21.11.2014 Views

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

Nasıl - Kitabxana

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

pürgeyle çıkageldi, cam kırıkları faraşla alınırken, süpürülen kendi<br />

hayatlanymış gibi hüzünle seyretti birkaç müşteri. Kafe Kundera'da<br />

sık sık değişirdi garsonlar. Çalışma saatleri uzun, ücretler<br />

düşük, iş çoktu. Yine de şimdiye kadar tek bir garson bile istifa etmemişti.<br />

Gidenlerin hepsi şu ya da bu sebepten ötürü kovulmuşlardı.<br />

Kafe Kundera böyleydi işte; bir kere adımını attın mı, mekân<br />

seni dışarı tükürene kadar yapışıp kalırdın buraya.<br />

Bunu takip eden bir saat içinde masada bir kişi hariç herkes<br />

üst üste bira, şarap, grappa ısmarladı. Sadece Alkolik Karikatürist<br />

cafe latteden şaşmadı. Homurdana homurdana cafe lattenin yanında<br />

getirdikleri vanilyalı bisküvileri kemirdi durdu. Sohbetler<br />

sessizlikleri, sessizlikler sohbetleri tetikledi. Neticede hiçbir şey<br />

ahenk içinde yapılmadı ama bu ahenksizlikte bile bir doku uyumu,<br />

kendine has bir ritim vardı. Asya, Kafe Kundera'nın en çok<br />

bu özelliğini severdi: koma benzeri bir bezginlik hali ve kimsenin<br />

düzeltmeye kalkmadığı yapışkan bir ahenksizlik. Zamanın ve<br />

mekânın dışında konumlanmıştı burası. İstanbul şehri daimi bir<br />

telaş içindeydi ama Kafe Kundera'da hüküm süren sadece rehavetti.<br />

Kafenin dışındaki insanlar yalnızlıklarını saklayabilmek<br />

için birbirlerine yaklaşır, aslında olduklarından daha samimi görünmeye<br />

çalışırlardı. Halbuki burada tam tersi geçerliydi. Burada<br />

herkes gerçekte olduğundan çok daha kopuk davranırdı. Kafe<br />

Kundera şehrin tezatı, hatta inkârıydı.<br />

Kıpirtısızlığın, kayıtsızlığın tadını çıkararak öylece oturdu, ta ki<br />

Alkolik Karikatürist saatine bakıp da ona dönene kadar. "Yedi<br />

kırk oldu. Bale dersin bitti."<br />

"Ay hemen gitmek zorunda mısın? Ailen de çok geri kafalıymış,"<br />

diye lafa daldı Aşırı Milliyetçi Filmlerin Gayri Milliyetçi<br />

Senaristinin Kız Arkadaşı. "Yani hiç anlamıyorum. Madem istemiyorsun,<br />

neden sana zorla bale dersi aldırıyorlar ki? Tipik Türk<br />

ailesi!"<br />

Senaristin her defasında yanında getirdiği kelebek ömürlü kız<br />

arkadaşların ortak sorunu buydu. Gruba sonradan dahil olduklarını<br />

bilmenin huzursuzluğuyla herkesle hemen içli dışlı olmaya<br />

kalkıyorlardı. Bu güdüyle masadakilere çok fazla şahsi sorular<br />

sorup her lafa karışıyor, olur olmadık yerlerde şahsi yorumlarda<br />

bulunuyorlardı. Oysa tam da sohbetleri gereğinden fazla şahsileştirmemek<br />

ve ilgisizlik raddesinde mahremiyete saygıydı grup<br />

üyelerini birbirine bağlayan.<br />

"Seninki de kolay değil yani. Onca teyzeyle nasıl başa çıkıyorsun?"<br />

diye devam etti Senaristin Kız Arkadaşı, Asya'nın yüzünde<br />

beliren hiddeti zamanında okumayı başaramayarak. "Aynı<br />

çatı altında anne rolü oynayan o kadar kadın... ben olsam bir dakika<br />

dayanamam valla."<br />

Bu kadan fazlaydı. Grupta yazılı olmayan kurallar vardı, dillendirilmeyen<br />

ama asla çiğnenmeyen. Asya içine çektiği dumanı<br />

sinirli sinirli üfledi. Zaten kadınları sevmezdi. Kendisi de kadın<br />

olmasa bu olguyla daha rahat başa çıkabilirdi elbette. Olsun varsın,<br />

sevmiyordu hemcinslerinin vıdı vıdı hallerini, yargılamak<br />

için süzen gözlerini. Ne zaman yeni bir kadınla tanışsa iki tepkiden<br />

birini verirdi: Ya ondan ne zaman nefret edeceğini görmek<br />

için az biraz beklerdi ya da beklemeye gerek duymaz, ondan<br />

anında nefret ederdi. Senaristin yeni kız arkadaşı belli ki ikinci<br />

tepkiyi görecekti.<br />

"Benim ailem normal değildir," dedi Asya, böylelikle konuyu<br />

kapatmayı umarak. Ters ters baktı karşısındaki kadına. Ama bu<br />

esnada berikinin arkasında, duvarda asılı parlak gümüş bir çerçeve<br />

çarptı gözüne. Bolivya'dan bir yol resmi. Kızıl Göl'e uzanan<br />

bir ücra yol. Şimdi orada olmak ne güzel olurdu! Ah bir gidebilseydi<br />

bu şehirden, nereye olduğu o kadar önemli değil, yeter ki,<br />

buradan uzak olsun, yeter ki kimsenin kendisini tanımayacağı bir<br />

yer olsun. Kahvesini bitirdi, sigarasını söndürdü ve yenisini sarmaya<br />

başlarken mırıldandı:<br />

"Biz aile filan değil, bir arada yaşamaya mecbur bırakılmış<br />

bir grup kaçığız. Başka bir şey değil bizimki."<br />

"Ama aile dediğin tam da böyle bir şeydir zaten," diye itiraz<br />

etti Olağanüstü Yeteneksiz Şair. Böyle anlarda grubun en yaşlısı<br />

olduğunu hatırlardı; sadece yıllar itibariyle değil, kaybolan yıllar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!