kendilerince olayı kınamaya kalkışmaları üzerine de şumealdeki âyet nazil olmuştur: “Muhammed sizin erkeklerinizdenhiç birinin babası değildir. Fakat o Allah’ın elçisive peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıylabilendir.” 13Yukarıda zikredilen âyetle Allah, evlat edinilen kimseningerçek manada evlat edinenin neseben çocuğuolamayacağını ifade etmekle birlikte böyle bir söylemininsanların kendi ifadelerinden öteye geçemeyeceği ortayakoymaktadır. Aynı zamanda böyle bir ifadenin hak olmayıpgerçeği yansıtmayacağı vurgulanmaktadır. 14 Gerçekolanın bilindiği takdirde evlatlık olan kimselerin gerçekbabalarının adıyla çağrılması Allah tarafından istenilmekteve adil olanın böyle bir uygulama olduğu hakikatiylebunun aksi bir uygulama ve söylemin adalete uymayacağıbizzat Allah tarafından ifade edilmektedir. Gerçeği gizlemeve adil olmayanı yapmak ise Allah tarafından aynızamanda günah olarak da zikredilmesi dikkate değer birhusustur. Kanaatimizce âyette de ifade edildiği gibi nesebigerçekten bilinmeyen birisinin belli bir kişiye sehvennisbet edilip çağırılması günahtan uzaktır. Genel manadaâyetin üzerinde durduğu asıl fikir kişinin aidiyyetiningerçeğe uygun olması üzerindedir. Bu gerçeğe uygunlukda, Allah’ın hak ve adalet anlayışıdır.Evlat edinme konusuna Kur’ân’ın yanısıra hadislerdede özel olarak değinilmiş ve bir kimsenin babasından başkabirine nisbet edilmesi şiddetle kınanmıştır.Allah Resulü (s.a.s.) bir hadislerinde “Her kim babasındanbaşkasına kendi nesebini intisap eder veya (köleolan bir kimse) efendilerinden başkasına mensup olduğunuiddia ederse Allah’ın kıyamete kadar peşini takip edenlaneti ona olsun.” buyurmaktadır. 15İslâm alimleri, âyet ve hadislerden anlaşılan yasağın,aralarında nesep bağı olmadığını bildiği halde, nesep iddiasındabulunma ve yapay bir soy ilişkisi tesis etmeyeyönelik olduğunu; kişinin, kendi soyundan olduğu kanaatinedayalı olarak belirli şartlarla bir kimsenin kendisinenisbet edilmesinin (istilhak) bu yasağın dışında olduğunubelirtmişlerdir. 16Binaenaleyh çocuğun babasına nisbet edilmesi, adaletinve hakkaniyetin kendisidir. Bu çocuğun kendisindencanlı bir parça olarak dünyaya gelmesine sebep olan babaiçin de bir adalettir. Babasının ismini taşıyan, ona mirasçıolan ve miras bırakılan, her türlü yardım ve alakayamazhar ve gizli irsiyet yoluyla gerek babasını ve gerekseecdadının özelliklerini devam ettiren çocuk için de biradalettir. Allah her alakayı asli yaratılışı üzere bina eder,çocuğun da babanın da meziyetlerini zayi etmez. Bunabağlı, evlatlık özelliklerini, meziyetlerini hakiki babadanbaşkasına da yüklemez ve vermez. Gerçek çocuktan başkasınada evlatlık vasıflarını ve özelliklerini bırakmaz.Çocuğu olmayan kimselerin, gerekli tedavi yollarınahatta dinen mahzurlu olmayan şekliyle sun’î metodlarabaşvurarak anne-baba olmaya çalışmaları tabii olmaklabirlikte, özellikle sosyal baskılar yüzünden kendilerini yaevlat edinme ya da yaşama sevincini yitirme gibi bir seçiminönünde görmeleri dinin ilkeleri ve hayat gerçekleriile bağdaşmaz. Gerçekte olmayan bir soy bağını var gibifarzedip bunun üzerine, çocuk ile anne-baba arasında sözkonusu olan bütün sonuçları bina etmenin bir çok sakıncalarıberaberinde getirdiği bu konudaki tecrübelerin deaçıkça ortaya koyduğu dikkate alınarak, İslâm’daki evlatedinme yasağı çocuk sahibi olmanın da ilahi iradedenbağımsız olmadığını bildiren âyet-i kerime 17 ile birliktedeğerlendirilmeli ve bu konuda gerçekçi bir yol izlenmelidir.Buna göre, çocuk sahibi olamayan kimselerin başkalarınınözellikle bakıma muhtaç çocuklarını himayelerinealmaları gerçeği gizlememek ve dini kuralları kendi varsayımlarınadayanarak ihlal etmemek şartı ile böyle bir yardımlaşmaortamı içinde bir ölçüde evlat sevgisini tatmayaçalışmaları en uygun yol olarak görünmektedir. 18Kur’ân ve Sünnette evlat edinmenin Allah tarafındangerçek bir nesep olarak kabul edilmediği konusuylailgili olarak zikredilen nasslar; bakıma, korumaya vetopluma kazandırılmaya muhtaç kimselerin bir kenaraitilmesi anlamında ele alınmamalıdır. Çünkü yetimlerinkorunup gözetilmesi, kimsesiz çocuklara sahip çıkılması,onların mallarına koruyuculuk yapılarak zayi olmaması,onlara ikramda bulunulması, hor ve hakir görülmemesi,ve hadisin ifadesiyle yetimi evde bulundurmanın Hz.Peygamber’le cennette beraber bulunulması ifadeleri 19 bukonunun ehemmiyeti açısından oldukça anlamlıdır. Zirakanaatimizce Kur’ân ve sünnetteki bu konuyla ilgili olanifadelerde üzerinde durulması gereken esas nokta şudur;her bir kimse neseben kime ait ise bu kimsenin nesebininbaşkasına nisbet edilemeyeceğidir. Bu hakikati değiştirmeninimkanı da yoktur, zira yaratan bunu böyle bildirmektedir.Bu hakikatle beraber âyet, bir kimsenin başkabirisinin çocuğuna bakmasına onu koruyup gözetmesineve ona maddi ve manevi yardımda bulunması mani dedeğildir. Buna ilave olarak aileler tarafından kimsesiz vebakıma muhtaç çocukların bu ailelerin yanlarına alınıpbakılıp büyütülmesi ve büluğ çağından itibaren İslâm’-ın koymuş olduğu mahremiyet sınırlarına riayet edilmesişartıyla bu ilgi ve alakanın devam etmesi İslâm’ın insanlaraverdiği önem, fertleri yetiştirme ve topluma kazandırmahedefiyle de örtüşmektedir. Evlat edinme ile ilgili32
olarak Kur’ân ve Sünnetin getirdiği prensipler zamaniçerisinde toplumun gayet derin, fıtri yaratılışa uygun vehakikatin ta kendisi olan sağlam, hakiki temeller üzereyükselmesini sağlamaktadır.Ayrıca İslâm hukuk literatüründe yetimlerle ilgili hukukistatü ve sokağa terkedilmiş (lakit) çocuklarla ilgilihükümler evlat edinme gayesi çerçevesinde zamanın şartlarıve toplum yapısı paralelinde yetkili kurumlarca elealınıp bunlarla ilgili kanuni düzenlemeler de ihmal edilmemiştir.Klasik fıkıh kitaplarında ilgili bahislerdeki bilgilerböyle bir problemin çaresinin bulunması ve belli biryapı kazandırılıp çözüm önerileri teklif etmesi açısındanoldukça önemlidir. Zira bu sorunun çözümü neticesindebeklenen amaç hukuki statünün kazandırılmasıyla birlikteahlaki ve hayrî gayelerin de temin edilmesi olmuştur.SonuçKur’ân ve sünnetteki ifadelere göre pozitif hukuktakişekliyle bir evlatlık edinme müessesesi İslamiyette caiz vemantıki gözükmemektedir. Zira hiçbir şekilde aralarındaneseben ebeveyn evlat ilişkisi olmayan bir olgu asla varmışgibi telakki edilemez. Kur’ân’ın yasakladığı evlatlıkilişkisi tamamen kişinin gerçek anne ve babasından bağınınkoparılmasına matuf bir durumdur. Bu da asla kabuledilemez.Kur’ân ve sünnetteki; evlat edinme, kimsesiz çocuklar,insan neslinin Yaradan’ın hedeflerine doğru odaklandırılması,toplumun geleceği, yardımlaşma esasları, idealnesillerin yetiştirilmesi gibi bir çok ulvi maksat ve gayelergöz önünde bulundurulduğunda herhangi bir şekildeortada kalmış veya sorumsuz anne babalar tarafındasokaklara bırakılmış evlatlar konusu ister istemez farklıboyutlarda ele alınması zaruri gözükmektedir. Bu açıdanİslamiyetin temel kriterleriyle ters düşmeden adına isterevlat edinme diyelim isterse başka isimlendirmeler olsun,isteyerek veya istemeyerek sokaklara terkedilmiş çocuklarımızınevlatlık muamelesi görmeleri zaruri bir durumalmaktadır.Zira bugün sayıları binleri bulan kimsesiz ve sokağaterkedilmiş çocuklar, savaşlar sonucu ebeveynsiz kalanevlatlar sorumluluk sahibi insanların hatta kurum vekuruluşların üzerinde önemle durması gereken kanayanbir yara durumundadır. Küreselleşen dünyamızda bugünçocuk suçluların sayısının artışındaki en büyük sebep,sokaklara terkedilmiş olan çocukların ebeveyn şefkat veterbiyesi alamamış, milli ve manevi değerlerden habersizyetişmiş olmalarıdır.Kimsesiz ve özellikle terkedilmiş çocukları bakıp büyütmekdinen makbul ve bazı durumlarda dini bir vazife olaraktelakki edildiği gerçeğinden haraketle gerek nesebi belli olangerekse nesebi belli olmayan çocukların, bir şekilde yetiştirilmesiiçinde bulunduğu toplumun boynuna borçtur.Binaenaleyh Kur’ân’ın ve sünnetin genel maksadınauygun olarak koruyucu aile kurumu adı altında alternatifmüessese ve kurumların ortaya konulması bir zaruret halinialmıştır kanaatindeyiz. Böyle olunca, iki yaştan küçükolanların -neseplerinin korunması, anne ve babalarıyla irtibatlarınınsağlanması kaydıyla- emzirilerek ve böylecesüt mahremiyeti konumuna çıkarılması, bu mümkün olmadığındabile mahremiyetle ilgili dinî kayıt ve şartlarauyularak bu yolun işletilmesiyle evlatlık müessesesindenbeklenen maksadın gerçekleşebilmesi kısmen sağlanmışolabilir. Bu durumda evlat edinilen çocuğa miras bırakmakcaiz olmamakla birlikte vasiyet ve hibe yoluyla malmülk edindirme imkanı da fıkhî olarak mümkündür. Buşartlara riayetle bu müessesenin gerçeğine benzetilerekuygulanabilmesi kısmen mümkün gözükmektedir.* Atatürk Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesimkose@yeniumit.com.trDİPNOTLAR1. Galanti Avram, Hammurabi Kanunu, İstanbul, 1925, s. 50, 51, md. 185, 186, 191;Arsal Sadri Maksudi, Umumi Hukuk Tarihi, İstanbul, 1948, s. 134; Ataay, M. Aytekin,Medeni Hukukta Evlat Edinme, İstanbul, 1957, 1.2. Kurân’da Hz. Musa’nın Firavun ailesi tarafından evlat edinildiği ifade edilmektedir. Kasas,(7-9), Yine Kurân’da belirtildiğine göre, kardeşleri tarafından kuyuya atılan, sonraoradan geçen bir kafile tarafından çıkarılıp Mısır’da satılan Hz. Yusuf’u oradaki üst düzeyyöneticilerden biri satın almış ve karısına “ona iyi bakmasını, belki onu evlat edinebileceklerini”söylemişti. Yusuf, (15-21).3. Oğuzman Kemal, Dural Mustafa, Aile Hukuku, İstanbul, 1994, s. 244.4. Köprülü Bülent, Kaneti Selim, Aile Hukuku, İstanbul, 1985, s. 229.5. Ataay, a.g.e., s. 34.6. Yusuf, 20-21 “Nihayet (Mısır’a varınca) onu düşük bir pahaya, birkaç paraya sattılar.Onlar, ona (Yusuf’a) karşı isteksiz idiler. Mısır’da onu satın alan (Aziz, hazine bakanı),karısına: Ona iyi bak belki bize yararı dokunur, ya da onu evlat ediniriz dedi....),Kasas, 9 ”Firavn’ın karısı (çocuğu sandıktan çıkarınca): “ Bana da sana da göz bebeği(olacak, çok sevimli bir çocuk ). Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onuevlat ediniriz.” dedi. (onu almakla hata ettiklerini anlamıyorlardı)7. Ahzab, 4-5; Fîrûzâbâdî, el-Kamusu’l-Muhit, (I-IV), Beyrut, ts, IV,329; Kurtubi XIV, 121,Yazır Hamdi Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, (I-X), VI, 294.8. Ateş, VII, 132; Ferruh Ömer, İslam Aile Hukuku, (trc: Y.Ziya Kavakçı), İstanbul, 1978.9. Ahzab, 4-510. Kurtûbî, XIV, 121.11. Serahsî, XXX, 292; Kurtubi, XIV, 119; Abdülaziz Amir, el-Ahvalü’ş-Şahsiyye fi’ş-Şeriati’l-İslamiyye, Beyrut, tsz, s. 112.12. Ahzab, 37.13. Ahzab, 40.14. Kurtubi, XIV, 12O15. Tirmizi, Vasaya 5.16. Aktan, Hamza, (Evlat Edinme maddesi), İslâm’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,I, 511; Ayrıca bkz. Sabuni, Muhammed Ali, Ravaiu’l-Betan Tefsiru Ayati’l-Ahkami mine’l-Kurân, (I-II), II, Beyrut, ts., s. 265-26617. “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. (O), dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler bahşeder,dilediğine de erkekler bahşeder. Yahut onları çift yapar; hem dişi hem erkek (verir). Dilediğinide o kısır yapar. O, (her şeyi) bilendir, (her şeye) gücü yetendir” Şura: 49-50.18. Aktan, adı geçen eser ve madde I, 51119. Buhari, Talak 25; Müslim, Zühd 42)33