sayı 1
sayı 1
sayı 1
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi<br />
Ġnönü Üniversitesi Adına Sahibi:<br />
Owner on behalf of Ġnönü University:<br />
Prof.Dr.Cemil ÇELĠK<br />
Rektör<br />
Editör/Editor:<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Editör Yardımcıları/Assoc. Editors:<br />
Öğr.Grv.Remziye AYDIN<br />
Öğr.Grv.Deniz YAKINCI<br />
Akademik DanıĢma Kurulu/Academic Advisory Board:<br />
Prof.Dr.Sevcan AKESĠ<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Doç.Dr.Gülden SINMAZIġIK<br />
Yrd.Doç.Dr.Meral YÜKSEL<br />
Yrd.Doç.Dr.Ayliz VELĠOĞLU<br />
Yrd.Doç.Dr.Ayhan ÖZġAHĠN<br />
Öğr.Gör.Dr.Nuran AKYURT<br />
Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />
Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />
Öğr.Gör.Bennur KOCA<br />
Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ<br />
Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />
Öğr.Gör.Dr.Sermin TĠMUR<br />
Uzman Aykut PĠġKĠN<br />
Yayın Sekreteri/Publication Secratary:<br />
Ġlker ĠSPĠR<br />
iispir@inonu.edu.tr<br />
YazıĢma Adresi/Correspondence Addres:<br />
Ġnönü Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu<br />
Merkez Kampüsü/44280 MALATYA<br />
E-posta: shmyo@inonu.edu.tr Tel/Faks:0422 341 00 51
Yüksekokul Yönetim Kurulu<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Yrd.Doç.ġimay GÜL OCAK<br />
Yrd.Doç.Dr.Cem ERTAN<br />
Yrd.Doç.Dr.BarıĢ OTLU<br />
Yrd.Doç.Dr.Aytaç YÜCEL<br />
Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />
Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />
Yüksekokul Sekreteri Ömer ÜNAL<br />
T.C.<br />
ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ<br />
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu<br />
Yönetim Kadrosu<br />
Yüksekokul Müdürü<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Yüksekokul Müdür Yardımcıları<br />
Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />
Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />
Yüksekokul Sekreteri<br />
Ömer ÜNAL<br />
Yüksekokul Akademik Kadrosu<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI<br />
Öğr.Gör.Remziye AYDIN<br />
Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />
Öğr.Gör.Bennur KOCA<br />
Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ<br />
Öğr.Gör.Süreyya NUR<br />
Uzman Aykut PĠġKĠN
Dünyada her Ģey için, medeniyet için, hayat için, baĢarı için, en hakiki<br />
mürĢit bilimdir, fendir.<br />
M.Kemal ATATÜRK
Değerli okurlar;<br />
Ülkemizde ve dünyada bilimsel süreli yayınlar, giderek gerek içerik, gerek<br />
kalite ve gerekse yayın sıklığı açısından daha da artmıĢtır. Fakat buna rağmen yurt<br />
içi yayınlara akademik geliĢim açısından ilginin azaldığını görmekteyiz. Bu an-<br />
lamda, Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergimizin,<br />
yapılan çalıĢmaların yayınlanması ve sürdürülebilir bir dergi olmasını umut ediyo-<br />
ruz. Nitelik, “bir Ģeyin nasıl olduğunu belirten, onu baĢka Ģeylerden ayıran<br />
özellik, vasıf ” olarak; “bir Ģeyin iyi veya kötü olma özelliği, kalite” olarak ifade<br />
edilir. Bizde bu dergimizde ve daha sonra ki <strong>sayı</strong>larımızda bunu daha ileriye gö-<br />
türmeyi hedeflemekteyiz. Bilimsel araĢtırmalarda ilerlemenin ancak bilim adamı-<br />
na ve onun ürününe güvenle sağlanabileceği, bu nedenle bilim insanının bu güve-<br />
ni sağlayacak nitelik ve nicelikte yayınlar üretmesiyle sağlayabileceği düĢünce-<br />
sindeyiz. Yine bilimsel bilginin yayınlanması, bilginin yaygınlaĢması, okunması,<br />
değerlendirilmesi ve yeni bilimsel ürünlerin geliĢmesine olanak sağlamaktadır.<br />
Son yıllarda akademik kriterlerin gereği olarak yurt içi yayınlara olan ilginin<br />
azalması nedeniyle, yurt içi yayınları da motive etmek amacıyla, yüksekokulumuz<br />
bünyesinde bir dergi çıkarmayı amaçladık.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulumuzun dergisinin ilk <strong>sayı</strong>sını ya-<br />
yınlamıĢ bulunuyoruz. Bu <strong>sayı</strong>da daha çok yüksekokulumuz bünyesindeki öğre-<br />
tim elemanlarımızın hazırlamıĢ oldukları kendi konularındaki deneyimlerini anla-<br />
tan derlemeleriyle çıkardık. Dergi yazım kurallarında etik değerlere uymak ve<br />
diğer tüm ilkeler ayrıntılarıyla verilmiĢtir. Bundan sonraki <strong>sayı</strong>larımızda daha çok<br />
tüm üniversitelerimizden gelen bilimsel çalıĢmalara, makalelere yer vereceğimizi<br />
Ģimdiden duyurmak istiyoruz. “Her baĢarılı çalıĢma sona geldiğini zannettiğimiz-<br />
de aslında yeni bir baĢlangıç olduğunda anlam kazanır” Aynı zamanda “Bir yer-<br />
den geçtiğinizde eğer geçtiğiniz yerde kalıcı ve pozitif bir iz bırakabiliyorsanız,<br />
iĢte o zaman amacımıza ulaĢmıĢ oluruz. Bu dergininin hazırlanması ve basımında<br />
bizden desteğini esirgemeyen, baĢta rektörümüz Prof. Dr. Cemil Çelik‟e ve emeği<br />
geçen Yüksek Okul Müdür Yardımcılarımız ile tüm akademik ve idari personeli-<br />
mize teĢekkür ediyor, bu tür bilimsel çalıĢmalarımızın ancak ekip çalıĢmalarımızla<br />
mümkün olabileceğini bir kez daha anlamıĢ olduk. Bundan sonraki <strong>sayı</strong>larımızda<br />
yayın desteğinizi bekliyor ve akademik danıĢma kurulumuza da yayınlarımızla<br />
ilgili değerlendirme desteklerinden dolayı teĢekkür ediyoruz.<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT<br />
Editör
Vizyonumuz: Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu olarak gelecekte<br />
sağlık, eğitim , bilim ve teknoloji konularında sunduğu hizmeti ile ulusal ve ulus-<br />
lararası alanda tercih edilen bir yüksekokul olmak.<br />
Misyonumuz: Sağlık alanında evrensel ölçütlerde eğitim, bilim ve teknolojik<br />
yeterliliğe sahip toplumsal sorumluluğun bilincinde kaliteli ve nitelikli teknikerler<br />
yetiĢtirmek.<br />
Yüksek Öğretim Yürütme Kurulunun Üniversitemiz bünyesinde 21.11.1989 tarih-<br />
li kararıyla Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu açılmıĢtır.<br />
1991 yılında HemĢirelik,<br />
1992 yılında Ebelik,<br />
1993 yılında Radyoloji, ve Tıbbi Laboratuvar,<br />
1997 yılında Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik,<br />
2006 yılında Anestezi, Ambulans ve Acil Bakım ve Çocuk GeliĢimi<br />
2009 yılında Evde Hasta Bakımı programları açılmıĢtır.<br />
ġu anda yüksekokulumuzda; Anestezi Teknikerliği, Evde Hasta Bakımı, Çocuk<br />
GeliĢimi, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik, Tıbbi Görüntüleme Teknikleri,<br />
Tıbbi Laboratuvar Teknikleri, Paramedik olmak üzere 7 programla eğitim-<br />
öğretime devam etmektedir. Programların eğitim süresi 2 yıldır.<br />
Anestezi Teknikerliği Programı: Bu programda, anestezi uzmanlarına<br />
yardımcı teknik eleman yetiĢtirilir. Anestezi programını okumak isteyen öğrenci-<br />
nin biyoloji ve fen derslerine ilgi duyması, gerekli dikkat, titizlik, sorumluluk gibi<br />
özelliklere sahip bulunması gerekir. Anestezi programı mezunu her türlü ameli-<br />
yatlarda hastanın uyutulması için gerekli tıbbi yöntemleri anestezi uzmanının öne-<br />
rileri doğrultusunda uygular. Bu konuda tek baĢına çalıĢma yetkisi yoktur. Ders-<br />
lerde uygulamalar önemli ölçüde yer tutar. Bu program mezunları Anestezi tek-<br />
nikeri unvanını alır.
Çocuk GeliĢimi Programı: Okul öncesi eğitim ve özel eğitim kurumla-<br />
rında, çocuk kliniklerindeki oyun odalarında, tedavileri süren çocuklara müzik,<br />
resim, drama, jimnastik, bilgisayar eğitimi veren, hoĢ vakit geçirmelerini sağlayan<br />
materyal (kukla, kavram ve konu kartları, hikaye yazım) hazırlayan, ilk yardım<br />
kurallarını uygulayan gerekli bilgi ve beceriye sahip kiĢileri yetiĢtirmeyi amaçlar.<br />
Bu programın hedefi iki yıllık ön lisans dönemi sonunda öğrencileri, okul<br />
öncesi eğitim ve özel eğitim kurumlarında, hastanelerin çocuk kliniklerinde ço-<br />
cukları tüm geliĢimlerine yönelik eğitimi verebilecek Ģekilde yetiĢtirmektir. Bu<br />
program mezunları Çocuk geliĢimi teknikeri unvanını alır.<br />
Evde Hasta Bakımı Programı: Hastanın yaĢam kalitesini yükselten, hasta-<br />
nın özelliklerini tanıyabilen, günlük bakımını yapabilen, fizyoterapi ve meĢguliyet<br />
terapisi yapabilen, hasta odası düzenleyebilen, yatak içi ve dıĢı egzersizler yaptı-<br />
rabilen, hastayı rahatlatabilen, hastayı yataktan kaldırabilen, hastaya ilaç verebi-<br />
len, özel hastalıklarda bakım yapabilen, ilk yardım uygulayabilen evde hasta ba-<br />
kımı yapabilen eğitimli sağlık elemanı yetiĢtirmektir. Uygulamalar üniversite,<br />
yüksek okulumuza ait uygulama kliniği, Turgut Özal Tıp Merkezi, rehabilitasyon<br />
merkezlerinde ve evde bakım hizmeti veren kuruluĢlarda, v.b. yapılacaktır.<br />
Programdan mezun olanlar, hasta bakım hizmetlerinin yürütüldüğü Sosyal Hiz-<br />
metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Belediyeler, Hastaneler, Sivil Toplum Kuru-<br />
luĢları ve Özel Kurumlarda yürütülen; huzurevleri, yaĢlı bakımevleri, güçsüzler<br />
yurdu, yaĢlı için gündüz merkezleri, sağlık birimlerindeki hastaya yönelik uygu-<br />
lamalar, evde bakım hizmetleri, hastanın evini düzenleme, korumalı meskenler<br />
v.b. uzman gözetiminde çalıĢabilirler.<br />
Paramedik Programı: Amacı hastane öncesi acil hizmetlerinin profesyo-<br />
nelce verilip ardından hasta ve yaralıların esas tedavisi yapılıncaya kadar geçen<br />
süre içersinde yaĢam kurtarıcı ve sakat kalmayı önleyici tıbbi müdahale olanakları<br />
sağlayabilecek yardımcı sağlık personeli yetiĢtirmektir.
Eğitimin esası öğrencilerin acil yardım ve kurtarma çalıĢmaları, acil hasta<br />
bakımı, hasta bakım ilkeleri, kanama kontrolü, damar yolu açma ve bazı temel<br />
ilaç uygulamaları konularında tecrübe edinmeleri, meslekleri ile ilgili olarak be-<br />
den ve vücut geliĢimi, yangın ve yangın güvenliği, kurtarma, ekipman kullanımı,<br />
davranıĢ bilimleri alanlarında da eğitilmelerine dayanmaktadır.<br />
Programın staj ve uygulamaları Ġnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi AraĢtırma ve<br />
Uygulama Hastanesi'nde ve 112 Acil Sistemi'nde yürütülmektedir<br />
Tıbbi Laboratuvar Teknikleri Programı: Bu programdaki öğrenciler<br />
eğitimleri süresince hem teorik olarak hem de Patoloji, Parazitoloji, Mikrobiyoloj,<br />
Çocuk Hematolojisi, Onkoloji ve Ġmmuniloji laboratuvarlarında uygulama yap-<br />
maktadırlar. Bu programdan mezun olan öğrenciler , özel ve resmi kuruluĢların<br />
laboratuvarlarında 'Tıbbi Laboratuvar Teknikeri" olarak çalıĢmaktadırlar.<br />
Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik Programı: Tıp ve sağlık alanında<br />
yapılmıĢ her türlü bilimsel doküman dahil olmak üzere, bireysel sağlık kayıtları,<br />
sağlık yönetimi, sağlık kurumları vs. ile ilgili verileri içeren belgelerin bilimsel<br />
kurallara uygun olarak toplanması, analiz edilmesi, düzenlenmesi, saklanması ve<br />
gerektiğinde ilgili kiĢilerin yararına sunulmasıdır.<br />
Sağlık hizmetlerinin multidisipliner yapısı içerisinde belge-bilgi hizmetle-<br />
rinden sorumlu olarak önemli bir role sahip olan tıbbi sekreterlerin yetiĢtirildiği<br />
bu programın vizyonu, tıbbi dokümantasyon alanındaki her türlü yenilik ve geliĢ-<br />
meyi takip ederek öğrenci standartlarını ve eğitimin kalitesini yükseltmek, böyle-<br />
ce mesleği en üst seviyeye çıkartmaktır. Program mezunları sağlık teknikeri<br />
ünvanı almaktadır.<br />
Tıbbi Görüntüleme Teknikleri Programı: Bu programının amacı, tüm<br />
dünyada tanıların vazgeçilmez temel taĢı olan radyolojik görüntülemenin yüksek<br />
düzeyde eğitim görmüĢ uygulayıcılarını yetiĢtirmektir. Bu programdaki öğrencile-<br />
re okul programı kapsamındaki teorik derslerin yanı sıra radyoloji konusundaki
fizik prensipler, radyolojik anatomi, radyolojik incelemeler ve kontrast maddeler<br />
dersleri verilmektedir.<br />
Öğrenciler ayrıca makine baĢı temel eğitimi almakta ve modern cihazları<br />
kullanarak yoğun bir Ģekilde uygulama yapmaktadırlar. Bu programından mezun<br />
olan öğrenciler hastanelerde "Tıbbi Görüntüleme Teknikeri" olarak çalıĢabilmek-<br />
tedir.
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Dergisi<br />
Ġçindekiler/Contents<br />
Üniversite Eğitiminde Akreditasyon Uygulamaları<br />
Doç.Dr.Aysun BAY KARABULUT ...................................................................... 1<br />
Örgütlerde ĠĢ Doyumu Ve ĠĢ Doyumuyla Ġlgili Etmenler<br />
Uzman Aykut PĠġKĠN .......................................................................................... 19<br />
Motivasyon<br />
Öğr.Gör.Bennur KOCA ........................................................................................ 23<br />
Nanoteknoloji<br />
Öğr.Gör.Z.Deniz YAKINCI ................................................................................. 36<br />
Gençlik Dönemi Ve Depresyon<br />
Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT .................................................................................... 47<br />
ĠĢ Yerinde Mobbing<br />
Öğr.Gör.Remziye AYDIN .................................................................................... 59<br />
Cinsellik Ve Toplumların Cinselliğe BakıĢı<br />
Öğr.Gör.Dr.Sermin TĠMUR .................................................................................. 65<br />
Okul Öncesi Eğitimde Aile Katılım Modelleri<br />
Öğr.Gör.Vuslat OĞUZ .......................................................................................... 75<br />
1
ÜNĠVERSĠTE EĞĠTĠMĠNDE<br />
AKREDĠTASYON<br />
UYGULAMALARI<br />
*Doç.Dr.Aysun Bay Karabulut<br />
*Ġnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />
Biyokimya AD, Kalite Konsey<br />
BaĢkanı<br />
e-posta:abkarabulut@inonu.edu.tr<br />
“Toplam kalite kontrolü, penisilin<br />
gibi hızla hareket eden bir ilaç değil,<br />
uzun süre alınırsa bir Ģirketin yapısı-<br />
nı aĢama aĢama iyileĢtiren, yavaĢ<br />
çalıĢan, bitkisel bir ilaç gibidir.”<br />
Özet:<br />
Kaoru Ishikawa<br />
Akreditasyon genel olarak topluma<br />
sunulan mal ve hizmetlerin kalite<br />
standartlarında sunulan ve güvence<br />
altına almaya yönelik bir sistemdir.<br />
Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />
kurumunun iyi düzeyde performansa,<br />
kaliteye ve dürüstlüğe sahip olduğu-<br />
nu belgeleyen bir süreçtir. Akredi-<br />
tasyon, minimum standartlarda aka-<br />
demik kalitenin mevcut olduğu, öğ-<br />
renciler ve paydaĢlara güven sağla-<br />
yan bir hesap verme sorumluluğu<br />
aracıdır. Akreditasyon ile, yüksek<br />
öğretim kurumunun ya da programı-<br />
nın ülke içinde ve dıĢında iyi tanın-<br />
masını ve tercih edilebilirliğini art-<br />
ması sağlanır. Eğitim kurumları da<br />
tüm kurumlarda üretmek zorundadır-<br />
lar. Bunlar Yüksek Öğretimde; bi-<br />
lim, öğrenci, yayın, Öğretim Üyesi<br />
performansı ve akademik kalite ile<br />
değerlendirilebilir. Eğitimde kaliteyi<br />
hem eğitimde kalite, hem de öğretim<br />
ve bilimde kalite Ģeklinde incelemek<br />
mümkündür.<br />
GiriĢ:<br />
Temel olarak kalite, görev ve hizmet-<br />
ler yerine getirilirken iĢlemlerde et-<br />
kinliği ve verimliliği artırmak; sıfır<br />
hatalı iĢlem yapmak; iĢ mükemmelli-<br />
ğine ulaĢarak kaliteli hizmet sunmak;<br />
çalıĢanlar (iç müĢteri) ile hizmet su-<br />
nulan kiĢi, kurum ve kuruluĢların (dıĢ<br />
müĢteri) mevcut ve geleceğe yönelik<br />
ihtiyaç ve beklentilerini de dikkate<br />
alarak mevzuat ve uygulamaları dü-<br />
zenlemek; tüm çalıĢanların katılımını<br />
ve bağlılığını sağlayıp ekip çalıĢma-<br />
sını oluĢturmak ve müĢteri memnu-<br />
niyetini gerçekleĢtirmek amacıyla,<br />
Maliye Bakanlığı‟nda Toplam Kalite<br />
Yönetimi anlayıĢına uygun bir yöne-<br />
tim sisteminin kurulması hedeflen-<br />
2
miĢtir. 1950‟li yıllarda Japonya‟da<br />
baĢlatılan kalite değiĢimin etkileri<br />
dünyada belirgin hale geldi. Japonlar<br />
Deming ve Juran‟dan temel kalite<br />
araçlarını öğrenip, bunları geliĢtirip<br />
kendi yönetim stratejilerine entegre<br />
edip sonuçta kalitenin nasıl yönetile-<br />
ceğini öğrendiler. (Kavrakoğlu,<br />
1996) Batılı Ģirketler ancak Japon<br />
Ģirketlerinin baĢarısı karĢısında uğra-<br />
dıkları Ģoktan sonra, yetmiĢlerin so-<br />
nunda bir değiĢim ihtiyacı olduğunun<br />
farkına vardılar.<br />
Akreditasyon genel olarak<br />
topluma sunulan mal ve hizmetlerin<br />
kalite standartlarında sunulan ve gü-<br />
vence altına almaya yönelik bir sis-<br />
temdir. Bir öğretim kurumunun yada<br />
öğretim kurumu tarafından uygulan-<br />
makta olan herhangi bir programın,<br />
ulusal ve/veya uluslararası düzeyde<br />
belirli performans standartlarına (ka-<br />
lite, verimlilik, etkinlik vb.) sahip<br />
olduğunu ortaya koymayı amaçlayan<br />
ve böylece yüksek öğretime talepte<br />
bulunanlar ve aynı zamanda kamuo-<br />
yu nezdinde güven tesis etmeye yö-<br />
nelik bir sistemdir (Kavrakoğlu,<br />
1996).<br />
Bir ürün ya da hizmetin, önceden<br />
üretim aĢamasında muayene, test ve<br />
analizlere tabi tutulması ve kullanım<br />
açısından uygunluğunun belgelendi-<br />
rilmesi önem taĢımaktadır. Günü-<br />
müzde mal ve hizmetlerde kaliteyi<br />
güvence altına almaya yönelik uy-<br />
gunluk değerlendirmeleri „„ standar-<br />
dizasyon‟‟, „„belgelen-dirme‟‟ (certi-<br />
fication) ya da „„akre-ditasyon‟‟<br />
(accreditation) olarak adlandırılmak-<br />
tadır.<br />
Akreditasyon, hem öğretim kuru-<br />
munun kendi kendini dönemsel ola-<br />
rak değerlendirmesine(kurumsal öz<br />
değerlendirme) hem de öğretim ku-<br />
rumunun kurum dıĢı bağımsız akre-<br />
ditasyon ajansları tarafından dönem-<br />
sel değerlendirilmesine imkan veren<br />
bir gönüllü kalite güvence sürecidir<br />
(Aktan , 2007).<br />
BaĢka bir ifade ile akreditasyon;<br />
akademik kalitenin iyileĢtirilmesi,<br />
saydamlık ve hesap verme sorumlu-<br />
luğunun aracıdır.<br />
Eğitimde Kalite Kavramı<br />
Eğitim kurumları da tüm diğer ku-<br />
rumlarda olduğu gibi üretmek zorun-<br />
dadırlar. Ancak eğitimin doğası ge-<br />
reği verimlilik unsurlarını mal üreten<br />
örgütler kadar açıklıkta ortaya koy-<br />
mak her zaman mümkün olmamak-<br />
tadır. Kalite bir unsurun değil çok<br />
3
farklı değiĢkenlerin etkileĢimi sonu-<br />
cu ortaya çıkan bir durumdur. Bun-<br />
dan dolayı, hiçbir kalite unsuru tek<br />
baĢına ele alınamaz. Eğitimde kalite-<br />
yi hem tasarımda kalite, hem de sü-<br />
reçte kalite Ģeklinde incelemek<br />
mümkündür (CHEA, 1996).<br />
Üniversitede Akreditasyon:<br />
Tanımı Ve Unsurları<br />
Yüksek öğretimde akreditasyon; Her<br />
geçen gün yükseköğretime olan tale-<br />
bin artması, buna karĢın kamu kay-<br />
naklarından yükseköğretim kurumla-<br />
rına ayrılan kaynakların aynı oranda<br />
artmaması, yaĢanan hızlı ekonomik<br />
ve sosyal değiĢimler ile bilgi ekono-<br />
misi ve toplumu esaslı geliĢmelerin<br />
yükseköğretim kurumlarından daha<br />
nitelikli hizmet beklentisinin artması<br />
ile hızla daha büyüyen ve yönetimi<br />
daha kompleks hale gelen yükseköğ-<br />
retim kurumlarının eğitim, öğretim,<br />
araĢtırma ve diğer hizmetlerinde sis-<br />
tematik ve stratejik yaklaĢımları zo-<br />
runlu hale getirmektedir. Akreditas-<br />
yon, hem yüksek öğretim kurumunun<br />
kendi kendini dönemsel olarak de-<br />
ğerlendirilmesine (kurumsal öz de-<br />
ğerlendirme) hem de yüksek öğretim<br />
kurumunun kurum dıĢı bağımsız ak-<br />
reditasyon ajansları tarafından dö-<br />
nemsel değerlendirilmesine imkan<br />
veren bir gönüllü kalite güvence sü-<br />
recidir. Bir baĢka ifadeyle, yüksek<br />
öğretimde akreditasyon, akademik<br />
kalitenin iyileĢtirilmesi, saydamlık ve<br />
hesap verme sorumluluğunun aracı-<br />
dır (Blauch, L.E. 1969).<br />
Yukarıda yaptığımız açıklamalar<br />
çerçevesinde yüksek öğretimde akre-<br />
ditasyon kavramının unsurlarını ve<br />
temel özelliklerini Ģu Ģekilde sırala-<br />
yabiliriz:<br />
Akreditasyon, yüksek öğretim ku-<br />
rumlarının ve/veya programlarının<br />
performans standartları yönünden<br />
kendi kendilerini değerlendirmeleri-<br />
ne ve aynı zamanda yetkili akredi-<br />
tasyon kuruluĢlarınca dıĢ değerlen-<br />
dirme yapılmasına imkan veren bir<br />
sis-temdir.<br />
Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />
kurumunun ve/veya programının<br />
genel olarak güvenilirliğini ve ta-<br />
nınmasını sağlayan bir sistemdir.<br />
Akreditasyon, ilgili kurumun ya da<br />
programın belirli bir mükemmeliyet<br />
standartlarına sahip olduğunu belge-<br />
leyen saygın bir sertifikanın verilme-<br />
si sürecidir.<br />
Akreditasyon, yüksek öğretim ku-<br />
rumunda kalitenin sürekli olarak ge-<br />
4
liĢtirilmesini amaçlayan bir süreçtir.<br />
Akreditasyon, kalite güvencesi sağ-<br />
layan bir araçtır.<br />
Akreditasyon, kalite geliĢtirme<br />
dıĢında yüksek öğretim kurumunda<br />
dürüstlüğü (integrity) ve etik stan-<br />
dartları yerleĢtirmeyi amaçlayan bir<br />
sistemdir.<br />
Akreditasyon, yapılması gönüllü<br />
(isteğe bağlı) bir iĢlemdir, dıĢarıdan<br />
kamusal otoritelerden bu sürece dahil<br />
olunması yönünde bir baskı yapılma-<br />
sı ya da zorlama söz konusu değildir.<br />
Akreditasyon, kamusal otoritelerce<br />
belirlenen düzenlemelerin aksine<br />
hükümet-dıĢı kontrol mekanizması-<br />
nın geçerli olduğu bir kendi kendine<br />
düzenleme (selfregulation) sürecidir.<br />
Akreditasyon, bir kurumun belirli<br />
standartları karĢılaması ve bunları<br />
tutarlı bir Ģekilde sürdürmesidir.<br />
Akreditasyon, akredite edilmiĢ olan<br />
kurum ve programların, önceden<br />
tespit edilmiĢ mükemmeliyet stan-<br />
dartlarını karĢılayacağını veya bu<br />
beklentileri aĢacağını garanti eder<br />
(Basık, 1997).<br />
Akreditasyonun genel olarak iki türü<br />
söz konusudur: „„kurumsal akredi-<br />
tasyon‟‟ ve „„programa-dönük akre-<br />
ditasyon „‟. Kurumsal akreditasyon<br />
(Institutional accreditation), kurum-<br />
sal kaliteyi maksimum standartlarda<br />
garantilemeyi amaçlayan bir akredi-<br />
tasyon iĢlemidir. Kurumsal akredi-<br />
tasyon sürecinde, yüksek öğretim<br />
kurumunun idari, mali ve akademik<br />
kapasitesi bir bütün olarak değerlen-<br />
dirilir. Programa-dönük akreditasyon<br />
(programmatic accredition) ise yük-<br />
sek öğretim kurumu tarafından uygu-<br />
lanan herhangi bir programın (örne-<br />
ğin, lisans eğitimi, yüksek lisans eği-<br />
timi ya da doktora eğitimi) kalite ve<br />
mükemmeliyet standartlarına uygun<br />
olduğunu ortaya koymayı amaçla-<br />
yan bir akreditasyon türüdür. Bu<br />
ikinci tür akreditasyonda yüksek öğ-<br />
retim kurumunun sadece belirli bir<br />
akademik programı (örneğin, mü-<br />
hendislik eğitimi, hukuk eğitimi ya<br />
da tıp eğitimi) kalite standartları yö-<br />
nünden değerlendirilir ve uygunluk<br />
sağlandığı takdirde akredite iĢlemi<br />
gerçekleĢmiĢ olur. Programa-dönük<br />
akreditasyona aynı zamanda „„uz-<br />
manlaĢmaya yönelik akreditas-yon‟‟<br />
(specialized accreditation) yada<br />
„„profesyonel akreditasyon‟‟<br />
(Professional accreditasyon) adı da<br />
verilir. Bu tür akreditasyona profes-<br />
5
yonel akreditasyon adının verilmesi-<br />
nin nedeni Ģudur; bazı meslekler,<br />
sahip olduğu özellikleri gereği belirli<br />
kalite standartlarını garantilemek<br />
zorundadırlar. Örneğin; tıp eğitimi<br />
doğrudan halk sağlığı ile ilgili bir<br />
meslektir ve bu eğitimi veren bir Tıp<br />
Fakültesi‟ nin ticari gayenin ötesin-<br />
de kaliteli bir eğitim sunması önem<br />
taĢımaktadır (Cafoğlu, 1996).<br />
Akreditasyon kurumları da<br />
kendi içerisinde bölgesel akreditas-<br />
yon kurumları, ulusal akreditasyon<br />
kurumları, dini eğitim veren okulları<br />
akredite eden kurumlar , mesleki<br />
eğitim ve kariyer eğitimi sağlayan<br />
okulları akredite eden kurumlar, spe-<br />
sifik eğitim programlarını akredite<br />
eden kurumlar Ģeklinde bir sınıf-<br />
lanmaya tabi tutulmaktadırlar.<br />
Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />
Amaçları<br />
Yukarıdaki açıklamalarımızda<br />
yüksek öğretimde akreditasyon kav-<br />
ramını açıklarken dolaylı olarak ak-<br />
reditasyon amaçlarına da değinmiĢ<br />
olduk. Konunun daha iyi anlaĢılması<br />
için geliĢmiĢ ülkelerde yüksek öğre-<br />
timde yaygın bir Ģekilde uygulanan<br />
akreditasyon temel amaçlarını kısa<br />
maddeler halinde özetlemekte yarar<br />
bulunmaktadır.<br />
Akreditasyonun baĢlıca amaçları<br />
Ģunlardır:<br />
Eğitim-öğretim ve araĢtırmaların<br />
niteliğini arttırmak, sistematik bir<br />
yaklaĢımla sürekli geliĢtirerek kalite-<br />
yi güvence altına almak.<br />
Yüksek öğretim kurumlarının hiz-<br />
met sunduğu öğrencilere ve tüm<br />
paydaĢlara eğitim-öğretimin kalitesi-<br />
nin belirli standartlara dayalı olarak<br />
yürütüldüğünün güvencesini vermek;<br />
öğrencileri ve paydaĢları kalitesiz<br />
eğitim hizmeti sunan kurumlar konu-<br />
sunda bilgilendirmek.<br />
Yüksek öğretim kurumlarının kar-<br />
Ģılıklı birbirlerini tanıma (recog-<br />
nition) sürecini kolaylaĢtırmak ve<br />
hızlandırmak.<br />
Diplomaların ve unvanların karĢı-<br />
laĢtırılabilirliğine yardımcı olmak, s<br />
Mezunların meslek yaĢamına giriĢ-<br />
lerinde temel standartları belirlemek,<br />
En yüksek standartların garanti<br />
edilmesi gerektiğinde bir „„mükem-<br />
meliyet etiketi‟‟ sağlamak ve karĢı-<br />
laĢtırma yapmayı ve üst düzey iĢbir-<br />
liğini kolaylaĢtırmak<br />
6
Devlet yardımları için yüksek öğre-<br />
tim kurumlarının akreditasyon süre-<br />
cinden geçmiĢ olmaları koĢulunun<br />
aranması halinde bu sürecin iyi iĢle-<br />
mesine araç olmak.<br />
Sınır ötesi yüksek öğretimin gide-<br />
rek yaygınlaĢtığı bir çağda farklı<br />
ülkelerde sürdürülen yüksek öğretim<br />
kurumları ve programları hakkında<br />
hizmete talepte bulunanları bilgilen-<br />
dirmek; bir baĢka ifadeyle eksik<br />
enformasyon sorununu kısmen orta-<br />
dan kaldırmak.<br />
Bu kapsamda, her ülke kendi<br />
eğitim sistemine uygun kalite güven-<br />
ce standartlarını ortaya koymakta ve<br />
bu standartlar ıĢığında kendi eğitim<br />
sistemlerini değerlendirmektedir.<br />
Aynı kapsamda, ülkeler yükseköğre-<br />
tim kurumlarının kalite geliĢtirme<br />
faaliyetlerinin değerlendirilmesi için<br />
kalite ajansları oluĢturulmakta ve dıĢ<br />
değerlendiricileri kullanarak yükse-<br />
köğretim kurumlarının kalite düzey-<br />
lerinin belirlenmesini sağlamaktadır-<br />
lar. Bu sorunu ortadan kaldırmak<br />
için geliĢmiĢ ülkelerde akreditasyon<br />
kurumlarını da „„akredite eden‟‟ üst<br />
kamusal organlar ya da saygın kar<br />
amacı gütmeyen özel organizasyon-<br />
lar faaliyet göstermektedir. Örneğin,<br />
ABD‟nde Eğitim Bakanlığı ve<br />
Council for Higher Education<br />
Accredititation (CHEA) adlı organi-<br />
zasyon bölgesel ve ulusal akreditas-<br />
yon kurumlarının faaliyetlerini de-<br />
netlemekte ve uygunluk vermektedir<br />
(CHEA, 1996).<br />
Yüksek Öğretimde<br />
Akreditasyonun Sağlayacağı<br />
Yararlar<br />
Yüksek öğretimde akreditasyon faa-<br />
liyetinin ilgili yüksek öğretim kuru-<br />
muna, öğrencilere ve tüm paydaĢlara<br />
sağlayacağı yararlar bulunmaktadır.<br />
Önemle belirtelim ki, yüksek öğre-<br />
timde akreditasyon, saydamlık ve<br />
hesap verme sorumluluğunun aracı-<br />
dır. Akreditasyon kurumlarının be-<br />
lirli standartlar üzerinde anlaĢmaya<br />
varmaları ve bu standartların ilgili<br />
bütün kurumlarca kullanılması say-<br />
damlığı sağlar. Akreditasyon kurum-<br />
ları önemli kararları hakkında kamu-<br />
oyunu bilgilendirmekle yükümlüdür.<br />
Bu bilgilendirmeler kurumlar hak-<br />
kında daha fazla bilgi sağlanmasına<br />
olanak verir. Böylelikle bir yüksek<br />
öğretim kurumu veya programın ak-<br />
redite edilmiĢ olmasının ne anlama<br />
geldiği daha iyi anlaĢılır. Örneğin,<br />
bazı kurumlar standart ve politikala-<br />
7
ını özetleyip yayınlamaktadırlar.<br />
Ġnternette yapılacak kısa bir araĢtır-<br />
ma yüksek öğretim kurumlarının<br />
kamu karĢısında kendilerini nasıl<br />
sunduklarını ortaya koyar. Öğrencile-<br />
rin ve kamunun ihtiyaçları doğrultu-<br />
sunda yapılan bilgilendirme çalıĢma-<br />
larının arttırılması saydamlığı tesis<br />
eder. Akreditasyonun temelinde yer<br />
alan hesap verebilirliğin sağlanabil-<br />
mesi için aĢağıdaki dört öneriyi be-<br />
raberinde getirmiĢtir (Dahlgaard,<br />
1995 )<br />
Kurum performansı ve öğrenci<br />
baĢarısının kanıtlarını geliĢtirmek,<br />
böylelikle yüksek öğretimde kaliteyi<br />
garanti altına almak,<br />
Kamunun, özellikle de öğrencilerin<br />
yüksek öğretimin kalitesine iliĢkin<br />
etkin bir değerlendirme yapabilmele-<br />
ri için daha fazla saydamlık sağla-<br />
mak.<br />
Performans ve öğrenci baĢarısı<br />
konusunda kurumlar arası karĢılaĢ-<br />
tırmayı kolaylaĢtıracak gönüllü bir<br />
tutum sergilemek.<br />
Yüksek öğretim beklentilerini daha<br />
fazla arttırmak ve kurumsal kalitenin<br />
eĢik standartlarını yükseltmek.<br />
Özetle, yüksek öğretimde akredi-<br />
tasyonun sağlayacağı baĢlıca yararla-<br />
rı „„saydamlık ve hesap verme zorun-<br />
luluğu‟‟ olarak ifade edebiliriz. Bu-<br />
nun dıĢında, akreditasyonun sağlaya-<br />
cağı baĢlıca yararları Ģu Ģekilde özet-<br />
leyebiliriz.<br />
Akreditasyon, öncelikle kaliteyi<br />
güvence altına alır.<br />
Akreditasyonun sağladığı tanınma<br />
(recognition) imkanıyla, öğrenciler<br />
ve tüm paydaĢlar eğitim kurumları-<br />
nın mükemmeliyet standartlarını<br />
sağlayıp sağlamadığı konusunda bil-<br />
gi sahibi olurlar. Özel sektöre kaliteli<br />
insan gücü istihdamı yönünden ko-<br />
laylıklar ve dahası güven sağlar. ĠĢ-<br />
verenler, iĢ baĢvurusunda bulunan<br />
kiĢinin mezun olduğu okulun aka-<br />
demik kalite düzeyini kolaylıkla<br />
araĢtırabilirler ve bu onlar için bir<br />
güven oluĢturur. Ulusal ve uluslar<br />
arası yüksek öğretim kurumları ara-<br />
sında kredi transferi iĢlemlerini ko-<br />
laylaĢtırır. Bazı ülkelerde yüksek<br />
öğretim kurumlarına yapılacak devlet<br />
yardımı için akreditasyon ön koĢul<br />
olarak gereklidir. Bu bakımdan, ak-<br />
reditasyon, devlet fonlarına eriĢim<br />
imkanı sağlar. Yüksek öğretim ku-<br />
rumları arasında öğrenci ve öğretim<br />
elemanlarının değiĢim programları-<br />
nın uygulanmasını kolaylaĢtırır.<br />
8
Yüksek öğretim kurumlarında çalı-<br />
Ģanlara sorunları ortaya koyma ve<br />
çözüm üretme olanağı verir ve çalı-<br />
Ģanların süreçlere katılımını teĢvik<br />
eder. Yüksek öğretim kurumlarında<br />
kurum içi iletiĢimi geliĢtirir. Kuruma<br />
dıĢarıdan detaylı, tarafsız bir değer-<br />
lendirme ve gelecekle ilgili planlama<br />
olanağı sağlar (Özdemir, 1995).<br />
Böylece; üst yönetime ve idarecile-<br />
re önceliklerin tespitinde yol gösterir.<br />
Akreditasyon, uluslararası derece ve<br />
diplomalar arasında uyum sağlar;<br />
derece ve diplomaların kalitesini ve<br />
geçerliliğini karĢılaĢtırmayı kolaylaĢ-<br />
tırır; ulusal ve kültürel değerlerin<br />
transferini destekler; Akreditasyon,<br />
ulusal eğitim sistemiyle uluslararası<br />
sistem arasında yaĢanabilecek uyum<br />
sorunlarını ortadan kaldırır. Yüksek<br />
öğrenimin uluslararası ve kültürlera-<br />
rası iĢbirliğini sağlar. Akreditasyon,<br />
kurum politikaların belgelendirilme-<br />
sini ve prosedürlerin geliĢtirilmesini<br />
teĢvik eder.<br />
Son olarak, Akreditasyon, kurum-<br />
da tutarlı ve kapsamlı uygulamalar<br />
yapılmasına yardım eder (Schargel,<br />
1993).<br />
Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />
Süreci<br />
Genel olarak yüksek öğretimde akre-<br />
ditasyon süreci altı temel unsurdan<br />
oluĢur. Ġlgili yüksek öğretim kuru-<br />
munun ya da uygulanan programın<br />
kalitesini değerlendirmeye imkan<br />
sağlayacak bir standartlar kümesi<br />
hazırlanmalı genel olarak Ülkemizde<br />
de bu geliĢmeler ıĢığında, yükseköğ-<br />
retimde kalite standartlarının oluĢtu-<br />
rulması ve bu alanda uluslararası<br />
uyumluluğun sağlanabilmesi için<br />
Yükseköğretim Kurulu tarafından<br />
“Yükseköğretim Kurumlarında Aka-<br />
demik Değerlendirme ve Kalite Ge-<br />
liĢtirme” yönetmeliği yayınlanmıĢ ve<br />
bu yönetmelik kapsamında, çalıĢma-<br />
ları koordine etmek üzere, Yükse-<br />
köğretim Kurumları Akademik De-<br />
ğerlendirme ve Kalite GeliĢtirme<br />
Komisyonu (YÖDEK) kurulmuĢtur.<br />
YÖDEK, yükseköğretim kurumla-<br />
rında akademik değerlendirme ve<br />
kalite geliĢtirme çalıĢmalarını ilgili<br />
yönetmelik ıĢığında yürütülebilmesi-<br />
ne rehberlik edecek süreçleri tanım-<br />
lamıĢtır. Bu dokümanda bu süreçler<br />
detaylı olarak açıklanmaktadır<br />
(YÖK, “Akreditasyon”).<br />
9
Yüksek öğretim kurumlarına bağlı<br />
birimler ( fakülteler, enstitüler vs).<br />
tarafından hazırlanan, kendilerinin<br />
standartları karĢılamak üzere nasıl<br />
çalıĢtıklarını açıklayan ve standartları<br />
karĢılamada ne kadar baĢarılı olduk-<br />
ları ile ilgili kendi değerlendirmele-<br />
rini içeren bir öz değerlendirme ya-<br />
pılmalı<br />
Öz değerlendirme raporunun ve<br />
diğer belgelerin tetkiki, tesislerin<br />
incelenmesi, derslerin gözlenmesi ve<br />
öğretim elemanları, öğrenciler, dekan<br />
ve ilgili diğer kimselerle görüĢmele-<br />
rin yapılması konularında eğitilmiĢ<br />
uzman meslektaĢlardan oluĢan bir<br />
ekip tarafından yapılan ziyaretler<br />
yapılır.<br />
Ziyareti gerçekleĢtiren ekip tara-<br />
fından hazırlanan, yüksek öğretim<br />
kurumlarına bağlı birimlerin<br />
(fakülteler, enstitüler vs) akreditas-<br />
yonla ilgili standartları ne ölçüde<br />
karĢıladığı hakkındaki ekip değer-<br />
lendirmelerini ve programların akre-<br />
ditasyon durumu hakkındaki önerile-<br />
rini içeren bir rapor hazırlanır.<br />
Ekibin raporunda önemli bir bilgiyi<br />
dikkate almaması ya da ziyaretin<br />
ardından ortaya önemli bilgi çıkması<br />
halinde, ziyaret edilen yüksek öğre-<br />
tim kurumlarına bağlı birimlerin<br />
(fakülteler, enstitüler vs) üst yöneti-<br />
cileri tarafından yazılan cevap yazı-<br />
lır.<br />
Yüksek öğretim kurumlarına bağlı<br />
birimlerden ( fakülteler, enstitüler vs)<br />
ve ziyareti gerçekleĢtiren ekipten<br />
elde edilen kanıtlara dayalı olarak<br />
yetkili akreditasyon kurumunun ka-<br />
rarı ile sonuçlanır (Yenersoy, 1997).<br />
Akreditasyon sürecindeki baĢlıca<br />
aĢamaları Ģu Ģekilde özetleyebiliriz<br />
(Weawer, Birkan ve Akınhay ,<br />
1997).<br />
Standartların Tespit Edilmesi: Bu<br />
ilk aĢamada akreditasyon kurumu,<br />
bir yüksek öğretim kurumunu ya da<br />
programını değerlendirmeye imkan<br />
verecek mükemmeliyet standartları-<br />
nı tespit eder.<br />
Hazırlık Ve Öz Değerlendirme:<br />
Ġkinci aĢamada akreditasyon sürecine<br />
tabi olmak isteyen yüksek öğretim<br />
kurumu öncelikle söz konusu süreç<br />
hakkında ön hazırlık çalıĢmalarını<br />
yapar ve kurum içi öz değerlendirme<br />
faaliyetlerini (SWOT analizi vs)<br />
tamamlar. Akreditasyon arayıĢı için-<br />
deki yüksek öğretim kurumu tarafın-<br />
dan baĢarılarını ortaya koyan belge-<br />
10
ler ve dokümanlar hazırlanır. Bu ba-<br />
Ģarılar, akreditasyon kurumunun<br />
standartları doğrultusunda yazılır bir<br />
rapor haline getirilir.<br />
Akreditasyon Süreci ve Yapılacak<br />
ĠĢlemler:<br />
1-Standartların oluĢturulması<br />
2-Hazırlık ve öz değerlendirme<br />
3-Ziyaret ve dıĢ değerlendirme<br />
4-Ġzleme<br />
5-Akredite Etme: karar ve onay<br />
6-Sürekli gözden geçirme<br />
DıĢ Değerlendirme Ve Ziyaret:<br />
Akreditasyon ajansı (kurumu) tara-<br />
fından görevlendirilen uzman kiĢiler<br />
tarafından ilgili yüksek öğretim ku-<br />
rumunun ya da akredite edilmesi<br />
arzulanan programının performans<br />
standartları yönünden konumu ve<br />
statüsü gözden geçirilir. Bu sürece „„<br />
yerinde değerlendirme‟‟ ve „„dıĢ<br />
değerlendirme‟‟ adı verilir. Pek çok<br />
akreditasyon ajansında değerlendir-<br />
me faaliyetleri alanında uzman, aka-<br />
demik ve idari personel tarafından<br />
gerçekleĢtirilir.<br />
Ġzleme: Yüksek öğretim kurumu ya<br />
da programı belirli bir süre yakın<br />
izlemeye alınır ve istenen standartla-<br />
ra uygunluk sağlayıp, sağlayamadığı<br />
gözlemlenir.<br />
Akreditasyon Kurumu Tarafından<br />
Karar Verilmesi: Önceki adımlar<br />
tamamlandıktan sonra akreditasyon<br />
kurumu, ilgili komisyonu toplayarak<br />
akreditasyona tabii kurumun mü-<br />
kemmeliyet standartları yönünden<br />
statüsünün onaylama veya reddetme<br />
kararı alır.<br />
Periyodik Gözden Geçirme: Akre-<br />
ditasyon statüsünün alan ilgili yüksek<br />
öğretim kurumu ve/veya programı<br />
belirli periyodik dönemler itibari ile<br />
yeniden dıĢ değerlendirmeye tabi<br />
tutulur. Sürekli izleme ve değerlen-<br />
dirmenin amacı akredite edilmiĢ ku-<br />
rumun gerekli standartları koruması-<br />
nı garanti altına almaktır.<br />
Önemle belirtelim ki, akreditasyon<br />
sürecinin iyi iĢlemesi için Ģu üç unsur<br />
gereklidir.<br />
Yaygın, anlaĢılır ve desteklenen<br />
açık bir ulusal standartlar bütününün<br />
olması<br />
Standartları iyi bilen, ziyaret için<br />
belirlenmiĢ bir protokolü izleyen ve<br />
standartlara dayalı olarak adil yargı-<br />
lara varan bir eğitilmiĢ uzman mes-<br />
lektaĢlar (değerlendiriciler) toplulu-<br />
ğunun olması,<br />
Standartlara dayalı olarak kararlar<br />
verilmesini sağlayan bir karar oluĢ-<br />
11
turma süreci ve bu süreci iĢleten bir<br />
karar merciinin olması,<br />
Yüksek Öğretimde Akreditasyon<br />
Standartları<br />
Standartlar, akreditasyonun temelini<br />
oluĢtururlar. Bunlar, oluĢturulacak<br />
sistemin gereklerini ortaya koyar ve<br />
yüksek nitelikli eğitim programları-<br />
nın geliĢtirilmesi için neler yapılması<br />
gerektiğini belirler. Yüksek öğretim<br />
programlarının akredite edilmesi için<br />
tasarlanmıĢ bir sistemde standartlar,<br />
bir yüksek öğretim programının ka-<br />
bul edilebilir düzeyde olduğuna karar<br />
verilebilmesi için hangi parametrele-<br />
rin programda bulunması gerektiğini<br />
gösterirler (ġiĢman, 1997)<br />
Akreditasyon Standartları:<br />
A)Öğrencilere Yönelik<br />
Standartlar:<br />
Öğrencilerin baĢarılarının değer-<br />
lendirmesi, yönlendirilmesi ve iz-<br />
lenmesi<br />
Diğer eğitim kurumlarından gelen<br />
öğrencilerin aldıkları eğitimin eĢde-<br />
ğerliliğinin sağlanabilmesi için ge-<br />
rekli düzenlemelerin yapılması,<br />
Bütün öğrencilerin, programın<br />
gereklerinin tümünü yerine getirme-<br />
lerinin sağlanması vs,<br />
B)Eğitim Ve Öğretimin<br />
Amaçlarına Yönelik Standartlar :<br />
Yüksek öğretim kurumunun mis-<br />
yonuna bağlı olarak ayrıntılı bir eğit-<br />
sel amaçlar listesi oluĢturması,<br />
Programın hedefine ulaĢıp ulaĢma-<br />
dığını sürekli olarak denetleyen ve<br />
bu Ģekilde ilgili tarafların değiĢen<br />
talepleri nedeniyle ortaya çıkan yeni<br />
ihtiyaçları karĢılamak için programda<br />
yapılabilecek gerekli düzenlemelere<br />
olanak sağlayan süreçlerin oluĢtu-<br />
rulmasının sağlanması,<br />
Eğitim amaçlarını sağlayacak bir<br />
eğitim programı ve bu programı des-<br />
tekleyen süreçlerin oluĢturulmasının<br />
sağlanması,<br />
C)Program Çıktıları Ve<br />
Değerlendirmeye Yönelik<br />
Standartlar<br />
Öğretim programı, programdan<br />
mezun olanların, bilgi ve beceri dü-<br />
zeyine sahip olmalarını sağlamaktır.<br />
Mesleki bilgileri uygulama alanına<br />
aktarabilme, Meslek için gerekli yak-<br />
laĢım, yöntem, teknik ve modern<br />
araçları kullanabilme, so-runları be-<br />
lirleme, formüle edebilme ve çözme,<br />
Mesleki uygulamalardaki çözümlerin<br />
küresel ve toplumsal boyutlarda etki-<br />
sini kavrayabilme, Deney tasarlayıp<br />
12
yürütebilme ve sonuçlarını analiz<br />
ederek yorumlayabilme, Bir sistemi,<br />
öğeyi ve/veya süreci, belirli gereksi-<br />
nimleri karĢılayacak Ģekilde tasarla-<br />
yabilme, Mesleki ve etik sorumluluk-<br />
ları kavrayabilme, Disiplinler arası<br />
takım çalıĢması yürütebilme, Etkin,<br />
sözlü ve yazılı iletiĢim kurabilme,<br />
YaĢaboyu öğrenme gereksinimi kav-<br />
rayabilme ve öğrenmeyi sürdürebil-<br />
me Güncel konulara iliĢkin bilgi sa-<br />
hibi olabilme,<br />
D)Öğretim Kadrosunun Kalitesine<br />
Yönelik Standartlar:<br />
Eğitim öğretim sürecinin en önemli<br />
öğesi olan öğretim üyelerinin:<br />
Ders programlarını nitelikli bir<br />
Ģekilde yürütebilecek,<br />
Öğrencilere yeterli miktarda da-<br />
nıĢmanlık hizmeti verebilecek ve<br />
onların mesleki geliĢimlerine katkıda<br />
bulunabilecek,<br />
Programın ilgili tarafları olan kamu<br />
ve özel kuruluĢlar ile gerekli iliĢkile-<br />
ri sürdürebilecek nitelikte ve <strong>sayı</strong>da<br />
olması, gerekir.<br />
E)Altyapıya Yönelik Standartlar:<br />
Kurumda sınıflar, laboratuarlar ve<br />
ilgili donanımların program amaçla-<br />
rını sağlayacak düzeyde olması ve<br />
öğrenmeyi destekleyecek atmosferin<br />
sağlanması,<br />
Öğretim üyesi-öğrenci iletiĢimi<br />
sağlayıcı, mesleki geliĢimi ve etkin-<br />
likleri arttırıcı kolaylıkların bulun-<br />
ması gerekir.<br />
Programlar, öğrencilere yeni bilim-<br />
sel ve eğitsel araçları öğrenme ve<br />
kullanma olanağı sağlanmalıdır. Bil-<br />
gisayar ve bilgi altyapısı, öğrencile-<br />
rin ve öğretim üyelerinin bilimsel<br />
çalıĢmalarını desteklemeye ve prog-<br />
ram amaçlarını sağlamaya olanak<br />
tanımalıdır.<br />
F)Kurumsal Destek Ve Mali<br />
Kaynaklara Yönelik Standartlar:<br />
Kurumsal desteklerin ve mali kay-<br />
nakların:<br />
Programın kalite ve sürekliliğini<br />
sağlaması,<br />
Ġyi yetiĢmiĢ öğretim üye kadrosunu<br />
çekerek, üniversitede tutabilmeye ve<br />
onların sürekli bir geliĢim içerisinde<br />
bulunmalarını sağlamaya yeterli ol-<br />
ması gerekmektedir.<br />
Bunlardan baĢka, programın gerek-<br />
tirdiği olanakları elde etmek, idame<br />
ettirmek ve kullanabilmek için de<br />
yeterli düzeyde kaynak bulunmalıdır.<br />
Destek personel ve kurumsal servis-<br />
ler, program ihtiyaçlarını karĢılayabi-<br />
13
lecek düzeyde olmalıdır ve program<br />
amaçlarını sağlamaya olanak tanıma-<br />
lıdır.<br />
G)Program Kriterleri :<br />
Her bir programın, alanı/disiplini<br />
için gerekli ve uygulanabilir olan<br />
temel ve özel ölçütleri karĢılıyor ol-<br />
ması gerekir.<br />
Bir programın ortaklaĢa bir eğitim<br />
çabasına yönelikse, her ortak bileĢen<br />
aynı akredite edilmelidir. Lisansüstü<br />
programlar için kriterler lisans prog-<br />
ram kriteri ile aynıdır. Ancak lisan-<br />
süstü akreditasyonda, lisans eğitimi-<br />
ne ek bir yıllık eğitim ve/veya araĢ-<br />
tırma etkinliği aranır ( ġiĢman. M.<br />
1997) Yıldız, G. 1994).<br />
Dünyada Yüksek Öğretimde<br />
Akreditasyon Uygulamaları<br />
Yüksek öğretimde akreditasyon, ilk<br />
olarak ABD‟nde ortaya çıkmıĢ ve<br />
zamanla yaygınlaĢmıĢtır. Günümüz-<br />
de uluslararası alanda değiĢik aka-<br />
demik disiplinlere yönelik çalıĢmalar<br />
yapan önemli akreditasyon kuruluĢ-<br />
ları Ģunlardır.<br />
ABET (The accreditation board for<br />
engineering and technology Mühen-<br />
dislik ve teknoloji akreditasyon ku-<br />
rulu) : ABD hükümeti tarafından<br />
mühendislik derecesi veren kurum-<br />
ları akredite etmeye yetkili tek ku-<br />
rumdur (Ögel, Z.B. ;1999).<br />
FEANI (Federation europeenne d‟<br />
associations nationales d‟ Ingenieurs)<br />
Avrupa mühendisleri Birliği‟nin<br />
oluĢturduğu akreditasyon kuruluĢu-<br />
dur.<br />
BaĢta iktisadi ve idari bilimler ol-<br />
mak üzere sosyal bilimler için<br />
AACSB (American Assembly of<br />
Collegiate Schools of Business),<br />
EFMD (European Foundation for<br />
Management Development), FIBAA<br />
(Foundation for International<br />
Business Administration) ve ABS (<br />
Association of Bussines Schools)<br />
gibi akreditasyon kurumları bulun-<br />
maktadır.<br />
ABD ve Kanada ilahiyat fakültele-<br />
ri birliği ATS (The association of<br />
Theological Schools), ABD‟ de ak-<br />
reditasyon kuruluĢu olarak kabul<br />
edilmektedir.<br />
Tıp alanında ise LCME (Liaison<br />
Committee on medical education )<br />
ABD ve Kanada‟daki tıp fakültesi<br />
eğitimlerini akredite etmektedir.<br />
Ayrıca NCFMEA ( The national<br />
commission for foreing medical<br />
education and accreditation) ve Eği-<br />
tim Bakanlığı kanalı ile yabancı ülke<br />
14
tıp fakültelerinin standartlarının de-<br />
ğerlendirilmesinde yardımcı olmakta,<br />
Veteriner hekimlik eğitimi veren<br />
kuruluĢların akredite edilmesinde,<br />
ABD ve Kanada‟da Amerika veteri-<br />
ner hekimlik birliği, AVMA<br />
(American Veterinary Medical<br />
Association) Avrupa Veteriner He-<br />
kimleri Birliği, EAEVE (European<br />
Association of Establishments for<br />
Veterinary Education) yapmaktadır<br />
(Atwell, 1993 )<br />
ABD’de Akreditasyon<br />
Uygulamaları<br />
ABD‟ de genel olarak iki tür akredi-<br />
tasyon uygulamaları mevcuttur.<br />
Birincisi „„ kurumsal akreditasyon‟‟<br />
dur. Kurumsal akreditasyon 2 veya 4<br />
yıllık özel veya kamuya bağlı yüksek<br />
öğretim kurumlarını veya yüksek<br />
öğretimde belirli bir amaca yönelik<br />
kurumları (kariyer geliĢtirme enstitü-<br />
leri gibi) kapsar. Bölgesel ve ulusal<br />
akreditasyon ajansları kurumsal<br />
akreditasyonla ilgilenir. Ġkinci tür<br />
akreditasyon, program temelli olarak<br />
yürütülen faaliyetlerdir. Bu akredi-<br />
tasyon faaliyetleri özel ve profesyo-<br />
nel akreditasyon kurumları tarafın-<br />
dan yürütülmekte olup amacı belirli<br />
bir yüksek öğretim programı teme-<br />
linde verilen eğitimin ilgili alanda<br />
pratik hayatın gerektirdiği beklentile-<br />
ri karĢılamaya yönelik olup olmadı-<br />
ğını tespit etmek ve onaylamaktır.<br />
UzmanlaĢmıĢ akreditasyon ajansları<br />
hem kurumsal, hemde program te-<br />
melli kurumlar olarak faaliyet göste-<br />
rirler. Örneğin, ABD‟nde Ġngilizce<br />
dil eğitim programı akreditasyon<br />
komisyonu (The Commision on<br />
English Language Program<br />
Accreditation cea) hem program,<br />
hem de kurumsal temelli uzmanlaĢ-<br />
mıĢ bir kurumdur.<br />
Akreditasyon kurumlarının tanınma-<br />
sının bir diğer yolu da Yüksek Öğre-<br />
tim Akreditasyon Konseyi (Council<br />
on Higher Education Accreditation-<br />
Chea) vasıtasıyla olur. Bu konsey;<br />
ulusal ve bölgesel düzeyde, belli uz-<br />
manlık alanı temelinde faaliyet gös-<br />
teren akreditasyon kurumlarını tanır,<br />
gönüllü akreditasyon ve kalite gü-<br />
vencesini sağlar.<br />
Bunlara ilave olarak kısa adı ASPA<br />
(association of specialized and<br />
Professional accreditors) olan bir<br />
akreditasyon birliği de akreditasyon<br />
kurumlarının tanınması yönünde bir<br />
hizmet vermektedir. ASPA‟nın mis-<br />
yonu, eğitim kalitesi alanında üyele-<br />
15
ini temsil etmek olup, akreditasyon<br />
kurumlarının bilgi, beceri, iyi uygu-<br />
lamalar ve etik değerler konusunda<br />
ilerlemelerini sağlamaktır (Eaton<br />
(2006a). ABD‟nde Eğitim Bakanlığı<br />
ve Council for Higher Education<br />
Accreditation (CHEA) tarafından<br />
faaliyetleri onaylanan baĢlıca bölge-<br />
sel akreditasyon kurumları Ģunlardır.<br />
ABD‟ de akreditasyon 81 adet ta-<br />
nınmıĢ özel ve kar amacı gütmeyen<br />
kuruluĢ tarafından yürütülmektedir.<br />
Bu kurumlar ortalama 7000 kurumda<br />
18000 programı akredite etmektedir.<br />
Akreditasyon kurumları 2004-2005<br />
akademik yılı içerisinde 70 milyon<br />
dolar harcama yapmıĢtır. Bu masraf-<br />
lar büyük ölçüde kurumlardan ve<br />
programlardan sağlanan akreditasyon<br />
gelirleriyle karĢılanmıĢtır. Bu süreçte<br />
650 ücretli çalıĢanın yanı sıra yüksek<br />
öğretim kurumlarından, iĢ dünyasın-<br />
dan ve kamu kurumlarından toplam<br />
16000 gönüllü görev almıĢtır (Eaton,<br />
(2006a).<br />
Kurumlar ve Akreditasyon Yüksek öğretim kurum<br />
Programlar kurumları larını tanıyan kurumlar<br />
18000 Ak-<br />
redite edilen<br />
Program<br />
7000 Akre-<br />
dite edilen<br />
Kurum<br />
OluĢturulması<br />
Finansmanı ve katılım<br />
Ġnceleme ve akreditasyon<br />
OluĢturulması<br />
Finansmanı ve katılım<br />
Ġnceleme ve Akreditasyon<br />
62 UzmanlaĢ-<br />
mıĢAkreditas- yon Kurumu<br />
19 Kurumsal<br />
Akreditasyon<br />
Kurumu<br />
Kamusal<br />
Regulasyon<br />
Ġnceleme ve Tanıma<br />
Özel<br />
Regulasyon<br />
ġekil:ABD’de akreditasyon sistemi (Eaton J.S. (2006a))<br />
16
Avrupa’da Akreditasyon<br />
Uygulamaları :<br />
Avrupa‟da kalite güvence sistemleri<br />
ve akreditasyon faaliyetleri henüz<br />
oluĢma ve geliĢme aĢamasındadır.<br />
Avrupa üniversiteler birliği (EUA),<br />
Avrupa düzeyinde resmi bir akredi-<br />
tasyon süreci üzerinde ısrarla dur-<br />
maktadır. Öte yandan, Avrupa Akre-<br />
ditasyon Konsorsiyumu (The<br />
European Consortium for<br />
Accreditation : ECA) adı verilen bir<br />
giriĢim bulunmaktadır. Avrupa Ak-<br />
reditasyon Konsorsiyumu akreditas-<br />
yonu Ģu Ģekilde tanımlamaktadır:<br />
„„Bir yüksek öğretim kurumunun ya<br />
da programının belirli standartlara<br />
sahip olduğunu gösteren bir formel<br />
ve bağımsız karardır.‟‟<br />
Yüksek öğretimde kalite güvencesine<br />
yönelik Avrupa ağı (The European<br />
Network for Quality Assurance<br />
(ENQA) ), ulusal kalite güvence<br />
ajanslarını bir araya getirerek bunlar<br />
arasında bilgi ve deneyim paylaĢımı<br />
sağlamayı amaçlamaktadır<br />
(Vroeijenstijn, 1999).<br />
Türkiyede Eğitimde akreditasyon:<br />
Eğitim kurumlarındaki yetersizlikle-<br />
rin teĢhisi, eğitim-öğretimin farklı<br />
kademeleri göz önünde bulundurula-<br />
rak belirlenecek bir kalite değerlen-<br />
dirmesi ve akreditasyon sisteminin<br />
hayata geçirilmesi ile mümkün olabi-<br />
lir. Türkiye'de ulusal standartların<br />
belirlenmesi ve akreditasyon için bir<br />
sistem oluĢturulması gündeme gel-<br />
miĢtir. Eğitim alanların nitelikli öğ-<br />
retmenler tarafından yetiĢtirilmesini<br />
hedefleyen ve Yükseköğretim Kuru-<br />
lu (YÖK) ve Milli Eğitim Bakanlığı<br />
iĢbirliği ile gerçekleĢtirilen, Türki-<br />
ye'de öğretmen eğitiminde uygulana-<br />
bilecek bir akreditasyon sistemi üze-<br />
rine çalıĢmalar yapılmıĢ, yine YÖK<br />
tarafından tüm yükseköğretim ku-<br />
rumlarına uygulanabilecek bir akre-<br />
ditasyon sisteminin oluĢturulması<br />
yönünde giriĢimler baĢlatılmıĢtır<br />
(Yıldız, G. 1994). Ulusal akreditas-<br />
yon sisteminin geliĢtirilmesinde ör-<br />
nek alınan yabancı kuruluĢların ba-<br />
Ģında Amerika'daki ABET<br />
(Accreditation Board for Engineering<br />
Technology) ve Ġngiltere'deki<br />
HEFCE (Higher Education Funding<br />
Council of England) gelmektedir.<br />
ABET yalnızca mühendislik prog-<br />
ramlarının akreditasyonunu ele al-<br />
makla beraber, özellikle 1996 yılın-<br />
dan itibaren benimsediği Toplam<br />
Kalite Yönetimi (TKY) felsefesini<br />
17
temel alan farklı yaklaĢımı (ABET<br />
2000) ile, sadece yükseköğretim ku-<br />
rumlarının farklı disiplinlerinde de-<br />
ğil, aynı zamanda, ilk ve ortaöğretim<br />
kurumlarında da uygulanabilecek bir<br />
kalite yönetim sistemi hakkında fikir-<br />
ler vermektedir. ABET 2000, hem<br />
TKY‟ni esas alan bir kalite güvence<br />
sisteminin kurum içinde yerleĢmesini<br />
gerektirmekte, hem de kaliteli bir<br />
mühendisin sahip olması gereken<br />
asgari nitelikleri sunarak, program<br />
hedeflerinin, bir anlamda ürün (me-<br />
zun) kalitesinin belirlenmesi konu-<br />
sunda yol gösterici olmasını sağla-<br />
maktadır. Belirlenen hedeflere ulaĢı-<br />
lıp ulaĢılamadığının ölçülmesi ise<br />
mevcut eksiklerin veya aksayan yön-<br />
lerin saptanmasını beraberinde ge-<br />
tirmektedir (Shimizu, (1999).<br />
Sonuç<br />
Akreditasyon, bir yüksek öğretim<br />
kurumunun iyi düzeyde performansa,<br />
kaliteye ve dürüstlüğe sahip olduğu-<br />
nu belgeleyen bir sürectir. Akredi-<br />
tasyon, minumum standartlarda aka-<br />
demik kalitenin mevcut olduğu, öğ-<br />
renciler ve paydaĢlara güven sağla-<br />
yan bir hesap verme sorumluluğu<br />
aracıdır. Akreditasyon ile, yüksek<br />
öğretim kurumunun ya da programı-<br />
nın ülke içinde ve dıĢında iyi tanın-<br />
masını ve tercih edilebilirliğini art-<br />
ması sağlanır.<br />
Yüksek öğretim sektöründe yaĢanan<br />
değiĢim trendleri (akademik geliĢme,<br />
özelleĢtirme, sınır-ötesi eğitim, aka-<br />
demik hareketlilik vs,) günümüzde<br />
akreditasyon sistemini gerekli kıl-<br />
maktadır. Sonuç olarak, akreditasyon<br />
kaliteli ve nitelikli bir üniversite eği-<br />
timi için ciddi yararlar sağlayacak bir<br />
sistemdir.<br />
Kaynaklar:<br />
Aktan C, Gencel U, (2007) “Yüksek<br />
Öğretimde Akreditasyon”, in Ak-<br />
tan C, DeğiĢim Çağında Yüksek Öğ-<br />
retim, Ġzmir: YaĢar Üniversitesi Ya-<br />
yını,.<br />
Atwell,R.(1993)HAccreditation:Putti<br />
ng Our House in Order. Washinton,<br />
DC: American Council on<br />
Education. ;<br />
Basık, Feryal Orhan,(1997) “Eğitim<br />
ve Toplam Kalite”, Kalder (Önce<br />
Kalite Dergisi), Ödüllü Kalite Ma-<br />
kaleleri.<br />
Blauch, L.E.(1969) Acreditation in<br />
Higher Education. Washinton,<br />
DC.:U.S. Dept. of Health Edu.<br />
and Welfare;.<br />
18
Cafoğlu, Zuhal (1996), Eğitimde<br />
Toplam Kalite Yönetimi, Ġstanbul:<br />
Avni Akyol Ümit Kültür ve Eğitim<br />
Vakfı Yayınları .<br />
Council for Higher Education(1996)<br />
(CHEA).”What is accreditation?”<br />
The CHEA Chronicle,1:2,;<br />
www.chea.org/chronicle/1:2;<br />
Dahlgaard, Jeans.<br />
Eaton J.S. (2006a) Accreditaion and<br />
recognition in the United States,<br />
CHEA.PPT presentation.<br />
Kai Kristensen ve Coopal K.Kanji<br />
(1995), “Total Quality Management<br />
and Education” : Vol: 6, No:5-6.<br />
Kavrakoğlu, Ġ. (1996) "Toplam Kali-<br />
te Yönetimi", Ġstanbul, KalDer Ya-<br />
yınları, No:3, Ġstanbul.<br />
Özdemir Servet 1995, “Eğitimde<br />
Toplam Kaliteye Yönetimi”, Verimli-<br />
lik (Toplam Kalite Özel Sayısı).<br />
Schargel, Franklin (1993), “Total<br />
Quality in Education”, Quality<br />
Progress, , 67-70.<br />
ġiĢman. M. (1997) "Eğitimde Top-<br />
lam Kalite<br />
Yönetimi ve Kültür", Eğitim ve Bi-<br />
lim, 21: 60-69,<br />
Yıldız, Gültekin (1994)İşletmelerde<br />
Toplam Kalite Yönetimine Geçişte<br />
Stratejik Bir Yaklaşım, Adapazarı:<br />
SAÜ Yayınları ,<br />
Ögel, Z.B. "ABET 2000 ve<br />
Eğitimicinin Eğitimi: Mühendislik<br />
Eğitiminde Kaliteye UlaĢma Yolun-<br />
da TeĢhis ve Tedavi", 1999TMMOB,<br />
Mühendislik Mimarlık Eğitimi Sem-<br />
pozyumu Bildiriler Kitabı,<br />
171-180, 16<br />
Shimizu, K., Baba, M., Shimada, K.<br />
(1999) "The New Role of the JUAA<br />
in Japanese University Evaluation",<br />
Assessment & Evaluation in Higher<br />
Education, 25: 51-60,.<br />
YÖK,“Akreditasyon”,http://www.yo<br />
k.gov.tr<br />
Yenersoy, Gönül. (1997) Toplam<br />
Kalite Yönetimi, Ġstanbul: Rota Ya-<br />
yıncılık<br />
Vroeijenstijn, A.I. (1999) "The<br />
International Dimension in Quality<br />
Assessment and Quality Assurance",<br />
Assessment & Evaluation in Higher<br />
Education,; 24: 237-247,<br />
Weawer, Charles N. (1997) Toplam<br />
Kalite Yönetiminin Dört Aşaması<br />
(Çeviren: Birkan ve Akınhay) , Ġs-<br />
tanbul: Sistem Yayıncılık.<br />
19
ÖRGÜTLERDE Ġġ DOYUMU<br />
VE Ġġ DOYUMUYLA ĠLGĠLĠ<br />
ETMENLER<br />
Uzman Aykut PĠġKĠN<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
apiskin@inonu.edu.tr<br />
ĠĢ doyumu, çalıĢanların<br />
önemli olarak gördükleri Ģeyleri iĢle-<br />
rinden ne ölçüde elde ettiklerine iliĢ-<br />
kin algılarının bir sonucudur. Birey-<br />
lerin iĢlerinden aldıkları doyum, ge-<br />
niĢ ölçüde, iĢ ve onunla ilgili her<br />
Ģeyin, ihtiyaçlarını ve isteklerini kar-<br />
Ģılama derecesine bağlıdır.<br />
Endüstri ve örgüt psikolojisi-<br />
nin en fazla çalıĢılan konusu olan ve<br />
çok boyutlu bir kavram olan iĢ do-<br />
yumu, çalıĢanın çalıĢtığı kurumdan<br />
ve iĢinden bekledikleri ile aldıkları<br />
arasındaki uyum olarak tanımlan-<br />
maktadır. En basit Ģekliyle iĢ doyu-<br />
munu, çalıĢanın iĢine karĢı gösterdiği<br />
genel tutumdur Ģeklinde tanımlamak<br />
mümkündür. KiĢinin iĢine karĢı tu-<br />
tumu olumlu veya olumsuz olacağı-<br />
na göre, iĢ doyumu “kiĢinin iĢ dene-<br />
yimlerinin sonucunda ortaya çıkan<br />
olumlu Ruh halidir” Ģeklinde tanım-<br />
lamak, çalıĢanın iĢine karĢı olumsuz<br />
tutumuna ise iĢ doyumsuzluğu de-<br />
mek doğru olacaktır.<br />
Örgütlerde ĠĢ Doyumu<br />
ÇağdaĢ yönetim biliminin<br />
amacı yönetsel etkinlik ile verimliliği<br />
artırmaktır. KüreselleĢme sürecinde<br />
iĢletmelerde rekabetçi yapı önem<br />
kazanmıĢ olup, örgütsel verimlilik<br />
açısından iĢ doyumu, üzerinde du-<br />
rulması gereken önemli bir kavram<br />
haline gelmiĢtir.<br />
Bir örgütün etkili olabilmesi<br />
ya da amaçlarını gerçekleĢtirebilmesi<br />
geniĢ ölçüde o örgütte çalıĢan kiĢi-<br />
lerin amaçlar doğrultusunda çalıĢma<br />
eğilimlerine bağlıdır. Örgütün etkili<br />
olabilmesi için çalıĢanların istekli<br />
olmaları ve yaptığı iĢten doyum<br />
sağlamaları gerekmektedir. ÇalıĢan<br />
insanların iĢ doyumlarının saptanma-<br />
sı, bunları olumlu veya olumsuz<br />
yönde etkileyen etmenlerin neler<br />
olduğunun bilinmesi büyük bir<br />
önem taĢımaktadır. ÇalıĢanların<br />
iĢten doyumunun sağlanması , artık<br />
örgütün ürün ürünlerin üretmek gibi<br />
amaçlarından <strong>sayı</strong>lmaktadır. Bir ör-<br />
güt yönetimi ,bir yandan ürettiği ni-<br />
celiğini ve niteliğini yükseltmeye<br />
çalıĢmalı, öbür yandan buna koĢut<br />
20
olarak çalıĢanların iĢ doyumlarını<br />
yükseltmelidir.<br />
Eğer birey yaptığı iĢten kendi<br />
gereksinimlerinin karĢılandığını gö-<br />
rürse ya da duyumsarsa, ortak çabaya<br />
katkısını sürdürür, aksi halde katkıyı<br />
sürdürmez. Buna göre bir örgütün<br />
yeterliliği, örgütün bireylere sağladı-<br />
ğı bireysel doyumlarla kendi varlı-<br />
ğını koruma sürdürme gücü-<br />
dür.Bunu örgütün denge gücü olarak<br />
da ifade edebiliriz.Bu denge gücü<br />
bireysel doyumla bireysel özveri-<br />
nin dengelenmesidir.<br />
Örgüt bu denge yolu ile var-<br />
lığını korur. Bireylerle örgütler ara-<br />
sında karĢılıklı alıp vermeye daya-<br />
nan bir iliĢki söz konusudur. Bu<br />
iliĢkinin bireysel ve kurumsal ol-<br />
mak üzere iki boyutu söz konusudur.<br />
Bir birey, örgüte, kiĢisel doyumları-<br />
nın, göstereceği kiĢisel çabalardan<br />
daha fazla olacağını ümit ettiği için<br />
katılır ve bu durum gerçekleĢtiği<br />
sürece örgütte kalmaya devam<br />
eder.Ancak birey ,kiĢisel çabalarının<br />
iĢten sağlayacağı doyumu aĢacağını<br />
algılarsa bu durum bireyin örgütte<br />
kalmasını olumsuz yönde etkileye-<br />
cektir.<br />
Diğer taraftan örgütünde<br />
bireyden beklentileri vardır. Örgüt,<br />
bireyden elde ettiğinden daha fazla-<br />
sını örgüte katkıda bulunarak verme-<br />
sini bekler. Örgüt açısından bir örgü-<br />
te verdiğinden daha fazlasını alan<br />
bir birey, örgütün enerjisini bitirecek<br />
gibi algılanır.<br />
Eğer birey örgütün bir üyesi<br />
ise örgüt faaliyetlerinden bir çıkar<br />
sağlayacak ve örgüt de bireyin faa-<br />
liyetlerinden karĢıt bir yarar elde<br />
edecektir.Bu durum karĢılıklı veri-<br />
min sağlanmasını meydana getire-<br />
cektir. Böylece, örgütsel amaçlar<br />
sağlandığı zaman, kiĢisel amaçlar da<br />
doğal olarak sağlanmıĢ olacaktır.<br />
ÇağdaĢ toplumlar örgütlüdür.<br />
Ġnsanlar örgütlerde doğar, örgütlerde<br />
eğitilir ve yaĢamlarının büyük bir<br />
kısmını örgütlerde çalıĢarak geçirir.<br />
Örgüt insanın iĢbirliği gereksinimin-<br />
den doğar. Ortak bir çabayı gerekti-<br />
ren bir amacın gerçekleĢtirilmesi<br />
birden fazla bireyin güç ve eylemle-<br />
rininbirleĢtirilmesi- ni,bütünleĢtirilmesini zorunlu kıl-<br />
maktadır.<br />
ĠĢ birliği olmaksızın insanların ken-<br />
di yetersizliklerini yenemeyeceği ve<br />
21
toplumsal yaĢayıĢın olmayacağı<br />
artık anlaĢılmıĢtır.<br />
Bernard‟a göre örgütün var<br />
olabilmesi için üç öğe zorunludur.<br />
Bunlar:<br />
(1) Birbirleriyle iletiĢimde bulunabi-<br />
lecek bireyler<br />
(2) Amacın gerçekleĢtirilmesine<br />
katkıda bulunma isteği<br />
(3) GerçekleĢtirilmesi gereken ortak<br />
bir amaçtır.<br />
Ortak amaca katkıda bulun-<br />
maya isteklilik, bireylerin amaç doğ-<br />
rultusunda gösterdikleri çabanın<br />
sonucunda elde ettikleri doyumla da<br />
yakından ilgilidir. Eğer gösterilen<br />
çabanın sonunda elde edilen do-<br />
yum katlanılan özveriyi aĢarsa, bi-<br />
reylerde ortak amaca katkıda bu-<br />
lunmaya isteklilik görülür ve örgüt-<br />
sel etkililik gerçekleĢir. ĠĢinden<br />
doyumsuz olan kiĢi iĢ değiĢtirme<br />
eğilimine girebilir.<br />
Bir örgütte koĢulların bozul-<br />
duğunu gösterten en önemli gösterge<br />
iĢ doyumunun düĢük olmasıdır.ĠĢ<br />
doyumsuzluğu , daha gizli biçimler-<br />
de , ani grevler, iĢi yavaĢlatma<br />
,düĢük verimlilik,disiplin sorunları<br />
ve diğer örgütsel sorunlar ardında da<br />
gizlenebilir. Öte yandan yüksek iĢ<br />
doyumu, yöneticilerin çok arzula-<br />
dıkları bir durumdur. ĠĢ doyumu, bir<br />
örgütte sağlam bir örgütsel ortam<br />
oluĢturulmasının önemli bir ölçüsü-<br />
dür.<br />
ĠĢ Doyumuyla Ġlgili Etmenler<br />
1-Doyum, çalıĢanın iĢten elde ettiği<br />
maddi çıkarlarla ilgilidir. Bir çalıĢan<br />
çalıĢması karĢılığında elde ettiği<br />
ücret ve benzeri ödemelerin düzeyi<br />
ölçüsünde doyuma ulaĢacaktır.Bunun<br />
yanı sıra çalıĢanın elde ettiği maddi<br />
karĢılıklardan dolayı doyum duya-<br />
bilmesi için, bu ödüllerin çalıĢanın<br />
yaptığı iĢin nisbi önemine ve ayrıca<br />
dağıtıcı adalet ilkelerine göre veril-<br />
mesi gerekir.<br />
2-Doyum ,iĢ güvenliği ile ilgilidir,<br />
çalıĢan sağlığı için tehlike arz eden<br />
bir ortamda çalıĢmak istemez. Her<br />
türlü güvenlik önleminin alındığı<br />
bir iĢ yerinde çalıĢmaktan endiĢe<br />
duymayacak ve bu da onu mutlu<br />
kılacaktır.<br />
3-Doyum,iĢin zevk verme kabiliyeti<br />
ve uygunluğu ile ilgilidir: Bir çalıĢa-<br />
nın, becerilerini deneyimini ve kiĢi-<br />
sel meraklarını karĢılayan görevleri<br />
yerine getirmekten dolayı doyum<br />
elde edilir. Bunun yanı sıra çalıĢanın<br />
yaptığı görevin gerektirdiği nitelik-<br />
22
lerle kendisinin sahip olduğu özel-<br />
likler arasında tam bir uyumun sağ-<br />
lanması gerekir.<br />
4-Doyum, üretimde bulunmaktan<br />
doğan gururla ilgilidir.ĠĢ çok iyi bir<br />
biçimde tasarlanır ve sonuç sağlarsa,<br />
çalıĢan hoĢnutluk duyar.<br />
5-Doyum, umut verici mesleki pro-<br />
jelerle ilgilidir. Eğer çalıĢan, çalıĢtığı<br />
iĢ yerinde yükselme olanağına sahip-<br />
se ve terfiler genellikle “liyakat”<br />
esasına göre gerçekleĢtirilmekteyse,<br />
onun duyacağı doyum yüksek ola-<br />
caktır.<br />
6-Doyum, iĢin akıĢını ve hızını de-<br />
netleyecek çalıĢanın yeteneği ile<br />
ilgilidir. ĠĢ gören yaptığı iĢin düzen-<br />
lemesinde, denetiminde yeteneklerini<br />
kullanarak rol ve söz hakkına sahip<br />
ise yaptığı iĢten doyum duyacak ve<br />
aynı zamanda baĢarısını olumlu yön-<br />
de etkileyecektir.<br />
7-Doyum, iĢ yerindeki olumlu beĢeri<br />
iliĢkilerle ilgilidir ve bu nedenle bir<br />
çalıĢanın gerekleri yerine getirdiği<br />
iĢletmenin herhangi bir alt grubuna<br />
ait olmasından dolayı duyduğu do-<br />
yum da iĢ doyumu iĢinde düĢünülür.<br />
Burada sözü edilen grup, bireyin iĢ<br />
arkadaĢlarına olan sevgi ve bağlılığı<br />
açısından tanımlanan doyum duygu-<br />
sunu veren gruptur.<br />
8-Doyum,iĢletmenin genel durumu<br />
ile ilgilidir. ÇalıĢanın doyum duy-<br />
masında, iĢletmenin baĢlıca politi-<br />
kaları, genel personel uygulamaları,<br />
toplumdaki statüsü ve ürünleri do-<br />
yum duymasında rol oynar.<br />
9-Doyum, amirin tutumuyla ilgilidir.<br />
Amirin çalıĢana karĢı olumlu tutumu,<br />
ona değer vermesi ve her nasılsa<br />
ikisi arasında var olan olumlu iliĢki-<br />
ler, bireyin iĢinden doyum duyması-<br />
na neden olan ayrı bir etmendir.<br />
10-Doyum, sendikal iliĢkiler ile de<br />
ilgilidir. Sendika, çalıĢanların genel<br />
olarak arzularına hitap eden bir top-<br />
lu iĢ sözleĢmesi için yoğun çaba<br />
gösterip bunları gerçekleĢtirmiĢse,<br />
doğrudan olmazsa bile çalıĢanların<br />
iĢlerinden doyum duymalarına kat-<br />
kıda bulunur. Öte yandan toplu iĢ<br />
sözleĢmesinin iĢverence tam uygu-<br />
lanması da bu duyguyu etkiler.<br />
Kaynak:<br />
PĠġKĠN A. Malatya Turgut Özal Tıp<br />
Merkezinde çalıĢan, sağlık, idari,<br />
teknik ve yardımcı hizmetler sınıfın-<br />
daki personelin iĢ doyumu,<br />
*YayınlanmamıĢ yüksek lisans tezi Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Malatya-2001<br />
23
MOTĠVASYON<br />
Öğr. Gör. Bennur KOCA<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta: bekoca@inonu.edu.tr<br />
GiriĢ<br />
Motivasyon kavramının dilimizde<br />
tam karĢılığını bulmak oldukça zor-<br />
dur. Bu kavram Ġngilizce ve Fransız-<br />
ca “motive” kelimesinden türetilmiĢ-<br />
tir. Motive teriminin Türkçe karĢılığı<br />
güdü veya harekete geçirici olarak<br />
belirlenebilir.<br />
Motivasyon, bir insan belirlenmiĢ bir<br />
hedef için harekete geçiren güçtür<br />
(Ertürk 2000).<br />
- Motivasyon, kiĢilerin belirli bir<br />
amaç gerçekleĢtirmek üzere kendi<br />
arzu ve istekleri ile davranmalarıdır<br />
(Koçel 1999).<br />
- Motivasyon, bir veya birden fazla<br />
insan , belirli bir yöne doğru devamlı<br />
Ģekilde harekete geçirmek için yapı-<br />
lan çabaların toplamıdır.<br />
(Koçel 1999; Eren 1993).<br />
Birey açısından motivasyon, bireyin<br />
kiĢisel gereksinmelerinin doyurulma-<br />
sından, bireyin kendini gerçekleĢtir-<br />
mesine kadar birçok evreleri kapsar.<br />
Örgütsel açıdan motivasyon ise, ör-<br />
güt üyelerinin çalıĢmaya baĢlamala-<br />
rını, çalıĢmalarını sürdürmelerini ve<br />
görevlerini istekle yerine getirmele-<br />
rini sağlayan güçlerin veya meka-<br />
nizmaların tümü anlamını taĢır (Fi-<br />
dan 1997) .<br />
Tüm bu tanımlar motivasyon kavra-<br />
mının temelini oluĢturan; insan dav-<br />
ranıĢını tetikleme, bu davranıĢı yön-<br />
lendirme ve sürdürme eylemlerini<br />
kapsar. Bu tanımlardan da anlaĢıldığı<br />
gibi motivasyon kavramı, insanların<br />
bekleyiĢ ve ihtiyaçları, amaçları, dav-<br />
ranıĢları ve yaptıkları iĢ ile ilgili bilgi<br />
verilmesiyle yakından ilgilidir ( Kap-<br />
lan 1998).<br />
Dolayısıyla motivasyon olayını kav-<br />
rayabilmek için insanları istenilen<br />
hedefler doğrultusunda davranmaya<br />
zorlayan nedenleri, onların amaçları-<br />
nı ve davranıĢlarını devam ettirebil-<br />
me imkanlarını bilinçli bir Ģekilde<br />
incelemek gerekir.<br />
Ġnsanları Motive Etme Süreci<br />
Ġnsanları motive etme birdenbire ve<br />
kendiliğinden oluĢan bir olay demdir.<br />
Ġnsanları motive etmek için onların<br />
bazı özelliklerinin bilinmesi ve dahi<br />
sonra aĢama aĢama hareket etmek<br />
gerekir. Kısaca insanları motive etme<br />
24
uzun bir süreçtir. Bu süreç altı asa-<br />
madan oluĢur (Güney 2000):<br />
-Birinci AĢama Ġhtiyaç Duyma<br />
(Tatmin EdilmemiĢ Ġhtiyaçlar):<br />
Her insan, biyolojik dengesini ve<br />
çevreye uyumunu sağlayan faktör-<br />
lerden birisinin ortadan kalkmasıyla<br />
bozulan dengesini bulmaya çalıĢır.<br />
Ġhtiyaç duyulan biyolojik, psikolojik<br />
ve toplumsal etmenler sağlanmadık-<br />
ça, bireyin "dengeye ulaĢma" duru-<br />
mundan statik yapıya geçmesi im-<br />
kansızlaĢır. Bu nedenle her birey<br />
dengeye ulaĢılmasını sağlayacak<br />
etmeni ya da etmenleri tedarik etme-<br />
ye ihtiyaç duyar. Bireyler ihtiyaçları-<br />
nın farkındadırlar. Eğer ihtiyaçlarını<br />
gideremezse bu durum onda gergin-<br />
lik yaratır. Birey bu gerginlikten kur-<br />
tulmak için harekete geçer. Bireyin<br />
baĢarıya ulaĢmasında bu gerginliğin<br />
derecesi önemlidir. Gerginliğin art-<br />
ması baĢarma gücünü olumsuz yönde<br />
etkiler. Bu nedenle bireyde fazla ger-<br />
ginlik yaratmadan ihtiyaçların gide-<br />
rilmesi gerekir.<br />
-Ġkinci AĢama Uygun Ortam Sağ-<br />
lama: Ġhtiyaçların doyurulması, için<br />
uygun bir ortamın olması gerekir.<br />
Çünkü her ortamda her ihtiyaç gide-<br />
rilemez. Eğer ortam uygun değilse,<br />
insanlar ihtiyaçlarının giderilmesini<br />
baĢka zamana ve yere bırakmak zo-<br />
runda kalırlar.<br />
-Üçüncü AĢama Ġstek: Ġnsanların<br />
ihtiyaçları uygun ortam olduğunda<br />
isteğe dönüĢür. Ġstek, bireyce farkına<br />
varılmıĢ ihtiyaçlardır. Eğer birey<br />
talebin ne olduğunda tereddütlü ise,<br />
isteği Ģuurluluk düzeyine ulaĢmamıĢ<br />
bir ihtiyaç halindedir.<br />
-Dördüncü AĢama Seçenek Ara-<br />
ma: Birey ihtiyacının bilincine varır-<br />
sa bu ihtiyacını gidermek için elve-<br />
riĢli seçenekler aramaya baĢlar Ġhti-<br />
yaçların bireyde yarattığı gerilim<br />
yüksek ise, bireyin seçenekleri veya<br />
uygu: seçeneği görme yeterliliği aza-<br />
lır. Bundan dolayı birey doğruluğunu<br />
düĢünmeden ilk gördüğü seçeneğe<br />
sarılabilir. Bireyin gerilimi azaldıkça,<br />
muhaker; gücü artar ve doğru seçe-<br />
neği bulma ihtimali yükselir.<br />
-BeĢinci AĢama Deneme: Bu aĢa-<br />
mada isteği karĢılamak için seçilen<br />
veya kabul edilen hareket tarzının<br />
denemesi yapılır. Bireyin seçtiği se-<br />
çenek ne oranda geçerli ise, ihtiyacın<br />
karĢılaması da o oranda kolay olur.<br />
-Altıncı AĢama Tatmin Olma: Mo-<br />
tive edilmenin son aĢaması tatmin<br />
olmadır. Bu aĢamada birey yeterli<br />
25
düzeyde tatmin olduğunda gerilim-<br />
den kurtularak rahatlar. Eğer birey<br />
istediği düzeyde tatmin olmamıĢsa<br />
tatmin olmama oranında düĢ kırıklı-<br />
ğına uğrar. Böyle olduğunda birey ya<br />
yeniden motive edilerek bu aĢamala-<br />
ra yeniden baĢlar ya da isteğinden<br />
vazgeçer ve kaygılı olarak yaĢamaya<br />
devam eder.<br />
Motivasyon Teorileri<br />
Motivasyon teorileri kapsam ve süreç<br />
teorileri olmak üzere iki bölümden<br />
oluĢmaktadır.<br />
Kapsamına göre motivasyon teorile-<br />
ri; çalıĢanların davranıĢlarının nasıl<br />
oluĢtuğu ve nelerden etkilendiği ger-<br />
çeğini, onların motivasyonu için te-<br />
mel girdi olarak ele alırken, süreçlere<br />
göre motivasyon teorileri; personelin<br />
davranıĢlarının nasıl yönlendirilebi-<br />
leceği ve nasıl değiĢtirilebileceği<br />
konuları üzerinde durmaktadır<br />
(Koçel 2007).<br />
Kapsamına Göre Motivasyon<br />
Teorileri<br />
Kapsamına göre motivasyon teorile-<br />
ri; kiĢileri çalıĢma ortamında nelerin<br />
motive ettiğini belirlemeye, insanla-<br />
rın ihtiyaçlarını ve dürtülerini tanım-<br />
lamaya, bu ihtiyaç ve dürtülerin<br />
önem sırasını tespit etmeye çalıĢır.<br />
KiĢilerin tatmin olmak ve iyi perfor-<br />
mans gösterebilmek için sahip olma-<br />
ları gereken dürtüleri ve hedefleriyle<br />
ilgilenir (Stoner 1978 ).<br />
Maslow’un Ġhtiyaçlar HiyerarĢisi<br />
Teorisi<br />
Motivasyon konusunu ilk inceleyen<br />
yönetim uzmanlarının baĢında<br />
Abraham H. Maslow gelmektedir.<br />
Maslow, insan ihtiyaçları ile ilgili<br />
olarak 1943 yılında yazdığı bir ma-<br />
kalesinde insan ihtiyaçlarını beĢ ka-<br />
tegoriye ayırmıĢtır. Maslow, insan<br />
ihtiyaçlarını hiyerarĢik olarak ele<br />
almıĢ ve en alttaki ihtiyaçların karĢı-<br />
lanmasının ardından insanın bir üst-<br />
teki ihtiyaçlar kategorisine doğru<br />
yöneldiğini ifade etmiĢtir.<br />
Maslow‟ un ihtiyaçlar hiyerarĢisi Ģu<br />
Ģekildedir: (Maslow ve Lowery<br />
1998).<br />
Fizyolojik Ġhtiyaçlar: Ġnsanların<br />
doğuĢtan sahip oldukları ve arzu et-<br />
tikleri temel ihtiyaçlardır. Yemek,<br />
uyumak, hava teneffüs etmek vs.<br />
ihtiyaçlar bu kategori için örnek ola-<br />
rak gösterilebilir.<br />
Güvenlik Ġhtiyaçları: Ġnsanlar, can<br />
ve mal varlıklarının korunmasını<br />
isterler. Aynı Ģekilde insan, doğası<br />
gereği özgürlüğü ve mülkiyeti seven<br />
26
ir yaratıktır. Bu nedenle, tüm insan-<br />
lar baskıya ve zorlamaya karĢı kendi-<br />
lerini korumak isterler. Bunların dı-<br />
Ģında yaĢlılık, hastalık, iĢsizlik vs.<br />
durumlara karĢı da insan, geleceğinin<br />
güvenlik içerisinde olmasını arzular.<br />
Sosyal Ġhtiyaçlar: Fizyolojik ve<br />
güvenlik ihtiyaçlarından sonra insa-<br />
nın sosyal yönü ağırlık taĢıyan ihti-<br />
yaçları ortaya çıkar. Örneğin, sevme,<br />
sevilme, bir gruba mensup olma,<br />
Ģefkat, yardımseverlik vs. türünden<br />
ihtiyaçlar bu gruba örnek olarak gös-<br />
terilebilir.<br />
Kendini Gösterme Ġhtiyacı: Ġnsan-<br />
lar sevmek, sevilmek dıĢında saygı<br />
duyulmak da isterler. Ġnsanlar temel<br />
fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını<br />
ve ardından sevgi ve aidiyet ihtiyaç-<br />
larını karĢıladıktan sonra tanınma,<br />
sosyal mevkii ve statü sahibi olma,<br />
baĢarı elde etme, takdir edilme, saygı<br />
görme vs. türden ihtiyaçlara ilgi gös-<br />
terirler. Maslow bu gruptaki ihtiyaç-<br />
ları saygı görme (esteem) ihtiyaçları<br />
olarak sınıflandırmaktadır.<br />
Kendini Tamamlama Ġhtiyacı: Fiz-<br />
yolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını ve<br />
diğer belirtilen türdeki ihtiyaçlarını<br />
karĢılamıĢ olan birey son aĢamada<br />
ideallerini ve yeteneklerini gerçek-<br />
leĢtirme ihtiyacı duyar. Bu son aĢa-<br />
mada birey, ideallerini gerçekleĢtir-<br />
meye, baĢarmaya ve haz duymaya<br />
daha fazla önem verir.<br />
Abraham Maslow‟un yukarıda kısaca<br />
özetlenen “ihtiyaçlar hiyerarĢisi”,<br />
insanlar açısından bir tür<br />
motivasyonel etki gösterir. BaĢka bir<br />
ifadeyle, belirli bir basamak ihtiyacı-<br />
nı karĢılayan birey, bir sonraki basa-<br />
mağa atlamak için motive edilebilir.<br />
Herzberg’ın Motivasyon - Hijyen<br />
Teorisi<br />
Motivasyon konusunda geliĢtirilmiĢ<br />
teorilerden birisi de Frederick A.<br />
Herzberg‟in “Çift Faktör Teorisi” ya<br />
da “Motivasyon-Hijyen Teorisi” ola-<br />
rak bilinen yaklaĢımıdır. Herzberg<br />
motivasyonu belirleyici iki faktörden<br />
söz etmektedir.<br />
Motivasyonel Faktörler: BaĢarı,<br />
tanınma, takdir edilme, yapılan iĢin<br />
niteliği, yetki ve sorumluluk sahibi<br />
olma, ilerleme ve yükselme imkânla-<br />
rının olması vs. motivasyonel faktör-<br />
ler arasında <strong>sayı</strong>labilir. Bu faktörlerin<br />
olması durumunda bireylerin çalıĢma<br />
istek ve arzuları artar. Bu faktörlerin<br />
bulunmaması halinde ise bireylerin<br />
çalıĢma arzu ve istekleri yavaĢlayabi-<br />
lir.<br />
27
Hijyen Faktörler: ĠĢletme politikası<br />
ve yönetimi, çalıĢma koĢulları, ücret<br />
düzeyi, özel yaĢamdaki mutluluk<br />
düzeyi, organizasyonda alt-üst ara-<br />
sındaki iliĢkiler vs. unsurlar “hijyen<br />
faktörler” olarak adlandırılır. Hijyen<br />
faktörler mevcut olduğunda iĢ tatmi-<br />
ni gerçekleĢir ve bireyleri çalıĢmaya<br />
motive edebilir. Hijyen faktörlerin<br />
negatif olması durumunda ise (örne-<br />
ğin, çalıĢma koĢullarının çok iyi ol-<br />
maması, aile yaĢamının çok düzenli<br />
olmaması) motivasyonel etki ortadan<br />
kalkar (Eren 2001).<br />
Mccleland’ın ve Aldefer’in<br />
Motivasyon Teorisi<br />
Motivasyon konusunda bir baĢka<br />
teori geliĢtiren yönetim uzmanı ise<br />
David C. McCleland‟dır. Bir psiko-<br />
log olan Cleland, Maslow ve<br />
Herzberg‟den farklı olarak insanların<br />
farklı ihtiyaçlara yöneldikleri ve bu<br />
ihtiyaçları karĢılandığı ölçüde tatmin<br />
olacakları görüĢünü savunmuĢtur.<br />
McCleland, Maslow‟dan farklı ola-<br />
rak üç tür insan ihtiyacı üzerinde<br />
durur:<br />
BaĢarı ihtiyacı, sosyal iliĢkilerde<br />
bulunma ihtiyacı,güç ihtiyacı<br />
McCleland, Maslow gibi insanların<br />
temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaç-<br />
larından söz etmemiĢ, daha doğrusu<br />
bu ihtiyaçların üzerinde bulunan üç<br />
tür ihtiyacı ele almıĢtır. Gerçekten<br />
de, insan doğası gereği sosyal iliĢki-<br />
lerde bulunma (arkadaĢlık, dostluk,<br />
sevgi vs.) ihtiyacını hisseder. Ġnsan<br />
aynı zamanda güç elde etmeyi seven<br />
bir yaratıktır. Bu maddi bir güç (pa-<br />
ra) olabileceği gibi, makam, mevki,<br />
otorite Ģeklinde bir güç de olabilir.<br />
Ġnsan ayrıca yaptığı iĢleri baĢarmayı<br />
arzulayan ve bundan haz duyan bir<br />
varlıktır.<br />
Clayon Alderfer adındaki yönetim<br />
uzmanı ise insan ihtiyaçlarını üç<br />
farklı kategoriye ayırmakta-<br />
dır.(Alderfer 1980).<br />
Varlık Ġhtiyaçları: Bunlar insanların<br />
doğuĢtan itibaren sahip oldukları<br />
ihtiyaçlardır. Yiyecek, içecek, ba-<br />
rınma ihtiyaçları vs. bu konuda örnek<br />
gösterilebilir.<br />
Sosyal ĠliĢkiler Ġhtiyacı: Ġnsanlar,<br />
baĢka insanlarla bir arada olmak,<br />
duygu ve düĢüncelerini onlarla pay-<br />
laĢmak isterler.<br />
GeliĢme Ġhtiyaçları: Ġnsanların ken-<br />
dilerini geliĢtirme ihtiyaçlarıdır. Ba-<br />
Ģarı elde etme, tanınma, kabul edilme<br />
vs. bu tür ihtiyaçlara örnek gösterile-<br />
bilir.<br />
28
Alderfer‟e göre varlık ihtiyaçları<br />
karĢılandıktan sonra ikinci basamak<br />
ihtiyaçların, daha sonra da üçüncü<br />
basamak ihtiyaçların karĢılanmasına<br />
çalıĢılır.<br />
Buraya kadar özetlediğimiz motivas-<br />
yon teorileri arasında çok yakın ben-<br />
zerlikler olduğu söylenebilir. Her<br />
dört teori içerisinde de ihtiyaçların<br />
bir hiyerarĢi takip ettiği ve bir tür<br />
ihtiyacın karĢılanmasının ardından<br />
bir baĢka tür ihtiyacın ortaya çıktığı<br />
tespiti yapılmaktadır.<br />
Ödüllendirme Beklentisi ve Ödül<br />
Adaleti<br />
Motivasyon teorisine katkıda bulu-<br />
nan bir diğer yönetim uzmanı Victor<br />
H. Vroom‟dur. Vroom‟a göre orga-<br />
nizasyondaki çalıĢanların gösterecek-<br />
leri çaba sonucunda elde edecekleri<br />
bir performans beklentisi bulunmak-<br />
tadır. Bu performans, çalıĢanların<br />
performansları sonucunda elde edile-<br />
cek sonuçlar hakkındaki beklentiler<br />
ile yakından iliĢkilidir. Eğer, perfor-<br />
mans sonucu elde edilecek sonuç<br />
hakkında beklenti pozitif ise bu bi-<br />
reyleri daha fazla çalıĢmaya itecektir.<br />
Yani motive edici bir faktör olacak-<br />
tır. Buna karĢın, performans sonucu<br />
elde edilecek beklenti negatif ise<br />
bireyler daha fazla çalıĢma gayreti<br />
içerisine girmeyeceklerdir.<br />
Vroom‟un motivasyon konusundaki<br />
yaklaĢımının temeli ödüllendirme<br />
beklentisine dayalıdır. Birey göstere-<br />
ceği çabanın takdir edilmesi ve ödül-<br />
lendirme beklentisi içerisindedir<br />
(Vroom 1964).<br />
Süreç Teorileri<br />
Süreç teorileri adı altında toplanan<br />
motivasyon teorilerinin ağırlık nok-<br />
tası, kiĢilerin hangi amaçlar tarafın-<br />
dan ve nasıl motive edildikleri ile<br />
ilgilidir. BaĢka bir deyiĢle, belirli bir<br />
davranıĢı gösteren kiĢinin, bu davra-<br />
nıĢı tekrarlaması (veya tekrarlama-<br />
ması) nasıl sağlanabilir, sorusu süreç<br />
teorilerinin cevaplamaya çalıĢtığı<br />
temel sorudur. Süreç teorilerine göre<br />
ihtiyaçlar kiĢiyi davranıĢa sevk eden<br />
faktörlerden sadece birisidir. Bu içsel<br />
faktöre ek olarak pek çok dıĢsal fak-<br />
tör de kiĢi davranıĢı ve motivasyonu<br />
üzerinde rol oynamaktadır. Burada<br />
süreç teorileri adı altında beĢ moti-<br />
vasyon teorisini ele alınmaktadır.<br />
Bunlar:<br />
DavranıĢ ġartlandırma (Sonuçsal<br />
ġartlandırma - ) YaklaĢımı, BekleyiĢ<br />
(Beklenti) Teorileri, EĢitlik Teori-<br />
si,Amaç Teorisi, Atıf Teorisi‟dir.<br />
29
DavranıĢ ġartlandırması (Sonuçsal<br />
ġartlandırma) YaklaĢımı<br />
Disiplinler arası bir çalıĢma alanı<br />
olan yönetimin, psikolojiden aldığı<br />
en önemli kavramlardan birisi Ģart-<br />
landırma (conditioning) kavramıdır.<br />
ġartlandırma kavramının birisi klasik<br />
Ģartlandırma diğeri sonuçsal<br />
(operant) Ģartlandırma olmak üzere<br />
iki çeĢidi bulunmaktadır. Klasik Ģart-<br />
landırma I.Pavlov'un köpekler üze-<br />
rinde yaptığı deneylerle geliĢtirilen<br />
bir Ģartlandırma türüdür. Bu tip Ģart-<br />
landırmada, davranıĢlar belirli uyarı-<br />
lar tarafından harekete geçirilmekte-<br />
dir. Örneğin, Pavlov'un deneylerinde<br />
olduğu gibi, köpeğe yemek verirken<br />
(uyarı) çalınan zil bir süre sonra kö-<br />
peğin davranıĢlarını Ģartlandırmakta<br />
ve yemek verilmeden çalınan zil kö-<br />
peğin yemek Yeme davranıĢını gös-<br />
termesine (ağzının sulanması, etrafta<br />
aranması) sebep olmaktadır. Bu Ģart-<br />
landırmada ağırlık noktası uyarıların<br />
davranıĢları etkilemesi üzerindedir.<br />
Motivasyon teorisi olarak ele alınan<br />
Ģartlandırma türü ise sonuçsal Ģart-<br />
landırma (edimsel Ģartlandırma,<br />
operant Ģartlandırma-operant<br />
conditioning türüdür. Bu türün ana<br />
fikri; davranıĢların, karĢılaĢtığı so-<br />
nuçlar tarafından Ģartlandırıldığı var-<br />
<strong>sayı</strong>mıdır. Bu Ģartlandırma kavramı<br />
esas itibariyle RF. Skinner tarafından<br />
geliĢtirilmiĢtir. Bunun organizasyon-<br />
lara uygulanması ile de Örgütsel<br />
DavranıĢ DeğiĢtirme (Organizational<br />
Behavior Modification) adı verilen<br />
yeni bir alan doğmuĢtur (Skinner<br />
1950).<br />
BekleyiĢ Teorileri<br />
Bu teori Vroom tarafından geliĢtiril-<br />
miĢtir. Bu teoriye göre, insanların iĢ<br />
ve görevlerindeki baĢarıları, ihtiyaç-<br />
larının giderilmesinden ziyade onla-<br />
rın ödüllendirilmiĢ davranıĢları sonu-<br />
cu oluĢmaktadır. BaĢka bir deyiĢle,<br />
bu teori motivasyonu, bireysel ihti-<br />
yaçlara göre değil, bireyin amacı ve<br />
tercihleri ile bu amaçları baĢarmada-<br />
ki BEKLENTĠLERĠ yönünden açık-<br />
lamaktadır.<br />
Vroom'a göre, motivasyon kiĢinin<br />
aradığı değerlerle, belirli bir davranı-<br />
Ģın bu değerlere yol açma ihtimaline<br />
iliĢkin tahmininin çarpımıdır Bekle-<br />
yiĢ faktörleri (belli bir davranıĢa yö-<br />
neldiği zaman belli bir sonuca ulaĢa-<br />
cağı konusunda bireyin beklentisi) ve<br />
arzulama derecesi (sonucun birey<br />
için çekicilik derecesi) motivasyonu<br />
belirler. Bunlardan birisi yoksa bireyi<br />
30
o konuda motive etmek güç olur<br />
(Koçel 2007).<br />
Vroom‟ un kuramı, bireylerin<br />
farklı beklenti ve tercih edilirlikleri-<br />
nin farklı olduğunu belirtmekle bir-<br />
likte bu farklılıkların nedenini açık-<br />
layamamıĢ olması ve bireyler arasın-<br />
daki bu farklılıkları sınıflandırama-<br />
dığı için eleĢtiriye uğramıĢtır. Bu<br />
nedenle bu model, basit ve sadece<br />
bireyleri güdüleyen temel etmenleri<br />
gösterdiği için genel bir kuram ola-<br />
rak nitelendirilmektedir (Özkalp<br />
1999).<br />
EĢitlik Teorisi<br />
Bu teorinin ana fikri, insanların iĢ<br />
iliĢkilerinde kendilerine eĢit davran-<br />
malarını istemeleridir. EĢit davranma<br />
insanı motive eden önemli faktörler-<br />
den birisidir.<br />
Bu teoriye göre, kiĢinin iĢ baĢarısı ve<br />
tatmin olma derecesi, çalıĢtığı or-<br />
tamla ilgili olarak algıladığı eĢitlik<br />
veya eĢitsizlikle yakından iliĢkilidir.<br />
J. S. Adams'a göre, birey, kuruma<br />
verdiklerine karĢılık, kurumun kendi-<br />
sine verdiklerini eĢit görüyorsa moti-<br />
ve olur. Eğer kurumun kendisine<br />
verdikleri daha fazla ise, birey daha<br />
çok motive olur .<br />
Kurum hayatında EġĠTLĠK ancak,<br />
kurumsal ödüllerin (para, tanınma,<br />
statü vs.) çalıĢanlara, uzmanlık, baĢa-<br />
rı, dürüstlük ve kıdem esasına göre<br />
dağıtılması sonucunda sağlanır. Bek-<br />
lentisi doğrultusunda ödüllendirilen<br />
birey, kurum içindeki gayretini artırır<br />
(Adams 1965).<br />
Amaç Teorisi<br />
(Goal Setting Theory)<br />
Edwin Locke tarafından geliĢtirilen<br />
bu motivasyon teorisine göre, kiĢile-<br />
rin belirlediği amaçlar, onların moti-<br />
vasyon derecelerini de belirleyecek-<br />
tir. EriĢilmesi zor ve yüksek amaç<br />
belirleyen bir kiĢi, elde edilmesi ga-<br />
yet kolay olan amaçlar belirleyen bir<br />
kiĢiye oranla daha yüksek perfor-<br />
mans gösterecek ve daha fazla moti-<br />
ve olacaktır. Teorinin ana fikri kiĢile-<br />
rin kendileri için belirledikleri ama-<br />
cın ulaĢılabilirlik derecesidir(Locke<br />
2001).<br />
Atıf Teorisi<br />
Son zamanlarda önem kazanan güdü-<br />
leme teorilerinin diğer bir sınıfı atıf<br />
teorileridir. Teorinin esası, kiĢilerin<br />
baĢkalarının davranıĢlarını açıklama-<br />
da atıflar yapmasına dayanır. Teori,<br />
bireyin kendi davranıĢlarını da içine<br />
alan, diğer bireylerin davranıĢlarını<br />
31
gözlemlemesi ve sonra bu davranıĢın<br />
anlam ve nedenine atıfta bulunması<br />
temeline dayanır. KiĢiler atıflarını,<br />
davranıĢları açıklanan kiĢinin kiĢilik<br />
özelliklerine ya da davranıĢta bulun-<br />
duğu sosyal ortama bağlayarak ya-<br />
parlar. Teori üç temel var<strong>sayı</strong>ma da-<br />
yanır. Bunlar insanların hem kendi<br />
davranıĢlarının hem de baĢkalarının<br />
davranıĢlarının nedenlerini belirle-<br />
meye çalıĢtıkları, davranıĢların ne-<br />
denlerinin belirlenmesinin rastgele<br />
değil, belli kurallar doğrultusunda<br />
yapıldığı ve belli davranıĢlara atfedi-<br />
len sebeplerin, sonraki heyecan ve<br />
heyecan dıĢı davranıĢları yönlendir-<br />
diğidir. Atıf teorisine göre bireyler,<br />
algılamalarını değiĢtirebilirler. Bu<br />
sebepten dolayı yöneticiler, çalıĢan-<br />
larda meydana gelebilecek bu deği-<br />
Ģiklikleri meydana getirebileceği<br />
sonuçları ve etkileri bilmek ihtiyacını<br />
hissederler. Bu yaklaĢımın geliĢtirdi-<br />
ği en bütünleĢmiĢ yapı Kelley tara-<br />
fından ortaya konmuĢtur.<br />
Kelley kiĢilerin davranıĢları ve güdü-<br />
lenmeyi yorumlarındaki nedenlerle<br />
ilgilenir ve nedenler çoğunlukla göz-<br />
lenemedikleri için biliĢe ve özellikle<br />
algılara önem verir. Bu teoride, kiĢi-<br />
lerin çevrelerinin nedensel yapısını<br />
anlamaya çalıĢtıkları vurgulanır. Te-<br />
orinin bütünlüğü ve uygulanabilirliği<br />
göz önüne alındığında atıf teorileri,<br />
öbür güdülenme teorilerinden daha<br />
üstün görünmektedir ( Balcı 1992).<br />
Motive Edici Faktörler<br />
Yöneticiler astlarını motive etmek<br />
istiyorlarsa, onlarda tam tatmin sağ-<br />
layan davranıĢlar geliĢtirmelidirler.<br />
Bu davranıĢlar bir taraftan kiĢisel<br />
tatmin sağlarken, diğer taraftan da<br />
kurumun amaçlarını gerçekleĢtirme-<br />
sine yardımcı olurlar. Ġnsan davranıĢ-<br />
ları çok karıĢık ve anlaĢılması güç<br />
olduğundan, motivasyon konusunda<br />
genel ilkeler belirlemek kolay değil-<br />
dir. Ġnsanlar arasındaki kiĢisel farklı-<br />
lıklar motivasyonu zorlaĢtıran faktör-<br />
lerin baĢında gelmektedir.<br />
Motivasyonda temel amaç, insanların<br />
ĠSTEKLĠ, VERĠMLĠ VE ETKĠLĠ<br />
çalıĢmalarını sağlamaktır. Bu amacı<br />
gerçekleĢtirmek için kurum yö-<br />
neticileri ve bilim adamları birçok<br />
uygulama örnekleri ve teoriler geliĢ-<br />
tirmiĢlerdir. Fakat bugüne kadar ge-<br />
liĢtirilen veya uygulanan bu örnek<br />
teorilerin tam bir baĢarıya ulaĢtığı<br />
söylenemez. Çünkü motive etme ve<br />
kullanılan özendirici araçlar her yer-<br />
de ve her zaman aynı etkiyi göster-<br />
32
meyebilir. Örneğin, bir birey maddi<br />
ödülleri daha çok motive edici kabul<br />
ederken, baĢka biri sosyal özendiri-<br />
cileri (saygı, sevgi vs. gibi) daha çok<br />
motive edici olarak kabul edebilir.<br />
Bir bakıma özendirici araçların etkin-<br />
liği kiĢilerin değer yargılarına, çevre<br />
faktörlerine, sosyal ve eğitim düzey-<br />
lerine bağlı olduğu söylenebilir. Mo-<br />
tive etmede yararlanılan özendiricile-<br />
rin etkinliği aynı zamanda yöneticile-<br />
rin anlayıĢ ve davranıĢlarına da bağ-<br />
lıdır (Sabuncuoğlu 1982).<br />
Yöneticilerin baĢarısı, yönettikleri<br />
insanların, ekonomik, sosyal ve psi-<br />
kolojik yapılarını çok iyi bilmelerine<br />
ve onların büyük çoğunlu tarafından<br />
benimsenen bir yönetim tarzı sergi-<br />
lemelerine bağlıdır.<br />
Ġnsanları motive etmede her yöneti-<br />
cinin bilmesi gereken en önemli hu-<br />
sus; "BĠREYLERĠ MOTĠVE ET-<br />
MEDE KULLANILAN ÖZENDĠ-<br />
RĠCĠLER" dir. Ancak bu özendirici-<br />
lerin önemi kiĢiden kiĢiye ve duruma<br />
göre değiĢir. Eğer motivasyon plan-<br />
ları bu özendiricilere dayanılarak<br />
uygulanırsa daha baĢarılı olur.<br />
Ġnsanları motive etmede kullanılan<br />
özendiricilerden bazıları Ģunlardır<br />
(Güney 2000).<br />
Gelir (MaaĢ, Prim Vs.),<br />
-Güvenlik (Emeklilik Ve ÇeĢitli Si-<br />
gortalar Gibi Ekonomik Korunma<br />
Biçimleri), -Yükselme Ġmkanları, -<br />
Cazip ĠĢ,<br />
-Yapılmaya Değer Bir ĠĢ, -Uygun<br />
Statü,<br />
-KiĢisel Yetki Ve Güç Kazandırma, -<br />
Özel YaĢama Saygı, -Kararlara Katı-<br />
lım,<br />
-Adaletli Ve Sürekli Bir Disiplin<br />
Sistemi Benimseme,<br />
-Amaç Birliği Sağlama, -Ġyi Ġletim<br />
Kurma, -BaĢarıyı Ödüllendirme,<br />
-BoĢ Zamanları Değerlendirme Ko-<br />
nusunda UğraĢlar Belirleme,<br />
-Cezadan Ziyade Olumlu PekiĢtirme<br />
Kullanma.<br />
Motivasyon Ġle Ġlgili Yapılan Bazı<br />
AraĢtırma Sonuçları<br />
Yapılan çalıĢmalarda Ģu sonuçlara<br />
ulaĢılmıĢtır. Ġngiltere‟deki Ģirketin<br />
üst düzey yöneticilerinin motivasyo-<br />
nunu araĢtıran bir çalıĢmada,<br />
Marx,Demby,Ģirketinin üst düzey<br />
yöneticileri motive edecek en önemli<br />
faktörler, iĢin niteliği, kiĢisel geliĢim,<br />
kariyer geliĢimi, Ģirket ortamı ve<br />
ücret olarak sıralanmıĢtır (Bulunt ve<br />
Spring 1994). BaĢka bir çalıĢmada;<br />
yöneticilerin paradan ziyade geliĢim<br />
33
ve imkana daha çok önem verdikle-<br />
rini, çalıĢanların takım çalıĢması, iĢ<br />
güvencesi, topluma yararlı olma gibi<br />
faktörlere, yüksek ücret, prestij ve<br />
baĢarma azmi, bağımsız çalıĢma gibi<br />
faktörlerden daha fazla önem verdik-<br />
lerini ortaya koymuĢtur( Hodgetts<br />
1999). Nicholson‟a göre, birçok<br />
problemi olmasına rağmen çalıĢanlar<br />
motivasyon enerjisine sahiptir ve<br />
iĢleriyle ilgili sorumluluk almak is-<br />
terler. Fakat iĢ yerindeki bazı olum-<br />
suz durumlar insanın yapısında olan<br />
doğal motivasyon enerjisini Bu en-<br />
gellemeyi ortadan kaldırmak için<br />
çalıĢanların katılımlarını, enerjilerini<br />
ortaya koymalarını sağlamak ve öne-<br />
rilerini göz önüne almak gerekir<br />
(Nicholson 2003). Bir örgütte moti-<br />
vasyonun önemi ve örgüt çalıĢanları-<br />
nı motive eden faktörleri ortaya çı-<br />
karmak amacıyla yapılan baĢka bir<br />
araĢtırmada (Öztürk ve Dündar<br />
2003);<br />
Kamu çalıĢanlarının parasal ödüllere<br />
manevi ödüller kadar önem verdikle-<br />
ri, kurumda yapılan iĢlerin takdiri ile<br />
yükselme olanaklarının varlığının<br />
motivasyonu sağladığı, ve nihayet<br />
kurumlarda ücret adaletsizliklerinin<br />
huzursuzluğa yol açtığı belirlenmiĢ-<br />
tir.<br />
Sonuç ve Öneriler<br />
Kurumun ve bireyin ihtiyaçlarını<br />
tatminle sonuçlandıracak bir çalıĢma<br />
ortamı yaratacak, bireyin harekete<br />
geçmesini sağlayacak etkileme ve<br />
isteklendirme faaliyetlerinin tümüne<br />
motivasyon denir. Her yönetici ve<br />
kurum için en önemli sorun; farklı<br />
ihtiyaçlara sahip olan insanları ku-<br />
rumun amaçları doğrultusunda nasıl<br />
yönlendirileceğidir. Bu nedenle mo-<br />
tivasyon bütün kurum ve yöneticiler<br />
için son derece önemli bir konudur.<br />
Yöneticilerin astlarını hangi Ģartlar-<br />
da, nasıl bir çalıĢma ortamında ne za-<br />
man ve hangi ödüllerle motive ede-<br />
ceğini bilmesi gerekir. BaĢka bir de-<br />
yiĢle motivasyon konusunda bilgi<br />
sahibi olmalıdır. Ancak o zaman ku-<br />
rumsal bütünleĢmeyi ve astlarının<br />
verimliliğini artırabilir.<br />
Motivasyonda en önemli konu insan-<br />
ların ihtiyaçlarını, davranıĢlarını ve<br />
davranıĢlarının nedenlerini bilmektir.<br />
Buna bağlı olarak motivasyonu Ģöyle<br />
tanımlayabiliriz: Motivasyon, iradi<br />
bir davranıĢın oluĢmasında bilinçli<br />
bir dürtünün gösterdiği etkidir.<br />
34
Ġnsanları motive biçimi, kurumun<br />
yönetim tarzına, insanların içinde ya-<br />
Ģadığı toplumsal çevreye ve bu çev-<br />
reden alıp kullandığı kültürel değer<br />
yargılarına göre değiĢir. Ġnsanları<br />
motive etmede BĠR TEK EN ĠYĠ VE<br />
EN GEÇERLĠ YOL YOKTUR.<br />
Önemli olan uygulanan motivasyon<br />
yöntemlerinin kurumdaki insanlara<br />
ve onların ihtiyaçlarına uygun olma-<br />
sıdır. Bu nedenle her yönetici emrin-<br />
deki insanları olumlu yönde etkileye-<br />
cek bir motivasyon yöntemini geliĢti-<br />
rip uygulaması gerekir. Burada<br />
önemli olan bir noktada Ģudur; geliĢ-<br />
tirilen motivasyon yönteminin birey-<br />
lerin kiĢiliklerine uygun olması gere-<br />
kir. Bu konuda son cümle olarak Ģu<br />
söylenilebilir;<br />
EN UCUZ, EN KOLAY VE EN<br />
GEÇERLĠ MOTĠVASYON ARACI<br />
ĠNSANA SEVGĠ ĠLE YAKLAġ-<br />
MAKTIR.<br />
Kaynaklar<br />
Adams, J. S. (1965). Inequity in<br />
Social Exchange. Advances in<br />
Experimental Social Psychology,<br />
2, 267-299.<br />
Alderfer, C. P. (1980). The<br />
Methodology of Organizational<br />
Diagnosis, Professional Psychology.<br />
11, 459-468.<br />
Balcı, Esergül. (1992). Ödüller, Gü-<br />
düleme Kuramları ve Türkiye‟de<br />
Öğretmen Ödülleri. Adem Yayıncı-<br />
lık, Ankara, 6.<br />
Bulunt, B.E. ve K.A. Spring(1994)<br />
“MPA Graduates and The Dilemma<br />
of Job Satisfaction: Does Crassonig<br />
the Sector Line Make a Difference”,<br />
Public Personel Management,<br />
20/4, 449-456.<br />
Eren , E.(2001).Yönetim ve Organi-<br />
zasyon. Beta Basım Yayın Dağıtım,<br />
Ġstanbul, 274-271.<br />
Eren, E. (1993). Yönetim Psikolojisi:<br />
ĠĢletme Fakültesi Yayınlar, Ġstan-<br />
bul,316.<br />
Ertürk, M. (2001). ĠĢletmelerde Yö-<br />
netim ve Organizasyon. 3.Baskı ,<br />
Beta Yayınlar ,Ġstanbul,143.<br />
Fidan, N. (1997). Okulda Öğrenme<br />
ve Öğretme. Beta Basımevi, Ġstanbul,<br />
206-207.<br />
Güney, S.( 2000). DavranıĢ Bilimle-<br />
ri. 2. Basım, Nobel Yayın Dağıtım<br />
Ltd., Ankara,474-476.<br />
Hodgetts M.Richard; (1999) Yöne-<br />
tim, Çev: Canan Çetin ve Esin Can<br />
Mutlu, 2. Baskı, Ġstanbul, 493.<br />
35
Kaplan, U.(1998). Motivasyon Mu-<br />
cizesi.Sistem Yayıncılık, Ġstanbul,<br />
7-11.<br />
Koçel, T. ( 2007). “ĠĢletme Yöneti-<br />
ciliği”. Arıkan Yayınları,10.Baskı,<br />
Yayın No: 45, 639.<br />
Koçel, T. (1999). ĠĢletme Yöneticili-<br />
ği. 7.Baskı , : Beta Yayınlar, Ġstan-<br />
bul,465-466.<br />
Locke, Edwin A. (2001). Motivation<br />
by Goal Setting. Handbook of<br />
Organizational Behavior. 2, 43-54.<br />
Maslow, A., Lowery, R. (Ed.).<br />
(1998). Toward a psychology of<br />
being (3rd ed.). New York: Wiley &<br />
Sons.<br />
Nıcholson, Nıgel. (2003). How to<br />
Motivate Your Problem People,<br />
Harvard Business Review, January,<br />
ss.57-65.<br />
Özkalp, E. (1999). Örgütlerde Kültü-<br />
rel Sorunlar ve Örgüt Kültürünün<br />
Korunmasında ve GeliĢtirilmesinde<br />
Uygulanabilecek Programlara ĠliĢkin<br />
EskiĢehir‟de Yapılan bir AraĢtırma.<br />
Anadolu Üniversitesi Ġktisadi ve Ġda-<br />
ri Bilimler Fakültesi Dergisi,<br />
15 (1-2), 437-472.<br />
Öztürk, Z., Dündar , H.( 2003). Ör-<br />
gütsel Motivasyon Ve Kamu Çalı-<br />
Ģanlarını Motive Eden Faktörler.<br />
C.Ü. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergi-<br />
si, Cilt 4, Sayı 2.<br />
Sabuncuoğlu, Z., Tüz, M. (1998).<br />
Örgütsel Psikoloji. Alfa<br />
Kitabevi,Bursa,104-105.<br />
Skinner, B. F. (1950). Are theories of<br />
learning necessary? Psychological<br />
Review,<br />
57 (4), 193-216.<br />
Stoner, J. (1978). Management,<br />
Prentice-Hall, Boston,406 Pettijohn,<br />
T. F. (1998). Psychology: A<br />
ConnecText, New York: McGraw<br />
Hill.<br />
Vroom, V. H. (1964). Work and<br />
Motivation. John Wiley and Sons<br />
Inc.<br />
36
NANOTEKNOLOJĠ<br />
Öğr.Gör. Z.Deniz Yakıncı<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta:dyakinci@inonu.edu.tr<br />
Genel Tanım :<br />
Nano kelimesi Yunanca “küçük yaĢlı<br />
adam veya cüce” demektir. Günü-<br />
müzde nano, teknik bir ölçü birimi<br />
olarak kullanılır ve Nanometre, 1<br />
metrenin milyarda biri ölçüsünde bir<br />
uzunluğu temsil eder (yaklaĢık olarak<br />
ard arda dizilmiĢ 5 ila 10 atom).<br />
Teknoloji kelimesi ise yine Yunanca<br />
“el iĢi veya sanat ve bir konunun<br />
çalıĢılması olarak tercüme” edilebilir.<br />
Teknoloji genellikle çevre üzerinde<br />
kontrol sağlamak amacıyla araç yara-<br />
tılması olarak tanımlanır. BaĢka bir<br />
anlamla ise teknolojiyi, bilimsel me-<br />
totların ticari amaçlar için kullanıl-<br />
ması olarak yorumlayabiliriz.Bu du-<br />
rumda, Nanoteknoloji, çok genel<br />
tanımıyla, küçük (yaklaĢık atom bo-<br />
yutlarında) yapıların ticari bir amaca<br />
hizmet edebilecek Ģekilde düzenlen-<br />
mesidir. Maddeler üzerinde 100 na-<br />
nometre ölçeğinden küçük boyutlar-<br />
da gerçekleĢtirilen iĢleme, ölçüm,<br />
modelleme ve düzenleme gibi çalıĢ-<br />
malar nano-teknoloji çalıĢmaları ola-<br />
rak nitelenir. Nanoteknoloji birçok<br />
alanı kapsayan bir bilim dalıdır. Mal-<br />
zeme bilimi, elektronik, kimya, biyo-<br />
loji, aygıt fiziği gibi bilim dalların-<br />
dan araĢtırmacılar, nanoteknoloji<br />
çalıĢmaları yapmaktadır.<br />
Nanoteknolojinin etkileri üzerinde<br />
çok tartıĢma olmuĢtur. Nanotek-<br />
nolojinin tıp, elektronik ve enerji<br />
üretimi gibi alanlarda uygulanma<br />
potansiyeli vardır. Bunun yanında,<br />
her yeni teknolojide olduğu gibi,<br />
nanomalzemelerin de sağlık ve çevre<br />
üzerindeki etkileri merak edilmekte-<br />
dir (Buzea, Pacheco, and Kevin<br />
2007). Nanoteknoloji adı verilen ve<br />
atomlar veya molekülleri tek tek alıp<br />
hassas Ģekilde birleĢtirerek her iste-<br />
nen ürünü elde etmek olarak tanım-<br />
layabileceğimiz bu teknolojinin te-<br />
meli, doğadaki atomik dizilimi taklit<br />
etme ilkesine dayanıyor.<br />
Nanoteknolojide de atomlar veya<br />
moleküller tek tek alınıp hassas Ģe-<br />
kilde birleĢtirilerek istenen ürün elde<br />
edilir. Tıpkı yap-boz oyununda par-<br />
çaların birleĢtirilerek istenen Ģeklin<br />
oluĢturulması gibi, nanotek-nolojide<br />
de atomlar veya moleküller tek tek<br />
37
alınıp hassas Ģekilde birleĢtirilerek<br />
istenen ürün elde edilir. Bilindiği gibi<br />
bütün maddeler atomlardan oluĢmuĢ-<br />
tur. Özelliklerini de atomlarının dizi-<br />
liĢlerinden alırlar. Atomları hareket<br />
ettirebilecek boyutlarda aletler geliĢ-<br />
tirilebildiği takdirde, doğadaki ato-<br />
mik dizilim taklit edilerek her Ģey<br />
kopyalanabilir. Çünkü maddeleri<br />
farklı kılan; en küçük birim olan<br />
atomların diziliĢlerindeki çeĢitliliktir.<br />
Atomları hareket ettirebilecek bir<br />
teknoloji de bu çeĢitliliğe bir ölçüde<br />
ulaĢabilir. Sözgelimi kömür molekül-<br />
lerindeki atomları düzenleyebilirsek<br />
aynı moleküllerin farklı bir dizilimi<br />
olan elmas elde edebiliriz.<br />
1)ġekil1. Nano boyutta bir dizilim<br />
(Grc.nasa.gov)<br />
Genel olarak söylenecek olursa,<br />
nanoteknoloji maddeyi dolaylı olarak<br />
atom boyutuna yani “nano-<br />
boyutuna” indirgeme iĢidir. Nano-<br />
teknoloji, atomları tek tek kullanarak,<br />
yalnızca çalıĢabilen değil, iĢ gören,<br />
makro dünyada olmayan niteliklere<br />
sahip aygıtların üretilmesini ve kul-<br />
lanılmasını amaçlayan bir alandır.<br />
Nanoteknolojinin yüksek potansiyeli,<br />
Kuantum fiziğinin kanunları saye-<br />
sinde açığa çıkmaktadır. Bu aĢamada<br />
kuantum fizik yasaları devreye girer<br />
ve optik, elektronik, manyetik depo-<br />
lama, hesaplama, katalist ve diğer<br />
alanlarda yeni uygulamalara olanak<br />
sağlar (Erkoç 2007).<br />
Maddeler nano boyutta farklı davra-<br />
nıĢlar gösterir. Olağan halde elektriği<br />
ve ıĢığı iletmeyen maddelerin, nano<br />
boyutta tam tersi özellikler gösterme-<br />
si ve olağan boyutta sert olmayan<br />
maddelerin nano boyutta elmastan<br />
bile sert bir davranıĢ göstermelerinin<br />
anlaĢılması, günümüzde nanotek-<br />
nolojiyi gündeme getirmiĢtir. Mal-<br />
zemeler nano boyutta küçültüldüğü<br />
zaman, normalde görmediğimiz yeni<br />
üstün özelliklerin ortaya çıkması<br />
;böylece üretilen nanoteknoloji ürün-<br />
lerinin daha dayanıklı, daha hafif ve<br />
daha hassas özellikle donatılmıĢ ol-<br />
ması günümüzde nanoteknolojiyi ilgi<br />
38
odağı haline getirmiĢtir. Nanotek-<br />
noloji uzmanları, çevredeki canlıları<br />
örnek alarak çalıĢmalarında onlarda-<br />
ki özelliklerden faydalanırlar. Bu<br />
açıdan virüsler hareket kabiliyetleri,<br />
gizlenme stratejileri ve bilgi saklayıp<br />
bu bilgiyi kopyalayabilme özellikle-<br />
riyle nanoteknolojide ideal örnek<br />
canlılardır.<br />
NanoTeknolojinin Tarihi:<br />
Nanoteknoloji vizyonunun ortaya<br />
çıkıĢını, 1959 yılında fizikçi Richard<br />
Feynman’ın malzeme ve cihazların<br />
moleküler boyutlarda üretilmesi ile<br />
baĢarılabilecekler üzerine yapmıĢ<br />
olduğu ünlü konuĢmasına “(There is<br />
Plenty of Room at the Bottom) ”ka-<br />
dar dayandırabiliriz, Bu konuĢmasın-<br />
da Feynman minyatürize edilmiĢ<br />
enstrümanlar ile nano yapıların ölçü-<br />
lebileceği ve yeni amaçlar doğrultu-<br />
sunda kullanılabileceğinin altını çiz-<br />
miĢtir. Nanoteknoloji kelimesini ilk<br />
defa kullanan Tokyo Bilim Üniversi-<br />
tesi'nden Norio Taniguchi olmuĢtur.<br />
1974'de yayınlanan bir makalede<br />
(Taniguchi 1974) Taniguchi'nin ta-<br />
nımı Ģöyledir: "'Nano-teknoloji genel<br />
olarak malzemelerin atom atom ya<br />
da molekül molekül iĢlenmesi, ay-<br />
rılması, birleĢtirilmesi ve bozulması-<br />
dır."AraĢtırmacıların daha küçük<br />
boyutlarda çalıĢmaya baĢlamasıyla<br />
birlikte bir çok problem de ortaya<br />
çıkmaya baĢlamıĢtır. Çünkü boyutlar<br />
küçüldükçe, yapılan çalıĢmaları iz-<br />
lemek zorlaĢmıĢtır. 1981 yılında<br />
IBM tarafından yeni bir mikroskop<br />
türü Scanning Tunneling Microsp-<br />
cope (STM) geliĢtirildi. Bu önemli<br />
ilerlemede pay sahibi olan araĢtırma-<br />
cılar bu buluĢları ile 1986da Nobel<br />
Fizik ödülünü aldılar. Aynı zaman-<br />
larda STM mikroskopunun bir türevi<br />
olan Atomic Force Microscope<br />
(AFM) geliĢtirildi. Feynman’ın bah-<br />
setmiĢ olduğu enstrümanların<br />
(scanning electron microscope,<br />
atomic force microscope, near field<br />
microscope vb.) 1980 lerde geliĢti-<br />
rilmesi ve eĢzamanlı olarak geliĢen<br />
bilgisayar kapasiteleri ile nano skala-<br />
sında ölçüm ve modelleme yapılması<br />
mümkün olmuĢtur.<br />
(www.nanoturk.com)<br />
Nanoboyutun farkı:<br />
Nanoteknolojiyi bu kadar ilginç kılan<br />
unsur, malzemeler nanoboyutta mak-<br />
ro dünyadan farklı davranmalarıdır.<br />
Külçe Ģeklindeki altın baĢka madde-<br />
39
lerle reaksiyona girmek istemezken,<br />
nanoboyuttaki altında bu durumun<br />
tam tersi gözlemlenmektedir. Kuan-<br />
tum etkileri yüzünden maddeler,<br />
nanoboyutta farklı özellikler göster-<br />
mektedir. Bu özellik sayesinde, bilim<br />
adamları malzemelerin nanoboyut-<br />
taki hallerini araĢtırıp, sorunlara çö-<br />
züm bulmaya çalıĢmaktadır-<br />
lar.(tr.wikipedia.org/wiki/Nanoteknol<br />
oji) Natoteknolojinin bir yönü de<br />
süper küçük bilgisayarlar (bakteri<br />
büyüklüğünde) ya da milyarlarca<br />
dizüstü bilgisayar gücünde küp Ģeker<br />
büyüklüğünde süper bilgisayarlar<br />
yada günümüzün bilgisayarlarından<br />
trilyonlarca daha güçlü belirli bir<br />
büyüklükte masaüstü modelleri gibi<br />
nano boyutunda yapılabilmesidir.<br />
Nanoteknolojisi genellikle genel-<br />
amaçlı teknoloji olarak adlandırılır.<br />
Çünkü gerçekleĢtirildiği zaman<br />
nanoteknoloji neredeyse bütün sek-<br />
törlerde ve toplumun her alanında<br />
önemli bir yeri olacaktır. Daha iyi<br />
yapılmıĢ, daha uzun süre dayanan,<br />
daha temiz, güvenli ve akıllı ürünleri<br />
evde, iletiĢimde, tıpta, ulaĢımda, ta-<br />
rım ve endüstrinin her alanında kul-<br />
lanabileceğiz.<br />
Dünyada Ve Türkiye’de<br />
Nanoteknoloji<br />
Amerika BirleĢik Devletleri<br />
Amerika BirleĢik Devletleri‟nde yü-<br />
rütülen çalıĢmalar, nano yapılı mal-<br />
zemeler, moleküler elektronik,<br />
nanoparçalar, biosensörler ve<br />
bioenformatik, quantum bilgisayar-<br />
lar, ölçüm ve standart geliĢtirme ça-<br />
lıĢmaları, nano ölçekte teori, model-<br />
leme ve simulasyon, nano robotlar<br />
gibi alanlarda yoğunlaĢmıĢtır. Bu<br />
çalıĢmalar Ticaret Departmanı<br />
(DOC), Savunma Departmanı<br />
(DOD), Enerji Departmanı (DOE),<br />
UlaĢım Departmanı (DOT), NASA,<br />
Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve<br />
Ulusal Bilim Kurumu (NSF) gibi<br />
kurumlar tarafından desteklenmekte-<br />
dir.(tr.wikipedia.org/wiki/Nanotek-<br />
noloji) GeliĢen Nanoteknoloji alanla-<br />
rında akademik programlar oluĢtu-<br />
rulmaktadır. 40 tanesi ABD‟de ol-<br />
mak üzere nanoteknoloji alanında<br />
yaklaĢık 140 üniversite programı<br />
bulunmaktadır.<br />
Avrupa Birliği<br />
Avrupa Birliği‟nin 1994 ve 1998<br />
yılları arasında yürütmüĢ olduğu 4.<br />
Çerçeve programı kapsamında<br />
nanoteknoloji alanında araĢtırma<br />
40
yapan yaklaĢık 80 firma desteklen-<br />
miĢ, 1998 ve 2002 yıllarını kapsayan<br />
5. Çerçeve programı kapsamında ise<br />
bu alana yapılan destek miktarı yıllık<br />
45 milyon euro civarında olmuĢtur.<br />
GeniĢ bir yelpazede yapılan destekler<br />
arasında nano-elektronik cihazlar,<br />
karbon nanotüpler, bio-sensörler,<br />
moleküler tanımlama sistemleri,<br />
nano-kompozit malzemeler ve yeni<br />
mikroskop teknolojileri öne çıkmak-<br />
tadır.<br />
Nanoteknolojinin bir çok alanda ye-<br />
nilikçi (inovatif) ürünler geliĢtirilme-<br />
si için gelecek vaadetmesi sebebiyle,<br />
2002-2006 yıllarını kapsayacak Ģe-<br />
kilde yürütülen 6. Çerçeve Progra-<br />
mında Nanoteknoloji öncelikli alan<br />
olarak yer almıĢ ve bu alanda yürütü-<br />
lecek çalıĢmaları desteklemek üzere<br />
1.3 milyar euro bütçe ayrılmıĢtır. 6.<br />
Çerçeve Programının tematik önce-<br />
likli bu alanı: nanoteknoloji ve<br />
nanobilim çalıĢmalarını, bilgi tabanlı<br />
çok iĢlevli malzemeler ile yeni üre-<br />
tim prosesleri ve araçlarının geliĢti-<br />
rilmesini kapsar. Nanoteknoloji ön-<br />
celikli alanının iki ana hedefi vardır.<br />
Birincisi yenilikçi nanoteknoloji<br />
ürünlerinin günümüzün endüstriyel<br />
sektörlerine tanıtılması, ikincisi ise<br />
yeni malzeme, yeni araç ve yeni<br />
ürünlerin geliĢtirilmesi ile yeni en-<br />
düstri kolları ve sektörleri yaratılma-<br />
sını teĢvik etmek olarak özetlenebilir.<br />
Ayrıca Avrupa Birliği ülkelerinin<br />
birçoğunda nanoteknoloji alanında<br />
gerçekleĢtirilen araĢtırma ve geliĢ-<br />
tirme çalıĢmalarını destekleyen ulu-<br />
sal programlar bulunmaktadır<br />
(Tübitak 2023)<br />
Asya<br />
Asya ülkeleri içinde nanoteknolojiye<br />
yatırım yapan ülkelerin baĢında Ja-<br />
ponya gelmektedir. Japonya dünyada<br />
ABD‟den sonra nanoteknoloji ala-<br />
nında en fazla Ar-Ge harcaması ya-<br />
pan ikinci ülke konumundadır.<br />
Nanoteknoloji üzerine yapılmakta<br />
olan yatırımın her yıl %15 ile %20<br />
oranında artmakta olduğu Japon-<br />
ya‟da nanoteknoloji tanımı dünyanın<br />
geri kalan ülkelerine oranla çok daha<br />
geniĢ kapsamlıdır. Moleküler seviye-<br />
de yapılan bir çok araĢtırma (örnek<br />
vermek gerekirse, DNA üzerine ya-<br />
pılan araĢtırmalar) nanoteknoloji<br />
tanımı içerisinde yer almaktadır. Ay-<br />
rıca NEC ve Sumitomo gibi firmalar<br />
carbon nanotüpler alanında çalıĢma-<br />
lar yürütmekte, araĢtırmalar gerçek-<br />
leĢtirmektedir.<br />
41
Asya ülkeleri arasında Japonya‟yı<br />
takip eden ülkeler arasında Çin ve<br />
Kore öne çıkmaktadır. Çin‟de yürü-<br />
tülen çalıĢmaların bir çoğu yarı ilet-<br />
ken üretme teknikleri ve<br />
nanoteknoloji tabanlı elektronik ci-<br />
hazlar üzerine yoğunlaĢmaktadır.<br />
AraĢtırma merkezlerine ek olarak<br />
nanoteknoloji kullanılarak üretilen<br />
ürünlerin ticarileĢmesine imkan sağ-<br />
lamak amacıyla çalıĢan bir çok kuru-<br />
luĢ bulunmaktadır. Kore<br />
nanoteknolojinin mikro elektronik<br />
uygulamaları alanında yoğunlaĢmıĢ-<br />
tır. Tayvan, Singapur, Tayland Hin-<br />
distan ve Vietnam nanoteknolojiyi<br />
öncelikli alan olarak belirlemiĢ ve<br />
uygun çerçeveyi belirlemek için<br />
adımlar atmaktadır.<br />
Türkiye<br />
Geçen yüzyılın ortasında baĢlayan<br />
mikroelektronik devrimini kaçıran<br />
Türkiye, Ģimdi en kritik ihtiyaçların-<br />
da dahi dıĢa bağımlı hale geldi.<br />
Mikroelektronik devrimini tarih say-<br />
falarına gönderecek nanoteknoloji<br />
için henüz hiçbir Ģey bitmiĢ değil.<br />
Öyle ki doğru uygulamalarla Türki-<br />
ye, bu alanda dünya liderliğine soyu-<br />
nabilir. Artık teknoloji transferi veya<br />
teknoloji satın alarak dünya ticare-<br />
tinde bir yere varılamayacağını gören<br />
devletler, nanoteknolojiyle kendileri-<br />
ne bambaĢka bir pazar yaratma yarı-<br />
Ģına girdiler. Sürekli yatırım yapıyor-<br />
lar Yeni yüzyılda kritik bir teknoloji<br />
devrimi olarak görülen nanoteknoloji<br />
hala kuluçka dönemini yaĢıyor. Bu<br />
kritik teknolojinin 2025 yılına kadar<br />
geliĢmesini tamamlaması ve hayatı-<br />
mızın her alanına girmesi bekleniyor<br />
(Tübitak 2023 ) Dünya genelinde<br />
yaĢanan bu geliĢmelere karĢın Türki-<br />
ye‟de nanoteknoloji son birkaç yıldır<br />
devlet tarafından desteklendi. Devlet<br />
Planlama TeĢkilatı (DPT) 2005 yı-<br />
lında, Bilkent Üniversitesi‟nde ulusal<br />
bir nanoteknoloji merkezinin kurul-<br />
masına karar verdi.<br />
Üç yıllık bu proje 2006 yılının baĢın-<br />
da baĢladı. Nanoteknolo-jideki yöne-<br />
limler ve geliĢmelere uygun olarak<br />
UNAM‟ın (Ulusal Nanoteknoloji<br />
AraĢtırma Enstitüsü) araĢtırma alan-<br />
larına nanobiyotek-noloji,<br />
nanomalzeme ve kimya, enerji ve<br />
hidrojen ekonomisi, nanotri-boloji,<br />
yüzey kaplama, katalizör tasarımı<br />
gibi çok güncel konular da eklendi.<br />
Ayrıca disiplinler arası çalıĢmayı<br />
geliĢtirmek amacı ile UNAM‟daki<br />
araĢtırmalara paralel olarak yürütülen<br />
42
„Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji‟<br />
yüksek lisans ve doktora programı<br />
açılarak nanoteknolojinin en aktif<br />
araĢtırma konularında uzman yetiĢti-<br />
rilmeye baĢlandı. (www.nano.org.tr)<br />
ġekil 2. Maddeler üstünde 100<br />
nanometre ölçeğinden ufak boyutlar-<br />
da gerçekleĢtirilen iĢleme, ölçüm,<br />
modelleme ve düzenleme gibi çalıĢ-<br />
malara örnek bir nanoboyutta bilgi<br />
depolayıcı<br />
(www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />
teknoloji nedir.)<br />
Nanoteknoloji mucizeleri<br />
Nanoteknoloji; Görme özürlülere<br />
yeniden görme, iĢitme engellilere<br />
yeniden duyma, felçlilere yeniden<br />
yürüme Ģansı verebilir. ( Zhang,<br />
Yang, , Guan, Cao ,and Xu, 2003<br />
Öyle ki;<br />
AIDS, KANSER gibi hastalıkları<br />
tedavi edebilir .<br />
Ucuz, çevre dostu verimli enerji<br />
kaynakları ortaya çıkarabilir<br />
Çevre kirlenmesiyle savaĢan dün-<br />
yayı daha temiz bir hale getirebilir.<br />
Çok küçük boyutlu ve hızlı bilgisa-<br />
yarlar üretilebilir.<br />
Binlerce kitap bir küp Ģekerin içine<br />
depolanabilir.<br />
Çelikten 100 kat daha dayanıklı,<br />
esnek betonlar yapılabilir.<br />
Biyolojik silah yoluyla gönderilen<br />
bakterileri yok edebilir.<br />
Nanoteknoloji alanında savunma<br />
sanayinden sağlık sektörüne, tekstil-<br />
den otomotiv sektörüne kadar pek<br />
çok üretim Ģimdiden yapılıyor.<br />
(Bernsmann, Richert, Senger,<br />
Lavalle, Voegel and Schaaf .et al.,<br />
2008)<br />
Nanoteknoloji Uygulamaları<br />
Asker kayıpları azalıyor<br />
Dünya genelinde nanotekno-lojinin<br />
kısa vadede en önemli askeri uygu-<br />
lamalarından birisi asker kayıplarının<br />
azaltılması için akıllı üniformaların<br />
tasarlanıp üretilmesi. Normal Ģartlar-<br />
da bir asker kendisine ihtiyacı olan<br />
43
tüm malzemeleri yanına aldığında<br />
ekstradan 50 kiloluk bir yüke sahip<br />
oluyor. Esnek ve yıkanabilen<br />
nanosensörlerin ve aygıtların kumaĢ<br />
içine entegre edilmesiyle üniformalar<br />
artık görüp, duyup, hissedip, komut<br />
verip, enerji üretebilecek. Üniforma<br />
aynı zamanda kalbi duran askere<br />
kalp masajı yaparak onu hayata da<br />
döndürebiliyor.<br />
Akıllı kumaĢlar üretiliyor<br />
Tekstilde kullanılan malzemelere<br />
nanometre boyutlarında farklı özel-<br />
likler kazandırılması ürünlere geliĢ-<br />
miĢ özellikler kazandırıyor. Çorap<br />
ipliğinin gümüĢ parçacıklarla katkı-<br />
landırılması sayesinde çorap içersin-<br />
de bakteri ve mikrop barınması en-<br />
gellenerek, ayak kokusunun önüne<br />
geçiliyor ve yine suyu iten kumaĢlar<br />
sayesinde kirlenme engelleniyor.<br />
Katma değeri yüksek nanoteknoloji<br />
tabanlı akıllı tekstil ürünleri, en<br />
önemli ihracat kollarımız arasında<br />
yer alan tekstil endüstrisine baĢka bir<br />
anlam getiriyor.<br />
Kanser aĢısına umut veriyor<br />
Son yıllarda tıp biliminin karĢılaĢtığı<br />
en önemli hastalıklar arasında göste-<br />
rilen kanser ve kanserli hücrelerin<br />
yok edilmesi sorununa UNAM‟dan<br />
umut veren çözümler geliyor. Tıp<br />
bilimi kanserli hücreleri yok etmek<br />
için kemoterapiye baĢvururken, teda-<br />
vi sonrası oluĢan yan etkiler hasta-<br />
larda ciddi boyutlarda sağlık bozul-<br />
malarını beraberinde getiriyordu.<br />
Nanometre boyundaki kesecikler<br />
içerisine yerleĢtirilen bazı nükleik<br />
asitler, bağıĢıklık sistemini alarma<br />
geçirerek, kanserli dokuları yüzde 91<br />
oranında ortadan kaldırabiliyor.<br />
( Podsiadlo, Kaushik, Arruda, Waas,<br />
Shim ,Xu 2007)<br />
ġimdilik farelerde yapılan bu deney-<br />
ler kanser aĢısını arayan bilim dün-<br />
yası için yeni bir ıĢık oldu.<br />
Kaza Riski Azalıyor<br />
Nano teknolojik yüzey koruma sis-<br />
temleri otomobil camında da<br />
uygulanabiliyor. Özellikle kötü hava<br />
koĢulları nedeniyle sürücüler zor<br />
durumda kalabiliyorlar. Sağanak<br />
yağmur, diğer araçlardan sıçrayan su<br />
ve çamur sürücünün görüĢünü engel-<br />
lediği için kaza riskini de beraberin-<br />
de getiriyor. Nano teknolojik kapla-<br />
ma sayesinde görüĢünüzün engel-<br />
lenmesi büyük ölçüde ortadan kalkı-<br />
yor. Hatta hızınız 80km„nin üzerin-<br />
deyse sileceklerinizi çalıĢtırmaya bile<br />
gerek duymuyorsunuz.<br />
44
(www.nanoturk.com)<br />
Gece yolculuklarında çok sık mey-<br />
dana gelen sorunlardan biri de karĢı<br />
trafiğin sürücünün gözlerini alması.<br />
Kaplama yapılan camla görüĢünüz<br />
daha fazla netlik kazanırken, karĢı<br />
trafiğin ıĢıklarının da gözünüzü al-<br />
ması daha aza iniyor. Kaplama cam-<br />
ların çok kolay temizlenmesine ola-<br />
nak sağlıyor.<br />
Hanımlar Ġçin Büyük Kolaylık<br />
Geliyor<br />
Nano teknolojik yüzey koruma sis-<br />
temleri hanımlar içinse geçekten bü-<br />
yük bir kolaylık sağlıyor. Hanımların<br />
ocak, lavabo, duĢ kabinleri ve tuva-<br />
letler için temizlik maddelerine ver-<br />
diği paralar, bunların ellerine ve ci-<br />
ğerlerine verdiği zararlar ve tabi har-<br />
canan zaman da hanımlar için büyük<br />
bir sıkıntı. Fakat nano kaplanan bu<br />
yüzeylerin temizlik aralıkları azaldığı<br />
gibi yüzeylerin temizliği de yalnızca<br />
su veya nemli bir bezle yapılıyor.<br />
Zira bu yüzeylerin üzerine yağ bile<br />
dökülse yapıĢması imkânsız hale<br />
geliyor. Üstelik de bakteriler kapla-<br />
manın ömrü sona erinceye kadar bu<br />
yüzeylere nüfuz edemiyor. Koltuğu-<br />
nuza çay, kahve vb lekelerin oluĢma-<br />
sı engellenebiliyor. Nano kaplamanın<br />
yapabilecekleri bununla da sınırlı<br />
kalmıyor ,Paslanmaz çelikten mut-<br />
faklardaki veya davlumbaz /aspiratör<br />
vb. metal eĢyalarda sorun olan par-<br />
mak izleri de büyük ölçüde önlenebi-<br />
liyor. Bu yüzey de ki yağların ve<br />
lekelerin temizliği ise hiçbir temizlik<br />
maddesi kullanmadan yalnızca nemli<br />
bir bezle silinerek yapılabiliyor.<br />
Hizmet ĠĢletmelerinde Tasarruf<br />
Sağlıyor<br />
Oteller , restoranlar, alıĢ veriĢ mer-<br />
kezleri, hastaneler vb. kapalı yaĢam<br />
alanlarında ise geç kirlenen, temizlik<br />
maddeleri kullanılmasına gerek kal-<br />
madan kolaylıkla temizlenen mutfak,<br />
tuvalet ve diğer alanların bu teknolo-<br />
jiyle kaplanması kendileri açısından<br />
paradan ve zamandan tasarruf sağ-<br />
larken müĢterileri açısından da tercih<br />
edilen unsur olacaktır. Temizlik yal-<br />
nızca su ile yapılabildiği gibi zemin<br />
kaplaması emici olmayan yüzeylerde<br />
5 yıl emici olanlarda da 15 yıl gibi<br />
uzun süreli koruma sağlıyor.<br />
(www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />
teknoloji nedir)<br />
ĠnĢaat Sektörü Yararlanıyor<br />
Nanoteknoloji inĢaat sektörüne de<br />
damgasını vuruyor.Nanoteknolojiden<br />
yararlanılarak uygulanan zemin- be-<br />
45
ton kaplaması mineral kökenli ze-<br />
minlerin aĢınmalara ve kirlenmelere<br />
karĢı dirençli olmasını sağlıyor.<br />
Çimento, beton veya bina cepheleri<br />
gibi gözenekli malzemeler için sız-<br />
dırmazlık sağlıyor (Pushparaj,<br />
Shaijumon, Kumar, Murugesan, Ci<br />
and. Vajtai et al., 2007)<br />
Ürünün ilk tatbikinizden sonra her<br />
tür gözenekli yüzeyde görünmez, su<br />
sızdırmaz, kir geçirmez ve<br />
ültraviyole ıĢınlarına karĢı dayanıklı<br />
bir yüzey elde ediliyor. Bu sektörde<br />
ki kullanım alanları ise; Lifli çimen-<br />
to, tuğla, kiremit, klinker, kaplama<br />
malzemeleri, fayanslar taĢ plakalar,<br />
mineral zeminler, doğal taĢlar, mer-<br />
merler, mutfak tezgahları kaplamanın<br />
kullanılabileceği alanlar olarak göze<br />
çarpıyor (Micro/Nanotechonology in<br />
Medicine, 2006).<br />
Özellikle iĢlenmemiĢ ahĢap yüzey-<br />
lerde etkili olan kaplama, ahĢap ev-<br />
ler, ahĢap masalar, ahĢap garaj kapı-<br />
ları, verandalar veya bahçe çitleri<br />
gibi uzun süre kire, neme ve küflerin<br />
olumsuz etkilerine maruz kalan yer-<br />
lere karĢı koruma sağlıyor.<br />
Sonuç olarak Nanoteknoloji ile<br />
yapılacaklar sınır tanımıyor …<br />
Kaynaklar<br />
Cristina Buzea, Ivan Pacheco, and<br />
Kevin Robbie(2007) "Nanomaterials<br />
and Nanoparticles: Sources and<br />
Toxicity" Biointerphases MR17-<br />
MR71<br />
ġakir Erkoç, (2007) Nanobilim ve<br />
nanoteknoloji, ODTÜ GeliĢtirme<br />
Vakfı ve Yayıncılık ve ĠletiĢim A.ġ.,<br />
54-59<br />
Grc.nasa.gov<br />
N. Taniguchi, (1974) "On the Basic<br />
Concept of 'Nano-Technology',"<br />
Proc. Intl. Conf. Prod. London, Part<br />
II, British Society of Precision<br />
Engineering, 109-111<br />
www.nanoturk.com<br />
tr.wikipedia.org/wiki/Nanoteknoloji<br />
Tübitak 2023 vizyon belgesi<br />
www.nano.org.tr<br />
www.bilgiara.com/bilgi/timt-nano-<br />
teknoloji nedir.<br />
Y. Zhang, S. Yang, Y. Guan, W. Cao<br />
and J. Xu, (2003) Macromolecules<br />
36, p. 4238.<br />
F. Bernsmann, L. Richert, B. Senger,<br />
P. Lavalle, J.C. Voegel and P.<br />
Schaaf(2008) et al., Soft Matter 4, p.<br />
1621.<br />
P. Podsiadlo, A.K. Kaushik, E.M.<br />
Arruda, A.M. Waas, B.S. Shim and<br />
46
J. Xu(2007) et al., Science 318, p.<br />
80.<br />
V.L. Pushparaj, M.M. Shaijumon, A.<br />
Kumar, S. Murugesan, L. Ci and R.<br />
Vajtai(2007) et al., Proc. Natl. Acad.<br />
Sci. U.S.A. 104, p. 13574.<br />
Micro/Nanotechonology in Medi-<br />
cine, 2006, The 2nd Institution of<br />
engineering and Techonology<br />
seminar on, 4 May 2006, 33<br />
47
GENÇLĠK DÖNEMĠ<br />
VE<br />
DEPRESYON<br />
Öğr.Gör.Özlem ÖZFIRAT<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta:oozfirat@inonu.edu.tr<br />
Özet<br />
Çocukluktan yetiĢkinliğe ge-<br />
çiĢ dönemi olan ergenlik için kesin-<br />
leĢmiĢ bir yaĢ sınırı yoktur. UNES-<br />
CO, ergenlik dönemini 15–25 yaĢ<br />
dilimleri arasında göstermektedir.<br />
Dünya Sağlık Örgütü eriĢkin bedeni-<br />
ne sahip olmak için 10–19 yaĢları<br />
arasında geçen süreyi ergenlik dö-<br />
nemi olarak kabul etmektedir.<br />
Çuhadaroğlu ve ark. (2004) Ankara<br />
ve Adana da TÜBA (Türkiye Bilim-<br />
ler Akademisi) için gerçekleĢtirdikle-<br />
ri çalıĢmada, Türkiye için ergenlik<br />
baĢlama yaĢını kızlarda 12,7 yaĢ,<br />
erkeklerde 13,7 yaĢ ve ergenliğin<br />
bitiĢ yaĢını kızlarda 21,6 erkeklerde<br />
23,1 olarak bulmuĢlardır. Ergenlik<br />
olumlu olumsuz tüm duyguların yo-<br />
ğun, bütün tepkilerin aĢırı olduğu bir<br />
dönemdir. UNESCO‟nun tanımına<br />
göre ergenlik “Cesaretin, çekingenli-<br />
ğe, serüven isteğinin rahata üstün<br />
geldiği çağdır. “ Aynı zamanda buna-<br />
lımlar, öfkeler, çatıĢmalar ve kaygılar<br />
dönemidir. Ergenlik her yerde her<br />
zaman coĢkulu, atılgan ve çalkantılı<br />
bir çağ olarak görülmektedir. Ergen-<br />
liğin fiziksel, biliĢsel, toplumsal ve<br />
duygusal değiĢimleri hızlı ve sarsıcı-<br />
dır. YaĢamların bu döneminde üç ana<br />
görevle karĢı karĢıyadırlar. Bu görev-<br />
ler bireyleĢme, meslek secimi ve<br />
cinsel kimliğin oluĢması gibi üç<br />
önemli temayı içermektedir. Ergenle-<br />
rin psikonevrotik bozuklukları ara-<br />
sında depresyon sendromlarının ayrı<br />
bir önemi vardır. ÇeĢitli araĢtırmala-<br />
ra göre bu yaĢ grubunda %20–30<br />
oranında değiĢik düzeylerde depres-<br />
yon olduğu gösterilmiĢtir.<br />
Depresyon; derin üzüntülü<br />
bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı<br />
bir duygu durumla birlikte düĢünce,<br />
konuĢma, devinim ve fizyolojik iĢ-<br />
levlerde yavaĢlama, durgunlaĢma ve<br />
bunların yanı sıra değersizlik, küçük-<br />
lük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsar-<br />
lık duygu ve düĢünceleri ile belirli<br />
bir sendromdur. Bu sendrom bir çok<br />
ruhsal ya da ruhsal olmayan hastalık-<br />
ta görülebilir. DSÖ depresyonu dün-<br />
ya çapında 2020 yılına gelindiğinde<br />
48
önde gelen 2. rahatsızlık olacağını<br />
tahmin etmektedir.<br />
Anahtar Kelimeler: Depres-<br />
yon, gençlik, ergen<br />
Ergenler için standart bir bü-<br />
yüme eğrisi çizmek mümkün değil-<br />
dir. Büyüme hızı ve süreleri bireyden<br />
bireye değiĢir. Özellikle kızların bü-<br />
yümeye daha hızlı baĢladıkları gö-<br />
rülmektedir. Çocukluktan yetiĢkinli-<br />
ğe geçiĢ dönemi olan ergenlik için<br />
kesinleĢmiĢ bir yaĢ sınırı yoktur.<br />
UNESCO, ergenlik dönemini 15–25<br />
yaĢ dilimleri arasında göstermekte-<br />
dir. Dünya Sağlık Örgütü eriĢkin<br />
bedenine sahip olmak için 10–19<br />
yaĢları arasında geçen süreyi ergenlik<br />
dönemi olarak kabul etmektedir.<br />
Toplumlarda farklı koĢullar nedeniy-<br />
le duygusal olarak eriĢkin rolüne<br />
bürünme genellikle 15–24 yaĢlarında<br />
olur ve bu yaĢ grubu genç olarak<br />
tanımlanır. Gençlik ergenleri ve er-<br />
ken yetiĢkinlik dönemini kapsayan<br />
daha geniĢ bir kavramdır.<br />
Çuhadaroğlu ve ark. (2004) Ankara<br />
ve Adana da TÜBA (Türkiye Bilim-<br />
ler Akademisi) için gerçekleĢtirdikle-<br />
ri çalıĢmada, Türkiye için ergenlik<br />
baĢlama yaĢını kızlarda 12,7 yaĢ,<br />
erkeklerde 13,7 yaĢ ve ergenliğin<br />
bitiĢ yaĢını kızlarda 21,6 erkeklerde<br />
23,1 olarak bulmuĢlardır. (Yavuzer<br />
2005;Kirli 2000)<br />
Ergenlik olumlu olumsuz tüm<br />
duyguların yoğun, bütün tepkilerin<br />
aĢırı olduğu bir dönemdir. UNES-<br />
CO‟nun tanımına göre ergenlik “Ce-<br />
saretin, çekingenliğe, serüven isteği-<br />
nin rahata üstün geldiği çağdır. “<br />
Aynı zamanda bunalımlar, öfkeler,<br />
çatıĢmalar ve kaygılar dönemidir.<br />
Ergenlik her yerde her zaman coĢku-<br />
lu, atılgan ve çalkantılı bir çağ olarak<br />
görülmektedir(Görker ve ark 2005).<br />
Bu dönemde ergen gerek ak-<br />
ranlarıyla gerekse eriĢkinlerle yeni<br />
yaĢantılar yeni iliĢkiler yaĢar; fizik-<br />
sel, sosyal ve psikolojik bir geliĢme<br />
sürecinden geçer (Kulaksızoğlu<br />
2002).<br />
Ergenlik döneminin bütün<br />
aĢamalarında daha az olgundan, daha<br />
olguna doğru bir gidiĢ vardır. Sıklık-<br />
la görülen bir geri gidiĢ ise bu iler-<br />
lemeyi geçici olarak durdurur. Bu<br />
olgunlaĢma süreci ergen eriĢkin den-<br />
gesine ulaĢıncaya kadar devam eder,<br />
amaç olgun eriĢkin rolünü kazan-<br />
maktır. Ergen erken dönemde araĢ-<br />
tırdığı, ileri dönemlerde ise kimliği<br />
ile nasıl bir insan olmak istediğini<br />
49
kavrar. Aynı zamanda kendisi içinde<br />
bir üye olarak bütünleĢebileceği bir<br />
grubun sosyal değerini benimser<br />
(Yavuzer 1996, 2005).<br />
Fransız psikiyatr Dolto, er-<br />
genliği ikinci doğum olarak tanımlar.<br />
Doğum fetüs halinden bebekliğe ge-<br />
çiĢi, ergenlikte çocukluktan yetiĢkin-<br />
liğe geçiĢi ifade eder. Dolto; ergenle-<br />
rin tıpkı yaĢamın baĢlangıcındaki<br />
bebekler gibi kırılgan ve dayanıksız<br />
olduklarını belirtir.<br />
Ergenliğin fiziksel, biliĢsel,<br />
toplumsal ve duygusal değiĢimleri<br />
hızlı ve sarsıcıdır. YaĢamların bu<br />
döneminde üç ana görevle karĢı kar-<br />
Ģıyadırlar. Bu görevler bireyleĢme,<br />
meslek secimi ve cinsel kimliğin<br />
oluĢması gibi üç önemli temayı<br />
içermektedir (Kirli 2000).<br />
Çocuk dünyaya ve yaĢam ko-<br />
Ģullarına kendine özgü uyum sağla-<br />
mıĢ olarak ergenliğe adım atar. O,<br />
dingin ve durağan bir “son çocukluk”<br />
dönemini yaĢarken baĢkalarına ba-<br />
ğımlıdır, karĢı cinse çok az ilgi duyar<br />
veya hiç ilgi duymaz. Ailesinden<br />
duygusal destek bekler, hayranlık<br />
duyduğu kiĢilerin yargı ve düĢünce-<br />
lerine göre hareket eder. Onun ne<br />
genel ilkelere yönelik bir ilgisi nede<br />
onları kavrayacak yeteneği vardır.<br />
Ergenlik döneminin sonunda ise hem<br />
duygusal hem de fiziksel olarak ev-<br />
den ve ailesinden ayrılmaya, sosyal<br />
iliĢkileri kendisi belirlemeye, kendi<br />
kararlarını vermeye ve ekonomik<br />
bağımsızlığını elde etmeye hazır ol-<br />
maktadır (Kirli2000; Kulaksızoğlu<br />
2002)<br />
Kısaca; çocukluğun yavaĢ ve<br />
düzenli geliĢiminden sonra, ergenli-<br />
ğin hızlı ve düzensiz geliĢimine geçi-<br />
lir. “Fırtına ve Stres” kavramıyla<br />
karakterize edilen ergenlik, kaçınıl-<br />
maz duygusal çatıĢmalar ve çeliĢkiler<br />
dönemi olarak değerlendirilmektedir.<br />
Ergenlik dönemine adım atan<br />
birey, öncelikle yetenekleri, sosyal<br />
konumu, kiĢilik özellikleri ve ileride<br />
baĢarılı olma olasılığı hakkında bile-<br />
bileceği her Ģeyi bilmek ister. Ġkinci<br />
olarak, yetiĢtirildiği ortamın değer<br />
yargılarını sürekli olarak sorgular.<br />
Bu sorgulamanın ardında bunlara<br />
karĢı gelmekten çok kendine ve ku-<br />
Ģağına ne ölçüde elveriĢli ve uygun<br />
olduklarını belirlemek ve değerlen-<br />
dirmek amacı vardır. O, zihninin<br />
köĢesinde, daha iyisini, daha uygun<br />
olanlarını bulabileceğine iliĢkin yay-<br />
gın bir kanı taĢır. Ergen üçüncü ola-<br />
50
ak, anne-babasının ve toplumun<br />
getirdiği belli bir takım kısıtlamalara<br />
isyan ederek karĢı gelir.<br />
Ancak amacı yıkıcı olmak<br />
değildir. Önceleri düĢmanca gibi<br />
gözüken bu tavırdan, kısa sürede,<br />
anlamsız olduğu gerekçesiyle vazge-<br />
çer (Yavuzer1996; Eskin2000;<br />
Kirli2000).<br />
DSÖ‟ nün 1995 raporlarına<br />
göre okul çağı çocuk ve genç sağlı-<br />
ğının, sağlığın geliĢmesini engelle-<br />
yen önemli riskleri içerdiği gösteril-<br />
miĢtir. Bu önemli riskler;<br />
a)Psiko-sosyal sağlık sorunları<br />
b)Tütün, alkol ve bağımlılık yapan<br />
maddeler<br />
c)AIDS ve cinsel yolla bulaĢan has-<br />
talıklar<br />
d)ġiddet ve kazalar<br />
e)YanlıĢ beslenme sorunları (Kaya<br />
2003)<br />
Ergenlerde görülen psikiyat-<br />
rik sendromlar çeĢitli sınıflandırma-<br />
lar içinde ele alınmıĢlardır. Klinik<br />
olarak üç büyük gruba ayrılarak ince-<br />
lenebilir.<br />
1)DavranıĢ bozuklukları<br />
2)Psikotik bozukluklar<br />
3)Psikonevrotik bozukluklar<br />
Ergenlerin psikonevrotik bo-<br />
zuklukları arasında depresyon send-<br />
romlarının ayrı bir önemi vardır. Çe-<br />
Ģitli araĢtırmalara göre bu yaĢ gru-<br />
bunda %20–30 oranında değiĢik dü-<br />
zeylerde depresyon olduğu gösteril-<br />
miĢtir (Yavuzer 2005; Kaya2003).<br />
Depresyon<br />
Tanım ve Tarihçe:<br />
Depresyon; derin üzüntülü<br />
bazen de hem üzüntülü hem bunaltılı<br />
bir duygu durumla birlikte düĢünce,<br />
konuĢma, devinim ve fizyolojik iĢ-<br />
levlerde yavaĢlama, durgunlaĢma ve<br />
bunların yanı sıra değersizlik, küçük-<br />
lük, güçsüzlük, isteksizlik, karamsar-<br />
lık duygu ve düĢünceleri ile belirli<br />
bir sendromdur. Bu sendrom bir çok<br />
ruhsal ya da ruhsal olmayan hastalık-<br />
ta görülebilir (Öztürk 2001).<br />
Kendini değersiz görme duy-<br />
guları zamanla kendini suçlama ve<br />
suçluluk duygusu nedeniyle kendini<br />
cezalandırmaya da gidebilir. Gerek<br />
yaĢamdan zevk almama, gerek suçlu-<br />
luk duyguları; intihar düĢünce ve<br />
giriĢimlerine yol açabilir (Öztürk<br />
2001).<br />
Depresyon çok eski çağlardan<br />
beri bilinen bir hastalıktır. HĠPOK-<br />
RAT M.Ö 450‟lerde “melankoli”<br />
51
terimini kullanmıĢtır. M.S 100‟lerde<br />
melankoliye CORNELIUS CELCUS<br />
tarafından “kara safranın neden ol-<br />
duğu hastalık” Ģeklinde farklı bir<br />
etiyolojik yaklaĢımla bulunmuĢtur.<br />
Büyük Ġslam bilgini ĠBN-Ġ SĠNA<br />
melankoliyi diğerlerinden farklı bir<br />
hastalık olarak ele almıĢ, 1816‟larda<br />
ise ESQUIROL manik hastalarda<br />
izlediği durgunluk dönemlerinden<br />
bahsetmiĢtir. Nihayet 1896‟da EMIL<br />
KRAEPELIN “Folie manioco-<br />
depresif” ismi altında bugünkü<br />
“manik depresif psikozu, yani DSM-<br />
III-R sınıflandırmasına göre “bibolar<br />
affektif hastalığı” betimlemiĢtir.<br />
(Öztürk2001;IĢık1991)<br />
Epidemiyoloji:<br />
Depresyon, ergenlik çağında<br />
oldukça sık görülebilmesine karĢın<br />
çoğu zaman olması gerektiğinden<br />
daha az tanı koyulan bir sağlık soru-<br />
nudur. ÇeĢitli toplumlarda yapılan<br />
çalıĢmalar, ergenlerde depresyon<br />
prevelansının %1 ile %50 arasında<br />
değiĢebildiğini ortaya koymaktadır.(<br />
Save ve Ay 2004)<br />
DSÖ depresyon hastalığının<br />
dünya çapındaki global yüke sebep<br />
olan 4. önde gelen hastalık olduğunu<br />
rapor etmektedir.(IĢık 2003)<br />
Bu çağda geliĢen depresyon<br />
ergenin geliĢimini olumsuz yönde<br />
etkilemekte ve intihar, alkol, sigara<br />
veya madde kullanımı gibi riskli dav-<br />
ranıĢlara eğilim yaratmaktadır. AraĢ-<br />
tırmalar, ergenlerde depresyon geli-<br />
Ģiminde biyolojik yatkınlığın yanı<br />
sıra, sosyal ve psikolojik faktörlerin-<br />
de önemli rol oynadığını göstermek-<br />
tedir.(Hess, Ceox ve Gonzales 2004)<br />
Yapılan araĢtırmalarda geçti-<br />
ğimiz 12 ay içerisinde her 3 kiĢiden<br />
birinde mevcut semptomlar görül-<br />
müĢtür. Aynı çalıĢma göstermiĢtir ki;<br />
eğer depresif semptomlar sürerse<br />
bununla birlikte ikinci olarak ta<br />
uyuĢturucu ve alkol kullanımında<br />
varsa intihar teĢebbüsleri artıĢ gös-<br />
termektedir.(IĢık2003; Hess ve<br />
ark2004)<br />
ABD‟de adölesanlar arasında<br />
sürdürülen bir araĢtırma göstermiĢtir<br />
ki majör ve minör depresyonların<br />
yaĢam boyu görülme sıklığının %9,9<br />
ile %15,3 arasındadır. Majör ve mi-<br />
nör depresyon için 30 günlük görül-<br />
me sıklığı periyodunun aynı çalıĢma-<br />
da %2,1 ile %5,8 arasındadır.(Eskin<br />
2000)<br />
Ġsviçre de yapılan okul tabanlı<br />
bir araĢtırma açığa çıkarmıĢtır ki 16<br />
52
ile 17 yaĢ grupları arasındaki depres-<br />
yonun 1 yıllık görülme sıklığı %5,8<br />
ve yaĢamsal olarak görülme sıklığı<br />
da %11,4‟ tür. Ve yine Çin‟de 13 ile<br />
23 yaĢ grupları içerisinde olan okul<br />
tabanlı bir araĢtırma görülme sıklığı-<br />
nın %16,9 olduğunu saptamıĢtır.<br />
(Hess, Ceox ve Gonzales 2004)<br />
Brezilya da temel bakım bi-<br />
rimlerine katılan adölesanlar arasında<br />
sürdürülen bir çalıĢma %26,5 ora-<br />
nında bir görülme sıklığı ortaya çık-<br />
mıĢtır.(Save ve Ay 2004)<br />
Aynı zamanda Türkiye de ya-<br />
pılan bu konu ile ilgili birçok çalıĢma<br />
var. Türkiye‟nin kırsal kesiminden<br />
bir tanesinde yapılan okul merkezli<br />
bir araĢtırmada depresyon sıklığını<br />
10–20 yaĢ grupları arasında %12,5<br />
olduğunu ortaya çıkarmıĢtır.<br />
Bir diğer okul merkezli yapı-<br />
lan araĢtırma daha yüksek bir görül-<br />
me sıklığı ortaya çıkarmıĢtır. Çünkü<br />
bu çalıĢma yıkıcı bir depremin vur-<br />
duğu Marmara Bölgesinde yapıldı.<br />
Depremden 3,5 yıl sonra adölesanlar<br />
arasındaki depresyon sıklığının<br />
%30,8 olduğu hesaplandı. Bir diğer<br />
araĢtırma Ġstanbul‟un sosyo-<br />
ekonomik olarak çökmüĢ bir bölgede<br />
lise öğrencileri arasında yapıldı bu-<br />
radaki görülme sıklığı %30,3 olarak<br />
saptandı.<br />
Topluluklar modernizasyon-<br />
dan, post modernizasyona geçtikçe<br />
topluluk içersinde pek çok değiĢik-<br />
likler gerçekleĢir ve birçok kiĢi deği-<br />
Ģen sosyal normlara ayak uydurmaya<br />
çalıĢırken psikolojik sıkıntı yaĢar. Bu<br />
sosyal geçiĢte birey kendini ümitsiz<br />
ve çaresiz bir yaĢamın içinde gibi<br />
hisseder. Bu gerçek depresyona, aka-<br />
binde intihar olaylarına sebep olan<br />
temel nedenlerden biri olarak görü-<br />
lür.<br />
DSÖ depresyonu dünya ça-<br />
pında 2020 yılına gelindiğinde önde<br />
gelen 2. rahatsızlık olacağını tahmin<br />
etmektedir (Berk1993, Yavuzer<br />
1996, 2002).<br />
Etiyoloji:<br />
Depresyonun etiyoloji ve<br />
fizyopatalojisine iliĢkin yoğun araĢ-<br />
tırmalara karĢın, bu hastalığın tam<br />
nedeni henüz bilinmemektedir.<br />
1.YaĢam Olayları: Özellikle sevilen<br />
birinin ölümü ya da kaybı gibi önem-<br />
li yaĢam olaylarının depresyonu baĢ-<br />
latacağına iliĢkin son kanıtlar bu ola-<br />
sılıkları doğrulamaktadır.<br />
Önemli ekonomik sorunlar,<br />
aile bunalımları, iĢ yaĢamındaki ça-<br />
53
tıĢmalar ve doyumsuzluklar, emekli-<br />
lik, iĢ yitimi, sevgi nesnesinin yitimi,<br />
beden sağlığının bozulması, benliği<br />
örseleyen, inciten onur kırıcı durum-<br />
larla karĢılaĢmak ve daha nice fizik-<br />
sel yada psikososyal olay gerçek<br />
duygulanım bozukluklarının ortaya<br />
çıkmasında ve süreğenleĢmesinde<br />
büyük rol oynarlar.<br />
Denebilir ki çok değiĢik ve<br />
özgül olmayan psikososyal zedelen-<br />
meler arasında depresyona yatkınlık<br />
sağlayan en önemli etken bebeklik ve<br />
ilk çocukluk yıllarında karĢılaĢılan<br />
ana-babadan uzun süreli ayrılma du-<br />
rumlarıdır (Ebert, Loosen, ve Nur-<br />
combe 2003).<br />
2.Biyolojik Etkenler: Depresyon<br />
patofizyolojisinde en çok yeri olduğu<br />
düĢünülen; biyojenik aminler,<br />
norepinefirin ve serotonindir.<br />
Ayrıca, dopanin, asetilkolin,<br />
nöroendokrin değiĢiklikler (adrenal,<br />
troid ve büyüme hormonu eksenleri)<br />
ve Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal<br />
Ekseninde değiĢikliklerin depresyon<br />
geliĢmesinde rol oynadıkları düĢü-<br />
nülmektedir. (Kaya 2003;IĢık 1991)<br />
2.2.4 Klinik Bulgular<br />
Depresif duygu durumu has-<br />
taların ortalama %90‟nında ortaya<br />
çıkan kederli, ümitsiz, boĢ, üzgün,<br />
keyifsizlik olarak tanımlanır.<br />
Günlük aktivitelerinde haz<br />
almama hali hemen hemen tüm<br />
depresif hastalarda görülen yaygın<br />
bir belirtidir. Hastaların %70‟ninde<br />
iĢtah azalması ve kilo kaybı gözlenir.<br />
Ortalama %80 depresif hasta-<br />
larda baĢta uykusuzluk almak üzere<br />
çeĢitli uyku bozukluğu yakınmaları<br />
görülür.<br />
DüĢüncede, konuĢmada yada<br />
beden hareketlerinde bir yavaĢlama,<br />
konuĢmanın içeriğinde ve yoğunlu-<br />
ğunda bir azalma ve cevap aralıkla-<br />
rında gecikme görülür.<br />
Hemen tüm depresif hastalar<br />
belirgin bir enerji azalması, alıĢılma-<br />
dık bir yorgunluk ve bitkinlik hali<br />
tanımlayıp basit ve küçük görevler<br />
yerine getirmede bile genel bir etkin-<br />
lik azalması gösterirler.<br />
Bu kiĢiler benlik saygısında<br />
belirgin ve sıklıkla gerçek dıĢı bir<br />
azalma gösterirler.<br />
Hastalar önceki gibi düĢün-<br />
mediklerini, konsantre olmadıklarını<br />
yada düĢüncelerinin karıĢtığını ifade<br />
ederler.<br />
Pek çok depresif hastada baĢ-<br />
kalarının kendisi olmazsa, diğerleri-<br />
54
nin daha iyi olacakları düĢüncesinden<br />
gerçek intiharları planlama ve ger-<br />
çekleĢtirmeye kadar uzanan tekrarla-<br />
yıcı ölüm düĢünceleri görü-<br />
lür.(Yüksel2000;Salomon2005)<br />
Tanı Ve Sınıflandırma<br />
ICD-10‟a göre depresif bozukluklar;<br />
1-Birincil Depresyonlar; Bedensel<br />
yada baĢka bir ruhsal hastalığa bağlı<br />
olmaksızın ortaya çıkan ruhsal çök-<br />
künlüklerdir.<br />
ġu Ģekilde sınıflandırılır;<br />
a)Depresif nöbet; ağır, orta, hafif<br />
b)Yineleyici depresyon (recurrent<br />
yada ünipolar depresyon)<br />
c)Bipolar duygulanım bozukluğunda<br />
görülen depresif nöbet<br />
d)Distimik bozukluk<br />
e)Atipik depresyonlar<br />
2- Ġkincil depresyonlar: Bedensel<br />
yada baĢka bir ruhsal hastalığa ikin-<br />
cil olarak ortaya çıkan depresif du-<br />
rumlardır.<br />
a)Fiziksel hastalıklara bağlı depres-<br />
yonlar<br />
b)Diğer psikiyatrik bozukluklara<br />
bağlı depresyonlar<br />
DSM-IV‟e göre yapılan sınıf-<br />
landırmada ise depresif bozukluklar;<br />
1)Majör Depresif Bozukluklar<br />
2)Distimik bozukluk<br />
3)BaĢka Türlü Adlandırılamayan<br />
Depresif bozukluk (Öztürk 2001;<br />
Ziyalar 1999; IĢık 1991).<br />
1- Majör Depresif Bozukluk:<br />
Majör depresif nöbetin temel<br />
özelliği çökkün (depresif) duygu<br />
durumu yada haz ve ilgilerin kaybı-<br />
dır. Bu durum en az 2 hafta süresince<br />
devam edip bireyin sosyal, mesleki<br />
yada diğer önemli iĢlevsellik alanla-<br />
rında belirgin bozulma ve zorlanma-<br />
lara neden olur. Bu süre içinde kiĢide<br />
çökkün duygu durumu yada ilgi kay-<br />
bı dıĢında depresyonun en az dört<br />
temel belirtisinin ortaya çıkması ge-<br />
rekir.<br />
a)Depresif duygu durumu:<br />
Depresif duygu durumu hastaların<br />
hemen hemen hepsinde ortaya çıkan<br />
kederli, ümitsiz, boĢ, üzgün, düĢük,<br />
keyifsizlik olarak tanımlanır.<br />
b)Anhedoni: Günlük aktivite-<br />
lerden haz almama hali hemen he-<br />
men tüm depresif hastalarda görülen<br />
yaygın bir belirtidir.<br />
c) ĠĢtah değiĢimi: Hastaların<br />
ortalama %70‟inde iĢtah azalması ve<br />
kilo kaybı gözlenir. Bununla birlikte<br />
daha az bir grup hastada iĢtah artması<br />
görülebilir.<br />
55
d) Beden aktivitelerinde deği-<br />
Ģim: Depresif hastaların ortalama<br />
yarısı normal düzey aktivitelerinde<br />
bir yavaĢlık yada retardasyon geliĢti-<br />
rirler. DüĢüncede, konuĢmada yada<br />
beden hareketlerinde bir yavaĢlama,<br />
konuĢmanın içeriğinde ve yoğunlu-<br />
ğunda bir azalma ve cevap aralıkla-<br />
rında gecikmeler görülür.<br />
e) Enerji kaybı: Hemen tüm<br />
depresif hastalar belirgin bir enerji<br />
azalması, alıĢılmadık bir yorgunluk<br />
ve bitkinlik hali tanımlayıp basit ve<br />
küçük görevleri yerine getirmede bile<br />
genel bir etkinlik azalması gösterir-<br />
ler.<br />
f) Değersizlik duyguları ve<br />
aĢırı yada uygunsuz suçluluk:<br />
Depresif kiĢiler benlik saygısında<br />
belirgin ve sıklıkla gerçek dıĢı, bir<br />
azalma gösterirler. Hastaların yarıdan<br />
fazlasında bazı suçluluk düĢünceleri-<br />
ne rastlanır.<br />
Bu düĢünceler bugünkü du-<br />
rumlarının yapmıĢ oldukları bir Ģeyin<br />
sonucu olduğuna iliĢkin belirsiz duy-<br />
gulardan açık günahkarlık yada yok-<br />
sulluk sanrı ve var sanılarına kadar<br />
uzanır.<br />
g) Kararsızlık yada konsant-<br />
rasyon azalması: Depresif hastaların<br />
ortalama yarısında düĢüncede yavaĢ-<br />
lama görülür. Hastalar önceki gibi<br />
düĢünemediklerini konsantre olama-<br />
dıklarını yada düĢüncelerinin karıĢtı-<br />
ğını ifade ederler. Sıklıkla kendileri-<br />
nin doğru kararlar alabileceklerine<br />
iliĢkin kuĢkularını dile getirip kendi-<br />
lerini ufak karar vermede bile yeter-<br />
siz bulurlar.<br />
h) Ġntihar düĢünceleri: Pek<br />
çok depresif hastada baĢkalarının<br />
kendisi olmazsa diğerlerinin daha iyi<br />
olacakları düĢüncesinden gerçek in-<br />
tiharları planlama ve gerçekleĢtirme-<br />
ye kadar uzanan tekrarlayıcı ölüm<br />
düĢünceleri görü-<br />
lür.(Öztürk2001;Salomon2005;Göğü<br />
Ģ2000,Köknel1992)<br />
2- Distimik Bozukluk:<br />
Çocuk ve ergenlerde distimik<br />
bozukluk en az bir yıl süreyle her<br />
gün yaklaĢık gün boyu süren depresif<br />
yada irritabl duygu durum olmasıdır.<br />
DSM-IV‟ e göre aĢağıdaki belirtilen-<br />
lerden en az üçü depresif yada<br />
irritabl duygu durumuna eĢlik etme-<br />
lidir:<br />
DüĢük benlik algısı, kötümser-<br />
lik, umutsuzluk duyguları, ilgi kaybı,<br />
sosyal içe çekilme, kronik yorgunluk,<br />
suçluluk yada yoğun öfke, aktivite<br />
56
yada üretkenlikte azalma ve konsant-<br />
rasyon yada bellek bozukluğu. Bo-<br />
zukluğun olduğu yılda, bu belirtilerin<br />
iki aydan daha uzun süre olmadığı<br />
bir dönem yoktur. DSM-IV, erken<br />
baĢlangıçlı (21 yaĢından önce) yada<br />
geç baĢlangıçlı (21 yaĢından sonra)<br />
olarak distimik bozukluğu özgülleĢ-<br />
tirmiĢtir.<br />
Distimik bozukluğu olan çocuk<br />
yada ergen distimik bozukluğun baĢ-<br />
lamasından önce majör depresif epi-<br />
zodu geçirmiĢ olabilir, ancak bir yıl-<br />
dan fazla distimik bozukluğu olan bir<br />
çocuğun depresif bozukluğa sahip<br />
olma olasılığı fazladır.(Özmen,Ögel,<br />
Sağduyu ve ark 2002)<br />
3- BaĢka Türlü Adlandırılama-<br />
yan Depresif Bozuklar:<br />
Majör depresif bozukluk,<br />
distimik bozuluk, depresif duygu-<br />
durum ile giden uyum bozukluğu<br />
için konan tanı ölçütlerini tam karĢı-<br />
lamayan yetersiz yada çeliĢkili dep-<br />
resyon belirtileri olma-<br />
sı.(Karamustafalığlu 2001)<br />
Tedavi<br />
1-Ġlaç Tedavisi: Antidepresyon ilaç-<br />
ların çoğunun baĢlangıçta hastayı<br />
tedirgin edebilecek nitelikte yan etki-<br />
leri vardır. Bu yan etkilerin çoğu<br />
genellikle ilk 10–15 günde görülürler<br />
ve zamanla geçerler. Ġlacın iyileĢtiri-<br />
ci etkisi 2–3 haftadan önce pek belli<br />
olmaz.<br />
Ülkemizde Kullanılan Antidep-<br />
resan Ġlaç Grupları ġunlardır:<br />
I- Trisiklik Antidepresanlar: Klo-<br />
mipramin, Amitriptilin, opipramol<br />
II-Trisiklik Olmayanlar:<br />
a) Tetrasiklikler ve baĢka yeni kuĢak<br />
antidepresanlar: Maprotilin,<br />
Mianserin<br />
b)Seçici serotonin gerialım inhibitör-<br />
leri (SSRI-Selective Serotinin,<br />
Reuptake Inhibitors): Fluoksetin,<br />
Fluvoksamin, Paroksetin, Sertralin,<br />
Sitolopram<br />
2-Elektro-Konvülsif Terapi (EKT):<br />
: Özkıyım riski bulunan, yemeyen,<br />
içmeyen, sanrılı, melankolik hasta-<br />
larda EKT gerekli ve etkili bir yön-<br />
temdir.(IĢık2003,Save ve Ay2004)<br />
3-Farmakolojik Olmayan<br />
Tedaviler:<br />
a)Psikoanaliz: Bu terapi yön-<br />
teminde, Ģimdiki zamanda yaĢanan<br />
duygu ve davranıĢları açıklamak için<br />
kiĢinin geçmiĢte yaĢadığı anıları,<br />
olayları ve duyguları incelenir<br />
b)Kognitif (BiliĢsel) Terapi:<br />
Bu terapi Ģekli, problemli duygu ve<br />
57
davranıĢlara yol açan bozuk düĢünce<br />
kalıplarını tespit etmek ve düzeltmek<br />
için çalıĢır.<br />
c)DavranıĢ Terapisi: DavranıĢ<br />
terapisi sağlıksız ve istenmeyen dav-<br />
ranıĢlar üzerine yoğunlaĢır ve genel-<br />
de ödüllendirilme, olumlu davranıĢ-<br />
ları pekiĢtirme ve olumsuz davranıĢ-<br />
ları elemine etme sistemleri kullanı-<br />
lır.<br />
d)BiliĢsel-DavranıĢ Terapi:<br />
Bu terapi, sağlıksız; negatif inanç ve<br />
davranıĢları tespit etmek ve sağlıklı,<br />
pozitif inanç ve davranıĢlarla değiĢ-<br />
tirmek için hem Kognitif hem de<br />
DavranıĢ terapilerinin birleĢiminden<br />
oluĢur.<br />
e)KiĢilerarası Terapi: Bu yön-<br />
tem depresyonu tetikleyen kayıplar,<br />
rol anlaĢmazlık ve geçiĢlerini, sosyal<br />
yalıtım yada sosyal beceri eksikliğini<br />
belirleyip araĢtırır.<br />
f)Aile Terapisi: Depresyon<br />
oluĢumunda rol oynayabilecek aile<br />
içi etkileĢimlerin, çatıĢmaların ve<br />
sorunların çözülebilmesi için aile<br />
bireylerinde tedaviye aktif katılımı<br />
sağlanır. (Ebert, Loosen ve<br />
Nurcombe 2003;Save ve Ay 2004 )<br />
Kaynaklar<br />
Berk,E.L.(1993) Ġnfant, Children and<br />
Adolescent Ġllionis State University<br />
Eskin,M.,(2000) Ergen Ruh Sağlığı<br />
Sorunları ve Ġntihar DavranıĢlarıyla<br />
ĠliĢkileri, Klinik Psikiyatri; 3 ; 228-<br />
234<br />
Ebert,M.H.,Loosen,P.T.,Nurcombe,B<br />
. (2005) Current Psikyatri Tanı ve<br />
Tedavi . Çev. Ed. Birsöz S. Kara-<br />
man T .GüneĢ Kitabevi<br />
GöğüĢ,A.(2000) Depresyonun Klinik<br />
Belirtileri Duygudurum Bozuklukları<br />
Dizisi ; 1(1); 39-43<br />
Görker,I., Korkmazlar,Ü., Duru-<br />
kan,M., Aydoğdu,A.(2004): Çocuk<br />
ve Ergen Psikiyatri Kliniğine BaĢvu-<br />
ran Ergenlerde Belirti ve Tanı Dağı-<br />
lımı , Klinik Psikiyatri (7); 103-110<br />
Hale,W.W., Engels,R.,<br />
Meeus,W.Ġ.M.: Does Perceivet<br />
Parantal Rejection Make Adolescents<br />
Sad and Mad? The Association of<br />
Perceivet Parantal Rejection with<br />
adoloscent depresion and aggression,<br />
journal of adelescent health.Journey,<br />
Hess,S.G., Ceox,T.S., Gonzales,L.C.<br />
(2004) A Survey of Adulescent,<br />
Knowlecge About Depresion,<br />
Archives of Psychiatrice Nursing<br />
December, 18 : 6, 228-234<br />
58
IĢık,E.(1991) Duygulanım Bozukluk-<br />
ları Depresyon ve Mani, Boğaziçi<br />
Matbaası.Ġstanbul<br />
IĢık,E.(2003)Depresyon ve Bipolar<br />
Bozukluklar, Görsel Sanatlar Matba-<br />
acılık.<br />
Karamustafalıoğlu,O.,Karamustafalı<br />
oğlu,N. (2001) Distimik Bozukluk<br />
Psikiyatri Dünyası; 5; 30-35<br />
Kaya,M.(2003)Ġnönü Üniversitesi<br />
Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksek Oku-<br />
lu, Öğrencilerinde Ruhsal Sağlık<br />
Durumu, Depresyon Sıklığı Stresle<br />
BaĢa Çıkma Tarzları ve Etkileyen<br />
Faktörler. Uzmanlık Tezi,Malatya<br />
Kirli, S. (2000). Depresyonun Biyo-<br />
lojik OluĢumu ve Farmakolojik Te-<br />
davisi , Bursa<br />
Köknel,Ö .(1992) Depresyon Ruhsal<br />
Çöküntü, 3. Basım , Altın Kitaplar<br />
Basımevi<br />
Kulaksızoğlu, A.(2002) Ergenlik<br />
Psikolojisi , Remzi Kitapevi , 5. Ba-<br />
sım<br />
Save,D., Ay,P.(2004) Adolescent<br />
Depresion : Progress and Future<br />
Challenges in Prevention-Control<br />
Achtivities, Marmara Medical<br />
journal , 17:1;47-52<br />
Salomon,A (2005).: Depresyon Atla-<br />
sı . 1. Baskı , Remzi Kitabevi Ġstan-<br />
bul<br />
Özmen,E., Ögel,K., Sağduyu,A .ve<br />
ark.(2002) Birinci Basamak Sağlık<br />
Hizmetlerinde Distimik Bozukluk.<br />
Türk Psikiyatri Dergisi ; 13 (1) 23-<br />
32<br />
Öztürk,O.(2001) Ruh Sağlığı ve Bo-<br />
zuklukları 8. Baskı Ankara<br />
Yavuzer, H. (2005). Gençleri Anla-<br />
mak, Remzi Kitabevi, 2. Basım.<br />
Yavuzer,H.(1996) Doğum Öncesin-<br />
den Ergenlik Sonuna Çocuk Psikolo-<br />
jisi, Remzi Kitabevi, 22. Basım<br />
Yüksel,N.(2000) Birinci Basamakta<br />
Depresyon Tanı ve Tedavi .Çizgi Tıp<br />
Yayınevi ;1(1), Ankara<br />
Ziyalar,A.(1999) Sosyal Psikiyatri ,<br />
2. Baskı, Çevik Matbaacılık<br />
59
ĠġYERĠNDE MOBBĠNG<br />
Öğr.Grv. Remziye AYDIN<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta: reaydin@inonu.edu.tr<br />
GiriĢ:<br />
Mobbing, iĢyerinde diğer<br />
çalıĢanlar veya iĢverenler tarafından<br />
tekrarlanan saldırılar Ģeklinde uygu-<br />
lanan bir çeĢit psikolojik terördür.<br />
Kavram, çalıĢanlara üstleri, astları<br />
veya eĢit düzeydeki çalıĢanlar tara-<br />
fından sistematik biçimde uygulanan<br />
her tür kötü muamele, tehdit, Ģiddet,<br />
aĢağılama gibi davranıĢları ifade<br />
eden anlamlar içermektedir (Tınaz<br />
2006).<br />
Ġngilizce bir terim olan<br />
“mobbing”in, yuvalarını korumak<br />
için saldırganın etrafında uçan kuĢla-<br />
rın davranıĢlarını betimlemek ama-<br />
cıyla 19. yüzyılda ilk kez biyologlar<br />
tarafından kullanıldığı bilinmektedir<br />
(Tınaz 2006/4).<br />
Aynı kavram daha sonra<br />
1960‟larda, Konrad Lorenz tarafın-<br />
dan küçük hayvan gruplarının (örne-<br />
ğin kuĢlar) daha güçlü ve yalnız bir<br />
hayvana (örneğin tilki) toplu Ģekilde<br />
hücum ederek uzaklaĢtırması; ya da<br />
aynı kuluçkadan çıkan kuĢlar arasın-<br />
da yaĢanan ve diğer kuĢların, arala-<br />
rındaki en zayıf kuĢu yiyecek ve su-<br />
dan uzak tutarak dıĢlaması, iyice<br />
güçsüz bir hale getirmesi ve en so-<br />
nunda da fiziksel saldırılarla öldüre-<br />
rek grubun dıĢına atması durumunu<br />
ifade etmek amacıyla kullanmıĢtır<br />
(Tınaz 2006/4).<br />
ĠĢyerinde mobbing kavramı,<br />
ilk kez Alman çalıĢma psikologu<br />
Heinz Leymann tarafından 1980‟li<br />
yılların sonunda tanımlanmıĢtır.<br />
Leymann, iĢ yerinde mobbing‟i biri-<br />
nin veya nadir olarak birkaç kiĢinin,<br />
bir veya daha fazla kiĢi (nadir olarak<br />
dört kiĢiden fazla) tarafından, her<br />
gün ve birkaç ay süre ile sistematik<br />
olarak duygusal yönden zarar verici<br />
davranıĢlara maruz bırakılması Ģek-<br />
linde tanımlar. Leymann, yaptığı<br />
araĢtırmalar sonucunda, bu saldırgan-<br />
lığın kurbanın kendisini ifade etme-<br />
sine, sosyal iliĢkilerine, iĢ ve özel<br />
yaĢamına, iĢ saygınlığına ve sağlığı-<br />
na yönelik olduğunu belirtmiĢtir<br />
(Tengili-moğlu ve Akdemir 2009;<br />
Demir, ÇavuĢ 2009; Yılmaz, Özler,<br />
Mercan 2008).<br />
60
ÇalıĢma yaĢamında bu tarz<br />
davranıĢlar, Leymann‟dan önce hiç<br />
kimse tarafından fark edilip tanım-<br />
lanmamıĢtır. Bu nedenle Leymann‟ın<br />
görüĢleri ve araĢtırmaları, bütün<br />
dünyada iĢyerlerindeki mobbing dav-<br />
ranıĢlarına iliĢkin araĢtırmalara temel<br />
oluĢturmuĢtur. Leymann, iĢyerinde<br />
mobbing davranıĢının varlığını be-<br />
lirtmekle kalmamıĢ, davranıĢın özel<br />
niteliklerini, ortaya çıkıĢ Ģeklini, uy-<br />
gulanan Ģiddetten en fazla etkilenen<br />
kiĢiler ve doğabilecek psikolojik so-<br />
nuçları da vurgulamıĢtır. ÇalıĢma<br />
yaĢamında mobbing‟e olan dikkat ve<br />
ilgi, Ġskandinav ülkelerinden sonra<br />
Almanya baĢta olmak üzere zamanla<br />
diğer Avrupa ülkelerinde yayılmıĢ-<br />
tır(Tınaz 2006; Demir, ÇavuĢ 2009).<br />
Mobbing DavranıĢları<br />
Mobbing sürecinin anlaĢıla-<br />
bilmesi için öncelikle iĢyerinde görü-<br />
len ve mobbinge neden olan davra-<br />
nıĢların belirlenmesi gerekmektedir.<br />
Bu davranıĢların bazılarının, tama-<br />
men negatif olarak görülebilmesine<br />
rağmen bazıları, sadece normal etki-<br />
leĢim davranıĢları olarak da ortaya<br />
çıkabilir. Bu tip davranıĢlar, bir kez<br />
için hoĢ görülebilir ya da davranıĢı<br />
yapanın o gün kötü gününde olduğu<br />
var<strong>sayı</strong>larak anlayıĢla karĢılanabilir-<br />
ler (Tınaz 2006; Demir, ÇavuĢ<br />
2009).<br />
Bir iĢyerinde mobbingin var-<br />
lığına iĢaret eden belirtiler, davranıĢ-<br />
sal düzeyde ve fizyolojik düzeyde<br />
olmak üzere, aĢağıda iki farklı grupta<br />
sunulmuĢtur.(Tınaz 2006; Demir,<br />
ÇavuĢ 2009)<br />
1. Mobbingin DavranıĢsal<br />
Boyuttaki Belirti ve Örnekleri:<br />
• Telefon, bilgisayar ve lamba gibi<br />
iĢyerinde bulunan kiĢiye ait eĢyaların<br />
birdenbire kaybolması ya da bozul-<br />
ması ve yenisinin yerine konulma-<br />
ması.<br />
• ÇalıĢma arkadaĢlarıyla aralarında<br />
çıkan tartıĢmaların, her zamankinden<br />
daha çok olması.<br />
• KiĢinin sigara kokusu ve dumandan<br />
çok rahatsız olduğunu bile bile ya-<br />
nındaki masaya çok sigara içen biri-<br />
nin yerleĢtirilmesi.<br />
• KiĢinin, baĢkalarının ofisine girdi-<br />
ğinde konuĢmanın hemen kesilmesi,<br />
konu değiĢtirilmesi.<br />
• KiĢinin, iĢle ilgili geliĢmeler ve<br />
haberlerin dıĢında bırakılması.<br />
• KiĢi hakkında dedikoduların çıka-<br />
rılması.<br />
61
• KiĢiye yetenek ve becerilerinin çok<br />
altında veya uzmanlık alanına girme-<br />
yen iĢlerin verilmesi.<br />
• ĠĢe geliĢ gidiĢ saatlerinin, telefon<br />
konuĢmalarının, çay ya da kahve<br />
molasında geçirdiği zamanın ayrıntı-<br />
larıyla kontrol edilmesi.<br />
• Bireyin, diğerleri tarafından sürekli<br />
eleĢtirilmesi veya küçümsenmesi.<br />
• Bireyin, üstleri veya iĢ arkadaĢları<br />
tarafından kontrol dıĢı tepki göster-<br />
meye kıĢkırtılması.<br />
• Bireyin, Ģirketin özel kutlamaları<br />
veya diğer sosyal etkinliklerine kasıt-<br />
lı olarak çağrılmaması.<br />
• Bireyin dıĢ görünüĢü veya giyim<br />
tarzıyla alay edilmesi yok <strong>sayı</strong>lması.<br />
• Bireyin iĢle ilgili tüm önerilerinin<br />
reddedilmesi.<br />
• Kendisinden daha alt düzeyde gö-<br />
revlerde çalıĢanlardan daha düĢük<br />
ücret alması (Tınaz 2006; Karyağdı<br />
2007).<br />
Her mobbing olgusunda bu<br />
davranıĢsal belirtilerin hepsinin bu-<br />
lunması Ģart değildir. Ancak bu dav-<br />
ranıĢların kasıtlı ve sürekli olarak<br />
tekrarlanması, mobbingin ortaya<br />
çıkmasına ve sonuç olarak bireyin iĢ<br />
yaĢamından uzaklaĢmasına neden<br />
olur.<br />
Bu listede bulunan davranıĢ-<br />
lardan herhangi biri, bir birey için<br />
problem oluĢtururken, bir baĢka bi-<br />
rey için hiçbir sorun oluĢturmayabi-<br />
lir. Eğer bir kiĢi bu<br />
davranıĢlardan rahatsız olduğunu ve<br />
zarar gördüğünü düĢünürse davranıĢ,<br />
problem niteliğini alır ve mobbing<br />
davranıĢı haline gelir (Tınaz 2006).<br />
2. Mobbingin Fizyolojik<br />
Boyuttaki Belirtileri:<br />
• Beyinle ilgili: Sıkıntı, panik atak,<br />
depresyon, yarım baĢ ağrısı, baĢ<br />
dönmesi. Hafıza kaybı, dikkati topla-<br />
yamama ve uykusuzluk.<br />
• Deriyle ilgili: KaĢınma, kızarma,<br />
pullanma veya döküntü gibi deri has-<br />
talıkları.<br />
• Gözlerle ilgili: Ansızın göz karar-<br />
ması, görmede bulanıklık.<br />
• Boyun ve sırtla ilgili: Boyun kasla-<br />
rında ve sırtta ağrı.<br />
• Kalple ilgili: Hızlı ve düzensiz çar-<br />
pıntılar, kalp krizi.<br />
• Eklemlerle ilgili: Titreme, terleme,<br />
bacaklarda halsizlik hissetme, kas<br />
ağrıları.<br />
• Sindirim sistemiyle ilgili: Yanma,<br />
ekĢime, hazım zorluğu gibi mide<br />
rahatsızlıkları, ülser.<br />
62
• Solunum sistemiyle ilgili: Nefessiz<br />
kalma, nefes alamama gibi solunum<br />
sorunları.<br />
• BağıĢıklık sistemiyle ilgili: Orga-<br />
nizmanın savunma yapılarında zayıf-<br />
lama(Tınaz 2006).<br />
Mobbingin Uygulandığı<br />
Örgütlere ĠliĢkin Sonuçlar<br />
Mobbing olgusunun, birey<br />
üzerinde olduğu kadar örgüt üzerinde<br />
de tahrip edici sonuçları vardır. Bu<br />
nedenle bir iĢveren, mobbingin iĢ-<br />
letmesine vereceği zararların ne denli<br />
ağır olacağını bilse ve ortaya çıkması<br />
olası sonuçlara iliĢkin bilgilerle do-<br />
nanmıĢ olsa, Ģüphesiz bu süreçle mü-<br />
cadele etmek ve buna son vermek<br />
için hızla elinden geleni yapacaktır.<br />
ĠĢveren açısından ortaya çıkan hasar-<br />
lar, öncelikle ekonomik niteliktedir.<br />
Ancak bunun yanında ağır sosyal<br />
sonuçların oluĢması da kaçınılmaz-<br />
dır.<br />
“ Bedel O Kadar Ağırdır Ki Örgüt,<br />
Bunu Kendi Hayatıyla Ödemek Zo-<br />
runda Kalabilir.”<br />
Mobbingin, örgütlere getirdi-<br />
ği psikolojik maliyetler ve ekonomik<br />
maliyetlerden bazıları, aĢağıda su-<br />
nulmuĢtur. (Tınaz 2006; Karyağdı<br />
2007;Gündüz, Yılmaz 2008)<br />
1. Mobbingin Örgütlere Olan Psi-<br />
kolojik Maliyetleri:<br />
• Bireyler arası anlaĢmazlık ve ça-<br />
tıĢmalar<br />
• Olumsuz örgüt iklimi<br />
• Örgüt kültürü değerlerinde çöküĢ<br />
• Güvensizlik ortamı<br />
• Genel saygı duygularında azalma<br />
• ÇalıĢanlarda isteksizlik nedeniyle<br />
yaratıcılığın kısıtlanması<br />
2. Mobbingin Örgütlere Olan<br />
Ekonomik Maliyetleri:<br />
• Hastalık izinlerinin artması<br />
• Tedavi giderlerinin artması<br />
• YetiĢmiĢ uzman çalıĢanların iĢten<br />
ayrılmaları<br />
• ĠĢten ayrılmaların artmasıyla yeni<br />
çalıĢan alımının getirdiği maliyet<br />
• ĠĢten ayrılmaların artmasıyla eğitim<br />
etkinliklerinin maliyeti<br />
• Genel performans düĢüklüğü<br />
• ĠĢ kalitesinde düĢüklük<br />
• ÇalıĢanlara ödenen tazminatlar<br />
• ĠĢsizlik maliyetleri<br />
• Yasal iĢlem ve/veya mahkeme mas-<br />
rafları<br />
• Erken emeklilik ödemeleri<br />
Mobbingle mücadelede örgüt-<br />
lerin yapacağı en önemli Ģey,<br />
farkındalığın artırılmasıdır.<br />
63
Bütün çalıĢanların birbirlerine saygılı<br />
davrandığı bir iĢyeri kültürü oluĢu-<br />
munu sağlamak, mobbing davranıĢı-<br />
nın ortaya çıkıĢını en aza indirgeme-<br />
ye yardımcı olur (Tınaz 2006; Kar-<br />
yağdı 2007; Gündüz, Yılmaz 2008).<br />
ĠĢyerinde Mobbingle Mücadele<br />
ĠĢyerinde mobbingle mücade-<br />
lede en önemli husus, soruna iliĢkin<br />
farkındalığın, mağdurun kendisi tara-<br />
fından olduğu kadar; iĢveren, iĢ ar-<br />
kadaĢları ve nihayet tüm toplum tara-<br />
fından aynı önemde kabul edilmesi-<br />
dir.<br />
Bir Ģeyle mücadele etmek<br />
için, önce onun ne olduğunu öğren-<br />
mek gerekir. Bu noktada konuyla<br />
ilgili olarak kamuoyunun bilinçlendi-<br />
rilmesi ve duyarlılığının artırılmasına<br />
çalıĢılmalıdır.<br />
Bireyin, bilinmezin ve çare-<br />
sizliğin karĢısında duyduğu korku ve<br />
endiĢeyle kendi içinde, tek baĢına<br />
mücadele edebilmesi çok güçtür.<br />
Ġnsanlar, bir olguyu tanımayı öğren-<br />
dikleri takdirde, önceden yaĢamıĢ<br />
oldukları veya Ģu anda yaĢadıkları<br />
deneyimlerini çok daha gerçekçi bir<br />
bakıĢla değerlendirebilirler. Ayrıca<br />
bir olgudan ve bu olgunun yarattığı<br />
zararlardan kaynaklanan korkunun<br />
Ģiddeti de, karĢılaĢılan Ģeyin ne oldu-<br />
ğu bilindiği takdirde büyük ölçüde<br />
azalacaktır.<br />
ĠĢletmelerde mobbingi önle-<br />
yebilmek için öncelikle iĢletmenin<br />
vizyon ve misyonunun açıkça ortaya<br />
konulması ve herkes tarafından anla-<br />
Ģılması sağlanmalıdır.<br />
(Tengilimoğlu, Akdemir 2009).<br />
Mobbingin nedenleri arasında yer<br />
alan kıskançlık, her ne kadar<br />
mobbing uygulayanın kiĢilik prob-<br />
lemlerinden kaynaklanmıĢ olsa da,<br />
iĢletmeler ücret, yetki, terfi gibi çalı-<br />
Ģanlar arasında çatıĢma yaratacak<br />
konularda adil ve dikkatli davranarak<br />
bu konuda politikalar geliĢtirmelidir.<br />
Her iĢletmenin kendi bünyesinde etik<br />
kodları bulunmalı ve disiplin kuralla-<br />
rının her çalıĢana aynı Ģekilde uygu-<br />
lanmasında hassas davranılmalıdır<br />
(Tengilimoğlu, Akdemir 2009).<br />
Sonuç olarak, geliĢmiĢ ülke-<br />
ler dâhil olmak üzere, dünyanın her<br />
yerinde görülebilen mobbing davra-<br />
nıĢları ile erken dönemde mücadele<br />
edilmeli ve çalıĢanlar bu konuda bi-<br />
linçlendirilmelidir. ÇalıĢma yaĢamı<br />
ile insanın ruh dünyası arasındaki<br />
bağlantının ve dengenin iyi kurulma-<br />
sı ve örgütsel yaĢamın insan merkezli<br />
64
olması gerekmektedir.(Yılmaz, Öz-<br />
ler, Mercan 2008)<br />
Kaynaklar<br />
Demir Y,ÇavuĢ M.F. (2009)<br />
Mobbıng‟in KiĢisel Ve Örgütsel Et-<br />
kileri Üzerine Bir AraĢtırma. Niğde<br />
Üniversitesi İİBF Dergisi,<br />
2(1):13-23.<br />
Gündüz H.B. Yılmaz Ö. (2008) Or-<br />
taöğretim kurumlarında mobbing<br />
(yıldırma) davranıĢlarına iliĢkin öğ-<br />
retmen ve yöneticilerin görüĢleri.<br />
Millî Eğitim. 179.<br />
Karyağdı A. (2007). Örgütlerde yıl-<br />
dırma (mobbing) ve bir araĢtırma.<br />
Ġnönü üniversitesi Sosyal bilimler<br />
Enstitüsü Yüksek Lisans tezi. Ġnönü<br />
Üniversitesi yayınları<br />
Tengilimoğlu D, Akdemir M.F.<br />
(2009) ĠĢletmelerde uygulanan<br />
mobbingin (psikolojik Ģiddet) örgüt-<br />
sel bağlılığa etkisi. Uluslararası İkti-<br />
sadi ve İdari İncelemeler Dergisi.<br />
Tınaz, P. (2006) ĠĢyerinde Psikolojik<br />
Taciz (Mobbing). Beta Basım Yayım,<br />
Ġstanbul.<br />
Tınaz P.(2006) ĠĢyerinde psikolojik<br />
Taciz. Çalışma ve toplum.<br />
Yılmaz A. Özler D.E. Mercan N.<br />
(2008) Mobbing ve örgüt iklimi ile<br />
iliĢkisine yönelik ampirik bir araĢ-<br />
tırma. Elektronik Sosyal Bilimler<br />
Dergisi. www.esosder.org Electronic<br />
Journal of Social Sciences<br />
info@esosder.org. 7(26):334-357.<br />
65
CĠNSELLĠK VE TOPLUMLARIN<br />
CĠNSELLĠĞE BAKIġI<br />
Öğr.Gör.Dr. Sermin TĠMUR<br />
Ġnönü Üniversitesi, Malatya Sağlık<br />
Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta:setimur@inonu.edu.tr<br />
Cinsellik canlı yaĢamının sü-<br />
rekliliği için gerekli, üremeye yöne-<br />
lik en temel doğa koĢulu olarak ta-<br />
nımlanır. Temelde cinsellik, hayati<br />
olmayan birincil dürtülerdendir. Di-<br />
ğer bir deyiĢle; doyurulması zorunlu<br />
olmayan ancak türün sürekliliği için<br />
Ģart olan bir gereksinim ve dürtüdür.<br />
Cinsellik, insanın anne karnında baĢ-<br />
layan yaĢama savaĢının her evresin-<br />
den, ölüme kadar vardır. Farklılıklar<br />
insanoğlunun bu evrelerde cinselliği-<br />
ni anlatım ve doyum yollarını değiĢik<br />
biçimlerde ifade etmesinden kaynak-<br />
lanmaktadır.<br />
Ġnsanda cinsel iliĢki iki kiĢi<br />
arasında gerçekleĢen biyolojik, psi-<br />
kolojik ve sosyal yönleriyle tek iliĢki<br />
biçimidir. Bu faktörlerin doğru uya-<br />
ranlar vererek cinselliğin uygun bir<br />
zeminde geliĢiminin sağlaması, sağ-<br />
lıklı bir cinsellik ve dolayısıyla sağ-<br />
lıklı bedensel ve zihinsel geliĢimin<br />
anahtarıdır (Gökyıldız 2002; Kayır<br />
1998; Tekin 1995). Cinsellik,<br />
fertilizasyondan baĢlayarak cinsel<br />
kimliğin belirlenmesine kadar geçen<br />
kompleks bir süreçte ortaya çıkmak-<br />
tadır. Bu geliĢim süreci genetik<br />
(kromozomal-gonadal), hormonal<br />
(hormonal-genital), beynin değiĢim-<br />
lere verdiği yanıt (beyin dimorfizmi)<br />
ve psikososyal faktörlerin kontrolün-<br />
dedir (Kayır 1998; Tekin 1995).<br />
Cinselliğin tek bir tanımını<br />
yapmak zordur. Bu nedenle cinsellik-<br />
le ilgili birçok tanım bulmak olasıdır.<br />
Mitolojiden doğa bilimlerine kadar<br />
çok geniĢ bir alanda, değiĢik anlam-<br />
larda kullanılan cinsellik teriminin<br />
kapsamı, eĢey hücrelerinden mistik<br />
deneyimlere uzanacak kadar yaygın-<br />
dır. Cinsellik eĢeyli üremeyle ilgili<br />
bedensel, ruhsal ve toplumsal dene-<br />
yim, yaĢantı ve iliĢkiler bütünüdür.<br />
Başka bir tanıma göre cinsellik, er-<br />
keklik ve diĢilik gereği, canlı varlık-<br />
ların gösterdiği özelliklerin tümüdür.<br />
Ġnsan cinselliği öğrenen tek canlıdır.<br />
Ġnsanlarda, kalıtımla kuĢaktan kuĢağa<br />
geçen, üremeye yönelik cinsel kalıp-<br />
lar vardır; toplumsal yapı bu kalıpla-<br />
rın yaĢama aktarılmasını kendi kural-<br />
larıyla yönlendirir (Ġbrikçi ve ark<br />
66
1995).<br />
Bir insanın cinselliği üç iliĢ-<br />
kili etmene bağlıdır. Cinsel kimlik,<br />
cinsiyet kimliği ve cinsel rol davranı-<br />
Ģı.<br />
Cinsel kimlik: KiĢinin kromozomla-<br />
rı, dıĢ genital organları, iç genital<br />
organları, hormonal sistemi,<br />
gonadları ve ikincil seks özellikleri<br />
gibi biyolojik özellikleridir. Normal<br />
geliĢimde kiĢinin cinsiyeti hakkında<br />
kuĢkuya yer vermeyecek ölçüde bü-<br />
tünlük gösterirler (Kayır ve ġahin<br />
1998).<br />
Cinsiyet kimliği: KiĢinin diĢilik ve-<br />
ya erkeklik algısıdır. Ġki veya üç yaĢ-<br />
larında hemen herkesin “ben erke-<br />
ğim” veya “ben kızım” gibi kendisi<br />
hakkında kesin bir fikri vardır. Er-<br />
keklik veya diĢilik normal olarak<br />
geliĢse bile kiĢinin hala erkeklik veya<br />
kadınlık hissini geliĢtirmesiyle ilgili<br />
uyumsal bir iĢi vardır. Cinsiyet kim-<br />
liği Robert Stoler‟e göre davranıĢın<br />
erkeklik veya diĢilik ile ilgili psiko-<br />
lojik yönlerini yansıtır. Cinsiyeti<br />
sosyal, cinselliği biyolojik olarak<br />
kabul eder. Bu ikisi çoğu zaman iç<br />
içe girmiĢtir. Cinsiyet kimliği aile<br />
üyeleri, öğretmenler ve çalıĢma ar-<br />
kadaĢlarıyla yaĢanan sonsuz dene-<br />
yimden köken alır.<br />
Cinsel rol ve davranıĢ: Cinsel rol,<br />
doğumdan itibaren sosyalleĢen ve<br />
sosyal çevre tarafından sürekli olarak<br />
pekiĢtirilen cinsiyet üzerinde Ģekil-<br />
lenmiĢ stereotipik norm ve beklenti-<br />
lerdir. Cinsel rol ve davranıĢ cinsiyet<br />
kimliği ile iliĢkilidir ve bir anlamda<br />
ondan kaynaklanır. John Money cin-<br />
sel rol davranıĢını, kiĢinin bir oğlan<br />
veya erkek, kız veya kadın statüsüne<br />
sahip olmak üzere söylediği veya<br />
yaptığı bütün her Ģey olarak tanımlar.<br />
Cinsel rol doğumda kurulmamıĢtır,<br />
rastlantısal ve planlanmamıĢtır. Öğ-<br />
renmeyle, yaĢanılan deneyimlerle<br />
kazanılır. Standart ve sağlıklı sonuç<br />
cinsiyet kimliği ve cinsel rolün<br />
uyumlu olmasıdır (Kayır ve ġahin<br />
1998).<br />
Cinsellik kavramı öyle bir<br />
gerçek ve çoğu kere sorun olarak<br />
karĢımıza çıkmaktadır ki, Dünya<br />
Sağlık TeĢkilatı 1974 yılında cinsel<br />
sağlığın tanımını yaparak temel bir<br />
soruna çözüm oluĢturmuĢtur. Bu<br />
tanıma göre cinsel sağlık; “ cinsel bir<br />
varlık olan insanın sadece bedensel<br />
değil, duygusal, düşünsel ve sosyal<br />
bütünlüğünü sağlayan, kişilik gelişi-<br />
67
mi, iletişim ve sevginin paylaşımını<br />
pozitif yönde zenginleştiren ve artı-<br />
ran sağlıklılık hali ” olarak belirlen-<br />
miĢtir<br />
(http://www.boun.edu.tr/services/gdb<br />
/saglik13.html; Theriot 2003). Mace<br />
ve arkadaĢları cinsel sağlığın 3 ana<br />
unsurdan oluĢtuğuna inanır. Bunlar;<br />
-KiĢisel ve sosyal etikle uyum<br />
içinde üreme davranıĢlarından hoĢ-<br />
lanma,<br />
-Cinsel iliĢkilere zarar veren<br />
korku, utanma, suçluluk, yanlıĢ dü-<br />
Ģünceler ve diğer psikolojik durum-<br />
lardan kaçınma,<br />
-Cinsel ve üreme fonksiyon-<br />
larını engelleyen organik rahatsızlık-<br />
lar, hastalıklar ve yetersizliklerden<br />
kaçınmadır (Gökyıldız 2002).<br />
Toplumların Cinselliğe BakıĢı<br />
Ġnsanların cinselliği nasıl ve<br />
ne kadar öğreneceği konusunda top-<br />
lumun çok büyük etkisi vardır. Öğ-<br />
renme, aile ve kültür tarafından etki-<br />
lenir. Toplumlarda cinsellik kavramı,<br />
insanın cinsiyetinin farkında olması,<br />
üreme yeteneğinin bulunması ve ero-<br />
tik zevk duyması olarak baĢlıca üç<br />
öğeden oluĢur. Bireyin cinsellikle<br />
ilgili geliĢme ve değiĢmelerinde en<br />
önemli etken içinde yetiĢtiği kültürün<br />
cinselliğe bakıĢ açısıdır. Kültürlerin<br />
cinselliğe bakıĢ açıları birbirinden<br />
farklı olabildiği gibi, aynı kültür<br />
içindeki yöresel farklılıklar da cinsel-<br />
liğe bakıĢı etkiler. BaĢlıca cinselliğe<br />
olan kültürel farklılıklar Ģöyle sırala-<br />
nabilir:<br />
Cinselliği Bastıran Kültürler<br />
Bu kültürlerde üreme amacı<br />
dıĢında cinsellik engellenir. Bu da<br />
gençlerin bilgisiz bırakılması ve evli-<br />
lik öncesi iliĢkinin kesinlikle yasak-<br />
lanması ile sağlanır. Ergen ve ergen<br />
cinselliği korku, suç ve kızgınlıkla<br />
iliĢkilendirilir. Örneğin Güney Ame-<br />
rika‟daki Cuna‟da, çocukların evle-<br />
nene kadar cinsellik konusunda ta-<br />
mamen cahil kalmaları gerektiğine<br />
inanılmakta, çocukların hayvanları<br />
doğururken seyretmelerine bile izin<br />
verilmemektedir (Atkınson ve ark.<br />
2002;<br />
http://www.forumtrportal.com/arcade<br />
.php; ___2000).<br />
Cinselliği Kısıtlayan Kültürler<br />
Kızlar ve erkekler erken yaĢta<br />
farklılaĢtıkları için karĢı cins arka-<br />
daĢlıklarına hoĢ bakılmaz. Evlilik<br />
öncesi iliĢki için bir cinse izin verilse<br />
bile, diğer cins için yasaklanır. Cin-<br />
siyetlerden birinin ergenliğe geçiĢi<br />
68
kutlamayla karĢılanarak desteklense<br />
de diğeri için sınırlama sürdürülür.<br />
Genellikle bu kültürlerde cinsellik<br />
çeliĢkilidir. Cinsel aktiviteler yakın-<br />
dan izlenip, denetlense bile gerçek-<br />
leĢmesi için de koĢullar vardır. Bu<br />
tür davranıĢlar dünyanın birçok ye-<br />
rinde görülebilir.<br />
Cinselliğe Ġzin Veren Kültürler<br />
Cinsellik hoĢ görülmez ama<br />
göz önünde değilse ses çıkarılmaz.<br />
Bir dereceye kadar ergenlerin cinsel<br />
eylemlerine izin verilebilir, evlilik<br />
öncesi iliĢki normal karĢılanabilir.<br />
Cinsel iliĢkinin gerçekleĢip gerçek-<br />
leĢmediğinden çok, hangi tür davra-<br />
nıĢın doğru olduğu tartıĢılır. Cinsel-<br />
lik, insan yaĢamının doğal, normal ve<br />
kaçınılmaz bir parçası olarak kabul<br />
edilir (Atkınson ve ark. 2002;<br />
http://www.forumtrportal.com/arcade<br />
.php; ___2000).<br />
Cinselliği Destekleyen Kültüler<br />
Cinselliğin öğrenildiği kültür-<br />
lerdir. Cinsellik insan mutluluğunun<br />
bir parçasıdır ve erken cinsel dene-<br />
yim toplumsal ve biyolojik olgunluk<br />
için gerekli görülür. Gelenekler, gö-<br />
renekler ve kurumlar aracılığıyla<br />
gençlerin cesaretlendirilerek cinsel<br />
becerilerini geliĢtirmeleri sağlanır.<br />
Çocukların özellikle ergenler için<br />
düzenlenmiĢ buluĢma yerlerinde za-<br />
man geçirmeleri sağlanır ve ergen<br />
törenleri yapılır. Çocuklar ergenliğin<br />
sonunda eĢlerini seçerler. Örneğin,<br />
Afrika‟daki Chewa‟da, çocukların<br />
cinselliği denemelerine izin verilme-<br />
diği takdirde, büyüdüklerinde çocuk<br />
yapamayacaklarına inanılmaktadır.<br />
Türkiye'de toplumun cinselli-<br />
ğe bakıĢının farklı yöreler ve aileler<br />
açısından yukarıda bulunan ilk üç<br />
grup içinde yer aldığı görülebilmek-<br />
tedir. Cinsellik hakkında farklı bilgi,<br />
tutum, inanç, deneyim ve kültürel<br />
normlar vardır. Cinselliği üreme ey-<br />
lemi olarak gören yaklaĢımda, cinsel<br />
olarak aktif olmasına izin verilen<br />
kiĢiler evli ve üreme çağında olan<br />
kiĢilerdir. Ergenlik yaĢındaki gençler<br />
evli değillerse, cinsel yönden aktif<br />
olmaları toplumsal onay görmez,<br />
ahlaksız ve günahkar olarak nitelen-<br />
dirilirler. Cinsel iliĢkiye girme, pre-<br />
zervatif kullanma, farklı cinsel yöne-<br />
limleri tanıma, gebe kalma, güvenli<br />
cinsel iliĢki kurma, cinsel davranıĢlar<br />
hakkında bilgilenme, cinsel kimlik<br />
kazanma gibi konularda konuĢmak,<br />
eğitim yapmak bu tür bir toplumda<br />
zordur. Oysa cinsellik üreme amacı<br />
69
dıĢında da insanlarda var olan temel<br />
iĢlevlerden biridir (Atkınson ve ark.<br />
2002;<br />
http://www.forumtrportal.com/arcade<br />
.php; ___2000).<br />
Türk Toplumunun Cinselliği<br />
AlgılayıĢı ve Tutumu<br />
Müslümanlıktan önce ve<br />
Müslümanlığı kabul ettikten sonra<br />
yüzyıllarca Türklerin cinselliğe<br />
Araplardan farklı ve ileri <strong>sayı</strong>labile-<br />
cek bir değer verdikleri yazılmakta-<br />
dır. Eski Türklerde “ġamanizm ve<br />
Toyonizm” inancı vardı. ġamanizm<br />
kadındaki kutsal güce dayanmakta,<br />
Toyanizm ise erkek gücüne inanmak-<br />
tadır. Her iki inanç eĢit değerdeydi.<br />
Bu nedenle de kadın ve erkek hukuk-<br />
ça ve törece eĢit tutulmaktaydı. 11.<br />
yüzyılda birçok kültürün beĢiği olan<br />
Anadolu‟ya yerleĢen Türkler‟in, ya-<br />
vaĢ yavaĢ kültür değiĢimine uğradık-<br />
ları, her kültürden bazı öğeler aldık-<br />
ları görülür. Bu kültürler içinde din-<br />
sel yönü ağır basan Müslümanlığın<br />
önde geldiği kuĢkusuz bir gerçektir.<br />
Her toplumun kadına ya da erkeğe<br />
özgü olarak tanımladıkları kalıp yar-<br />
gılar vardır. Toplum, beklenen ölçü<br />
ve kalıplardan sapıcı davranıĢları hoĢ<br />
karĢılamadığı için, bireyler kendile-<br />
rini yerleĢik normlara uydurmaya<br />
çalıĢır. Toplumumuzda da bu konuda<br />
çağlar boyu süren ataerkil düĢünüĢ<br />
ve Ġslam dininin etkisini görmekteyiz<br />
(Ġbrikçi ve ark 1995; Atkınson ve<br />
ark. 2002).<br />
Günümüz Türkiye‟sin de cin-<br />
sellik halen toplumsal bir tabu olarak<br />
ele alınmakta; gençler ve yetiĢkinler<br />
bu konuda hiçbir eğitim görememek-<br />
te; cinsellik bir çok kiĢi için yanıtla-<br />
namayan soru ve sorunlarla dolu bir<br />
bilmece olmayı sürdürmektedir. Top-<br />
lumumuzda aileler, çocuklarını ge-<br />
nellikle cinsiyeti örtbas etmeye çalı-<br />
Ģarak ama kültürel kalıplara uygun<br />
biçimde davranarak yetiĢtirmektedir.<br />
Toplumumuzda genel olarak<br />
cinsel konuların ve sorunların doku-<br />
nulmazlığı vardır. Gençler cinsel<br />
konulara iliĢkin bilgileri anne-<br />
babalarından, yakınlarından, öğret-<br />
menlerinden alamayıp, cinsellikle<br />
ilgili tutum ve davranıĢları öğrene-<br />
memektedirler. Bir yandan çocuğun<br />
ve gencin yaĢadığı aile içinde, yakın<br />
çevrede, okulda cinsel konuların ko-<br />
nuĢulup tartıĢılamaması, sorunların<br />
dile getirilememesi, ayıp ve yasaklar-<br />
la bastırılması, öte yandan cinselliği<br />
sömüren film ve yayınların yaygınlı-<br />
70
ğı, çocuk ve gençleri çatıĢma ve bu-<br />
nalımlara sürüklemektedir. Genellik-<br />
le gençler cinsel konulara iliĢkin bil-<br />
gilerini çok yakın arkadaĢlarından,<br />
duygusal yönü ağır basan, gerçekler-<br />
den uzak biçimde edinmektedirler.<br />
Sorunlara sağlıksız çözümler bul-<br />
maktadırlar (Ġbrikçi ve ark 1995;<br />
Atkınson ve ark. 2002).<br />
Toplumumuzda cinselliğin<br />
erkek için fizyolojik bir gereksinim,<br />
kadının da ancak evlendikten sonra<br />
yaĢayabileceği bir olgu olduğu dü-<br />
Ģüncesi baskın çıkmaktadır. Böylece<br />
erkeğin cinsellikle tanıĢma hakkı ve<br />
hazırlıkları ergenlik döneminde baĢ-<br />
larken, kadının cinselliğini yaĢama<br />
hakkını ancak koca adayının ortaya<br />
çıktığı tarih belirlemektedir. Bu yaĢ,<br />
kırsal kesimde genç kızın isteği dı-<br />
Ģında 12 olabileceği gibi, “kısmet”in<br />
ortaya çıkıĢına bağlı olarak 35‟de<br />
olabilmektedir. Bazı durumlarda ka-<br />
dının evleneceği insanı seçme hakkı<br />
da elinden alınmaktadır. Birini se-<br />
verken, ailenin maddi ve manevi<br />
beğenisini kazanmıĢ bir baĢkasıyla<br />
evlendirilmesi çok olasıdır. Kadınla-<br />
rın duyguları önce babası, sonrada<br />
kocası tarafından yok <strong>sayı</strong>lmaktadır.<br />
Onun için cinsel çekim söz konusu<br />
değildir, olsa da acaba evlenmeden<br />
önce böyle bir durumdan kiĢi haber-<br />
dar mıdır?<br />
Toplum ve aile, erkeğin dai-<br />
ma bir tehlike olduğunu belirtirken,<br />
bir imza karĢılığında yasak ve ayıpla-<br />
rın geçersiz olduğunu söylemektedir.<br />
Kadın her zaman düĢlediklerini, evli-<br />
likte bulamamakta, korkmakta, ne<br />
kendine ne eĢine fazla bir Ģey vere-<br />
memektedir. EĢine cinsel uyumları<br />
için bazı Ģeyleri hatırlatması doğal-<br />
ken, bilgisizliğinden, ayıp olacağın-<br />
dan bir Ģey söyleyememektedir. Ba-<br />
zen bunu yapabildiği halde, bilinçaltı<br />
baskılardan ötürü mutluluğu bir türlü<br />
bulamayan çiftler de görülmektedir.<br />
Geleneksel kültürümüzün sonucu<br />
olarak fazla kadın olmaktan kork-<br />
maktadır.<br />
Çağlar boyu sürüp gelen ko-<br />
Ģullandırmaların etkisiyle kadın ken-<br />
disini farkında olmadan, bilinçsizce<br />
önce diĢi olarak görmektedir. Özel-<br />
likle toplumumuzda görünüĢte özerk<br />
ve özgür davrandığını göstermek<br />
isteyen nice kadınlar, çok öteden<br />
süzülüp gelen bir kültür tortusunun<br />
bilinçdıĢı itimiyle kendini topluma,<br />
“diĢi” olarak sunmayı ve bu sunuĢta-<br />
ki becerisini baĢarı saymaktadır.<br />
71
Dikkat edilmesi gereken nokta ise<br />
yarının kadınları olacak kızlarımızın<br />
çoğunun böylesine seçkin diĢiliklere<br />
özenmeleri, onlarla özdeĢleĢmeleri-<br />
dir. Kadınlarımızın büyük çoğunlu-<br />
ğunun toplumsal yaĢamdaki ürkekli-<br />
ği, çekingenliği ve tedirginliği ken-<br />
dini önce “diĢi” olarak görmesinden<br />
ve bunu utanılacak, sakınılacak bir<br />
“varlık niteliği” biçiminde algılama-<br />
sından ileri gelmektedir. Kaldı ki<br />
diĢiliğin analık yönünü kutsarken,<br />
cinsellik yönünü aĢağılamaktayız.<br />
Dikkat edilirse halk arasında ağır<br />
küfürlerimizin çoğu cinsel eylemi<br />
anlatan sözcüklerden oluĢmaktadır.<br />
Bu küfürler erkekliğin güç simgesi<br />
olan penisin Ģu ya da bu Ģekilde kul-<br />
lanımını ifade etmektedir.<br />
Sonuç olarak toplumumuzda<br />
erkekle kadın arasında gerçekleĢmesi<br />
gereken ve yalnızca insana özgü bir<br />
cinsel yaĢam olan psikoseksüel bir-<br />
likteliğin yerine; kadının kiĢiliğinin<br />
rol oynamadığı, ilkel ve kaba cinsel<br />
istek doyumundan öteye geçmeyen,<br />
ruhsal doyum sağlamayan, mekanik<br />
“oldu-bitti” diyebileceğimiz bir iliĢki<br />
görülmektedir (Ġbrikçi ve ark 1995).<br />
Diğer Toplumların Cinselliği<br />
AlgılayıĢı<br />
Birçok tarihçi, Ortaçağ‟da<br />
Ġngiltere‟de güçlü bir Hıristiyan ge-<br />
leneği henüz yerleĢmeden önce, in-<br />
sanların cinsel yaĢamlarından olduk-<br />
ça özgür olduklarını anlatmaktadır.<br />
Ama bu özgürlük, daha çok zenginle-<br />
rin tekelinde olan, onların yaĢayabi-<br />
leceği bir durumdu. Ayrıca, bazı top-<br />
lumlarda, insanların cinsel iliĢkileri-<br />
nin doyurulmasında fiziki güç kul-<br />
landıkları görülmekteydi. Cinsel ser-<br />
bestliğin güç ve ayrıcalıkla karıĢtığı<br />
en aĢırı durumlara, köleci toplumlar-<br />
da rastlanır. Günümüzde de, kadınla-<br />
ra yönelik cinsel tacizler görülmek-<br />
teyse de, artık cinsellik, dünyanın<br />
birçok yerinde güç ve ayrıcalık sahi-<br />
bi olanların yaĢayabileceği bir özgür-<br />
lük olmaktan çıkmıĢtır. Bununla bir-<br />
likte, özellikle servet ve gücün gözle<br />
görülür farklılıklar ortaya koyduğu<br />
Afrika ve Asya ülkelerinde, zengin-<br />
ler ve güçlüler yoksullara oranla da-<br />
ha özgürdür. Bu durum, bir dereceye<br />
kadar Ortadoğunun ve Okyanus-<br />
ya‟nın az geliĢmiĢ ülkeleri içinde<br />
geçerlidir. Ayrıca Ortadoğu ülkele-<br />
rinde poligami (çok eĢlilik) evlilikle-<br />
rinin yaĢandığını ve bunun pek çok<br />
72
soruna sebep olduğunu görmekteyiz<br />
(Ġbrikçi ve ark 1995; Theriot 2003).<br />
Sanayi devrimi döneminde<br />
çok <strong>sayı</strong>da insanın Ģehirlerde top-<br />
lanması ve çalıĢma koĢulları, davra-<br />
nıĢlar üzerindeki geleneksel deneti-<br />
min gevĢemesine yol açmıĢtır. Ame-<br />
rika BirleĢik Devletleri‟nde (ABD)<br />
1950 yılının baĢlarında alınan değiĢik<br />
adlar altındaki gençlik grupları, aynı<br />
yılın ortalarında “savaĢ yerine aĢk”<br />
sloganlarıyla ilk “Hippy” akımını<br />
baĢlatmıĢlardır. Kore savaĢı nedeniy-<br />
le yaĢlı kuĢakları suçlayan gençler<br />
tarafından desteklenen bu akım, önce<br />
Amerika‟ya, daha sonra Avrupa‟ya<br />
yayılmıĢtır. Ġlk 10 yıl içinde davra-<br />
nıĢları, tutumları, yaĢantıları, giysile-<br />
ri ve alıĢkanlıklarıyla yaĢadıkları<br />
toplumlara yabancı gelen bu gençler<br />
“yarı deli” olarak nitelendirilmiĢ,<br />
ancak 1960‟dan sonra toplumlar bu<br />
akımın nedenlerini, görüĢlerini,<br />
amaçlarını anlamaya baĢlamıĢlardır.<br />
Bunun gibi çeĢitli gençlik hareketle-<br />
ri, toplumsal denetimin gevĢemesini<br />
sağlamıĢtır. Bu gevĢeme en fazla<br />
Ġskandinav ülkelerinde, ardından<br />
ABD ve Ġngiltere‟de hissedilmekte-<br />
dir. Bu gevĢemenin yasalara yansı-<br />
yan yönü de, yetiĢkin erkekler ara-<br />
sında eĢcinsel davranıĢlara izin veren<br />
yasalardır. Ġngiltere ve ABD‟nde<br />
çıkarılan yeni yasalarla bazı durum-<br />
larda kürtaja izin verilme ve boĢan-<br />
ma kolaylaĢtırılmaktadır.<br />
Günümüzde, kadınların eski-<br />
sine oranla daha özgür olmaları, çağ-<br />
daĢ toplumlarda gidilerek tek eĢliliğe<br />
verilen önemin azalmasına yol aç-<br />
mıĢtır. Bunun yanı sıra, bir baĢka<br />
neden de çağdaĢ psikolojinin sağlıklı<br />
bir cinsel hayata verdiği önem ve<br />
doğum kontrol yöntemleri sayesinde<br />
kazanılan gebelikten korunma olana-<br />
ğıdır. ÇağdaĢ kadınlar arasında yavaĢ<br />
yavaĢ da olsa yaygınlaĢmaya baĢla-<br />
yan bağımsızlık duyguları, ilerde<br />
evlilik biçimlerinde de yeni çeĢitle-<br />
melere yol açabilecektir (Ġbrikçi ve<br />
ark 1995; Theriot 2003).<br />
Ayrıca çeĢitli ülkelerde yeni<br />
yeni çıkarılmakta olan boĢanma ya-<br />
saları, boĢanmayı bozulan bir evlili-<br />
ğin doğal sonucu olarak benimse-<br />
mektedir. Kadın ve çocukların mut-<br />
laka evlilik çerçevesi içinde kalmala-<br />
rı gerektiği, erkeğin ömür boyu on-<br />
lardan sorumlu olacağı yolundaki<br />
eski baba erkil görüĢ, yavaĢ yavaĢ<br />
yok olmaktadır. Özellikle Avrupa ve<br />
ABD‟de gençler arasında geleneksel<br />
73
evlilik, yerinin nikahsız yaĢama ve<br />
deneme evliliğine bırakmıĢtır. 19.<br />
yüzyılda ortaya çıkan ve kendisine<br />
oldukça da taraftar bulan bu düĢün-<br />
ceye göre, nikah bağıyla yapılan evli-<br />
likler kiĢilerin birbirlerine duydukları<br />
aĢkın azalmasına, hatta ortadan<br />
kalkmasına neden oluyordu. Kendi-<br />
sine pek çok ozan, sanatçı düĢünür<br />
arasından taraftar bulan bu görüĢ<br />
baskı ve kuralların aĢkı öldürdüğünü<br />
ileri sürüyordu. Nikahsız aĢk, o dö-<br />
nemde de tanınmıĢ ozan, düĢünür ve<br />
sanatçılar tarafından uygulanmıĢtır.<br />
Bu görüĢ günümüzde de değiĢik bi-<br />
çimlerde uygulanmaktadır.<br />
BaĢka bir nikahsız yaĢama<br />
biçimi de evlilik öncesi deneme evli-<br />
liği niteliği taĢımaktadır. Bu durum<br />
ile birlikte yaĢayıĢları sırasında uyum<br />
sağlayan eĢler, iliĢkilerini evliliğe<br />
dönüĢtürmektedirler. Bu tür iliĢkiler<br />
günümüzde oldukça yaygındır. Bu<br />
sırada toplumların kızlık zarı konu-<br />
sunda görüĢlerinin değiĢmesiyle bir-<br />
likte ekonomik ve toplumsal etkenle-<br />
rin de rolü vardır (Ġbrikçi ve ark<br />
1995). Deneme evliliği, 1.Dünya<br />
SavaĢı‟ndan hemen sonra ABD‟de<br />
gençlik mahkemelerinin önerdiği bir<br />
evlilik tipidir. Evlilikte reform yapa-<br />
cağı savıyla yaygınlaĢtırılmaya çalı-<br />
Ģılan deneme evliliği, arkadaĢlık ve<br />
dostluk üstüne dayandırılmak isten-<br />
miĢtir. Deneme evliliğinin amacı,<br />
evliliğin getirebileceği sorunları dü-<br />
ğünden önceki bir yıl süre içinde<br />
saptamak ve bu sırada çözümlemek-<br />
tir. Mahkemeye göre, deneme evliliği<br />
yapan eĢler, birlikte yaĢamalarına<br />
karĢın bir yıl çocuk yapmaktan kaçı-<br />
nacaklardır. Yasal bakımdan evlilik-<br />
ten hiçbir farkı olmayacak olan de-<br />
neme evliliğinden, çocuk olmadığı<br />
için boĢanma büyük sorunlar çıkar-<br />
mayacaktır. Bütün önlemlere karĢın<br />
çocuk olursa denemeye katılan er-<br />
kek, çocuğun babalık sorumluluğunu<br />
üstlenmek zorunda kalacaktır.<br />
Deneme evliliklerinin yarar-<br />
ları yanı sıra pek çok da zararlı yanı<br />
ortaya çıkmıĢtır. Bilim adamları,<br />
çocuk olmayacağı düĢüncesiyle eĢle-<br />
rin bir birine fazla bağlanmadıklarını<br />
belirlemiĢlerdir. Bu nedenle deneme<br />
evliliklerinin eĢlerin cinsel bilgilerini<br />
artırmasına karĢın duygusal yönden<br />
duyarsızlaĢmalarına yol açtığı sap-<br />
tanmıĢtır. Bu tür evlilik dıĢı cinsel<br />
iliĢkilerin olumlu ya da olumsuz kar-<br />
Ģılanması yere zamana göre değiĢ-<br />
mektedir. Geleneksel ahlak kuralları-<br />
74
na sıkı sıkıya bağlı toplumların he-<br />
men hemen bütününde, bu tür cinsel<br />
iliĢkiler ahlaka aykırı olarak nitelen-<br />
mekte ve böyle iliĢkilerde bulunanlar<br />
bazen yoğun bir biçimde kınanabil-<br />
mektedir. Buna karĢılık insan yaĢa-<br />
mının çeĢitli alanlarında olduğu gibi<br />
cinsel konularda da sorunlarını çöz-<br />
müĢ olan ülkelerde, bu tür iliĢkilere<br />
karĢı çıkılmaktadır (Ġbrikçi ve ark<br />
1995).<br />
Kaynaklar<br />
Gökyıldız, ġ. (2002). Cinsel sağlığın<br />
geliĢtirilmesinde hemĢirenin etkinliği<br />
nasıl sağlanır? HemĢirelik Dergisi. 12<br />
(49):91-98.<br />
Tekin, N. (1995). Ġstanbul ilinde ana<br />
çocuk sağlığı ve aile planlaması mer-<br />
kezlerine baĢvuran evli kadınların<br />
cinsel sorunları ve sağlık ekibi üyele-<br />
rinin konuya yaklaĢımı. Ġstanbul Üni-<br />
versitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü<br />
Doktora Tezi. Ġstanbul.<br />
Kayır, A. (1998). Cinsellik Kavramı<br />
ve Cinsel Mitler. Cinsel sorunlara<br />
genel yaklaĢım. Monograf Serisi 1.<br />
30-36.<br />
Ġbrikci, S., Özçelik, V., Öztürk, Y.,<br />
Bülbül, S., Tulek, Z., Arıkan, S.,<br />
Taylan, B. (1995). Toplum sağlığı<br />
hemĢireliği gözüyle cinsellik ve so-<br />
runları. Ġ.Ü.F.N.H.Y.O Halk Sağlığı<br />
HemĢireliği Grup ÇalıĢması. Ġstan-<br />
bul.<br />
Kayır, A., ġahin, D. (1998). Kadın<br />
cinselliği ve cinsel iĢlev bozuklukla-<br />
rı. Cinsel ĠĢlev Bozuklukları. Ege<br />
Psikiyatri Sürekli Yayınları.<br />
3(1): 19-53.<br />
Female sexuality,<br />
(http://www.boun.edu.tr/services/gdb<br />
/saglik13.html) EriĢim Tarihi:<br />
15.05.2006<br />
Theriot, NM. (2003). Gender and<br />
Medicine in Nineteenth-Century<br />
America;(1). NWSA Journal.<br />
15(2):144.<br />
Atkınson, R.L. and et al. (2002) Psi-<br />
kolojiye GiriĢ. Çeviri Editörü: Yavuz<br />
Alogan. ArkadaĢ Yayınları. Ankara.<br />
98-110.<br />
Cinsellikle ilgili araĢtırmalar<br />
(http://www.forumtrportal.com/arcad<br />
e.php). EriĢim Tarihi: 10.05.2006<br />
--------(2000) Toplumlarda Cinselli-<br />
ğe BakıĢ. Cinsel Sağlık Bilgileri Eği-<br />
timi Öğretmen El Kitabı. Ġnsan Kay-<br />
nağını GeliĢtirme Vakfı. Ġstanbul.<br />
15-27.<br />
75
OKUL ÖNCESĠ EĞĠTĠMDE<br />
AĠLE KATILIM MODELLERĠ<br />
Öğr. Gör. Vuslat OĞUZ<br />
Ġnönü Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri<br />
Meslek Yüksekokulu, Malatya<br />
e-posta: voguz@inonu.edu.tr<br />
Özet<br />
Çocuğun ailesinden nasıl bir temel<br />
aldığı ve ailenin sosyo-ekonomik<br />
statüsü çocuğun okul performansının<br />
en önemli faktörünü oluĢturmaktadır.<br />
Okulda baĢarılı olamayan çocuklar<br />
genelde okul aktiviteleri ve okulun<br />
amaçlarına ilgi duymayan ailelerden<br />
gelmektedir. Ailelerin eğitim-<br />
öğretim sürecine etkili Ģekilde katıl-<br />
malarının önemli ve temel gerekçele-<br />
rinden birisi, anne ve babaların ço-<br />
cuklarıyla en yoğun iletiĢim içinde<br />
olan bireyler olmalarıdır. Annelerin<br />
öğrenim düzeylerinin düĢük olması<br />
onların çocuklarına gerek ev orta-<br />
mında çeĢitli becerileri kazandırma-<br />
larına gerekse okuldan beklenen aka-<br />
demik katkılara yeterince cevap ve-<br />
rememelerine neden olmaktadır. Aile<br />
katılım çalıĢmaları kapsamında aile-<br />
lerin okulu tanıması, kendilerini oku-<br />
lun bir parçası olarak hissetmesi,<br />
onların okul ve öğrenciler için kay-<br />
naklar araması için fırsatlar sağla-<br />
maktadır. Ayrıca, sınıf ve okul orta-<br />
mı içinde “ortak bir kültür”ün oluĢ-<br />
ması için ailelerin eğitim sürecine<br />
iliĢkin bazı etkinlikleri ev ortamına<br />
taĢımalarına ve bunları geliĢtirmele-<br />
rine de çok yararlı olmaktadır. Bu<br />
temel gerekçelere bakıldığında aile-<br />
lerin eğitim sürecine katılımının etki-<br />
si daha açık olarak dikkat çekmekte<br />
ve belirginleĢmektedir. Bu nedenle<br />
okul öncesi eğitimin yaygınlaĢtırıl-<br />
ması ve verilen eğitimin sürekliliği-<br />
nin sağlanması için okul aile iĢ birliği<br />
Ģarttır. Okul öncesi eğitim kurumla-<br />
rında uygulanan eğitim programları<br />
ne denli kaliteli olursa olsun aile ta-<br />
rafından desteklenmedikçe çocuklar-<br />
da kalıcı davranıĢ değiĢiklikleri sağ-<br />
lamak ve okul öncesi eğitimin hedef-<br />
lerine ulaĢmak mümkün olamayacak-<br />
tır. Aile katılımında, çocukların ilk<br />
eğitimcilerinin anne, babaları olduğu<br />
görüĢünden yola çıkılarak, aileleri<br />
destekleyici, onları çocuk geliĢimi ve<br />
eğitimi hakkında eğitici ve çocukla-<br />
rının eğitimine katılmalarını sağlayı-<br />
cı Ģekilde sistematik ve kurumsal<br />
eğitimle evdeki eğitimi paralelleĢti-<br />
ren bir yaklaĢım sergilenir. Aile katı-<br />
76
lım çalıĢmalarının çocuğun eğitim<br />
yaĢantısını önemli ölçüde etkilediği<br />
düĢünüldüğünden, bu çalıĢmada okul<br />
öncesi eğitimde aile katılım modelle-<br />
ri ayrıntılı olarak ele alınacaktır.<br />
Anahtar Kelimeler: Çocuk eğitimi,<br />
okul öncesi, aile katılımı<br />
GiriĢ<br />
Aile katılımı (anne-baba katılımı),<br />
anne-babaya konuya özgü becerilerin<br />
öğretilmesi, sosyal ve duygusal des-<br />
tek verilmesi, anne-baba ve profes-<br />
yoneller arasında bilgi alıĢveriĢi,<br />
anne-babanın bir gruba katılması,<br />
uygun anne-baba-çocuk iliĢkilerinin<br />
geliĢtirilmesi ve anne-babaya top-<br />
lumsal kaynaklara ulaĢmalarında<br />
yardımcı olmak Ģeklinde tanımlana-<br />
bilir (Ömeroğlu ve diğ. 2003). Aile-<br />
nin eğitime katılımı aile bireylerinin<br />
okul öncesi eğitim hakkında görüĢ<br />
sahibi olmaları ve çalıĢmaların evde<br />
pekiĢtirilmesini desteklemeleri ve<br />
böylece eğitimde devamlılığın sağ-<br />
lanması için gereklidir. Eğitimde<br />
sürekliliğin sağlanması ise eğitimde-<br />
ki baĢarıyı arttırmaktadır. Ailenin<br />
eğitime katılımı ebeveynlerin çocuk<br />
yetiĢtirme konusundaki bilgi ve bece-<br />
rilerini arttırmakta ve daha etkili<br />
ebeveynler olmalarını sağlamaktadır<br />
(Anonim 2006; Aksoy ve Turla<br />
1999).<br />
Erken çocukluk eğitimiyle ilgili<br />
programların baĢarılı olması aile ka-<br />
tılım ve desteğinin alınması ve ço-<br />
cukların ailelerinden teĢvik ve destek<br />
almayı sürdürmesiyle mümkündür.<br />
Aile katılımı birçok biçimde olabilir.<br />
Çocukları etkileyecek kararları al-<br />
mak ve amaçları belirlemek amacıyla<br />
yönetim kurulunda yer alma, sınıfta<br />
gözlem yapma, çocuklarla birlikte<br />
kitap okuma, Ģarkı söyleme gibi bir<br />
etkinlik planlama ve uygulama, gezi-<br />
lerde öğretmene yardımcı olma, sınıf<br />
için çeĢitli kaynak olmaya çalıĢılması<br />
ve katılması zor olan ailelerin katılı-<br />
mını sağlama vs. dikkat edildiği gibi,<br />
aileler sadece okulda ve program<br />
etkinliklerinde değil, sınıfta da yer<br />
almaktadırlar. Ancak, öğretmenlerin,<br />
çocukların ve ailelerin gereksinimle-<br />
rini ve çeĢitliliğini göz önünde bu-<br />
lundurarak ailelerin çocuklarını des-<br />
tekleyecek ve katılımlarını sağlaya-<br />
cak çok fazla çeĢitte strateji geliĢtir-<br />
meleri gerekmektedir.<br />
Farklı kültür ve sosyal düzeyden<br />
gelen ailenin çocukları aile katılı-<br />
mından büyük yarar sağlamaktadır-<br />
lar. Bu nedenle, öğretmenler, çocuk-<br />
77
ların kurum içindeki yaĢamlarını<br />
öğrenmek için kurumun için girmeli-<br />
dirler. Ev ile okul öncesi eğitim ara-<br />
sındaki iliĢkinin sağlıklı yürümesi<br />
öğretmen tarafından büyük bir çaba<br />
gösterilmesini gerektirmektedir. Tek<br />
baĢına bir okul öncesi eğitim kurumu<br />
çocuğun çok yönlü geliĢimini ve<br />
bireysel gereksinimlerini karĢılaya-<br />
mamaktadır. Okul öncesi eğitimcile-<br />
ri, eğitimde çocukların anne-<br />
babalarından edindikleri öğrenme<br />
deneyimlerini geliĢtirmeye çalıĢma-<br />
lıdırlar (Ömeroğlu, Yazıcı ve Dere<br />
2003).<br />
Aile katılımı, çocuğun okuldaki, aile<br />
içindeki ve toplumdaki bütün yaĢam-<br />
larını kapsayacak Ģekilde planlanmalı<br />
ve uygulanmalıdır. Planlamada oku-<br />
lun “Okulumuz ne tür bir aile katılı-<br />
mı programını izlemelidir?” sorusu-<br />
nu yanıtlaması çok önemlidir. Yanıt,<br />
okuldaki öğretmenlerin ve ebeveyn-<br />
lerin ilgilerine ve ihtiyaçlarına bağlı<br />
olarak verilebilir (Morrison 1998;<br />
Coleman 1997; Hohmann ve Weikart<br />
2000). Okul aile iĢ birliği süreci, aile-<br />
lerin çocuklarını okula ilk kayıtlarını<br />
yaptırdıkları andan itibaren baĢlamıĢ-<br />
tır. Böylece öğretmenlerin “aile katı-<br />
lımı programı felsefelerini” belirle-<br />
dikten sonra ellerinde, kayıtlar sıra-<br />
sında edinilen çocuk ve aileye iliĢkin<br />
temel bilgiler mevcut olacaktır. Ço-<br />
cuklar ve aileler ile ilgili elde edilen<br />
bu ilk bilgiler, aile katılımı progra-<br />
mının genel çerçevesini oluĢturacak-<br />
tır. Öğretmen, yıllık planda eğitim<br />
programına; yeni eğitim yılında gele-<br />
cek çocukların ve ailelerinin özellik-<br />
leri ve gereksinimlerinin ortalama<br />
olarak neler olabileceğini tahmin<br />
ederek ona göre aile katılımının nasıl<br />
sağlanacağı (aile katılım etkinliğinin<br />
adı, tarihi, konusu, varsa çağrılması<br />
düĢünülen uzman konuk ve onunla<br />
ilgili hazırlıklar, ebeveynin sınıfa<br />
katılımı ile ilgili yapılması gereken-<br />
ler, veli toplantıları, bülten tahtası,<br />
broĢür, afiĢ hazırlıkları vb.) ile ilgili<br />
hazırlıklara iliĢkin açıklamalara yer<br />
vermelidir. Öğretmen, eğitim yılı<br />
içinde yapacağı değiĢiklikleri değer-<br />
lendirmede belirterek bunlara yıllık<br />
planında yer verebilir. ÇalıĢmaların<br />
detaylandırılması, ihtiyaç belirleme<br />
çalıĢmalarının sonuçlarına göre ya-<br />
pılmalıdır (Kandır 2002). Ailenin<br />
ihtiyaçlarını belirleme çalıĢması,<br />
ailenin içinde bulunduğu süreçteki<br />
ihtiyaçlarını ortaya koymayı amaç-<br />
lamaktadır. Bu tür bir çalıĢma, hem<br />
78
aile üzerinde odaklaĢmalı hem de her<br />
bir aile üyesinin ihtiyaçlarını göz<br />
önünde tutan bir sistem içerisinde<br />
planlanmalıdır. Kapsamlı bir ihtiyaç<br />
belirleme çalıĢması düzenlenirken,<br />
ailenin ihtiyaçları kadar maddî ve<br />
manevî imkânları üzerinde de odak-<br />
lanılmalı ve ikisi arasında denge ku-<br />
rulmalıdır. Ayrıca, okul ve toplumun<br />
ihtiyaçları da bu aĢamada önemlidir<br />
(Ersoy 2003). Ailenin ihtiyaçlarının<br />
belirlenmesinin yanı sıra, aileye sağ-<br />
lanacak hizmetlerin türü, içeriği, ni-<br />
teliği ve yöntem seçimi de önemlidir.<br />
Ancak hizmetlerin amacına ulaĢması<br />
ve uygulanan programı ailenin kabul<br />
etmesini kolaylaĢtırması açısından<br />
ihtiyaç belirleme çalıĢması mutlaka<br />
yapılmalıdır. Toplantıların günü,<br />
saati, zamanı, konusu ve kurallar<br />
ailelerle birlikte belirlenmelidir. Aile<br />
katılımı etkinliklerinin önceden plan-<br />
lanması, gerekli hazırlıkların yapıl-<br />
masını ve etkin katılımın sağlanma-<br />
sını kolaylaĢtıracaktır (Can YaĢar<br />
2001). Ailelerle birlikte çalıĢırken ilk<br />
yapılacak Ģey ailenin farklılığını an-<br />
lamaktır. Birbirinden ayrı kültürel<br />
bakıĢ açıları ailelerdeki farklılıkların<br />
bir parçasıdır ve kültürel farklılıklar,<br />
okul-aile iliĢkisini kurmaya çalıĢır-<br />
ken engeller yaratabilir. Hazırlanan<br />
aile katılım programı ailelerin; kültür<br />
seviyesi, yaĢadıkları deneyimleri,<br />
davranıĢsal ve geliĢimsel beklentileri<br />
ile uyum sağlamalıdır. Bir çocuğun<br />
ailesi ile ilgili bilgilenmek, duyarlı ve<br />
etkili okul-aile iliĢkisinin geliĢmesi<br />
için önemlidir (Coleman 1997;<br />
Hohmann ve Weikart 2000).<br />
Aile Katılım Modelleri<br />
BaĢarılı bir programın çeĢitli türlerde<br />
aile katılımını sağlama ve ailelere;<br />
dinleyici olma, evde görevi üstlenme,<br />
program destekleyicisi olma, danıĢ-<br />
manlık ve karar verici olma gibi çe-<br />
Ģitli rolleri verme özellikleri vardır.<br />
Her biri farklı yerlerde, farklı mater-<br />
yaller ve kaynaklar gerektiren ve<br />
farklı sonuçlara yol açan aile katılımı<br />
modelleri Ģunlardır:<br />
Aile ĠletiĢim Etkinlikleri<br />
Öğretmenler ve yöneticiler okul ön-<br />
cesi eğitim programı ve çocuğun<br />
geliĢimi hakkında ailelere bilgi sun-<br />
manın en etkili yollarını düĢünmek<br />
zorundadırlar. Ailelerin sınıf içi ve<br />
sınıf dıĢı etkinliklere katılmaları,<br />
sınıf ortamında çocuklarını gözleme-<br />
leri program hakkında bilgi edinme-<br />
leri açısından önemlidir. Kurulan<br />
iletiĢim biçimi ve sıklığı farklılıklar<br />
79
göstermelidir (Morrison 1998). Okul<br />
öncesi eğitim kurumlarında ailelerle<br />
iletiĢim kurma amacıyla Ģu etkinlik-<br />
ler yapılabilir;<br />
Ev ziyaretleri: Ev ziyaretleri, ebe-<br />
veynlerin değerlerini, çocuğuna karĢı<br />
tutum ve davranıĢlarını, çocuk ile<br />
ilgili beklentilerini öğrenmek ve ai-<br />
leyi tanımak için kullanılan en iyi<br />
yöntemlerden biridir. Öğretmen açı-<br />
sından güç olsa da çocukların evleri-<br />
ne yapılan ziyaretler çok önemli eği-<br />
tim fırsatları sunmaktadır. Öğretme-<br />
nin ziyaretleri çocuk ve aileyi daha<br />
iyi tanımasına fırsat vermektedir.<br />
Aile, ev ziyaretleri sırasında duygu<br />
ve düĢüncelerini daha rahat ifade<br />
edebilmekte, çocuk ise öğretmeninin<br />
kendisi ile ilgilendiğini ve değer ver-<br />
diğini düĢünerek öz-saygısını geliĢti-<br />
rebilmektedir (Hildebrand 1981).<br />
Öğretmen, ev ziyaretleri sırasında<br />
anne babaların geleneksel tutumları-<br />
na ve değer yargılarına saygı göster-<br />
meli, duygu ve düĢüncelerini payla-<br />
Ģarak onları desteklemelidir. Onlara,<br />
çocuklarını günlük yaĢamlarının dı-<br />
Ģında değil içinde tutmaları konusun-<br />
da rehberlik etmelidir. Ailelere, ço-<br />
cuklarıyla evde uygulayabilecekleri<br />
etkinlikler ve uyarıcı çevre düzenle-<br />
mesi konusunda bilgiler verilebilir.<br />
Öğretmen, gözlemleri sonucu ailenin<br />
güçlü yanlarını ve aile-çocuk etkile-<br />
Ģimini değerlendirip destekleyici<br />
etkinlikler planlamalıdır. Öğretmen<br />
tarafından ev ziyareti yoluyla evden<br />
alınan bilgiler sadece çocuğun geli-<br />
Ģim ve eğitim yaĢamını desteklemek<br />
amacıyla kullanılmalıdır (ĠĢmen ve<br />
Yıldız 1996; Hohmann ve Weikart<br />
2000).<br />
Bireysel GörüĢmeler: Her çocuğun<br />
ebeveyni ile bireysel görüĢme düzen-<br />
li ve planlı olarak yapılmalıdır. Bu-<br />
nun için bireysel görüĢme çizelgesi<br />
hazırlanmalıdır. Bazen evde ya da<br />
okuldaki yeni durumlarda da bireysel<br />
görüĢmeler yapılmalıdır. GörüĢmeler<br />
için uygun bir ortam sağlanmalı, gö-<br />
rüĢmelerin kesintiye uğramamasına<br />
izin verilememelidir. Rahat bir at-<br />
mosfer sağlanmalı, saydam olmalı ve<br />
güvenilir olduğunuz hissettirilmeli-<br />
dir. Yalnızca sorunlu durumlarda<br />
değil olumlu geliĢmeleri paylaĢmak<br />
için de bireysel görüĢmeler yapılma-<br />
lıdır. GörüĢmelerin amacı açıklanma-<br />
lı, çocuğun geliĢim durumu ve dav-<br />
ranıĢlar hakkında ebeveyne bilgi ve-<br />
rilmelidir. Ebeveynden çocuğun ev-<br />
deki davranıĢları ve olaylar hakkında<br />
80
ilgi alınmalı, yani durumlar karĢı-<br />
lıklı olarak paylaĢılmalıdır (Anonim<br />
2006).<br />
Toplantılar: Bu katılım Ģeklinde,<br />
anne babalar kendi çocuklarının geli-<br />
Ģimlerini kolaylaĢtırabilmek için bazı<br />
bilgiler alırlar. Bilgi desteği, grup<br />
toplantıları (konferans, seminer, pa-<br />
nel, sohbet toplantıları gibi) ve birey-<br />
sel görüĢmeler yoluyla yapılır. Bu<br />
yolla ailelerin, çocuk geliĢimi ve<br />
eğitimi ile ilgili bilgilerinin artırılma-<br />
sı ve anne babalık yeteneklerinin<br />
desteklenmesi sağlanabilir. Toplantı<br />
konuları çocuk eğitimiyle ilgili olabi-<br />
leceği gibi aile çocuk iletiĢimini artı-<br />
racak, çocuklarla evde yapılabilecek<br />
etkinlikler, oyuncak yapımı ve çocuk<br />
kitapları gibi konularda da olabilir<br />
(Hohmann ve Weikart 2000;<br />
Ömeroğlu ve ark. 2003). Öncelikle<br />
toplantının konusuna ve adına karar<br />
vermek gerekmektedir. Ailelerin<br />
gereksinimlerine yanıt verecek bir<br />
toplantı olması katılımı artıracağın-<br />
dan ihtiyaç belirleme çalıĢmalarında<br />
çocuğun geliĢimi ve eğitimine iliĢkin<br />
olarak en çok gereksinim duyulan<br />
konu seçilmelidir. Genellikle bilgi-<br />
lendirme toplantılarında yapılan, bir<br />
uzman bulup onu konuĢturmaktır.<br />
Burada ihtiyaç anne baba tarafından<br />
belirlenmediği için toplantıya katılım<br />
azdır ve anne babalar bu tür toplantı-<br />
lara bir daha katılmaz. Ailelerin ken-<br />
di belirledikleri konularda toplantıla-<br />
ra katılımı daha fazla olacaktır. Top-<br />
lantı konuları seçilirken öncelikle<br />
ailelerin ve çocukların güçlü yönleri-<br />
ni destekleyecek pozitif baĢlıklar<br />
seçilmelidir. Bu, toplantıya katılan<br />
anne babaların baĢarısızlık korkusu-<br />
nu yenmelerini sağlayacaktır<br />
(Hornby 2000).<br />
Toplantılar sırasında öğretmen, ol-<br />
dukça özel ve somut olmalı, değer-<br />
lendirmelerini; sanat etkinlikleri,<br />
gözlem kayıtları ya da fotoğraf ör-<br />
nekleri ile desteklemelidir. Öğret-<br />
men, anne babaları konuĢmaya teĢvik<br />
etmeli ve grubu yönlendirmelidir.<br />
Çocukların diğer çocuklar ve aileler<br />
ile karĢılaĢtırılmasından kaçınılmalı-<br />
dır. Eğer bir sorun var ise gerçekçi<br />
bir Ģekilde yaklaĢılmalı ve anne ba-<br />
bayı iĢ birliği yapmaya davet etmeli-<br />
dir. “Nasıl yardım edebileceğimizi<br />
düĢünüyorsunuz?” Anne babayı din-<br />
ledikten sonra “... yapmayı deneyebi-<br />
liriz bakalım ne olacak” denilebilir.<br />
AnlaĢmazlık durumunda tartıĢmadan<br />
kaçınılmalıdır (Manning ve<br />
81
Schindler 1997). Toplantı sonunda<br />
gelecek toplantı ile ilgili planlamalar<br />
bittikten sonra olumlu duygular ifade<br />
edilmeli, anne babalar iĢ birliğine<br />
davet edilmelidir.<br />
Bireysel görüĢmeler yapılarak ebe-<br />
veynlerin çocuklar ile ilgili beklenti-<br />
leri öğrenilebilir. Bu beklentilerine<br />
ulaĢmak için neler yapabilecekleri,<br />
çocukları ile ilgili karĢılaĢtıkları<br />
problemleri nasıl çözecekleri konu-<br />
sunda tartıĢılabilir. Bu görüĢmeler,<br />
öğretmenler tarafından planlanabile-<br />
ceği gibi anne babalardan gelen talep<br />
üzerine de düzenlenebilir. Bireysel<br />
görüĢmeler sadece okulda ya da ço-<br />
cukta bir sorun olduğunda planlan-<br />
mamalı, zaman zaman çocuk ve aile<br />
ile ilgili olumlu duygular ve çocuğun<br />
geliĢimi için de yapılmalıdır. Önce,<br />
olumlu davranıĢlar konuĢulmalıdır.<br />
Aileyi suçlayıcı ve yargılayıcı tavır-<br />
lardan kaçınılmalı, sorunun aile ile<br />
birlikte çözülebileceği duygusu ve-<br />
rilmelidir. Gereksiz sohbetlere yer<br />
verilmeden asıl konu tartıĢılmalıdır.<br />
GörüĢme sırasında ortam gerginleĢir-<br />
se, görüĢme baĢka bir tarihe ertele-<br />
nebilir. Anne babalar grupla yapılan<br />
toplantılarda çocukları ile ilgili prob-<br />
lemi rahatça paylaĢamayabilir. Bi-<br />
reysel görüĢmede karĢılıklı etkileĢi-<br />
me girildiği için sorunun kaynağına<br />
inilebilir ve çözüm yolları üretilebilir<br />
(Can YaĢar 2001; Ömeroğlu ve ark.<br />
2003).<br />
Toplantı sırasında; toplantı yönetimi<br />
ile ilgili kurallara uyulmalı, toplantı<br />
saati, tarihi, yeri önceden duyurulma-<br />
lı, toplantının amacı ve beklentileri<br />
açıklanmalı, toplantıya zamanında<br />
baĢlanmalı, etkin tartıĢmalar yapıl-<br />
ması sağlanmalı, tartıĢmaların gün-<br />
dem dıĢına taĢmamasına özen göste-<br />
rilmeli, alınan kararlar ve uzlaĢılan<br />
noktalar özetlenmeli, sonuç özetlen-<br />
meli ve değerlendirme yapılmalıdır.<br />
Toplantı sonunda gelecek yılın plan-<br />
ları tartıĢılabilir ya da çocuğun gele-<br />
cek yıl devam edeceği okul hakkında<br />
bilgiler verilebilir. Planlamalar bittik-<br />
ten sonra olumlu duygular ifade<br />
edilmeli, ebeveyni iĢbirliğine davet<br />
edilmelidir (Anonim 2006).<br />
SelamlaĢma: Anne babalar çoğu<br />
zaman yaĢam koĢulları ile mücadele<br />
ederken toplantı, konferans gibi et-<br />
kinliklere katılamayabilirler. Öğret-<br />
men iletiĢim için gün içindeki belirli<br />
zamanları kullanabilir. Öğretmen,<br />
aileler çocuklarını okula bırakmaya<br />
ve çocuklarını okuldan almaya gel-<br />
82
dikleri sırada onlarla karĢılaĢmaya ve<br />
selâmlaĢmaya özen göstermeli, olu-<br />
Ģan fırsatları değerlendirerek, onları<br />
birkaç dakika kurumda çocuklarıyla<br />
birlikte zaman geçirmeleri konusun-<br />
da yüreklendirmelidir. Yapılan bu<br />
ayak üstü konuĢmalarda o günkü<br />
program ve etkinlikler hakkında kısa<br />
konuĢmalar yapılabilir. Bu, ailelerle<br />
iletiĢimin baĢlangıcı olacaktır<br />
(Manning ve Schindler 1997;<br />
Hohmann ve Weikart 2000).<br />
Telefon GörüĢmeleri: Telefon gö-<br />
rüĢmeleri, anne babalar tarafından<br />
memnunlukla karĢılanan bir iletiĢim<br />
yoludur. Telefon görüĢmeleri acil<br />
durumlarda sadece problemleri ilet-<br />
mek amacıyla değil, çocukların ve<br />
ailelerin ihtiyacı olduğu durumlarda<br />
ve olumlu duyguların paylaĢılması<br />
amacıyla yapıldığında daha etkili<br />
olmaktadır. Öğretmenler tüm velile-<br />
rin telefon listesini yapmalı ve bunu<br />
tüm velilere dağıtmalıdır. Öğretmen<br />
genel duyurular için listenin en ba-<br />
Ģındaki veliyi arar. Öğretmenin ara-<br />
dığı veli de kendisinden sonra gelen<br />
veliyi arar ve sıralama bu Ģekilde<br />
devam eder. Bu telefon zinciri duyu-<br />
ruların hızla yayılmasını sağlamakla<br />
birlikte ebeveynler arasındaki iliĢki-<br />
lerin artmasına da yardımcı olur<br />
(Hornby 2000).<br />
Duyuru Panoları: Bülten tahtaları<br />
ve hazırlanan bültenler ailelerin ço-<br />
cuklarını okula getirdikleri veya al-<br />
maya geldikleri zaman okuyabilecek-<br />
leri yerlere yerleĢtirilmelidir. Çocuk-<br />
ların günlük yaptığı etkinlikler, aile-<br />
lerin çocuklarıyla yapabilecekleri<br />
etkinlik ve oyun örnekleri, inceleme<br />
gezileri, konferans veya davetlerle<br />
ilgili duyurular, çocuk geliĢimi ve<br />
eğitimi, çocuğun beslenmesi, oyun,<br />
ana baba tutumları gibi konular ile<br />
ilgili makaleler, gazete kupürleri,<br />
broĢürler, afiĢler, haftalık yemek<br />
listesi, çocukların etkinlikler sırasın-<br />
da çekilen fotoğrafları ve acil telefon<br />
numaraları vb. ailelerin görebileceği<br />
bir yere yerleĢtirilen bülten tahtaları-<br />
na asılabilir. Belli aralıklarla seçilen<br />
bu konulardaki yazılar birkaç sayfa-<br />
lık bültenler Ģeklinde basılıp çoğaltı-<br />
larak ailelere dağıtılabilir (Seçkin ve<br />
Koç 1997; Hohmann ve Weikart<br />
2000).<br />
Haber Mektupları: Okul öncesi<br />
eğitim kurumlarında evlere günlük,<br />
haftalık veya 15 günlük arayla dü-<br />
zenli olarak haber mektupları gönde-<br />
rilebilir. Bunlar okul ve ev arasındaki<br />
83
iletiĢimi sağlayan önemli bir araçtır.<br />
Haber mektuplarında, çocuğun o gün<br />
ilk kez baĢarabildiği bir davranıĢı,<br />
evde çocukla yapılabilecek etkinlik-<br />
leri, etkinlikler sırasında çekilmiĢ<br />
fotoğrafları, çocuğun okulda öğren-<br />
diği bir kavramın evde nasıl pekiĢti-<br />
rileceği, basit oyuncakların yapımı<br />
gibi bilgiler yer alabilir. Ayrıca, dü-<br />
zenlenecek olan inceleme gezilerinin<br />
tarihleri ve planını gösteren takvim,<br />
gezi için gerekli olan izin belgeleri,<br />
okulda yapılacak proje çalıĢmaları<br />
için ailelerin evde kullanmadığı artık<br />
malzemelerin listesi gibi bilgiler ila-<br />
ve edilebilir (Hohmann ve Weikart<br />
2000; Can YaĢar 2001; Ömeroğlu ve<br />
ark. 2003).<br />
Kitapçıklar: Kitapçıkları, öğretmen<br />
kendisi hazırlayabileceği gibi çocuk-<br />
larla birlikte de hazırlayabilir. Kitap-<br />
çıkların içeriği değiĢebilir. Çocukla-<br />
rın en çok sevdiği yemeklerin tarifle-<br />
rinin bulunduğu kitapçıklar, çocukla-<br />
rın ve okuldaki diğer personelin ad-<br />
reslerinin ve telefon numaralarının<br />
bulunduğu adres kitapçıkları, okuma<br />
yazmaya hazırlık çalıĢmalarını içeren<br />
kitapçıklar, gezi, gözlem sonucu<br />
hazırlanabilecek gezi kitapları, “HoĢ-<br />
landığım Ģeyler”, “Nelere gülerim?”,<br />
“En Çok Görmek Ġstediklerim”,<br />
“Güldüğüm ġeyler” vb. durumlarla<br />
ilgili kitapçıklar hazırlanarak ailelere<br />
gönderilebilir (Hildebrand 1981;<br />
Aral, Kandır ve Can YaĢar 2002).<br />
BroĢürler: ÇeĢitli konularda (kaza-<br />
lar, beslenme, disiplin, iletiĢim vb.)<br />
ve etkinlikler ile ilgili broĢürler ha-<br />
zırlanabilir. BroĢürde, ailelere verilen<br />
mesajların ve bilgilerin kısa, basit,<br />
anlaĢılır ve uygulanabilir olmasına,<br />
konularla ilgili resimlerin bulunma-<br />
sına dikkat edilmelidir. Zaman za-<br />
man aĢı, hastalıklar gibi sağlık ile<br />
ilgili konularda hazır broĢürler kulla-<br />
nılabilir. Bütün ailelere hazırlanan<br />
broĢürlerin ulaĢması önemlidir.<br />
AfiĢ: AfiĢte, çarpıcı bir resim ve bir<br />
de ana mesaj yer almalıdır. Hazırla-<br />
nan afiĢler okulun giriĢi, sınıf kapısı<br />
gibi ailelerin görebileceği yerlere<br />
asılmalıdır. AfiĢler uzun süre asıldığı<br />
yerde kalmamalı, zaman zaman yeni-<br />
lenmelidir.<br />
Fotoğraflar: Sınıfta gerçekleĢen<br />
önemli olaylar, programdaki etkinlik-<br />
ler, yemek, kahvaltı veya okul dıĢı<br />
yapılan geziler sırasında çekilen fo-<br />
toğraflar panoya asılarak sergilenebi-<br />
lir. Ayrıca ailelere de bu fotoğraflar<br />
verilebilir. Böylece aileler, sınıfta ve<br />
84
okulda yapılan etkinlikler hakkında<br />
bilgi sahibi olarak, çocuklarını daha<br />
iyi tanıma fırsatı bulacaklardır.<br />
Video-Teyp Kayıtları: Sınıfta uygu-<br />
lanan etkinlikler sırasındaki önemli<br />
ve heyecan verici olaylar kasetlere<br />
kaydedilebilir. Bu kayıtlar, evlere<br />
gönderilerek, okuldaki çalıĢmalar<br />
ailelerle paylaĢılarak, ailelerin bilgi-<br />
lenmesi sağlanabilir.<br />
Ġki Yönlü YazıĢmalar: Okuldan<br />
aileye, aileden okula iki yönlü bir<br />
iletiĢim sürecidir. Çoğu anne baba,<br />
öğretmenlerle mektupla iletiĢim<br />
kurmayı tercih ederken, bazıları ise<br />
okul-ev günlükleri veya defterleri<br />
aracılığı ile iletiĢim kurmayı tercih<br />
edebilir. Bu tür yazıĢmalar, günlük<br />
veya haftalık olarak yapılabilir. Bu<br />
yazıĢmalarla çocuğun okuldaki etkin-<br />
liklere katılımı, sağlık durumu ve<br />
geliĢim özelliklerine iliĢkin konular-<br />
da yazıĢma yoluyla, karĢılıklı iletiĢim<br />
sağlanabilir. Ġki yönlü gerçekleĢmesi<br />
gereken bu yazıĢmalar çocuk, aile ve<br />
okul açısından önemli konularda<br />
yapılmalıdır (Hornby 2000; Can Ya-<br />
Ģar 2001).<br />
Ebeveyn Kütüphanesi: Okul orta-<br />
mındaki küçük bir odaya çocuk geli-<br />
Ģimi ve eğitimi ile ilgili kaynak ki-<br />
tapların, dergilerin ve uygun öykü<br />
kitaplarının bulunduğu bir bölüm<br />
hazırlanarak bir kütüphane oluĢturu-<br />
labilir. Anne babalar bu kaynaklar-<br />
dan yararlanmaları için teĢvik edile-<br />
bilir (Ömeroğlu ve ark. 2003).<br />
Evde Yapılacak Etkinlikler<br />
Öğretmenler, anne babalara sınıftaki<br />
çalıĢmalarla koordineli olarak evdeki<br />
öğrenme etkinliklerinde çocuklarına<br />
nasıl yardım edecekleri konusunda<br />
önerilerde bulunabilirler. Bu öneriler<br />
zaman zaman sözel olabileceği gibi<br />
ilgi çekici bir Ģekilde hazırlanmıĢ,<br />
yapılacakları adım adım gösteren<br />
yazılı mesajlar Ģeklinde de olabilir.<br />
Bu yazılı materyallerde, anne babala-<br />
rın çocukları ile birlikte yapabilecek-<br />
leri etkinlikler, oyunlar, tartıĢabile-<br />
cekleri konu baĢlıkları, disiplin yön-<br />
temleri, çocuk yetiĢtirme ile ilgili<br />
tutumlarını destekleyebilecekleri<br />
mesajlar yer almalıdır. Ailelerle ön-<br />
celikle eğitim materyali getirme ko-<br />
nusunda çalıĢmalar yapılarak bu tür<br />
ödevlere alıĢmaları sağlanabilir. So-<br />
nuç olarak anne baba okuldaki ça-<br />
lıĢmalara teĢvik edilir ve böylelikle<br />
çocuğuyla bir eğitimci gibi etkileĢi-<br />
me girer. Bu tür yapılan etkinliklerin<br />
ertesi gün öğretmen tarafından sözel<br />
85
olarak ya da etkinliği kontrol ederek<br />
takibinin ve değerlendirmesinin ya-<br />
pılması gerekir (Coleman 1997;<br />
Manning ve Schindler 1997).<br />
Ailenin Kurum Programına<br />
Katılımı<br />
Aileleri çocuklarının eğitim gördüğü<br />
sınıflara dahil etmek, aile katılım<br />
programının en önemli fakat aynı<br />
zamanda en zor aĢamalarındandır.<br />
Öncelikle öğretmen ailelere, sınıfta<br />
çocuklarının neler yaptıklarını, ço-<br />
cuklarla nasıl iletiĢim kurduğunu,<br />
onlarla nasıl konuĢtuğunu, hangi<br />
durumlarda yardım ettiğini, nasıl<br />
rehberlik ettiğini gözleme fırsatı<br />
sunmalıdır. Bunun sonucunda anne<br />
babalar öğretmeni model alarak, ço-<br />
cuk eğitimi konusundaki bilgi ve<br />
tutumlarını geliĢtirir ve evde çocuğu-<br />
nun geliĢimini nasıl destekleyebile-<br />
ceklerini öğrenirler. Anne babalar,<br />
sınıf katılımı sırasında farklı özellik-<br />
teki çocukların farklı yönlerini göre-<br />
rek insanlara nasıl bir tutum geliĢti-<br />
recekleri konusunda deneyim kaza-<br />
nırlar. Aile sınıfa katılımla kurumu,<br />
öğretmeni ve koĢulları daha iyi göre-<br />
bileceği için beklentilerinde gerçekçi<br />
olmayı öğrenir ve okula, öğretmene<br />
güven duyar (Coleman ve Churchill<br />
1997; Manning ve Schindler 1997;<br />
Gorham ve Nason 1997). Aileler<br />
sınıf katılımına iliĢkin olarak önce-<br />
den; uygulanan eğitim programı,<br />
katılımın ne Ģekilde olacağı, çocuk-<br />
larla nasıl iletiĢim kurulacağı, çocuk-<br />
lara hangi durumlarda nasıl rehberlik<br />
edileceği, çocukların özel durumları<br />
vb. konularda bilgilendirilmelidir.<br />
Öğretmen ve sınıfa katılacak olan<br />
aile bireyi önceden sınıfta yapacakla-<br />
rı etkinlikler üzerine planlama yap-<br />
malıdır. Anne babalar her zaman<br />
kiĢilikleri, maddî olanakları ve ya-<br />
Ģam koĢulları nedeniyle programa<br />
aktif olarak katılamayabilirler ya da<br />
katılmak istemezler. Anne babalar bu<br />
konuda zorlanmamalı, sınıf dıĢındaki<br />
etkinliklere katılmaları sağlanmalı-<br />
dır. Öğretmen ve anne-babalar birlik-<br />
te çalıĢarak kendi yetenekleri, ilgileri<br />
ve kariyerlerini kullanabilecekleri<br />
sınıf etkinlikleri geliĢtirmelidir<br />
(Coleman 1997).<br />
Ailenin sınıfa katılımı; sınıfı ve uy-<br />
gulanan program etkinliklerini göz-<br />
leyerek, Ģarkı, oyun, hikâye okuma<br />
gibi etkinliklerde öğretmen rolünü<br />
üstlenerek, evde veya okulda eğitim<br />
materyali hazırlayarak, kahvaltı, ye-<br />
mek ve oyunda rehberlik ederek,<br />
86
inceleme gezileri veya kısa yürüyüĢ-<br />
ler gibi sınıf dıĢı etkinliklerde öğret-<br />
mene yardımcı olarak, dosyalama,<br />
kayıt tutma, sınıftaki eĢyaların ko-<br />
runması, tamiri, gezi ve diğer etkin-<br />
liklerde vb. konularda öğretmene<br />
yardımcı olarak, meslekleriyle ya da<br />
özel yetenekleriyle ilgili konularda<br />
çocuklarla birlikte etkinliğe katılarak<br />
sağlanabilir (Bergman 1990;<br />
Coleman ve Churchill 1997;<br />
Hohmann ve Weikart 2000).<br />
Ailelerin Yönetim ve Karar Verme<br />
Sürecine Katılımı<br />
Okul öncesi eğitim kurumlarında<br />
ailenin programa baĢarılı bir Ģekilde<br />
katılması isteniyorsa kurumun amaç-<br />
ları, politikası ve etkinlikleri hakkın-<br />
da karar verirken ailenin katılımı<br />
gerekmektedir. Okul-aile birlikleri-<br />
nin okulla ilgili kararlarına, anne<br />
babaların aktif olarak katılması bü-<br />
yük önem taĢımaktadır. Öğretmenler,<br />
anne babaların diğer anne babalarla<br />
etkileĢimini desteklemek üzere; soh-<br />
bet toplantıları, çaylar ya da anne<br />
babalara birlikte yapmaları gereken<br />
sorumluluklar vermelidir. Bu tür<br />
etkileĢimler okul aile birliğine üye-<br />
likte birbirini temsil etmeyi kolaylaĢ-<br />
tıracak ve bunu destekleyecektir. Bu<br />
yolla aileler, çocuğun eğitimini etki-<br />
leyen politikaların belirlenmesine,<br />
geliĢtirilmesine ve yerleĢtirilmesine,<br />
ayrıca malî desteğin sağlanmasına,<br />
eğitim materyalleri ve kaynaklarının<br />
teminine de yardımcı olacaklardır<br />
(Coleman 1997; Seçkin ve Koç<br />
1997).<br />
Sonuç Ve Öneriler<br />
Okul öncesi eğitim kurumlarında,<br />
verilen eğitimin sürekliliğinin ve<br />
kalıcılığının sağlanması, aile katılı-<br />
mını destekleyen iyi hazırlanmıĢ eği-<br />
tim programları ile mümkündür.<br />
Okul yöneticileri ve öğretmenler,<br />
çocukların eğitiminin yalnızca okul-<br />
daki bölümü ile ilgilenmekle yetin-<br />
memeli, aileleri okulun ve eğitim<br />
sürecinin bir parçası olarak görmeli-<br />
dirler. Bu bakıĢ açısı ile aileler yılda<br />
birkaç kez çocuklarının baĢarı du-<br />
rumlarını öğrenmek üzere ya da her-<br />
hangi bir sorun olduğunda okula ge-<br />
len bireyler olarak değil, “aynı amacı<br />
gerçekleĢtirmeye çalıĢan ortaklar”<br />
olarak görülmelidir.<br />
Okul öncesi dönemde, çağdaĢ ve<br />
ekonomik toplumun gerektirdiği<br />
duygu ve düĢüncelerini özgürce ifade<br />
edebilen, araĢtırmacı, meraklı, giri-<br />
Ģimci, kendi kendine karar verebilen,<br />
87
kendi haklarına ve baĢkalarının hak-<br />
larına saygılı, yeteneklerini kullanma<br />
becerisine sahip ve öz denetim geliĢ-<br />
tirebilen çocuklar yetiĢtirebilmek<br />
ancak okul ve ailenin iĢ birliği ile<br />
mümkün olacaktır. Ailelerin eğitim<br />
programlarına katılımları sonucu<br />
bilgi, davranıĢ ve tutumlarında mey-<br />
dana gelecek istendik değiĢiklikler,<br />
toplum bilincini ve duyarlılığını ge-<br />
liĢtirerek toplumun eğitim politikala-<br />
rına katkıda bulunacaktır (Ömeroğlu<br />
ve Can YaĢar 2005).<br />
Kaynaklar<br />
Aksoy, A. ve Turla, A. (1999). Okul-<br />
Aile ĠĢbirliği Gazi Üniversitesi Ana-<br />
okulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı.<br />
Ya-Pa Yayıncılık, Ġstanbul, 7-39.<br />
Anonim. (2006). 36–72 Aylık Ço-<br />
cuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim Prog-<br />
ramı. T.C. Milli Eğitim Bakanlığı<br />
Talim ve Terbiye Kurulu BaĢkanlığı,<br />
Ankara, 77–88.<br />
Aral, N., Kandır, A. ve Can YaĢar,<br />
M. (2002). Okul Öncesi Eğitim ve<br />
Okul Öncesi Eğitim Programı (GeliĢ-<br />
tirilmiĢ 2. Baskı). Ya-Pa Yayıncılık,<br />
Ġstanbul, 1–36.<br />
Bergman, F. (1990). Okul Öncesi<br />
Eğitimde Aile. YaĢadıkça Eğitim,<br />
12: 12–13.<br />
Can YaĢar, M. (2001). Okul Öncesi<br />
Eğitim Kurumlarında Ailenin Eğiti-<br />
me Katılımı. Gazi Üniversitesi Ana-<br />
okulu/Anasınıfı Öğretmeni El Kitabı<br />
2001–2002 Ders Yılı Rehber Kitap-<br />
lar Dizisi, YA-PA Yayıncılık,<br />
Ġstanbul, 366–375.<br />
Casonova, U. (1996). Parent<br />
Involment: A Call for Predence.<br />
Educational Researcher, vol: 25,<br />
no: 8.<br />
Coleman, M. (1997). Families and<br />
Schools: In Search of Common<br />
Ground. Young Children, July,<br />
14–21.<br />
Ersoy, Ö. (2003). Aile Katılım Ça-<br />
lıĢmaları, 36–72 Aylık Çocuklar Ġçin<br />
Yıllık Plan Örnekleri ve Aile Katılım<br />
ÇalıĢmaları (Yayıma Hazırlayan:<br />
Prof. Dr. Esra Ömeroğlu). Morpa<br />
Kültür Yayınları, Ġstanbul, 116–229.<br />
Gorham, J. P. ve Nason, N. P.<br />
(1997). Why Make Teachers‟ Work<br />
More Visible to Parents?. Young<br />
Children, July, 22–26.<br />
Hıldebrand, V. (1981). Teacher-<br />
Parent Relation, Introduction to<br />
Early Childhood Education.<br />
Mcmillan Publishing Co., Inc.,<br />
New York.<br />
88
Hohmann, M. ve Weikart, D. P.<br />
(2000). Küçük Çocukların Eğitimi.<br />
Hisar Eğitim Vakfı Yayınları,<br />
Ġstanbul.<br />
Hornby, G. (2000). Improving<br />
Parental Involvement. Wellington<br />
Hause, Cassell London.<br />
ĠĢmen, A. E. ve Yıldız, S. A. (1996).<br />
Okul Öncesi Dönemde Aile Okul<br />
ĠĢbirliği ve Ebeveynin Eğitime Katı-<br />
lımı. YaĢadıkça Eğitim, 44: 30–32.<br />
Kandır, A. (2002). 36–72 Aylık Ço-<br />
cuklar Ġçin Okul Öncesi Eğitim Prog-<br />
ramlarının Hazırlanması.<br />
Kök Yayıncılık, Ankara.<br />
Manning, D. ve Schindler, J. P.<br />
(1997). Communicating With Parents<br />
When Their Children Have<br />
Difficulties. Young Children, July,<br />
27–33.<br />
Morrıson, G. (1998). Early<br />
Childhood Education Today. New<br />
Jersey, Columbus Ohio, Merrill Pres,<br />
USA.<br />
Ömeroğlu, E. ve Can YaĢar, M.<br />
(2005). Okul Öncesi Eğitim Kurum-<br />
larında Ailenin Eğitime Katılımı.<br />
http://yayim.meb.gov.tr/dergiler/sayi<br />
62/omeroglu-yasar.htm Bilim ve<br />
Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi,<br />
EriĢim Tarihi: 27 Mart 2007.<br />
Ömeroğlu, E., Yazıcı, Z. ve Dere, H.<br />
(2003). Okul Öncesi Eğitim Kurum-<br />
larında Ebeveynin Eğitime Katılımı.<br />
Erken Çocuklukta GeliĢim ve Eği-<br />
timde Yeni YaklaĢımlar (Yayıma<br />
Hazırlayan: Doç. Dr. Müzeyyen Se-<br />
vinç). Morpa Kültür Yayınları,<br />
Ġstanbul, 440–446.<br />
Seçkin, N. ve Koç, G. (1997). Okul<br />
Öncesi Eğitimde Okul-Aile ĠĢbirliği.<br />
YaĢadıkça Eğitim, 51: 5–10.<br />
89
Yazım Kuralları<br />
ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK<br />
HĠZMETLERĠ MESLEK YÜKSE-<br />
KOKULU DERGĠSĠ, sağlık bakımı-<br />
nın tüm yönlerini kapsayan, bilim-<br />
sel, kuramsal ve felsefi temelli uygu-<br />
lamaları, eğitimi, yönetimi ve araĢ-<br />
tırmaları ile ilgili yazılara açıktır.<br />
Dergide yürütülmekte olan araĢtır-<br />
malarla ilgili raporlara, bilimsel ve<br />
mesleki seminerlerinde sunulan bil-<br />
dirilere, araĢtırma özetlerine ve yeni<br />
kitap eleĢtirilerine yer veren bir der-<br />
gidir.<br />
Dergi yılda iki defa yayınlanır. Yazı<br />
dili Türkçedir. Yazıların sorumluluğu<br />
yazarlara aittir.<br />
ĠNÖNÜ ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK<br />
HĠZMETLERĠ MESLEK YÜKSE-<br />
KOKULU DERGĠSĠ' nde daha önce<br />
baĢka bir yerde yayınlanmamıĢ, ha-<br />
kem değerlendirmesinde olmayan ve<br />
Dergi Yayın Kurulu ve Bilimsel Ku-<br />
rul tarafından değerlendirilerek uy-<br />
gun bulunan yazılar basılır. Basılma-<br />
sı uygun görülmeyen yazılar geri<br />
iade edilmez. Yayınlanan yazı ve<br />
resimlerin tüm hakları dergiye aittir.<br />
Dergiden alıntı yapıldığı takdirde<br />
dergi kaynak olarak belirtilmelidir.<br />
Yazı daha önce bilimsel bir toplantı-<br />
da sunuldu ise yazının baĢlığında (*)<br />
iĢareti ile belirtilmeli ve iĢarete (*),<br />
metnin ilk sayfası sonunda toplantı<br />
adı, yer ve tarihi belirtilerek açıkla-<br />
ma getirilmelidir.<br />
AraĢtırma bilim uzmanlığı ya da<br />
doktora tezinden oluĢmuĢ ise baĢlıkta<br />
(*) iĢareti ile belirtilmeli ve metnin<br />
ilk sayfası sonunda (*) iĢaretinden<br />
sonra Enstitüsü, Yılı, Yüksek Lisans<br />
veya Doktora tezi olduğu açıklanma-<br />
lıdır.<br />
Yazılar A4 boyutlarındaki beyaz<br />
kağıdın bir yüzüne 1,5 aralıklı ola-<br />
rak, Times New Roman yazı karakte-<br />
rinde, 12 punto ile yazılmalıdır. Say-<br />
fanın alt ve sağ yanında 3 cm' lik, üst<br />
ve sol yanından 4 cm' lik boĢluk bı-<br />
rakılmalıdır. Sayfa <strong>sayı</strong>sı derlemeler<br />
için 8, araĢtırma raporları için en<br />
fazla 12 olmalıdır. Yazılar 3 kopya<br />
halinde ve CD‟ ye son Ģekli ile kayıt<br />
edilmiĢ olarak yazıĢma adresine gön-<br />
derilmelidir.<br />
Dergiye gönderilen yazılar aĢağıdaki<br />
bölümleri içerecek Ģekilde düzen-<br />
lenmelidir.<br />
ARAġTIRMA YAZILARI: Her biri<br />
ayrı bir sayfadan baĢlamak koĢulu ile<br />
90
aĢlık sayfası, özetler, metin ve kay-<br />
naklar bölümlerini içerir.<br />
BaĢlık Sayfası: Yazının baĢlığını<br />
takiben yazarların, akademik<br />
ünvanları ile birlikte, adları ve soyad-<br />
ları,<br />
iletiĢim adresleri (yazıĢma yapılacak<br />
yazarın ünvanı, adı ve soyadı, iĢ ad-<br />
resi, iĢ telefonu, faks numarası ve e-<br />
posta adresi) ve kurumları belirtilme-<br />
lidir. Yazının 40 karakteri geçmeyen<br />
(boĢluklar dahil) kısa baĢlığı da bu<br />
bölümde belirtilmelidir.<br />
Özet Sayfası: Türkçe özetler<br />
(öz/abstract) 200 kelimeyi geçmeye-<br />
cek Ģekilde yazılmalı; özetlerde ça-<br />
lıĢmanın amacı, yöntem, bulgular ve<br />
sonuçlar kısaca belirtilmelidir. Özette<br />
baĢlık ve anahtar kelimeler (en az 3,<br />
en fazla 5 adet) belirtilmelidir.<br />
Metin: AraĢtırma yazılarında metin<br />
bölümü; baĢlık, giriĢ, yöntem, bulgu-<br />
lar, tartıĢma ve sonuç bölümlerinden<br />
oluĢur. BaĢlıktan sonra yazar adları<br />
belirtilmez.<br />
GiriĢ bölümünde, çalıĢmanın amacını<br />
belirtilmeli ve sadece bu konudaki<br />
temel kaynaklara iĢaret edilmelidir.<br />
Gereç ve yöntem bölümünde, çalıĢ-<br />
manın planı açıklanmalı, örneklem,<br />
giriĢim (müdahale), kullanılan veri<br />
toplama yöntemleri, istatistiki değer-<br />
lendirme yöntemleri ve etik konular<br />
açıklanmalıdır.<br />
Bulgular bölümünde, bulgular ayrın-<br />
tılı olarak açıklanmalıdır. Tablo baĢ-<br />
lıkları tablo üstünde, Ģekil ve grafik<br />
baĢlıkları Ģekil ve grafiğin altında, ilk<br />
harfleri büyük olacak Ģekilde yazıl-<br />
malıdır. Tablo, Ģekil ya da grafik<br />
baĢka bir kaynaktan alıntı yapılmıĢ<br />
ise görsel aracın altında, parantez<br />
içinde belirtilmelidir.<br />
TartıĢma bölümünde, bulguların<br />
önemi vurgulanmalı ve baĢka yazar-<br />
ların bulguları ile karĢılaĢtırılmalıdır.<br />
Sonuç ve öneriler bölümünde, çalıĢ-<br />
manın sonuçlarına uygun öneriler<br />
kısaca vurgulanmalıdır.<br />
DERLEME YAZILARI: BaĢlık<br />
sayfası, Türkçe metin ve kaynaklar<br />
bölümlerini içermelidir. Metin amaç<br />
çerçevesinde bir yapıyı içermeli,<br />
sonuç ve öneriler bölümleriyle ta-<br />
mamlanmalıdır. AraĢtırma ve derle-<br />
me yazılarında, kısaltma yapılmıĢ ise<br />
ilk kullanımda uzun Ģekli yazılmalı<br />
ve hemen yanında kısaltılmıĢ Ģekli<br />
parantez içinde gösterilmelidir. Daha<br />
sonra metinde kısaltılmıĢ Ģekli kulla-<br />
nılmalıdır.<br />
91
KAYNAKLAR<br />
Metin Ġçinde Kaynak Gösterme:<br />
Kaynaklar metinde parantez içinde<br />
yazarların soyadı ve yayın tarihi ya-<br />
zılarak belirtilmelidir. Birden fazla<br />
kaynak gösterilecekse kaynaklar ara-<br />
sında (;) iĢareti kullanılmalıdır.<br />
Örnekler:<br />
Birden fazla kaynak;<br />
(Esin ve ark2002; Karasar 1995)<br />
Tek yazarlı kaynak;<br />
(Akyolcu 2007)<br />
Ġki yazarlı kaynak;<br />
(Sayıner ve Demirci 2007)<br />
Üç, dört ve beĢ yazarlı kaynak;<br />
Metin içinde ilk kullanımda: (Allen,<br />
Ciambrune ve Welch 2000)<br />
Metin içinde tekrarlayan kullanım-<br />
larda: (Allen ve ark 2000)<br />
Altı ve daha çok yazarlı kaynak;<br />
(Çavdar ve ark 2003)<br />
Kaynaklar Bölümünde Kaynak Gös-<br />
terme: Kullanılan tüm kaynaklar<br />
metnin sonunda ayrı bir bölüm ha-<br />
linde yazar soyadlarına göre alfabetik<br />
olarak numaralandırılmadan verilme-<br />
lidir. BeĢ yazara kadar tüm yazarların<br />
adı yazılmalı, beĢten fazla yazar var-<br />
sa birinci yazardan sonra “ve ark”<br />
ifadesi kullanılmalıdır. Dergi adları<br />
Index Medicus‟ ta kullanıldığı Ģekil-<br />
de kısaltılmalıdır.<br />
Kaynak yazımı ile ilgili örnekler<br />
aĢağıda verilmiĢtir.<br />
a) Kitap ise:<br />
Karasar, N. (1995). AraĢtırmalarda<br />
Rapor Hazırlama. 8. basım, 3A Eği-<br />
tim DanıĢmanlık Ltd., Ankara, 101-<br />
112.<br />
b) Editörlü bir kitap ise:<br />
Bayık, A. (1999). Sağlık eğitimi.<br />
Erefe, Ġ. (Ed.). Halk Sağlığı HemĢi-<br />
reliği El Kitabı. Birlik Ofset Ltd.<br />
ġti., Ġstanbul, 12-19.<br />
c) Çeviri kitap ise:<br />
Kramer, K., Stock, M., Winter, M.<br />
(1993). Klinik Muayene Tanı ve Te-<br />
davi Klavuzu: Osteoporozda Tanı<br />
Yöntemleri. Çeviren: Ü. Ünlü, 2.<br />
basım,Yüce Yayınları, Ġstanbul, 456-<br />
459.<br />
d) Kitap bölümü ise:<br />
Buzlu, S. (2002). Diyabetin<br />
psikososyal yönü. Erdoğan, S. (Ed.).<br />
Diyabet HemĢireliği Temel Bilgiler.<br />
Yüce Dağıtım A.ġ., Ġstanbul, 195-<br />
203.<br />
e) Editörün yazar olduğu kitap ise:<br />
Diener, H. C., Wilkinson, M. (Eds.)<br />
(1998). Drug-Induced Headache, 2nd<br />
ed., Springer Verlag, New York, 48.<br />
92
f)Yazar adı olmayan kurum yayını<br />
ise:<br />
Türk Standartları Enstitüsü (TSE)<br />
(1974). Adlandırma Ġlkeleri, Ankara,<br />
125.<br />
g) Dergide yayınlanan makale ise:<br />
Mutlu, B., SavaĢer, S. (2007). Çocu-<br />
ğu ameliyat sonrası yoğun bakımda<br />
olan ebeveynlerde stres nedenleri ve<br />
azaltma giriĢimleri. Ġ. Ü. F. N. Hem.<br />
Derg., 15 (60): 179-182.<br />
h) Kongre/ Sempozyum bildirisi ise:<br />
Kongre bildirileri kitap haline geti-<br />
rilmiĢ ise;<br />
Kayır, A. (1986). Tek ve kardeĢli<br />
ergenlerde Ģahsiyet yapısı. XXI.<br />
Ulusal Psikiyatri ve Nörolojik Bilim-<br />
ler Kongresi Kitabı, Mimeray Ofset,<br />
Ġstanbul, 546-552.<br />
Kongre bildirileri kitap haline geti-<br />
rilmemiĢ ise;<br />
Kanan, N. (2001). Ağrı Yönetimi.<br />
XIV. Ulusal Kanser Kongresi, 30<br />
Nisan- 04 Mayıs, Ġstanbul.<br />
i) Tez ise;<br />
CoĢansu, G. (2001). EriĢkinlerde<br />
diyabet risk faktörlerinin belirlenme-<br />
si. YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans<br />
Tezi, Ġstanbul Üniversitesi Sağlık<br />
Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul, 53-55.<br />
j) Ġnternet kaynağı ise;<br />
Hiro, D. (1998). Politics Lebanon:<br />
Lebanese voting again. IPS World<br />
News, 17-25,<br />
http://www.oneworld.org/ips2<br />
(10.02.2000).<br />
k) Bir yazarın aynı yılda yayınlanmıĢ<br />
birden fazla yayını kullanıldı ise;<br />
Ferrans, C. E., Powers, M. S. (1985<br />
a). Quality of life index:<br />
Development and psychometric<br />
properties. Advances in Nursing<br />
Science, 8 (1): 15-24. Ferrans, C. E.,<br />
Powers, M. S. (1985 b).<br />
Psychometric assesment of the<br />
quality of life index. Reserach in<br />
Nursing and Health, 15: 26-36. Yu-<br />
karıda sıralanan koĢulları yerine ge-<br />
tirmemiĢ çalıĢma kabul edilmez,<br />
eksiklerinin tamamlanması için yaza-<br />
ra iade edilir. Yayın Komisyonu tara-<br />
fından kabul edilen yazılar basıma<br />
kabul sırasına göre yayınlanır. Baskı<br />
tashihleri yazarlar tarafından yapılır.<br />
93