21.11.2014 Views

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

kalmak yerine zamanının çoğunu ailesinin konağında geçirmişti.<br />

Fiziksel uzaklıkları öyle dikkat çekiciydi ki, Banu ikiz oğlanlara<br />

hamile kaldığında, herkes bu hamileliğin teknik olasılığı üzerine<br />

şakalar yapmıştı. Ancak bütün Kazancı erkeklerini bekleyen meşum<br />

kader ikizleri daha bebekken yakalamıştı. Küçücük oğullarını<br />

çocuk hastalıkları yüzünden kaybeden Banu temelli ailesinin<br />

evine taşınmış, kocasını ara sıra ziyarete gider olmuştu. Gittiğinde<br />

onu hâlâ seven bir eş bulurdu karşısında. Gene de yuvasında<br />

kalmaz, kalamaz, apar topar dönerdi aile ocağına.<br />

Son olarak tabii bir de Mustafa vardı; bu neslin tek erkek çocuğu,<br />

dört kızın arasına Allah tarafından bahşedilmiş kıymetli<br />

mücevher.<br />

<strong>Nasıl</strong> da istemişti Levent Kazancı kendi soyadını taşıyacak<br />

bir erkek evlat sahibi olmayı... oğlan babası olma saplantısı öyle<br />

büyüktü ki, Kazancı ailesinin dört kızı çocukluklarının her aşamasında<br />

davetsiz misafir gibi hissetmişlerdi kendilerini. Levent-<br />

Gülsüm Kazancı çiftinin ilk üç çocuğu kız olmuştu. Önce Banu,<br />

sonra Çevriye ve ardından Feride... Kızlar varlıklarını bir "önsöz"<br />

olarak görmüşlerdi senelerce, esas kitaptan önce yazılmış bir önsöz,<br />

beklenen şarkıyı önceleyen peşrev, beklenen oğlan çocuğundan<br />

önce geliveren gereksiz, geçici aşamalar... Nihayet dördüncü<br />

çocuk oğlan olmuştu: Mustafa. Beşinci ve en küçük çocuk Zeliha'ya<br />

gelince, doğmasının tek sebebi oğlan tutturan ebeveynlerinin<br />

şanslarını bir kez daha denemek istemiş olmalarıydı. Belki gene<br />

oğlan olur... Zeliha'ya sorsanız, peşrevden de kötüydü son nota<br />

olmak, önsözden beterdi sonsöz muamelesi görmek.<br />

Önsöz ya da sonsöz fark etmez, aslolan ortadaki metindi bu<br />

ailenin kitabında. Kıymetliydi Mustafa. Hal böyle olunca, doğduğu<br />

andan itibaren Kazancı sülalesindeki erkekleri yakalayan lanetten<br />

onu korumak için bir dizi tedbir alınmıştı. Bebekken gözboncuklan<br />

ve muskalarla kuşatılmış, yürümeye başladıktan sonra<br />

hep göz önünde tutulmuş, sekiz yaşına kadar saçları kesilmemişti,<br />

kız çocuğu gibi dolaşırsa Azrail'i aldatabileceğim umarak.<br />

Birisi çocuğa ne zaman seslenecek olsa "kızım!" derdi, "kızım,<br />

gel buraya!" Yirmi yaşına bastığında Mustafa'yı olabildiğince<br />

uzağa gönderme karan alınmıştı oybirliğiyle. Hem buralardan<br />

uzaklaşırsa kaderinden daha uzun süre kaçabileceği umuduyla,<br />

hem de doğrusunu söylemek gerekirse, ailesi dışında kimseyle<br />

doğru dürüst geçinemediğinden mecburen alınan bir karardı bu.<br />

İyi bir öğrenci olduğu halde Mustafa'nın lise hayatı sosyalleşme<br />

beceriksizliği yüzünden berbat geçmişti. Evinde kral kesilmeye<br />

alışkın olan çocuk, sınıfta nice öğrenciden sadece biri olmayı kabullenemiyordu.<br />

Evinde nasıl özel ise, okulda da öylesine ayrıcalıklı<br />

ve biricik olmaya kalkışması, en nihayetinde tamamen arkadaşsız<br />

kalmasına sebep olmuştu. Zamanla öyle gözden düşmüştü<br />

ki Mustafa, annesi Gülsüm onun için bir mezuniyet partisi vermeye<br />

kalktığında, davet edecek arkadaş bulamamıştı.<br />

Evinin dışında öylesine yalnız ve antisosyal, evindeyse böylesine<br />

kuşatılmış bir halde geçen her yaşgünüyle Kazancı erkeklerinin<br />

akıbetine adım adım yaklaşıyordu Mustafa. Bu şartlar altında<br />

oğlanı bir müddet yurtdışına göndermek yapılabilecek en<br />

iyi şey gibi gelmişti. Gerekli parayı temin etmek için Cicianne'nin<br />

mücevherleri satılmış ve bir ay önce Kazancı ailesinin biricik erkek<br />

evladı. Ziraat ve Biyosistem Mühendisliği okumak ve inşallah<br />

ömrüne ömür katmak üzere Amerika'ya, Arizona Üniversitesi'ne<br />

doğru yola çıkmıştı.<br />

Velhasıl temmuz ayının bu ilk cumasında Gülsüm, ailede erkek<br />

olmadığı için şükretsin diye Zeliha'yı azarladığında, az da olsa<br />

bir haklılık payı vardı. Zeliha bu lafa cevap vermek yerine, masadan<br />

kalktı, bu çatı altındaki tek eril varlığı bulmak ve beslemek<br />

için mutfağa gitti.<br />

Üçüncü Paşa'ydı kedinin ismi, her zaman obur, doymak bilmez<br />

tekir bir kedi yavrusu.<br />

Kazancı konağında, tıpkı insanlar gibi kedi nesilleri de birbirinin<br />

ardı sıra gelip gitmişti. İnsanların aksine kediler hep ecelleriyle<br />

ölmüştü ama, istisnasız hepsi yaşlılıktan gitmişti. Her ne kadar<br />

bütün kediler kendilerine has karakterlerini korusalar da genel<br />

itibariyle evin kedi soyunda birbiriyle rekabet halinde olan iki

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!