Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Uyandığında tek başınaydı, midesi bulanıyordu ve tanımadığı bir<br />
odadaydı. Buraya nasıl gelmiş olabileceğini bir an için merak ettiyse<br />
de, çözmek istemedi. Ne acı ne keder, hiçbir şey hissetmiyordu.<br />
Nihayetinde içindeki kayıtsızlığın bu yansı kazanmış olduğuna<br />
hükmetti. Sadece bebeğini değil, hislerini de aldırmış olmalıydı<br />
yan odada. Belki çıkınca gümüş bir olta satın alır, balığa<br />
giderdi artık. Öyle ya, madem ki hissizlikti içini kaplayan, kendi<br />
beyniyle yanşmaya kalkmadan ya da kendini zamanın gerisinde<br />
bırakılmış hissetmeden, saatlerce öylece durmayı başarabilirdi<br />
belki de.<br />
"Aman nihayet! Demek sonunda kendinize geldiniz!" Sekreter<br />
kollannı kavuşturmuş kapıda dikiliyordu. "Ay yaRabbim!<br />
Ödümüzü patlattınız. <strong>Nasıl</strong> bağıRdığınızın faRkında mısınız kuzum?<br />
Feciydi! Feci ne kelime, felaketti!"<br />
Zeliha gözlerini kırpmadan boş boş baktı kadına.<br />
"Sokaktan geçenleR sizi boğazladığımızı filan sanmışlardıR<br />
heRhalde... nasıl oldu da kapımıza polisleR dayanmadı, hayRet!"<br />
Çünkü sözünü ettiğin İstanbul polisi. Amerikan filmlerindeki<br />
adaleli aynasızlardan değil, diye geçirdi Zeliha aklından, nihayet<br />
kendine göz kırpma izni vererek. Sekreteri neden sinirlendirdiğini<br />
anlayamadan, ama daha da fazla sinirlendirmekten çekinerek,<br />
aklına gelen ilk açıklamayı sundu kadına: "Kusura bakmayın...<br />
belki canım yandığı için bağırmışımdır öyle."<br />
Ama ona gayet mantıklı gelen bu açıklama, sekretere hiç tesir<br />
etmedi: "Valla böyle bi şey imkânsız çünkü doktoR bey... ope-<br />
Rasyonu geRçekleştiRmedi. Size elimizi bile süRmedik ki canınız<br />
manınız yansın!"<br />
"<strong>Nasıl</strong> yani...?" diye kekeledi Zeliha, cevabı öğrenmekten ziyade<br />
kendi sorusunun ağırlığını kavramaya çalışarak. "Yani... siz<br />
şimdi..."<br />
"HayıR, bi şey yapmadık," dedi sekreter migreni azmış gibi<br />
başını tutarak. "Siz öyle avaz avaz bağıRıRken doktoRun bi şey<br />
yapması kabil olmadı tabi. Bi tüRlü bayılmadınız kuzum, ay o ne<br />
' sayıklamalaR, bağRış çağRış, sonRa bi de küfRetmeye başladı-<br />
nız, teRbiyesiz teRbiyesiz laflaR. Valla kaç senediR bu meslekteyim,<br />
böyle bi şey ne göRdüm ne duydum. Onca moRfine bana<br />
mısın bile demediniz."<br />
Zeliha bu lafın ardında bariz bir mübalağa olduğunu hissetti<br />
ama tartışmak gelmedi içinden. Jinekolog muayenehaneleri fikir<br />
tartışmaları için uygun yerler sayılmazdı. Aksine, bu tür yerlerin<br />
kadınlar üzerinde sessizleştirici bir etkisi olduğunu düşünmeye<br />
başlamıştı. .<br />
"Nihayet bayıldınız bayılmasına da valla heR an tekRaR başlamayacağınızdan<br />
emin olamadık. DoktoR bey bekleyelim dedi,<br />
kafası netleşene kadaR bekleyelim. Kesinkes küRtaj olmak istiyoRsa<br />
sonRa da yaptıRabilir. Biz de sizi bu odaya getiRdik, uyuyun<br />
diye. Az da uyumadınız ya!"<br />
"Yani şimdi gitmedi mi..." diye mınldandı Zeliha. Daha bu<br />
ikindi yabancılann arasında takındığı cesaretinden eser kalmamıştı.<br />
Gözleri bir teselli için yalvanrken karnına dokundu usulca.<br />
"Demek kızım hâlâ orada..."<br />
"Daha kız olup olmadığını bilmiyoRuz tabii!" dedi sekreter,<br />
bilmiş bir sesle.<br />
Ama Zeliha biliyordu. Biliyordu işte.<br />
Sokağa çıktığında hava çoktan kararmış olmasına rağmen sabahın<br />
erken saatleri gibi geldi ona. Yağmur durmuş, telaş dinmişti<br />
ve hayat güzel, neredeyse yaşanılası göründü gözüne. Trafik<br />
hâlâ arapsaçı, yollar da çamurlu olmasına rağmen, yağmur sonrasının<br />
taze kokusu bütün şehre sinmişti. Sağda seîda, küçük günahlar<br />
işlemekten keyif duyan çocuklar su birikintilerine basıyordu.<br />
Günah işlemek için uygun bir zaman varsa tam şu an olsa gerekti.<br />
Allah'ın bizi sadece seyretmekle yetinmeyip, dertlerimizle<br />
de ilgilendiği hissi veren o nadir anlardan; insanın O'nu yakın hissettiği<br />
nadir anlardan...<br />
İstanbul saadet dolu bir metropol olmuştu adeta, tıpkı Paris<br />
gibi romantik ve füsunkâr, diye düşündü Zeliha; Paris'e gitmişliği<br />
yoktu gerçi ya. Bir martı geçti yakından, alçaktan. Bir vapur sesi<br />
uzaktan. Bir an için de olsa, yepyeni ve belki de güzel bir mev-