09.02.2016 Views

HAZAR WORLD - SAYI 39 - ŞUBAT 2016

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong><br />

20.<br />

YÜZYILIN<br />

FACIASI<br />

HOCALI<br />

KATLIAMI<br />

FİYAT- 5 TL


www.hazarworld.com<br />

ÖNSÖZ / EDITORIAL<br />

YÖNETİM<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Hazar İletişim, Tanıtım ve<br />

Yayıncılık A.Ş. Adına<br />

Haldun YAVAŞ<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Gökhan ÇAY<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ (SORUMLU)<br />

Figen AYPEK AYVACI<br />

Tarih boyu gerçekleşen birçok savaş ve<br />

katliamın sonraki yıllarda hangi menfi olaylar<br />

silsilesi ile devam ettiğini, bugün tarih okuyan<br />

herkes biliyor. Tarih bilgisi, karar vericiler<br />

tarafından yeni politikalara ışık tutmadığında<br />

ise anlamını büyük ölçüde yitiriyor. Benzer<br />

coğrafyalarda, benzer katliamlar veya<br />

savaşlar sürüp gidiyor.<br />

Böylesi katliamlardan biri de Azerbaycan<br />

topraklarında yaşandı ve etkileri hala<br />

sürüyor. 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yaşanılan<br />

katliam 20. yüzyılın en dehşetli faciası<br />

olarak anılıyor. O gün bu katliamdan sağ<br />

kurtulanlar yerinden edilmiş insan (IDP)<br />

statüsü ile Azerbaycan’ın başka bölgelerinde<br />

doğup büyüdükleri topraklara hasret bir<br />

şekilde yaşıyorlar. Aradan 24 yıl geçmesine<br />

rağmen arkalarında bırakıp kaçmak zorunda<br />

kaldıkları evlerine dönecekleri günü özlemle<br />

bekliyorlar. Umuyoruz ki acıyla yüzleşmiş bu<br />

masum insanlar bir gün kendi topraklarına<br />

geri dönecekler. Biz de bu umudun yanı sıra<br />

başka umutlar aşılamak için geçtiğimiz yıl<br />

Azerbaycan’ın Hocavend ilinde “Beşeriyet<br />

Ancak Kadınla Güler” isimli bir sosyal<br />

sorumluluk projesi başlattık.<br />

Açtığımız atölyede 40 kadın halı dokumayı,<br />

dikiş dikmeyi öğrendi ve Azerbaycan’ın<br />

ekonomi üreten nüfusunun üyeleri arasına<br />

dahil oldular. Özetle kadınlar evlerine dönüş<br />

vaktini artık halı dokuyarak, dikiş dikerek<br />

bekleyecekler. Projeden bugün için 40<br />

kadın direkt faydalanıyor olsa bile, dolaylı<br />

olarak 120 kişi fayda sağlıyor. Toplamda<br />

800 kişinin projeden yarar sağlamasını<br />

öngörüyoruz. Hatta bu girişimin diğer<br />

topraklardaki mülteci sorunlarının<br />

çözümüne katkı sağlayacak örnek bir vaka<br />

olmasını umuyoruz.<br />

HALDUN YAVAŞ<br />

Hazar Strateji Enstitüsü<br />

Genel Sekreter<br />

Hocalı ve 20 Ocak katliamlarının nedenleri<br />

ve sonuçlarına bu sayımızda geniş yer<br />

verdik. Geçtiğimiz ay HASEN’i ziyaret<br />

eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup<br />

Mahmudov ile gerçekleştirilen röportajda<br />

ise tarihimize sahip çıkmanın önemine<br />

dair verdiği mesajları ilgiyle okuyacağınızı<br />

umuyorum. Öte yandan Geniş Hazar<br />

Bölgesi’nin ekonomisine dair analizlere<br />

devam ediyoruz. Çünkü dünyanın ağırlık<br />

merkezi Asya Pasifik’e doğru kayarken,<br />

Hazar Bölgesi kritik önemini arttırmayı<br />

sürdürüyor. Hazar Bölgesi, Türkiye<br />

dahil yakın ülkelere hem enerji hem de<br />

ulaştırma alanında önemli fırsatlar sunuyor.<br />

Ancak, ortak projeler geç kalmadan<br />

hayata geçirilirse, bu fırsatlar başarıyla<br />

değerlendirilmiş olur. Örneğin, Türkiye’nin<br />

doğusundaki tüm Hazar Transit Koridoru<br />

ülkeleri, taşımacılık kapasitelerini<br />

arttırabilmek ve rekabetçi bir transit ülke<br />

olabilmek için altyapılarını güçlendiriyorlar,<br />

kolaylaştırıcı ve ucuzlaştırıcı önlemler<br />

alıyorlar. Çin’den Bakü’ye uzanan 4 bin<br />

kilometrelik demiryolu hattı ile birlikte,<br />

838 kilometrelik Bakü-Tiflis-Kars (BTK)<br />

hattının Azerbaycan ve Gürcistan bölümleri<br />

bitirilmiş olmasına rağmen Türkiye<br />

tarafında kalan 76 kilometrelik kısmın hala<br />

tamamlanamamış olması, transit yükün<br />

Gürcistan-Romanya-Avrupa güzergahını<br />

tercih etmesiyle sonuçlanabilir.<br />

Bu nedenle BTK’nın gecikmesi uzun vadede<br />

Türkiye’yi daha az kullanılan bir güzergaha<br />

dönüştürebilir. Bu riskleri ve fırsatları<br />

değerlendirdiğimiz analizlerimizi de<br />

dergimizin Şubat sayısında okuyabilirsiniz.<br />

Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle.<br />

EDİTÖR<br />

Hande YAŞAR ÜNSAL<br />

HABER EDİTÖRLERİ<br />

Merve DAMCI<br />

Osman KURT<br />

Rufat AGHAYEV<br />

GRAFİK TASARIM<br />

Zeynep ÖZEL<br />

FOTOĞRAF EDİTÖRÜ<br />

Celil KIRNAPCI<br />

YAYIN KURULU<br />

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN<br />

Doç. Dr. Bekir GÜNAY<br />

Doç. Dr. Fatih ÖZBAY<br />

Doç. Dr. Fatih MACİT<br />

Dr. Efgan NİFTİ<br />

Dr. Emin AKHUNDZADA<br />

Zeynep KAPTAN<br />

BASKI<br />

Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.<br />

Dudulu Organize Sanayi Bölgesi<br />

1.Cadde No: 16 Esenkent – Ümraniye<br />

34476 İSTANBUL<br />

Tel: 444 44 03<br />

BASKI TARİHİ<br />

Şubat <strong>2016</strong><br />

Yayın Türü<br />

Yaygın Yerel Süreli<br />

Yayın Süresi - Dili<br />

Aylık - Türkçe<br />

ISSN: 2148-4759<br />

İLETİŞİM<br />

Maslak Meydan Sokak<br />

Veko Giz Plaza No:3 Kat: 4<br />

Daire 10 Sarıyer, İstanbul, TÜRKİYE<br />

Tel: +90 212 999 66 00<br />

Faks: +90 212 290 40 30<br />

www.hazarworld.com<br />

info@hazarworld.com<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

1


IÇINDEKILER<br />

08<br />

ÖZEL HABER<br />

HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong><br />

20.<br />

YÜZYILIN<br />

FACİASI<br />

FİYAT- 5 TL<br />

HOCALI<br />

KATLİAMI<br />

30<br />

20. YÜZYILIN<br />

FACIASI: HOCALI<br />

KATLIAMI<br />

30<br />

Ermenistan’ın arazi iddiaları ve<br />

bununla birlikte ortaya çıkan<br />

bölücülük, işgal ve soykırım<br />

siyaseti, SSCB’nin dağılması ve<br />

bağımsızlığın ilan edilmesi<br />

sürecinde Azerbaycan’ı ağır<br />

sınavlarla yüzleştirdi.<br />

04<br />

<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

04<br />

ÇİN DEVLET BAŞKANI<br />

CİNPİNG<br />

İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />

04<br />

14<br />

24<br />

08<br />

ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />

ÇATIŞMASI RISKINE<br />

AZERBAYCAN’DAN<br />

BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />

10<br />

HABER ANALİZ<br />

10<br />

DDOS SALDIRILARINDAN<br />

KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />

14<br />

GÖRÜŞ<br />

14<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN<br />

ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />

AB-TÜRKİYE GERİ KABUL<br />

ANLAŞMASI: FIRSATLAR<br />

VE RİSKLER<br />

20<br />

ANALİZ<br />

20<br />

<strong>2016</strong>’DA GÜRCİSTAN’IN<br />

ANA GÜNDEMİ: SEÇİMLER,<br />

EKONOMİ VE NATO<br />

24<br />

RÖPORTAJ<br />

24<br />

PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV:<br />

“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />

GÜCÜ KARŞISINDA HİÇBİR<br />

KUVVET DURAMAZ”<br />

2<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

38<br />

ANALİZ<br />

38<br />

AZERBAYCAN HALKININ<br />

MÜCADELE AZMİNİN<br />

GÖSTERGESİ:<br />

KANLI OCAK<br />

44<br />

BLOG<br />

YIKINTILARIN ARDINDAN<br />

ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />

4446<br />

46<br />

44<br />

38<br />

62<br />

62<br />

OBJEKTİF<br />

64<br />

KÜLTÜR & SANAT<br />

Bölge ile ilgili konser, sergi ve<br />

tiyatro faaliyetlerini sizin için<br />

derledik.<br />

46<br />

ANALİZ<br />

TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />

ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />

PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />

50<br />

GENİŞ AÇI<br />

50<br />

RAKAMLAR ORANLARA<br />

YANSIMADI:<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN<br />

DIŞ TİCARETİ<br />

54<br />

YAKIN PLAN<br />

54<br />

REKABETTE KARTLARI<br />

DOĞRU OYNAMAK<br />

GEREKİYOR<br />

64<br />

58<br />

58<br />

58<br />

ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />

ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

AKTÜEL<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

3


<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

ÇİN DEVLET BAŞKANI CİNPİNG<br />

İRAN’I ZİYARET ETTİ<br />

İran’ın Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney Ortadoğu<br />

ziyaretleri kapsamında Tahran’da resmi temaslarda<br />

bulunan Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile bir araya<br />

geldi. İran’a yönelik yaptırımların uygulandığı dönemde<br />

Çin devletinin yaptığı işbirliğini hiçbir zaman unutmayacaklarını<br />

dile getiren Hamaney, enerji konusunun<br />

dünyanın önemli konularından biri olduğunu vurguladı.<br />

İran’ı coğrafya, insan ve enerji yönünden değerlendiren<br />

Cinping ise “Çin ve İran ekonomisi birbirini tamamlayan<br />

ekonomilerdir. Bu yönden gelecek 25 yılı içeren kapsamlı<br />

stratejik işbirliği anlaşmasına vardık. Kültürel, eğitim,<br />

teknoloji, askeri ve güvenlik konularında daha derin işbirliklerine<br />

de hazırız” dedi. İran, Çin’e petrol ihraç eden<br />

ülkeler arasında 6’ncı sırada yer alıyor. İran, bu ülkeye<br />

günlük 542 bin varil petrol ihraç ediyor. Çin Gümrük<br />

İdaresi verilerine göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi<br />

2014’te bir önceki yıla göre %70 artarak 52 milyar dolara<br />

yükseldi. 2014 yılında Çin’in İran’a ihracatı 24,4 milyar<br />

dolarken, İran’ın Çin’e ihracatı 27,5 milyar dolar olarak<br />

açıklandı. İran, ithalatının yaklaşık %40’ını en büyük<br />

ticari ortağı olan Çin’den gerçekleştiriyor.<br />

AZERBAYCAN EXPO <strong>2016</strong><br />

ANTALYA’YA KATILACAK<br />

Azerbaycan, Antalya’da yapılacak ve Türkiye’de ilk defa gerçekleşecek<br />

olan EXPO <strong>2016</strong>’ya katılmaya karar verdi. EXPO <strong>2016</strong> fuar alanında<br />

Türkiye ile Azerbaycan’ın ülke bahçesi yan yana yer alacak.<br />

Azerbaycan Haydar Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Adil Kerimli,<br />

vakıf yetkilileri Vuqar Ahmadov, Ferid Ahmadzade ve Türkiye’nin<br />

Azerbaycan Büyükelçiliği Başkatibi Vasif Aliyev’den oluşan heyet,<br />

Antalya’nın Aksu ilçesinde bulunan EXPO <strong>2016</strong> Antalya Sergi<br />

Alanı’na gelerek incelemelerde bulundular. Azerbaycan Haydar<br />

Aliyev Vakfı Başkan Yardımcısı Kerimli “Türkiye ve Azerbaycan’ın<br />

ortak bir geçmişi var. Burada olmak bizim için çok önemli. EXPO<br />

<strong>2016</strong>’ya sonuna kadar destek vermek istiyoruz” dedi.<br />

TÜRKMENİSTAN’DAN <strong>HAZAR</strong> HAVZASI<br />

İÇİN YAPICI ADIM<br />

Azerbaycan, Rusya, Kazakistan, Türkmenistan ve İran olmak<br />

üzere 5 ülke ile çevrili olan Hazar Denizi’ne dair Türkmenistan<br />

Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov Bakanlar Kurulu<br />

toplantısında yaptığı açıklamada, Aşkabat’ın Hazar Havzası’nda<br />

barış ve istikrardan yana olduğunu, Hazar Denizi çevre güvenliğinin<br />

korunması ve milli çıkarlar doğrultusunda ortak projeler<br />

üretilmesi için yapıcı konuşmaları desteklediğini bildirdi.<br />

Türkmenistan’ın bölgede gelişim için kendi inisiyatiflerini<br />

Birleşmiş Milletler’de dile getirdiğini bildiren Berdimuhamedov,<br />

ülkesinin Hazar Havzası’nda ekosistemin korunması için gerekli<br />

politikaları yürüttüğünü aktardı. Hazar Denizi’nde çevre güvenliğinin<br />

korunması anlaşması ise Tahran’da imzaladı. Türkmenistan<br />

1995 yılından itibaren programın çerçevesinde çalışıyor.<br />

4 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

TÜRKİYE VE GÜRCİSTAN ARASINDA<br />

E-TIR PROJESİ İMZALANDI<br />

Dünya Gümrük Günü dolayısıyla bir araya gelen Gümrük ve<br />

Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkci ve Gürcistan Gümrüklerden<br />

Sorumlu Maliye Bakanı Nodar Khaduri, Türkiye-Gürcistan E-TIR<br />

Projesi’ni imzaladı. Tüfenkci, “E-TIR Projeleri ile ulusal gümrük<br />

sistemleri ve diğer paydaşlar arasında güvenli veri değişimini<br />

sağlamayı ve eşyanın ülkeler arası düzenli ve güvenli aktarımını<br />

mümkün kılmayı amaçlıyoruz” dedi. TIR işlemlerinin hızlanmasıyla<br />

uluslararası ticaretin artacağını söyleyen Tüfenkci Sarp-Sarpi<br />

Kara Hudut Kapısı’nın Türk tarafının genişletilmesi çalışmalarına<br />

<strong>2016</strong> yılı içerisinde başlanacağını söyledi. İki ülke arasında hem de<br />

dünya arenasında öncü olacak bir programı başlatmış olduklarını<br />

söyleyen Gürcistan Gümrüklerden Sorumlu Maliye Bakanı Nodar<br />

Khaduri ise “Sınırlar ayırır gümrükler birleştirir, ülkelerimizi ikiye<br />

bölen sınırları bir iç gümrüğümüzle birleştirdik” dedi.<br />

KAZAKİSTAN ERKEN SEÇİME GİDİYOR<br />

Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Meclis’in feshedilmesi<br />

ve 20 Mart’ta erken seçimlere gidilmesi kararını onayladı. Milletvekilleri<br />

tarafından alınan erken seçim kararının vatanseverlik duygusunun bir<br />

göstergesi olarak algılandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Nazarbayev,<br />

kararın hem zaman hem de mali kaynak tasarrufu sağlayacağını savunarak,<br />

ülke çıkarları gözetilerek tarihi sorumluluk duygusuyla hareket eden<br />

milletvekillerine teşekkür etti. Erken seçim kararının anayasa gereği<br />

yetkili kurumlarla yapılan görüşmeler sonucunda alındığını kaydeden<br />

Nazarbayev, siyasi partilerin, seçimlerde işi bilen, gündemin hedeflerini<br />

anlayan ve ülke çıkarlarına sadık kişileri aday göstermesi gerektiğinin<br />

önemine değindi. Anayasa garantörü olarak seçimlerin yasal çerçevede,<br />

şeffaf ve adil yapılması yönünde Merkez Seçim Komisyonu ve bütün yetkili<br />

devlet kurumlarına talimat verdiğini belirten Nazarbayev, Mart ayında<br />

yapılacak seçimlerin halkı birleştirerek, ülkeyi yeni kalkınma seviyesine<br />

çıkartacağından emin olduğunu dile getirdi.<br />

ÖZBEKİSTAN ELEKTRİK ENERJİSİ<br />

PROJELERİNE AĞIRLIK VERDİ<br />

Özbekistan’da geçen sene 512 milyon dolarlık Taşkent Termik<br />

Santrali modernizasyon çalışmaları tamamlanırken, bu yıl 1,1<br />

milyar dolarlık Torakorgan Termik Santrali inşaatının tamamlanması<br />

öngörülüyor. Yapılan modernizasyon çalışmaları sonucunda<br />

Taşkent Termik Santrali’nin kurulu gücünün 370 megavat<br />

arttırılarak 1,86 bin megavata çıkarıldığı vurgulandı. Geçen yıl<br />

ayrıca Çarvak Hidroelektrik Santrali’nde de 56,5 milyon dolarlık<br />

modernizasyon çalışmalarının gerçekleştirildiği belirtildi. Bunun<br />

sonucunda santralde 120 milyon kilovat daha fazla elektrik üretilecek.<br />

Öte yandan <strong>2016</strong>’da 1,1 milyar dolarlık termik santralin inşa<br />

edilmesi hedefleniyor. Torakorgan Termik Santrali inşaatı için<br />

Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı’nın (JICA) 704 milyon dolar,<br />

Özbekistan İmar ve Kalkınma Fonu’nun 300 milyon dolar miktarındaki<br />

kredilerinin yanı sıra Özbekenergo’nun öz kaynaklarının<br />

da kullanılması öngörülürken, söz konusu santralin ilk blokunun<br />

2018, ikinci blokunun ise 2019 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.<br />

Özbekistan 2020 yılına kadar ayrıca, toplam kurulu gücü 300<br />

megavat olan 3 güneş enerjisi santrali inşa etmeyi amaçlıyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong> 5


<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

ÖZBEKİSTAN’DA HER ALANDA İYİLEŞME SAĞLANIYOR<br />

Özbekistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, ülkenin sosyoekonomik<br />

gelişmesi kapsamında 2015 sonuçları ve <strong>2016</strong> Ekonomi Programı’nın öncelikleri ile<br />

ilgili Bakanlar Kurulu genişletilmiş oturumunda bir konuşma yaptı.<br />

Özbekistan’ın dünyada gelişmiş demokratik devletler<br />

seviyesine çıkma hedeflerine ulaşılmasına yönelik<br />

önemli temel reformların uygulanması konusunda<br />

kararlı adımlar atıldığını söyleyen Özbekistan<br />

Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İslam Karimov, Özbekistan<br />

ekonomisinde aşamalı olarak devletin varlığının azaltılması<br />

ve özel mülkiyet rolünün öncelikli olarak belirlenmesinin<br />

önemine dikkat çekti. Bakanlar Kurulu’na hitaben yaptığı<br />

konuşmasında Ekim 2015’te Dünya Bankası tarafından<br />

yayınlanan ‘İş Yapma Kolaylığı Raporu’na da değinen<br />

Karimov, “Özbekistan sadece bir yıl içinde 16 basamak<br />

yükselerek 87. sırada yer almaktadır. Günümüzde<br />

Özbekistan, ‘yeni iş imkanlarını destekleme’ kriterlerine<br />

göre 42., yapılan sözleşmelerin hayata geçirilmesinin<br />

sağlanmasında 32., ekonomik olarak batık işletmelerin iflas<br />

sisteminin verimliliği konusunda 75. sırada yer almaktadır.<br />

‘Küçük işletmelere kredi sağlanması’ göstergesine göre ise<br />

Özbekistan son üç yılda 154. sıradan 42. sıraya yükseldi”<br />

dedi. Karimov’a göre Özbekistan, son yıllarda girişimci iş<br />

adamlarının faaliyetleri için iyi iş ortamın oluşturulması<br />

alanında başarılı sonuçlar elde eden ilk 10 dünya ülkesi<br />

arasında yer alıyor.<br />

EKONOMİK SONUÇLAR BEKLENTİLERİ KARŞILADI<br />

Dünyada finansal kriz devam etmesine rağmen,<br />

Özbekistan’da GSYİH %8, sanayi ürünlerinin üretim hacmi<br />

%8, köy işletmeleri yaklaşık olarak %7, inşaat-montaj<br />

çalışmaları %18 oranında artan Özbekistan’da, geçtiğimiz<br />

yıl beklenen göstergeler içinde seyreden enflasyon oranı<br />

ise %5,6 oldu. Önde gelen dünya ekonomik durum değerlendirmelerinde,<br />

2014-2015 dönem sonuçları ve <strong>2016</strong>-2017<br />

arası büyüme beklentilerine göre dünyada ekonomik<br />

olarak hızla gelişen beş ülke arasında Özbekistan’ın yer<br />

aldığını söyleyen Karimov, 2015’te Birleşmiş Milletler Gıda<br />

ve Tarım Örgütü’nün (FAO) üye ülkelerine gıda güvenliğinin<br />

sağlanması alanında bin yıllık hedeflere ulaşılması<br />

ile ilgili ödül verdiği 14 ülke arasında Özbekistan’ın da yer<br />

aldığını açıkladı.<br />

Dünya ticaretinin büyüme temposunun yavaşlamasına ve dış<br />

talebin azalmasına, önemli ihracat ürünlerinin küresel fiyatlarında<br />

düşüş yaşanmasına rağmen, Özbekistan’ın dış ticaret<br />

cirosunda pozitif bakiyeye ulaşmayı başardığını da ekleyen<br />

Karimov, böylelikle devlet rezervlerinin büyümesinin sağlandığını<br />

söyledi. “Kamu borcunun düşük düzeyde olması ve<br />

GSYİH’ye oranla %18,5’i geçmemesi, ülkede makroekonomik<br />

istikrarın güçlendiğinin kanıtıdır” diyen Karimov, gelir<br />

dağılımında eşitsizliği ifade eden ve uluslararası gösterge haline<br />

gelen Gini endeksinde Özbekistan’ın 2015 yılında 0,280<br />

seviyesinde olduğunu belirtti. Bu katsayı 2000 yılında 0,<strong>39</strong>0<br />

idi. Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin göstergelerine<br />

göre bu katsayı oldukça düşük. Karimov’a göre halkın<br />

gelirinde yaşanan artış, iç tüketim talebinin artmasına katkı<br />

sağladı. Bir yıl içerisinde perakende ticaret hacmi %15 oranında,<br />

ücretli hizmet hacmi ise %10,8 arttı.<br />

Öte yandan Karimov, Özbekistan’ın hammadde kaynaklarına<br />

dair bazı değerlendirmelerde de bulundu: “Yapılan<br />

hesaplamalara göre, yüksek katma değerli ürünlerin üretilmesi<br />

sonucunda petrokimya ürünlerinin (yeni çeşitlerin<br />

geliştirilmesi ile birlikte) üretim hacmi 2030 yılında 3,2 kat,<br />

demir ürünlerin 2,3 kat, demir dışı madenlerin 2,2, mineral<br />

gübre çeşitleri dâhil kimya sanayi ürünlerin üretimi ise 3,2<br />

kat oranında artabilir.”<br />

6 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


Offshore oil rig<br />

North Sea, UK<br />

www.hazarworld.com<br />

<strong>ŞUBAT</strong>-MART <strong>2016</strong><br />

1 MART<br />

17-19 <strong>ŞUBAT</strong><br />

1-3 <strong>ŞUBAT</strong> AVRASYA YÜKSEKÖĞRETİM<br />

BARSELONA <strong>2016</strong><br />

ECON<strong>WORLD</strong><br />

1-3 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />

BARSELONA, İSPANYA<br />

Dünya Ekonomik Araştırma<br />

Enstitüsü (WERI), Piemonte<br />

Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü<br />

(IRES) ve Ostrava Teknik<br />

Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin<br />

birlikte düzenlediği İkinci<br />

Uluslararası İktisat Kongresi<br />

dünyanın her yerinden<br />

akademisyenleri bir araya getirerek,<br />

fikir alışverişinde bulunmalarını,<br />

teorik ve uygulamalı araştırma<br />

sonuçlarını tartışacak bir ortam<br />

yaratmayı ve gelecekteki ortak<br />

araştırmalar için bir ağ oluşturmayı<br />

hedefliyor.<br />

ZİRVESİ<br />

17-19 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

EURIE dünya çapında<br />

yükseköğretim kurumları, eğitim<br />

hizmet sağlayıcıları ve<br />

akademisyenlerin, Avrasya Bölgesi<br />

ile işbirliği kurmak ve geliştirmek<br />

amacıyla bir araya geldiği yeni bir<br />

platformdur. EURIE kapsamında,<br />

katılımcıların bilgilerini<br />

arttırabilecekleri, iletişim ağlarını<br />

genişletebilecekleri ve işbirliği<br />

fırsatlarından faydalanabilecekleri<br />

bir konferansın yanı sıra<br />

uluslararası eğitim temalı bir sergi<br />

de gerçekleştirilecek.<br />

GREAT BÖLGESEL PETROL VE<br />

DOĞAL GAZ ZİRVESİ<br />

1 MART <strong>2016</strong><br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

Zirve, İngiliz ve Türk şirketlerini bir<br />

araya getirerek gerek Türkiye’deki<br />

gerekse Azerbaycan ve<br />

Kazakistan’daki fırsatların<br />

öğrenileceği ve bölgedeki projelerin<br />

ortaklaşa kazanılması için Birleşik<br />

Krallık-Türkiye işbirliklerinin<br />

kurulmasına dair imkânların<br />

tartışılacağı bir platform sunmayı<br />

hedefliyor.<br />

Nearly 50 years of North Sea oil and gas<br />

production has created a business infrastructure<br />

of over 3,000 companies. For a world-leading<br />

supply chain, choose the UK.<br />

gov.uk/ukti<br />

<strong>HAZAR</strong> TAKVİMİ<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong><br />

5. ULUSLARARASI TEMIZ VE YEŞIL<br />

ENERJI KONFERANSI (ICCGE )<br />

1-3 Şubat <strong>2016</strong><br />

Roma, İtalya<br />

8. ULUSLARARASI BILGI YÖNETIMI<br />

KONFERANSI<br />

23-24 Şubat <strong>2016</strong><br />

Tahran, İran<br />

İSTANBUL 9. ULUSLARARASI İŞ,<br />

EKONOMI, SOSYAL VE BEŞERI<br />

BILIMLER KONFERANSI<br />

(BESSH<strong>2016</strong>)<br />

27-28 Şubat <strong>2016</strong><br />

İstanbul, Türkiye<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

7


ÖZEL HABER<br />

<strong>2016</strong> AZERBAYCAN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK YILI<br />

ORTA DOĞU’DAKI MEZHEP<br />

ÇATIŞMASI RISKINE<br />

AZERBAYCAN’DAN<br />

BIRLEŞTIRICI ÇÖZÜM<br />

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in<br />

<strong>2016</strong> yılını “Çok Kültürlülük Yılı” ilan etmesi<br />

sonrasında ülkede çok önemli bir olaya imza atıldı.<br />

Bugün Türkiye’nin çevresindeki ülkelerde giderek artan<br />

mezhepsel çatışma riskinin önüne geçmek için aksiyon<br />

alınması gerekiyor. Bu çerçevede Azerbaycan’da İlham<br />

Aliyev’in davetiyle Bakü Haydar Mescidi’nde Sünni<br />

ve Şiiler bir araya gelerek mezhep çatışmalarının son bulması<br />

için beraber namaz kılıp, dua ettiler. Azerbaycan’da Sünni ve<br />

Şiilerin Çok Kültürlülük Yılı kapsamında aynı vakitte ve aynı<br />

yerde namaz kılmaları bölge barışı için örnek alınması gereken<br />

bir hareket. Bu tür birleştirici örneklerin artması olası risklerin<br />

önüne geçmek için ciddi önem arz ediyor.<br />

Tarihte birçok defa bu iki mezhep mensupları bir araya getirilmeye<br />

çalışılsa da bu konuda devamlılık sağlanabilmiş değil.<br />

Üstelik son dönemlerde Türkiye’nin çevresindeki bölgede,<br />

Suriye, Irak gibi ülkeler başta olmak üzere bu iki mezhep<br />

mensupları arasında ilişkiler giderek geriliyor. Özellikle son<br />

zamanlardaki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunu dünya<br />

kamuoyunun da gündemine taşıdı. Ancak gerilen ilişkiler<br />

sadece bu iki mezheple de sınırlı değil. Bölgede birçok farklı<br />

radikal grup, farklı mezhepsel çatışmaları körüklüyor. Bunun<br />

neticesinde giderek artan tansiyon çeşitli riskleri de beraberinde<br />

getiriyor.<br />

HASEN Dış Politika ve Güvenlik Merkezi Uzmanı Prof. Dr.<br />

Mesut Hakkı Caşın, “Bugün Suriye’de gelinen noktada Orta<br />

Doğu bölgesinde Şiiler ile Sünniler arasında ciddi bir yol ayrımı<br />

veya belki de çatışmaların ileride mezhepsel boyut kazanma<br />

riski bulunuyor” diyor.<br />

MEZHEP ÇATIŞMALARI BÖLGEDE YAYILMA RISKI TAŞIYOR<br />

Nitekim bölgede bu tür çatışmalar sonucunda oluşan göç<br />

dalgaları, bu çatışmaların daha geniş zeminlere taşınmasına<br />

neden olabilir. Türkiye gibi bu bölgelerden yoğun göç alan<br />

ülkelerde, mezhep çatışmalarını körüklemek isteyenler mevcut<br />

ortamdan istifade edebilir. Bu tür risklerin önüne geçmek<br />

için Azerbaycan örneğindeki gibi birleştirici devlet politikaları<br />

benimsenmesi önem taşıyor.<br />

Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşın, “Çok kültürlü ve çok dinli<br />

bir bölge olan Anadolu ve Kafkasya’ya baktığımızda<br />

Azerbaycan’da İlham Aliyev’in<br />

davetiyle Bakü Haydar<br />

Mescidi’nde Sünni ve Şiiler bir<br />

araya gelerek mezhep<br />

çatışmalarının son bulması için<br />

beraber namaz kılıp, dua ettiler.<br />

Azerbaycan’ın bu açılımını çok yararlı buluyorum. Hem<br />

Şiilerin hem Sünnilerin aynı camide bir araya gelmeleri tüm<br />

Kafkasya devletlerine güzel bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca bu<br />

hareketi bölgedeki Müslüman ülkelere de kardeşliği, İslam<br />

birliğini güçlendirici çok akıllıca, örnek bir tavır olarak tanımlayabiliriz”<br />

diyor.<br />

Dini çözümsüzlüğün ve islamofobinin bütün dünyada giderek<br />

yayıldığı şu günlerde Bakü Haydar Mescidi’nde hayata geçen<br />

bu buluşma aslında tüm dünyaya yönelik bir barış mesajı<br />

olarak algılanmalı ve Azerbaycan’ın çok kültürlülük teması ile<br />

yaptığı birleştirici çalışmalar bölge ülkelerine örnek olmalı.<br />

8<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


<strong>HAZAR</strong> COĞRAFYASINDA KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN İZLERİ<br />

Bin Melodi<br />

Bir Senfoni<br />

.<br />

16 BIN<br />

DOLAR<br />

TOPLAM ÖDÜL<br />

1 EYLÜL <strong>2016</strong><br />

SON BAŞVURU TARİHİ<br />

www.hazarkisafilm.com<br />

ONLINE BAŞVURU


HABER ANALİZ<br />

DDOS SALDIRILARI<br />

DDOS<br />

DDOS SALDIRILARINDAN<br />

KORUNMAK MÜMKÜN MÜ?<br />

Geçtiğimiz yılın Aralık ayında Türkiye’ye karşı kimilerine göre<br />

uluslararası literatüre geçecek bir DDos saldırısı gerçekleşti.<br />

AYHAN GÜCÜYENER<br />

HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />

MERKEZI<br />

Estonya’yı 2007 yılında hedef<br />

alan ve ülkedeki birçok hayati<br />

hizmeti felç eden siber saldırılar,<br />

bir ülkenin kritik altyapılarının<br />

siber saldırılar karşısında ne kadar<br />

savunmasız olabileceğini gözler önüne<br />

serdi. Bankacılık faaliyetlerinin %95’ini<br />

online olarak gerçekleştiren ve 2005’ten<br />

beri online oylama (e-voting) sistemini<br />

kullanan ülkede, DDos (Dağıtık Servis<br />

Engelleme) yöntemiyle başlayan siber<br />

saldırılar sonrası Estonya siber güvenlik<br />

önlemlerini önemli ölçüde arttırdı ve<br />

dahası bu olay, NATO başta olmak üzere<br />

birçok ülkeyi ve uluslararası aktörü<br />

alarma geçirdi.<br />

DDos saldırıları Türkiye’yi de es geçmedi.<br />

2015’in son günlerinde Türkiye’nin<br />

uğradığı DDos saldırıları gündemden<br />

uzun süre düşmedi. Birçok kaynağa<br />

göre, bu saldırı niteliği ve boyutu gereği<br />

uluslararası literatüre geçecek kadar<br />

ciddiydi. Saldırıları Anonymus grubunun<br />

üstlenmesine karşın, kimin ya da kimlerin<br />

sorumlu olduğu hala tam olarak tespit<br />

edilemedi. Yurt dışı kaynaklı olduğu<br />

10<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

ifade edilen saldırılar birçok kamu ve özel kuruluşun<br />

internet servislerinde kesintiler yarattı. Ardından gelen<br />

ikinci dalgada ise Türkiye’deki bankalar hedef alındı,<br />

birçok kurumun internet bankacılığı hizmetlerinde<br />

aksamalar meydana geldi. Bununla beraber, yetkililer<br />

bu saldırıların herhangi bir güvenlik endişesi<br />

yaratmadığının altını çizdi. Yapılan açıklamalar<br />

gösteriyor ki, saldırganlar bankaların sistemine sızmayı<br />

başaramadı, kritik bilgilere ulaşamadı fakat sadece<br />

erişimi engelleyici bir trafik yarattı.<br />

DDOS SALDIRILARININ MALİYETİ ÇOK YÜKSEK<br />

Ülkemizde de sıkça konuşulmaya başlanan siber<br />

saldırılar günümüzde hem devlet ve karar alıcılar hem<br />

de iş dünyası için en önde gelen risk faktörlerinden<br />

biri. Juniper Networks’e göre siber saldırıların küresel<br />

ekonomiye maliyetinin 2019 yılına kadar 2,1 trilyon<br />

dolar gibi ciddi bir rakama ulaşması bekleniyor.<br />

Büyüyen tehditler ölçüsünde, siber güvenliğe ayrılan<br />

bütçelerin katlanarak artacağı da öngörüler arasında.<br />

CB Insights’ın araştırmalarına göre küresel ölçekte<br />

yapılan siber güvenlik yatırımları 2013 senesinde 1,7<br />

milyar dolarken 2014 senesinde bu rakam 2,5 milyar<br />

dolara ulaştı.<br />

Siber saldırılar iş dünyası için de ciddi bir risk ve<br />

tehdit unsuru. Örneğin, 6 ila 24 saat arasında süren bir<br />

DDos (Dağıtık Servis Engelleme) saldırısının sonucu<br />

bir şirket için 500 bin dolarlık bir kayıp yaratabilir. Öte<br />

yandan, finansal risklerin yanı sıra, siber saldırılar<br />

özel şirketler için itibar ve güven kaybı, fikri mülkiyet<br />

haklarının zarar görmesi ve hatta kimi zaman<br />

kritik ticari bilgilerin çalınması ile sonuçlanabilir.<br />

Kaspersky’nin Ocak 2015’te gerçekleştirdiği<br />

araştırmalara göre, DDos saldırısı mağdurlarının<br />

%61’i kritik veri ve bilgilerine ulaşmakta güçlük<br />

yaşıyor, %38’i ticari faaliyetlerini sürdüremiyor, %33’ü<br />

ise olası iş fırsatlarını kaçırdığını ifade ediyor. Buna<br />

rağmen mağdurların %72’si saldırıya uğradığını<br />

müşterilerinden ve kamuoyundan gizleme eğiliminde.<br />

Büyük çaplı DDos saldırılarını, basın ve diğer<br />

kaynaklardan takip edebilmek mümkün. Örneğin,<br />

Şubat 2000’de Yahoo’nun maruz kaldığı DDos saldırısı<br />

incelenmeye değer bir vaka çalışması. Araştırmalara<br />

göre saldırıların gerçekleştiği üç saat süresince<br />

Yahoo yaklaşık 500 bin dolarlık bir zarara uğradı ve<br />

Yahoo’nun taleplere cevap verme oranları %10’a kadar<br />

düştü. Bu saldırının hemen ertesinde, bu kez ünlü<br />

e-ticaret siteleri hedef alındı. Sonuç olarak, amazon.<br />

com, eBay.com, E-Trade gibi dev markaların toplam<br />

kayıplarının 1,2 milyar dolar olabileceği tahmin ediliyor.<br />

SANS Enstitüsü’ne göre ise, yalnızca Amazon’un<br />

saatlik maddi kaybı 200 ila 300 bin dolar arasında.<br />

Ticaretin yanı sıra, DDos saldırıları kamu<br />

hizmetleri, eğitim gibi alanları da hedef alıyor.<br />

Örneğin, ABD’de New Jersey eyaletinin saygın<br />

okullarından Rutgers Üniversitesi’nin uzunca bir<br />

süre dönemsel aralıklarla DDos saldırılarına maruz<br />

kaldığı biliniyordu. Sonuç olarak öğrenciler okulun<br />

anlamına geliyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

11


DDOS SALDIRILARI<br />

DDOS<br />

web sunucularına ve hatta internete dahi bağlanamadı,<br />

ödevler, finaller ve araştırmalar konusunda ciddi<br />

sıkıntılar yaşandı. Ardından durum o kadar ciddi<br />

boyutlara vardı ki üniversite bugüne kadar sadece bu<br />

saldırıların önüne geçmek için güvenlik firmalarına<br />

toplam 3 milyon dolar ödedi.<br />

DDOS SİBER SALDIRGANLARIN FAVORİLERİNDEN<br />

Siber saldırganların en çok tercih ettiği yöntemlerden<br />

biri olan DDos saldırıları kısaca, farklı kaynaktan aynı<br />

hedefe doğru gönderilen ağ iletişim saldırıları olarak<br />

adlandırılıyor. Saldırıların oluşturabileceği ciddi<br />

finansal ve kurumsal itibar kayıplarına rağmen SANS<br />

Enstitüsü’nün 2014’te 378 farklı kurum üzerinde yaptığı<br />

araştırmaya göre, ankete katılan kurumların %63’ü DDos<br />

saldırılarına karşı savunmaya ilişkin herhangi bir bütçe<br />

ayırmıyor. Dahası söz konusu kurumların %22,9’unun bu<br />

saldırılara karşı bir savunma planı yok. Peki, bir DDos<br />

saldırısı nelere yol açabilir ve doğru bir bilinçlendirme ile<br />

eğitim bize neler kazandırabilir?<br />

Kurumların siber güvenlik önlemleri alırken son<br />

teknolojiyi takip etmesi ve bu bağlamda maddi kaynak<br />

ayırarak teknolojiye yatırım yapması elbette önemli<br />

bir çözüm yöntemi. Ancak hiçbir teknoloji DDos<br />

saldırılarının %100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />

birçok uzman, son kullanıcı farkındalığının arttırılması<br />

ve insan kaynağına yatırım yapılmasının kritik<br />

olduğunun altını çiziyor. Elbette bu noktada, farkındalık<br />

arttırmaya ve teknik donanım kazandırmaya yönelik<br />

eğitimlerin önemi öne çıkıyor.<br />

Bu çerçevede, Hazar Strateji Enstitüsü’nün, kritik<br />

altyapıların korunması alanında faaliyet gösteren<br />

CIPALERT platformu, 27 Ocak <strong>2016</strong> tarihinde ‘DDos<br />

Hiçbir teknoloji DDos saldırılarının<br />

%100 önüne geçemiyor. Bu çerçevede<br />

birçok uzman, son kullanıcı<br />

farkındalığının arttırılması ve insan<br />

kaynağına yatırım yapılmasının<br />

kritik olduğunun altını çiziyor.<br />

Saldırılarından Korunma Sanatı’ eğitimini düzenledi.<br />

Eğitimde son dönemde gündemi sıkça işgal eden ve<br />

Türkiye kritik altyapılarını da hedef alan DDos (devre dışı<br />

bırakma) saldırıları ve korunma yöntemleri konu edildi.<br />

Unutmamak gerekir ki DDos saldırılarında, saldırganın<br />

hangi kaynaklarını kullandığı, hangi açıklardan,<br />

zafiyetlerden faydalandığı, kimi ve neyi hedef aldığı<br />

hakkında bütüncül bir bakış açısı geliştirmek ve<br />

bilgi sahibi olmak, bu saldırılara karşı en etkin ve en<br />

ucuz şekilde karşı koymanın başlıca anahtarı. Birçok<br />

uzman, pro-aktif bir zafiyet değerlendirmesinin DDos<br />

saldırılarına karşı koymada kritik olduğunu ifade ediyor.<br />

Bu çerçevede uzmanlara göre, DDos’a ilişkin riskler<br />

tamamen kuruluşu ilgilendirdiğinden, savunma<br />

direkt olarak kuruluş tarafından yönetilmeli ve eğer<br />

gerekiyorsa farklı aktörler savunma için yönlendirilmeli.<br />

Bunun için de DDos saldırılarını ve çözüm yöntemlerini<br />

iyi tanımak, uygulanabilecek savunma yöntemleri ve<br />

alternatifleri konusunda bilgi sahibi olmak gerekiyor.<br />

12 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


GÖRÜŞ<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

SURİYE MÜLTECİ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ EKSENİNDE<br />

AB-TÜRKİYE GERİ KABUL ANLAŞMASI:<br />

FIRSATLAR<br />

VE RİSKLER<br />

PROF. DR. MESUT HAKKI CAŞIN<br />

HASEN DIŞ POLITIKA VE GÜVENLIK<br />

MERKEZI UZMANI<br />

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş,<br />

Rusya’nın müdahalesi ile yeni bir<br />

belirsizlik sürecine girerken, ülkelerini<br />

terk eden milyonlarca mülteci,<br />

tarihin en büyük göç dalgasını oluşturmaya<br />

ve uluslararası toplumun sınır aşan bir sorunu<br />

olmaya devam ediyor. Suriye krizinin<br />

ulaştığı boyutlar, geleneksel insani yardım<br />

mekanizmalarını zorluyor. Suriye’ye komşu<br />

devletlerin mevcut ekonomik kapasitelerini<br />

aşan ihtiyaçların karşılanmasında, uluslararası<br />

toplumun rasyonel ve sürdürülebilir<br />

ciddi tedbirler alarak ve acil yardım seferberliğini<br />

genişleterek daha etkin bir bağış sisteminin<br />

hayata geçirilmesinin gerekli olduğu<br />

varsayılıyor. Türkiye ve AB arasında akdedilen<br />

Geri Kabul Anlaşması için geri sayım<br />

başlarken, Suriye’deki iç savaş hız kesmeden<br />

devam ediyor. IŞİD terör örgütünün İstanbul<br />

terör saldırısı, Alman vatandaşlarının ölü-<br />

14<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

Almanya Şansölyesi Angela Merkel:<br />

“Türkiye’nin mülteciler konusunda<br />

AB’den yardım beklemeye hakkı var.<br />

AB-Türkiye eylem planının ana<br />

noktalarından biri, yasa dışı göçün<br />

yerine yasal göçü nasıl<br />

koyabileceğimize ilişkin.”<br />

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN TÜRKİYE İLE İŞBİRLİĞİ ARAYIŞLARI<br />

Bilindiği üzere yasa dışı göçün önlenmesi konusu, Türkiye-AB<br />

ilişkilerinde son zamanlarda öne çıkan konuların başında geliyor.<br />

Bununla ilgili olarak 16 Aralık 2013 tarihinde, Türkiye ile<br />

AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması uyarınca Türkiye,<br />

AB’ye yasa dışı olarak giden ve/veya orada yasa dışı olarak<br />

bulunan kendi vatandaşlarını ve Türkiye üzerinden geçiş yaptığı<br />

kanıtlanan üçüncü ülke vatandaşlarını geri almayı kabul etti.<br />

1 Türkiye; Yunanistan ve diğer Balkan ülkeleri üzerinden AB<br />

ülkelerine Suriyeli mülteci akınının yoğunlaşması sonrasında,<br />

Birlik üyesi devletler ile sorunun çözümü yolunda yoğun müzakereler<br />

başlattı. Görüşmelerin amacının, “Türkiye üzerinden<br />

Avrupa’ya yapılan göçmen akınını kontrol altına almak” olduğunu<br />

vurgulayan Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, “Eylem<br />

planı bu yönde çok büyük bir adım” dedi. 2 AB ve Türkiye<br />

iç savaştan kaçan Suriyeli mültecilerden oluşan göçmenlerin<br />

AB ülkelerine akınını kontrol altına almak için birlikte çalışma<br />

ve işbirliği yapma konusunda 30 Kasım’da uzlaşmaya vardı.<br />

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı ve Brüksel’de düzenlenen<br />

zirvede, işbirliği karşılığında AB Türkiye’yle ilişkilerini<br />

üç temel alanda geliştirme taahhüdü verdi: AB’ye üyelik sürecinin<br />

hızlandırılması, 3 milyar euro finansal destek, Türkiye<br />

vatandaşlarına Schengen Bölgesi›nde vize serbestliği, 400 bin<br />

Suriyeli mültecinin yasal yollarla AB’ye alınması. Buna mukabil,<br />

AB’nin sunduğu bu taahhüdlerin hayata geçirilmesinin<br />

karşılığında Türkiye’den talepleri; Ankara’nın sınır güvenliğini<br />

artırması, insan kaçakçılığıyla etkin mücadele ve Geri Kabul<br />

Anlaşması’nın imzalanması olarak karara bağlanmıştır. 3<br />

Anlaşmayı değerlendiren Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-<br />

Claude Juncker: “Türkiye’den Yunanistan üzerinden Avrupa’ya<br />

gelen göçmen akınını azaltmak için Türkiye’ye ihtiyacımız var”<br />

açıklamasında bulundu. Almanya Şansölyesi Angela Merkel<br />

ise “Türkiye’nin mülteciler konusunda AB’den yardım beklemeye<br />

hakkı var. AB-Türkiye eylem planının ana noktalarından<br />

biri, yasa dışı göçün yerine yasal göçü nasıl koyabileceğimize<br />

ilişkin” dedi. 4<br />

müne sebep olurken Türk Silahlı Kuvvetleri terör örgütünün<br />

mevzilerini topçu ateşine tutuyor.<br />

SURİYELİ MÜLTECİLERİN AVRUPA GÖÇ YOLLARI<br />

Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki Suriyeli mülteciler için devreye<br />

alınması konusunda anlaştığı üç milyar euro tutarındaki<br />

mali kaynak İtalya engeline takıldı. Roma’nın paketi bloke<br />

etmesi sonrasında yardım paketi üzerinde anlaşma henüz<br />

sağlanamadı. Liderlerin önüne giden öneri ve bu öneri doğrultusunda<br />

oluşan siyasi irade, bu miktarın Avrupa Birliği<br />

1 “Yasadışı Göç Türkiye ve AB’nin Ortak Meselesidir”, İKV, http://www.ikv.<br />

org.tr/ikv.asp?id=320.<br />

2 “Göçmen krizi: AB, Türkiye eylem planı hazırladı”, BBC Türkçe, 16 Ekim,<br />

2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/10/151016_ab_turkiye_anlasma.<br />

3 “Mülteci krizi: AB ve Türkiye Karşılıklı Tavizlerle Anlaştı”, BBC Türkçe, 30<br />

Kasım 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/11/151129_ab_turkiye_zirve<br />

4 “Türkiye ve AB arasında sığınmacı uzlaşması”, Milliyet, 30 Kasım 2015,<br />

http://www.milliyet.com.tr/turkiye-ve-ab-arasinda-siginmaci/dunya/<br />

detay/2155794/default.htm.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

15


SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

II. Dünya<br />

Savaşı’ndan sonra<br />

Avrupa’yı sarsan<br />

en büyük mülteci<br />

krizinde Türkiye<br />

ve Almanya iki<br />

kilit ülke. Alman<br />

Şansölyesi Angela<br />

Merkel Başbakan<br />

Ahmet Davutoğlu’nu<br />

Berlin’de karşıladı.<br />

bütçesiyle, üye ülkelerin ulusal bütçelerinden ortaklaşa paylaşılması<br />

yönündeydi. Üye ülkeler başından bu yana ceplerinden<br />

mümkün olan en az miktarda para çıkması için uğraşıyor.<br />

Geçtiğimiz aylarda bu konudaki tartışma tavan yapınca<br />

Avrupa Birliği Komisyonu, Birlik bütçesinden verilmesini<br />

önerdiği 500 milyon euro düzeyindeki dilimi ikiye katlayarak<br />

yaklaşık bir milyar euro seviyesine yükseltmişti. Geri kalan<br />

2 milyar euronun ise ulusal bütçelerden karşılanması öngörüldü.<br />

5 3 milyar euronun 1 milyar euroluk bölümünün AB<br />

bütçesinden tedarik edilmesi konusunda uzlaşma sağlanmıştı.<br />

İki milyar euroluk bölümün ise ekonomik güçleri göz önünde<br />

bulundurularak doğrudan AB üyesi ülkelerin yapacağı<br />

katkılardan sağlanması planlanıyor. 6 Türkiye’ye vaat edilen<br />

mali yardımı savunan Merkel, sığınmacı krizinin aşılması için<br />

söz konusu yardımın gerekli olduğunu vurgulayarak “Türkiye,<br />

2 milyondan fazla sığınmacıyı kabul etti. Peki, 500 milyondan<br />

fazla nüfusu olan Avrupa Birliği ne yaptı” dedi. “Türkiye’nin<br />

üzerine düşeni yapmadığı söylenemez” diyen Merkel, “Biz<br />

Avrupalılar da bu konudaki ödevlerimizi hızlıca yapalım ki,<br />

Türkiye’den daha çok çalışmasını isteyebilelim” açıklamasında<br />

bulundu. 7 Almanya Şansölyesi Angela Merkel, 2,5 milyon<br />

sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin çok az uluslararası<br />

yardım aldığının altını çizdi. Angela Merkel, “Bu durum, sığınmacıların<br />

her zaman Türkiye’de kalacakları anlamına gelmiyor.<br />

Hepimiz Suriye’de ateşkesin sağlanmasını ve daha sonra<br />

insanların yurtlarına dönmelerini istiyoruz” ifadesini kullandı.<br />

Merkel’in müspet açıklamalarına rağmen, Avrupa Birliği üyesi<br />

5 AB’de “Üç Milyar” Tartışması”, Amerika’nın Sesi Radyosu, 16 Ocak <strong>2016</strong>, http://<br />

www.amerikaninsesi.com/content/abde-uc-milyar-tartismasi/3147500.html<br />

6 “AB içinde Türkiye anlaşmazlığı”, Almanya’nın Sesi radyosu, 15 Ocak <strong>2016</strong>,<br />

http://www.dw.com/tr/ab-i%C3%A7inde-t%C3%BCrkiye-anla%C5%9Fmazl%C<br />

4%B1%C4%9F%C4%B1/a-18982300<br />

7 “Merkel Türkiye’yi Savundu”, Hürriyet, 9 Ocak <strong>2016</strong>, http://www.hurriyet.<br />

com.tr/merkel-turkiyeyi-savundu-40038269<br />

ülkelerin toplumları, yapılan kamuoyu araştırmalarında,<br />

mültecilerin ülkelerine gelmelerine karşı çıkarken, sığınma<br />

taleplerinde bulunan mültecilerin ülkede güven ve istikrarı<br />

tehdit ettiği görüşünün öne çıktığı gözlemleniyor.<br />

AB ÜYESİ ÜLKELERİN KAMUOYLARINDA MÜLTECİ<br />

KARŞITI ALGI<br />

Nitekim Almanya’nın Köln kentinde Saint Silvestre’de yeni<br />

yıl kutlamaları sırasında yaşanan taciz olaylarının failleri<br />

arasında çok sayıda mültecinin bulunması Şansölye Angela<br />

Merkel’in siyasal popülaritesine olumsuz yansıdı. Halkın<br />

korku ve kaygıları karşısında, hükümet yetkilileri hassas bir<br />

siyasi durum ve ırkçı tutumlarla karşı karşıya kaldı. Danimarka<br />

ve İsveç ise Schengen Anlaşması’na ve uluslararası<br />

hukukun öngördüğü 1851 ve 1967 tarihli mülteci antlaşmaları<br />

ile AB Mülteci Hukuku’nda esasları belirlenen geri göndermeme<br />

ilkesinin emredici mutlak hukuki hükmüne rağmen,<br />

Almanya topraklarından ülkelerine giriş yapan mültecileri<br />

kısa yoldan durdurmaya çalışıyor.<br />

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise İtalya’nın Suriyeli<br />

sığınmacılara yapılacak AB yardımına karşı çıkmasını eleştirerek,<br />

“Burada yaşayan insanlara yardım elinizi uzatmazsanız,<br />

Türkiye ile işbirliği yapmazsanız, o insanlar zamanla<br />

size gelecek” dedi. Savaştan kaçan insanlara ellerinden gelen<br />

imkânı sunmaya çalıştıklarını belirten Çavuşoğlu, uluslararası<br />

toplumun kamplar nedeniyle Türkiye’yi takdir ettiklerini<br />

hatırlattı ancak bunun yeterli olmadığını, maddi destekte de<br />

bulunmaları gerektiğini dile getirdi.<br />

ZORLUKLAR VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI<br />

Suriye halkı, insani olarak acılarının dindirilmesi yolunda,<br />

diplomatik ve askeri tedbirlerin yanı sıra, ekonomik ve insani<br />

yardım elinin uzatılmasını çaresizlik içinde umut ediyor. <strong>2016</strong><br />

16 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

AVRUPA GÖÇMENLER HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYOR?<br />

2014<br />

AB dışından<br />

AB içi<br />

Göç kaygı verici<br />

Bence göçmenler....<br />

2015<br />

ülkeyi güçlendirir ülke için yüktür<br />

Yüzde 0 30 60 90 0 20 40 60 80<br />

Yunanistan<br />

Yunanistan<br />

İtalya<br />

Fransa<br />

İspanya<br />

İngiltere<br />

Almanya<br />

Polonya<br />

İtalya<br />

Fransa<br />

İspanya<br />

İngiltere<br />

Almanya<br />

Polonya<br />

Kaynak: Pew Research, The German Marshall Fund<br />

Economist.com, “Europe’s boat people”, The Economist, 19 Mayıs 2015, http://www.economist.com/blogs/graphicdetail/2015/05/graphics<br />

başında kışın kendini iyice hissettirmesine rağmen Uluslararası<br />

Göç Örgütü tarafından yapılan kritik açıklamada, Akdeniz<br />

ülkelerinden Avrupa’ya geçerek sığınma başvurusunda bulunan<br />

mülteciler ile göçmen nüfusun sayısının 770 bini aştığı,<br />

bu süreçte 3210 sığınmacının denizde boğularak hayatını kaybettiği<br />

veya kaybolduğu belirtildi. Yine, Örgüte göre, 2015 yılı<br />

içerisinde Avrupa ülkelerine Türkiye üzerinden 600 binden<br />

fazla mülteci göç etti. 8 ECHO öncelikli olarak, Türkiye’de bulunduğu<br />

tahmin edilen Suriyeli mültecilerin %85’ini teşkil eden<br />

kamp dışı mültecilere yapılan insani yardımlara destek veriyor.<br />

ECHO, Danimarka Mülteci Konseyi, Welthungerhilfe, Uluslararası<br />

Göç Örgütü (IOM) ve Hayata Destek gibi uluslararası ve<br />

Türk ajanslarıyla işbirliği yaparak en ağır durumdaki mültecilerin<br />

gıda ve temel ihtiyaçlara erişimini sağlıyor. Avrupa Birliği,<br />

UNHCR ile birlikte Devletin, geçici koruma altındaki Suriyelilere<br />

eğitim ve sağlık gibi hizmetleri sağlama kapasitesini destekliyor.<br />

Devletin kayıt kapasitesi, ekipman ve teknik yardımların<br />

sağlanmasıyla destekleniyor. 9<br />

MÜLTECİLERİN GELDİKLERİ KAYNAK ÜLKELER VE AB ÜYESİ<br />

ÜLKELERE SIĞINMA TALEPLERİ<br />

Öte yandan, Suriye iç savaşı devam ederken, ülke içinde halkın<br />

büyük bir kısmı, Suriye ordusunun uyguladığı izolasyon<br />

nedeni ile açlık ve ölüm tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor.<br />

BM, Uluslararası Kızılhaç Komitesi yardım konvoyları ile<br />

açlıktan ölümlerin başladığı Suriye’nin Madaya kasabasına<br />

yardım malzemesi yolluyor. BM gözlemcileri, Suriye savaşında<br />

tüm taraflardan kuşatma marifetiyle açlık ve ilaçsızlığı silah<br />

olarak kullanan kişi ve grupları belirlediklerinin altını çizerken,<br />

8 “Uluslararası Göç Örgütü: Avrupa’ya Mülteci Akını Kış Dinlemiyor!”,<br />

AB Haber 5 Kasım 2015, http://www.abhaber.com/uluslararasi-gocorgutuavrupaya-multeci-akini-kis-dinlemiyor/<br />

9 “Suriye Krizinde AB’nin Türkiye’ye Desteği”, http://avrupa.info.tr/tr/ab-vegoecmen-krizi.html<br />

Türkiye ve AB arasında Suriye<br />

mülteci krizi ile ilgili ortak çözüm<br />

arayışı üretilmesinde acil olarak<br />

işbirliğine ihtiyaç duyuluyor.<br />

bunun uluslararası insan haklarını ve kanunları ihlal etmek<br />

anlamına geldiğini kaydediyor. ABD’nin Birleşmiş Milletler<br />

temsilcisi, durumu 1940’lı yıllara benzeterek, “Şu anda yüz<br />

binlerce insan bilinçli olarak kuşatma altında açlığa mahkûm<br />

ediliyor. Bu manzara bize İkinci Dünya Savaşı’nı çağrıştırıyor”<br />

açıklamasında bulundu. 10<br />

Görüldüğü üzere, Türkiye ve AB arasında Suriye mülteci krizi<br />

ile ilgili ortak çözüm arayışı üretilmesinde acil olarak işbirliğine<br />

ihtiyaç duyulduğu söylenebilir. Suriye iç savaşının ortaya<br />

çıkardığı insanlık dramının Rusya’nın askeri müdahalesi ile<br />

Türkiye sınırlarını zorladığı, ekonomik ve ulusal güvenlik<br />

boyutu ile de zarar verici tehlikeli bir boyuta tırmandığı bu<br />

kısa makalenin özünü teşkil ediyor. Bu konuda ümit verici<br />

bir gelişme olarak, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’ye ilişkin<br />

2254 numaralı kararı gereğince, altı ay içinde “güvenilir,<br />

kapsayıcı ve mezhepsel olmayan bir yönetim” oluşturulması,<br />

18 ay içinde ise BM gözetimi altında “özgür ve adil seçimler”<br />

yapılması kararına bağlandı. 11 Ancak, Viyana’da 18 Ocak’ta<br />

10 “Suriye için İkinci Dünya Savaşı benzetmesi”, Euronews Haber.<br />

11 “BM Suriye konusunda uzlaştı: Ateşkes ve müzakere yolu açıldı”, BBC<br />

Türkçe, 19 Aralık 2015, http://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/12/151219_<br />

bm_suriye_karar<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

17


SURİYE MÜLTECİ SORUNU<br />

SURIYELI MÜLTECI KRIZINDE AB’NIN<br />

TÜRKIYE’YE TAAHHÜDÜ<br />

• AB’ye üyelik sürecinin hızlandırılması<br />

• 3 milyar euro finansal destek<br />

• Türkiye vatandaşlarına Schengen<br />

Bölgesi'nde vize serbestliği<br />

• 400 bin Suriyeli mültecinin yasal yollarla<br />

AB’ye alınması<br />

AB’NIN TÜRKIYE’DEN TALEPLERI<br />

• Türkiye’nin sınır güvenliğini artırması<br />

• İnsan kaçakçılığıyla etkin mücadele<br />

• Geri Kabul Anlaşması’nın imzalanması<br />

gerçekleşecek ateşkes görüşmelerine rağmen, Suriye’den<br />

kaynaklanan bu müşterek insanlık sorununun hafifletilmesi,<br />

Türkiye’den Avrupa ülkelerine deniz ve karadan yoğunlaşan<br />

mülteci akımının kontrol altına alınarak, yönetilebilir hale<br />

gelmesi için taraf devletler arasında önemli bir mutabakat<br />

oluştuğu söylenebilir. Ancak bu sürecin başarıyla ilerlemesi,<br />

AB’nin bir yandan Türkiye’nin mali külfetine ortak olmasına<br />

diğer yandan da AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye karşı oyalayıcı<br />

değil samimi adımlar atmasına bağlı. Bu yardımlar olmadığı<br />

takdirde, radikal terör örgütleri eğitimsiz ve işsiz kalan<br />

bu genç kitleleri kendi amaçları doğrultusunda kirli emellerine<br />

alet edebilirler. Halen, 2,5 milyon Suriyeli mülteciye açık<br />

kapı ilkesini insani gerekçelerle uygulayan, ekonomik açıdan<br />

8 milyar dolar katkıda bulunan Türkiye, haklı olarak uluslararası<br />

toplumdan anlayış ve rasyonel, uygulanabilir yardım<br />

modellerinin acilen inşasını talep ediyor. Başbakan Yardımcısı<br />

Numan Kurtulmuş,<br />

Avrupa Birliği’ne sığınma başvurusu yapanların sayısının 428<br />

bin 735 olduğuna dikkat çekiyor: “450 bin kişinin içerisinde<br />

158 bin kişinin başvurusunun kabul edildiği bilgisi vardır, her<br />

gün Akdeniz’in bir yerinde batan göçmen gemisi. Botlar batıyor<br />

ve yüzlerce insan denize saçılıyor, maalesef birçoğu da hayatını<br />

kaybediyor.” 12 Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek ise<br />

“Türkiye, Avrupa’ya ulaşmaya çalışan Suriyeli mülteciler için<br />

12 “Türkiye’de Mülteciler İçin Harcanan Para Dudak Uçuklatıyor”, Haberler.com,<br />

18 Eylül, <strong>2016</strong>, http://www.haberler.com/suriye-koordinasyontoplantisi-7703735-haberi/.<br />

Türkiye ve Avrupa Birliği’nin<br />

mülteci krizinde geldiği sürecin<br />

başarıyla ilerlemesi, AB’nin bir<br />

yandan Türkiye’nin mali külfetine<br />

ortak olmasına diğer yandan da<br />

AB’ye üyelik sürecinde Türkiye’ye<br />

karşı oyalayıcı değil samimi<br />

adımlar atmasına bağlı.<br />

bir açık hava hapishanesi olamaz” dedi. 13 Kanaatimizce asıl ve<br />

nihai çözüm, Suriye’deki savaş ortamının sonlandırılması, BM ve<br />

uluslararası toplumun inisiyatifle Suriye halkının vatanlarına özgür<br />

bir şekilde dönerek, barış içinde birlikte yaşama koşullarının<br />

sağlanmasıdır. Son tahlilde, AB’nin karşı karşıya kaldığı mülteci<br />

krizini tek başına çözememesi, birliği Türkiye’nin başından beri<br />

önerdiği uluslararası işbirliği noktasına getirdiği unutulmamalı.<br />

Yarın vahim sonuçların önlenmesi amacı ile en kısa sürede AB<br />

ülkeleri hukuken taahhütlerini yerine getirerek, ayrımcılık yapmaksızın<br />

Türkiye ile ortak çözümleri acilen hayata geçirmeliler.<br />

13 “Şimşek: Türkiye, Mülteciler İçin Açık Hava Hapishanesi Olmayacak”,<br />

Gerçek Bizde, 18 Ocak <strong>2016</strong>, http://gercekbizde.com/haber.asp?gundem=7967-<br />

simsek-turkiye-multeciler-icin-acik-hava-hapishanesi-olmayacak.<br />

18 <strong>ŞUBAT</strong> 2015 <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


GELECEK İÇİN<br />

İNŞAA EDİYORUZ<br />

Kurulduğu günden bu yana dünya standartlarında<br />

boru hatları, yollar, tüneller, endüstriyel tesisler<br />

ve binalar inşa eden FERNAS, deneyimli ve<br />

dinamik kadrosu, sektördeki birikimi ve<br />

yerli-yabancı ortaklarından edindiği güçle hep<br />

daha ilerisini hedefliyor.


ANALİZ<br />

GÜRCİSTAN<br />

<strong>2016</strong>’DA GÜRCİSTAN’IN ANA GÜNDEMİ:<br />

SEÇİMLER, EKONOMİ VE NATO<br />

2015 yılının sonunda Gürcistan’daki yönetim değişikliği sürprizi <strong>2016</strong> yılında<br />

ülke ile ilgili başka gelişmelerin şifrelerini de veriyor.<br />

20<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

DR. EFGAN NIFTIYEV<br />

HASEN STRATEJI VE POLITIKA<br />

DIREKTÖRÜ<br />

Gürcistan 2015 senesini önemli bir<br />

yönetim değişikliği ile kapattı. 33<br />

yaşındaki genç Başbakan İrakli<br />

Garibaşvili 23 Aralık’ta görevi<br />

bıraktığını açıkladı. Parlamenter yönetim<br />

sistemine henüz geçmiş olan Gürcistan’da<br />

bu yönetim değişikliği, yaklaşan parlamento<br />

seçimleri öncesinde Gürcistan Rüyası<br />

bloğunun son kamuoyu yoklamalarında<br />

Birleşik Ulusal Hareket karşısında 13 puan<br />

geriye düşmesi üzerine siyasi bir hamle<br />

olarak yorumlandı. Bu gelişmeye ek olarak<br />

Gürcistan’ın NATO’ya üyelik süreci, Rusya<br />

ile ilişkiler ile aynı zamanda Gazprom’la<br />

başlayan müzakereler ve parlamento<br />

seçimleri <strong>2016</strong> yılında Gürcistan’ın siyasi<br />

ajandasında takip edilmesi gereken ana<br />

maddeler.<br />

DEĞİŞİM RÜZGARININ ARKASINDAKİ SEÇİM<br />

STRATEJİSİ<br />

2012 yılında yapılan parlamento<br />

seçimlerinden sonra Gürcistan’da 3<br />

başbakan değişimi yaşansa da, Gürcistan’ın<br />

politik oryantasyonunda herhangi bir<br />

değişim söz konusu olmamıştı. Diğer<br />

taraftan kariyer basamaklarını hızla<br />

tırmanan ve 31 yaşında başbakanlık<br />

makamına yükselen Garibaşvili’nin istifası,<br />

Gürcistan Rüyası bloğunda seçim öncesi<br />

bir kan değişimi olarak yorumlanabilir.<br />

Ayrıca bloğun Kivirikaşvili gibi daha<br />

tecrübeli bir isimle seçimlere girme<br />

stratejisi olarak da görülebilir. Daha önce<br />

Ekonomi Bakanlığı ve kısa bir süre Dışişleri<br />

Bakanlığı yapmış olan Kivirikaşvili,<br />

Başbakan olarak atandıktan sonra yaptığı<br />

ilk açıklamada Gürcistan’ın Batı yönlü<br />

politikasında, Gürcistan Rüyası bloğunun<br />

çizgisinde herhangi bir değişikliğin söz<br />

konusu olmayacağının ve kabinede büyük<br />

bir revizyon yapmayacağının işaretlerini<br />

verdi. İktidar partisinin başbakan değişimi<br />

taktiğinin seçimlerde başarılı olup<br />

olmayacağı ise bu sene ekonomik ve siyasi<br />

alanda yaşanacak gelişmelere bağlı olacak.<br />

Son 10 yılda hızlı bir ekonomik ve siyasi<br />

reform süreci içerisine giren Gürcistan,<br />

2008 Ağustos’undaki savaşa rağmen<br />

ekonomik alanda belirli bir ivme ve istikrar<br />

yakalayabildi. 2000’li yılların başında 1.000<br />

doların altına gerileyen kişi başına düşen<br />

milli gelir 2014 sonu itibariyle 3.600 dolara<br />

yükselmiş durumda. 2003-2007 yılları<br />

arasında çift rakamlı büyüme oranına ulaşan<br />

Gürcistan daha sonraki yıllarda ortalama<br />

%5 oranında büyüdü. Avrupa Birliği ile<br />

yapılan Serbest Ticaret Anlaşması’nın yanı<br />

sıra Gürcistan özellikle komşu Azerbaycan<br />

ve Türkiye ile ekonomik ilişkilerini hızla<br />

geliştirdi ve her iki ülkeden milyarlarca<br />

dolar yatırım çekti. Sadece Güney Gaz<br />

Koridoru’nun gerçekleşmesi aşamasında<br />

Gürcistan ekonomisine toplamda 2 milyar<br />

dolar civarında yatırım yapılmış olacak.<br />

Azerbaycan, Gürcistan’ın %22 ile en fazla<br />

ihracat yaptığı ülke olurken, Türkiye<br />

ise ithalatta birinci sırada. Fakat global<br />

ekonomide yaşanan sıkıntılar ile birlikte<br />

Gürcistan ekonomisi de yavaşlama trendine<br />

girdi ve 2014 yılı itibariyle ekonomik büyüme<br />

%4 oldu. Bu trend hem Azerbaycan hem<br />

de Türkiye ekonomisinin yavaşlaması ile<br />

birlikte <strong>2016</strong> yılında da muhtemelen devam<br />

edecek. Gürcistan’ın dış borçlanması 13,4<br />

milyar dolar civarında ve bu rakam gayri<br />

safi yurtiçi hasılanın neredeyse %80’ine<br />

denk geliyor. Ülkenin döviz rezervi 2 milyar<br />

doların üzerindeyken tasarruf oranı %21 ve<br />

bu, potansiyel ekonomik riskleri göğüslemek<br />

adına önemli.<br />

Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan arasında<br />

ekonomik ve askeri alanda oluşturulmaya<br />

çalışılan üçlü mekanizmaların Gürcistan’ın<br />

geleceği için önemi daha da artacak.<br />

Bağımsızlıktan bu yana doğu batı hattında<br />

gelişen bu üçlü işbirliği Cumhurbaşkanları,<br />

Dışişleri ve diğer bakanlıklar düzeyinde<br />

yapılan zirveler Güney Gaz Koridoru, Bakü-<br />

Tiflis-Kars Demiryolu gibi mega projelerin<br />

gerçekleşmesi gibi somut projelerin<br />

hızlanmasına da yol açacaktır. Gürcistan’ın<br />

bu bağlamda Hazar Transit Koridoru’nun<br />

da kilit ülkelerinden biri olduğunu da<br />

unutmamak gerekir.<br />

NATO ÜYELİĞİ İÇİN SOMUT ADIM ATILIR MI?<br />

Gürcistan’ın Rusya ve NATO ile ilişkileri<br />

de yakından takip edilmesi gereken bir<br />

diğer ana gündem maddesi. 2008 Bükreş<br />

KİŞİ BAŞINA DÜŞEN GELİR (DOLAR)<br />

1992 1995 1998 2001 2004 2007 2010 2013<br />

2014<br />

4000<br />

3500<br />

3000<br />

2500<br />

2000<br />

1500<br />

1000<br />

500<br />

0<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

21


GÜRCİSTAN<br />

Gürcistan Başbakanı İrakli Garibaşvili (solda) 23 Aralık 2015 tarihinde görevinden istifa ettiğini açıkladı. Garibaşvili’nin koltuğuna, Dışişleri Bakanı ve<br />

Başbakan Yardımcısı Giorgi Kvirikaşvili (sağda) geçti.<br />

Zirvesi’nde Gürcistan’ın NATO üyeliği için çağrı yapılmıştı<br />

fakat ittifak üyesi Fransa ve Almanya gibi ülkelerin<br />

itirazlarıyla Gürcistan’a Üyelik Eylem Planı verilmemişti. 2011<br />

yılında NATO adaylığı resmileşen Gürcistan, 5 yıl geçmesine<br />

rağmen henüz üyelik için en kritik eşik olan Üyelik Eylem<br />

Planı’nı almış değil. Bu konuda NATO içerisinde de ortak<br />

kanaat henüz oluşmamış durumda. Türkiye’nin başı çektiği<br />

birçok NATO ülkesi Gürcistan’ın üyeliğine destek verirken,<br />

Almanya ve bazı Batı Avrupa ülkeleri bu konuda çok istekli<br />

görünmüyor. 2008 yılında patlak veren Rusya ile savaş birçok<br />

ittifak ülkesini Rusya ile ilişkileri germeme adına Gürcistan’ın<br />

tam üyeliğine destek vermekten kaçındırıyor. Gürcistan<br />

resmileri ülkenin üyelik şartlarını yerine getirdiğini en üst<br />

seviyeden ifade etse de (Gürcistan NATO askeri misyonlarına<br />

en çok asker gönderen ittifak ülkesi olmayan ülkelerden<br />

birisi) NATO henüz bu konuda gereken adımı atmış değil.<br />

Fakat bu süre zarfında Balkan ülkelerinden Karadağ ittifaka<br />

üyeliğe davet edildiğini de dipnot olarak geçmekte fayda<br />

var. Diğer yandan Gürcistan’ın savunma kapasitesini ve<br />

standartlarını NATO ile uyumlaştırma yolunda önemli yol<br />

aldığı söylenebilir. Mayıs <strong>2016</strong>’da Varşova Zirvesi’nde üyelik<br />

konusunda somut bir adım atılması şimdilik zor görünüyor.<br />

JEOPOLİTİK RİSKLERE DİKKAT<br />

Gürcistan’ın ayrılıkçı bölgeleri Güney Osetya ve<br />

Abhazya’nın sözde bağımsızlıklarını tanıyan Rusya<br />

ile ilişkileri, Rusya’nın her iki bölge ile ortak güvenlik<br />

anlaşması yapmasıyla beraber daha da gerilmiş durumda.<br />

Gürcistan hükumeti Rusya ile pragmatik ilişkiler kurmayı<br />

arzu ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi anlamda<br />

tekrar düzene girmesi ve diplomatik ilişkilerin yeniden<br />

tesis edilmesi yakın zamanda mümkün görünmüyor.<br />

Gürcistan’ın bu konjonktürde NATO ile daha da yakınlaşma<br />

yolunda ilerlemesi ikili ilişkileri muhtemelen daha fazla<br />

gerecektir. Hükümetin son zamanlarda özellikle doğal gaz<br />

Gürcistan hükumeti Rusya ile<br />

pragmatik ilişkiler kurmayı arzu<br />

ettiğini belirtse de, ilişkilerin siyasi<br />

anlamda tekrar düzene girmesi ve<br />

diplomatik ilişkilerin yeniden tesis<br />

edilmesi yakın zamanda mümkün<br />

görünmüyor.<br />

alımı konusunda Gazprom’la yürüttüğü müzakereler de<br />

muhalefetin sert tepkisine neden olmuş durumda. Şu anda<br />

yıllık 2 milyar metreküp doğal gaz ihtiyacını büyük ölçüde<br />

Azerbaycan’dan yapılan ithalat karşılıyor. Gürcistan’ın<br />

enerji kaynağı çeşitliliği oluşturma çabaları normal olsa<br />

da, bu adımı siyasi ve askeri sorunlar yaşadığı ülkeyle<br />

atmaya çalışmasının jeopolitik riskleri de göz önüne<br />

alınmalıdır. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının ve ana<br />

muhalefet partisinin, Gazprom’la yapılmaya çalışılan enerji<br />

anlaşmasına karşı çıktığı da görülüyor.<br />

Son olarak, yaklaşan parlamento seçimlerini hem<br />

uluslararası kamuoyu hem de komşu ülkeler yakından<br />

takip edecektir. Seçim yarışının, muhalefet partisi Birleşik<br />

Ulusal Hareket ve Gürcistan Rüyası bloğu arasında geçmesi<br />

bekleniyor. Burada esas olan Gürcistan’ın istikrarını<br />

koruması ve ekonomik kalkınmasına devam etmesi.<br />

Gürcistan’ın özellikle Azerbaycan ve Türkiye ile ekonomi<br />

ve güvenlik alanlarında üçlü mekanizmalarda aktif<br />

katılımı, bölgedeki mega enerji ve ulaştırma projelerinin<br />

gerçekleşmesi anlamında önem arz edecek.<br />

22 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


M A K A L E Ç A Ğ R I S I<br />

Uluslararası hakemli dergi JoCA*,<br />

Geniş Hazar Bölgesi ile ilgili;<br />

• Enerji<br />

• Uluslararası ilişkiler<br />

• Ulaşım<br />

• Lojistik<br />

• Güvenlik<br />

• Ekonomi<br />

• Eğitim<br />

• Sosyal<br />

• Kültür ve Çevre<br />

konularında üretilmiş ulusal ve uluslararası<br />

çalışmalar yayımlar.<br />

* Senede iki kere çıkan JoCA’nın 3. sayısı için İngilizce makalelerinizi<br />

bekliyoruz.<br />

MAKALE GÖNDERMEK İÇİN: http://dergipark.ulakbim.gov.tr/jocaffairs<br />

AYRINTILI BİLGİ İÇİN: Joca@hazar.org<br />

w w w . h a z a r . o r g


RÖPORTAJ<br />

PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

24 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

“TÜRKLERİN BİRLEŞMİŞ<br />

GÜCÜ KARŞISINDA<br />

HİÇBİR KUVVET<br />

DURAMAZ”<br />

HASEN’i ziyaret eden Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Yakup Mahmudov, bugün<br />

bir millet olarak bir tarih oluşturduk ama tarihimizi başkaları<br />

kaleme aldı diyor.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

Azerbaycan Milli İlimler Akademisi<br />

Tarih Enstitüsü Başkanı Prof.<br />

Dr. Yakup Mahmudov, Türklerin<br />

oluşturduğu tarihle barışmak<br />

istemeyen siyasetçiler var diyor ve ekliyor:<br />

“Avrupa da bununla barışmak istemiyor.<br />

Bu yüzden, bir Türk endişesi, Türk’ün<br />

birleşmesine karşı bir korku, Batı’da ve<br />

Kuzey’de, Rusya’da bugün hala yaşıyor. Ama<br />

bu, uzağı göremeyen bir siyaset. Bu siyasetin<br />

geleceği yok.”<br />

Türk deyince sanki sadece Türkiye’deki<br />

Türkler kastediliyormuş gibi anlaşılıyor.<br />

Bu algı nasıl oluştu?<br />

Stalin bizim halkımızı Azerbaycançı, yani<br />

yaşamakta olduğumuz toprağın adına göre<br />

Azerbaycanlılar olarak isimlendirdi. Böylece<br />

Azerbaycan ve Anadolu Türkü arasında<br />

bir sınır çizildi. Ondan sonra literatürde ve<br />

edebiyatta Anadolu’da yaşayan Türk halkları<br />

Türkler, biz ise Azerbaycanlılar olarak<br />

isimlendirildik. Elbette bu, doğru bir bakış<br />

açısı değil. Bir gerçeğin Türkiye’de bilinmesini<br />

çok isterim: Güney Azerbaycan’da 40 milyonu<br />

aşkın Azerbaycanlı var ve onlar da Türk<br />

olarak isimlendiriliyor. Kısacası Hazar’ın<br />

kuzeyinde yaşayan bizler, Azerbaycanlı<br />

olarak isimlendiriliyoruz. Hazar’ın güneyine<br />

doğru yaşayanlar ise Türk adını muhafaza<br />

etmişler. Yani bu, tarihi açıdan hem Güney<br />

Azerbaycan’da hem Kuzey Azerbaycan’da<br />

hem de Anadolu’da yaşayanların hepsinin<br />

tek bir millet olduğu anlamına geliyor. Yani<br />

tarihte Türk olarak tanımlanan bir millettir.<br />

Bu nedenle biz, Azerbaycan tarihinde<br />

Anadolu Türkü’nü çok severiz, onu bir<br />

parçamız gibi severiz. Biz Anadolu Türkü’ne,<br />

Güney Azerbaycan’da yaşayan Türk’e, Kuzey<br />

Azerbaycan Türklerine aynı gözle bakıp,<br />

bunların tamamını tek bir halk olarak<br />

düşünürüz. Bu yüzden ulu önderimiz Haydar<br />

Aliyev, Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan<br />

Cumhuriyeti’ni bir milletin iki devleti olarak<br />

değerlendirdi. Bu bizim için son derece önemli<br />

bir tarihsel bakış açısıdır.<br />

Size göre Azerbaycan’ın Türk dünyasını<br />

birleştiren öncü bir devlet olmasının<br />

sebebi nedir?<br />

Ben Türk dünyasını altın kemere<br />

benzetiyorum. Kemeri birleştiren, bağlayan<br />

yer, bu altın kemerin başı Azerbaycan’dır.<br />

O olmasa kemer açılır, birleşemez. Türk<br />

büyükleri her zaman Türk dünyasını<br />

birleştirme uğrunda çaba gösterdiler. Osmanlı<br />

İmparatorluğu’nda Fatih de, Yavuz da, Sultan<br />

Süleyman da bunun için çalıştı. Azerbaycan’da<br />

da bizim büyük imparatorlarımız Şah<br />

İsmail Hatayi, Uzun Hasan, Nadir Şah<br />

çalıştı Türk milletini birleştirmek için. Bu<br />

birliği oluşturmak için büyük cihangirler<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

25


PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

ve hükümdarların elinde Azerbaycan’ın olması gerekirdi<br />

ki, Hazar’ın bir tarafını karşı tarafına bağlasın. Düşmanlar<br />

da bunu biliyorlar. Bu işi sadece zekasını kullanarak, hiçbir<br />

silahlı kuvvetten yararlanmadan Haydar Aliyev başardı<br />

ve Bakü-Tiflis-Ceyhan projesini hayata geçirdi. Çok uzun<br />

bir yol, bir boru hattı olması hasebiyle zor bir işti fakat<br />

siyasi değeri oldukça büyüktü. Tüm dünya böyle uzun bir<br />

güzergaha gerek olmadığını, petrolün Rusya’ya verilip bu<br />

yolla dünya pazarına çıkarılabileceğini, İran’a verilebileceğini<br />

yahut Ermenistan’dan geçirilebileceğini ifade ederek Haydar<br />

Aliyev’in üzerine geliyordu. Ama Haydar Aliyev buna izin<br />

vermedi. Çünkü o, öncesinde pahalı bir hat olarak görünse de<br />

bu boru hattının stratejik bakımdan çok kıymetli olduğunu<br />

düşünüyordu.<br />

Türklerin birleşmesini kimler, neden istemiyor?<br />

Türk dünyasını parçalamak için tarih boyunca büyük<br />

stratejik planlar yapıldı. Dünyanın her yerinde Türk<br />

dünyasının birleşmesine karşı bir endişe var. Burada,<br />

Anadolu’da Hazar Türklerine vahşet yaşattılar. Büyük coğrafi<br />

keşifler, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı, bunların hepsinin<br />

temelinde Türk halklarından intikam alma hissi yatıyor.<br />

Yani Emir Timur’un intikamı, Sultan Süleyman’ın Viyana<br />

ormanlarına kadar gitmesinin intikamı ya da Zigetvar Kalesi.<br />

Avrupa tüm bunları unutmadı. Bu yüzden İstanbul’un,<br />

Boğazlar’ın alınmasından ötürü Fatih’in soyundan olan<br />

Türklere karşı halen düşmanlık hissi besleniyor. Bu, en<br />

temel tarihi gerçekliktir. Bu nedenle büyük devletler; Batı,<br />

Çarlık, Bolşevik, hangi Rusya olursa olsun, bunlar, Türklerin<br />

birleşmesine izin vermek istemiyorlar. Eğer Anadolu Türkü<br />

Azerbaycan aracılığıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile<br />

ilişkileri artırırsa Türk dünyası birleşebilir ve Türklerin<br />

birleşmiş gücü karşısında hiçbir kuvvet duramaz.<br />

Peki bu endişe hala sürüyor mu?<br />

Bazı siyasetçiler ve Avrupa bunu hala düşünüyor, bu tarihle<br />

barışmak istemiyor. Bu yüzden, bugün hala Batı’da ve<br />

Kuzey’de, Rusya’da bir Türk endişesi, Türkün birleşmesine<br />

karşı bir korku var. Ama bu, uzağı göremeyen bir siyaset.<br />

Bu siyasetin geleceği yok. Çünkü dünya düzeni değişti. Tarihi<br />

düşmanlar da -Fransa’yla Almanya, Alsas ve Lotaringya<br />

üzerine- hep savaştılar ama bugün dostluk içindeler. Avrupa<br />

Birliği’ni kurdular, Berlin Duvarı’nı yıktılar. Bu yüzden ben,<br />

Batı dünyasında da, Rusya’da da siyasilerin uçuk düşüncelerini<br />

değiştirmeleri gerektiği kanaatindeyim. Çoktan sonlanmış olan<br />

döneme geri dönemezler.<br />

Ancak Karabağ meselesi çözülmeden arzu edilen birliğin<br />

tesis edilmesi zor gibi gözüküyor...<br />

Kafkasya’nın en eski yerli halkının Azerbaycan Türkleri<br />

olduğundan bahsetmiştik. Türkler ve bir de Gürcü düklüğünün<br />

hep bulunduğu Kafkasya’da Ermeniler yaşamamasına<br />

rağmen bugün burada en büyük problemi Ermeniler<br />

çıkarıyor. Ermenileri Rusya buraya yerleştirdi. 19. yüzyılın<br />

başlarına kadar Kafkasya’da Ermeniler yaşamıyordu, burada<br />

Ermeni devleti olmamıştı. Günümüzdeki Ermenistan devleti<br />

topraklarının hepsi eski Azerbaycan topraklarıdır. Bizim bir<br />

hanlığımız vardı: İrevan Hanlığı. 1828-1829 itibariyle Ermenileri<br />

buraya ve aynı zamanda Karabağ’a yerleştirdiler. Bu stratejik<br />

yerlere Ermenilerin yerleştirilmesiyle Türkiye’ye karşı Rusya<br />

kendisi için bir siper oluşturmuş oldu. Burada oluşturulan<br />

Hristiyan etnisitesi Petro’nun bir siyasetiydi. Petro, 1722-1723<br />

tarihlerinde Hazar’a, Derbend’e yürüdüğünde, ne kadar Ermeni<br />

varsa bizim dostumuzdur, din yoldaşımızdır deyip, “Onları<br />

İran’dan ve Türkiye’den Azerbaycan topraklarına göç ettirin,<br />

burayı vatan bellesinler” emrini verdi. Azerbaycan topraklarını<br />

onlara vatan yapmak için bu topraklarda yaşayan Sünni<br />

Müslümanları yok etmek yani soykırım yapmak gerekiyordu.<br />

Çünkü Sünni Müslümanlar Osmanlı’ya bağlıydı. Ayrıca Şii<br />

nüfusu yok etmek gerekirdi, çünkü onlar da İran’a bağlıydı.<br />

Böylece Ermeniler, İrevan Hanlığı’nın topraklarına, Karabağ’a<br />

ve Nahçıvan’a yerleştirildiler. Ama Nahçıvan halkı isyan çıkardı<br />

ve Ermenilerin oraya yerleşmesine fırsat vermedi. Bunun<br />

sonucunda, bizim topraklarımızda yeni bir etnisite oluşturuldu.<br />

28 Mayıs 1918 tarihinde ise Azerbaycan Halk Cumhuriyeti<br />

kuruldu, 29’unda Cumhuriyetimizi zorlamaları üzerine İrevan<br />

Ermenilere verildi. Daha sonra Ermeniler Zengezur’u ve<br />

ardından Dağlık Karabağ’ı aldılar.<br />

26 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

Okullarda Türkiye tarihini çok iyi<br />

anlatmalıyız. Türk genci Osmanlı<br />

tarihini bilmeli ve ona sahip<br />

çıkmalı. Tarihine sahip çıkan halk<br />

yenilmez. Tarihimize sahip çıkmak<br />

için burada, Özbekistan’da ve<br />

Azerbaycan’da da Emir Timur’a,<br />

Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />

sahip çıkmak gerek.<br />

Peki bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğuna dair<br />

somut deliller neler?<br />

Bu yerler hep Azerbaycan’ındı. Bununla ilgili tüm<br />

belgeleri St. Petersburg’dan, Moskova’dan, Berlin’den,<br />

Londra’dan, Paris’ten, Delhi’den, İstanbul’dan, Ankara’dan<br />

Azerbaycan’a topladık. Ermenilerin bu topraklara 19.<br />

yüzyılda yerleştirildiğine dair elimizde binlerce belge var.<br />

Ancak en güzel delillerden birisi bir fotoğraf: Ermeniler,<br />

1978’de göçlerinin 150. yılının tamamlanması anısına bir<br />

anıt yaptılar. Ancak 1988 yılında Karabağ’da bölücülük<br />

faaliyetleri başladığında bu anıtı yakıp yıktılar. Ancak biz<br />

tüm İrevan ve Karabağ kitaplarında kendilerinin yaptığı<br />

anıtın fotoğrafına yer veriyoruz, ayrıca yıkılmış halinin<br />

fotoğrafına da. Öte yandan büyük Rus ressam Maşkov’un<br />

1828’de Ermenilerin Karabağ’a göç etmesini işlediği bir<br />

tablosu var. Tabloda Aras’ı geçen Ermeniler ve arkada da<br />

Ağrı Dağı görünüyor. Ermeniler sahte bir tarih yazarak<br />

yüz yıllarca bize Altaylar’dan geldiğimizi söyledi. Avrasya<br />

Türkün eski vatanıdır, bizim en eski vatanımız, en eski<br />

toprağımızdır. Dede Korkut kitabı destanları Güney, Kuzey<br />

Azerbaycan’da yayıldı. Sonuç olarak bu tarafta 80 milyon<br />

Türkiye’de, 10 milyon Azerbaycan’da, öbür taraftan 40<br />

milyon Güney Azerbaycan’da Türk yaşıyor. Gürcistan<br />

topraklarında Türkler yaşıyor. Ermenilerin burada<br />

yaşaması için barış ve dostluk siyaseti yürütmesi lazım.<br />

Çünkü tarihsel açıdan o topraklar bizim.<br />

O zaman tarihimizi yeniden mi öğrenmemiz<br />

gerekiyor?<br />

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Şeki’de ortak<br />

bir Türk tarihi oluşturma kararı aldık. Bu çok önemli bir<br />

çalışma. Okullarda Türkiye tarihini çok iyi anlatmalıyız.<br />

Türk genci Osmanlı tarihini bilmeli ve ona sahip çıkmalı.<br />

Tarihine sahip çıkan halk yenilmez. Tarihimize sahip<br />

çıkmak için burada, Özbekistan’da ve Azerbaycan’da<br />

da Emir Timur’a, Sultan Süleyman’a, Bilge Kağan’a<br />

sahip çıkmak gerek. Onların arasındaki çatışmaları<br />

değil, dostlukları öğrenmeliyiz. Düşmanlığı ortadan<br />

kaldırmalıyız. Fatih, dünya tarihinin büyük kumandanıydı,<br />

fetihler yaptı. Uzun Hasan yenilikler yaptı, Azerbaycan’ı<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

27


PROF. DR. YAKUP MAHMUDOV<br />

kudretli bir devlete dönüştürdü. Türk’ün Nadir Şah gibi bir<br />

büyük kumandanı var. Bununla herkes gurur duymalı. Bu<br />

nedenle benim şahsi düşüncem, tarihimize sahip çıkmamız,<br />

tarihi yaşatmamız yönünde. Bugün bildiğimiz tarihi<br />

yabancılar, düşmanlar yazdı. Bizse düşmanların yazdığı<br />

tarihi okuyoruz. Oysa kendi tarihimizi kendimiz yazmalıyız<br />

ve bu tarihi öğrenmeliyiz.<br />

Yeniden Ermenistan’a dönecek olursak, Ermenistan’la<br />

ilişkiler nasıl normalleşir?<br />

Türkiye’nin Ermenistan’la olan tüm sınırları açılsa bile<br />

Ermenilerle ilişkiler düzelmeyecek. Ermeniler Türkiye<br />

aleyhine lobi çalışmalarından vazgeçmeliler. Ağrı Dağı’nı<br />

sahiplenme ve orada devlet kurma çabalarına bir son<br />

vermeliler. Azerbaycan’da Karabağ topraklarını kayıtsız<br />

şartsız boşaltmalılar. Ağrı Dağı’nı devlet armasından<br />

çıkartmalılar. Böyle bir durumda Ermeniler bizimle barış<br />

içinde yaşayabilirler ve sivilizasyon oluşturabilirler. Mevcut<br />

durumda ise hiçbir şey yapamazlar. Ermenistan’ın geleceği<br />

yok. Ülkenin gelecekte var olabilmesi için Türk halkı ile<br />

barış yoluna gitmesi gerektiğini anlamalılar.<br />

Ermenistan iddialarından vazgeçerse, bütün bu<br />

yaşananlar sonrasında Azerbaycan’la dost olması<br />

mümkün mü?<br />

İddialardan vazgeçerse, Karabağ’dan tüm askerlerini geri<br />

çekerse, bu toprakları Azerbaycan’a geri verirse ve barış<br />

siyaseti yürütürse, biz Ermenistan’a karşı İrevan Hanlığı<br />

Doğu Anadolu’da hiçbir zaman<br />

Ermeni devleti kurulmayacak.<br />

Çünkü buranın yerli sahipleri var.<br />

Burası İskek Türklerinin, Kimer<br />

Türklerinin, Sakh Türklerinin,<br />

Anadolu Türklerinin vatanıdır.<br />

iddiasını ileri sürmeyiz. Ama bizim tüm topraklarımızdan<br />

kayıtsız şartsız çekilmeleri gerekir. Türkiye’ye karşı<br />

iddialarından da vazgeçmeleri lazım. Doğu Anadolu’da hiçbir<br />

zaman Ermeni devleti kurulmayacak. Çünkü buranın yerli<br />

sahipleri var. Burası İskek Türklerinin, Kimer Türklerinin,<br />

Sakh Türklerinin, Anadolu Türklerinin vatanıdır. Mesela<br />

Azerbaycan’ın içinde çok sayıda etnisite, azınlıklar var. Onlar<br />

Azerbaycan medeniyetini kabul ederek kendi medeniyetlerini<br />

geliştiriyorlar. Birlikte uyum içinde yaşıyorlar. Böyle bir<br />

durumda, bizim vermiş olduğumuz topraklarda o etnisitelerden<br />

birisi olarak Ermeniler de yaşayabilir. Ancak, iddiaların, işgalci<br />

siyasetlerin, “Karabağ bizimdir, Türkler sonradan gelmişlerdir”<br />

gibi siyasetlerin sonu yok. Bu bir felaket siyasetidir. Bu siyaset<br />

Ermenistan’a felaket getirebilir.<br />

28<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


ENERJI PIYASALARI BILGI NOTU<br />

ILE ENERJI PIYASALARINI<br />

YAKINDAN TAKIP EDIN!<br />

BÜLTENIMIZE<br />

ÜYELIK IÇIN<br />

enerji@hazar.org<br />

www.hazar.org


KAPAK<br />

HOCALI KATLIAMI<br />

20. YÜZYILIN FACIASI:<br />

HOCALI KATLIAMI<br />

30 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

Ermenistan’ın arazi iddiaları ve bununla birlikte ortaya çıkan bölücülük, işgal ve<br />

soykırım siyaseti, SSCB’nin dağılması ve bağımsızlığın ilan edilmesi sürecinde<br />

Azerbaycan’ı ağır sınavlarla yüzleştirdi.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

31


HOCALI KATLİAMI<br />

HAVVA MEMMEDOVA<br />

TARIH BILIMLERI PROFESÖRÜ<br />

Ermeniler tarihte benzeri görülmemiş<br />

bir vahşetle, 20. yüzyılın en dehşetli<br />

faciası olan Hocalı Katliamı’nı yaptı.<br />

Üzerinden 24 yıl geçmiş olan Hocalı<br />

Katliamı’nda masum, günahsız insanlarımız<br />

20. yüzyılın en büyük faciasını yaşadılar.<br />

Hocalı faciası 20. yüzyılda gerçekleşmiş olsa<br />

da, facianın kökleri daha eskiye dayanıyor.<br />

I. ve II. Rus-İran savaşlarının bir sonucu<br />

olarak Ermenilerin Erivan’a, Yelizavetpol<br />

eyaletine, aynı zamanda Dağlık Karabağ’a<br />

göç ettirildiği ve onların en güzel, verimli<br />

topraklara yerleştirildiği zaman milletimizin<br />

faciası başladı.<br />

Tarihin derinlerine indikçe vardığımız<br />

kanaat ve elimizdeki tarihi bilgiler<br />

gösteriyor ki Ermeniler bir kitle halinde,<br />

hatta bir topluluk halinde 50 yıldan<br />

fazla yaşadıkları mekânı, memleketi<br />

kendilerinin ebedi toprağı, vatanı olarak<br />

görüyor. Üstelik bununla da yetinmeyerek,<br />

yaşadıkları toprağın yerel halkını sıkıştırıp,<br />

onları öz yurtlarından kovmaya, sürmeye<br />

çalışıyorlar. Ne yazık ki Ermeniler<br />

Azerbaycan’da yerel Azerbaycanlılara<br />

karşı da her zaman bu tutumu sergilediler.<br />

O halde şu sonuca varabiliriz: Avrupa’yı,<br />

Ermenilerin konuk olarak yaşadıkları<br />

toprağı kendilerinin sanma, yerel halkı<br />

kovarak oradan çıkarma ve sonra da sahte,<br />

uydurma bir tarih yazarak gerçekleri<br />

çarpıtma gibi “sürprizler” bekliyor.<br />

TARİHİ OLMADIĞI GİBİ YAZMAYA<br />

ÇALIŞMAK<br />

Ermenilerin bu garip milliyetçilik algısı,<br />

milli sorun çıkarmak bakımından<br />

“yararlı olan” Ermeni ideolojisinin<br />

propaganda silahına dönüştü.<br />

Ermeniler için düşünülmüş stratejinin<br />

gerçekleştirilmesinin üç aşaması<br />

belirlendi: Tarihi “gerekçe” ortaya<br />

koymak, dünya kamuoyunu inandırmak,<br />

işgal etmek ve işgale meşruiyet<br />

kazandırmak.<br />

ABD’li tarihçiler Justin ve Carolyn<br />

McCarthy’nin “Türkler ve Ermeniler”<br />

adlı eserinde Ermenistan adlı coğrafi<br />

yerin Ermenilere değil, Azerbaycanlılara<br />

ait olduğu belirtiliyor. Onlara göre<br />

bu arazinin adı da Türk kökenlidir.<br />

Ermeniler ise 1935 yılından beri bu<br />

gerçekleri yapay bir biçimde değiştirmeye<br />

çalışıyorlar. Ermeni tarihi ile hiçbir ilgisi<br />

bulunmayan yeni Ermeni adlarının<br />

çoğunluğu ise yapay bir biçimde<br />

Azerbaycan dilinden Ermeni diline<br />

tercüme edilerek oluşturuldu.<br />

HOCALI FACİASINA AŞAMA AŞAMA<br />

GELİNDİ<br />

Hocalı faciasının tarihini tahlil ederken<br />

bu facianın birkaç aşamadan geçtiğini<br />

görüyoruz. 1985 yılında Mihail Gorbaçov<br />

SSCB yönetimine geldiği zaman, bu<br />

32 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

devasa imparatorluğun hızla dağıldığı bir dönemde<br />

Ermeniler bunu kendi çıkarlarına kullanmaya başladılar.<br />

Bu tarihten sonra Azerbaycan’ın dahi lideri Haydar Aliyev,<br />

Kremlin’deki görevinden uzaklaştırıldı. Gorbaçov’un<br />

ekonomik konulardan sorumlu danışmanı, Ermeni<br />

Abel Agambekyan, 1987 yılının ilk aylarında Fransa’da<br />

yayınlanan “Humanite” gazetesine verdiği röportajda,<br />

Dağlık Karabağ arazisinin Ermenilere ait olduğunu söyledi<br />

ve ülkede yürütülen “yeniden yapılanma” sürecinde tarihi<br />

adaletin sağlanması görüşünü ileri sürdü. Agambekyan,<br />

“Bir ekonomist olarak ben Dağlık Karabağ Özerk<br />

Vilayeti’nin (DKÖV) ekonomik yönden Azerbaycan’dan çok<br />

Ermenistan’a bağlı olduğunu düşünüyorum” dedi.<br />

Bunu kullanan Ermeni milliyetçileri, çok önceden<br />

hazırlamış oldukları planlarını 1988 yılında gerçekleştirme<br />

çalışmalarına başladılar. Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />

ve ayrıca Moskova’nın Ermeni mafyası, özellikle de<br />

Gorbaçov’a güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin kalıntıları<br />

Azerbaycan halkının ezeli toprağı olan Dağlık Karabağ’ın<br />

Azerbaycan’dan koparılarak Ermenistan’a bağlanması<br />

için her türlü hileye başvurdu. 3 Şubat 1988 tarihinde<br />

saat 10.00’da Ermeniler Hankendi’de Dağlık Karabağ’ın<br />

Ermenistan’a birleştirilmesi talebi ile ilk mitinglerini<br />

düzenledi. 1987 yılından itibaren DKÖV’nin sosyoekonomik<br />

sorunlarını bahane eden milliyetçi unsurlarla planlarını<br />

gerçekleştirmeye başladılar. Bu; SSCB’de Mihail<br />

Gorbaçov’un yönetiminde “yeniden yapılandırma” planının<br />

gerçekleştirilmesi için başlatılan gerici bir siyasetti. Ermeni<br />

mafyası ülkede ortaya çıkan elverişli ortamı kullanarak<br />

DKÖV’nin Azerbaycan Cumhuriyeti’nin terkibinden<br />

çıkarılması için Ermeni nüfusundan imza toplamaya<br />

başladı. Aslında uzun süredir Azerbaycan hükümeti<br />

Ermeni lobisi, Ermeni diasporası<br />

ve ayrıca Moskova’nın Ermeni<br />

mafyası, özellikle de Gorbaçov’a<br />

güvenen ünlü Taşnak Partisi’nin<br />

kalıntıları Azerbaycan halkının<br />

ezeli toprağı olan Dağlık<br />

Karabağ’ın Azerbaycan’dan<br />

koparılarak Ermenistan’a<br />

bağlanması için her türlü hileye<br />

başvurdu.<br />

bu vilayeti denetleyemiyordu. Azerbaycan hükümetini<br />

sadece vilayet yönetimi değil, en küçük memurlar bile yok<br />

sayıyordu. Sonuçta vilayetin yönetim sisteminde Bakü’nün<br />

nüfuzu giderek kayboluyordu ve yerini Erivan almaya<br />

başlamıştı. Cumhuriyetimizin servetleri ve nimetleri<br />

Erivan’a taşınıyordu. “Uzman” adı altında yüzlerce<br />

taşnak vilayete getirilerek yüksek görevlere atanıyordu.<br />

“Karabağ” ve “krunk” gibi Azerbaycan karşıtı teşkilatların<br />

faaliyet alanları genişletiliyordu. Ermeni milliyetçilerinin<br />

ideolojik babalarından olan Kaputikyan, Hanzadyan,<br />

Petrosyan vs. Ermeni halkını “birliğe, dayanışmaya ve<br />

tarihi adaleti onarmak uğrunda mücadeleye” çağırıyordu.<br />

Olayların giderek tırmanmasında Ermeni yazar Zori<br />

Balayan’ın “Ocak” adlı kitabının da önemli bir rolü oldu.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

33


HOCALI KATLİAMI<br />

ÜZERİNDEN SADECE 24 YIL GEÇTİ<br />

24 yılı ardında bırakan Hocalı faciasına ilişkin bir dizi<br />

önemli olayı hatırlamak yerinde olacaktır. Kanlı 20 Ocak<br />

1990 katliamı, 1991’in 20 Kasım günü Kara köy üzerinde<br />

helikopterin düşürülmesi ve sonuçta Azerbaycan’ın<br />

hükümet ve devlet adamlarının trajik bir biçimde yaşamını<br />

kaybetmesi, 1991’in Ekim ayında tarihte ikinci defa<br />

bağımsızlığını kazanmış Azerbaycan halkının bağımsızlığını<br />

yitirme tehlikesi, 1992’nin 28 Ocak günü Ağdam-Şuşa<br />

helikopterinin düşürülmesi ve sonuçta 40 Azerbaycanlının<br />

yaşamını kaybetmesi faciaya giden yolu açmıştır.<br />

20. yüzyıl sözde Dağlık Karabağ sorununun ortaya<br />

çıkmasıyla ve orada yaşayan Azerbaycanlıların tarihi<br />

vatanlarından hem sürülmesi hem de katledilmesi<br />

ile sonlandı. İşte Hocalı faciası, bu dehşetli hadiseler<br />

sonucunda meydana geldi. Hocalı faciası; Babi Yar, Hatın,<br />

Hiroşima, Liditse, Sonqimi katliamları ile aynı mahiyettedir.<br />

BAŞKALARININ TOPRAKLARI ÜZERİNDE HAK İDDİA ETMEK<br />

Azerbaycan tarihinin hafızasına kazınmış arazi iddiası,<br />

başkalarının toprakları üzerinden kendi arazilerini<br />

genişleten Ermenilerin Azerbaycanlılara yönelik soykırımı,<br />

en nihayetinde 20. yüzyılın sonunda Azerbaycan’ın Yukarı<br />

Karabağ bölgesinde Azerbaycanlıların yaşadığı Hocalı<br />

şehrinde ve diğer Azerbaycan köylerinde yaşayanların<br />

katledilmesi ile son buldu. Aslında Hocalı şehri 20. yüzyılda<br />

üç defa böyle bir soykırıma maruz kaldı. 1905-1906, 1918-<br />

1920, 1988-1992 yıllarında Hocalı yerle bir edildi.<br />

1992 yılı Şubat ayının 25’ini 26’sına bağlayan gecede<br />

Rusya’nın 366. Motorize Piyade Alayı ile Ermeniler, Hocalı<br />

şehrinde yaşayan halka yönelik eşi görülmemiş bir katliam<br />

yaptı. Tarihimize Hocalı soykırımı olarak kazınan bu kanlı<br />

facia, binlerce Azerbaycanlının katledilmesi, esir alınması<br />

ve şehrin yerle bir edilmesine sebep oldu.<br />

Milliyetçi bölücü Ermenilerin Dağlık Karabağ’da<br />

başlattığı şiddet dolu eylemlerin sonucu olarak bugün bir<br />

milyondan fazla soydaşımız Ermeniler tarafından kendi<br />

öz yurtlarından ve yuvalarından sürüldü. Arazimizin %20<br />

’sinin Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından işgali sırasında<br />

binlerce vatandaşımız şehit oldu, sakat kaldı. Hocalı<br />

soykırımı esnasında 613 Azerbaycanlı katledilirken, 76’sı<br />

çocuk 487 kişi sakat kaldı. 1.275 kişi esir ve rehin alındı<br />

ve 150 genç kızın akıbeti ise bugüne kadar belirlenemedi.<br />

Öte yandan tarihi anıtlarımız ve eski ikamet yerlerimiz<br />

Ermeniler tarafından yerle bir ediliyor veya restorasyon<br />

kisvesi altında Ermenileştiriliyor. Dağlık Karabağ’da ve<br />

yakınlarında işgal altında olan ilçelerimizde eski yaşam<br />

alanlarına ve tarihi anıtlarımıza karşı kelimenin tam<br />

anlamıyla bir soykırım yapılıyor.<br />

YAŞANANLAR TANIKLARIN HAFIZASINDA ÇOK TAZE<br />

Bugün Hocalı faciası esnasında şehit düşmüş olanların<br />

yanı sıra, yaşanan faciayı kendi gözleri ile görüp esaret<br />

hayatı yaşamış ve ailesinden ayrı düşmüş tanıklarımız var.<br />

Kadınlara, çocuklara yapılan işkencenin tarifi mümkün<br />

değil. İsterim ki, bizzat röportaj yaptığım birkaç insanın<br />

yaşadığı faciaları bir daha gözden geçirelim. Humar<br />

Selimova’ya şöyle diyor: “Ben ‘Kardeşlerimi öldürdünüz,<br />

beni de öldürün’ diye yalvararak ağlıyordum. O geceye<br />

tanık olan birçoğu ise ‘Babamı, annemi bekliyorum.’”<br />

Hocalı’dan gelen, olayın bilincinde olan çocukların<br />

hangisine sorsanız, o tüyler ürpertici gecenin dehşetini<br />

anlatırlar. Onlardan biri de baba adı Tahir olan Hemayil<br />

Halilova’dır. Hocalı olayından sonra, Bakü şehrine gelen<br />

bu çocukla görüştüm. O zaman 6-7 yaşlarındaydı. Ancak<br />

düşüncesi, konuşması kelimelerle anlatılacak türden<br />

34 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

HOCALI’NIN TANIKLARINDAN B. MUSTAFAYEVA ANLATIYOR<br />

“Hocalı’nın yandığını görünce bir buçuk yaşındaki çocuğum Alime’yi kucağıma alıp sokağa çıktım.<br />

Her tarafı duman kaplamıştı. Annelerin, çocukların çığlıkları kulakları sağır ediyordu. Bu esnada<br />

eşim Rıza postaneden heyecanla döndü. Çocuklarımızı alıp ormana doğru yola koyulduk. Korkudan<br />

geri dönüp kalın giysilerimizi dahi alamadık. İnsan seline karışarak Gar-gar Nehri’nden geçip<br />

sürülmüş tarladan yürüdük. Epey bir yol gittikten sonra Ketik ormanına vardık. Birden çocuk kucağımdan<br />

çalılıkların üzerine düştü. Çocuğun yüzünü dikenler çizik çizik etmişti. Böyle bir gecede<br />

çocukları susturmak mümkün değildi. Gittiğimiz grubun içerisinden birkaç adam öne çıkarak ‘Kimin<br />

küçük çocuğu varsa boğarak öldürsün’ dedi. Ben kalakaldım. Bunu duyan Rıza çocuğun kafasını<br />

göğsüne sıkıca bastırarak onu susturmak istedi ve bana ‘Dur biraz, çocuğun sesini keselim,<br />

sonra yolumuza devam ederiz’ dedi.<br />

Erkekler savaşarak ilerliyorlardı. Kızlar ve gelinlerin esir düşmemesi için çocukların sesinin<br />

bastırılması gerekiyordu. Yarım saat geçtikten sonra yolumuza devam ettik. Sabaha yakın ormanın<br />

yakınlarındaki bir yola çıktık. Orada önce oğlum Vagif’i, sonra ise eşim Rıza’yı kurşunladılar,<br />

ailemiz birbirinden ayrı düştü. Bundan sonra hiçbirinden haber alamadım. Kucağımdaki çocukla<br />

insan seline karışarak ilerledim…*”<br />

*Yayın etiği açısından anlatının devamına yer verilmemiştir.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

35


HOCALI KATLIAMI<br />

değildi. Bu çocuk bir an bile o korkunç geceyi unutamıyor.<br />

Hatırladıkça gözyaşlarını tutamıyor ve babası ile veda<br />

sahnesini anlattığında bir çocuğun yaşadığı o ıstırap insanı<br />

canevinden vuruyor. Hemayil o zamanları şöyle anlatıyor:<br />

“O günler benim hafızama ebediyen silinmeyecek şekilde<br />

kazındı. Biz üç kız kardeştik. Ailemizle birlikte ormana<br />

kaçtık. Babam benim elimden tutmuştu. Kız kardeşimin<br />

birini annem, diğerini ise ninem götürmüştü. Vakit<br />

biraz ilerledikten sonra çocuklar ağlamaya başladılar.<br />

Gece olmasına rağmen atılan mermilerden dolayı<br />

her taraf aydınlıktı. Havan mermileri gökten yağmur<br />

gibi yağıyordu. Bir hayli koştuktan sonra annemden,<br />

ninemden ayrı düştük. O gece sanki tabiat kan ağlıyordu.<br />

Çok kar yağmıştı, hava buz gibiydi. Babam kâh benim<br />

elimden tutuyor kâh savaşıyordu. Sabah oluncaya kadar<br />

koştuk. Yüksek bir tepenin üstünde Ermeniler babamı<br />

kurşunla yaraladılar. Durumu giderek kötüleşiyordu,<br />

sürünemiyordu bile. Ermeni silahlıları çok yakındaydı.<br />

Ben babamın yanına oturdum, ağrıyan bir yerinin olup<br />

olmadığını sordum, ‘Hayır, hiçbir bir yerim ağrımıyor’<br />

dedi. Ama yere uzanıp kalmıştı. Yakınımızda olan Kemal<br />

dayı babama yardım etmek istedi, ancak o da ayağa<br />

kalkamadı. Babam ona beni de alarak Ağdam’a gitmesini<br />

rica etti, ‘Kıyma ona, buralarda kalmasına müsaade etme,<br />

yakalanırsa öldürürler’ dedi. Ben biraz uzaklaşmıştım<br />

ki, babam “Peki sen babanı öptün mü?” diye beni yanına<br />

çağırdı. Aman Allahım… Geri dönerek babamın boynuna<br />

sarıldım, onu yanağından öptüm. O da beni yanağımdan<br />

öptü ve “Git kızım, ben de geleceğim” dedikten sonra bana<br />

son kez sarıldı. Bu benim babamı son görüşüm oldu. O<br />

sahne gözümün önünden hiçbir zaman gitmiyor…”<br />

Hocalı’ya gereken önemi Ulu<br />

Önder Haydar Aliyev verdi. 1994<br />

yılında hayatta kalan, o tüyler<br />

ürpertici geceden kurtulan<br />

insanlarla görüştü. Onların<br />

derdine ortak oldu. Onların tüm<br />

sorunlarının çözümünü devletin<br />

himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal<br />

yas günü ilan etti.<br />

Bütün bu hatıralar çok taze ama Hocalı soykırımına<br />

önem verilmedi. Hocalı’ya gereken önemi Ulu Önder<br />

Haydar Aliyev verdi. 1994 yılında hayatta kalan, o tüyler<br />

ürpertici geceden kurtulan insanlarla görüştü. Onların<br />

derdine ortak oldu. Onların tüm sorunlarının çözümünü<br />

devletin himayesine aldı. 26 Şubat’ı ulusal yas günü ilan<br />

etti. Dünya devletlerine müracaat edip Azerbaycanlıların<br />

20. yüzyılda soykırıma ve sürgüne maruz kalması ile ilgili<br />

beyanatlar verdi. Bu beyanatlarda halkımızın başından<br />

geçen musibetlerin unutulmaması gerektiğini vurguladı.<br />

Hocalı faciasının üzerinden 24 yıl geçti. Daha da<br />

çok yıllar geçecek ancak ne Hocalı zulmü, ne de<br />

Hocalılıların acıları hafızalardan silinmeyecek, bu acı<br />

küllenmeyecek. Gelecek nesiller, o tüyler ürpertici 26<br />

Şubat gecesini asla unutmayacak.<br />

36 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


ANALİZ<br />

KANLI OCAK<br />

38<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

AZERBAYCAN<br />

HALKININ<br />

MÜCADELE AZMİNİN<br />

GÖSTERGESİ<br />

KANLI<br />

OCAK<br />

Tarihe Kanlı Ocak olarak geçen ve<br />

bir günde yüzlerce insanın ölümüyle<br />

sonuçlanan 20 Ocak faciası, Sovyetlerin<br />

dağılma sürecine son noktayı koyan<br />

olaylardan birisidir.<br />

DOÇ. DR. VASIF QAFAROV<br />

AZERBAYCAN MILLI İLIMLER<br />

AKADEMISİ<br />

Azerbaycan tarihine Kanlı Ocak<br />

faciası olarak geçen 20 Ocak<br />

1990 olaylarının üzerinden 26<br />

yıl geçti. Eski Sovyet devletinin<br />

askeri araçlarının bu tarihte Azerbaycan<br />

halkına karşı gerçekleştirdiği vahşi terör<br />

saldırısı, aslında insanlığa karşı işlenmiş<br />

en ağır suçlardan biri ve tarihte kara bir<br />

leke olarak duruyor. Milli bağımsızlığı<br />

ve ülkesinin toprak bütünlüğü uğruna<br />

mücadeleye girmiş olan sivil halkın,<br />

yüzlerce suçsuz insanın kitlesel terör<br />

sonucunda katledilmesi ve yaralanması,<br />

totaliter Sovyet rejiminin iflası sürecinde<br />

onun karanlık yüzünü tüm dünyaya bir<br />

kez daha gösterdi.<br />

Sovyet ordusunun büyük bölümünün,<br />

özel harekat kuvvetlerinin ve<br />

askerlerin Bakü’ye yönlendirilmesi<br />

daha önce görülmemiş bir vahşetle<br />

gerçekleştirildi. Komünist diktası, 1956<br />

yılında Macaristan’a, 1968 yılında da<br />

Çekoslovakya’ya karşı gerçekleştirdiği<br />

askeri müdahaleyi, söz konusu<br />

dönemde Sovyetler Birliği’nin üye<br />

ülkelerinden birisi olan Azerbaycan’da da<br />

tekrarlamaktan kaçınmadı. O dönemde<br />

Azerbaycan, komşu Ermenistan’ın<br />

saldırısına maruz kalmıştı. Böyle bir<br />

ortamda Sovyet yönetimi ortaya çıkan bu<br />

anlaşmazlığı çözmek için kesin önlemler<br />

almak yerine, tam tersine, Azerbaycan’a<br />

yönlendirilen 60 bin askerden oluşan<br />

ordu bölümlerinin bünyesine Stavropol,<br />

Krasnodar ve Rostov’dan askeri hizmete<br />

alınmış olan Ermeni asker ve subaylarını,<br />

Sovyetlerin askeri bölümlerinde hizmet<br />

eden Ermenileri, hatta Ermeni acemileri<br />

de katmıştı.<br />

BAKÜ’YE ASKERİ BİRLİK GÖNDERMEYE<br />

GEREK YOKTU<br />

Mihail Gorbaçov başta olmak üzere<br />

Sovyetler Birliği yönetimi Bakü’de<br />

“Rus ve Ermeni kartından” ustalıkla<br />

yararlandı. Güya Bakü’ye gönderilen<br />

askerler, askeriye çalışanlarının ailelerini<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

<strong>39</strong>


ANALİZ<br />

KANLI OCAK<br />

korumak, “aşırı milliyetçiler” tarafından iktidarın zorla<br />

ele geçirilmesine engel olmak amacıyla yönlendirilmişti.<br />

Fakat gerçek söylendiği gibi değildi. Sovyet yönetiminin<br />

“delilleri”, farzımuhal, gerçeğe yakın olsa bile, Bakü’ye<br />

tepeden tırnağa silahlandırılmış askeri birlik göndermeye<br />

gerek yoktu. Zira o dönemde burada ordunun 11.500 askeri,<br />

Savunma Bakanlığı’na bağlı Bakü garnizonunun çok sayıda<br />

askeri birliği ve hava kuvvetleri vardı. 4. ordunun komuta<br />

merkezi de Bakü’de bulunuyordu.<br />

Tüm bunlara rağmen, 19 Ocak 1990 tarihinde Mihail<br />

Gorbaçov S.S.C.B. Anayasası’nın 71. maddesini açık<br />

bir şekilde ihlal ederek, 20 Ocak’tan itibaren Bakü’de<br />

olağanüstü hal ilan edilmesi hakkındaki kararı imzaladı.<br />

Ancak, S.S.C.B. Devlet Güvenliği Komitesi’nin Alfa<br />

Grubu, 19 Ocak saat 19:27’de Azerbaycan televizyonunun<br />

enerji santralini patlattı ve ülkede televizyon yayınları<br />

durduruldu. Geceleyin, askeri birliklerin olağanüstü hal<br />

ilan edildiğinden habersiz olduğu sırada şehre girdi ve halkı<br />

katletti. Gorbaçov’un kararı yürürlüğe girene kadar, yani<br />

20 Ocak saat 00:00’a kadar 9 kişi öldürülmüştü. Bakü’de<br />

olağanüstü hal ilan edildiğine dair bilgi ise halka ancak<br />

20 Ocak sabahı saat 07:00’de ulusal radyo aracılığıyla<br />

bildirildi. O zamana kadar öldürülenlerin sayısı 100’e<br />

ulaşmıştı. Halbuki, Gorbaçov’un Azerbaycan’a atamış<br />

olduğu üst düzey temsilciler Bakü’de olağanüstü hal ilan<br />

edilmeyeceğini beyan ediyorlardı. İşte, yüzlerce insanın<br />

ölümüne neden olduktan sonra Nobel Barış Ödülü’nü alan<br />

Mihail Gorbaçov başta olmak üzere Sovyet İmparatorluğu<br />

yönetimi acımasızca bir katliam gerçekleştirmişti.<br />

havasına bürünmüştü. Ülke genelinde ise 3 gün yas ilan<br />

edilmişti. Azerbaycan’ın tüm bölgelerinde ve Bakü’de<br />

izdihamlara sahne olan matem mitingleri yapılıyordu.<br />

Bakü’de yapılan matem töreninde bir milyondan fazla<br />

insan bulunuyordu. Bu, Azerbaycan halkının hak, adalet,<br />

demokrasi ve bağımsızlık uğruna mücadele azmini<br />

gösteriyordu.<br />

20. yüzyılda Azerbaycan halkı 1918 ve 1991 yıllarında<br />

olmak üzere iki kez bağımsızlığını kazandı. Hem 1918 hem<br />

de 1991’de bağımsızlığın ilan edilmesinden önce Rusya<br />

Ermenilerle işbirliği yaparak Azerbaycan halkına karşı<br />

soykırım yaptı ki, bununla Azerbaycan’ın bağımsızlığına<br />

engel olmak amaçlanıyordu. 28 Mayıs 1918 istiklaline<br />

giden yol Mart 1918 soykırımından, 1991 yılındaki istiklalin<br />

yeniden yapılanmasına giden yol ise 20 Ocak 1990’daki<br />

Kanlı Ocak faciasından geçti. Her ikisinde de halkımız<br />

çok sayıda masum kurban verse de, bu faciaları halkımıza<br />

yaşatan güçler amaçlarına ulaşamadılar ve Azerbaycan’ın<br />

BAŞKENT BAKÜ MATEM HAVASINA BÜRÜNDÜ<br />

Tanklar, zırhlı araçlar Bakü sokaklarında karşılarına<br />

çıkan her şeyi eziyor, askerler her tarafa amansızca kurşun<br />

yağdırıyorlardı. İnsanlar sadece sokaklarda değil, otobüsle<br />

seyahat ederken ya da kendi evlerinde oturdukları yerden<br />

bile kurşunlara hedef oluyorlardı. Yaralıları almaya gelen<br />

ambulanslara ve sağlık çalışanlarına da ateş açıyorlardı.<br />

Birkaç gün içinde 137 kişi öldürüldü, 744 kişi yaralandı, 841<br />

kişi haksız yere hapse mahkum edildi.<br />

Bakü’de olağanüstü hal uygulanmasına rağmen, birçok<br />

insanın katledildiği olayların ardından 22 Ocak’ta<br />

Azerbaycan halkı şehitleri ile vedalaştı. Başkent matem<br />

40<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

bağımsızlığına engel olmayı başaramadılar.<br />

20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin dağılmasını zorunlu<br />

kılan son kanlı cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu buhran<br />

tüm ülkeyi sardı ve Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />

yönetiminin iflasına son noktayı Azerbaycan halkının<br />

mücadele azminin ifadesi olarak 20 Ocak olayları koydu.<br />

Bu bakımdan söz konusu olaylar tüm dünyada siyasi<br />

konjonktürün değişmesine sebep oldu, komünist sistemi<br />

tarihin hafızasına gömdü. 20 Ocak’ın tarih için siyasi özeti<br />

tam olarak bundan ibarettir.<br />

20 Ocak 1990 faciasının kurbanları 1918 Mart soykırımının<br />

kurbanlarının yattığı Çemberekend mezarlığına, şimdiki<br />

adıyla Şehitler Hıyabanı’na defnedildiler. Bakü şehrinin<br />

en yüksek noktasında bulunan Şehitler Hıyabanı,<br />

Azerbaycan’ın özgürlüğü uğruna verilen mücadelede şehit<br />

olanların yattığı bu mekan Azerbaycan halkının milli<br />

anıtına dönüştü. Azerbaycan halkı, ülkenin özgürlüğü<br />

uğruna canlarını feda eden şehitlerimizin ve cesur vatan<br />

20 Ocak olayı Sovyetler Birliği’nin<br />

dağılmasını zorunlu kılan son kanlı<br />

cinayet oldu. Kısa bir süre sonra bu<br />

buhran tüm ülkeyi sardı ve<br />

Sovyetlerin çöküşüne, Gorbaçov<br />

yönetiminin iflasına son noktayı<br />

Azerbaycan halkının mücadele<br />

azminin ifadesi olarak 20 Ocak<br />

olayları koydu.<br />

evlatlarının kahramanlık mücadelesini çok büyük bir saygı<br />

ve takdirle anmakta, aziz hatıralarına önem vermekte ve<br />

onların yiğitliklerinin kıymetini bilmektedir.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

41


İNFOGRAFİK<br />

AZERBAYCAN TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />

AZERBAYCAN<br />

TOPRAKLARININ İŞGALİ<br />

Kaynak: http://www.mfa.gov.az/files/file/ermenistan_tecavuzu.jpg<br />

http://www.karabakh.az/<br />

42 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

8 Mayıs<br />

1992<br />

ŞUŞA<br />

Arazi<br />

289 km²<br />

İşgal edildiği zaman nüfusu<br />

24900<br />

Şimdiki nüfusu<br />

30690<br />

İşgal edilmiş şehir, kasaba, köy sayısı<br />

1 şehir, 30 köy<br />

Kültürel miras<br />

103<br />

Şehit sayısı<br />

195<br />

Engelli kalanların sayısı<br />

165<br />

Milli kahramanlar<br />

4<br />

Kaynak: http://karabakh.az<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

43


BLOG<br />

HOCALI SOYKIRIMI<br />

YIKINTILARIN ARDINDAN<br />

ZİHİNLERE KAZINANLAR<br />

Hocalı Soykırımı birçoğumuzun çocukluk, gençlik veya yetişkinlik hafızasında yer<br />

alıyor. Bu olay birilerinden duyduğumuz değil, şahit olduğumuz bir soykırım.<br />

SEDA BİROL<br />

HASEN DIŞ POLİTİKA VE GÜVENLİK<br />

MERKEZİ<br />

Savaşlar arkalarında bıraktıkları yıkıntılarla<br />

anılırlar, zihinlere kazınırlar.<br />

Nedeni ya da sonucu neye dayanırsa<br />

dayansın ortaya çıkan vahşet ve yüreklere<br />

kazınan acı kalır sadece hafızalarda.<br />

Hocalı Soykırımı da, insanlığın 21. yüzyılda halen<br />

örtülemeyen ayıplarından biri. Akıllardan<br />

silinmesi ve etkisinin yok edilmesi mümkün<br />

olmayan bu dehşet verici olayın yaraları ne<br />

yazık ki halen sarılamadı.<br />

970 kilometrekarelik bir alana sahip olan<br />

Hocalı şehrinde işgal öncesinde 14.221 kişi<br />

yaşıyordu. Ne yazık ki, 26 Şubat 1992 tarihinde<br />

bu şehirde yüzyılın en kanlı ve acımasız soykırımı<br />

gerçekleşti, Hocalı şehri tamamen yok<br />

edildi.<br />

Hocalı şehri, 1991 yılının Ekim ayı itibarıyla<br />

Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından abluka<br />

altına alındı, bölgeye karayolu ulaşımının<br />

kapanması neticesinde yardımlar ulaştırılamadı.<br />

28 Ocak 1992 tarihine kadar sadece<br />

helikopterlerle yardım sağlanabildi. Ancak<br />

Şuşa şehri yakınlarında sivil bir helikopterin<br />

Ermeniler tarafından düşürülmesi ve 40<br />

kişinin ölmesiyle şehre havayolu ulaşımı da<br />

kapandı. Bu tarihten sonra elektrik ve ikmal<br />

yardımı sağlanamadı, şehir Ermeni ablukasında<br />

yoğun bir bombardımana tutuldu. Şehri<br />

kuşatan birlikler giriş ve çıkışları kapatarak<br />

havadan ve karadan bombardıman yaptıktan<br />

sonra şehre girerek tüm halkı katletti.<br />

Hocalı şehri, 1992 yılının 25 Şubat’ı 26 Şubat’a<br />

bağlayan gecesinde Ermeni silahlı kuvvetlerine<br />

Rus 366. Motorize Alayı’nın da desteği ile<br />

işgal edildi. Hocalı’da resmi rakamlara göre,<br />

63 çocuk, 106 kadın, 70’ten fazla yaşlı olmak<br />

üzere, 613 kişi katledildi. 1.275 kişi rehin alındı,<br />

25 çocuk hem annesini hem babasını kaybetti,<br />

130 çocuk ya annesini ya da babasını kaybetti,<br />

500’den fazla kişi yaralandı. 8 aile tamamen<br />

yok oldu ve 150 kişi kayboldu.<br />

HOCALI’NIN ELE GEÇIRILMESI NEDEN<br />

ÖNEMLIYDI?<br />

Dağlık Karabağ savaşının başlamasından<br />

itibaren stratejik bölgelerden biri olan Hocalı<br />

şehri, hem Ermenistan hem de Rus silahlı<br />

kuvvetleri açısından stratejik hedef olarak<br />

belirlendi. Hocalı şehri, kuzeyde Ağdam,<br />

kuzeydoğuda şimdi lağvedilmiş olan Ağdere<br />

reyonu, doğuda Kelbecer ve Laçin reyonları,<br />

güneyde Şuşa, güneybatıda ise Hocavend<br />

44<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

İşgal tarihi<br />

26 Şubat 1992<br />

Yüzölçümü<br />

970 km 2<br />

İşgalden önceki nüfus<br />

11.567 bin kişi<br />

Mevcut nüfus<br />

14.221 bin kişi<br />

İşgal altındaki yerler<br />

1 şehir 1 kasaba<br />

52 köy<br />

Sosyal-kültürel<br />

mekanlar<br />

80<br />

Şehit sayısı<br />

613<br />

Gazi sayısı<br />

487<br />

Milli kahramanlar<br />

10<br />

Hocalı reyonu ile Bakü<br />

arasındaki mesafe<br />

375 km<br />

reyonu ile sınırlanıyordu. Hocalı şehri Hankendi’nin 10 kilometre<br />

güneydoğusunda, Ağdam-Şuşa ve Askeran-Hankendi<br />

yollarının arasında konumlanıyordu. Şehrin ele geçirilmek<br />

istenmesinin en önemli sebebi ise stratejik konumu. Hocalı<br />

şehrindeki askeri havaalanı Dağlık Karabağ bölgesine ulaşımda<br />

ve askeri yardım naklinde önem taşıyordu. Dağlık Karabağ bölgesinin<br />

tek havalimanı tam da burada yer alıyordu. Halihazırda<br />

Hocalı’dan geçen Askeran-Hankendi yolu ve Hocalı’daki havalimanı<br />

Ermenistan ordusunun işgali altında. Hocalı’yı ele<br />

geçiren Ermeni kuvvetleri, ardından Şuşa, Laçin, Kelbecer,<br />

Ağdere, Ağdam, Fizuli, Cebrail ve Zengilan’ı da ele geçirdi.<br />

Hocalı Soykırımı, tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşti.<br />

Ermenistan bu vahşetle hem insan haklarını açıkça ihlal etti<br />

hem de Cenevre Sözleşmesi’ni yok saydı. Dağlık Karabağ ve<br />

çevresindeki 7 reyonun işgali ile BM Güvenlik Konseyi’nin<br />

822, 853, 874 ve 884 no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu kararlarda,<br />

Ermeni silahlı birlikleri tarafından işgal edilen toprakların koşulsuz<br />

terk edilmesi açıkça belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />

uygulanmadı. Hiçbir yaptırım gücü olmayan bu kararlara rağmen<br />

Azerbaycan’ın %20’si Ermenistan tarafından işgal edildi.<br />

Resmi rakamlara göre savaş sırasında 20 bin Azerbaycanlı şehit<br />

oldu, 100 bin kişi yaralandı, 50 bin kişi sakat kaldı. Mülteci ve<br />

Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7<br />

reyonun işgali ile BM Güvenlik<br />

Konseyi’nin 822, 853, 874 ve 884<br />

no’lu 4 kararı kabul edildi. Bu<br />

kararlarda, Ermeni silahlı birlikleri<br />

tarafından işgal edilen toprakların<br />

koşulsuz terk edilmesi açıkça<br />

belirtilse de kararlar hiçbir zaman<br />

uygulanmadı.<br />

göçmen sayısı 1 milyonu aştı. Maddi kaybın yaklaşık değeri 320<br />

milyar dolar civarında. İşte bu rakamlar yıkıntıların ne kadar<br />

büyük olduğunu gösteriyor, geride kalanların ruhunda açtığı<br />

tahribat ise hesaplanamayacak boyutta.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

45


ANALİZ<br />

TÜRKMENİSTAN<br />

TÜRKMENİSTAN İÇİN<br />

ALTERNATİF DOĞAL GAZ<br />

PİYASALARININ ÖNEMİ ARTIYOR<br />

Sahip olduğu doğal gaz rezervlerinin büyüklüğüne<br />

rağmen yeterince ihracat gerçekleştiremeyen<br />

Türkmenistan’ın, bu durumu değiştirmek için yeni<br />

pazarlara ihtiyacı var.<br />

DR. EMIN AKHUNDZADA<br />

HASEN PROJELER VE EĞITIM<br />

DIREKTÖRÜ<br />

Türkmenistan 17,5 trilyon metreküplük<br />

rezervi ile dünyada Rusya, İran ve<br />

Katar’dan sonra en çok doğal gaz rezervine<br />

sahip dördüncü ülke konumunda.<br />

Her ne kadar ülke zengin doğal gaz kaynaklarına<br />

sahip olsa da, bu kaynakları yeteri<br />

kadar geliştirip üretime yansıtamadı. Nitekim<br />

dünyadaki doğal gaz rezervlerinin %9,3’üne<br />

sahip olan Türkmenistan, dünyadaki toplam<br />

üretimin sadece %1,9’unu karşılıyor. Bu rakamlardan<br />

da görüldüğü gibi ülkede geliştirilmemiş<br />

birçok doğal gaz sahası bulunuyor. Bu<br />

sahaların geliştirilmesi ile beraber ülkedeki<br />

doğal gaz üretimi gelecek yıllarda çok daha<br />

fazla artacaktır. Türkmenistan’da doğal gaz<br />

tüketimi ise son 10 senede %84 oranında arttı.<br />

Yaklaşık 5,3 milyon nüfusa sahip olan ülkede<br />

2014 senesinde 27,7 milyar metreküp doğal gaz<br />

tüketimi yapıldı. Doğal gaz tüketiminin yüksek<br />

olmasının ana nedenlerinden biri de ülkede<br />

toplam enerji tüketiminde kaynak çeşitliliğinin<br />

yetersiz olması. Türkmenistan’ın toplam<br />

enerji tüketimi %80 doğal gaz ve %20 oranında<br />

petrolden oluşuyor. Enerjide kaynak çeşitliliği<br />

oluşturulamadığı takdirde tüketimin önümüzdeki<br />

10 yılda ikiye katlanacağı öngörülüyor.<br />

46<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

YILLARA GÖRE TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ<br />

TÜKETIMI (MILYAR METREKÜP)<br />

TÜRKMENISTAN’IN DOĞAL GAZ İHRACATINDA<br />

ÜLKELERIN PAYI (2014)<br />

30<br />

25<br />

20<br />

15<br />

10<br />

5<br />

Rusya<br />

%21<br />

Kazakistan<br />

%1<br />

ran<br />

%16<br />

Çin<br />

%62<br />

2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

Kaynak: BP Statistical Review of World Energy, Haziran 2015<br />

day 28 January 16<br />

ÇİN, TÜRKMENİSTAN’IN EN BÜYÜK PAZARI<br />

Ülkede doğal gaz tüketimi kadar üretimi de hızla artıyor.<br />

2009-2014 yılları arasında yaklaşık %91 oranında artan<br />

üretim 69,3 milyar metreküpe ulaştı. Türkmenistan Enerji<br />

Bakanlığı’nın tahminlerine göre ülkenin doğal gaz üretimi<br />

2030 senesinde 230 milyar metreküpe yükselecek. Üretim<br />

artacağı için ülkenin ihracat rakamları da doğal olarak artış<br />

gösterecektir. Peki mevcut pazarlar Türkmenistan’ın artan<br />

ihracatını karşılayabilecek mi?<br />

Türkmenistan 2014 senesine kadar 4 ülkeye doğal gaz<br />

ihraç ediyordu: Çin, Rusya, İran ve Kazakistan. Çin,<br />

Türkmenistan’ın en büyük ihracat pazarı ve 2014 senesinde<br />

ülkenin toplam doğal gaz ihracatının %62’si bu pazara yapıldı.<br />

Fakat Türkmenistan için mevcut pazarlar gelecek vaat<br />

etmiyor. Türkmenistan ikinci en büyük ihracat pazarı olan<br />

Rusya’ya 2014 senesinde 9 milyar metreküp ihracat yapsa<br />

da, Rusya 4 Ocak <strong>2016</strong> itibarıyla Türkmenistan’dan doğal gaz<br />

almayı durdurdu. Rusya gaz alımını durdurmasına gerekçe<br />

olarak fiyatları gösterdi fakat uzmanlara göre gerçek daha<br />

farklı. Rusya özellikle batı tarafından yaptırımlara maruz<br />

bırakıldıktan sonra kendi doğal gazını satmakta güçlük çekiyor.<br />

Bu durum dolaylı olarak Rusya’nın diğer ülkelerden ithal<br />

ettiği doğal gaza olumsuz yansıyor.<br />

Diğer taraftan, Türkmenistan İran’a yıllık yaklaşık 6,5 milyar<br />

metreküp doğal gaz satıyor. Fakat İran da Türkmenistan’dan<br />

aldığı doğal gazı azaltmayı planlıyor. Nitekim İran Petrol<br />

Bakanı Bijen Namdar Zengene 11 Ağustos 2015 tarihinde<br />

yaptığı açıklamada İran’ın artık Türkmenistan doğal gazına<br />

ihtiyacının kalmadığını bildirdi. Batı ile nükleer müzakerelerin<br />

olumlu sonuçlanması İran’ı bu açıklamayı yapmaya<br />

itmiş oldu. Dünyada en büyük ikinci doğal gaz rezervlerine<br />

sahip olan İran’ın önümüzdeki 6-7 sene içerisinde doğal gaz<br />

Türkmenistan için mevcut<br />

pazarlar gelecek vaat etmiyor.<br />

Türkmenistan ikinci en büyük<br />

ihracat pazarı olan Rusya’ya 2014<br />

senesinde 9 milyar metreküp<br />

ihracat yapsa da, Rusya 4 Ocak<br />

<strong>2016</strong> itibarıyla Türkmenistan’dan<br />

doğal gaz almayı durdurdu.<br />

üretimini ciddi oranda artıracağı öngörülüyor. Dolayısıyla<br />

İran pazarı da Türkmenistan için artık cazibesini kaybetmiş<br />

durumda.<br />

Öte yandan, Türkmenistan Kazakistan’a yıllık yaklaşık 0,5<br />

milyar metreküp doğal gaz satıyor. Kazakistan özellikle<br />

nüfusun yoğun olarak yaşadığı güney ve doğu bölgelerindeki<br />

ihtiyacı, altyapı yetersizliği nedeniyle Türkmenistan<br />

ve Özbekistan’dan ithal ettiği doğal gazla karşılıyor. Her ne<br />

kadar Kazakistan yaklaşık 2,5 trilyon metreküp doğal gaz<br />

rezervlerine sahip olsa da, bu kaynaklar daha ziyade ülkenin<br />

batısında bulunuyor. Kazakistan’ın batısından güneyine doğal<br />

gaz taşımak için 2010 senesinde Beyneu-Bozoi-Shymkent Boru<br />

Hattı’nın inşasına başlandı. 1475 kilometre uzunluğundaki<br />

boru hattının <strong>2016</strong>’nın ikinci çeyreğinde hizmete sunulması<br />

planlanıyor. Dolayısıyla Türkmenistan, Kazakistan’a sattığı<br />

doğal gazı da <strong>2016</strong>’nın ikinci yarısından itibaren durdurmak<br />

zorunda kalacaktır.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

47


TÜRKMENİSTAN<br />

TAPI İÇİN HALA SOMUT ADIM ATILAMADI<br />

Mevcut pazarlara bakıldığında, diğerlerine nazaran sadece<br />

Çin, Türkmenistan için gelecek vaat ediyor. Türkmenistan’ın<br />

Çin’e yapacağı ihracatın ise 2020 senesinde 65 milyar metreküpe<br />

yükseleceği planlanıyor. Bu durumda Türkmenistan<br />

yeni pazarlara yönelemezse Çin’e olan tek taraflı bağımlılığı<br />

artmış olacak. Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />

Hindistan (TAPI) Boru Hattı vasıtasıyla Pakistan ve<br />

Hindistan pazarlarına yıllık 33 milyar metreküp doğal<br />

gaz satmayı hedefleyen Türkmenistan açısından özellikle<br />

Afganistan’daki istikrarsız ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />

önündeki en büyük engel olarak kabul ediliyor.<br />

Taraflar 2012 senesinde hükümetler arası anlaşmalara imza<br />

atmış olmasına rağmen projenin yapımı ile ilgili hala somut<br />

adım atılamadı.<br />

Bu bağlamda Türkmenistan için Türkiye ve Avrupa Birliği<br />

pazarları önem arz ediyor. Aslında Türkiye ve Türkmenistan<br />

1997 senesinde yıllık 30 milyar metreküplük doğal gaz anlaşması<br />

yapmışlardı. Söz konusu anlaşmaya göre Türkmenistan,<br />

Türkiye’ye yıllık 16 milyar metreküp ve Avrupa’ya 14 milyar<br />

metreküp gaz ihraç edecekti. Bunun için Türkmenistan ile<br />

Azerbaycan arasında Hazar Denizi’nin altından geçecek,<br />

uzunluğu 300 kilometre ve kapasitesi 30 milyar metreküp<br />

olan Trans Hazar Boru Hattı’nın yapımı planlanıyordu.<br />

Ancak, Türkmenistan’daki altyapı yetersizliği boru hattının<br />

yapımının önündeki engellerden biri olarak görüldü. Keza<br />

Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-<br />

Hindistan (TAPI) Boru Hattı<br />

vasıtasıyla Pakistan ve Hindistan<br />

pazarlarına yıllık 33 milyar<br />

metreküp doğal gaz satmayı<br />

hedefleyen Türkmenistan açısından<br />

özellikle Afganistan’daki istikrarsız<br />

ortam projenin gerçekleştirilmesinin<br />

önündeki en büyük engel olarak<br />

kabul ediliyor.<br />

Türkmenistan’ın doğal gaz rezervlerinin büyük kısmı doğuda<br />

Galkınış doğal gaz sahasında bulunduğundan, doğal gazı<br />

doğudan batıya taşımak için ülke dahilinde doğu-batı boru<br />

hattının yapımına ihtiyaç duyuluyordu. Öte yandan şimdiye<br />

kadar Türkmen gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması<br />

için bir boru hattı yoktu. Türkmenistan, 23 Aralık 2015<br />

tarihinde 773 kilometre ve 30 milyar metreküp kapasiteli<br />

Doğu-Batı Boru Hattı’nın inşasını tamamlayarak hizmete<br />

48 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

TRANS <strong>HAZAR</strong> BORU HATTI<br />

RUSYA<br />

KAZAKİSTAN<br />

GÜRCİSTAN<br />

Rusya’ya giden<br />

boru hattı<br />

AZERBAYCAN<br />

Türkiye ve Gürcistan’a<br />

giden boru hattı<br />

Bakü<br />

Türkmenbaşı<br />

TÜRKMENİSTAN<br />

Sangaçal<br />

Terminali<br />

İRAN<br />

* Harita ölçekli değildir<br />

Yapımı planlanan Trans Hazar Boru Hattı<br />

Kaynak: http://bilkentgazete.wpengine.netdna-cdn.com/wp-content/uploads/2015/06/trans-caspian-gas-pipeline.jpg<br />

sundu. Dolayısıyla Türkmenistan artık doğudaki doğal gazını<br />

batıya rahat bir şekilde taşıyabiliyor. Doğu-Batı hattının yapılmasıyla<br />

beraber Trans Hazar Boru Hattı’nın önündeki önemli<br />

engellerden biri de kalkmış oldu. Boru hattı yapıldıktan sonra,<br />

Türkmenistan Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla Türkiye<br />

ve Avrupa’ya doğal gaz satabilecek. Bu kapsamda 2015 yılının<br />

Mayıs ayında Azerbaycan, Türkmenistan ve Türkiye Enerji<br />

Bakanları ile Avrupa Komisyonu’nun Enerjiden Sorumlu<br />

Başkan Yardımcısı Maros Sefcovic Aşgabat’taki zirvede bir<br />

araya gelerek Türkmenistan doğal gazının Türkiye ve AB’ye<br />

pazarlanmasını müzakere ettiler. Zirve sonrasında taraflar<br />

Türkmenistan doğal gazının Avrupa’ya pazarlanması noktasında<br />

ortak çalışma yapacaklarını beyan ettiler. Ayrıca,<br />

Sefcovic zirve sonrasında yaptığı açıklamada Türkmenistan<br />

doğal gazının 2019 senesinden itibaren AB’ye ulaşacağını<br />

tahmin ettiklerini dile getirdi.<br />

YAPAY SORUNLAR BORU HATTI YAPIMINI ENGELLİYOR<br />

Rusya, Hazar’ın hukuki statüsünü ve Hazar’da oluşabilecek<br />

çevresel sorunları gerekçe göstererek boru hattının yapımına<br />

karşı çıkıyor. Fakat birçok uzman, Rusya’nın bu tutumunun<br />

siyasi olduğunu ve Hazar’ın hukuki statüsünün sadece<br />

yapay bir sorun olarak gündemde tutulduğunu düşünüyor.<br />

Uzmanlara göre Rusya, Avrupa pazarını başka rakiplerle<br />

paylaşmak istemediği için bu adımı attı. Dolayısıyla taraflar<br />

kendi aralarında anlaştığı takdirde Trans Hazar Boru Hattı<br />

projesinin gerçekleştirilmesinin önünde hiçbir sorun kalmayacak.<br />

Nitekim Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli<br />

Berdimuhamedov 12 Aralık 2015 tarihinde yaptığı açıklamada<br />

Türkmenistan’ın iştirak ettiği doğal gaz projelerinin herhangi<br />

bir jeopolitik etkene tabi olmadığını beyan etti.<br />

Sonuç olarak, Türkmenistan ciddi doğal gaz rezervlerine<br />

sahip fakat ülke özellikle ürettiği doğal gazı pazarlama<br />

noktasında sorun yaşıyor. Her ne kadar Türkmenistan 2014<br />

senesinde 4 ülkeye doğal gaz ihraç etse de, Türkmenistan<br />

için mevcut pazarlardan sadece Çin gelecek vaat ediyor.<br />

Fakat ülkenin Çin’e aşırı bağımlılığı ülkeyi enerji güvenliği<br />

anlamında büyük sorunlarla karşı karşıya bırakabilir. Bu<br />

bağlamda Türkmenistan’ın en kısa zamanda yeni pazarlara<br />

yönelmesi, enerji güvenliği açısından hayati önemi haiz.<br />

TAPI projesi gelecek için umut vaat etse de, Afganistan’daki<br />

istikrarsız ortam projenin kısa zamanda gerçekleştirilmesini<br />

engelliyor. Türkmenistan’ın Güney Gaz Koridoru vasıtasıyla<br />

Türkiye ve Avrupa pazarlarına açılması, ülkenin pazar<br />

konusundaki engellerini kaldırmış olacak. Bu bağlamda<br />

Trans Hazar Boru Hattı projesinin gerçekleştirilmesi önem<br />

arz ediyor. Projenin yapımı ile beraber hem Türkmenistan<br />

dünyanın en büyük ikinci doğal gaz piyasasına erişme fırsatını<br />

yakalayacak hem de Türkiye ve AB, Rusya’ya olan aşırı<br />

bağımlılığı azaltabilecek.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

49


GENİŞ AÇI<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

RAKAMLAR ORANLARA YANSIMADI:<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinin paralel bir şekilde büyümesi iki<br />

ülke arasındaki işbirliğinin de derinleşmesini sağladı.<br />

DOÇ. DR. FATIH MACIT<br />

HASEN ENERJI VE EKONOMI<br />

ARAŞTIRMALARI MERKEZI UZMANI<br />

Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin<br />

hızlı bir büyüme yaşadığı 2003-2014<br />

arası dönemde Türkiye ve Kazakistan<br />

ekonomileri genel trende uygun bir<br />

ekonomik görünüm sergiledi. 2001 krizi sonrası<br />

özellikle bankacılık sektöründe ciddi bir<br />

konsolidasyon yaşayan Türkiye ekonomisi,<br />

bu dönemde küresel likiditenin bolluğunu<br />

da arkasına alarak iç talep odaklı bir büyüme<br />

ivmesi yakaladı. 2009 yılında yaşanan küresel<br />

krizde ekonomi %4’ün üzerinde bir küçülme<br />

göstermiş olmasına rağmen 2003-2014 arası<br />

dönemde ortalama ekonomik büyüme %5<br />

seviyesine yaklaştı.<br />

Aynı dönemde Kazakistan ekonomisi de yıllık<br />

ortalama %7’ye yakın bir büyüme oranı yakalarken<br />

büyümenin dinamikleri genel olarak<br />

ülkenin zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarına<br />

dayanıyor. 2002 yılından sonra hızlı bir şekilde<br />

yükselen petrol fiyatları, ülkenin gelirlerinin<br />

önemli ölçüde artmasını sağladı ve ekonomik büyümenin<br />

ana nedeni oldu. 2014 yılı sonu itibariyle<br />

bakıldığında Kazakistan’ın toplam ihracatının<br />

yaklaşık %76’sının petrol ve diğer mineral yakıtlardan<br />

geldiği görülüyor. İki ülkenin yaşadığı<br />

ekonomik gelişmeye paralel olarak ticari ilişkiler<br />

de ilerleme gösterdi. Fakat rakamlara baktığımızda<br />

bu ilişkinin istenen boyutta olduğunu<br />

söylemek zor görünüyor. Türkiye ve Kazakistan<br />

arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişimini dış<br />

ticaret ve yatırımlar olmak üzere iki ana başlık<br />

çerçevesinde değerlendirmek yerinde olur.<br />

İKİ ÜLKE ARASINDA TİCARET HACMİ<br />

ARTTI, AMA…<br />

Türkiye ve Kazakistan ekonomilerinde görülen<br />

büyüme doğal olarak iki ülke arasında ticaret<br />

hacminin de artmasına neden oldu. 2006 yılın-<br />

50<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

10<br />

2006 yılında iki ülke arasındaki<br />

toplam ticaret hacmi 1 milyar 691<br />

milyon dolar seviyesinde iken<br />

2014 yılı sonu itibariyle bu rakam<br />

2 milyar 214 milyon dolara kadar<br />

yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />

sürekli olarak Türkiye’nin dış<br />

ticarette açık verdiği bir ülke<br />

konumunda oldu.<br />

2003 7,5<br />

2004 2005 2006 2007<br />

5<br />

2008 -2,5<br />

2009 2010 2,5<br />

2011<br />

-5 2012<br />

0 2013<br />

2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012<br />

2013<br />

2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009<br />

2014<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

0<br />

5<br />

7,5<br />

YILLIK EKONOMIK BÜYÜME ORANLARI<br />

2,5<br />

-2,5<br />

-5<br />

10<br />

2014<br />

da iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi 1 milyar 691 milyon<br />

dolar seviyesinde iken 2014 yılı sonu itibariyle Kazakistan bu rakam 2 milyar<br />

214 milyon dolara kadar yükseldi. Bu süreçte Kazakistan<br />

sürekli olarak Türkiye’nin dış ticarette açık verdiği bir ülke konumunda<br />

oldu. Ürün bazında bakıldığında rafine edilmiş petrol<br />

ürünleri, demir-çelik dışındaki ana metal sanayi ürünleri,<br />

bitkisel ürünler ve tahıllar Kazakistan’ın Türkiye’ye ihraç ettiği<br />

ana kalemler olarak ön plana çıkıyor. Türkiye’nin Kazakistan’a<br />

ihraç ettiği ürünler arasında ise tekstil ve giyim eşyası, kimyasal<br />

madde ve ürünler, plastik ürünleri, genel ve özel amaçlı makineler<br />

ve mobilya gibi ürünler ilk sıralarda yer alıyor.<br />

Kazakistan’ın ihracatının önemli bir kısmı petrol ve diğer mineral<br />

yakıtlardan oluştuğundan iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin<br />

istenen boyutta olup olmadığını anlamak için Türkiye’nin<br />

Kazakistan’ın dünyadan yaptığı ithalattan ne kadar pay alabildiğine<br />

ve hangi konumda olduğuna bakmak daha faydalı olur.<br />

Kazakistan<br />

Türkiye<br />

Kazakistan<br />

Türkiye<br />

Türkiye<br />

Kaynak: TÜİK ve Dünya Bankası<br />

3000<br />

TÜRKİYE’NİN KAZAKİSTAN 2500 DIŞ TİCARETİNDEKİ PAYI DÜŞÜK<br />

Türkiye’nin 2006 yılında yaklaşık 697 milyon dolar ihracat gerçekleştirdiği<br />

Kazakistan’a ihracatını 2014 yılı sonu itibariyle 1<br />

2000<br />

milyar dolar düzeyine kadar yükseltmiş olması iki ülke arasındaki<br />

ticari ilişkilerin seyri açısından olumlu değerlendirilebilir.<br />

Fakat Kazakistan’ın<br />

1500<br />

dünyadan yaptığı toplam ithalat içerisinde<br />

Türkiye’nin payının sadece %2,47 olduğu dikkate alındığında<br />

aslında iki ülke 1000 arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesine<br />

yönelik alınacak uzun bir mesafe olduğu görülüyor. 2014 yılı<br />

sonu itibariyle 500 rakamlara bakıldığında Kazakistan’a Rusya 13,8<br />

TÜRKIYE-KAZAKISTAN DIŞ TICARET (MILYON $)<br />

0<br />

-500<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

İhracat<br />

İthalat<br />

Dõş Ticaret Dengesi<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015<br />

-1000<br />

-1500<br />

3000<br />

2500<br />

2000<br />

1500<br />

1000<br />

500<br />

0<br />

-500<br />

Kaynak: TÜİK<br />

2006<br />

2007<br />

2008<br />

2009<br />

İhracat<br />

İthalat<br />

Dõş Ticaret Dengesi<br />

2010<br />

2011<br />

2012<br />

2013<br />

2014<br />

2015<br />

-1000<br />

-1500<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

51


ABD Ukrayna<br />

Fransa<br />

TÜRKİYE-KAZAKİSTAN DIŞ TİCARETİ<br />

15000<br />

KAZAKISTAN İTHALATTA İLK 10 ÜLKE (MILYON $)<br />

12500<br />

10000<br />

7500<br />

5000<br />

2500<br />

0<br />

Rusya<br />

Çin<br />

Almanya<br />

Kaynak: Trademap.org<br />

Kore<br />

İtalya<br />

Türkiye<br />

Özbekistan<br />

milyar dolar, Çin ise 7,4 milyar dolar ihracat gerçekleştirerek<br />

ülkenin yaptığı toplam ithalattan %50’nin üstünde pay aldılar.<br />

2010 yılında Rusya ve Çin’in Kazakistan’ın toplam ithalatından<br />

aldığı payın %<strong>39</strong> olduğu dikkate alındığında Türkiye’ye kıyasla<br />

iki ülkenin Kazakistan’ın ekonomik gelişiminden ne kadar<br />

fayda sağladıkları daha iyi anlaşılıyor. Özellikle Rusya, Gümrük<br />

Birliği Anlaşması’nın hayata geçmesiyle birlikte Kazakistan’ın<br />

dış ticaretindeki rolünü önemli ölçüde artırdı. Bu ülkelerin<br />

ardından yine Almanya, ABD ve Ukrayna diğer önemli ticaret<br />

partnerleri olarak ön plana çıkıyor. Dolayısıyla bu rakamlara<br />

bakıldığında Türkiye her ne kadar rakamsal olarak Kazakistan<br />

ile ticari ilişkilerini geliştirmiş olsa da oransal açıdan bakıldığında<br />

aslında durağan ve ciddi şekilde geliştirilmesi gereken bir<br />

seyrin olduğu görülüyor.<br />

KARŞILIKLI YATIRIM İLİŞKİSİNİN GELİŞTİRİLMESİ GEREKİYOR<br />

Türkiye ile Kazakistan arasındaki ekonomik ilişkilerde diğer<br />

bir konu da karşılıklı yatırımlar. Resmi rakamlara göre<br />

Türkiye’nin Kazakistan’daki yatırımlarının birikimli tutarı 2,5<br />

milyar doların üzerinde. Kazakistan İstatistik Ajansı verilerine<br />

göre Türkiye yabancı sermayeli şirket sayısı açısından Rusya<br />

ve Çin’den sonra Kazakistan’da üçüncü ülke konumunda. Geçtiğimiz<br />

yıllarda Kazakistan’da özellikle inşaat sektöründe çok<br />

önemli projelere imza atan Türk firmaları açısından gıda sanayi,<br />

tarım, finans ve bankacılık, tıbbi hizmetler ve malzemeler,<br />

otomotiv sektörü ve inşaat malzemeleri yeni yatırım alanları<br />

olarak muhakkak dikkate alınmalı.<br />

Türkiye’nin Kazakistan’da yatırımlarını artırması anlamında<br />

bir fırsat olduğu gibi Kazak yatırımlarının Türkiye’ye çekilmesi<br />

anlamında da ciddi bir yol alınması gerektiği görülüyor.<br />

Kazakistan’ın geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’ye yaptığı en büyük<br />

Türkiye’nin potansiyel arz eden<br />

sektörlerde Kazak yatırımcılara<br />

yönelik çalışma yapması<br />

önümüzdeki dönemde karşılıklı<br />

yatırımlar anlamında da<br />

ekonomik ilişkilerin gelişmesi<br />

açısından büyük önem arz ediyor.<br />

doğrudan yatırım, Kazakistan Devlet Fonu Samruk Kazyna’nın<br />

Şekerbank’ın %33,6 oranında payını satın alması oldu. Genel<br />

olarak bakıldığında Kazakistan’ın yurt dışında bulunan 33 milyar<br />

dolara yakın doğrudan yatırımlarında Türkiye maalesef ilk<br />

sıralarda yer almıyor. Hollanda birikimli olarak 16,3 milyar dolar<br />

Kazak sermayesine ev sahipliği yaparken İngiltere’de bu rakam<br />

7,7 milyar doları geçiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin potansiyel arz<br />

eden sektörlerde Kazak yatırımcılara yönelik çalışma yapması<br />

önümüzdeki dönemde karşılıklı yatırımlar anlamında da ekonomik<br />

ilişkilerin gelişmesi açısından büyük önem arz ediyor. Bu<br />

noktada sadece doğrudan yatırımlar değil portföy yatırımları da<br />

Türkiye’nin Kazakistan ile ilişkileri anlamında üstünde durması<br />

gereken bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Kazakistan’ın toplam<br />

69 milyar dolara yakın portföy yatırımlarının 40 milyar doları<br />

ABD tahvillerinde bulunuyor. Türkiye’nin sadece 75 milyon dolar<br />

pay alabildiği bu pastadan daha fazla istifade edebilmesi için<br />

çalışma yapması gerektiği net bir şekilde görülüyor.<br />

52 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


SON GÖNDERİM TARİHİ<br />

01 MART <strong>2016</strong><br />

MAKALE<br />

ÇAGRISI<br />

BAKÜ<br />

EKIM <strong>2016</strong><br />

“TARIHTEN GELECEGE <strong>HAZAR</strong>”<br />

Hazar Bölgesi Tarihi<br />

• Hazar Denizi’nin Coğrafi Tarihi<br />

• Tarihte Hazar Bölgesi’nin Avrasya<br />

Ticaretindeki Önemi<br />

• Hazar Denizi’nin Tarihsel Jeopolitik<br />

Önemi<br />

• Hazar Denizi’nde Sualtı Arkeolojisi<br />

ve Batıklar<br />

• Hazar Denizi Tarihi Haritaları<br />

• Hazar Bölgesinin Enerji Tarihi<br />

• Hazar Bölgesi’nin Tarihi Süreç<br />

İçindeki Ekonomisi ve Ticaret<br />

Diplomasisi<br />

Günümüzde ve Gelecekte Hazar<br />

• Stratejik Konumu<br />

• Kombine Taşımacılık<br />

• Doğal Kaynaklar<br />

• Ekonomik İşbirliği<br />

• Hazar Bölgesi’ndeki Ortak Çıkarlar ve<br />

İşbirliği<br />

• Hazar Bölgesinin Enerji Kaynakları<br />

ve Modern Dünyada Enerji Güvenliği<br />

Problemleri<br />

• Uluslararası İlişkilerde Hazar Bölgesi<br />

• Hazar Bölgesinin Ekolojik Durumu<br />

cfbaku@hazar.org<br />

Detaylı bilgi için:<br />

www.caspianforum.org<br />

w w w . h a z a r . o r g


YAKIN PLAN<br />

TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />

REKABETTE KARTLARI DOĞRU<br />

OYNAMAK GEREKİYOR<br />

İran’a ambargoların kaldırılması ile birlikte Türkiye’ye yeni bir rakip<br />

daha geldi. Ancak Türkiye’nin pazarını ve yerli üretimini koruyabilmesi<br />

için bu ülkeye karşı rekabet gücünü hızla artırması gerekiyor.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

Süper marketlerin hayatımıza<br />

girmesiyle bakkalların nasıl<br />

yok olduğuna bakkalların<br />

çöküşü tamamen gözümüzün<br />

önünde gerçekleştiği için hepimiz<br />

tanık olduk. Bu aslında büyük balığın<br />

küçük balığı yutma hikayesiydi. Bir<br />

bakıma sisteme ayak uyduramayanların<br />

kenara çekildiğini gösteriyordu. Eğer<br />

rekabet edemiyorsanız tarih olmaya<br />

mahkumsunuz demektir. İşte rekabet<br />

edebilmek bu kadar önemli. Şimdilerde<br />

dünyanın gündeminde İran’ın küresel<br />

ekonomiye katılımı var. Elbette bu<br />

gündem Türkiye’yi de çok yakından<br />

ilgilendiriyor. Batılı devletlerle İran<br />

arasında varılan anlaşma, İran’ın küresel<br />

rekabet ekosistemine hızlıca adapte olma<br />

çalışmaları başlatmasına neden oldu.<br />

Bu süreçte Türkiye’yi bekleyen zorlu<br />

54<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

rekabetlerden biri de özellikle petrokimya sektöründe<br />

yaşanacak.<br />

Dünya petrokimya sektörü sıralamasının ilk üç<br />

sırasında ABD, Çin ve Suudi Arabistan var. Ancak<br />

dördüncü sıradaki Güney Kore’yi de yatırım iklimi<br />

benzerliği açısından burada saymakta fayda var.<br />

İran da bu listede ön sıralarda yer almaya çalışıyor.<br />

Fakat bu esnada Türkiye’nin petrokimya sektörünü<br />

de tehdit ediyor. Peki Türkiye bu listenin neresinde?<br />

Türkiye maalesef bu listede 34. sırada yer alıyor.<br />

Dünyanın yıllık etilen kapasitesi 151 milyar ton ve<br />

Türkiye bu kapasitenin sadece %0.<strong>39</strong>’una sahip.<br />

Halbuki Türkiye bu sıralamada Güney Kore’nin<br />

bulunduğu yeri hak ediyor. Çünkü Güney Kore<br />

Türkiye ile aynı yıllarda petrokimya sektörüne<br />

girdi ve Türkiye gibi zengin petrol ve doğal gaz<br />

rezervlerine sahip değil. Buna rağmen dünya etilen<br />

kapasitesinin yılda 15 milyar tondan fazlası Güney<br />

Kore’de üretiliyor. HASEN Uzmanı Doç. Dr. Fatih<br />

Macit, Güney Kore’nin bu yükselişini petrokimya<br />

sanayinin stratejik bir sektör olarak görülmesine ve<br />

bir dönem yerli üreticinin yüksek gümrük vergileriyle<br />

korunmasına bağlıyor: “Dünyada petrokimya<br />

sektörüne yönelik yatırımların yoğunlaştığı bu<br />

bölgelere bakıldığında yatırımlar açısından iki önemli<br />

teşvik edici faktör ortaya çıkıyor. Enerji ve hammadde<br />

maliyetlerinin toplam maliyetlerin yaklaşık %60-<br />

70’ini oluşturduğu sektörde, yatırımlar bu anlamda<br />

rekabet avantajının olduğu ülkeleri tercih ediyor.<br />

Ülkeler petrokimya sektörüne yönelik yatırımları<br />

teşvik etmek için özellikle bu alanda politikalar<br />

geliştiriyor.”<br />

Örneğin Çin’de petrokimya üreticileri kömür<br />

kaynaklarını sıfıra yakın maliyetle ve çevre<br />

regülasyonları sınırlaması olmadan hammadde olarak<br />

kullanabilirken Suudi Arabistan ise petrokimya<br />

üreticilerine hammadde olarak kullanılan propanı<br />

%30 daha düşük fiyatlarla sübvanse ederek veriyor.<br />

Ancak bu üç ülke arasında özellikle Güney Kore’nin<br />

petrokimyadaki başarısı Türkiye için ilham verici<br />

bir vaka çalışması. Büyük resme bakıldığında sanki<br />

birbirinden ayrı durumlarmış gibi görünen İran’ın<br />

küresel ticarete katılımı, yerli üreticiyi koruma<br />

faktörü, petrol ve doğal gaz fakiri Güney Kore’nin<br />

hikayesi Türkiye’nin petrokimya sektöründe ya da<br />

benzer alanlarda arzu edilen yere ulaşması için önemli<br />

veriler.<br />

ŞİMDİ YATIRIMI ÇEKME ZAMANI<br />

Başlangıç için asıl sorulması gereken soru şu: Türkiye<br />

petrokimya sektöründe bir pazar olarak mı kalacak<br />

yoksa yatırım yapılan bir ülke mi olacak? Ya da<br />

soruyu tüm sektörlere yayarsak Türkiye, İran’ın<br />

bu rekabet zincirine dahil olmasıyla elindekileri<br />

paylaşacak mı yoksa korumanın yollarını mı<br />

arayacak? İşte bugün Türkiye’nin bu konuda acilen<br />

karar vermesi gerekiyor. Türkiye bir anlamda yol<br />

ayrımında bulunuyor.<br />

Türkiye, İran’ın rekabet zincirine<br />

dahil olmasıyla elindekileri<br />

paylaşacak mı yoksa korumanın<br />

yollarını mı arayacak? İşte bugün<br />

Türkiye’nin bu konuda acilen karar<br />

vermesi gerekiyor. Türkiye bir<br />

anlamda yol ayrımında bulunuyor.<br />

Yine petrokimya üzerinden gidecek olursak bundan 50<br />

yıl önce petrokimya sektörüne adım atan Türkiye’nin<br />

sadece pazar olmak istemediği yönünde bir rota çizdiği<br />

belli. Ancak dünyada petrokimya sektörüne her yıl 30<br />

milyon ton kapasite dahil olurken petrokimya sektörü<br />

ile ilgili Türkiye’ye neden yatırım gelmediğini de çok<br />

iyi sorgulamak ve bu konuya dair çözümler üretmek<br />

gerekiyor. Bu durumun üstüne bir de Türkiye’yi hem<br />

petrokimya sektöründe hem de petrokimya ürünlerinin<br />

hammadde olarak kullanıldığı plastik sektöründe<br />

ciddi olarak zorlayacak olan İran’ın bu senaryoya dahil<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

55


TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜ<br />

olması mevcut filmin gidişatını değiştirecek. İşte bu<br />

gidişatın Türkiye’nin lehine dönmesi için Türkiye’nin<br />

çok hızlı hareket etmesi gerekiyor. Çünkü İran daha<br />

ambargolar kalkmadan petrokimya üretimine hız<br />

verdi. 2015 Mart ayının ortasından <strong>2016</strong> Ocak ayının<br />

ortasına kadar İran’ın petrokimya ihracatı %21 oranında<br />

arttı. Yani başka bir ifade ile bu periyotta 14,3 milyon<br />

ton petrokimyasal ürün ihraç edildi. Bir önceki yıl<br />

aynı periyotta ise bu rakam 11,3 milyon ton olarak<br />

gerçekleşmişti. Kabaca İran’ın yıllık petrokimya üretimi<br />

54,5 milyon ton kurulu kapasite altında 47 milyon ton<br />

civarında ve ihracatı 12 milyar doları buluyor. Kapasite<br />

artarken İran’a olası yatırım haberleri de geliyor. Alman<br />

şirketlerinin İran petrokimya sektörüne 12 milyar<br />

dolarlık yatırım yapacağı konuşulanlar arasında.<br />

İran Ulusal Petrokimya Şirketi (NPC) Direktörü<br />

Sheri Moqaddam da yaptığı bir açıklama ile yabancı<br />

şirketlerin İran petrokimya sektörüne yatırım yapmak<br />

için istekli olduklarını söyledi.<br />

ULAŞTIRMADA ÜS OL, REKABETTE AVANTAJ SAĞLA<br />

İran’da tüm bu gelişmeler olurken Türkiye’nin<br />

de acilen pozisyon alması gerekiyor. İran’ın sahip<br />

olduğu hammadde avantajına karşılık olarak rekabet<br />

stratejilerini bir an evvel ortaya koyması gereken<br />

Dünyanın ticaret merkezlerinden<br />

biri olan AB’yi üretim merkezi<br />

Asya’ya bağlayan yollar üzerinde<br />

bulunan Türkiye ile İran’ın rekabete<br />

girmek yerine başka seçenekler<br />

üzerine odaklanmaları gerekiyor.<br />

Türkiye’nin elinde bir de güçlü avantaj var: Ulaştırma.<br />

Dünya Bankası’nın Küresel Rekabet Endeksi’nin<br />

belirleyicileri olarak ortaya koyduğu 12 kriterden biri de<br />

temel gereksinimler başlığının altında bulunan altyapı.<br />

İşte bu nedenle ulaştırma, Türkiye için ucuz hammadde<br />

kozunu elinde bulunduran İran’a karşı önemli bir fırsat.<br />

Bölgedeki ulaştırma projelerinin teker teker hayata<br />

geçirilmesiyle Türkiye’nin ulaştırma konusunda küresel<br />

ticaretin önemli bir merkezine dönüşeceğinin altını<br />

çizmek yerinde olacak. Çünkü ulaştırma, üretimin diğer<br />

pazarlara yönlendirilmesi sürecinde önemli bir halka.<br />

Dünyanın ticaret merkezlerinden biri olan AB’yi üretim<br />

merkezi Asya’ya bağlayan yollar üzerinde bulunan<br />

56 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

Türkiye’nin belli bir rekabet<br />

düzeyine ulaşamadığı sektörlerde<br />

yerli üreticiyi koruyan bir politika<br />

izlemesi uzun vadede ülkenin yerli<br />

üretiminin artmasını sağlayabilir.<br />

Türkiye ile İran’ın rekabete girmek yerine başka<br />

seçenekler üzerine odaklanmaları gerekiyor. Çünkü<br />

Türkiye bu alanda bölgedeki ulaştırma koridorlarının<br />

vazgeçilmez bir parçası. 2014 yılında 811 milyar dolar<br />

olan AB-Asya dış ticaretinin 2020 yılında 1,2 trilyon<br />

dolara çıkacağı öngörüsü elbette bölgede birçok ülkenin<br />

iştahını kabartacak türden bir beklenti. Bu yüzden de<br />

ortaya çıkacak bu ticaret hacminden her iki ülke de<br />

yararlanmak isteyecek.<br />

KAZAN KAZAN POLİTİKASI HER ZAMAN İŞLEMEYEBİLİR<br />

Türkiye sahip olduğu avantajlarla rekabetini<br />

güçlendirirken atılan bazı adımlar da istenen sonucu<br />

veremeyebiliyor. Örneğin 8,2 milyon ton petrokimya<br />

üretim kapasitesine sahip olan Güney Kore ile Serbest<br />

Ticaret Anlaşması’nın Türkiye’nin lehine olmayacağı<br />

görülüyor. İki ülke arasındaki Serbest Ticaret<br />

Anlaşması 2013 yılında imzalandığında aradaki dış<br />

ticaret 5,6 milyar dolardı. Bu rakam bir yıl önce 4,5<br />

milyar dolarken, 2014 yılında ise 6,6 milyar dolar olarak<br />

gerçekleşti. Ancak esasında, dış ticaret hacminden<br />

ziyade Türkiye’nin bu ülkeye ihracat ve ithalatının<br />

ne durumda olduğuna bakılması gerekiyor. Türkiye<br />

2013 yılında 460 milyon dolar olan ithalatını 2014’te<br />

sadece 470 milyon dolara çıkardı. Ancak Güney Kore,<br />

Türkiye’ye ihracatını aynı yıllarda 6 milyar dolardan 7<br />

milyar dolara çıkarmayı başardı. Yani kısacası Serbest<br />

Ticaret Anlaşması’nın şimdilik Türkiye’den çok Güney<br />

Kore’nin menfaatine olduğu açık.<br />

Türkiye’nin belli bir rekabet düzeyine ulaşamadığı<br />

sektörlerde yerli üreticiyi koruyan bir politika izlemesi<br />

uzun vadede ülkenin yerli üretiminin artmasını<br />

sağlayabilir. Çünkü görüldüğü gibi güçlü ülkelerle<br />

yapılan serbest ticaret anlaşmaları Türkiye’ye<br />

yarardan çok zarar getiriyor. Aynı şekilde bugün<br />

ambargoların kaldırılmasıyla küresel ticarete katılan<br />

İran ile yapılabilecek olası serbest ticaret anlaşmaları<br />

yerli üretici göz önünde tutularak ve Güney Kore<br />

örneği hesaba katılarak iki kere düşünülmeli. Öte<br />

yandan Türkiye’ye yatırımı çekecek, rekabet gücü<br />

olan bir ekosistemin yaratılması için başlatılmış ama<br />

olması gerektiği seviyeye getirilememiş sektörlerin de<br />

bir an evvel tekrar ele alınıp bu kapsamda korunması<br />

gerekiyor. Petrokimya sektörü de bunlardan biri.<br />

Sonuç olarak Dünya Bankası’nın 2014-2015’i içeren<br />

Küresel Rekabet Endeksi’ne bir kez daha göz<br />

atıldığında Türkiye’nin ve İran’ın küresel rekabette ne<br />

durumda oldukları da bugünkü genel resmi veriyor<br />

ama bu ancak mevcut konjonktürde Türkiye’nin<br />

arayı daha da açması gerektiğinin motivasyonu<br />

olabilir. Dünya Bankası ülkeleri faktör, verimlilik ve<br />

yenilikçilik temelli ekonomiler olarak üçe ayırıyor.<br />

Türkiye verimlilik temelliden yenilikçilik temelli<br />

ekonomiye geçişteki ülke olarak tanımlanırken<br />

İran faktör temelliden verimlilik temelliye geçen<br />

ülke olarak tanımlanıyor. Türkiye Küresel Rekabet<br />

Endeksi’nde 144 ülke arasında 45. sırada yer alırken<br />

İran 83. sırada bulunuyor. İran’ın bir önceki dönemde<br />

de aynı sırada yer aldığını hatırlatmakta fayda var.<br />

Ancak Türkiye de bir önceki döneme göre çok ufak<br />

da olsa kan kaybetti ve 44. sıradan 45. sıraya inerken<br />

hesaplanan endeksi de 4,5 puandan 4,46’ya düştü.<br />

Türkiye’nin bir başka avantajı da iş yapma kolaylığı<br />

bakımından İran’ın çok üstünde yer alıyor olması.<br />

Dünya Bankası’nın iş yapma kolaylığı sıralamasında<br />

Türkiye 55. sıradayken İran 130. sırada yer alıyor.<br />

Türkiye’nin bu gibi avantajlarını ön plana çıkarması<br />

ve bunu uluslararası platformlarda yatırımcılara<br />

anlatabilmesi oldukça önemli. Ayrıca Türkiye’nin bu<br />

listede daha üst sıralara çıkması için ulaştırmadan<br />

yerli üretime kadar birçok alanda kartlarını rekabetin<br />

doğasına uygun oynaması gerekiyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

57


AKTÜEL<br />

ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

ÖZGÜR KADININ SESİ:<br />

ÖZBEKİSTAN<br />

SİNEMASI<br />

Özbekistan’da sinemanın doğuşu ile toplumda<br />

kadına verilen değer sorgulanmaya ve kadının<br />

özgürlük alanları genişletilmeye başlandı.<br />

01<br />

01<br />

“Gizli Fayton” (1930)<br />

02<br />

“Müslüman Kadını” (1925)<br />

03<br />

“İkinci Es” (1927) poster<br />

04<br />

“İkinci Es” (1927)<br />

05<br />

“Ölüm Minaresi” (1925) poster<br />

06<br />

Orta Asya’nın ilk milli<br />

sinemacısı Hudaybergan<br />

Divanov<br />

RUFAT AGHAYEV<br />

Yazı dizimizin bu sayısında<br />

Özbekistan’ı mercek altına alarak<br />

bu ülkede sinemanın doğuşu<br />

ve gelişmesini inceleyeceğiz.<br />

Sinemanın gelişim sürecinin İkinci<br />

Dünya Savaşı’na kadar olan kısmını siz<br />

değerli okurlarımızın ilginize sunuyoruz.<br />

SİNEMAYA İLK ADIMLAR<br />

Özbekistan’da ilk film gösterimleri 1897<br />

yılında Taşkent şehrinde yapıldı. “Hareket<br />

eden resimler” olarak adlandırılan sinema<br />

tüm dünyaya yayıldığı sırada Orta Asya’ya<br />

(Türkistan’a) geldi. Sinema gösterimleri<br />

seyyar olarak çarşı ve pazarlarda<br />

yapılıyordu. Bu topraklarda ilk film<br />

çekimleri de kendilerine uzak ve gizemli<br />

gelen Doğu’nun esrarengiz havasına<br />

hayran kalan kameramanlar tarafından<br />

yapıldı.<br />

1917 Ekim Devrimi’ne kadar, bu egzotik<br />

toprakları Rus sinemacıların yanı sıra<br />

Fransız Feliks Meskuiç de kameraya aldı.<br />

Meskuiç, 1897 yılında Lumiere Kardeşler<br />

tarafından Rusya’ya gönderilmişti. Bir<br />

süre burada çekimler yaptıktan sonra<br />

Orta Asya’yı dolaşmaya ve buranın<br />

esrarengiz yanlarını filme kaydetmeye<br />

başladı. Meskuiç, Rus kameramanlar ile<br />

beraber Buhara, Taşkent ve Semerkant’ta<br />

02<br />

03 04<br />

58<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

05 06<br />

çekimler yaptı. Çekilen bu filmlerde tatil, ziyafet, gezinti<br />

ve emirlerin av sahneleri yer alıyordu.<br />

Çarlık Rusya döneminde yabancı kameramanların<br />

bu topraklara girmesi bir süre yasaklandı fakat buna<br />

rağmen bazı yabancı kameramanlar Orta Asya’ya,<br />

özellikle de Hive ve Buhara’ya gelmek için vize alabildiler.<br />

1914 yılında vize alarak bu topraklara giren “Hanjankov<br />

ve Ko Anonim Şirketi” buraların yalnızca egzotik<br />

güzelliklerini ve halkın yaşam tarzını yansıtan sahneleri<br />

filme alabildi.<br />

1924 yılı devrimine kadarki sürede Özbekistan’da fotoğraf<br />

ve filmcilikle uğraşan Hudaybergan Divanov, Orta<br />

Asya’nın ilk milli sinemacısıdır. Özbekistan’da devrime<br />

kadar olan sosyal gelişmeleri ve ülkedeki durumu anlatan<br />

belgesel filmler ilk kez onun tarafından çekildi.<br />

SOVYET SİNEMASININ ÖZBEKİSTAN’DAKİ İZLERİ<br />

Türkistan topraklarında film üretimi 1924 yılında başladı.<br />

Bu yıllarda kurulan Rus-Buhara Sinema Yoldaşlık<br />

Müessesesi “Buhkino” birçok belgesel çekimine imza<br />

attı. Bu belgeseller “Orta Asya’yı Gezerken”, “Buhara<br />

Kültür Doğuşu Yolunda”, “Buhara’da Devrimin Yedinci<br />

Yılının Kutlanması”dır. Bu belgeseller ile beraber bir tane<br />

de uzun metraj film çekildi. Rus sinemacıları tarafından<br />

yapılan “Ölüm Minaresi” filminin açık hava çekimleri<br />

Buhara’da, stüdyo çekimleri ise Moskova ve Leningrad’da<br />

gerçekleştirildi.<br />

Ölüm Minaresi filminin çekildiği sıralarda “Sovyet<br />

filmi ne demektir?”, “Sovyet filmi nasıl olmalıdır?”,<br />

“Sovyet sinemasının esası ne olmalıdır?” soruları sinema<br />

çevrelerinde tartışılmaktaydı. Lenin bir konuşmasında<br />

Sovyet sinemasının esas amacını şöyle açıklar: “Bilim<br />

ve sanatı geliştirmek, yeni hayat kurmak, iyi bir gelecek<br />

Özbekistan’da devrime kadar olan<br />

sosyal gelişmeleri ve ülkedeki<br />

durumu anlatan belgesel filmler ilk<br />

kez Hudaybergan Divanov<br />

tarafından çekildi.<br />

uğrunda mücadeleyi yansıtmaktır.” Ayrıca sinemanın<br />

yaygınlaşmaya başladığı bu ilk yıllarda yazılan sinema<br />

makalelerinde, gelecekte milli konularda çekilecek<br />

filmlerde Doğu’nun egzotizmi değil, halkın yaşam tarzı<br />

ve geleneğinin daha olgun ve olduğu gibi gösterilmesi<br />

gerektiği yazılıyordu.<br />

Özbekistan sinema tarihinde, 4 Haziran 1925’te ise<br />

Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti Halk Komiserliği<br />

kararı ile “Özbek Devlet Sinema Tröstü” kuruldu ve<br />

onun nezdinde “Doğu Yıldızı” isimli sinema birliği<br />

oluşturuldu.<br />

KADININ SİNEMADAKİ YANSIMASI<br />

Sovyetlerin yeni kurulduğu ve gelişmeye başladığı bu<br />

yıllarda iç ve dış düşmanlar Özbekistan’da kurulan<br />

Sovyet hükümetini yıkmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda,<br />

ülkeye mümkün olabilecek tüm tahribatlar yapılıyordu.<br />

Çarşafını çıkaran, devrime ait panel ve konferanslara<br />

katılan kadınların taşlanarak öldürüldüğü bu dönemde<br />

Özbek Komünist Partisi “Müslüman Kadını” isimli<br />

filmin çekilmesi kararını aldı. Bu film “Özbek Devlet<br />

Sinema Tröstü”nün yaptığı ilk uzun metrajlı film oldu.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

59


ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

07<br />

09<br />

07<br />

“Rabat’ın Çakalları” (1927).<br />

08<br />

“Azamat” (1940).<br />

09<br />

19. yüzyıl sonu Hive şehri açık<br />

hava tiyatrosu.<br />

10<br />

Fotoğraf makinası ve Özbekler.<br />

11<br />

19. yüzyıl sonu Hive şehri<br />

sinema salonu.<br />

08<br />

10<br />

Vizyona girmesiyle Özbekistan’da büyük ses getiren filmi<br />

halk çok beğendi. Bu filmin başarısı Lenin’in; “Sinema<br />

Doğu’da büyük bir ilgi çekecek ve onun sayesinde yapılan<br />

propaganda çok daha etkili olacaktır” sözlerinin hayata<br />

geçtiğini gösterdi. Bu dönemde Sovyetler ’de yapılan<br />

filmlerde halk çağdaş hayata, kolhoz kuruculuğuna ve<br />

Bolşevizm’e teşvik edildiği gibi kadının köleliği, ezilmesi<br />

ve geçmiş dünyanın kötülüğü yansıtılıyordu.<br />

Bu yıllarda Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde üretilen<br />

bir diğer ilgi çekici eser ise “İkinci Eş” isimli film. Kadının<br />

özgürlüğünün konu edildiği bu filmde toplumdaki çok<br />

eşlilik psikolojisi ve kadına karşı insanlık dışı yaklaşımlar<br />

açıkça dile getiriliyor. Yeni kurulan toplum düzeninde<br />

kadının toplumdaki rolü ve statüsünün daha üstün<br />

olduğu yansıtılıyor. Bu yıllarda yapılan ve Özbekistan’da<br />

sinema izleyicisi tarafından oldukça sevilen bir<br />

diğer yapıt “Rabat’ın Çakalları” filmiydi. Bu filmin<br />

başarısının esas sebebi, Özbek kadın seyircilerinin bu<br />

filmde sanki bir aynada kendi hayatlarının yansımasını<br />

seyretmeleriydi. Bu filmde de toplumda kadına ve kadın<br />

haklarına karşı olan baskı konu ediliyor. Filmin bir diğer<br />

özelliği de, Özbek filmleri arasında sinema için özel<br />

müzik bestelenen ilk film olması. Bu filmin müziğini,<br />

o dönem Özbekistan Sovyet Cumhuriyeti’nde ünlü bir<br />

sanatçı olan V. Uspenskiy besteledi. Böylelikle 1927’de<br />

çekilen “İkinci Eş” ve “Rabat’ın Çakalları” filmleri<br />

Özbekistan’da ilk sesli filmlerin<br />

gösterimi 1931 yılında Moskova’dan<br />

gönderilen bir ekip tarafından<br />

yapıldı. Bu ekip, Özbekistan’da<br />

kasaba ve köyleri dolaşarak sesli<br />

filmlerin gösterimini sağladı.<br />

Özbekistan’da yeni bir sanat dalı olan sinematografiye<br />

büyük merak olduğunu ve geniş halk kitlelerinin bu<br />

sanata ilgi duyduklarını ortaya çıkardı.<br />

1930’lu yılların Sovyet Özbekistan’ı sinemasını anlatırken<br />

O. Frelih’in yönetmenliğini yaptığı “Dindarın Kızı”<br />

isimli filmden de söz etmeden olmaz. Bu film, doğallığı,<br />

öykünün açıklığı ve milli gelenekleri olduğu gibi<br />

yansıttığından ötürü seyircinin büyük ilgisini kazandı.<br />

Bu yıllarda yapılan ve Özbek sinema seyircisi tarafından<br />

büyük ilgi gören bir diğer film de “Gizli Fayton”dur.<br />

Etkili bir hikayeye sahip olan bu filmde yönetmen, milli<br />

unsurları temel alarak toplumsal açıdan önem verilen<br />

bazı meselelere değiniyor, dönemin zorluklarını ortaya<br />

60 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> 36


www.hazarworld.com<br />

11<br />

çıkarıyor ve tüm bunları yaparken sinemanın estetiğini<br />

de iyi kullanıyor.<br />

SİNEMADA “SES” VE “SÖZ” DÖNEMİ<br />

Özbekistan’da ilk sesli filmlerin gösterimi 1931 yılında<br />

Moskova’dan gönderilen bir ekip tarafından yapıldı.<br />

Bu ekip, Özbekistan’da kasaba ve köyleri dolaşarak<br />

sesli filmlerin gösterimini sağladı. 1932 yılının sonunda<br />

Özbekistan’da 496 sinema salonu mevcuttu. Bunların<br />

287’si köylerde kurulmuştu. Bu salonlar Sovyet<br />

ideolojisini ve propagandasını halka iletme konusunda<br />

en etkili araçtı. Özbekistan’da sesli filme olan ilgi<br />

beklendiğinden daha çoktu. Dönemin “Özbekistan<br />

Komsomolu” gazetesi bu konuda şu sözleri yazar: “Sesli<br />

filme olan ilgi o kadar büyük ki, biletler seyircinin beşte<br />

birine dahi yetmiyor.”<br />

Stüdyoda sesli film çekmek için gerekli malzeme<br />

olmaması sebebiyle Özbekistan’da ilk sesli film biraz<br />

geç bir tarihte yapıldı. 1936’da bütün malzemeler temin<br />

edildikten sonra “Doğu Sinema Birliği” tarafından”<br />

Sovyet Özbekistan’ı” isimli ilk sesli film belgesel türünde<br />

yapıldı. Sesli filmler sadece sinemacıları değil, aynı<br />

zamanda yazarları da etkiledi. Yazarlar sesli sinemaya<br />

uygun yazacakları senaryolar için stüdyoda verilen<br />

sinema kurslarına katılarak kendilerini geliştirdiler.<br />

1934 yılında, yönetmen A. Usoltsev Moskova’dan<br />

Özbekistan’a davet edildi. 1937’de Usoltsev tarafından<br />

çekilen Özbekistan’ın ilk sesli konulu filmi “Ant”,<br />

Özbekistan’da toprak ve su reformlarını konu alıyordu.<br />

Aynı zamanda Çarlık zamanında ülkede yaşanan<br />

zorluklar ve azaplı günler de sinema filminde yer<br />

aldı. Yönetmen bu filmde oynamaları için tiyatro<br />

oyuncularını davet etmişti. Çünkü sessiz filmlerde<br />

oynayan oyuncuların daha önce ses deneyimleri yoktu<br />

fakat tiyatrocular zaten sesli oynadıkları için daha<br />

deneyimlilerdi. Bu yolla tiyatro oyuncuları da halkın<br />

sevgisini kazandı. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan<br />

sürede Özbekistan’da sadece 4 uzun metraj sesli film<br />

çekildi. Bu filmlerden ilki “Ant”tı, diğerleri ise “Yakut<br />

Yıldızları”, “Azamat” ve “Asal” isimli filmlerdir. Bu<br />

filmlerin temel sıkıntıları aynıydı; oyuncu eksikliği.<br />

Daha önce sesli filmlerde rol almamış oyuncular sesli<br />

filmde oynayabilmeleri için eğitimden geçiyorlardı ve<br />

bu da film çekimlerinin süresini uzatıyordu.<br />

Özbekistan sinema tarihinde sesli filmlerin ortaya<br />

çıkma ve gelişme dönemi 1935-1940’lı yıllar olarak<br />

kabul edilir. Bu dönem aynı zamanda milli sinemanın<br />

profesyonel gelişim yılları olarak da kabul edilir.<br />

Yazı dizimizin gelecek sayısında Özbekistan<br />

sinemasının İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki<br />

dönemine ışık tutmaya çalışacağız. Bir sonraki sayıda<br />

görüşmek üzere…<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

61


OBJEKTİF<br />

62 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>39</strong>


www.hazarworld.com<br />

Bu fotoğraf 5 Eylül 2008’de çekildi. Gürcistanlı bu kadın başkent Tiflis’ten 80 km uzaklıkta<br />

bulunan bu bölgede Rusya ve Gürcistan arasındaki savaş sonrası harabeye dönmüş evlerin<br />

önünden geçerken görüntülendi. 27 Ocak <strong>2016</strong>’da Uluslararası Ceza Mahkemesi Güney Osetya<br />

savaşında işlenen suçlarla ilgili soruşturma yapılması kararını aldı.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

63


KÜLTÜR & SANAT<br />

FİLM<br />

YÖNETMEN: YÜKSEL AKSU<br />

İFTARLIK GAZOZ<br />

Oyuncular: Cem Yılmaz, Berat Efe Parlar, Okan Avcı<br />

1970’ler Türkiye’sinin barış ve huzur<br />

dolu Ege kasabalarından birinde ailesi<br />

ile beraber yaşayan Adem, zeki ve<br />

çalışkan bir öğrencidir. 5.sınıfı yeni<br />

bitiren Adem, yaz tatilini boş geçirmek<br />

istemez ve ailesine Gazozcu Cibar<br />

Kemal Usta ile çalışmak istediğini söyler.<br />

Zor da olsa ailesinden izin koparan<br />

Adem gazozcu çırağı olarak çalışmaya<br />

başlar. Ramazan ayının başıdır<br />

ve Adem camide imamın oruç ile ilgili anlattıklarını üstüne<br />

alınır, üstelik Berna da oruç tutacaktır. Adem, küçük olduğu<br />

için oruç tutmasına izin vermeyen ailesinden gizli oruç tutmaya<br />

başlar fakat Ege’nin yaz sıcağında, bir yandan gazoz<br />

satarken oruç tutmak hiç de kolay değildir. Hele de orucu<br />

bozmanın kefareti 61 gün iken ve Berna’nın aslında direk<br />

orucu tuttuğunu öğrenmişken! Adem’in yaşadığı bu zorluklar,<br />

onu bir maceranın içine sürükler.<br />

SERGİ<br />

TARİH: 5 HAZİRAN <strong>2016</strong>’YA KADAR YER: İSTANBUL MODERN<br />

YOK OLMADAN<br />

“Yok Olmadan” sergisi, doğayla ilgili kavramsal araştırmalar<br />

yapan ve ekolojik meseleleri sanatsal pratiğinin temeline<br />

alan sanatçılardan bir seçki sunuyor. Farklı dönemlerden<br />

sanatçıların doğaya bakışlarını ve “sürdürülebilirlik”<br />

kavramıyla çetrefilli ilişkilerini yansıtan çalışmalar, insanın<br />

ekosistem ile etkileşimine dair farklı yorum ve öngörüler<br />

içeriyor. Sergide Türkiye ve farklı coğrafyalardan yirmi<br />

sanatçı ve sanat grubunun resim, heykel, yerleştirme,<br />

fotoğraf ve hareketli görüntülerine yer veriliyor.<br />

KİTAP<br />

YAZAR: CENK BAŞLAMIŞ YAYINEVİ: YAKIN KİTABEVİ<br />

GORBAÇOV’DAN PUTİN’E RUSYA’NIN SIRLARI<br />

Emekli Büyükelçi Halil Akıncı kitabın yazarı gazeteci Cenk Başlamış için rahmetli Mehmet Ali<br />

Birand’ın deyimi ile her şeyden önce ‘burnu haber kokusu alan’ bir gazeteci diyor: “Ama sadece<br />

bir olay hakkında geniş bilgi toplayabilen değil, aynı zamanda bunu değerlendirip okuyucu ile<br />

paylaşabilen birisi. Meslek hayatının neredeyse tamamını Moskova ile ilgili görevlerde geçirmiş<br />

birisi olarak rahatlıkla bu kitabın Rusya’yı ve Rusları oldukları gibi yansıttığını söyleyebilirim.<br />

Üslubu rahat ve yaklaşımı da belli etmeden öğretici. Bu yönüyle, kitabın başlığına ‘Kısa Yoldan<br />

Rusya’yı ve Rusları Tanıma Rehberi’ ibaresini koyabiliriz.”<br />

TİYATRO<br />

TARİH: 19 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> YER: LEYLA GENCER OPERA VE SANAT MERKEZİ<br />

CAHİDE SONKU MÜZİKAL MELODRAM<br />

Yaşamıyla ve yaptıklarıyla bir<br />

döneme damgasını vurmuş<br />

olan Türkiye’nin ilk kadın sinema<br />

yönetmeni ve yapımcısı,<br />

tiyatro ve sinemada dönemin<br />

büyük eserlerinin başrol<br />

oyuncusu Cahide Sonku’nun<br />

çalkantılı, sarsıcı öyküsü,<br />

Tiyatro Keyfi tarafından müzikal melodram tarzında sahneye<br />

koyuluyor. Gökhan Erarslan’ın yazdığı eseri Kemal Başar yönetiyor.<br />

Cahide Sonku’ya sahnede Nilüfer Açıkalın hayat veriyor.<br />

MÜZİK<br />

TARİH: 14 <strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> YER: JAZZ COMPANY, İSTANBUL<br />

İLHAM GENCER’LE AŞKIN CAZ HALİ<br />

Sevgililer Günü’ne özel<br />

konsepti ile hazırlanan<br />

Jazz Company’de çiftler,<br />

ünlü caz sanatçısı<br />

İlham Gencer ile aşk<br />

dolu şarkıların keyfine<br />

varacak. Gönülden<br />

eşlik edilebilecek özel<br />

repertuarı ile sahne alacak olan İlham Gencer, “Aşkın Caz<br />

Hali” özel Sevgililer Günü etkinliğinde popüler şarkıları<br />

ve cazın en güzel eserlerini seslendirecek.<br />

64<br />

<strong>ŞUBAT</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> 38

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!