07.12.2012 Views

Barış Tunç İsa Demir Okay Bensoy Cihad Özsöz - Sosyoloji Notları ...

Barış Tunç İsa Demir Okay Bensoy Cihad Özsöz - Sosyoloji Notları ...

Barış Tunç İsa Demir Okay Bensoy Cihad Özsöz - Sosyoloji Notları ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

İkinci Cins‟in „Toplum içi Yaşayış‟<br />

adlı bölümünde Beauvoir, kadınlık<br />

durumunun inşasıyla ilgili bu somut<br />

gerçekleri göz önüne serme çabasındadır.<br />

Çocukluk, gençlik ve cinsel uyanma<br />

temalarına değinen yazar; bu gelişim çağlarını<br />

analiz ederek “Kadın doğulmaz, kadın<br />

olunur” sözünü daha somut bir temelde ve<br />

daha detaylı biçimde açıklamaya girişir.<br />

Kadının yetiştirilme sürecinin ayrıntılı bir<br />

tasviri bir genç kızın pasifliğe, bağımlılığa,<br />

tek tipliğe ve içkinliğe adım adım nasıl<br />

koşullandığını gözler önüne serer. Bu tür bir<br />

bakış açısından irdelendiğinde toplumdaki her<br />

güç, kadını özgün özelliklerinden yoksun<br />

bırakmak ve onu bir objeye çevirmek için bir<br />

araya gelmiş gibi bir izlenim bırakmaktadır.<br />

Yetişkinliğe geçen kadın için ise<br />

Beauvoir içselleştirilmiş “durumlar” ve<br />

rollerden bahseder. Burjuva kadının annelik,<br />

eşlik ve eğlence aracı olma rollerine değinir<br />

ve bu rollerin dışarıdan ne kadar hoş<br />

görünürse görünsün ve hangi ortamlarda<br />

gerçekleştiriliyor olursa olsun kadınları<br />

içkinliğe ve çok derin bir bıkkınlık hissine<br />

sürükleyeceğini iddia eder. Bu durum<br />

varoluşçu bakış açısının daha geniş kapsamda<br />

ele aldığı toplumsal yapılar içerisinde<br />

yığınlaşmak -bir bütünün parçası olmak-<br />

zorunda kalan bireyin yaşadığı bunalım<br />

haliyle paralellik gösterir. Burada bahsedilen<br />

ise söz konusu bunalım halinin iki farklı<br />

toplumsal grup olarak kadın ve erkek arasında<br />

yaşanan biçimi gibi görünmektedir. Beauvoir,<br />

kadının sözü geçen annelik ya da eşlik<br />

rollerini kabullenmeyen daha az geleneksel<br />

bir konumda olması durumunda bile<br />

toplumdaki varlığını sürdürmek için hayatı<br />

boyunca erkekler tarafından belirlenmiş pek<br />

çok emre ve kurala uymak zorunda kaldığına<br />

da dikkat çeker.<br />

Beauvoir, kadının fiziksel yaşam<br />

eğrisine olan bağlılığından bahsederek devam<br />

eder ve bunun sebebinin kadının “hala dişilik<br />

görevleri içerisinde hapsolmuş olduğunu”dan<br />

(Beauvoir, 1993 : 225) ileri geldiğini öne<br />

sürer. Bu bağlamda kadının olgunluktan<br />

yaşlılığa geçiş travmasının ne kadar derin<br />

olabileceğini şu çarpıcı sözlerle ifade eder:<br />

43<br />

<strong>Sosyoloji</strong> <strong>Notları</strong><br />

Bu eğri erkeğinkinden çok daha<br />

sarsıntılı ve kopuktur. Kadın<br />

yaşamının tüm dönemleri durgun<br />

ve tekdüzedir; ama bir dönemden<br />

öbürüne geçişler tehlikeli bir<br />

hoyratlıktadır; erkeğinkinden daha<br />

etkili bunalımlara yol açarlar:<br />

ergenlik, cinsel yaşamın başlaması,<br />

yaşdönümü başlı başına birer<br />

bunalımdırlar. Erkek aralıksız<br />

yaşadığı halde, kadın, ansızın<br />

dişiliğinden yoksun kalır; genç<br />

sayılacak yaşta kendisini topluma<br />

ve kendisine karşı doğrulayan,<br />

mutlu kılmaya yarayan cinsel<br />

çekiciliğiyle doğruganlığını yitirir:<br />

gelecekten yoksundur, yetişkin bir<br />

insanın yaşamının aşağı yukarı<br />

yarısını yaşamak durumundadır<br />

artık (Beauvoir, 1993 : 226).<br />

Beauvoir‟e göre yeniden üretim<br />

kapasitesini kaybeden kadın, toplumun ona<br />

dayattığı öncül amacını ve dolayısıyla da<br />

kimliğini kaybeder. Bu bölümün sonunda<br />

genel olarak vardığı sonuç; kadının<br />

durumunun karakterinden kaynaklanmadığı,<br />

aksine kadının karakterinin ona dayatılan<br />

kadınlık durumunun bir sonucu olarak<br />

meydana geldiğidir. Kadının sıradan olması,<br />

başarısızlığı, tembelliği, pasifliği, kayıtsız hali<br />

onun ezilmesinin sebepleri değil, maruz<br />

kaldığı ezilmişliğin ve “ötekiliğinin” ortaya<br />

çıkardığı sonuçlardır. Böyle bir ortamda<br />

kadının kendi aşkınlığına ulaşması mümkün<br />

görünmemektedir çünkü ona göre bireysel<br />

özgürlük, insanlar kendilerini ezen bir düzen<br />

içinde yaşadıkları sürece asla<br />

yakalanamayacak bir şeydir. Dolayısıyla<br />

birbirinden böylesine kopuk ve eşitsiz iki<br />

grubun bulunduğu bir ortamda “evrensel<br />

ahlak da olanaksızdır” (Beauvoir, 1991: 63 ).<br />

Bu bize bir önceki bölümde değindiğimiz<br />

Thomas Kuhn‟un paradigma kavramını bir<br />

kez daha hatırlatır; zira belli bir grubun<br />

hegemonyasında varlığını sürdüren bir<br />

topluluğun değer ve bilgi birikimlerini<br />

sorgulamadan kabul etmek mümkün değildir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!