ANALİZGiriş1985 yılında “çok boyutlu dış politika” ve“<strong>ekonomik</strong> karşılıklı bağımlılık” ilkeleri çerçevesindebir dış politika izleme çabası içerisindeolan zamanın başbakanı Turgut Özal’ın inisiyatifiyleTürkiye, İran ve Pakistan arasında kurulanEkonomik İşbirliği Örgütü (EconomicCooperation Organization-ECO) otuzuncuyılını doldurdu. 1992 yılında katılan yedi ülkeyleüye sayısı ona çıkan ECO’nun geçen bu30 yıl içerisinde çok başarılı bir entegrasyonörneği gösterdiğini söyleyebilmek mümkündeğildir. Avrupa Birliği ile karşılaştırıldığındaECO, üyelerinin <strong>ekonomik</strong> kalkınmalarınakatkı sağlayacak bir işbirliği mekanizması oluşturamadığıgibi, üye ülkeler arasındaki siyasi vegüvenlik sorunlarının çözümüne destek olacakbir uluslararası örgüt olmaktan uzak bir görüntüsergilemiştir. ECO çerçevesinde Ortadoğuve Orta Asya bölgesinde, Avrupa’dakine benzerbir ortak hukuk alanı ve onun tarafındandesteklenen bir barış havzası oluşturulmasımümkün olamamıştır. Siyasal alanda yaşanansorunlar hep <strong>ekonomik</strong> alanda yapılması gerekenhamlelerin önüne geçmiş, <strong>ekonomik</strong> işbirliğiyolunda atılan adımlar çok sınırlı kalmıştır.ECO’nun kurulmasında temel rolü oynayanTürkiye ile İran arasındaki <strong>ekonomik</strong> ilişkilerebakıldığında benzer tespitlerin yapılması mümkündür.Dönemsel bazı farklılıklara rağmen, Ankaraile Tahran arasında siyasi konularda yaşananproblemlerin genel olarak <strong>ekonomik</strong> işbirliğinigölgelediği görülmüştür. Bundan dolayı iki ülkearasındaki <strong>ekonomik</strong> ilişkiler hiçbir zaman olmasıgereken düzeye ulaşamamış ve her iki ülkeninönce bölgesel ve ardından küresel bir güç olmayolundaki hedeflerini destekleyecek bir <strong>ekonomik</strong>işbirliği mümkün olmamıştır. Her ikisi de köklüdevlet geleneklerine sahip ve büyük imparatorluklarınmirasçısı olan Türkiye ve İran dünya politikasınınşekillenmesinde daha fazla etkili olmakisterken, bugün bu iki ülkenin ait oldukları Ortadoğucoğrafyasının sorunlarının çözümü konusundabile işbirliği yapamadıkları görülmektedir.Ortadoğu sorunlarının bölgeyi daha fazla felaketesürüklemeden çözümüne yönelik olarak ortak hareketedememeleri Ankara’nın ve Tahran’ın sadeceküresel düzeyde değil, Ortadoğu bölgesinde deetkinliklerinin azalması sonucunu doğurmaktadır.Ekonomik İşbirliğininÖnündeki EngellerSiyasi SorunlarSiyasi sorunlar ve bu sorunların yol açtığı güvenbunalımı Türkiye ile İran arasındaki <strong>ekonomik</strong>ilişkilerin olması gereken düzeyin çok gerisindekalmasının temel nedenini oluşturmaktadır. Ortadoğubölgesinde liderlik potansiyeline sahip ikiülke oldukları için ve bu çerçevede rekabet ettiklerindendolayı Türkiye ve İran arasında çok sıksorunlar çıkmaktadır. 1979 yılında İran’da gerçekleşendevrimin ardından 1980’li yıllarda Tahran’ınrejim ihracı politikaları, sonrasında başlayanve 1990’lı yıllara uzanan Ankara’nın İran’ıPKK’yı desteklemekle suçlaması, yine 1990’lıyıllarda Türkiye’de gerçekleşen bazı suikastlarnedeniyle İran’ın suçlanması ve 2010’lu yıllardaTürkiye’nin İran’ı Suriye, Irak ve Yemen’de yayıl-8setav.org
Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün 30. Yılında Türkiye-İran Ekonomik İlişkilerimacı politika izlemekle suçlaması, buna karşılıkTahran’ın Ankara’yı Suriye ve Irak’ın içişlerinekarışmakla suçlaması ve Malatya/Kürecik’e yerleştirilenNATO Füze Savunma Radar Sisteminieleştirmesi iki ülke arasında son dönemlerde yaşananbelli başlı sorunlar olarak dile getirilebilir.Siyasi ve özellikle de güvenlik alanında yaşananbu sorunların <strong>ekonomik</strong> ilişkilere etkisi konusundaaltı çizilmesi gereken bir husus ise; genelolarak bu etki olumsuz olsa da bu olumsuzluğunher dönemde aynı düzeyde olmadığıdır.Siyasi alanda yaşanan sorunların çözümüneyönelik adımlar ve özellikle de bu sorunların<strong>ekonomik</strong> ilişkilere olumsuz etkisinin önlenmesineyönelik çabalar her iki ülkedeki iktidarlarınsiyasal yaklaşımları ve <strong>ekonomik</strong> vizyonlarınagöre değişiklik göstermektedir. Bu çerçevedeTürk-İran ilişkilerinin son 30 yılını üç dönemeayırmak mümkündür.Turgut Özal’ın başbakan olduğu dönemdeİran ile Irak arasında uzun ve şiddetli bir savaşsürüyordu ve Özal’ın bu dönemde İran’a yaklaşımı<strong>ekonomik</strong> ilişkilerin geliştirilmesi çerçevesindeydi.Türkiye’nin başta ABD olmak üzere Batılımüttefiklerine bağımlılığını azaltmanın yolunun,dış politikasını çeşitlendirmesinden ve başta komşularıylaolmak üzere ticari ilişkilerini geliştirmesindengeçtiğini düşünen Özal bu doğrultuda İranile de <strong>ekonomik</strong> ilişkileri artırmayı hedeflemiştir.Bu çerçevede, daha önce CENTO 1 kapsamında1964 yılında kurulan ve 1979 yılına kadar varlığınıdevam ettiren Kalkınma için Bölgesel İşbirliği(Regional Cooperation for Development-RCD)örgütünün Türkiye, İran ve Pakistan arasında canlandırılmasıanlamına gelen ECO 1985 yılındakurulmuştur. 2 İran’ın ABD ve diğer Batılı ülkelerile Körfez’deki Arap ülkeleriyle ilişkilerinin çok1. Central Treaty Organization (CENTO) 1955 yılında BağdatPaktı adıyla Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında kurulmuşve 1959 yılında Irak’ın üyelikten çekilmesi sonrasında CEN-TO adını almıştı.2. Kemal İnat, “Türkiye'nin Orta Doğu Politikaları”, Ed. DavutDursun ve Tayyar Arı, Orta Doğuda Siyaset, Anadolu Üniversitesi,(2013), s. 188-226.kötü olduğu bir dönemde Özal’ın Tahran ile böylebir işbirliğine yönelmesi Türkiye’nin <strong>ekonomik</strong>kalkınması için bölgesel <strong>ekonomik</strong> işbirliğine verdiğiönemin bir göstergesiydi.Özal’ın, <strong>ekonomik</strong> işbirliğini önceleyen dışpolitika yaklaşımının 1990’lı yıllardaki koalisyonhükümetleri döneminde devam ettirilmediğininen açık örneklerinden biri İran ile ilişkiler olmuştur.Bu dönemde PKK, Halkın Mücahitleri Örgütü,Türkiye’de işlenen siyasi cinayetlerde muhtemelİran parmağı ve karşılıklı rejim ihracı suçlamalarınedeniyle çok gerginleşen ilişkilerin <strong>ekonomik</strong> alanayansıması açık bir şekilde görülmüştür. İran iletoplam ticaret hacmi 1980’lerin de gerisine giderek1996 yılı dışında hep 1 milyar doların altındagerçekleşmiştir. 1990’larda Ankara’nın SovyetlerBirliği’nin dağılması sonrasında yeni bağımsız olanTürk devletlerine öncülük yapma iddiasındaki söylemlerihatırlandığında, İran gibi büyük bir komşusuile 1 milyar dolarlık bir ticaret hacmine bileulaşamayan Türkiye’nin nasıl güçlü bir ekonomiyesahip olacağı ve bu misyonu nasıl yerine getireceğisorgulanmamıştır. Türkiye-İran ilişkileri “Türkiyeİran olmayacak” sloganı çerçevesinde oluşturulanideolojik bir bakış açısının ipoteği altında şekillendirilmiş,iç siyasette tehdit olarak tanımlananRefah Partisi’nin “İslamcı” kimliğiyle İran’ın “İslamcı”kimliği özdeşleştirilmek suretiyle, 3 içerideyerleşik sistemi tehdit ettiğine inanılan siyasal aktörRefah Partisi’ni yıpratmak için İran ile ilişkileraraçsallaştırılmıştır. Bu dönemde kısa süreliğinebaşbakanlık görevini üstlenen Refah Partisi lideriNecmettin Erbakan’ın iktidardan devrilmesi içinplanlanan 28 Şubat Darbesi’nin temel argümanlarındanbiri, Erbakan’ın İran ile Türkiye arasındageliştirmek istediği <strong>ekonomik</strong> ilişkiler olmuştur.Türkiye ekonomisinin ihtiyaç duyduğu doğalgazıntemini ve o dönemde Rusya’ya olan bağımlılığınazaltılması için Erbakan’ın İran ile 1996 yılında imzaladığıdoğalgaz anlaşması da, Ankara ve Tahran3. İran’ın katı Şii kimliğine karşı Refah Partisi’nin geleneksel birSünni kimliğe sahip olduğu düşünüldüğünde böyle bir benzetmeninne kadar sorunlu olduğu görülür.setav.org9