yapılacaktır.<br />

Programdan mezun olanlar, hasta bakım hizmetlerinin yürütüldüğü Sosyal Hiz-<br />

metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Belediyeler, Hastaneler, Sivil Toplum Kuru-<br />

luĢları ve Özel Kurumlarda yürütülen; huzurevleri, yaĢlı bakımevleri, güçsüzler<br />

yurdu, yaĢlı için gündüz merkezleri, sağlık birimlerindeki hastaya yönelik uygu-<br />

lamalar, evde bakım hizmetleri, hastanın evini düzenleme, korumalı meskenler<br />

v.b. uzman gözetiminde çalıĢabilirler.<br />

Paramedik Programı: Amacı hastane öncesi acil hizmetlerinin profesyo-<br />

nelce verilip ardından hasta ve yaralıların esas tedavisi yapılıncaya kadar geçen<br />

süre içersinde yaĢam kurtarıcı ve sakat kalmayı önleyici tıbbi müdahale olanakları<br />

sağlayabilecek yardımcı sağlık personeli yetiĢtirmektir.


Eğitimin esası öğrencilerin acil yardım ve kurtarma çalıĢmaları, acil hasta<br />

bakımı, hasta bakım ilkeleri, kanama kontrolü, damar yolu açma ve bazı temel<br />

ilaç uygulamaları konularında tecrübe edinmeleri, meslekleri ile ilgili olarak be-<br />

den ve vücut geliĢimi, yangın ve yangın güvenliği, kurtarma, ekipman kullanımı,<br />

davranıĢ bilimleri alanlarında da eğitilmelerine dayanmaktadır.<br />

Programın staj ve uygulamaları Ġnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma ve<br />

Uygulama Hastanesi'nde ve 112 Acil Sistemi'nde yürütülmektedir<br />

Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı: Bu programdaki öğrenciler<br />

eğitimleri süresince hem teorik olarak hem de Patoloji, Parazitoloji, Mikrobiyoloj,<br />

Çocuk Hematolojisi, Onkoloji ve Ġmmuniloji laboratuvarlarında uygulama yap-<br />

maktadırlar. Bu programdan mezun olan öğrenciler , özel ve resmi kuruluĢların<br />

laboratuvarlarında 'Tıbbi Laboratuvar Teknikeri" olarak çalıĢmaktadırlar.<br />

Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı: Tıp ve sağlık alanında<br />

yapılmıĢ her türlü bilimsel doküman dahil olmak üzere, bireysel sağlık kayıtları,<br />

sağlık yönetimi, sağlık kurumları vs. ile ilgili verileri içeren belgelerin bilimsel<br />

kurallara uygun olarak toplanması, analiz edilmesi, düzenlenmesi, saklanması ve<br />

gerektiğinde ilgili kiĢilerin yararına sunulmasıdır.<br />

Sağlık hizmetlerinin multidisipliner yapısı içerisinde belge-bilgi hizmetle-<br />

rinden sorumlu olarak önemli bir role sahip olan tıbbi sekreterlerin yetiĢtirildiği<br />

bu programın vizyonu, tıbbi dokümantasyon alanındaki her türlü yenilik ve geliĢ-<br />

meyi takip ederek öğrenci standartlarını ve eğitimin kalitesini yükseltmek, böyle-<br />

ce mesleği en üst seviyeye çıkartmaktır. Program mezunları sağlık teknikeri<br />

ünvanı almaktadır.<br />

Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programı: Bu programının amacı, tüm<br />

dünyada tanıların vazgeçilmez temel taĢı olan radyolojik görüntülemenin yüksek<br />

düzeyde eğitim görmüĢ uygulayıcılarını yetiĢtirmektir. Bu programdaki öğrencile-<br />

re okul programı kapsamındaki teorik derslerin yanı sıra radyoloji konusundaki


fizik prensipler, radyolojik anatomi, radyolojik incelemeler ve kontrast maddeler<br />

dersleri verilmektedir.<br />

Öğrenciler ayrıca makine baĢı temel eğitimi almakta ve modern cihazları<br />

kullanarak yoğun bir Ģekilde uygulama yapmaktadırlar. Bu programından mezun<br />

olan öğrenciler hastanelerde "Tıbbi Görüntüleme Teknikeri" olarak çalıĢabilmek-<br />

tedir.


Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi<br />

Ġçindekiler/Contents<br />

Üniversite Eğitiminde Akreditasyon Uygulamaları<br />

Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT ...................................................................... 1<br />

Örgütlerde ĠĢ Doyumu Ve ĠĢ Doyumuyla Ġlgili Etmenler<br />

Uzman Aykut PĠġKĠN .......................................................................................... 19<br />

Motivasyon<br />

Öğr.Gör.Bennur KOCA ........................................................................................ 23<br />

Nanoteknoloji<br />

Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI ................................................................................. 36<br />

Gençlik Dönemi Ve Depresyon<br />

Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT .................................................................................... 47<br />

ĠĢ Yerinde Mobbing<br />

Öğr.Gör.Remziye AYDIN .................................................................................... 59<br />

Cinsellik Ve Toplumların Cinselliğe BakıĢı<br />

Öğr.Gör.Dr.Sermin TĠMUR .................................................................................. 65<br />

Okul Öncesi Eğitimde Aile Katılım Modelleri<br />

Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ .......................................................................................... 75<br />

1


ÜNĠVERSĠTE EĞĠTĠMĠNDE<br />

AKREDĠTASYON<br />

UYGULAMALARI<br />

*Doç.Dr.Aysun Bay Karabulut<br />

*Ġnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Biyokimya AD, Kalite Konsey<br />

BaĢkanı<br />

e-posta:abkarabulut@inonu.edu.tr<br />

“Toplam kalite kontrolü, penisilin<br />

gibi hızla hareket eden bir ilaç değil,<br />

uzun süre alınırsa bir Ģirketin yapısı-<br />

nı aĢama aĢama iyileĢtiren, yavaĢ<br />

çalıĢan, bitkisel bir ilaç gibidir.”<br />

Özet:<br />

Kaoru Ishikawa<br />

Akreditasyon genel olarak topluma<br />

sunulan mal ve hizmetlerin kalite<br />

standartlarında sunulan ve güvence<br />

altına almaya yönelik bir sistemdir.<br />

Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />

kurumunun iyi düzeyde performansa,<br />

kaliteye ve dürüstlüğe sahip olduğu-<br />

nu belgeleyen bir süreçtir. Akredi-<br />

tasyon, minimum standartlarda aka-<br />

demik kalitenin mevcut olduğu, öğ-<br />

renciler ve paydaĢlara güven sağla-<br />

yan bir hesap verme sorumluluğu<br />

aracıdır. Akreditasyon ile, yüksek<br />

öğretim kurumunun ya da programı-<br />

nın ülke içinde ve dıĢında iyi tanın-<br />

masını ve tercih edilebilirliğini art-<br />

ması sağlanır. Eğitim kurumları da<br />

tüm kurumlarda üretmek zorundadır-<br />

lar. Bunlar Yüksek Öğretimde; bi-<br />

lim, öğrenci, yayın, Öğretim Üyesi<br />

performansı ve akademik kalite ile<br />

değerlendirilebilir. Eğitimde kaliteyi<br />

hem eğitimde kalite, hem de öğretim<br />

ve bilimde kalite Ģeklinde incelemek<br />

mümkündür.<br />

GiriĢ:<br />

Temel olarak kalite, görev ve hizmet-<br />

ler yerine getirilirken iĢlemlerde et-<br />

kinliği ve verimliliği artırmak; sıfır<br />

hatalı iĢlem yapmak; iĢ mükemmelli-<br />

ğine ulaĢarak kaliteli hizmet sunmak;<br />

çalıĢanlar (iç müĢteri) ile hizmet su-<br />

nulan kiĢi, kurum ve kuruluĢların (dıĢ<br />

müĢteri) mevcut ve geleceğe yönelik<br />

ihtiyaç ve beklentilerini de dikkate<br />

alarak mevzuat ve uygulamaları dü-<br />

zenlemek; tüm çalıĢanların katılımını<br />

ve bağlılığını sağlayıp ekip çalıĢma-<br />

sını oluĢturmak ve müĢteri memnu-<br />

niyetini gerçekleĢtirmek amacıyla,<br />

Maliye Bakanlığı‟nda Toplam Kalite<br />

Yönetimi anlayıĢına uygun bir yöne-<br />

tim sisteminin kurulması hedeflen-<br />

2


miĢtir. 1950‟li yıllarda Japonya‟da<br />

baĢlatılan kalite değiĢimin etkileri<br />

dünyada belirgin hale geldi. Japonlar<br />

Deming ve Juran‟dan temel kalite<br />

araçlarını öğrenip, bunları geliĢtirip<br />

kendi yönetim stratejilerine entegre<br />

edip sonuçta kalitenin nasıl yönetile-<br />

ceğini öğrendiler. (Kavrakoğlu,<br />

1996) Batılı Ģirketler ancak Japon<br />

Ģirketlerinin baĢarısı karĢısında uğra-<br />

dıkları Ģoktan sonra, yetmiĢlerin so-<br />

nunda bir değiĢim ihtiyacı olduğunun<br />

farkına vardılar.<br />

Akreditasyon genel olarak<br />

topluma sunulan mal ve hizmetlerin<br />

kalite standartlarında sunulan ve gü-<br />

vence altına almaya yönelik bir sis-<br />

temdir. Bir öğretim kurumunun yada<br />

öğretim kurumu tarafından uygulan-<br />

makta olan herhangi bir programın,<br />

ulusal ve/veya uluslararası düzeyde<br />

belirli performans standartlarına (ka-<br />

lite, verimlilik, etkinlik vb.) sahip<br />

olduğunu ortaya koymayı amaçlayan<br />

ve böylece yüksek öğretime talepte<br />

bulunanlar ve aynı zamanda kamuo-<br />

yu nezdinde güven tesis etmeye yö-<br />

nelik bir sistemdir (Kavrakoğlu,<br />

1996).<br />

Bir ürün ya da hizmetin, önceden<br />

üretim aĢamasında muayene, test ve<br />

analizlere tabi tutulması ve kullanım<br />

açısından uygunluğunun belgelendi-<br />

rilmesi önem taĢımaktadır. Günü-<br />

müzde mal ve hizmetlerde kaliteyi<br />

güvence altına almaya yönelik uy-<br />

gunluk değerlendirmeleri „„ standar-<br />

dizasyon‟‟, „„belgelen-dirme‟‟ (certi-<br />

fication) ya da „„akre-ditasyon‟‟<br />

(accreditation) olarak adlandırılmak-<br />

tadır.<br />

Akreditasyon, hem öğretim kuru-<br />

munun kendi kendini dönemsel ola-<br />

rak değerlendirmesine(kurumsal öz<br />

değerlendirme) hem de öğretim ku-<br />

rumunun kurum dıĢı bağımsız akre-<br />

ditasyon ajansları tarafından dönem-<br />

sel değerlendirilmesine imkan veren<br />

bir gönüllü kalite güvence sürecidir<br />

(Aktan , 2007).<br />

BaĢka bir ifade ile akreditasyon;<br />

akademik kalitenin iyileĢtirilmesi,<br />

saydamlık ve hesap verme sorumlu-<br />

luğunun aracıdır.<br />

Eğitimde Kalite Kavramı<br />

Eğitim kurumları da tüm diğer ku-<br />

rumlarda olduğu gibi üretmek zorun-<br />

dadırlar. Ancak eğitimin doğası ge-<br />

reği verimlilik unsurlarını mal üreten<br />

örgütler kadar açıklıkta ortaya koy-<br />

mak her zaman mümkün olmamak-<br />

tadır. Kalite bir unsurun değil çok<br />

3


farklı değiĢkenlerin etkileĢimi sonu-<br />

cu ortaya çıkan bir durumdur. Bun-<br />

dan dolayı, hiçbir kalite unsuru tek<br />

baĢına ele alınamaz. Eğitimde kalite-<br />

yi hem tasarımda kalite, hem de sü-<br />

reçte kalite Ģeklinde incelemek<br />

mümkündür (CHEA, 1996).<br />

Üniversitede Akreditasyon:<br />

Tanımı Ve Unsurları<br />

Yüksek öğretimde akreditasyon; Her<br />

geçen gün yükseköğretime olan tale-<br />

bin artması, buna karĢın kamu kay-<br />

naklarından yükseköğretim kurumla-<br />

rına ayrılan kaynakların aynı oranda<br />

artmaması, yaĢanan hızlı ekonomik<br />

ve sosyal değiĢimler ile bilgi ekono-<br />

misi ve toplumu esaslı geliĢmelerin<br />

yükseköğretim kurumlarından daha<br />

nitelikli hizmet beklentisinin artması<br />

ile hızla daha büyüyen ve yönetimi<br />

daha kompleks hale gelen yükseköğ-<br />

retim kurumlarının eğitim, öğretim,<br />

araĢtırma ve diğer hizmetlerinde sis-<br />

tematik ve stratejik yaklaĢımları zo-<br />

runlu hale getirmektedir. Akreditas-<br />

yon, hem yüksek öğretim kurumunun<br />

kendi kendini dönemsel olarak de-<br />

ğerlendirilmesine (kurumsal öz de-<br />

ğerlendirme) hem de yüksek öğretim<br />

kurumunun kurum dıĢı bağımsız ak-<br />

reditasyon ajansları tarafından dö-<br />

nemsel değerlendirilmesine imkan<br />

veren bir gönüllü kalite güvence sü-<br />

recidir. Bir baĢka ifadeyle, yüksek<br />

öğretimde akreditasyon, akademik<br />

kalitenin iyileĢtirilmesi, saydamlık ve<br />

hesap verme sorumluluğunun aracı-<br />

dır (Blauch, L.E. 1969).<br />

Yukarıda yaptığımız açıklamalar<br />

çerçevesinde yüksek öğretimde akre-<br />

ditasyon kavramının unsurlarını ve<br />

temel özelliklerini Ģu Ģekilde sırala-<br />

yabiliriz:<br />

Akreditasyon, yüksek öğretim ku-<br />

rumlarının ve/veya programlarının<br />

performans standartları yönünden<br />

kendi kendilerini değerlendirmeleri-<br />

ne ve aynı zamanda yetkili akredi-<br />

tasyon kuruluĢlarınca dıĢ değerlen-<br />

dirme yapılmasına imkan veren bir<br />

sis-temdir.<br />

Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />

kurumunun ve/veya programının<br />

genel olarak güvenilirliğini ve ta-<br />

nınmasını sağlayan bir sistemdir.<br />

Akreditasyon, ilgili kurumun ya da<br />

programın belirli bir mükemmeliyet<br />

standartlarına sahip olduğunu belge-<br />

leyen saygın bir sertifikanın verilme-<br />

si sürecidir.<br />

Akreditasyon, yüksek öğretim ku-<br />

rumunda kalitenin sürekli olarak ge-<br />

4


liĢtirilmesini amaçlayan bir süreçtir.<br />

Akreditasyon, kalite güvencesi sağ-<br />

layan bir araçtır.<br />

Akreditasyon, kalite geliĢtirme<br />

dıĢında yüksek öğretim kurumunda<br />

dürüstlüğü (integrity) ve etik stan-<br />

dartları yerleĢtirmeyi amaçlayan bir<br />

sistemdir.<br />

Akreditasyon, yapılması gönüllü<br />

(isteğe bağlı) bir iĢlemdir, dıĢarıdan<br />

kamusal otoritelerden bu sürece dahil<br />

olunması yönünde bir baskı yapılma-<br />

sı ya da zorlama söz konusu değildir.<br />

Akreditasyon, kamusal otoritelerce<br />

belirlenen düzenlemelerin aksine<br />

hükümet-dıĢı kontrol mekanizması-<br />

nın geçerli olduğu bir kendi kendine<br />

düzenleme (selfregulation) sürecidir.<br />

Akreditasyon, bir kurumun belirli<br />

standartları karĢılaması ve bunları<br />

tutarlı bir Ģekilde sürdürmesidir.<br />

Akreditasyon, akredite edilmiĢ olan<br />

kurum ve programların, önceden<br />

tespit edilmiĢ mükemmeliyet stan-<br />

dartlarını karĢılayacağını veya bu<br />

beklentileri aĢacağını garanti eder<br />

(Basık, 1997).<br />

Akreditasyonun genel olarak iki türü<br />

söz konusudur: „„kurumsal akredi-<br />

tasyon‟‟ ve „„programa-dönük akre-<br />

ditasyon „‟. Kurumsal akreditasyon<br />

(Institutional accreditation), kurum-<br />

sal kaliteyi maksimum standartlarda<br />

garantilemeyi amaçlayan bir akredi-<br />

tasyon iĢlemidir. Kurumsal akredi-<br />

tasyon sürecinde, yüksek öğretim<br />

kurumunun idari, mali ve akademik<br />

kapasitesi bir bütün olarak değerlen-<br />

dirilir. Programa-dönük akreditasyon<br />

(programmatic accredition) ise yük-<br />

sek öğretim kurumu tarafından uygu-<br />

lanan herhangi bir programın (örne-<br />

ğin, lisans eğitimi, yüksek lisans eği-<br />

timi ya da doktora eğitimi) kalite ve<br />

mükemmeliyet standartlarına uygun<br />

olduğunu ortaya koymayı amaçla-<br />

yan bir akreditasyon türüdür. Bu<br />

ikinci tür akreditasyonda yüksek öğ-<br />

retim kurumunun sadece belirli bir<br />

akademik programı (örneğin, mü-<br />

hendislik eğitimi, hukuk eğitimi ya<br />

da tıp eğitimi) kalite standartları yö-<br />

nünden değerlendirilir ve uygunluk<br />

sağlandığı takdirde akredite iĢlemi<br />

gerçekleĢmiĢ olur. Programa-dönük<br />

akreditasyona aynı zamanda „„uz-<br />

manlaĢmaya yönelik akreditas-yon‟‟<br />

(specialized accreditation) yada<br />

„„profesyonel akreditasyon‟‟<br />

(Professional accreditasyon) adı da<br />

verilir. Bu tür akreditasyona profes-<br />

5


yonel akreditasyon adının verilmesi-<br />

nin nedeni Ģudur; bazı meslekler,<br />

sahip olduğu özellikleri gereği belirli<br />

kalite standartlarını garantilemek<br />

zorundadırlar. Örneğin; tıp eğitimi<br />

doğrudan halk sağlığı ile ilgili bir<br />

meslektir ve bu eğitimi veren bir Tıp<br />

Fakültesi‟ nin ticari gayenin ötesin-<br />

de kaliteli bir eğitim sunması önem<br />

taĢımaktadır (Cafoğlu, 1996).<br />

Akreditasyon kurumları da<br />

kendi içerisinde bölgesel akreditas-<br />

yon kurumları, ulusal akreditasyon<br />

kurumları, dini eğitim veren okulları<br />

akredite eden kurumlar , mesleki<br />

eğitim ve kariyer eğitimi sağlayan<br />

okulları akredite eden kurumlar, spe-<br />

sifik eğitim programlarını akredite<br />

eden kurumlar Ģeklinde bir sınıf-<br />

lanmaya tabi tutulmaktadırlar.<br />

Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />

Amaçları<br />

Yukarıdaki açıklamalarımızda<br />

yüksek öğretimde akreditasyon kav-<br />

ramını açıklarken dolaylı olarak ak-<br />

reditasyon amaçlarına da değinmiĢ<br />

olduk. Konunun daha iyi anlaĢılması<br />

için geliĢmiĢ ülkelerde yüksek öğre-<br />

timde yaygın bir Ģekilde uygulanan<br />

akreditasyon temel amaçlarını kısa<br />

maddeler halinde özetlemekte yarar<br />

bulunmaktadır.<br />

Akreditasyonun baĢlıca amaçları<br />

Ģunlardır:<br />

Eğitim-öğretim ve araĢtırmaların<br />

niteliğini arttırmak, sistematik bir<br />

yaklaĢımla sürekli geliĢtirerek kalite-<br />

yi güvence altına almak.<br />

Yüksek öğretim kurumlarının hiz-<br />

met sunduğu öğrencilere ve tüm<br />

paydaĢlara eğitim-öğretimin kalitesi-<br />

nin belirli standartlara dayalı olarak<br />

yürütüldüğünün güvencesini vermek;<br />

öğrencileri ve paydaĢları kalitesiz<br />

eğitim hizmeti sunan kurumlar konu-<br />

sunda bilgilendirmek.<br />

Yüksek öğretim kurumlarının kar-<br />

Ģılıklı birbirlerini tanıma (recog-<br />

nition) sürecini kolaylaĢtırmak ve<br />

hızlandırmak.<br />

Diplomaların ve unvanların karĢı-<br />

laĢtırılabilirliğine yardımcı olmak, s<br />

Mezunların meslek yaĢamına giriĢ-<br />

lerinde temel standartları belirlemek,<br />

En yüksek standartların garanti<br />

edilmesi gerektiğinde bir „„mükem-<br />

meliyet etiketi‟‟ sağlamak ve karĢı-<br />

laĢtırma yapmayı ve üst düzey iĢbir-<br />

liğini kolaylaĢtırmak<br />

6


Devlet yardımları için yüksek öğre-<br />

tim kurumlarının akreditasyon süre-<br />

cinden geçmiĢ olmaları koĢulunun<br />

aranması halinde bu sürecin iyi iĢle-<br />

mesine araç olmak.<br />

Sınır ötesi yüksek öğretimin gide-<br />

rek yaygınlaĢtığı bir çağda farklı<br />

ülkelerde sürdürülen yüksek öğretim<br />

kurumları ve programları hakkında<br />

hizmete talepte bulunanları bilgilen-<br />

dirmek; bir baĢka ifadeyle eksik<br />

enformasyon sorununu kısmen orta-<br />

dan kaldırmak.<br />

Bu kapsamda, her ülke kendi<br />

eğitim sistemine uygun kalite güven-<br />

ce standartlarını ortaya koymakta ve<br />

bu standartlar ıĢığında kendi eğitim<br />

sistemlerini değerlendirmektedir.<br />

Aynı kapsamda, ülkeler yükseköğre-<br />

tim kurumlarının kalite geliĢtirme<br />

faaliyetlerinin değerlendirilmesi için<br />

kalite ajansları oluĢturulmakta ve dıĢ<br />

değerlendiricileri kullanarak yükse-<br />

köğretim kurumlarının kalite düzey-<br />

lerinin belirlenmesini sağlamaktadır-<br />

lar. Bu sorunu ortadan kaldırmak<br />

için geliĢmiĢ ülkelerde akreditasyon<br />

kurumlarını da „„akredite eden‟‟ üst<br />

kamusal organlar ya da saygın kar<br />

amacı gütmeyen özel organizasyon-<br />

lar faaliyet göstermektedir. Örneğin,<br />

ABD‟nde Eğitim Bakanlığı ve<br />

Council for Higher Education<br />

Accredititation (CHEA) adlı organi-<br />

zasyon bölgesel ve ulusal akreditas-<br />

yon kurumlarının faaliyetlerini de-<br />

netlemekte ve uygunluk vermektedir<br />

(CHEA, 1996).<br />

Yüksek Öğretimde<br />

Akreditasyonun Sağlayacağı<br />

Yararlar<br />

Yüksek öğretimde akreditasyon faa-<br />

liyetinin ilgili yüksek öğretim kuru-<br />

muna, öğrencilere ve tüm paydaĢlara<br />

sağlayacağı yararlar bulunmaktadır.<br />

Önemle belirtelim ki, yüksek öğre-<br />

timde akreditasyon, saydamlık ve<br />

hesap verme sorumluluğunun aracı-<br />

dır. Akreditasyon kurumlarının be-<br />

lirli standartlar üzerinde anlaĢmaya<br />

varmaları ve bu standartların ilgili<br />

bütün kurumlarca kullanılması say-<br />

damlığı sağlar. Akreditasyon kurum-<br />

ları önemli kararları hakkında kamu-<br />

oyunu bilgilendirmekle yükümlüdür.<br />

Bu bilgilendirmeler kurumlar hak-<br />

kında daha fazla bilgi sağlanmasına<br />

olanak verir. Böylelikle bir yüksek<br />

öğretim kurumu veya programın ak-<br />

redite edilmiĢ olmasının ne anlama<br />

geldiği daha iyi anlaĢılır. Örneğin,<br />

bazı kurumlar standart ve politikala-<br />

7


ını özetleyip yayınlamaktadırlar.<br />

Ġnternette yapılacak kısa bir araĢtır-<br />

ma yüksek öğretim kurumlarının<br />

kamu karĢısında kendilerini nasıl<br />

sunduklarını ortaya koyar. Öğrencile-<br />

rin ve kamunun ihtiyaçları doğrultu-<br />

sunda yapılan bilgilendirme çalıĢma-<br />

larının arttırılması saydamlığı tesis<br />

eder. Akreditasyonun temelinde yer<br />

alan hesap verebilirliğin sağlanabil-<br />

mesi için aĢağıdaki dört öneriyi be-<br />

raberinde getirmiĢtir (Dahlgaard,<br />

1995 )<br />

Kurum performansı ve öğrenci<br />

baĢarısının kanıtlarını geliĢtirmek,<br />

böylelikle yüksek öğretimde kaliteyi<br />

garanti altına almak,<br />

Kamunun, özellikle de öğrencilerin<br />

yüksek öğretimin kalitesine iliĢkin<br />

etkin bir değerlendirme yapabilmele-<br />

ri için daha fazla saydamlık sağla-<br />

mak.<br />

Performans ve öğrenci baĢarısı<br />

konusunda kurumlar arası karĢılaĢ-<br />

tırmayı kolaylaĢtıracak gönüllü bir<br />

tutum sergilemek.<br />

Yüksek öğretim beklentilerini daha<br />

fazla arttırmak ve kurumsal kalitenin<br />

eĢik standartlarını yükseltmek.<br />

Özetle, yüksek öğretimde akredi-<br />

tasyonun sağlayacağı baĢlıca yararla-<br />

rı „„saydamlık ve hesap verme zorun-<br />

luluğu‟‟ olarak ifade edebiliriz. Bu-<br />

nun dıĢında, akreditasyonun sağlaya-<br />

cağı baĢlıca yararları Ģu Ģekilde özet-<br />

leyebiliriz.<br />

Akreditasyon, öncelikle kaliteyi<br />

güvence altına alır.<br />

Akreditasyonun sağladığı tanınma<br />

(recognition) imkanıyla, öğrenciler<br />

ve tüm paydaĢlar eğitim kurumları-<br />

nın mükemmeliyet standartlarını<br />

sağlayıp sağlamadığı konusunda bil-<br />

gi sahibi olurlar. Özel sektöre kaliteli<br />

insan gücü istihdamı yönünden ko-<br />

laylıklar ve dahası güven sağlar. ĠĢ-<br />

verenler, iĢ baĢvurusunda bulunan<br />

kiĢinin mezun olduğu okulun aka-<br />

demik kalite düzeyini kolaylıkla<br />

araĢtırabilirler ve bu onlar için bir<br />

güven oluĢturur. Ulusal ve uluslar<br />

arası yüksek öğretim kurumları ara-<br />

sında kredi transferi iĢlemlerini ko-<br />

laylaĢtırır. Bazı ülkelerde yüksek<br />

öğretim kurumlarına yapılacak devlet<br />

yardımı için akreditasyon ön koĢul<br />

olarak gereklidir. Bu bakımdan, ak-<br />

reditasyon, devlet fonlarına eriĢim<br />

imkanı sağlar. Yüksek öğretim ku-<br />

rumları arasında öğrenci ve öğretim<br />

elemanlarının değiĢim programları-<br />

nın uygulanmasını kolaylaĢtırır.<br />

8


Yüksek öğretim kurumlarında çalı-<br />

Ģanlara sorunları ortaya koyma ve<br />

çözüm üretme olanağı verir ve çalı-<br />

Ģanların süreçlere katılımını teĢvik<br />

eder. Yüksek öğretim kurumlarında<br />

kurum içi iletiĢimi geliĢtirir. Kuruma<br />

dıĢarıdan detaylı, tarafsız bir değer-<br />

lendirme ve gelecekle ilgili planlama<br />

olanağı sağlar (Özdemir, 1995).<br />

Böylece; üst yönetime ve idarecile-<br />

re önceliklerin tespitinde yol gösterir.<br />

Akreditasyon, uluslararası derece ve<br />

diplomalar arasında uyum sağlar;<br />

derece ve diplomaların kalitesini ve<br />

geçerliliğini karĢılaĢtırmayı kolaylaĢ-<br />

tırır; ulusal ve kültürel değerlerin<br />

transferini destekler; Akreditasyon,<br />

ulusal eğitim sistemiyle uluslararası<br />

sistem arasında yaĢanabilecek uyum<br />

sorunlarını ortadan kaldırır. Yüksek<br />

öğrenimin uluslararası ve kültürlera-<br />

rası iĢbirliğini sağlar. Akreditasyon,<br />

kurum politikaların belgelendirilme-<br />

sini ve prosedürlerin geliĢtirilmesini<br />

teĢvik eder.<br />

Son olarak, Akreditasyon, kurum-<br />

da tutarlı ve kapsamlı uygulamalar<br />

yapılmasına yardım eder (Schargel,<br />

1993).<br />

Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />

Süreci<br />

Genel olarak yüksek öğretimde akre-<br />

ditasyon süreci altı temel unsurdan<br />

oluĢur. Ġlgili yüksek öğretim kuru-<br />

munun ya da uygulanan programın<br />

kalitesini değerlendirmeye imkan<br />

sağlayacak bir standartlar kümesi<br />

hazırlanmalı genel olarak Ülkemizde<br />

de bu geliĢmeler ıĢığında, yükseköğ-<br />

retimde kalite standartlarının oluĢtu-<br />

rulması ve bu alanda uluslararası<br />

uyumluluğun sağlanabilmesi için<br />

Yükseköğretim Kurulu tarafından<br />

“Yükseköğretim Kurumlarında Aka-<br />

demik Değerlendirme ve Kalite Ge-<br />

liĢtirme” yönetmeliği yayınlanmıĢ ve<br />

bu yönetmelik kapsamında, çalıĢma-<br />

ları koordine etmek üzere, Yükse-<br />

köğretim Kurumları Akademik De-<br />

ğerlendirme ve Kalite GeliĢtirme<br />

Komisyonu (YÖDEK) kurulmuĢtur.<br />

YÖDEK, yükseköğretim kurumla-<br />

rında akademik değerlendirme ve<br />

kalite geliĢtirme çalıĢmalarını ilgili<br />

yönetmelik ıĢığında yürütülebilmesi-<br />

ne rehberlik edecek süreçleri tanım-<br />

lamıĢtır. Bu dokümanda bu süreçler<br />

detaylı olarak açıklanmaktadır<br />

(YÖK, “Akreditasyon”).<br />

9


Yüksek öğretim kurumlarına bağlı<br />

birimler ( fakülteler, enstitüler vs).<br />

tarafından hazırlanan, kendilerinin<br />

standartları karĢılamak üzere nasıl<br />

çalıĢtıklarını açıklayan ve standartları<br />

karĢılamada ne kadar baĢarılı olduk-<br />

ları ile ilgili kendi değerlendirmele-<br />

rini içeren bir öz değerlendirme ya-<br />

pılmalı<br />

Öz değerlendirme raporunun ve<br />

diğer belgelerin tetkiki, tesislerin<br />

incelenmesi, derslerin gözlenmesi ve<br />

öğretim elemanları, öğrenciler, dekan<br />

ve ilgili diğer kimselerle görüĢmele-<br />

rin yapılması konularında eğitilmiĢ<br />

uzman meslektaĢlardan oluĢan bir<br />

ekip tarafından yapılan ziyaretler<br />

yapılır.<br />

Ziyareti gerçekleĢtiren ekip tara-<br />

fından hazırlanan, yüksek öğretim<br />

kurumlarına bağlı birimlerin<br />

(fakülteler, enstitüler vs) akreditas-<br />

yonla ilgili standartları ne ölçüde<br />

karĢıladığı hakkındaki ekip değer-<br />

lendirmelerini ve programların akre-<br />

ditasyon durumu hakkındaki önerile-<br />

rini içeren bir rapor hazırlanır.<br />

Ekibin raporunda önemli bir bilgiyi<br />

dikkate almaması ya da ziyaretin<br />

ardından ortaya önemli bilgi çıkması<br />

halinde, ziyaret edilen yüksek öğre-<br />

tim kurumlarına bağlı birimlerin<br />

(fakülteler, enstitüler vs) üst yöneti-<br />

cileri tarafından yazılan cevap yazı-<br />

lır.<br />

Yüksek öğretim kurumlarına bağlı<br />

birimlerden ( fakülteler, enstitüler vs)<br />

ve ziyareti gerçekleĢtiren ekipten<br />

elde edilen kanıtlara dayalı olarak<br />

yetkili akreditasyon kurumunun ka-<br />

rarı ile sonuçlanır (Yenersoy, 1997).<br />

Akreditasyon sürecindeki baĢlıca<br />

aĢamaları Ģu Ģekilde özetleyebiliriz<br />

(Weawer, Birkan ve Akınhay ,<br />

1997).<br />

Standartların Tespit Edilmesi: Bu<br />

ilk aĢamada akreditasyon kurumu,<br />

bir yüksek öğretim kurumunu ya da<br />

programını değerlendirmeye imkan<br />

verecek mükemmeliyet standartları-<br />

nı tespit eder.<br />

Hazırlık Ve Öz Değerlendirme:<br />

Ġkinci aĢamada akreditasyon sürecine<br />

tabi olmak isteyen yüksek öğretim<br />

kurumu öncelikle söz konusu süreç<br />

hakkında ön hazırlık çalıĢmalarını<br />

yapar ve kurum içi öz değerlendirme<br />

faaliyetlerini (SWOT analizi vs)<br />

tamamlar. Akreditasyon arayıĢı için-<br />

deki yüksek öğretim kurumu tarafın-<br />

dan baĢarılarını ortaya koyan belge-<br />

10


ler ve dokümanlar hazırlanır. Bu ba-<br />

Ģarılar, akreditasyon kurumunun<br />

standartları doğrultusunda yazılır bir<br />

rapor haline getirilir.<br />

Akreditasyon Süreci ve Yapılacak<br />

ĠĢlemler:<br />

1-Standartların oluĢturulması<br />

2-Hazırlık ve öz değerlendirme<br />

3-Ziyaret ve dıĢ değerlendirme<br />

4-Ġzleme<br />

5-Akredite Etme: karar ve onay<br />

6-Sürekli gözden geçirme<br />

DıĢ Değerlendirme Ve Ziyaret:<br />

Akreditasyon ajansı (kurumu) tara-<br />

fından görevlendirilen uzman kiĢiler<br />

tarafından ilgili yüksek öğretim ku-<br />

rumunun ya da akredite edilmesi<br />

arzulanan programının performans<br />

standartları yönünden konumu ve<br />

statüsü gözden geçirilir. Bu sürece „„<br />

yerinde değerlendirme‟‟ ve „„dıĢ<br />

değerlendirme‟‟ adı verilir. Pek çok<br />

akreditasyon ajansında değerlendir-<br />

me faaliyetleri alanında uzman, aka-<br />

demik ve idari personel tarafından<br />

gerçekleĢtirilir.<br />

Ġzleme: Yüksek öğretim kurumu ya<br />

da programı belirli bir süre yakın<br />

izlemeye alınır ve istenen standartla-<br />

ra uygunluk sağlayıp, sağlayamadığı<br />

gözlemlenir.<br />

Akreditasyon Kurumu Tarafından<br />

Karar Verilmesi: Önceki adımlar<br />

tamamlandıktan sonra akreditasyon<br />

kurumu, ilgili komisyonu toplayarak<br />

akreditasyona tabii kurumun mü-<br />

kemmeliyet standartları yönünden<br />

statüsünün onaylama veya reddetme<br />

kararı alır.<br />

Periyodik Gözden Geçirme: Akre-<br />

ditasyon statüsünün alan ilgili yüksek<br />

öğretim kurumu ve/veya programı<br />

belirli periyodik dönemler itibari ile<br />

yeniden dıĢ değerlendirmeye tabi<br />

tutulur. Sürekli izleme ve değerlen-<br />

dirmenin amacı akredite edilmiĢ ku-<br />

rumun gerekli standartları koruması-<br />

nı garanti altına almaktır.<br />

Önemle belirtelim ki, akreditasyon<br />

sürecinin iyi iĢlemesi için Ģu üç unsur<br />

gereklidir.<br />

Yaygın, anlaĢılır ve desteklenen<br />

açık bir ulusal standartlar bütününün<br />

olması<br />

Standartları iyi bilen, ziyaret için<br />

belirlenmiĢ bir protokolü izleyen ve<br />

standartlara dayalı olarak adil yargı-<br />

lara varan bir eğitilmiĢ uzman mes-<br />

lektaĢlar (değerlendiriciler) toplulu-<br />

ğunun olması,<br />

Standartlara dayalı olarak kararlar<br />

verilmesini sağlayan bir karar oluĢ-<br />

11


turma süreci ve bu süreci iĢleten bir<br />

karar merciinin olması,<br />

Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />

Standartları<br />

Standartlar, akreditasyonun temelini<br />

oluĢtururlar. Bunlar, oluĢturulacak<br />

sistemin gereklerini ortaya koyar ve<br />

yüksek nitelikli eğitim programları-<br />

nın geliĢtirilmesi için neler yapılması<br />

gerektiğini belirler. Yüksek öğretim<br />

programlarının akredite edilmesi için<br />

tasarlanmıĢ bir sistemde standartlar,<br />

bir yüksek öğretim programının ka-<br />

bul edilebilir düzeyde olduğuna karar<br />

verilebilmesi için hangi parametrele-<br />

rin programda bulunması gerektiğini<br />

gösterirler (ġiĢman, 1997)<br />

Akreditasyon Standartları:<br />

A)Öğrencilere Yönelik<br />

Standartlar:<br />

Öğrencilerin baĢarılarının değer-<br />

lendirmesi, yönlendirilmesi ve iz-<br />

lenmesi<br />

Diğer eğitim kurumlarından gelen<br />

öğrencilerin aldıkları eğitimin eĢde-<br />

ğerliliğinin sağlanabilmesi için ge-<br />

rekli düzenlemelerin yapılması,<br />

Bütün öğrencilerin, programın<br />

gereklerinin tümünü yerine getirme-<br />

lerinin sağlanması vs,<br />

B)Eğitim Ve Öğretimin<br />

Amaçlarına Yönelik Standartlar :<br />

Yüksek öğretim kurumunun mis-<br />

yonuna bağlı olarak ayrıntılı bir eğit-<br />

sel amaçlar listesi oluĢturması,<br />

Programın hedefine ulaĢıp ulaĢma-<br />

dığını sürekli olarak denetleyen ve<br />

bu Ģekilde ilgili tarafların değiĢen<br />

talepleri nedeniyle ortaya çıkan yeni<br />

ihtiyaçları karĢılamak için programda<br />

yapılabilecek gerekli düzenlemelere<br />

olanak sağlayan süreçlerin oluĢtu-<br />

rulmasının sağlanması,<br />

Eğitim amaçlarını sağlayacak bir<br />

eğitim programı ve bu programı des-<br />

tekleyen süreçlerin oluĢturulmasının<br />

sağlanması,<br />

C)Program Çıktıları Ve<br />

Değerlendirmeye Yönelik<br />

Standartlar<br />

Öğretim programı, programdan<br />

mezun olanların, bilgi ve beceri dü-<br />

zeyine sahip olmalarını sağlamaktır.<br />

Mesleki bilgileri uygulama alanına<br />

aktarabilme, Meslek için gerekli yak-<br />

laĢım, yöntem, teknik ve modern<br />

araçları kullanabilme, so-runları be-<br />

lirleme, formüle edebilme ve çözme,<br />

Mesleki uygulamalardaki çözümlerin<br />

küresel ve toplumsal boyutlarda etki-<br />

sini kavrayabilme, Deney tasarlayıp<br />

12


yürütebilme ve sonuçlarını analiz<br />

ederek yorumlayabilme, Bir sistemi,<br />

öğeyi ve/veya süreci, belirli gereksi-<br />

nimleri karĢılayacak Ģekilde tasarla-<br />

yabilme, Mesleki ve etik sorumluluk-<br />

ları kavrayabilme, Disiplinler arası<br />

takım çalıĢması yürütebilme, Etkin,<br />

sözlü ve yazılı iletiĢim kurabilme,<br />

YaĢaboyu öğrenme gereksinimi kav-<br />

rayabilme ve öğrenmeyi sürdürebil-<br />

me Güncel konulara iliĢkin bilgi sa-<br />

hibi olabilme,<br />

D)Öğretim Kadrosunun Kalitesine<br />

Yönelik Standartlar:<br />

Eğitim öğretim sürecinin en önemli<br />

öğesi olan öğretim üyelerinin:<br />

Ders programlarını nitelikli bir<br />

Ģekilde yürütebilecek,<br />

Öğrencilere yeterli miktarda da-<br />

nıĢmanlık hizmeti verebilecek ve<br />

onların mesleki geliĢimlerine katkıda<br />

bulunabilecek,<br />

Programın ilgili tarafları olan kamu<br />

ve özel kuruluĢlar ile gerekli iliĢkile-<br />

ri sürdürebilecek nitelikte ve <strong>sayı</strong>da<br />

olması, gerekir.<br />

E)Altyapıya Yönelik Standartlar:<br />

Kurumda sınıflar, laboratuarlar ve<br />

ilgili donanımların program amaçla-<br />

rını sağlayacak düzeyde olması ve<br />

öğrenmeyi destekleyecek atmosferin<br />

sağlanması,<br />

Öğretim üyesi-öğrenci iletiĢimi<br />

sağlayıcı, mesleki geliĢimi ve etkin-<br />

likleri arttırıcı kolaylıkların bulun-<br />

ması gerekir.<br />

Programlar, öğrencilere yeni bilim-<br />

sel ve eğitsel araçları öğrenme ve<br />

kullanma olanağı sağlanmalıdır. Bil-<br />

gisayar ve bilgi altyapısı, öğrencile-<br />

rin ve öğretim üyelerinin bilimsel<br />

çalıĢmalarını desteklemeye ve prog-<br />

ram amaçlarını sağlamaya olanak<br />

tanımalıdır.<br />

F)Kurumsal Destek Ve Mali<br />

Kaynaklara Yönelik Standartlar:<br />

Kurumsal desteklerin ve mali kay-<br />

nakların:<br />

Programın kalite ve sürekliliğini<br />

sağlaması,<br />

Ġyi yetiĢmiĢ öğretim üye kadrosunu<br />

çekerek, üniversitede tutabilmeye ve<br />

onların sürekli bir geliĢim içerisinde<br />

bulunmalarını sağlamaya yeterli ol-<br />

ması gerekmektedir.<br />

Bunlardan baĢka, programın gerek-<br />

tirdiği olanakları elde etmek, idame<br />

ettirmek ve kullanabilmek için de<br />

yeterli düzeyde kaynak bulunmalıdır.<br />

Destek personel ve kurumsal servis-<br />

ler, program ihtiyaçlarını karĢılayabi-<br />

13


lecek düzeyde olmalıdır ve program<br />

amaçlarını sağlamaya olanak tanıma-<br />

lıdır.<br />

G)Program Kriterleri :<br />

Her bir programın, alanı/disiplini<br />

için gerekli ve uygulanabilir olan<br />

temel ve özel ölçütleri karĢılıyor ol-<br />

ması gerekir.<br />

Bir programın ortaklaĢa bir eğitim<br />

çabasına yönelikse, her ortak bileĢen<br />

aynı akredite edilmelidir. Lisansüstü<br />

programlar için kriterler lisans prog-<br />

ram kriteri ile aynıdır. Ancak lisan-<br />

süstü akreditasyonda, lisans eğitimi-<br />

ne ek bir yıllık eğitim ve/veya araĢ-<br />

tırma etkinliği aranır ( ġiĢman. M.<br />

1997) Yıldız, G. 1994).<br />

Dünyada Yüksek Öğretimde<br />

Akreditasyon Uygulamaları<br />

Yüksek öğretimde akreditasyon, ilk<br />

olarak ABD‟nde ortaya çıkmıĢ ve<br />

zamanla yaygınlaĢmıĢtır. Günümüz-<br />

de uluslararası alanda değiĢik aka-<br />

demik disiplinlere yönelik çalıĢmalar<br />

yapan önemli akreditasyon kuruluĢ-<br />

ları Ģunlardır.<br />

ABET (The accreditation board for<br />

engineering and technology Mühen-<br />

dislik ve teknoloji akreditasyon ku-<br />

rulu) : ABD hükümeti tarafından<br />

mühendislik derecesi veren kurum-<br />

ları akredite etmeye yetkili tek ku-<br />

rumdur (Ögel, Z.B. ;1999).<br />

FEANI (Federation europeenne d‟<br />

associations nationales d‟ Ingenieurs)<br />

Avrupa mühendisleri Birliği‟nin<br />

oluĢturduğu akreditasyon kuruluĢu-<br />

dur.<br />

BaĢta iktisadi ve idari bilimler ol-<br />

mak üzere sosyal bilimler için<br />

AACSB (American Assembly of<br />

Collegiate Schools of Business),<br />

EFMD (European Foundation for<br />

Management Development), FIBAA<br />

(Foundation for International<br />

Business Administration) ve ABS (<br />

Association of Bussines Schools)<br />

gibi akreditasyon kurumları bulun-<br />

maktadır.<br />

ABD ve Kanada ilahiyat fakültele-<br />

ri birliği ATS (The association of<br />

Theological Schools), ABD‟ de ak-<br />

reditasyon kuruluĢu olarak kabul<br />

edilmektedir.<br />

Tıp alanında ise LCME (Liaison<br />

Committee on medical education )<br />

ABD ve Kanada‟daki tıp fakültesi<br />

eğitimlerini akredite etmektedir.<br />

Ayrıca NCFMEA ( The national<br />

commission for foreing medical<br />

education and accreditation) ve Eği-<br />

tim Bakanlığı kanalı ile yabancı ülke<br />

14


tıp fakültelerinin standartlarının de-<br />

ğerlendirilmesinde yardımcı olmakta,<br />

Veteriner hekimlik eğitimi veren<br />

kuruluĢların akredite edilmesinde,<br />

ABD ve Kanada‟da Amerika veteri-<br />

ner hekimlik birliği, AVMA<br />

(American Veterinary Medical<br />

Association) Avrupa Veteriner He-<br />

kimleri Birliği, EAEVE (European<br />

Association of Establishments for<br />

Veterinary Education) yapmaktadır<br />

(Atwell, 1993 )<br />

ABD’de Akreditasyon<br />

Uygulamaları<br />

ABD‟ de genel olarak iki tür akredi-<br />

tasyon uygulamaları mevcuttur.<br />

Birincisi „„ kurumsal akreditasyon‟‟<br />

dur. Kurumsal akreditasyon 2 veya 4<br />

yıllık özel veya kamuya bağlı yüksek<br />

öğretim kurumlarını veya yüksek<br />

öğretimde belirli bir amaca yönelik<br />

kurumları (kariyer geliĢtirme enstitü-<br />

leri gibi) kapsar. Bölgesel ve ulusal<br />

akreditasyon ajansları kurumsal<br />

akreditasyonla ilgilenir. Ġkinci tür<br />

akreditasyon, program temelli olarak<br />

yürütülen faaliyetlerdir. Bu akredi-<br />

tasyon faaliyetleri özel ve profesyo-<br />

nel akreditasyon kurumları tarafın-<br />

dan yürütülmekte olup amacı belirli<br />

bir yüksek öğretim programı teme-<br />

linde verilen eğitimin ilgili alanda<br />

pratik hayatın gerektirdiği beklentile-<br />

ri karĢılamaya yönelik olup olmadı-<br />

ğını tespit etmek ve onaylamaktır.<br />

UzmanlaĢmıĢ akreditasyon ajansları<br />

hem kurumsal, hemde program te-<br />

melli kurumlar olarak faaliyet göste-<br />

rirler. Örneğin, ABD‟nde Ġngilizce<br />

dil eğitim programı akreditasyon<br />

komisyonu (The Commision on<br />

English Language Program<br />

Accreditation cea) hem program,<br />

hem de kurumsal temelli uzmanlaĢ-<br />

mıĢ bir kurumdur.<br />

Akreditasyon kurumlarının tanınma-<br />

sının bir diğer yolu da Yüksek Öğre-<br />

tim Akreditasyon Konseyi (Council<br />

on Higher Education Accreditation-<br />

Chea) vasıtasıyla olur. Bu konsey;<br />

ulusal ve bölgesel düzeyde, belli uz-<br />

manlık alanı temelinde faaliyet gös-<br />

teren akreditasyon kurumlarını tanır,<br />

gönüllü akreditasyon ve kalite gü-<br />

vencesini sağlar.<br />

Bunlara ilave olarak kısa adı ASPA<br />

(association of specialized and<br />

Professional accreditors) olan bir<br />

akreditasyon birliği de akreditasyon<br />

kurumlarının tanınması yönünde bir<br />

hizmet vermektedir. ASPA‟nın mis-<br />

yonu, eğitim kalitesi alanında üyele-<br />

15


ini temsil etmek olup, akreditasyon<br />

kurumlarının bilgi, beceri, iyi uygu-<br />

lamalar ve etik değerler konusunda<br />

ilerlemelerini sağlamaktır (Eaton<br />

(2006a). ABD‟nde Eğitim Bakanlığı<br />

ve Council for Higher Education<br />

Accreditation (CHEA) tarafından<br />

faaliyetleri onaylanan baĢlıca bölge-<br />

sel akreditasyon kurumları Ģunlardır.<br />

ABD‟ de akreditasyon 81 adet ta-<br />

nınmıĢ özel ve kar amacı gütmeyen<br />

kuruluĢ tarafından yürütülmektedir.<br />

Bu kurumlar ortalama 7000 kurumda<br />

18000 programı akredite etmektedir.<br />

Akreditasyon kurumları 2004-2005<br />

akademik yılı içerisinde 70 milyon<br />

dolar harcama yapmıĢtır. Bu masraf-<br />

lar büyük ölçüde kurumlardan ve<br />

programlardan sağlanan akreditasyon<br />

gelirleriyle karĢılanmıĢtır. Bu süreçte<br />

650 ücretli çalıĢanın yanı sıra yüksek<br />

öğretim kurumlarından, iĢ dünyasın-<br />

dan ve kamu kurumlarından toplam<br />

16000 gönüllü görev almıĢtır (Eaton,<br />

(2006a).<br />

Kurumlar ve Akreditasyon Yüksek öğretim kurum<br />

Programlar kurumları larını tanıyan kurumlar<br />

18000 Ak-<br />

redite edilen<br />

Program<br />

7000 Akre-<br />

dite edilen<br />

Kurum<br />

OluĢturulması<br />

Finansmanı ve katılım<br />

Ġnceleme ve akreditasyon<br />

OluĢturulması<br />

Finansmanı ve katılım<br />

Ġnceleme ve Akreditasyon<br />

62 UzmanlaĢ-<br />

mıĢAkreditas- yon Kurumu<br />

19 Kurumsal<br />

Akreditasyon<br />

Kurumu<br />

Kamusal<br />

Regulasyon<br />

Ġnceleme ve Tanıma<br />

Özel<br />

Regulasyon<br />

ġekil:ABD’de akreditasyon sistemi (Eaton J.S. (2006a))<br />

16


Avrupa’da Akreditasyon<br />

Uygulamaları :<br />

Avrupa‟da kalite güvence sistemleri<br />

ve akreditasyon faaliyetleri henüz<br />

oluĢma ve geliĢme aĢamasındadır.<br />

Avrupa üniversiteler birliği (EUA),<br />

Avrupa düzeyinde resmi bir akredi-<br />

tasyon süreci üzerinde ısrarla dur-<br />

maktadır. Öte yandan, Avrupa Akre-<br />

ditasyon Konsorsiyumu (The<br />

European Consortium for<br />

Accreditation : ECA) adı verilen bir<br />

giriĢim bulunmaktadır. Avrupa Ak-<br />

reditasyon Konsorsiyumu akreditas-<br />

yonu Ģu Ģekilde tanımlamaktadır:<br />

„„Bir yüksek öğretim kurumunun ya<br />

da programının belirli standartlara<br />

sahip olduğunu gösteren bir formel<br />

ve bağımsız karardır.‟‟<br />

Yüksek öğretimde kalite güvencesine<br />

yönelik Avrupa ağı (The European<br />

Network for Quality Assurance<br />

(ENQA) ), ulusal kalite güvence<br />

ajanslarını bir araya getirerek bunlar<br />

arasında bilgi ve deneyim paylaĢımı<br />

sağlamayı amaçlamaktadır<br />

(Vroeijenstijn, 1999).<br />

Türkiyede Eğitimde akreditasyon:<br />

Eğitim kurumlarındaki yetersizlikle-<br />

rin teĢhisi, eğitim-öğretimin farklı<br />

kademeleri göz önünde bulundurula-<br />

rak belirlenecek bir kalite değerlen-<br />

dirmesi ve akreditasyon sisteminin<br />

hayata geçirilmesi ile mümkün olabi-<br />

lir. Türkiye'de ulusal standartların<br />

belirlenmesi ve akreditasyon için bir<br />

sistem oluĢturulması gündeme gel-<br />

miĢtir. Eğitim alanların nitelikli öğ-<br />

retmenler tarafından yetiĢtirilmesini<br />

hedefleyen ve Yükseköğretim Kuru-<br />

lu (YÖK) ve Milli Eğitim Bakanlığı<br />

iĢbirliği ile gerçekleĢtirilen, Türki-<br />

ye'de öğretmen eğitiminde uygulana-<br />

bilecek bir akreditasyon sistemi üze-<br />

rine çalıĢmalar yapılmıĢ, yine YÖK<br />

tarafından tüm yükseköğretim ku-<br />

rumlarına uygulanabilecek bir akre-<br />

ditasyon sisteminin oluĢturulması<br />

yönünde giriĢimler baĢlatılmıĢtır<br />

(Yıldız, G. 1994). Ulusal akreditas-<br />

yon sisteminin geliĢtirilmesinde ör-<br />

nek alınan yabancı kuruluĢların ba-<br />

Ģında Amerika'daki ABET<br />

(Accreditation Board for Engineering<br />

Technology) ve Ġngiltere'deki<br />

HEFCE (Higher Education Funding<br />

Council of England) gelmektedir.<br />

ABET yalnızca mühendislik prog-<br />

ramlarının akreditasyonunu ele al-<br />

makla beraber, özellikle 1996 yılın-<br />

dan itibaren benimsediği Toplam<br />

Kalite Yönetimi (TKY) felsefesini<br />

17


temel alan farklı yaklaĢımı (ABET<br />

2000) ile, sadece yükseköğretim ku-<br />

rumlarının farklı disiplinlerinde de-<br />

ğil, aynı zamanda, ilk ve ortaöğretim<br />

kurumlarında da uygulanabilecek bir<br />

kalite yönetim sistemi hakkında fikir-<br />

ler vermektedir. ABET 2000, hem<br />

TKY‟ni esas alan bir kalite güvence<br />

sisteminin kurum içinde yerleĢmesini<br />

gerektirmekte, hem de kaliteli bir<br />

mühendisin sahip olması gereken<br />

asgari nitelikleri sunarak, program<br />

hedeflerinin, bir anlamda ürün (me-<br />

zun) kalitesinin belirlenmesi konu-<br />

sunda yol gösterici olmasını sağla-<br />

maktadır. Belirlenen hedeflere ulaĢı-<br />

lıp ulaĢılamadığının ölçülmesi ise<br />

mevcut eksiklerin veya aksayan yön-<br />

lerin saptanmasını beraberinde ge-<br />

tirmektedir (Shimizu, (1999).<br />

Sonuç<br />

Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />

kurumunun iyi düzeyde performansa,<br />

kaliteye ve dürüstlüğe sahip olduğu-<br />

nu belgeleyen bir sürectir. Akredi-<br />

tasyon, minumum standartlarda aka-<br />

demik kalitenin mevcut olduğu, öğ-<br />

renciler ve paydaĢlara güven sağla-<br />

yan bir hesap verme sorumluluğu<br />

aracıdır. Akreditasyon ile, yüksek<br />

öğretim kurumunun ya da programı-<br />

nın ülke içinde ve dıĢında iyi tanın-<br />

masını ve tercih edilebilirliğini art-<br />

ması sağlanır.<br />

Yüksek öğretim sektöründe yaĢanan<br />

değiĢim trendleri (akademik geliĢme,<br />

özelleĢtirme, sınır-ötesi eğitim, aka-<br />

demik hareketlilik vs,) günümüzde<br />

akreditasyon sistemini gerekli kıl-<br />

maktadır. Sonuç olarak, akreditasyon<br />

kaliteli ve nitelikli bir üniversite eği-<br />

timi için ciddi yararlar sağlayacak bir<br />

sistemdir.<br />

Kaynaklar:<br />

Aktan C, Gencel U, (2007) “Yüksek<br />

Öğretimde Akreditasyon”, in Ak-<br />

tan C, DeğiĢim Çağında Yüksek Öğ-<br />

retim, Ġzmir: YaĢar Üniversitesi Ya-<br />

yını,.<br />

Atwell,R.(1993)HAccreditation:Putti<br />

ng Our House in Order. Washinton,<br />

DC: American Council on<br />

Education. ;<br />

Basık, Feryal Orhan,(1997) “Eğitim<br />

ve Toplam Kalite”, Kalder (Önce<br />

Kalite Dergisi), Ödüllü Kalite Ma-<br />

kaleleri.<br />

Blauch, L.E.(1969) Acreditation in<br />

Higher Education. Washinton,<br />

DC.:U.S. Dept. of Health Edu.<br />

and Welfare;.<br />

18


Cafoğlu, Zuhal (1996), Eğitimde<br />

Toplam Kalite Yönetimi, Ġstanbul:<br />

Avni Akyol Ümit Kültür ve Eğitim<br />

Vakfı Yayınları .<br />

Council for Higher Education(1996)<br />

(CHEA).”What is accreditation?”<br />

The CHEA Chronicle,1:2,;<br />

www.chea.org/chronicle/1:2;<br />

Dahlgaard, Jeans.<br />

Eaton J.S. (2006a) Accreditaion and<br />

recognition in the United States,<br />

CHEA.PPT presentation.<br />

Kai Kristensen ve Coopal K.Kanji<br />

(1995), “Total Quality Management<br />

and Education” : Vol: 6, No:5-6.<br />

Kavrakoğlu, Ġ. (1996) "Toplam Kali-<br />

te Yönetimi", Ġstanbul, KalDer Ya-<br />

yınları, No:3, Ġstanbul.<br />

Özdemir Servet 1995, “Eğitimde<br />

Toplam Kaliteye Yönetimi”, Verimli-<br />

lik (Toplam Kalite Özel Sayısı).<br />

Schargel, Franklin (1993), “Total<br />

Quality in Education”, Quality<br />

Progress, , 67-70.<br />

ġiĢman. M. (1997) "Eğitimde Top-<br />

lam Kalite<br />

Yönetimi ve Kültür", Eğitim ve Bi-<br />

lim, 21: 60-69,<br />

Yıldız, Gültekin (1994)İşletmelerde<br />

Toplam Kalite Yönetimine Geçişte<br />

Stratejik Bir Yaklaşım, Adapazarı:<br />

SAÜ Yayınları ,<br />

Ögel, Z.B. "ABET 2000 ve<br />

Eğitimicinin Eğitimi: Mühendislik<br />

Eğitiminde Kaliteye UlaĢma Yolun-<br />

da TeĢhis ve Tedavi", 1999TMMOB,<br />

Mühendislik Mimarlık Eğitimi Sem-<br />

pozyumu Bildiriler Kitabı,<br />

171-180, 16<br />

Shimizu, K., Baba, M., Shimada, K.<br />

(1999) "The New Role of the JUAA<br />

in Japanese University Evaluation",<br />

Assessment & Evaluation in Higher<br />

Education, 25: 51-60,.<br />

YÖK,“Akreditasyon”,http://www.yo<br />

k.gov.tr<br />

Yenersoy, Gönül. (1997) Toplam<br />

Kalite Yönetimi, Ġstanbul: Rota Ya-<br />

yıncılık<br />

Vroeijenstijn, A.I. (1999) "The<br />

International Dimension in Quality<br />

Assessment and Quality Assurance",<br />

Assessment & Evaluation in Higher<br />

Education,; 24: 237-247,<br />

Weawer, Charles N. (1997) Toplam<br />

Kalite Yönetiminin Dört Aşaması<br />

(Çeviren: Birkan ve Akınhay) , Ġs-<br />

tanbul: Sistem Yayıncılık.<br />

19


ÖRGÜTLERDE Ġġ DOYUMU<br />

VE Ġġ DOYUMUYLA ĠLGĠLĠ<br />

ETMENLER<br />

Uzman Aykut PĠġKĠN<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

apiskin@inonu.edu.tr<br />

ĠĢ doyumu, çalıĢanların<br />

önemli olarak gördükleri Ģeyleri iĢle-<br />

rinden ne ölçüde elde ettiklerine iliĢ-<br />

kin algılarının bir sonucudur. Birey-<br />

lerin iĢlerinden aldıkları doyum, ge-<br />

niĢ ölçüde, iĢ ve onunla ilgili her<br />

Ģeyin, ihtiyaçlarını ve isteklerini kar-<br />

Ģılama derecesine bağlıdır.<br />

Endüstri ve örgüt psikolojisi-<br />

nin en fazla çalıĢılan konusu olan ve<br />

çok boyutlu bir kavram olan iĢ do-<br />

yumu, çalıĢanın çalıĢtığı kurumdan<br />

ve iĢinden bekledikleri ile aldıkları<br />

arasındaki uyum olarak tanımlan-<br />

maktadır. En basit Ģekliyle iĢ doyu-<br />

munu, çalıĢanın iĢine karĢı gösterdiği<br />

genel tutumdur Ģeklinde tanımlamak<br />

mümkündür. KiĢinin iĢine karĢı tu-<br />

tumu olumlu veya olumsuz olacağı-<br />

na göre, iĢ doyumu “kiĢinin iĢ dene-<br />

yimlerinin sonucunda ortaya çıkan<br />

olumlu Ruh halidir” Ģeklinde tanım-<br />

lamak, çalıĢanın iĢine karĢı olumsuz<br />

tutumuna ise iĢ doyumsuzluğu de-<br />

mek doğru olacaktır.<br />

Örgütlerde ĠĢ Doyumu<br />

ÇağdaĢ yönetim biliminin<br />

amacı yönetsel etkinlik ile verimliliği<br />

artırmaktır. KüreselleĢme sürecinde<br />

iĢletmelerde rekabetçi yapı önem<br />

kazanmıĢ olup, örgütsel verimlilik<br />

açısından iĢ doyumu, üzerinde du-<br />

rulması gereken önemli bir kavram<br />

haline gelmiĢtir.<br />

Bir örgütün etkili olabilmesi<br />

ya da amaçlarını gerçekleĢtirebilmesi<br />

geniĢ ölçüde o örgütte çalıĢan kiĢi-<br />

lerin amaçlar doğrultusunda çalıĢma<br />

eğilimlerine bağlıdır. Örgütün etkili<br />

olabilmesi için çalıĢanların istekli<br />

olmaları ve yaptığı iĢten doyum<br />

sağlamaları gerekmektedir. ÇalıĢan<br />

insanların iĢ doyumlarının saptanma-<br />

sı, bunları olumlu veya olumsuz<br />

yönde etkileyen etmenlerin neler<br />

olduğunun bilinmesi büyük bir<br />

önem taĢımaktadır. ÇalıĢanların<br />

iĢten doyumunun sağlanması , artık<br />

örgütün ürün ürünlerin üretmek gibi<br />

amaçlarından <strong>sayı</strong>lmaktadır. Bir ör-<br />

güt yönetimi ,bir yandan ürettiği ni-<br />

celiğini ve niteliğini yükseltmeye<br />

çalıĢmalı, öbür yandan buna koĢut<br />

20


olarak çalıĢanların iĢ doyumlarını<br />

yükseltmelidir.<br />

Eğer birey yaptığı iĢten kendi<br />

gereksinimlerinin karĢılandığını gö-<br />

rürse ya da duyumsarsa, ortak çabaya<br />

katkısını sürdürür, aksi halde katkıyı<br />

sürdürmez. Buna göre bir örgütün<br />

yeterliliği, örgütün bireylere sağladı-<br />

ğı bireysel doyumlarla kendi varlı-<br />

ğını koruma sürdürme gücü-<br />

dür.Bunu örgütün denge gücü olarak<br />

da ifade edebiliriz.Bu denge gücü<br />

bireysel doyumla bireysel özveri-<br />

nin dengelenmesidir.<br />

Örgüt bu denge yolu ile var-<br />

lığını korur. Bireylerle örgütler ara-<br />

sında karĢılıklı alıp vermeye daya-<br />

nan bir iliĢki söz konusudur. Bu<br />

iliĢkinin bireysel ve kurumsal ol-<br />

mak üzere iki boyutu söz konusudur.<br />

Bir birey, örgüte, kiĢisel doyumları-<br />

nın, göstereceği kiĢisel çabalardan<br />

daha fazla olacağını ümit ettiği için<br />

katılır ve bu durum gerçekleĢtiği<br />

sürece örgütte kalmaya devam<br />

eder.Ancak birey ,kiĢisel çabalarının<br />

iĢten sağlayacağı doyumu aĢacağını<br />

algılarsa bu durum bireyin örgütte<br />

kalmasını olumsuz yönde etkileye-<br />

cektir.<br />

Diğer taraftan örgütünde<br />

bireyden beklentileri vardır. Örgüt,<br />

bireyden elde ettiğinden daha fazla-<br />

sını örgüte katkıda bulunarak verme-<br />

sini bekler. Örgüt açısından bir örgü-<br />

te verdiğinden daha fazlasını alan<br />

bir birey, örgütün enerjisini bitirecek<br />

gibi algılanır.<br />

Eğer birey örgütün bir üyesi<br />

ise örgüt faaliyetlerinden bir çıkar<br />

sağlayacak ve örgüt de bireyin faa-<br />

liyetlerinden karĢıt bir yarar elde<br />

edecektir.Bu durum karĢılıklı veri-<br />

min sağlanmasını meydana getire-<br />

cektir. Böylece, örgütsel amaçlar<br />

sağlandığı zaman, kiĢisel amaçlar da<br />

doğal olarak sağlanmıĢ olacaktır.<br />

ÇağdaĢ toplumlar örgütlüdür.<br />

Ġnsanlar örgütlerde doğar, örgütlerde<br />

eğitilir ve yaĢamlarının büyük bir<br />

kısmını örgütlerde çalıĢarak geçirir.<br />

Örgüt insanın iĢbirliği gereksinimin-<br />

den doğar. Ortak bir çabayı gerekti-<br />

ren bir amacın gerçekleĢtirilmesi<br />

birden fazla bireyin güç ve eylemle-<br />

rininbirleĢtirilmesi- ni,bütünleĢtirilmesini zorunlu kıl-<br />

maktadır.<br />

ĠĢ birliği olmaksızın insanların ken-<br />

di yetersizliklerini yenemeyeceği ve<br />

21


toplumsal yaĢayıĢın olmayacağı<br />

artık anlaĢılmıĢtır.<br />

Bernard‟a göre örgütün var<br />

olabilmesi için üç öğe zorunludur.<br />

Bunlar:<br />

(1) Birbirleriyle iletiĢimde bulunabi-<br />

lecek bireyler<br />

(2) Amacın gerçekleĢtirilmesine<br />

katkıda bulunma isteği<br />

(3) GerçekleĢtirilmesi gereken ortak<br />

bir amaçtır.<br />

Ortak amaca katkıda bulun-<br />

maya isteklilik, bireylerin amaç doğ-<br />

rultusunda gösterdikleri çabanın<br />

sonucunda elde ettikleri doyumla da<br />

yakından ilgilidir. Eğer gösterilen<br />

çabanın sonunda elde edilen do-<br />

yum katlanılan özveriyi aĢarsa, bi-<br />

reylerde ortak amaca katkıda bu-<br />

lunmaya isteklilik görülür ve örgüt-<br />

sel etkililik gerçekleĢir. ĠĢinden<br />

doyumsuz olan kiĢi iĢ değiĢtirme<br />

eğilimine girebilir.<br />

Bir örgütte koĢulların bozul-<br />

duğunu gösterten en önemli gösterge<br />

iĢ doyumunun düĢük olmasıdır.ĠĢ<br />

doyumsuzluğu , daha gizli biçimler-<br />

de , ani grevler, iĢi yavaĢlatma<br />

,düĢük verimlilik,disiplin sorunları<br />

ve diğer örgütsel sorunlar ardında da<br />

gizlenebilir. Öte yandan yüksek iĢ<br />

doyumu, yöneticilerin çok arzula-<br />

dıkları bir durumdur. ĠĢ doyumu, bir<br />

örgütte sağlam bir örgütsel ortam<br />

oluĢturulmasının önemli bir ölçüsü-<br />

dür.<br />

ĠĢ Doyumuyla Ġlgili Etmenler<br />

1-Doyum, çalıĢanın iĢten elde ettiği<br />

maddi çıkarlarla ilgilidir. Bir çalıĢan<br />

çalıĢması karĢılığında elde ettiği<br />

ücret ve benzeri ödemelerin düzeyi<br />

ölçüsünde doyuma ulaĢacaktır.Bunun<br />

yanı sıra çalıĢanın elde ettiği maddi<br />

karĢılıklardan dolayı doyum duya-<br />

bilmesi için, bu ödüllerin çalıĢanın<br />

yaptığı iĢin nisbi önemine ve ayrıca<br />

dağıtıcı adalet ilkelerine göre veril-<br />

mesi gerekir.<br />

2-Doyum ,iĢ güvenliği ile ilgilidir,<br />

çalıĢan sağlığı için tehlike arz eden<br />

bir ortamda çalıĢmak istemez. Her<br />

türlü güvenlik önleminin alındığı<br />

bir iĢ yerinde çalıĢmaktan endiĢe<br />

duymayacak ve bu da onu mutlu<br />

kılacaktır.<br />

3-Doyum,iĢin zevk verme kabiliyeti<br />

ve uygunluğu ile ilgilidir: Bir çalıĢa-<br />

nın, becerilerini deneyimini ve kiĢi-<br />

sel meraklarını karĢılayan görevleri<br />

yerine getirmekten dolayı doyum<br />

elde edilir. Bunun yanı sıra çalıĢanın<br />

yaptığı görevin gerektirdiği nitelik-<br />

22


lerle kendisinin sahip olduğu özel-<br />

likler arasında tam bir uyumun sağ-<br />

lanması gerekir.<br />

4-Doyum, üretimde bulunmaktan<br />

doğan gururla ilgilidir.ĠĢ çok iyi bir<br />

biçimde tasarlanır ve sonuç sağlarsa,<br />

çalıĢan hoĢnutluk duyar.<br />

5-Doyum, umut verici mesleki pro-<br />

jelerle ilgilidir. Eğer çalıĢan, çalıĢtığı<br />

iĢ yerinde yükselme olanağına sahip-<br />

se ve terfiler genellikle “liyakat”<br />

esasına göre gerçekleĢtirilmekteyse,<br />

onun duyacağı doyum yüksek ola-<br />

caktır.<br />

6-Doyum, iĢin akıĢını ve hızını de-<br />

netleyecek çalıĢanın yeteneği ile<br />

ilgilidir. ĠĢ gören yaptığı iĢin düzen-<br />

lemesinde, denetiminde yeteneklerini<br />

kullanarak rol ve söz hakkına sahip<br />

ise yaptığı iĢten doyum duyacak ve<br />

aynı zamanda baĢarısını olumlu yön-<br />

de etkileyecektir.<br />

7-Doyum, iĢ yerindeki olumlu beĢeri<br />

iliĢkilerle ilgilidir ve bu nedenle bir<br />

çalıĢanın gerekleri yerine getirdiği<br />

iĢletmenin herhangi bir alt grubuna<br />

ait olmasından dolayı duyduğu do-<br />

yum da iĢ doyumu iĢinde düĢünülür.<br />

Burada sözü edilen grup, bireyin iĢ<br />

arkadaĢlarına olan sevgi ve bağlılığı<br />

açısından tanımlanan doyum duygu-<br />

sunu veren gruptur.<br />

8-Doyum,iĢletmenin genel durumu<br />

ile ilgilidir. ÇalıĢanın doyum duy-<br />

masında, iĢletmenin baĢlıca politi-<br />

kaları, genel personel uygulamaları,<br />

toplumdaki statüsü ve ürünleri do-<br />

yum duymasında rol oynar.<br />

9-Doyum, amirin tutumuyla ilgilidir.<br />

Amirin çalıĢana karĢı olumlu tutumu,<br />

ona değer vermesi ve her nasılsa<br />

ikisi arasında var olan olumlu iliĢki-<br />

ler, bireyin iĢinden doyum duyması-<br />

na neden olan ayrı bir etmendir.<br />

10-Doyum, sendikal iliĢkiler ile de<br />

ilgilidir. Sendika, çalıĢanların genel<br />

olarak arzularına hitap eden bir top-<br />

lu iĢ sözleĢmesi için yoğun çaba<br />

gösterip bunları gerçekleĢtirmiĢse,<br />

doğrudan olmazsa bile çalıĢanların<br />

iĢlerinden doyum duymalarına kat-<br />

kıda bulunur. Öte yandan toplu iĢ<br />

sözleĢmesinin iĢverence tam uygu-<br />

lanması da bu duyguyu etkiler.<br />

Kaynak:<br />

PĠġKĠN A. Malatya Turgut Özal Tıp<br />

Merkezinde çalıĢan, sağlık, idari,<br />

teknik ve yardımcı hizmetler sınıfın-<br />

daki personelin iĢ doyumu,<br />

*YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Malatya-2001<br />

23


MOTĠVASYON<br />

Öğr. Gör. Bennur KOCA<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta: bekoca@inonu.edu.tr<br />

GiriĢ<br />

Motivasyon kavramının dilimizde<br />

tam karĢılığını bulmak oldukça zor-<br />

dur. Bu kavram Ġngilizce ve Fransız-<br />

ca “motive” kelimesinden türetilmiĢ-<br />

tir. Motive teriminin Türkçe karĢılığı<br />

güdü veya harekete geçirici olarak<br />

belirlenebilir.<br />

Motivasyon, bir insan belirlenmiĢ bir<br />

hedef için harekete geçiren güçtür<br />

(Ertürk 2000).<br />

- Motivasyon, kiĢilerin belirli bir<br />

amaç gerçekleĢtirmek üzere kendi<br />

arzu ve istekleri ile davranmalarıdır<br />

(Koçel 1999).<br />

- Motivasyon, bir veya birden fazla<br />

insan , belirli bir yöne doğru devamlı<br />

Ģekilde harekete geçirmek için yapı-<br />

lan çabaların toplamıdır.<br />

(Koçel 1999; Eren 1993).<br />

Birey açısından motivasyon, bireyin<br />

kiĢisel gereksinmelerinin doyurulma-<br />

sından, bireyin kendini gerçekleĢtir-<br />

mesine kadar birçok evreleri kapsar.<br />

Örgütsel açıdan motivasyon ise, ör-<br />

güt üyelerinin çalıĢmaya baĢlamala-<br />

rını, çalıĢmalarını sürdürmelerini ve<br />

görevlerini istekle yerine getirmele-<br />

rini sağlayan güçlerin veya meka-<br />

nizmaların tümü anlamını taĢır (Fi-<br />

dan 1997) .<br />

Tüm bu tanımlar motivasyon kavra-<br />

mının temelini oluĢturan; insan dav-<br />

ranıĢını tetikleme, bu davranıĢı yön-<br />

lendirme ve sürdürme eylemlerini<br />

kapsar. Bu tanımlardan da anlaĢıldığı<br />

gibi motivasyon kavramı, insanların<br />

bekleyiĢ ve ihtiyaçları, amaçları, dav-<br />

ranıĢları ve yaptıkları iĢ ile ilgili bilgi<br />

verilmesiyle yakından ilgilidir ( Kap-<br />

lan 1998).<br />

Dolayısıyla motivasyon olayını kav-<br />

rayabilmek için insanları istenilen<br />

hedefler doğrultusunda davranmaya<br />

zorlayan nedenleri, onların amaçları-<br />

nı ve davranıĢlarını devam ettirebil-<br />

me imkanlarını bilinçli bir Ģekilde<br />

incelemek gerekir.<br />

Ġnsanları Motive Etme Süreci<br />

Ġnsanları motive etme birdenbire ve<br />

kendiliğinden oluĢan bir olay demdir.<br />

Ġnsanları motive etmek için onların<br />

bazı özelliklerinin bilinmesi ve dahi<br />

sonra aĢama aĢama hareket etmek<br />

gerekir. Kısaca insanları motive etme<br />

24


uzun bir süreçtir. Bu süreç altı asa-<br />

madan oluĢur (Güney 2000):<br />

-Birinci AĢama Ġhtiyaç Duyma<br />

(Tatmin EdilmemiĢ Ġhtiyaçlar):<br />

Her insan, biyolojik dengesini ve<br />

çevreye uyumunu sağlayan faktör-<br />

lerden birisinin ortadan kalkmasıyla<br />

bozulan dengesini bulmaya çalıĢır.<br />

Ġhtiyaç duyulan biyolojik, psikolojik<br />

ve toplumsal etmenler sağlanmadık-<br />

ça, bireyin "dengeye ulaĢma" duru-<br />

mundan statik yapıya geçmesi im-<br />

kansızlaĢır. Bu nedenle her birey<br />

dengeye ulaĢılmasını sağlayacak<br />

etmeni ya da etmenleri tedarik etme-<br />

ye ihtiyaç duyar. Bireyler ihtiyaçları-<br />

nın farkındadırlar. Eğer ihtiyaçlarını<br />

gideremezse bu durum onda gergin-<br />

lik yaratır. Birey bu gerginlikten kur-<br />

tulmak için harekete geçer. Bireyin<br />

baĢarıya ulaĢmasında bu gerginliğin<br />

derecesi önemlidir. Gerginliğin art-<br />

ması baĢarma gücünü olumsuz yönde<br />

etkiler. Bu nedenle bireyde fazla ger-<br />

ginlik yaratmadan ihtiyaçların gide-<br />

rilmesi gerekir.<br />

-Ġkinci AĢama Uygun Ortam Sağ-<br />

lama: Ġhtiyaçların doyurulması, için<br />

uygun bir ortamın olması gerekir.<br />

Çünkü her ortamda her ihtiyaç gide-<br />

rilemez. Eğer ortam uygun değilse,<br />

insanlar ihtiyaçlarının giderilmesini<br />

baĢka zamana ve yere bırakmak zo-<br />

runda kalırlar.<br />

-Üçüncü AĢama Ġstek: Ġnsanların<br />

ihtiyaçları uygun ortam olduğunda<br />

isteğe dönüĢür. Ġstek, bireyce farkına<br />

varılmıĢ ihtiyaçlardır. Eğer birey<br />

talebin ne olduğunda tereddütlü ise,<br />

isteği Ģuurluluk düzeyine ulaĢmamıĢ<br />

bir ihtiyaç halindedir.<br />

-Dördüncü AĢama Seçenek Ara-<br />

ma: Birey ihtiyacının bilincine varır-<br />

sa bu ihtiyacını gidermek için elve-<br />

riĢli seçenekler aramaya baĢlar Ġhti-<br />

yaçların bireyde yarattığı gerilim<br />

yüksek ise, bireyin seçenekleri veya<br />

uygu: seçeneği görme yeterliliği aza-<br />

lır. Bundan dolayı birey doğruluğunu<br />

düĢünmeden ilk gördüğü seçeneğe<br />

sarılabilir. Bireyin gerilimi azaldıkça,<br />

muhaker; gücü artar ve doğru seçe-<br />

neği bulma ihtimali yükselir.<br />

-BeĢinci AĢama Deneme: Bu aĢa-<br />

mada isteği karĢılamak için seçilen<br />

veya kabul edilen hareket tarzının<br />

denemesi yapılır. Bireyin seçtiği se-<br />

çenek ne oranda geçerli ise, ihtiyacın<br />

karĢılaması da o oranda kolay olur.<br />

-Altıncı AĢama Tatmin Olma: Mo-<br />

tive edilmenin son aĢaması tatmin<br />

olmadır. Bu aĢamada birey yeterli<br />

25


düzeyde tatmin olduğunda gerilim-<br />

den kurtularak rahatlar. Eğer birey<br />

istediği düzeyde tatmin olmamıĢsa<br />

tatmin olmama oranında düĢ kırıklı-<br />

ğına uğrar. Böyle olduğunda birey ya<br />

yeniden motive edilerek bu aĢamala-<br />

ra yeniden baĢlar ya da isteğinden<br />

vazgeçer ve kaygılı olarak yaĢamaya<br />

devam eder.<br />

Motivasyon Teorileri<br />

Motivasyon teorileri kapsam ve süreç<br />

teorileri olmak üzere iki bölümden<br />

oluĢmaktadır.<br />

Kapsamına göre motivasyon teorile-<br />

ri; çalıĢanların davranıĢlarının nasıl<br />

oluĢtuğu ve nelerden etkilendiği ger-<br />

çeğini, onların motivasyonu için te-<br />

mel girdi olarak ele alırken, süreçlere<br />

göre motivasyon teorileri; personelin<br />

davranıĢlarının nasıl yönlendirilebi-<br />

leceği ve nasıl değiĢtirilebileceği<br />

konuları üzerinde durmaktadır<br />

(Koçel 2007).<br />

Kapsamına Göre Motivasyon<br />

Teorileri<br />

Kapsamına göre motivasyon teorile-<br />

ri; kiĢileri çalıĢma ortamında nelerin<br />

motive ettiğini belirlemeye, insanla-<br />

rın ihtiyaçlarını ve dürtülerini tanım-<br />

lamaya, bu ihtiyaç ve dürtülerin<br />

önem sırasını tespit etmeye çalıĢır.<br />

KiĢilerin tatmin olmak ve iyi perfor-<br />

mans gösterebilmek için sahip olma-<br />

ları gereken dürtüleri ve hedefleriyle<br />

ilgilenir (Stoner 1978 ).<br />

Maslow’un Ġhtiyaçlar HiyerarĢisi<br />

Teorisi<br />

Motivasyon konusunu ilk inceleyen<br />

yönetim uzmanlarının baĢında<br />

Abraham H. Maslow gelmektedir.<br />

Maslow, insan ihtiyaçları ile ilgili<br />

olarak 1943 yılında yazdığı bir ma-<br />

kalesinde insan ihtiyaçlarını beĢ ka-<br />

tegoriye ayırmıĢtır. Maslow, insan<br />

ihtiyaçlarını hiyerarĢik olarak ele<br />

almıĢ ve en alttaki ihtiyaçların karĢı-<br />

lanmasının ardından insanın bir üst-<br />

teki ihtiyaçlar kategorisine doğru<br />

yöneldiğini ifade etmiĢtir.<br />

Maslow‟ un ihtiyaçlar hiyerarĢisi Ģu<br />

Ģekildedir: (Maslow ve Lowery<br />

1998).<br />

Fizyolojik Ġhtiyaçlar: Ġnsanların<br />

doğuĢtan sahip oldukları ve arzu et-<br />

tikleri temel ihtiyaçlardır. Yemek,<br />

uyumak, hava teneffüs etmek vs.<br />

ihtiyaçlar bu kategori için örnek ola-<br />

rak gösterilebilir.<br />

Güvenlik Ġhtiyaçları: Ġnsanlar, can<br />

ve mal varlıklarının korunmasını<br />

isterler. Aynı Ģekilde insan, doğası<br />

gereği özgürlüğü ve mülkiyeti seven<br />

26


ir yaratıktır. Bu nedenle, tüm insan-<br />

lar baskıya ve zorlamaya karĢı kendi-<br />

lerini korumak isterler. Bunların dı-<br />

Ģında yaĢlılık, hastalık, iĢsizlik vs.<br />

durumlara karĢı da insan, geleceğinin<br />

güvenlik içerisinde olmasını arzular.<br />

Sosyal Ġhtiyaçlar: Fizyolojik ve<br />

güvenlik ihtiyaçlarından sonra insa-<br />

nın sosyal yönü ağırlık taĢıyan ihti-<br />

yaçları ortaya çıkar. Örneğin, sevme,<br />

sevilme, bir gruba mensup olma,<br />

Ģefkat, yardımseverlik vs. türünden<br />

ihtiyaçlar bu gruba örnek olarak gös-<br />

terilebilir.<br />

Kendini Gösterme Ġhtiyacı: Ġnsan-<br />

lar sevmek, sevilmek dıĢında saygı<br />

duyulmak da isterler. Ġnsanlar temel<br />

fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını<br />

ve ardından sevgi ve aidiyet ihtiyaç-<br />

larını karĢıladıktan sonra tanınma,<br />

sosyal mevkii ve statü sahibi olma,<br />

baĢarı elde etme, takdir edilme, saygı<br />

görme vs. türden ihtiyaçlara ilgi gös-<br />

terirler. Maslow bu gruptaki ihtiyaç-<br />

ları saygı görme (esteem) ihtiyaçları<br />

olarak sınıflandırmaktadır.<br />

Kendini Tamamlama Ġhtiyacı: Fiz-<br />

yolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını ve<br />

diğer belirtilen türdeki ihtiyaçlarını<br />

karĢılamıĢ olan birey son aĢamada<br />

ideallerini ve yeteneklerini gerçek-<br />

leĢtirme ihtiyacı duyar. Bu son aĢa-<br />

mada birey, ideallerini gerçekleĢtir-<br />

meye, baĢarmaya ve haz duymaya<br />

daha fazla önem verir.<br />

Abraham Maslow‟un yukarıda kısaca<br />

özetlenen “ihtiyaçlar hiyerarĢisi”,<br />

insanlar açısından bir tür<br />

motivasyonel etki gösterir. BaĢka bir<br />

ifadeyle, belirli bir basamak ihtiyacı-<br />

nı karĢılayan birey, bir sonraki basa-<br />

mağa atlamak için motive edilebilir.<br />

Herzberg’ın Motivasyon - Hijyen<br />

Teorisi<br />

Motivasyon konusunda geliĢtirilmiĢ<br />

teorilerden birisi de Frederick A.<br />

Herzberg‟in “Çift Faktör Teorisi” ya<br />

da “Motivasyon-Hijyen Teorisi” ola-<br />

rak bilinen yaklaĢımıdır. Herzberg<br />

motivasyonu belirleyici iki faktörden<br />

söz etmektedir.<br />

Motivasyonel Faktörler: BaĢarı,<br />

tanınma, takdir edilme, yapılan iĢin<br />

niteliği, yetki ve sorumluluk sahibi<br />

olma, ilerleme ve yükselme imkânla-<br />

rının olması vs. motivasyonel faktör-<br />

ler arasında <strong>sayı</strong>labilir. Bu faktörlerin<br />

olması durumunda bireylerin çalıĢma<br />

istek ve arzuları artar. Bu faktörlerin<br />

bulunmaması halinde ise bireylerin<br />

çalıĢma arzu ve istekleri yavaĢlayabi-<br />

lir.<br />

27


Hijyen Faktörler: ĠĢletme politikası<br />

ve yönetimi, çalıĢma koĢulları, ücret<br />

düzeyi, özel yaĢamdaki mutluluk<br />

düzeyi, organizasyonda alt-üst ara-<br />

sındaki iliĢkiler vs. unsurlar “hijyen<br />

faktörler” olarak adlandırılır. Hijyen<br />

faktörler mevcut olduğunda iĢ tatmi-<br />

ni gerçekleĢir ve bireyleri çalıĢmaya<br />

motive edebilir. Hijyen faktörlerin<br />

negatif olması durumunda ise (örne-<br />

ğin, çalıĢma koĢullarının çok iyi ol-<br />

maması, aile yaĢamının çok düzenli<br />

olmaması) motivasyonel etki ortadan<br />

kalkar (Eren 2001).<br />

Mccleland’ın ve Aldefer’in<br />

Motivasyon Teorisi<br />

Motivasyon konusunda bir baĢka<br />

teori geliĢtiren yönetim uzmanı ise<br />

David C. McCleland‟dır. Bir psiko-<br />

log olan Cleland, Maslow ve<br />

Herzberg‟den farklı olarak insanların<br />

farklı ihtiyaçlara yöneldikleri ve bu<br />

ihtiyaçları karĢılandığı ölçüde tatmin<br />

olacakları görüĢünü savunmuĢtur.<br />

McCleland, Maslow‟dan farklı ola-<br />

rak üç tür insan ihtiyacı üzerinde<br />

durur:<br />

BaĢarı ihtiyacı, sosyal iliĢkilerde<br />

bulunma ihtiyacı,güç ihtiyacı<br />

McCleland, Maslow gibi insanların<br />

temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaç-<br />

larından söz etmemiĢ, daha doğrusu<br />

bu ihtiyaçların üzerinde bulunan üç<br />

tür ihtiyacı ele almıĢtır. Gerçekten<br />

de, insan doğası gereği sosyal iliĢki-<br />

lerde bulunma (arkadaĢlık, dostluk,<br />

sevgi vs.) ihtiyacını hisseder. Ġnsan<br />

aynı zamanda güç elde etmeyi seven<br />

bir yaratıktır. Bu maddi bir güç (pa-<br />

ra) olabileceği gibi, makam, mevki,<br />

otorite Ģeklinde bir güç de olabilir.<br />

Ġnsan ayrıca yaptığı iĢleri baĢarmayı<br />

arzulayan ve bundan haz duyan bir<br />

varlıktır.<br />

Clayon Alderfer adındaki yönetim<br />

uzmanı ise insan ihtiyaçlarını üç<br />

farklı kategoriye ayırmakta-<br />

dır.(Alderfer 1980).<br />

Varlık Ġhtiyaçları: Bunlar insanların<br />

doğuĢtan itibaren sahip oldukları<br />

ihtiyaçlardır. Yiyecek, içecek, ba-<br />

rınma ihtiyaçları vs. bu konuda örnek<br />

gösterilebilir.<br />

Sosyal ĠliĢkiler Ġhtiyacı: Ġnsanlar,<br />

baĢka insanlarla bir arada olmak,<br />

duygu ve düĢüncelerini onlarla pay-<br />

laĢmak isterler.<br />

GeliĢme Ġhtiyaçları: Ġnsanların ken-<br />

dilerini geliĢtirme ihtiyaçlarıdır. Ba-<br />

Ģarı elde etme, tanınma, kabul edilme<br />

vs. bu tür ihtiyaçlara örnek gösterile-<br />

bilir.<br />

28


Alderfer‟e göre varlık ihtiyaçları<br />

karĢılandıktan sonra ikinci basamak<br />

ihtiyaçların, daha sonra da üçüncü<br />

basamak ihtiyaçların karĢılanmasına<br />

çalıĢılır.<br />

Buraya kadar özetlediğimiz motivas-<br />

yon teorileri arasında çok yakın ben-<br />

zerlikler olduğu söylenebilir. Her<br />

dört teori içerisinde de ihtiyaçların<br />

bir hiyerarĢi takip ettiği ve bir tür<br />

ihtiyacın karĢılanmasının ardından<br />

bir baĢka tür ihtiyacın ortaya çıktığı<br />

tespiti yapılmaktadır.<br />

Ödüllendirme Beklentisi ve Ödül<br />

Adaleti<br />

Motivasyon teorisine katkıda bulu-<br />

nan bir diğer yönetim uzmanı Victor<br />

H. Vroom‟dur. Vroom‟a göre orga-<br />

nizasyondaki çalıĢanların gösterecek-<br />

leri çaba sonucunda elde edecekleri<br />

bir performans beklentisi bulunmak-<br />

tadır. Bu performans, çalıĢanların<br />

performansları sonucunda elde edile-<br />

cek sonuçlar hakkındaki beklentiler<br />

ile yakından iliĢkilidir. Eğer, perfor-<br />

mans sonucu elde edilecek sonuç<br />

hakkında beklenti pozitif ise bu bi-<br />

reyleri daha fazla çalıĢmaya itecektir.<br />

Yani motive edici bir faktör olacak-<br />

tır. Buna karĢın, performans sonucu<br />

elde edilecek beklenti negatif ise<br />

bireyler daha fazla çalıĢma gayreti<br />

içerisine girmeyeceklerdir.<br />

Vroom‟un motivasyon konusundaki<br />

yaklaĢımının temeli ödüllendirme<br />

beklentisine dayalıdır. Birey göstere-<br />

ceği çabanın takdir edilmesi ve ödül-<br />

lendirme beklentisi içerisindedir<br />

(Vroom 1964).<br />

Süreç Teorileri<br />

Süreç teorileri adı altında toplanan<br />

motivasyon teorilerinin ağırlık nok-<br />

tası, kiĢilerin hangi amaçlar tarafın-<br />

dan ve nasıl motive edildikleri ile<br />

ilgilidir. BaĢka bir deyiĢle, belirli bir<br />

davranıĢı gösteren kiĢinin, bu davra-<br />

nıĢı tekrarlaması (veya tekrarlama-<br />

ması) nasıl sağlanabilir, sorusu süreç<br />

teorilerinin cevaplamaya çalıĢtığı<br />

temel sorudur. Süreç teorilerine göre<br />

ihtiyaçlar kiĢiyi davranıĢa sevk eden<br />

faktörlerden sadece birisidir. Bu içsel<br />

faktöre ek olarak pek çok dıĢsal fak-<br />

tör de kiĢi davranıĢı ve motivasyonu<br />

üzerinde rol oynamaktadır. Burada<br />

süreç teorileri adı altında beĢ moti-<br />

vasyon teorisini ele alınmaktadır.<br />

Bunlar:<br />

DavranıĢ ġartlandırma (Sonuçsal<br />

ġartlandırma - ) YaklaĢımı, BekleyiĢ<br />

(Beklenti) Teorileri, EĢitlik Teori-<br />

si,Amaç Teorisi, Atıf Teorisi‟dir.<br />

29


DavranıĢ ġartlandırması (Sonuçsal<br />

ġartlandırma) YaklaĢımı<br />

Disiplinler arası bir çalıĢma alanı<br />

olan yönetimin, psikolojiden aldığı<br />

en önemli kavramlardan birisi Ģart-<br />

landırma (conditioning) kavramıdır.<br />

ġartlandırma kavramının birisi klasik<br />

Ģartlandırma diğeri sonuçsal<br />

(operant) Ģartlandırma olmak üzere<br />

iki çeĢidi bulunmaktadır. Klasik Ģart-<br />

landırma I.Pavlov'un köpekler üze-<br />

rinde yaptığı deneylerle geliĢtirilen<br />

bir Ģartlandırma türüdür. Bu tip Ģart-<br />

landırmada, davranıĢlar belirli uyarı-<br />

lar tarafından harekete geçirilmekte-<br />

dir. Örneğin, Pavlov'un deneylerinde<br />

olduğu gibi, köpeğe yemek verirken<br />

(uyarı) çalınan zil bir süre sonra kö-<br />

peğin davranıĢlarını Ģartlandırmakta<br />

ve yemek verilmeden çalınan zil kö-<br />

peğin yemek Yeme davranıĢını gös-<br />

termesine (ağzının sulanması, etrafta<br />

aranması) sebep olmaktadır. Bu Ģart-<br />

landırmada ağırlık noktası uyarıların<br />

davranıĢları etkilemesi üzerindedir.<br />

Motivasyon teorisi olarak ele alınan<br />

Ģartlandırma türü ise sonuçsal Ģart-<br />

landırma (edimsel Ģartlandırma,<br />

operant Ģartlandırma-operant<br />

conditioning türüdür. Bu türün ana<br />

fikri; davranıĢların, karĢılaĢtığı so-<br />

nuçlar tarafından Ģartlandırıldığı var-<br />

<strong>sayı</strong>mıdır. Bu Ģartlandırma kavramı<br />

esas itibariyle RF. Skinner tarafından<br />

geliĢtirilmiĢtir. Bunun organizasyon-<br />

lara uygulanması ile de Örgütsel<br />

DavranıĢ DeğiĢtirme (Organizational<br />

Behavior Modification) adı verilen<br />

yeni bir alan doğmuĢtur (Skinner<br />

1950).<br />

BekleyiĢ Teorileri<br />

Bu teori Vroom tarafından geliĢtiril-<br />

miĢtir. Bu teoriye göre, insanların iĢ<br />

ve görevlerindeki baĢarıları, ihtiyaç-<br />

larının giderilmesinden ziyade onla-<br />

rın ödüllendirilmiĢ davranıĢları sonu-<br />

cu oluĢmaktadır. BaĢka bir deyiĢle,<br />

bu teori motivasyonu, bireysel ihti-<br />

yaçlara göre değil, bireyin amacı ve<br />

tercihleri ile bu amaçları baĢarmada-<br />

ki BEKLENTĠLERĠ yönünden açık-<br />

lamaktadır.<br />

Vroom'a göre, motivasyon kiĢinin<br />

aradığı değerlerle, belirli bir davranı-<br />

Ģın bu değerlere yol açma ihtimaline<br />

iliĢkin tahmininin çarpımıdır Bekle-<br />

yiĢ faktörleri (belli bir davranıĢa yö-<br />

neldiği zaman belli bir sonuca ulaĢa-<br />

cağı konusunda bireyin beklentisi) ve<br />

arzulama derecesi (sonucun birey<br />

için çekicilik derecesi) motivasyonu<br />

belirler. Bunlardan birisi yoksa bireyi<br />

30


o konuda motive etmek güç olur<br />

(Koçel 2007).<br />

Vroom‟ un kuramı, bireylerin<br />

farklı beklenti ve tercih edilirlikleri-<br />

nin farklı olduğunu belirtmekle bir-<br />

likte bu farklılıkların nedenini açık-<br />

layamamıĢ olması ve bireyler arasın-<br />

daki bu farklılıkları sınıflandırama-<br />

dığı için eleĢtiriye uğramıĢtır. Bu<br />

nedenle bu model, basit ve sadece<br />

bireyleri güdüleyen temel etmenleri<br />

gösterdiği için genel bir kuram ola-<br />

rak nitelendirilmektedir (Özkalp<br />

1999).<br />

EĢitlik Teorisi<br />

Bu teorinin ana fikri, insanların iĢ<br />

iliĢkilerinde kendilerine eĢit davran-<br />

malarını istemeleridir. EĢit davranma<br />

insanı motive eden önemli faktörler-<br />

den birisidir.<br />

Bu teoriye göre, kiĢinin iĢ baĢarısı ve<br />

tatmin olma derecesi, çalıĢtığı or-<br />

tamla ilgili olarak algıladığı eĢitlik<br />

veya eĢitsizlikle yakından iliĢkilidir.<br />

J. S. Adams'a göre, birey, kuruma<br />

verdiklerine karĢılık, kurumun kendi-<br />

sine verdiklerini eĢit görüyorsa moti-<br />

ve olur. Eğer kurumun kendisine<br />

verdikleri daha fazla ise, birey daha<br />

çok motive olur .<br />

Kurum hayatında EġĠTLĠK ancak,<br />

kurumsal ödüllerin (para, tanınma,<br />

statü vs.) çalıĢanlara, uzmanlık, baĢa-<br />

rı, dürüstlük ve kıdem esasına göre<br />

dağıtılması sonucunda sağlanır. Bek-<br />

lentisi doğrultusunda ödüllendirilen<br />

birey, kurum içindeki gayretini artırır<br />

(Adams 1965).<br />

Amaç Teorisi<br />

(Goal Setting Theory)<br />

Edwin Locke tarafından geliĢtirilen<br />

bu motivasyon teorisine göre, kiĢile-<br />

rin belirlediği amaçlar, onların moti-<br />

vasyon derecelerini de belirleyecek-<br />

tir. EriĢilmesi zor ve yüksek amaç<br />

belirleyen bir kiĢi, elde edilmesi ga-<br />

yet kolay olan amaçlar belirleyen bir<br />

kiĢiye oranla daha yüksek perfor-<br />

mans gösterecek ve daha fazla moti-<br />

ve olacaktır. Teorinin ana fikri kiĢile-<br />

rin kendileri için belirledikleri ama-<br />

cın ulaĢılabilirlik derecesidir(Locke<br />

2001).<br />

Atıf Teorisi<br />

Son zamanlarda önem kazanan güdü-<br />

leme teorilerinin diğer bir sınıfı atıf<br />

teorileridir. Teorinin esası, kiĢilerin<br />

baĢkalarının davranıĢlarını açıklama-<br />

da atıflar yapmasına dayanır. Teori,<br />

bireyin kendi davranıĢlarını da içine<br />

alan, diğer bireylerin davranıĢlarını<br />

31


gözlemlemesi ve sonra bu davranıĢın<br />

anlam ve nedenine atıfta bulunması<br />

temeline dayanır. KiĢiler atıflarını,<br />

davranıĢları açıklanan kiĢinin kiĢilik<br />

özelliklerine ya da davranıĢta bulun-<br />

duğu sosyal ortama bağlayarak ya-<br />

parlar. Teori üç temel var<strong>sayı</strong>ma da-<br />

yanır. Bunlar insanların hem kendi<br />

davranıĢlarının hem de baĢkalarının<br />

davranıĢlarının nedenlerini belirle-<br />

meye çalıĢtıkları, davranıĢların ne-<br />

denlerinin belirlenmesinin rastgele<br />

değil, belli kurallar doğrultusunda<br />

yapıldığı ve belli davranıĢlara atfedi-<br />

len sebeplerin, sonraki heyecan ve<br />

heyecan dıĢı davranıĢları yönlendir-<br />

diğidir. Atıf teorisine göre bireyler,<br />

algılamalarını değiĢtirebilirler. Bu<br />

sebepten dolayı yöneticiler, çalıĢan-<br />

larda meydana gelebilecek bu deği-<br />

Ģiklikleri meydana getirebileceği<br />

sonuçları ve etkileri bilmek ihtiyacını<br />

hissederler. Bu yaklaĢımın geliĢtirdi-<br />

ği en bütünleĢmiĢ yapı Kelley tara-<br />

fından ortaya konmuĢtur.<br />

Kelley kiĢilerin davranıĢları ve güdü-<br />

lenmeyi yorumlarındaki nedenlerle<br />

ilgilenir ve nedenler çoğunlukla göz-<br />

lenemedikleri için biliĢe ve özellikle<br />

algılara önem verir. Bu teoride, kiĢi-<br />

lerin çevrelerinin nedensel yapısını<br />

anlamaya çalıĢtıkları vurgulanır. Te-<br />

orinin bütünlüğü ve uygulanabilirliği<br />

göz önüne alındığında atıf teorileri,<br />

öbür güdülenme teorilerinden daha<br />

üstün görünmektedir ( Balcı 1992).<br />

Motive Edici Faktörler<br />

Yöneticiler astlarını motive etmek<br />

istiyorlarsa, onlarda tam tatmin sağ-<br />

layan davranıĢlar geliĢtirmelidirler.<br />

Bu davranıĢlar bir taraftan kiĢisel<br />

tatmin sağlarken, diğer taraftan da<br />

kurumun amaçlarını gerçekleĢtirme-<br />

sine yardımcı olurlar. Ġnsan davranıĢ-<br />

ları çok karıĢık ve anlaĢılması güç<br />

olduğundan, motivasyon konusunda<br />

genel ilkeler belirlemek kolay değil-<br />

dir. Ġnsanlar arasındaki kiĢisel farklı-<br />

lıklar motivasyonu zorlaĢtıran faktör-<br />

lerin baĢında gelmektedir.<br />

Motivasyonda temel amaç, insanların<br />

ĠSTEKLĠ, VERĠMLĠ VE ETKĠLĠ<br />

çalıĢmalarını sağlamaktır. Bu amacı<br />

gerçekleĢtirmek için kurum yö-<br />

neticileri ve bilim adamları birçok<br />

uygulama örnekleri ve teoriler geliĢ-<br />

tirmiĢlerdir. Fakat bugüne kadar ge-<br />

liĢtirilen veya uygulanan bu örnek<br />

teorilerin tam bir baĢarıya ulaĢtığı<br />

söylenemez. Çünkü motive etme ve<br />

kullanılan özendirici araçlar her yer-<br />

de ve her zaman aynı etkiyi göster-<br />

32


meyebilir. Örneğin, bir birey maddi<br />

ödülleri daha çok motive edici kabul<br />

ederken, baĢka biri sosyal özendiri-<br />

cileri (saygı, sevgi vs. gibi) daha çok<br />

motive edici olarak kabul edebilir.<br />

Bir bakıma özendirici araçların etkin-<br />

liği kiĢilerin değer yargılarına, çevre<br />

faktörlerine, sosyal ve eğitim düzey-<br />

lerine bağlı olduğu söylenebilir. Mo-<br />

tive etmede yararlanılan özendiricile-<br />

rin etkinliği aynı zamanda yöneticile-<br />

rin anlayıĢ ve davranıĢlarına da bağ-<br />

lıdır (Sabuncuoğlu 1982).<br />

Yöneticilerin baĢarısı, yönettikleri<br />

insanların, ekonomik, sosyal ve psi-<br />

kolojik yapılarını çok iyi bilmelerine<br />

ve onların büyük çoğunlu tarafından<br />

benimsenen bir yönetim tarzı sergi-<br />

lemelerine bağlıdır.<br />

Ġnsanları motive etmede her yöneti-<br />

cinin bilmesi gereken en önemli hu-<br />

sus; "BĠREYLERĠ MOTĠVE ET-<br />

MEDE KULLANILAN ÖZENDĠ-<br />

RĠCĠLER" dir. Ancak bu özendirici-<br />

lerin önemi kiĢiden kiĢiye ve duruma<br />

göre değiĢir. Eğer motivasyon plan-<br />

ları bu özendiricilere dayanılarak<br />

uygulanırsa daha baĢarılı olur.<br />

Ġnsanları motive etmede kullanılan<br />

özendiricilerden bazıları Ģunlardır<br />

(Güney 2000).<br />

Gelir (MaaĢ, Prim Vs.),<br />

-Güvenlik (Emeklilik Ve ÇeĢitli Si-<br />

gortalar Gibi Ekonomik Korunma<br />

Biçimleri), -Yükselme Ġmkanları, -<br />

Cazip ĠĢ,<br />

-Yapılmaya Değer Bir ĠĢ, -Uygun<br />

Statü,<br />

-KiĢisel Yetki Ve Güç Kazandırma, -<br />

Özel YaĢama Saygı, -Kararlara Katı-<br />

lım,<br />

-Adaletli Ve Sürekli Bir Disiplin<br />

Sistemi Benimseme,<br />

-Amaç Birliği Sağlama, -Ġyi Ġletim<br />

Kurma, -BaĢarıyı Ödüllendirme,<br />

-BoĢ Zamanları Değerlendirme Ko-<br />

nusunda UğraĢlar Belirleme,<br />

-Cezadan Ziyade Olumlu PekiĢtirme<br />

Kullanma.<br />

Motivasyon Ġle Ġlgili Yapılan Bazı<br />

AraĢtırma Sonuçları<br />

Yapılan çalıĢmalarda Ģu sonuçlara<br />

ulaĢılmıĢtır. Ġngiltere‟deki Ģirketin<br />

üst düzey yöneticilerinin motivasyo-<br />

nunu araĢtıran bir çalıĢmada,<br />

Marx,Demby,Ģirketinin üst düzey<br />

yöneticileri motive edecek en önemli<br />

faktörler, iĢin niteliği, kiĢisel geliĢim,<br />

kariyer geliĢimi, Ģirket ortamı ve<br />

ücret olarak sıralanmıĢtır (Bulunt ve<br />

Spring 1994). BaĢka bir çalıĢmada;<br />

yöneticilerin paradan ziyade geliĢim<br />

33


ve imkana daha çok önem verdikle-<br />

rini, çalıĢanların takım çalıĢması, iĢ<br />

güvencesi, topluma yararlı olma gibi<br />

faktörlere, yüksek ücret, prestij ve<br />

baĢarma azmi, bağımsız çalıĢma gibi<br />

faktörlerden daha fazla önem verdik-<br />

lerini ortaya koymuĢtur( Hodgetts<br />

1999). Nicholson‟a göre, birçok<br />

problemi olmasına rağmen çalıĢanlar<br />

motivasyon enerjisine sahiptir ve<br />

iĢleriyle ilgili sorumluluk almak is-<br />

terler. Fakat iĢ yerindeki bazı olum-<br />

suz durumlar insanın yapısında olan<br />

doğal motivasyon enerjisini Bu en-<br />

gellemeyi ortadan kaldırmak için<br />

çalıĢanların katılımlarını, enerjilerini<br />

ortaya koymalarını sağlamak ve öne-<br />

rilerini göz önüne almak gerekir<br />

(Nicholson 2003). Bir örgütte moti-<br />

vasyonun önemi ve örgüt çalıĢanları-<br />

nı motive eden faktörleri ortaya çı-<br />

karmak amacıyla yapılan baĢka bir<br />

araĢtırmada (Öztürk ve Dündar<br />

2003);<br />

Kamu çalıĢanlarının parasal ödüllere<br />

manevi ödüller kadar önem verdikle-<br />

ri, kurumda yapılan iĢlerin takdiri ile<br />

yükselme olanaklarının varlığının<br />

motivasyonu sağladığı, ve nihayet<br />

kurumlarda ücret adaletsizliklerinin<br />

huzursuzluğa yol açtığı belirlenmiĢ-<br />

tir.<br />

Sonuç ve Öneriler<br />

Kurumun ve bireyin ihtiyaçlarını<br />

tatminle sonuçlandıracak bir çalıĢma<br />

ortamı yaratacak, bireyin harekete<br />

geçmesini sağlayacak etkileme ve<br />

isteklendirme faaliyetlerinin tümüne<br />

motivasyon denir. Her yönetici ve<br />

kurum için en önemli sorun; farklı<br />

ihtiyaçlara sahip olan insanları ku-<br />

rumun amaçları doğrultusunda nasıl<br />

yönlendirileceğidir. Bu nedenle mo-<br />

tivasyon bütün kurum ve yöneticiler<br />

için son derece önemli bir konudur.<br />

Yöneticilerin astlarını hangi Ģartlar-<br />

da, nasıl bir çalıĢma ortamında ne za-<br />

man ve hangi ödüllerle motive ede-<br />

ceğini bilmesi gerekir. BaĢka bir de-<br />

yiĢle motivasyon konusunda bilgi<br />

sahibi olmalıdır. Ancak o zaman ku-<br />

rumsal bütünleĢmeyi ve astlarının<br />

verimliliğini artırabilir.<br />

Motivasyonda en önemli konu insan-<br />

ların ihtiyaçlarını, davranıĢlarını ve<br />

davranıĢlarının nedenlerini bilmektir.<br />

Buna bağlı olarak motivasyonu Ģöyle<br />

tanımlayabiliriz: Motivasyon, iradi<br />

bir davranıĢın oluĢmasında bilinçli<br />

bir dürtünün gösterdiği etkidir.<br />

34


Ġnsanları motive biçimi, kurumun<br />

yönetim tarzına, insanların içinde ya-<br />

Ģadığı toplumsal çevreye ve bu çev-<br />

reden alıp kullandığı kültürel değer<br />

yargılarına göre değiĢir. Ġnsanları<br />

motive etmede BĠR TEK EN ĠYĠ VE<br />

EN GEÇERLĠ YOL YOKTUR.<br />

Önemli olan uygulanan motivasyon<br />

yöntemlerinin kurumdaki insanlara<br />

ve onların ihtiyaçlarına uygun olma-<br />

sıdır. Bu nedenle her yönetici emrin-<br />

deki insanları olumlu yönde etkileye-<br />

cek bir motivasyon yöntemini geliĢti-<br />

rip uygulaması gerekir. Burada<br />

önemli olan bir noktada Ģudur; geliĢ-<br />

tirilen motivasyon yönteminin birey-<br />

lerin kiĢiliklerine uygun olması gere-<br />

kir. Bu konuda son cümle olarak Ģu<br />

söylenilebilir;<br />

EN UCUZ, EN KOLAY VE EN<br />

GEÇERLĠ MOTĠVASYON ARACI<br />

ĠNSANA SEVGĠ ĠLE YAKLAġ-<br />

MAKTIR.<br />

Kaynaklar<br />

Adams, J. S. (1965). Inequity in<br />

Social Exchange. Advances in<br />

Experimental Social Psychology,<br />

2, 267-299.<br />

Alderfer, C. P. (1980). The<br />

Methodology of Organizational<br />

Diagnosis, Professional Psychology.<br />

11, 459-468.<br />

Balcı, Esergül. (1992). Ödüller, Gü-<br />

düleme Kuramları ve Türkiye‟de<br />

Öğretmen Ödülleri. Adem Yayıncı-<br />

lık, Ankara, 6.<br />

Bulunt, B.E. ve K.A. Spring(1994)<br />

“MPA Graduates and The Dilemma<br />

of Job Satisfaction: Does Crassonig<br />

the Sector Line Make a Difference”,<br />

Public Personel Management,<br />

20/4, 449-456.<br />

Eren , E.(2001).Yönetim ve Organi-<br />

zasyon. Beta Basım Yayın Dağıtım,<br />

Ġstanbul, 274-271.<br />

Eren, E. (1993). Yönetim Psikolojisi:<br />

ĠĢletme Fakültesi Yayınlar, Ġstan-<br />

bul,316.<br />

Ertürk, M. (2001). ĠĢletmelerde Yö-<br />

netim ve Organizasyon. 3.Baskı ,<br />

Beta Yayınlar ,Ġstanbul,143.<br />

Fidan, N. (1997). Okulda Öğrenme<br />

ve Öğretme. Beta Basımevi, Ġstanbul,<br />

206-207.<br />

Güney, S.( 2000). DavranıĢ Bilimle-<br />

ri. 2. Basım, Nobel Yayın Dağıtım<br />

Ltd., Ankara,474-476.<br />

Hodgetts M.Richard; (1999) Yöne-<br />

tim, Çev: Canan Çetin ve Esin Can<br />

Mutlu, 2. Baskı, Ġstanbul, 493.<br />

35


Kaplan, U.(1998). Motivasyon Mu-<br />

cizesi.Sistem Yayıncılık, Ġstanbul,<br />

7-11.<br />

Koçel, T. ( 2007). “ĠĢletme Yöneti-<br />

ciliği”. Arıkan Yayınları,10.Baskı,<br />

Yayın No: 45, 639.<br />

Koçel, T. (1999). ĠĢletme Yöneticili-<br />

ği. 7.Baskı , : Beta Yayınlar, Ġstan-<br />

bul,465-466.<br />

Locke, Edwin A. (2001). Motivation<br />

by Goal Setting. Handbook of<br />

Organizational Behavior. 2, 43-54.<br />

Maslow, A., Lowery, R. (Ed.).<br />

(1998). Toward a psychology of<br />

being (3rd ed.). New York: Wiley &<br />

Sons.<br />

Nıcholson, Nıgel. (2003). How to<br />

Motivate Your Problem People,<br />

Harvard Business Review, January,<br />

ss.57-65.<br />

Özkalp, E. (1999). Örgütlerde Kültü-<br />

rel Sorunlar ve Örgüt Kültürünün<br />

Korunmasında ve GeliĢtirilmesinde<br />

Uygulanabilecek Programlara ĠliĢkin<br />

EskiĢehir‟de Yapılan bir AraĢtırma.<br />

Anadolu Üniversitesi Ġktisadi ve Ġda-<br />

ri Bilimler Fakültesi Dergisi,<br />

15 (1-2), 437-472.<br />

Öztürk, Z., Dündar , H.( 2003). Ör-<br />

gütsel Motivasyon Ve Kamu Çalı-<br />

Ģanlarını Motive Eden Faktörler.<br />

C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergi-<br />

si, Cilt 4, Sayı 2.<br />

Sabuncuoğlu, Z., Tüz, M. (1998).<br />

Örgütsel Psikoloji. Alfa<br />

Kitabevi,Bursa,104-105.<br />

Skinner, B. F. (1950). Are theories of<br />

learning necessary? Psychological<br />

Review,<br />

57 (4), 193-216.<br />

Stoner, J. (1978). Management,<br />

Prentice-Hall, Boston,406 Pettijohn,<br />

T. F. (1998). Psychology: A<br />

ConnecText, New York: McGraw<br />

Hill.<br />

Vroom, V. H. (1964). Work and<br />

Motivation. John Wiley and Sons<br />

Inc.<br />

36


NANOTEKNOLOJĠ<br />

Öğr.Gör. Z.Deniz Yakıncı<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta:dyakinci@inonu.edu.tr<br />

Genel Tanım :<br />

Nano kelimesi Yunanca “küçük yaĢlı<br />

adam veya cüce” demektir. Günü-<br />

müzde nano, teknik bir ölçü birimi<br />

olarak kullanılır ve Nanometre, 1<br />

metrenin milyarda biri ölçüsünde bir<br />

uzunluğu temsil eder (yaklaĢık olarak<br />

ard arda dizilmiĢ 5 ila 10 atom).<br />

Teknoloji kelimesi ise yine Yunanca<br />

“el iĢi veya sanat ve bir konunun<br />

çalıĢılması olarak tercüme” edilebilir.<br />

Teknoloji genellikle çevre üzerinde<br />

kontrol sağlamak amacıyla araç yara-<br />

tılması olarak tanımlanır. BaĢka bir<br />

anlamla ise teknolojiyi, bilimsel me-<br />

totların ticari amaçlar için kullanıl-<br />

ması olarak yorumlayabiliriz.Bu du-<br />

rumda, Nanoteknoloji, çok genel<br />

tanımıyla, küçük (yaklaĢık atom bo-<br />

yutlarında) yapıların ticari bir amaca<br />

hizmet edebilecek Ģekilde düzenlen-<br />

mesidir. Maddeler üzerinde 100 na-<br />

nometre ölçeğinden küçük boyutlar-<br />

da gerçekleĢtirilen iĢleme, ölçüm,<br />

modelleme ve düzenleme gibi çalıĢ-<br />

malar nano-teknoloji çalıĢmaları ola-<br />

rak nitelenir. Nanoteknoloji birçok<br />

alanı kapsayan bir bilim dalıdır. Mal-<br />

zeme bilimi, elektronik, kimya, biyo-<br />

loji, aygıt fiziği gibi bilim dalların-<br />

dan araĢtırmacılar, nanoteknoloji<br />

çalıĢmaları yapmaktadır.<br />

Nanoteknolojinin etkileri üzerinde<br />

çok tartıĢma olmuĢtur. Nanotek-<br />

nolojinin tıp, elektronik ve enerji<br />

üretimi gibi alanlarda uygulanma<br />

potansiyeli vardır. Bunun yanında,<br />

her yeni teknolojide olduğu gibi,<br />

nanomalzemelerin de sağlık ve çevre<br />

üzerindeki etkileri merak edilmekte-<br />

dir (Buzea, Pacheco, and Kevin<br />

2007). Nanoteknoloji adı verilen ve<br />

atomlar veya molekülleri tek tek alıp<br />

hassas Ģekilde birleĢtirerek her iste-<br />

nen ürünü elde etmek olarak tanım-<br />

layabileceğimiz bu teknolojinin te-<br />

meli, doğadaki atomik dizilimi taklit<br />

etme ilkesine dayanıyor.<br />

Nanoteknolojide de atomlar veya<br />

moleküller tek tek alınıp hassas Ģe-<br />

kilde birleĢtirilerek istenen ürün elde<br />

edilir. Tıpkı yap-boz oyununda par-<br />

çaların birleĢtirilerek istenen Ģeklin<br />

oluĢturulması gibi, nanotek-nolojide<br />

de atomlar veya moleküller tek tek<br />

37


alınıp hassas Ģekilde birleĢtirilerek<br />

istenen ürün elde edilir. Bilindiği gibi<br />

bütün maddeler atomlardan oluĢmuĢ-<br />

tur. Özelliklerini de atomlarının dizi-<br />

liĢlerinden alırlar. Atomları hareket<br />

ettirebilecek boyutlarda aletler geliĢ-<br />

tirilebildiği takdirde, doğadaki ato-<br />

mik dizilim taklit edilerek her Ģey<br />

kopyalanabilir. Çünkü maddeleri<br />

farklı kılan; en küçük birim olan<br />

atomların diziliĢlerindeki çeĢitliliktir.<br />

Atomları hareket ettirebilecek bir<br />

teknoloji de bu çeĢitliliğe bir ölçüde<br />

ulaĢabilir. Sözgelimi kömür molekül-<br />

lerindeki atomları düzenleyebilirsek<br />

aynı moleküllerin farklı bir dizilimi<br />

olan elmas elde edebiliriz.<br />

1)ġekil1. Nano boyutta bir dizilim<br />

(Grc.nasa.gov)<br />

Genel olarak söylenecek olursa,<br />

nanoteknoloji maddeyi dolaylı olarak<br />

atom boyutuna yani “nano-<br />

boyutuna” indirgeme iĢidir. Nano-<br />

teknoloji, atomları tek tek kullanarak,<br />

yalnızca çalıĢabilen değil, iĢ gören,<br />

makro dünyada olmayan niteliklere<br />

sahip aygıtların üretilmesini ve kul-<br />

lanılmasını amaçlayan bir alandır.<br />

Nanoteknolojinin yüksek potansiyeli,<br />

Kuantum fiziğinin kanunları saye-<br />

sinde açığa çıkmaktadır. Bu aĢamada<br />

kuantum fizik yasaları devreye girer<br />

ve optik, elektronik, manyetik depo-<br />

lama, hesaplama, katalist ve diğer<br />

alanlarda yeni uygulamalara olanak<br />

sağlar (Erkoç 2007).<br />

Maddeler nano boyutta farklı davra-<br />

nıĢlar gösterir. Olağan halde elektriği<br />

ve ıĢığı iletmeyen maddelerin, nano<br />

boyutta tam tersi özellikler gösterme-<br />

si ve olağan boyutta sert olmayan<br />

maddelerin nano boyutta elmastan<br />

bile sert bir davranıĢ göstermelerinin<br />

anlaĢılması, günümüzde nanotek-<br />

nolojiyi gündeme getirmiĢtir. Mal-<br />

zemeler nano boyutta küçültüldüğü<br />

zaman, normalde görmediğimiz yeni<br />

üstün özelliklerin ortaya çıkması<br />

;böylece üretilen nanoteknoloji ürün-<br />

lerinin daha dayanıklı, daha hafif ve<br />

daha hassas özellikle donatılmıĢ ol-<br />

ması günümüzde nanoteknolojiyi ilgi<br />

38


odağı haline getirmiĢtir. Nanotek-<br />

noloji uzmanları, çevredeki canlıları<br />

örnek alarak çalıĢmalarında onlarda-<br />

ki özelliklerden faydalanırlar. Bu<br />

açıdan virüsler hareket kabiliyetleri,<br />

gizlenme stratejileri ve bilgi saklayıp<br />

bu bilgiyi kopyalayabilme özellikle-<br />

riyle nanoteknolojide ideal örnek<br />

canlılardır.<br />

NanoTeknolojinin Tarihi:<br />

Nanoteknoloji vizyonunun ortaya<br />

çıkıĢını, 1959 yılında fizikçi Richard<br />

Feynman’ın malzeme ve cihazların<br />

moleküler boyutlarda üretilmesi ile<br />

baĢarılabilecekler üzerine yapmıĢ<br />

olduğu ünlü konuĢmasına “(There is<br />

Plenty of Room at the Bottom) ”ka-<br />

dar dayandırabiliriz, Bu konuĢmasın-<br />

da Feynman minyatürize edilmiĢ<br />

enstrümanlar ile nano yapıların ölçü-<br />

lebileceği ve yeni amaçlar doğrultu-<br />

sunda kullanılabileceğinin altını çiz-<br />

miĢtir. Nanoteknoloji kelimesini ilk<br />

defa kullanan Tokyo Bilim Üniversi-<br />

tesi'nden Norio Taniguchi olmuĢtur.<br />

1974'de yayınlanan bir makalede<br />

(Taniguchi 1974) Taniguchi'nin ta-<br />

nımı Ģöyledir: "'Nano-teknoloji genel<br />

olarak malzemelerin atom atom ya<br />

da molekül molekül iĢlenmesi, ay-<br />

rılması, birleĢtirilmesi ve bozulması-<br />

dır."AraĢtırmacıların daha küçük<br />

boyutlarda çalıĢmaya baĢlamasıyla<br />

birlikte bir çok problem de ortaya<br />

çıkmaya baĢlamıĢtır. Çünkü boyutlar<br />

küçüldükçe, yapılan çalıĢmaları iz-<br />

lemek zorlaĢmıĢtır. 1981 yılında<br />

IBM tarafından yeni bir mikroskop<br />

türü Scanning Tunneling Microsp-<br />

cope (STM) geliĢtirildi. Bu önemli<br />

ilerlemede pay sahibi olan araĢtırma-<br />

cılar bu buluĢları ile 1986da Nobel<br />

Fizik ödülünü aldılar. Aynı zaman-<br />

larda STM mikroskopunun bir türevi<br />

olan Atomic Force Microscope<br />

(AFM) geliĢtirildi. Feynman’ın bah-<br />

setmiĢ olduğu enstrümanların<br />

(scanning electron microscope,<br />

atomic force microscope, near field<br />

microscope vb.) 1980 lerde geliĢti-<br />

rilmesi ve eĢzamanlı olarak geliĢen<br />

bilgisayar kapasiteleri ile nano skala-<br />

sında ölçüm ve modelleme yapılması<br />

mümkün olmuĢtur.<br />

(www.nanoturk.com)<br />

Nanoboyutun farkı:<br />

Nanoteknolojiyi bu kadar ilginç kılan<br />

unsur, malzemeler nanoboyutta mak-<br />

ro dünyadan farklı davranmalarıdır.<br />

Külçe Ģeklindeki altın baĢka madde-<br />

39


lerle reaksiyona girmek istemezken,<br />

nanoboyuttaki altında bu durumun<br />

tam tersi gözlemlenmektedir. Kuan-<br />

tum etkileri yüzünden maddeler,<br />

nanoboyutta farklı özellikler göster-<br />

mektedir. Bu özellik sayesinde, bilim<br />

adamları malzemelerin nanoboyut-<br />

taki hallerini araĢtırıp, sorunlara çö-<br />

züm bulmaya çalıĢmaktadır-<br />

lar.(tr.wikipedia.org/wiki/Nanoteknol<br />

oji) Natoteknolojinin bir yönü de<br />

süper küçük bilgisayarlar (bakteri<br />

büyüklüğünde) ya da milyarlarca<br />

dizüstü bilgisayar gücünde küp Ģeker<br />

büyüklüğünde süper bilgisayarlar<br />

yada günümüzün bilgisayarlarından<br />

trilyonlarca daha güçlü belirli bir<br />

büyüklükte masaüstü modelleri gibi<br />

nano boyutunda yapılabilmesidir.<br />

Nanoteknolojisi genellikle genel-<br />

amaçlı teknoloji olarak adlandırılır.<br />

Çünkü gerçekleĢtirildiği zaman<br />

nanoteknoloji neredeyse bütün sek-<br />

törlerde ve toplumun her alanında<br />

önemli bir yeri olacaktır. Daha iyi<br />

yapılmıĢ, daha uzun süre dayanan,<br />

daha temiz, güvenli ve akıllı ürünleri<br />

evde, iletiĢimde, tıpta, ulaĢımda, ta-<br />

rım ve endüstrinin her alanında kul-<br />

lanabileceğiz.<br />

Dünyada Ve Türkiye’de<br />

Nanoteknoloji<br />

Amerika BirleĢik Devletleri<br />

Amerika BirleĢik Devletleri‟nde yü-<br />

rütülen çalıĢmalar, nano yapılı mal-<br />

zemeler, moleküler elektronik,<br />

nanoparçalar, biosensörler ve<br />

bioenformatik, quantum bilgisayar-<br />

lar, ölçüm ve standart geliĢtirme ça-<br />

lıĢmaları, nano ölçekte teori, model-<br />

leme ve simulasyon, nano robotlar<br />

gibi alanlarda yoğunlaĢmıĢtır. Bu<br />

çalıĢmalar Ticaret Departmanı<br />

(DOC), Savunma Departmanı<br />

(DOD), Enerji Departmanı (DOE),<br />

UlaĢım Departmanı (DOT), NASA,<br />

Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve<br />

Ulusal Bilim Kurumu (NSF) gibi<br />

kurumlar tarafından desteklenmekte-<br />

dir.(tr.wikipedia.org/wiki/Nanotek-<br />

noloji) GeliĢen Nanoteknoloji alanla-<br />

rında akademik programlar oluĢtu-<br />

rulmaktadır. 40 tanesi ABD‟de ol-<br />

mak üzere nanoteknoloji alanında<br />

yaklaĢık 140 üniversite programı<br />

bulunmaktadır.<br />

Avrupa Birliği<br />

Avrupa Birliği‟nin 1994 ve 1998<br />

yılları arasında yürütmüĢ olduğu 4.<br />

Çerçeve programı kapsamında<br />

nanoteknoloji alanında araĢtırma<br />

40


yapan yaklaĢık 80 firma desteklen-<br />

miĢ, 1998 ve 2002 yıllarını kapsayan<br />

5. Çerçeve programı kapsamında ise<br />

bu alana yapılan destek miktarı yıllık<br />

45 milyon euro civarında olmuĢtur.<br />

GeniĢ bir yelpazede yapılan destekler<br />

arasında nano-elektronik cihazlar,<br />

karbon nanotüpler, bio-sensörler,<br />

moleküler tanımlama sistemleri,<br />

nano-kompozit malzemeler ve yeni<br />

mikroskop teknolojileri öne çıkmak-<br />

tadır.<br />

Nanoteknolojinin bir çok alanda ye-<br />

nilikçi (inovatif) ürünler geliĢtirilme-<br />

si için gelecek vaadetmesi sebebiyle,<br />

2002-2006 yıllarını kapsayacak Ģe-<br />

kilde yürütülen 6. Çerçeve Progra-<br />

mında Nanoteknoloji öncelikli alan<br />

olarak yer almıĢ ve bu alanda yürütü-<br />

lecek çalıĢmaları desteklemek üzere<br />

1.3 milyar euro bütçe ayrılmıĢtır. 6.<br />

Çerçeve Programının tematik önce-<br />

likli bu alanı: nanoteknoloji ve<br />

nanobilim çalıĢmalarını, bilgi tabanlı<br />

çok iĢlevli malzemeler ile yeni üre-<br />

tim prosesleri ve araçlarının geliĢti-<br />

rilmesini kapsar. Nanoteknoloji ön-<br />

celikli alanının iki ana hedefi vardır.<br />

Birincisi yenilikçi nanoteknoloji<br />

ürünlerinin günümüzün endüstriyel<br />

sektörlerine tanıtılması, ikincisi ise<br />

yeni malzeme, yeni araç ve yeni<br />

ürünlerin geliĢtirilmesi ile yeni en-<br />

düstri kolları ve sektörleri yaratılma-<br />

sını teĢvik etmek olarak özetlenebilir.<br />

Ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinin<br />

birçoğunda nanoteknoloji alanında<br />

gerçekleĢtirilen araĢtırma ve geliĢ-<br />

tirme çalıĢmalarını destekleyen ulu-<br />

sal programlar bulunmaktadır<br />

(Tübitak 2023)<br />

Asya<br />

Asya ülkeleri içinde nanoteknolojiye<br />

yatırım yapan ülkelerin baĢında Ja-<br />

ponya gelmektedir. Japonya dünyada<br />

ABD‟den sonra nanoteknoloji ala-<br />

nında en fazla Ar-Ge harcaması ya-<br />

pan ikinci ülke konumundadır.<br />

Nanoteknoloji üzerine yapılmakta<br />

olan yatırımın her yıl %15 ile %20<br />

oranında artmakta olduğu Japon-<br />

ya‟da nanoteknoloji tanımı dünyanın<br />

geri kalan ülkelerine oranla çok daha<br />

geniĢ kapsamlıdır. Moleküler seviye-<br />

de yapılan bir çok araĢtırma (örnek<br />

vermek gerekirse, DNA üzerine ya-<br />

pılan araĢtırmalar) nanoteknoloji<br />

tanımı içerisinde yer almaktadır. Ay-<br />

rıca NEC ve Sumitomo gibi firmalar<br />

carbon nanotüpler alanında çalıĢma-<br />

lar yürütmekte, araĢtırmalar gerçek-<br />

leĢtirmektedir.<br />

41


Asya ülkeleri arasında Japonya‟yı<br />

takip eden ülkeler arasında Çin ve<br />

Kore öne çıkmaktadır. Çin‟de yürü-<br />

tülen çalıĢmaların bir çoğu yarı ilet-<br />

ken üretme teknikleri ve<br />

nanoteknoloji tabanlı elektronik ci-<br />

hazlar üzerine yoğunlaĢmaktadır.<br />

AraĢtırma merkezlerine ek olarak<br />

nanoteknoloji kullanılarak üretilen<br />

ürünlerin ticarileĢmesine imkan sağ-<br />

lamak amacıyla çalıĢan bir çok kuru-<br />

luĢ bulunmaktadır. Kore<br />

nanoteknolojinin mikro elektronik<br />

uygulamaları alanında yoğunlaĢmıĢ-<br />

tır. Tayvan, Singapur, Tayland Hin-<br />

distan ve Vietnam nanoteknolojiyi<br />

öncelikli alan olarak belirlemiĢ ve<br />

uygun çerçeveyi belirlemek için<br />

adımlar atmaktadır.<br />

Türkiye<br />

Geçen yüzyılın ortasında baĢlayan<br />

mikroelektronik devrimini kaçıran<br />

Türkiye, Ģimdi en kritik ihtiyaçların-<br />

da dahi dıĢa bağımlı hale geldi.<br />

Mikroelektronik devrimini tarih say-<br />

falarına gönderecek nanoteknoloji<br />

için henüz hiçbir Ģey bitmiĢ değil.<br />

Öyle ki doğru uygulamalarla Türki-<br />

ye, bu alanda dünya liderliğine soyu-<br />

nabilir. Artık teknoloji transferi veya<br />

teknoloji satın alarak dünya ticare-<br />

tinde bir yere varılamayacağını gören<br />

devletler, nanoteknolojiyle kendileri-<br />

ne bambaĢka bir pazar yaratma yarı-<br />

Ģına girdiler. Sürekli yatırım yapıyor-<br />

lar Yeni yüzyılda kritik bir teknoloji<br />

devrimi olarak görülen nanoteknoloji<br />

hala kuluçka dönemini yaĢıyor. Bu<br />

kritik teknolojinin 2025 yılına kadar<br />

geliĢmesini tamamlaması ve hayatı-<br />

mızın her alanına girmesi bekleniyor<br />

(Tübitak 2023 ) Dünya genelinde<br />

yaĢanan bu geliĢmelere karĢın Türki-<br />

ye‟de nanoteknoloji son birkaç yıldır<br />

devlet tarafından desteklendi. Devlet<br />

Planlama TeĢkilatı (DPT) 2005 yı-<br />

lında, Bilkent Üniversitesi‟nde ulusal<br />

bir nanoteknoloji merkezinin kurul-<br />

masına karar verdi.<br />

Üç yıllık bu proje 2006 yılının baĢın-<br />

da baĢladı. Nanoteknolo-jideki yöne-<br />

limler ve geliĢmelere uygun olarak<br />

UNAM‟ın (Ulusal Nanoteknoloji<br />

AraĢtırma Enstitüsü) araĢtırma alan-<br />

larına nanobiyotek-noloji,<br />

nanomalzeme ve kimya, enerji ve<br />

hidrojen ekonomisi, nanotri-boloji,<br />

yüzey kaplama, katalizör tasarımı<br />

gibi çok güncel konular da eklendi.<br />

Ayrıca disiplinler arası çalıĢmayı<br />

geliĢtirmek amacı ile UNAM‟daki<br />

araĢtırmalara paralel olarak yürütülen<br />

42


„Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji‟<br />

yüksek lisans ve doktora programı<br />

açılarak nanoteknolojinin en aktif<br />

araĢtırma konularında uzman yetiĢti-<br />

rilmeye baĢlandı. (www.nano.org.tr)<br />

ġekil 2. Maddeler üstünde 100<br />

nanometre ölçeğinden ufak boyutlar-<br />

da gerçekleĢtirilen iĢleme, ölçüm,<br />

modelleme ve düzenleme gibi çalıĢ-<br />

malara örnek bir nanoboyutta bilgi<br />

depolayıcı<br />

(www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />

teknoloji nedir.)<br />

Nanoteknoloji mucizeleri<br />

Nanoteknoloji; Görme özürlülere<br />

yeniden görme, iĢitme engellilere<br />

yeniden duyma, felçlilere yeniden<br />

yürüme Ģansı verebilir. ( Zhang,<br />

Yang, , Guan, Cao ,and Xu, 2003<br />

Öyle ki;<br />

AIDS, KANSER gibi hastalıkları<br />

tedavi edebilir .<br />

Ucuz, çevre dostu verimli enerji<br />

kaynakları ortaya çıkarabilir<br />

Çevre kirlenmesiyle savaĢan dün-<br />

yayı daha temiz bir hale getirebilir.<br />

Çok küçük boyutlu ve hızlı bilgisa-<br />

yarlar üretilebilir.<br />

Binlerce kitap bir küp Ģekerin içine<br />

depolanabilir.<br />

Çelikten 100 kat daha dayanıklı,<br />

esnek betonlar yapılabilir.<br />

Biyolojik silah yoluyla gönderilen<br />

bakterileri yok edebilir.<br />

Nanoteknoloji alanında savunma<br />

sanayinden sağlık sektörüne, tekstil-<br />

den otomotiv sektörüne kadar pek<br />

çok üretim Ģimdiden yapılıyor.<br />

(Bernsmann, Richert, Senger,<br />

Lavalle, Voegel and Schaaf .et al.,<br />

2008)<br />

Nanoteknoloji Uygulamaları<br />

Asker kayıpları azalıyor<br />

Dünya genelinde nanotekno-lojinin<br />

kısa vadede en önemli askeri uygu-<br />

lamalarından birisi asker kayıplarının<br />

azaltılması için akıllı üniformaların<br />

tasarlanıp üretilmesi. Normal Ģartlar-<br />

da bir asker kendisine ihtiyacı olan<br />

43


tüm malzemeleri yanına aldığında<br />

ekstradan 50 kiloluk bir yüke sahip<br />

oluyor. Esnek ve yıkanabilen<br />

nanosensörlerin ve aygıtların kumaĢ<br />

içine entegre edilmesiyle üniformalar<br />

artık görüp, duyup, hissedip, komut<br />

verip, enerji üretebilecek. Üniforma<br />

aynı zamanda kalbi duran askere<br />

kalp masajı yaparak onu hayata da<br />

döndürebiliyor.<br />

Akıllı kumaĢlar üretiliyor<br />

Tekstilde kullanılan malzemelere<br />

nanometre boyutlarında farklı özel-<br />

likler kazandırılması ürünlere geliĢ-<br />

miĢ özellikler kazandırıyor. Çorap<br />

ipliğinin gümüĢ parçacıklarla katkı-<br />

landırılması sayesinde çorap içersin-<br />

de bakteri ve mikrop barınması en-<br />

gellenerek, ayak kokusunun önüne<br />

geçiliyor ve yine suyu iten kumaĢlar<br />

sayesinde kirlenme engelleniyor.<br />

Katma değeri yüksek nanoteknoloji<br />

tabanlı akıllı tekstil ürünleri, en<br />

önemli ihracat kollarımız arasında<br />

yer alan tekstil endüstrisine baĢka bir<br />

anlam getiriyor.<br />

Kanser aĢısına umut veriyor<br />

Son yıllarda tıp biliminin karĢılaĢtığı<br />

en önemli hastalıklar arasında göste-<br />

rilen kanser ve kanserli hücrelerin<br />

yok edilmesi sorununa UNAM‟dan<br />

umut veren çözümler geliyor. Tıp<br />

bilimi kanserli hücreleri yok etmek<br />

için kemoterapiye baĢvururken, teda-<br />

vi sonrası oluĢan yan etkiler hasta-<br />

larda ciddi boyutlarda sağlık bozul-<br />

malarını beraberinde getiriyordu.<br />

Nanometre boyundaki kesecikler<br />

içerisine yerleĢtirilen bazı nükleik<br />

asitler, bağıĢıklık sistemini alarma<br />

geçirerek, kanserli dokuları yüzde 91<br />

oranında ortadan kaldırabiliyor.<br />

( Podsiadlo, Kaushik, Arruda, Waas,<br />

Shim ,Xu 2007)<br />

ġimdilik farelerde yapılan bu deney-<br />

ler kanser aĢısını arayan bilim dün-<br />

yası için yeni bir ıĢık oldu.<br />

Kaza Riski Azalıyor<br />

Nano teknolojik yüzey koruma sis-<br />

temleri otomobil camında da<br />

uygulanabiliyor. Özellikle kötü hava<br />

koĢulları nedeniyle sürücüler zor<br />

durumda kalabiliyorlar. Sağanak<br />

yağmur, diğer araçlardan sıçrayan su<br />

ve çamur sürücünün görüĢünü engel-<br />

lediği için kaza riskini de beraberin-<br />

de getiriyor. Nano teknolojik kapla-<br />

ma sayesinde görüĢünüzün engel-<br />

lenmesi büyük ölçüde ortadan kalkı-<br />

yor. Hatta hızınız 80km„nin üzerin-<br />

deyse sileceklerinizi çalıĢtırmaya bile<br />

gerek duymuyorsunuz.<br />

44


(www.nanoturk.com)<br />

Gece yolculuklarında çok sık mey-<br />

dana gelen sorunlardan biri de karĢı<br />

trafiğin sürücünün gözlerini alması.<br />

Kaplama yapılan camla görüĢünüz<br />

daha fazla netlik kazanırken, karĢı<br />

trafiğin ıĢıklarının da gözünüzü al-<br />

ması daha aza iniyor. Kaplama cam-<br />

ların çok kolay temizlenmesine ola-<br />

nak sağlıyor.<br />

Hanımlar Ġçin Büyük Kolaylık<br />

Geliyor<br />

Nano teknolojik yüzey koruma sis-<br />

temleri hanımlar içinse geçekten bü-<br />

yük bir kolaylık sağlıyor. Hanımların<br />

ocak, lavabo, duĢ kabinleri ve tuva-<br />

letler için temizlik maddelerine ver-<br />

diği paralar, bunların ellerine ve ci-<br />

ğerlerine verdiği zararlar ve tabi har-<br />

canan zaman da hanımlar için büyük<br />

bir sıkıntı. Fakat nano kaplanan bu<br />

yüzeylerin temizlik aralıkları azaldığı<br />

gibi yüzeylerin temizliği de yalnızca<br />

su veya nemli bir bezle yapılıyor.<br />

Zira bu yüzeylerin üzerine yağ bile<br />

dökülse yapıĢması imkânsız hale<br />

geliyor. Üstelik de bakteriler kapla-<br />

manın ömrü sona erinceye kadar bu<br />

yüzeylere nüfuz edemiyor. Koltuğu-<br />

nuza çay, kahve vb lekelerin oluĢma-<br />

sı engellenebiliyor. Nano kaplamanın<br />

yapabilecekleri bununla da sınırlı<br />

kalmıyor ,Paslanmaz çelikten mut-<br />

faklardaki veya davlumbaz /aspiratör<br />

vb. metal eĢyalarda sorun olan par-<br />

mak izleri de büyük ölçüde önlenebi-<br />

liyor. Bu yüzey de ki yağların ve<br />

lekelerin temizliği ise hiçbir temizlik<br />

maddesi kullanmadan yalnızca nemli<br />

bir bezle silinerek yapılabiliyor.<br />

Hizmet ĠĢletmelerinde Tasarruf<br />

Sağlıyor<br />

Oteller , restoranlar, alıĢ veriĢ mer-<br />

kezleri, hastaneler vb. kapalı yaĢam<br />

alanlarında ise geç kirlenen, temizlik<br />

maddeleri kullanılmasına gerek kal-<br />

madan kolaylıkla temizlenen mutfak,<br />

tuvalet ve diğer alanların bu teknolo-<br />

jiyle kaplanması kendileri açısından<br />

paradan ve zamandan tasarruf sağ-<br />

larken müĢterileri açısından da tercih<br />

edilen unsur olacaktır. Temizlik yal-<br />

nızca su ile yapılabildiği gibi zemin<br />

kaplaması emici olmayan yüzeylerde<br />

5 yıl emici olanlarda da 15 yıl gibi<br />

uzun süreli koruma sağlıyor.<br />

(www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />

teknoloji nedir)<br />

ĠnĢaat Sektörü Yararlanıyor<br />

Nanoteknoloji inĢaat sektörüne de<br />

damgasını vuruyor.Nanoteknolojiden<br />

yararlanılarak uygulanan zemin- be-<br />

45


ton kaplaması mineral kökenli ze-<br />

minlerin aĢınmalara ve kirlenmelere<br />

karĢı dirençli olmasını sağlıyor.<br />

Çimento, beton veya bina cepheleri<br />

gibi gözenekli malzemeler için sız-<br />

dırmazlık sağlıyor (Pushparaj,<br />

Shaijumon, Kumar, Murugesan, Ci<br />

and. Vajtai et al., 2007)<br />

Ürünün ilk tatbikinizden sonra her<br />

tür gözenekli yüzeyde görünmez, su<br />

sızdırmaz, kir geçirmez ve<br />

ültraviyole ıĢınlarına karĢı dayanıklı<br />

bir yüzey elde ediliyor. Bu sektörde<br />

ki kullanım alanları ise; Lifli çimen-<br />

to, tuğla, kiremit, klinker, kaplama<br />

malzemeleri, fayanslar taĢ plakalar,<br />

mineral zeminler, doğal taĢlar, mer-<br />

merler, mutfak tezgahları kaplamanın<br />

kullanılabileceği alanlar olarak göze<br />

çarpıyor (Micro/Nanotechonology in<br />

Medicine, 2006).<br />

Özellikle iĢlenmemiĢ ahĢap yüzey-<br />

lerde etkili olan kaplama, ahĢap ev-<br />

ler, ahĢap masalar, ahĢap garaj kapı-<br />

ları, verandalar veya bahçe çitleri<br />

gibi uzun süre kire, neme ve küflerin<br />

olumsuz etkilerine maruz kalan yer-<br />

lere karĢı koruma sağlıyor.<br />

Sonuç olarak Nanoteknoloji ile<br />

yapılacaklar sınır tanımıyor …<br />

Kaynaklar<br />

Cristina Buzea, Ivan Pacheco, and<br />

Kevin Robbie(2007) "Nanomaterials<br />

and Nanoparticles: Sources and<br />

Toxicity" Biointerphases MR17-<br />

MR71<br />

ġakir Erkoç, (2007) Nanobilim ve<br />

nanoteknoloji, ODTÜ GeliĢtirme<br />

Vakfı ve Yayıncılık ve ĠletiĢim A.ġ.,<br />

54-59<br />

Grc.nasa.gov<br />

N. Taniguchi, (1974) "On the Basic<br />

Concept of 'Nano-Technology',"<br />

Proc. Intl. Conf. Prod. London, Part<br />

II, British Society of Precision<br />

Engineering, 109-111<br />

www.nanoturk.com<br />

tr.wikipedia.org/wiki/Nanoteknoloji<br />

Tübitak 2023 vizyon belgesi<br />

www.nano.org.tr<br />

www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />

teknoloji nedir.<br />

Y. Zhang, S. Yang, Y. Guan, W. Cao<br />

and J. Xu, (2003) Macromolecules<br />

36, p. 4238.<br />

F. Bernsmann, L. Richert, B. Senger,<br />

P. Lavalle, J.C. Voegel and P.<br />

Schaaf(2008) et al., Soft Matter 4, p.<br />

1621.<br />

P. Podsiadlo, A.K. Kaushik, E.M.<br />

Arruda, A.M. Waas, B.S. Shim and<br />

46


J. Xu(2007) et al., Science 318, p.<br />

80.<br />

V.L. Pushparaj, M.M. Shaijumon, A.<br />

Kumar, S. Murugesan, L. Ci and R.<br />

Vajtai(2007) et al., Proc. Natl. Acad.<br />

Sci. U.S.A. 104, p. 13574.<br />

Micro/Nanotechonology in Medi-<br />

cine, 2006, The 2nd Institution of<br />

engineering and Techonology<br />

seminar on, 4 May 2006, 33<br />

47


GENÇLĠK DÖNEMĠ<br />

VE<br />

DEPRESYON<br />

Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta:oozfirat@inonu.edu.tr<br />

Özet<br />

Çocukluktan yetiĢkinliğe ge-<br />

çiĢ dönemi olan ergenlik için kesin-<br />

leĢmiĢ bir yaĢ sınırı yoktur. UNES-<br />

CO, ergenlik dönemini 15–25 yaĢ<br />

dilimleri arasında göstermektedir.<br />

Dünya Sağlık Örgütü eriĢkin bedeni-<br />

ne sahip olmak için 10–19 yaĢları<br />

arasında geçen süreyi ergenlik dö-<br />

nemi olarak kabul etmektedir.<br />

Çuhadaroğlu ve ark. (2004) Ankara<br />

ve Adana da TÜBA (Türkiye Bilim-<br />

ler Akademisi) için gerçekleĢtirdikle-<br />

ri çalıĢmada, Türkiye için ergenlik<br />

baĢlama yaĢını kızlarda 12,7 yaĢ,<br />

erkeklerde 13,7 yaĢ ve ergenliğin<br />

bitiĢ yaĢını kızlarda 21,6 erkeklerde<br />

23,1 olarak bulmuĢlardır. Ergenlik<br />

olumlu olumsuz tüm duyguların yo-<br />

ğun, bütün tepkilerin aĢırı olduğu bir<br />

dönemdir. UNESCO‟nun tanımına<br />

göre ergenlik “Cesaretin, çekingenli-<br />

ğe, serüven isteğinin rahata üstün<br />

geldiği çağdır. “ Aynı zamanda buna-<br />

lımlar, öfkeler, çatıĢmalar ve kaygılar<br />

dönemidir. Ergenlik her yerde her<br />

zaman coĢkulu, atılgan ve çalkantılı<br />

bir çağ olarak görülmektedir. Ergen-<br />

liğin fiziksel, biliĢsel, toplumsal ve<br />

duygusal değiĢimleri hızlı ve sarsıcı-<br />

dır. YaĢamların bu döneminde üç ana<br />

görevle karĢı karĢıyadırlar. Bu görev-<br />

ler bireyleĢme, meslek secimi ve<br />

cinsel kimliğin oluĢması gibi üç<br />

önemli temayı içermektedir. Ergenle-<br />

rin psikonevrotik bozuklukları ara-<br />

sında depresyon sendromlarının ayrı<br />

bir önemi vardır. ÇeĢitli araĢtırmala-<br />

ra göre bu yaĢ grubunda %20–30<br />

oranında değiĢik düzeylerde depres-<br />

yon olduğu gösterilmiĢtir.<br />

Depresyon; derin üzüntülü<br />

bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı<br />

bir duygu durumla birlikte düĢünce,<br />

konuĢma, devinim ve fizyolojik iĢ-<br />

levlerde yavaĢlama, durgunlaĢma ve<br />

bunların yanı sıra değersizlik, küçük-<br />

lük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsar-<br />

lık duygu ve düĢünceleri ile belirli<br />

bir sendromdur. Bu sendrom bir çok<br />

ruhsal ya da ruhsal olmayan hastalık-<br />

ta görülebilir. DSÖ depresyonu dün-<br />

ya çapında 2020 yılına gelindiğinde<br />

48


önde gelen 2. rahatsızlık olacağını<br />

tahmin etmektedir.<br />

Anahtar Kelimeler: Depres-<br />

yon, gençlik, ergen<br />

Ergenler için standart bir bü-<br />

yüme eğrisi çizmek mümkün değil-<br />

dir. Büyüme hızı ve süreleri bireyden<br />

bireye değiĢir. Özellikle kızların bü-<br />

yümeye daha hızlı baĢladıkları gö-<br />

rülmektedir. Çocukluktan yetiĢkinli-<br />

ğe geçiĢ dönemi olan ergenlik için<br />

kesinleĢmiĢ bir yaĢ sınırı yoktur.<br />

UNESCO, ergenlik dönemini 15–25<br />

yaĢ dilimleri arasında göstermekte-<br />

dir. Dünya Sağlık Örgütü eriĢkin<br />

bedenine sahip olmak için 10–19<br />

yaĢları arasında geçen süreyi ergenlik<br />

dönemi olarak kabul etmektedir.<br />

Toplumlarda farklı koĢullar nedeniy-<br />

le duygusal olarak eriĢkin rolüne<br />

bürünme genellikle 15–24 yaĢlarında<br />

olur ve bu yaĢ grubu genç olarak<br />

tanımlanır. Gençlik ergenleri ve er-<br />

ken yetiĢkinlik dönemini kapsayan<br />

daha geniĢ bir kavramdır.<br />

Çuhadaroğlu ve ark. (2004) Ankara<br />

ve Adana da TÜBA (Türkiye Bilim-<br />

ler Akademisi) için gerçekleĢtirdikle-<br />

ri çalıĢmada, Türkiye için ergenlik<br />

baĢlama yaĢını kızlarda 12,7 yaĢ,<br />

erkeklerde 13,7 yaĢ ve ergenliğin<br />

bitiĢ yaĢını kızlarda 21,6 erkeklerde<br />

23,1 olarak bulmuĢlardır. (Yavuzer<br />

2005;Kirli 2000)<br />

Ergenlik olumlu olumsuz tüm<br />

duyguların yoğun, bütün tepkilerin<br />

aĢırı olduğu bir dönemdir. UNES-<br />

CO‟nun tanımına göre ergenlik “Ce-<br />

saretin, çekingenliğe, serüven isteği-<br />

nin rahata üstün geldiği çağdır. “<br />

Aynı zamanda bunalımlar, öfkeler,<br />

çatıĢmalar ve kaygılar dönemidir.<br />

Ergenlik her yerde her zaman coĢku-<br />

lu, atılgan ve çalkantılı bir çağ olarak<br />

görülmektedir(Görker ve ark 2005).<br />

Bu dönemde ergen gerek ak-<br />

ranlarıyla gerekse eriĢkinlerle yeni<br />

yaĢantılar yeni iliĢkiler yaĢar; fizik-<br />

sel, sosyal ve psikolojik bir geliĢme<br />

sürecinden geçer (Kulaksızoğlu<br />

2002).<br />

Ergenlik döneminin bütün<br />

aĢamalarında daha az olgundan, daha<br />

olguna doğru bir gidiĢ vardır. Sıklık-<br />

la görülen bir geri gidiĢ ise bu iler-<br />

lemeyi geçici olarak durdurur. Bu<br />

olgunlaĢma süreci ergen eriĢkin den-<br />

gesine ulaĢıncaya kadar devam eder,<br />

amaç olgun eriĢkin rolünü kazan-<br />

maktır. Ergen erken dönemde araĢ-<br />

tırdığı, ileri dönemlerde ise kimliği<br />

ile nasıl bir insan olmak istediğini<br />

49


kavrar. Aynı zamanda kendisi içinde<br />

bir üye olarak bütünleĢebileceği bir<br />

grubun sosyal değerini benimser<br />

(Yavuzer 1996, 2005).<br />

Fransız psikiyatr Dolto, er-<br />

genliği ikinci doğum olarak tanımlar.<br />

Doğum fetüs halinden bebekliğe ge-<br />

çiĢi, ergenlikte çocukluktan yetiĢkin-<br />

liğe geçiĢi ifade eder. Dolto; ergenle-<br />

rin tıpkı yaĢamın baĢlangıcındaki<br />

bebekler gibi kırılgan ve dayanıksız<br />

olduklarını belirtir.<br />

Ergenliğin fiziksel, biliĢsel,<br />

toplumsal ve duygusal değiĢimleri<br />

hızlı ve sarsıcıdır. YaĢamların bu<br />

döneminde üç ana görevle karĢı kar-<br />

Ģıyadırlar. Bu görevler bireyleĢme,<br />

meslek secimi ve cinsel kimliğin<br />

oluĢması gibi üç önemli temayı<br />

içermektedir (Kirli 2000).<br />

Çocuk dünyaya ve yaĢam ko-<br />

Ģullarına kendine özgü uyum sağla-<br />

mıĢ olarak ergenliğe adım atar. O,<br />

dingin ve durağan bir “son çocukluk”<br />

dönemini yaĢarken baĢkalarına ba-<br />

ğımlıdır, karĢı cinse çok az ilgi duyar<br />

veya hiç ilgi duymaz. Ailesinden<br />

duygusal destek bekler, hayranlık<br />

duyduğu kiĢilerin yargı ve düĢünce-<br />

lerine göre hareket eder. Onun ne<br />

genel ilkelere yönelik bir ilgisi nede<br />

onları kavrayacak yeteneği vardır.<br />

Ergenlik döneminin sonunda ise hem<br />

duygusal hem de fiziksel olarak ev-<br />

den ve ailesinden ayrılmaya, sosyal<br />

iliĢkileri kendisi belirlemeye, kendi<br />

kararlarını vermeye ve ekonomik<br />

bağımsızlığını elde etmeye hazır ol-<br />

maktadır (Kirli2000; Kulaksızoğlu<br />

2002)<br />

Kısaca; çocukluğun yavaĢ ve<br />

düzenli geliĢiminden sonra, ergenli-<br />

ğin hızlı ve düzensiz geliĢimine geçi-<br />

lir. “Fırtına ve Stres” kavramıyla<br />

karakterize edilen ergenlik, kaçınıl-<br />

maz duygusal çatıĢmalar ve çeliĢkiler<br />

dönemi olarak değerlendirilmektedir.<br />

Ergenlik dönemine adım atan<br />

birey, öncelikle yetenekleri, sosyal<br />

konumu, kiĢilik özellikleri ve ileride<br />

baĢarılı olma olasılığı hakkında bile-<br />

bileceği her Ģeyi bilmek ister. Ġkinci<br />

olarak, yetiĢtirildiği ortamın değer<br />

yargılarını sürekli olarak sorgular.<br />

Bu sorgulamanın ardında bunlara<br />

karĢı gelmekten çok kendine ve ku-<br />

Ģağına ne ölçüde elveriĢli ve uygun<br />

olduklarını belirlemek ve değerlen-<br />

dirmek amacı vardır. O, zihninin<br />

köĢesinde, daha iyisini, daha uygun<br />

olanlarını bulabileceğine iliĢkin yay-<br />

gın bir kanı taĢır. Ergen üçüncü ola-<br />

50


ak, anne-babasının ve toplumun<br />

getirdiği belli bir takım kısıtlamalara<br />

isyan ederek karĢı gelir.<br />

Ancak amacı yıkıcı olmak<br />

değildir. Önceleri düĢmanca gibi<br />

gözüken bu tavırdan, kısa sürede,<br />

anlamsız olduğu gerekçesiyle vazge-<br />

çer (Yavuzer1996; Eskin2000;<br />

Kirli2000).<br />

DSÖ‟ nün 1995 raporlarına<br />

göre okul çağı çocuk ve genç sağlı-<br />

ğının, sağlığın geliĢmesini engelle-<br />

yen önemli riskleri içerdiği gösteril-<br />

miĢtir. Bu önemli riskler;<br />

a)Psiko-sosyal sağlık sorunları<br />

b)Tütün, alkol ve bağımlılık yapan<br />

maddeler<br />

c)AIDS ve cinsel yolla bulaĢan has-<br />

talıklar<br />

d)ġiddet ve kazalar<br />

e)YanlıĢ beslenme sorunları (Kaya<br />

2003)<br />

Ergenlerde görülen psikiyat-<br />

rik sendromlar çeĢitli sınıflandırma-<br />

lar içinde ele alınmıĢlardır. Klinik<br />

olarak üç büyük gruba ayrılarak ince-<br />

lenebilir.<br />

1)DavranıĢ bozuklukları<br />

2)Psikotik bozukluklar<br />

3)Psikonevrotik bozukluklar<br />

Ergenlerin psikonevrotik bo-<br />

zuklukları arasında depresyon send-<br />

romlarının ayrı bir önemi vardır. Çe-<br />

Ģitli araĢtırmalara göre bu yaĢ gru-<br />

bunda %20–30 oranında değiĢik dü-<br />

zeylerde depresyon olduğu gösteril-<br />

miĢtir (Yavuzer 2005; Kaya2003).<br />

Depresyon<br />

Tanım ve Tarihçe:<br />

Depresyon; derin üzüntülü<br />

bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı<br />

bir duygu durumla birlikte düĢünce,<br />

konuĢma, devinim ve fizyolojik iĢ-<br />

levlerde yavaĢlama, durgunlaĢma ve<br />

bunların yanı sıra değersizlik, küçük-<br />

lük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsar-<br />

lık duygu ve düĢünceleri ile belirli<br />

bir sendromdur. Bu sendrom bir çok<br />

ruhsal ya da ruhsal olmayan hastalık-<br />

ta görülebilir (Öztürk 2001).<br />

Kendini değersiz görme duy-<br />

guları zamanla kendini suçlama ve<br />

suçluluk duygusu nedeniyle kendini<br />

cezalandırmaya da gidebilir. Gerek<br />

yaĢamdan zevk almama, gerek suçlu-<br />

luk duyguları; intihar düĢünce ve<br />

giriĢimlerine yol açabilir (Öztürk<br />

2001).<br />

Depresyon çok eski çağlardan<br />

beri bilinen bir hastalıktır. HĠPOK-<br />

RAT M.Ö 450‟lerde “melankoli”<br />

51


terimini kullanmıĢtır. M.S 100‟lerde<br />

melankoliye CORNELIUS CELCUS<br />

tarafından “kara safranın neden ol-<br />

duğu hastalık” Ģeklinde farklı bir<br />

etiyolojik yaklaĢımla bulunmuĢtur.<br />

Büyük Ġslam bilgini ĠBN-Ġ SĠNA<br />

melankoliyi diğerlerinden farklı bir<br />

hastalık olarak ele almıĢ, 1816‟larda<br />

ise ESQUIROL manik hastalarda<br />

izlediği durgunluk dönemlerinden<br />

bahsetmiĢtir. Nihayet 1896‟da EMIL<br />

KRAEPELIN “Folie manioco-<br />

depresif” ismi altında bugünkü<br />

“manik depresif psikozu, yani DSM-<br />

III-R sınıflandırmasına göre “bibolar<br />

affektif hastalığı” betimlemiĢtir.<br />

(Öztürk2001;IĢık1991)<br />

Epidemiyoloji:<br />

Depresyon, ergenlik çağında<br />

oldukça sık görülebilmesine karĢın<br />

çoğu zaman olması gerektiğinden<br />

daha az tanı koyulan bir sağlık soru-<br />

nudur. ÇeĢitli toplumlarda yapılan<br />

çalıĢmalar, ergenlerde depresyon<br />

prevelansının %1 ile %50 arasında<br />

değiĢebildiğini ortaya koymaktadır.(<br />

Save ve Ay 2004)<br />

DSÖ depresyon hastalığının<br />

dünya çapındaki global yüke sebep<br />

olan 4. önde gelen hastalık olduğunu<br />

rapor etmektedir.(IĢık 2003)<br />

Bu çağda geliĢen depresyon<br />

ergenin geliĢimini olumsuz yönde<br />

etkilemekte ve intihar, alkol, sigara<br />

veya madde kullanımı gibi riskli dav-<br />

ranıĢlara eğilim yaratmaktadır. AraĢ-<br />

tırmalar, ergenlerde depresyon geli-<br />

Ģiminde biyolojik yatkınlığın yanı<br />

sıra, sosyal ve psikolojik faktörlerin-<br />

de önemli rol oynadığını göstermek-<br />

tedir.(Hess, Ceox ve Gonzales 2004)<br />

Yapılan araĢtırmalarda geçti-<br />

ğimiz 12 ay içerisinde her 3 kiĢiden<br />

birinde mevcut semptomlar görül-<br />

müĢtür. Aynı çalıĢma göstermiĢtir ki;<br />

eğer depresif semptomlar sürerse<br />

bununla birlikte ikinci olarak ta<br />

uyuĢturucu ve alkol kullanımında<br />

varsa intihar teĢebbüsleri artıĢ gös-<br />

termektedir.(IĢık2003; Hess ve<br />

ark2004)<br />

ABD‟de adölesanlar arasında<br />

sürdürülen bir araĢtırma göstermiĢtir<br />

ki majör ve minör depresyonların<br />

yaĢam boyu görülme sıklığının %9,9<br />

ile %15,3 arasındadır. Majör ve mi-<br />

nör depresyon için 30 günlük görül-<br />

me sıklığı periyodunun aynı çalıĢma-<br />

da %2,1 ile %5,8 arasındadır.(Eskin<br />

2000)<br />

Ġsviçre de yapılan okul tabanlı<br />

bir araĢtırma açığa çıkarmıĢtır ki 16<br />

52


ile 17 yaĢ grupları arasındaki depres-<br />

yonun 1 yıllık görülme sıklığı %5,8<br />

ve yaĢamsal olarak görülme sıklığı<br />

da %11,4‟ tür. Ve yine Çin‟de 13 ile<br />

23 yaĢ grupları içerisinde olan okul<br />

tabanlı bir araĢtırma görülme sıklığı-<br />

nın %16,9 olduğunu saptamıĢtır.<br />

(Hess, Ceox ve Gonzales 2004)<br />

Brezilya da temel bakım bi-<br />

rimlerine katılan adölesanlar arasında<br />

sürdürülen bir çalıĢma %26,5 ora-<br />

nında bir görülme sıklığı ortaya çık-<br />

mıĢtır.(Save ve Ay 2004)<br />

Aynı zamanda Türkiye de ya-<br />

pılan bu konu ile ilgili birçok çalıĢma<br />

var. Türkiye‟nin kırsal kesiminden<br />

bir tanesinde yapılan okul merkezli<br />

bir araĢtırmada depresyon sıklığını<br />

10–20 yaĢ grupları arasında %12,5<br />

olduğunu ortaya çıkarmıĢtır.<br />

Bir diğer okul merkezli yapı-<br />

lan araĢtırma daha yüksek bir görül-<br />

me sıklığı ortaya çıkarmıĢtır. Çünkü<br />

bu çalıĢma yıkıcı bir depremin vur-<br />

duğu Marmara Bölgesinde yapıldı.<br />

Depremden 3,5 yıl sonra adölesanlar<br />

arasındaki depresyon sıklığının<br />

%30,8 olduğu hesaplandı. Bir diğer<br />

araĢtırma Ġstanbul‟un sosyo-<br />

ekonomik olarak çökmüĢ bir bölgede<br />

lise öğrencileri arasında yapıldı bu-<br />

radaki görülme sıklığı %30,3 olarak<br />

saptandı.<br />

Topluluklar modernizasyon-<br />

dan, post modernizasyona geçtikçe<br />

topluluk içersinde pek çok değiĢik-<br />

likler gerçekleĢir ve birçok kiĢi deği-<br />

Ģen sosyal normlara ayak uydurmaya<br />

çalıĢırken psikolojik sıkıntı yaĢar. Bu<br />

sosyal geçiĢte birey kendini ümitsiz<br />

ve çaresiz bir yaĢamın içinde gibi<br />

hisseder. Bu gerçek depresyona, aka-<br />

binde intihar olaylarına sebep olan<br />

temel nedenlerden biri olarak görü-<br />

lür.<br />

DSÖ depresyonu dünya ça-<br />

pında 2020 yılına gelindiğinde önde<br />

gelen 2. rahatsızlık olacağını tahmin<br />

etmektedir (Berk1993, Yavuzer<br />

1996, 2002).<br />

Etiyoloji:<br />

Depresyonun etiyoloji ve<br />

fizyopatalojisine iliĢkin yoğun araĢ-<br />

tırmalara karĢın, bu hastalığın tam<br />

nedeni henüz bilinmemektedir.<br />

1.YaĢam Olayları: Özellikle sevilen<br />

birinin ölümü ya da kaybı gibi önem-<br />

li yaĢam olaylarının depresyonu baĢ-<br />

latacağına iliĢkin son kanıtlar bu ola-<br />

sılıkları doğrulamaktadır.<br />

Önemli ekonomik sorunlar,<br />

aile bunalımları, iĢ yaĢamındaki ça-<br />

53


tıĢmalar ve doyumsuzluklar, emekli-<br />

lik, iĢ yitimi, sevgi nesnesinin yitimi,<br />

beden sağlığının bozulması, benliği<br />

örseleyen, inciten onur kırıcı durum-<br />

larla karĢılaĢmak ve daha nice fizik-<br />

sel yada psikososyal olay gerçek<br />

duygulanım bozukluklarının ortaya<br />

çıkmasında ve süreğenleĢmesinde<br />

büyük rol oynarlar.<br />

Denebilir ki çok değiĢik ve<br />

özgül olmayan psikososyal zedelen-<br />

meler arasında depresyona yatkınlık<br />

sağlayan en önemli etken bebeklik ve<br />

ilk çocukluk yıllarında karĢılaĢılan<br />

ana-babadan uzun süreli ayrılma du-<br />

rumlarıdır (Ebert, Loosen, ve Nur-<br />

combe 2003).<br />

2.Biyolojik Etkenler: Depresyon<br />

patofizyolojisinde en çok yeri olduğu<br />

düĢünülen; biyojenik aminler,<br />

norepinefirin ve serotonindir.<br />

Ayrıca, dopanin, asetilkolin,<br />

nöroendokrin değiĢiklikler (adrenal,<br />

troid ve büyüme hormonu eksenleri)<br />

ve Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal<br />

Ekseninde değiĢikliklerin depresyon<br />

geliĢmesinde rol oynadıkları düĢü-<br />

nülmektedir. (Kaya 2003;IĢık 1991)<br />

2.2.4 Klinik Bulgular<br />

Depresif duygu durumu has-<br />

taların ortalama %90‟nında ortaya<br />

çıkan kederli, ümitsiz, boĢ, üzgün,<br />

keyifsizlik olarak tanımlanır.<br />

Günlük aktivitelerinde haz<br />

almama hali hemen hemen tüm<br />

depresif hastalarda görülen yaygın<br />

bir belirtidir. Hastaların %70‟ninde<br />

iĢtah azalması ve kilo kaybı gözlenir.<br />

Ortalama %80 depresif hasta-<br />

larda baĢta uykusuzluk almak üzere<br />

çeĢitli uyku bozukluğu yakınmaları<br />

görülür.<br />

DüĢüncede, konuĢmada yada<br />

beden hareketlerinde bir yavaĢlama,<br />

konuĢmanın içeriğinde ve yoğunlu-<br />

ğunda bir azalma ve cevap aralıkla-<br />

rında gecikme görülür.<br />

Hemen tüm depresif hastalar<br />

belirgin bir enerji azalması, alıĢılma-<br />

dık bir yorgunluk ve bitkinlik hali<br />

tanımlayıp basit ve küçük görevler<br />

yerine getirmede bile genel bir etkin-<br />

lik azalması gösterirler.<br />

Bu kiĢiler benlik saygısında<br />

belirgin ve sıklıkla gerçek dıĢı bir<br />

azalma gösterirler.<br />

Hastalar önceki gibi düĢün-<br />

mediklerini, konsantre olmadıklarını<br />

yada düĢüncelerinin karıĢtığını ifade<br />

ederler.<br />

Pek çok depresif hastada baĢ-<br />

kalarının kendisi olmazsa, diğerleri-<br />

54


nin daha iyi olacakları düĢüncesinden<br />

gerçek intiharları planlama ve ger-<br />

çekleĢtirmeye kadar uzanan tekrarla-<br />

yıcı ölüm düĢünceleri görü-<br />

lür.(Yüksel2000;Salomon2005)<br />

Tanı Ve Sınıflandırma<br />

ICD-10‟a göre depresif bozukluklar;<br />

1-Birincil Depresyonlar; Bedensel<br />

yada baĢka bir ruhsal hastalığa bağlı<br />

olmaksızın ortaya çıkan ruhsal çök-<br />

künlüklerdir.<br />

ġu Ģekilde sınıflandırılır;<br />

a)Depresif nöbet; ağır, orta, hafif<br />

b)Yineleyici depresyon (recurrent<br />

yada ünipolar depresyon)<br />

c)Bipolar duygulanım bozukluğunda<br />

görülen depresif nöbet<br />

d)Distimik bozukluk<br />

e)Atipik depresyonlar<br />

2- Ġkincil depresyonlar: Bedensel<br />

yada baĢka bir ruhsal hastalığa ikin-<br />

cil olarak ortaya çıkan depresif du-<br />

rumlardır.<br />

a)Fiziksel hastalıklara bağlı depres-<br />

yonlar<br />

b)Diğer psikiyatrik bozukluklara<br />

bağlı depresyonlar<br />

DSM-IV‟e göre yapılan sınıf-<br />

landırmada ise depresif bozukluklar;<br />

1)Majör Depresif Bozukluklar<br />

2)Distimik bozukluk<br />

3)BaĢka Türlü Adlandırılamayan<br />

Depresif bozukluk (Öztürk 2001;<br />

Ziyalar 1999; IĢık 1991).<br />

1- Majör Depresif Bozukluk:<br />

Majör depresif nöbetin temel<br />

özelliği çökkün (depresif) duygu<br />

durumu yada haz ve ilgilerin kaybı-<br />

dır. Bu durum en az 2 hafta süresince<br />

devam edip bireyin sosyal, mesleki<br />

yada diğer önemli iĢlevsellik alanla-<br />

rında belirgin bozulma ve zorlanma-<br />

lara neden olur. Bu süre içinde kiĢide<br />

çökkün duygu durumu yada ilgi kay-<br />

bı dıĢında depresyonun en az dört<br />

temel belirtisinin ortaya çıkması ge-<br />

rekir.<br />

a)Depresif duygu durumu:<br />

Depresif duygu durumu hastaların<br />

hemen hemen hepsinde ortaya çıkan<br />

kederli, ümitsiz, boĢ, üzgün, düĢük,<br />

keyifsizlik olarak tanımlanır.<br />

b)Anhedoni: Günlük aktivite-<br />

lerden haz almama hali hemen he-<br />

men tüm depresif hastalarda görülen<br />

yaygın bir belirtidir.<br />

c) ĠĢtah değiĢimi: Hastaların<br />

ortalama %70‟inde iĢtah azalması ve<br />

kilo kaybı gözlenir. Bununla birlikte<br />

daha az bir grup hastada iĢtah artması<br />

görülebilir.<br />

55


d) Beden aktivitelerinde deği-<br />

Ģim: Depresif hastaların ortalama<br />

yarısı normal düzey aktivitelerinde<br />

bir yavaĢlık yada retardasyon geliĢti-<br />

rirler. DüĢüncede, konuĢmada yada<br />

beden hareketlerinde bir yavaĢlama,<br />

konuĢmanın içeriğinde ve yoğunlu-<br />

ğunda bir azalma ve cevap aralıkla-<br />

rında gecikmeler görülür.<br />

e) Enerji kaybı: Hemen tüm<br />

depresif hastalar belirgin bir enerji<br />

azalması, alıĢılmadık bir yorgunluk<br />

ve bitkinlik hali tanımlayıp basit ve<br />

küçük görevleri yerine getirmede bile<br />

genel bir etkinlik azalması gösterir-<br />

ler.<br />

f) Değersizlik duyguları ve<br />

aĢırı yada uygunsuz suçluluk:<br />

Depresif kiĢiler benlik saygısında<br />

belirgin ve sıklıkla gerçek dıĢı, bir<br />

azalma gösterirler. Hastaların yarıdan<br />

fazlasında bazı suçluluk düĢünceleri-<br />

ne rastlanır.<br />

Bu düĢünceler bugünkü du-<br />

rumlarının yapmıĢ oldukları bir Ģeyin<br />

sonucu olduğuna iliĢkin belirsiz duy-<br />

gulardan açık günahkarlık yada yok-<br />

sulluk sanrı ve var sanılarına kadar<br />

uzanır.<br />

g) Kararsızlık yada konsant-<br />

rasyon azalması: Depresif hastaların<br />

ortalama yarısında düĢüncede yavaĢ-<br />

lama görülür. Hastalar önceki gibi<br />

düĢünemediklerini konsantre olama-<br />

dıklarını yada düĢüncelerinin karıĢtı-<br />

ğını ifade ederler. Sıklıkla kendileri-<br />

nin doğru kararlar alabileceklerine<br />

iliĢkin kuĢkularını dile getirip kendi-<br />

lerini ufak karar vermede bile yeter-<br />

siz bulurlar.<br />

h) Ġntihar düĢünceleri: Pek<br />

çok depresif hastada baĢkalarının<br />

kendisi olmazsa diğerlerinin daha iyi<br />

olacakları düĢüncesinden gerçek in-<br />

tiharları planlama ve gerçekleĢtirme-<br />

ye kadar uzanan tekrarlayıcı ölüm<br />

düĢünceleri görü-<br />

lür.(Öztürk2001;Salomon2005;Göğü<br />

Ģ2000,Köknel1992)<br />

2- Distimik Bozukluk:<br />

Çocuk ve ergenlerde distimik<br />

bozukluk en az bir yıl süreyle her<br />

gün yaklaĢık gün boyu süren depresif<br />

yada irritabl duygu durum olmasıdır.<br />

DSM-IV‟ e göre aĢağıdaki belirtilen-<br />

lerden en az üçü depresif yada<br />

irritabl duygu durumuna eĢlik etme-<br />

lidir:<br />

DüĢük benlik algısı, kötümser-<br />

lik, umutsuzluk duyguları, ilgi kaybı,<br />

sosyal içe çekilme, kronik yorgunluk,<br />

suçluluk yada yoğun öfke, aktivite<br />

56


yada üretkenlikte azalma ve konsant-<br />

rasyon yada bellek bozukluğu. Bo-<br />

zukluğun olduğu yılda, bu belirtilerin<br />

iki aydan daha uzun süre olmadığı<br />

bir dönem yoktur. DSM-IV, erken<br />

baĢlangıçlı (21 yaĢından önce) yada<br />

geç baĢlangıçlı (21 yaĢından sonra)<br />

olarak distimik bozukluğu özgülleĢ-<br />

tirmiĢtir.<br />

Distimik bozukluğu olan çocuk<br />

yada ergen distimik bozukluğun baĢ-<br />

lamasından önce majör depresif epi-<br />

zodu geçirmiĢ olabilir, ancak bir yıl-<br />

dan fazla distimik bozukluğu olan bir<br />

çocuğun depresif bozukluğa sahip<br />

olma olasılığı fazladır.(Özmen,Ögel,<br />

Sağduyu ve ark 2002)<br />

3- BaĢka Türlü Adlandırılama-<br />

yan Depresif Bozuklar:<br />

Majör depresif bozukluk,<br />

distimik bozuluk, depresif duygu-<br />

durum ile giden uyum bozukluğu<br />

için konan tanı ölçütlerini tam karĢı-<br />

lamayan yetersiz yada çeliĢkili dep-<br />

resyon belirtileri olma-<br />

sı.(Karamustafalığlu 2001)<br />

Tedavi<br />

1-Ġlaç Tedavisi: Antidepresyon ilaç-<br />

ların çoğunun baĢlangıçta hastayı<br />

tedirgin edebilecek nitelikte yan etki-<br />

leri vardır. Bu yan etkilerin çoğu<br />

genellikle ilk 10–15 günde görülürler<br />

ve zamanla geçerler. Ġlacın iyileĢtiri-<br />

ci etkisi 2–3 haftadan önce pek belli<br />

olmaz.<br />

Ülkemizde Kullanılan Antidep-<br />

resan Ġlaç Grupları ġunlardır:<br />

I- Trisiklik Antidepresanlar: Klo-<br />

mipramin, Amitriptilin, opipramol<br />

II-Trisiklik Olmayanlar:<br />

a) Tetrasiklikler ve baĢka yeni kuĢak<br />

antidepresanlar: Maprotilin,<br />

Mianserin<br />

b)Seçici serotonin gerialım inhibitör-<br />

leri (SSRI-Selective Serotinin,<br />

Reuptake Inhibitors): Fluoksetin,<br />

Fluvoksamin, Paroksetin, Sertralin,<br />

Sitolopram<br />

2-Elektro-Konvülsif Terapi (EKT):<br />

: Özkıyım riski bulunan, yemeyen,<br />

içmeyen, sanrılı, melankolik hasta-<br />

larda EKT gerekli ve etkili bir yön-<br />

temdir.(IĢık2003,Save ve Ay2004)<br />

3-Farmakolojik Olmayan<br />

Tedaviler:<br />

a)Psikoanaliz: Bu terapi yön-<br />

teminde, Ģimdiki zamanda yaĢanan<br />

duygu ve davranıĢları açıklamak için<br />

kiĢinin geçmiĢte yaĢadığı anıları,<br />

olayları ve duyguları incelenir<br />

b)Kognitif (BiliĢsel) Terapi:<br />

Bu terapi Ģekli, problemli duygu ve<br />

57


davranıĢlara yol açan bozuk düĢünce<br />

kalıplarını tespit etmek ve düzeltmek<br />

için çalıĢır.<br />

c)DavranıĢ Terapisi: DavranıĢ<br />

terapisi sağlıksız ve istenmeyen dav-<br />

ranıĢlar üzerine yoğunlaĢır ve genel-<br />

de ödüllendirilme, olumlu davranıĢ-<br />

ları pekiĢtirme ve olumsuz davranıĢ-<br />

ları elemine etme sistemleri kullanı-<br />

lır.<br />

d)BiliĢsel-DavranıĢ Terapi:<br />

Bu terapi, sağlıksız; negatif inanç ve<br />

davranıĢları tespit etmek ve sağlıklı,<br />

pozitif inanç ve davranıĢlarla değiĢ-<br />

tirmek için hem Kognitif hem de<br />

DavranıĢ terapilerinin birleĢiminden<br />

oluĢur.<br />

e)KiĢilerarası Terapi: Bu yön-<br />

tem depresyonu tetikleyen kayıplar,<br />

rol anlaĢmazlık ve geçiĢlerini, sosyal<br />

yalıtım yada sosyal beceri eksikliğini<br />

belirleyip araĢtırır.<br />

f)Aile Terapisi: Depresyon<br />

oluĢumunda rol oynayabilecek aile<br />

içi etkileĢimlerin, çatıĢmaların ve<br />

sorunların çözülebilmesi için aile<br />

bireylerinde tedaviye aktif katılımı<br />

sağlanır. (Ebert, Loosen ve<br />

Nurcombe 2003;Save ve Ay 2004 )<br />

Kaynaklar<br />

Berk,E.L.(1993) Ġnfant, Children and<br />

Adolescent Ġllionis State University<br />

Eskin,M.,(2000) Ergen Ruh Sağlığı<br />

Sorunları ve Ġntihar DavranıĢlarıyla<br />

ĠliĢkileri, Klinik Psikiyatri; 3 ; 228-<br />

234<br />

Ebert,M.H.,Loosen,P.T.,Nurcombe,B<br />

. (2005) Current Psikyatri Tanı ve<br />

Tedavi . Çev. Ed. Birsöz S. Kara-<br />

man T .GüneĢ Kitabevi<br />

GöğüĢ,A.(2000) Depresyonun Klinik<br />

Belirtileri Duygudurum Bozuklukları<br />

Dizisi ; 1(1); 39-43<br />

Görker,I., Korkmazlar,Ü., Duru-<br />

kan,M., Aydoğdu,A.(2004): Çocuk<br />

ve Ergen Psikiyatri Kliniğine BaĢvu-<br />

ran Ergenlerde Belirti ve Tanı Dağı-<br />

lımı , Klinik Psikiyatri (7); 103-110<br />

Hale,W.W., Engels,R.,<br />

Meeus,W.Ġ.M.: Does Perceivet<br />

Parantal Rejection Make Adolescents<br />

Sad and Mad? The Association of<br />

Perceivet Parantal Rejection with<br />

adoloscent depresion and aggression,<br />

journal of adelescent health.Journey,<br />

Hess,S.G., Ceox,T.S., Gonzales,L.C.<br />

(2004) A Survey of Adulescent,<br />

Knowlecge About Depresion,<br />

Archives of Psychiatrice Nursing<br />

December, 18 : 6, 228-234<br />

58


IĢık,E.(1991) Duygulanım Bozukluk-<br />

ları Depresyon ve Mani, Boğaziçi<br />

Matbaası.Ġstanbul<br />

IĢık,E.(2003)Depresyon ve Bipolar<br />

Bozukluklar, Görsel Sanatlar Matba-<br />

acılık.<br />

Karamustafalıoğlu,O.,Karamustafalı<br />

oğlu,N. (2001) Distimik Bozukluk<br />

Psikiyatri Dünyası; 5; 30-35<br />

Kaya,M.(2003)Ġnönü Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksek Oku-<br />

lu, Öğrencilerinde Ruhsal Sağlık<br />

Durumu, Depresyon Sıklığı Stresle<br />

BaĢa Çıkma Tarzları ve Etkileyen<br />

Faktörler. Uzmanlık Tezi,Malatya<br />

Kirli, S. (2000). Depresyonun Biyo-<br />

lojik OluĢumu ve Farmakolojik Te-<br />

davisi , Bursa<br />

Köknel,Ö .(1992) Depresyon Ruhsal<br />

Çöküntü, 3. Basım , Altın Kitaplar<br />

Basımevi<br />

Kulaksızoğlu, A.(2002) Ergenlik<br />

Psikolojisi , Remzi Kitapevi , 5. Ba-<br />

sım<br />

Save,D., Ay,P.(2004) Adolescent<br />

Depresion : Progress and Future<br />

Challenges in Prevention-Control<br />

Achtivities, Marmara Medical<br />

journal , 17:1;47-52<br />

Salomon,A (2005).: Depresyon Atla-<br />

sı . 1. Baskı , Remzi Kitabevi Ġstan-<br />

bul<br />

Özmen,E., Ögel,K., Sağduyu,A .ve<br />

ark.(2002) Birinci Basamak Sağlık<br />

Hizmetlerinde Distimik Bozukluk.<br />

Türk Psikiyatri Dergisi ; 13 (1) 23-<br />

32<br />

Öztürk,O.(2001) Ruh Sağlığı ve Bo-<br />

zuklukları 8. Baskı Ankara<br />

Yavuzer, H. (2005). Gençleri Anla-<br />

mak, Remzi Kitabevi, 2. Basım.<br />

Yavuzer,H.(1996) Doğum Öncesin-<br />

den Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolo-<br />

jisi, Remzi Kitabevi, 22. Basım<br />

Yüksel,N.(2000) Birinci Basamakta<br />

Depresyon Tanı ve Tedavi .Çizgi Tıp<br />

Yayınevi ;1(1), Ankara<br />

Ziyalar,A.(1999) Sosyal Psikiyatri ,<br />

2. Baskı, Çevik Matbaacılık<br />

59


ĠġYERĠNDE MOBBĠNG<br />

Öğr.Grv. Remziye AYDIN<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta: reaydin@inonu.edu.tr<br />

GiriĢ:<br />

Mobbing, iĢyerinde diğer<br />

çalıĢanlar veya iĢverenler tarafından<br />

tekrarlanan saldırılar Ģeklinde uygu-<br />

lanan bir çeĢit psikolojik terördür.<br />

Kavram, çalıĢanlara üstleri, astları<br />

veya eĢit düzeydeki çalıĢanlar tara-<br />

fından sistematik biçimde uygulanan<br />

her tür kötü muamele, tehdit, Ģiddet,<br />

aĢağılama gibi davranıĢları ifade<br />

eden anlamlar içermektedir (Tınaz<br />

2006).<br />

Ġngilizce bir terim olan<br />

“mobbing”in, yuvalarını korumak<br />

için saldırganın etrafında uçan kuĢla-<br />

rın davranıĢlarını betimlemek ama-<br />

cıyla 19. yüzyılda ilk kez biyologlar<br />

tarafından kullanıldığı bilinmektedir<br />

(Tınaz 2006/4).<br />

Aynı kavram daha sonra<br />

1960‟larda, Konrad Lorenz tarafın-<br />

dan küçük hayvan gruplarının (örne-<br />

ğin kuĢlar) daha güçlü ve yalnız bir<br />

hayvana (örneğin tilki) toplu Ģekilde<br />

hücum ederek uzaklaĢtırması; ya da<br />

aynı kuluçkadan çıkan kuĢlar arasın-<br />

da yaĢanan ve diğer kuĢların, arala-<br />

rındaki en zayıf kuĢu yiyecek ve su-<br />

dan uzak tutarak dıĢlaması, iyice<br />

güçsüz bir hale getirmesi ve en so-<br />

nunda da fiziksel saldırılarla öldüre-<br />

rek grubun dıĢına atması durumunu<br />

ifade etmek amacıyla kullanmıĢtır<br />

(Tınaz 2006/4).<br />

ĠĢyerinde mobbing kavramı,<br />

ilk kez Alman çalıĢma psikologu<br />

Heinz Leymann tarafından 1980‟li<br />

yılların sonunda tanımlanmıĢtır.<br />

Leymann, iĢ yerinde mobbing‟i biri-<br />

nin veya nadir olarak birkaç kiĢinin,<br />

bir veya daha fazla kiĢi (nadir olarak<br />

dört kiĢiden fazla) tarafından, her<br />

gün ve birkaç ay süre ile sistematik<br />

olarak duygusal yönden zarar verici<br />

davranıĢlara maruz bırakılması Ģek-<br />

linde tanımlar. Leymann, yaptığı<br />

araĢtırmalar sonucunda, bu saldırgan-<br />

lığın kurbanın kendisini ifade etme-<br />

sine, sosyal iliĢkilerine, iĢ ve özel<br />

yaĢamına, iĢ saygınlığına ve sağlığı-<br />

na yönelik olduğunu belirtmiĢtir<br />

(Tengili-moğlu ve Akdemir 2009;<br />

Demir, ÇavuĢ 2009; Yılmaz, Özler,<br />

Mercan 2008).<br />

60


ÇalıĢma yaĢamında bu tarz<br />

davranıĢlar, Leymann‟dan önce hiç<br />

kimse tarafından fark edilip tanım-<br />

lanmamıĢtır. Bu nedenle Leymann‟ın<br />

görüĢleri ve araĢtırmaları, bütün<br />

dünyada iĢyerlerindeki mobbing dav-<br />

ranıĢlarına iliĢkin araĢtırmalara temel<br />

oluĢturmuĢtur. Leymann, iĢyerinde<br />

mobbing davranıĢının varlığını be-<br />

lirtmekle kalmamıĢ, davranıĢın özel<br />

niteliklerini, ortaya çıkıĢ Ģeklini, uy-<br />

gulanan Ģiddetten en fazla etkilenen<br />

kiĢiler ve doğabilecek psikolojik so-<br />

nuçları da vurgulamıĢtır. ÇalıĢma<br />

yaĢamında mobbing‟e olan dikkat ve<br />

ilgi, Ġskandinav ülkelerinden sonra<br />

Almanya baĢta olmak üzere zamanla<br />

diğer Avrupa ülkelerinde yayılmıĢ-<br />

tır(Tınaz 2006; Demir, ÇavuĢ 2009).<br />

Mobbing DavranıĢları<br />

Mobbing sürecinin anlaĢıla-<br />

bilmesi için öncelikle iĢyerinde görü-<br />

len ve mobbinge neden olan davra-<br />

nıĢların belirlenmesi gerekmektedir.<br />

Bu davranıĢların bazılarının, tama-<br />

men negatif olarak görülebilmesine<br />

rağmen bazıları, sadece normal etki-<br />

leĢim davranıĢları olarak da ortaya<br />

çıkabilir. Bu tip davranıĢlar, bir kez<br />

için hoĢ görülebilir ya da davranıĢı<br />

yapanın o gün kötü gününde olduğu<br />

var<strong>sayı</strong>larak anlayıĢla karĢılanabilir-<br />

ler (Tınaz 2006; Demir, ÇavuĢ<br />

2009).<br />

Bir iĢyerinde mobbingin var-<br />

lığına iĢaret eden belirtiler, davranıĢ-<br />

sal düzeyde ve fizyolojik düzeyde<br />

olmak üzere, aĢağıda iki farklı grupta<br />

sunulmuĢtur.(Tınaz 2006; Demir,<br />

ÇavuĢ 2009)<br />

1. Mobbingin DavranıĢsal<br />

Boyuttaki Belirti ve Örnekleri:<br />

• Telefon, bilgisayar ve lamba gibi<br />

iĢyerinde bulunan kiĢiye ait eĢyaların<br />

birdenbire kaybolması ya da bozul-<br />

ması ve yenisinin yerine konulma-<br />

ması.<br />

• ÇalıĢma arkadaĢlarıyla aralarında<br />

çıkan tartıĢmaların, her zamankinden<br />

daha çok olması.<br />

• KiĢinin sigara kokusu ve dumandan<br />

çok rahatsız olduğunu bile bile ya-<br />

nındaki masaya çok sigara içen biri-<br />

nin yerleĢtirilmesi.<br />

• KiĢinin, baĢkalarının ofisine girdi-<br />

ğinde konuĢmanın hemen kesilmesi,<br />

konu değiĢtirilmesi.<br />

• KiĢinin, iĢle ilgili geliĢmeler ve<br />

haberlerin dıĢında bırakılması.<br />

• KiĢi hakkında dedikoduların çıka-<br />

rılması.<br />

61


• KiĢiye yetenek ve becerilerinin çok<br />

altında veya uzmanlık alanına girme-<br />

yen iĢlerin verilmesi.<br />

• ĠĢe geliĢ gidiĢ saatlerinin, telefon<br />

konuĢmalarının, çay ya da kahve<br />

molasında geçirdiği zamanın ayrıntı-<br />

larıyla kontrol edilmesi.<br />

• Bireyin, diğerleri tarafından sürekli<br />

eleĢtirilmesi veya küçümsenmesi.<br />

• Bireyin, üstleri veya iĢ arkadaĢları<br />

tarafından kontrol dıĢı tepki göster-<br />

meye kıĢkırtılması.<br />

• Bireyin, Ģirketin özel kutlamaları<br />

veya diğer sosyal etkinliklerine kasıt-<br />

lı olarak çağrılmaması.<br />

• Bireyin dıĢ görünüĢü veya giyim<br />

tarzıyla alay edilmesi yok <strong>sayı</strong>lması.<br />

• Bireyin iĢle ilgili tüm önerilerinin<br />

reddedilmesi.<br />

• Kendisinden daha alt düzeyde gö-<br />

revlerde çalıĢanlardan daha düĢük<br />

ücret alması (Tınaz 2006; Karyağdı<br />

2007).<br />

Her mobbing olgusunda bu<br />

davranıĢsal belirtilerin hepsinin bu-<br />

lunması Ģart değildir. Ancak bu dav-<br />

ranıĢların kasıtlı ve sürekli olarak<br />

tekrarlanması, mobbingin ortaya<br />

çıkmasına ve sonuç olarak bireyin iĢ<br />

yaĢamından uzaklaĢmasına neden<br />

olur.<br />

Bu listede bulunan davranıĢ-<br />

lardan herhangi biri, bir birey için<br />

problem oluĢtururken, bir baĢka bi-<br />

rey için hiçbir sorun oluĢturmayabi-<br />

lir. Eğer bir kiĢi bu<br />

davranıĢlardan rahatsız olduğunu ve<br />

zarar gördüğünü düĢünürse davranıĢ,<br />

problem niteliğini alır ve mobbing<br />

davranıĢı haline gelir (Tınaz 2006).<br />

2. Mobbingin Fizyolojik<br />

Boyuttaki Belirtileri:<br />

• Beyinle ilgili: Sıkıntı, panik atak,<br />

depresyon, yarım baĢ ağrısı, baĢ<br />

dönmesi. Hafıza kaybı, dikkati topla-<br />

yamama ve uykusuzluk.<br />

• Deriyle ilgili: KaĢınma, kızarma,<br />

pullanma veya döküntü gibi deri has-<br />

talıkları.<br />

• Gözlerle ilgili: Ansızın göz karar-<br />

ması, görmede bulanıklık.<br />

• Boyun ve sırtla ilgili: Boyun kasla-<br />

rında ve sırtta ağrı.<br />

• Kalple ilgili: Hızlı ve düzensiz çar-<br />

pıntılar, kalp krizi.<br />

• Eklemlerle ilgili: Titreme, terleme,<br />

bacaklarda halsizlik hissetme, kas<br />

ağrıları.<br />

• Sindirim sistemiyle ilgili: Yanma,<br />

ekĢime, hazım zorluğu gibi mide<br />

rahatsızlıkları, ülser.<br />

62


• Solunum sistemiyle ilgili: Nefessiz<br />

kalma, nefes alamama gibi solunum<br />

sorunları.<br />

• BağıĢıklık sistemiyle ilgili: Orga-<br />

nizmanın savunma yapılarında zayıf-<br />

lama(Tınaz 2006).<br />

Mobbingin Uygulandığı<br />

Örgütlere ĠliĢkin Sonuçlar<br />

Mobbing olgusunun, birey<br />

üzerinde olduğu kadar örgüt üzerinde<br />

de tahrip edici sonuçları vardır. Bu<br />

nedenle bir iĢveren, mobbingin iĢ-<br />

letmesine vereceği zararların ne denli<br />

ağır olacağını bilse ve ortaya çıkması<br />

olası sonuçlara iliĢkin bilgilerle do-<br />

nanmıĢ olsa, Ģüphesiz bu süreçle mü-<br />

cadele etmek ve buna son vermek<br />

için hızla elinden geleni yapacaktır.<br />

ĠĢveren açısından ortaya çıkan hasar-<br />

lar, öncelikle ekonomik niteliktedir.<br />

Ancak bunun yanında ağır sosyal<br />

sonuçların oluĢması da kaçınılmaz-<br />

dır.<br />

“ Bedel O Kadar Ağırdır Ki Örgüt,<br />

Bunu Kendi Hayatıyla Ödemek Zo-<br />

runda Kalabilir.”<br />

Mobbingin, örgütlere getirdi-<br />

ği psikolojik maliyetler ve ekonomik<br />

maliyetlerden bazıları, aĢağıda su-<br />

nulmuĢtur. (Tınaz 2006; Karyağdı<br />

2007;Gündüz, Yılmaz 2008)<br />

1. Mobbingin Örgütlere Olan Psi-<br />

kolojik Maliyetleri:<br />

• Bireyler arası anlaĢmazlık ve ça-<br />

tıĢmalar<br />

• Olumsuz örgüt iklimi<br />

• Örgüt kültürü değerlerinde çöküĢ<br />

• Güvensizlik ortamı<br />

• Genel saygı duygularında azalma<br />

• ÇalıĢanlarda isteksizlik nedeniyle<br />

yaratıcılığın kısıtlanması<br />

2. Mobbingin Örgütlere Olan<br />

Ekonomik Maliyetleri:<br />

• Hastalık izinlerinin artması<br />

• Tedavi giderlerinin artması<br />

• YetiĢmiĢ uzman çalıĢanların iĢten<br />

ayrılmaları<br />

• ĠĢten ayrılmaların artmasıyla yeni<br />

çalıĢan alımının getirdiği maliyet<br />

• ĠĢten ayrılmaların artmasıyla eğitim<br />

etkinliklerinin maliyeti<br />

• Genel performans düĢüklüğü<br />

• ĠĢ kalitesinde düĢüklük<br />

• ÇalıĢanlara ödenen tazminatlar<br />

• ĠĢsizlik maliyetleri<br />

• Yasal iĢlem ve/veya mahkeme mas-<br />

rafları<br />

• Erken emeklilik ödemeleri<br />

Mobbingle mücadelede örgüt-<br />

lerin yapacağı en önemli Ģey,<br />

farkındalığın artırılmasıdır.<br />

63


Bütün çalıĢanların birbirlerine saygılı<br />

davrandığı bir iĢyeri kültürü oluĢu-<br />

munu sağlamak, mobbing davranıĢı-<br />

nın ortaya çıkıĢını en aza indirgeme-<br />

ye yardımcı olur (Tınaz 2006; Kar-<br />

yağdı 2007; Gündüz, Yılmaz 2008).<br />

ĠĢyerinde Mobbingle Mücadele<br />

ĠĢyerinde mobbingle mücade-<br />

lede en önemli husus, soruna iliĢkin<br />

farkındalığın, mağdurun kendisi tara-<br />

fından olduğu kadar; iĢveren, iĢ ar-<br />

kadaĢları ve nihayet tüm toplum tara-<br />

fından aynı önemde kabul edilmesi-<br />

dir.<br />

Bir Ģeyle mücadele etmek<br />

için, önce onun ne olduğunu öğren-<br />

mek gerekir. Bu noktada konuyla<br />

ilgili olarak kamuoyunun bilinçlendi-<br />

rilmesi ve duyarlılığının artırılmasına<br />

çalıĢılmalıdır.<br />

Bireyin, bilinmezin ve çare-<br />

sizliğin karĢısında duyduğu korku ve<br />

endiĢeyle kendi içinde, tek baĢına<br />

mücadele edebilmesi çok güçtür.<br />

Ġnsanlar, bir olguyu tanımayı öğren-<br />

dikleri takdirde, önceden yaĢamıĢ<br />

oldukları veya Ģu anda yaĢadıkları<br />

deneyimlerini çok daha gerçekçi bir<br />

bakıĢla değerlendirebilirler. Ayrıca<br />

bir olgudan ve bu olgunun yarattığı<br />

zararlardan kaynaklanan korkunun<br />

Ģiddeti de, karĢılaĢılan Ģeyin ne oldu-<br />

ğu bilindiği takdirde büyük ölçüde<br />

azalacaktır.<br />

ĠĢletmelerde mobbingi önle-<br />

yebilmek için öncelikle iĢletmenin<br />

vizyon ve misyonunun açıkça ortaya<br />

konulması ve herkes tarafından anla-<br />

Ģılması sağlanmalıdır.<br />

(Tengilimoğlu, Akdemir 2009).<br />

Mobbingin nedenleri arasında yer<br />

alan kıskançlık, her ne kadar<br />

mobbing uygulayanın kiĢilik prob-<br />

lemlerinden kaynaklanmıĢ olsa da,<br />

iĢletmeler ücret, yetki, terfi gibi çalı-<br />

Ģanlar arasında çatıĢma yaratacak<br />

konularda adil ve dikkatli davranarak<br />

bu konuda politikalar geliĢtirmelidir.<br />

Her iĢletmenin kendi bünyesinde etik<br />

kodları bulunmalı ve disiplin kuralla-<br />

rının her çalıĢana aynı Ģekilde uygu-<br />

lanmasında hassas davranılmalıdır<br />

(Tengilimoğlu, Akdemir 2009).<br />

Sonuç olarak, geliĢmiĢ ülke-<br />

ler dâhil olmak üzere, dünyanın her<br />

yerinde görülebilen mobbing davra-<br />

nıĢları ile erken dönemde mücadele<br />

edilmeli ve çalıĢanlar bu konuda bi-<br />

linçlendirilmelidir. ÇalıĢma yaĢamı<br />

ile insanın ruh dünyası arasındaki<br />

bağlantının ve dengenin iyi kurulma-<br />

sı ve örgütsel yaĢamın insan merkezli<br />

64


olması gerekmektedir.(Yılmaz, Öz-<br />

ler, Mercan 2008)<br />

Kaynaklar<br />

Demir Y,ÇavuĢ M.F. (2009)<br />

Mobbıng‟in KiĢisel Ve Örgütsel Et-<br />

kileri Üzerine Bir AraĢtırma. Niğde<br />

Üniversitesi İİBF Dergisi,<br />

2(1):13-23.<br />

Gündüz H.B. Yılmaz Ö. (2008) Or-<br />

taöğretim kurumlarında mobbing<br />

(yıldırma) davranıĢlarına iliĢkin öğ-<br />

retmen ve yöneticilerin görüĢleri.<br />

Millî Eğitim. 179.<br />

Karyağdı A. (2007). Örgütlerde yıl-<br />

dırma (mobbing) ve bir araĢtırma.<br />

Ġnönü üniversitesi Sosyal bilimler<br />

Enstitüsü Yüksek Lisans tezi. Ġnönü<br />

Üniversitesi yayınları<br />

Tengilimoğlu D, Akdemir M.F.<br />

(2009) ĠĢletmelerde uygulanan<br />

mobbingin (psikolojik Ģiddet) örgüt-<br />

sel bağlılığa etkisi. Uluslararası İkti-<br />

sadi ve İdari İncelemeler Dergisi.<br />

Tınaz, P. (2006) ĠĢyerinde Psikolojik<br />

Taciz (Mobbing). Beta Basım Yayım,<br />

Ġstanbul.<br />

Tınaz P.(2006) ĠĢyerinde psikolojik<br />

Taciz. Çalışma ve toplum.<br />

Yılmaz A. Özler D.E. Mercan N.<br />

(2008) Mobbing ve örgüt iklimi ile<br />

iliĢkisine yönelik ampirik bir araĢ-<br />

tırma. Elektronik Sosyal Bilimler<br />

Dergisi. www.esosder.org Electronic<br />

Journal of Social Sciences<br />

info@esosder.org. 7(26):334-357.<br />

65


CĠNSELLĠK VE TOPLUMLARIN<br />

CĠNSELLĠĞE BAKIġI<br />

Öğr.Gör.Dr. Sermin TĠMUR<br />

Ġnönü Üniversitesi, Malatya Sağlık<br />

Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta:setimur@inonu.edu.tr<br />

Cinsellik canlı yaĢamının sü-<br />

rekliliği için gerekli, üremeye yöne-<br />

lik en temel doğa koĢulu olarak ta-<br />

nımlanır. Temelde cinsellik, hayati<br />

olmayan birincil dürtülerdendir. Di-<br />

ğer bir deyiĢle; doyurulması zorunlu<br />

olmayan ancak türün sürekliliği için<br />

Ģart olan bir gereksinim ve dürtüdür.<br />

Cinsellik, insanın anne karnında baĢ-<br />

layan yaĢama savaĢının her evresin-<br />

den, ölüme kadar vardır. Farklılıklar<br />

insanoğlunun bu evrelerde cinselliği-<br />

ni anlatım ve doyum yollarını değiĢik<br />

biçimlerde ifade etmesinden kaynak-<br />

lanmaktadır.<br />

Ġnsanda cinsel iliĢki iki kiĢi<br />

arasında gerçekleĢen biyolojik, psi-<br />

kolojik ve sosyal yönleriyle tek iliĢki<br />

biçimidir. Bu faktörlerin doğru uya-<br />

ranlar vererek cinselliğin uygun bir<br />

zeminde geliĢiminin sağlaması, sağ-<br />

lıklı bir cinsellik ve dolayısıyla sağ-<br />

lıklı bedensel ve zihinsel geliĢimin<br />

anahtarıdır (Gökyıldız 2002; Kayır<br />

1998; Tekin 1995). Cinsellik,<br />

fertilizasyondan baĢlayarak cinsel<br />

kimliğin belirlenmesine kadar geçen<br />

kompleks bir süreçte ortaya çıkmak-<br />

tadır. Bu geliĢim süreci genetik<br />

(kromozomal-gonadal), hormonal<br />

(hormonal-genital), beynin değiĢim-<br />

lere verdiği yanıt (beyin dimorfizmi)<br />

ve psikososyal faktörlerin kontrolün-<br />

dedir (Kayır 1998; Tekin 1995).<br />

Cinselliğin tek bir tanımını<br />

yapmak zordur. Bu nedenle cinsellik-<br />

le ilgili birçok tanım bulmak olasıdır.<br />

Mitolojiden doğa bilimlerine kadar<br />

çok geniĢ bir alanda, değiĢik anlam-<br />

larda kullanılan cinsellik teriminin<br />

kapsamı, eĢey hücrelerinden mistik<br />

deneyimlere uzanacak kadar yaygın-<br />

dır. Cinsellik eĢeyli üremeyle ilgili<br />

bedensel, ruhsal ve toplumsal dene-<br />

yim, yaĢantı ve iliĢkiler bütünüdür.<br />

Başka bir tanıma göre cinsellik, er-<br />

keklik ve diĢilik gereği, canlı varlık-<br />

ların gösterdiği özelliklerin tümüdür.<br />

Ġnsan cinselliği öğrenen tek canlıdır.<br />

Ġnsanlarda, kalıtımla kuĢaktan kuĢağa<br />

geçen, üremeye yönelik cinsel kalıp-<br />

lar vardır; toplumsal yapı bu kalıpla-<br />

rın yaĢama aktarılmasını kendi kural-<br />

larıyla yönlendirir (Ġbrikçi ve ark<br />

66


1995).<br />

Bir insanın cinselliği üç iliĢ-<br />

kili etmene bağlıdır. Cinsel kimlik,<br />

cinsiyet kimliği ve cinsel rol davranı-<br />

Ģı.<br />

Cinsel kimlik: KiĢinin kromozomla-<br />

rı, dıĢ genital organları, iç genital<br />

organları, hormonal sistemi,<br />

gonadları ve ikincil seks özellikleri<br />

gibi biyolojik özellikleridir. Normal<br />

geliĢimde kiĢinin cinsiyeti hakkında<br />

kuĢkuya yer vermeyecek ölçüde bü-<br />

tünlük gösterirler (Kayır ve ġahin<br />

1998).<br />

Cinsiyet kimliği: KiĢinin diĢilik ve-<br />

ya erkeklik algısıdır. Ġki veya üç yaĢ-<br />

larında hemen herkesin “ben erke-<br />

ğim” veya “ben kızım” gibi kendisi<br />

hakkında kesin bir fikri vardır. Er-<br />

keklik veya diĢilik normal olarak<br />

geliĢse bile kiĢinin hala erkeklik veya<br />

kadınlık hissini geliĢtirmesiyle ilgili<br />

uyumsal bir iĢi vardır. Cinsiyet kim-<br />

liği Robert Stoler‟e göre davranıĢın<br />

erkeklik veya diĢilik ile ilgili psiko-<br />

lojik yönlerini yansıtır. Cinsiyeti<br />

sosyal, cinselliği biyolojik olarak<br />

kabul eder. Bu ikisi çoğu zaman iç<br />

içe girmiĢtir. Cinsiyet kimliği aile<br />

üyeleri, öğretmenler ve çalıĢma ar-<br />

kadaĢlarıyla yaĢanan sonsuz dene-<br />

yimden köken alır.<br />

Cinsel rol ve davranıĢ: Cinsel rol,<br />

doğumdan itibaren sosyalleĢen ve<br />

sosyal çevre tarafından sürekli olarak<br />

pekiĢtirilen cinsiyet üzerinde Ģekil-<br />

lenmiĢ stereotipik norm ve beklenti-<br />

lerdir. Cinsel rol ve davranıĢ cinsiyet<br />

kimliği ile iliĢkilidir ve bir anlamda<br />

ondan kaynaklanır. John Money cin-<br />

sel rol davranıĢını, kiĢinin bir oğlan<br />

veya erkek, kız veya kadın statüsüne<br />

sahip olmak üzere söylediği veya<br />

yaptığı bütün her Ģey olarak tanımlar.<br />

Cinsel rol doğumda kurulmamıĢtır,<br />

rastlantısal ve planlanmamıĢtır. Öğ-<br />

renmeyle, yaĢanılan deneyimlerle<br />

kazanılır. Standart ve sağlıklı sonuç<br />

cinsiyet kimliği ve cinsel rolün<br />

uyumlu olmasıdır (Kayır ve ġahin<br />

1998).<br />

Cinsellik kavramı öyle bir<br />

gerçek ve çoğu kere sorun olarak<br />

karĢımıza çıkmaktadır ki, Dünya<br />

Sağlık TeĢkilatı 1974 yılında cinsel<br />

sağlığın tanımını yaparak temel bir<br />

soruna çözüm oluĢturmuĢtur. Bu<br />

tanıma göre cinsel sağlık; “ cinsel bir<br />

varlık olan insanın sadece bedensel<br />

değil, duygusal, düşünsel ve sosyal<br />

bütünlüğünü sağlayan, kişilik gelişi-<br />

67


mi, iletişim ve sevginin paylaşımını<br />

pozitif yönde zenginleştiren ve artı-<br />

ran sağlıklılık hali ” olarak belirlen-<br />

miĢtir<br />

(http://www.boun.edu.tr/services/gdb<br />

/saglik13.html; Theriot 2003). Mace<br />

ve arkadaĢları cinsel sağlığın 3 ana<br />

unsurdan oluĢtuğuna inanır. Bunlar;<br />

-KiĢisel ve sosyal etikle uyum<br />

içinde üreme davranıĢlarından hoĢ-<br />

lanma,<br />

-Cinsel iliĢkilere zarar veren<br />

korku, utanma, suçluluk, yanlıĢ dü-<br />

Ģünceler ve diğer psikolojik durum-<br />

lardan kaçınma,<br />

-Cinsel ve üreme fonksiyon-<br />

larını engelleyen organik rahatsızlık-<br />

lar, hastalıklar ve yetersizliklerden<br />

kaçınmadır (Gökyıldız 2002).<br />

Toplumların Cinselliğe BakıĢı<br />

Ġnsanların cinselliği nasıl ve<br />

ne kadar öğreneceği konusunda top-<br />

lumun çok büyük etkisi vardır. Öğ-<br />

renme, aile ve kültür tarafından etki-<br />

lenir. Toplumlarda cinsellik kavramı,<br />

insanın cinsiyetinin farkında olması,<br />

üreme yeteneğinin bulunması ve ero-<br />

tik zevk duyması olarak baĢlıca üç<br />

öğeden oluĢur. Bireyin cinsellikle<br />

ilgili geliĢme ve değiĢmelerinde en<br />

önemli etken içinde yetiĢtiği kültürün<br />

cinselliğe bakıĢ açısıdır. Kültürlerin<br />

cinselliğe bakıĢ açıları birbirinden<br />

farklı olabildiği gibi, aynı kültür<br />

içindeki yöresel farklılıklar da cinsel-<br />

liğe bakıĢı etkiler. BaĢlıca cinselliğe<br />

olan kültürel farklılıklar Ģöyle sırala-<br />

nabilir:<br />

Cinselliği Bastıran Kültürler<br />

Bu kültürlerde üreme amacı<br />

dıĢında cinsellik engellenir. Bu da<br />

gençlerin bilgisiz bırakılması ve evli-<br />

lik öncesi iliĢkinin kesinlikle yasak-<br />

lanması ile sağlanır. Ergen ve ergen<br />

cinselliği korku, suç ve kızgınlıkla<br />

iliĢkilendirilir. Örneğin Güney Ame-<br />

rika‟daki Cuna‟da, çocukların evle-<br />

nene kadar cinsellik konusunda ta-<br />

mamen cahil kalmaları gerektiğine<br />

inanılmakta, çocukların hayvanları<br />

doğururken seyretmelerine bile izin<br />

verilmemektedir (Atkınson ve ark.<br />

2002;<br />

http://www.forumtrportal.com/arcade<br />

.php; ___2000).<br />

Cinselliği Kısıtlayan Kültürler<br />

Kızlar ve erkekler erken yaĢta<br />

farklılaĢtıkları için karĢı cins arka-<br />

daĢlıklarına hoĢ bakılmaz. Evlilik<br />

öncesi iliĢki için bir cinse izin verilse<br />

bile, diğer cins için yasaklanır. Cin-<br />

siyetlerden birinin ergenliğe geçiĢi<br />

68


kutlamayla karĢılanarak desteklense<br />

de diğeri için sınırlama sürdürülür.<br />

Genellikle bu kültürlerde cinsellik<br />

çeliĢkilidir. Cinsel aktiviteler yakın-<br />

dan izlenip, denetlense bile gerçek-<br />

leĢmesi için de koĢullar vardır. Bu<br />

tür davranıĢlar dünyanın birçok ye-<br />

rinde görülebilir.<br />

Cinselliğe Ġzin Veren Kültürler<br />

Cinsellik hoĢ görülmez ama<br />

göz önünde değilse ses çıkarılmaz.<br />

Bir dereceye kadar ergenlerin cinsel<br />

eylemlerine izin verilebilir, evlilik<br />

öncesi iliĢki normal karĢılanabilir.<br />

Cinsel iliĢkinin gerçekleĢip gerçek-<br />

leĢmediğinden çok, hangi tür davra-<br />

nıĢın doğru olduğu tartıĢılır. Cinsel-<br />

lik, insan yaĢamının doğal, normal ve<br />

kaçınılmaz bir parçası olarak kabul<br />

edilir (Atkınson ve ark. 2002;<br />

http://www.forumtrportal.com/arcade<br />

.php; ___2000).<br />

Cinselliği Destekleyen Kültüler<br />

Cinselliğin öğrenildiği kültür-<br />

lerdir. Cinsellik insan mutluluğunun<br />

bir parçasıdır ve erken cinsel dene-<br />

yim toplumsal ve biyolojik olgunluk<br />

için gerekli görülür. Gelenekler, gö-<br />

renekler ve kurumlar aracılığıyla<br />

gençlerin cesaretlendirilerek cinsel<br />

becerilerini geliĢtirmeleri sağlanır.<br />

Çocukların özellikle ergenler için<br />

düzenlenmiĢ buluĢma yerlerinde za-<br />

man geçirmeleri sağlanır ve ergen<br />

törenleri yapılır. Çocuklar ergenliğin<br />

sonunda eĢlerini seçerler. Örneğin,<br />

Afrika‟daki Chewa‟da, çocukların<br />

cinselliği denemelerine izin verilme-<br />

diği takdirde, büyüdüklerinde çocuk<br />

yapamayacaklarına inanılmaktadır.<br />

Türkiye'de toplumun cinselli-<br />

ğe bakıĢının farklı yöreler ve aileler<br />

açısından yukarıda bulunan ilk üç<br />

grup içinde yer aldığı görülebilmek-<br />

tedir. Cinsellik hakkında farklı bilgi,<br />

tutum, inanç, deneyim ve kültürel<br />

normlar vardır. Cinselliği üreme ey-<br />

lemi olarak gören yaklaĢımda, cinsel<br />

olarak aktif olmasına izin verilen<br />

kiĢiler evli ve üreme çağında olan<br />

kiĢilerdir. Ergenlik yaĢındaki gençler<br />

evli değillerse, cinsel yönden aktif<br />

olmaları toplumsal onay görmez,<br />

ahlaksız ve günahkar olarak nitelen-<br />

dirilirler. Cinsel iliĢkiye girme, pre-<br />

zervatif kullanma, farklı cinsel yöne-<br />

limleri tanıma, gebe kalma, güvenli<br />

cinsel iliĢki kurma, cinsel davranıĢlar<br />

hakkında bilgilenme, cinsel kimlik<br />

kazanma gibi konularda konuĢmak,<br />

eğitim yapmak bu tür bir toplumda<br />

zordur. Oysa cinsellik üreme amacı<br />

69


dıĢında da insanlarda var olan temel<br />

iĢlevlerden biridir (Atkınson ve ark.<br />

2002;<br />

http://www.forumtrportal.com/arcade<br />

.php; ___2000).<br />

Türk Toplumunun Cinselliği<br />

AlgılayıĢı ve Tutumu<br />

Müslümanlıktan önce ve<br />

Müslümanlığı kabul ettikten sonra<br />

yüzyıllarca Türklerin cinselliğe<br />

Araplardan farklı ve ileri <strong>sayı</strong>labile-<br />

cek bir değer verdikleri yazılmakta-<br />

dır. Eski Türklerde “ġamanizm ve<br />

Toyonizm” inancı vardı. ġamanizm<br />

kadındaki kutsal güce dayanmakta,<br />

Toyanizm ise erkek gücüne inanmak-<br />

tadır. Her iki inanç eĢit değerdeydi.<br />

Bu nedenle de kadın ve erkek hukuk-<br />

ça ve törece eĢit tutulmaktaydı. 11.<br />

yüzyılda birçok kültürün beĢiği olan<br />

Anadolu‟ya yerleĢen Türkler‟in, ya-<br />

vaĢ yavaĢ kültür değiĢimine uğradık-<br />

ları, her kültürden bazı öğeler aldık-<br />

ları görülür. Bu kültürler içinde din-<br />

sel yönü ağır basan Müslümanlığın<br />

önde geldiği kuĢkusuz bir gerçektir.<br />

Her toplumun kadına ya da erkeğe<br />

özgü olarak tanımladıkları kalıp yar-<br />

gılar vardır. Toplum, beklenen ölçü<br />

ve kalıplardan sapıcı davranıĢları hoĢ<br />

karĢılamadığı için, bireyler kendile-<br />

rini yerleĢik normlara uydurmaya<br />

çalıĢır. Toplumumuzda da bu konuda<br />

çağlar boyu süren ataerkil düĢünüĢ<br />

ve Ġslam dininin etkisini görmekteyiz<br />

(Ġbrikçi ve ark 1995; Atkınson ve<br />

ark. 2002).<br />

Günümüz Türkiye‟sin de cin-<br />

sellik halen toplumsal bir tabu olarak<br />

ele alınmakta; gençler ve yetiĢkinler<br />

bu konuda hiçbir eğitim görememek-<br />

te; cinsellik bir çok kiĢi için yanıtla-<br />

namayan soru ve sorunlarla dolu bir<br />

bilmece olmayı sürdürmektedir. Top-<br />

lumumuzda aileler, çocuklarını ge-<br />

nellikle cinsiyeti örtbas etmeye çalı-<br />

Ģarak ama kültürel kalıplara uygun<br />

biçimde davranarak yetiĢtirmektedir.<br />

Toplumumuzda genel olarak<br />

cinsel konuların ve sorunların doku-<br />

nulmazlığı vardır. Gençler cinsel<br />

konulara iliĢkin bilgileri anne-<br />

babalarından, yakınlarından, öğret-<br />

menlerinden alamayıp, cinsellikle<br />

ilgili tutum ve davranıĢları öğrene-<br />

memektedirler. Bir yandan çocuğun<br />

ve gencin yaĢadığı aile içinde, yakın<br />

çevrede, okulda cinsel konuların ko-<br />

nuĢulup tartıĢılamaması, sorunların<br />

dile getirilememesi, ayıp ve yasaklar-<br />

la bastırılması, öte yandan cinselliği<br />

sömüren film ve yayınların yaygınlı-<br />

70


ğı, çocuk ve gençleri çatıĢma ve bu-<br />

nalımlara sürüklemektedir. Genellik-<br />

le gençler cinsel konulara iliĢkin bil-<br />

gilerini çok yakın arkadaĢlarından,<br />

duygusal yönü ağır basan, gerçekler-<br />

den uzak biçimde edinmektedirler.<br />

Sorunlara sağlıksız çözümler bul-<br />

maktadırlar (Ġbrikçi ve ark 1995;<br />

Atkınson ve ark. 2002).<br />

Toplumumuzda cinselliğin<br />

erkek için fizyolojik bir gereksinim,<br />

kadının da ancak evlendikten sonra<br />

yaĢayabileceği bir olgu olduğu dü-<br />

Ģüncesi baskın çıkmaktadır. Böylece<br />

erkeğin cinsellikle tanıĢma hakkı ve<br />

hazırlıkları ergenlik döneminde baĢ-<br />

larken, kadının cinselliğini yaĢama<br />

hakkını ancak koca adayının ortaya<br />

çıktığı tarih belirlemektedir. Bu yaĢ,<br />

kırsal kesimde genç kızın isteği dı-<br />

Ģında 12 olabileceği gibi, “kısmet”in<br />

ortaya çıkıĢına bağlı olarak 35‟de<br />

olabilmektedir. Bazı durumlarda ka-<br />

dının evleneceği insanı seçme hakkı<br />

da elinden alınmaktadır. Birini se-<br />

verken, ailenin maddi ve manevi<br />

beğenisini kazanmıĢ bir baĢkasıyla<br />

evlendirilmesi çok olasıdır. Kadınla-<br />

rın duyguları önce babası, sonrada<br />

kocası tarafından yok <strong>sayı</strong>lmaktadır.<br />

Onun için cinsel çekim söz konusu<br />

değildir, olsa da acaba evlenmeden<br />

önce böyle bir durumdan kiĢi haber-<br />

dar mıdır?<br />

Toplum ve aile, erkeğin dai-<br />

ma bir tehlike olduğunu belirtirken,<br />

bir imza karĢılığında yasak ve ayıpla-<br />

rın geçersiz olduğunu söylemektedir.<br />

Kadın her zaman düĢlediklerini, evli-<br />

likte bulamamakta, korkmakta, ne<br />

kendine ne eĢine fazla bir Ģey vere-<br />

memektedir. EĢine cinsel uyumları<br />

için bazı Ģeyleri hatırlatması doğal-<br />

ken, bilgisizliğinden, ayıp olacağın-<br />

dan bir Ģey söyleyememektedir. Ba-<br />

zen bunu yapabildiği halde, bilinçaltı<br />

baskılardan ötürü mutluluğu bir türlü<br />

bulamayan çiftler de görülmektedir.<br />

Geleneksel kültürümüzün sonucu<br />

olarak fazla kadın olmaktan kork-<br />

maktadır.<br />

Çağlar boyu sürüp gelen ko-<br />

Ģullandırmaların etkisiyle kadın ken-<br />

disini farkında olmadan, bilinçsizce<br />

önce diĢi olarak görmektedir. Özel-<br />

likle toplumumuzda görünüĢte özerk<br />

ve özgür davrandığını göstermek<br />

isteyen nice kadınlar, çok öteden<br />

süzülüp gelen bir kültür tortusunun<br />

bilinçdıĢı itimiyle kendini topluma,<br />

“diĢi” olarak sunmayı ve bu sunuĢta-<br />

ki becerisini baĢarı saymaktadır.<br />

71


Dikkat edilmesi gereken nokta ise<br />

yarının kadınları olacak kızlarımızın<br />

çoğunun böylesine seçkin diĢiliklere<br />

özenmeleri, onlarla özdeĢleĢmeleri-<br />

dir. Kadınlarımızın büyük çoğunlu-<br />

ğunun toplumsal yaĢamdaki ürkekli-<br />

ği, çekingenliği ve tedirginliği ken-<br />

dini önce “diĢi” olarak görmesinden<br />

ve bunu utanılacak, sakınılacak bir<br />

“varlık niteliği” biçiminde algılama-<br />

sından ileri gelmektedir. Kaldı ki<br />

diĢiliğin analık yönünü kutsarken,<br />

cinsellik yönünü aĢağılamaktayız.<br />

Dikkat edilirse halk arasında ağır<br />

küfürlerimizin çoğu cinsel eylemi<br />

anlatan sözcüklerden oluĢmaktadır.<br />

Bu küfürler erkekliğin güç simgesi<br />

olan penisin Ģu ya da bu Ģekilde kul-<br />

lanımını ifade etmektedir.<br />

Sonuç olarak toplumumuzda<br />

erkekle kadın arasında gerçekleĢmesi<br />

gereken ve yalnızca insana özgü bir<br />

cinsel yaĢam olan psikoseksüel bir-<br />

likteliğin yerine; kadının kiĢiliğinin<br />

rol oynamadığı, ilkel ve kaba cinsel<br />

istek doyumundan öteye geçmeyen,<br />

ruhsal doyum sağlamayan, mekanik<br />

“oldu-bitti” diyebileceğimiz bir iliĢki<br />

görülmektedir (Ġbrikçi ve ark 1995).<br />

Diğer Toplumların Cinselliği<br />

AlgılayıĢı<br />

Birçok tarihçi, Ortaçağ‟da<br />

Ġngiltere‟de güçlü bir Hıristiyan ge-<br />

leneği henüz yerleĢmeden önce, in-<br />

sanların cinsel yaĢamlarından olduk-<br />

ça özgür olduklarını anlatmaktadır.<br />

Ama bu özgürlük, daha çok zenginle-<br />

rin tekelinde olan, onların yaĢayabi-<br />

leceği bir durumdu. Ayrıca, bazı top-<br />

lumlarda, insanların cinsel iliĢkileri-<br />

nin doyurulmasında fiziki güç kul-<br />

landıkları görülmekteydi. Cinsel ser-<br />

bestliğin güç ve ayrıcalıkla karıĢtığı<br />

en aĢırı durumlara, köleci toplumlar-<br />

da rastlanır. Günümüzde de, kadınla-<br />

ra yönelik cinsel tacizler görülmek-<br />

teyse de, artık cinsellik, dünyanın<br />

birçok yerinde güç ve ayrıcalık sahi-<br />

bi olanların yaĢayabileceği bir özgür-<br />

lük olmaktan çıkmıĢtır. Bununla bir-<br />

likte, özellikle servet ve gücün gözle<br />

görülür farklılıklar ortaya koyduğu<br />

Afrika ve Asya ülkelerinde, zengin-<br />

ler ve güçlüler yoksullara oranla da-<br />

ha özgürdür. Bu durum, bir dereceye<br />

kadar Ortadoğunun ve Okyanus-<br />

ya‟nın az geliĢmiĢ ülkeleri içinde<br />

geçerlidir. Ayrıca Ortadoğu ülkele-<br />

rinde poligami (çok eĢlilik) evlilikle-<br />

rinin yaĢandığını ve bunun pek çok<br />

72


soruna sebep olduğunu görmekteyiz<br />

(Ġbrikçi ve ark 1995; Theriot 2003).<br />

Sanayi devrimi döneminde<br />

çok <strong>sayı</strong>da insanın Ģehirlerde top-<br />

lanması ve çalıĢma koĢulları, davra-<br />

nıĢlar üzerindeki geleneksel deneti-<br />

min gevĢemesine yol açmıĢtır. Ame-<br />

rika BirleĢik Devletleri‟nde (ABD)<br />

1950 yılının baĢlarında alınan değiĢik<br />

adlar altındaki gençlik grupları, aynı<br />

yılın ortalarında “savaĢ yerine aĢk”<br />

sloganlarıyla ilk “Hippy” akımını<br />

baĢlatmıĢlardır. Kore savaĢı nedeniy-<br />

le yaĢlı kuĢakları suçlayan gençler<br />

tarafından desteklenen bu akım, önce<br />

Amerika‟ya, daha sonra Avrupa‟ya<br />

yayılmıĢtır. Ġlk 10 yıl içinde davra-<br />

nıĢları, tutumları, yaĢantıları, giysile-<br />

ri ve alıĢkanlıklarıyla yaĢadıkları<br />

toplumlara yabancı gelen bu gençler<br />

“yarı deli” olarak nitelendirilmiĢ,<br />

ancak 1960‟dan sonra toplumlar bu<br />

akımın nedenlerini, görüĢlerini,<br />

amaçlarını anlamaya baĢlamıĢlardır.<br />

Bunun gibi çeĢitli gençlik hareketle-<br />

ri, toplumsal denetimin gevĢemesini<br />

sağlamıĢtır. Bu gevĢeme en fazla<br />

Ġskandinav ülkelerinde, ardından<br />

ABD ve Ġngiltere‟de hissedilmekte-<br />

dir. Bu gevĢemenin yasalara yansı-<br />

yan yönü de, yetiĢkin erkekler ara-<br />

sında eĢcinsel davranıĢlara izin veren<br />

yasalardır. Ġngiltere ve ABD‟nde<br />

çıkarılan yeni yasalarla bazı durum-<br />

larda kürtaja izin verilme ve boĢan-<br />

ma kolaylaĢtırılmaktadır.<br />

Günümüzde, kadınların eski-<br />

sine oranla daha özgür olmaları, çağ-<br />

daĢ toplumlarda gidilerek tek eĢliliğe<br />

verilen önemin azalmasına yol aç-<br />

mıĢtır. Bunun yanı sıra, bir baĢka<br />

neden de çağdaĢ psikolojinin sağlıklı<br />

bir cinsel hayata verdiği önem ve<br />

doğum kontrol yöntemleri sayesinde<br />

kazanılan gebelikten korunma olana-<br />

ğıdır. ÇağdaĢ kadınlar arasında yavaĢ<br />

yavaĢ da olsa yaygınlaĢmaya baĢla-<br />

yan bağımsızlık duyguları, ilerde<br />

evlilik biçimlerinde de yeni çeĢitle-<br />

melere yol açabilecektir (Ġbrikçi ve<br />

ark 1995; Theriot 2003).<br />

Ayrıca çeĢitli ülkelerde yeni<br />

yeni çıkarılmakta olan boĢanma ya-<br />

saları, boĢanmayı bozulan bir evlili-<br />

ğin doğal sonucu olarak benimse-<br />

mektedir. Kadın ve çocukların mut-<br />

laka evlilik çerçevesi içinde kalmala-<br />

rı gerektiği, erkeğin ömür boyu on-<br />

lardan sorumlu olacağı yolundaki<br />

eski baba erkil görüĢ, yavaĢ yavaĢ<br />

yok olmaktadır. Özellikle Avrupa ve<br />

ABD‟de gençler arasında geleneksel<br />

73


evlilik, yerinin nikahsız yaĢama ve<br />

deneme evliliğine bırakmıĢtır. 19.<br />

yüzyılda ortaya çıkan ve kendisine<br />

oldukça da taraftar bulan bu düĢün-<br />

ceye göre, nikah bağıyla yapılan evli-<br />

likler kiĢilerin birbirlerine duydukları<br />

aĢkın azalmasına, hatta ortadan<br />

kalkmasına neden oluyordu. Kendi-<br />

sine pek çok ozan, sanatçı düĢünür<br />

arasından taraftar bulan bu görüĢ<br />

baskı ve kuralların aĢkı öldürdüğünü<br />

ileri sürüyordu. Nikahsız aĢk, o dö-<br />

nemde de tanınmıĢ ozan, düĢünür ve<br />

sanatçılar tarafından uygulanmıĢtır.<br />

Bu görüĢ günümüzde de değiĢik bi-<br />

çimlerde uygulanmaktadır.<br />

BaĢka bir nikahsız yaĢama<br />

biçimi de evlilik öncesi deneme evli-<br />

liği niteliği taĢımaktadır. Bu durum<br />

ile birlikte yaĢayıĢları sırasında uyum<br />

sağlayan eĢler, iliĢkilerini evliliğe<br />

dönüĢtürmektedirler. Bu tür iliĢkiler<br />

günümüzde oldukça yaygındır. Bu<br />

sırada toplumların kızlık zarı konu-<br />

sunda görüĢlerinin değiĢmesiyle bir-<br />

likte ekonomik ve toplumsal etkenle-<br />

rin de rolü vardır (Ġbrikçi ve ark<br />

1995). Deneme evliliği, 1.Dünya<br />

SavaĢı‟ndan hemen sonra ABD‟de<br />

gençlik mahkemelerinin önerdiği bir<br />

evlilik tipidir. Evlilikte reform yapa-<br />

cağı savıyla yaygınlaĢtırılmaya çalı-<br />

Ģılan deneme evliliği, arkadaĢlık ve<br />

dostluk üstüne dayandırılmak isten-<br />

miĢtir. Deneme evliliğinin amacı,<br />

evliliğin getirebileceği sorunları dü-<br />

ğünden önceki bir yıl süre içinde<br />

saptamak ve bu sırada çözümlemek-<br />

tir. Mahkemeye göre, deneme evliliği<br />

yapan eĢler, birlikte yaĢamalarına<br />

karĢın bir yıl çocuk yapmaktan kaçı-<br />

nacaklardır. Yasal bakımdan evlilik-<br />

ten hiçbir farkı olmayacak olan de-<br />

neme evliliğinden, çocuk olmadığı<br />

için boĢanma büyük sorunlar çıkar-<br />

mayacaktır. Bütün önlemlere karĢın<br />

çocuk olursa denemeye katılan er-<br />

kek, çocuğun babalık sorumluluğunu<br />

üstlenmek zorunda kalacaktır.<br />

Deneme evliliklerinin yarar-<br />

ları yanı sıra pek çok da zararlı yanı<br />

ortaya çıkmıĢtır. Bilim adamları,<br />

çocuk olmayacağı düĢüncesiyle eĢle-<br />

rin bir birine fazla bağlanmadıklarını<br />

belirlemiĢlerdir. Bu nedenle deneme<br />

evliliklerinin eĢlerin cinsel bilgilerini<br />

artırmasına karĢın duygusal yönden<br />

duyarsızlaĢmalarına yol açtığı sap-<br />

tanmıĢtır. Bu tür evlilik dıĢı cinsel<br />

iliĢkilerin olumlu ya da olumsuz kar-<br />

Ģılanması yere zamana göre değiĢ-<br />

mektedir. Geleneksel ahlak kuralları-<br />

74


na sıkı sıkıya bağlı toplumların he-<br />

men hemen bütününde, bu tür cinsel<br />

iliĢkiler ahlaka aykırı olarak nitelen-<br />

mekte ve böyle iliĢkilerde bulunanlar<br />

bazen yoğun bir biçimde kınanabil-<br />

mektedir. Buna karĢılık insan yaĢa-<br />

mının çeĢitli alanlarında olduğu gibi<br />

cinsel konularda da sorunlarını çöz-<br />

müĢ olan ülkelerde, bu tür iliĢkilere<br />

karĢı çıkılmaktadır (Ġbrikçi ve ark<br />

1995).<br />

Kaynaklar<br />

Gökyıldız, ġ. (2002). Cinsel sağlığın<br />

geliĢtirilmesinde hemĢirenin etkinliği<br />

nasıl sağlanır? HemĢirelik Dergisi. 12<br />

(49):91-98.<br />

Tekin, N. (1995). Ġstanbul ilinde ana<br />

çocuk sağlığı ve aile planlaması mer-<br />

kezlerine baĢvuran evli kadınların<br />

cinsel sorunları ve sağlık ekibi üyele-<br />

rinin konuya yaklaĢımı. Ġstanbul Üni-<br />

versitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü<br />

Doktora Tezi. Ġstanbul.<br />

Kayır, A. (1998). Cinsellik Kavramı<br />

ve Cinsel Mitler. Cinsel sorunlara<br />

genel yaklaĢım. Monograf Serisi 1.<br />

30-36.<br />

Ġbrikci, S., Özçelik, V., Öztürk, Y.,<br />

Bülbül, S., Tulek, Z., Arıkan, S.,<br />

Taylan, B. (1995). Toplum sağlığı<br />

hemĢireliği gözüyle cinsellik ve so-<br />

runları. Ġ.Ü.F.N.H.Y.O Halk Sağlığı<br />

HemĢireliği Grup ÇalıĢması. Ġstan-<br />

bul.<br />

Kayır, A., ġahin, D. (1998). Kadın<br />

cinselliği ve cinsel iĢlev bozuklukla-<br />

rı. Cinsel ĠĢlev Bozuklukları. Ege<br />

Psikiyatri Sürekli Yayınları.<br />

3(1): 19-53.<br />

Female sexuality,<br />

(http://www.boun.edu.tr/services/gdb<br />

/saglik13.html) EriĢim Tarihi:<br />

15.05.2006<br />

Theriot, NM. (2003). Gender and<br />

Medicine in Nineteenth-Century<br />

America;(1). NWSA Journal.<br />

15(2):144.<br />

Atkınson, R.L. and et al. (2002) Psi-<br />

kolojiye GiriĢ. Çeviri Editörü: Yavuz<br />

Alogan. ArkadaĢ Yayınları. Ankara.<br />

98-110.<br />

Cinsellikle ilgili araĢtırmalar<br />

(http://www.forumtrportal.com/arcad<br />

e.php). EriĢim Tarihi: 10.05.2006<br />

--------(2000) Toplumlarda Cinselli-<br />

ğe BakıĢ. Cinsel Sağlık Bilgileri Eği-<br />

timi Öğretmen El Kitabı. Ġnsan Kay-<br />

nağını GeliĢtirme Vakfı. Ġstanbul.<br />

15-27.<br />

75


OKUL ÖNCESĠ EĞĠTĠMDE<br />

AĠLE KATILIM MODELLERĠ<br />

Öğr. Gör. Vuslat OĞUZ<br />

Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />

Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />

e-posta: voguz@inonu.edu.tr<br />

Özet<br />

Çocuğun ailesinden nasıl bir temel<br />

aldığı ve ailenin sosyo-ekonomik<br />

statüsü çocuğun okul performansının<br />

en önemli faktörünü oluĢturmaktadır.<br />

Okulda baĢarılı olamayan çocuklar<br />

genelde okul aktiviteleri ve okulun<br />

amaçlarına ilgi duymayan ailelerden<br />

gelmektedir. Ailelerin eğitim-<br />

öğretim sürecine etkili Ģekilde katıl-<br />

malarının önemli ve temel gerekçele-<br />

rinden birisi, anne ve babaların ço-<br />

cuklarıyla en yoğun iletiĢim içinde<br />

olan bireyler olmalarıdır. Annelerin<br />

öğrenim düzeylerinin düĢük olması<br />

onların çocuklarına gerek ev orta-<br />

mında çeĢitli becerileri kazandırma-<br />

larına gerekse okuldan beklenen aka-<br />

demik katkılara yeterince cevap ve-<br />

rememelerine neden olmaktadır. Aile<br />

katılım çalıĢmaları kapsamında aile-<br />

lerin okulu tanıması, kendilerini oku-<br />

lun bir parçası olarak hissetmesi,<br />

onların okul ve öğrenciler için kay-<br />

naklar araması için fırsatlar sağla-<br />

maktadır. Ayrıca, sınıf ve okul orta-<br />

mı içinde “ortak bir kültür”ün oluĢ-<br />

ması için ailelerin eğitim sürecine<br />

iliĢkin bazı etkinlikleri ev ortamına<br />

taĢımalarına ve bunları geliĢtirmele-<br />

rine de çok yararlı olmaktadır. Bu<br />

temel gerekçelere bakıldığında aile-<br />

lerin eğitim sürecine katılımının etki-<br />

si daha açık olarak dikkat çekmekte<br />

ve belirginleĢmektedir. Bu nedenle<br />

okul öncesi eğitimin yaygınlaĢtırıl-<br />

ması ve verilen eğitimin sürekliliği-<br />

nin sağlanması için okul aile iĢ birliği<br />

Ģarttır. Okul öncesi eğitim kurumla-<br />

rında uygulanan eğitim programları<br />

ne denli kaliteli olursa olsun aile ta-<br />

rafından desteklenmedikçe çocuklar-<br />

da kalıcı davranıĢ değiĢiklikleri sağ-<br />

lamak ve okul öncesi eğitimin hedef-<br />

lerine ulaĢmak mümkün olamayacak-<br />

tır. Aile katılımında, çocukların ilk<br />

eğitimcilerinin anne, babaları olduğu<br />

görüĢünden yola çıkılarak, aileleri<br />

destekleyici, onları çocuk geliĢimi ve<br />

eğitimi hakkında eğitici ve çocukla-<br />

rının eğitimine katılmalarını sağlayı-<br />

cı Ģekilde sistematik ve kurumsal<br />

eğitimle evdeki eğitimi paralelleĢti-<br />

ren bir yaklaĢım sergilenir. Aile katı-<br />

76


lım çalıĢmalarının çocuğun eğitim<br />

yaĢantısını önemli ölçüde etkilediği<br />

düĢünüldüğünden, bu çalıĢmada okul<br />

öncesi eğitimde aile katılım modelle-<br />

ri ayrıntılı olarak ele alınacaktır.<br />

Anahtar Kelimeler: Çocuk eğitimi,<br />

okul öncesi, aile katılımı<br />

GiriĢ<br />

Aile katılımı (anne-baba katılımı),<br />

anne-babaya konuya özgü becerilerin<br />

öğretilmesi, sosyal ve duygusal des-<br />

tek verilmesi, anne-baba ve profes-<br />

yoneller arasında bilgi alıĢveriĢi,<br />

anne-babanın bir gruba katılması,<br />

uygun anne-baba-çocuk iliĢkilerinin<br />

geliĢtirilmesi ve anne-babaya top-<br />

lumsal kaynaklara ulaĢmalarında<br />

yardımcı olmak Ģeklinde tanımlana-<br />

bilir (Ömeroğlu ve diğ. 2003). Aile-<br />

nin eğitime katılımı aile bireylerinin<br />

okul öncesi eğitim hakkında görüĢ<br />

sahibi olmaları ve çalıĢmaların evde<br />

pekiĢtirilmesini desteklemeleri ve<br />

böylece eğitimde devamlılığın sağ-<br />

lanması için gereklidir. Eğitimde<br />

sürekliliğin sağlanması ise eğitimde-<br />

ki baĢarıyı arttırmaktadır. Ailenin<br />

eğitime katılımı ebeveynlerin çocuk<br />

yetiĢtirme konusundaki bilgi ve bece-<br />

rilerini arttırmakta ve daha etkili<br />

ebeveynler olmalarını sağlamaktadır<br />

(Anonim 2006; Aksoy ve Turla<br />

1999).<br />

Erken çocukluk eğitimiyle ilgili<br />

programların baĢarılı olması aile ka-<br />

tılım ve desteğinin alınması ve ço-<br />

cukların ailelerinden teĢvik ve destek<br />

almayı sürdürmesiyle mümkündür.<br />

Aile katılımı birçok biçimde olabilir.<br />

Çocukları etkileyecek kararları al-<br />

mak ve amaçları belirlemek amacıyla<br />

yönetim kurulunda yer alma, sınıfta<br />

gözlem yapma, çocuklarla birlikte<br />

kitap okuma, Ģarkı söyleme gibi bir<br />

etkinlik planlama ve uygulama, gezi-<br />

lerde öğretmene yardımcı olma, sınıf<br />

için çeĢitli kaynak olmaya çalıĢılması<br />

ve katılması zor olan ailelerin katılı-<br />

mını sağlama vs. dikkat edildiği gibi,<br />

aileler sadece okulda ve program<br />

etkinliklerinde değil, sınıfta da yer<br />

almaktadırlar. Ancak, öğretmenlerin,<br />

çocukların ve ailelerin gereksinimle-<br />

rini ve çeĢitliliğini göz önünde bu-<br />

lundurarak ailelerin çocuklarını des-<br />

tekleyecek ve katılımlarını sağlaya-<br />

cak çok fazla çeĢitte strateji geliĢtir-<br />

meleri gerekmektedir.<br />

Farklı kültür ve sosyal düzeyden<br />

gelen ailenin çocukları aile katılı-<br />

mından büyük yarar sağlamaktadır-<br />

lar. Bu nedenle, öğretmenler, çocuk-<br />

77


ların kurum içindeki yaĢamlarını<br />

öğrenmek için kurumun için girmeli-<br />

dirler. Ev ile okul öncesi eğitim ara-<br />

sındaki iliĢkinin sağlıklı yürümesi<br />

öğretmen tarafından büyük bir çaba<br />

gösterilmesini gerektirmektedir. Tek<br />

baĢına bir okul öncesi eğitim kurumu<br />

çocuğun çok yönlü geliĢimini ve<br />

bireysel gereksinimlerini karĢılaya-<br />

mamaktadır. Okul öncesi eğitimcile-<br />

ri, eğitimde çocukların anne-<br />

babalarından edindikleri öğrenme<br />

deneyimlerini geliĢtirmeye çalıĢma-<br />

lıdırlar (Ömeroğlu, Yazıcı ve Dere<br />

2003).<br />

Aile katılımı, çocuğun okuldaki, aile<br />

içindeki ve toplumdaki bütün yaĢam-<br />

larını kapsayacak Ģekilde planlanmalı<br />

ve uygulanmalıdır. Planlamada oku-<br />

lun “Okulumuz ne tür bir aile katılı-<br />

mı programını izlemelidir?” sorusu-<br />

nu yanıtlaması çok önemlidir. Yanıt,<br />

okuldaki öğretmenlerin ve ebeveyn-<br />

lerin ilgilerine ve ihtiyaçlarına bağlı<br />

olarak verilebilir (Morrison 1998;<br />

Coleman 1997; Hohmann ve Weikart<br />

2000). Okul aile iĢ birliği süreci, aile-<br />

lerin çocuklarını okula ilk kayıtlarını<br />

yaptırdıkları andan itibaren baĢlamıĢ-<br />

tır. Böylece öğretmenlerin “aile katı-<br />

lımı programı felsefelerini” belirle-<br />

dikten sonra ellerinde, kayıtlar sıra-<br />

sında edinilen çocuk ve aileye iliĢkin<br />

temel bilgiler mevcut olacaktır. Ço-<br />

cuklar ve aileler ile ilgili elde edilen<br />

bu ilk bilgiler, aile katılımı progra-<br />

mının genel çerçevesini oluĢturacak-<br />

tır. Öğretmen, yıllık planda eğitim<br />

programına; yeni eğitim yılında gele-<br />

cek çocukların ve ailelerinin özellik-<br />

leri ve gereksinimlerinin ortalama<br />

olarak neler olabileceğini tahmin<br />

ederek ona göre aile katılımının nasıl<br />

sağlanacağı (aile katılım etkinliğinin<br />

adı, tarihi, konusu, varsa çağrılması<br />

düĢünülen uzman konuk ve onunla<br />

ilgili hazırlıklar, ebeveynin sınıfa<br />

katılımı ile ilgili yapılması gereken-<br />

ler, veli toplantıları, bülten tahtası,<br />

broĢür, afiĢ hazırlıkları vb.) ile ilgili<br />

hazırlıklara iliĢkin açıklamalara yer<br />

vermelidir. Öğretmen, eğitim yılı<br />

içinde yapacağı değiĢiklikleri değer-<br />

lendirmede belirterek bunlara yıllık<br />

planında yer verebilir. ÇalıĢmaların<br />

detaylandırılması, ihtiyaç belirleme<br />

çalıĢmalarının sonuçlarına göre ya-<br />

pılmalıdır (Kandır 2002). Ailenin<br />

ihtiyaçlarını belirleme çalıĢması,<br />

ailenin içinde bulunduğu süreçteki<br />

ihtiyaçlarını ortaya koymayı amaç-<br />

lamaktadır. Bu tür bir çalıĢma, hem<br />

78


aile üzerinde odaklaĢmalı hem de her<br />

bir aile üyesinin ihtiyaçlarını göz<br />

önünde tutan bir sistem içerisinde<br />

planlanmalıdır. Kapsamlı bir ihtiyaç<br />

belirleme çalıĢması düzenlenirken,<br />

ailenin ihtiyaçları kadar maddî ve<br />

manevî imkânları üzerinde de odak-<br />

lanılmalı ve ikisi arasında denge ku-<br />

rulmalıdır. Ayrıca, okul ve toplumun<br />

ihtiyaçları da bu aĢamada önemlidir<br />

(Ersoy 2003). Ailenin ihtiyaçlarının<br />

belirlenmesinin yanı sıra, aileye sağ-<br />

lanacak hizmetlerin türü, içeriği, ni-<br />

teliği ve yöntem seçimi de önemlidir.<br />

Ancak hizmetlerin amacına ulaĢması<br />

ve uygulanan programı ailenin kabul<br />

etmesini kolaylaĢtırması açısından<br />

ihtiyaç belirleme çalıĢması mutlaka<br />

yapılmalıdır. Toplantıların günü,<br />

saati, zamanı, konusu ve kurallar<br />

ailelerle birlikte belirlenmelidir. Aile<br />

katılımı etkinliklerinin önceden plan-<br />

lanması, gerekli hazırlıkların yapıl-<br />

masını ve etkin katılımın sağlanma-<br />

sını kolaylaĢtıracaktır (Can YaĢar<br />

2001). Ailelerle birlikte çalıĢırken ilk<br />

yapılacak Ģey ailenin farklılığını an-<br />

lamaktır. Birbirinden ayrı kültürel<br />

bakıĢ açıları ailelerdeki farklılıkların<br />

bir parçasıdır ve kültürel farklılıklar,<br />

okul-aile iliĢkisini kurmaya çalıĢır-<br />

ken engeller yaratabilir. Hazırlanan<br />

aile katılım programı ailelerin; kültür<br />

seviyesi, yaĢadıkları deneyimleri,<br />

davranıĢsal ve geliĢimsel beklentileri<br />

ile uyum sağlamalıdır. Bir çocuğun<br />

ailesi ile ilgili bilgilenmek, duyarlı ve<br />

etkili okul-aile iliĢkisinin geliĢmesi<br />

için önemlidir (Coleman 1997;<br />

Hohmann ve Weikart 2000).<br />

Aile Katılım Modelleri<br />

BaĢarılı bir programın çeĢitli türlerde<br />

aile katılımını sağlama ve ailelere;<br />

dinleyici olma, evde görevi üstlenme,<br />

program destekleyicisi olma, danıĢ-<br />

manlık ve karar verici olma gibi çe-<br />

Ģitli rolleri verme özellikleri vardır.<br />

Her biri farklı yerlerde, farklı mater-<br />

yaller ve kaynaklar gerektiren ve<br />

farklı sonuçlara yol açan aile katılımı<br />

modelleri Ģunlardır:<br />

Aile ĠletiĢim Etkinlikleri<br />

Öğretmenler ve yöneticiler okul ön-<br />

cesi eğitim programı ve çocuğun<br />

geliĢimi hakkında ailelere bilgi sun-<br />

manın en etkili yollarını düĢünmek<br />

zorundadırlar. Ailelerin sınıf içi ve<br />

sınıf dıĢı etkinliklere katılmaları,<br />

sınıf ortamında çocuklarını gözleme-<br />

leri program hakkında bilgi edinme-<br />

leri açısından önemlidir. Kurulan<br />

iletiĢim biçimi ve sıklığı farklılıklar<br />

79


göstermelidir (Morrison 1998). Okul<br />

öncesi eğitim kurumlarında ailelerle<br />

iletiĢim kurma amacıyla Ģu etkinlik-<br />

ler yapılabilir;<br />

Ev ziyaretleri: Ev ziyaretleri, ebe-<br />

veynlerin değerlerini, çocuğuna karĢı<br />

tutum ve davranıĢlarını, çocuk ile<br />

ilgili beklentilerini öğrenmek ve ai-<br />

leyi tanımak için kullanılan en iyi<br />

yöntemlerden biridir. Öğretmen açı-<br />

sından güç olsa da çocukların evleri-<br />

ne yapılan ziyaretler çok önemli eği-<br />

tim fırsatları sunmaktadır. Öğretme-<br />

nin ziyaretleri çocuk ve aileyi daha<br />

iyi tanımasına fırsat vermektedir.<br />

Aile, ev ziyaretleri sırasında duygu<br />

ve düĢüncelerini daha rahat ifade<br />

edebilmekte, çocuk ise öğretmeninin<br />

kendisi ile ilgilendiğini ve değer ver-<br />

diğini düĢünerek öz-saygısını geliĢti-<br />

rebilmektedir (Hildebrand 1981).<br />

Öğretmen, ev ziyaretleri sırasında<br />

anne babaların geleneksel tutumları-<br />

na ve değer yargılarına saygı göster-<br />

meli, duygu ve düĢüncelerini payla-<br />

Ģarak onları desteklemelidir. Onlara,<br />

çocuklarını günlük yaĢamlarının dı-<br />

Ģında değil içinde tutmaları konusun-<br />

da rehberlik etmelidir. Ailelere, ço-<br />

cuklarıyla evde uygulayabilecekleri<br />

etkinlikler ve uyarıcı çevre düzenle-<br />

mesi konusunda bilgiler verilebilir.<br />

Öğretmen, gözlemleri sonucu ailenin<br />

güçlü yanlarını ve aile-çocuk etkile-<br />

Ģimini değerlendirip destekleyici<br />

etkinlikler planlamalıdır. Öğretmen<br />

tarafından ev ziyareti yoluyla evden<br />

alınan bilgiler sadece çocuğun geli-<br />

Ģim ve eğitim yaĢamını desteklemek<br />

amacıyla kullanılmalıdır (ĠĢmen ve<br />

Yıldız 1996; Hohmann ve Weikart<br />

2000).<br />

Bireysel GörüĢmeler: Her çocuğun<br />

ebeveyni ile bireysel görüĢme düzen-<br />

li ve planlı olarak yapılmalıdır. Bu-<br />

nun için bireysel görüĢme çizelgesi<br />

hazırlanmalıdır. Bazen evde ya da<br />

okuldaki yeni durumlarda da bireysel<br />

görüĢmeler yapılmalıdır. GörüĢmeler<br />

için uygun bir ortam sağlanmalı, gö-<br />

rüĢmelerin kesintiye uğramamasına<br />

izin verilememelidir. Rahat bir at-<br />

mosfer sağlanmalı, saydam olmalı ve<br />

güvenilir olduğunuz hissettirilmeli-<br />

dir. Yalnızca sorunlu durumlarda<br />

değil olumlu geliĢmeleri paylaĢmak<br />

için de bireysel görüĢmeler yapılma-<br />

lıdır. GörüĢmelerin amacı açıklanma-<br />

lı, çocuğun geliĢim durumu ve dav-<br />

ranıĢlar hakkında ebeveyne bilgi ve-<br />

rilmelidir. Ebeveynden çocuğun ev-<br />

deki davranıĢları ve olaylar hakkında<br />

80


ilgi alınmalı, yani durumlar karĢı-<br />

lıklı olarak paylaĢılmalıdır (Anonim<br />

2006).<br />

Toplantılar: Bu katılım Ģeklinde,<br />

anne babalar kendi çocuklarının geli-<br />

Ģimlerini kolaylaĢtırabilmek için bazı<br />

bilgiler alırlar. Bilgi desteği, grup<br />

toplantıları (konferans, seminer, pa-<br />

nel, sohbet toplantıları gibi) ve birey-<br />

sel görüĢmeler yoluyla yapılır. Bu<br />

yolla ailelerin, çocuk geliĢimi ve<br />

eğitimi ile ilgili bilgilerinin artırılma-<br />

sı ve anne babalık yeteneklerinin<br />

desteklenmesi sağlanabilir. Toplantı<br />

konuları çocuk eğitimiyle ilgili olabi-<br />

leceği gibi aile çocuk iletiĢimini artı-<br />

racak, çocuklarla evde yapılabilecek<br />

etkinlikler, oyuncak yapımı ve çocuk<br />

kitapları gibi konularda da olabilir<br />

(Hohmann ve Weikart 2000;<br />

Ömeroğlu ve ark. 2003). Öncelikle<br />

toplantının konusuna ve adına karar<br />

vermek gerekmektedir. Ailelerin<br />

gereksinimlerine yanıt verecek bir<br />

toplantı olması katılımı artıracağın-<br />

dan ihtiyaç belirleme çalıĢmalarında<br />

çocuğun geliĢimi ve eğitimine iliĢkin<br />

olarak en çok gereksinim duyulan<br />

konu seçilmelidir. Genellikle bilgi-<br />

lendirme toplantılarında yapılan, bir<br />

uzman bulup onu konuĢturmaktır.<br />

Burada ihtiyaç anne baba tarafından<br />

belirlenmediği için toplantıya katılım<br />

azdır ve anne babalar bu tür toplantı-<br />

lara bir daha katılmaz. Ailelerin ken-<br />

di belirledikleri konularda toplantıla-<br />

ra katılımı daha fazla olacaktır. Top-<br />

lantı konuları seçilirken öncelikle<br />

ailelerin ve çocukların güçlü yönleri-<br />

ni destekleyecek pozitif baĢlıklar<br />

seçilmelidir. Bu, toplantıya katılan<br />

anne babaların baĢarısızlık korkusu-<br />

nu yenmelerini sağlayacaktır<br />

(Hornby 2000).<br />

Toplantılar sırasında öğretmen, ol-<br />

dukça özel ve somut olmalı, değer-<br />

lendirmelerini; sanat etkinlikleri,<br />

gözlem kayıtları ya da fotoğraf ör-<br />

nekleri ile desteklemelidir. Öğret-<br />

men, anne babaları konuĢmaya teĢvik<br />

etmeli ve grubu yönlendirmelidir.<br />

Çocukların diğer çocuklar ve aileler<br />

ile karĢılaĢtırılmasından kaçınılmalı-<br />

dır. Eğer bir sorun var ise gerçekçi<br />

bir Ģekilde yaklaĢılmalı ve anne ba-<br />

bayı iĢ birliği yapmaya davet etmeli-<br />

dir. “Nasıl yardım edebileceğimizi<br />

düĢünüyorsunuz?” Anne babayı din-<br />

ledikten sonra “... yapmayı deneyebi-<br />

liriz bakalım ne olacak” denilebilir.<br />

AnlaĢmazlık durumunda tartıĢmadan<br />

kaçınılmalıdır (Manning ve<br />

81


Schindler 1997). Toplantı sonunda<br />

gelecek toplantı ile ilgili planlamalar<br />

bittikten sonra olumlu duygular ifade<br />

edilmeli, anne babalar iĢ birliğine<br />

davet edilmelidir.<br />

Bireysel görüĢmeler yapılarak ebe-<br />

veynlerin çocuklar ile ilgili beklenti-<br />

leri öğrenilebilir. Bu beklentilerine<br />

ulaĢmak için neler yapabilecekleri,<br />

çocukları ile ilgili karĢılaĢtıkları<br />

problemleri nasıl çözecekleri konu-<br />

sunda tartıĢılabilir. Bu görüĢmeler,<br />

öğretmenler tarafından planlanabile-<br />

ceği gibi anne babalardan gelen talep<br />

üzerine de düzenlenebilir. Bireysel<br />

görüĢmeler sadece okulda ya da ço-<br />

cukta bir sorun olduğunda planlan-<br />

mamalı, zaman zaman çocuk ve aile<br />

ile ilgili olumlu duygular ve çocuğun<br />

geliĢimi için de yapılmalıdır. Önce,<br />

olumlu davranıĢlar konuĢulmalıdır.<br />

Aileyi suçlayıcı ve yargılayıcı tavır-<br />

lardan kaçınılmalı, sorunun aile ile<br />

birlikte çözülebileceği duygusu ve-<br />

rilmelidir. Gereksiz sohbetlere yer<br />

verilmeden asıl konu tartıĢılmalıdır.<br />

GörüĢme sırasında ortam gerginleĢir-<br />

se, görüĢme baĢka bir tarihe ertele-<br />

nebilir. Anne babalar grupla yapılan<br />

toplantılarda çocukları ile ilgili prob-<br />

lemi rahatça paylaĢamayabilir. Bi-<br />

reysel görüĢmede karĢılıklı etkileĢi-<br />

me girildiği için sorunun kaynağına<br />

inilebilir ve çözüm yolları üretilebilir<br />

(Can YaĢar 2001; Ömeroğlu ve ark.<br />

2003).<br />

Toplantı sırasında; toplantı yönetimi<br />

ile ilgili kurallara uyulmalı, toplantı<br />

saati, tarihi, yeri önceden duyurulma-<br />

lı, toplantının amacı ve beklentileri<br />

açıklanmalı, toplantıya zamanında<br />

baĢlanmalı, etkin tartıĢmalar yapıl-<br />

ması sağlanmalı, tartıĢmaların gün-<br />

dem dıĢına taĢmamasına özen göste-<br />

rilmeli, alınan kararlar ve uzlaĢılan<br />

noktalar özetlenmeli, sonuç özetlen-<br />

meli ve değerlendirme yapılmalıdır.<br />

Toplantı sonunda gelecek yılın plan-<br />

ları tartıĢılabilir ya da çocuğun gele-<br />

cek yıl devam edeceği okul hakkında<br />

bilgiler verilebilir. Planlamalar bittik-<br />

ten sonra olumlu duygular ifade<br />

edilmeli, ebeveyni iĢbirliğine davet<br />

edilmelidir (Anonim 2006).<br />

SelamlaĢma: Anne babalar çoğu<br />

zaman yaĢam koĢulları ile mücadele<br />

ederken toplantı, konferans gibi et-<br />

kinliklere katılamayabilirler. Öğret-<br />

men iletiĢim için gün içindeki belirli<br />

zamanları kullanabilir. Öğretmen,<br />

aileler çocuklarını okula bırakmaya<br />

ve çocuklarını okuldan almaya gel-<br />

82


dikleri sırada onlarla karĢılaĢmaya ve<br />

selâmlaĢmaya özen göstermeli, olu-<br />

Ģan fırsatları değerlendirerek, onları<br />

birkaç dakika kurumda çocuklarıyla<br />

birlikte zaman geçirmeleri konusun-<br />

da yüreklendirmelidir. Yapılan bu<br />

ayak üstü konuĢmalarda o günkü<br />

program ve etkinlikler hakkında kısa<br />

konuĢmalar yapılabilir. Bu, ailelerle<br />

iletiĢimin baĢlangıcı olacaktır<br />

(Manning ve Schindler 1997;<br />

Hohmann ve Weikart 2000).<br />

Telefon GörüĢmeleri: Telefon gö-<br />

rüĢmeleri, anne babalar tarafından<br />

memnunlukla karĢılanan bir iletiĢim<br />

yoludur. Telefon görüĢmeleri acil<br />

durumlarda sadece problemleri ilet-<br />

mek amacıyla değil, çocukların ve<br />

ailelerin ihtiyacı olduğu durumlarda<br />

ve olumlu duyguların paylaĢılması<br />

amacıyla yapıldığında daha etkili<br />

olmaktadır. Öğretmenler tüm velile-<br />

rin telefon listesini yapmalı ve bunu<br />

tüm velilere dağıtmalıdır. Öğretmen<br />

genel duyurular için listenin en ba-<br />

Ģındaki veliyi arar. Öğretmenin ara-<br />

dığı veli de kendisinden sonra gelen<br />

veliyi arar ve sıralama bu Ģekilde<br />

devam eder. Bu telefon zinciri duyu-<br />

ruların hızla yayılmasını sağlamakla<br />

birlikte ebeveynler arasındaki iliĢki-<br />

lerin artmasına da yardımcı olur<br />

(Hornby 2000).<br />

Duyuru Panoları: Bülten tahtaları<br />

ve hazırlanan bültenler ailelerin ço-<br />

cuklarını okula getirdikleri veya al-<br />

maya geldikleri zaman okuyabilecek-<br />

leri yerlere yerleĢtirilmelidir. Çocuk-<br />

ların günlük yaptığı etkinlikler, aile-<br />

lerin çocuklarıyla yapabilecekleri<br />

etkinlik ve oyun örnekleri, inceleme<br />

gezileri, konferans veya davetlerle<br />

ilgili duyurular, çocuk geliĢimi ve<br />

eğitimi, çocuğun beslenmesi, oyun,<br />

ana baba tutumları gibi konular ile<br />

ilgili makaleler, gazete kupürleri,<br />

broĢürler, afiĢler, haftalık yemek<br />

listesi, çocukların etkinlikler sırasın-<br />

da çekilen fotoğrafları ve acil telefon<br />

numaraları vb. ailelerin görebileceği<br />

bir yere yerleĢtirilen bülten tahtaları-<br />

na asılabilir. Belli aralıklarla seçilen<br />

bu konulardaki yazılar birkaç sayfa-<br />

lık bültenler Ģeklinde basılıp çoğaltı-<br />

larak ailelere dağıtılabilir (Seçkin ve<br />

Koç 1997; Hohmann ve Weikart<br />

2000).<br />

Haber Mektupları: Okul öncesi<br />

eğitim kurumlarında evlere günlük,<br />

haftalık veya 15 günlük arayla dü-<br />

zenli olarak haber mektupları gönde-<br />

rilebilir. Bunlar okul ve ev arasındaki<br />

83


iletiĢimi sağlayan önemli bir araçtır.<br />

Haber mektuplarında, çocuğun o gün<br />

ilk kez baĢarabildiği bir davranıĢı,<br />

evde çocukla yapılabilecek etkinlik-<br />

leri, etkinlikler sırasında çekilmiĢ<br />

fotoğrafları, çocuğun okulda öğren-<br />

diği bir kavramın evde nasıl pekiĢti-<br />

rileceği, basit oyuncakların yapımı<br />

gibi bilgiler yer alabilir. Ayrıca, dü-<br />

zenlenecek olan inceleme gezilerinin<br />

tarihleri ve planını gösteren takvim,<br />

gezi için gerekli olan izin belgeleri,<br />

okulda yapılacak proje çalıĢmaları<br />

için ailelerin evde kullanmadığı artık<br />

malzemelerin listesi gibi bilgiler ila-<br />

ve edilebilir (Hohmann ve Weikart<br />

2000; Can YaĢar 2001; Ömeroğlu ve<br />

ark. 2003).<br />

Kitapçıklar: Kitapçıkları, öğretmen<br />

kendisi hazırlayabileceği gibi çocuk-<br />

larla birlikte de hazırlayabilir. Kitap-<br />

çıkların içeriği değiĢebilir. Çocukla-<br />

rın en çok sevdiği yemeklerin tarifle-<br />

rinin bulunduğu kitapçıklar, çocukla-<br />

rın ve okuldaki diğer personelin ad-<br />

reslerinin ve telefon numaralarının<br />

bulunduğu adres kitapçıkları, okuma<br />

yazmaya hazırlık çalıĢmalarını içeren<br />

kitapçıklar, gezi, gözlem sonucu<br />

hazırlanabilecek gezi kitapları, “HoĢ-<br />

landığım Ģeyler”, “Nelere gülerim?”,<br />

“En Çok Görmek Ġstediklerim”,<br />

“Güldüğüm ġeyler” vb. durumlarla<br />

ilgili kitapçıklar hazırlanarak ailelere<br />

gönderilebilir (Hildebrand 1981;<br />

Aral, Kandır ve Can YaĢar 2002).<br />

BroĢürler: ÇeĢitli konularda (kaza-<br />

lar, beslenme, disiplin, iletiĢim vb.)<br />

ve etkinlikler ile ilgili broĢürler ha-<br />

zırlanabilir. BroĢürde, ailelere verilen<br />

mesajların ve bilgilerin kısa, basit,<br />

anlaĢılır ve uygulanabilir olmasına,<br />

konularla ilgili resimlerin bulunma-<br />

sına dikkat edilmelidir. Zaman za-<br />

man aĢı, hastalıklar gibi sağlık ile<br />

ilgili konularda hazır broĢürler kulla-<br />

nılabilir. Bütün ailelere hazırlanan<br />

broĢürlerin ulaĢması önemlidir.<br />

AfiĢ: AfiĢte, çarpıcı bir resim ve bir<br />

de ana mesaj yer almalıdır. Hazırla-<br />

nan afiĢler okulun giriĢi, sınıf kapısı<br />

gibi ailelerin görebileceği yerlere<br />

asılmalıdır. AfiĢler uzun süre asıldığı<br />

yerde kalmamalı, zaman zaman yeni-<br />

lenmelidir.<br />

Fotoğraflar: Sınıfta gerçekleĢen<br />

önemli olaylar, programdaki etkinlik-<br />

ler, yemek, kahvaltı veya okul dıĢı<br />

yapılan geziler sırasında çekilen fo-<br />

toğraflar panoya asılarak sergilenebi-<br />

lir. Ayrıca ailelere de bu fotoğraflar<br />

verilebilir. Böylece aileler, sınıfta ve<br />

84


okulda yapılan etkinlikler hakkında<br />

bilgi sahibi olarak, çocuklarını daha<br />

iyi tanıma fırsatı bulacaklardır.<br />

Video-Teyp Kayıtları: Sınıfta uygu-<br />

lanan etkinlikler sırasındaki önemli<br />

ve heyecan verici olaylar kasetlere<br />

kaydedilebilir. Bu kayıtlar, evlere<br />

gönderilerek, okuldaki çalıĢmalar<br />

ailelerle paylaĢılarak, ailelerin bilgi-<br />

lenmesi sağlanabilir.<br />

Ġki Yönlü YazıĢmalar: Okuldan<br />

aileye, aileden okula iki yönlü bir<br />

iletiĢim sürecidir. Çoğu anne baba,<br />

öğretmenlerle mektupla iletiĢim<br />

kurmayı tercih ederken, bazıları ise<br />

okul-ev günlükleri veya defterleri<br />

aracılığı ile iletiĢim kurmayı tercih<br />

edebilir. Bu tür yazıĢmalar, günlük<br />

veya haftalık olarak yapılabilir. Bu<br />

yazıĢmalarla çocuğun okuldaki etkin-<br />

liklere katılımı, sağlık durumu ve<br />

geliĢim özelliklerine iliĢkin konular-<br />

da yazıĢma yoluyla, karĢılıklı iletiĢim<br />

sağlanabilir. Ġki yönlü gerçekleĢmesi<br />

gereken bu yazıĢmalar çocuk, aile ve<br />

okul açısından önemli konularda<br />

yapılmalıdır (Hornby 2000; Can Ya-<br />

Ģar 2001).<br />

Ebeveyn Kütüphanesi: Okul orta-<br />

mındaki küçük bir odaya çocuk geli-<br />

Ģimi ve eğitimi ile ilgili kaynak ki-<br />

tapların, dergilerin ve uygun öykü<br />

kitaplarının bulunduğu bir bölüm<br />

hazırlanarak bir kütüphane oluĢturu-<br />

labilir. Anne babalar bu kaynaklar-<br />

dan yararlanmaları için teĢvik edile-<br />

bilir (Ömeroğlu ve ark. 2003).<br />

Evde Yapılacak Etkinlikler<br />

Öğretmenler, anne babalara sınıftaki<br />

çalıĢmalarla koordineli olarak evdeki<br />

öğrenme etkinliklerinde çocuklarına<br />

nasıl yardım edecekleri konusunda<br />

önerilerde bulunabilirler. Bu öneriler<br />

zaman zaman sözel olabileceği gibi<br />

ilgi çekici bir Ģekilde hazırlanmıĢ,<br />

yapılacakları adım adım gösteren<br />

yazılı mesajlar Ģeklinde de olabilir.<br />

Bu yazılı materyallerde, anne babala-<br />

rın çocukları ile birlikte yapabilecek-<br />

leri etkinlikler, oyunlar, tartıĢabile-<br />

cekleri konu baĢlıkları, disiplin yön-<br />

temleri, çocuk yetiĢtirme ile ilgili<br />

tutumlarını destekleyebilecekleri<br />

mesajlar yer almalıdır. Ailelerle ön-<br />

celikle eğitim materyali getirme ko-<br />

nusunda çalıĢmalar yapılarak bu tür<br />

ödevlere alıĢmaları sağlanabilir. So-<br />

nuç olarak anne baba okuldaki ça-<br />

lıĢmalara teĢvik edilir ve böylelikle<br />

çocuğuyla bir eğitimci gibi etkileĢi-<br />

me girer. Bu tür yapılan etkinliklerin<br />

ertesi gün öğretmen tarafından sözel<br />

85


olarak ya da etkinliği kontrol ederek<br />

takibinin ve değerlendirmesinin ya-<br />

pılması gerekir (Coleman 1997;<br />

Manning ve Schindler 1997).<br />

Ailenin Kurum Programına<br />

Katılımı<br />

Aileleri çocuklarının eğitim gördüğü<br />

sınıflara dahil etmek, aile katılım<br />

programının en önemli fakat aynı<br />

zamanda en zor aĢamalarındandır.<br />

Öncelikle öğretmen ailelere, sınıfta<br />

çocuklarının neler yaptıklarını, ço-<br />

cuklarla nasıl iletiĢim kurduğunu,<br />

onlarla nasıl konuĢtuğunu, hangi<br />

durumlarda yardım ettiğini, nasıl<br />

rehberlik ettiğini gözleme fırsatı<br />

sunmalıdır. Bunun sonucunda anne<br />

babalar öğretmeni model alarak, ço-<br />

cuk eğitimi konusundaki bilgi ve<br />

tutumlarını geliĢtirir ve evde çocuğu-<br />

nun geliĢimini nasıl destekleyebile-<br />

ceklerini öğrenirler. Anne babalar,<br />

sınıf katılımı sırasında farklı özellik-<br />

teki çocukların farklı yönlerini göre-<br />

rek insanlara nasıl bir tutum geliĢti-<br />

recekleri konusunda deneyim kaza-<br />

nırlar. Aile sınıfa katılımla kurumu,<br />

öğretmeni ve koĢulları daha iyi göre-<br />

bileceği için beklentilerinde gerçekçi<br />

olmayı öğrenir ve okula, öğretmene<br />

güven duyar (Coleman ve Churchill<br />

1997; Manning ve Schindler 1997;<br />

Gorham ve Nason 1997). Aileler<br />

sınıf katılımına iliĢkin olarak önce-<br />

den; uygulanan eğitim programı,<br />

katılımın ne Ģekilde olacağı, çocuk-<br />

larla nasıl iletiĢim kurulacağı, çocuk-<br />

lara hangi durumlarda nasıl rehberlik<br />

edileceği, çocukların özel durumları<br />

vb. konularda bilgilendirilmelidir.<br />

Öğretmen ve sınıfa katılacak olan<br />

aile bireyi önceden sınıfta yapacakla-<br />

rı etkinlikler üzerine planlama yap-<br />

malıdır. Anne babalar her zaman<br />

kiĢilikleri, maddî olanakları ve ya-<br />

Ģam koĢulları nedeniyle programa<br />

aktif olarak katılamayabilirler ya da<br />

katılmak istemezler. Anne babalar bu<br />

konuda zorlanmamalı, sınıf dıĢındaki<br />

etkinliklere katılmaları sağlanmalı-<br />

dır. Öğretmen ve anne-babalar birlik-<br />

te çalıĢarak kendi yetenekleri, ilgileri<br />

ve kariyerlerini kullanabilecekleri<br />

sınıf etkinlikleri geliĢtirmelidir<br />

(Coleman 1997).<br />

Ailenin sınıfa katılımı; sınıfı ve uy-<br />

gulanan program etkinliklerini göz-<br />

leyerek, Ģarkı, oyun, hikâye okuma<br />

gibi etkinliklerde öğretmen rolünü<br />

üstlenerek, evde veya okulda eğitim<br />

materyali hazırlayarak, kahvaltı, ye-<br />

mek ve oyunda rehberlik ederek,<br />

86


inceleme gezileri veya kısa yürüyüĢ-<br />

ler gibi sınıf dıĢı etkinliklerde öğret-<br />

mene yardımcı olarak, dosyalama,<br />

kayıt tutma, sınıftaki eĢyaların ko-<br />

runması, tamiri, gezi ve diğer etkin-<br />

liklerde vb. konularda öğretmene<br />

yardımcı olarak, meslekleriyle ya da<br />

özel yetenekleriyle ilgili konularda<br />

çocuklarla birlikte etkinliğe katılarak<br />

sağlanabilir (Bergman 1990;<br />

Coleman ve Churchill 1997;<br />

Hohmann ve Weikart 2000).<br />

Ailelerin Yönetim ve Karar Verme<br />

Sürecine Katılımı<br />

Okul öncesi eğitim kurumlarında<br />

ailenin programa baĢarılı bir Ģekilde<br />

katılması isteniyorsa kurumun amaç-<br />

ları, politikası ve etkinlikleri hakkın-<br />

da karar verirken ailenin katılımı<br />

gerekmektedir. Okul-aile birlikleri-<br />

nin okulla ilgili kararlarına, anne<br />

babaların aktif olarak katılması bü-<br />

yük önem taĢımaktadır. Öğretmenler,<br />

anne babaların diğer anne babalarla<br />

etkileĢimini desteklemek üzere; soh-<br />

bet toplantıları, çaylar ya da anne<br />

babalara birlikte yapmaları gereken<br />

sorumluluklar vermelidir. Bu tür<br />

etkileĢimler okul aile birliğine üye-<br />

likte birbirini temsil etmeyi kolaylaĢ-<br />

tıracak ve bunu destekleyecektir. Bu<br />

yolla aileler, çocuğun eğitimini etki-<br />

leyen politikaların belirlenmesine,<br />

geliĢtirilmesine ve yerleĢtirilmesine,<br />

ayrıca malî desteğin sağlanmasına,<br />

eğitim materyalleri ve kaynaklarının<br />

teminine de yardımcı olacaklardır<br />

(Coleman 1997; Seçkin ve Koç<br />

1997).<br />

Sonuç Ve Öneriler<br />

Okul öncesi eğitim kurumlarında,<br />

verilen eğitimin sürekliliğinin ve<br />

kalıcılığının sağlanması, aile katılı-<br />

mını destekleyen iyi hazırlanmıĢ eği-<br />

tim programları ile mümkündür.<br />

Okul yöneticileri ve öğretmenler,<br />

çocukların eğitiminin yalnızca okul-<br />

daki bölümü ile ilgilenmekle yetin-<br />

memeli, aileleri okulun ve eğitim<br />

sürecinin bir parçası olarak görmeli-<br />

dirler. Bu bakıĢ açısı ile aileler yılda<br />

birkaç kez çocuklarının baĢarı du-<br />

rumlarını öğrenmek üzere ya da her-<br />

hangi bir sorun olduğunda okula ge-<br />

len bireyler olarak değil, “aynı amacı<br />

gerçekleĢtirmeye çalıĢan ortaklar”<br />

olarak görülmelidir.<br />

Okul öncesi dönemde, çağdaĢ ve<br />

ekonomik toplumun gerektirdiği<br />

duygu ve düĢüncelerini özgürce ifade<br />

edebilen, araĢtırmacı, meraklı, giri-<br />

Ģimci, kendi kendine karar verebilen,<br />

87


kendi haklarına ve baĢkalarının hak-<br />

larına saygılı, yeteneklerini kullanma<br />

becerisine sahip ve öz denetim geliĢ-<br />

tirebilen çocuklar yetiĢtirebilmek<br />

ancak okul ve ailenin iĢ birliği ile<br />

mümkün olacaktır. Ailelerin eğitim<br />

programlarına katılımları sonucu<br />

bilgi, davranıĢ ve tutumlarında mey-<br />

dana gelecek istendik değiĢiklikler,<br />

toplum bilincini ve duyarlılığını ge-<br />

liĢtirerek toplumun eğitim politikala-<br />

rına katkıda bulunacaktır (Ömeroğlu<br />

ve Can YaĢar 2005).<br />

Kaynaklar<br />

Aksoy, A. ve Turla, A. (1999). Okul-<br />

Aile ĠĢbirliği Gazi Üniversitesi Ana-<br />

okulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı.<br />

Ya-Pa Yayıncılık, Ġstanbul, 7-39.<br />

Anonim. (2006). 36–72 Aylık Ço-<br />

cuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim Prog-<br />

ramı. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı<br />

Talim ve Terbiye Kurulu BaĢkanlığı,<br />

Ankara, 77–88.<br />

Aral, N., Kandır, A. ve Can YaĢar,<br />

M. (2002). Okul Öncesi Eğitim ve<br />

Okul Öncesi Eğitim Programı (GeliĢ-<br />

tirilmiĢ 2. Baskı). Ya-Pa Yayıncılık,<br />

Ġstanbul, 1–36.<br />

Bergman, F. (1990). Okul Öncesi<br />

Eğitimde Aile. YaĢadıkça Eğitim,<br />

12: 12–13.<br />

Can YaĢar, M. (2001). Okul Öncesi<br />

Eğitim Kurumlarında Ailenin Eğiti-<br />

me Katılımı. Gazi Üniversitesi Ana-<br />

okulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı<br />

2001–2002 Ders Yılı Rehber Kitap-<br />

lar Dizisi, YA-PA Yayıncılık,<br />

Ġstanbul, 366–375.<br />

Casonova, U. (1996). Parent<br />

Involment: A Call for Predence.<br />

Educational Researcher, vol: 25,<br />

no: 8.<br />

Coleman, M. (1997). Families and<br />

Schools: In Search of Common<br />

Ground. Young Children, July,<br />

14–21.<br />

Ersoy, Ö. (2003). Aile Katılım Ça-<br />

lıĢmaları, 36–72 Aylık Çocuklar Ġçin<br />

Yıllık Plan Örnekleri ve Aile Katılım<br />

ÇalıĢmaları (Yayıma Hazırlayan:<br />

Prof. Dr. Esra Ömeroğlu). Morpa<br />

Kültür Yayınları, Ġstanbul, 116–229.<br />

Gorham, J. P. ve Nason, N. P.<br />

(1997). Why Make Teachers‟ Work<br />

More Visible to Parents?. Young<br />

Children, July, 22–26.<br />

Hıldebrand, V. (1981). Teacher-<br />

Parent Relation, Introduction to<br />

Early Childhood Education.<br />

Mcmillan Publishing Co., Inc.,<br />

New York.<br />

88


Hohmann, M. ve Weikart, D. P.<br />

(2000). Küçük Çocukların Eğitimi.<br />

Hisar Eğitim Vakfı Yayınları,<br />

Ġstanbul.<br />

Hornby, G. (2000). Improving<br />

Parental Involvement. Wellington<br />

Hause, Cassell London.<br />

ĠĢmen, A. E. ve Yıldız, S. A. (1996).<br />

Okul Öncesi Dönemde Aile Okul<br />

ĠĢbirliği ve Ebeveynin Eğitime Katı-<br />

lımı. YaĢadıkça Eğitim, 44: 30–32.<br />

Kandır, A. (2002). 36–72 Aylık Ço-<br />

cuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim Prog-<br />

ramlarının Hazırlanması.<br />

Kök Yayıncılık, Ankara.<br />

Manning, D. ve Schindler, J. P.<br />

(1997). Communicating With Parents<br />

When Their Children Have<br />

Difficulties. Young Children, July,<br />

27–33.<br />

Morrıson, G. (1998). Early<br />

Childhood Education Today. New<br />

Jersey, Columbus Ohio, Merrill Pres,<br />

USA.<br />

Ömeroğlu, E. ve Can YaĢar, M.<br />

(2005). Okul Öncesi Eğitim Kurum-<br />

larında Ailenin Eğitime Katılımı.<br />

http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi<br />

62/omeroglu-yasar.htm Bilim ve<br />

Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi,<br />

EriĢim Tarihi: 27 Mart 2007.<br />

Ömeroğlu, E., Yazıcı, Z. ve Dere, H.<br />

(2003). Okul Öncesi Eğitim Kurum-<br />

larında Ebeveynin Eğitime Katılımı.<br />

Erken Çocuklukta GeliĢim ve Eği-<br />

timde Yeni YaklaĢımlar (Yayıma<br />

Hazırlayan: Doç. Dr. Müzeyyen Se-<br />

vinç). Morpa Kültür Yayınları,<br />

Ġstanbul, 440–446.<br />

Seçkin, N. ve Koç, G. (1997). Okul<br />

Öncesi Eğitimde Okul-Aile ĠĢbirliği.<br />

YaĢadıkça Eğitim, 51: 5–10.<br />

89


Yazım Kuralları<br />

ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK<br />

HĠZMETLERĠ MESLEK YÜKSE-<br />

KOKULU DERGĠSĠ, sağlık bakımı-<br />

nın tüm yönlerini kapsayan, bilim-<br />

sel, kuramsal ve felsefi temelli uygu-<br />

lamaları, eğitimi, yönetimi ve araĢ-<br />

tırmaları ile ilgili yazılara açıktır.<br />

Dergide yürütülmekte olan araĢtır-<br />

malarla ilgili raporlara, bilimsel ve<br />

mesleki seminerlerinde sunulan bil-<br />

dirilere, araĢtırma özetlerine ve yeni<br />

kitap eleĢtirilerine yer veren bir der-<br />

gidir.<br />

Dergi yılda iki defa yayınlanır. Yazı<br />

dili Türkçedir. Yazıların sorumluluğu<br />

yazarlara aittir.<br />

ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK<br />

HĠZMETLERĠ MESLEK YÜKSE-<br />

KOKULU DERGĠSĠ' nde daha önce<br />

baĢka bir yerde yayınlanmamıĢ, ha-<br />

kem değerlendirmesinde olmayan ve<br />

Dergi Yayın Kurulu ve Bilimsel Ku-<br />

rul tarafından değerlendirilerek uy-<br />

gun bulunan yazılar basılır. Basılma-<br />

sı uygun görülmeyen yazılar geri<br />

iade edilmez. Yayınlanan yazı ve<br />

resimlerin tüm hakları dergiye aittir.<br />

Dergiden alıntı yapıldığı takdirde<br />

dergi kaynak olarak belirtilmelidir.<br />

Yazı daha önce bilimsel bir toplantı-<br />

da sunuldu ise yazının baĢlığında (*)<br />

iĢareti ile belirtilmeli ve iĢarete (*),<br />

metnin ilk sayfası sonunda toplantı<br />

adı, yer ve tarihi belirtilerek açıkla-<br />

ma getirilmelidir.<br />

AraĢtırma bilim uzmanlığı ya da<br />

doktora tezinden oluĢmuĢ ise baĢlıkta<br />

(*) iĢareti ile belirtilmeli ve metnin<br />

ilk sayfası sonunda (*) iĢaretinden<br />

sonra Enstitüsü, Yılı, Yüksek Lisans<br />

veya Doktora tezi olduğu açıklanma-<br />

lıdır.<br />

Yazılar A4 boyutlarındaki beyaz<br />

kağıdın bir yüzüne 1,5 aralıklı ola-<br />

rak, Times New Roman yazı karakte-<br />

rinde, 12 punto ile yazılmalıdır. Say-<br />

fanın alt ve sağ yanında 3 cm' lik, üst<br />

ve sol yanından 4 cm' lik boĢluk bı-<br />

rakılmalıdır. Sayfa <strong>sayı</strong>sı derlemeler<br />

için 8, araĢtırma raporları için en<br />

fazla 12 olmalıdır. Yazılar 3 kopya<br />

halinde ve CD‟ ye son Ģekli ile kayıt<br />

edilmiĢ olarak yazıĢma adresine gön-<br />

derilmelidir.<br />

Dergiye gönderilen yazılar aĢağıdaki<br />

bölümleri içerecek Ģekilde düzen-<br />

lenmelidir.<br />

ARAġTIRMA YAZILARI: Her biri<br />

ayrı bir sayfadan baĢlamak koĢulu ile<br />

90


aĢlık sayfası, özetler, metin ve kay-<br />

naklar bölümlerini içerir.<br />

BaĢlık Sayfası: Yazının baĢlığını<br />

takiben yazarların, akademik<br />

ünvanları ile birlikte, adları ve soyad-<br />

ları,<br />

iletiĢim adresleri (yazıĢma yapılacak<br />

yazarın ünvanı, adı ve soyadı, iĢ ad-<br />

resi, iĢ telefonu, faks numarası ve e-<br />

posta adresi) ve kurumları belirtilme-<br />

lidir. Yazının 40 karakteri geçmeyen<br />

(boĢluklar dahil) kısa baĢlığı da bu<br />

bölümde belirtilmelidir.<br />

Özet Sayfası: Türkçe özetler<br />

(öz/abstract) 200 kelimeyi geçmeye-<br />

cek Ģekilde yazılmalı; özetlerde ça-<br />

lıĢmanın amacı, yöntem, bulgular ve<br />

sonuçlar kısaca belirtilmelidir. Özette<br />

baĢlık ve anahtar kelimeler (en az 3,<br />

en fazla 5 adet) belirtilmelidir.<br />

Metin: AraĢtırma yazılarında metin<br />

bölümü; baĢlık, giriĢ, yöntem, bulgu-<br />

lar, tartıĢma ve sonuç bölümlerinden<br />

oluĢur. BaĢlıktan sonra yazar adları<br />

belirtilmez.<br />

GiriĢ bölümünde, çalıĢmanın amacını<br />

belirtilmeli ve sadece bu konudaki<br />

temel kaynaklara iĢaret edilmelidir.<br />

Gereç ve yöntem bölümünde, çalıĢ-<br />

manın planı açıklanmalı, örneklem,<br />

giriĢim (müdahale), kullanılan veri<br />

toplama yöntemleri, istatistiki değer-<br />

lendirme yöntemleri ve etik konular<br />

açıklanmalıdır.<br />

Bulgular bölümünde, bulgular ayrın-<br />

tılı olarak açıklanmalıdır. Tablo baĢ-<br />

lıkları tablo üstünde, Ģekil ve grafik<br />

baĢlıkları Ģekil ve grafiğin altında, ilk<br />

harfleri büyük olacak Ģekilde yazıl-<br />

malıdır. Tablo, Ģekil ya da grafik<br />

baĢka bir kaynaktan alıntı yapılmıĢ<br />

ise görsel aracın altında, parantez<br />

içinde belirtilmelidir.<br />

TartıĢma bölümünde, bulguların<br />

önemi vurgulanmalı ve baĢka yazar-<br />

ların bulguları ile karĢılaĢtırılmalıdır.<br />

Sonuç ve öneriler bölümünde, çalıĢ-<br />

manın sonuçlarına uygun öneriler<br />

kısaca vurgulanmalıdır.<br />

DERLEME YAZILARI: BaĢlık<br />

sayfası, Türkçe metin ve kaynaklar<br />

bölümlerini içermelidir. Metin amaç<br />

çerçevesinde bir yapıyı içermeli,<br />

sonuç ve öneriler bölümleriyle ta-<br />

mamlanmalıdır. AraĢtırma ve derle-<br />

me yazılarında, kısaltma yapılmıĢ ise<br />

ilk kullanımda uzun Ģekli yazılmalı<br />

ve hemen yanında kısaltılmıĢ Ģekli<br />

parantez içinde gösterilmelidir. Daha<br />

sonra metinde kısaltılmıĢ Ģekli kulla-<br />

nılmalıdır.<br />

91


KAYNAKLAR<br />

Metin Ġçinde Kaynak Gösterme:<br />

Kaynaklar metinde parantez içinde<br />

yazarların soyadı ve yayın tarihi ya-<br />

zılarak belirtilmelidir. Birden fazla<br />

kaynak gösterilecekse kaynaklar ara-<br />

sında (;) iĢareti kullanılmalıdır.<br />

Örnekler:<br />

Birden fazla kaynak;<br />

(Esin ve ark2002; Karasar 1995)<br />

Tek yazarlı kaynak;<br />

(Akyolcu 2007)<br />

Ġki yazarlı kaynak;<br />

(Sayıner ve Demirci 2007)<br />

Üç, dört ve beĢ yazarlı kaynak;<br />

Metin içinde ilk kullanımda: (Allen,<br />

Ciambrune ve Welch 2000)<br />

Metin içinde tekrarlayan kullanım-<br />

larda: (Allen ve ark 2000)<br />

Altı ve daha çok yazarlı kaynak;<br />

(Çavdar ve ark 2003)<br />

Kaynaklar Bölümünde Kaynak Gös-<br />

terme: Kullanılan tüm kaynaklar<br />

metnin sonunda ayrı bir bölüm ha-<br />

linde yazar soyadlarına göre alfabetik<br />

olarak numaralandırılmadan verilme-<br />

lidir. BeĢ yazara kadar tüm yazarların<br />

adı yazılmalı, beĢten fazla yazar var-<br />

sa birinci yazardan sonra “ve ark”<br />

ifadesi kullanılmalıdır. Dergi adları<br />

Index Medicus‟ ta kullanıldığı Ģekil-<br />

de kısaltılmalıdır.<br />

Kaynak yazımı ile ilgili örnekler<br />

aĢağıda verilmiĢtir.<br />

a) Kitap ise:<br />

Karasar, N. (1995). AraĢtırmalarda<br />

Rapor Hazırlama. 8. basım, 3A Eği-<br />

tim DanıĢmanlık Ltd., Ankara, 101-<br />

112.<br />

b) Editörlü bir kitap ise:<br />

Bayık, A. (1999). Sağlık eğitimi.<br />

Erefe, Ġ. (Ed.). Halk Sağlığı HemĢi-<br />

reliği El Kitabı. Birlik Ofset Ltd.<br />

ġti., Ġstanbul, 12-19.<br />

c) Çeviri kitap ise:<br />

Kramer, K., Stock, M., Winter, M.<br />

(1993). Klinik Muayene Tanı ve Te-<br />

davi Klavuzu: Osteoporozda Tanı<br />

Yöntemleri. Çeviren: Ü. Ünlü, 2.<br />

basım,Yüce Yayınları, Ġstanbul, 456-<br />

459.<br />

d) Kitap bölümü ise:<br />

Buzlu, S. (2002). Diyabetin<br />

psikososyal yönü. Erdoğan, S. (Ed.).<br />

Diyabet HemĢireliği Temel Bilgiler.<br />

Yüce Dağıtım A.ġ., Ġstanbul, 195-<br />

203.<br />

e) Editörün yazar olduğu kitap ise:<br />

Diener, H. C., Wilkinson, M. (Eds.)<br />

(1998). Drug-Induced Headache, 2nd<br />

ed., Springer Verlag, New York, 48.<br />

92


f)Yazar adı olmayan kurum yayını<br />

ise:<br />

Türk Standartları Enstitüsü (TSE)<br />

(1974). Adlandırma Ġlkeleri, Ankara,<br />

125.<br />

g) Dergide yayınlanan makale ise:<br />

Mutlu, B., SavaĢer, S. (2007). Çocu-<br />

ğu ameliyat sonrası yoğun bakımda<br />

olan ebeveynlerde stres nedenleri ve<br />

azaltma giriĢimleri. Ġ. Ü. F. N. Hem.<br />

Derg., 15 (60): 179-182.<br />

h) Kongre/ Sempozyum bildirisi ise:<br />

Kongre bildirileri kitap haline geti-<br />

rilmiĢ ise;<br />

Kayır, A. (1986). Tek ve kardeĢli<br />

ergenlerde Ģahsiyet yapısı. XXI.<br />

Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilim-<br />

ler Kongresi Kitabı, Mimeray Ofset,<br />

Ġstanbul, 546-552.<br />

Kongre bildirileri kitap haline geti-<br />

rilmemiĢ ise;<br />

Kanan, N. (2001). Ağrı Yönetimi.<br />

XIV. Ulusal Kanser Kongresi, 30<br />

Nisan- 04 Mayıs, Ġstanbul.<br />

i) Tez ise;<br />

CoĢansu, G. (2001). EriĢkinlerde<br />

diyabet risk faktörlerinin belirlenme-<br />

si. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans<br />

Tezi, Ġstanbul Üniversitesi Sağlık<br />

Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 53-55.<br />

j) Ġnternet kaynağı ise;<br />

Hiro, D. (1998). Politics Lebanon:<br />

Lebanese voting again. IPS World<br />

News, 17-25,<br />

http://www.oneworld.org/ips2<br />

(10.02.2000).<br />

k) Bir yazarın aynı yılda yayınlanmıĢ<br />

birden fazla yayını kullanıldı ise;<br />

Ferrans, C. E., Powers, M. S. (1985<br />

a). Quality of life index:<br />

Development and psychometric<br />

properties. Advances in Nursing<br />

Science, 8 (1): 15-24. Ferrans, C. E.,<br />

Powers, M. S. (1985 b).<br />

Psychometric assesment of the<br />

quality of life index. Reserach in<br />

Nursing and Health, 15: 26-36. Yu-<br />

karıda sıralanan koĢulları yerine ge-<br />

tirmemiĢ çalıĢma kabul edilmez,<br />

eksiklerinin tamamlanması için yaza-<br />

ra iade edilir. Yayın Komisyonu tara-<br />

fından kabul edilen yazılar basıma<br />

kabul sırasına göre yayınlanır. Baskı<br />

tashihleri yazarlar tarafından yapılır.<br />

93

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!