You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
m. Sekiz yaşına geldiğinde o zamana kadar içten içe sezdiği ama<br />
tam olarak kavrayamadığı bir hakikati keşfetmişti: Piç olduğunu.<br />
Şimdi geriye baktığında bu bilgiyi edinmekte kendi çabaları kadar<br />
Gülsüm Nine'nin de hakkını teslim etmesi gerektiğini düşünüyordu.<br />
Gayet iyi hatırlıyordu o günü. Tesadüfen ikisi oturma odasında<br />
yalnızdı. Gülsüm Nine pek sevdiği bitkilerini sulamakla meşguldü,<br />
henüz sekizindeki Asya da resimli boyama kitabındaki sırıtkan<br />
bir palyaçoyu boyamakla.<br />
"Nine yaaa, niçin saksılarla konuşuyorsun?" diye sordu Asya<br />
aniden.<br />
"Saksılarla değil, bitkilerle konuşuyorum," dedi anneannesi.<br />
"Bitkilerle konuşursan daha çabuk serpilip güzelleşirler."<br />
"Sahi mi?" dedi Asya inanmadığını belli eden bir dudak bükmesiyle.<br />
"Sahi ya. Bitkilere diyeceksin 'toprak sizin anneniz su da babanız'.<br />
Böyle dersen pek bir keyiflenir, çiçeklenirler."<br />
Asya başka soru sormadan boyamasına geri döndü. Palyaçosunun<br />
elbisesini turuncuya, dişlerini yeşile boyadı. Tam ayakkabılarını<br />
kan kırmızıya boyayacakken aniden durup, şımarık bir<br />
edayla anneannesini taklit etmeye başladı. "Canım canım! Aman<br />
da aman! Toprak annen, su baban."<br />
Gülsüm Nine'nin kaşları çatıldıysa da bir müddet durumu<br />
fark etmemiş gibi davrandı. Bu kayıtsızlıktan cesaret bulan Asya<br />
taklitçiliğinin dozunu artırdı.<br />
Sulanma sırası Afrika menekşesine gelmişti şimdi, Gülsüm<br />
Nine'nin gözdesi. Çiçeğe nağme yapmaya başladı yaşh kadın:<br />
"Aman da aman! <strong>Nasıl</strong>mış benim güzelim?" Asya onu taklit etti<br />
derhal: "Aman da aman! <strong>Nasıl</strong>mış benim güzelim?"<br />
Gülsüm Nine'nin kaşları iyiden iyiye çatıldı bu sefer. "<strong>Nasıl</strong><br />
da mor mor açmış!" dedi bitkiye.<br />
"<strong>Nasıl</strong> da mor mor açmış!" diye yankıladı Asya en şımarık sesiyle.<br />
İşte o zaman Gülsüm Nine'nin ağzı kasıldı ve kendi kendine<br />
mırıldanırcasına alçacık bir sesle saldı o meşum kelimeyi: "Piç!"<br />
Bunu öyle sakin söylemişti ki, Asya anneannesinin çiçeğe değil<br />
de kendisine hitap ettiğini hemen idrak edemedi. Söylendiği gibi<br />
dağıldı eridi bu kelime. Ama Asya unutmadı.<br />
Asya'nın bu kelimenin anlamını tam anlamıyla kavraması ancak<br />
ertesi sene, dokuzuncu yaşgününde mümkün olacaktı. Ancak<br />
okulda bir çocuk ona "piç!" diye bağırdığında. Dokuzuncu yaşının<br />
keşfi de buydu işte. Ninesinin kızgınlıktan söylediği bir hitaptan<br />
ibaret değildi piçlik; geçici değil kalıcıydı hayatında. Sonra on<br />
yaşına bastığında kendisine dair bir başka gerçeği keşfetmişti: Sınıfındaki<br />
diğer bütün kızların aksine bir tek onun evinde bir baba<br />
ya da erkek modeli yoktu. Böyle bir eksikliğin bir kız çocuğunun<br />
kişiliği üzerinde kalıcı etki bırakabileceğini fark etmesi üç yılını<br />
daha alacaktı. On dört, on beş ve on altıncı doğum günlerinde sırasıyla<br />
bunları kavrayacaktı: Başkalarının aileleri onunkine benzemiyordu<br />
ve bazı aileler pekâlâ normal olabiliyordu; erkeklerin<br />
çok erken ve tuhaf şekilde ortadan kayboldukları Kazancı ailesinde<br />
ise haddinden fazla kadın ve haddinden fazla sır vardı. Asya'nın<br />
bu sıralamadaki son keşfi en beteriydi: Ne kadar uğraşırsa<br />
uğraşsın asla güzel bir kadın olamayacaktı.<br />
Asya Kazancı bir sonraki sene on yedi yaşına bastığında yeni<br />
bir keşfe doğru yelken açmıştı: Bu şehre ait değildi. Buraya ait<br />
değildi. İstanbul ile bağı hani şu belediyenin her tarafa koyduğu<br />
"Dikkat Yol Çalışması" ya da "Bina Restorasyonu: Verdiğimiz<br />
Geçici Rahatsızlıktan Ötürü Özür Dileriz" tabelalarından daha<br />
derin değildi. Geçici bir rahatsızlıktı Asya da bu şehrin bağrında.<br />
Hemen ertesi yıl, on sekizinci yaşgününden tam iki gün önce<br />
Asya evdeki ecza dolabını yağmalamış ve orada bulduğu bütün<br />
haplan yutmuştu. Gözlerini tekrar açtığında etrafı teyzeleri, Ciciannesi<br />
ve Gülsüm Ninesiyle çevrili bir halde boylu boyunca yatıyordu<br />
bir yatakta. Midesinde ne var ne yok kusturup çıkarttırdıkları<br />
yetmiyormuş gibi, fincan fincan berbat kokulu bozbulanık<br />
bitki çayları içirmişlerdi zorla. Böylece Asya daha evvelki keşiflerine<br />
katacak yeni bir hakikatin farkına vararak girmişti on sekiz