05.11.2014 Views

Bir Medeniyet Dönüşümü ve İslami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...

Bir Medeniyet Dönüşümü ve İslami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...

Bir Medeniyet Dönüşümü ve İslami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

eden gözde lider tipi olan ‘demokratik lider tipi’, bu anlamda, doğu açısından bir yenilik olmayıp,<br />

doğulu toplumun ürettiği lider tipiyle birebir örtüşme halinde olduğuna bu çerçe<strong>ve</strong>de özellikle<br />

dikkatinizi çekmek isterim: Bu tip lider bilindiği gibi kendisini diğerlerinden üstün görerek ayıran,<br />

buyurgan <strong>ve</strong> yetki <strong>ve</strong> kontrolü bütünüyle bünyesinde toplayan ‘hiyerarşik lider tipi’nin aksine,<br />

diğerleriyle bütünleşip dayanıştığı <strong>ve</strong> işbirliği içinde olduğu ölçüde destekleneceğini <strong>ve</strong> başarı<br />

sağlayacağını bilen ‘mütevazı’ tiptir. Bu tip lider için, bulunduğu konum, kaderin-tarihsel toplumsal<br />

şartların bir şekilde kendisini oraya taşıdığı, dolayısıyla aslında başka herkesin de başka şartlar altında<br />

bulunabileceği bir konumdur <strong>ve</strong> bireysel bir başarı gibi deneyimlenmekten ziyade kendisine yüklenen<br />

ila<strong>ve</strong> sorumluluklar ekseninde tanımlanır. Bunun anlamı, bir bakıma, ‘doğulu’ kültür hakkında yaygın<br />

olarak düşünüldüğünün aksine, paradoksal gibi görünse de, gerçek liderlik-eksenli toplum tipi,<br />

dayanışmacı doğu-tipi toplumlar değil, hiyerarşik, paylaşmacı olmayan bir yarışmacı niteliğe sahip<br />

‘kahramanlık ahlakı’na dayalı geçmişleriyle ‘batılı bağlamlar/kültür’ler olduğudur.<br />

Weber’in ileri kapitalist toplum örgütlenmesi için sahip olduğu karamsarlığı yansıtan teknolojinin <strong>ve</strong><br />

bürokrasinin “demir kafesi” metaforuna paralel olarak Hodgson da, ‘batılı medeniyet’in (ya da<br />

modernliğin) asıl sorununu “kültürel yokoluş” (ya da yaygın/kitlesel kültürün yokoluşu) olarak<br />

insanların anlam dünyalarının derinden zedelenmiş olmasında görür (1995, Cilt III: 448). Bu nedenle<br />

Hodgson (1995, Cilt III: 456), “kültürel ya da manevi diriliş”e tekabül edecek bir “yaratıcı kitlesel<br />

kültür”e duyulan gereksinimin altını da ayrıca çizmiştir: ‘Yeni bir moral vizyon’un yaratılması<br />

zorunludur <strong>ve</strong> bu iş sadece kültürel olarak sefil durumda bulunan ‘batı’ya bırakılamayacaktır (Burada<br />

da Hodgson’ın tutumu, ‘demir kafes’ten çıkışı sadece <strong>ve</strong> sadece ‘yeni peygamber’lerin ortaya çıkması<br />

koşuluna bağlayan Weber’in tutumu andırmaktadır). Bu süreçte Hodgson tarafından kaçınılmaz olduğu<br />

ileri sürülen ‘doğulu’ katkının (s. 455) niteliğini biraz daha derinleştirmek istersek: Batılı kapitalizm,<br />

popüler kültürün 31 ötesinde güçlü <strong>ve</strong> derin bir kitlesel kültür yoksunluğu çekerken, 32 doğulu-İslami<br />

bağlamlar, maddi açıdan en yoksul <strong>ve</strong> sefil durumda oldukları dönemlerde bile sahip oldukları derinköklü<br />

<strong>ve</strong> bir ayrıcalık olmaktansa paylaşılan bir tarihsel arkaplandan kaynaklanan kültürel donanımla<br />

31 Metinde birkaç yerde geçen “popüler kültür” kavramlaştırmasındaki ‘kültür’le,<br />

Weberyen düşünceden (ya da ‘Alman ekolü’nden) kaynaklanan “kültür” kavramı<br />

arasındaki fark, ilkinin “kitle”yi kültür alanını da madde alanının hizmetine sokmak<br />

suretiyle manipule ede(bile)rek nesneleştiren bir (direnebilen/‘hayır’ da diyebilen<br />

<strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya irade sahibi) özne-karşıtı niteliğine karşın, ikincinin direngen <strong>ve</strong> bir<br />

merkezden kolayca manipule edilemeyen “özne” olmaya yatkın niteliğiyle<br />

bağlantılıdır. İkinciyle ilgili direngenlik <strong>ve</strong> “öznel”lik iddiasının temelinde, sözkonusu<br />

(doğulu) kimliğin kuruluşunda rol oynayan derin “tarihsellik” özelliğinin silinmesi hiç de<br />

kolay sayılamayacak izleri yatmaktadır.<br />

32 Batının, özellikle de bu bakımlardan hayatiyetini koruduğu ileri sürülen ABD’nin,<br />

halihazırdaki kültürel, bilimsel <strong>ve</strong> sanatsal canlılığının kaynağındaki insani ögenin<br />

niteliğine bakıldığında yine en geniş anlamıyla ‘batı’nın yoksanan/ötekileştirilen<br />

dinamikleri çıkacaktır karşımıza: ABD örneğinde siyahlar, <strong>ve</strong> çevre ülkeleri/kültürleri<br />

olarak nitelendirilenlerden (Hint, Japon, Çinli, Kızılderili <strong>ve</strong> diğer bir zamanların<br />

marjinal kabul edilerek önemsenmeyen kültürlerinin temsilcileri) kaynaklanan diğer<br />

bütün dinamikler dünyanın yeni dinamizm <strong>ve</strong> yaratıcılığından sorumlu gözükmektedir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!