Bir Medeniyet DönüÅümü ve Ä°slami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...
Bir Medeniyet DönüÅümü ve Ä°slami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...
Bir Medeniyet DönüÅümü ve Ä°slami Faktör - Siyasal Bilgiler Fakültesi ...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
düzlemde öncelikli sorun, bu ‘kriz’ <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya ‘kaos’ durumunun ulusal sınırların bilindik anlam <strong>ve</strong><br />
işlerliğini yitirmesi sonucunda kendilerini yeniden gözden geçirmelerine neden olmuş olmasıdır.<br />
Bunun bir uzantısı olarak sabit yapısal-kurumsal bağların zayıflaması <strong>ve</strong> anlam <strong>ve</strong> işlev kaybına<br />
uğramaları, iradi <strong>ve</strong> insani eylemin kritik bir konuma oturtulmasını açıklar. Bütün bunların yeniden<br />
içeriklendirilmesinin, anlamlandırılıp inşa edilmesinin icap etmesi nispetinde insan eylemi <strong>ve</strong> iradesi<br />
tayin edici olacaktır.<br />
Bu çerçe<strong>ve</strong>de, sözkonusu (kaotik) sürecin tarihsel olarak somut uluslararası dengeleri baz almak<br />
suretiyle makro bir fotoğrafını çekmek gerekirse, ABD-Sovyetler <strong>Bir</strong>liği ekseninde geçen soğuk savaş<br />
yıllarına ait kısa bir değerlendirme ile başlamak yerinde olacaktır. Genellikle kendisine atfedilen<br />
önemin <strong>ve</strong> uluslararası ilişkiler literatürüne vurduğu güçlü damganın aksine iki kutupluluğu temsil eden<br />
soğuk savaş döneminin hakimiyeti pek o kadar uzun ömürlü olmamıştır. <strong>Bir</strong>ini diğerinin antitezi ya da<br />
karşıtı olarak ele aldığımız kapitalist <strong>ve</strong> sosyalist bloklar arasındaki çekişmenin yerini, öncelikle<br />
sosyalist seçeneğin itibar kazandığı yıllar olan 1960’larda bir tür ‘ara çözüm’ olarak Keynesyen ‘Refah<br />
Devleti’ modeline bırakmış olduğunu ileri sürmek, pekala makul <strong>ve</strong> mantıklı bir iddia olacaktır. Bunu,<br />
1970’lerde iyice belirginleşen, <strong>ve</strong> sömürge/koloni siyaseti-sonrasını yaşayan toplumların en nihayet<br />
bağımsızlık vurgusuyla sosyo-ekonomik <strong>ve</strong> kültürel yaşantılarını düzenleme konusunda neredeyse bir<br />
yarışma içine girdikleri, dolayısıyla da uluslararası düzlemde bir tür ‘çok merkezlilik’ 3 durumunun<br />
ortaya çıkmaya başladığı yeni bir dönem izlemiştir. Esasen bu, “ulusallık” düzeninin çözüldüğü 20.<br />
yy’da bir zamanların sömürge konumundaki çoğu müslüman batı-dışı bağlamların beraberinde<br />
getirdiği temel bir olanağa işaret etmektedir: Hodgson (1995, Cilt III: 379) tarafından da teslim edildiği<br />
üzere, bu onların, hiç değilse “daha daha az savunmacı, daha aktif <strong>ve</strong> milli haysiyet <strong>ve</strong> öz gü<strong>ve</strong>n<br />
açısından artan olanaklarla donanma” olanağına kavuştukları bir sürecin başlaması olmuştur.<br />
Kapitalizmin antitezi <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya muhalif ideolojisi olan ‘sosyalist’ seçeneğin bir biçimde hem batı<br />
dünyasında hem de üçüncü dünya <strong>ve</strong>ya azgelişmiş dünya olarak nitelendirdiğimiz dünyada bir seçenek<br />
olarak güç kazanıp öne çıktığı 1960’lardan 1980’lerin başlarına uzanan sürecin sonunda ise, ‘batı<br />
medeniyeti’nin muhalif ideolojisi olarak sosyalist seçeneğin de krize girdiği ya da yetersizliğine kanaat<br />
getirildiği özel bir tür arayış dönemine girilmiştir. 4 Zira, bu kez yaşanan iktisadi/siyasi bir ‘iktidar<br />
krizi’ olmanın ötesindedir: bu noktada kriz, paradigmanın iktidar <strong>ve</strong> muhalif formlarını içeren<br />
topyekün bir görünüme bürünmüştür. Bu noktada, bu krizin kapitalizmin antitezi olmak suretiyle<br />
eleştirel referansları modernist kabuller ya da paradigma içinde kalan sosyalist seçeneğin de krizi<br />
olduğunun hatırlanması, bu çalışmanın sınırlarını doğrudan ilgilendirmese de belirtilmelidir. Zira,<br />
belki de, bir sistemin ‘iflasının’ en önemli delili, ona seçenek/muhalefet olarak varolan seçeneğin de<br />
3 Kavram için bkz. Sander (Erdem’in çalışması içinde, 2002: 65).<br />
4 1990’ların başında iyice kesinleşen bu durum bilindiği gibi literatüre ‘tarihin sonu’<br />
(Fukuyama, 1992) <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya ‘medeniyetler çatışması’ (Huntington, 1993) gibi tezlerle<br />
damgasını vurmuştur.