HAZAR WORLD - SAYI 40 - MART 2016
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong><br />
BÜYÜMENİN REÇETESİ<br />
EKONOMİK<br />
ÇEŞİTLİLİK<br />
FİYAT- 5 TL
www.hazarworld.com<br />
ÖNSÖZ / EDITORIAL<br />
YÖNETİM<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
Hazar İletişim, Tanıtım ve<br />
Yayıncılık A.Ş. Adına<br />
Haldun YAVAŞ<br />
GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />
Gökhan ÇAY<br />
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ (SORUMLU)<br />
Figen AYPEK AYVACI<br />
Birleşmiş Milletler’in geçiş ekonomisi olarak<br />
tanımladığı Azerbaycan, Kazakistan,<br />
Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan<br />
serbest ekonomi şartları için üstlerine<br />
düşen görevleri birer birer yerine getirmek<br />
amacıyla önemli adımlar atıyor ve<br />
yapısal reformlar gerçekleştiriyor. Hazar<br />
ülkelerinin GSYİH’lerinde büyük bir yer<br />
tutan enerji gelirleri, küresel fiyatlar nedeniyle<br />
düşmeye devam ediyor. Bu nedenle<br />
kapak yazımız “Hazar Ekonomisine Kuş<br />
Bakışı”nda da dile getirdiğimiz gibi bu 5<br />
ülkenin bir an önce rekabet güçlerini artırıcı<br />
adımları atmaları ya da sıklaştırmaları<br />
gerekmektedir. Küresel büyümenin 2014<br />
yılındaki yüzde 2,6 seviyesinden bugün<br />
yüzde 2,4’e düştüğü bir ortamda ne mali<br />
politikalar ne de para politikaları tek başına<br />
yeterli olmuyor. Asıl yapılması gereken<br />
yapısal reformların hayata geçirilmesi.<br />
Elde edilen kaynakların önemli altyapı ve<br />
üretim yatırımlarına dönüşmesi bu ülkelerin<br />
ekonomilerini daha da ileri seviyelere<br />
taşıyacaktır. Çünkü Doç. Dr. Fatih Macit’in<br />
“Petrol Fiyatlarında Yeni Senaryo” başlıklı<br />
yazısında da okuyabileceğiniz gibi petrol<br />
fiyatlarındaki bu düşüşün devam etmesi,<br />
petrol ihracatçısı ülkelerde makroekonomik<br />
dengelerin değişmesini de beraberinde<br />
getirecek. Bu dengeler değişirken yeni politikalara<br />
ihtiyaç olduğu ve üretkenliğe odaklanılması<br />
gerektiği aşikar. Üretkenlik için<br />
ise ekonomik çeşitliliğin sağlanması şart.<br />
Bu sayımızda derinlemesine incelediğimiz<br />
bir başka konu da İran. Ortadoğu’da hakim<br />
olan çeşitli sorunlar belki İran meselesinin<br />
yeterince gündeme gelmesini gölgelediyse<br />
de İran’ın hem bölge diplomasisini hem de<br />
HALDUN YAVAŞ<br />
Hazar Strateji Enstitüsü<br />
Genel Sekreter<br />
bölge ekonomisini domine etme çabaları<br />
ön plana çıkıyor. İstanbul Üniversitesi<br />
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gülden Ayman<br />
ile yaptığımız röportajda Rusya-İran yakınlaşmasının<br />
nedenlerini ve bu yakınlaşmanın<br />
özellikle Hazar Bölgesi’ne etkilerini<br />
konuştuk. Ortadoğu’da kartların sürekli<br />
yeniden karıldığına şahit oluyoruz ve<br />
bölgede daha fazla söz sahibi olma yarışı<br />
gittikçe tırmanıyor. Öte yandan Birleşik<br />
Krallık Başkonsolosu Leigh Turner dergimize<br />
özel bir yazı yazarak Türkiye ve<br />
İngiltere’nin ekonomi ve enerji alanlarındaki<br />
etkileşimini detaylarıyla anlattı.<br />
ABD başkanlık ön seçimleri tüm dünyada<br />
heyecanla takip ediliyor. Bu süreci<br />
dergimiz için yorumlayan Dr. Rüçhan<br />
Kaya, ABD’deki başkanlık ön seçimlerine<br />
radikal sağ ve sol söylemlerin damga<br />
vurduğunu söylüyor. Önümüzdeki Kasım<br />
ayında gerçekleşecek ABD başkanlık<br />
seçiminin sonucunu biz de merak ediyor<br />
ve zaman zaman dergimize farklı analiz<br />
ve yorumlarla taşımayı planlıyoruz.<br />
Bu sayımızla neredeyse dünyanın birçok<br />
noktasında gelişen ve küresel sistemi<br />
etkileyecek olaylara yer vermeye çalıştık.<br />
Ayrıca geçen yıl ilkini düzenlediğimiz<br />
Hazar Kısa Film Yarışması’nı bir anlamda<br />
destekleyen makaleler dizisine de epeydir<br />
yer veriyoruz. Bu ay Özbek sinemasının<br />
tarihi gelişiminin ikinci dönemini Rufat<br />
Aghayev kaleme aldı ve sinemanın bir<br />
propaganda aracı olarak nasıl kullanıldığını<br />
ve kitleleri etkileme gücünü Özbek<br />
sinemasından örnekler vererek inceledi.<br />
Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle.<br />
EDİTÖR<br />
Hande YAŞAR ÜNSAL<br />
HABER EDİTÖRLERİ<br />
Merve DAMCI<br />
Osman KURT<br />
Rufat AGHAYEV<br />
GRAFİK TASARIM<br />
Zeynep ÖZEL<br />
FOTOĞRAF EDİTÖRÜ<br />
Celil KIRNAPCI<br />
YAYIN KURULU<br />
Halil AKINCI<br />
Metin ATAÇ<br />
Hayati ÖZTÜRK<br />
Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN<br />
Doç. Dr. Bekir GÜNAY<br />
Doç. Dr. Fatih MACIT<br />
Dr. Emin AKHUNDZADA<br />
Dr. Rüçhan KAYA<br />
BASKI<br />
Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.<br />
Dudulu Organize Sanayi Bölgesi<br />
1.Cadde No: 16 Esenkent – Ümraniye<br />
34476 İSTANBUL<br />
Tel: 444 44 03<br />
BASKI TARİHİ<br />
Mart <strong>2016</strong><br />
Yayın Türü<br />
Yaygın Yerel Süreli<br />
Yayın Süresi - Dili<br />
Aylık - Türkçe<br />
ISSN: 2148-4759<br />
İLETİŞİM<br />
Maslak Meydan Sokak<br />
Veko Giz Plaza No:3 Kat: 4<br />
Daire 10 Sarıyer, İstanbul, TÜRKİYE<br />
Tel: +90 212 999 66 00<br />
Faks: +90 212 290 <strong>40</strong> 30<br />
www.hazarworld.com<br />
info@hazarworld.com<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
1
IÇINDEKILER<br />
04<br />
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong><br />
BÜYÜMENİN REÇETESİ<br />
FİYAT- 5 TL<br />
EKONOMİK<br />
ÇEŞİTLİLİK<br />
26<br />
<strong>HAZAR</strong> EKONOMİSİNE<br />
KUŞ BAKIŞI<br />
Düşük<br />
26<br />
petrol fiyatlarını Dünya<br />
Bankası ekonomik çeşitlendirme<br />
için bir fırsat olarak<br />
değerlendiriyor. Peki hangi<br />
ülkeler için? Elbette endüstrisi<br />
tam anlamıyla gelişmemiş, petrol<br />
gelirine dayalı ekonomisi olan<br />
ülkeler için. Bu ülkeler açısından<br />
uyarı niteliğindeki düşük petrol<br />
fiyatları ekonomilerinin<br />
çeşitlendirilmesi için bir mesaj da<br />
taşıyor. Öte yandan Dünya<br />
Bankası’ndan Saroj Kumar Jha,<br />
ülkelerin yaptığı reformlarla<br />
ciddi adımlar attığını ve 2015’in<br />
iyi bir yıl olduğunu söylüyor.<br />
Eskiden yerel bir girişimci işe<br />
başlayabilmek için bölgede<br />
ortalama 276 güne ihtiyaç<br />
duyarken şu an bu rakam 8<br />
günde indi. Görüldüğü gibi bölge<br />
her anlamda gelişiyor. Kimi ülke<br />
çok daha fazla gelişirken<br />
kimisinin gelişimi biraz daha<br />
yavaş oluyor. İşte 5 Hazar<br />
ülkesinin ekonomik durumunun<br />
kuş bakışı görünüşü.<br />
04<br />
16<br />
08<br />
04<br />
KAZAKİSTAN <strong>2016</strong>’DA 77<br />
MİLYON TON PETROL<br />
ÜRETECEK<br />
08<br />
GÖRÜŞ<br />
08<br />
ÇİN-İRAN-RUSYA İŞBİRLİĞİ<br />
BATI BLOKUNA KARŞI<br />
BİR CEPHE OLABİLİR Mİ?<br />
14<br />
ANALİZ<br />
14<br />
TÜRKİYE İNGİLİZ TEDARİK<br />
ZİNCİRİ ŞİRKETLERİ<br />
AÇISINDAN BİR FIRSAT<br />
16<br />
MERCEK<br />
16<br />
ABD’DE<br />
RADIKALLERIN<br />
YÜKSELIŞI:<br />
BAŞKANLIK ÖN<br />
SEÇIMLERI<br />
2<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
20<br />
RÖPORTAJ<br />
20<br />
PROF. DR. GÜLDEN AYMAN:<br />
“ORTADOĞU’DA VEKALET<br />
SAVAŞI YÜRÜTÜLÜYOR”<br />
34<br />
ANALİZ<br />
34<br />
TÜRKIYE-İRAN<br />
ENERJI İLIŞKILERININ<br />
GELECEĞI<br />
38<br />
İNFOGRAFİK<br />
54<br />
OBJEKTİF<br />
20<br />
34<br />
38<br />
TÜRKİYE<br />
YÜKSEK UÇUYOR<br />
<strong>40</strong><br />
ANALİZ<br />
<strong>40</strong><br />
PETROL FİYATLARINDA<br />
YENİ SENARYO<br />
54<br />
64<br />
56<br />
KÜLTÜR & SANAT<br />
Bölge ile ilgili konser, sergi ve<br />
tiyatro faaliyetlerini sizin için<br />
derledik.<br />
<strong>40</strong><br />
44<br />
YAKIN PLAN<br />
44<br />
MALAKKA BOĞAZI’NA<br />
ALTERNATİF:<br />
<strong>HAZAR</strong> TRANSİT<br />
KORİDORU<br />
56<br />
50<br />
50<br />
50<br />
SAVAŞ VE SAVAŞA<br />
DİRENEN ÖZBEKİSTAN<br />
SİNEMASI<br />
AKTÜEL<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
3
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
KAZAKİSTAN <strong>2016</strong>’DA 77 MİLYON TON PETROL ÜRETECEK<br />
Kazakistan, <strong>2016</strong>’da 77 milyon ton petrol üretip, 60 milyon ton petrol ihraç<br />
etmeyi planlıyor. Kazakistan Enerji Bakanlığı tarafından açıklanan <strong>2016</strong> eylem<br />
planında, bu yıl 77 milyon ton petrol üretilmesi, 14 milyon ton petrolün arıtılması<br />
ve 60 milyon ton petrolün ihraç edilmesi hedeflendiği belirtildi. Yaklaşık 11,6<br />
milyar metreküp gaz ihracının amaçlandığı kaydedilen eylem planında, ülkedeki<br />
en büyük iki petrol yatağından Tengiz’in genişletilmesi ve Kaşagan’da da üretimin<br />
devam etmesi halinde, yıllık petrol üretiminin artabileceği öngörülüyor.<br />
Petrol fiyatlarının düşmesiyle, geçen sene 79 milyon 46 bin ton petrol üretilen<br />
Kazakistan’da petrol üretimi de düştü. Öte yandan boru hatlarındaki sızıntılar<br />
sebebiyle üretimin süresiz durdurulduğu Kaşagan’da, yeni petrol ve doğal gaz<br />
boru hatlarının yapımı devam ediyor. Yaklaşık 35 milyar varil petrolün bulunduğu<br />
tahmin edilen rezervde, boru hattı çalışmalarının yıl sonuna kadar bitmesi<br />
bekleniyor. Dünyanın en derin petrol yataklarından biri olan ve 1979 yılında<br />
Hazar Denizi’nde keşfedilen Tengiz’de de yaklaşık 26 milyar varil petrol olduğu<br />
düşünülüyor ve geçen yıl burada 27 milyon 160 bin ton petrol üretildi.<br />
ÖZBEKİSTAN “SAĞLIKLI ANNE VE ÇOCUK” İÇİN<br />
2,8 MİLYAR DOLAR HARCAYACAK<br />
Her yıl ayrı bir temanın belirlendiği Özbekistan’da “Sağlıklı Anne ve<br />
Çocuk Yılı” ilan edilen <strong>2016</strong>’da sağlık sektörüne 2,8 milyar dolarlık<br />
kaynak harcanacak. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Karimov, imzaladığı<br />
kararname ile “Sağlıklı Anne ve Çocuk Yılı” devlet programını<br />
onaylarken program kapsamında bu yıl anne ve çocuk sağlığı ve haklarının<br />
korunması ve ailelere yönelik hukuki altyapının pekiştirilmesi<br />
amaçlanıyor. Kırsal kesimlerdeki insanların sosyoekonomik ve sağlık<br />
durumları ile öncelikle anne ve çocuklar olmak üzere vatandaşların<br />
yaşam koşullarının daha da iyileştirilmesi, tıbbi kurumların ve sağlık<br />
ocaklarının modernizasyonu ve dar gelirli ailelerdeki kadınların<br />
desteklenmesi öngörülüyor. Bu kapsamda kırsal kesimlerde yaşayan<br />
dar gelirli ailelerdeki anne ve çocuklara ev aletleri, giysi ve gıda yardımının<br />
yapılması da planlanıyor. Bu yıl içerisinde gerçekleştirilmesi<br />
planlanan söz konusu programa göre, ayrıca kırsal kesimlerde yaşayan dar gelirli aileler için 13 bin müstakil ev inşa edilmesi<br />
de öngörülüyor. Bu çerçevede kırsal kesimde 296 kilometre elektrik hattı, 307 kilometre doğal gaz boru hattı ve 1.300 kilometre<br />
içme suyu boru hattının inşa edilmesi yoluyla anne ve çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi hedefleniyor.<br />
RUSYA’DAKİ KRİZ KIRGIZİSTAN’I ETKİLİYOR<br />
Kırgızistan Başbakanı Temir Sariyev başkanlığında toplanan bakanlar<br />
kurulunda ülkenin 2015 yılındaki ekonomik durumu değerlendirildi.<br />
Sariyev, hükümetin üzerine düşen tüm sosyal yükümlülüklerini yerine<br />
getirdiğini ve ülkede “siyasi istikrarı” güçlendirdiklerini vurguladı.<br />
Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların ve dünyadaki petrol fiyatlarındaki<br />
düşüşün Rusya ve Kazakistan’da krize neden olduğuna dikkati<br />
çeken Sariyev, “Rusya’daki kriz bizi etkiliyor. Bu kriz sona erdiğinde<br />
Kırgızistan ilerlemeye devam edecek” dedi. Ekonomi ile ilgili yapılan<br />
çalışmalar hakkında bilgi veren Ekonomi Bakanı Arzıbek Kojoşev de<br />
Avrasya Ekonomik Birliği’ne (AEB) üye ülkelerdeki ekonomik kriz<br />
yüzünden Kırgızistan’ın <strong>2016</strong> yılında yüzde 5,2 büyüme hedefine ulaşmasının<br />
zor olacağını dile getirdi. Bu çerçevede, Rusya ve Kazakistan’da<br />
çalışan Kırgızistan vatandaşlarına verilen çalışma ve ikamet izinlerinde<br />
kolaylıklar sağlansa da Çin’den Kırgızistan üzerinden AEB üye ülkelerine<br />
giden ucuz ürünlerin ihracatında düşüş olduğu ve ihracata büyük katkısı<br />
olan pazarlarda durgunluk yaşandığı biliniyor.<br />
4 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
AZERBAYCAN CUMHURBAŞKANI ALİYEV,<br />
İRAN’DA<br />
Resmi temaslarda bulunmak üzere İran’a giden Azerbaycan<br />
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, İran Cumhurbaşkanı<br />
Hasan Ruhani ile birlikte başkent Tahran’daki, Sadabad<br />
Sarayı’nda heyetler arası görüşme gerçekleştirdi. Liderlerin<br />
basına kapalı gerçekleşen toplantısının ardından çeşitli<br />
alanlarda işbirliği protokolleri imzalandı. İki ülke heyetleri<br />
arasında ticaret, ulaştırma, hayvancılık, gümrük ve ilişkilerin<br />
geliştirilmesi alanında 11 mutabakat zaptı imzalandı.<br />
Azerbaycan ve İran arasında siyasi ve ekonomik alandaki<br />
ilişkileri geliştirmeye yönelik görüşmeler yaptıklarını dile<br />
getiren Aliyev, “Petrol ve gaz konusunda güzel ortak çalışmalar<br />
yapacağımız alanlar var. Hazar Denizi’ndeki ortak petrol ve gaz alanları konusunda da müspet görüşmelerde bulunduk.<br />
Hazar Denizi ortak zenginliğimizdir. Hazar Denizi bundan sonra da ortak çalışma alanı, güvenlik ve barış denizi olmalıdır.<br />
Görüşmelerde Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili önemli adımlar atılmıştır.<br />
Bu koridorun gerçekleşmesiyle ulaşım ve nakliye hattımızı birbirine bağlayacağız. Azerbaycan üzerine düşen, demiryolu hattını<br />
İran sınırına kadar getirme işlemini bu yılın sonuna kadar gerçekleştirecektir” dedi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de iki<br />
ülke arasındaki Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru demiryolu hattının <strong>2016</strong> yılı sonuna kadar birbirine bağlanacağını belirtti<br />
ve İran-Azerbaycan-Türkmenistan, İran-Azerbaycan-Türkiye, İran-Azerbaycan-Rusya ve İran-Azerbaycan-Gürcistan ülkeleri<br />
arasında üçlü görüşmelerin yapılmasının ilişkilere katkı sağlayacağını sözlerine ekledi.<br />
TARİHİ İPEK YOLU’NDA İLK TREN TAHRAN’A ULAŞTI<br />
Çin’in, tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırma amacıyla Cıciang eyaletinden yola<br />
çıkan ilk kargo treni İran’ın başkenti Tahran’a ulaştı. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden<br />
hayata geçirilmesi amacıyla Çin’in Cıciang eyaletindeki Yivu kentinden 28 Ocak’ta<br />
yola çıkan ilk kargo treni, Kazakistan ve Türkmenistan üzerinden geçerek 10 bin 399<br />
kilometre mesafe kat etti. Daha sonra İran’ın başkenti Tahran’a ulaşan treni, bu ülkenin<br />
Demiryolları Şirketi Genel Müdürü Muhsin Pur Agai karşıladı. Agai, karşılama<br />
töreninde yaptığı konuşmada, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nı canlandırmak için<br />
başlatılan uygulamanın önemli bir adım olduğunu vurguladı. Çin Devlet Başkanı Şi<br />
Cinping, İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasına ilişkin projeyi 2013’te gündeme getirmişti.<br />
Pekin yönetimi, ilgili proje kapsamında hattın geçeceği ülkelerle iş birliklerini<br />
arttırıyor. Güney Doğu Asya ülkelerini Afrika ve Avrupa’ya bağlayacak İpek Yolu hattı<br />
üzerinde yer alan ülkelerin toplam ekonomik büyüklüğü ise 21 trilyon doları buluyor.<br />
EBRD İLE KAZAKİSTAN ARASINDA EŞ FİNANSMAN<br />
ANLAŞMASI İMZALANDI<br />
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Kazakistan arasında, Merkez Güney<br />
Otoyol Projesi’ne ilişkin eş finansman anlaşması imzalandı. EBRD, Orta Asya’da bölgesel<br />
bağlantı ve modern altyapının teşvik edilmesi amacıyla, Kazakistan’da Merkez Güney<br />
Otoyol Projesi’ne destek sağladı. EBRD Başkanı Suma Chakrabarti, Kazakistan Maliye<br />
Bakanı Bakhyt Sultanov ve KazAvtoZhol Üst Yöneticisi (CEO) Yermek Kizatov’un imzaladığı<br />
eş finansman anlaşması kapsamında, Astana’dan Almatı’ya merkez güney otoyolunun<br />
yeniden yapılandırılması hedefleniyor. Eş finansmanını yaptıkları bu projeyle merkezi<br />
bir otoyol yapılacağını açıklayan Chakrabarti, proje için yaklaşık 100 milyon dolar<br />
verdiklerini kaydetti. Chakrabarti, bunun Kazakistan’ın ekonomik gelişimi için anlamlı<br />
bir proje olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kazakistan için de bu çok<br />
önemli. Orta Asya konusunda bize daha iyi bir resim çiziyor. Son yıllarda Kazakistan bölgede<br />
çok iyi bir reform süreci yaşadı ve enerjisini güçlendirdi. Son yıllarda Kazakistan’da<br />
baş döndürücü hızda reformlar yapıldı. Bu durumda da EBRD Kazakistan’da çok büyük<br />
yatırımlar yapmakta. Yaptığımız bu yatırım örnek bir işbirliğinin de göstergesi. Orta<br />
Asya’ya daha fazla yatırım yapılmalı. Çünkü burası çok büyük bir değişim yaşıyor.”<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong> 5
<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />
BİR GECEDE TÜM ŞEHİR KATLEDİLDİ:<br />
HOCALI SOYKIRIMI GERÇEKLERİ<br />
Bir gecede Hocalı şehrinde yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlı katledilerek şehir<br />
tamamen yok edildi.<br />
26<br />
Şubat 1992 tarihinde Ermenistan tarafından<br />
Azerbaycanlılara karşı Hocalı’da gerçekleştirilenler<br />
bugün dünyada Meksika, Macaristan,<br />
Çek Cumhuriyeti gibi nice ülkenin yanında<br />
Amerika’da 20 eyalet tarafından soykırım olarak kabul<br />
ediliyor. HASEN tarafından yayınlanan Hocalı Soykırımı<br />
raporuna göre Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 rayon<br />
bugün halen Ermenistan işgali altında.<br />
Resmi rakamlara göre savaş sırasında 20<br />
bin Azerbaycanlı şehit oldu, 100 bin kişi<br />
yaralandı, 50 bin kişi sakat kaldı. Mülteci<br />
ve göçmen sayısı ise 1 milyonu aştı. Maddi<br />
kaybın değeri yaklaşık 300 milyar dolar<br />
civarında. AGİT Minsk Grubu’nun 24<br />
yıldan beri süren çalışmaları ise çatışmanın<br />
çözümüne ilişkin herhangi bir sonuç<br />
doğuramadı. Mülteciler ve zorunlu göçe<br />
tabi olanlar halen kendi ana yurtlarına<br />
geri dönemedi.<br />
BIR GECEDE 106 KADIN, 63 ÇOCUK<br />
KATLEDILDI<br />
Raporun tanıtım toplantısında raporun<br />
yazarlarından Seda Birol, “Bu raporda 19. yüzyıldan itibaren<br />
Ermenilerin Türklere karşı uyguladıkları soykırım<br />
siyasetinin en acı ve dehşet verici olanı, Hocalı Soykırımı<br />
ele alındı. Hocalı Soykırımı, Azerbaycan-Ermenistan arasında<br />
yaşanan Dağlık Karabağ Savaşı sırasında gerçekleşti.<br />
Hocalı’nın Ermeniler tarafından işgali sırasında tüm<br />
anıtlar ve tarihi eserler yok edildi, yani kültür hafızası<br />
silindi” diyor.<br />
Raporun diğer yazarı ve soykırıma bizzat tanıklık etmiş<br />
olan Prof. Dr. Havva Memmedova ise yaşananların sadece<br />
Azerbaycan’a değil tüm insanlığa karşı işlenmiş bir<br />
soykırım olduğunu dile getiriyor: “Hocalı bizim en yakın<br />
tarihimizdir. Bugün Hocalı’dan sağ kalanlar hala o günlerin<br />
izlerini taşıyor. Anne karnında yaşadığı stresten dolayı<br />
bugün hasta olanlar var.” Öte yandan Türk diasporasının<br />
da konuyu gündeme taşımada üzerine düşen<br />
görevler olduğunun altını çizen Halil Akıncı,<br />
“Türk diasporası dünyada en kalabalık<br />
diasporalardan birisi. Ancak sayıca bizden<br />
çok daha az olan diasporalar bizden daha çok<br />
etkinler. Biz belki Amerika hariç her yerde<br />
Ermenilerden daha fazlayız ancak her zaman<br />
Ermenilerin sesi bizimkinden daha gür<br />
çıkıyor. Diasporayı organize etmemizin şart<br />
olduğunu Hocalı Soykırımı’nın yıl dönümü<br />
vasıtasıyla tekrar hatırlamamız gerektiğini<br />
düşünüyorum” dedi.<br />
Azerbaycan milletvekili Ganira Paşayeva<br />
ise Hocalı Soykırımı’nı gerçekleştiren<br />
Ermenistan’ın şimdi de Türkiye’ye<br />
karşı PKK’yı desteklediğini söylüyor:<br />
“Yeryüzünden Hocalı adında bir kenti silerek soykırım<br />
yapanlar hala adalet karşısında cevap vermiş değiller.<br />
Şimdi de Türkiye’ye karşı savaşmak için Ermenistan’dan<br />
PKK terör örgütüne asker gönderiyorlar. Ölenleri de PKK<br />
ve Ermenistan bayraklarına sarıyorlar. Türkiye, Türk<br />
Müslüman dünyasının kalesi. Bu kale ne kadar güçlü olursa<br />
biz de o kadar güçlü oluruz. Yeniden diriltilen bu terörün<br />
amacı Türkiye’yi zayıflatmak” dedi.<br />
6 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />
17 <strong>MART</strong><br />
5-6 <strong>MART</strong><br />
1 <strong>MART</strong> YENİLENEBİLİR ENERJİ<br />
GREAT BÖLGESEL<br />
PETROL VE DOĞAL<br />
GAZ ZİRVESİ<br />
1 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />
İSTANBUL, TÜRKİYE<br />
Dünya Ekonomik Araştırma<br />
Enstitüsü (WERI), Piemonte<br />
Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü<br />
(IRES) ve Ostrava Teknik<br />
Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin<br />
birlikte düzenlediği İkinci<br />
Uluslararası İktisat Kongresi<br />
dünyanın her yerinden<br />
akademisyenleri bir araya getirerek,<br />
fikir alışverişinde bulunmalarını,<br />
teorik ve uygulamalı araştırma<br />
sonuçlarını tartışacak bir ortam<br />
yaratmayı ve gelecekteki ortak<br />
araştırmalar için bir ağ oluşturmayı<br />
hedefliyor.<br />
TEKNOLOJİLERİ VE<br />
UYGULAMALARI (RETA <strong>2016</strong>)<br />
5-6 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />
İSTANBUL, TÜRKİYE<br />
WOW İstanbul Hotel, İstanbul’da<br />
gerçekleşecek kongre, yenilenebilir<br />
enerji alanındaki gelişme ve<br />
teknolojileri görüşmek üzere<br />
sektör profesyonellerini bir araya<br />
getirecek. Ulusal ve uluslararası<br />
pek çok katılımcıya ev sahipliği<br />
yapacak olan etkinlik,<br />
yenilenebilir enerji sektörünün<br />
nabzını tutacak.<br />
VI. LOJİSTİK VE TİCARET<br />
BULUŞMASI<br />
17 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />
İSTANBUL, TÜRKİYE<br />
Ticaret ve lojistiğin geleceğini,<br />
yarının lojistikçilerinin önünde<br />
tartışmak, onlarla lojistik<br />
sektörünün bugünü ve yarını<br />
hakkında büyük resmi paylaşmak<br />
amacıyla gerçekleştirilen etkinliğin<br />
açılışını Başbakan Prof. Dr. Ahmet<br />
Davutoğlu ve Gümrük ve Ticaret<br />
Bakanı Bülent Tüfenkci<br />
gerçekleştirecek.<br />
<strong>HAZAR</strong> TAKVİMİ<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />
KRITIK ALTYAPI KORUMA VE<br />
DAYANIKLILIK, AVRUPA<br />
2-3 Mart <strong>2016</strong><br />
Hague, Hollanda<br />
6. TEMIZ ENERJI GÜNLERI<br />
10-11 Mart <strong>2016</strong><br />
İstanbul, Türkiye<br />
4. ASYA NÜKLEER ENERJI BRIFINGI<br />
30-31 Mart <strong>2016</strong><br />
Tokyo, Japonya<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
7
GÖRÜŞ<br />
ÇİN-İRAN-RUSYA<br />
ÇİN-İRAN-RUSYA İŞBİRLİĞİ<br />
BATI BLOKUNA KARŞI<br />
BİR CEPHE OLABİLİR Mİ?<br />
“Teoriler sadece açıklama yapmaz ya da öngörüde bulunmaz. Bize,<br />
insan eylemi ve müdahalesi için hangi olanakların bulunduğunu anlatır;<br />
yalnızca açıklayıcı olanaklarımızı değil, etik ve politik ufkumuzu da<br />
tanımlar” diyor Steve Smith. Peki bu açıklamaya göre teorik açıdan<br />
Çin-İran-Rusya ittifakı ve batı karşıtlığında yeni hamleler neler olabilir?<br />
PROF. DR. MESUT HAKKI CAŞIN<br />
HASEN DIŞ POLITIKA VE GÜVENLIK<br />
MERKEZI<br />
Arap Baharı ve Suriye iç savaşı ile<br />
devam eden Ortadoğu’daki mülteci<br />
krizi Avrupa sınırlarını zorlarken,<br />
İran’ın ticari cazibe merkezi olma<br />
hedefi büyük güçler arasında yeni bloklaşmalar<br />
ve rekabet çatışmalarını giderek<br />
hızlandırıyor. ABD, Rusya, Çin, İngiltere,<br />
Fransa ve Almanya’nın oluşturduğu P5+1<br />
ülkeleri ile İran arasında 10 yılı aşkın<br />
süredir devam eden nükleer müzakerelerin<br />
uzlaşı ile sonuçlanması, Tahran’a<br />
uygulanan ambargoların kaldırılması,<br />
1979 sonrası statükonun değişimini dünya<br />
gündemine getirdi. AB üyesi ülkeler<br />
İran ile yeni yatırım ve ekonomik işbirliği<br />
anlaşmaları için adeta sıraya girdiler.<br />
Batı’nın Tahran’ı çok sıkı izolasyonist<br />
baskı altında tuttuğu ve ABD’nin savaş<br />
ile tehdit ettiği kritik süreçte İran ile yakın<br />
askeri ve ekonomik işbirliğini siyasal<br />
alanda da sürdüren Moskova ve Pekin’in<br />
<strong>40</strong>0 milyar dolarlık bu yeni pazardan<br />
hesabına neler düşebilir? NATO ABD<br />
ve AB’nin yaptırımlara karşılık Rusya,<br />
Çin ile askeri ittifak arayışları ne kadar<br />
gerçekçi? Çin, ani bir girişimle İran-<br />
Suudi Arabistan gerginliğinde başlattığı<br />
arabuluculuk rolüne paralel olarak, orta<br />
ve uzun vadede Körfez bölgesinde beklenmedik<br />
yeni açılımlar sergileyebilir mi?<br />
Suriye krizinde İran Ordusu ve Hizbullah<br />
ile bölgede ortak askeri harekat düzenleyen<br />
Rusya, İran ordusuna yeni silahlar<br />
satabilir mi? Kremlin, içinde bulunduğu<br />
8<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
ekonomik krizden çıkmak amacıyla Tahran yönetimi ile<br />
hangi ticari projeleri gerçekleştirebilir? İşte bugünün<br />
ortamı bizi bu sorularla karşı karşıya bırakıyor.<br />
En önemli gelişme, şüphesiz ki, İran’ın Temmuz’da imzalanan<br />
nükleer anlaşmanın tüm gereklerini yerine getirmesi<br />
üzerine ABD ve Avrupa Birliği’nin Tahran’a yönelik<br />
ekonomik yaptırımları kaldırması. Realist yaklaşım,<br />
devletler arasındaki güç dengesindeki hâkim statükoyu<br />
bozan yükselen güç veya egemen güce karşı diğer aktörlerin<br />
dengeleme arayışı içine girmesi ve mukabil ittifakların<br />
kurulmasını öngörür. ABD nükleer güç olarak Soğuk<br />
Savaş sonrasında mağlup ettiği sosyalist blok karşısında<br />
dünya düzeninde tek egemen güç olduğunu Bush<br />
Doktrini ile deklare etmişti. Soğuk Savaş, İkinci Dünya<br />
Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki süper gücün etki/<br />
nüfuz mücadelesi nedeniyle meydana geldi. İki kutuplu<br />
güçler dengesi, Sovyetlerin etki alanının daralmasıyla<br />
(1989) ve nihayetinde bu süper gücün çöküşüyle (1991)<br />
son buldu. Doktrinde bu tartışma Soğuk Savaş’ın kökenlerini<br />
tanımlayan Ortodokslar-revizyonistler tartışması<br />
olarak biliniyor. Öbür taraftan, teoride Soğuk Savaş’ın<br />
ideolojik veya jeopolitik bir rekabet olarak başladığı<br />
iddia edilse de, pratikte bu süreç 1960’lara kadar örtük<br />
bir biçimde Washington ve Moskova’nın emperyalist<br />
heveslerine hizmet eden dünyanın bölünmesine doğru<br />
evrildi. Doktrinde, Kenneth Waltz’a göre; uluslararası<br />
anarşi, devletleri güçlü olana katılmak/eklemlenmek<br />
(bandwagoning) yerine birbirlerini dengelemeye teşvik<br />
eder. Büyük devletlerin gücü ‘self-help’ bir sistemde her<br />
zaman bir tehlike olduğundan ötürü göreli olarak daha<br />
zayıf devletler riski azaltmak için güçlü olanı dengelemeye<br />
çalışırlar. 1 21. yüzyılın ilk çeyreğinde uluslararası<br />
sistemde meydana gelen radikal değişimlerin özellikle<br />
Ukrayna Krizi ve Suriye İç Savaşı ile Baltık-Karadeniz-<br />
İran Körfezi ekseninde şekillendiği gözlemleniyor. Batı,<br />
Ukrayna’ya Rusya karşısında destek sağlarken, İran<br />
ile de ekonomik işbirliği kapılarını aralamaya çalışıyor.<br />
İran, değişen vektörlere rağmen, aynı zamanda Rusya-<br />
Çin ikilisi ile askeri ve ekonomik ortaklığını sürdürmeyi<br />
planlıyor. Körfez bölgesindeki bu sektörel gelişmelerin<br />
teorik düzleminden yola çıktığımızda İran’ın dünya politikasındaki<br />
olası rollerinin parabolleri neler olacak?<br />
İRAN’IN YÜKSELEN ÖNEMİ VE POTANSİYEL PARAMETRELERİ<br />
İran neden bir anda büyük güçlerin ilgi odağı oldu<br />
ve hangi işbirliği projelerinde ön plana çıkıyor?<br />
Bilindiği üzere, siyasi tarih düzleminden bakıldığında<br />
Ortadoğu’da kadim medeniyetlerin temsilcisi konumuna<br />
ilaveten jeopolitik olarak Güneybatı Asya’da yer<br />
alan İran; Kafkaslar, Hazar Denizi, Orta Asya, Körfez<br />
bölgesi, Umman Körfezi, Türkiye, İran, Afganistan ve<br />
Pakistan ile çevrili. 2 Doğu ile batının, kuzey ile güneyin<br />
önemli ulaştırma ve geçiş koridorlarından birisi olan<br />
1 Klevis Kolasi: Soğuk Savaş’ın Barışçıl Olarak Sona Ermesi ve Uluslararası<br />
İlişkiler Teorileri’ , Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 68, No. 2, 2013, s.<br />
149–179.<br />
2 Ertan Efegil,“İran’ın Dış Politikada Yapım Sürecini Etkileyen Unsurlar”,<br />
Ortadoğu Analiz, 2012, Cilt:4, Sayı:48, 53–67, s.55.<br />
21. yüzyılın ilk çeyreğinde<br />
uluslararası sistemde meydana gelen<br />
radikal değişimlerin özellikle<br />
Ukrayna Krizi ve Suriye İç Savaşı ile<br />
Baltık-Karadeniz-İran Körfezi<br />
ekseninde şekillendiği gözlemleniyor.<br />
İran; Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgeleriyle aynı<br />
anda ve kolaylıkla bağlantı kurabilen stratejik konuma<br />
sahip kilit bir ülke. Güneyde Basra Körfezi, kuzeyde<br />
ise Hazar Denizi’ne açılan İran, hem bölgesel hem de<br />
küresel güçler için önemli bir coğrafi konuma sahip.<br />
İran, coğrafi konumunun yanı sıra sahip olduğu zengin<br />
enerji kaynakları, etnik, dil ve din yapısı ve kültürel<br />
zenginliği nedeniyle de Ortadoğu’nun önemli ve etkin<br />
aktörlerinden biri olarak kabul ediliyor.<br />
İran, petrol ve doğal gaz zengini kuzey-güney hattında<br />
Hazar Denizi ve Körfez arasındaki coğrafyada yer alıyor<br />
ve dünya ekonomisinin temelini oluşturan petrol ve<br />
doğal gazın bölgeden dünyaya açılacak kapılarını tutuyor.<br />
3 Kanıtlanmış dünya petrol rezervleri sıralamasında<br />
üçüncü sırada yer alan İran, bu rezervlerin yüzde 10’unu<br />
elinde bulunduruyor. Ayrıca kanıtlanmamış dünya doğal<br />
gaz rezervleri sıralamasında ikinci sırada bulunan<br />
İran, bu rezervlerin ise yüzde 16’sını elinde bulunduruyor.<br />
4 İran zengin jeoekonomik kaynaklarına sahip<br />
olmasının yanı sıra ekonomisinin yüzde 50,6’sını hizmet,<br />
yüzde 38,4’ünü sanayi ve yüzde 11’ini de tarım sektörü<br />
oluşturuyor. 5<br />
İran genel olarak ekonomide merkezi planlamanın<br />
hakim olduğu, petrol, doğal gaz ve diğer büyük ölçekli<br />
işletmeler üzerinde devlet mülkiyetinin devam ettiği,<br />
kırsal bölgelerde tarımsal üretimin ağırlıklı olduğu, özel<br />
ticaret faaliyetlerin ise sınırlı düzeyde olduğu bir ekonomik<br />
yapıya sahiptir. Ülke GSYİH’sinin sektörel dağılımı<br />
ise yüzde 45 sanayi, yüzde 44 hizmet ve yüzde 11 tarım<br />
olarak gerçekleşmiştir. 6<br />
Bu kısa ekonomik değerlendirmeden de anlaşılacağı<br />
üzere, İran doğal kaynakları ve insan gücü ile<br />
ağır ambargo koşullarına rağmen, dış dünyadan<br />
izole olmadan siyasal yaşamını sürdürdü. Yeni konjonktürde,<br />
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani,<br />
Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmesi<br />
sonrasında 20 farklı konuda işbirliğini kapsayacak 30<br />
3 Kaan Dilek, İran’ın Orta Asya Politikaları Raporu, Ahmet Yesevi Üniversitesi,<br />
Ankara, 2011, s.28.<br />
4 OPEC Annual Statistical Bulletin 2010/2011, s.22–23, http://www.opec.org/<br />
opec_web/en/publications/202.htm<br />
5 CIA The Central Intelligence Agency Economy, “Intelligence Unit Iranian<br />
Main Country Report 2012”, http://cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/goes/ir.html.<br />
6 http://www.deik.org.tr/5995/%C4%B0ran_%C3%9Clke_B%C3%BClteni_<br />
Ocak_2015.html<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
9
ÇİN-İRAN-RUSYA<br />
Rusya ve İran arasındaki işbirliği<br />
alanlarının enerji sektörü dışında,<br />
otomotiv, inşaat ve altyapı<br />
sektörleri olabileceği varsayılıyor.<br />
Kaynak: http://energyfuse.org/following-a-tumultuous-history-iocs-prepare-to-return-to-iran/<br />
milyar Euro’nun üzerinde anlaşmalar dizini imzaladı.<br />
İran bu çerçevede, Fransa’dan 118 adet Airbus uçağı satın<br />
alarak, havacılıkta Türkiye’ye yeni rakip olarak pazara<br />
girdi.<br />
RUSYA-İRAN İŞBİRLİĞİNDE BÖLGESEL DENGELER<br />
1991’de SSCB’nin çöküşünden sonra İran’ın siyasal<br />
İslam’ı savunması ve enerji alanındaki belirleyici rolü<br />
ile pek çok konuda Rusya’nın ulusal çıkarlarına karşı<br />
olmasına rağmen, her iki devletin Batı Bloku ile ilişkilerinde<br />
ortak bir strateji takip etmek için çaba gösterdiği<br />
biliniyor. Amerika’nın düşman ilan edilmiş olması,<br />
İran’ın Irak ile olan savaşı ve tek silah-askeri malzeme<br />
tedarikçisi olarak Rusya’nın kalmış olması İran’ı<br />
Rusya ile tekrar ikili ilişkiler kurmaya mecbur bıraktı.<br />
Nihayetinde 1986 yılında Rusya ile önemli bir ekonomik<br />
protokol imzalandı. Bu anlaşma ile İran, Rusya’nın Irak’a<br />
askeri desteğini kesmesini Rusya ise İran’ın Afganistan<br />
işgaline ses çıkarmamasını istedi. İran’a ABD tarafından<br />
uygulanan yaptırımlar, Rusya silah ticareti için iyi bir<br />
fırsat yarattı.<br />
İran, Irak Savaşı’ndan aldığı derslere dayalı olarak<br />
Rusya’dan savaş uçakları, helikopterler, tanklar, denizaltılar,<br />
su üstü savaş gemileri, istihbarat sistemleri ve hava<br />
savunma füzeleri tedarik etti. ABD’nin İsrail ile birlikte<br />
İran’a baskı uygulaması, Tahran’ı Moskova ile işbirliğine<br />
iterken, İran, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye<br />
olarak iştirak etti. Özetle Rusya’nın savunduğu çok kutuplu<br />
dünya söylemleri çerçevesinde geliştirdiği ilişkilerinde<br />
genellikle silah ticareti ağır basıyor. İran ordusuna<br />
en gelişmiş silahları ve askeri teknolojiyi sağlayan Rusya,<br />
İran’ı Basra Körfezi’nin tek denizaltı gücü yapmak istiyor.<br />
Çok geçmeden Tahran’a uygulanan uluslararası<br />
yaptırımların kaldırılmasından sonra Rusya ve İran, 5<br />
adet S-300 füze bataryasının teslimatına devam edilmesi<br />
için yeni bir anlaşma imzaladı. Diğer taraftan, İran ve<br />
Rusya arasında 8 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı.<br />
Anlaşma gereğince, İran-Rus yapımı Su-30 savaş uçakları,<br />
12 adet Yak-130 savaş uçağı, Mi-17 helikopterler,<br />
savaş gemilerine karşı K-300P Bastion-P füze bataryaları,<br />
klasik denizaltılar ve Kalibr seyir füzeleri atma kabiliyetine<br />
sahip firkateyn satın aldı. İran ayrıca, 100 adet Rus<br />
Ordusu’nun halen en yeni jenerasyon T-90 tanklarını<br />
satın almasının yanı sıra, söz konusu modern tankların<br />
üretim lisansını da elde etti. 7<br />
Her iki aktörün orta ve kısa vadeli jeostratejik çıkarları,<br />
özellikle ABD›nin Orta Asya-Güney Kafkasya-Ortadoğu<br />
politikası dikkate alındığında, jeopolitik manada Güney<br />
Kafkasya, Orta Asya, Afganistan ve Hazar Denizi’ni<br />
içine alıyor. Bu bağlamda İran, Rus şirketlerine yeni<br />
nükleer enerji santrallerinin yapımını verebilir. İki ülke<br />
arasındaki işbirliği alanlarının enerji sektörü dışında,<br />
otomotiv, inşaat ve altyapı sektörleri olabileceği varsayılıyor.<br />
Nükleer programı çerçevesinde İran’ın en yoğun<br />
askeri ve diplomatik ilişki ve işbirliği içerisinde olduğu<br />
ülke Rusya Federasyonu oldu. Nitekim ambargonun<br />
kalkması için Tahran’a destek veren Rusya, müteakiben<br />
düğmeye bastı. Bu bağlamda, en üst düzey ziyaret, Rusya<br />
Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından yapıldı. Putin,<br />
Tahran’da gerçekleşen Doğal Gaz Zirvesi’ne katılarak<br />
Ayetullah Ali Hamaney ve İran Cumhurbaşkanı Hasan<br />
Ruhani ile görüştü. Hamaney, Moskova’nın Suriye konusundaki<br />
karar ve girişimlerinin Rusya ve Putin’in<br />
bölgesel ve küresel itibarını artırdığına dikkati çekerek,<br />
ABD’nin Suriye ve bölgeyi domine etmek istediğini, bu<br />
planın; Moskova ve Tahran’ın yanı sıra tüm ülkeler için<br />
tehdit sayıldığını vurguladı.<br />
Nitekim, günümüzde İran petrol ve gaz sektöründe faaliyet<br />
gösteren yabancı şirketler olarak Statoil (Norveç),<br />
ENI (İtalya), OMV (Avusturya), Cepsa (İspanya), BP ve<br />
BG (İngiltere), Royal Dutch/Shell (İngiltere/Hollanda),<br />
Gazprom (Rusya) ve Petronas (Malezya) sayılabi-<br />
7 Valentin Vasilescu: “İran, Rusya’nın Bir Numaralı Askeri Malzeme Alıcısı<br />
Haline Geliyor”, Voltarienet, 21 Şubat <strong>2016</strong>, http://www.voltairenet.org/article190360.html.<br />
10 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
lir. “Zarubejnetf”, “Tatneft”, “Slavneft”, “Lukoil” ve<br />
“Rostransneft” gibi Rus petrol şirketleri de İran’da faaliyet<br />
gösteriyorlar. 8 Bu çerçevede, İran Dışişleri Bakanı<br />
Muhammed Cevad Zarif, başta nükleer olmak üzere<br />
birçok alanda Rusya’yla işbirliğini geliştirmeye odaklandıklarını,<br />
iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin parlak<br />
geleceğe sahip olduğunu öne sürdü. Rusya Güvenlik<br />
Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Yevgeniy Lukyanov<br />
da Suriye ve diğer bölgesel meselelerde İran ile yürüttüğü<br />
işbirliğinin Moskova’yı tatmin ettiğini söyledi.<br />
ÇİN-İRAN İLİŞKİSİNDE EKONOMİK VE STRATEJİK İŞBİRLİĞİ<br />
Çin, Ortadoğu’daki etki alanını genişletmek için ciddi<br />
çaba sarf ediyor. Çin hiçbir köklü ilişkisinin olmadığı bir<br />
bölgede ortaklara ihtiyacı var. İran, Çin’in istekleri için<br />
Ortadoğu’da benzersiz bir platform sunuyor ve Pekin,<br />
Tahran ile yakın ilişkiler kurmasının fayda maliyetlerinden<br />
dolayı istekli konumda. Tahran’da gerçekleştirilen<br />
görüşmelerde stratejik bağları kuvvetlendirme kararı<br />
alındı. Varılan nükleer uzlaşma sonrasında, ABD’nin<br />
ülkeye yönelik yaptırımları kaldırmasının ardından, Çin<br />
Devlet Başkanı’nın İran’a gerçekleştirdiği ziyaret tüm<br />
dünyanın dikkatini İran›a yönlendirmesine neden oldu.<br />
Çin, İran’da ambargolara rağmen devam etmiş olan<br />
güçlü ekonomik varlığı ve Tahran açısından ‘güvenilir<br />
ortak’ konumu ile nükleer anlaşmadan en fazla faydayı<br />
sağlayacak ülkelerin başında yer alıyor. Çin, küresel<br />
siyasetin en etkin aktörlerinden biri ve 2000’li yıllarda<br />
ve Arap Baharı sürecinde olaylara doğrudan müdahil<br />
olmayarak olayların daha çok ekonomik faaliyetlerine<br />
odaklandı. SSCB’nin dağılma süreci ve Soğuk Savaş sonrasında<br />
uluslar arasındaki dönüşüm süreci, Çin-Rusya<br />
ilişkilerine de yansıdı. Çin ve Rusya, 1992 yılında ikili<br />
ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin ortak bir bildirge<br />
yayınladılar. Artan rekabet ortamı içerisinde Çin, İran<br />
ile ambargolar boyunca ilerlettiği ekonomik ve güvenlik<br />
işbirliği sayesinde kendisini ‘kara gün dostu’ olarak konumlandırıyor.<br />
Ambargoların kalkması, Çin’in bu hedefine<br />
ulaşması için bir avantaj sağlıyor.<br />
İran ise Çin’in Yeni İpek Yolu projesinde kritik bir konuma<br />
sahip. Çin’i Orta Asya üzerinden Avrupa’ya bağlayacak<br />
olan hatlar İran’dan geçtiği gibi, İran Çin’in karadaki<br />
projeye paralel olarak sürdürdüğü Deniz İpek Yolu projesinde<br />
de limanlarıyla önemli bir yer teşkil ediyor.<br />
Pekin ve Tahran ekonomik alanda işbirliğini geliştirmek<br />
için son dönemlerde karşılıklı olarak önemli anlaşmalar<br />
imzaladılar. Buna örnek olarak, 2014 yılı Eylül ayında<br />
Çin ve İran arasında imzalanan 4,5 milyar dolarlık anlaşma<br />
gösterilebilir. Çin için İran öncelikle enerji güvenliği<br />
açısından önem taşıyor. 2014 yılında Çin toplam 520,3<br />
milyon ton petrol tüketti ve bu tüketimin ancak 211,4 mil-<br />
8 2014 yılının Ağustos ayında Moskova ve Tahran arasında petrol ve gaz<br />
endüstrisinin geliştirilmesi ve işbirliği ile ilgili 20 milyar ABD doları değerinde<br />
anlaşma imzalandı. Sözleşmeye göre İran’ın enerji altyapısının modernleştirilmesine<br />
yatırım yapmayı planlayan Rusya, buna karşılık olarak<br />
İran’dan petrol almak yükümlülüğü üslenmiştir Fatih Özbay: “Realpolitik,<br />
Pragmatizm, Ulusal Çıkarlar ve Nükleer Program Ekseninde Dünden Bugüne<br />
Rusya-İran İlişkileri, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-53-<br />
201<strong>40</strong>3194realpolitik_pragmatizm_ulusal_cikarlar_ve_nukleer_program_ekseninde_dunden_bugune_rusya-iran_iliskileri.pdf<br />
İran Çin’in Yeni İpek Yolu<br />
projesinde kritik bir konuma sahip.<br />
Çin’i Orta Asya üzerinden<br />
Avrupa’ya bağlayacak olan hatlar<br />
İran’dan geçtiği gibi, İran Çin’in<br />
karadaki projeye paralel olarak<br />
sürdürdüğü Deniz İpek Yolu<br />
projesinde de limanlarıyla önemli<br />
bir yer teşkil ediyor.<br />
yon tonluk kısmını kendi üretimiyle karşıladı. Başka bir<br />
deyişle, Çin petrol ihtiyacının yüzde 60’ını ithalat yoluyla<br />
karşılamak mecburiyetinde. Bu amaç doğrultusunda<br />
halen tüm dünyadan günde 6,1 milyon varil petrol ithal<br />
eden ve dış alımlara bağımlılığı giderek artan Çin için<br />
İran önemli bir kaynak teşkil ediyor. Çin bugün toplam<br />
petrol ithalatının yüzde 12’sini İran’dan yapıyor ve petrol<br />
üreten bölgelerde artan jeopolitik riskler yüzünden<br />
nispeten istikrarlı olarak gördüğü ve karşılıklı güvene<br />
dayalı bir ortaklık ilişkisi kurmayı başardığı İran’ın ithalattaki<br />
payını artırmak istiyor. Bununla birlikte İran,<br />
yine Çin öncülüğünde hayata geçirilen Asya Kalkınma<br />
Bankası’nda da kurucu üye konumunda. Tüm bunlara<br />
ek olarak son dönemlerde iki ülke arasındaki güvenlik<br />
işbirliğinin artması, 2014 yılında Çin ile İran donanmalarının<br />
ortak bir tatbikat gerçekleştirmesi, Çin’in İran’ın<br />
Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üyeliğini desteklemesi<br />
Pekin-Tahran hattındaki ilişkilerin enerji temelinde<br />
şekillenmekle birlikte esasen çok boyutlu bir zeminde<br />
gelişmekte olduğunu gösteriyor.<br />
İran ile Çin siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirme<br />
kararı aldı. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 yılda<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
11
ÇİN-İRAN-RUSYA<br />
600 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Anlaşmalar,<br />
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Tahran ziyareti sırasında<br />
imzalandı. Jinping, geçen hafta uluslararası yaptırımların<br />
kaldırılmasının ardından İran’ı ziyaret eden<br />
ilk lider oldu. İki ülke arasında imzalanan 17 anlaşma,<br />
enerjiden ticaretin güçlendirilmesine farklı alanları<br />
kapsıyor. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, iki ülkenin<br />
ekonomik ve siyasi bağlarını güçlendirme kararı<br />
aldıklarını, Çinli mevkidaşıyla stratejik ilişkilere temel<br />
oluşturacak 25 yıllık bir belge imzaladıklarını söyledi.<br />
Ambargo sonrası dönemde Çin, İran ile halihazırda<br />
güçlü olan ilişkilerini daha da kuvvetlendirebilir. Ancak<br />
Pekin açısından iki önemli risk söz konusu. Birincisi,<br />
İran’da artacak olan rekabet ile ilgili. Çin, ambargo sürecinde<br />
Batılı ülkelerin yokluğundan fayda sağlayarak İran<br />
pazarında konumunu kuvvetlendirdi. Batılı ülkelerin ve<br />
Batı kökenli çok uluslu şirketlerin tekrar İran’da aktif olmalarıyla<br />
birlikte Çin açısından daha zorlu rekabet şartları<br />
oluşacak. İran ile Batı ülkeleri arasında var olmayan<br />
güven unsuru, İran ile Çin arasında büyük ölçüde mevcut<br />
ve bu da Pekin açısından bir avantaj sağlıyor. Ancak<br />
ekonomik rekabetin özellikle enerji alanında ulaşacağı<br />
boyut Çin’in İran’a yönelik hedeflerini revize etmesine<br />
yol açabilir. İkinci olarak ise, Orta Doğu siyasetinin<br />
akışkanlığı ve bölgede dengelerin her an hızla değişebiliyor<br />
olması jeopolitik bir risk yaratıyor. Ambargoları<br />
geride bırakmış olan Tahran’ın Orta Doğu sahnesinde<br />
kendisini nasıl konumlandıracağı, Suriye konusundaki<br />
tutumunun nasıl şekilleneceği, Suudi Arabistan ile olan<br />
Orta Doğu siyasetinin akışkanlığı<br />
ve bölgede dengelerin her an hızla<br />
değişebiliyor olması jeopolitik bir<br />
risk yaratıyor.<br />
egemenlik mücadelesinin ne yöne evrileceği, nükleer<br />
anlaşmanın Batı Bloku ile siyasi anlamda da bir yakınlaşmaya<br />
yol açıp açmayacağı büyük önem taşıyan ancak<br />
henüz belirsizlik ihtiva eden parametreler. Bu alandaki<br />
gelişmelerin ve İran’ın izleyeceği politikaların Çin’in Orta<br />
Doğu’daki çıkarlarıyla çatışma ihtimali de iki ülke arasındaki<br />
ilişkilerin geleceği ile ilgili yapılan değerlendirmelerde<br />
mutlaka göz önünde bulundurulmalı.<br />
<strong>2016</strong>, Suriye iç savaşına bağlı olarak devam ederken,<br />
Batı’nın Tahran ile yakınlığı artırmanın ötesinde, Pekin<br />
ve Moskova’nın bu ortaklığı bir kalkan olarak genişletmeyi<br />
amaçladığı söylenebilir. İran bir şans yakaladı ve<br />
tarih bu kritik anahtarın bölge barışı için nasıl kullanılacağını<br />
not düşecek. Tabii, ABD başkanlık seçimleri sonrasında<br />
masanın devrilme tehlikesi ve İsrail Başbakanı<br />
Binyamin Netanyahu’nun yeni yol haritası için eski defterleri<br />
yeniden açması olasılıklarının derin dondurucuda<br />
beklediği söylenebilir.<br />
12 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
ANALİZ<br />
BİRLEŞİK KRALLIK VE TÜRKİYE<br />
TÜRKİYE İNGİLİZ TEDARİK ZİNCİRİ<br />
ŞİRKETLERİ AÇISINDAN BİR FIRSAT<br />
Türkiye ve Birleşik Krallık’ın ekonomi ve enerji alanlarındaki etkileşiminin<br />
büyüklüğü, ülkelerin Birleşik Krallık’la iş yapmasını teşvik etmek amacıyla<br />
2012 yılında başlatılan GREAT kampanyasına da yansıyor.<br />
LEIGH TURNER<br />
BIRLEŞIK KRALLIK BAŞKONSOLOSU<br />
Türkiye, Hazar Denizi ve Asya’daki<br />
enerji kaynakları ile Avrupa’daki talep<br />
arasında stratejik bir enerji köprüsü<br />
olarak görülüyor. Aynı zamanda<br />
büyüyen bir ekonomi olarak Türkiye, enerji<br />
ithalatı için yıllık 50-60 milyar dolar harcama<br />
yapıyor. Rusya, Azerbaycan ve İran,<br />
Türkiye’ye en çok enerji ihraç eden ülkeler.<br />
Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi,<br />
enerji açısından zengin olan doğu ve<br />
yoğun talebin bulunduğu batı arasında bir<br />
köprü işlevi görmeyi amaçlıyor ve bu sebeple<br />
Türkiye’nin Kuzey Irak ve Türkmenistan<br />
gibi diğer bölgesel pazarlardaki gelişmeleri<br />
yakından takip etmesi gerekiyor.<br />
Türkiye’nin coğrafi konumu bir ticaret ülkesi<br />
olması için mükemmel bir fırsat sunuyor.<br />
Bu durum, enerji sektöründe çok önemli<br />
bir role dönüşebilir. Örneğin Kuzey Irak<br />
ve Azerbaycan’dan gelen yeni petrol boruları<br />
ya planlama ya da inşa aşamasında.<br />
Türkiye bir enerji aktarma merkezi rolünü,<br />
depolama ve diğer enerji altyapılarına yatırım<br />
yaparak, yeni regülasyon ve kanunlar<br />
ile güçlü bir enerji pazarını teşvik ederek<br />
güçlendirebilir. Bu durum hem Türkiye’nin<br />
hem de Avrupa’nın yararına olur.<br />
Diğer yandan Türkiye’nin, her ülkenin<br />
olması gerektiği gibi, mümkün olduğunca<br />
farklı ve çeşitli enerji arz kaynaklarının<br />
olması, tek bir tedarikçiye aşırı bağımlılığını<br />
önleyecektir. Neyse ki Türkiye’nin coğrafi<br />
konumu ve uzun kıyı şeritlerine sahip olması,<br />
gerek kara boruları gerekse deniz ulaşımı<br />
yoluyla alternatif enerji tedarikçilerine<br />
erişiminin kolaylaşmasına imkan veriyor.<br />
TÜRKİYE DERİN DENİZ FAALİYETLERİNE İSTEKLİ<br />
Arama ve üretim faaliyetleri (upstream)<br />
açısından, Türkiye son on yıl içerisinde<br />
uluslararası petrol şirketleri ile işbirliği<br />
içerisinde, hem karada hem de denizde<br />
14<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
TÜRKİYE GREAT KAMPANYASININ KİLİT ÜLKELERİNDEN BİRİ<br />
Dünyanın geri kalanının Birleşik Krallık’ı ziyaret etmesi, burada<br />
eğitim alması ve Birleşik Krallık’la iş yapmasını teşvik etmek amacıyla<br />
2012 yılında GREAT kampanyasını başlattık ve Britanya’nın<br />
sunabileceği en iyi fırsatları göstermeyi amaçladık. GREAT, Birleşik<br />
Krallık’ın devlet düzeyindeki en iddialı uluslararası pazarlama kampanyası<br />
oldu.<br />
Kampanyanın kilit ülkelerinden biri olan Türkiye, Birleşik Krallık’la iş<br />
ortaklıkları yapmak açısından büyük bir potansiyel taşıyor. İşletmeler<br />
için elverişli bir ortam sunan Birleşik Krallık, iddialı Türk marka ve<br />
şirketlerinin uluslararası anlamda büyümesi için en iyi konuma sahip.<br />
GREAT Türkiye kampanyasının stratejik amacı, Birleşik Krallık ve<br />
Türkiye arasındaki ticareti, yatırımı ve eğitim bağlantılarını artırmak<br />
ve Birleşik Krallık’ın Türkiye için bir iş ortağı olarak itibarını yükseltmek.<br />
Bu sene GREAT kampanyası çerçevesinde odaklandığımız iki ana konu bulunuyor. Bunlardan bir tanesi sağlık hizmetleri<br />
diğeri ise enerji. Enerji tarafında, Eylül ayında petrol ve doğal gaz, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji sektörlerine<br />
odaklanan Bölgesel Enerji Kampanyası’nı başlattık. Bu kampanya kapsamında bölgesel fırsatları tartışmak/belirlemek<br />
için Birleşik Krallık, Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’dan sektör paydaşlarını bir araya getirmeyi amaçladık. Bu<br />
doğrultuda 1 Mart’ta İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz “GREAT Bölgesel Petrol ve Gaz Zirvesi”nde Türkiye, Azerbaycan,<br />
Kazakistan ve Birleşik Krallık’tan katılan sektör temsilcileri ve bu ülkelerde faaliyet gösteren ulusal petrol şirketleri<br />
paydaşlarla bir araya gelerek mevcut konjonktür, önümüzdeki dönem stratejileri ve fırsatları tartıştı.<br />
arama faaliyetlerine büyük yatırımlar yaptı. Karadeniz<br />
ve Akdeniz’de derin deniz faaliyetlerine daha çok yatırım<br />
yapma konusunda da istekli. Bu da, petrol ve gaz sektöründe<br />
çalışan İngiliz tedarik zinciri şirketleri açısından<br />
fırsatlar sunuyor.<br />
Birleşik Krallık’ın bu konudaki uzmanlığı esas olarak<br />
Kuzey Denizi’nden kaynaklanıyor. Son 50 yıldır Kuzey<br />
Denizi’nde geliştirme faaliyetleri yapıyoruz; bu da bizim<br />
özellikle derin su faaliyetleri hakkında edindiğimiz bilgilerle<br />
büyük deneyim elde etmemizi sağladı. Bu sebeple,<br />
Türkiye’ye ve bölgeye ihtiyaç duyulacak türde uzmanlık<br />
sunacak potansiyelimiz bulunuyor.<br />
2010 yılında, her iki ülkenin başbakanı karşılıklı ticareti<br />
2015 yılına kadar iki katına çıkarmayı taahhüt etti. Birleşik<br />
Krallık ve Türkiye’nin yıllık ikili ticareti şu anda 16 milyar<br />
dolar tutarında ve Birleşik Krallık Türkiye’de iş yapan<br />
2.500’ün üzerinde şirketiyle Türkiye’ye en çok yatırım<br />
yapan ikinci ülke konumunda yer alıyor. BP ve Shell gibi<br />
Birleşik Krallık enerji şirketlerinin piyasadaki varlığı 100<br />
yıl öncesine uzanıyor. Bugün her iki şirket de büyük enerji<br />
projelerine önemli ölçüde katılım sağlıyor. Bu kapsamda,<br />
BP, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) projesine,<br />
Shell ise Doğu Anadolu ve Karadeniz’deki onshore ve<br />
offshore projelerinin arama faaliyetlerine katılıyor.<br />
Bölgede de Birleşik Krallık ve Türkiye arasında güçlü bir<br />
ortaklık var. Azerbaycan’daki AMEC-Tekfen ortaklığı bunun<br />
bir örneği. 2014’te, AMEC-Tekfen-Azfen (ATA) konsorsiyumu<br />
Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz doğal gaz sahasının<br />
BP tarafından işletilen 2. faz gelişimi için 974 milyon<br />
dolar tutarında bir ihale kazandı. Bunun başka bir örneği<br />
de Birleşik Krallık Vallares şirketinin Irak’ın Kürdistan<br />
bölgesinde önemli faaliyetleri olan bir Türk şirketi olan<br />
Genel Energy ile 2011 yılında birleşmesidir.<br />
İngiltere, Türkiye’ye en çok yatırım yapan 2. ülke<br />
16 milyar dolar<br />
İki ülke arasındaki ikili ticaret hacmi<br />
10 milyar dolar<br />
Türkiye’nin İngiltere’ye ihracatı<br />
6 milyar dolar<br />
Türkiye’nin İngiltere’den ithalatı<br />
2.500’den fazla<br />
İngiliz şirketi Türkiye’de faaliyet gösteriyor<br />
RAKAMLARLA İNGİLTERE<br />
GSYİH<br />
2.950 milyon $<br />
KBGSYİH<br />
45.729 $<br />
Büyüme Oranı<br />
%3<br />
Kaynak: IMF 2014<br />
Nüfus<br />
64.511.000<br />
Yüzölçümü<br />
244.100 km²<br />
İngiltere’nin diğer ülkelere<br />
doğrudan yatırımı (2014)<br />
59.6 milyar dolar<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
15
MERCEK<br />
ABD SEÇİMLERİ<br />
ABD’DE RADIKALLERIN YÜKSELIŞI:<br />
BAŞKANLIK ÖN SEÇIMLERI<br />
ABD’deki ön seçimlerin ilk ayı olan Şubat itibariyle Demokrat Parti tarafında<br />
adaylar netleşmiş olsa da Cumhuriyetçiler tarafında tam bir kaos hüküm sürüyor.<br />
DR. RÜÇHAN KAYA<br />
HASEN STRATEJI VE POLITIKA<br />
KOORDINATÖRÜ<br />
Şubat ayı itibariyle başlayan ön seçim<br />
süreciyle birlikte <strong>2016</strong> Kasım ayında<br />
gerçekleşecek ABD Başkanlık<br />
Seçimleri, seçmenin ve dolayısıyla<br />
dünyanın gündeminde yer almaya başladı.<br />
Demokrat Parti tarafında aktif olarak yarışta<br />
olan Vermont senatörü Bernie Sanders ve<br />
eski New York senatörü, eski Dışişleri Bakanı<br />
Hillary Clinton kıyasıya bir rekabet içerisinde.<br />
2015 yılı boyunca Clinton büyük farkla yarışı<br />
önde götürürken Iowa ve New Hampshire ön<br />
seçimlerinde Sanders büyük bir sıçrama gerçekleştirdi.<br />
Cumhuriyetçilerdeyse başlangıçta<br />
17 aday varken şu ana kadar tamamlanan<br />
ön seçimler (Iowa, New Hampshire, Güney<br />
Carolina, Nevada) sonucunda yarış beş aday 1<br />
arasında devam ediyor. Geri kalan 12 aday<br />
kötü ön seçim performansları sonrasında<br />
yarıştan çekildiler.<br />
ADAY SEÇIM SÜRECI: ÖN SEÇIMLER, SÜPER<br />
DELEGELER VE PARTI KONGRELERI<br />
ABD’de partilerin başkanlık için aday<br />
gösterme süreçleri iki aşamadan oluşuyor.<br />
İlk aşamayı her eyalette yapılan<br />
ön seçimlerde aday adaylarının performanslarına<br />
göre kazandıkları delegeler<br />
oluşturuyor. Bu aşamada bazı eyaletler oy<br />
oranlarına göre delege sayısını adaylara<br />
dağıtırken, bazı eyaletlerse birinci adaya<br />
bütün delegelerini dağıtıyor (winnertakes-all).<br />
Ülke çapında Demokrat<br />
Parti’nin yaklaşık olarak 4763 delegesi<br />
mevcut. Ancak parti sistemi içerisinde<br />
parti yönetimine ekstra bir güç vermek<br />
ve parti dışından bir adayın seçilmesi<br />
sürecini kontrol edebilmek için 712 süper<br />
delegeye seçimlerden bağımsız karar<br />
verebilme hakkı verilmiş durumda.<br />
DEMOKRAT PARTI BAŞKANLIK ÖN SEÇIMI SONUÇLARI<br />
1<br />
Donald Trump Ted Cruz Marco Rubio John Kasich Ben Carson<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
Carolina<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
% %<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
%<br />
% %<br />
16<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
CLINTON-SANDERS MÜCADELESI DEVAM EDIYOR<br />
İşte tam da bu noktada Clinton gibi partinin içerisinden<br />
gelen bir adayla Sanders gibi parti yönetiminde hiç görev<br />
almamış bir senatörün mücadelesinde partinin aday belirleme<br />
süreci içerisinde süper delegeler her zamankinden daha<br />
belirleyici olacak. Bir örnekle açıklamak gerekirse, en son<br />
gerçekleşen New Hampshire ön seçimlerinde yüzde 60 oranında<br />
oy elde eden Sanders yüzde 38 oy alan Clinton’ı geride<br />
bıraktı. Seçim sonucunda Sanders 15 delege, Clinton ise 9<br />
delege kazandı. Ancak eyaletteki 6 süper delege de Clinton’a<br />
desteğini uzun zaman önce açıklamıştı. Bu durumda New<br />
Hampshire demokrat seçmeninden büyük destek alan<br />
Sanders, Demokrat Parti’nin süper delegeleri yüzünden<br />
toplam delege sayısında New Hampshire özelinde Clinton’la<br />
eşit durumda yer aldı. Yine aynı şekilde ilk ön seçimin<br />
yapıldığı Iowa’da iki aday oyları yarı yarıya paylaşmış olsalar<br />
da süper delegelerin tamamının Clinton tarafında yer<br />
almasıyla yine eşitlik Clinton lehine bozulmuştu. Yani iki<br />
ön seçim sonucunda daha çok oy toplayan Sanders toplam<br />
delege sayısı olarak 45’e 36 delegeyle Clinton’ın gerisinde yer<br />
alıyordu. Ancak mevcut sistemde partinin seçimdeki adayını<br />
belirleyecek olan alınan toplam oyun ötesinde toplam<br />
delege sayısı olacak ve en azından yarışın ilk ayı itibariyle<br />
avantajlı olan adayın -her ne kadar Sanders bir rüzgar yakalamış<br />
olsa da- hala Clinton olduğunu söylemek gerek.<br />
Bu yazının yazıldığı sıralarda Nevada ön seçimleriyle birlikte<br />
üç eyalette sonuçlar belirlenmiş oldu. Bu sonuçlara<br />
göre “seçilmiş” delegelerde iki aday arasında eşitlik olsa<br />
da “süper” delegelerle birlikte Clinton 502’ye 70’le açık ara<br />
Sanders’ın önünde. Kazanmak için adaylara toplamda 2383<br />
delege gerekiyor. Bu noktada her ne kadar Sanders son<br />
aylarda bir rüzgar yakalamış olsa da delege sayılarına bakıldığında<br />
Hillary Clinton hala avantajlı gözüküyor.<br />
DONALD TRUMP VE DIĞERLERI: CUMHURIYETÇI PARTI<br />
BÖLÜNMÜŞ DURUMDA<br />
Cumhuriyetçi Parti’de de Demokratlarda olduğu gibi parti<br />
yönetiminin desteklediği adaylara karşı son bir senedir<br />
reaksiyon olduğu net bir şekilde gözlemleniyor. Adaylar<br />
arasından Donald Trump ve Ted Cruz özellikle parti yönetiminin<br />
başkan adayı olarak görmek istemediği iki isim.<br />
Ve yine bu iki isim ilk üç ön seçim itibariyle seçmen tarafından<br />
en çok desteklenen isimler oldu. Iowa ön seçimini<br />
oyların yüzde 28’ini alan Ted Cruz kazanırken, Donald<br />
Trump oyların yüzde 24’ünü toplayarak ikinci oldu.<br />
Sonraki iki ön seçimdeyse birinci ve ikinci yer değiştirse<br />
de Cumhuriyetçi Parti’nin desteklemediği bu iki aday şu<br />
ana kadarki ön seçimlerde hep ilk üç içerisinde yer aldı.<br />
İlk ön seçimi son anda kaybedip ikinci sırayı alan<br />
Donald Trump ise öncelikle New Hampshire ön<br />
seçimini oyların yüzde 35’ini alarak kazandı. New<br />
Hampshire’da ikinci sırayı Iowa’yı pas geçen John<br />
Kasich yüzde 16 oy oranıyla alırken, üçüncü yüzde<br />
12’lik oyla Ted Cruz oldu. 20 Şubat’ta yapılan üçüncü<br />
ön seçimi de yine Donald Trump, açık farkla birinci<br />
olarak tamamladı. Bu seçimde de Trump oyların yüzde<br />
33’ünü alırken, iki Latin kökenli aday Marco Rubio ve<br />
Ted Cruz yüzde 22’lik oy oranlarıyla ikinciliği paylaştı.<br />
Nevada’daysa Trump %46’lık oy oranı elde ederek çok<br />
daha büyük bir zafer elde etti.<br />
Tam da bu noktada Trump parti dışı adaylar arasında<br />
en güçlü isim olarak ortaya çıkarken Marco Rubio ileriki<br />
ön seçimlerde partinin desteğini alabilecek aday<br />
olarak ön plana çıkıyor. Cruz gibi radikal evanjelist biri<br />
isim yerine Rubio Cumhuriyetçiler için daha merkezi<br />
söylemlere sahip bir aday. Ancak Rubio’ya dair gelen<br />
en büyük eleştiriyse reklam yüzü olmanın ötesine geçemiyor<br />
oluşu. Zira Rubio, özellikle televizyon tartışmalarında<br />
gösterdiği zayıf performansla halkın gözünde<br />
pek de başkan olabilecek özelliklere sahip biri olarak<br />
algılanmıyor. Her ne kadar partinin Trump’ın karşısında<br />
durabilecek bir adaya ihtiyacı olsa da Rubio’nun<br />
tartışmalardaki yetersiz performansı kafalarda soru<br />
işareti yaratıyor. Olası bir Sanders-Rubio ya da Clinton-<br />
Rubio eşleşmesinde Floridalı adayın etkili olamayacağı<br />
düşünülüyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
17
ABD SEÇİMLERİ<br />
CUMHURIYETÇI PARTI BAŞKANLIK ÖN SEÇIMLERI<br />
%<br />
23 Delege<br />
7 Süper Delege<br />
%<br />
21 Delege<br />
0 Süper Delege<br />
%<br />
9 Delege<br />
6 Süper Delege<br />
%<br />
15 Delege<br />
0 Süper Delege<br />
Hillary Clinton<br />
%<br />
19 Delege<br />
3 Süper Delege<br />
%<br />
15 Delege<br />
1 Süper Delege<br />
Bernie Sanders<br />
ÖN SEÇIMLERDE SANDERS VE TRUMP RADIKAL<br />
SÖYLEMLERIYLE ÖN PLANA ÇIKIYOR<br />
Bu seçimleri öncekilerden farklı yapan detaylardan bir diğeri<br />
de iki partide de yükselen radikal adaylar. Partilerin desteklediği<br />
adaylar karşısında Cumhuriyetçilerde Trump ve Cruz,<br />
Demokratlarda ise Sanders’ın son aylarda yakaladığı ivmeye<br />
bakınca ABD’de seçmenin genel olarak Washington’la özdeşleşmiş<br />
adayları desteklemek istemediğini söyleyebiliriz.<br />
Soğuk Savaş’ın başladığı ilk yıllardan itibaren komünizm<br />
ve sosyalizmin negatif algılara sahip olduğu ABD’de Bernie<br />
Sanders kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayarak<br />
başkan adaylığına bu kadar yaklaşan bir aday olarak dikkat<br />
çekiyor. Özellikle bütün öğrencilere bedava üniversite ve<br />
bütün vatandaşlara sağlık sigortası söylemiyle genç seçmenin<br />
ağırlıklı olarak desteğini alan Sanders, Clinton karşısında<br />
ciddi bir aday. 2015 yılı boyunca Clinton’ın halktan aldığı<br />
yüzde 60-70 civarındaki destekle adaylığına kesin gözüyle<br />
bakılırken, bugünlerde iki adayın da yüzde 50 civarında<br />
oyları bölüştükleri bir ortamda Clinton için başkan adaylığı<br />
bir sene önceki kadar garanti gözükmüyor.<br />
İki adayın destekçileri arasındaki jenerasyon farkı da göze<br />
çarpıyor. Genç seçmen, özellikle sağlık ve eğitim alanındaki<br />
reform vaatleri sayesinde Sanders’a yakınlaşırken, Clinton<br />
yaşlılar, azınlıklar ve kadınlarda önde görünüyor.<br />
Yine de <strong>2016</strong> yılı ön seçimlerinde asıl sürpriz aday<br />
Cumhuriyetçi cephede gözlemleniyor. Donald Trump radikal<br />
söylemleriyle ülkedeki hemen hemen bütün azınlık<br />
gruplarına karşı nefreti körüklese de beyaz Amerikalılar<br />
arasında popülerliği her geçen gün artan bir isim.<br />
Azınlıklarla karşı karşıya gelmesine Meksikalı göçmenlere<br />
karşı söylemleri örnek olarak verilebilir. ABD-Meksika<br />
sınırına duvar inşa edilmesini ve bunun maliyetini Meksika<br />
SÜPER SALI NEDIR?<br />
Şubat veya Mart ayına rastgelen özel bir<br />
salı gününde birçok eyaletin ön seçimleri<br />
aynı güne denk getirilmektedir. O gün<br />
Süper Salı adıyla anılır.<br />
devletinin üstlenmesini isteyen Trump, Latin seçmen arasında<br />
hiç de popüler değil. Trump aynı zamanda ülke içerisinde<br />
bulunan 11 milyon illegal göçmenin de sınır dışı edilmesini<br />
savunuyor.<br />
Dış politikada ise Çin üzerindeki baskının artırılmasını,<br />
TTIP Anlaşması’nın ABD lehine revize edilmesini ve Orta<br />
Doğu’daki terör örgütlerine ABD’nin en sert müdahaleyi<br />
yapmasını şiddetle savunuyor. Bütün bunlarla beraber,<br />
Trump işkencenin terör sorgulamalarında yer alması gerektiğini<br />
ve teröre karşı etkili bir yöntem olduğunu düşünüyor.<br />
Genel hatlarıyla bakıldığında ABD’deki başkanlık ön seçimlerine<br />
radikal sağ ve sol söylemlerin damga vurduğunu söylemek<br />
çok da yanlış olmaz.<br />
PEKI ADAYLIKLAR NE ZAMAN ŞEKILLENECEK?<br />
Kasım ayında gerçekleşecek olan seçimlerde partilerin<br />
adaylarını birkaç ay içerisinde netleştirmeleri gerekiyor.<br />
Demokratlar en son adaylık sürecini 2008 yılında Barack<br />
Obama’nın kazandığı seçimde yaşamışlardı ve Obama-<br />
Clinton arasında Obama adaylığını Haziran ayının başında<br />
garantilemişti. 2012 yılındaki Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerindeyse<br />
Massachusetts Valisi Mitt Romney adaylığını Mayıs<br />
ayı sonunda ilan etmişti.<br />
Bu yıl da favori adayların büyük oranda Mart ayı başındaki<br />
Süper Salı itibariyle ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Özellikle<br />
Demokratlarda Clinton’ın güçlü bir Süper Salı performansı<br />
ona adaylığı getirecektir. Ancak Sanders’ın iyi bir performans<br />
ortaya koyması yarışın Haziran ayına kadar kıyasıya<br />
devam etmesine sebep olabilir.<br />
Cumhuriyetçilerdeyse parti yönetimi adayların çokluğu<br />
sebebiyle Trump ve Cruz’un karşısına güçlü bir alternatif<br />
koyabilmiş değil. Ancak Kasich, Carson ya da Rubio isimleri<br />
arasından birinin bir adım öne çıkması parti merkezinden<br />
ve destekçilerinden gelecek seçim bağışlarında ciddi bir<br />
artışa yol açabilir. Bununla birlikte Trump karşısında Rubio<br />
gibi daha merkezi bir aday, yarışın geri kalanında daha<br />
gerçekçi bir alternatif olarak ortaya çıkmaya çalışacak. Zira<br />
Trump’ın aday olması, son seçimlerde etkileri iyice artan<br />
azınlıkların başkanlığı bir kez daha Demokratlara hediye<br />
etmesine yol açacaktır.<br />
18<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
RÖPORTAJ<br />
PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />
20 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
“ORTADOĞU’DA<br />
VEKALET SAVAŞI<br />
YÜRÜTÜLÜYOR”<br />
Türkiye, Rusya, ABD ve AB… İşte bütün bu taraflar ve<br />
kozları Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek. Kimisi fiilen bu<br />
topraklarda kimisi ise vekaletiyle sürece dahil oluyor. Soruna<br />
sınırdaş olan tek taraf ise maalesef Türkiye ve bu kaos ortamı<br />
Türkiye’ye çok acı şekilde yansıyor.<br />
FIGEN AYPEK AYVACI<br />
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve<br />
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı<br />
Prof. Dr. Gülden Ayman, özellikle sınır<br />
çatışmaları üzerine çalışıyor. Ortadoğu’daki<br />
sınırları yeniden şekillendirme<br />
çabaları tüm şiddetiyle sürerken Ayman ile<br />
bu durumdan Hazar ülkelerinin nasıl etkilendiğini,<br />
Rusya ile Türkiye’nin bölgedeki<br />
güç arayışını ve İran’ı konuştuk.<br />
Ortadoğu’da yaşananlar sanki sadece<br />
Türkiye’nin meselesiymiş gibi görünüyor.<br />
Peki Hazar Bölgesi ülkeleri Ortadoğu’daki<br />
savaşı nasıl okuyorlar? Ya da<br />
sizce nasıl okumalılar?<br />
Hazar dendiği zaman bunun içine Rusya<br />
ve İran da girdiği için net bir şey söylemek<br />
kolay değil. Rusya’nın son dönemde<br />
yaptığı açıklamayı biliyorsunuz; Suriye’de<br />
bulunmasının ulusal çıkarları nedeniyle<br />
olduğu ve Suriye’deki rejimin de Rusya’dan<br />
Suriye’ye girmesi için istekte bulunduğu<br />
söylendi. Peki neden Rusya ulusal çıkarını<br />
burada görüyor dediğimizde burada yaşananlar<br />
aslında büyük güçlerin mücadelesi<br />
çerçevesinde gelişen bir dizi çatışma olarak<br />
karşımıza çıkıyor. Öte yandan Rusya’nın<br />
ekonomik çıkmazda olduğunu biliyoruz<br />
ama buna rağmen Suriye’de boy göstermesi<br />
buraya verdiği önemi gösteriyor. Rusya,<br />
Ortadoğu’da Amerika’nın tüm zafiyetlerini,<br />
açıkta bıraktığı alanları kendi menfaati<br />
çerçevesinde kullanmak ve o alanlarda boy<br />
göstermek arzusunda. Hazar’a sınırdaş olan<br />
İran ise belki Rusya’dan çok daha fazla doğrudan<br />
kendi varlığını koruma mücadelesi<br />
olarak görüyor. Bu varlığını koruma isteği<br />
belki Rusya açısından daha dolaylı ama İran<br />
açısından daha doğrudan bir istek. Çünkü<br />
Suriye bölündükten, güçsüzleştirildikten<br />
sonra eğer bu süreçte İran’ın istediği şekilde<br />
birtakım kazanımlar elde edemezse sıranın<br />
kendisine geleceğini düşünür. Rusya açısından<br />
ise küresel çerçevede bir değerlendirme<br />
söz konusu ve Rusya bu bağlamda ABD ile<br />
her yerde kozunu paylaşıyor. Ama bunun<br />
ötesinde kendisinin de bir parçalanma<br />
korkusu var. IŞİD’e katılan Kafkas kökenli<br />
cihatçılar da Kafkasya ile Orta Doğu’yu<br />
birleştiriyor adeta. Rusya’nın parçalanma<br />
korkusunu bertaraf etme yolundaki stratejilerinden<br />
biri savunmayı çok daha ötede<br />
yapmak. Yani Rusya Federasyonu’nun amacı,<br />
Kafkasların çok daha ötesinde bu savunmayı<br />
gerçekleştirmek. İran açısından ise<br />
yine böyle bir dış çemberin kurulması söz<br />
konusu ama İran bu dış çemberin çok daha<br />
yakınında. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan,<br />
Kazakistan gibi diğer ülkelere baktığımızda<br />
ise örneğin Kazakistan bu olaylarda<br />
kendine yönelik bir zarar ya da kendisini<br />
ilgilendirecek bir tehdit algılamayabilir.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
21
PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />
Ama Kafkasya ülkeleri, özellikle Azerbaycan, Ermenistan,<br />
Gürcistan zaten Ortadoğu’daki durumdan çeşitli şekillerde<br />
etkileniyorlar. Ne var ki bu etkiler söz konusu ülkelerin<br />
iç ve dış politikalarını yönlendiren boyutta değil.<br />
Peki ne zaman bu boyuta gelinir?<br />
Rusya ve ABD veya Batı ve Rusya arasındaki çatışma çok<br />
daha keskinleştiğinde… Yani Bush’un deyimiyle “Ya onlardansın,<br />
ya bizden” türündeki bir yaklaşım bu iki dev<br />
gücün kendilerine yakın ülkeleri de peşinden sürükleme<br />
arzusunu körükleyebilir. Nitekim Ermenistan örneği<br />
ortada. Ermenistan halihazırda Rusya’nın ciddi anlamda<br />
etkisi altında bir ülke. Rusya-Batı ilişkisi daha kötüye doğru<br />
gittikçe Ermenistan Batı ile ilişkisini bir tarafta tutup<br />
diğer taraftan da Rusya ile ilişkilerini devam ettirmekte<br />
zorlanacaktır. Tabii burada en fazla stratejik ilişki kurduğunuz<br />
ülke kimse ağırlık ona doğru kayacaktır. Ne yazık<br />
ki bu kutuplaşma ortamında ekonomik ilişkiler, strateji ve<br />
dış politikanın egemenliği altına girecektir. Mesela Türkiye-Ermenistan<br />
ilişkisinde zaten sorunlar çözülmedi, Azerbaycan-Ermenistan<br />
ilişkisinde ise hep ciddi kriz noktaları<br />
var ve bu krizlerin kontrolden çıkma potansiyeli de var.<br />
Bütün bu hassasiyetler ise Rusya tarafından kullanılabilir.<br />
Gürcistan ise Rusya-NATO ve enerji çeşitliliği üçgenine<br />
hapsolmuş durumda. Gürcistan’ın doğru kartları<br />
oynaması mümkün mü?<br />
Gürcistan konusu da enteresan. Aslında Güney Osetya ve<br />
Abhazya sorunlarının nasıl evrildiğine baktığımızda; Rusya<br />
ne zaman bu ülkelere asker yığdı, ne zaman bu ülkelerdeki<br />
askerleri çerçevesinde Gürcistan’ı adeta demir tellerle<br />
parçalanmış bir ülke konumuna getirdi? O zamanlarda<br />
aslında Batı’nın ve diğer ülkelerin gündeminde başka meselelerin<br />
olduğunu görüyoruz. Yani Rusya sadece Batı’nın<br />
açıklarını kullanmıyor aynı zamanda Batı zayıf olmasa<br />
bile ilgisi başka noktalardayken o zamanları kendi lehine<br />
kullanabiliyor. Yani Ortadoğu’da çeşitli olaylar cereyan<br />
etmeye devam ediyor, bu olaylarda Türkiye’nin de dahil<br />
olduğu bambaşka konulara dikkat yoğunlaştırıldığı sırada<br />
aslında Rusya’ya Kafkasya’da belli bir hareket serbestliği<br />
tanınmış olunabiliyor.<br />
Peki Gürcistan bir handikabın içerisinde mi?<br />
Gürcistan temel meselelerini çözememiş bir ülke. Batı ile<br />
ilişkisi de onun bu temel meselelerini çözmesine imkan<br />
sağlamadı. Gürcistan’ın Batı ile ilişkisinde en önemli konu<br />
özellikle Rusya’ya karşı güvenliğinin maksimum seviyede<br />
sağlanmasıydı ama bir NATO üyesi statüsü de kazanamadı.<br />
Gürcistan’ın silahlandırılması ve askeri anlamda daha<br />
yeterli bir konuma getirilmesi konusunda Batılılar devreye<br />
girdi. Oysa Gürcistan çok ciddi ekonomik sorunlar yaşayan<br />
bir ülke. Aslında savunmaya yapacağı harcamaları kendi<br />
ülkesindeki reformlar ve yatırımlar için yapması gerekiyordu.<br />
Burada çok ciddi bir açmaz var. Saakaşvilli zamanını<br />
hatırlayalım lütfen… Neredeyse 30 yaşın üstündeki herkesin<br />
emekli edildiği, daha üniversitede okuyan gençlerin<br />
bile bakan olarak devlet kademelerinde görev aldığı bir<br />
Gürcistan’dan bahsediyoruz. Şimdi burada aslında başlangıçta<br />
Batı’ya çok sempatik davranan, Batı’dan aşırı beklentiler<br />
içerisinde olan Gürcülerin süreç içerisinde Rusya’ya<br />
daha yakın görüşlere yöneldiğini görüyoruz. Tabii Rusya,<br />
Gürcistan’ı ciddi bir şekilde bir açmazda da bırakmış olabilir.<br />
Ama bunun Gürcistan tarafından dengelenmesi gerekir<br />
ve öncelikle kendi içerisindeki ekonomik sorunu çözmek<br />
durumunda.<br />
Bütün dengeler değişirken İran-Rusya yakınlaşması<br />
da bölgede başka sonuçlar doğuracak gibi. Ne düşünüyorsunuz?<br />
Tabii İran’ın dış işleri çok iyi eğitim görmüş, konusunda<br />
uzman diplomatlarla yürütülüyor. Yani İran dış politikası<br />
çok geniş bir süreçte belirleniyor. İran’ın böyle naif bir dostluk-düşmanlık<br />
çerçevesinde bir ülkeye yaklaşacağını ya da<br />
onunla kamplaşacağını düşünmüyorum. İran en başta kendi<br />
çıkarlarını korumaya çalışıyor ve bunu yaparken tabii mümkünse<br />
en güçlülerle beraber hareket etmek veya mümkün<br />
değilse bugün Venezüella gibi ülkelerle de yakınlık kurarak<br />
kendi çevresinde farklı farklı konularda birlikte hareket<br />
22 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
İran’ın Rusya ile çıkarları şu ana<br />
kadar kesişiyor. Ama Rusya eğer<br />
Suriye’nin parçalanması<br />
durumunda Ortadoğu’da çok daha<br />
güçlenmeye başlar ve İran’ın<br />
rahatsız olabileceği konularda söz<br />
sahibi olursa o zaman bu yakınlık<br />
bozulacaktır.<br />
edebilecek ülkeleri çoğaltmak çabası içerisinde. İran’ın Rusya<br />
ile çıkarları ise şu ana kadar kesişiyor. Ama Rusya eğer<br />
Suriye’nin parçalanması durumunda Ortadoğu’da çok daha<br />
güçlenmeye başlar ve İran’ın rahatsız olabileceği konularda<br />
söz sahibi olursa o zaman bu yakınlık bozulacaktır.<br />
Yani Rusya Ortadoğu’da güçlü bir aktör mü olacak?<br />
Rusya’nın güçlenmesi başta ABD olmak üzere Batı’nın bir<br />
taraftan Suriye’de üçüncü ülkeleri kullanarak vekalet savaşı<br />
yürütürken diğer taraftan da doğrudan Suriye’nin geleceğini<br />
belirlemekte kararsız kalması ile ilgili. Tabii sonuçta<br />
Amerika coğrafi olarak uzakta ve yaşanan insani trajedinin<br />
korkunç yansımaları ABD’yi doğrudan etkilemiyor. Dolayısıyla<br />
ABD vekalet savaşı ile Türkiye, Suudi Arabistan ve<br />
Katar gibi ülkeleri ön plana çıkararak Suriye’de söz sahibi<br />
olmaya çalıştı. Ama bu yeterli değil. Bu durum öte yandan<br />
bir açık yarattı. Bu açığı ise otomatikman Rusya doldurdu.<br />
Bugün Amerika’daki tartışmalarda Obama’nın en çok<br />
eleştirilen yanı da bu. Evet savaştan, doğrudan müdahaleden,<br />
işgalden kaçınmak lazım. Ancak böyle bir yola girdiğinizde<br />
bu durum size beklenen sürede bir fayda sağlamayacaktır.<br />
Tam tersine, birçok başka aktörün konuya dahil<br />
olmasını beraberinde getirebilecektir.<br />
Rusya’nın ekonomik durumu da Ortadoğu’daki faaliyetini<br />
durduramıyor…<br />
Yaptırımlar ve zorluklar üzerinden bakabiliriz bu konuya.<br />
Özellikle de zorlukların nedeni dışarıda görülüyorsa bu<br />
durum kamuoyunu birleştiriyor. Yani Rusya’yı sıkıştıran<br />
Batı’dır algısı ne kadar yaygın ve derin olursa olsun sonuç<br />
olarak Rusya’daki bir değişimin, otoriterliğe karşı muhalefetin<br />
güçlenmesinin bir nedeni olmuyor. Muhalefet sesini<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
23
PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />
yükseltmeye çalışsa bile bu ses kolaylıkla kesilebiliyor<br />
çünkü dışarıdaki bir düşmanın varlığı iç kamuoyunu ikna<br />
ediyorsa ekonomik güçsüzlüğe rağmen Rusya bu politikalarını<br />
sürdürebilir.<br />
Kurulan işbirlikleri açısından bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Her ne kadar Amerika ile İran arasındaki ilişkilerin görüntüde<br />
çok değiştiğini söylemek mümkünse de esasında Rusya ile<br />
işbirliğini bırakıp Amerika’dan beklentilerini maksimum derecede<br />
artıracak bir İran’dan da söz edemeyiz. Evet, ambargolar<br />
kalktı ama İran hala ABD ve Batı’ya kuşkulu gözlerle<br />
bakmayı sürdürüyor. O yüzden stratejik işbirliği konusunda<br />
Rusya’yı terk edeceğini söylemek mümkün değil.<br />
Peki bir soğuk savaşta mıyız?<br />
Şu anda o kadar karmaşık bir dönemdeyiz ki ittifaklar çok<br />
gevşek durumda. Oysa soğuk savaş döneminde her şey<br />
belliydi. Bazı yazarlar bugün soğuk savaşın yeniden hortlayabileceğini<br />
söylüyor ama aslında görüntü buna işaret<br />
etmiyor. Çünkü herkes herkesle ittifak yapıyor ama o ittifaklar<br />
sadece belli konularda oluyor ve her an bozulabilme<br />
riski taşıyor. Yani kalıcı, bağlayıcı ittifaklar söz konusu<br />
değil. Çıkarlar sürekli değerlendiriliyor ve bu çıkarlar<br />
bağlamında davranışlar değiştirilebiliyor. Evet, kutuplaşma<br />
var diyebiliriz ama buna rağmen bu ittifaklaşma soğuk<br />
savaşa benzemiyor. Aslında bu büyük bir problem ve bu<br />
problem sadece Ortadoğu’da Türkiye gibi hassas konumda<br />
olan ülkeleri etkilemiyor. Aynı zamanda büyük güçlerin<br />
hesaplarının da karmaşıklaştığını söylemek mümkün.<br />
Herkes herkesle ittifak yapıyor<br />
ama o ittifaklar sadece belli<br />
konularda oluyor ve her an<br />
bozulabilme riski taşıyor. Yani<br />
kalıcı, bağlayıcı ittifaklar söz<br />
konusu değil.<br />
Yükselen bir Hazar, darmadağın olmuş bir Ortadoğu<br />
ve arada da Türkiye. Sizce Türkiye’nin jeopolitiği değişti<br />
mi?<br />
Türkiye’de içeride değişik bir strateji izlendiğine şahit<br />
olduk ve içerideki kutuplaşmanın düzeyi ise çok yüksek.<br />
Bu her alanda çok büyük bir zaaf. Türkiye’nin gücü sadece<br />
ordusu ya da toprağı değildir. Dayanışma ruhu, bir arada<br />
olması ve ortak faydaların varlığıdır Türkiye’nin diğer<br />
güçleri. Ancak karşılıklı algılarda “sıfır toplamlı bakış<br />
açıları” hakim olmaya başlamışsa yani bir grubun kazancı<br />
diğer grubun kaybı olarak görülmeye başlanmışsa bu ciddi<br />
bir zaaftır. Öte yandan Türkiye Esad’ı caydırmak için çok<br />
fazla girişimde bulundu ve mesai harcadı. Ancak sonuçta<br />
Batılıların kendi çıkarlarını Suriye’de şekillendireceği<br />
noktaya gelindi. Tabii Rusya’nın da devreye girmesiyle<br />
dengeler değişti ve Türkiye’nin sınırdaşının kim olacağı<br />
konusu gündeme geldi.<br />
24<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
KAPAK<br />
<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />
<strong>HAZAR</strong><br />
EKONOMİSİNE<br />
KUŞ BAKIŞI<br />
Düşük petrol fiyatlarını Dünya Bankası ekonomik çeşitlendirme için bir<br />
fırsat olarak değerlendiriyor. Peki hangi ülkeler için? Elbette endüstrisi tam<br />
anlamıyla gelişmemiş, petrol gelirine dayalı ekonomisi olan ülkeler için. Bu<br />
ülkeler açısından uyarı niteliğindeki düşük petrol fiyatları ekonomilerinin<br />
çeşitlendirilmesi için bir mesaj da taşıyor. Öte yandan Dünya Bankası’ndan<br />
Saroj Kumar Jha, ülkelerin yaptığı reformlarla ciddi adımlar attığını ve 2015’in<br />
iyi bir yıl olduğunu söylüyor. Eskiden yerel bir girişimci işe başlayabilmek<br />
için bölgede ortalama 276 güne ihtiyaç duyarken şu an bu rakam 8 günde<br />
indi. Görüldüğü gibi bölge her anlamda gelişiyor. Kimi ülke çok daha fazla<br />
gelişirken kimisinin gelişimi biraz daha yavaş oluyor. İşte 5 Hazar ülkesinin<br />
ekonomik durumunun kuş bakışı görünüşü.<br />
FIGEN AYPEK AYVACI<br />
26<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
AZERBAYCAN<br />
NÜFUS 9,5 MILYON<br />
GSYİH 75,2 MILYAR $<br />
ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ<br />
AZERBAYCAN’IN HEDEFİNDE<br />
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) Başkanı<br />
Rövnag Abdullayev, “Ekonomik geleceğimiz sadece<br />
bizim stratejimize ve sonuçlarımıza bağlı değil”<br />
diyor. Yani bölgedeki diğer ülkelerin performanslarına<br />
dikkat çekiyor. Evet, Hazar coğrafyası ülkelerinin nasıl<br />
aynı tarihsel kökleri paylaşmaları kaderleri ise aynı ekonomik<br />
geleceği paylaşmak ya da birlikte inşa etmek de kaderleri.<br />
Abdullayev aynı zamanda tüm bölge için tek bir ekonomik<br />
planın mümkün olmayacağını ama kolektif stratejiler<br />
üzerinde daha fazla sinerjinin realist olacağını belirtiyor. Bu<br />
yüzdendir ki Azerbaycan kendi ekonomik programlarını<br />
oluşturup ülke ekonomisini övgüye değer bir şekilde yukarıya<br />
çekmeyi başardı ve neredeyse aşırı yoksul bir kesimi<br />
ortadan kaldırdı. Ayrıca lojistik ve doğal gaz boru hattı pro-<br />
jelerinde kaynak ülke olarak bölgede etkin bir şekilde yer<br />
almayı başardı. Ancak diğer Hazar ülkelerinde olduğu gibi<br />
Azerbaycan’ın da ekonomik büyümedeki en büyük açmazı<br />
ekonomik çeşitlilik. Petrol fiyatlarının olağanüstü bir şekilde<br />
düşmesi petrol üreticisi ülkelerin ekonomileri üzerinde<br />
ciddi baskılar oluşturdu ve neticesinde üretici ülkeler milyarlarca<br />
dolar gelir kaybına uğradı. Bu durumdan maalesef<br />
Azerbaycan da etkilendi. Yani Azerbaycan, düşük petrol<br />
fiyatı ile yaşamak zorunda olan ülkelerden biri.<br />
Azerbaycan ekonomisinin 1995-2013 yılları arasında altın<br />
çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Ülkenin sergilediği güçlü<br />
ekonomik performans refah ortamını, orta sınıfın büyümesini<br />
ve yoksulluğun 2000’li yılların başında yüzde 50’den<br />
2012’de yüzde 6’ya gerilemesini beraberinde getirdi. Yoksul-<br />
AZERBAYCAN’IN EN FAZLA IHRACAT YAPTIĞI ILK 10 ÜLKE (MILYON $)<br />
GENEL TOPLAM 23827 23904 217<strong>40</strong><br />
2012 2013 2014<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
27
<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />
luk seviyesi daha sonra yüzde 3’ün altına indi. Azerbaycan,<br />
doğrudan yabancı sermaye çekme konusunda diğer bölge<br />
ülkelerine göre oldukça başarılı oldu ve 2004 yılında Birleşmiş<br />
Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)<br />
tarafından hazırlanan “Doğrudan Yabancı Yatırım Performansı<br />
Endeksi”nde 1<strong>40</strong> ülke arasında birinci sırada yer aldı.<br />
2002-2013 yılları arasındaki büyüme ortalaması yüzde 12,3<br />
olan Azerbaycan’ın bu yüksek performansının temel nedeni<br />
elbette doğal kaynaklara dayalı bir ekonomiye sahip olması.<br />
Ne var ki petrol fiyatlarının düşüşe geçmesiyle gelirler de<br />
azalmaya başladı. Ve Azerbaycan’ın 2015 yılındaki büyümesi<br />
yüzde 1,1 olarak gerçekleşti. İyi haber; Azerbaycan<br />
hükümeti ekonomik rekabeti önceliği yaptı ve kapsamlı reformlarla<br />
büyümeyi sürdürmeyi planlıyor. Devalüasyon ise<br />
Azerbaycan’ın aldığı en önemli karar oldu. Ülkenin devalüasyon<br />
kararı ve IMF’ye kredi başvurusu uzmanlar tarafından<br />
yerinde hamleler olarak nitelendiriliyor. Özellikle IMF<br />
kredi başvurusu ile Azerbaycan’ın dünyadaki kredibilitesi<br />
Reel GSYİH büyüme oranı (%) 2,8<br />
Nüfus artış hızı (%) 1.0<br />
Kişi başına GSYİH ($ SAGP) 17.781<br />
Enflasyon oranı (%) 1,5<br />
İşsizlik oranı (%) 5.4<br />
İhracat (fob-milyar $) 28,3<br />
İthalat (fob-milyar $) 9,3<br />
Uluslararası rezervler (milyar $) 15,5<br />
Kamu borç yükü/GSYİH (%) 8,9<br />
Azerbaycan’daki Türk sermayeli firma sayısı 2665<br />
artacak. Kamu bazında devalüasyon elbette halkı kemer<br />
sıkmaya zorlasa da daha güçlü bir ekonomi, daha güçlü bir<br />
gelecek ve Azerbaycan’ın dünya ile rekabet edebilmesi için<br />
bu gerekli. Devalüasyon sayesinde iç yatırımlar artacak<br />
ve bu dış ticaret dengesine olumlu yansıyacak. Bu durum<br />
Azerbaycan’ın ekonomisini çeşitlendirebilmesi için büyük<br />
bir fırsat. Azerbaycan dahil Hazar Bölgesi ülkelerinin ekonomilerini<br />
çeşitlendirmeleri, sosyal ve iktisadi yönden gelişmeleri<br />
gerekiyor.<br />
2013 yılında petrol dışı ihraç ürünlerinin toplam ihracattaki<br />
yerinin yüzde 6 olduğunu düşündüğümüzde Azerbaycan’ın<br />
sanayi alanında ciddi adımlar atması gerektiği ortaya çıkıyor.<br />
Gerçi 2006 yılından beri ekonomide çeşitliliğin sağlanması<br />
amacına yönelik yapılan çalışmalar 2015’te meyvesini<br />
verdi. Petrol dışı gelirler 2015 yılı GSYİH’sinin yüzde<br />
68’ini oluşturuyor. Öte yandan petrol dışı sektörde son 5<br />
yılda yüzde 8,8’lik bir büyüme ortalamasının yakalanması<br />
Azerbaycan’ın ekonomiyi çeşitlendirme konusundaki kararlılığının<br />
ve hedefine ulaşacağının bir göstergesi. Petrol<br />
dışı sektörün gelişiminin devam etmesi için Azerbaycan<br />
hükümeti 2014 yılında Sosyoekonomik Gelişim Programı’nı<br />
yürürlüğe koydu. 2014-2018 yılları arasında devam etmesi<br />
planlanan program dahilinde kırsal bölgelerin üretime<br />
katkı yapacak duruma gelmesi amaçlandı ve bugüne kadar<br />
31,9 milyar dolar değerinde yatırım sağlandı. Özellikle Güney<br />
Gaz Koridoru ile Avrupa’ya doğal gaz tedarik edecek<br />
olan Azerbaycan’ın kaynak tabanlı kalkınmanın dışına<br />
çıkarak sanayileşmenin de yolunu açması için elinde önemli<br />
bir fırsat bulunuyor: petrol gelirinden elde ettiği kaynak.<br />
Bu kaynağı etkili bir şekilde kullandığı takdirde ülkenin<br />
uluslararası rekabet gücü artacak. Bölgede inşa edilen<br />
uluslararası ticaret yolları ise bölgedeki ticaret hacmini<br />
ciddi boyutlarda artıracak ve Azerbaycan’ın yeni pazarlara<br />
yönelmesini sağlayacak.<br />
28 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
KAZAKİSTAN<br />
NÜFUS 17,2 MILYON<br />
GSYİH 217,9 MILYAR $<br />
KAZAKİSTAN’IN AYDINLIK YOLU GELECEĞE GİDEN YOL<br />
alanım var ve geleceğe açık bir yolum” deniyor<br />
Kazakistan ulusal marşında. Evet, Kazakistan<br />
“Sınırsız<br />
geniş coğrafyaya yayılmış bir ülke ve sahip olduğu<br />
kaynaklar nedeniyle parlak bir geleceği var. Ancak<br />
petrol fiyatlarındaki düşüş geleceğe yönelik yaptığı hazırlıklarını<br />
gözden geçirmesini gerektiriyor. Petrol rezervleri<br />
bakımından dünyanın 12. ülkesi ve günde 1 milyon 719 varil<br />
çıkartarak üretici ülkeler arasında ise 18. ülke konumunda<br />
olan Kazakistan’ın büyümesi düşüyor. 2014 yılında yüzde 4,3<br />
olarak gerçekleşen gayri safi milli hasılasının 2015’te yüzde<br />
1,3 olacağı öngörülüyor. Yani ülke ekonomisinin 41,3 trilyon<br />
tenge ya da 223 milyar ABD doları olarak gerçekleşmesi planlanıyor.<br />
Kazaklar peki şimdi ne yapsın?<br />
Kazakistan’ın politik yapısının stabil olması ekonomik durumu<br />
için pozitif bir ortam yaratıyor. Petrol fiyatları düşerken<br />
AYDINLIK YOL’UN 7 HEDEFI<br />
1. Lojistik-ulaştırma altyapısının geliştirilmesi. Ülkenin<br />
doğusunda lojistik merkezin, batısında ise denizyolu<br />
altyapısının yapımına devam edilmesi.<br />
2. Sınaî altyapının geliştirilmesi. KOBİ üretimlerinin<br />
geliştirilmesi ve ilave yatırımların oluşturulmasına<br />
yönelik taşrada yeni sanayi bölgelerinin oluşturulması.<br />
3.Enerji altyapısının geliştirilmesi.<br />
4.Konut su ve ısıtma şebekeleri altyapısının<br />
modernizasyonu. 2020 yılına kadar bütün finansman<br />
kaynaklarından yıllık en az 200 milyar tenge tahsis<br />
edilmesiyle asgari 2 trilyon tenge toplam yatırım<br />
ihtiyacı bulunuyor.<br />
5.Konut altyapısının güçlendirilmesi. Devlet kiralık<br />
sosyal konut inşa edecek ve bunları vatandaşa satın<br />
alma hakkıyla birlikte uzun vadeli olarak kiraya<br />
verecek. Bu nedenle 2015-<strong>2016</strong> yılları zarfında kiralık<br />
konut inşası için sağlanan finansman 180 milyar tenge<br />
artırılacak.<br />
6. Sosyal altyapının geliştirilmesi. Virane okul ve<br />
üçlü eğitim sorununun çözülmesi. Bu alana ilave<br />
70 milyar tenge aktarılması. Okul öncesi eğitim<br />
kurumlarında yer bulunmaması sorununun köklü bir<br />
şekilde çözülmesi için 3 yıl zarfında ilave olarak 20<br />
milyar tenge tahsis edilmesi. Sanayileşme programı<br />
çerçevesinde belirlenen 10 üniversite için 2017 yılına<br />
kadar 10 milyar tenge kaynak tahsis edilmesi.<br />
7.Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve iktisadi<br />
canlılığın desteklenmesi konusundaki çalışmalara<br />
devam edilmesi.<br />
Kazakistan hükümeti önemli bir adım attı ve kritik öneme sahip<br />
sosyal harcamaları koruyabilmek ve negatif etkiyi azaltabilmek<br />
için mali uyum süreci başlattı. Öte yandan Kazakistan<br />
ilk devalüasyonunu 2014 Şubat ayında yapsa da 2015’te yaptığı<br />
devalüasyon hatırlardan hiç silinmeyecek. En büyük ticari<br />
partneri olan Rusya ve Çin’in para birimlerine uyum sağlamaya<br />
çalışan Kazakistan’ın bu devalüasyonla para birimi tenge<br />
yüzde 26 değer kaybetti. Öte yandan hükümetin 2014-2015 için<br />
ortaya koyduğu 5,5 milyar dolarlık ekonomik destek programı<br />
banka sektöründeki kredi problemine yardımcı olurken KOBİ<br />
düzeyindeki şirketlere de fayda sağladı. Ancak petrol fiyatları<br />
hükümetin bu kararından sonra da düşmeye devam ettiği<br />
için 2015-2017’yi kapsayan yeni bir ekonomik destek programı<br />
daha açıklandı. Hem de bu sefer programın sağladığı fonun<br />
14 milyar dolar olduğu belirtildi. Hükümet bu destekle uluslararası<br />
finans kurumlarını finanse etmeyi, KOBİ’leri desteklemeyi,<br />
sosyal ve ulaşım altyapısını inşa etmeyi amaçlıyor. Bu<br />
programın adı ise çok manidar: Aydınlık Yol (Nurly Zhol) ya<br />
da Geleceğe Giden Yol. İşte Kazak hükümeti petrolün sunduğu<br />
geleceği bu şekilde teminat altına almayı planlıyor.<br />
Öte yandan Kazakistan’ın 2020’ye yönelik oluşturduğu ulaştırma<br />
stratejisi raylı sistem, kara yolu ve hava yolunda önemli<br />
adımları barındırıyor. Güney Asya ve Çin’in büyüyen pazarlarını<br />
Rusya ve Avrupa’ya bağlayan stratejik bir potansiyele<br />
sahip olan Kazakistan, Dünya Bankası’nın lojistik raporuna<br />
göre 160 ülke arasında 88. sırada yer alıyor. 2012 yılında 17,8<br />
milyon ton olarak gerçekleşen Kazakistan üzerindeki transit<br />
mal ticaretinin yüzde 15’ini Çin oluşturuyor. Özbekistan ve<br />
Gürcistan yüzde 9’ar paya sahipken aslan payı ise yüzde 50’lik<br />
bir oranla Rusya’ya ait. Rusya’nın mali durumu bu hacimdeki<br />
ticari ilişkiyi negatif etkileyecek olsa da uzmanlar <strong>2016</strong> ve 2017<br />
için iyimserler. Petrol fiyatlarındaki ve dış talepteki kademeli<br />
toparlanma nedeniyle Kazakistan gayri safi milli hasılasının<br />
yükselişe geçeceği beklentisi hakim ve bu yıl büyümenin 3,25<br />
olacağı öngörüsü kulağa hoş geliyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
29
<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />
ÖZBEKİSTAN<br />
NÜFUS 31 MILYON<br />
GSYİH 183,9 MILYAR $<br />
ÖZBEK MODELİ EKONOMİYE CAN VERECEK<br />
ÖZBEKISTAN’IN ÖNCELIKLI OLARAK TAMAMLAMAK<br />
ISTEDIĞI 5 PROJE<br />
1 yüksek hızlı tren hattı / Buhara’ya giden “Afrosiyob”<br />
2 adet 450 MW’lık buhar ve gaz türbinleri<br />
6 milyar metreküp kapasiteli üç adet kükürt giderme<br />
ünitesi / Mubarek Doğal Gaz İşleme Tesisi<br />
70 bin ton bakır işleme kapasiteli eritme ocağının<br />
devreye sokulması / Almalık Demir-Çelik Fabrikası<br />
1 milyon tona çıkarılacak üretim kapasitesi / Dzijak<br />
vilayetinde kurulu çimento fabrikası<br />
‘Aveo’nun (T-250) üretime geçirilmesi / “Uzbekistan<br />
GM” A.Ş.’de yeni araba modeli<br />
Geniş pamuk tarlalarının vatanıdır Özbekistan.<br />
Pamuk Özbekistan’da ne kadar beyazsa Orta<br />
Asya’nın kalbi sayılan başkent Taşkent de aksine<br />
o kadar renklidir. Bir zamanlar İpek Yolu’nun en<br />
önemli ticaret merkezlerinden biri olan Taşkent’te 2 milyon<br />
700 bin kişi yaşıyor ve 2 bin yıllık bir geçmişinin üzerine<br />
bugün Özbekistan ekonomisi yeniden inşa ediliyor. Petrol<br />
bakımından Kazakistan kadar şanslı olmayan Özbekistan,<br />
petrol rezervi bakımından dünyadaki 48. ülke ve üretim<br />
bakımından da 51. sırada yer alıyor. İş doğal gaza gelince ise<br />
şans Özbekistan’dan yana. Doğal gaz rezervleri bakımından<br />
dünya 10.’su, üretimde ise dünya 13.’sü olan Özbekistan,<br />
pamukta ise dünya birincisi ve ülkede geçtiğimiz yıl 3 milyondan<br />
fazla pamuk üretimi gerçekleştirildi.<br />
2014 öncesi Asya ülkelerinin birçoğunun yaşadığı hızlı büyüme<br />
rüzgarından elbette Özbekistan da nasibini aldı ve ülke<br />
2014’te yüzde 8,1 büyüdü. 2015 yılında ise Özbekistan diğer<br />
bölge ülkeleriyle aynı kaderi paylaşmadı ve Özbekistan’ın<br />
büyümesi 2014’e yakın bir seviyede, yüzde 8 olarak devam<br />
etti. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Karimov da 2015 yılı<br />
değerlendirmesinde buna dikkat çekti ve “Dünya ticaretinin<br />
büyüme temposunun yavaşlamasına ve dış talebin azalmasına,<br />
önemli ihracat ürünlerine dünya fiyatlarında düşüş yaşanmasına<br />
rağmen, Özbekistan dış ticaret cirosunun pozitif<br />
bakiyesine ulaşmayı başardı. Bu ise devlet rezervlerinin büyümesini<br />
sağladı” dedi. Ayrıca Dünya Bankası verilerine göre<br />
özellikle iş yapma kolaylığı bakımından ilerleme gösteren ilk<br />
10 ülke arasına girmeyi başaran Özbekistan küresel sıralamada<br />
ise 122 ülke arasında 87. sırada yer alarak bu rakamı da<br />
başarı hanesine yazdırdı.<br />
Özbekistan’ın en fazla ticaret yaptığı ülkelere gelince Çin,<br />
Kazakistan, Rusya ve Türkiye ilk dört sırada yer alıyor. Bu<br />
ülkelerin büyümelerinde meydana gelen düşüş maalesef<br />
Özbekistan’ın da büyümesini doğrudan etkiliyor. Öte yandan<br />
2015 yılında doğal gaz fiyatlarında yüzde 24, bakırda yüzde<br />
14, pamukta yüzde 13 ve altında yüzde 5’lik uluslararası düşüş<br />
Özbekistan’ın ihracat gelirlerinin düşmesine sebep oldu.<br />
Bu durumun, bahsi geçen ticaret ortaklarından gelen talep<br />
düşüklüğü ile birleşmesiyle Özbekistan ekonomisi daha<br />
önemli bir sonuçla karşılaştı. Bütün bunlar küresel ekonomideki<br />
gidişatın Özbek ekonomisine yansıması. Peki ülke<br />
içinde neler yapılıyor? Özbekistan’ın tam anlamıyla yeniden<br />
yapılanma sürecine girdiğini söylemek yerinde olur. Özbek<br />
Modeli olarak adlandırılan bu süreçte sanayi alanlarının<br />
teknik ve teknolojik yenilenmesi, ülke ekonomisinin yeniden<br />
yapılandırılması ile ilgili projelerin hayata geçirilmesine yönelik<br />
yatırım teşviki gibi çalışmalar yürütüldü. Ayrıca 2015’te<br />
15,8 milyar ABD dolarına eşdeğer finansman kaynaklarından<br />
yatırım teşviki yapıldı.<br />
<strong>2016</strong> yılı için ise Özbek Modeli ile sosyoekonomik kalkınmanın<br />
temel önceliklerini belirleniyor. Bu modelde<br />
üretimin kesintisiz bir şekilde teknolojik ve teknik olarak<br />
yenilenmesinin yanı sıra iç rezervlerin sürekli aranması,<br />
ekonomide derin yapısal reformların hayata geçirilmesi,<br />
sanayinin modernizasyonu ve çeşitlendirilmesi kriterleri<br />
ana referans olarak belirlendi. Anlaşılan o ki küresel ortam<br />
ne olursa olsun Özbek Modeli tüm kaynaklarını seferber<br />
ederek güçlü bir şekilde hazırlıklarını yapıyor ve şimdiden<br />
hedef belirlemiş durumda: 2030 yılında GSYİH’nin iki katına<br />
ulaşmak.<br />
30 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
KIRGIZİSTAN<br />
NÜFUS 5,8 MILYON<br />
GSYİH 7,2 MILYAR $<br />
ALTINA DAYALI EKONOMİ ALTIN BİR EKONOMİ OLMUYOR<br />
Dünya Mutluluk Raporu 2015 sıralamasına göre<br />
Kırgızistan 158 ülke arasında 77. sırada yer alıyor,<br />
yani Türkiye’nin hemen altında. Ancak ülke ekonomisi<br />
olarak kıyasladığımızda Türkiye dünyanın<br />
18. en büyük ekonomisine sahipken Kırgız ekonomisi 147.<br />
sırada. Rapora göre çok mutlu olmayan Kırgızların ekonomik<br />
büyüklüğü de mutluluk getirecek ölçüde gözükmüyor.<br />
Belki para saadet getirmiyor olabilir ama Kırgız ekonomisinin<br />
önümüzdeki yıllarda yaşayacağı iyileşme mutluluk<br />
skoruna da yansıyabilir. Neden olmasın...Öte yandan<br />
Kırgızistan’ın yaşayacağı ekonomik refah, halkını mutlu<br />
etmese de ülkeyi rahata kavuşturacaktır.<br />
Gönüllere taht kuran Selvi Boylum Al Yazmalım’ın dünyaca<br />
ünlü yazarı Cengiz Aymatov gibi büyük bir zenginliğe<br />
sahip Kırgızistan’ın ekonomik zenginliğe nasıl kavuşacağının<br />
cevabı ise İpek Yolu’nda gizli. Çünkü Kırgızistan<br />
bu yolda transit ülke ve Orta Asya’daki bu yükselişten<br />
nasibini alarak Aymatovlu zenginliğine bir de ekonomik<br />
zenginlik katabilir. Yeni İpek Yolu, Çin’in üretim kapasitesini<br />
Avrupa’nın tüketim pazarına bağlıyor ve Kırgızistan<br />
kelimesi Çincede refah, mutluluk ve başarı anlamına<br />
geliyor ve İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması ile ülke<br />
anlamına uygun bir ekonomik güce sahip olacak gibi.<br />
Ancak hayaller İpek Yolu olsa da gerçekler şu an için Rus<br />
ekonomisi. 2015 yılında yüzde 3,5 büyüyen Kırgızistan<br />
da Rus ekonomisinin karabasanı altında. Bu nedenle<br />
Kırgızistan <strong>2016</strong> yılı öngörülerini yeniden revize etmek<br />
GSYİH BÜYÜME ORANLARI VE TAHMİNLER<br />
%6<br />
%10,5<br />
%3,0<br />
2010 2011 2012 2013 2014 2015 <strong>2016</strong> 2017<br />
%-0,5<br />
%-0,15<br />
KIRGIZISTAN’IN EKONOMIK BÜYÜME RAKAMLARINI ARTIRMAK<br />
IÇIN ATABILECEĞI ADIMLAR<br />
• Yatırım ve iş ortamını geliştirmek<br />
• İşçi maliyetlerini düşürmek<br />
• İşgücü niteliğini arttırmak<br />
Kaynak: Dünya Bankası Kırgızistan Raporu (2014)<br />
%4,0 %4,5<br />
%6<br />
durumunda. Ekonomi Bakanı Arzıbek Kojoşev de<br />
Kırgızistan’ın <strong>2016</strong> yılında yüzde 5,2 büyüme hedefine<br />
ulaşmasının zor olacağını yakın zamanda dile getirdi.<br />
2015’e geri döndüğümüzde ise Kırgızistan’ın sanayide<br />
gösterdiği performans kayda değer. Asya Kalkınma<br />
Bankası’na göre Kırgız sanayisi madencilik ve mal imalatı<br />
yoluyla yüzde 22,5 büyüdü. Ticaret yüzde 5,8 genişlerken<br />
tarım da yüzde 2,4 oranında büyüdü.<br />
Kırgızistan ekonomisinin en önemli kozu ise altın. Ancak<br />
petrole ve doğal gaza dayalı büyüyen diğer Hazar ülkeleri<br />
gibi Kırgız ekonomisinin de altına dayalı büyümesi<br />
ekonomik çeşitlilik için risk oluşturuyor. Altının bugün<br />
sunduğu fırsatın gelecekte devam etmemesi Kırgız ekonomisini<br />
darboğaza sürükleyebilir. Bu nedenle de İpek<br />
Yolu’nun bir parçası olan Kırgızistan’ın bu yol üzerinde<br />
ticaret yapabileceği üretimi gerçekleştirmesi gerekiyor.<br />
Öte yandan altyapı ve enerji sektöründe oluşturulan<br />
geniş yatırım programı için özellikle Çin’den alınan krediler<br />
yüzünden ülkenin borcu epey yüksek düzeyde. Öte<br />
yandan Çin’in yaptığı altyapı yatırımları uzun vadede<br />
Kırgızistan ekonomisi için olumlu olsa da tek taraflı bir<br />
bağımlılığı getirmesi sebebiyle üzerinde düşünülmesi gereken<br />
önemli bir risk. Ancak Kazakistan ekonomisi için<br />
iyi bir haber vermek gerekirse, ülke Ocak ayı sonundan<br />
itibaren 6 bin çeşit tarım, gıda ve tekstil ürününü Avrupa<br />
Birliği’ne gümrüksüz ihraç edebilecek.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
31
<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />
TÜRKMENİSTAN<br />
NÜFUS 5,8 MİLYON<br />
GSYİH 47,9 MİLYAR $<br />
TÜRKMENİSTAN’DA BÜYÜYEN BİR ÖZEL SEKTÖRE<br />
İHTİYAÇ VAR<br />
Birleşmiş Milletler’in ‘Dünyanın Ekonomik Durumu<br />
ve Beklentiler <strong>2016</strong>’ raporuna göre Türkmenistan<br />
büyük bir alkışı hak ediyor. Çünkü rapor<br />
Türkmenistan’ın <strong>2016</strong>-2017 yıllarında bölgedeki en<br />
yüksek büyüme performansını göstereceği ve sırasıyla yüzde<br />
10,5 ve 9,9 büyüyeceği tahmininde bulunuyor. Elbette bu<br />
büyümede Türkmenistan’ın dünya doğal gaz rezervlerinde<br />
dördüncü büyük ülke olması sebebi etkili. Doğal gaz gelirleri<br />
ile yüksek bir büyüme yakalayan Türkmenistan’ın 2015 yılı<br />
büyüme oranı da yüzde 8,5 rakamıyla göz kamaştırıcı.<br />
Türkmenistan doğal gaz rezervi bakımından dünyanın<br />
dördüncüsü olsa da pazarlara ulaşma bakımından kısıtlı<br />
seçeneklere sahip. 2009 yılında doğal gaz iletimi konusunda<br />
Rusya ile düştüğü anlaşmazlık da bu durumu ortaya<br />
koydu ve Rusya üzerinden yürütülen ihracat yolu kapandı.<br />
Burada oluşan açığı ise Çin kapatarak Türkmenistan’ın<br />
doğal gazda en önemli müşterisi oldu. Çin’in 2020’ye kadar<br />
Orta Asya’dan yaptığı doğal gaz ithalatını yıllık 80 milyar<br />
metreküpe çıkaracağı ve 2021’e kadar da Türkmenistan’dan<br />
alımını 65 milyar metreküpe çıkaracağı senaryolarını düşündüğümüzde<br />
Çin’in Türkmenistan ekonomisi için iyi bir<br />
alternatif olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Ancak doğal gazdan<br />
gelen bu kazanç ne olacak? İşte asıl mesele bu. Türkmenistan<br />
aslında bunun çalışmalarına 2000 yılında başladı ve on yıllık<br />
bir “Sosyal ve Ekonomik Dönüşüm Stratejisi” ortaya koyarak<br />
yüksek üretim hedefi belirledi. Daha sonra bu strateji<br />
2020 yılına kadar uzatıldı. Öte yandan rekabet diğer Hazar<br />
ülkelerinde olduğu gibi Türkmenistan’ın da gündeminde ve<br />
2013 yılında bir özelleştirme programı ortaya konarak 2020<br />
yılına kadar KOBİ’lerin ekonomideki paylarının artırılması<br />
ile rekabet güçlerinin de artırılması hedefleniyor. Öte yandan<br />
Türkmenistan taşımacılık altyapısının geliştirilmesi<br />
için de önemli yatırımlarda bulunuyor. 2014 yılında açılan<br />
Kazakistan-Türkmenistan-İran demiryolu yıllık 5 milyon<br />
tonluk kargo taşıma kapasitesine sahip. Bu hatla birlikte İran<br />
üzerinden Ortadoğu’ya bağlanan Türkmenistan diğer taraftan<br />
da Pasifik Okyanusu limanlarına açılmayı başardı. Bu hat için<br />
2050 planı ise 50 milyon ton yük taşıma kapasitesine ulaşmak.<br />
Çin’deki ve Rusya’daki ekonomik yavaşlama da<br />
Türkmenistan’ı yeni pazarlar aramaya yöneltiyor. O yüzden<br />
hem lojistik hem de boru hatları yapımında Türkmenistan’ın<br />
alternatifler üzerinde düşünmesi gerekiyor. Uzun zamandır<br />
düşen hidrokarbon fiyatlarına rağmen Türkmenistan’ın<br />
yüksek performans sergileyebilmesi özellikle Çin’in<br />
Türkmenistan’dan yaptığı ithalattan kaynaklanıyor. Ancak<br />
bu yine Türkmenistan’ı Rusya gibi tek bir pazardan Çin gibi<br />
tek bir pazara bağlı kalmaktan ötesine geçirmiyor. Mevcut durumunu<br />
iyi kullanan bir Türkmenistan güçlü yapısal reformlarla<br />
önemli kazanımlar sağlayabilir. Bu nedenle sadece hammadde<br />
ihraç etmenin ötesine geçerek üretime de odaklanmalı,<br />
ekonomik çeşitliliği bir an evvel sağlamalı. Etkili bir banka ve<br />
finans sektörünün oluşturulması piyasa kurumlarının gelişmesinin<br />
önemli şartlarından. Kamu maliyesinin stratejik bir<br />
şekilde yönetimi ise hidrokarbon gelirlerinin etkili bir şekilde<br />
kullanımı için olmazsa olmaz.<br />
İşte bütün bunları sağlamayı başaran bir Türkmenistan için<br />
önemli bir ihtiyaç da yabancı yatırımın gelmesi kalıyor. Zaten<br />
halihazırda ekonomideki devlet hakimiyetinden vazgeçmeye<br />
yönelik reformlar başlatılmış durumda. Son olarak sözü<br />
Uluslararası Finans Kurumu (IFC) Avrupa ve Orta Asya<br />
Direktörü Tomasz Telma’ya bırakalım: “Dinamik bir özel<br />
sektörün ülke büyümesine yardım edeceğini, iş imkanı yaratacağını<br />
ve diğer pazarlarla entegrasyonu teşvik edeceğine<br />
inanıyoruz.”<br />
32 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
ENERJI PIYASALARI BILGI NOTU<br />
ILE ENERJI PIYASALARINI<br />
YAKINDAN TAKIP EDIN!<br />
BÜLTENIMIZE<br />
ÜYELIK IÇIN<br />
enerji@hazar.org<br />
www.hazar.org
ANALİZ<br />
TÜRKİYE-İRAN<br />
TÜRKIYE-İRAN ENERJI<br />
İLIŞKILERININ GELECEĞI<br />
Dünya doğal gaz piyasalarındaki değişim ve<br />
yenilenebilir enerjinin hızlı yükselişi uzun yıllardır<br />
üretici ülkelerin sahip olduğu müzakere gücünü artık<br />
tüketici ülkelere veriyor.<br />
EMİN EMRAH DANIŞ<br />
HASEN ENERJİ MERKEZİ<br />
Enerji, bölgenin iki büyük ve köklü<br />
devleti olan Türkiye ve İran arasındaki<br />
ilişkilerde son yıllarda önemi<br />
giderek artan bir gündem maddesi<br />
haline geldi. Hidrokarbon kaynakları<br />
açısından bölgenin en zengin ülkesi ile en<br />
fakir ülkesi arasındaki enerji işbirliği ilişkisi<br />
karşılıklı çıkar ve eşitliğe dayanması<br />
gerekirken aksine aradaki ilişkinin kaynak<br />
zenginliği açısından olduğu gibi işbirliği<br />
açısından da dengesiz bir yapıda olduğu<br />
görülüyor.<br />
Türkiye-İran enerji ilişkilerini ve ilişkilerin<br />
geleceğini değerlendirmeden önce her<br />
iki ülkenin enerji sektörüne göz atmakta<br />
fayda var.<br />
İRAN: ENERJIDE RÜYADAN GERÇEĞE<br />
Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz<br />
rezervlerine sahip ülkelerinden birisi olan<br />
İran’ın petrol ve doğal gaz üretimi sahip<br />
olduğu rezervler ile kıyaslandığında düşük<br />
sayılabilecek bir seviyede.<br />
BP verilerine göre, İran sahip olduğu 157,8<br />
milyar varillik kanıtlanmış petrol rezerviyle<br />
dünyadaki rezervlerin yüzde 9,3’üne sahip.<br />
Fakat 2011 yılından sonra artan yaptırımlar<br />
nedeniyle ülkenin petrol üretiminde çok<br />
ciddi düşüş yaşandığı görülüyor.<br />
OPEC verilerine göre, İran’ın yaptırımlar<br />
öncesi 2008 yılında ortalama petrol üretimi<br />
4,05 milyon varil/gün olurken ortalama<br />
petrol ihracatı 2,57 milyon varil/gün olarak<br />
34<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
İran’ın mevcut üretim ve ihracatını<br />
yaptırımlar sonrasında çok büyük<br />
miktarlı ve hızlı bir şekilde<br />
arttırması pek mümkün değil.<br />
Bunun temel nedeni ise ülkenin<br />
yabancı yatırımlara ve teknolojiye<br />
ihtiyacının olması.<br />
anlaşmadaki şartların yerine getirilmesi sonrası Ocak ayı<br />
ortasından itibaren İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması,<br />
İran’ın dünya petrol ve doğal gaz piyasalarına tekrar<br />
önemli bir oyuncu olarak geri dönmesi sürecini başlattı.<br />
Petrol fiyatları geçtiğimiz 20 ayda yüzde 75’e yakın değer<br />
kaybetti ve düşük petrol fiyatları, tüm üretici ülkelerin<br />
ciddi ekonomik darboğazla karşı karşıya kalmasına neden<br />
olurken küresel petrol arz fazlasına yönelik endişeler İran’a<br />
yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte petrol fiyatları<br />
üzerindeki baskının artmasına neden oldu.<br />
gerçekleşmişti. Yaptırımlar sonrası ülkenin petrol üretimi<br />
ve ihracatı hızla geriledi ve 2014 yılında ortalama petrol<br />
üretimi 3,177 milyon varil/gün seviyesine inerken ortalama<br />
petrol ihracatı ise 1,109 milyon varil/güne geriledi. Bir diğer<br />
ifadeyle 2008 yılına göre İran’ın ortalama petrol üretimi<br />
2014 yılına gelindiğinde yüzde 23, ortalama petrol ihracatı<br />
ise yüzde 56,9 düştü.<br />
İran’a uygulanan yaptırımlar ülkenin petrol üretimini ve<br />
ihracatını geriletmesinin yanı sıra arama ve üretim yatırımlarının<br />
da düşmesini beraberinde getirdi. İran’ın petrol<br />
üretiminde meydana gelen gerilemenin en önemli nedeni<br />
ihracattaki düşüş olmakla birlikte üretim yatırımlarındaki<br />
azalış da sahalardaki üretimin düşmesi ve yeni üretim kuyularının<br />
sayısındaki düşüş neticesinde toplam petrol üretimindeki<br />
düşüşü hızlandırdı.<br />
İran ve P5+1 ülkeleri arasında geçtiğimiz yıl imzalanan<br />
İRAN’IN PETROL ÜRETIMINDEKI ARTIŞI SINIRLI OLACAK<br />
Geçici verilere göre 2015 yılında İran’ın petrol üretimi<br />
ortalaması 2,85 milyon varil/gün, ortalama petrol ihracatı ise<br />
1,1 milyon varil/gün oldu.<br />
İran’ın mevcut üretim ve ihracatını yaptırımlar sonrasında<br />
çok büyük miktarlı ve hızlı bir şekilde arttırması pek<br />
mümkün değil. Bunun temel nedeni ise ülkenin yabancı<br />
yatırımlara ve teknolojiye ihtiyacının olması. Bu nedenle<br />
İran’ın üretimini İranlı yöneticilerin söylemlerinin aksine 1<br />
milyon varile yakın artırması teknik olarak şu aşamada zor<br />
görünüyor.<br />
<strong>2016</strong> yılının ilk 6 ayında İran’ın petrol üretiminde <strong>40</strong>0-450<br />
bin varile yakın bir artış, <strong>2016</strong>’nın tamamındaysa 650-700<br />
bin varil civarında bir artış olabileceği tahmin ediliyor. Yılın<br />
tamamına bakıldığında ise İran’ın petrol ihracatının sene<br />
sonunda 1,7 milyon varil seviyesine kadar yükselebileceği<br />
söylenebilir. Ülkenin toplam petrol üretiminin ise 3-3,5<br />
milyon varil civarında gerçekleşeceği öngörülüyor. Burada<br />
İran için en büyük sorun ise yaptırımlar sonrasında ülkenin<br />
petrol ihracatını artırmasının fiyatları daha da aşağıya<br />
çekecek olması. Bu aslında İran’ın bir nevi beklenen üretim<br />
seviyesini gerçekleştirmesi açısından da dezavantaj olarak<br />
ortaya çıkıyor. Çünkü fiyatların daha aşağı çekilmesi petrole<br />
yönelik yatırımları olumsuz olarak etkileyecek ve azaltacaktır.<br />
Bu nedenlerden dolayı önümüzdeki birkaç yılda İran<br />
kaynaklı arz artışı çok da büyük boyutlarda olamayacak.<br />
İRAN’IN DOĞAL GAZDA AĞIRLIĞI LNG OLACAK<br />
34 trilyon metreküplük kanıtlanmış doğal gaz rezerviyle<br />
dünyadaki rezervlerin yüzde 18,2’sini elinde bulunduran<br />
İran petrolde olduğu gibi doğal gazda da sahip olduğu potansiyeli<br />
değerlendiremiyor. Doğal gazda en büyük pazarı<br />
Türkiye olan ülke, Türkiye’ye yıllık 8-9 milyar metreküp<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
35
TÜRKİYE-İRAN<br />
arasında değişen miktarlarda doğal gaz ihracatı yapıyor.<br />
İran’ın 2004 yılında 89,6 milyar standart metreküp olan<br />
satılabilir doğal gaz (marketed production) üretimi 2014 yılı<br />
sonu itibariyle 212,8 milyar standart metreküpe yükselirken,<br />
ülkenin 2004 yılında 3,5 milyar standart metreküp olan<br />
ihracatı ise 2014 yılında 8,4 milyar standart metreküpe çıktı.<br />
İran, uzun yıllardır Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına,<br />
Pakistan’dan, Irak ve diğer yakın coğrafyasındaki ülkelere<br />
doğal gaz ihraç etmek için yeni boru hattı projeleri geliştirmeye<br />
çalışsa da gerek ülkeye uygulanan yaptırımlar gerekse<br />
ülkenin bu tür yüksek maliyetli boru hattı projelerini<br />
yapacak finansmana sahip olmaması nedeniyle söz konusu<br />
projeler söylemden öteye gidemedi.<br />
İran’ın petrolde olduğu gibi dünya doğal gaz piyasasında<br />
da oyun değiştirici olacağına yönelik birçok tahmin ve<br />
değerlendirme bulunsa da ülkenin kısa ve orta vadede<br />
dünya doğal gaz pazarında önemli bir aktör olması şu<br />
aşamada gerçekçi görünmüyor. İran hem petrol hem de doğal<br />
gaz üretim ve iletim altyapısını geliştirmek için finansmana<br />
ve yabancı yatırımlara ihtiyaç duyuyor. Yaptırımlar<br />
sonrasında yabancı yatırımcıları İran’a çekmek için yapılacak<br />
hukuki düzenlemelerin belirsizliği ve dünya doğal gaz<br />
piyasasında yaşanan yapısal değişimler, ülkenin doğal gaz<br />
ihracatında 2021’den önce kayda değer bir artış yaşanmasını<br />
güçleştiriyor.<br />
Küresel LNG piyasalarında Doğu Afrikalı üreticilerin, ABD<br />
ve Avustralya kaynaklı arz artışının önümüzdeki yıllarda<br />
piyasada gaz bolluğu yaşanmasına neden olacağı ve fiyatları<br />
baskılayacağı değerlendiriliyor. Bu durum İran’ın LNG<br />
ihracat opsiyonunda üretim sahalarının geliştirilmesi ve<br />
İRAN PETROL ÜRETIMI VE İHRACATI<br />
Üretim<br />
İhracat<br />
İran’ın petrolde olduğu gibi dünya<br />
doğal gaz piyasasında da oyun<br />
değiştirici olacağına yönelik birçok<br />
tahmin ve değerlendirme bulunsa da<br />
ülkenin kısa ve orta vadede dünya<br />
doğal gaz pazarında önemli bir aktör<br />
olması şu aşamada gerçekçi<br />
görünmüyor.<br />
36 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
İRAN DOĞAL GAZ ÜRETIMI VE İHRACATI<br />
TÜRKIYE’NIN İRAN’DAN DOĞAL GAZ İTHALATI<br />
Üretim İhracat Toplam İthalat İran<br />
terminal inşaatları için gereken süreleri nedeniyle petrolde<br />
olduğu gibi 2019-2021 döneminde LNG arz fazlasının<br />
olmasının beklendiği bir dönemde piyasaya giriş yapması<br />
bekleniyor.<br />
Öte yandan İran’ın alternatif boru hattı güzergahları olarak<br />
öne çıkan Pakistan ve diğer Orta Doğu’daki yakın komşularına<br />
yapacağı ihracat miktarlarının ise boru hatları tamamlansa<br />
bile yüksek miktarda olamayacağı öngörülüyor.<br />
Avrupa’ya boru hattı opsiyonu da yüksek yatırım maliyeti<br />
ve düşen gaz fiyatlarıyla nedeniyle kısa ve orta vadede<br />
mümkün görünmüyor.<br />
İran, sahip olduğu büyük petrol ve doğal gaz rezervleri ve<br />
ülkenin yabancı yatırımcılara olan ihtiyacı nedeniyle önemli<br />
bir oyun değiştirici olarak değerlendiriliyor. Fakat bununla<br />
birlikte piyasa koşulları ve teknik nedenlerden dolayı<br />
ülkenin orta vadede petrol ve gazda piyasaları etkileyecek<br />
boyutta bir üretim artışı sağlaması mevcut koşullarda çok<br />
gerçekçi değil.<br />
TÜRKIYE-İRAN ENERJI TICARETINDEKI DENGESIZLIK<br />
SÜRDÜRÜLEBILIR DEĞIL<br />
Türkiye, yaptırımların sıklaşmasıyla birlikte İran için<br />
petrol ve doğal gaz ihracatındaki en önemli ihracat pazarlarından<br />
birisi haline geldi. İran için Türkiye yakın ve talebi<br />
sürekli artan güçlü bir piyasa olmanın yanı sıra ülkenin<br />
yüksek fiyatlı gaz satışı yapabilmesi açısından da vazgeçilmez<br />
bir pazar durumunda. Türkiye ise geçtiğimiz yıllarda<br />
artan enerji talebinin karşılanmasında tedarik çeşitliliğini<br />
sağlamak için İran’dan gaz ithalatına yönelmişti ama bugün<br />
Türkiye bu anlaşmadan fayda sağlamak bir yana ciddi boyutta<br />
zarar etmeye başladı.<br />
Halihazırda Türkiye, boru hatlarıyla gaz aldığı üç ülke<br />
arasında en ucuz gazı Azerbaycan’dan, en pahalı gazı ise<br />
İran’dan alıyor. Türkiye, İran’ın doğal gazda tek partneri<br />
olmasına rağmen İran, bu durumu kendi lehine istismar<br />
ederek gaz ticaretinde kendi lehine dengesizliği devam ettiriyor.<br />
Anlaşma maddeleri uyarınca Türkiye’nin taleplerini<br />
sürüncemede bırakarak konunun Uluslararası Tahkim’e<br />
gitmesine yol açan İran, Türkiye’ye daha fazla gaz satışı<br />
Türkiye bölgenin en önemli doğal<br />
gaz ihracat pazarı olmaya devam<br />
ederken önümüzdeki yıllarda hayata<br />
geçirilecek boru hattı projeleriyle<br />
birlikte bölgesel enerji<br />
jeopolitiğindeki konumunu ve<br />
pazarlık gücünü arttıracak.<br />
karşılığında fiyat indirimi uygulanabileceği gibi teknik ve<br />
ticari açıdan gerçeklerle bağdaşmayan tekliflerde bulunarak<br />
Türkiye’nin haklı taleplerini görmezden gelme politikasını<br />
yıllardır devam ettiriyor.<br />
Türkiye geçtiğimiz ay İran’la Uluslararası Tahkim’de devam<br />
eden fiyat anlaşmazlığına ilişkin davayı kazandı ve geriye<br />
dönük uygulanacak şekilde İran’dan yüzde 13,3 ile 15,8 arasında<br />
indirim alma hakkını elde etti. Türkiye’nin İran’dan<br />
geriye dönük tahsil edeceği tutarın 2 milyar dolara yakın<br />
olacağı hesaplanıyor.<br />
Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda yeni bölgelerden boru<br />
hatları ve yeni LNG terminalleriyle arz çeşitliliğini attıracak<br />
olması İran’ın uzun vadede Türkiye piyasasında var olabilmek<br />
için tek taraflı faydaya dayanan bir fiyat politikası<br />
yerine her iki ülkenin de çıkarını gözeten, sağlam temellere<br />
dayalı bir enerji işbirliğine geçişi zorunlu kılacaktır.<br />
Türkiye bölgenin en önemli doğal gaz ihracat pazarı olmaya<br />
devam ederken önümüzdeki yıllarda hayata geçirilecek<br />
boru hattı projeleriyle birlikte bölgesel enerji jeopolitiğindeki<br />
konumunu ve pazarlık gücünü arttıracak. Türkiye doğal<br />
gaz piyasasından pay almak ve Türkiye ile enerji işbirliğini<br />
arttırmak isteyen ülkeler bugünkü hatalarının uzun vadeli<br />
sonuçlarını dikkate almak ve Türkiye’nin haklı taleplerini<br />
göz önüne almak zorundalar.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
37
İNFOGRAFİK<br />
HAVA TAŞIMACILIĞI SEKTÖRÜ<br />
TÜRKİYE YÜKSEK UÇUYOR<br />
Küresel hava taşımacılığının önemli noktalarından biri olan Türkiye’de<br />
havacılık sektörü hızla büyüyor. Airports Council International (ACI) Europe<br />
tarafından açıklanan sonuçlara göre İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı,<br />
yolcu sayısını yüzde 19,7 artırarak 10-25 milyonluk yolcu kategorisinde Avrupa<br />
birincisi oldu. Sabiha Gökçen Havalimanı kendi kategorisinde 2009 yılından bu<br />
yana ‘Avrupa’nın en hızlı büyüyen havalimanı’ olma özelliğini yine kaptırmadı.<br />
Atatürk Havalimanı ise 25 milyon ve üzeri yolcu kategorisinde yüzde 9,1<br />
büyümeyle Madrid Havalimanının ardından ikinci sırada yer aldı. Öte yandan<br />
Atatürk Havalimanı’nın ise iki yıl içerisinde Londra Heathrow Havalimanı’nı<br />
geçip kendi kategorisinde en tepede yer alacağı tahmin ediliyor.<br />
KÜRESEL HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ<br />
Yaklaşık 700 milyar<br />
dolarlık yatırım<br />
sermayesi ile<br />
sektörün yatırımcılar<br />
için oluşturacağı<br />
kaynak<br />
Havayoluyla<br />
gerçekleştirilen<br />
uluslararası<br />
ticaretin miktarı<br />
38 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
Türkiye geneli yolcu trafiği<br />
181 milyon<br />
629 bin<br />
Türkiye geneli kargo trafiği<br />
891 bin ton<br />
Türkiye geneli<br />
uçak trafiği<br />
1 milyon<br />
815 bin<br />
Türkiye geneli yük trafiği<br />
(kargo+posta+bagaj)<br />
3 milyon ton<br />
BÖLGELERE GÖRE VERGİ SONRASI NET KAR<br />
HAVAYOLU SEKTÖRÜNDE KAPASİTE DEĞERLERİ<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
39
ANALİZ<br />
PETROL FİYATLARI<br />
PETROL<br />
FİYATLARINDA<br />
YENİ SENARYO<br />
2014 yılının Haziran ayında 115 dolar<br />
seviyesine kadar çıkan petrol fiyatları<br />
yılın ikinci yarısında ve 2015 yılında hiç<br />
kimsenin tahmin etmediği boyutlarda<br />
bir düşüş gösterdi. Şimdi ise yeni<br />
tahminler yapılıyor.<br />
DOÇ. DR. FATİH MACİT<br />
HASEN EKONOMİ MERKEZİ<br />
<strong>40</strong><br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
Fiyatlar 2014 yılının ikinci yarısında<br />
yüzde 53 düşerek 55 dolar düzeyine<br />
kadar gerilerken 2015 yılında yüzde<br />
35 daha geri çekilme yaşayarak 36<br />
dolar seviyesine kadar indi. Son bir buçuk<br />
yılda yaşanan bu sert düşüşe rağmen petrol<br />
fiyatları <strong>2016</strong> yılına da iyi başlamadı ve en<br />
son 2003 yılında görülen 27 dolar seviyeleri<br />
görüldü. Peki, petrol fiyatlarında artık dip<br />
seviyeler test edildi mi ve toparlanma ne<br />
kadar hızlı olacak?<br />
Petrol fiyatlarının tarihsel sürecine<br />
bakıldığında geçmişte bugünkü düşüşe<br />
benzer boyutta beş farklı düşüş döneminin<br />
olduğu görülüyor. 1985-86, 1990-91 ve 2001<br />
ABD resesyonu, 1997-98 Asya krizi ve<br />
2008-2009 küresel finansal kriz dönemleri<br />
petrol fiyatlarının yüzde 30 ve üzeri düşüş<br />
gösterdiği dönemler olarak dikkat çekiyor.<br />
1985-86 dönemi hariç diğer dört dönemde<br />
dünyadaki ekonomik aktivitenin ciddi<br />
şekilde yavaşlaması ile petrol talebinin<br />
daralması ve bunun da petrol fiyatlarında<br />
aşağı yönlü baskı yaratması düşüşün<br />
ana nedeni olarak ön plana çıkıyor. Bu<br />
dönemlerde küresel ekonomik büyümenin<br />
tekrar toparlanması ile birlikte fiyatların<br />
hızlı bir şekilde toparlandığı ve iki ila üç yıl<br />
arası bir sürede düşüş öncesi seviyelerine<br />
geldiği görülüyor. 1985-86’da yaşanan<br />
düşüşte fiyatların çok daha uzunca bir süre<br />
baskı altında kaldığı ve petrol fiyatlarının<br />
eski seviyelerine dönmesinin yaklaşık 15 yıl<br />
sonra gerçekleştiği dikkat çekiyor. Temel<br />
dinamikleri itibariyle bakıldığında petrol<br />
fiyatlarında son yaşadığımız düşüş 1985-<br />
86’da yaşanan düşüşe benzerlik gösteriyor.<br />
Bu benzerliği açıklamadan önce son<br />
yaşadığımız düşüşe neden olan faktörleri<br />
analiz etmek faydalı olacaktır.<br />
FİYATLARI FARKLI AKTÖRLER BELİRLEDİ<br />
Arz ve talep tarafındaki gelişmeler, doların<br />
değer kazanması ve OPEC politikasındaki<br />
değişiklik petrol fiyatlarında son bir buçuk<br />
yıldır gözlemlenen düşüşün ana nedenleri<br />
olarak ön plana çıkıyor.<br />
Arz ve talep tarafında gelişmelere<br />
bakıldığında hem arz tarafındaki güçlü<br />
artışın hem de talep tarafındaki baskının<br />
piyasada son dönemde görülen arz<br />
fazlasında etkili olduğu görülüyor. 2009-<br />
2014 arası dönemde dünyada günlük<br />
toplam petrol üretimi yaklaşık 7,5 milyon<br />
varil dolayında artarken bunun sadece 2,6<br />
milyon varilinin OPEC üyesi ülkelerden<br />
geldiği görülüyor. Bu dönemde OPEC<br />
dışı ülkelerdeki üretim artışının ise<br />
yaklaşık yüzde 90’ı tek başına ABD’de<br />
gerçekleşmiştir. Kaya gazı devrimi ile<br />
birlikte ABD bu dönemde konvansiyonel<br />
olmayan petrol üretimini önemli ölçüde<br />
2009-2014 ÜRETIM ARTIŞI (BIN VARIL, GÜNLÜK)<br />
Toplam OPEC Dışı OPEC<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
41
PETROL FİYATLARI<br />
TALEPTEKI YILLIK ORTALAMA<br />
ARTIŞ 2009-2014<br />
ÇIN’IN DÜNYA TOPLAM PETROL<br />
TALEBINDEKI PAYI 2002-2014<br />
%12,1<br />
%6,7<br />
Çin<br />
Hindistan<br />
Asya-Pasifik<br />
Orta Doğu<br />
Toplam<br />
Tüketim<br />
Kuzey<br />
Amerika<br />
Avrupa ve<br />
Avrasya<br />
artırmış ve günlük üretim 7,3 milyon varilden 11,6 milyon<br />
varile kadar yükselmiştir. OPEC üyesi ülkelerin üretim<br />
artışlarında ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />
Irak, Kuveyt ve Katar önemli rol oynadı. Dolayısıyla<br />
2009-2014 arası dönemde arz tarafında özellikle ABD<br />
kaynaklı meydana gelen güçlü artış piyasada arz fazlasının<br />
oluşmasında etkili oldu.<br />
Sadece arz tarafı değil talep tarafındaki gelişmelerin de<br />
petrol piyasasında arz fazlasının oluşmasına ve petrol<br />
fiyatlarının baskı altında kalmasına neden olduğu<br />
görülüyor. 2014 yılı rakamlarıyla bakıldığında dünyadaki<br />
toplam petrol tüketiminin üçte birinden fazlası Asya-<br />
Pasifik bölgesinden gelirken Kuzey Amerika ve Avrupa-<br />
Avrasya dünyadaki toplam tüketimin sırasıyla yüzde 25 ve<br />
yüzde 20’sini gerçekleştirmektedir. 2008-2009’da yaşanan<br />
küresel krizden bu yana dünyada petrol talebinde yaşanan<br />
artışın itici gücü Çin ve Hindistan. Bu dönemde dünyada<br />
petrol talebi ortalama yıllık yüzde 1,6 artarken talep Çin’de<br />
ortalama yüzde 6,13; Hindistan’da ise yüzde 3,51 oranında<br />
bir artış gösterdi.<br />
Bu dönemde diğer büyük tüketici bölgelerden biri olan<br />
Kuzey Amerika’da talep yıllık ortalama sadece yüzde<br />
0,34’lük bir artış gösterirken Avrupa’daki talep düşen<br />
bir trend sergiledi. Küresel kriz sonrası Çin ve Hindistan<br />
ekonomilerinin tekrar güçlü bir büyüme patikasına<br />
girmeleri petrol fiyatlarını 2014 yılına kadar destekledi ve<br />
fiyatların yüksek kalmasını sağladı. Fakat son dönemde<br />
Çin ekonomisinde görülen yavaşlama, talepteki artışın<br />
hızını önemli ölçüde kesti. 2015 yılında Çin ekonomisi son<br />
25 yılın en düşük büyüme oranını gerçekleştirirken petrol<br />
talebindeki artış da 2009’daki küresel krizden bu yana<br />
yaşanan en yavaş artışı sergiledi. Dolayısıyla geçtiğimiz on<br />
yılda dünyada petrol talebindeki artışın temel sürükleyicisi<br />
olarak ön plana çıkan Çin’in önümüzdeki dönemde talep<br />
tarafında daha dengeli bir artış sergileyecek olması piyasada<br />
arz fazlasının bir müddet daha devam edeceğini gösteriyor.<br />
Petrol fiyatlarında 2014 yılının ikinci yarısından bu<br />
yana görülen düşüşün bir nedeni olarak da doların<br />
değer kazanması karşımıza çıkıyor. Dolar endeksine<br />
bakıldığında 2014 yılının Temmuz ayından bu yana yüzde<br />
22 dolayında bir yükseliş olduğu görülüyor. Doların<br />
gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı yükselişi ise bu<br />
orandan daha yüksek oldu.<br />
Dünyada bütün emtialar dolar üzerinden fiyatlandığı için<br />
doların değer kazanması sadece petrol değil bütün emtialar<br />
üzerinde bir baskı oluşturuyor. Doların değer kazanması<br />
yerel para birimi cinsinden fiyatları yukarı çektiği için<br />
talebin azalmasına neden oluyor ve bu durum da fiyatlarda<br />
aşağı yönlü bir etki ortaya çıkarıyor.<br />
Petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün üçüncü bir nedeni<br />
olarak da OPEC politikasındaki değişiklik ön plana çıkıyor.<br />
Son yaşanan düşüşten sonra geçmiş dönemlerde olduğu<br />
gibi OPEC’in fiyat hedefleme politikası çerçevesinde<br />
üretimini azaltacağı ve böylece petrol fiyatlarındaki<br />
düşüşün önüne geçeceği beklentisi hakimdi. Fakat OPEC<br />
2014 yılının Kasım ayında yaptığı toplantıda bu politikadan<br />
bir dönüş sergileyerek mevcut üretimi seviyesini<br />
koruyacağını bildirdi. Başta ABD olmak üzere OPEC dışı<br />
ülkelerin üretimi artırmaya devam ettikleri bir ortamda<br />
OPEC’in üretimini azaltması fiyatlara çok ciddi bir etki<br />
yapmamakla birlikte pazar payının düşmesine neden<br />
olacaktı. Dolayısıyla OPEC’in bu politikası ekonomik olarak<br />
doğru olmakla birlikte fiyatların baskı altında kalmasında<br />
etkili bir faktör oldu.<br />
PİYASADAKİ ARZ FAZLASI ÖNEMLİ BİR BOYUTTA<br />
Peki petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan düşüşün<br />
1985-86 yıllarındaki düşüşle benzerliği nereden<br />
kaynaklanıyor? Daha önce sayılan nedenler dikkate<br />
alındığında konvansiyonel olmayan petrol üretimindeki<br />
artış ve OPEC politikasındaki değişiklik düşüşün iki temel<br />
dinamiği olarak ön plana çıkıyor. 1985-86 yıllarında görülen<br />
düşüşte de bu iki faktör çok büyük rol oynamıştı. 1980’lerin<br />
başında petrol fiyatlarının zirve yapması başta Kuzey Denizi<br />
ve Meksika Körfezi olmak üzere konvansiyonel olmayan<br />
petrol üretiminin önemli ölçüde artmasına neden olmuştu.<br />
42 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
PETROL ÜRETİMİ 1970-1997<br />
Suudi Arabistan<br />
Kuzey Denizi ve Meksika<br />
8000<br />
6000<br />
<strong>40</strong>00<br />
OPEC’in veya OPEC dışındaki<br />
ülkelerin koordineli bir şekilde<br />
üretimi kısarak piyasadaki arz<br />
fazlasını azaltma yönünde bir adım<br />
atmaları mümkün görünmüyor.<br />
2000<br />
1970’lerin ortalarından başlayarak 1985-86’ya kadar gelen<br />
süreçte sadece bu iki kaynaktan günlük 5 milyon varile<br />
yakın üretim artışı geldi. Bugün de ABD’nin son beş yılda<br />
gerçekleştirdiği üretim artışı bu rakama yakın bir seviyede<br />
bulunuyor.<br />
OPEC 1985-86’da yaşanan düşüşte çok etkili olmamakla<br />
birlikte örgütün politikasındaki değişiklik fiyatların uzunca<br />
bir süre baskı altında kalmasına neden oldu. 1980’lerin<br />
başında petrol fiyatlarının tepe yapmasının ardından OPEC<br />
yüksek fiyatları koruyabilmek için üretimini azaltma kararı<br />
aldı ve 1979 yılında günlük 30 milyon varil civarında olan<br />
üretim 1985 yılında 16 milyon varile kadar geriledi. Fakat<br />
bu dönemde OPEC’in üretimindeki azalmaya rağmen<br />
petrol fiyatları OPEC dışındaki güçlü üretim artışı ile<br />
hem nominal hem de reel olarak geriledi. Bu dönemde<br />
OPEC’in dünyadaki toplam petrol üretimi içindeki payı<br />
yüzde 45,4’ten yüzde 27,6’ya kadar geriledi. OPEC petrol<br />
üretiminde yaptığı kesintinin pazar kaybından başka<br />
bir işe yaramadığını görünce 1986’dan itibaren üretimini<br />
tekrar artırmaya başladı ve 1998 yılında günlük üretim<br />
tekrar 30 milyon varil düzeyine kadar yükseldi. Dolayısıyla<br />
1985-86’da yaşanan düşüşten sonra petrol fiyatlarının<br />
2000’li yılların başına kadar baskı altında kalmasında<br />
OPEC’in düşen fiyatlara rağmen üretimini artırması ve fiyat<br />
hedeflemesi politikasından vazgeçmesi oldukça etkili oldu.<br />
Temel dinamikler itibariyle bakıldığında petrol fiyatlarında<br />
2014 yılının ikinci yarısından bu yana yaşanan düşüş<br />
1985-86’da görülen ve fiyatların toparlanmasının yaklaşık<br />
15 yıl sürdüğü dönemle çok büyük benzerlik gösteriyor.<br />
Dolayısıyla petrol fiyatlarının toparlanması ve belki<br />
tekrar üç haneli rakamları görmesi çok uzun bir süreç<br />
gerektirecek. Son dönemde başta Rusya olmak üzere OPEC<br />
dışındaki ülkelerin de katılımı ile üretimi dondurmaya<br />
yönelik çabaların bile fiyatlar üzerinde ciddi bir etki<br />
oluşturmaması piyasadaki arz fazlasının önemli bir boyutta<br />
olduğunu gösteriyor.<br />
Petrol fiyatlarında görülen bu düşüş ve bunun uzunca<br />
bir süre devam edebileceği beklentisi petrol ihracatçısı<br />
ülkelerde makroekonomik dengelerin değişmesini de<br />
beraberinde getirecektir. Petrol fiyatlarının yüksek<br />
seyrettiği dönemde bu ülkeler önemli bir büyüme ivmesi<br />
yakalarken ülke fonlarında çok ciddi miktarlarda birikimler<br />
oluştu. Bu fonlar ülkelerin maliye politikasında ciddi<br />
bir alan oluşturdu ve harcamalar petrol fonunda gelen<br />
paralarla ciddi şekilde finanse edildi. Petrol fiyatlarında<br />
oluşan bu yeni dönem, petrol ihracatçısı ülkelerde hem<br />
maliye politikası hem de ödemeler dengesi tarafında ciddi<br />
tedbirler alınması ihtiyacını ortaya çıkaracaktır.<br />
Peki, petrol fiyatlarında biraz daha hızlı bir toparlanma<br />
için hiçbir neden yok mu? Arz tarafındaki gelişmelere<br />
bakıldığında OPEC’in veya OPEC dışındaki ülkelerin<br />
koordineli bir şekilde üretimi kısarak piyasadaki arz<br />
fazlasını azaltma yönünde bir adım atmaları çok mümkün<br />
görünmüyor. Bu noktada arz tarafından fiyatlara bir destek<br />
gelmesi için özellikle ABD’li üreticilerde bir sıkıntı oluşması<br />
ve o tarafta üretimin azalması söz konusu olmalı. Ama<br />
gelinen noktada ABD’de üretimin kısa vadede çok büyük<br />
bir değişim göstermesi muhtemel görünmüyor. Talep<br />
tarafına bakıldığında ise petrol talebinin geçmişte en büyük<br />
sürükleyicisi olan Çin ve Hindistan ekonomilerindeki<br />
gelişmeler belirleyici olacak. 2015 yılında son 25 yılın en<br />
düşük büyümesini gerçekleştirmiş olan Çin ekonomisine<br />
ilişkin beklentiler hala çok olumlu bir noktada bulunmuyor.<br />
Fakat Çin ihracattan ziyade biraz daha iç talep odaklı bir<br />
büyüme modeline geçiş yapabilirse bu Çin’deki ekonomik<br />
toparlanmanın beklenenden daha hızlı olmasına ve petrol<br />
talebinin daha güçlü bir şekilde artmasına neden olur. Böyle<br />
bir durum petrol fiyatlarının en azından 50 ila 70 dolar<br />
arasında bir banda gelmesine destek olabilir.<br />
Petrol fiyatlarına arz ve talep dinamiklerinin yanında<br />
destek olabilecek diğer bir unsur da merkez bankalarının<br />
hamleleri olacaktır. 2008-2009 küresel krizinden sonra<br />
petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde toparlanmasında başta<br />
Fed olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının güçlü<br />
bir parasal genişlemeye gitmeleri etkili oldu. Son dönemde<br />
petrol fiyatlarında yaşanan düşüşte Fed’in politikasını<br />
normalleştirmesi ile doların değer kazanması oldukça<br />
etkili oldu. Japonya merkez bankasının negatif faize<br />
geçtiği ve Avrupa Merkez Bankası’nın daha da güçlü bir<br />
parasal genişleme planlaması yaptığı bir ortamda Fed’in<br />
de normalleşmeyi ertelemesi mümkün olabilir. Böyle bir<br />
durum da petrol fiyatlarında bir miktar yukarı yönlü<br />
hareketin oluşmasına neden olabilir.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
43
YAKIN PLAN<br />
MALAKKA BOĞAZI<br />
MALAKKA BOĞAZI’NA<br />
ALTERNATİF:<br />
<strong>HAZAR</strong> TRANSİT KORİDORU<br />
Ticaret yollarında en çok arananlar listesinde güvenlik başı çekiyor.<br />
Dünya deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 25’ini sağlayan Malakka Boğazı<br />
ise bu gerekliliği karşılayamıyor.<br />
DAMLA ÜNSEVER<br />
44<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
Malakka Boğazı Hint Okyanusu,<br />
Güney Çin Denizi ve Pasifik<br />
Okyanusu’nu birbirine bağlayan ana<br />
deniz yollarından bir tanesi.<br />
İpek ve baharat yolları doğu ile batı arasındaki etkileşimin<br />
ve ticaretin yapı taşlarıydı. 15. yüzyılda başlayan<br />
coğrafi keşiflerle birlikte kara yollarının yanı sıra okyanuslar<br />
da ticarette önem kazanmaya başladı. 1494’te<br />
Papa VI. İskender, Tordesillas Antlaşması’yla dünyanın<br />
Avrupa dışında kalan bütün bölgeleri Portekizliler ve<br />
İspanyollar arasında ikiye bölünürken Asya da Amerika<br />
kadar önemli bir keşif alanıydı. Bu nedenle 1500’lere<br />
gelindiğinde Portekizliler Asya’ya da ayak bastı. 1510’da<br />
Portekizliler Baharat Adaları’na açılan boğazın hakimi<br />
olan Malakka Sultanı’ndan ticaret yapma imtiyazı aldılar.<br />
Başta Sultan onları kovsa da sonrasında kentin tamamını<br />
ele geçirdiler. İlk Portekiz valisi Tome Pires fethettikleri<br />
Malakka Boğazı için şöyle diyor: “Malakka’nın hakimi kim<br />
olursa, Venedik’in gırtlağını ele geçirmiş olur.”<br />
Malakka Boğazı bugün de dünyanın en önemli boğazları<br />
arasında yer alıyor. Zira Hint Okyanusu, Güney<br />
Çin Denizi ve Pasifik Okyanusu arasında yer alarak<br />
dünyanın en eski ve en yoğun ana deniz yollarından<br />
biri olmanın ötesinde Çin, Japonya, Güney Kore gibi<br />
yükselen Asya ekonomilerinin de dünyaya açılan kapısı.<br />
Öyle ki 2,8 kilometre genişliğindeki bu dar boğaz dünya<br />
deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 25’ini kapsıyor. Diğer<br />
taraftan boğaz, Afrika ve Basra Körfezi ile Asya pazarı<br />
arasındaki en kısa deniz yolu olması nedeniyle enerji<br />
ticaretinde Hürmüz Boğazı’ndan sonra ikinci sırada<br />
yer alıyor. Ancak dünya ticaretinde önemli bir yeri olan<br />
Malakka Boğazı’nda ulaşım, korsan ve terör saldırıları<br />
gibi nedenlerden dolayı aksıyor. Üstelik bu saldırıların<br />
yarattığı maddi kayıplar ciddi miktarları buluyor. Bu<br />
sebeplerden dolayı boğaza alternatif ticaret yolları aranıyor.<br />
Bu arayışta Modern İpek Yolu’nun bir parçası olan<br />
ve orta koridor olarak da bilinen Hazar Transit Koridoru<br />
projesi ortaya çıkıyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
45
MALAKKA BOĞAZI<br />
MALAKKA BOĞAZI<br />
Boğazın uzunluğu:<br />
960km<br />
Bir yılda geçen gemi sayısı:<br />
50.000(yaklaşık)<br />
Korsan saldırısı:<br />
190<br />
(2015’in ilk 9 ayı)<br />
Taşınan yük hacmi:<br />
Dünya ticaretinin 1/3’Ü<br />
Taşınan petrol hacmi:<br />
Dünya ticaretinin 1/2’Sİ<br />
Günlük taşınan varil:<br />
15,2 milyon<br />
Kaynak: AFP, Uluslararası Denizcilik Bürosu, ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin Dünya Petrol Trafiğinde Tıkanma Noktaları raporu<br />
Dünya ticaretinin kilit<br />
noktalarından biri olan<br />
Malakka Boğazı’nda korsan,<br />
silahlı soygun ve terör gibi<br />
güvenlik tehditleri yeni<br />
alternatif arayışlarına yol açıyor.<br />
MALAKKA BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ<br />
ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin Dünya Petrol<br />
Trafiğinde Tıkanma Noktaları raporuna göre 2013’te<br />
günlük 15,2 milyon varil petrol Malakka Boğazı’ndan<br />
geçti. Bunun yüzde 90’ı ham petrol olarak, yüzde 10’u<br />
ise rafine petrol ürünleri olarak Asya pazarına giriyor.<br />
Günlük 1,4 milyon varil ham petrol Singapur ve<br />
Malezya’daki terminallerde işlemden geçerek motor<br />
benzini ve jet yakıtı gibi rafine petrol ürünleri olarak<br />
Asya pazarına giriyor. Ham petrolün kalan kısmı ise<br />
Çin, Japonya ve Güney Kore’ye ithal ediliyor. Burada<br />
Singapur ve Malezya bölgenin depolama ve dağıtım üssü<br />
olarak dikkat çekiyor. Bölgede beş büyük uluslararası<br />
liman bulunuyor. Bunlar; Singapur, Port Klang (Kuala<br />
Lumpur), Johore, Penang ve Belawan limanları (Medan).<br />
Singapur, Endonezya ve Malezya, bu limanlar sayesinde<br />
ticaretten pay alıyor.<br />
Diğer taraftan, küreselleşme ve neoliberal politikalarla<br />
birlikte teknoloji başta olmak üzere birçok sektörden<br />
dünya markasının üretim merkezi haline gelen Doğu<br />
Asya giderek daha fazla enerjiye ihtiyaç duymaya başlıyor.<br />
Dolayısıyla petrolün yanı sıra doğal gaz da önemli<br />
ticaret kalemleri arasında yer alıyor. Öyle ki 2013 ve<br />
2014’te dünyanın en büyük LNG ithalatçısı ülkeleri arasında<br />
Japonya, Güney Kore, Çin, Hindistan ve Tayvan<br />
ilk beşte yer alırken en büyük LNG ihracatçıları arasında<br />
ilk onda Endonezya ve Malezya da bulunuyor. Ayrıca<br />
Asya ülkelerinin ithal ettiği gazın bir kısmı Orta Asya<br />
ülkelerinden temin edilirken diğer bir kısmı Malakka<br />
Boğazı üzerinden Katar, Nijerya ve Avustralya’dan ithal<br />
ediliyor. Yani bölgenin petrol ve doğal gaz ticaretinde<br />
hayli trafiğe sahip olan boğaz kilit önem arz ediyor.<br />
Boğazı önemli kılan bir diğer noktaysa Asya ile Avrupa<br />
arasındaki ticareti sağlayan yollardan biri olması. Ucuz<br />
iş gücü ve düşük maliyetler nedeniyle uluslararası şirketlerin<br />
gözdesi haline gelen Doğu Asya, teknoloji ve<br />
tekstil başta olmak üzere birçok sektörün üretim merkezi<br />
haline geldi. Bu çerçevede, serbest piyasa ekonomisiyle<br />
ticari sınırların ortadan kalkmaya başladığı dünya<br />
düzeninde en düşük maliyetle üretim yapmayı gaye<br />
edinen, genellikle Amerika ve Avrupa menşeli uluslararası<br />
şirketlerin Afrika’dan temin ettikleri hammaddeyle<br />
Asya fabrikalarında ürettikleri malların Avrupa’ya iletilmesinde<br />
Malakka Boğazı önemli bir güzergah.<br />
MALAKKA BOĞAZI’NDA GÜVENLİK TEHDİTLERİ<br />
Boğaz, Asya ticaretinin kilit noktası olsa bile ne yazık ki<br />
boğazda ticaret problemsiz işleyemiyor çünkü korsan<br />
ve silahlı soygun saldırılarıyla birlikte bölgedeki terör<br />
faaliyetleri boğazdan güvenli geçişi imkansızlaştırıyor.<br />
Uluslararası Denizcilik Bürosu’nun verilerine göre<br />
2015’in ilk 9 ayında gerçekleştirilen 190 korsan ve silahlı<br />
soygun saldırısının 111’i Malakka Boğazı ile Endonezya,<br />
Singapur ve Malezya kara sularında yapıldı. Saldırıların<br />
önlenmesi ve bölgede güvenliğin temini için 1970’lerden<br />
bu yana ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapılıyor.<br />
Örneğin; 2002’de başlatılan ve her yıl düzenlenen<br />
46 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
The Shangri-La Dialogue forumu bölge ülkeleriyle<br />
Almanya, Fransa, ABD ve Rusya gibi bu deniz yolunu<br />
kullanan ülkeleri bir araya getirerek çok taraflı<br />
işbirliğini öngörüyor. Diğer bir önemli uygulamaysa<br />
2005’te Malezya, Singapur ve Endonezya’nın başlattığı<br />
MALSINDO ve “Eyes in the Sky” girişimi. İlgili ülkeler<br />
MALSINDO adında devriye ekipleriyle boğazda<br />
güvenliği temin etmeye çalışıyorlar. Eyes in the Sky<br />
girişimiyse havadan izleme çalışmalarını içeriyor. Son<br />
olarak Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyeleri<br />
de dahil 20 ülkenin taraf olduğu “Asya’da Gemileri<br />
Hedef Alan Silahlı Soygun ve Korsanlıkla Mücadele<br />
için Bölgesel İşbirliği Anlaşması (ReCAAP)” 2006’da<br />
yürürlüğe girdi. Ülkeler arası işbirliğini kuvvetlendirerek<br />
saldırıları önlemek amacıyla istihbarat ve bilgi<br />
paylaşımı yapılması öngörüldü. Ancak 2010-2015 yılları<br />
arasında saldırı sayısı giderek arttı. Dolayısıyla her<br />
ne kadar bölgede ikili veyahut çok taraflı anlaşmalarla<br />
önlem alınmaya çalışılsa da rakamlar bunların yeterince<br />
etkili olmadığını gösteriyor.<br />
Korsanlık ve soygunun yanı sıra terör örgütlerinin<br />
faaliyetleri de tehdit konusu. Jema’ah Islamiyah grubu,<br />
Endonezya’da Özgür Aceh Hareketi (Free Aceh<br />
Movement) ve Filipinler’de Abu Sayyaf örgütü bölgede<br />
saldırı düzenleyen radikal İslamcı gruplardan.<br />
Ayrıca El Kaide’nin de ilgili bölgede bağlantıları mevcut.<br />
Terör örgütlerinin gerek finansman ve lojistik<br />
destek sağlamak gerekse seslerini duyurmak amacıyla<br />
jeostratejik bölgelere saldırılar düzenledikleri<br />
de bilinen bir gerçek. Dolayısıyla sadece Ortadoğu<br />
petrolünü Asya’daki pazarlara taşıması nedeniyle bile<br />
kritik öneme sahip Malakka Boğazı’nda gerçekleştirilebilecek<br />
herhangi bir saldırı gerek bölge ülkeleri<br />
gerekse diğer ticaret yapan ülkelere maddi manevi zarar<br />
verecek boyutlarda olabilir. Bu nedenle Malakka<br />
Boğazı’na alternatif ticaret yolları oluşturulması gerekiyor.<br />
Nitekim Çin çalışmalara başlamış durumda.<br />
Petrol ithalatının yüzde 80’ini Malakka Boğazı aracılığıyla<br />
Ortadoğu’dan temin eden Çin, alternatif<br />
güzergah olarak Güney Tayland üzerinden Güney<br />
Çin Denizi’ne yapay bir boğaz inşa etmeyi planlıyor.<br />
10 yılda tamamlanması planlanan yapay boğazın<br />
ulaşım süresini bir hafta kısaltıp masrafları da azaltacağı<br />
söyleniyor.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
47
MALAKKA BOĞAZI<br />
KÜRESEL PETROL TİCARETİ TIKANMA NOKTALARI (GÜNLÜK MILYON VARİL)<br />
Danimarka<br />
Boğazları<br />
3,3<br />
Türk<br />
Boğazları<br />
Süveyş<br />
Kanalı<br />
2,9<br />
4,5<br />
Hürmüz<br />
Boğazı<br />
17,0<br />
<strong>HAZAR</strong> COĞRAFYASINDA KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN İZLERİ<br />
Bin Melodi<br />
Bir Senfoni<br />
.<br />
16 BIN<br />
DOLAR<br />
TOPLAM ÖDÜL<br />
1 EYLÜL <strong>2016</strong><br />
SON BAŞVURU TARİHİ<br />
www.hazarkisafilm.com<br />
ONLINE BAŞVURU
AKTÜEL<br />
ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />
01<br />
SAVAŞ VE<br />
SAVAŞA<br />
DİRENEN<br />
ÖZBEKİSTAN<br />
SİNEMASI<br />
Özbek sineması bir dönem savaşın beraberinde getiirdiği zorlukları ve halkın<br />
kahramanlığını konu alan filmlere sahne oldu.<br />
RUFAT AGHAYEV<br />
01<br />
“İki Savaşçı” (1943) Poster<br />
02<br />
“İki Savaşçı” (1943)<br />
03<br />
“217.Adam” (1944)<br />
04<br />
“Nasrettin Hoca Buhara’da”<br />
(1943) Poster<br />
04<br />
“Nasrettin Hoca Buhara’da”<br />
(1943)<br />
Savaşın başlamasıyla birlikte Alman<br />
askerlerin Moskova ve Ukrayna’ya<br />
saldırıları sebebiyle bu şehirlerde<br />
bulunan film stüdyoları Orta Asya’ya<br />
taşınarak burada Birleşik Merkezi Film<br />
Stüdyoları oluşturdular. Bu karar, 22 Kasım<br />
1941 tarihinde Sovyetler Birliği Sinema<br />
Başkanlığı tarafından verildi. Böylelikle,<br />
Taşkent Sinema Stüdyosu Kazakistan’daki<br />
Alma-Ata Sinema Stüdyosu’ndan sonra<br />
Orta Asya’da kurulan ikinci birleşik film<br />
stüdyosu oldu. Taşkent’e taşınan film<br />
stüdyoları arasında Odessafilm, Kievfilm,<br />
Mosfilm, Lenfilm ve Beyaz Rusya’dan birçok<br />
film stüdyosu vardı.<br />
Merkezi film stüdyolarında genel olarak<br />
belgesel türünde ve savaş sırasında çıkan<br />
beklenmedik sorunları, Sovyet halkının<br />
cephede ve cephe gerisinde gösterdikleri<br />
kahramanlıkları yansıtan kısa metrajlı<br />
filmler yapıyorlardı. İkinci Dünya<br />
Savaşı boyunca Sovyet sinemacıları<br />
sinemanın gücünü halkı motive etmek ve<br />
propaganda amacı ile kullandılar. Halkın<br />
02 03<br />
50<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
04 05<br />
vatanseverlik ve vatana bağlılık duygularını ideolojik<br />
bir güç gibi Almanya’ya karşı mücadelede kullandılar.<br />
Bu amaçla 1941 yılında çekilmiş olan “Biz Yeneriz” filmi<br />
Özbekistanlı sinemacıların savaş karşıtı ilk filmiydi.<br />
Savaş başladıktan bir ay sonra gösterime giren bu film<br />
Sovyet halkının Almanya’ya karşı gönül birliği ile savaşmasını<br />
konu ediniyordu. Halkı savaşa motive eden bu<br />
türden filmler sadece sinema salonlarında değil, köylerde<br />
ve hatta savaş alanında bile gösterime giriyordu. Bu<br />
tür filmler için S. Ayzenştayn şu ifadeyi kullanıyordu:<br />
“Propaganda amaçlı filmler olmalı. Düşmanın iç yüzünü<br />
ve gerçeği halka aksettirmeli. Sovyet insanını yeni kahramanlıklara<br />
yüreklendirmelidir.”<br />
Savaştan önce olduğu gibi, savaş yıllarında da Sovyet<br />
sinemasının başlıca teması devrimdi. Fakat bunların<br />
yanı sıra tarihi-biyografik türden filmler de yapılıyordu.<br />
Bu filmlerden biri de Moğol halkının milli kahramanı<br />
ve kahramanın mertliğinden söz eden “Onun adı Suhe-<br />
Bator” filmidir. Bu film Sovyet-Moğol sinemacılarıyla<br />
birlikte üretilmiştir. Film, Moğol halkının bağımsızlığı<br />
uğrunda verdiği mücadelesinden dolayı halk tarafından<br />
kahraman ilan edilen Suhe-Bator’un devrimci faaliyetlerini<br />
konu ediniyordu.<br />
Savaş yıllarında yapılan ve propaganda amacıyla kullanılan<br />
filmlerden bir diğeri de, L. Lukov’un yönetmenliğini<br />
yaptığı “İki Savaşçı” filmidir. Bu film sinemaya L.<br />
Slavin’in “Benim Hemşehrilerim” isimli eserinden uyarlanmıştır.<br />
Filmde olaylar Leningrad şehrinde geçmektedir.<br />
Yönetmen M. Romm’un “217. Adam” filmi, Almanlar<br />
tarafından işgal edilen bölgelerden Almanya’ya gönderilen<br />
Sovyet insanının başına gelen acıları beyaz perdeye<br />
taşıyordu. Bu film savaşın sebep olduğu insanlık trajedisini<br />
gözler önüne seriyor.<br />
1943 yılında yapılan filmle<br />
Nasrettin Hoca konusunu Sovyet<br />
sinemasına ilk kez getiren<br />
yönetmen Y. Protazanov oldu. Bu<br />
uzun metrajlı film sadece halk<br />
içerisinde değil, aynı zamanda ön<br />
cephede savaşan askerlerde de çok<br />
büyük ilgiye sebep oldu.<br />
Sovyet halkının cephedeki mertliği, manevi olarak savaşa<br />
odaklanmaları o devrin belgesel filmlerinde genişçe yer<br />
buldu. Kolhoz, fabrikalar ve diğer iş yerlerindeki işçilerin<br />
ve savaşın arka cephesindeki çalışanların öyküleri bu<br />
filmlerde konu ediliyordu.<br />
1943 yılında yapılan filmle Nasrettin Hoca konusunu<br />
Sovyet sinemasına ilk kez getiren yönetmen Y.<br />
Protazanov oldu. Bu uzun metrajlı film sadece halk<br />
içerisinde değil, aynı zamanda ön cephede savaşan askerlerde<br />
de çok büyük ilgiye sebep oldu. “Nasrettin Hoca<br />
Buhara’da” filmi, yönetmenin çekmiş olduğu son film<br />
olarak da sinema tarihine geçti. Yapılmış olan bu filmden<br />
sonra Nasrettin Hoca karakteri sonraları Sovyet ve<br />
Özbek sinemacıları tarafından defalarca çeşitli filmlere<br />
konu oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru<br />
ulusal öyküleri konu alan filmlerin çekimi daha da hız<br />
kazandı. 1944 yılında yapılan “Tahir ile Zühre” filmi bu<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
51
ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />
06 07<br />
08 09<br />
06<br />
“Tahir ile Zuhre” (1944) Poster<br />
07<br />
“Tahir ile Zuhre” (1944)<br />
08<br />
“Ferganalı Kız” (1948)<br />
09<br />
217.Adam” (1944) Poster<br />
10<br />
Yönetmen Kamil Yarmatov<br />
11<br />
“Pahta Oy” (1952)<br />
10<br />
türden filmlere örnek olarak verilebilir. Yüzyıllar önce<br />
geçen bu destan, yönetmen Nabi Ganiyev tarafından<br />
beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmen bu filmde halk destanında<br />
yer alan bu aşkın yüceliğini ve güzelliğini beyaz<br />
perdeye yansıtmaya çalıştı. Bu film, Sovyet Özbekistanı<br />
ve Bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti’nin kültür hayatında<br />
geniş yankı buldu ve beyaz perdede uzun ömürlü oldu.<br />
BİTEN SAVAŞ VE YENİDEN GÜÇLENEN SİNEMA<br />
Savaşın bitmesiyle gelen refah ve güçlenen ekonomi her<br />
alanda olduğu gibi sinema alanında da pozitif etki yarattı.<br />
Lakin savaşın insanlar üzerinde açtığı manevi yarayı<br />
sarmak için uzunca zamanın geçmesi gerekiyordu. Bunun<br />
için de sinema çok büyük öneme sahipti. Savaştan dönen<br />
kameraman-yönetmen Malik Kayumov hatıratında şöyle<br />
yazar: “En değerli, en sevimli, belki de en feci günlerden<br />
biri, zaferden sonra Taşkent tren garına savaştan dönen<br />
muzaffer askerleri getiren ilk trenin gelişiydi. En azaplı ve<br />
en kıymetli sinema sahnelerini resmen o gün çekmiştim.<br />
Bir resimde sevinç, çiçek, gülüş var. Diğer resimde ise<br />
bekleyiş, gözyaşı, ümitsizlik; anne, baba, evlat hasreti…”<br />
Savaştan hemen sonra Taşkent’te büyük bir sinema<br />
kompleksinin yapılması kararı alındı ve yeni stüdyoların<br />
kurulmasına yönelik çalışmalar başlatıldı. Savaş sırasında<br />
olduğu gibi savaş sonrasında da ilk söz yine belgeselcilerindi.<br />
Yönetmen M. Kayumov etrafına genç ve yetenekli<br />
sinemacıları toplayarak “Ferhat’ın Işıkları” isimli filmi<br />
çekti. Bu film yeni inşa edilmeye başlanan ve binlerce<br />
kilometrelik kurak çöllere hayat getirecek Sır Derya Nehri<br />
üzerinde kurulan hidroelektrik santralinin yapımını<br />
konu edinmekteydi. Bu yıllarda yönetmen K. Yarmatov<br />
çektiği birçok film ile savaşta yaşanan insanlık dramını<br />
beyaz perdeye aktarmaya çalıştı. Bu filmlerden biri de<br />
“Uykusuz Yol” filmidir. Bu filmde savaş, savaştan nefret<br />
edenlerin düşünceleriyle betimlenmeye çalışılıyordu.<br />
Bu dönemde yapılan ilginç filmlerden biri de yönetmen<br />
Nabi Ganiyev tarafından 1948 yılında yapılan “Ferganalı<br />
Kız” filmidir. Bu film, çiftçilerin hayatına dair Özbek<br />
sinemacıların savaş sonrasında çektikleri en önemli beyaz<br />
perde eseridir. Savaştan sonraki ilk on yılda Taşkent<br />
Sinema Stüdyosu tarafından yapılan birçok belgesel film<br />
ile beraber beş uzun metrajlı film de gösterime girdi. Bu<br />
uzun metrajlı filmlerde, savaş yıllarında halkın yaşadığı<br />
zorluklar anlatılıyordu.<br />
UZUN METRAJLI FİLMLER DÖNEMİ<br />
Taşkent Sinema Stüdyosu’nda uzun metrajlı filmlerin<br />
yapımı 1952 yılında yönetmen Kamil Yarmatov’un çektiği<br />
“Pahta Oy” (Ay Pamuğu) isimli filmle başladı. Filmin öyküsünü<br />
pamuk üretimi konusu oluşturuyor. Uzun metrajlı<br />
filmlerin az çekildiği yıllarda, Moskova Devlet Sinema<br />
Üniversitesi’ni bitiren Latif Fayziyev, “Amu Derya Irmağı<br />
52 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
11 12<br />
13<br />
12<br />
“Ağa ve İşçi (1954)<br />
13<br />
“Seni Bekliyoruz Delikanlı”<br />
(1972)<br />
Boyunca” isimli belgesel filmini çekti. Aynı yönetmen 1954<br />
yılında “Ağa ve İşçi” isimli ilk uzun metrajlı filmini yaptı.<br />
Fayziyev, belgesel dalında olduğu gibi uzun metrajlı film<br />
dalında da başarı kazandı ve bu film Özbek sinemacıları ve<br />
seyircileri tarafından çok sevildi. Özbekfilm Stüdyosu’nun<br />
1950’li yıllarda ürettiği filmleri genel hatları itibariyle değerlendirdiğimizde,<br />
bu yılların Özbek sinemasında yükseliş<br />
ve zenginlik yılları olduğunu söyleyebiliriz.<br />
1960’lı yıllar genel olarak Sovyet cumhuriyetlerinin sinemalarında<br />
filizlenme ve sanatın diğer dallarının da<br />
yükseliş yılıdır. Bu yıllarda çağdaş sinema sanatının<br />
diliyle çekilmiş, çarpıcı öyküleri olan ve Sovyet ideolojisini<br />
yansıtan filmler yapıldı. Önceleri tiyatro yönetmeni<br />
olan Şöhret Abbasov 1960’lı yıllarda Özbek sinemasına<br />
yeni bir soluk getirdi. 1961 yılında, ebeveynlerin, kendi<br />
çocuklarının hayatlarını onların istedikleri gibi değil<br />
de kendi istedikleri gibi kurmalarını konu eden “Bunu<br />
Bütün Mahalle Konuşur” isimli ilk komedi filmini Özbek<br />
sinemasında çekti. Stüdyoda aynı yıl yönetmen Latif<br />
Fayziyev “Muhabbet Kuşu” isimli ikinci komedi filmini<br />
çekti. Bu film A. Kahhar’ın aynı isimli eserinin beyaz<br />
perde uyarlamasıdır.<br />
Özbek sinema sanatının zirveye<br />
ulaştığı 1970-1980’li yıllar Özbek<br />
sinema sanatçılarının da yükseliş<br />
devri olarak tarihe geçti.<br />
SİNEMADA RÖNESANS DEVRİ<br />
Özbek sinema sanatının zirveye ulaştığı 1970-1980’li yıllar<br />
Özbek sinema sanatçılarının da yükseliş devri olarak<br />
tarihe geçti. Bu dönemde stüdyo yılda 10-12 uzun metrajlı<br />
film, çok sayıda belgesel ve çizgi filmi ile birlikte periyodik<br />
olarak sinema dergileri de üretiyordu. Bu dönemde çekilen<br />
filmlerin en önemlisi, yönetmen Ravil Batırov tarafından<br />
1972 yılında yapılan “Seni Bekliyoruz Delikanlı” filmidir.<br />
Film, insan karakterinin oluşumunu konu alıyor. Bu yıllarda<br />
yapılan ve seyirci tarafından büyük ilgi gören bir diğer<br />
önemli beyaz perde eseri, yönetmen D. Selimov tarafından<br />
çekilen ve savaş yıllarından bahseden “Leningradlılar<br />
Benim Çocuklarımdır” filmidir. Savaşı konu alan bu<br />
filmler seyirciye o dönemlerdeki trajik günleri hatırlatarak,<br />
onlarda cesaret ve kahramanlık hislerini uyandırmakla<br />
beraber vatanseverlik duygularını da güçlendiriyor.<br />
1980 SONRASI ÖZBEK SİNEMASI<br />
80’li yıllarla birlikte başlayan yeniden yapılanma dönemi<br />
sinema sanatına da yansıdı. Bu dönemde siyasi olarak<br />
etkin, günlük problemleri ortaya koyan, milli geleneklere<br />
uygun eserler ortaya çıkmaya başladı. Bu yıllar içerisinde<br />
“Özbekfilm” stüdyolarında <strong>40</strong>’a yakın uzun metrajlı film<br />
çekildi. Yapılan filmlerde irdelenen insanın manevi dünyası<br />
sinemacılar açısından en gerekli temalardan biriydi.<br />
Bu dönemde yapılan filmlere “Babanın Vasiyeti” (1980),<br />
“Ötekinin Notu” (1982), “Büyükannem General” (1985)<br />
örnek verilebilir. Bu dönemin en önemli yapıtlarından biri<br />
de yönetmen A. Fathullin tarafından 1984 yılında çekilen,<br />
kendi kendini muhakeme eden Rövşen isimli bir delikanlının<br />
yaşamını anlatan “Ucube veya Daha Ne” isimli filmdir.<br />
80’li yılların sonundan itibaren Sovyetler Birliği çöküşe<br />
geçti ve 1991 yılında Özbekistan’ın bağımsızlığını ilan<br />
etmesiyle ülkede sinema alanında yeni bir döneme girildi.<br />
Yazı dizimizin bir sonraki sayısında görüşmek üzere.<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
53
OBJEKTİF<br />
AZERBAYCAN<br />
Bu fotoğraf 19 Mayıs 2015’te Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de meydana gelen yangın faciası<br />
sırasında Orkhan Azim tarafından çekilmiştir. Polisin, bir bebeği yanan binadan uzaklaştırdığı<br />
bu fotoğraf dış basında “Kahraman Polis” başlığı ile servis edilmiştir.<br />
54 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>
www.hazarworld.com<br />
<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />
55
KÜLTÜR & SANAT<br />
FİLM<br />
YÖNETMEN: ALEJANDRO GONZÁLEZ IÑÁRRITU<br />
DİRİLİŞ<br />
Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Tom Hardy<br />
Oscar ödüllü yönetmen<br />
Alejandro G. Iñárritu kürkleri<br />
için hayvanları avlayan<br />
bir kuruluş için çalışan<br />
deneyimli tuzakçı Hugh<br />
Glass’i Diriliş filmiyle beyaz<br />
perdeye taşıyor. 19. yüzyılda<br />
Amerika sınırında yaşanan<br />
destansı hayatta kalma<br />
mücadelesini konu alan<br />
Diriliş, seyirciyi 1823<br />
Amerika’sının benzersiz<br />
güzelliğine, gizemine ve<br />
tehlikesine çekiyor. Bir av<br />
ertesinde bir boz ayı tarafından<br />
ölümcül biçimde yaralanan Glass’ı, yavaşlamamak<br />
için ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen<br />
avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir.<br />
SERGİ<br />
TARİH: 1 MAYIS <strong>2016</strong>’YA KADAR YER: PERA MÜZESİ<br />
GIORGIO DE CHIRICO: DÜNYANIN GİZEMİ<br />
Pera Müzesi, metafizik<br />
sanatının öncüsü,<br />
20. yüzyılın en sıra<br />
dışı sanatçılarından<br />
birini, Giorgio de<br />
Chirico’yu ilk kez<br />
Türk sanatseverlerle<br />
buluşturuyor. Roma,<br />
Giorgio ve Isa de<br />
Chirico Vakfı işbirliğiyle<br />
düzenlenen sergi, sanatçının yaklaşık 70 resim, 2 litografi<br />
serisi ve 10 heykeliyle kapsamlı bir içerik sunuyor. 1906-<br />
1909 yılları arasında Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde<br />
öğrenim gördüğü dönemde, Nietzsche, Schopenhauer ve Otto<br />
Weininger gibi düşünürlerin metinlerinden, Arnold Böcklin<br />
ve Max Klinger’in sanatından etkilenen de Chirico’nun 1909<br />
tarihli en erken eserlerinden birini de içeren sergi, özellikle<br />
1920’lerden 1970’lerin ortalarında son dönem yapıtlarına<br />
uzanan geniş bir seçkiden oluşuyor.<br />
KİTAP<br />
EDİTÖRLER: FIONA MACHLACHLAN, IAN PEART YAYINEVİ: TEAS PRESS<br />
BİR SAVAŞ SUÇUNA TANIKLIK: ERMENİSTAN SANIK SANDALYESİNDE<br />
Hocalı halkı, Karkarçayı’nı bata çıka geçerek ormanlık dağlara doğru kaçtı. Nahçivanik köyü<br />
yakınlarındaki açık alana vardıklarında emniyete ulaşmak yerine, onları orada bekleyen Ermeni<br />
silahlarına hedef oldular. Kent halkının suçu neydi? Birer Azerbaycanlı olarak, soyut “Büyük<br />
Ermenistan” hayaline ellerinde olmaksızın engel teşkil etmek. Bu vahşi olayları haber yapan batılı<br />
muhabirler, ülkelerindeki editörlerin şüphesi ile karşılaştılar: Herhalde suçu işleyenlerle kurbanları<br />
birbirine karıştırmışlardı ve böylesi yanlış anlamaların önüne geçmek için bu kitap, katliama ve<br />
sonrasında yaşananlara dair birinci ağızdan anlatıları bir araya getiriyor.<br />
TİYATRO<br />
TARİH: 12 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> YER: CEVAHİR SAHNELERİ<br />
EĞER BU BİR FİLM OLSAYDI<br />
1992 Yugoslavyası, savaş<br />
her yerde... Bosna Hersek<br />
bağımsızlığını ilan etmiş,<br />
Saraybosna kuşatma<br />
altında. Bu dönemi yaşamakta<br />
olan Ziriç ailesinin<br />
hikayesini, evin büyük<br />
oğlu Alaaddin, aklında<br />
kalan anılarıyla anlatırken<br />
biz de yaşananları yakından izleme fırsatı buluyoruz. Eğer Bu<br />
Bir Film Olsaydı, nasıl bir kurgu yapardı, kim bilir.<br />
MÜZİK<br />
TARİH: 23 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> YER: ZORLU PSM-ANA TİYATRO, İSTANBUL<br />
GEORGE DALARAS & 20. YILINDA MİLLİ<br />
REASÜRANS SİNFONİETTA<br />
Albümleriyle dünya<br />
çapında milyonlarca<br />
dinleyiciyle buluşan<br />
George Dalaras, en<br />
tanınmış şarkılarını,<br />
günümüz müzik<br />
çevrelerinin ilginç<br />
figürlerinden Şef<br />
Hakan Şensoy yönetiminde, 20. sanat yılını kutlayan Milli<br />
Reasürans Oda Orkestrası eşliğinde seslendiriyor.<br />
56<br />
<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>