HAZAR WORLD - SAYI 39 - ŞUBAT 2016
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong><br />
20.<br />
YÜZYILIN<br />
FACIASI<br />
HOCALI<br />
KATLIAMI<br />
FİYAT- 5 TL
www.hazarworld.com<br />
ÖNSÖZ / EDITORIAL<br />
YÖNETİM<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Hazar İletişim, Tanıtım ve<br />
Yayıncılık A.Ş. Adına<br />
Haldun YAVAŞ<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Gökhan ÇAY<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ (SORUMLU)<br />
Figen AYPEK AYVACI<br />
Tarih boyu gerçekleşen birçok savaş ve<br />
katliamın sonraki yıllarda hangi menfi olaylar<br />
silsilesi ile devam ettiğini, bugün tarih okuyan<br />
herkes biliyor. Tarih bilgisi, karar vericiler<br />
tarafından yeni politikalara ışık tutmadığında<br />
ise anlamını büyük ölçüde yitiriyor. Benzer<br />
coğrafyalarda, benzer katliamlar veya<br />
savaşlar sürüp gidiyor.<br />
Böylesi katliamlardan biri de Azerbaycan<br />
topraklarında yaşandı ve etkileri hala<br />
sürüyor. 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yaşanılan<br />
katliam 20. yüzyılın en dehşetli faciası<br />
olarak anılıyor. O gün bu katliamdan sağ<br />
kurtulanlar yerinden edilmiş insan (IDP)<br />
statüsü ile Azerbaycan’ın başka bölgelerinde<br />
doğup büyüdükleri topraklara hasret bir<br />
şekilde yaşıyorlar. Aradan 24 yıl geçmesine<br />
rağmen arkalarında bırakıp kaçmak zorunda<br />
kaldıkları evlerine dönecekleri günü özlemle<br />
bekliyorlar. Umuyoruz ki acıyla yüzleşmiş bu<br />
masum insanlar bir gün kendi topraklarına<br />
geri dönecekler. Biz de bu umudun yanı sıra<br />
başka umutlar aşılamak için geçtiğimiz yıl<br />
Azerbaycan’ın Hocavend ilinde “Beşeriyet<br />
Ancak Kadınla Güler” isimli bir sosyal<br />
sorumluluk projesi başlattık.<br />
Açtığımız atölyede 40 kadın halı dokumayı,<br />
dikiş dikmeyi öğrendi ve Azerbaycan’ın<br />
ekonomi üreten nüfusunun üyeleri arasına<br />
dahil oldular. Özetle kadınlar evlerine dönüş<br />
vaktini artık halı dokuyarak, dikiş dikerek<br />
bekleyecekler. Projeden bugün için 40<br />
kadın direkt faydalanıyor olsa bile, dolaylı<br />
olarak 120 kişi fayda sağlıyor. Toplamda<br />
800 kişinin projeden yarar sağlamasını<br />
öngörüyoruz. Hatta bu girişimin diğer<br />
topraklardaki mülteci sorunlarının<br />
çözümüne katkı sağlayacak örnek bir vaka<br />
olmasını umuyoruz.<br />
HALDUN YAVAŞ<br />
Hazar Strateji Enstitüsü<br />
Genel Sekreter<br />
Hocalı ve 20 Ocak katliamlarının nedenleri<br />
ve sonuçlarına bu sayımızda geniş yer<br />
verdik. Geçtiğimiz ay HASEN’i ziyaret<br />
eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />
Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup<br />
Mahmudov ile gerçekleştirilen röportajda<br />
ise tarihimize sahip çıkmanın önemine<br />
dair verdiği mesajları ilgiyle okuyacağınızı<br />
umuyorum. Öte yandan Geniş Hazar<br />
Bölgesi’nin ekonomisine dair analizlere<br />
devam ediyoruz. Çünkü dünyanın ağırlık<br />
merkezi Asya Pasifik’e doğru kayarken,<br />
Hazar Bölgesi kritik önemini arttırmayı<br />
sürdürüyor. Hazar Bölgesi, Türkiye<br />
dahil yakın ülkelere hem enerji hem de<br />
ulaştırma alanında önemli fırsatlar sunuyor.<br />
Ancak, ortak projeler geç kalmadan<br />
hayata geçirilirse, bu fırsatlar başarıyla<br />
değerlendirilmiş olur. Örneğin, Türkiye’nin<br />
doğusundaki tüm Hazar Transit Koridoru<br />
ülkeleri, taşımacılık kapasitelerini<br />
arttırabilmek ve rekabetçi bir transit ülke<br />
olabilmek için altyapılarını güçlendiriyorlar,<br />
kolaylaştırıcı ve ucuzlaştırıcı önlemler<br />
alıyorlar. Çin’den Bakü’ye uzanan 4 bin<br />
kilometrelik demiryolu hattı ile birlikte,<br />
838 kilometrelik Bakü-Tiflis-Kars (BTK)<br />
hattının Azerbaycan ve Gürcistan bölümleri<br />
bitirilmiş olmasına rağmen Türkiye<br />
tarafında kalan 76 kilometrelik kısmın hala<br />
tamamlanamamış olması, transit yükün<br />
Gürcistan-Romanya-Avrupa güzergahını<br />
tercih etmesiyle sonuçlanabilir.<br />
Bu nedenle BTK’nın gecikmesi uzun vadede<br />
Türkiye’yi daha az kullanılan bir güzergaha<br />
dönüştürebilir. Bu riskleri ve fırsatları<br />
değerlendirdiğimiz analizlerimizi de<br />
dergimizin Şubat sayısında okuyabilirsiniz.<br />
Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle.<br />
EDİTÖR<br />
Hande YAŞAR ÜNSAL<br />
HABER EDİTÖRLERİ<br />
Merve DAMCI<br />
Osman KURT<br />
Rufat AGHAYEV<br />
GRAFİK TASARIM<br />
Zeynep ÖZEL<br />
FOTOĞRAF EDİTÖRÜ<br />
Celil KIRNAPCI<br />
YAYIN KURULU<br />
Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN<br />
Doç. Dr. Bekir GÜNAY<br />
Doç. Dr. Fatih ÖZBAY<br />
Doç. Dr. Fatih MACİT<br />
Dr. Efgan NİFTİ<br />
Dr. Emin AKHUNDZADA<br />
Zeynep KAPTAN<br />
BASKI<br />
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.<br />
Dudulu Organize Sanayi Bölgesi<br />
1.Cadde No: 16 Esenkent – Ümraniye<br />
34476 İSTANBUL<br />
Tel: 444 44 03<br />
BASKI TARİHİ<br />
Şubat <strong>2016</strong><br />
Yayın Türü<br />
Yaygın Yerel Süreli<br />
Yayın Süresi - Dili<br />
Aylık - Türkçe<br />
ISSN: 2148-4759<br />
İLETİŞİM<br />
Maslak Meydan Sokak<br />
Veko Giz Plaza No:3 Kat: 4<br />
Daire 10 Sarıyer, İstanbul, TÜRKİYE<br />
Tel: +90 212 999 66 00<br />
Faks: +90 212 290 40 30<br />
www.hazarworld.com<br />
info@hazarworld.com<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
1
IÇINDEKILER<br />
08<br />
ÖZEL HABER<br />
HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong><br />
20.<br />
YÜZYILIN<br />
FACİASI<br />
FİYAT- 5 TL<br />
HOCALI<br />
KATLİAMI<br />
30<br />
20. YÜZYILIN<br />
FACIASI: HOCALI<br />
KATLIAMI<br />
30<br />
Ermenistan’ın arazi iddiaları ve<br />
bununla birlikte ortaya çıkan<br />
bölücülük, işgal ve soykırım<br />
siyaseti, SSCB’nin dağılması ve<br />
bağımsızlığın ilan edilmesi<br />
sürecinde Azerbaycan’ı ağır<br />
sınavlarla yüzleştirdi.<br />
04<br />
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
04<br />
ÇİN DEVLET BAŞKANI<br />
CİNPİNG<br />
İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />
04<br />
14<br />
24<br />
08<br />
ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />
ÇATIŞMASI RISKINE<br />
AZERBAYCAN’DAN<br />
BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />
10<br />
HABER ANALİZ<br />
10<br />
DDOS SALDIRILARINDAN<br />
KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />
14<br />
GÖRÜŞ<br />
14<br />
SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN<br />
ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />
AB-TÜRKİYE GERİ KABUL<br />
ANLAŞMASI: FIRSATLAR<br />
VE RİSKLER<br />
20<br />
ANALİZ<br />
20<br />
<strong>2016</strong>’DA GÜRCİSTAN’IN<br />
ANA GÜNDEMİ: SEÇİMLER,<br />
EKONOMİ VE NATO<br />
24<br />
RÖPORTAJ<br />
24<br />
PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV:<br />
“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />
GÜCÜ KARŞISINDA HİÇBİR<br />
KUVVET DURAMAZ”<br />
2<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
38<br />
ANALİZ<br />
38<br />
AZERBAYCAN HALKININ<br />
MÜCADELE AZMİNİN<br />
GÖSTERGESİ:<br />
KANLI OCAK<br />
44<br />
BLOG<br />
YIKINTILARIN ARDINDAN<br />
ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />
4446<br />
46<br />
44<br />
38<br />
62<br />
62<br />
OBJEKTİF<br />
64<br />
KÜLTÜR & SANAT<br />
Bölge ile ilgili konser, sergi ve<br />
tiyatro faaliyetlerini sizin için<br />
derledik.<br />
46<br />
ANALİZ<br />
TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />
ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />
PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />
50<br />
GENİŞ AÇI<br />
50<br />
RAKAMLAR ORANLARA<br />
YANSIMADI:<br />
TÜRKİYE-KAZAKİSTAN<br />
DIŞ TİCARETİ<br />
54<br />
YAKIN PLAN<br />
54<br />
REKABETTE KARTLARI<br />
DOĞRU OYNAMAK<br />
GEREKİYOR<br />
64<br />
58<br />
58<br />
58<br />
ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />
ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />
AKTÜEL<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
3
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
ÇİN DEVLET BAŞKANI CİNPİNG<br />
İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />
İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney Ortadoğu<br />
ziyaretleri kapsamında Tahran’da resmi temaslarda<br />
bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya<br />
geldi. İran’a yönelik yaptırımların uygulandığı dönemde<br />
Çin devletinin yaptığı işbirliğini hiçbir zaman unutmayacaklarını<br />
dile getiren Hamaney, enerji konusunun<br />
dünyanın önemli konularından biri olduğunu vurguladı.<br />
İran’ı coğrafya, insan ve enerji yönünden değerlendiren<br />
Cinping ise “Çin ve İran ekonomisi birbirini tamamlayan<br />
ekonomilerdir. Bu yönden gelecek 25 yılı içeren kapsamlı<br />
stratejik işbirliği anlaşmasına vardık. Kültürel, eğitim,<br />
teknoloji, askeri ve güvenlik konularında daha derin işbirliklerine<br />
de hazırız” dedi. İran, Çin’e petrol ihraç eden<br />
ülkeler arasında 6’ncı sırada yer alıyor. İran, bu ülkeye<br />
günlük 542 bin varil petrol ihraç ediyor. Çin Gümrük<br />
İdaresi verilerine göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi<br />
2014’te bir önceki yıla göre %70 artarak 52 milyar dolara<br />
yükseldi. 2014 yılında Çin’in İran’a ihracatı 24,4 milyar<br />
dolarken, İran’ın Çin’e ihracatı 27,5 milyar dolar olarak<br />
açıklandı. İran, ithalatının yaklaşık %40’ını en büyük<br />
ticari ortağı olan Çin’den gerçekleştiriyor.<br />
AZERBAYCAN EXPO <strong>2016</strong><br />
ANTALYA’YA KATILACAK<br />
Azerbaycan, Antalya’da yapılacak ve Türkiye’de ilk defa gerçekleşecek<br />
olan EXPO <strong>2016</strong>’ya katılmaya karar verdi. EXPO <strong>2016</strong> fuar alanında<br />
Türkiye ile Azerbaycan’ın ülke bahçesi yan yana yer alacak.<br />
Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Adil Kerimli,<br />
vakıf yetkilileri Vuqar Ahmadov, Ferid Ahmadzade ve Türkiye’nin<br />
Azerbaycan Büyükelçiliği Başkatibi Vasif Aliyev’den oluşan heyet,<br />
Antalya’nın Aksu ilçesinde bulunan EXPO <strong>2016</strong> Antalya Sergi<br />
Alanı’na gelerek incelemelerde bulundular. Azerbaycan Haydar<br />
Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Kerimli “Türkiye ve Azerbaycan’ın<br />
ortak bir geçmişi var. Burada olmak bizim için çok önemli. EXPO<br />
<strong>2016</strong>’ya sonuna kadar destek vermek istiyoruz” dedi.<br />
TÜRKMENİSTAN’DAN <strong>HAZAR</strong> HAVZASI<br />
İÇİN YAPICI ADIM<br />
Azerbaycan, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve İran olmak<br />
üzere 5 ülke ile çevrili olan Hazar Denizi’ne dair Türkmenistan<br />
Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov Bakanlar Kurulu<br />
toplantısında yaptığı açıklamada, Aşkabat’ın Hazar Havzası’nda<br />
barış ve istikrardan yana olduğunu, Hazar Denizi çevre güvenliğinin<br />
korunması ve milli çıkarlar doğrultusunda ortak projeler<br />
üretilmesi için yapıcı konuşmaları desteklediğini bildirdi.<br />
Türkmenistan’ın bölgede gelişim için kendi inisiyatiflerini<br />
Birleşmiş Milletler’de dile getirdiğini bildiren Berdimuhamedov,<br />
ülkesinin Hazar Havzası’nda ekosistemin korunması için gerekli<br />
politikaları yürüttüğünü aktardı. Hazar Denizi’nde çevre güvenliğinin<br />
korunması anlaşması ise Tahran’da imzaladı. Türkmenistan<br />
1995 yılından itibaren programın çerçevesinde çalışıyor.<br />
4 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
TÜRKİYE VE GÜRCİSTAN ARASINDA<br />
E-TIR PROJESİ İMZALANDI<br />
Dünya Gümrük Günü dolayısıyla bir araya gelen Gümrük ve<br />
Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ve Gürcistan Gümrüklerden<br />
Sorumlu Maliye Bakanı Nodar Khaduri, Türkiye-Gürcistan E-TIR<br />
Projesi’ni imzaladı. Tüfenkci, “E-TIR Projeleri ile ulusal gümrük<br />
sistemleri ve diğer paydaşlar arasında güvenli veri değişimini<br />
sağlamayı ve eşyanın ülkeler arası düzenli ve güvenli aktarımını<br />
mümkün kılmayı amaçlıyoruz” dedi. TIR işlemlerinin hızlanmasıyla<br />
uluslararası ticaretin artacağını söyleyen Tüfenkci Sarp-Sarpi<br />
Kara Hudut Kapısı’nın Türk tarafının genişletilmesi çalışmalarına<br />
<strong>2016</strong> yılı içerisinde başlanacağını söyledi. İki ülke arasında hem de<br />
dünya arenasında öncü olacak bir programı başlatmış olduklarını<br />
söyleyen Gürcistan Gümrüklerden Sorumlu Maliye Bakanı Nodar<br />
Khaduri ise “Sınırlar ayırır gümrükler birleştirir, ülkelerimizi ikiye<br />
bölen sınırları bir iç gümrüğümüzle birleştirdik” dedi.<br />
KAZAKİSTAN ERKEN SEÇİME GİDİYOR<br />
Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Meclis’in feshedilmesi<br />
ve 20 Mart’ta erken seçimlere gidilmesi kararını onayladı. Milletvekilleri<br />
tarafından alınan erken seçim kararının vatanseverlik duygusunun bir<br />
göstergesi olarak algılandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Nazarbayev,<br />
kararın hem zaman hem de mali kaynak tasarrufu sağlayacağını savunarak,<br />
ülke çıkarları gözetilerek tarihi sorumluluk duygusuyla hareket eden<br />
milletvekillerine teşekkür etti. Erken seçim kararının anayasa gereği<br />
yetkili kurumlarla yapılan görüşmeler sonucunda alındığını kaydeden<br />
Nazarbayev, siyasi partilerin, seçimlerde işi bilen, gündemin hedeflerini<br />
anlayan ve ülke çıkarlarına sadık kişileri aday göstermesi gerektiğinin<br />
önemine değindi. Anayasa garantörü olarak seçimlerin yasal çerçevede,<br />
şeffaf ve adil yapılması yönünde Merkez Seçim Komisyonu ve bütün yetkili<br />
devlet kurumlarına talimat verdiğini belirten Nazarbayev, Mart ayında<br />
yapılacak seçimlerin halkı birleştirerek, ülkeyi yeni kalkınma seviyesine<br />
çıkartacağından emin olduğunu dile getirdi.<br />
ÖZBEKİSTAN ELEKTRİK ENERJİSİ<br />
PROJELERİNE AĞIRLIK VERDİ<br />
Özbekistan’da geçen sene 512 milyon dolarlık Taşkent Termik<br />
Santrali modernizasyon çalışmaları tamamlanırken, bu yıl 1,1<br />
milyar dolarlık Torakorgan Termik Santrali inşaatının tamamlanması<br />
öngörülüyor. Yapılan modernizasyon çalışmaları sonucunda<br />
Taşkent Termik Santrali’nin kurulu gücünün 370 megavat<br />
arttırılarak 1,86 bin megavata çıkarıldığı vurgulandı. Geçen yıl<br />
ayrıca Çarvak Hidroelektrik Santrali’nde de 56,5 milyon dolarlık<br />
modernizasyon çalışmalarının gerçekleştirildiği belirtildi. Bunun<br />
sonucunda santralde 120 milyon kilovat daha fazla elektrik üretilecek.<br />
Öte yandan <strong>2016</strong>’da 1,1 milyar dolarlık termik santralin inşa<br />
edilmesi hedefleniyor. Torakorgan Termik Santrali inşaatı için<br />
Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) 704 milyon dolar,<br />
Özbekistan İmar ve Kalkınma Fonu’nun 300 milyon dolar miktarındaki<br />
kredilerinin yanı sıra Özbekenergo’nun öz kaynaklarının<br />
da kullanılması öngörülürken, söz konusu santralin ilk blokunun<br />
2018, ikinci blokunun ise 2019 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.<br />
Özbekistan 2020 yılına kadar ayrıca, toplam kurulu gücü 300<br />
megavat olan 3 güneş enerjisi santrali inşa etmeyi amaçlıyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong> 5
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
ÖZBEKİSTAN’DA HER ALANDA İYİLEŞME SAĞLANIYOR<br />
Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, ülkenin sosyoekonomik<br />
gelişmesi kapsamında 2015 sonuçları ve <strong>2016</strong> Ekonomi Programı’nın öncelikleri ile<br />
ilgili Bakanlar Kurulu genişletilmiş oturumunda bir konuşma yaptı.<br />
Özbekistan’ın dünyada gelişmiş demokratik devletler<br />
seviyesine çıkma hedeflerine ulaşılmasına yönelik<br />
önemli temel reformların uygulanması konusunda<br />
kararlı adımlar atıldığını söyleyen Özbekistan<br />
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, Özbekistan<br />
ekonomisinde aşamalı olarak devletin varlığının azaltılması<br />
ve özel mülkiyet rolünün öncelikli olarak belirlenmesinin<br />
önemine dikkat çekti. Bakanlar Kurulu’na hitaben yaptığı<br />
konuşmasında Ekim 2015’te Dünya Bankası tarafından<br />
yayınlanan ‘İş Yapma Kolaylığı Raporu’na da değinen<br />
Karimov, “Özbekistan sadece bir yıl içinde 16 basamak<br />
yükselerek 87. sırada yer almaktadır. Günümüzde<br />
Özbekistan, ‘yeni iş imkanlarını destekleme’ kriterlerine<br />
göre 42., yapılan sözleşmelerin hayata geçirilmesinin<br />
sağlanmasında 32., ekonomik olarak batık işletmelerin iflas<br />
sisteminin verimliliği konusunda 75. sırada yer almaktadır.<br />
‘Küçük işletmelere kredi sağlanması’ göstergesine göre ise<br />
Özbekistan son üç yılda 154. sıradan 42. sıraya yükseldi”<br />
dedi. Karimov’a göre Özbekistan, son yıllarda girişimci iş<br />
adamlarının faaliyetleri için iyi iş ortamın oluşturulması<br />
alanında başarılı sonuçlar elde eden ilk 10 dünya ülkesi<br />
arasında yer alıyor.<br />
EKONOMİK SONUÇLAR BEKLENTİLERİ KARŞILADI<br />
Dünyada finansal kriz devam etmesine rağmen,<br />
Özbekistan’da GSYİH %8, sanayi ürünlerinin üretim hacmi<br />
%8, köy işletmeleri yaklaşık olarak %7, inşaat-montaj<br />
çalışmaları %18 oranında artan Özbekistan’da, geçtiğimiz<br />
yıl beklenen göstergeler içinde seyreden enflasyon oranı<br />
ise %5,6 oldu. Önde gelen dünya ekonomik durum değerlendirmelerinde,<br />
2014-2015 dönem sonuçları ve <strong>2016</strong>-2017<br />
arası büyüme beklentilerine göre dünyada ekonomik<br />
olarak hızla gelişen beş ülke arasında Özbekistan’ın yer<br />
aldığını söyleyen Karimov, 2015’te Birleşmiş Milletler Gıda<br />
ve Tarım Örgütü’nün (FAO) üye ülkelerine gıda güvenliğinin<br />
sağlanması alanında bin yıllık hedeflere ulaşılması<br />
ile ilgili ödül verdiği 14 ülke arasında Özbekistan’ın da yer<br />
aldığını açıkladı.<br />
Dünya ticaretinin büyüme temposunun yavaşlamasına ve dış<br />
talebin azalmasına, önemli ihracat ürünlerinin küresel fiyatlarında<br />
düşüş yaşanmasına rağmen, Özbekistan’ın dış ticaret<br />
cirosunda pozitif bakiyeye ulaşmayı başardığını da ekleyen<br />
Karimov, böylelikle devlet rezervlerinin büyümesinin sağlandığını<br />
söyledi. “Kamu borcunun düşük düzeyde olması ve<br />
GSYİH’ye oranla %18,5’i geçmemesi, ülkede makroekonomik<br />
istikrarın güçlendiğinin kanıtıdır” diyen Karimov, gelir<br />
dağılımında eşitsizliği ifade eden ve uluslararası gösterge haline<br />
gelen Gini endeksinde Özbekistan’ın 2015 yılında 0,280<br />
seviyesinde olduğunu belirtti. Bu katsayı 2000 yılında 0,<strong>39</strong>0<br />
idi. Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin göstergelerine<br />
göre bu katsayı oldukça düşük. Karimov’a göre halkın<br />
gelirinde yaşanan artış, iç tüketim talebinin artmasına katkı<br />
sağladı. Bir yıl içerisinde perakende ticaret hacmi %15 oranında,<br />
ücretli hizmet hacmi ise %10,8 arttı.<br />
Öte yandan Karimov, Özbekistan’ın hammadde kaynaklarına<br />
dair bazı değerlendirmelerde de bulundu: “Yapılan<br />
hesaplamalara göre, yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi<br />
sonucunda petrokimya ürünlerinin (yeni çeşitlerin<br />
geliştirilmesi ile birlikte) üretim hacmi 2030 yılında 3,2 kat,<br />
demir ürünlerin 2,3 kat, demir dışı madenlerin 2,2, mineral<br />
gübre çeşitleri dâhil kimya sanayi ürünlerin üretimi ise 3,2<br />
kat oranında artabilir.”<br />
6 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
Offshore oil rig<br />
North Sea, UK<br />
www.hazarworld.com<br />
<strong>ŞUBAT</strong>-MART <strong>2016</strong><br />
1 MART<br />
17-19 <strong>ŞUBAT</strong><br />
1-3 <strong>ŞUBAT</strong> AVRASYA YÜKSEKÖĞRETİM<br />
BARSELONA <strong>2016</strong><br />
ECON<strong>WORLD</strong><br />
1-3 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />
BARSELONA, İSPANYA<br />
Dünya Ekonomik Araştırma<br />
Enstitüsü (WERI), Piemonte<br />
Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü<br />
(IRES) ve Ostrava Teknik<br />
Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin<br />
birlikte düzenlediği İkinci<br />
Uluslararası İktisat Kongresi<br />
dünyanın her yerinden<br />
akademisyenleri bir araya getirerek,<br />
fikir alışverişinde bulunmalarını,<br />
teorik ve uygulamalı araştırma<br />
sonuçlarını tartışacak bir ortam<br />
yaratmayı ve gelecekteki ortak<br />
araştırmalar için bir ağ oluşturmayı<br />
hedefliyor.<br />
ZİRVESİ<br />
17-19 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />
İSTANBUL, TÜRKİYE<br />
EURIE dünya çapında<br />
yükseköğretim kurumları, eğitim<br />
hizmet sağlayıcıları ve<br />
akademisyenlerin, Avrasya Bölgesi<br />
ile işbirliği kurmak ve geliştirmek<br />
amacıyla bir araya geldiği yeni bir<br />
platformdur. EURIE kapsamında,<br />
katılımcıların bilgilerini<br />
arttırabilecekleri, iletişim ağlarını<br />
genişletebilecekleri ve işbirliği<br />
fırsatlarından faydalanabilecekleri<br />
bir konferansın yanı sıra<br />
uluslararası eğitim temalı bir sergi<br />
de gerçekleştirilecek.<br />
GREAT BÖLGESEL PETROL VE<br />
DOĞAL GAZ ZİRVESİ<br />
1 MART <strong>2016</strong><br />
İSTANBUL, TÜRKİYE<br />
Zirve, İngiliz ve Türk şirketlerini bir<br />
araya getirerek gerek Türkiye’deki<br />
gerekse Azerbaycan ve<br />
Kazakistan’daki fırsatların<br />
öğrenileceği ve bölgedeki projelerin<br />
ortaklaşa kazanılması için Birleşik<br />
Krallık-Türkiye işbirliklerinin<br />
kurulmasına dair imkânların<br />
tartışılacağı bir platform sunmayı<br />
hedefliyor.<br />
Nearly 50 years of North Sea oil and gas<br />
production has created a business infrastructure<br />
of over 3,000 companies. For a world-leading<br />
supply chain, choose the UK.<br />
gov.uk/ukti<br />
<strong>HAZAR</strong> TAKVİMİ<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />
5. ULUSLARARASI TEMIZ VE YEŞIL<br />
ENERJI KONFERANSI (ICCGE )<br />
1-3 Şubat <strong>2016</strong><br />
Roma, İtalya<br />
8. ULUSLARARASI BILGI YÖNETIMI<br />
KONFERANSI<br />
23-24 Şubat <strong>2016</strong><br />
Tahran, İran<br />
İSTANBUL 9. ULUSLARARASI İŞ,<br />
EKONOMI, SOSYAL VE BEŞERI<br />
BILIMLER KONFERANSI<br />
(BESSH<strong>2016</strong>)<br />
27-28 Şubat <strong>2016</strong><br />
İstanbul, Türkiye<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
7
ÖZEL HABER<br />
<strong>2016</strong> AZERBAYCAN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK YILI<br />
ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />
ÇATIŞMASI RISKINE<br />
AZERBAYCAN’DAN<br />
BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />
Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in<br />
<strong>2016</strong> yılını “Çok Kültürlülük Yılı” ilan etmesi<br />
sonrasında ülkede çok önemli bir olaya imza atıldı.<br />
Bugün Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde giderek artan<br />
mezhepsel çatışma riskinin önüne geçmek için aksiyon<br />
alınması gerekiyor. Bu çerçevede Azerbaycan’da İlham<br />
Aliyev’in davetiyle Bakü Haydar Mescidi’nde Sünni<br />
ve Şiiler bir araya gelerek mezhep çatışmalarının son bulması<br />
için beraber namaz kılıp, dua ettiler. Azerbaycan’da Sünni ve<br />
Şiilerin Çok Kültürlülük Yılı kapsamında aynı vakitte ve aynı<br />
yerde namaz kılmaları bölge barışı için örnek alınması gereken<br />
bir hareket. Bu tür birleştirici örneklerin artması olası risklerin<br />
önüne geçmek için ciddi önem arz ediyor.<br />
Tarihte birçok defa bu iki mezhep mensupları bir araya getirilmeye<br />
çalışılsa da bu konuda devamlılık sağlanabilmiş değil.<br />
Üstelik son dönemlerde Türkiye’nin çevresindeki bölgede,<br />
Suriye, Irak gibi ülkeler başta olmak üzere bu iki mezhep<br />
mensupları arasında ilişkiler giderek geriliyor. Özellikle son<br />
zamanlardaki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunu dünya<br />
kamuoyunun da gündemine taşıdı. Ancak gerilen ilişkiler<br />
sadece bu iki mezheple de sınırlı değil. Bölgede birçok farklı<br />
radikal grup, farklı mezhepsel çatışmaları körüklüyor. Bunun<br />
neticesinde giderek artan tansiyon çeşitli riskleri de beraberinde<br />
getiriyor.<br />
HASEN Dış Politika ve Güvenlik Merkezi Uzmanı Prof. Dr.<br />
Mesut Hakkı Caşın, “Bugün Suriye’de gelinen noktada Orta<br />
Doğu bölgesinde Şiiler ile Sünniler arasında ciddi bir yol ayrımı<br />
veya belki de çatışmaların ileride mezhepsel boyut kazanma<br />
riski bulunuyor” diyor.<br />
MEZHEP ÇATIŞMALARI BÖLGEDE YAYILMA RISKI TAŞIYOR<br />
Nitekim bölgede bu tür çatışmalar sonucunda oluşan göç<br />
dalgaları, bu çatışmaların daha geniş zeminlere taşınmasına<br />
neden olabilir. Türkiye gibi bu bölgelerden yoğun göç alan<br />
ülkelerde, mezhep çatışmalarını körüklemek isteyenler mevcut<br />
ortamdan istifade edebilir. Bu tür risklerin önüne geçmek<br />
için Azerbaycan örneğindeki gibi birleştirici devlet politikaları<br />
benimsenmesi önem taşıyor.<br />
Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, “Çok kültürlü ve çok dinli<br />
bir bölge olan Anadolu ve Kafkasya’ya baktığımızda<br />
Azerbaycan’da İlham Aliyev’in<br />
davetiyle Bakü Haydar<br />
Mescidi’nde Sünni ve Şiiler bir<br />
araya gelerek mezhep<br />
çatışmalarının son bulması için<br />
beraber namaz kılıp, dua ettiler.<br />
Azerbaycan’ın bu açılımını çok yararlı buluyorum. Hem<br />
Şiilerin hem Sünnilerin aynı camide bir araya gelmeleri tüm<br />
Kafkasya devletlerine güzel bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca bu<br />
hareketi bölgedeki Müslüman ülkelere de kardeşliği, İslam<br />
birliğini güçlendirici çok akıllıca, örnek bir tavır olarak tanımlayabiliriz”<br />
diyor.<br />
Dini çözümsüzlüğün ve islamofobinin bütün dünyada giderek<br />
yayıldığı şu günlerde Bakü Haydar Mescidi’nde hayata geçen<br />
bu buluşma aslında tüm dünyaya yönelik bir barış mesajı<br />
olarak algılanmalı ve Azerbaycan’ın çok kültürlülük teması ile<br />
yaptığı birleştirici çalışmalar bölge ülkelerine örnek olmalı.<br />
8<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
<strong>HAZAR</strong> COĞRAFYASINDA KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN İZLERİ<br />
Bin Melodi<br />
Bir Senfoni<br />
.<br />
16 BIN<br />
DOLAR<br />
TOPLAM ÖDÜL<br />
1 EYLÜL <strong>2016</strong><br />
SON BAŞVURU TARİHİ<br />
www.hazarkisafilm.com<br />
ONLINE BAŞVURU
HABER ANALİZ<br />
DDOS SALDIRILARI<br />
DDOS<br />
DDOS SALDIRILARINDAN<br />
KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />
Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Türkiye’ye karşı kimilerine göre<br />
uluslararası literatüre geçecek bir DDos saldırısı gerçekleşti.<br />
AYHAN GÜCÜYENER<br />
HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />
MERKEZI<br />
Estonya’yı 2007 yılında hedef<br />
alan ve ülkedeki birçok hayati<br />
hizmeti felç eden siber saldırılar,<br />
bir ülkenin kritik altyapılarının<br />
siber saldırılar karşısında ne kadar<br />
savunmasız olabileceğini gözler önüne<br />
serdi. Bankacılık faaliyetlerinin %95’ini<br />
online olarak gerçekleştiren ve 2005’ten<br />
beri online oylama (e-voting) sistemini<br />
kullanan ülkede, DDos (Dağıtık Servis<br />
Engelleme) yöntemiyle başlayan siber<br />
saldırılar sonrası Estonya siber güvenlik<br />
önlemlerini önemli ölçüde arttırdı ve<br />
dahası bu olay, NATO başta olmak üzere<br />
birçok ülkeyi ve uluslararası aktörü<br />
alarma geçirdi.<br />
DDos saldırıları Türkiye’yi de es geçmedi.<br />
2015’in son günlerinde Türkiye’nin<br />
uğradığı DDos saldırıları gündemden<br />
uzun süre düşmedi. Birçok kaynağa<br />
göre, bu saldırı niteliği ve boyutu gereği<br />
uluslararası literatüre geçecek kadar<br />
ciddiydi. Saldırıları Anonymus grubunun<br />
üstlenmesine karşın, kimin ya da kimlerin<br />
sorumlu olduğu hala tam olarak tespit<br />
edilemedi. Yurt dışı kaynaklı olduğu<br />
10<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
ifade edilen saldırılar birçok kamu ve özel kuruluşun<br />
internet servislerinde kesintiler yarattı. Ardından gelen<br />
ikinci dalgada ise Türkiye’deki bankalar hedef alındı,<br />
birçok kurumun internet bankacılığı hizmetlerinde<br />
aksamalar meydana geldi. Bununla beraber, yetkililer<br />
bu saldırıların herhangi bir güvenlik endişesi<br />
yaratmadığının altını çizdi. Yapılan açıklamalar<br />
gösteriyor ki, saldırganlar bankaların sistemine sızmayı<br />
başaramadı, kritik bilgilere ulaşamadı fakat sadece<br />
erişimi engelleyici bir trafik yarattı.<br />
DDOS SALDIRILARININ MALİYETİ ÇOK YÜKSEK<br />
Ülkemizde de sıkça konuşulmaya başlanan siber<br />
saldırılar günümüzde hem devlet ve karar alıcılar hem<br />
de iş dünyası için en önde gelen risk faktörlerinden<br />
biri. Juniper Networks’e göre siber saldırıların küresel<br />
ekonomiye maliyetinin 2019 yılına kadar 2,1 trilyon<br />
dolar gibi ciddi bir rakama ulaşması bekleniyor.<br />
Büyüyen tehditler ölçüsünde, siber güvenliğe ayrılan<br />
bütçelerin katlanarak artacağı da öngörüler arasında.<br />
CB Insights’ın araştırmalarına göre küresel ölçekte<br />
yapılan siber güvenlik yatırımları 2013 senesinde 1,7<br />
milyar dolarken 2014 senesinde bu rakam 2,5 milyar<br />
dolara ulaştı.<br />
Siber saldırılar iş dünyası için de ciddi bir risk ve<br />
tehdit unsuru. Örneğin, 6 ila 24 saat arasında süren bir<br />
DDos (Dağıtık Servis Engelleme) saldırısının sonucu<br />
bir şirket için 500 bin dolarlık bir kayıp yaratabilir. Öte<br />
yandan, finansal risklerin yanı sıra, siber saldırılar<br />
özel şirketler için itibar ve güven kaybı, fikri mülkiyet<br />
haklarının zarar görmesi ve hatta kimi zaman<br />
kritik ticari bilgilerin çalınması ile sonuçlanabilir.<br />
Kaspersky’nin Ocak 2015’te gerçekleştirdiği<br />
araştırmalara göre, DDos saldırısı mağdurlarının<br />
%61’i kritik veri ve bilgilerine ulaşmakta güçlük<br />
yaşıyor, %38’i ticari faaliyetlerini sürdüremiyor, %33’ü<br />
ise olası iş fırsatlarını kaçırdığını ifade ediyor. Buna<br />
rağmen mağdurların %72’si saldırıya uğradığını<br />
müşterilerinden ve kamuoyundan gizleme eğiliminde.<br />
Büyük çaplı DDos saldırılarını, basın ve diğer<br />
kaynaklardan takip edebilmek mümkün. Örneğin,<br />
Şubat 2000’de Yahoo’nun maruz kaldığı DDos saldırısı<br />
incelenmeye değer bir vaka çalışması. Araştırmalara<br />
göre saldırıların gerçekleştiği üç saat süresince<br />
Yahoo yaklaşık 500 bin dolarlık bir zarara uğradı ve<br />
Yahoo’nun taleplere cevap verme oranları %10’a kadar<br />
düştü. Bu saldırının hemen ertesinde, bu kez ünlü<br />
e-ticaret siteleri hedef alındı. Sonuç olarak, amazon.<br />
com, eBay.com, E-Trade gibi dev markaların toplam<br />
kayıplarının 1,2 milyar dolar olabileceği tahmin ediliyor.<br />
SANS Enstitüsü’ne göre ise, yalnızca Amazon’un<br />
saatlik maddi kaybı 200 ila 300 bin dolar arasında.<br />
Ticaretin yanı sıra, DDos saldırıları kamu<br />
hizmetleri, eğitim gibi alanları da hedef alıyor.<br />
Örneğin, ABD’de New Jersey eyaletinin saygın<br />
okullarından Rutgers Üniversitesi’nin uzunca bir<br />
süre dönemsel aralıklarla DDos saldırılarına maruz<br />
kaldığı biliniyordu. Sonuç olarak öğrenciler okulun<br />
anlamına geliyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
11
DDOS SALDIRILARI<br />
DDOS<br />
web sunucularına ve hatta internete dahi bağlanamadı,<br />
ödevler, finaller ve araştırmalar konusunda ciddi<br />
sıkıntılar yaşandı. Ardından durum o kadar ciddi<br />
boyutlara vardı ki üniversite bugüne kadar sadece bu<br />
saldırıların önüne geçmek için güvenlik firmalarına<br />
toplam 3 milyon dolar ödedi.<br />
DDOS SİBER SALDIRGANLARIN FAVORİLERİNDEN<br />
Siber saldırganların en çok tercih ettiği yöntemlerden<br />
biri olan DDos saldırıları kısaca, farklı kaynaktan aynı<br />
hedefe doğru gönderilen ağ iletişim saldırıları olarak<br />
adlandırılıyor. Saldırıların oluşturabileceği ciddi<br />
finansal ve kurumsal itibar kayıplarına rağmen SANS<br />
Enstitüsü’nün 2014’te 378 farklı kurum üzerinde yaptığı<br />
araştırmaya göre, ankete katılan kurumların %63’ü DDos<br />
saldırılarına karşı savunmaya ilişkin herhangi bir bütçe<br />
ayırmıyor. Dahası söz konusu kurumların %22,9’unun bu<br />
saldırılara karşı bir savunma planı yok. Peki, bir DDos<br />
saldırısı nelere yol açabilir ve doğru bir bilinçlendirme ile<br />
eğitim bize neler kazandırabilir?<br />
Kurumların siber güvenlik önlemleri alırken son<br />
teknolojiyi takip etmesi ve bu bağlamda maddi kaynak<br />
ayırarak teknolojiye yatırım yapması elbette önemli<br />
bir çözüm yöntemi. Ancak hiçbir teknoloji DDos<br />
saldırılarının %100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />
birçok uzman, son kullanıcı farkındalığının arttırılması<br />
ve insan kaynağına yatırım yapılmasının kritik<br />
olduğunun altını çiziyor. Elbette bu noktada, farkındalık<br />
arttırmaya ve teknik donanım kazandırmaya yönelik<br />
eğitimlerin önemi öne çıkıyor.<br />
Bu çerçevede, Hazar Strateji Enstitüsü’nün, kritik<br />
altyapıların korunması alanında faaliyet gösteren<br />
CIPALERT platformu, 27 Ocak <strong>2016</strong> tarihinde ‘DDos<br />
Hiçbir teknoloji DDos saldırılarının<br />
%100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />
birçok uzman, son kullanıcı<br />
farkındalığının arttırılması ve insan<br />
kaynağına yatırım yapılmasının<br />
kritik olduğunun altını çiziyor.<br />
Saldırılarından Korunma Sanatı’ eğitimini düzenledi.<br />
Eğitimde son dönemde gündemi sıkça işgal eden ve<br />
Türkiye kritik altyapılarını da hedef alan DDos (devre dışı<br />
bırakma) saldırıları ve korunma yöntemleri konu edildi.<br />
Unutmamak gerekir ki DDos saldırılarında, saldırganın<br />
hangi kaynaklarını kullandığı, hangi açıklardan,<br />
zafiyetlerden faydalandığı, kimi ve neyi hedef aldığı<br />
hakkında bütüncül bir bakış açısı geliştirmek ve<br />
bilgi sahibi olmak, bu saldırılara karşı en etkin ve en<br />
ucuz şekilde karşı koymanın başlıca anahtarı. Birçok<br />
uzman, pro-aktif bir zafiyet değerlendirmesinin DDos<br />
saldırılarına karşı koymada kritik olduğunu ifade ediyor.<br />
Bu çerçevede uzmanlara göre, DDos’a ilişkin riskler<br />
tamamen kuruluşu ilgilendirdiğinden, savunma<br />
direkt olarak kuruluş tarafından yönetilmeli ve eğer<br />
gerekiyorsa farklı aktörler savunma için yönlendirilmeli.<br />
Bunun için de DDos saldırılarını ve çözüm yöntemlerini<br />
iyi tanımak, uygulanabilecek savunma yöntemleri ve<br />
alternatifleri konusunda bilgi sahibi olmak gerekiyor.<br />
12 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
GÖRÜŞ<br />
SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />
SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />
AB-TÜRKİYE GERİ KABUL ANLAŞMASI:<br />
FIRSATLAR<br />
VE RİSKLER<br />
PROF. DR. MESUT HAKKI CAŞIN<br />
HASEN DIŞ POLITIKA VE GÜVENLIK<br />
MERKEZI UZMANI<br />
Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş,<br />
Rusya’nın müdahalesi ile yeni bir<br />
belirsizlik sürecine girerken, ülkelerini<br />
terk eden milyonlarca mülteci,<br />
tarihin en büyük göç dalgasını oluşturmaya<br />
ve uluslararası toplumun sınır aşan bir sorunu<br />
olmaya devam ediyor. Suriye krizinin<br />
ulaştığı boyutlar, geleneksel insani yardım<br />
mekanizmalarını zorluyor. Suriye’ye komşu<br />
devletlerin mevcut ekonomik kapasitelerini<br />
aşan ihtiyaçların karşılanmasında, uluslararası<br />
toplumun rasyonel ve sürdürülebilir<br />
ciddi tedbirler alarak ve acil yardım seferberliğini<br />
genişleterek daha etkin bir bağış sisteminin<br />
hayata geçirilmesinin gerekli olduğu<br />
varsayılıyor. Türkiye ve AB arasında akdedilen<br />
Geri Kabul Anlaşması için geri sayım<br />
başlarken, Suriye’deki iç savaş hız kesmeden<br />
devam ediyor. IŞİD terör örgütünün İstanbul<br />
terör saldırısı, Alman vatandaşlarının ölü-<br />
14<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
Almanya Şansölyesi Angela Merkel:<br />
“Türkiye’nin mülteciler konusunda<br />
AB’den yardım beklemeye hakkı var.<br />
AB-Türkiye eylem planının ana<br />
noktalarından biri, yasa dışı göçün<br />
yerine yasal göçü nasıl<br />
koyabileceğimize ilişkin.”<br />
AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞLARI<br />
Bilindiği üzere yasa dışı göçün önlenmesi konusu, Türkiye-AB<br />
ilişkilerinde son zamanlarda öne çıkan konuların başında geliyor.<br />
Bununla ilgili olarak 16 Aralık 2013 tarihinde, Türkiye ile<br />
AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması uyarınca Türkiye,<br />
AB’ye yasa dışı olarak giden ve/veya orada yasa dışı olarak<br />
bulunan kendi vatandaşlarını ve Türkiye üzerinden geçiş yaptığı<br />
kanıtlanan üçüncü ülke vatandaşlarını geri almayı kabul etti.<br />
1 Türkiye; Yunanistan ve diğer Balkan ülkeleri üzerinden AB<br />
ülkelerine Suriyeli mülteci akınının yoğunlaşması sonrasında,<br />
Birlik üyesi devletler ile sorunun çözümü yolunda yoğun müzakereler<br />
başlattı. Görüşmelerin amacının, “Türkiye üzerinden<br />
Avrupa’ya yapılan göçmen akınını kontrol altına almak” olduğunu<br />
vurgulayan Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, “Eylem<br />
planı bu yönde çok büyük bir adım” dedi. 2 AB ve Türkiye<br />
iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin<br />
AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için birlikte çalışma<br />
ve işbirliği yapma konusunda 30 Kasım’da uzlaşmaya vardı.<br />
Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı ve Brüksel’de düzenlenen<br />
zirvede, işbirliği karşılığında AB Türkiye’yle ilişkilerini<br />
üç temel alanda geliştirme taahhüdü verdi: AB’ye üyelik sürecinin<br />
hızlandırılması, 3 milyar euro finansal destek, Türkiye<br />
vatandaşlarına Schengen Bölgesi›nde vize serbestliği, 400 bin<br />
Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması. Buna mukabil,<br />
AB’nin sunduğu bu taahhüdlerin hayata geçirilmesinin<br />
karşılığında Türkiye’den talepleri; Ankara’nın sınır güvenliğini<br />
artırması, insan kaçakçılığıyla etkin mücadele ve Geri Kabul<br />
Anlaşması’nın imzalanması olarak karara bağlanmıştır. 3<br />
Anlaşmayı değerlendiren Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-<br />
Claude Juncker: “Türkiye’den Yunanistan üzerinden Avrupa’ya<br />
gelen göçmen akınını azaltmak için Türkiye’ye ihtiyacımız var”<br />
açıklamasında bulundu. Almanya Şansölyesi Angela Merkel<br />
ise “Türkiye’nin mülteciler konusunda AB’den yardım beklemeye<br />
hakkı var. AB-Türkiye eylem planının ana noktalarından<br />
biri, yasa dışı göçün yerine yasal göçü nasıl koyabileceğimize<br />
ilişkin” dedi. 4<br />
müne sebep olurken Türk Silahlı Kuvvetleri terör örgütünün<br />
mevzilerini topçu ateşine tutuyor.<br />
SURİYELİ MÜLTECİLERİN AVRUPA GÖÇ YOLLARI<br />
Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için devreye<br />
alınması konusunda anlaştığı üç milyar euro tutarındaki<br />
mali kaynak İtalya engeline takıldı. Roma’nın paketi bloke<br />
etmesi sonrasında yardım paketi üzerinde anlaşma henüz<br />
sağlanamadı. Liderlerin önüne giden öneri ve bu öneri doğrultusunda<br />
oluşan siyasi irade, bu miktarın Avrupa Birliği<br />
1 “Yasadışı Göç Türkiye ve AB’nin Ortak Meselesidir”, İKV, http://www.ikv.<br />
org.tr/ikv.asp?id=320.<br />
2 “Göçmen krizi: AB, Türkiye eylem planı hazırladı”, BBC Türkçe, 16 Ekim,<br />
2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151016_ab_turkiye_anlasma.<br />
3 “Mülteci krizi: AB ve Türkiye Karşılıklı Tavizlerle Anlaştı”, BBC Türkçe, 30<br />
Kasım 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151129_ab_turkiye_zirve<br />
4 “Türkiye ve AB arasında sığınmacı uzlaşması”, Milliyet, 30 Kasım 2015,<br />
http://www.milliyet.com.tr/turkiye-ve-ab-arasinda-siginmaci/dunya/<br />
detay/2155794/default.htm.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
15
SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />
II. Dünya<br />
Savaşı’ndan sonra<br />
Avrupa’yı sarsan<br />
en büyük mülteci<br />
krizinde Türkiye<br />
ve Almanya iki<br />
kilit ülke. Alman<br />
Şansölyesi Angela<br />
Merkel Başbakan<br />
Ahmet Davutoğlu’nu<br />
Berlin’de karşıladı.<br />
bütçesiyle, üye ülkelerin ulusal bütçelerinden ortaklaşa paylaşılması<br />
yönündeydi. Üye ülkeler başından bu yana ceplerinden<br />
mümkün olan en az miktarda para çıkması için uğraşıyor.<br />
Geçtiğimiz aylarda bu konudaki tartışma tavan yapınca<br />
Avrupa Birliği Komisyonu, Birlik bütçesinden verilmesini<br />
önerdiği 500 milyon euro düzeyindeki dilimi ikiye katlayarak<br />
yaklaşık bir milyar euro seviyesine yükseltmişti. Geri kalan<br />
2 milyar euronun ise ulusal bütçelerden karşılanması öngörüldü.<br />
5 3 milyar euronun 1 milyar euroluk bölümünün AB<br />
bütçesinden tedarik edilmesi konusunda uzlaşma sağlanmıştı.<br />
İki milyar euroluk bölümün ise ekonomik güçleri göz önünde<br />
bulundurularak doğrudan AB üyesi ülkelerin yapacağı<br />
katkılardan sağlanması planlanıyor. 6 Türkiye’ye vaat edilen<br />
mali yardımı savunan Merkel, sığınmacı krizinin aşılması için<br />
söz konusu yardımın gerekli olduğunu vurgulayarak “Türkiye,<br />
2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul etti. Peki, 500 milyondan<br />
fazla nüfusu olan Avrupa Birliği ne yaptı” dedi. “Türkiye’nin<br />
üzerine düşeni yapmadığı söylenemez” diyen Merkel, “Biz<br />
Avrupalılar da bu konudaki ödevlerimizi hızlıca yapalım ki,<br />
Türkiye’den daha çok çalışmasını isteyebilelim” açıklamasında<br />
bulundu. 7 Almanya Şansölyesi Angela Merkel, 2,5 milyon<br />
sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin çok az uluslararası<br />
yardım aldığının altını çizdi. Angela Merkel, “Bu durum, sığınmacıların<br />
her zaman Türkiye’de kalacakları anlamına gelmiyor.<br />
Hepimiz Suriye’de ateşkesin sağlanmasını ve daha sonra<br />
insanların yurtlarına dönmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.<br />
Merkel’in müspet açıklamalarına rağmen, Avrupa Birliği üyesi<br />
5 AB’de “Üç Milyar” Tartışması”, Amerika’nın Sesi Radyosu, 16 Ocak <strong>2016</strong>, http://<br />
www.amerikaninsesi.com/content/abde-uc-milyar-tartismasi/3147500.html<br />
6 “AB içinde Türkiye anlaşmazlığı”, Almanya’nın Sesi radyosu, 15 Ocak <strong>2016</strong>,<br />
http://www.dw.com/tr/ab-i%C3%A7inde-t%C3%BCrkiye-anla%C5%9Fmazl%C<br />
4%B1%C4%9F%C4%B1/a-18982300<br />
7 “Merkel Türkiye’yi Savundu”, Hürriyet, 9 Ocak <strong>2016</strong>, http://www.hurriyet.<br />
com.tr/merkel-turkiyeyi-savundu-40038269<br />
ülkelerin toplumları, yapılan kamuoyu araştırmalarında,<br />
mültecilerin ülkelerine gelmelerine karşı çıkarken, sığınma<br />
taleplerinde bulunan mültecilerin ülkede güven ve istikrarı<br />
tehdit ettiği görüşünün öne çıktığı gözlemleniyor.<br />
AB ÜYESİ ÜLKELERİN KAMUOYLARINDA MÜLTECİ<br />
KARŞITI ALGI<br />
Nitekim Almanya’nın Köln kentinde Saint Silvestre’de yeni<br />
yıl kutlamaları sırasında yaşanan taciz olaylarının failleri<br />
arasında çok sayıda mültecinin bulunması Şansölye Angela<br />
Merkel’in siyasal popülaritesine olumsuz yansıdı. Halkın<br />
korku ve kaygıları karşısında, hükümet yetkilileri hassas bir<br />
siyasi durum ve ırkçı tutumlarla karşı karşıya kaldı. Danimarka<br />
ve İsveç ise Schengen Anlaşması’na ve uluslararası<br />
hukukun öngördüğü 1851 ve 1967 tarihli mülteci antlaşmaları<br />
ile AB Mülteci Hukuku’nda esasları belirlenen geri göndermeme<br />
ilkesinin emredici mutlak hukuki hükmüne rağmen,<br />
Almanya topraklarından ülkelerine giriş yapan mültecileri<br />
kısa yoldan durdurmaya çalışıyor.<br />
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise İtalya’nın Suriyeli<br />
sığınmacılara yapılacak AB yardımına karşı çıkmasını eleştirerek,<br />
“Burada yaşayan insanlara yardım elinizi uzatmazsanız,<br />
Türkiye ile işbirliği yapmazsanız, o insanlar zamanla<br />
size gelecek” dedi. Savaştan kaçan insanlara ellerinden gelen<br />
imkânı sunmaya çalıştıklarını belirten Çavuşoğlu, uluslararası<br />
toplumun kamplar nedeniyle Türkiye’yi takdir ettiklerini<br />
hatırlattı ancak bunun yeterli olmadığını, maddi destekte de<br />
bulunmaları gerektiğini dile getirdi.<br />
ZORLUKLAR VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI<br />
Suriye halkı, insani olarak acılarının dindirilmesi yolunda,<br />
diplomatik ve askeri tedbirlerin yanı sıra, ekonomik ve insani<br />
yardım elinin uzatılmasını çaresizlik içinde umut ediyor. <strong>2016</strong><br />
16 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
AVRUPA GÖÇMENLER HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?<br />
2014<br />
AB dışından<br />
AB içi<br />
Göç kaygı verici<br />
Bence göçmenler....<br />
2015<br />
ülkeyi güçlendirir ülke için yüktür<br />
Yüzde 0 30 60 90 0 20 40 60 80<br />
Yunanistan<br />
Yunanistan<br />
İtalya<br />
Fransa<br />
İspanya<br />
İngiltere<br />
Almanya<br />
Polonya<br />
İtalya<br />
Fransa<br />
İspanya<br />
İngiltere<br />
Almanya<br />
Polonya<br />
Kaynak: Pew Research, The German Marshall Fund<br />
Economist.com, “Europe’s boat people”, The Economist, 19 Mayıs 2015, http://www.economist.com/blogs/graphicdetail/2015/05/graphics<br />
başında kışın kendini iyice hissettirmesine rağmen Uluslararası<br />
Göç Örgütü tarafından yapılan kritik açıklamada, Akdeniz<br />
ülkelerinden Avrupa’ya geçerek sığınma başvurusunda bulunan<br />
mülteciler ile göçmen nüfusun sayısının 770 bini aştığı,<br />
bu süreçte 3210 sığınmacının denizde boğularak hayatını kaybettiği<br />
veya kaybolduğu belirtildi. Yine, Örgüte göre, 2015 yılı<br />
içerisinde Avrupa ülkelerine Türkiye üzerinden 600 binden<br />
fazla mülteci göç etti. 8 ECHO öncelikli olarak, Türkiye’de bulunduğu<br />
tahmin edilen Suriyeli mültecilerin %85’ini teşkil eden<br />
kamp dışı mültecilere yapılan insani yardımlara destek veriyor.<br />
ECHO, Danimarka Mülteci Konseyi, Welthungerhilfe, Uluslararası<br />
Göç Örgütü (IOM) ve Hayata Destek gibi uluslararası ve<br />
Türk ajanslarıyla işbirliği yaparak en ağır durumdaki mültecilerin<br />
gıda ve temel ihtiyaçlara erişimini sağlıyor. Avrupa Birliği,<br />
UNHCR ile birlikte Devletin, geçici koruma altındaki Suriyelilere<br />
eğitim ve sağlık gibi hizmetleri sağlama kapasitesini destekliyor.<br />
Devletin kayıt kapasitesi, ekipman ve teknik yardımların<br />
sağlanmasıyla destekleniyor. 9<br />
MÜLTECİLERİN GELDİKLERİ KAYNAK ÜLKELER VE AB ÜYESİ<br />
ÜLKELERE SIĞINMA TALEPLERİ<br />
Öte yandan, Suriye iç savaşı devam ederken, ülke içinde halkın<br />
büyük bir kısmı, Suriye ordusunun uyguladığı izolasyon<br />
nedeni ile açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.<br />
BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi yardım konvoyları ile<br />
açlıktan ölümlerin başladığı Suriye’nin Madaya kasabasına<br />
yardım malzemesi yolluyor. BM gözlemcileri, Suriye savaşında<br />
tüm taraflardan kuşatma marifetiyle açlık ve ilaçsızlığı silah<br />
olarak kullanan kişi ve grupları belirlediklerinin altını çizerken,<br />
8 “Uluslararası Göç Örgütü: Avrupa’ya Mülteci Akını Kış Dinlemiyor!”,<br />
AB Haber 5 Kasım 2015, http://www.abhaber.com/uluslararasi-gocorgutuavrupaya-multeci-akini-kis-dinlemiyor/<br />
9 “Suriye Krizinde AB’nin Türkiye’ye Desteği”, http://avrupa.info.tr/tr/ab-vegoecmen-krizi.html<br />
Türkiye ve AB arasında Suriye<br />
mülteci krizi ile ilgili ortak çözüm<br />
arayışı üretilmesinde acil olarak<br />
işbirliğine ihtiyaç duyuluyor.<br />
bunun uluslararası insan haklarını ve kanunları ihlal etmek<br />
anlamına geldiğini kaydediyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler<br />
temsilcisi, durumu 1940’lı yıllara benzeterek, “Şu anda yüz<br />
binlerce insan bilinçli olarak kuşatma altında açlığa mahkûm<br />
ediliyor. Bu manzara bize İkinci Dünya Savaşı’nı çağrıştırıyor”<br />
açıklamasında bulundu. 10<br />
Görüldüğü üzere, Türkiye ve AB arasında Suriye mülteci krizi<br />
ile ilgili ortak çözüm arayışı üretilmesinde acil olarak işbirliğine<br />
ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Suriye iç savaşının ortaya<br />
çıkardığı insanlık dramının Rusya’nın askeri müdahalesi ile<br />
Türkiye sınırlarını zorladığı, ekonomik ve ulusal güvenlik<br />
boyutu ile de zarar verici tehlikeli bir boyuta tırmandığı bu<br />
kısa makalenin özünü teşkil ediyor. Bu konuda ümit verici<br />
bir gelişme olarak, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin<br />
2254 numaralı kararı gereğince, altı ay içinde “güvenilir,<br />
kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir yönetim” oluşturulması,<br />
18 ay içinde ise BM gözetimi altında “özgür ve adil seçimler”<br />
yapılması kararına bağlandı. 11 Ancak, Viyana’da 18 Ocak’ta<br />
10 “Suriye için İkinci Dünya Savaşı benzetmesi”, Euronews Haber.<br />
11 “BM Suriye konusunda uzlaştı: Ateşkes ve müzakere yolu açıldı”, BBC<br />
Türkçe, 19 Aralık 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_<br />
bm_suriye_karar<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
17
SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />
SURIYELI MÜLTECI KRIZINDE AB’NIN<br />
TÜRKIYE’YE TAAHHÜDÜ<br />
• AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması<br />
• 3 milyar euro finansal destek<br />
• Türkiye vatandaşlarına Schengen<br />
Bölgesi'nde vize serbestliği<br />
• 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla<br />
AB’ye alınması<br />
AB’NIN TÜRKIYE’DEN TALEPLERI<br />
• Türkiye’nin sınır güvenliğini artırması<br />
• İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele<br />
• Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması<br />
gerçekleşecek ateşkes görüşmelerine rağmen, Suriye’den<br />
kaynaklanan bu müşterek insanlık sorununun hafifletilmesi,<br />
Türkiye’den Avrupa ülkelerine deniz ve karadan yoğunlaşan<br />
mülteci akımının kontrol altına alınarak, yönetilebilir hale<br />
gelmesi için taraf devletler arasında önemli bir mutabakat<br />
oluştuğu söylenebilir. Ancak bu sürecin başarıyla ilerlemesi,<br />
AB’nin bir yandan Türkiye’nin mali külfetine ortak olmasına<br />
diğer yandan da AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye karşı oyalayıcı<br />
değil samimi adımlar atmasına bağlı. Bu yardımlar olmadığı<br />
takdirde, radikal terör örgütleri eğitimsiz ve işsiz kalan<br />
bu genç kitleleri kendi amaçları doğrultusunda kirli emellerine<br />
alet edebilirler. Halen, 2,5 milyon Suriyeli mülteciye açık<br />
kapı ilkesini insani gerekçelerle uygulayan, ekonomik açıdan<br />
8 milyar dolar katkıda bulunan Türkiye, haklı olarak uluslararası<br />
toplumdan anlayış ve rasyonel, uygulanabilir yardım<br />
modellerinin acilen inşasını talep ediyor. Başbakan Yardımcısı<br />
Numan Kurtulmuş,<br />
Avrupa Birliği’ne sığınma başvurusu yapanların sayısının 428<br />
bin 735 olduğuna dikkat çekiyor: “450 bin kişinin içerisinde<br />
158 bin kişinin başvurusunun kabul edildiği bilgisi vardır, her<br />
gün Akdeniz’in bir yerinde batan göçmen gemisi. Botlar batıyor<br />
ve yüzlerce insan denize saçılıyor, maalesef birçoğu da hayatını<br />
kaybediyor.” 12 Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise<br />
“Türkiye, Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Suriyeli mülteciler için<br />
12 “Türkiye’de Mülteciler İçin Harcanan Para Dudak Uçuklatıyor”, Haberler.com,<br />
18 Eylül, <strong>2016</strong>, http://www.haberler.com/suriye-koordinasyontoplantisi-7703735-haberi/.<br />
Türkiye ve Avrupa Birliği’nin<br />
mülteci krizinde geldiği sürecin<br />
başarıyla ilerlemesi, AB’nin bir<br />
yandan Türkiye’nin mali külfetine<br />
ortak olmasına diğer yandan da<br />
AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye<br />
karşı oyalayıcı değil samimi<br />
adımlar atmasına bağlı.<br />
bir açık hava hapishanesi olamaz” dedi. 13 Kanaatimizce asıl ve<br />
nihai çözüm, Suriye’deki savaş ortamının sonlandırılması, BM ve<br />
uluslararası toplumun inisiyatifle Suriye halkının vatanlarına özgür<br />
bir şekilde dönerek, barış içinde birlikte yaşama koşullarının<br />
sağlanmasıdır. Son tahlilde, AB’nin karşı karşıya kaldığı mülteci<br />
krizini tek başına çözememesi, birliği Türkiye’nin başından beri<br />
önerdiği uluslararası işbirliği noktasına getirdiği unutulmamalı.<br />
Yarın vahim sonuçların önlenmesi amacı ile en kısa sürede AB<br />
ülkeleri hukuken taahhütlerini yerine getirerek, ayrımcılık yapmaksızın<br />
Türkiye ile ortak çözümleri acilen hayata geçirmeliler.<br />
13 “Şimşek: Türkiye, Mülteciler İçin Açık Hava Hapishanesi Olmayacak”,<br />
Gerçek Bizde, 18 Ocak <strong>2016</strong>, http://gercekbizde.com/haber.asp?gundem=7967-<br />
simsek-turkiye-multeciler-icin-acik-hava-hapishanesi-olmayacak.<br />
18 <strong>ŞUBAT</strong> 2015 <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
GELECEK İÇİN<br />
İNŞAA EDİYORUZ<br />
Kurulduğu günden bu yana dünya standartlarında<br />
boru hatları, yollar, tüneller, endüstriyel tesisler<br />
ve binalar inşa eden FERNAS, deneyimli ve<br />
dinamik kadrosu, sektördeki birikimi ve<br />
yerli-yabancı ortaklarından edindiği güçle hep<br />
daha ilerisini hedefliyor.
ANALİZ<br />
GÜRCİSTAN<br />
<strong>2016</strong>’DA GÜRCİSTAN’IN ANA GÜNDEMİ:<br />
SEÇİMLER, EKONOMİ VE NATO<br />
2015 yılının sonunda Gürcistan’daki yönetim değişikliği sürprizi <strong>2016</strong> yılında<br />
ülke ile ilgili başka gelişmelerin şifrelerini de veriyor.<br />
20<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
DR. EFGAN NIFTIYEV<br />
HASEN STRATEJI VE POLITIKA<br />
DIREKTÖRÜ<br />
Gürcistan 2015 senesini önemli bir<br />
yönetim değişikliği ile kapattı. 33<br />
yaşındaki genç Başbakan İrakli<br />
Garibaşvili 23 Aralık’ta görevi<br />
bıraktığını açıkladı. Parlamenter yönetim<br />
sistemine henüz geçmiş olan Gürcistan’da<br />
bu yönetim değişikliği, yaklaşan parlamento<br />
seçimleri öncesinde Gürcistan Rüyası<br />
bloğunun son kamuoyu yoklamalarında<br />
Birleşik Ulusal Hareket karşısında 13 puan<br />
geriye düşmesi üzerine siyasi bir hamle<br />
olarak yorumlandı. Bu gelişmeye ek olarak<br />
Gürcistan’ın NATO’ya üyelik süreci, Rusya<br />
ile ilişkiler ile aynı zamanda Gazprom’la<br />
başlayan müzakereler ve parlamento<br />
seçimleri <strong>2016</strong> yılında Gürcistan’ın siyasi<br />
ajandasında takip edilmesi gereken ana<br />
maddeler.<br />
DEĞİŞİM RÜZGARININ ARKASINDAKİ SEÇİM<br />
STRATEJİSİ<br />
2012 yılında yapılan parlamento<br />
seçimlerinden sonra Gürcistan’da 3<br />
başbakan değişimi yaşansa da, Gürcistan’ın<br />
politik oryantasyonunda herhangi bir<br />
değişim söz konusu olmamıştı. Diğer<br />
taraftan kariyer basamaklarını hızla<br />
tırmanan ve 31 yaşında başbakanlık<br />
makamına yükselen Garibaşvili’nin istifası,<br />
Gürcistan Rüyası bloğunda seçim öncesi<br />
bir kan değişimi olarak yorumlanabilir.<br />
Ayrıca bloğun Kivirikaşvili gibi daha<br />
tecrübeli bir isimle seçimlere girme<br />
stratejisi olarak da görülebilir. Daha önce<br />
Ekonomi Bakanlığı ve kısa bir süre Dışişleri<br />
Bakanlığı yapmış olan Kivirikaşvili,<br />
Başbakan olarak atandıktan sonra yaptığı<br />
ilk açıklamada Gürcistan’ın Batı yönlü<br />
politikasında, Gürcistan Rüyası bloğunun<br />
çizgisinde herhangi bir değişikliğin söz<br />
konusu olmayacağının ve kabinede büyük<br />
bir revizyon yapmayacağının işaretlerini<br />
verdi. İktidar partisinin başbakan değişimi<br />
taktiğinin seçimlerde başarılı olup<br />
olmayacağı ise bu sene ekonomik ve siyasi<br />
alanda yaşanacak gelişmelere bağlı olacak.<br />
Son 10 yılda hızlı bir ekonomik ve siyasi<br />
reform süreci içerisine giren Gürcistan,<br />
2008 Ağustos’undaki savaşa rağmen<br />
ekonomik alanda belirli bir ivme ve istikrar<br />
yakalayabildi. 2000’li yılların başında 1.000<br />
doların altına gerileyen kişi başına düşen<br />
milli gelir 2014 sonu itibariyle 3.600 dolara<br />
yükselmiş durumda. 2003-2007 yılları<br />
arasında çift rakamlı büyüme oranına ulaşan<br />
Gürcistan daha sonraki yıllarda ortalama<br />
%5 oranında büyüdü. Avrupa Birliği ile<br />
yapılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın yanı<br />
sıra Gürcistan özellikle komşu Azerbaycan<br />
ve Türkiye ile ekonomik ilişkilerini hızla<br />
geliştirdi ve her iki ülkeden milyarlarca<br />
dolar yatırım çekti. Sadece Güney Gaz<br />
Koridoru’nun gerçekleşmesi aşamasında<br />
Gürcistan ekonomisine toplamda 2 milyar<br />
dolar civarında yatırım yapılmış olacak.<br />
Azerbaycan, Gürcistan’ın %22 ile en fazla<br />
ihracat yaptığı ülke olurken, Türkiye<br />
ise ithalatta birinci sırada. Fakat global<br />
ekonomide yaşanan sıkıntılar ile birlikte<br />
Gürcistan ekonomisi de yavaşlama trendine<br />
girdi ve 2014 yılı itibariyle ekonomik büyüme<br />
%4 oldu. Bu trend hem Azerbaycan hem<br />
de Türkiye ekonomisinin yavaşlaması ile<br />
birlikte <strong>2016</strong> yılında da muhtemelen devam<br />
edecek. Gürcistan’ın dış borçlanması 13,4<br />
milyar dolar civarında ve bu rakam gayri<br />
safi yurtiçi hasılanın neredeyse %80’ine<br />
denk geliyor. Ülkenin döviz rezervi 2 milyar<br />
doların üzerindeyken tasarruf oranı %21 ve<br />
bu, potansiyel ekonomik riskleri göğüslemek<br />
adına önemli.<br />
Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan arasında<br />
ekonomik ve askeri alanda oluşturulmaya<br />
çalışılan üçlü mekanizmaların Gürcistan’ın<br />
geleceği için önemi daha da artacak.<br />
Bağımsızlıktan bu yana doğu batı hattında<br />
gelişen bu üçlü işbirliği Cumhurbaşkanları,<br />
Dışişleri ve diğer bakanlıklar düzeyinde<br />
yapılan zirveler Güney Gaz Koridoru, Bakü-<br />
Tiflis-Kars Demiryolu gibi mega projelerin<br />
gerçekleşmesi gibi somut projelerin<br />
hızlanmasına da yol açacaktır. Gürcistan’ın<br />
bu bağlamda Hazar Transit Koridoru’nun<br />
da kilit ülkelerinden biri olduğunu da<br />
unutmamak gerekir.<br />
NATO ÜYELİĞİ İÇİN SOMUT ADIM ATILIR MI?<br />
Gürcistan’ın Rusya ve NATO ile ilişkileri<br />
de yakından takip edilmesi gereken bir<br />
diğer ana gündem maddesi. 2008 Bükreş<br />
KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GELİR (DOLAR)<br />
1992 1995 1998 2001 2004 2007 2010 2013<br />
2014<br />
4000<br />
3500<br />
3000<br />
2500<br />
2000<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
21
GÜRCİSTAN<br />
Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili (solda) 23 Aralık 2015 tarihinde görevinden istifa ettiğini açıkladı. Garibaşvili’nin koltuğuna, Dışişleri Bakanı ve<br />
Başbakan Yardımcısı Giorgi Kvirikaşvili (sağda) geçti.<br />
Zirvesi’nde Gürcistan’ın NATO üyeliği için çağrı yapılmıştı<br />
fakat ittifak üyesi Fransa ve Almanya gibi ülkelerin<br />
itirazlarıyla Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı verilmemişti. 2011<br />
yılında NATO adaylığı resmileşen Gürcistan, 5 yıl geçmesine<br />
rağmen henüz üyelik için en kritik eşik olan Üyelik Eylem<br />
Planı’nı almış değil. Bu konuda NATO içerisinde de ortak<br />
kanaat henüz oluşmamış durumda. Türkiye’nin başı çektiği<br />
birçok NATO ülkesi Gürcistan’ın üyeliğine destek verirken,<br />
Almanya ve bazı Batı Avrupa ülkeleri bu konuda çok istekli<br />
görünmüyor. 2008 yılında patlak veren Rusya ile savaş birçok<br />
ittifak ülkesini Rusya ile ilişkileri germeme adına Gürcistan’ın<br />
tam üyeliğine destek vermekten kaçındırıyor. Gürcistan<br />
resmileri ülkenin üyelik şartlarını yerine getirdiğini en üst<br />
seviyeden ifade etse de (Gürcistan NATO askeri misyonlarına<br />
en çok asker gönderen ittifak ülkesi olmayan ülkelerden<br />
birisi) NATO henüz bu konuda gereken adımı atmış değil.<br />
Fakat bu süre zarfında Balkan ülkelerinden Karadağ ittifaka<br />
üyeliğe davet edildiğini de dipnot olarak geçmekte fayda<br />
var. Diğer yandan Gürcistan’ın savunma kapasitesini ve<br />
standartlarını NATO ile uyumlaştırma yolunda önemli yol<br />
aldığı söylenebilir. Mayıs <strong>2016</strong>’da Varşova Zirvesi’nde üyelik<br />
konusunda somut bir adım atılması şimdilik zor görünüyor.<br />
JEOPOLİTİK RİSKLERE DİKKAT<br />
Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgeleri Güney Osetya ve<br />
Abhazya’nın sözde bağımsızlıklarını tanıyan Rusya<br />
ile ilişkileri, Rusya’nın her iki bölge ile ortak güvenlik<br />
anlaşması yapmasıyla beraber daha da gerilmiş durumda.<br />
Gürcistan hükumeti Rusya ile pragmatik ilişkiler kurmayı<br />
arzu ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi anlamda<br />
tekrar düzene girmesi ve diplomatik ilişkilerin yeniden<br />
tesis edilmesi yakın zamanda mümkün görünmüyor.<br />
Gürcistan’ın bu konjonktürde NATO ile daha da yakınlaşma<br />
yolunda ilerlemesi ikili ilişkileri muhtemelen daha fazla<br />
gerecektir. Hükümetin son zamanlarda özellikle doğal gaz<br />
Gürcistan hükumeti Rusya ile<br />
pragmatik ilişkiler kurmayı arzu<br />
ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi<br />
anlamda tekrar düzene girmesi ve<br />
diplomatik ilişkilerin yeniden tesis<br />
edilmesi yakın zamanda mümkün<br />
görünmüyor.<br />
alımı konusunda Gazprom’la yürüttüğü müzakereler de<br />
muhalefetin sert tepkisine neden olmuş durumda. Şu anda<br />
yıllık 2 milyar metreküp doğal gaz ihtiyacını büyük ölçüde<br />
Azerbaycan’dan yapılan ithalat karşılıyor. Gürcistan’ın<br />
enerji kaynağı çeşitliliği oluşturma çabaları normal olsa<br />
da, bu adımı siyasi ve askeri sorunlar yaşadığı ülkeyle<br />
atmaya çalışmasının jeopolitik riskleri de göz önüne<br />
alınmalıdır. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve ana<br />
muhalefet partisinin, Gazprom’la yapılmaya çalışılan enerji<br />
anlaşmasına karşı çıktığı da görülüyor.<br />
Son olarak, yaklaşan parlamento seçimlerini hem<br />
uluslararası kamuoyu hem de komşu ülkeler yakından<br />
takip edecektir. Seçim yarışının, muhalefet partisi Birleşik<br />
Ulusal Hareket ve Gürcistan Rüyası bloğu arasında geçmesi<br />
bekleniyor. Burada esas olan Gürcistan’ın istikrarını<br />
koruması ve ekonomik kalkınmasına devam etmesi.<br />
Gürcistan’ın özellikle Azerbaycan ve Türkiye ile ekonomi<br />
ve güvenlik alanlarında üçlü mekanizmalarda aktif<br />
katılımı, bölgedeki mega enerji ve ulaştırma projelerinin<br />
gerçekleşmesi anlamında önem arz edecek.<br />
22 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
M A K A L E Ç A Ğ R I S I<br />
Uluslararası hakemli dergi JoCA*,<br />
Geniş Hazar Bölgesi ile ilgili;<br />
• Enerji<br />
• Uluslararası ilişkiler<br />
• Ulaşım<br />
• Lojistik<br />
• Güvenlik<br />
• Ekonomi<br />
• Eğitim<br />
• Sosyal<br />
• Kültür ve Çevre<br />
konularında üretilmiş ulusal ve uluslararası<br />
çalışmalar yayımlar.<br />
* Senede iki kere çıkan JoCA’nın 3. sayısı için İngilizce makalelerinizi<br />
bekliyoruz.<br />
MAKALE GÖNDERMEK İÇİN: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jocaffairs<br />
AYRINTILI BİLGİ İÇİN: Joca@hazar.org<br />
w w w . h a z a r . o r g
RÖPORTAJ<br />
PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />
24 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />
GÜCÜ KARŞISINDA<br />
HİÇBİR KUVVET<br />
DURAMAZ”<br />
HASEN’i ziyaret eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />
Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup Mahmudov, bugün<br />
bir millet olarak bir tarih oluşturduk ama tarihimizi başkaları<br />
kaleme aldı diyor.<br />
FIGEN AYPEK AYVACI<br />
Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />
Tarih Enstitüsü Başkanı Prof.<br />
Dr. Yakup Mahmudov, Türklerin<br />
oluşturduğu tarihle barışmak<br />
istemeyen siyasetçiler var diyor ve ekliyor:<br />
“Avrupa da bununla barışmak istemiyor.<br />
Bu yüzden, bir Türk endişesi, Türk’ün<br />
birleşmesine karşı bir korku, Batı’da ve<br />
Kuzey’de, Rusya’da bugün hala yaşıyor. Ama<br />
bu, uzağı göremeyen bir siyaset. Bu siyasetin<br />
geleceği yok.”<br />
Türk deyince sanki sadece Türkiye’deki<br />
Türkler kastediliyormuş gibi anlaşılıyor.<br />
Bu algı nasıl oluştu?<br />
Stalin bizim halkımızı Azerbaycançı, yani<br />
yaşamakta olduğumuz toprağın adına göre<br />
Azerbaycanlılar olarak isimlendirdi. Böylece<br />
Azerbaycan ve Anadolu Türkü arasında<br />
bir sınır çizildi. Ondan sonra literatürde ve<br />
edebiyatta Anadolu’da yaşayan Türk halkları<br />
Türkler, biz ise Azerbaycanlılar olarak<br />
isimlendirildik. Elbette bu, doğru bir bakış<br />
açısı değil. Bir gerçeğin Türkiye’de bilinmesini<br />
çok isterim: Güney Azerbaycan’da 40 milyonu<br />
aşkın Azerbaycanlı var ve onlar da Türk<br />
olarak isimlendiriliyor. Kısacası Hazar’ın<br />
kuzeyinde yaşayan bizler, Azerbaycanlı<br />
olarak isimlendiriliyoruz. Hazar’ın güneyine<br />
doğru yaşayanlar ise Türk adını muhafaza<br />
etmişler. Yani bu, tarihi açıdan hem Güney<br />
Azerbaycan’da hem Kuzey Azerbaycan’da<br />
hem de Anadolu’da yaşayanların hepsinin<br />
tek bir millet olduğu anlamına geliyor. Yani<br />
tarihte Türk olarak tanımlanan bir millettir.<br />
Bu nedenle biz, Azerbaycan tarihinde<br />
Anadolu Türkü’nü çok severiz, onu bir<br />
parçamız gibi severiz. Biz Anadolu Türkü’ne,<br />
Güney Azerbaycan’da yaşayan Türk’e, Kuzey<br />
Azerbaycan Türklerine aynı gözle bakıp,<br />
bunların tamamını tek bir halk olarak<br />
düşünürüz. Bu yüzden ulu önderimiz Haydar<br />
Aliyev, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan<br />
Cumhuriyeti’ni bir milletin iki devleti olarak<br />
değerlendirdi. Bu bizim için son derece önemli<br />
bir tarihsel bakış açısıdır.<br />
Size göre Azerbaycan’ın Türk dünyasını<br />
birleştiren öncü bir devlet olmasının<br />
sebebi nedir?<br />
Ben Türk dünyasını altın kemere<br />
benzetiyorum. Kemeri birleştiren, bağlayan<br />
yer, bu altın kemerin başı Azerbaycan’dır.<br />
O olmasa kemer açılır, birleşemez. Türk<br />
büyükleri her zaman Türk dünyasını<br />
birleştirme uğrunda çaba gösterdiler. Osmanlı<br />
İmparatorluğu’nda Fatih de, Yavuz da, Sultan<br />
Süleyman da bunun için çalıştı. Azerbaycan’da<br />
da bizim büyük imparatorlarımız Şah<br />
İsmail Hatayi, Uzun Hasan, Nadir Şah<br />
çalıştı Türk milletini birleştirmek için. Bu<br />
birliği oluşturmak için büyük cihangirler<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
25
PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />
ve hükümdarların elinde Azerbaycan’ın olması gerekirdi<br />
ki, Hazar’ın bir tarafını karşı tarafına bağlasın. Düşmanlar<br />
da bunu biliyorlar. Bu işi sadece zekasını kullanarak, hiçbir<br />
silahlı kuvvetten yararlanmadan Haydar Aliyev başardı<br />
ve Bakü-Tiflis-Ceyhan projesini hayata geçirdi. Çok uzun<br />
bir yol, bir boru hattı olması hasebiyle zor bir işti fakat<br />
siyasi değeri oldukça büyüktü. Tüm dünya böyle uzun bir<br />
güzergaha gerek olmadığını, petrolün Rusya’ya verilip bu<br />
yolla dünya pazarına çıkarılabileceğini, İran’a verilebileceğini<br />
yahut Ermenistan’dan geçirilebileceğini ifade ederek Haydar<br />
Aliyev’in üzerine geliyordu. Ama Haydar Aliyev buna izin<br />
vermedi. Çünkü o, öncesinde pahalı bir hat olarak görünse de<br />
bu boru hattının stratejik bakımdan çok kıymetli olduğunu<br />
düşünüyordu.<br />
Türklerin birleşmesini kimler, neden istemiyor?<br />
Türk dünyasını parçalamak için tarih boyunca büyük<br />
stratejik planlar yapıldı. Dünyanın her yerinde Türk<br />
dünyasının birleşmesine karşı bir endişe var. Burada,<br />
Anadolu’da Hazar Türklerine vahşet yaşattılar. Büyük coğrafi<br />
keşifler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, bunların hepsinin<br />
temelinde Türk halklarından intikam alma hissi yatıyor.<br />
Yani Emir Timur’un intikamı, Sultan Süleyman’ın Viyana<br />
ormanlarına kadar gitmesinin intikamı ya da Zigetvar Kalesi.<br />
Avrupa tüm bunları unutmadı. Bu yüzden İstanbul’un,<br />
Boğazlar’ın alınmasından ötürü Fatih’in soyundan olan<br />
Türklere karşı halen düşmanlık hissi besleniyor. Bu, en<br />
temel tarihi gerçekliktir. Bu nedenle büyük devletler; Batı,<br />
Çarlık, Bolşevik, hangi Rusya olursa olsun, bunlar, Türklerin<br />
birleşmesine izin vermek istemiyorlar. Eğer Anadolu Türkü<br />
Azerbaycan aracılığıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile<br />
ilişkileri artırırsa Türk dünyası birleşebilir ve Türklerin<br />
birleşmiş gücü karşısında hiçbir kuvvet duramaz.<br />
Peki bu endişe hala sürüyor mu?<br />
Bazı siyasetçiler ve Avrupa bunu hala düşünüyor, bu tarihle<br />
barışmak istemiyor. Bu yüzden, bugün hala Batı’da ve<br />
Kuzey’de, Rusya’da bir Türk endişesi, Türkün birleşmesine<br />
karşı bir korku var. Ama bu, uzağı göremeyen bir siyaset.<br />
Bu siyasetin geleceği yok. Çünkü dünya düzeni değişti. Tarihi<br />
düşmanlar da -Fransa’yla Almanya, Alsas ve Lotaringya<br />
üzerine- hep savaştılar ama bugün dostluk içindeler. Avrupa<br />
Birliği’ni kurdular, Berlin Duvarı’nı yıktılar. Bu yüzden ben,<br />
Batı dünyasında da, Rusya’da da siyasilerin uçuk düşüncelerini<br />
değiştirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Çoktan sonlanmış olan<br />
döneme geri dönemezler.<br />
Ancak Karabağ meselesi çözülmeden arzu edilen birliğin<br />
tesis edilmesi zor gibi gözüküyor...<br />
Kafkasya’nın en eski yerli halkının Azerbaycan Türkleri<br />
olduğundan bahsetmiştik. Türkler ve bir de Gürcü düklüğünün<br />
hep bulunduğu Kafkasya’da Ermeniler yaşamamasına<br />
rağmen bugün burada en büyük problemi Ermeniler<br />
çıkarıyor. Ermenileri Rusya buraya yerleştirdi. 19. yüzyılın<br />
başlarına kadar Kafkasya’da Ermeniler yaşamıyordu, burada<br />
Ermeni devleti olmamıştı. Günümüzdeki Ermenistan devleti<br />
topraklarının hepsi eski Azerbaycan topraklarıdır. Bizim bir<br />
hanlığımız vardı: İrevan Hanlığı. 1828-1829 itibariyle Ermenileri<br />
buraya ve aynı zamanda Karabağ’a yerleştirdiler. Bu stratejik<br />
yerlere Ermenilerin yerleştirilmesiyle Türkiye’ye karşı Rusya<br />
kendisi için bir siper oluşturmuş oldu. Burada oluşturulan<br />
Hristiyan etnisitesi Petro’nun bir siyasetiydi. Petro, 1722-1723<br />
tarihlerinde Hazar’a, Derbend’e yürüdüğünde, ne kadar Ermeni<br />
varsa bizim dostumuzdur, din yoldaşımızdır deyip, “Onları<br />
İran’dan ve Türkiye’den Azerbaycan topraklarına göç ettirin,<br />
burayı vatan bellesinler” emrini verdi. Azerbaycan topraklarını<br />
onlara vatan yapmak için bu topraklarda yaşayan Sünni<br />
Müslümanları yok etmek yani soykırım yapmak gerekiyordu.<br />
Çünkü Sünni Müslümanlar Osmanlı’ya bağlıydı. Ayrıca Şii<br />
nüfusu yok etmek gerekirdi, çünkü onlar da İran’a bağlıydı.<br />
Böylece Ermeniler, İrevan Hanlığı’nın topraklarına, Karabağ’a<br />
ve Nahçıvan’a yerleştirildiler. Ama Nahçıvan halkı isyan çıkardı<br />
ve Ermenilerin oraya yerleşmesine fırsat vermedi. Bunun<br />
sonucunda, bizim topraklarımızda yeni bir etnisite oluşturuldu.<br />
28 Mayıs 1918 tarihinde ise Azerbaycan Halk Cumhuriyeti<br />
kuruldu, 29’unda Cumhuriyetimizi zorlamaları üzerine İrevan<br />
Ermenilere verildi. Daha sonra Ermeniler Zengezur’u ve<br />
ardından Dağlık Karabağ’ı aldılar.<br />
26 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
Okullarda Türkiye tarihini çok iyi<br />
anlatmalıyız. Türk genci Osmanlı<br />
tarihini bilmeli ve ona sahip<br />
çıkmalı. Tarihine sahip çıkan halk<br />
yenilmez. Tarihimize sahip çıkmak<br />
için burada, Özbekistan’da ve<br />
Azerbaycan’da da Emir Timur’a,<br />
Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />
sahip çıkmak gerek.<br />
Peki bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğuna dair<br />
somut deliller neler?<br />
Bu yerler hep Azerbaycan’ındı. Bununla ilgili tüm<br />
belgeleri St. Petersburg’dan, Moskova’dan, Berlin’den,<br />
Londra’dan, Paris’ten, Delhi’den, İstanbul’dan, Ankara’dan<br />
Azerbaycan’a topladık. Ermenilerin bu topraklara 19.<br />
yüzyılda yerleştirildiğine dair elimizde binlerce belge var.<br />
Ancak en güzel delillerden birisi bir fotoğraf: Ermeniler,<br />
1978’de göçlerinin 150. yılının tamamlanması anısına bir<br />
anıt yaptılar. Ancak 1988 yılında Karabağ’da bölücülük<br />
faaliyetleri başladığında bu anıtı yakıp yıktılar. Ancak biz<br />
tüm İrevan ve Karabağ kitaplarında kendilerinin yaptığı<br />
anıtın fotoğrafına yer veriyoruz, ayrıca yıkılmış halinin<br />
fotoğrafına da. Öte yandan büyük Rus ressam Maşkov’un<br />
1828’de Ermenilerin Karabağ’a göç etmesini işlediği bir<br />
tablosu var. Tabloda Aras’ı geçen Ermeniler ve arkada da<br />
Ağrı Dağı görünüyor. Ermeniler sahte bir tarih yazarak<br />
yüz yıllarca bize Altaylar’dan geldiğimizi söyledi. Avrasya<br />
Türkün eski vatanıdır, bizim en eski vatanımız, en eski<br />
toprağımızdır. Dede Korkut kitabı destanları Güney, Kuzey<br />
Azerbaycan’da yayıldı. Sonuç olarak bu tarafta 80 milyon<br />
Türkiye’de, 10 milyon Azerbaycan’da, öbür taraftan 40<br />
milyon Güney Azerbaycan’da Türk yaşıyor. Gürcistan<br />
topraklarında Türkler yaşıyor. Ermenilerin burada<br />
yaşaması için barış ve dostluk siyaseti yürütmesi lazım.<br />
Çünkü tarihsel açıdan o topraklar bizim.<br />
O zaman tarihimizi yeniden mi öğrenmemiz<br />
gerekiyor?<br />
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Şeki’de ortak<br />
bir Türk tarihi oluşturma kararı aldık. Bu çok önemli bir<br />
çalışma. Okullarda Türkiye tarihini çok iyi anlatmalıyız.<br />
Türk genci Osmanlı tarihini bilmeli ve ona sahip çıkmalı.<br />
Tarihine sahip çıkan halk yenilmez. Tarihimize sahip<br />
çıkmak için burada, Özbekistan’da ve Azerbaycan’da<br />
da Emir Timur’a, Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />
sahip çıkmak gerek. Onların arasındaki çatışmaları<br />
değil, dostlukları öğrenmeliyiz. Düşmanlığı ortadan<br />
kaldırmalıyız. Fatih, dünya tarihinin büyük kumandanıydı,<br />
fetihler yaptı. Uzun Hasan yenilikler yaptı, Azerbaycan’ı<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
27
PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />
kudretli bir devlete dönüştürdü. Türk’ün Nadir Şah gibi bir<br />
büyük kumandanı var. Bununla herkes gurur duymalı. Bu<br />
nedenle benim şahsi düşüncem, tarihimize sahip çıkmamız,<br />
tarihi yaşatmamız yönünde. Bugün bildiğimiz tarihi<br />
yabancılar, düşmanlar yazdı. Bizse düşmanların yazdığı<br />
tarihi okuyoruz. Oysa kendi tarihimizi kendimiz yazmalıyız<br />
ve bu tarihi öğrenmeliyiz.<br />
Yeniden Ermenistan’a dönecek olursak, Ermenistan’la<br />
ilişkiler nasıl normalleşir?<br />
Türkiye’nin Ermenistan’la olan tüm sınırları açılsa bile<br />
Ermenilerle ilişkiler düzelmeyecek. Ermeniler Türkiye<br />
aleyhine lobi çalışmalarından vazgeçmeliler. Ağrı Dağı’nı<br />
sahiplenme ve orada devlet kurma çabalarına bir son<br />
vermeliler. Azerbaycan’da Karabağ topraklarını kayıtsız<br />
şartsız boşaltmalılar. Ağrı Dağı’nı devlet armasından<br />
çıkartmalılar. Böyle bir durumda Ermeniler bizimle barış<br />
içinde yaşayabilirler ve sivilizasyon oluşturabilirler. Mevcut<br />
durumda ise hiçbir şey yapamazlar. Ermenistan’ın geleceği<br />
yok. Ülkenin gelecekte var olabilmesi için Türk halkı ile<br />
barış yoluna gitmesi gerektiğini anlamalılar.<br />
Ermenistan iddialarından vazgeçerse, bütün bu<br />
yaşananlar sonrasında Azerbaycan’la dost olması<br />
mümkün mü?<br />
İddialardan vazgeçerse, Karabağ’dan tüm askerlerini geri<br />
çekerse, bu toprakları Azerbaycan’a geri verirse ve barış<br />
siyaseti yürütürse, biz Ermenistan’a karşı İrevan Hanlığı<br />
Doğu Anadolu’da hiçbir zaman<br />
Ermeni devleti kurulmayacak.<br />
Çünkü buranın yerli sahipleri var.<br />
Burası İskek Türklerinin, Kimer<br />
Türklerinin, Sakh Türklerinin,<br />
Anadolu Türklerinin vatanıdır.<br />
iddiasını ileri sürmeyiz. Ama bizim tüm topraklarımızdan<br />
kayıtsız şartsız çekilmeleri gerekir. Türkiye’ye karşı<br />
iddialarından da vazgeçmeleri lazım. Doğu Anadolu’da hiçbir<br />
zaman Ermeni devleti kurulmayacak. Çünkü buranın yerli<br />
sahipleri var. Burası İskek Türklerinin, Kimer Türklerinin,<br />
Sakh Türklerinin, Anadolu Türklerinin vatanıdır. Mesela<br />
Azerbaycan’ın içinde çok sayıda etnisite, azınlıklar var. Onlar<br />
Azerbaycan medeniyetini kabul ederek kendi medeniyetlerini<br />
geliştiriyorlar. Birlikte uyum içinde yaşıyorlar. Böyle bir<br />
durumda, bizim vermiş olduğumuz topraklarda o etnisitelerden<br />
birisi olarak Ermeniler de yaşayabilir. Ancak, iddiaların, işgalci<br />
siyasetlerin, “Karabağ bizimdir, Türkler sonradan gelmişlerdir”<br />
gibi siyasetlerin sonu yok. Bu bir felaket siyasetidir. Bu siyaset<br />
Ermenistan’a felaket getirebilir.<br />
28<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
ENERJI PIYASALARI BILGI NOTU<br />
ILE ENERJI PIYASALARINI<br />
YAKINDAN TAKIP EDIN!<br />
BÜLTENIMIZE<br />
ÜYELIK IÇIN<br />
enerji@hazar.org<br />
www.hazar.org
KAPAK<br />
HOCALI KATLIAMI<br />
20. YÜZYILIN FACIASI:<br />
HOCALI KATLIAMI<br />
30 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
Ermenistan’ın arazi iddiaları ve bununla birlikte ortaya çıkan bölücülük, işgal ve<br />
soykırım siyaseti, SSCB’nin dağılması ve bağımsızlığın ilan edilmesi sürecinde<br />
Azerbaycan’ı ağır sınavlarla yüzleştirdi.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
31
HOCALI KATLİAMI<br />
HAVVA MEMMEDOVA<br />
TARIH BILIMLERI PROFESÖRÜ<br />
Ermeniler tarihte benzeri görülmemiş<br />
bir vahşetle, 20. yüzyılın en dehşetli<br />
faciası olan Hocalı Katliamı’nı yaptı.<br />
Üzerinden 24 yıl geçmiş olan Hocalı<br />
Katliamı’nda masum, günahsız insanlarımız<br />
20. yüzyılın en büyük faciasını yaşadılar.<br />
Hocalı faciası 20. yüzyılda gerçekleşmiş olsa<br />
da, facianın kökleri daha eskiye dayanıyor.<br />
I. ve II. Rus-İran savaşlarının bir sonucu<br />
olarak Ermenilerin Erivan’a, Yelizavetpol<br />
eyaletine, aynı zamanda Dağlık Karabağ’a<br />
göç ettirildiği ve onların en güzel, verimli<br />
topraklara yerleştirildiği zaman milletimizin<br />
faciası başladı.<br />
Tarihin derinlerine indikçe vardığımız<br />
kanaat ve elimizdeki tarihi bilgiler<br />
gösteriyor ki Ermeniler bir kitle halinde,<br />
hatta bir topluluk halinde 50 yıldan<br />
fazla yaşadıkları mekânı, memleketi<br />
kendilerinin ebedi toprağı, vatanı olarak<br />
görüyor. Üstelik bununla da yetinmeyerek,<br />
yaşadıkları toprağın yerel halkını sıkıştırıp,<br />
onları öz yurtlarından kovmaya, sürmeye<br />
çalışıyorlar. Ne yazık ki Ermeniler<br />
Azerbaycan’da yerel Azerbaycanlılara<br />
karşı da her zaman bu tutumu sergilediler.<br />
O halde şu sonuca varabiliriz: Avrupa’yı,<br />
Ermenilerin konuk olarak yaşadıkları<br />
toprağı kendilerinin sanma, yerel halkı<br />
kovarak oradan çıkarma ve sonra da sahte,<br />
uydurma bir tarih yazarak gerçekleri<br />
çarpıtma gibi “sürprizler” bekliyor.<br />
TARİHİ OLMADIĞI GİBİ YAZMAYA<br />
ÇALIŞMAK<br />
Ermenilerin bu garip milliyetçilik algısı,<br />
milli sorun çıkarmak bakımından<br />
“yararlı olan” Ermeni ideolojisinin<br />
propaganda silahına dönüştü.<br />
Ermeniler için düşünülmüş stratejinin<br />
gerçekleştirilmesinin üç aşaması<br />
belirlendi: Tarihi “gerekçe” ortaya<br />
koymak, dünya kamuoyunu inandırmak,<br />
işgal etmek ve işgale meşruiyet<br />
kazandırmak.<br />
ABD’li tarihçiler Justin ve Carolyn<br />
McCarthy’nin “Türkler ve Ermeniler”<br />
adlı eserinde Ermenistan adlı coğrafi<br />
yerin Ermenilere değil, Azerbaycanlılara<br />
ait olduğu belirtiliyor. Onlara göre<br />
bu arazinin adı da Türk kökenlidir.<br />
Ermeniler ise 1935 yılından beri bu<br />
gerçekleri yapay bir biçimde değiştirmeye<br />
çalışıyorlar. Ermeni tarihi ile hiçbir ilgisi<br />
bulunmayan yeni Ermeni adlarının<br />
çoğunluğu ise yapay bir biçimde<br />
Azerbaycan dilinden Ermeni diline<br />
tercüme edilerek oluşturuldu.<br />
HOCALI FACİASINA AŞAMA AŞAMA<br />
GELİNDİ<br />
Hocalı faciasının tarihini tahlil ederken<br />
bu facianın birkaç aşamadan geçtiğini<br />
görüyoruz. 1985 yılında Mihail Gorbaçov<br />
SSCB yönetimine geldiği zaman, bu<br />
32 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
devasa imparatorluğun hızla dağıldığı bir dönemde<br />
Ermeniler bunu kendi çıkarlarına kullanmaya başladılar.<br />
Bu tarihten sonra Azerbaycan’ın dahi lideri Haydar Aliyev,<br />
Kremlin’deki görevinden uzaklaştırıldı. Gorbaçov’un<br />
ekonomik konulardan sorumlu danışmanı, Ermeni<br />
Abel Agambekyan, 1987 yılının ilk aylarında Fransa’da<br />
yayınlanan “Humanite” gazetesine verdiği röportajda,<br />
Dağlık Karabağ arazisinin Ermenilere ait olduğunu söyledi<br />
ve ülkede yürütülen “yeniden yapılanma” sürecinde tarihi<br />
adaletin sağlanması görüşünü ileri sürdü. Agambekyan,<br />
“Bir ekonomist olarak ben Dağlık Karabağ Özerk<br />
Vilayeti’nin (DKÖV) ekonomik yönden Azerbaycan’dan çok<br />
Ermenistan’a bağlı olduğunu düşünüyorum” dedi.<br />
Bunu kullanan Ermeni milliyetçileri, çok önceden<br />
hazırlamış oldukları planlarını 1988 yılında gerçekleştirme<br />
çalışmalarına başladılar. Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />
ve ayrıca Moskova’nın Ermeni mafyası, özellikle de<br />
Gorbaçov’a güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin kalıntıları<br />
Azerbaycan halkının ezeli toprağı olan Dağlık Karabağ’ın<br />
Azerbaycan’dan koparılarak Ermenistan’a bağlanması<br />
için her türlü hileye başvurdu. 3 Şubat 1988 tarihinde<br />
saat 10.00’da Ermeniler Hankendi’de Dağlık Karabağ’ın<br />
Ermenistan’a birleştirilmesi talebi ile ilk mitinglerini<br />
düzenledi. 1987 yılından itibaren DKÖV’nin sosyoekonomik<br />
sorunlarını bahane eden milliyetçi unsurlarla planlarını<br />
gerçekleştirmeye başladılar. Bu; SSCB’de Mihail<br />
Gorbaçov’un yönetiminde “yeniden yapılandırma” planının<br />
gerçekleştirilmesi için başlatılan gerici bir siyasetti. Ermeni<br />
mafyası ülkede ortaya çıkan elverişli ortamı kullanarak<br />
DKÖV’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin terkibinden<br />
çıkarılması için Ermeni nüfusundan imza toplamaya<br />
başladı. Aslında uzun süredir Azerbaycan hükümeti<br />
Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />
ve ayrıca Moskova’nın Ermeni<br />
mafyası, özellikle de Gorbaçov’a<br />
güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin<br />
kalıntıları Azerbaycan halkının<br />
ezeli toprağı olan Dağlık<br />
Karabağ’ın Azerbaycan’dan<br />
koparılarak Ermenistan’a<br />
bağlanması için her türlü hileye<br />
başvurdu.<br />
bu vilayeti denetleyemiyordu. Azerbaycan hükümetini<br />
sadece vilayet yönetimi değil, en küçük memurlar bile yok<br />
sayıyordu. Sonuçta vilayetin yönetim sisteminde Bakü’nün<br />
nüfuzu giderek kayboluyordu ve yerini Erivan almaya<br />
başlamıştı. Cumhuriyetimizin servetleri ve nimetleri<br />
Erivan’a taşınıyordu. “Uzman” adı altında yüzlerce<br />
taşnak vilayete getirilerek yüksek görevlere atanıyordu.<br />
“Karabağ” ve “krunk” gibi Azerbaycan karşıtı teşkilatların<br />
faaliyet alanları genişletiliyordu. Ermeni milliyetçilerinin<br />
ideolojik babalarından olan Kaputikyan, Hanzadyan,<br />
Petrosyan vs. Ermeni halkını “birliğe, dayanışmaya ve<br />
tarihi adaleti onarmak uğrunda mücadeleye” çağırıyordu.<br />
Olayların giderek tırmanmasında Ermeni yazar Zori<br />
Balayan’ın “Ocak” adlı kitabının da önemli bir rolü oldu.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
33
HOCALI KATLİAMI<br />
ÜZERİNDEN SADECE 24 YIL GEÇTİ<br />
24 yılı ardında bırakan Hocalı faciasına ilişkin bir dizi<br />
önemli olayı hatırlamak yerinde olacaktır. Kanlı 20 Ocak<br />
1990 katliamı, 1991’in 20 Kasım günü Kara köy üzerinde<br />
helikopterin düşürülmesi ve sonuçta Azerbaycan’ın<br />
hükümet ve devlet adamlarının trajik bir biçimde yaşamını<br />
kaybetmesi, 1991’in Ekim ayında tarihte ikinci defa<br />
bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan halkının bağımsızlığını<br />
yitirme tehlikesi, 1992’nin 28 Ocak günü Ağdam-Şuşa<br />
helikopterinin düşürülmesi ve sonuçta 40 Azerbaycanlının<br />
yaşamını kaybetmesi faciaya giden yolu açmıştır.<br />
20. yüzyıl sözde Dağlık Karabağ sorununun ortaya<br />
çıkmasıyla ve orada yaşayan Azerbaycanlıların tarihi<br />
vatanlarından hem sürülmesi hem de katledilmesi<br />
ile sonlandı. İşte Hocalı faciası, bu dehşetli hadiseler<br />
sonucunda meydana geldi. Hocalı faciası; Babi Yar, Hatın,<br />
Hiroşima, Liditse, Sonqimi katliamları ile aynı mahiyettedir.<br />
BAŞKALARININ TOPRAKLARI ÜZERİNDE HAK İDDİA ETMEK<br />
Azerbaycan tarihinin hafızasına kazınmış arazi iddiası,<br />
başkalarının toprakları üzerinden kendi arazilerini<br />
genişleten Ermenilerin Azerbaycanlılara yönelik soykırımı,<br />
en nihayetinde 20. yüzyılın sonunda Azerbaycan’ın Yukarı<br />
Karabağ bölgesinde Azerbaycanlıların yaşadığı Hocalı<br />
şehrinde ve diğer Azerbaycan köylerinde yaşayanların<br />
katledilmesi ile son buldu. Aslında Hocalı şehri 20. yüzyılda<br />
üç defa böyle bir soykırıma maruz kaldı. 1905-1906, 1918-<br />
1920, 1988-1992 yıllarında Hocalı yerle bir edildi.<br />
1992 yılı Şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gecede<br />
Rusya’nın 366. Motorize Piyade Alayı ile Ermeniler, Hocalı<br />
şehrinde yaşayan halka yönelik eşi görülmemiş bir katliam<br />
yaptı. Tarihimize Hocalı soykırımı olarak kazınan bu kanlı<br />
facia, binlerce Azerbaycanlının katledilmesi, esir alınması<br />
ve şehrin yerle bir edilmesine sebep oldu.<br />
Milliyetçi bölücü Ermenilerin Dağlık Karabağ’da<br />
başlattığı şiddet dolu eylemlerin sonucu olarak bugün bir<br />
milyondan fazla soydaşımız Ermeniler tarafından kendi<br />
öz yurtlarından ve yuvalarından sürüldü. Arazimizin %20<br />
’sinin Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından işgali sırasında<br />
binlerce vatandaşımız şehit oldu, sakat kaldı. Hocalı<br />
soykırımı esnasında 613 Azerbaycanlı katledilirken, 76’sı<br />
çocuk 487 kişi sakat kaldı. 1.275 kişi esir ve rehin alındı<br />
ve 150 genç kızın akıbeti ise bugüne kadar belirlenemedi.<br />
Öte yandan tarihi anıtlarımız ve eski ikamet yerlerimiz<br />
Ermeniler tarafından yerle bir ediliyor veya restorasyon<br />
kisvesi altında Ermenileştiriliyor. Dağlık Karabağ’da ve<br />
yakınlarında işgal altında olan ilçelerimizde eski yaşam<br />
alanlarına ve tarihi anıtlarımıza karşı kelimenin tam<br />
anlamıyla bir soykırım yapılıyor.<br />
YAŞANANLAR TANIKLARIN HAFIZASINDA ÇOK TAZE<br />
Bugün Hocalı faciası esnasında şehit düşmüş olanların<br />
yanı sıra, yaşanan faciayı kendi gözleri ile görüp esaret<br />
hayatı yaşamış ve ailesinden ayrı düşmüş tanıklarımız var.<br />
Kadınlara, çocuklara yapılan işkencenin tarifi mümkün<br />
değil. İsterim ki, bizzat röportaj yaptığım birkaç insanın<br />
yaşadığı faciaları bir daha gözden geçirelim. Humar<br />
Selimova’ya şöyle diyor: “Ben ‘Kardeşlerimi öldürdünüz,<br />
beni de öldürün’ diye yalvararak ağlıyordum. O geceye<br />
tanık olan birçoğu ise ‘Babamı, annemi bekliyorum.’”<br />
Hocalı’dan gelen, olayın bilincinde olan çocukların<br />
hangisine sorsanız, o tüyler ürpertici gecenin dehşetini<br />
anlatırlar. Onlardan biri de baba adı Tahir olan Hemayil<br />
Halilova’dır. Hocalı olayından sonra, Bakü şehrine gelen<br />
bu çocukla görüştüm. O zaman 6-7 yaşlarındaydı. Ancak<br />
düşüncesi, konuşması kelimelerle anlatılacak türden<br />
34 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
HOCALI’NIN TANIKLARINDAN B. MUSTAFAYEVA ANLATIYOR<br />
“Hocalı’nın yandığını görünce bir buçuk yaşındaki çocuğum Alime’yi kucağıma alıp sokağa çıktım.<br />
Her tarafı duman kaplamıştı. Annelerin, çocukların çığlıkları kulakları sağır ediyordu. Bu esnada<br />
eşim Rıza postaneden heyecanla döndü. Çocuklarımızı alıp ormana doğru yola koyulduk. Korkudan<br />
geri dönüp kalın giysilerimizi dahi alamadık. İnsan seline karışarak Gar-gar Nehri’nden geçip<br />
sürülmüş tarladan yürüdük. Epey bir yol gittikten sonra Ketik ormanına vardık. Birden çocuk kucağımdan<br />
çalılıkların üzerine düştü. Çocuğun yüzünü dikenler çizik çizik etmişti. Böyle bir gecede<br />
çocukları susturmak mümkün değildi. Gittiğimiz grubun içerisinden birkaç adam öne çıkarak ‘Kimin<br />
küçük çocuğu varsa boğarak öldürsün’ dedi. Ben kalakaldım. Bunu duyan Rıza çocuğun kafasını<br />
göğsüne sıkıca bastırarak onu susturmak istedi ve bana ‘Dur biraz, çocuğun sesini keselim,<br />
sonra yolumuza devam ederiz’ dedi.<br />
Erkekler savaşarak ilerliyorlardı. Kızlar ve gelinlerin esir düşmemesi için çocukların sesinin<br />
bastırılması gerekiyordu. Yarım saat geçtikten sonra yolumuza devam ettik. Sabaha yakın ormanın<br />
yakınlarındaki bir yola çıktık. Orada önce oğlum Vagif’i, sonra ise eşim Rıza’yı kurşunladılar,<br />
ailemiz birbirinden ayrı düştü. Bundan sonra hiçbirinden haber alamadım. Kucağımdaki çocukla<br />
insan seline karışarak ilerledim…*”<br />
*Yayın etiği açısından anlatının devamına yer verilmemiştir.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
35
HOCALI KATLIAMI<br />
değildi. Bu çocuk bir an bile o korkunç geceyi unutamıyor.<br />
Hatırladıkça gözyaşlarını tutamıyor ve babası ile veda<br />
sahnesini anlattığında bir çocuğun yaşadığı o ıstırap insanı<br />
canevinden vuruyor. Hemayil o zamanları şöyle anlatıyor:<br />
“O günler benim hafızama ebediyen silinmeyecek şekilde<br />
kazındı. Biz üç kız kardeştik. Ailemizle birlikte ormana<br />
kaçtık. Babam benim elimden tutmuştu. Kız kardeşimin<br />
birini annem, diğerini ise ninem götürmüştü. Vakit<br />
biraz ilerledikten sonra çocuklar ağlamaya başladılar.<br />
Gece olmasına rağmen atılan mermilerden dolayı<br />
her taraf aydınlıktı. Havan mermileri gökten yağmur<br />
gibi yağıyordu. Bir hayli koştuktan sonra annemden,<br />
ninemden ayrı düştük. O gece sanki tabiat kan ağlıyordu.<br />
Çok kar yağmıştı, hava buz gibiydi. Babam kâh benim<br />
elimden tutuyor kâh savaşıyordu. Sabah oluncaya kadar<br />
koştuk. Yüksek bir tepenin üstünde Ermeniler babamı<br />
kurşunla yaraladılar. Durumu giderek kötüleşiyordu,<br />
sürünemiyordu bile. Ermeni silahlıları çok yakındaydı.<br />
Ben babamın yanına oturdum, ağrıyan bir yerinin olup<br />
olmadığını sordum, ‘Hayır, hiçbir bir yerim ağrımıyor’<br />
dedi. Ama yere uzanıp kalmıştı. Yakınımızda olan Kemal<br />
dayı babama yardım etmek istedi, ancak o da ayağa<br />
kalkamadı. Babam ona beni de alarak Ağdam’a gitmesini<br />
rica etti, ‘Kıyma ona, buralarda kalmasına müsaade etme,<br />
yakalanırsa öldürürler’ dedi. Ben biraz uzaklaşmıştım<br />
ki, babam “Peki sen babanı öptün mü?” diye beni yanına<br />
çağırdı. Aman Allahım… Geri dönerek babamın boynuna<br />
sarıldım, onu yanağından öptüm. O da beni yanağımdan<br />
öptü ve “Git kızım, ben de geleceğim” dedikten sonra bana<br />
son kez sarıldı. Bu benim babamı son görüşüm oldu. O<br />
sahne gözümün önünden hiçbir zaman gitmiyor…”<br />
Hocalı’ya gereken önemi Ulu<br />
Önder Haydar Aliyev verdi. 1994<br />
yılında hayatta kalan, o tüyler<br />
ürpertici geceden kurtulan<br />
insanlarla görüştü. Onların<br />
derdine ortak oldu. Onların tüm<br />
sorunlarının çözümünü devletin<br />
himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal<br />
yas günü ilan etti.<br />
Bütün bu hatıralar çok taze ama Hocalı soykırımına<br />
önem verilmedi. Hocalı’ya gereken önemi Ulu Önder<br />
Haydar Aliyev verdi. 1994 yılında hayatta kalan, o tüyler<br />
ürpertici geceden kurtulan insanlarla görüştü. Onların<br />
derdine ortak oldu. Onların tüm sorunlarının çözümünü<br />
devletin himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal yas günü ilan<br />
etti. Dünya devletlerine müracaat edip Azerbaycanlıların<br />
20. yüzyılda soykırıma ve sürgüne maruz kalması ile ilgili<br />
beyanatlar verdi. Bu beyanatlarda halkımızın başından<br />
geçen musibetlerin unutulmaması gerektiğini vurguladı.<br />
Hocalı faciasının üzerinden 24 yıl geçti. Daha da<br />
çok yıllar geçecek ancak ne Hocalı zulmü, ne de<br />
Hocalılıların acıları hafızalardan silinmeyecek, bu acı<br />
küllenmeyecek. Gelecek nesiller, o tüyler ürpertici 26<br />
Şubat gecesini asla unutmayacak.<br />
36 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
ANALİZ<br />
KANLI OCAK<br />
38<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
AZERBAYCAN<br />
HALKININ<br />
MÜCADELE AZMİNİN<br />
GÖSTERGESİ<br />
KANLI<br />
OCAK<br />
Tarihe Kanlı Ocak olarak geçen ve<br />
bir günde yüzlerce insanın ölümüyle<br />
sonuçlanan 20 Ocak faciası, Sovyetlerin<br />
dağılma sürecine son noktayı koyan<br />
olaylardan birisidir.<br />
DOÇ. DR. VASIF QAFAROV<br />
AZERBAYCAN MILLI İLIMLER<br />
AKADEMISİ<br />
Azerbaycan tarihine Kanlı Ocak<br />
faciası olarak geçen 20 Ocak<br />
1990 olaylarının üzerinden 26<br />
yıl geçti. Eski Sovyet devletinin<br />
askeri araçlarının bu tarihte Azerbaycan<br />
halkına karşı gerçekleştirdiği vahşi terör<br />
saldırısı, aslında insanlığa karşı işlenmiş<br />
en ağır suçlardan biri ve tarihte kara bir<br />
leke olarak duruyor. Milli bağımsızlığı<br />
ve ülkesinin toprak bütünlüğü uğruna<br />
mücadeleye girmiş olan sivil halkın,<br />
yüzlerce suçsuz insanın kitlesel terör<br />
sonucunda katledilmesi ve yaralanması,<br />
totaliter Sovyet rejiminin iflası sürecinde<br />
onun karanlık yüzünü tüm dünyaya bir<br />
kez daha gösterdi.<br />
Sovyet ordusunun büyük bölümünün,<br />
özel harekat kuvvetlerinin ve<br />
askerlerin Bakü’ye yönlendirilmesi<br />
daha önce görülmemiş bir vahşetle<br />
gerçekleştirildi. Komünist diktası, 1956<br />
yılında Macaristan’a, 1968 yılında da<br />
Çekoslovakya’ya karşı gerçekleştirdiği<br />
askeri müdahaleyi, söz konusu<br />
dönemde Sovyetler Birliği’nin üye<br />
ülkelerinden birisi olan Azerbaycan’da da<br />
tekrarlamaktan kaçınmadı. O dönemde<br />
Azerbaycan, komşu Ermenistan’ın<br />
saldırısına maruz kalmıştı. Böyle bir<br />
ortamda Sovyet yönetimi ortaya çıkan bu<br />
anlaşmazlığı çözmek için kesin önlemler<br />
almak yerine, tam tersine, Azerbaycan’a<br />
yönlendirilen 60 bin askerden oluşan<br />
ordu bölümlerinin bünyesine Stavropol,<br />
Krasnodar ve Rostov’dan askeri hizmete<br />
alınmış olan Ermeni asker ve subaylarını,<br />
Sovyetlerin askeri bölümlerinde hizmet<br />
eden Ermenileri, hatta Ermeni acemileri<br />
de katmıştı.<br />
BAKÜ’YE ASKERİ BİRLİK GÖNDERMEYE<br />
GEREK YOKTU<br />
Mihail Gorbaçov başta olmak üzere<br />
Sovyetler Birliği yönetimi Bakü’de<br />
“Rus ve Ermeni kartından” ustalıkla<br />
yararlandı. Güya Bakü’ye gönderilen<br />
askerler, askeriye çalışanlarının ailelerini<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
<strong>39</strong>
ANALİZ<br />
KANLI OCAK<br />
korumak, “aşırı milliyetçiler” tarafından iktidarın zorla<br />
ele geçirilmesine engel olmak amacıyla yönlendirilmişti.<br />
Fakat gerçek söylendiği gibi değildi. Sovyet yönetiminin<br />
“delilleri”, farzımuhal, gerçeğe yakın olsa bile, Bakü’ye<br />
tepeden tırnağa silahlandırılmış askeri birlik göndermeye<br />
gerek yoktu. Zira o dönemde burada ordunun 11.500 askeri,<br />
Savunma Bakanlığı’na bağlı Bakü garnizonunun çok sayıda<br />
askeri birliği ve hava kuvvetleri vardı. 4. ordunun komuta<br />
merkezi de Bakü’de bulunuyordu.<br />
Tüm bunlara rağmen, 19 Ocak 1990 tarihinde Mihail<br />
Gorbaçov S.S.C.B. Anayasası’nın 71. maddesini açık<br />
bir şekilde ihlal ederek, 20 Ocak’tan itibaren Bakü’de<br />
olağanüstü hal ilan edilmesi hakkındaki kararı imzaladı.<br />
Ancak, S.S.C.B. Devlet Güvenliği Komitesi’nin Alfa<br />
Grubu, 19 Ocak saat 19:27’de Azerbaycan televizyonunun<br />
enerji santralini patlattı ve ülkede televizyon yayınları<br />
durduruldu. Geceleyin, askeri birliklerin olağanüstü hal<br />
ilan edildiğinden habersiz olduğu sırada şehre girdi ve halkı<br />
katletti. Gorbaçov’un kararı yürürlüğe girene kadar, yani<br />
20 Ocak saat 00:00’a kadar 9 kişi öldürülmüştü. Bakü’de<br />
olağanüstü hal ilan edildiğine dair bilgi ise halka ancak<br />
20 Ocak sabahı saat 07:00’de ulusal radyo aracılığıyla<br />
bildirildi. O zamana kadar öldürülenlerin sayısı 100’e<br />
ulaşmıştı. Halbuki, Gorbaçov’un Azerbaycan’a atamış<br />
olduğu üst düzey temsilciler Bakü’de olağanüstü hal ilan<br />
edilmeyeceğini beyan ediyorlardı. İşte, yüzlerce insanın<br />
ölümüne neden olduktan sonra Nobel Barış Ödülü’nü alan<br />
Mihail Gorbaçov başta olmak üzere Sovyet İmparatorluğu<br />
yönetimi acımasızca bir katliam gerçekleştirmişti.<br />
havasına bürünmüştü. Ülke genelinde ise 3 gün yas ilan<br />
edilmişti. Azerbaycan’ın tüm bölgelerinde ve Bakü’de<br />
izdihamlara sahne olan matem mitingleri yapılıyordu.<br />
Bakü’de yapılan matem töreninde bir milyondan fazla<br />
insan bulunuyordu. Bu, Azerbaycan halkının hak, adalet,<br />
demokrasi ve bağımsızlık uğruna mücadele azmini<br />
gösteriyordu.<br />
20. yüzyılda Azerbaycan halkı 1918 ve 1991 yıllarında<br />
olmak üzere iki kez bağımsızlığını kazandı. Hem 1918 hem<br />
de 1991’de bağımsızlığın ilan edilmesinden önce Rusya<br />
Ermenilerle işbirliği yaparak Azerbaycan halkına karşı<br />
soykırım yaptı ki, bununla Azerbaycan’ın bağımsızlığına<br />
engel olmak amaçlanıyordu. 28 Mayıs 1918 istiklaline<br />
giden yol Mart 1918 soykırımından, 1991 yılındaki istiklalin<br />
yeniden yapılanmasına giden yol ise 20 Ocak 1990’daki<br />
Kanlı Ocak faciasından geçti. Her ikisinde de halkımız<br />
çok sayıda masum kurban verse de, bu faciaları halkımıza<br />
yaşatan güçler amaçlarına ulaşamadılar ve Azerbaycan’ın<br />
BAŞKENT BAKÜ MATEM HAVASINA BÜRÜNDÜ<br />
Tanklar, zırhlı araçlar Bakü sokaklarında karşılarına<br />
çıkan her şeyi eziyor, askerler her tarafa amansızca kurşun<br />
yağdırıyorlardı. İnsanlar sadece sokaklarda değil, otobüsle<br />
seyahat ederken ya da kendi evlerinde oturdukları yerden<br />
bile kurşunlara hedef oluyorlardı. Yaralıları almaya gelen<br />
ambulanslara ve sağlık çalışanlarına da ateş açıyorlardı.<br />
Birkaç gün içinde 137 kişi öldürüldü, 744 kişi yaralandı, 841<br />
kişi haksız yere hapse mahkum edildi.<br />
Bakü’de olağanüstü hal uygulanmasına rağmen, birçok<br />
insanın katledildiği olayların ardından 22 Ocak’ta<br />
Azerbaycan halkı şehitleri ile vedalaştı. Başkent matem<br />
40<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
bağımsızlığına engel olmayı başaramadılar.<br />
20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin dağılmasını zorunlu<br />
kılan son kanlı cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu buhran<br />
tüm ülkeyi sardı ve Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />
yönetiminin iflasına son noktayı Azerbaycan halkının<br />
mücadele azminin ifadesi olarak 20 Ocak olayları koydu.<br />
Bu bakımdan söz konusu olaylar tüm dünyada siyasi<br />
konjonktürün değişmesine sebep oldu, komünist sistemi<br />
tarihin hafızasına gömdü. 20 Ocak’ın tarih için siyasi özeti<br />
tam olarak bundan ibarettir.<br />
20 Ocak 1990 faciasının kurbanları 1918 Mart soykırımının<br />
kurbanlarının yattığı Çemberekend mezarlığına, şimdiki<br />
adıyla Şehitler Hıyabanı’na defnedildiler. Bakü şehrinin<br />
en yüksek noktasında bulunan Şehitler Hıyabanı,<br />
Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna verilen mücadelede şehit<br />
olanların yattığı bu mekan Azerbaycan halkının milli<br />
anıtına dönüştü. Azerbaycan halkı, ülkenin özgürlüğü<br />
uğruna canlarını feda eden şehitlerimizin ve cesur vatan<br />
20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin<br />
dağılmasını zorunlu kılan son kanlı<br />
cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu<br />
buhran tüm ülkeyi sardı ve<br />
Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />
yönetiminin iflasına son noktayı<br />
Azerbaycan halkının mücadele<br />
azminin ifadesi olarak 20 Ocak<br />
olayları koydu.<br />
evlatlarının kahramanlık mücadelesini çok büyük bir saygı<br />
ve takdirle anmakta, aziz hatıralarına önem vermekte ve<br />
onların yiğitliklerinin kıymetini bilmektedir.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
41
İNFOGRAFİK<br />
AZERBAYCAN TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />
AZERBAYCAN<br />
TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />
Kaynak: http://www.mfa.gov.az/files/file/ermenistan_tecavuzu.jpg<br />
http://www.karabakh.az/<br />
42 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
8 Mayıs<br />
1992<br />
ŞUŞA<br />
Arazi<br />
289 km²<br />
İşgal edildiği zaman nüfusu<br />
24900<br />
Şimdiki nüfusu<br />
30690<br />
İşgal edilmiş şehir, kasaba, köy sayısı<br />
1 şehir, 30 köy<br />
Kültürel miras<br />
103<br />
Şehit sayısı<br />
195<br />
Engelli kalanların sayısı<br />
165<br />
Milli kahramanlar<br />
4<br />
Kaynak: http://karabakh.az<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
43
BLOG<br />
HOCALI SOYKIRIMI<br />
YIKINTILARIN ARDINDAN<br />
ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />
Hocalı Soykırımı birçoğumuzun çocukluk, gençlik veya yetişkinlik hafızasında yer<br />
alıyor. Bu olay birilerinden duyduğumuz değil, şahit olduğumuz bir soykırım.<br />
SEDA BİROL<br />
HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />
MERKEZİ<br />
Savaşlar arkalarında bıraktıkları yıkıntılarla<br />
anılırlar, zihinlere kazınırlar.<br />
Nedeni ya da sonucu neye dayanırsa<br />
dayansın ortaya çıkan vahşet ve yüreklere<br />
kazınan acı kalır sadece hafızalarda.<br />
Hocalı Soykırımı da, insanlığın 21. yüzyılda halen<br />
örtülemeyen ayıplarından biri. Akıllardan<br />
silinmesi ve etkisinin yok edilmesi mümkün<br />
olmayan bu dehşet verici olayın yaraları ne<br />
yazık ki halen sarılamadı.<br />
970 kilometrekarelik bir alana sahip olan<br />
Hocalı şehrinde işgal öncesinde 14.221 kişi<br />
yaşıyordu. Ne yazık ki, 26 Şubat 1992 tarihinde<br />
bu şehirde yüzyılın en kanlı ve acımasız soykırımı<br />
gerçekleşti, Hocalı şehri tamamen yok<br />
edildi.<br />
Hocalı şehri, 1991 yılının Ekim ayı itibarıyla<br />
Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından abluka<br />
altına alındı, bölgeye karayolu ulaşımının<br />
kapanması neticesinde yardımlar ulaştırılamadı.<br />
28 Ocak 1992 tarihine kadar sadece<br />
helikopterlerle yardım sağlanabildi. Ancak<br />
Şuşa şehri yakınlarında sivil bir helikopterin<br />
Ermeniler tarafından düşürülmesi ve 40<br />
kişinin ölmesiyle şehre havayolu ulaşımı da<br />
kapandı. Bu tarihten sonra elektrik ve ikmal<br />
yardımı sağlanamadı, şehir Ermeni ablukasında<br />
yoğun bir bombardımana tutuldu. Şehri<br />
kuşatan birlikler giriş ve çıkışları kapatarak<br />
havadan ve karadan bombardıman yaptıktan<br />
sonra şehre girerek tüm halkı katletti.<br />
Hocalı şehri, 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat’a<br />
bağlayan gecesinde Ermeni silahlı kuvvetlerine<br />
Rus 366. Motorize Alayı’nın da desteği ile<br />
işgal edildi. Hocalı’da resmi rakamlara göre,<br />
63 çocuk, 106 kadın, 70’ten fazla yaşlı olmak<br />
üzere, 613 kişi katledildi. 1.275 kişi rehin alındı,<br />
25 çocuk hem annesini hem babasını kaybetti,<br />
130 çocuk ya annesini ya da babasını kaybetti,<br />
500’den fazla kişi yaralandı. 8 aile tamamen<br />
yok oldu ve 150 kişi kayboldu.<br />
HOCALI’NIN ELE GEÇIRILMESI NEDEN<br />
ÖNEMLIYDI?<br />
Dağlık Karabağ savaşının başlamasından<br />
itibaren stratejik bölgelerden biri olan Hocalı<br />
şehri, hem Ermenistan hem de Rus silahlı<br />
kuvvetleri açısından stratejik hedef olarak<br />
belirlendi. Hocalı şehri, kuzeyde Ağdam,<br />
kuzeydoğuda şimdi lağvedilmiş olan Ağdere<br />
reyonu, doğuda Kelbecer ve Laçin reyonları,<br />
güneyde Şuşa, güneybatıda ise Hocavend<br />
44<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
İşgal tarihi<br />
26 Şubat 1992<br />
Yüzölçümü<br />
970 km 2<br />
İşgalden önceki nüfus<br />
11.567 bin kişi<br />
Mevcut nüfus<br />
14.221 bin kişi<br />
İşgal altındaki yerler<br />
1 şehir 1 kasaba<br />
52 köy<br />
Sosyal-kültürel<br />
mekanlar<br />
80<br />
Şehit sayısı<br />
613<br />
Gazi sayısı<br />
487<br />
Milli kahramanlar<br />
10<br />
Hocalı reyonu ile Bakü<br />
arasındaki mesafe<br />
375 km<br />
reyonu ile sınırlanıyordu. Hocalı şehri Hankendi’nin 10 kilometre<br />
güneydoğusunda, Ağdam-Şuşa ve Askeran-Hankendi<br />
yollarının arasında konumlanıyordu. Şehrin ele geçirilmek<br />
istenmesinin en önemli sebebi ise stratejik konumu. Hocalı<br />
şehrindeki askeri havaalanı Dağlık Karabağ bölgesine ulaşımda<br />
ve askeri yardım naklinde önem taşıyordu. Dağlık Karabağ bölgesinin<br />
tek havalimanı tam da burada yer alıyordu. Halihazırda<br />
Hocalı’dan geçen Askeran-Hankendi yolu ve Hocalı’daki havalimanı<br />
Ermenistan ordusunun işgali altında. Hocalı’yı ele<br />
geçiren Ermeni kuvvetleri, ardından Şuşa, Laçin, Kelbecer,<br />
Ağdere, Ağdam, Fizuli, Cebrail ve Zengilan’ı da ele geçirdi.<br />
Hocalı Soykırımı, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti.<br />
Ermenistan bu vahşetle hem insan haklarını açıkça ihlal etti<br />
hem de Cenevre Sözleşmesi’ni yok saydı. Dağlık Karabağ ve<br />
çevresindeki 7 reyonun işgali ile BM Güvenlik Konseyi’nin<br />
822, 853, 874 ve 884 no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu kararlarda,<br />
Ermeni silahlı birlikleri tarafından işgal edilen toprakların koşulsuz<br />
terk edilmesi açıkça belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />
uygulanmadı. Hiçbir yaptırım gücü olmayan bu kararlara rağmen<br />
Azerbaycan’ın %20’si Ermenistan tarafından işgal edildi.<br />
Resmi rakamlara göre savaş sırasında 20 bin Azerbaycanlı şehit<br />
oldu, 100 bin kişi yaralandı, 50 bin kişi sakat kaldı. Mülteci ve<br />
Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7<br />
reyonun işgali ile BM Güvenlik<br />
Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884<br />
no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu<br />
kararlarda, Ermeni silahlı birlikleri<br />
tarafından işgal edilen toprakların<br />
koşulsuz terk edilmesi açıkça<br />
belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />
uygulanmadı.<br />
göçmen sayısı 1 milyonu aştı. Maddi kaybın yaklaşık değeri 320<br />
milyar dolar civarında. İşte bu rakamlar yıkıntıların ne kadar<br />
büyük olduğunu gösteriyor, geride kalanların ruhunda açtığı<br />
tahribat ise hesaplanamayacak boyutta.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
45
ANALİZ<br />
TÜRKMENİSTAN<br />
TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />
ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />
PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />
Sahip olduğu doğal gaz rezervlerinin büyüklüğüne<br />
rağmen yeterince ihracat gerçekleştiremeyen<br />
Türkmenistan’ın, bu durumu değiştirmek için yeni<br />
pazarlara ihtiyacı var.<br />
DR. EMIN AKHUNDZADA<br />
HASEN PROJELER VE EĞITIM<br />
DIREKTÖRÜ<br />
Türkmenistan 17,5 trilyon metreküplük<br />
rezervi ile dünyada Rusya, İran ve<br />
Katar’dan sonra en çok doğal gaz rezervine<br />
sahip dördüncü ülke konumunda.<br />
Her ne kadar ülke zengin doğal gaz kaynaklarına<br />
sahip olsa da, bu kaynakları yeteri<br />
kadar geliştirip üretime yansıtamadı. Nitekim<br />
dünyadaki doğal gaz rezervlerinin %9,3’üne<br />
sahip olan Türkmenistan, dünyadaki toplam<br />
üretimin sadece %1,9’unu karşılıyor. Bu rakamlardan<br />
da görüldüğü gibi ülkede geliştirilmemiş<br />
birçok doğal gaz sahası bulunuyor. Bu<br />
sahaların geliştirilmesi ile beraber ülkedeki<br />
doğal gaz üretimi gelecek yıllarda çok daha<br />
fazla artacaktır. Türkmenistan’da doğal gaz<br />
tüketimi ise son 10 senede %84 oranında arttı.<br />
Yaklaşık 5,3 milyon nüfusa sahip olan ülkede<br />
2014 senesinde 27,7 milyar metreküp doğal gaz<br />
tüketimi yapıldı. Doğal gaz tüketiminin yüksek<br />
olmasının ana nedenlerinden biri de ülkede<br />
toplam enerji tüketiminde kaynak çeşitliliğinin<br />
yetersiz olması. Türkmenistan’ın toplam<br />
enerji tüketimi %80 doğal gaz ve %20 oranında<br />
petrolden oluşuyor. Enerjide kaynak çeşitliliği<br />
oluşturulamadığı takdirde tüketimin önümüzdeki<br />
10 yılda ikiye katlanacağı öngörülüyor.<br />
46<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
YILLARA GÖRE TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ<br />
TÜKETIMI (MILYAR METREKÜP)<br />
TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ İHRACATINDA<br />
ÜLKELERIN PAYI (2014)<br />
30<br />
25<br />
20<br />
15<br />
10<br />
5<br />
Rusya<br />
%21<br />
Kazakistan<br />
%1<br />
ran<br />
%16<br />
Çin<br />
%62<br />
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011<br />
2012<br />
2013<br />
2014<br />
Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2015<br />
day 28 January 16<br />
ÇİN, TÜRKMENİSTAN’IN EN BÜYÜK PAZARI<br />
Ülkede doğal gaz tüketimi kadar üretimi de hızla artıyor.<br />
2009-2014 yılları arasında yaklaşık %91 oranında artan<br />
üretim 69,3 milyar metreküpe ulaştı. Türkmenistan Enerji<br />
Bakanlığı’nın tahminlerine göre ülkenin doğal gaz üretimi<br />
2030 senesinde 230 milyar metreküpe yükselecek. Üretim<br />
artacağı için ülkenin ihracat rakamları da doğal olarak artış<br />
gösterecektir. Peki mevcut pazarlar Türkmenistan’ın artan<br />
ihracatını karşılayabilecek mi?<br />
Türkmenistan 2014 senesine kadar 4 ülkeye doğal gaz<br />
ihraç ediyordu: Çin, Rusya, İran ve Kazakistan. Çin,<br />
Türkmenistan’ın en büyük ihracat pazarı ve 2014 senesinde<br />
ülkenin toplam doğal gaz ihracatının %62’si bu pazara yapıldı.<br />
Fakat Türkmenistan için mevcut pazarlar gelecek vaat<br />
etmiyor. Türkmenistan ikinci en büyük ihracat pazarı olan<br />
Rusya’ya 2014 senesinde 9 milyar metreküp ihracat yapsa<br />
da, Rusya 4 Ocak <strong>2016</strong> itibarıyla Türkmenistan’dan doğal gaz<br />
almayı durdurdu. Rusya gaz alımını durdurmasına gerekçe<br />
olarak fiyatları gösterdi fakat uzmanlara göre gerçek daha<br />
farklı. Rusya özellikle batı tarafından yaptırımlara maruz<br />
bırakıldıktan sonra kendi doğal gazını satmakta güçlük çekiyor.<br />
Bu durum dolaylı olarak Rusya’nın diğer ülkelerden ithal<br />
ettiği doğal gaza olumsuz yansıyor.<br />
Diğer taraftan, Türkmenistan İran’a yıllık yaklaşık 6,5 milyar<br />
metreküp doğal gaz satıyor. Fakat İran da Türkmenistan’dan<br />
aldığı doğal gazı azaltmayı planlıyor. Nitekim İran Petrol<br />
Bakanı Bijen Namdar Zengene 11 Ağustos 2015 tarihinde<br />
yaptığı açıklamada İran’ın artık Türkmenistan doğal gazına<br />
ihtiyacının kalmadığını bildirdi. Batı ile nükleer müzakerelerin<br />
olumlu sonuçlanması İran’ı bu açıklamayı yapmaya<br />
itmiş oldu. Dünyada en büyük ikinci doğal gaz rezervlerine<br />
sahip olan İran’ın önümüzdeki 6-7 sene içerisinde doğal gaz<br />
Türkmenistan için mevcut<br />
pazarlar gelecek vaat etmiyor.<br />
Türkmenistan ikinci en büyük<br />
ihracat pazarı olan Rusya’ya 2014<br />
senesinde 9 milyar metreküp<br />
ihracat yapsa da, Rusya 4 Ocak<br />
<strong>2016</strong> itibarıyla Türkmenistan’dan<br />
doğal gaz almayı durdurdu.<br />
üretimini ciddi oranda artıracağı öngörülüyor. Dolayısıyla<br />
İran pazarı da Türkmenistan için artık cazibesini kaybetmiş<br />
durumda.<br />
Öte yandan, Türkmenistan Kazakistan’a yıllık yaklaşık 0,5<br />
milyar metreküp doğal gaz satıyor. Kazakistan özellikle<br />
nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney ve doğu bölgelerindeki<br />
ihtiyacı, altyapı yetersizliği nedeniyle Türkmenistan<br />
ve Özbekistan’dan ithal ettiği doğal gazla karşılıyor. Her ne<br />
kadar Kazakistan yaklaşık 2,5 trilyon metreküp doğal gaz<br />
rezervlerine sahip olsa da, bu kaynaklar daha ziyade ülkenin<br />
batısında bulunuyor. Kazakistan’ın batısından güneyine doğal<br />
gaz taşımak için 2010 senesinde Beyneu-Bozoi-Shymkent Boru<br />
Hattı’nın inşasına başlandı. 1475 kilometre uzunluğundaki<br />
boru hattının <strong>2016</strong>’nın ikinci çeyreğinde hizmete sunulması<br />
planlanıyor. Dolayısıyla Türkmenistan, Kazakistan’a sattığı<br />
doğal gazı da <strong>2016</strong>’nın ikinci yarısından itibaren durdurmak<br />
zorunda kalacaktır.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
47
TÜRKMENİSTAN<br />
TAPI İÇİN HALA SOMUT ADIM ATILAMADI<br />
Mevcut pazarlara bakıldığında, diğerlerine nazaran sadece<br />
Çin, Türkmenistan için gelecek vaat ediyor. Türkmenistan’ın<br />
Çin’e yapacağı ihracatın ise 2020 senesinde 65 milyar metreküpe<br />
yükseleceği planlanıyor. Bu durumda Türkmenistan<br />
yeni pazarlara yönelemezse Çin’e olan tek taraflı bağımlılığı<br />
artmış olacak. Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />
Hindistan (TAPI) Boru Hattı vasıtasıyla Pakistan ve<br />
Hindistan pazarlarına yıllık 33 milyar metreküp doğal<br />
gaz satmayı hedefleyen Türkmenistan açısından özellikle<br />
Afganistan’daki istikrarsız ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />
önündeki en büyük engel olarak kabul ediliyor.<br />
Taraflar 2012 senesinde hükümetler arası anlaşmalara imza<br />
atmış olmasına rağmen projenin yapımı ile ilgili hala somut<br />
adım atılamadı.<br />
Bu bağlamda Türkmenistan için Türkiye ve Avrupa Birliği<br />
pazarları önem arz ediyor. Aslında Türkiye ve Türkmenistan<br />
1997 senesinde yıllık 30 milyar metreküplük doğal gaz anlaşması<br />
yapmışlardı. Söz konusu anlaşmaya göre Türkmenistan,<br />
Türkiye’ye yıllık 16 milyar metreküp ve Avrupa’ya 14 milyar<br />
metreküp gaz ihraç edecekti. Bunun için Türkmenistan ile<br />
Azerbaycan arasında Hazar Denizi’nin altından geçecek,<br />
uzunluğu 300 kilometre ve kapasitesi 30 milyar metreküp<br />
olan Trans Hazar Boru Hattı’nın yapımı planlanıyordu.<br />
Ancak, Türkmenistan’daki altyapı yetersizliği boru hattının<br />
yapımının önündeki engellerden biri olarak görüldü. Keza<br />
Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />
Hindistan (TAPI) Boru Hattı<br />
vasıtasıyla Pakistan ve Hindistan<br />
pazarlarına yıllık 33 milyar<br />
metreküp doğal gaz satmayı<br />
hedefleyen Türkmenistan açısından<br />
özellikle Afganistan’daki istikrarsız<br />
ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />
önündeki en büyük engel olarak<br />
kabul ediliyor.<br />
Türkmenistan’ın doğal gaz rezervlerinin büyük kısmı doğuda<br />
Galkınış doğal gaz sahasında bulunduğundan, doğal gazı<br />
doğudan batıya taşımak için ülke dahilinde doğu-batı boru<br />
hattının yapımına ihtiyaç duyuluyordu. Öte yandan şimdiye<br />
kadar Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması<br />
için bir boru hattı yoktu. Türkmenistan, 23 Aralık 2015<br />
tarihinde 773 kilometre ve 30 milyar metreküp kapasiteli<br />
Doğu-Batı Boru Hattı’nın inşasını tamamlayarak hizmete<br />
48 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
TRANS <strong>HAZAR</strong> BORU HATTI<br />
RUSYA<br />
KAZAKİSTAN<br />
GÜRCİSTAN<br />
Rusya’ya giden<br />
boru hattı<br />
AZERBAYCAN<br />
Türkiye ve Gürcistan’a<br />
giden boru hattı<br />
Bakü<br />
Türkmenbaşı<br />
TÜRKMENİSTAN<br />
Sangaçal<br />
Terminali<br />
İRAN<br />
* Harita ölçekli değildir<br />
Yapımı planlanan Trans Hazar Boru Hattı<br />
Kaynak: http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2015/06/trans-caspian-gas-pipeline.jpg<br />
sundu. Dolayısıyla Türkmenistan artık doğudaki doğal gazını<br />
batıya rahat bir şekilde taşıyabiliyor. Doğu-Batı hattının yapılmasıyla<br />
beraber Trans Hazar Boru Hattı’nın önündeki önemli<br />
engellerden biri de kalkmış oldu. Boru hattı yapıldıktan sonra,<br />
Türkmenistan Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla Türkiye<br />
ve Avrupa’ya doğal gaz satabilecek. Bu kapsamda 2015 yılının<br />
Mayıs ayında Azerbaycan, Türkmenistan ve Türkiye Enerji<br />
Bakanları ile Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu<br />
Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic Aşgabat’taki zirvede bir<br />
araya gelerek Türkmenistan doğal gazının Türkiye ve AB’ye<br />
pazarlanmasını müzakere ettiler. Zirve sonrasında taraflar<br />
Türkmenistan doğal gazının Avrupa’ya pazarlanması noktasında<br />
ortak çalışma yapacaklarını beyan ettiler. Ayrıca,<br />
Sefcovic zirve sonrasında yaptığı açıklamada Türkmenistan<br />
doğal gazının 2019 senesinden itibaren AB’ye ulaşacağını<br />
tahmin ettiklerini dile getirdi.<br />
YAPAY SORUNLAR BORU HATTI YAPIMINI ENGELLİYOR<br />
Rusya, Hazar’ın hukuki statüsünü ve Hazar’da oluşabilecek<br />
çevresel sorunları gerekçe göstererek boru hattının yapımına<br />
karşı çıkıyor. Fakat birçok uzman, Rusya’nın bu tutumunun<br />
siyasi olduğunu ve Hazar’ın hukuki statüsünün sadece<br />
yapay bir sorun olarak gündemde tutulduğunu düşünüyor.<br />
Uzmanlara göre Rusya, Avrupa pazarını başka rakiplerle<br />
paylaşmak istemediği için bu adımı attı. Dolayısıyla taraflar<br />
kendi aralarında anlaştığı takdirde Trans Hazar Boru Hattı<br />
projesinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir sorun kalmayacak.<br />
Nitekim Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli<br />
Berdimuhamedov 12 Aralık 2015 tarihinde yaptığı açıklamada<br />
Türkmenistan’ın iştirak ettiği doğal gaz projelerinin herhangi<br />
bir jeopolitik etkene tabi olmadığını beyan etti.<br />
Sonuç olarak, Türkmenistan ciddi doğal gaz rezervlerine<br />
sahip fakat ülke özellikle ürettiği doğal gazı pazarlama<br />
noktasında sorun yaşıyor. Her ne kadar Türkmenistan 2014<br />
senesinde 4 ülkeye doğal gaz ihraç etse de, Türkmenistan<br />
için mevcut pazarlardan sadece Çin gelecek vaat ediyor.<br />
Fakat ülkenin Çin’e aşırı bağımlılığı ülkeyi enerji güvenliği<br />
anlamında büyük sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu<br />
bağlamda Türkmenistan’ın en kısa zamanda yeni pazarlara<br />
yönelmesi, enerji güvenliği açısından hayati önemi haiz.<br />
TAPI projesi gelecek için umut vaat etse de, Afganistan’daki<br />
istikrarsız ortam projenin kısa zamanda gerçekleştirilmesini<br />
engelliyor. Türkmenistan’ın Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla<br />
Türkiye ve Avrupa pazarlarına açılması, ülkenin pazar<br />
konusundaki engellerini kaldırmış olacak. Bu bağlamda<br />
Trans Hazar Boru Hattı projesinin gerçekleştirilmesi önem<br />
arz ediyor. Projenin yapımı ile beraber hem Türkmenistan<br />
dünyanın en büyük ikinci doğal gaz piyasasına erişme fırsatını<br />
yakalayacak hem de Türkiye ve AB, Rusya’ya olan aşırı<br />
bağımlılığı azaltabilecek.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
49
GENİŞ AÇI<br />
TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />
RAKAMLAR ORANLARA YANSIMADI:<br />
TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />
Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinin paralel bir şekilde büyümesi iki<br />
ülke arasındaki işbirliğinin de derinleşmesini sağladı.<br />
DOÇ. DR. FATIH MACIT<br />
HASEN ENERJI VE EKONOMI<br />
ARAŞTIRMALARI MERKEZI UZMANI<br />
Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin<br />
hızlı bir büyüme yaşadığı 2003-2014<br />
arası dönemde Türkiye ve Kazakistan<br />
ekonomileri genel trende uygun bir<br />
ekonomik görünüm sergiledi. 2001 krizi sonrası<br />
özellikle bankacılık sektöründe ciddi bir<br />
konsolidasyon yaşayan Türkiye ekonomisi,<br />
bu dönemde küresel likiditenin bolluğunu<br />
da arkasına alarak iç talep odaklı bir büyüme<br />
ivmesi yakaladı. 2009 yılında yaşanan küresel<br />
krizde ekonomi %4’ün üzerinde bir küçülme<br />
göstermiş olmasına rağmen 2003-2014 arası<br />
dönemde ortalama ekonomik büyüme %5<br />
seviyesine yaklaştı.<br />
Aynı dönemde Kazakistan ekonomisi de yıllık<br />
ortalama %7’ye yakın bir büyüme oranı yakalarken<br />
büyümenin dinamikleri genel olarak<br />
ülkenin zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına<br />
dayanıyor. 2002 yılından sonra hızlı bir şekilde<br />
yükselen petrol fiyatları, ülkenin gelirlerinin<br />
önemli ölçüde artmasını sağladı ve ekonomik büyümenin<br />
ana nedeni oldu. 2014 yılı sonu itibariyle<br />
bakıldığında Kazakistan’ın toplam ihracatının<br />
yaklaşık %76’sının petrol ve diğer mineral yakıtlardan<br />
geldiği görülüyor. İki ülkenin yaşadığı<br />
ekonomik gelişmeye paralel olarak ticari ilişkiler<br />
de ilerleme gösterdi. Fakat rakamlara baktığımızda<br />
bu ilişkinin istenen boyutta olduğunu<br />
söylemek zor görünüyor. Türkiye ve Kazakistan<br />
arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişimini dış<br />
ticaret ve yatırımlar olmak üzere iki ana başlık<br />
çerçevesinde değerlendirmek yerinde olur.<br />
İKİ ÜLKE ARASINDA TİCARET HACMİ<br />
ARTTI, AMA…<br />
Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinde görülen<br />
büyüme doğal olarak iki ülke arasında ticaret<br />
hacminin de artmasına neden oldu. 2006 yılın-<br />
50<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
10<br />
2006 yılında iki ülke arasındaki<br />
toplam ticaret hacmi 1 milyar 691<br />
milyon dolar seviyesinde iken<br />
2014 yılı sonu itibariyle bu rakam<br />
2 milyar 214 milyon dolara kadar<br />
yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />
sürekli olarak Türkiye’nin dış<br />
ticarette açık verdiği bir ülke<br />
konumunda oldu.<br />
2003 7,5<br />
2004 2005 2006 2007<br />
5<br />
2008 -2,5<br />
2009 2010 2,5<br />
2011<br />
-5 2012<br />
0 2013<br />
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012<br />
2013<br />
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009<br />
2014<br />
2010<br />
2011<br />
2012<br />
2013<br />
2014<br />
0<br />
5<br />
7,5<br />
YILLIK EKONOMIK BÜYÜME ORANLARI<br />
2,5<br />
-2,5<br />
-5<br />
10<br />
2014<br />
da iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi 1 milyar 691 milyon<br />
dolar seviyesinde iken 2014 yılı sonu itibariyle Kazakistan bu rakam 2 milyar<br />
214 milyon dolara kadar yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />
sürekli olarak Türkiye’nin dış ticarette açık verdiği bir ülke konumunda<br />
oldu. Ürün bazında bakıldığında rafine edilmiş petrol<br />
ürünleri, demir-çelik dışındaki ana metal sanayi ürünleri,<br />
bitkisel ürünler ve tahıllar Kazakistan’ın Türkiye’ye ihraç ettiği<br />
ana kalemler olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin Kazakistan’a<br />
ihraç ettiği ürünler arasında ise tekstil ve giyim eşyası, kimyasal<br />
madde ve ürünler, plastik ürünleri, genel ve özel amaçlı makineler<br />
ve mobilya gibi ürünler ilk sıralarda yer alıyor.<br />
Kazakistan’ın ihracatının önemli bir kısmı petrol ve diğer mineral<br />
yakıtlardan oluştuğundan iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin<br />
istenen boyutta olup olmadığını anlamak için Türkiye’nin<br />
Kazakistan’ın dünyadan yaptığı ithalattan ne kadar pay alabildiğine<br />
ve hangi konumda olduğuna bakmak daha faydalı olur.<br />
Kazakistan<br />
Türkiye<br />
Kazakistan<br />
Türkiye<br />
Türkiye<br />
Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası<br />
3000<br />
TÜRKİYE’NİN KAZAKİSTAN 2500 DIŞ TİCARETİNDEKİ PAYI DÜŞÜK<br />
Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 697 milyon dolar ihracat gerçekleştirdiği<br />
Kazakistan’a ihracatını 2014 yılı sonu itibariyle 1<br />
2000<br />
milyar dolar düzeyine kadar yükseltmiş olması iki ülke arasındaki<br />
ticari ilişkilerin seyri açısından olumlu değerlendirilebilir.<br />
Fakat Kazakistan’ın<br />
1500<br />
dünyadan yaptığı toplam ithalat içerisinde<br />
Türkiye’nin payının sadece %2,47 olduğu dikkate alındığında<br />
aslında iki ülke 1000 arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesine<br />
yönelik alınacak uzun bir mesafe olduğu görülüyor. 2014 yılı<br />
sonu itibariyle 500 rakamlara bakıldığında Kazakistan’a Rusya 13,8<br />
TÜRKIYE-KAZAKISTAN DIŞ TICARET (MILYON $)<br />
0<br />
-500<br />
2006<br />
2007<br />
2008<br />
2009<br />
İhracat<br />
İthalat<br />
Dõş Ticaret Dengesi<br />
2010<br />
2011<br />
2012<br />
2013<br />
2014<br />
2015<br />
-1000<br />
-1500<br />
3000<br />
2500<br />
2000<br />
1500<br />
1000<br />
500<br />
0<br />
-500<br />
Kaynak: TÜİK<br />
2006<br />
2007<br />
2008<br />
2009<br />
İhracat<br />
İthalat<br />
Dõş Ticaret Dengesi<br />
2010<br />
2011<br />
2012<br />
2013<br />
2014<br />
2015<br />
-1000<br />
-1500<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
51
ABD Ukrayna<br />
Fransa<br />
TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />
15000<br />
KAZAKISTAN İTHALATTA İLK 10 ÜLKE (MILYON $)<br />
12500<br />
10000<br />
7500<br />
5000<br />
2500<br />
0<br />
Rusya<br />
Çin<br />
Almanya<br />
Kaynak: Trademap.org<br />
Kore<br />
İtalya<br />
Türkiye<br />
Özbekistan<br />
milyar dolar, Çin ise 7,4 milyar dolar ihracat gerçekleştirerek<br />
ülkenin yaptığı toplam ithalattan %50’nin üstünde pay aldılar.<br />
2010 yılında Rusya ve Çin’in Kazakistan’ın toplam ithalatından<br />
aldığı payın %<strong>39</strong> olduğu dikkate alındığında Türkiye’ye kıyasla<br />
iki ülkenin Kazakistan’ın ekonomik gelişiminden ne kadar<br />
fayda sağladıkları daha iyi anlaşılıyor. Özellikle Rusya, Gümrük<br />
Birliği Anlaşması’nın hayata geçmesiyle birlikte Kazakistan’ın<br />
dış ticaretindeki rolünü önemli ölçüde artırdı. Bu ülkelerin<br />
ardından yine Almanya, ABD ve Ukrayna diğer önemli ticaret<br />
partnerleri olarak ön plana çıkıyor. Dolayısıyla bu rakamlara<br />
bakıldığında Türkiye her ne kadar rakamsal olarak Kazakistan<br />
ile ticari ilişkilerini geliştirmiş olsa da oransal açıdan bakıldığında<br />
aslında durağan ve ciddi şekilde geliştirilmesi gereken bir<br />
seyrin olduğu görülüyor.<br />
KARŞILIKLI YATIRIM İLİŞKİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR<br />
Türkiye ile Kazakistan arasındaki ekonomik ilişkilerde diğer<br />
bir konu da karşılıklı yatırımlar. Resmi rakamlara göre<br />
Türkiye’nin Kazakistan’daki yatırımlarının birikimli tutarı 2,5<br />
milyar doların üzerinde. Kazakistan İstatistik Ajansı verilerine<br />
göre Türkiye yabancı sermayeli şirket sayısı açısından Rusya<br />
ve Çin’den sonra Kazakistan’da üçüncü ülke konumunda. Geçtiğimiz<br />
yıllarda Kazakistan’da özellikle inşaat sektöründe çok<br />
önemli projelere imza atan Türk firmaları açısından gıda sanayi,<br />
tarım, finans ve bankacılık, tıbbi hizmetler ve malzemeler,<br />
otomotiv sektörü ve inşaat malzemeleri yeni yatırım alanları<br />
olarak muhakkak dikkate alınmalı.<br />
Türkiye’nin Kazakistan’da yatırımlarını artırması anlamında<br />
bir fırsat olduğu gibi Kazak yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi<br />
anlamında da ciddi bir yol alınması gerektiği görülüyor.<br />
Kazakistan’ın geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’ye yaptığı en büyük<br />
Türkiye’nin potansiyel arz eden<br />
sektörlerde Kazak yatırımcılara<br />
yönelik çalışma yapması<br />
önümüzdeki dönemde karşılıklı<br />
yatırımlar anlamında da<br />
ekonomik ilişkilerin gelişmesi<br />
açısından büyük önem arz ediyor.<br />
doğrudan yatırım, Kazakistan Devlet Fonu Samruk Kazyna’nın<br />
Şekerbank’ın %33,6 oranında payını satın alması oldu. Genel<br />
olarak bakıldığında Kazakistan’ın yurt dışında bulunan 33 milyar<br />
dolara yakın doğrudan yatırımlarında Türkiye maalesef ilk<br />
sıralarda yer almıyor. Hollanda birikimli olarak 16,3 milyar dolar<br />
Kazak sermayesine ev sahipliği yaparken İngiltere’de bu rakam<br />
7,7 milyar doları geçiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin potansiyel arz<br />
eden sektörlerde Kazak yatırımcılara yönelik çalışma yapması<br />
önümüzdeki dönemde karşılıklı yatırımlar anlamında da ekonomik<br />
ilişkilerin gelişmesi açısından büyük önem arz ediyor. Bu<br />
noktada sadece doğrudan yatırımlar değil portföy yatırımları da<br />
Türkiye’nin Kazakistan ile ilişkileri anlamında üstünde durması<br />
gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Kazakistan’ın toplam<br />
69 milyar dolara yakın portföy yatırımlarının 40 milyar doları<br />
ABD tahvillerinde bulunuyor. Türkiye’nin sadece 75 milyon dolar<br />
pay alabildiği bu pastadan daha fazla istifade edebilmesi için<br />
çalışma yapması gerektiği net bir şekilde görülüyor.<br />
52 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
SON GÖNDERİM TARİHİ<br />
01 MART <strong>2016</strong><br />
MAKALE<br />
ÇAGRISI<br />
BAKÜ<br />
EKIM <strong>2016</strong><br />
“TARIHTEN GELECEGE <strong>HAZAR</strong>”<br />
Hazar Bölgesi Tarihi<br />
• Hazar Denizi’nin Coğrafi Tarihi<br />
• Tarihte Hazar Bölgesi’nin Avrasya<br />
Ticaretindeki Önemi<br />
• Hazar Denizi’nin Tarihsel Jeopolitik<br />
Önemi<br />
• Hazar Denizi’nde Sualtı Arkeolojisi<br />
ve Batıklar<br />
• Hazar Denizi Tarihi Haritaları<br />
• Hazar Bölgesinin Enerji Tarihi<br />
• Hazar Bölgesi’nin Tarihi Süreç<br />
İçindeki Ekonomisi ve Ticaret<br />
Diplomasisi<br />
Günümüzde ve Gelecekte Hazar<br />
• Stratejik Konumu<br />
• Kombine Taşımacılık<br />
• Doğal Kaynaklar<br />
• Ekonomik İşbirliği<br />
• Hazar Bölgesi’ndeki Ortak Çıkarlar ve<br />
İşbirliği<br />
• Hazar Bölgesinin Enerji Kaynakları<br />
ve Modern Dünyada Enerji Güvenliği<br />
Problemleri<br />
• Uluslararası İlişkilerde Hazar Bölgesi<br />
• Hazar Bölgesinin Ekolojik Durumu<br />
cfbaku@hazar.org<br />
Detaylı bilgi için:<br />
www.caspianforum.org<br />
w w w . h a z a r . o r g
YAKIN PLAN<br />
TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />
REKABETTE KARTLARI DOĞRU<br />
OYNAMAK GEREKİYOR<br />
İran’a ambargoların kaldırılması ile birlikte Türkiye’ye yeni bir rakip<br />
daha geldi. Ancak Türkiye’nin pazarını ve yerli üretimini koruyabilmesi<br />
için bu ülkeye karşı rekabet gücünü hızla artırması gerekiyor.<br />
FIGEN AYPEK AYVACI<br />
Süper marketlerin hayatımıza<br />
girmesiyle bakkalların nasıl<br />
yok olduğuna bakkalların<br />
çöküşü tamamen gözümüzün<br />
önünde gerçekleştiği için hepimiz<br />
tanık olduk. Bu aslında büyük balığın<br />
küçük balığı yutma hikayesiydi. Bir<br />
bakıma sisteme ayak uyduramayanların<br />
kenara çekildiğini gösteriyordu. Eğer<br />
rekabet edemiyorsanız tarih olmaya<br />
mahkumsunuz demektir. İşte rekabet<br />
edebilmek bu kadar önemli. Şimdilerde<br />
dünyanın gündeminde İran’ın küresel<br />
ekonomiye katılımı var. Elbette bu<br />
gündem Türkiye’yi de çok yakından<br />
ilgilendiriyor. Batılı devletlerle İran<br />
arasında varılan anlaşma, İran’ın küresel<br />
rekabet ekosistemine hızlıca adapte olma<br />
çalışmaları başlatmasına neden oldu.<br />
Bu süreçte Türkiye’yi bekleyen zorlu<br />
54<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
rekabetlerden biri de özellikle petrokimya sektöründe<br />
yaşanacak.<br />
Dünya petrokimya sektörü sıralamasının ilk üç<br />
sırasında ABD, Çin ve Suudi Arabistan var. Ancak<br />
dördüncü sıradaki Güney Kore’yi de yatırım iklimi<br />
benzerliği açısından burada saymakta fayda var.<br />
İran da bu listede ön sıralarda yer almaya çalışıyor.<br />
Fakat bu esnada Türkiye’nin petrokimya sektörünü<br />
de tehdit ediyor. Peki Türkiye bu listenin neresinde?<br />
Türkiye maalesef bu listede 34. sırada yer alıyor.<br />
Dünyanın yıllık etilen kapasitesi 151 milyar ton ve<br />
Türkiye bu kapasitenin sadece %0.<strong>39</strong>’una sahip.<br />
Halbuki Türkiye bu sıralamada Güney Kore’nin<br />
bulunduğu yeri hak ediyor. Çünkü Güney Kore<br />
Türkiye ile aynı yıllarda petrokimya sektörüne<br />
girdi ve Türkiye gibi zengin petrol ve doğal gaz<br />
rezervlerine sahip değil. Buna rağmen dünya etilen<br />
kapasitesinin yılda 15 milyar tondan fazlası Güney<br />
Kore’de üretiliyor. HASEN Uzmanı Doç. Dr. Fatih<br />
Macit, Güney Kore’nin bu yükselişini petrokimya<br />
sanayinin stratejik bir sektör olarak görülmesine ve<br />
bir dönem yerli üreticinin yüksek gümrük vergileriyle<br />
korunmasına bağlıyor: “Dünyada petrokimya<br />
sektörüne yönelik yatırımların yoğunlaştığı bu<br />
bölgelere bakıldığında yatırımlar açısından iki önemli<br />
teşvik edici faktör ortaya çıkıyor. Enerji ve hammadde<br />
maliyetlerinin toplam maliyetlerin yaklaşık %60-<br />
70’ini oluşturduğu sektörde, yatırımlar bu anlamda<br />
rekabet avantajının olduğu ülkeleri tercih ediyor.<br />
Ülkeler petrokimya sektörüne yönelik yatırımları<br />
teşvik etmek için özellikle bu alanda politikalar<br />
geliştiriyor.”<br />
Örneğin Çin’de petrokimya üreticileri kömür<br />
kaynaklarını sıfıra yakın maliyetle ve çevre<br />
regülasyonları sınırlaması olmadan hammadde olarak<br />
kullanabilirken Suudi Arabistan ise petrokimya<br />
üreticilerine hammadde olarak kullanılan propanı<br />
%30 daha düşük fiyatlarla sübvanse ederek veriyor.<br />
Ancak bu üç ülke arasında özellikle Güney Kore’nin<br />
petrokimyadaki başarısı Türkiye için ilham verici<br />
bir vaka çalışması. Büyük resme bakıldığında sanki<br />
birbirinden ayrı durumlarmış gibi görünen İran’ın<br />
küresel ticarete katılımı, yerli üreticiyi koruma<br />
faktörü, petrol ve doğal gaz fakiri Güney Kore’nin<br />
hikayesi Türkiye’nin petrokimya sektöründe ya da<br />
benzer alanlarda arzu edilen yere ulaşması için önemli<br />
veriler.<br />
ŞİMDİ YATIRIMI ÇEKME ZAMANI<br />
Başlangıç için asıl sorulması gereken soru şu: Türkiye<br />
petrokimya sektöründe bir pazar olarak mı kalacak<br />
yoksa yatırım yapılan bir ülke mi olacak? Ya da<br />
soruyu tüm sektörlere yayarsak Türkiye, İran’ın<br />
bu rekabet zincirine dahil olmasıyla elindekileri<br />
paylaşacak mı yoksa korumanın yollarını mı<br />
arayacak? İşte bugün Türkiye’nin bu konuda acilen<br />
karar vermesi gerekiyor. Türkiye bir anlamda yol<br />
ayrımında bulunuyor.<br />
Türkiye, İran’ın rekabet zincirine<br />
dahil olmasıyla elindekileri<br />
paylaşacak mı yoksa korumanın<br />
yollarını mı arayacak? İşte bugün<br />
Türkiye’nin bu konuda acilen karar<br />
vermesi gerekiyor. Türkiye bir<br />
anlamda yol ayrımında bulunuyor.<br />
Yine petrokimya üzerinden gidecek olursak bundan 50<br />
yıl önce petrokimya sektörüne adım atan Türkiye’nin<br />
sadece pazar olmak istemediği yönünde bir rota çizdiği<br />
belli. Ancak dünyada petrokimya sektörüne her yıl 30<br />
milyon ton kapasite dahil olurken petrokimya sektörü<br />
ile ilgili Türkiye’ye neden yatırım gelmediğini de çok<br />
iyi sorgulamak ve bu konuya dair çözümler üretmek<br />
gerekiyor. Bu durumun üstüne bir de Türkiye’yi hem<br />
petrokimya sektöründe hem de petrokimya ürünlerinin<br />
hammadde olarak kullanıldığı plastik sektöründe<br />
ciddi olarak zorlayacak olan İran’ın bu senaryoya dahil<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
55
TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />
olması mevcut filmin gidişatını değiştirecek. İşte bu<br />
gidişatın Türkiye’nin lehine dönmesi için Türkiye’nin<br />
çok hızlı hareket etmesi gerekiyor. Çünkü İran daha<br />
ambargolar kalkmadan petrokimya üretimine hız<br />
verdi. 2015 Mart ayının ortasından <strong>2016</strong> Ocak ayının<br />
ortasına kadar İran’ın petrokimya ihracatı %21 oranında<br />
arttı. Yani başka bir ifade ile bu periyotta 14,3 milyon<br />
ton petrokimyasal ürün ihraç edildi. Bir önceki yıl<br />
aynı periyotta ise bu rakam 11,3 milyon ton olarak<br />
gerçekleşmişti. Kabaca İran’ın yıllık petrokimya üretimi<br />
54,5 milyon ton kurulu kapasite altında 47 milyon ton<br />
civarında ve ihracatı 12 milyar doları buluyor. Kapasite<br />
artarken İran’a olası yatırım haberleri de geliyor. Alman<br />
şirketlerinin İran petrokimya sektörüne 12 milyar<br />
dolarlık yatırım yapacağı konuşulanlar arasında.<br />
İran Ulusal Petrokimya Şirketi (NPC) Direktörü<br />
Sheri Moqaddam da yaptığı bir açıklama ile yabancı<br />
şirketlerin İran petrokimya sektörüne yatırım yapmak<br />
için istekli olduklarını söyledi.<br />
ULAŞTIRMADA ÜS OL, REKABETTE AVANTAJ SAĞLA<br />
İran’da tüm bu gelişmeler olurken Türkiye’nin<br />
de acilen pozisyon alması gerekiyor. İran’ın sahip<br />
olduğu hammadde avantajına karşılık olarak rekabet<br />
stratejilerini bir an evvel ortaya koyması gereken<br />
Dünyanın ticaret merkezlerinden<br />
biri olan AB’yi üretim merkezi<br />
Asya’ya bağlayan yollar üzerinde<br />
bulunan Türkiye ile İran’ın rekabete<br />
girmek yerine başka seçenekler<br />
üzerine odaklanmaları gerekiyor.<br />
Türkiye’nin elinde bir de güçlü avantaj var: Ulaştırma.<br />
Dünya Bankası’nın Küresel Rekabet Endeksi’nin<br />
belirleyicileri olarak ortaya koyduğu 12 kriterden biri de<br />
temel gereksinimler başlığının altında bulunan altyapı.<br />
İşte bu nedenle ulaştırma, Türkiye için ucuz hammadde<br />
kozunu elinde bulunduran İran’a karşı önemli bir fırsat.<br />
Bölgedeki ulaştırma projelerinin teker teker hayata<br />
geçirilmesiyle Türkiye’nin ulaştırma konusunda küresel<br />
ticaretin önemli bir merkezine dönüşeceğinin altını<br />
çizmek yerinde olacak. Çünkü ulaştırma, üretimin diğer<br />
pazarlara yönlendirilmesi sürecinde önemli bir halka.<br />
Dünyanın ticaret merkezlerinden biri olan AB’yi üretim<br />
merkezi Asya’ya bağlayan yollar üzerinde bulunan<br />
56 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
Türkiye’nin belli bir rekabet<br />
düzeyine ulaşamadığı sektörlerde<br />
yerli üreticiyi koruyan bir politika<br />
izlemesi uzun vadede ülkenin yerli<br />
üretiminin artmasını sağlayabilir.<br />
Türkiye ile İran’ın rekabete girmek yerine başka<br />
seçenekler üzerine odaklanmaları gerekiyor. Çünkü<br />
Türkiye bu alanda bölgedeki ulaştırma koridorlarının<br />
vazgeçilmez bir parçası. 2014 yılında 811 milyar dolar<br />
olan AB-Asya dış ticaretinin 2020 yılında 1,2 trilyon<br />
dolara çıkacağı öngörüsü elbette bölgede birçok ülkenin<br />
iştahını kabartacak türden bir beklenti. Bu yüzden de<br />
ortaya çıkacak bu ticaret hacminden her iki ülke de<br />
yararlanmak isteyecek.<br />
KAZAN KAZAN POLİTİKASI HER ZAMAN İŞLEMEYEBİLİR<br />
Türkiye sahip olduğu avantajlarla rekabetini<br />
güçlendirirken atılan bazı adımlar da istenen sonucu<br />
veremeyebiliyor. Örneğin 8,2 milyon ton petrokimya<br />
üretim kapasitesine sahip olan Güney Kore ile Serbest<br />
Ticaret Anlaşması’nın Türkiye’nin lehine olmayacağı<br />
görülüyor. İki ülke arasındaki Serbest Ticaret<br />
Anlaşması 2013 yılında imzalandığında aradaki dış<br />
ticaret 5,6 milyar dolardı. Bu rakam bir yıl önce 4,5<br />
milyar dolarken, 2014 yılında ise 6,6 milyar dolar olarak<br />
gerçekleşti. Ancak esasında, dış ticaret hacminden<br />
ziyade Türkiye’nin bu ülkeye ihracat ve ithalatının<br />
ne durumda olduğuna bakılması gerekiyor. Türkiye<br />
2013 yılında 460 milyon dolar olan ithalatını 2014’te<br />
sadece 470 milyon dolara çıkardı. Ancak Güney Kore,<br />
Türkiye’ye ihracatını aynı yıllarda 6 milyar dolardan 7<br />
milyar dolara çıkarmayı başardı. Yani kısacası Serbest<br />
Ticaret Anlaşması’nın şimdilik Türkiye’den çok Güney<br />
Kore’nin menfaatine olduğu açık.<br />
Türkiye’nin belli bir rekabet düzeyine ulaşamadığı<br />
sektörlerde yerli üreticiyi koruyan bir politika izlemesi<br />
uzun vadede ülkenin yerli üretiminin artmasını<br />
sağlayabilir. Çünkü görüldüğü gibi güçlü ülkelerle<br />
yapılan serbest ticaret anlaşmaları Türkiye’ye<br />
yarardan çok zarar getiriyor. Aynı şekilde bugün<br />
ambargoların kaldırılmasıyla küresel ticarete katılan<br />
İran ile yapılabilecek olası serbest ticaret anlaşmaları<br />
yerli üretici göz önünde tutularak ve Güney Kore<br />
örneği hesaba katılarak iki kere düşünülmeli. Öte<br />
yandan Türkiye’ye yatırımı çekecek, rekabet gücü<br />
olan bir ekosistemin yaratılması için başlatılmış ama<br />
olması gerektiği seviyeye getirilememiş sektörlerin de<br />
bir an evvel tekrar ele alınıp bu kapsamda korunması<br />
gerekiyor. Petrokimya sektörü de bunlardan biri.<br />
Sonuç olarak Dünya Bankası’nın 2014-2015’i içeren<br />
Küresel Rekabet Endeksi’ne bir kez daha göz<br />
atıldığında Türkiye’nin ve İran’ın küresel rekabette ne<br />
durumda oldukları da bugünkü genel resmi veriyor<br />
ama bu ancak mevcut konjonktürde Türkiye’nin<br />
arayı daha da açması gerektiğinin motivasyonu<br />
olabilir. Dünya Bankası ülkeleri faktör, verimlilik ve<br />
yenilikçilik temelli ekonomiler olarak üçe ayırıyor.<br />
Türkiye verimlilik temelliden yenilikçilik temelli<br />
ekonomiye geçişteki ülke olarak tanımlanırken<br />
İran faktör temelliden verimlilik temelliye geçen<br />
ülke olarak tanımlanıyor. Türkiye Küresel Rekabet<br />
Endeksi’nde 144 ülke arasında 45. sırada yer alırken<br />
İran 83. sırada bulunuyor. İran’ın bir önceki dönemde<br />
de aynı sırada yer aldığını hatırlatmakta fayda var.<br />
Ancak Türkiye de bir önceki döneme göre çok ufak<br />
da olsa kan kaybetti ve 44. sıradan 45. sıraya inerken<br />
hesaplanan endeksi de 4,5 puandan 4,46’ya düştü.<br />
Türkiye’nin bir başka avantajı da iş yapma kolaylığı<br />
bakımından İran’ın çok üstünde yer alıyor olması.<br />
Dünya Bankası’nın iş yapma kolaylığı sıralamasında<br />
Türkiye 55. sıradayken İran 130. sırada yer alıyor.<br />
Türkiye’nin bu gibi avantajlarını ön plana çıkarması<br />
ve bunu uluslararası platformlarda yatırımcılara<br />
anlatabilmesi oldukça önemli. Ayrıca Türkiye’nin bu<br />
listede daha üst sıralara çıkması için ulaştırmadan<br />
yerli üretime kadar birçok alanda kartlarını rekabetin<br />
doğasına uygun oynaması gerekiyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
57
AKTÜEL<br />
ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />
ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />
ÖZBEKİSTAN<br />
SİNEMASI<br />
Özbekistan’da sinemanın doğuşu ile toplumda<br />
kadına verilen değer sorgulanmaya ve kadının<br />
özgürlük alanları genişletilmeye başlandı.<br />
01<br />
01<br />
“Gizli Fayton” (1930)<br />
02<br />
“Müslüman Kadını” (1925)<br />
03<br />
“İkinci Es” (1927) poster<br />
04<br />
“İkinci Es” (1927)<br />
05<br />
“Ölüm Minaresi” (1925) poster<br />
06<br />
Orta Asya’nın ilk milli<br />
sinemacısı Hudaybergan<br />
Divanov<br />
RUFAT AGHAYEV<br />
Yazı dizimizin bu sayısında<br />
Özbekistan’ı mercek altına alarak<br />
bu ülkede sinemanın doğuşu<br />
ve gelişmesini inceleyeceğiz.<br />
Sinemanın gelişim sürecinin İkinci<br />
Dünya Savaşı’na kadar olan kısmını siz<br />
değerli okurlarımızın ilginize sunuyoruz.<br />
SİNEMAYA İLK ADIMLAR<br />
Özbekistan’da ilk film gösterimleri 1897<br />
yılında Taşkent şehrinde yapıldı. “Hareket<br />
eden resimler” olarak adlandırılan sinema<br />
tüm dünyaya yayıldığı sırada Orta Asya’ya<br />
(Türkistan’a) geldi. Sinema gösterimleri<br />
seyyar olarak çarşı ve pazarlarda<br />
yapılıyordu. Bu topraklarda ilk film<br />
çekimleri de kendilerine uzak ve gizemli<br />
gelen Doğu’nun esrarengiz havasına<br />
hayran kalan kameramanlar tarafından<br />
yapıldı.<br />
1917 Ekim Devrimi’ne kadar, bu egzotik<br />
toprakları Rus sinemacıların yanı sıra<br />
Fransız Feliks Meskuiç de kameraya aldı.<br />
Meskuiç, 1897 yılında Lumiere Kardeşler<br />
tarafından Rusya’ya gönderilmişti. Bir<br />
süre burada çekimler yaptıktan sonra<br />
Orta Asya’yı dolaşmaya ve buranın<br />
esrarengiz yanlarını filme kaydetmeye<br />
başladı. Meskuiç, Rus kameramanlar ile<br />
beraber Buhara, Taşkent ve Semerkant’ta<br />
02<br />
03 04<br />
58<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
05 06<br />
çekimler yaptı. Çekilen bu filmlerde tatil, ziyafet, gezinti<br />
ve emirlerin av sahneleri yer alıyordu.<br />
Çarlık Rusya döneminde yabancı kameramanların<br />
bu topraklara girmesi bir süre yasaklandı fakat buna<br />
rağmen bazı yabancı kameramanlar Orta Asya’ya,<br />
özellikle de Hive ve Buhara’ya gelmek için vize alabildiler.<br />
1914 yılında vize alarak bu topraklara giren “Hanjankov<br />
ve Ko Anonim Şirketi” buraların yalnızca egzotik<br />
güzelliklerini ve halkın yaşam tarzını yansıtan sahneleri<br />
filme alabildi.<br />
1924 yılı devrimine kadarki sürede Özbekistan’da fotoğraf<br />
ve filmcilikle uğraşan Hudaybergan Divanov, Orta<br />
Asya’nın ilk milli sinemacısıdır. Özbekistan’da devrime<br />
kadar olan sosyal gelişmeleri ve ülkedeki durumu anlatan<br />
belgesel filmler ilk kez onun tarafından çekildi.<br />
SOVYET SİNEMASININ ÖZBEKİSTAN’DAKİ İZLERİ<br />
Türkistan topraklarında film üretimi 1924 yılında başladı.<br />
Bu yıllarda kurulan Rus-Buhara Sinema Yoldaşlık<br />
Müessesesi “Buhkino” birçok belgesel çekimine imza<br />
attı. Bu belgeseller “Orta Asya’yı Gezerken”, “Buhara<br />
Kültür Doğuşu Yolunda”, “Buhara’da Devrimin Yedinci<br />
Yılının Kutlanması”dır. Bu belgeseller ile beraber bir tane<br />
de uzun metraj film çekildi. Rus sinemacıları tarafından<br />
yapılan “Ölüm Minaresi” filminin açık hava çekimleri<br />
Buhara’da, stüdyo çekimleri ise Moskova ve Leningrad’da<br />
gerçekleştirildi.<br />
Ölüm Minaresi filminin çekildiği sıralarda “Sovyet<br />
filmi ne demektir?”, “Sovyet filmi nasıl olmalıdır?”,<br />
“Sovyet sinemasının esası ne olmalıdır?” soruları sinema<br />
çevrelerinde tartışılmaktaydı. Lenin bir konuşmasında<br />
Sovyet sinemasının esas amacını şöyle açıklar: “Bilim<br />
ve sanatı geliştirmek, yeni hayat kurmak, iyi bir gelecek<br />
Özbekistan’da devrime kadar olan<br />
sosyal gelişmeleri ve ülkedeki<br />
durumu anlatan belgesel filmler ilk<br />
kez Hudaybergan Divanov<br />
tarafından çekildi.<br />
uğrunda mücadeleyi yansıtmaktır.” Ayrıca sinemanın<br />
yaygınlaşmaya başladığı bu ilk yıllarda yazılan sinema<br />
makalelerinde, gelecekte milli konularda çekilecek<br />
filmlerde Doğu’nun egzotizmi değil, halkın yaşam tarzı<br />
ve geleneğinin daha olgun ve olduğu gibi gösterilmesi<br />
gerektiği yazılıyordu.<br />
Özbekistan sinema tarihinde, 4 Haziran 1925’te ise<br />
Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti Halk Komiserliği<br />
kararı ile “Özbek Devlet Sinema Tröstü” kuruldu ve<br />
onun nezdinde “Doğu Yıldızı” isimli sinema birliği<br />
oluşturuldu.<br />
KADININ SİNEMADAKİ YANSIMASI<br />
Sovyetlerin yeni kurulduğu ve gelişmeye başladığı bu<br />
yıllarda iç ve dış düşmanlar Özbekistan’da kurulan<br />
Sovyet hükümetini yıkmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda,<br />
ülkeye mümkün olabilecek tüm tahribatlar yapılıyordu.<br />
Çarşafını çıkaran, devrime ait panel ve konferanslara<br />
katılan kadınların taşlanarak öldürüldüğü bu dönemde<br />
Özbek Komünist Partisi “Müslüman Kadını” isimli<br />
filmin çekilmesi kararını aldı. Bu film “Özbek Devlet<br />
Sinema Tröstü”nün yaptığı ilk uzun metrajlı film oldu.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
59
ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />
07<br />
09<br />
07<br />
“Rabat’ın Çakalları” (1927).<br />
08<br />
“Azamat” (1940).<br />
09<br />
19. yüzyıl sonu Hive şehri açık<br />
hava tiyatrosu.<br />
10<br />
Fotoğraf makinası ve Özbekler.<br />
11<br />
19. yüzyıl sonu Hive şehri<br />
sinema salonu.<br />
08<br />
10<br />
Vizyona girmesiyle Özbekistan’da büyük ses getiren filmi<br />
halk çok beğendi. Bu filmin başarısı Lenin’in; “Sinema<br />
Doğu’da büyük bir ilgi çekecek ve onun sayesinde yapılan<br />
propaganda çok daha etkili olacaktır” sözlerinin hayata<br />
geçtiğini gösterdi. Bu dönemde Sovyetler ’de yapılan<br />
filmlerde halk çağdaş hayata, kolhoz kuruculuğuna ve<br />
Bolşevizm’e teşvik edildiği gibi kadının köleliği, ezilmesi<br />
ve geçmiş dünyanın kötülüğü yansıtılıyordu.<br />
Bu yıllarda Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde üretilen<br />
bir diğer ilgi çekici eser ise “İkinci Eş” isimli film. Kadının<br />
özgürlüğünün konu edildiği bu filmde toplumdaki çok<br />
eşlilik psikolojisi ve kadına karşı insanlık dışı yaklaşımlar<br />
açıkça dile getiriliyor. Yeni kurulan toplum düzeninde<br />
kadının toplumdaki rolü ve statüsünün daha üstün<br />
olduğu yansıtılıyor. Bu yıllarda yapılan ve Özbekistan’da<br />
sinema izleyicisi tarafından oldukça sevilen bir<br />
diğer yapıt “Rabat’ın Çakalları” filmiydi. Bu filmin<br />
başarısının esas sebebi, Özbek kadın seyircilerinin bu<br />
filmde sanki bir aynada kendi hayatlarının yansımasını<br />
seyretmeleriydi. Bu filmde de toplumda kadına ve kadın<br />
haklarına karşı olan baskı konu ediliyor. Filmin bir diğer<br />
özelliği de, Özbek filmleri arasında sinema için özel<br />
müzik bestelenen ilk film olması. Bu filmin müziğini,<br />
o dönem Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde ünlü bir<br />
sanatçı olan V. Uspenskiy besteledi. Böylelikle 1927’de<br />
çekilen “İkinci Eş” ve “Rabat’ın Çakalları” filmleri<br />
Özbekistan’da ilk sesli filmlerin<br />
gösterimi 1931 yılında Moskova’dan<br />
gönderilen bir ekip tarafından<br />
yapıldı. Bu ekip, Özbekistan’da<br />
kasaba ve köyleri dolaşarak sesli<br />
filmlerin gösterimini sağladı.<br />
Özbekistan’da yeni bir sanat dalı olan sinematografiye<br />
büyük merak olduğunu ve geniş halk kitlelerinin bu<br />
sanata ilgi duyduklarını ortaya çıkardı.<br />
1930’lu yılların Sovyet Özbekistan’ı sinemasını anlatırken<br />
O. Frelih’in yönetmenliğini yaptığı “Dindarın Kızı”<br />
isimli filmden de söz etmeden olmaz. Bu film, doğallığı,<br />
öykünün açıklığı ve milli gelenekleri olduğu gibi<br />
yansıttığından ötürü seyircinin büyük ilgisini kazandı.<br />
Bu yıllarda yapılan ve Özbek sinema seyircisi tarafından<br />
büyük ilgi gören bir diğer film de “Gizli Fayton”dur.<br />
Etkili bir hikayeye sahip olan bu filmde yönetmen, milli<br />
unsurları temel alarak toplumsal açıdan önem verilen<br />
bazı meselelere değiniyor, dönemin zorluklarını ortaya<br />
60 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> 36
www.hazarworld.com<br />
11<br />
çıkarıyor ve tüm bunları yaparken sinemanın estetiğini<br />
de iyi kullanıyor.<br />
SİNEMADA “SES” VE “SÖZ” DÖNEMİ<br />
Özbekistan’da ilk sesli filmlerin gösterimi 1931 yılında<br />
Moskova’dan gönderilen bir ekip tarafından yapıldı.<br />
Bu ekip, Özbekistan’da kasaba ve köyleri dolaşarak<br />
sesli filmlerin gösterimini sağladı. 1932 yılının sonunda<br />
Özbekistan’da 496 sinema salonu mevcuttu. Bunların<br />
287’si köylerde kurulmuştu. Bu salonlar Sovyet<br />
ideolojisini ve propagandasını halka iletme konusunda<br />
en etkili araçtı. Özbekistan’da sesli filme olan ilgi<br />
beklendiğinden daha çoktu. Dönemin “Özbekistan<br />
Komsomolu” gazetesi bu konuda şu sözleri yazar: “Sesli<br />
filme olan ilgi o kadar büyük ki, biletler seyircinin beşte<br />
birine dahi yetmiyor.”<br />
Stüdyoda sesli film çekmek için gerekli malzeme<br />
olmaması sebebiyle Özbekistan’da ilk sesli film biraz<br />
geç bir tarihte yapıldı. 1936’da bütün malzemeler temin<br />
edildikten sonra “Doğu Sinema Birliği” tarafından”<br />
Sovyet Özbekistan’ı” isimli ilk sesli film belgesel türünde<br />
yapıldı. Sesli filmler sadece sinemacıları değil, aynı<br />
zamanda yazarları da etkiledi. Yazarlar sesli sinemaya<br />
uygun yazacakları senaryolar için stüdyoda verilen<br />
sinema kurslarına katılarak kendilerini geliştirdiler.<br />
1934 yılında, yönetmen A. Usoltsev Moskova’dan<br />
Özbekistan’a davet edildi. 1937’de Usoltsev tarafından<br />
çekilen Özbekistan’ın ilk sesli konulu filmi “Ant”,<br />
Özbekistan’da toprak ve su reformlarını konu alıyordu.<br />
Aynı zamanda Çarlık zamanında ülkede yaşanan<br />
zorluklar ve azaplı günler de sinema filminde yer<br />
aldı. Yönetmen bu filmde oynamaları için tiyatro<br />
oyuncularını davet etmişti. Çünkü sessiz filmlerde<br />
oynayan oyuncuların daha önce ses deneyimleri yoktu<br />
fakat tiyatrocular zaten sesli oynadıkları için daha<br />
deneyimlilerdi. Bu yolla tiyatro oyuncuları da halkın<br />
sevgisini kazandı. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan<br />
sürede Özbekistan’da sadece 4 uzun metraj sesli film<br />
çekildi. Bu filmlerden ilki “Ant”tı, diğerleri ise “Yakut<br />
Yıldızları”, “Azamat” ve “Asal” isimli filmlerdir. Bu<br />
filmlerin temel sıkıntıları aynıydı; oyuncu eksikliği.<br />
Daha önce sesli filmlerde rol almamış oyuncular sesli<br />
filmde oynayabilmeleri için eğitimden geçiyorlardı ve<br />
bu da film çekimlerinin süresini uzatıyordu.<br />
Özbekistan sinema tarihinde sesli filmlerin ortaya<br />
çıkma ve gelişme dönemi 1935-1940’lı yıllar olarak<br />
kabul edilir. Bu dönem aynı zamanda milli sinemanın<br />
profesyonel gelişim yılları olarak da kabul edilir.<br />
Yazı dizimizin gelecek sayısında Özbekistan<br />
sinemasının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki<br />
dönemine ışık tutmaya çalışacağız. Bir sonraki sayıda<br />
görüşmek üzere…<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
61
OBJEKTİF<br />
62 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>
www.hazarworld.com<br />
Bu fotoğraf 5 Eylül 2008’de çekildi. Gürcistanlı bu kadın başkent Tiflis’ten 80 km uzaklıkta<br />
bulunan bu bölgede Rusya ve Gürcistan arasındaki savaş sonrası harabeye dönmüş evlerin<br />
önünden geçerken görüntülendi. 27 Ocak <strong>2016</strong>’da Uluslararası Ceza Mahkemesi Güney Osetya<br />
savaşında işlenen suçlarla ilgili soruşturma yapılması kararını aldı.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
63
KÜLTÜR & SANAT<br />
FİLM<br />
YÖNETMEN: YÜKSEL AKSU<br />
İFTARLIK GAZOZ<br />
Oyuncular: Cem Yılmaz, Berat Efe Parlar, Okan Avcı<br />
1970’ler Türkiye’sinin barış ve huzur<br />
dolu Ege kasabalarından birinde ailesi<br />
ile beraber yaşayan Adem, zeki ve<br />
çalışkan bir öğrencidir. 5.sınıfı yeni<br />
bitiren Adem, yaz tatilini boş geçirmek<br />
istemez ve ailesine Gazozcu Cibar<br />
Kemal Usta ile çalışmak istediğini söyler.<br />
Zor da olsa ailesinden izin koparan<br />
Adem gazozcu çırağı olarak çalışmaya<br />
başlar. Ramazan ayının başıdır<br />
ve Adem camide imamın oruç ile ilgili anlattıklarını üstüne<br />
alınır, üstelik Berna da oruç tutacaktır. Adem, küçük olduğu<br />
için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli oruç tutmaya<br />
başlar fakat Ege’nin yaz sıcağında, bir yandan gazoz<br />
satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir. Hele de orucu<br />
bozmanın kefareti 61 gün iken ve Berna’nın aslında direk<br />
orucu tuttuğunu öğrenmişken! Adem’in yaşadığı bu zorluklar,<br />
onu bir maceranın içine sürükler.<br />
SERGİ<br />
TARİH: 5 HAZİRAN <strong>2016</strong>’YA KADAR YER: İSTANBUL MODERN<br />
YOK OLMADAN<br />
“Yok Olmadan” sergisi, doğayla ilgili kavramsal araştırmalar<br />
yapan ve ekolojik meseleleri sanatsal pratiğinin temeline<br />
alan sanatçılardan bir seçki sunuyor. Farklı dönemlerden<br />
sanatçıların doğaya bakışlarını ve “sürdürülebilirlik”<br />
kavramıyla çetrefilli ilişkilerini yansıtan çalışmalar, insanın<br />
ekosistem ile etkileşimine dair farklı yorum ve öngörüler<br />
içeriyor. Sergide Türkiye ve farklı coğrafyalardan yirmi<br />
sanatçı ve sanat grubunun resim, heykel, yerleştirme,<br />
fotoğraf ve hareketli görüntülerine yer veriliyor.<br />
KİTAP<br />
YAZAR: CENK BAŞLAMIŞ YAYINEVİ: YAKIN KİTABEVİ<br />
GORBAÇOV’DAN PUTİN’E RUSYA’NIN SIRLARI<br />
Emekli Büyükelçi Halil Akıncı kitabın yazarı gazeteci Cenk Başlamış için rahmetli Mehmet Ali<br />
Birand’ın deyimi ile her şeyden önce ‘burnu haber kokusu alan’ bir gazeteci diyor: “Ama sadece<br />
bir olay hakkında geniş bilgi toplayabilen değil, aynı zamanda bunu değerlendirip okuyucu ile<br />
paylaşabilen birisi. Meslek hayatının neredeyse tamamını Moskova ile ilgili görevlerde geçirmiş<br />
birisi olarak rahatlıkla bu kitabın Rusya’yı ve Rusları oldukları gibi yansıttığını söyleyebilirim.<br />
Üslubu rahat ve yaklaşımı da belli etmeden öğretici. Bu yönüyle, kitabın başlığına ‘Kısa Yoldan<br />
Rusya’yı ve Rusları Tanıma Rehberi’ ibaresini koyabiliriz.”<br />
TİYATRO<br />
TARİH: 19 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> YER: LEYLA GENCER OPERA VE SANAT MERKEZİ<br />
CAHİDE SONKU MÜZİKAL MELODRAM<br />
Yaşamıyla ve yaptıklarıyla bir<br />
döneme damgasını vurmuş<br />
olan Türkiye’nin ilk kadın sinema<br />
yönetmeni ve yapımcısı,<br />
tiyatro ve sinemada dönemin<br />
büyük eserlerinin başrol<br />
oyuncusu Cahide Sonku’nun<br />
çalkantılı, sarsıcı öyküsü,<br />
Tiyatro Keyfi tarafından müzikal melodram tarzında sahneye<br />
koyuluyor. Gökhan Erarslan’ın yazdığı eseri Kemal Başar yönetiyor.<br />
Cahide Sonku’ya sahnede Nilüfer Açıkalın hayat veriyor.<br />
MÜZİK<br />
TARİH: 14 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> YER: JAZZ COMPANY, İSTANBUL<br />
İLHAM GENCER’LE AŞKIN CAZ HALİ<br />
Sevgililer Günü’ne özel<br />
konsepti ile hazırlanan<br />
Jazz Company’de çiftler,<br />
ünlü caz sanatçısı<br />
İlham Gencer ile aşk<br />
dolu şarkıların keyfine<br />
varacak. Gönülden<br />
eşlik edilebilecek özel<br />
repertuarı ile sahne alacak olan İlham Gencer, “Aşkın Caz<br />
Hali” özel Sevgililer Günü etkinliğinde popüler şarkıları<br />
ve cazın en güzel eserlerini seslendirecek.<br />
64<br />
<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> 38