21.11.2014 Views

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Hayatla Kavgalı Karısı, Gizli Gay Köşe Yazarı ve tabii ki Asya...<br />

Ara sıra gerilip seslerini yükselttikleri olsa da, pek tartışmazlardı<br />

aralarında. Kavga, tartışma, patırtı gereksiz enerji kaybıydı. Böyle<br />

diye diye nice gerilimi içlerinde biriktirmişlerdi. Grup üyeleri<br />

bazı bazı başkalarını da getirirlerdi yanlarında, arkadaşlar, meslektaşlar,<br />

ya da yeni tanıştıkları yabancılar; çoğu kez yalnız gelirlerdi.<br />

Tek tek farklılıkların sergilendiği ama hiçbir farklılığın diğerlerine<br />

baskın çıkmadığı bir organizmaydı grup. Tek tek parçalarının<br />

toplamından daha fazlasıydı. Asya Kazancı kendi evinde<br />

bulamadığı iç huzurunu burada bulurdu. Kafe Kundera onun sığınağıydı.<br />

Ne giydiğine, ne dediğine karışmayan bu insanların yanında<br />

kendini rahat hissederdi. Kazancı ailesi asla ulaşamayacağı<br />

bir mükemmelliği ona dayatmak için çırpımrken Kafe Kundera<br />

ahalisi onu olduğu gibi kabul eder; dahası, insan denilen mahlukatın<br />

zaten özünde kabahatli, kusurlu ve düzeltilemez olduğu varsayımından<br />

hareket ederdi.<br />

Ne Kafe Kundera'dan ne de bu gruptan teyzelerine bahsetmişti<br />

Asya. Evdekiler bilseler böyle mekânlarda bu tiplerle takıldığını<br />

kızılca kıyamet koparırlardı. En çok da yaş meselesinden rahatsız<br />

olurlardı. Grup üyeleri ekseriya Asya'nın annesi babası olacak<br />

yaştaydı. Ancak tam da bu yaş farkıydı Asya'yı cezbeden. Onlara<br />

baktıkça hayatta "ilerleme" diye bir şey olmadığını anlıyordu.<br />

Ellisindeki insanlar bu kadar kusurlu, böylesine çocuksa, on<br />

sekizinde büyümek için çabalamaya gerek kalmıyordu. Demek ki<br />

bazı şeyler değişmiyordu hayatta: Suratsız bir ergen isen, suratsız<br />

bir yetişkin, suratsız bir orta yaşlı, suratsız bir ihtiyar ve suratsız<br />

bir ölü oluyordun. Şablon kalıcıydı. Belki kulağa az biraz karamsar<br />

geliyordu ama en azından insanın beyhude yere mükemmellik<br />

aramaması gerektiğini gösteriyordu. Yaşadıkça düzelmiyordu<br />

hayat, tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin. Bu da bir<br />

teselliydi sonuçta. Zamanla hiçbir şey değişmeyeceğine ve bu<br />

kusurluluk hali baki olduğuna göre Asya da aynen olduğu gibi kalabilirdi.<br />

Olanca kusurluluğuyla...<br />

"Bugün benim yaşgünüm," dedi Asya aniden. Öylesine çıkı-<br />

verdi ağzından bu bilgi, kendisi de şaşmıştı.<br />

"Öyle mi?" dedi birisi.<br />

"Ne tesadüf! Bugün en küçük kızımın da yaşgünü," dedi Olağanüstü<br />

Yeteneksiz Şair.<br />

"Öyle mi?" deme sırası Asya'ya geçti.<br />

"Demek kızımla aynı gün doğmuşsunuz! İkizler burcu," diye<br />

ekledi şair kafasını teatral bir neşeyle sallayarak.<br />

"Balık," diye düzeltti Asya. Şairin yüzünden bir kuşku bulutu<br />

geçti. Yoksa bugün doğmamış mıydı ortanca çocuğu? Gene de<br />

belli etmedi şüphesini ve kadeh kaldırdı.<br />

Hepsi hepsi bu. Kimse Asya'ya sarılmaya, onu yapışkan sevgi<br />

öpücüklerine boğmaya kalkışmadı; masaya pasta getirmeye<br />

kalkmadı. Şair onun için bir şiir okudu, Karikatürist onun şerefine<br />

üç bardak bira içti ve Karikatüristin Hayatla Kavgalı Karısı bir<br />

peçeteye onun karikatürünü çizdi - delici zeki gözlerin altında,<br />

sivri bir burnu olan, koca memeli, kabarık saçlı, asık suratlı genç<br />

bir kadın. Ardından Asya'ya devasa bir kremalı kahve ısmarladılar<br />

ve bir de günün sonunda ona hesap ödetmediler. Bu kadar basit,<br />

bu kadar tantanasız algılandı yaşgünü meselesi. Ciddiye almadıklarından<br />

değil. Aksine öyle ciddiye almışlardı ki mevzuyu, fanilik<br />

ve öte dünya üzerine bir sohbete daldılar çok geçmeden.<br />

Gruptakilerin çoğu ölümden sonra hayat olduğuna ve bunun dünyadakinden<br />

çok daha beter olacağına kaniydi. "Biz iyisi mi burada<br />

kalan zamanımızın tadını çıkaralım" şeklindeydi genel kanaat.<br />

"Zaman..." diye iç geçirdi biri ama gerisi gelmedi. Genel itibarıyla<br />

masadakiler için kof bir kelimeden ibaretti zaman. Dindarların<br />

zaman anlayışından bihaberdiler; ne İslam ne de başka<br />

bir dinle ilgilendiklerinden. Bergsoncu zaman fazla ürkütücüydü,<br />

Tanpınarcı zaman ciddi ciddi özeleştiri beklediğinden ağır geliyordu;<br />

kapitalist zaman anlayışı ise umurlarında bile değildi.<br />

Varsa yoksa "mekân"dı. Varsa yoksa burası. Sanki dışarıda bir<br />

bekleyenleri yoktu, sanki dışarısı diye bir yer hiç yoktu. Kelimeler<br />

usul usul dağıldı ağızlarında, iyiden iyiye bir kayıtsızlık çöktü<br />

üzerlerine. Bazdan düşünceye daldı, bazılan konuşmayı bıra-

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!