03.05.2016 Views

HAZAR WORLD - SAYI 40 - MART 2016

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong><br />

BÜYÜMENİN REÇETESİ<br />

EKONOMİK<br />

ÇEŞİTLİLİK<br />

FİYAT- 5 TL


www.hazarworld.com<br />

ÖNSÖZ / EDITORIAL<br />

YÖNETİM<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

Hazar İletişim, Tanıtım ve<br />

Yayıncılık A.Ş. Adına<br />

Haldun YAVAŞ<br />

GENEL YAYIN YÖNETMENİ<br />

Gökhan ÇAY<br />

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ (SORUMLU)<br />

Figen AYPEK AYVACI<br />

Birleşmiş Milletler’in geçiş ekonomisi olarak<br />

tanımladığı Azerbaycan, Kazakistan,<br />

Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan<br />

serbest ekonomi şartları için üstlerine<br />

düşen görevleri birer birer yerine getirmek<br />

amacıyla önemli adımlar atıyor ve<br />

yapısal reformlar gerçekleştiriyor. Hazar<br />

ülkelerinin GSYİH’lerinde büyük bir yer<br />

tutan enerji gelirleri, küresel fiyatlar nedeniyle<br />

düşmeye devam ediyor. Bu nedenle<br />

kapak yazımız “Hazar Ekonomisine Kuş<br />

Bakışı”nda da dile getirdiğimiz gibi bu 5<br />

ülkenin bir an önce rekabet güçlerini artırıcı<br />

adımları atmaları ya da sıklaştırmaları<br />

gerekmektedir. Küresel büyümenin 2014<br />

yılındaki yüzde 2,6 seviyesinden bugün<br />

yüzde 2,4’e düştüğü bir ortamda ne mali<br />

politikalar ne de para politikaları tek başına<br />

yeterli olmuyor. Asıl yapılması gereken<br />

yapısal reformların hayata geçirilmesi.<br />

Elde edilen kaynakların önemli altyapı ve<br />

üretim yatırımlarına dönüşmesi bu ülkelerin<br />

ekonomilerini daha da ileri seviyelere<br />

taşıyacaktır. Çünkü Doç. Dr. Fatih Macit’in<br />

“Petrol Fiyatlarında Yeni Senaryo” başlıklı<br />

yazısında da okuyabileceğiniz gibi petrol<br />

fiyatlarındaki bu düşüşün devam etmesi,<br />

petrol ihracatçısı ülkelerde makroekonomik<br />

dengelerin değişmesini de beraberinde<br />

getirecek. Bu dengeler değişirken yeni politikalara<br />

ihtiyaç olduğu ve üretkenliğe odaklanılması<br />

gerektiği aşikar. Üretkenlik için<br />

ise ekonomik çeşitliliğin sağlanması şart.<br />

Bu sayımızda derinlemesine incelediğimiz<br />

bir başka konu da İran. Ortadoğu’da hakim<br />

olan çeşitli sorunlar belki İran meselesinin<br />

yeterince gündeme gelmesini gölgelediyse<br />

de İran’ın hem bölge diplomasisini hem de<br />

HALDUN YAVAŞ<br />

Hazar Strateji Enstitüsü<br />

Genel Sekreter<br />

bölge ekonomisini domine etme çabaları<br />

ön plana çıkıyor. İstanbul Üniversitesi<br />

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />

Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gülden Ayman<br />

ile yaptığımız röportajda Rusya-İran yakınlaşmasının<br />

nedenlerini ve bu yakınlaşmanın<br />

özellikle Hazar Bölgesi’ne etkilerini<br />

konuştuk. Ortadoğu’da kartların sürekli<br />

yeniden karıldığına şahit oluyoruz ve<br />

bölgede daha fazla söz sahibi olma yarışı<br />

gittikçe tırmanıyor. Öte yandan Birleşik<br />

Krallık Başkonsolosu Leigh Turner dergimize<br />

özel bir yazı yazarak Türkiye ve<br />

İngiltere’nin ekonomi ve enerji alanlarındaki<br />

etkileşimini detaylarıyla anlattı.<br />

ABD başkanlık ön seçimleri tüm dünyada<br />

heyecanla takip ediliyor. Bu süreci<br />

dergimiz için yorumlayan Dr. Rüçhan<br />

Kaya, ABD’deki başkanlık ön seçimlerine<br />

radikal sağ ve sol söylemlerin damga<br />

vurduğunu söylüyor. Önümüzdeki Kasım<br />

ayında gerçekleşecek ABD başkanlık<br />

seçiminin sonucunu biz de merak ediyor<br />

ve zaman zaman dergimize farklı analiz<br />

ve yorumlarla taşımayı planlıyoruz.<br />

Bu sayımızla neredeyse dünyanın birçok<br />

noktasında gelişen ve küresel sistemi<br />

etkileyecek olaylara yer vermeye çalıştık.<br />

Ayrıca geçen yıl ilkini düzenlediğimiz<br />

Hazar Kısa Film Yarışması’nı bir anlamda<br />

destekleyen makaleler dizisine de epeydir<br />

yer veriyoruz. Bu ay Özbek sinemasının<br />

tarihi gelişiminin ikinci dönemini Rufat<br />

Aghayev kaleme aldı ve sinemanın bir<br />

propaganda aracı olarak nasıl kullanıldığını<br />

ve kitleleri etkileme gücünü Özbek<br />

sinemasından örnekler vererek inceledi.<br />

Yeni sayımızda görüşmek dileğiyle.<br />

EDİTÖR<br />

Hande YAŞAR ÜNSAL<br />

HABER EDİTÖRLERİ<br />

Merve DAMCI<br />

Osman KURT<br />

Rufat AGHAYEV<br />

GRAFİK TASARIM<br />

Zeynep ÖZEL<br />

FOTOĞRAF EDİTÖRÜ<br />

Celil KIRNAPCI<br />

YAYIN KURULU<br />

Halil AKINCI<br />

Metin ATAÇ<br />

Hayati ÖZTÜRK<br />

Prof. Dr. Mesut Hakkı CAŞIN<br />

Doç. Dr. Bekir GÜNAY<br />

Doç. Dr. Fatih MACIT<br />

Dr. Emin AKHUNDZADA<br />

Dr. Rüçhan KAYA<br />

BASKI<br />

Bilnet Matbaacılık ve Ambalaj San. A.Ş.<br />

Dudulu Organize Sanayi Bölgesi<br />

1.Cadde No: 16 Esenkent – Ümraniye<br />

34476 İSTANBUL<br />

Tel: 444 44 03<br />

BASKI TARİHİ<br />

Mart <strong>2016</strong><br />

Yayın Türü<br />

Yaygın Yerel Süreli<br />

Yayın Süresi - Dili<br />

Aylık - Türkçe<br />

ISSN: 2148-4759<br />

İLETİŞİM<br />

Maslak Meydan Sokak<br />

Veko Giz Plaza No:3 Kat: 4<br />

Daire 10 Sarıyer, İstanbul, TÜRKİYE<br />

Tel: +90 212 999 66 00<br />

Faks: +90 212 290 <strong>40</strong> 30<br />

www.hazarworld.com<br />

info@hazarworld.com<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

1


IÇINDEKILER<br />

04<br />

<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

HASEN | <strong>HAZAR</strong> STRATEJİ ENSTİTÜSÜ YAYINIDIR <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong><br />

BÜYÜMENİN REÇETESİ<br />

FİYAT- 5 TL<br />

EKONOMİK<br />

ÇEŞİTLİLİK<br />

26<br />

<strong>HAZAR</strong> EKONOMİSİNE<br />

KUŞ BAKIŞI<br />

Düşük<br />

26<br />

petrol fiyatlarını Dünya<br />

Bankası ekonomik çeşitlendirme<br />

için bir fırsat olarak<br />

değerlendiriyor. Peki hangi<br />

ülkeler için? Elbette endüstrisi<br />

tam anlamıyla gelişmemiş, petrol<br />

gelirine dayalı ekonomisi olan<br />

ülkeler için. Bu ülkeler açısından<br />

uyarı niteliğindeki düşük petrol<br />

fiyatları ekonomilerinin<br />

çeşitlendirilmesi için bir mesaj da<br />

taşıyor. Öte yandan Dünya<br />

Bankası’ndan Saroj Kumar Jha,<br />

ülkelerin yaptığı reformlarla<br />

ciddi adımlar attığını ve 2015’in<br />

iyi bir yıl olduğunu söylüyor.<br />

Eskiden yerel bir girişimci işe<br />

başlayabilmek için bölgede<br />

ortalama 276 güne ihtiyaç<br />

duyarken şu an bu rakam 8<br />

günde indi. Görüldüğü gibi bölge<br />

her anlamda gelişiyor. Kimi ülke<br />

çok daha fazla gelişirken<br />

kimisinin gelişimi biraz daha<br />

yavaş oluyor. İşte 5 Hazar<br />

ülkesinin ekonomik durumunun<br />

kuş bakışı görünüşü.<br />

04<br />

16<br />

08<br />

04<br />

KAZAKİSTAN <strong>2016</strong>’DA 77<br />

MİLYON TON PETROL<br />

ÜRETECEK<br />

08<br />

GÖRÜŞ<br />

08<br />

ÇİN-İRAN-RUSYA İŞBİRLİĞİ<br />

BATI BLOKUNA KARŞI<br />

BİR CEPHE OLABİLİR Mİ?<br />

14<br />

ANALİZ<br />

14<br />

TÜRKİYE İNGİLİZ TEDARİK<br />

ZİNCİRİ ŞİRKETLERİ<br />

AÇISINDAN BİR FIRSAT<br />

16<br />

MERCEK<br />

16<br />

ABD’DE<br />

RADIKALLERIN<br />

YÜKSELIŞI:<br />

BAŞKANLIK ÖN<br />

SEÇIMLERI<br />

2<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

20<br />

RÖPORTAJ<br />

20<br />

PROF. DR. GÜLDEN AYMAN:<br />

“ORTADOĞU’DA VEKALET<br />

SAVAŞI YÜRÜTÜLÜYOR”<br />

34<br />

ANALİZ<br />

34<br />

TÜRKIYE-İRAN<br />

ENERJI İLIŞKILERININ<br />

GELECEĞI<br />

38<br />

İNFOGRAFİK<br />

54<br />

OBJEKTİF<br />

20<br />

34<br />

38<br />

TÜRKİYE<br />

YÜKSEK UÇUYOR<br />

<strong>40</strong><br />

ANALİZ<br />

<strong>40</strong><br />

PETROL FİYATLARINDA<br />

YENİ SENARYO<br />

54<br />

64<br />

56<br />

KÜLTÜR & SANAT<br />

Bölge ile ilgili konser, sergi ve<br />

tiyatro faaliyetlerini sizin için<br />

derledik.<br />

<strong>40</strong><br />

44<br />

YAKIN PLAN<br />

44<br />

MALAKKA BOĞAZI’NA<br />

ALTERNATİF:<br />

<strong>HAZAR</strong> TRANSİT<br />

KORİDORU<br />

56<br />

50<br />

50<br />

50<br />

SAVAŞ VE SAVAŞA<br />

DİRENEN ÖZBEKİSTAN<br />

SİNEMASI<br />

AKTÜEL<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

3


<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

KAZAKİSTAN <strong>2016</strong>’DA 77 MİLYON TON PETROL ÜRETECEK<br />

Kazakistan, <strong>2016</strong>’da 77 milyon ton petrol üretip, 60 milyon ton petrol ihraç<br />

etmeyi planlıyor. Kazakistan Enerji Bakanlığı tarafından açıklanan <strong>2016</strong> eylem<br />

planında, bu yıl 77 milyon ton petrol üretilmesi, 14 milyon ton petrolün arıtılması<br />

ve 60 milyon ton petrolün ihraç edilmesi hedeflendiği belirtildi. Yaklaşık 11,6<br />

milyar metreküp gaz ihracının amaçlandığı kaydedilen eylem planında, ülkedeki<br />

en büyük iki petrol yatağından Tengiz’in genişletilmesi ve Kaşagan’da da üretimin<br />

devam etmesi halinde, yıllık petrol üretiminin artabileceği öngörülüyor.<br />

Petrol fiyatlarının düşmesiyle, geçen sene 79 milyon 46 bin ton petrol üretilen<br />

Kazakistan’da petrol üretimi de düştü. Öte yandan boru hatlarındaki sızıntılar<br />

sebebiyle üretimin süresiz durdurulduğu Kaşagan’da, yeni petrol ve doğal gaz<br />

boru hatlarının yapımı devam ediyor. Yaklaşık 35 milyar varil petrolün bulunduğu<br />

tahmin edilen rezervde, boru hattı çalışmalarının yıl sonuna kadar bitmesi<br />

bekleniyor. Dünyanın en derin petrol yataklarından biri olan ve 1979 yılında<br />

Hazar Denizi’nde keşfedilen Tengiz’de de yaklaşık 26 milyar varil petrol olduğu<br />

düşünülüyor ve geçen yıl burada 27 milyon 160 bin ton petrol üretildi.<br />

ÖZBEKİSTAN “SAĞLIKLI ANNE VE ÇOCUK” İÇİN<br />

2,8 MİLYAR DOLAR HARCAYACAK<br />

Her yıl ayrı bir temanın belirlendiği Özbekistan’da “Sağlıklı Anne ve<br />

Çocuk Yılı” ilan edilen <strong>2016</strong>’da sağlık sektörüne 2,8 milyar dolarlık<br />

kaynak harcanacak. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Karimov, imzaladığı<br />

kararname ile “Sağlıklı Anne ve Çocuk Yılı” devlet programını<br />

onaylarken program kapsamında bu yıl anne ve çocuk sağlığı ve haklarının<br />

korunması ve ailelere yönelik hukuki altyapının pekiştirilmesi<br />

amaçlanıyor. Kırsal kesimlerdeki insanların sosyoekonomik ve sağlık<br />

durumları ile öncelikle anne ve çocuklar olmak üzere vatandaşların<br />

yaşam koşullarının daha da iyileştirilmesi, tıbbi kurumların ve sağlık<br />

ocaklarının modernizasyonu ve dar gelirli ailelerdeki kadınların<br />

desteklenmesi öngörülüyor. Bu kapsamda kırsal kesimlerde yaşayan<br />

dar gelirli ailelerdeki anne ve çocuklara ev aletleri, giysi ve gıda yardımının<br />

yapılması da planlanıyor. Bu yıl içerisinde gerçekleştirilmesi<br />

planlanan söz konusu programa göre, ayrıca kırsal kesimlerde yaşayan dar gelirli aileler için 13 bin müstakil ev inşa edilmesi<br />

de öngörülüyor. Bu çerçevede kırsal kesimde 296 kilometre elektrik hattı, 307 kilometre doğal gaz boru hattı ve 1.300 kilometre<br />

içme suyu boru hattının inşa edilmesi yoluyla anne ve çocukların yaşam koşullarının iyileştirilmesi hedefleniyor.<br />

RUSYA’DAKİ KRİZ KIRGIZİSTAN’I ETKİLİYOR<br />

Kırgızistan Başbakanı Temir Sariyev başkanlığında toplanan bakanlar<br />

kurulunda ülkenin 2015 yılındaki ekonomik durumu değerlendirildi.<br />

Sariyev, hükümetin üzerine düşen tüm sosyal yükümlülüklerini yerine<br />

getirdiğini ve ülkede “siyasi istikrarı” güçlendirdiklerini vurguladı.<br />

Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların ve dünyadaki petrol fiyatlarındaki<br />

düşüşün Rusya ve Kazakistan’da krize neden olduğuna dikkati<br />

çeken Sariyev, “Rusya’daki kriz bizi etkiliyor. Bu kriz sona erdiğinde<br />

Kırgızistan ilerlemeye devam edecek” dedi. Ekonomi ile ilgili yapılan<br />

çalışmalar hakkında bilgi veren Ekonomi Bakanı Arzıbek Kojoşev de<br />

Avrasya Ekonomik Birliği’ne (AEB) üye ülkelerdeki ekonomik kriz<br />

yüzünden Kırgızistan’ın <strong>2016</strong> yılında yüzde 5,2 büyüme hedefine ulaşmasının<br />

zor olacağını dile getirdi. Bu çerçevede, Rusya ve Kazakistan’da<br />

çalışan Kırgızistan vatandaşlarına verilen çalışma ve ikamet izinlerinde<br />

kolaylıklar sağlansa da Çin’den Kırgızistan üzerinden AEB üye ülkelerine<br />

giden ucuz ürünlerin ihracatında düşüş olduğu ve ihracata büyük katkısı<br />

olan pazarlarda durgunluk yaşandığı biliniyor.<br />

4 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

AZERBAYCAN CUMHURBAŞKANI ALİYEV,<br />

İRAN’DA<br />

Resmi temaslarda bulunmak üzere İran’a giden Azerbaycan<br />

Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, İran Cumhurbaşkanı<br />

Hasan Ruhani ile birlikte başkent Tahran’daki, Sadabad<br />

Sarayı’nda heyetler arası görüşme gerçekleştirdi. Liderlerin<br />

basına kapalı gerçekleşen toplantısının ardından çeşitli<br />

alanlarda işbirliği protokolleri imzalandı. İki ülke heyetleri<br />

arasında ticaret, ulaştırma, hayvancılık, gümrük ve ilişkilerin<br />

geliştirilmesi alanında 11 mutabakat zaptı imzalandı.<br />

Azerbaycan ve İran arasında siyasi ve ekonomik alandaki<br />

ilişkileri geliştirmeye yönelik görüşmeler yaptıklarını dile<br />

getiren Aliyev, “Petrol ve gaz konusunda güzel ortak çalışmalar<br />

yapacağımız alanlar var. Hazar Denizi’ndeki ortak petrol ve gaz alanları konusunda da müspet görüşmelerde bulunduk.<br />

Hazar Denizi ortak zenginliğimizdir. Hazar Denizi bundan sonra da ortak çalışma alanı, güvenlik ve barış denizi olmalıdır.<br />

Görüşmelerde Uluslararası Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru projesinin hayata geçirilmesiyle ilgili önemli adımlar atılmıştır.<br />

Bu koridorun gerçekleşmesiyle ulaşım ve nakliye hattımızı birbirine bağlayacağız. Azerbaycan üzerine düşen, demiryolu hattını<br />

İran sınırına kadar getirme işlemini bu yılın sonuna kadar gerçekleştirecektir” dedi. İran Cumhurbaşkanı Ruhani de iki<br />

ülke arasındaki Kuzey-Güney Ulaştırma Koridoru demiryolu hattının <strong>2016</strong> yılı sonuna kadar birbirine bağlanacağını belirtti<br />

ve İran-Azerbaycan-Türkmenistan, İran-Azerbaycan-Türkiye, İran-Azerbaycan-Rusya ve İran-Azerbaycan-Gürcistan ülkeleri<br />

arasında üçlü görüşmelerin yapılmasının ilişkilere katkı sağlayacağını sözlerine ekledi.<br />

TARİHİ İPEK YOLU’NDA İLK TREN TAHRAN’A ULAŞTI<br />

Çin’in, tarihi İpek Yolu’nu yeniden canlandırma amacıyla Cıciang eyaletinden yola<br />

çıkan ilk kargo treni İran’ın başkenti Tahran’a ulaştı. Tarihi İpek Yolu’nun yeniden<br />

hayata geçirilmesi amacıyla Çin’in Cıciang eyaletindeki Yivu kentinden 28 Ocak’ta<br />

yola çıkan ilk kargo treni, Kazakistan ve Türkmenistan üzerinden geçerek 10 bin 399<br />

kilometre mesafe kat etti. Daha sonra İran’ın başkenti Tahran’a ulaşan treni, bu ülkenin<br />

Demiryolları Şirketi Genel Müdürü Muhsin Pur Agai karşıladı. Agai, karşılama<br />

töreninde yaptığı konuşmada, İpek Yolu Ekonomik Kuşağı’nı canlandırmak için<br />

başlatılan uygulamanın önemli bir adım olduğunu vurguladı. Çin Devlet Başkanı Şi<br />

Cinping, İpek Yolu’nun yeniden canlandırılmasına ilişkin projeyi 2013’te gündeme getirmişti.<br />

Pekin yönetimi, ilgili proje kapsamında hattın geçeceği ülkelerle iş birliklerini<br />

arttırıyor. Güney Doğu Asya ülkelerini Afrika ve Avrupa’ya bağlayacak İpek Yolu hattı<br />

üzerinde yer alan ülkelerin toplam ekonomik büyüklüğü ise 21 trilyon doları buluyor.<br />

EBRD İLE KAZAKİSTAN ARASINDA EŞ FİNANSMAN<br />

ANLAŞMASI İMZALANDI<br />

Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) ile Kazakistan arasında, Merkez Güney<br />

Otoyol Projesi’ne ilişkin eş finansman anlaşması imzalandı. EBRD, Orta Asya’da bölgesel<br />

bağlantı ve modern altyapının teşvik edilmesi amacıyla, Kazakistan’da Merkez Güney<br />

Otoyol Projesi’ne destek sağladı. EBRD Başkanı Suma Chakrabarti, Kazakistan Maliye<br />

Bakanı Bakhyt Sultanov ve KazAvtoZhol Üst Yöneticisi (CEO) Yermek Kizatov’un imzaladığı<br />

eş finansman anlaşması kapsamında, Astana’dan Almatı’ya merkez güney otoyolunun<br />

yeniden yapılandırılması hedefleniyor. Eş finansmanını yaptıkları bu projeyle merkezi<br />

bir otoyol yapılacağını açıklayan Chakrabarti, proje için yaklaşık 100 milyon dolar<br />

verdiklerini kaydetti. Chakrabarti, bunun Kazakistan’ın ekonomik gelişimi için anlamlı<br />

bir proje olduğuna işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kazakistan için de bu çok<br />

önemli. Orta Asya konusunda bize daha iyi bir resim çiziyor. Son yıllarda Kazakistan bölgede<br />

çok iyi bir reform süreci yaşadı ve enerjisini güçlendirdi. Son yıllarda Kazakistan’da<br />

baş döndürücü hızda reformlar yapıldı. Bu durumda da EBRD Kazakistan’da çok büyük<br />

yatırımlar yapmakta. Yaptığımız bu yatırım örnek bir işbirliğinin de göstergesi. Orta<br />

Asya’ya daha fazla yatırım yapılmalı. Çünkü burası çok büyük bir değişim yaşıyor.”<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong> 5


<strong>HAZAR</strong>’A DAİR<br />

BİR GECEDE TÜM ŞEHİR KATLEDİLDİ:<br />

HOCALI SOYKIRIMI GERÇEKLERİ<br />

Bir gecede Hocalı şehrinde yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlı katledilerek şehir<br />

tamamen yok edildi.<br />

26<br />

Şubat 1992 tarihinde Ermenistan tarafından<br />

Azerbaycanlılara karşı Hocalı’da gerçekleştirilenler<br />

bugün dünyada Meksika, Macaristan,<br />

Çek Cumhuriyeti gibi nice ülkenin yanında<br />

Amerika’da 20 eyalet tarafından soykırım olarak kabul<br />

ediliyor. HASEN tarafından yayınlanan Hocalı Soykırımı<br />

raporuna göre Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 rayon<br />

bugün halen Ermenistan işgali altında.<br />

Resmi rakamlara göre savaş sırasında 20<br />

bin Azerbaycanlı şehit oldu, 100 bin kişi<br />

yaralandı, 50 bin kişi sakat kaldı. Mülteci<br />

ve göçmen sayısı ise 1 milyonu aştı. Maddi<br />

kaybın değeri yaklaşık 300 milyar dolar<br />

civarında. AGİT Minsk Grubu’nun 24<br />

yıldan beri süren çalışmaları ise çatışmanın<br />

çözümüne ilişkin herhangi bir sonuç<br />

doğuramadı. Mülteciler ve zorunlu göçe<br />

tabi olanlar halen kendi ana yurtlarına<br />

geri dönemedi.<br />

BIR GECEDE 106 KADIN, 63 ÇOCUK<br />

KATLEDILDI<br />

Raporun tanıtım toplantısında raporun<br />

yazarlarından Seda Birol, “Bu raporda 19. yüzyıldan itibaren<br />

Ermenilerin Türklere karşı uyguladıkları soykırım<br />

siyasetinin en acı ve dehşet verici olanı, Hocalı Soykırımı<br />

ele alındı. Hocalı Soykırımı, Azerbaycan-Ermenistan arasında<br />

yaşanan Dağlık Karabağ Savaşı sırasında gerçekleşti.<br />

Hocalı’nın Ermeniler tarafından işgali sırasında tüm<br />

anıtlar ve tarihi eserler yok edildi, yani kültür hafızası<br />

silindi” diyor.<br />

Raporun diğer yazarı ve soykırıma bizzat tanıklık etmiş<br />

olan Prof. Dr. Havva Memmedova ise yaşananların sadece<br />

Azerbaycan’a değil tüm insanlığa karşı işlenmiş bir<br />

soykırım olduğunu dile getiriyor: “Hocalı bizim en yakın<br />

tarihimizdir. Bugün Hocalı’dan sağ kalanlar hala o günlerin<br />

izlerini taşıyor. Anne karnında yaşadığı stresten dolayı<br />

bugün hasta olanlar var.” Öte yandan Türk diasporasının<br />

da konuyu gündeme taşımada üzerine düşen<br />

görevler olduğunun altını çizen Halil Akıncı,<br />

“Türk diasporası dünyada en kalabalık<br />

diasporalardan birisi. Ancak sayıca bizden<br />

çok daha az olan diasporalar bizden daha çok<br />

etkinler. Biz belki Amerika hariç her yerde<br />

Ermenilerden daha fazlayız ancak her zaman<br />

Ermenilerin sesi bizimkinden daha gür<br />

çıkıyor. Diasporayı organize etmemizin şart<br />

olduğunu Hocalı Soykırımı’nın yıl dönümü<br />

vasıtasıyla tekrar hatırlamamız gerektiğini<br />

düşünüyorum” dedi.<br />

Azerbaycan milletvekili Ganira Paşayeva<br />

ise Hocalı Soykırımı’nı gerçekleştiren<br />

Ermenistan’ın şimdi de Türkiye’ye<br />

karşı PKK’yı desteklediğini söylüyor:<br />

“Yeryüzünden Hocalı adında bir kenti silerek soykırım<br />

yapanlar hala adalet karşısında cevap vermiş değiller.<br />

Şimdi de Türkiye’ye karşı savaşmak için Ermenistan’dan<br />

PKK terör örgütüne asker gönderiyorlar. Ölenleri de PKK<br />

ve Ermenistan bayraklarına sarıyorlar. Türkiye, Türk<br />

Müslüman dünyasının kalesi. Bu kale ne kadar güçlü olursa<br />

biz de o kadar güçlü oluruz. Yeniden diriltilen bu terörün<br />

amacı Türkiye’yi zayıflatmak” dedi.<br />

6 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />

17 <strong>MART</strong><br />

5-6 <strong>MART</strong><br />

1 <strong>MART</strong> YENİLENEBİLİR ENERJİ<br />

GREAT BÖLGESEL<br />

PETROL VE DOĞAL<br />

GAZ ZİRVESİ<br />

1 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

Dünya Ekonomik Araştırma<br />

Enstitüsü (WERI), Piemonte<br />

Sosyoekonomik Araştırma Enstitüsü<br />

(IRES) ve Ostrava Teknik<br />

Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin<br />

birlikte düzenlediği İkinci<br />

Uluslararası İktisat Kongresi<br />

dünyanın her yerinden<br />

akademisyenleri bir araya getirerek,<br />

fikir alışverişinde bulunmalarını,<br />

teorik ve uygulamalı araştırma<br />

sonuçlarını tartışacak bir ortam<br />

yaratmayı ve gelecekteki ortak<br />

araştırmalar için bir ağ oluşturmayı<br />

hedefliyor.<br />

TEKNOLOJİLERİ VE<br />

UYGULAMALARI (RETA <strong>2016</strong>)<br />

5-6 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

WOW İstanbul Hotel, İstanbul’da<br />

gerçekleşecek kongre, yenilenebilir<br />

enerji alanındaki gelişme ve<br />

teknolojileri görüşmek üzere<br />

sektör profesyonellerini bir araya<br />

getirecek. Ulusal ve uluslararası<br />

pek çok katılımcıya ev sahipliği<br />

yapacak olan etkinlik,<br />

yenilenebilir enerji sektörünün<br />

nabzını tutacak.<br />

VI. LOJİSTİK VE TİCARET<br />

BULUŞMASI<br />

17 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />

İSTANBUL, TÜRKİYE<br />

Ticaret ve lojistiğin geleceğini,<br />

yarının lojistikçilerinin önünde<br />

tartışmak, onlarla lojistik<br />

sektörünün bugünü ve yarını<br />

hakkında büyük resmi paylaşmak<br />

amacıyla gerçekleştirilen etkinliğin<br />

açılışını Başbakan Prof. Dr. Ahmet<br />

Davutoğlu ve Gümrük ve Ticaret<br />

Bakanı Bülent Tüfenkci<br />

gerçekleştirecek.<br />

<strong>HAZAR</strong> TAKVİMİ<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong><br />

KRITIK ALTYAPI KORUMA VE<br />

DAYANIKLILIK, AVRUPA<br />

2-3 Mart <strong>2016</strong><br />

Hague, Hollanda<br />

6. TEMIZ ENERJI GÜNLERI<br />

10-11 Mart <strong>2016</strong><br />

İstanbul, Türkiye<br />

4. ASYA NÜKLEER ENERJI BRIFINGI<br />

30-31 Mart <strong>2016</strong><br />

Tokyo, Japonya<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

7


GÖRÜŞ<br />

ÇİN-İRAN-RUSYA<br />

ÇİN-İRAN-RUSYA İŞBİRLİĞİ<br />

BATI BLOKUNA KARŞI<br />

BİR CEPHE OLABİLİR Mİ?<br />

“Teoriler sadece açıklama yapmaz ya da öngörüde bulunmaz. Bize,<br />

insan eylemi ve müdahalesi için hangi olanakların bulunduğunu anlatır;<br />

yalnızca açıklayıcı olanaklarımızı değil, etik ve politik ufkumuzu da<br />

tanımlar” diyor Steve Smith. Peki bu açıklamaya göre teorik açıdan<br />

Çin-İran-Rusya ittifakı ve batı karşıtlığında yeni hamleler neler olabilir?<br />

PROF. DR. MESUT HAKKI CAŞIN<br />

HASEN DIŞ POLITIKA VE GÜVENLIK<br />

MERKEZI<br />

Arap Baharı ve Suriye iç savaşı ile<br />

devam eden Ortadoğu’daki mülteci<br />

krizi Avrupa sınırlarını zorlarken,<br />

İran’ın ticari cazibe merkezi olma<br />

hedefi büyük güçler arasında yeni bloklaşmalar<br />

ve rekabet çatışmalarını giderek<br />

hızlandırıyor. ABD, Rusya, Çin, İngiltere,<br />

Fransa ve Almanya’nın oluşturduğu P5+1<br />

ülkeleri ile İran arasında 10 yılı aşkın<br />

süredir devam eden nükleer müzakerelerin<br />

uzlaşı ile sonuçlanması, Tahran’a<br />

uygulanan ambargoların kaldırılması,<br />

1979 sonrası statükonun değişimini dünya<br />

gündemine getirdi. AB üyesi ülkeler<br />

İran ile yeni yatırım ve ekonomik işbirliği<br />

anlaşmaları için adeta sıraya girdiler.<br />

Batı’nın Tahran’ı çok sıkı izolasyonist<br />

baskı altında tuttuğu ve ABD’nin savaş<br />

ile tehdit ettiği kritik süreçte İran ile yakın<br />

askeri ve ekonomik işbirliğini siyasal<br />

alanda da sürdüren Moskova ve Pekin’in<br />

<strong>40</strong>0 milyar dolarlık bu yeni pazardan<br />

hesabına neler düşebilir? NATO ABD<br />

ve AB’nin yaptırımlara karşılık Rusya,<br />

Çin ile askeri ittifak arayışları ne kadar<br />

gerçekçi? Çin, ani bir girişimle İran-<br />

Suudi Arabistan gerginliğinde başlattığı<br />

arabuluculuk rolüne paralel olarak, orta<br />

ve uzun vadede Körfez bölgesinde beklenmedik<br />

yeni açılımlar sergileyebilir mi?<br />

Suriye krizinde İran Ordusu ve Hizbullah<br />

ile bölgede ortak askeri harekat düzenleyen<br />

Rusya, İran ordusuna yeni silahlar<br />

satabilir mi? Kremlin, içinde bulunduğu<br />

8<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

ekonomik krizden çıkmak amacıyla Tahran yönetimi ile<br />

hangi ticari projeleri gerçekleştirebilir? İşte bugünün<br />

ortamı bizi bu sorularla karşı karşıya bırakıyor.<br />

En önemli gelişme, şüphesiz ki, İran’ın Temmuz’da imzalanan<br />

nükleer anlaşmanın tüm gereklerini yerine getirmesi<br />

üzerine ABD ve Avrupa Birliği’nin Tahran’a yönelik<br />

ekonomik yaptırımları kaldırması. Realist yaklaşım,<br />

devletler arasındaki güç dengesindeki hâkim statükoyu<br />

bozan yükselen güç veya egemen güce karşı diğer aktörlerin<br />

dengeleme arayışı içine girmesi ve mukabil ittifakların<br />

kurulmasını öngörür. ABD nükleer güç olarak Soğuk<br />

Savaş sonrasında mağlup ettiği sosyalist blok karşısında<br />

dünya düzeninde tek egemen güç olduğunu Bush<br />

Doktrini ile deklare etmişti. Soğuk Savaş, İkinci Dünya<br />

Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki süper gücün etki/<br />

nüfuz mücadelesi nedeniyle meydana geldi. İki kutuplu<br />

güçler dengesi, Sovyetlerin etki alanının daralmasıyla<br />

(1989) ve nihayetinde bu süper gücün çöküşüyle (1991)<br />

son buldu. Doktrinde bu tartışma Soğuk Savaş’ın kökenlerini<br />

tanımlayan Ortodokslar-revizyonistler tartışması<br />

olarak biliniyor. Öbür taraftan, teoride Soğuk Savaş’ın<br />

ideolojik veya jeopolitik bir rekabet olarak başladığı<br />

iddia edilse de, pratikte bu süreç 1960’lara kadar örtük<br />

bir biçimde Washington ve Moskova’nın emperyalist<br />

heveslerine hizmet eden dünyanın bölünmesine doğru<br />

evrildi. Doktrinde, Kenneth Waltz’a göre; uluslararası<br />

anarşi, devletleri güçlü olana katılmak/eklemlenmek<br />

(bandwagoning) yerine birbirlerini dengelemeye teşvik<br />

eder. Büyük devletlerin gücü ‘self-help’ bir sistemde her<br />

zaman bir tehlike olduğundan ötürü göreli olarak daha<br />

zayıf devletler riski azaltmak için güçlü olanı dengelemeye<br />

çalışırlar. 1 21. yüzyılın ilk çeyreğinde uluslararası<br />

sistemde meydana gelen radikal değişimlerin özellikle<br />

Ukrayna Krizi ve Suriye İç Savaşı ile Baltık-Karadeniz-<br />

İran Körfezi ekseninde şekillendiği gözlemleniyor. Batı,<br />

Ukrayna’ya Rusya karşısında destek sağlarken, İran<br />

ile de ekonomik işbirliği kapılarını aralamaya çalışıyor.<br />

İran, değişen vektörlere rağmen, aynı zamanda Rusya-<br />

Çin ikilisi ile askeri ve ekonomik ortaklığını sürdürmeyi<br />

planlıyor. Körfez bölgesindeki bu sektörel gelişmelerin<br />

teorik düzleminden yola çıktığımızda İran’ın dünya politikasındaki<br />

olası rollerinin parabolleri neler olacak?<br />

İRAN’IN YÜKSELEN ÖNEMİ VE POTANSİYEL PARAMETRELERİ<br />

İran neden bir anda büyük güçlerin ilgi odağı oldu<br />

ve hangi işbirliği projelerinde ön plana çıkıyor?<br />

Bilindiği üzere, siyasi tarih düzleminden bakıldığında<br />

Ortadoğu’da kadim medeniyetlerin temsilcisi konumuna<br />

ilaveten jeopolitik olarak Güneybatı Asya’da yer<br />

alan İran; Kafkaslar, Hazar Denizi, Orta Asya, Körfez<br />

bölgesi, Umman Körfezi, Türkiye, İran, Afganistan ve<br />

Pakistan ile çevrili. 2 Doğu ile batının, kuzey ile güneyin<br />

önemli ulaştırma ve geçiş koridorlarından birisi olan<br />

1 Klevis Kolasi: Soğuk Savaş’ın Barışçıl Olarak Sona Ermesi ve Uluslararası<br />

İlişkiler Teorileri’ , Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 68, No. 2, 2013, s.<br />

149–179.<br />

2 Ertan Efegil,“İran’ın Dış Politikada Yapım Sürecini Etkileyen Unsurlar”,<br />

Ortadoğu Analiz, 2012, Cilt:4, Sayı:48, 53–67, s.55.<br />

21. yüzyılın ilk çeyreğinde<br />

uluslararası sistemde meydana gelen<br />

radikal değişimlerin özellikle<br />

Ukrayna Krizi ve Suriye İç Savaşı ile<br />

Baltık-Karadeniz-İran Körfezi<br />

ekseninde şekillendiği gözlemleniyor.<br />

İran; Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgeleriyle aynı<br />

anda ve kolaylıkla bağlantı kurabilen stratejik konuma<br />

sahip kilit bir ülke. Güneyde Basra Körfezi, kuzeyde<br />

ise Hazar Denizi’ne açılan İran, hem bölgesel hem de<br />

küresel güçler için önemli bir coğrafi konuma sahip.<br />

İran, coğrafi konumunun yanı sıra sahip olduğu zengin<br />

enerji kaynakları, etnik, dil ve din yapısı ve kültürel<br />

zenginliği nedeniyle de Ortadoğu’nun önemli ve etkin<br />

aktörlerinden biri olarak kabul ediliyor.<br />

İran, petrol ve doğal gaz zengini kuzey-güney hattında<br />

Hazar Denizi ve Körfez arasındaki coğrafyada yer alıyor<br />

ve dünya ekonomisinin temelini oluşturan petrol ve<br />

doğal gazın bölgeden dünyaya açılacak kapılarını tutuyor.<br />

3 Kanıtlanmış dünya petrol rezervleri sıralamasında<br />

üçüncü sırada yer alan İran, bu rezervlerin yüzde 10’unu<br />

elinde bulunduruyor. Ayrıca kanıtlanmamış dünya doğal<br />

gaz rezervleri sıralamasında ikinci sırada bulunan<br />

İran, bu rezervlerin ise yüzde 16’sını elinde bulunduruyor.<br />

4 İran zengin jeoekonomik kaynaklarına sahip<br />

olmasının yanı sıra ekonomisinin yüzde 50,6’sını hizmet,<br />

yüzde 38,4’ünü sanayi ve yüzde 11’ini de tarım sektörü<br />

oluşturuyor. 5<br />

İran genel olarak ekonomide merkezi planlamanın<br />

hakim olduğu, petrol, doğal gaz ve diğer büyük ölçekli<br />

işletmeler üzerinde devlet mülkiyetinin devam ettiği,<br />

kırsal bölgelerde tarımsal üretimin ağırlıklı olduğu, özel<br />

ticaret faaliyetlerin ise sınırlı düzeyde olduğu bir ekonomik<br />

yapıya sahiptir. Ülke GSYİH’sinin sektörel dağılımı<br />

ise yüzde 45 sanayi, yüzde 44 hizmet ve yüzde 11 tarım<br />

olarak gerçekleşmiştir. 6<br />

Bu kısa ekonomik değerlendirmeden de anlaşılacağı<br />

üzere, İran doğal kaynakları ve insan gücü ile<br />

ağır ambargo koşullarına rağmen, dış dünyadan<br />

izole olmadan siyasal yaşamını sürdürdü. Yeni konjonktürde,<br />

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani,<br />

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmesi<br />

sonrasında 20 farklı konuda işbirliğini kapsayacak 30<br />

3 Kaan Dilek, İran’ın Orta Asya Politikaları Raporu, Ahmet Yesevi Üniversitesi,<br />

Ankara, 2011, s.28.<br />

4 OPEC Annual Statistical Bulletin 2010/2011, s.22–23, http://www.opec.org/<br />

opec_web/en/publications/202.htm<br />

5 CIA The Central Intelligence Agency Economy, “Intelligence Unit Iranian<br />

Main Country Report 2012”, http://cia.gov/library/publications/the-worldfactbook/goes/ir.html.<br />

6 http://www.deik.org.tr/5995/%C4%B0ran_%C3%9Clke_B%C3%BClteni_<br />

Ocak_2015.html<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

9


ÇİN-İRAN-RUSYA<br />

Rusya ve İran arasındaki işbirliği<br />

alanlarının enerji sektörü dışında,<br />

otomotiv, inşaat ve altyapı<br />

sektörleri olabileceği varsayılıyor.<br />

Kaynak: http://energyfuse.org/following-a-tumultuous-history-iocs-prepare-to-return-to-iran/<br />

milyar Euro’nun üzerinde anlaşmalar dizini imzaladı.<br />

İran bu çerçevede, Fransa’dan 118 adet Airbus uçağı satın<br />

alarak, havacılıkta Türkiye’ye yeni rakip olarak pazara<br />

girdi.<br />

RUSYA-İRAN İŞBİRLİĞİNDE BÖLGESEL DENGELER<br />

1991’de SSCB’nin çöküşünden sonra İran’ın siyasal<br />

İslam’ı savunması ve enerji alanındaki belirleyici rolü<br />

ile pek çok konuda Rusya’nın ulusal çıkarlarına karşı<br />

olmasına rağmen, her iki devletin Batı Bloku ile ilişkilerinde<br />

ortak bir strateji takip etmek için çaba gösterdiği<br />

biliniyor. Amerika’nın düşman ilan edilmiş olması,<br />

İran’ın Irak ile olan savaşı ve tek silah-askeri malzeme<br />

tedarikçisi olarak Rusya’nın kalmış olması İran’ı<br />

Rusya ile tekrar ikili ilişkiler kurmaya mecbur bıraktı.<br />

Nihayetinde 1986 yılında Rusya ile önemli bir ekonomik<br />

protokol imzalandı. Bu anlaşma ile İran, Rusya’nın Irak’a<br />

askeri desteğini kesmesini Rusya ise İran’ın Afganistan<br />

işgaline ses çıkarmamasını istedi. İran’a ABD tarafından<br />

uygulanan yaptırımlar, Rusya silah ticareti için iyi bir<br />

fırsat yarattı.<br />

İran, Irak Savaşı’ndan aldığı derslere dayalı olarak<br />

Rusya’dan savaş uçakları, helikopterler, tanklar, denizaltılar,<br />

su üstü savaş gemileri, istihbarat sistemleri ve hava<br />

savunma füzeleri tedarik etti. ABD’nin İsrail ile birlikte<br />

İran’a baskı uygulaması, Tahran’ı Moskova ile işbirliğine<br />

iterken, İran, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne gözlemci üye<br />

olarak iştirak etti. Özetle Rusya’nın savunduğu çok kutuplu<br />

dünya söylemleri çerçevesinde geliştirdiği ilişkilerinde<br />

genellikle silah ticareti ağır basıyor. İran ordusuna<br />

en gelişmiş silahları ve askeri teknolojiyi sağlayan Rusya,<br />

İran’ı Basra Körfezi’nin tek denizaltı gücü yapmak istiyor.<br />

Çok geçmeden Tahran’a uygulanan uluslararası<br />

yaptırımların kaldırılmasından sonra Rusya ve İran, 5<br />

adet S-300 füze bataryasının teslimatına devam edilmesi<br />

için yeni bir anlaşma imzaladı. Diğer taraftan, İran ve<br />

Rusya arasında 8 milyar dolarlık bir anlaşma imzalandı.<br />

Anlaşma gereğince, İran-Rus yapımı Su-30 savaş uçakları,<br />

12 adet Yak-130 savaş uçağı, Mi-17 helikopterler,<br />

savaş gemilerine karşı K-300P Bastion-P füze bataryaları,<br />

klasik denizaltılar ve Kalibr seyir füzeleri atma kabiliyetine<br />

sahip firkateyn satın aldı. İran ayrıca, 100 adet Rus<br />

Ordusu’nun halen en yeni jenerasyon T-90 tanklarını<br />

satın almasının yanı sıra, söz konusu modern tankların<br />

üretim lisansını da elde etti. 7<br />

Her iki aktörün orta ve kısa vadeli jeostratejik çıkarları,<br />

özellikle ABD›nin Orta Asya-Güney Kafkasya-Ortadoğu<br />

politikası dikkate alındığında, jeopolitik manada Güney<br />

Kafkasya, Orta Asya, Afganistan ve Hazar Denizi’ni<br />

içine alıyor. Bu bağlamda İran, Rus şirketlerine yeni<br />

nükleer enerji santrallerinin yapımını verebilir. İki ülke<br />

arasındaki işbirliği alanlarının enerji sektörü dışında,<br />

otomotiv, inşaat ve altyapı sektörleri olabileceği varsayılıyor.<br />

Nükleer programı çerçevesinde İran’ın en yoğun<br />

askeri ve diplomatik ilişki ve işbirliği içerisinde olduğu<br />

ülke Rusya Federasyonu oldu. Nitekim ambargonun<br />

kalkması için Tahran’a destek veren Rusya, müteakiben<br />

düğmeye bastı. Bu bağlamda, en üst düzey ziyaret, Rusya<br />

Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından yapıldı. Putin,<br />

Tahran’da gerçekleşen Doğal Gaz Zirvesi’ne katılarak<br />

Ayetullah Ali Hamaney ve İran Cumhurbaşkanı Hasan<br />

Ruhani ile görüştü. Hamaney, Moskova’nın Suriye konusundaki<br />

karar ve girişimlerinin Rusya ve Putin’in<br />

bölgesel ve küresel itibarını artırdığına dikkati çekerek,<br />

ABD’nin Suriye ve bölgeyi domine etmek istediğini, bu<br />

planın; Moskova ve Tahran’ın yanı sıra tüm ülkeler için<br />

tehdit sayıldığını vurguladı.<br />

Nitekim, günümüzde İran petrol ve gaz sektöründe faaliyet<br />

gösteren yabancı şirketler olarak Statoil (Norveç),<br />

ENI (İtalya), OMV (Avusturya), Cepsa (İspanya), BP ve<br />

BG (İngiltere), Royal Dutch/Shell (İngiltere/Hollanda),<br />

Gazprom (Rusya) ve Petronas (Malezya) sayılabi-<br />

7 Valentin Vasilescu: “İran, Rusya’nın Bir Numaralı Askeri Malzeme Alıcısı<br />

Haline Geliyor”, Voltarienet, 21 Şubat <strong>2016</strong>, http://www.voltairenet.org/article190360.html.<br />

10 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

lir. “Zarubejnetf”, “Tatneft”, “Slavneft”, “Lukoil” ve<br />

“Rostransneft” gibi Rus petrol şirketleri de İran’da faaliyet<br />

gösteriyorlar. 8 Bu çerçevede, İran Dışişleri Bakanı<br />

Muhammed Cevad Zarif, başta nükleer olmak üzere<br />

birçok alanda Rusya’yla işbirliğini geliştirmeye odaklandıklarını,<br />

iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinin parlak<br />

geleceğe sahip olduğunu öne sürdü. Rusya Güvenlik<br />

Konseyi Genel Sekreter Yardımcısı Yevgeniy Lukyanov<br />

da Suriye ve diğer bölgesel meselelerde İran ile yürüttüğü<br />

işbirliğinin Moskova’yı tatmin ettiğini söyledi.<br />

ÇİN-İRAN İLİŞKİSİNDE EKONOMİK VE STRATEJİK İŞBİRLİĞİ<br />

Çin, Ortadoğu’daki etki alanını genişletmek için ciddi<br />

çaba sarf ediyor. Çin hiçbir köklü ilişkisinin olmadığı bir<br />

bölgede ortaklara ihtiyacı var. İran, Çin’in istekleri için<br />

Ortadoğu’da benzersiz bir platform sunuyor ve Pekin,<br />

Tahran ile yakın ilişkiler kurmasının fayda maliyetlerinden<br />

dolayı istekli konumda. Tahran’da gerçekleştirilen<br />

görüşmelerde stratejik bağları kuvvetlendirme kararı<br />

alındı. Varılan nükleer uzlaşma sonrasında, ABD’nin<br />

ülkeye yönelik yaptırımları kaldırmasının ardından, Çin<br />

Devlet Başkanı’nın İran’a gerçekleştirdiği ziyaret tüm<br />

dünyanın dikkatini İran›a yönlendirmesine neden oldu.<br />

Çin, İran’da ambargolara rağmen devam etmiş olan<br />

güçlü ekonomik varlığı ve Tahran açısından ‘güvenilir<br />

ortak’ konumu ile nükleer anlaşmadan en fazla faydayı<br />

sağlayacak ülkelerin başında yer alıyor. Çin, küresel<br />

siyasetin en etkin aktörlerinden biri ve 2000’li yıllarda<br />

ve Arap Baharı sürecinde olaylara doğrudan müdahil<br />

olmayarak olayların daha çok ekonomik faaliyetlerine<br />

odaklandı. SSCB’nin dağılma süreci ve Soğuk Savaş sonrasında<br />

uluslar arasındaki dönüşüm süreci, Çin-Rusya<br />

ilişkilerine de yansıdı. Çin ve Rusya, 1992 yılında ikili<br />

ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin ortak bir bildirge<br />

yayınladılar. Artan rekabet ortamı içerisinde Çin, İran<br />

ile ambargolar boyunca ilerlettiği ekonomik ve güvenlik<br />

işbirliği sayesinde kendisini ‘kara gün dostu’ olarak konumlandırıyor.<br />

Ambargoların kalkması, Çin’in bu hedefine<br />

ulaşması için bir avantaj sağlıyor.<br />

İran ise Çin’in Yeni İpek Yolu projesinde kritik bir konuma<br />

sahip. Çin’i Orta Asya üzerinden Avrupa’ya bağlayacak<br />

olan hatlar İran’dan geçtiği gibi, İran Çin’in karadaki<br />

projeye paralel olarak sürdürdüğü Deniz İpek Yolu projesinde<br />

de limanlarıyla önemli bir yer teşkil ediyor.<br />

Pekin ve Tahran ekonomik alanda işbirliğini geliştirmek<br />

için son dönemlerde karşılıklı olarak önemli anlaşmalar<br />

imzaladılar. Buna örnek olarak, 2014 yılı Eylül ayında<br />

Çin ve İran arasında imzalanan 4,5 milyar dolarlık anlaşma<br />

gösterilebilir. Çin için İran öncelikle enerji güvenliği<br />

açısından önem taşıyor. 2014 yılında Çin toplam 520,3<br />

milyon ton petrol tüketti ve bu tüketimin ancak 211,4 mil-<br />

8 2014 yılının Ağustos ayında Moskova ve Tahran arasında petrol ve gaz<br />

endüstrisinin geliştirilmesi ve işbirliği ile ilgili 20 milyar ABD doları değerinde<br />

anlaşma imzalandı. Sözleşmeye göre İran’ın enerji altyapısının modernleştirilmesine<br />

yatırım yapmayı planlayan Rusya, buna karşılık olarak<br />

İran’dan petrol almak yükümlülüğü üslenmiştir Fatih Özbay: “Realpolitik,<br />

Pragmatizm, Ulusal Çıkarlar ve Nükleer Program Ekseninde Dünden Bugüne<br />

Rusya-İran İlişkileri, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-53-<br />

201<strong>40</strong>3194realpolitik_pragmatizm_ulusal_cikarlar_ve_nukleer_program_ekseninde_dunden_bugune_rusya-iran_iliskileri.pdf<br />

İran Çin’in Yeni İpek Yolu<br />

projesinde kritik bir konuma sahip.<br />

Çin’i Orta Asya üzerinden<br />

Avrupa’ya bağlayacak olan hatlar<br />

İran’dan geçtiği gibi, İran Çin’in<br />

karadaki projeye paralel olarak<br />

sürdürdüğü Deniz İpek Yolu<br />

projesinde de limanlarıyla önemli<br />

bir yer teşkil ediyor.<br />

yon tonluk kısmını kendi üretimiyle karşıladı. Başka bir<br />

deyişle, Çin petrol ihtiyacının yüzde 60’ını ithalat yoluyla<br />

karşılamak mecburiyetinde. Bu amaç doğrultusunda<br />

halen tüm dünyadan günde 6,1 milyon varil petrol ithal<br />

eden ve dış alımlara bağımlılığı giderek artan Çin için<br />

İran önemli bir kaynak teşkil ediyor. Çin bugün toplam<br />

petrol ithalatının yüzde 12’sini İran’dan yapıyor ve petrol<br />

üreten bölgelerde artan jeopolitik riskler yüzünden<br />

nispeten istikrarlı olarak gördüğü ve karşılıklı güvene<br />

dayalı bir ortaklık ilişkisi kurmayı başardığı İran’ın ithalattaki<br />

payını artırmak istiyor. Bununla birlikte İran,<br />

yine Çin öncülüğünde hayata geçirilen Asya Kalkınma<br />

Bankası’nda da kurucu üye konumunda. Tüm bunlara<br />

ek olarak son dönemlerde iki ülke arasındaki güvenlik<br />

işbirliğinin artması, 2014 yılında Çin ile İran donanmalarının<br />

ortak bir tatbikat gerçekleştirmesi, Çin’in İran’ın<br />

Şanghay İşbirliği Örgütü’ne tam üyeliğini desteklemesi<br />

Pekin-Tahran hattındaki ilişkilerin enerji temelinde<br />

şekillenmekle birlikte esasen çok boyutlu bir zeminde<br />

gelişmekte olduğunu gösteriyor.<br />

İran ile Çin siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirme<br />

kararı aldı. İki ülke arasındaki ticaret hacminin 10 yılda<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

11


ÇİN-İRAN-RUSYA<br />

600 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor. Anlaşmalar,<br />

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Tahran ziyareti sırasında<br />

imzalandı. Jinping, geçen hafta uluslararası yaptırımların<br />

kaldırılmasının ardından İran’ı ziyaret eden<br />

ilk lider oldu. İki ülke arasında imzalanan 17 anlaşma,<br />

enerjiden ticaretin güçlendirilmesine farklı alanları<br />

kapsıyor. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, iki ülkenin<br />

ekonomik ve siyasi bağlarını güçlendirme kararı<br />

aldıklarını, Çinli mevkidaşıyla stratejik ilişkilere temel<br />

oluşturacak 25 yıllık bir belge imzaladıklarını söyledi.<br />

Ambargo sonrası dönemde Çin, İran ile halihazırda<br />

güçlü olan ilişkilerini daha da kuvvetlendirebilir. Ancak<br />

Pekin açısından iki önemli risk söz konusu. Birincisi,<br />

İran’da artacak olan rekabet ile ilgili. Çin, ambargo sürecinde<br />

Batılı ülkelerin yokluğundan fayda sağlayarak İran<br />

pazarında konumunu kuvvetlendirdi. Batılı ülkelerin ve<br />

Batı kökenli çok uluslu şirketlerin tekrar İran’da aktif olmalarıyla<br />

birlikte Çin açısından daha zorlu rekabet şartları<br />

oluşacak. İran ile Batı ülkeleri arasında var olmayan<br />

güven unsuru, İran ile Çin arasında büyük ölçüde mevcut<br />

ve bu da Pekin açısından bir avantaj sağlıyor. Ancak<br />

ekonomik rekabetin özellikle enerji alanında ulaşacağı<br />

boyut Çin’in İran’a yönelik hedeflerini revize etmesine<br />

yol açabilir. İkinci olarak ise, Orta Doğu siyasetinin<br />

akışkanlığı ve bölgede dengelerin her an hızla değişebiliyor<br />

olması jeopolitik bir risk yaratıyor. Ambargoları<br />

geride bırakmış olan Tahran’ın Orta Doğu sahnesinde<br />

kendisini nasıl konumlandıracağı, Suriye konusundaki<br />

tutumunun nasıl şekilleneceği, Suudi Arabistan ile olan<br />

Orta Doğu siyasetinin akışkanlığı<br />

ve bölgede dengelerin her an hızla<br />

değişebiliyor olması jeopolitik bir<br />

risk yaratıyor.<br />

egemenlik mücadelesinin ne yöne evrileceği, nükleer<br />

anlaşmanın Batı Bloku ile siyasi anlamda da bir yakınlaşmaya<br />

yol açıp açmayacağı büyük önem taşıyan ancak<br />

henüz belirsizlik ihtiva eden parametreler. Bu alandaki<br />

gelişmelerin ve İran’ın izleyeceği politikaların Çin’in Orta<br />

Doğu’daki çıkarlarıyla çatışma ihtimali de iki ülke arasındaki<br />

ilişkilerin geleceği ile ilgili yapılan değerlendirmelerde<br />

mutlaka göz önünde bulundurulmalı.<br />

<strong>2016</strong>, Suriye iç savaşına bağlı olarak devam ederken,<br />

Batı’nın Tahran ile yakınlığı artırmanın ötesinde, Pekin<br />

ve Moskova’nın bu ortaklığı bir kalkan olarak genişletmeyi<br />

amaçladığı söylenebilir. İran bir şans yakaladı ve<br />

tarih bu kritik anahtarın bölge barışı için nasıl kullanılacağını<br />

not düşecek. Tabii, ABD başkanlık seçimleri sonrasında<br />

masanın devrilme tehlikesi ve İsrail Başbakanı<br />

Binyamin Netanyahu’nun yeni yol haritası için eski defterleri<br />

yeniden açması olasılıklarının derin dondurucuda<br />

beklediği söylenebilir.<br />

12 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


ANALİZ<br />

BİRLEŞİK KRALLIK VE TÜRKİYE<br />

TÜRKİYE İNGİLİZ TEDARİK ZİNCİRİ<br />

ŞİRKETLERİ AÇISINDAN BİR FIRSAT<br />

Türkiye ve Birleşik Krallık’ın ekonomi ve enerji alanlarındaki etkileşiminin<br />

büyüklüğü, ülkelerin Birleşik Krallık’la iş yapmasını teşvik etmek amacıyla<br />

2012 yılında başlatılan GREAT kampanyasına da yansıyor.<br />

LEIGH TURNER<br />

BIRLEŞIK KRALLIK BAŞKONSOLOSU<br />

Türkiye, Hazar Denizi ve Asya’daki<br />

enerji kaynakları ile Avrupa’daki talep<br />

arasında stratejik bir enerji köprüsü<br />

olarak görülüyor. Aynı zamanda<br />

büyüyen bir ekonomi olarak Türkiye, enerji<br />

ithalatı için yıllık 50-60 milyar dolar harcama<br />

yapıyor. Rusya, Azerbaycan ve İran,<br />

Türkiye’ye en çok enerji ihraç eden ülkeler.<br />

Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmeyi,<br />

enerji açısından zengin olan doğu ve<br />

yoğun talebin bulunduğu batı arasında bir<br />

köprü işlevi görmeyi amaçlıyor ve bu sebeple<br />

Türkiye’nin Kuzey Irak ve Türkmenistan<br />

gibi diğer bölgesel pazarlardaki gelişmeleri<br />

yakından takip etmesi gerekiyor.<br />

Türkiye’nin coğrafi konumu bir ticaret ülkesi<br />

olması için mükemmel bir fırsat sunuyor.<br />

Bu durum, enerji sektöründe çok önemli<br />

bir role dönüşebilir. Örneğin Kuzey Irak<br />

ve Azerbaycan’dan gelen yeni petrol boruları<br />

ya planlama ya da inşa aşamasında.<br />

Türkiye bir enerji aktarma merkezi rolünü,<br />

depolama ve diğer enerji altyapılarına yatırım<br />

yaparak, yeni regülasyon ve kanunlar<br />

ile güçlü bir enerji pazarını teşvik ederek<br />

güçlendirebilir. Bu durum hem Türkiye’nin<br />

hem de Avrupa’nın yararına olur.<br />

Diğer yandan Türkiye’nin, her ülkenin<br />

olması gerektiği gibi, mümkün olduğunca<br />

farklı ve çeşitli enerji arz kaynaklarının<br />

olması, tek bir tedarikçiye aşırı bağımlılığını<br />

önleyecektir. Neyse ki Türkiye’nin coğrafi<br />

konumu ve uzun kıyı şeritlerine sahip olması,<br />

gerek kara boruları gerekse deniz ulaşımı<br />

yoluyla alternatif enerji tedarikçilerine<br />

erişiminin kolaylaşmasına imkan veriyor.<br />

TÜRKİYE DERİN DENİZ FAALİYETLERİNE İSTEKLİ<br />

Arama ve üretim faaliyetleri (upstream)<br />

açısından, Türkiye son on yıl içerisinde<br />

uluslararası petrol şirketleri ile işbirliği<br />

içerisinde, hem karada hem de denizde<br />

14<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

TÜRKİYE GREAT KAMPANYASININ KİLİT ÜLKELERİNDEN BİRİ<br />

Dünyanın geri kalanının Birleşik Krallık’ı ziyaret etmesi, burada<br />

eğitim alması ve Birleşik Krallık’la iş yapmasını teşvik etmek amacıyla<br />

2012 yılında GREAT kampanyasını başlattık ve Britanya’nın<br />

sunabileceği en iyi fırsatları göstermeyi amaçladık. GREAT, Birleşik<br />

Krallık’ın devlet düzeyindeki en iddialı uluslararası pazarlama kampanyası<br />

oldu.<br />

Kampanyanın kilit ülkelerinden biri olan Türkiye, Birleşik Krallık’la iş<br />

ortaklıkları yapmak açısından büyük bir potansiyel taşıyor. İşletmeler<br />

için elverişli bir ortam sunan Birleşik Krallık, iddialı Türk marka ve<br />

şirketlerinin uluslararası anlamda büyümesi için en iyi konuma sahip.<br />

GREAT Türkiye kampanyasının stratejik amacı, Birleşik Krallık ve<br />

Türkiye arasındaki ticareti, yatırımı ve eğitim bağlantılarını artırmak<br />

ve Birleşik Krallık’ın Türkiye için bir iş ortağı olarak itibarını yükseltmek.<br />

Bu sene GREAT kampanyası çerçevesinde odaklandığımız iki ana konu bulunuyor. Bunlardan bir tanesi sağlık hizmetleri<br />

diğeri ise enerji. Enerji tarafında, Eylül ayında petrol ve doğal gaz, yenilenebilir enerji ve nükleer enerji sektörlerine<br />

odaklanan Bölgesel Enerji Kampanyası’nı başlattık. Bu kampanya kapsamında bölgesel fırsatları tartışmak/belirlemek<br />

için Birleşik Krallık, Türkiye, Azerbaycan ve Kazakistan’dan sektör paydaşlarını bir araya getirmeyi amaçladık. Bu<br />

doğrultuda 1 Mart’ta İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz “GREAT Bölgesel Petrol ve Gaz Zirvesi”nde Türkiye, Azerbaycan,<br />

Kazakistan ve Birleşik Krallık’tan katılan sektör temsilcileri ve bu ülkelerde faaliyet gösteren ulusal petrol şirketleri<br />

paydaşlarla bir araya gelerek mevcut konjonktür, önümüzdeki dönem stratejileri ve fırsatları tartıştı.<br />

arama faaliyetlerine büyük yatırımlar yaptı. Karadeniz<br />

ve Akdeniz’de derin deniz faaliyetlerine daha çok yatırım<br />

yapma konusunda da istekli. Bu da, petrol ve gaz sektöründe<br />

çalışan İngiliz tedarik zinciri şirketleri açısından<br />

fırsatlar sunuyor.<br />

Birleşik Krallık’ın bu konudaki uzmanlığı esas olarak<br />

Kuzey Denizi’nden kaynaklanıyor. Son 50 yıldır Kuzey<br />

Denizi’nde geliştirme faaliyetleri yapıyoruz; bu da bizim<br />

özellikle derin su faaliyetleri hakkında edindiğimiz bilgilerle<br />

büyük deneyim elde etmemizi sağladı. Bu sebeple,<br />

Türkiye’ye ve bölgeye ihtiyaç duyulacak türde uzmanlık<br />

sunacak potansiyelimiz bulunuyor.<br />

2010 yılında, her iki ülkenin başbakanı karşılıklı ticareti<br />

2015 yılına kadar iki katına çıkarmayı taahhüt etti. Birleşik<br />

Krallık ve Türkiye’nin yıllık ikili ticareti şu anda 16 milyar<br />

dolar tutarında ve Birleşik Krallık Türkiye’de iş yapan<br />

2.500’ün üzerinde şirketiyle Türkiye’ye en çok yatırım<br />

yapan ikinci ülke konumunda yer alıyor. BP ve Shell gibi<br />

Birleşik Krallık enerji şirketlerinin piyasadaki varlığı 100<br />

yıl öncesine uzanıyor. Bugün her iki şirket de büyük enerji<br />

projelerine önemli ölçüde katılım sağlıyor. Bu kapsamda,<br />

BP, Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı (TANAP) projesine,<br />

Shell ise Doğu Anadolu ve Karadeniz’deki onshore ve<br />

offshore projelerinin arama faaliyetlerine katılıyor.<br />

Bölgede de Birleşik Krallık ve Türkiye arasında güçlü bir<br />

ortaklık var. Azerbaycan’daki AMEC-Tekfen ortaklığı bunun<br />

bir örneği. 2014’te, AMEC-Tekfen-Azfen (ATA) konsorsiyumu<br />

Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz doğal gaz sahasının<br />

BP tarafından işletilen 2. faz gelişimi için 974 milyon<br />

dolar tutarında bir ihale kazandı. Bunun başka bir örneği<br />

de Birleşik Krallık Vallares şirketinin Irak’ın Kürdistan<br />

bölgesinde önemli faaliyetleri olan bir Türk şirketi olan<br />

Genel Energy ile 2011 yılında birleşmesidir.<br />

İngiltere, Türkiye’ye en çok yatırım yapan 2. ülke<br />

16 milyar dolar<br />

İki ülke arasındaki ikili ticaret hacmi<br />

10 milyar dolar<br />

Türkiye’nin İngiltere’ye ihracatı<br />

6 milyar dolar<br />

Türkiye’nin İngiltere’den ithalatı<br />

2.500’den fazla<br />

İngiliz şirketi Türkiye’de faaliyet gösteriyor<br />

RAKAMLARLA İNGİLTERE<br />

GSYİH<br />

2.950 milyon $<br />

KBGSYİH<br />

45.729 $<br />

Büyüme Oranı<br />

%3<br />

Kaynak: IMF 2014<br />

Nüfus<br />

64.511.000<br />

Yüzölçümü<br />

244.100 km²<br />

İngiltere’nin diğer ülkelere<br />

doğrudan yatırımı (2014)<br />

59.6 milyar dolar<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

15


MERCEK<br />

ABD SEÇİMLERİ<br />

ABD’DE RADIKALLERIN YÜKSELIŞI:<br />

BAŞKANLIK ÖN SEÇIMLERI<br />

ABD’deki ön seçimlerin ilk ayı olan Şubat itibariyle Demokrat Parti tarafında<br />

adaylar netleşmiş olsa da Cumhuriyetçiler tarafında tam bir kaos hüküm sürüyor.<br />

DR. RÜÇHAN KAYA<br />

HASEN STRATEJI VE POLITIKA<br />

KOORDINATÖRÜ<br />

Şubat ayı itibariyle başlayan ön seçim<br />

süreciyle birlikte <strong>2016</strong> Kasım ayında<br />

gerçekleşecek ABD Başkanlık<br />

Seçimleri, seçmenin ve dolayısıyla<br />

dünyanın gündeminde yer almaya başladı.<br />

Demokrat Parti tarafında aktif olarak yarışta<br />

olan Vermont senatörü Bernie Sanders ve<br />

eski New York senatörü, eski Dışişleri Bakanı<br />

Hillary Clinton kıyasıya bir rekabet içerisinde.<br />

2015 yılı boyunca Clinton büyük farkla yarışı<br />

önde götürürken Iowa ve New Hampshire ön<br />

seçimlerinde Sanders büyük bir sıçrama gerçekleştirdi.<br />

Cumhuriyetçilerdeyse başlangıçta<br />

17 aday varken şu ana kadar tamamlanan<br />

ön seçimler (Iowa, New Hampshire, Güney<br />

Carolina, Nevada) sonucunda yarış beş aday 1<br />

arasında devam ediyor. Geri kalan 12 aday<br />

kötü ön seçim performansları sonrasında<br />

yarıştan çekildiler.<br />

ADAY SEÇIM SÜRECI: ÖN SEÇIMLER, SÜPER<br />

DELEGELER VE PARTI KONGRELERI<br />

ABD’de partilerin başkanlık için aday<br />

gösterme süreçleri iki aşamadan oluşuyor.<br />

İlk aşamayı her eyalette yapılan<br />

ön seçimlerde aday adaylarının performanslarına<br />

göre kazandıkları delegeler<br />

oluşturuyor. Bu aşamada bazı eyaletler oy<br />

oranlarına göre delege sayısını adaylara<br />

dağıtırken, bazı eyaletlerse birinci adaya<br />

bütün delegelerini dağıtıyor (winnertakes-all).<br />

Ülke çapında Demokrat<br />

Parti’nin yaklaşık olarak 4763 delegesi<br />

mevcut. Ancak parti sistemi içerisinde<br />

parti yönetimine ekstra bir güç vermek<br />

ve parti dışından bir adayın seçilmesi<br />

sürecini kontrol edebilmek için 712 süper<br />

delegeye seçimlerden bağımsız karar<br />

verebilme hakkı verilmiş durumda.<br />

DEMOKRAT PARTI BAŞKANLIK ÖN SEÇIMI SONUÇLARI<br />

1<br />

Donald Trump Ted Cruz Marco Rubio John Kasich Ben Carson<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

Carolina<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

% %<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

%<br />

% %<br />

16<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

CLINTON-SANDERS MÜCADELESI DEVAM EDIYOR<br />

İşte tam da bu noktada Clinton gibi partinin içerisinden<br />

gelen bir adayla Sanders gibi parti yönetiminde hiç görev<br />

almamış bir senatörün mücadelesinde partinin aday belirleme<br />

süreci içerisinde süper delegeler her zamankinden daha<br />

belirleyici olacak. Bir örnekle açıklamak gerekirse, en son<br />

gerçekleşen New Hampshire ön seçimlerinde yüzde 60 oranında<br />

oy elde eden Sanders yüzde 38 oy alan Clinton’ı geride<br />

bıraktı. Seçim sonucunda Sanders 15 delege, Clinton ise 9<br />

delege kazandı. Ancak eyaletteki 6 süper delege de Clinton’a<br />

desteğini uzun zaman önce açıklamıştı. Bu durumda New<br />

Hampshire demokrat seçmeninden büyük destek alan<br />

Sanders, Demokrat Parti’nin süper delegeleri yüzünden<br />

toplam delege sayısında New Hampshire özelinde Clinton’la<br />

eşit durumda yer aldı. Yine aynı şekilde ilk ön seçimin<br />

yapıldığı Iowa’da iki aday oyları yarı yarıya paylaşmış olsalar<br />

da süper delegelerin tamamının Clinton tarafında yer<br />

almasıyla yine eşitlik Clinton lehine bozulmuştu. Yani iki<br />

ön seçim sonucunda daha çok oy toplayan Sanders toplam<br />

delege sayısı olarak 45’e 36 delegeyle Clinton’ın gerisinde yer<br />

alıyordu. Ancak mevcut sistemde partinin seçimdeki adayını<br />

belirleyecek olan alınan toplam oyun ötesinde toplam<br />

delege sayısı olacak ve en azından yarışın ilk ayı itibariyle<br />

avantajlı olan adayın -her ne kadar Sanders bir rüzgar yakalamış<br />

olsa da- hala Clinton olduğunu söylemek gerek.<br />

Bu yazının yazıldığı sıralarda Nevada ön seçimleriyle birlikte<br />

üç eyalette sonuçlar belirlenmiş oldu. Bu sonuçlara<br />

göre “seçilmiş” delegelerde iki aday arasında eşitlik olsa<br />

da “süper” delegelerle birlikte Clinton 502’ye 70’le açık ara<br />

Sanders’ın önünde. Kazanmak için adaylara toplamda 2383<br />

delege gerekiyor. Bu noktada her ne kadar Sanders son<br />

aylarda bir rüzgar yakalamış olsa da delege sayılarına bakıldığında<br />

Hillary Clinton hala avantajlı gözüküyor.<br />

DONALD TRUMP VE DIĞERLERI: CUMHURIYETÇI PARTI<br />

BÖLÜNMÜŞ DURUMDA<br />

Cumhuriyetçi Parti’de de Demokratlarda olduğu gibi parti<br />

yönetiminin desteklediği adaylara karşı son bir senedir<br />

reaksiyon olduğu net bir şekilde gözlemleniyor. Adaylar<br />

arasından Donald Trump ve Ted Cruz özellikle parti yönetiminin<br />

başkan adayı olarak görmek istemediği iki isim.<br />

Ve yine bu iki isim ilk üç ön seçim itibariyle seçmen tarafından<br />

en çok desteklenen isimler oldu. Iowa ön seçimini<br />

oyların yüzde 28’ini alan Ted Cruz kazanırken, Donald<br />

Trump oyların yüzde 24’ünü toplayarak ikinci oldu.<br />

Sonraki iki ön seçimdeyse birinci ve ikinci yer değiştirse<br />

de Cumhuriyetçi Parti’nin desteklemediği bu iki aday şu<br />

ana kadarki ön seçimlerde hep ilk üç içerisinde yer aldı.<br />

İlk ön seçimi son anda kaybedip ikinci sırayı alan<br />

Donald Trump ise öncelikle New Hampshire ön<br />

seçimini oyların yüzde 35’ini alarak kazandı. New<br />

Hampshire’da ikinci sırayı Iowa’yı pas geçen John<br />

Kasich yüzde 16 oy oranıyla alırken, üçüncü yüzde<br />

12’lik oyla Ted Cruz oldu. 20 Şubat’ta yapılan üçüncü<br />

ön seçimi de yine Donald Trump, açık farkla birinci<br />

olarak tamamladı. Bu seçimde de Trump oyların yüzde<br />

33’ünü alırken, iki Latin kökenli aday Marco Rubio ve<br />

Ted Cruz yüzde 22’lik oy oranlarıyla ikinciliği paylaştı.<br />

Nevada’daysa Trump %46’lık oy oranı elde ederek çok<br />

daha büyük bir zafer elde etti.<br />

Tam da bu noktada Trump parti dışı adaylar arasında<br />

en güçlü isim olarak ortaya çıkarken Marco Rubio ileriki<br />

ön seçimlerde partinin desteğini alabilecek aday<br />

olarak ön plana çıkıyor. Cruz gibi radikal evanjelist biri<br />

isim yerine Rubio Cumhuriyetçiler için daha merkezi<br />

söylemlere sahip bir aday. Ancak Rubio’ya dair gelen<br />

en büyük eleştiriyse reklam yüzü olmanın ötesine geçemiyor<br />

oluşu. Zira Rubio, özellikle televizyon tartışmalarında<br />

gösterdiği zayıf performansla halkın gözünde<br />

pek de başkan olabilecek özelliklere sahip biri olarak<br />

algılanmıyor. Her ne kadar partinin Trump’ın karşısında<br />

durabilecek bir adaya ihtiyacı olsa da Rubio’nun<br />

tartışmalardaki yetersiz performansı kafalarda soru<br />

işareti yaratıyor. Olası bir Sanders-Rubio ya da Clinton-<br />

Rubio eşleşmesinde Floridalı adayın etkili olamayacağı<br />

düşünülüyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

17


ABD SEÇİMLERİ<br />

CUMHURIYETÇI PARTI BAŞKANLIK ÖN SEÇIMLERI<br />

%<br />

23 Delege<br />

7 Süper Delege<br />

%<br />

21 Delege<br />

0 Süper Delege<br />

%<br />

9 Delege<br />

6 Süper Delege<br />

%<br />

15 Delege<br />

0 Süper Delege<br />

Hillary Clinton<br />

%<br />

19 Delege<br />

3 Süper Delege<br />

%<br />

15 Delege<br />

1 Süper Delege<br />

Bernie Sanders<br />

ÖN SEÇIMLERDE SANDERS VE TRUMP RADIKAL<br />

SÖYLEMLERIYLE ÖN PLANA ÇIKIYOR<br />

Bu seçimleri öncekilerden farklı yapan detaylardan bir diğeri<br />

de iki partide de yükselen radikal adaylar. Partilerin desteklediği<br />

adaylar karşısında Cumhuriyetçilerde Trump ve Cruz,<br />

Demokratlarda ise Sanders’ın son aylarda yakaladığı ivmeye<br />

bakınca ABD’de seçmenin genel olarak Washington’la özdeşleşmiş<br />

adayları desteklemek istemediğini söyleyebiliriz.<br />

Soğuk Savaş’ın başladığı ilk yıllardan itibaren komünizm<br />

ve sosyalizmin negatif algılara sahip olduğu ABD’de Bernie<br />

Sanders kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayarak<br />

başkan adaylığına bu kadar yaklaşan bir aday olarak dikkat<br />

çekiyor. Özellikle bütün öğrencilere bedava üniversite ve<br />

bütün vatandaşlara sağlık sigortası söylemiyle genç seçmenin<br />

ağırlıklı olarak desteğini alan Sanders, Clinton karşısında<br />

ciddi bir aday. 2015 yılı boyunca Clinton’ın halktan aldığı<br />

yüzde 60-70 civarındaki destekle adaylığına kesin gözüyle<br />

bakılırken, bugünlerde iki adayın da yüzde 50 civarında<br />

oyları bölüştükleri bir ortamda Clinton için başkan adaylığı<br />

bir sene önceki kadar garanti gözükmüyor.<br />

İki adayın destekçileri arasındaki jenerasyon farkı da göze<br />

çarpıyor. Genç seçmen, özellikle sağlık ve eğitim alanındaki<br />

reform vaatleri sayesinde Sanders’a yakınlaşırken, Clinton<br />

yaşlılar, azınlıklar ve kadınlarda önde görünüyor.<br />

Yine de <strong>2016</strong> yılı ön seçimlerinde asıl sürpriz aday<br />

Cumhuriyetçi cephede gözlemleniyor. Donald Trump radikal<br />

söylemleriyle ülkedeki hemen hemen bütün azınlık<br />

gruplarına karşı nefreti körüklese de beyaz Amerikalılar<br />

arasında popülerliği her geçen gün artan bir isim.<br />

Azınlıklarla karşı karşıya gelmesine Meksikalı göçmenlere<br />

karşı söylemleri örnek olarak verilebilir. ABD-Meksika<br />

sınırına duvar inşa edilmesini ve bunun maliyetini Meksika<br />

SÜPER SALI NEDIR?<br />

Şubat veya Mart ayına rastgelen özel bir<br />

salı gününde birçok eyaletin ön seçimleri<br />

aynı güne denk getirilmektedir. O gün<br />

Süper Salı adıyla anılır.<br />

devletinin üstlenmesini isteyen Trump, Latin seçmen arasında<br />

hiç de popüler değil. Trump aynı zamanda ülke içerisinde<br />

bulunan 11 milyon illegal göçmenin de sınır dışı edilmesini<br />

savunuyor.<br />

Dış politikada ise Çin üzerindeki baskının artırılmasını,<br />

TTIP Anlaşması’nın ABD lehine revize edilmesini ve Orta<br />

Doğu’daki terör örgütlerine ABD’nin en sert müdahaleyi<br />

yapmasını şiddetle savunuyor. Bütün bunlarla beraber,<br />

Trump işkencenin terör sorgulamalarında yer alması gerektiğini<br />

ve teröre karşı etkili bir yöntem olduğunu düşünüyor.<br />

Genel hatlarıyla bakıldığında ABD’deki başkanlık ön seçimlerine<br />

radikal sağ ve sol söylemlerin damga vurduğunu söylemek<br />

çok da yanlış olmaz.<br />

PEKI ADAYLIKLAR NE ZAMAN ŞEKILLENECEK?<br />

Kasım ayında gerçekleşecek olan seçimlerde partilerin<br />

adaylarını birkaç ay içerisinde netleştirmeleri gerekiyor.<br />

Demokratlar en son adaylık sürecini 2008 yılında Barack<br />

Obama’nın kazandığı seçimde yaşamışlardı ve Obama-<br />

Clinton arasında Obama adaylığını Haziran ayının başında<br />

garantilemişti. 2012 yılındaki Cumhuriyetçi Parti ön seçimlerindeyse<br />

Massachusetts Valisi Mitt Romney adaylığını Mayıs<br />

ayı sonunda ilan etmişti.<br />

Bu yıl da favori adayların büyük oranda Mart ayı başındaki<br />

Süper Salı itibariyle ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Özellikle<br />

Demokratlarda Clinton’ın güçlü bir Süper Salı performansı<br />

ona adaylığı getirecektir. Ancak Sanders’ın iyi bir performans<br />

ortaya koyması yarışın Haziran ayına kadar kıyasıya<br />

devam etmesine sebep olabilir.<br />

Cumhuriyetçilerdeyse parti yönetimi adayların çokluğu<br />

sebebiyle Trump ve Cruz’un karşısına güçlü bir alternatif<br />

koyabilmiş değil. Ancak Kasich, Carson ya da Rubio isimleri<br />

arasından birinin bir adım öne çıkması parti merkezinden<br />

ve destekçilerinden gelecek seçim bağışlarında ciddi bir<br />

artışa yol açabilir. Bununla birlikte Trump karşısında Rubio<br />

gibi daha merkezi bir aday, yarışın geri kalanında daha<br />

gerçekçi bir alternatif olarak ortaya çıkmaya çalışacak. Zira<br />

Trump’ın aday olması, son seçimlerde etkileri iyice artan<br />

azınlıkların başkanlığı bir kez daha Demokratlara hediye<br />

etmesine yol açacaktır.<br />

18<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


RÖPORTAJ<br />

PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />

20 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

“ORTADOĞU’DA<br />

VEKALET SAVAŞI<br />

YÜRÜTÜLÜYOR”<br />

Türkiye, Rusya, ABD ve AB… İşte bütün bu taraflar ve<br />

kozları Ortadoğu’yu yeniden şekillendirecek. Kimisi fiilen bu<br />

topraklarda kimisi ise vekaletiyle sürece dahil oluyor. Soruna<br />

sınırdaş olan tek taraf ise maalesef Türkiye ve bu kaos ortamı<br />

Türkiye’ye çok acı şekilde yansıyor.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve<br />

Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı<br />

Prof. Dr. Gülden Ayman, özellikle sınır<br />

çatışmaları üzerine çalışıyor. Ortadoğu’daki<br />

sınırları yeniden şekillendirme<br />

çabaları tüm şiddetiyle sürerken Ayman ile<br />

bu durumdan Hazar ülkelerinin nasıl etkilendiğini,<br />

Rusya ile Türkiye’nin bölgedeki<br />

güç arayışını ve İran’ı konuştuk.<br />

Ortadoğu’da yaşananlar sanki sadece<br />

Türkiye’nin meselesiymiş gibi görünüyor.<br />

Peki Hazar Bölgesi ülkeleri Ortadoğu’daki<br />

savaşı nasıl okuyorlar? Ya da<br />

sizce nasıl okumalılar?<br />

Hazar dendiği zaman bunun içine Rusya<br />

ve İran da girdiği için net bir şey söylemek<br />

kolay değil. Rusya’nın son dönemde<br />

yaptığı açıklamayı biliyorsunuz; Suriye’de<br />

bulunmasının ulusal çıkarları nedeniyle<br />

olduğu ve Suriye’deki rejimin de Rusya’dan<br />

Suriye’ye girmesi için istekte bulunduğu<br />

söylendi. Peki neden Rusya ulusal çıkarını<br />

burada görüyor dediğimizde burada yaşananlar<br />

aslında büyük güçlerin mücadelesi<br />

çerçevesinde gelişen bir dizi çatışma olarak<br />

karşımıza çıkıyor. Öte yandan Rusya’nın<br />

ekonomik çıkmazda olduğunu biliyoruz<br />

ama buna rağmen Suriye’de boy göstermesi<br />

buraya verdiği önemi gösteriyor. Rusya,<br />

Ortadoğu’da Amerika’nın tüm zafiyetlerini,<br />

açıkta bıraktığı alanları kendi menfaati<br />

çerçevesinde kullanmak ve o alanlarda boy<br />

göstermek arzusunda. Hazar’a sınırdaş olan<br />

İran ise belki Rusya’dan çok daha fazla doğrudan<br />

kendi varlığını koruma mücadelesi<br />

olarak görüyor. Bu varlığını koruma isteği<br />

belki Rusya açısından daha dolaylı ama İran<br />

açısından daha doğrudan bir istek. Çünkü<br />

Suriye bölündükten, güçsüzleştirildikten<br />

sonra eğer bu süreçte İran’ın istediği şekilde<br />

birtakım kazanımlar elde edemezse sıranın<br />

kendisine geleceğini düşünür. Rusya açısından<br />

ise küresel çerçevede bir değerlendirme<br />

söz konusu ve Rusya bu bağlamda ABD ile<br />

her yerde kozunu paylaşıyor. Ama bunun<br />

ötesinde kendisinin de bir parçalanma<br />

korkusu var. IŞİD’e katılan Kafkas kökenli<br />

cihatçılar da Kafkasya ile Orta Doğu’yu<br />

birleştiriyor adeta. Rusya’nın parçalanma<br />

korkusunu bertaraf etme yolundaki stratejilerinden<br />

biri savunmayı çok daha ötede<br />

yapmak. Yani Rusya Federasyonu’nun amacı,<br />

Kafkasların çok daha ötesinde bu savunmayı<br />

gerçekleştirmek. İran açısından ise<br />

yine böyle bir dış çemberin kurulması söz<br />

konusu ama İran bu dış çemberin çok daha<br />

yakınında. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan,<br />

Kazakistan gibi diğer ülkelere baktığımızda<br />

ise örneğin Kazakistan bu olaylarda<br />

kendine yönelik bir zarar ya da kendisini<br />

ilgilendirecek bir tehdit algılamayabilir.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

21


PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />

Ama Kafkasya ülkeleri, özellikle Azerbaycan, Ermenistan,<br />

Gürcistan zaten Ortadoğu’daki durumdan çeşitli şekillerde<br />

etkileniyorlar. Ne var ki bu etkiler söz konusu ülkelerin<br />

iç ve dış politikalarını yönlendiren boyutta değil.<br />

Peki ne zaman bu boyuta gelinir?<br />

Rusya ve ABD veya Batı ve Rusya arasındaki çatışma çok<br />

daha keskinleştiğinde… Yani Bush’un deyimiyle “Ya onlardansın,<br />

ya bizden” türündeki bir yaklaşım bu iki dev<br />

gücün kendilerine yakın ülkeleri de peşinden sürükleme<br />

arzusunu körükleyebilir. Nitekim Ermenistan örneği<br />

ortada. Ermenistan halihazırda Rusya’nın ciddi anlamda<br />

etkisi altında bir ülke. Rusya-Batı ilişkisi daha kötüye doğru<br />

gittikçe Ermenistan Batı ile ilişkisini bir tarafta tutup<br />

diğer taraftan da Rusya ile ilişkilerini devam ettirmekte<br />

zorlanacaktır. Tabii burada en fazla stratejik ilişki kurduğunuz<br />

ülke kimse ağırlık ona doğru kayacaktır. Ne yazık<br />

ki bu kutuplaşma ortamında ekonomik ilişkiler, strateji ve<br />

dış politikanın egemenliği altına girecektir. Mesela Türkiye-Ermenistan<br />

ilişkisinde zaten sorunlar çözülmedi, Azerbaycan-Ermenistan<br />

ilişkisinde ise hep ciddi kriz noktaları<br />

var ve bu krizlerin kontrolden çıkma potansiyeli de var.<br />

Bütün bu hassasiyetler ise Rusya tarafından kullanılabilir.<br />

Gürcistan ise Rusya-NATO ve enerji çeşitliliği üçgenine<br />

hapsolmuş durumda. Gürcistan’ın doğru kartları<br />

oynaması mümkün mü?<br />

Gürcistan konusu da enteresan. Aslında Güney Osetya ve<br />

Abhazya sorunlarının nasıl evrildiğine baktığımızda; Rusya<br />

ne zaman bu ülkelere asker yığdı, ne zaman bu ülkelerdeki<br />

askerleri çerçevesinde Gürcistan’ı adeta demir tellerle<br />

parçalanmış bir ülke konumuna getirdi? O zamanlarda<br />

aslında Batı’nın ve diğer ülkelerin gündeminde başka meselelerin<br />

olduğunu görüyoruz. Yani Rusya sadece Batı’nın<br />

açıklarını kullanmıyor aynı zamanda Batı zayıf olmasa<br />

bile ilgisi başka noktalardayken o zamanları kendi lehine<br />

kullanabiliyor. Yani Ortadoğu’da çeşitli olaylar cereyan<br />

etmeye devam ediyor, bu olaylarda Türkiye’nin de dahil<br />

olduğu bambaşka konulara dikkat yoğunlaştırıldığı sırada<br />

aslında Rusya’ya Kafkasya’da belli bir hareket serbestliği<br />

tanınmış olunabiliyor.<br />

Peki Gürcistan bir handikabın içerisinde mi?<br />

Gürcistan temel meselelerini çözememiş bir ülke. Batı ile<br />

ilişkisi de onun bu temel meselelerini çözmesine imkan<br />

sağlamadı. Gürcistan’ın Batı ile ilişkisinde en önemli konu<br />

özellikle Rusya’ya karşı güvenliğinin maksimum seviyede<br />

sağlanmasıydı ama bir NATO üyesi statüsü de kazanamadı.<br />

Gürcistan’ın silahlandırılması ve askeri anlamda daha<br />

yeterli bir konuma getirilmesi konusunda Batılılar devreye<br />

girdi. Oysa Gürcistan çok ciddi ekonomik sorunlar yaşayan<br />

bir ülke. Aslında savunmaya yapacağı harcamaları kendi<br />

ülkesindeki reformlar ve yatırımlar için yapması gerekiyordu.<br />

Burada çok ciddi bir açmaz var. Saakaşvilli zamanını<br />

hatırlayalım lütfen… Neredeyse 30 yaşın üstündeki herkesin<br />

emekli edildiği, daha üniversitede okuyan gençlerin<br />

bile bakan olarak devlet kademelerinde görev aldığı bir<br />

Gürcistan’dan bahsediyoruz. Şimdi burada aslında başlangıçta<br />

Batı’ya çok sempatik davranan, Batı’dan aşırı beklentiler<br />

içerisinde olan Gürcülerin süreç içerisinde Rusya’ya<br />

daha yakın görüşlere yöneldiğini görüyoruz. Tabii Rusya,<br />

Gürcistan’ı ciddi bir şekilde bir açmazda da bırakmış olabilir.<br />

Ama bunun Gürcistan tarafından dengelenmesi gerekir<br />

ve öncelikle kendi içerisindeki ekonomik sorunu çözmek<br />

durumunda.<br />

Bütün dengeler değişirken İran-Rusya yakınlaşması<br />

da bölgede başka sonuçlar doğuracak gibi. Ne düşünüyorsunuz?<br />

Tabii İran’ın dış işleri çok iyi eğitim görmüş, konusunda<br />

uzman diplomatlarla yürütülüyor. Yani İran dış politikası<br />

çok geniş bir süreçte belirleniyor. İran’ın böyle naif bir dostluk-düşmanlık<br />

çerçevesinde bir ülkeye yaklaşacağını ya da<br />

onunla kamplaşacağını düşünmüyorum. İran en başta kendi<br />

çıkarlarını korumaya çalışıyor ve bunu yaparken tabii mümkünse<br />

en güçlülerle beraber hareket etmek veya mümkün<br />

değilse bugün Venezüella gibi ülkelerle de yakınlık kurarak<br />

kendi çevresinde farklı farklı konularda birlikte hareket<br />

22 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

İran’ın Rusya ile çıkarları şu ana<br />

kadar kesişiyor. Ama Rusya eğer<br />

Suriye’nin parçalanması<br />

durumunda Ortadoğu’da çok daha<br />

güçlenmeye başlar ve İran’ın<br />

rahatsız olabileceği konularda söz<br />

sahibi olursa o zaman bu yakınlık<br />

bozulacaktır.<br />

edebilecek ülkeleri çoğaltmak çabası içerisinde. İran’ın Rusya<br />

ile çıkarları ise şu ana kadar kesişiyor. Ama Rusya eğer<br />

Suriye’nin parçalanması durumunda Ortadoğu’da çok daha<br />

güçlenmeye başlar ve İran’ın rahatsız olabileceği konularda<br />

söz sahibi olursa o zaman bu yakınlık bozulacaktır.<br />

Yani Rusya Ortadoğu’da güçlü bir aktör mü olacak?<br />

Rusya’nın güçlenmesi başta ABD olmak üzere Batı’nın bir<br />

taraftan Suriye’de üçüncü ülkeleri kullanarak vekalet savaşı<br />

yürütürken diğer taraftan da doğrudan Suriye’nin geleceğini<br />

belirlemekte kararsız kalması ile ilgili. Tabii sonuçta<br />

Amerika coğrafi olarak uzakta ve yaşanan insani trajedinin<br />

korkunç yansımaları ABD’yi doğrudan etkilemiyor. Dolayısıyla<br />

ABD vekalet savaşı ile Türkiye, Suudi Arabistan ve<br />

Katar gibi ülkeleri ön plana çıkararak Suriye’de söz sahibi<br />

olmaya çalıştı. Ama bu yeterli değil. Bu durum öte yandan<br />

bir açık yarattı. Bu açığı ise otomatikman Rusya doldurdu.<br />

Bugün Amerika’daki tartışmalarda Obama’nın en çok<br />

eleştirilen yanı da bu. Evet savaştan, doğrudan müdahaleden,<br />

işgalden kaçınmak lazım. Ancak böyle bir yola girdiğinizde<br />

bu durum size beklenen sürede bir fayda sağlamayacaktır.<br />

Tam tersine, birçok başka aktörün konuya dahil<br />

olmasını beraberinde getirebilecektir.<br />

Rusya’nın ekonomik durumu da Ortadoğu’daki faaliyetini<br />

durduramıyor…<br />

Yaptırımlar ve zorluklar üzerinden bakabiliriz bu konuya.<br />

Özellikle de zorlukların nedeni dışarıda görülüyorsa bu<br />

durum kamuoyunu birleştiriyor. Yani Rusya’yı sıkıştıran<br />

Batı’dır algısı ne kadar yaygın ve derin olursa olsun sonuç<br />

olarak Rusya’daki bir değişimin, otoriterliğe karşı muhalefetin<br />

güçlenmesinin bir nedeni olmuyor. Muhalefet sesini<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

23


PROF. DR. GÜLDEN AYMAN<br />

yükseltmeye çalışsa bile bu ses kolaylıkla kesilebiliyor<br />

çünkü dışarıdaki bir düşmanın varlığı iç kamuoyunu ikna<br />

ediyorsa ekonomik güçsüzlüğe rağmen Rusya bu politikalarını<br />

sürdürebilir.<br />

Kurulan işbirlikleri açısından bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Her ne kadar Amerika ile İran arasındaki ilişkilerin görüntüde<br />

çok değiştiğini söylemek mümkünse de esasında Rusya ile<br />

işbirliğini bırakıp Amerika’dan beklentilerini maksimum derecede<br />

artıracak bir İran’dan da söz edemeyiz. Evet, ambargolar<br />

kalktı ama İran hala ABD ve Batı’ya kuşkulu gözlerle<br />

bakmayı sürdürüyor. O yüzden stratejik işbirliği konusunda<br />

Rusya’yı terk edeceğini söylemek mümkün değil.<br />

Peki bir soğuk savaşta mıyız?<br />

Şu anda o kadar karmaşık bir dönemdeyiz ki ittifaklar çok<br />

gevşek durumda. Oysa soğuk savaş döneminde her şey<br />

belliydi. Bazı yazarlar bugün soğuk savaşın yeniden hortlayabileceğini<br />

söylüyor ama aslında görüntü buna işaret<br />

etmiyor. Çünkü herkes herkesle ittifak yapıyor ama o ittifaklar<br />

sadece belli konularda oluyor ve her an bozulabilme<br />

riski taşıyor. Yani kalıcı, bağlayıcı ittifaklar söz konusu<br />

değil. Çıkarlar sürekli değerlendiriliyor ve bu çıkarlar<br />

bağlamında davranışlar değiştirilebiliyor. Evet, kutuplaşma<br />

var diyebiliriz ama buna rağmen bu ittifaklaşma soğuk<br />

savaşa benzemiyor. Aslında bu büyük bir problem ve bu<br />

problem sadece Ortadoğu’da Türkiye gibi hassas konumda<br />

olan ülkeleri etkilemiyor. Aynı zamanda büyük güçlerin<br />

hesaplarının da karmaşıklaştığını söylemek mümkün.<br />

Herkes herkesle ittifak yapıyor<br />

ama o ittifaklar sadece belli<br />

konularda oluyor ve her an<br />

bozulabilme riski taşıyor. Yani<br />

kalıcı, bağlayıcı ittifaklar söz<br />

konusu değil.<br />

Yükselen bir Hazar, darmadağın olmuş bir Ortadoğu<br />

ve arada da Türkiye. Sizce Türkiye’nin jeopolitiği değişti<br />

mi?<br />

Türkiye’de içeride değişik bir strateji izlendiğine şahit<br />

olduk ve içerideki kutuplaşmanın düzeyi ise çok yüksek.<br />

Bu her alanda çok büyük bir zaaf. Türkiye’nin gücü sadece<br />

ordusu ya da toprağı değildir. Dayanışma ruhu, bir arada<br />

olması ve ortak faydaların varlığıdır Türkiye’nin diğer<br />

güçleri. Ancak karşılıklı algılarda “sıfır toplamlı bakış<br />

açıları” hakim olmaya başlamışsa yani bir grubun kazancı<br />

diğer grubun kaybı olarak görülmeye başlanmışsa bu ciddi<br />

bir zaaftır. Öte yandan Türkiye Esad’ı caydırmak için çok<br />

fazla girişimde bulundu ve mesai harcadı. Ancak sonuçta<br />

Batılıların kendi çıkarlarını Suriye’de şekillendireceği<br />

noktaya gelindi. Tabii Rusya’nın da devreye girmesiyle<br />

dengeler değişti ve Türkiye’nin sınırdaşının kim olacağı<br />

konusu gündeme geldi.<br />

24<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


KAPAK<br />

<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />

<strong>HAZAR</strong><br />

EKONOMİSİNE<br />

KUŞ BAKIŞI<br />

Düşük petrol fiyatlarını Dünya Bankası ekonomik çeşitlendirme için bir<br />

fırsat olarak değerlendiriyor. Peki hangi ülkeler için? Elbette endüstrisi tam<br />

anlamıyla gelişmemiş, petrol gelirine dayalı ekonomisi olan ülkeler için. Bu<br />

ülkeler açısından uyarı niteliğindeki düşük petrol fiyatları ekonomilerinin<br />

çeşitlendirilmesi için bir mesaj da taşıyor. Öte yandan Dünya Bankası’ndan<br />

Saroj Kumar Jha, ülkelerin yaptığı reformlarla ciddi adımlar attığını ve 2015’in<br />

iyi bir yıl olduğunu söylüyor. Eskiden yerel bir girişimci işe başlayabilmek<br />

için bölgede ortalama 276 güne ihtiyaç duyarken şu an bu rakam 8 günde<br />

indi. Görüldüğü gibi bölge her anlamda gelişiyor. Kimi ülke çok daha fazla<br />

gelişirken kimisinin gelişimi biraz daha yavaş oluyor. İşte 5 Hazar ülkesinin<br />

ekonomik durumunun kuş bakışı görünüşü.<br />

FIGEN AYPEK AYVACI<br />

26<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

AZERBAYCAN<br />

NÜFUS 9,5 MILYON<br />

GSYİH 75,2 MILYAR $<br />

ULUSLARARASI REKABET GÜCÜ<br />

AZERBAYCAN’IN HEDEFİNDE<br />

Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) Başkanı<br />

Rövnag Abdullayev, “Ekonomik geleceğimiz sadece<br />

bizim stratejimize ve sonuçlarımıza bağlı değil”<br />

diyor. Yani bölgedeki diğer ülkelerin performanslarına<br />

dikkat çekiyor. Evet, Hazar coğrafyası ülkelerinin nasıl<br />

aynı tarihsel kökleri paylaşmaları kaderleri ise aynı ekonomik<br />

geleceği paylaşmak ya da birlikte inşa etmek de kaderleri.<br />

Abdullayev aynı zamanda tüm bölge için tek bir ekonomik<br />

planın mümkün olmayacağını ama kolektif stratejiler<br />

üzerinde daha fazla sinerjinin realist olacağını belirtiyor. Bu<br />

yüzdendir ki Azerbaycan kendi ekonomik programlarını<br />

oluşturup ülke ekonomisini övgüye değer bir şekilde yukarıya<br />

çekmeyi başardı ve neredeyse aşırı yoksul bir kesimi<br />

ortadan kaldırdı. Ayrıca lojistik ve doğal gaz boru hattı pro-<br />

jelerinde kaynak ülke olarak bölgede etkin bir şekilde yer<br />

almayı başardı. Ancak diğer Hazar ülkelerinde olduğu gibi<br />

Azerbaycan’ın da ekonomik büyümedeki en büyük açmazı<br />

ekonomik çeşitlilik. Petrol fiyatlarının olağanüstü bir şekilde<br />

düşmesi petrol üreticisi ülkelerin ekonomileri üzerinde<br />

ciddi baskılar oluşturdu ve neticesinde üretici ülkeler milyarlarca<br />

dolar gelir kaybına uğradı. Bu durumdan maalesef<br />

Azerbaycan da etkilendi. Yani Azerbaycan, düşük petrol<br />

fiyatı ile yaşamak zorunda olan ülkelerden biri.<br />

Azerbaycan ekonomisinin 1995-2013 yılları arasında altın<br />

çağını yaşadığını söyleyebiliriz. Ülkenin sergilediği güçlü<br />

ekonomik performans refah ortamını, orta sınıfın büyümesini<br />

ve yoksulluğun 2000’li yılların başında yüzde 50’den<br />

2012’de yüzde 6’ya gerilemesini beraberinde getirdi. Yoksul-<br />

AZERBAYCAN’IN EN FAZLA IHRACAT YAPTIĞI ILK 10 ÜLKE (MILYON $)<br />

GENEL TOPLAM 23827 23904 217<strong>40</strong><br />

2012 2013 2014<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

27


<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />

luk seviyesi daha sonra yüzde 3’ün altına indi. Azerbaycan,<br />

doğrudan yabancı sermaye çekme konusunda diğer bölge<br />

ülkelerine göre oldukça başarılı oldu ve 2004 yılında Birleşmiş<br />

Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD)<br />

tarafından hazırlanan “Doğrudan Yabancı Yatırım Performansı<br />

Endeksi”nde 1<strong>40</strong> ülke arasında birinci sırada yer aldı.<br />

2002-2013 yılları arasındaki büyüme ortalaması yüzde 12,3<br />

olan Azerbaycan’ın bu yüksek performansının temel nedeni<br />

elbette doğal kaynaklara dayalı bir ekonomiye sahip olması.<br />

Ne var ki petrol fiyatlarının düşüşe geçmesiyle gelirler de<br />

azalmaya başladı. Ve Azerbaycan’ın 2015 yılındaki büyümesi<br />

yüzde 1,1 olarak gerçekleşti. İyi haber; Azerbaycan<br />

hükümeti ekonomik rekabeti önceliği yaptı ve kapsamlı reformlarla<br />

büyümeyi sürdürmeyi planlıyor. Devalüasyon ise<br />

Azerbaycan’ın aldığı en önemli karar oldu. Ülkenin devalüasyon<br />

kararı ve IMF’ye kredi başvurusu uzmanlar tarafından<br />

yerinde hamleler olarak nitelendiriliyor. Özellikle IMF<br />

kredi başvurusu ile Azerbaycan’ın dünyadaki kredibilitesi<br />

Reel GSYİH büyüme oranı (%) 2,8<br />

Nüfus artış hızı (%) 1.0<br />

Kişi başına GSYİH ($ SAGP) 17.781<br />

Enflasyon oranı (%) 1,5<br />

İşsizlik oranı (%) 5.4<br />

İhracat (fob-milyar $) 28,3<br />

İthalat (fob-milyar $) 9,3<br />

Uluslararası rezervler (milyar $) 15,5<br />

Kamu borç yükü/GSYİH (%) 8,9<br />

Azerbaycan’daki Türk sermayeli firma sayısı 2665<br />

artacak. Kamu bazında devalüasyon elbette halkı kemer<br />

sıkmaya zorlasa da daha güçlü bir ekonomi, daha güçlü bir<br />

gelecek ve Azerbaycan’ın dünya ile rekabet edebilmesi için<br />

bu gerekli. Devalüasyon sayesinde iç yatırımlar artacak<br />

ve bu dış ticaret dengesine olumlu yansıyacak. Bu durum<br />

Azerbaycan’ın ekonomisini çeşitlendirebilmesi için büyük<br />

bir fırsat. Azerbaycan dahil Hazar Bölgesi ülkelerinin ekonomilerini<br />

çeşitlendirmeleri, sosyal ve iktisadi yönden gelişmeleri<br />

gerekiyor.<br />

2013 yılında petrol dışı ihraç ürünlerinin toplam ihracattaki<br />

yerinin yüzde 6 olduğunu düşündüğümüzde Azerbaycan’ın<br />

sanayi alanında ciddi adımlar atması gerektiği ortaya çıkıyor.<br />

Gerçi 2006 yılından beri ekonomide çeşitliliğin sağlanması<br />

amacına yönelik yapılan çalışmalar 2015’te meyvesini<br />

verdi. Petrol dışı gelirler 2015 yılı GSYİH’sinin yüzde<br />

68’ini oluşturuyor. Öte yandan petrol dışı sektörde son 5<br />

yılda yüzde 8,8’lik bir büyüme ortalamasının yakalanması<br />

Azerbaycan’ın ekonomiyi çeşitlendirme konusundaki kararlılığının<br />

ve hedefine ulaşacağının bir göstergesi. Petrol<br />

dışı sektörün gelişiminin devam etmesi için Azerbaycan<br />

hükümeti 2014 yılında Sosyoekonomik Gelişim Programı’nı<br />

yürürlüğe koydu. 2014-2018 yılları arasında devam etmesi<br />

planlanan program dahilinde kırsal bölgelerin üretime<br />

katkı yapacak duruma gelmesi amaçlandı ve bugüne kadar<br />

31,9 milyar dolar değerinde yatırım sağlandı. Özellikle Güney<br />

Gaz Koridoru ile Avrupa’ya doğal gaz tedarik edecek<br />

olan Azerbaycan’ın kaynak tabanlı kalkınmanın dışına<br />

çıkarak sanayileşmenin de yolunu açması için elinde önemli<br />

bir fırsat bulunuyor: petrol gelirinden elde ettiği kaynak.<br />

Bu kaynağı etkili bir şekilde kullandığı takdirde ülkenin<br />

uluslararası rekabet gücü artacak. Bölgede inşa edilen<br />

uluslararası ticaret yolları ise bölgedeki ticaret hacmini<br />

ciddi boyutlarda artıracak ve Azerbaycan’ın yeni pazarlara<br />

yönelmesini sağlayacak.<br />

28 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

KAZAKİSTAN<br />

NÜFUS 17,2 MILYON<br />

GSYİH 217,9 MILYAR $<br />

KAZAKİSTAN’IN AYDINLIK YOLU GELECEĞE GİDEN YOL<br />

alanım var ve geleceğe açık bir yolum” deniyor<br />

Kazakistan ulusal marşında. Evet, Kazakistan<br />

“Sınırsız<br />

geniş coğrafyaya yayılmış bir ülke ve sahip olduğu<br />

kaynaklar nedeniyle parlak bir geleceği var. Ancak<br />

petrol fiyatlarındaki düşüş geleceğe yönelik yaptığı hazırlıklarını<br />

gözden geçirmesini gerektiriyor. Petrol rezervleri<br />

bakımından dünyanın 12. ülkesi ve günde 1 milyon 719 varil<br />

çıkartarak üretici ülkeler arasında ise 18. ülke konumunda<br />

olan Kazakistan’ın büyümesi düşüyor. 2014 yılında yüzde 4,3<br />

olarak gerçekleşen gayri safi milli hasılasının 2015’te yüzde<br />

1,3 olacağı öngörülüyor. Yani ülke ekonomisinin 41,3 trilyon<br />

tenge ya da 223 milyar ABD doları olarak gerçekleşmesi planlanıyor.<br />

Kazaklar peki şimdi ne yapsın?<br />

Kazakistan’ın politik yapısının stabil olması ekonomik durumu<br />

için pozitif bir ortam yaratıyor. Petrol fiyatları düşerken<br />

AYDINLIK YOL’UN 7 HEDEFI<br />

1. Lojistik-ulaştırma altyapısının geliştirilmesi. Ülkenin<br />

doğusunda lojistik merkezin, batısında ise denizyolu<br />

altyapısının yapımına devam edilmesi.<br />

2. Sınaî altyapının geliştirilmesi. KOBİ üretimlerinin<br />

geliştirilmesi ve ilave yatırımların oluşturulmasına<br />

yönelik taşrada yeni sanayi bölgelerinin oluşturulması.<br />

3.Enerji altyapısının geliştirilmesi.<br />

4.Konut su ve ısıtma şebekeleri altyapısının<br />

modernizasyonu. 2020 yılına kadar bütün finansman<br />

kaynaklarından yıllık en az 200 milyar tenge tahsis<br />

edilmesiyle asgari 2 trilyon tenge toplam yatırım<br />

ihtiyacı bulunuyor.<br />

5.Konut altyapısının güçlendirilmesi. Devlet kiralık<br />

sosyal konut inşa edecek ve bunları vatandaşa satın<br />

alma hakkıyla birlikte uzun vadeli olarak kiraya<br />

verecek. Bu nedenle 2015-<strong>2016</strong> yılları zarfında kiralık<br />

konut inşası için sağlanan finansman 180 milyar tenge<br />

artırılacak.<br />

6. Sosyal altyapının geliştirilmesi. Virane okul ve<br />

üçlü eğitim sorununun çözülmesi. Bu alana ilave<br />

70 milyar tenge aktarılması. Okul öncesi eğitim<br />

kurumlarında yer bulunmaması sorununun köklü bir<br />

şekilde çözülmesi için 3 yıl zarfında ilave olarak 20<br />

milyar tenge tahsis edilmesi. Sanayileşme programı<br />

çerçevesinde belirlenen 10 üniversite için 2017 yılına<br />

kadar 10 milyar tenge kaynak tahsis edilmesi.<br />

7.Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve iktisadi<br />

canlılığın desteklenmesi konusundaki çalışmalara<br />

devam edilmesi.<br />

Kazakistan hükümeti önemli bir adım attı ve kritik öneme sahip<br />

sosyal harcamaları koruyabilmek ve negatif etkiyi azaltabilmek<br />

için mali uyum süreci başlattı. Öte yandan Kazakistan<br />

ilk devalüasyonunu 2014 Şubat ayında yapsa da 2015’te yaptığı<br />

devalüasyon hatırlardan hiç silinmeyecek. En büyük ticari<br />

partneri olan Rusya ve Çin’in para birimlerine uyum sağlamaya<br />

çalışan Kazakistan’ın bu devalüasyonla para birimi tenge<br />

yüzde 26 değer kaybetti. Öte yandan hükümetin 2014-2015 için<br />

ortaya koyduğu 5,5 milyar dolarlık ekonomik destek programı<br />

banka sektöründeki kredi problemine yardımcı olurken KOBİ<br />

düzeyindeki şirketlere de fayda sağladı. Ancak petrol fiyatları<br />

hükümetin bu kararından sonra da düşmeye devam ettiği<br />

için 2015-2017’yi kapsayan yeni bir ekonomik destek programı<br />

daha açıklandı. Hem de bu sefer programın sağladığı fonun<br />

14 milyar dolar olduğu belirtildi. Hükümet bu destekle uluslararası<br />

finans kurumlarını finanse etmeyi, KOBİ’leri desteklemeyi,<br />

sosyal ve ulaşım altyapısını inşa etmeyi amaçlıyor. Bu<br />

programın adı ise çok manidar: Aydınlık Yol (Nurly Zhol) ya<br />

da Geleceğe Giden Yol. İşte Kazak hükümeti petrolün sunduğu<br />

geleceği bu şekilde teminat altına almayı planlıyor.<br />

Öte yandan Kazakistan’ın 2020’ye yönelik oluşturduğu ulaştırma<br />

stratejisi raylı sistem, kara yolu ve hava yolunda önemli<br />

adımları barındırıyor. Güney Asya ve Çin’in büyüyen pazarlarını<br />

Rusya ve Avrupa’ya bağlayan stratejik bir potansiyele<br />

sahip olan Kazakistan, Dünya Bankası’nın lojistik raporuna<br />

göre 160 ülke arasında 88. sırada yer alıyor. 2012 yılında 17,8<br />

milyon ton olarak gerçekleşen Kazakistan üzerindeki transit<br />

mal ticaretinin yüzde 15’ini Çin oluşturuyor. Özbekistan ve<br />

Gürcistan yüzde 9’ar paya sahipken aslan payı ise yüzde 50’lik<br />

bir oranla Rusya’ya ait. Rusya’nın mali durumu bu hacimdeki<br />

ticari ilişkiyi negatif etkileyecek olsa da uzmanlar <strong>2016</strong> ve 2017<br />

için iyimserler. Petrol fiyatlarındaki ve dış talepteki kademeli<br />

toparlanma nedeniyle Kazakistan gayri safi milli hasılasının<br />

yükselişe geçeceği beklentisi hakim ve bu yıl büyümenin 3,25<br />

olacağı öngörüsü kulağa hoş geliyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

29


<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />

ÖZBEKİSTAN<br />

NÜFUS 31 MILYON<br />

GSYİH 183,9 MILYAR $<br />

ÖZBEK MODELİ EKONOMİYE CAN VERECEK<br />

ÖZBEKISTAN’IN ÖNCELIKLI OLARAK TAMAMLAMAK<br />

ISTEDIĞI 5 PROJE<br />

1 yüksek hızlı tren hattı / Buhara’ya giden “Afrosiyob”<br />

2 adet 450 MW’lık buhar ve gaz türbinleri<br />

6 milyar metreküp kapasiteli üç adet kükürt giderme<br />

ünitesi / Mubarek Doğal Gaz İşleme Tesisi<br />

70 bin ton bakır işleme kapasiteli eritme ocağının<br />

devreye sokulması / Almalık Demir-Çelik Fabrikası<br />

1 milyon tona çıkarılacak üretim kapasitesi / Dzijak<br />

vilayetinde kurulu çimento fabrikası<br />

‘Aveo’nun (T-250) üretime geçirilmesi / “Uzbekistan<br />

GM” A.Ş.’de yeni araba modeli<br />

Geniş pamuk tarlalarının vatanıdır Özbekistan.<br />

Pamuk Özbekistan’da ne kadar beyazsa Orta<br />

Asya’nın kalbi sayılan başkent Taşkent de aksine<br />

o kadar renklidir. Bir zamanlar İpek Yolu’nun en<br />

önemli ticaret merkezlerinden biri olan Taşkent’te 2 milyon<br />

700 bin kişi yaşıyor ve 2 bin yıllık bir geçmişinin üzerine<br />

bugün Özbekistan ekonomisi yeniden inşa ediliyor. Petrol<br />

bakımından Kazakistan kadar şanslı olmayan Özbekistan,<br />

petrol rezervi bakımından dünyadaki 48. ülke ve üretim<br />

bakımından da 51. sırada yer alıyor. İş doğal gaza gelince ise<br />

şans Özbekistan’dan yana. Doğal gaz rezervleri bakımından<br />

dünya 10.’su, üretimde ise dünya 13.’sü olan Özbekistan,<br />

pamukta ise dünya birincisi ve ülkede geçtiğimiz yıl 3 milyondan<br />

fazla pamuk üretimi gerçekleştirildi.<br />

2014 öncesi Asya ülkelerinin birçoğunun yaşadığı hızlı büyüme<br />

rüzgarından elbette Özbekistan da nasibini aldı ve ülke<br />

2014’te yüzde 8,1 büyüdü. 2015 yılında ise Özbekistan diğer<br />

bölge ülkeleriyle aynı kaderi paylaşmadı ve Özbekistan’ın<br />

büyümesi 2014’e yakın bir seviyede, yüzde 8 olarak devam<br />

etti. Özbekistan Devlet Başkanı İslam Karimov da 2015 yılı<br />

değerlendirmesinde buna dikkat çekti ve “Dünya ticaretinin<br />

büyüme temposunun yavaşlamasına ve dış talebin azalmasına,<br />

önemli ihracat ürünlerine dünya fiyatlarında düşüş yaşanmasına<br />

rağmen, Özbekistan dış ticaret cirosunun pozitif<br />

bakiyesine ulaşmayı başardı. Bu ise devlet rezervlerinin büyümesini<br />

sağladı” dedi. Ayrıca Dünya Bankası verilerine göre<br />

özellikle iş yapma kolaylığı bakımından ilerleme gösteren ilk<br />

10 ülke arasına girmeyi başaran Özbekistan küresel sıralamada<br />

ise 122 ülke arasında 87. sırada yer alarak bu rakamı da<br />

başarı hanesine yazdırdı.<br />

Özbekistan’ın en fazla ticaret yaptığı ülkelere gelince Çin,<br />

Kazakistan, Rusya ve Türkiye ilk dört sırada yer alıyor. Bu<br />

ülkelerin büyümelerinde meydana gelen düşüş maalesef<br />

Özbekistan’ın da büyümesini doğrudan etkiliyor. Öte yandan<br />

2015 yılında doğal gaz fiyatlarında yüzde 24, bakırda yüzde<br />

14, pamukta yüzde 13 ve altında yüzde 5’lik uluslararası düşüş<br />

Özbekistan’ın ihracat gelirlerinin düşmesine sebep oldu.<br />

Bu durumun, bahsi geçen ticaret ortaklarından gelen talep<br />

düşüklüğü ile birleşmesiyle Özbekistan ekonomisi daha<br />

önemli bir sonuçla karşılaştı. Bütün bunlar küresel ekonomideki<br />

gidişatın Özbek ekonomisine yansıması. Peki ülke<br />

içinde neler yapılıyor? Özbekistan’ın tam anlamıyla yeniden<br />

yapılanma sürecine girdiğini söylemek yerinde olur. Özbek<br />

Modeli olarak adlandırılan bu süreçte sanayi alanlarının<br />

teknik ve teknolojik yenilenmesi, ülke ekonomisinin yeniden<br />

yapılandırılması ile ilgili projelerin hayata geçirilmesine yönelik<br />

yatırım teşviki gibi çalışmalar yürütüldü. Ayrıca 2015’te<br />

15,8 milyar ABD dolarına eşdeğer finansman kaynaklarından<br />

yatırım teşviki yapıldı.<br />

<strong>2016</strong> yılı için ise Özbek Modeli ile sosyoekonomik kalkınmanın<br />

temel önceliklerini belirleniyor. Bu modelde<br />

üretimin kesintisiz bir şekilde teknolojik ve teknik olarak<br />

yenilenmesinin yanı sıra iç rezervlerin sürekli aranması,<br />

ekonomide derin yapısal reformların hayata geçirilmesi,<br />

sanayinin modernizasyonu ve çeşitlendirilmesi kriterleri<br />

ana referans olarak belirlendi. Anlaşılan o ki küresel ortam<br />

ne olursa olsun Özbek Modeli tüm kaynaklarını seferber<br />

ederek güçlü bir şekilde hazırlıklarını yapıyor ve şimdiden<br />

hedef belirlemiş durumda: 2030 yılında GSYİH’nin iki katına<br />

ulaşmak.<br />

30 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

KIRGIZİSTAN<br />

NÜFUS 5,8 MILYON<br />

GSYİH 7,2 MILYAR $<br />

ALTINA DAYALI EKONOMİ ALTIN BİR EKONOMİ OLMUYOR<br />

Dünya Mutluluk Raporu 2015 sıralamasına göre<br />

Kırgızistan 158 ülke arasında 77. sırada yer alıyor,<br />

yani Türkiye’nin hemen altında. Ancak ülke ekonomisi<br />

olarak kıyasladığımızda Türkiye dünyanın<br />

18. en büyük ekonomisine sahipken Kırgız ekonomisi 147.<br />

sırada. Rapora göre çok mutlu olmayan Kırgızların ekonomik<br />

büyüklüğü de mutluluk getirecek ölçüde gözükmüyor.<br />

Belki para saadet getirmiyor olabilir ama Kırgız ekonomisinin<br />

önümüzdeki yıllarda yaşayacağı iyileşme mutluluk<br />

skoruna da yansıyabilir. Neden olmasın...Öte yandan<br />

Kırgızistan’ın yaşayacağı ekonomik refah, halkını mutlu<br />

etmese de ülkeyi rahata kavuşturacaktır.<br />

Gönüllere taht kuran Selvi Boylum Al Yazmalım’ın dünyaca<br />

ünlü yazarı Cengiz Aymatov gibi büyük bir zenginliğe<br />

sahip Kırgızistan’ın ekonomik zenginliğe nasıl kavuşacağının<br />

cevabı ise İpek Yolu’nda gizli. Çünkü Kırgızistan<br />

bu yolda transit ülke ve Orta Asya’daki bu yükselişten<br />

nasibini alarak Aymatovlu zenginliğine bir de ekonomik<br />

zenginlik katabilir. Yeni İpek Yolu, Çin’in üretim kapasitesini<br />

Avrupa’nın tüketim pazarına bağlıyor ve Kırgızistan<br />

kelimesi Çincede refah, mutluluk ve başarı anlamına<br />

geliyor ve İpek Yolu’nun yeniden canlandırılması ile ülke<br />

anlamına uygun bir ekonomik güce sahip olacak gibi.<br />

Ancak hayaller İpek Yolu olsa da gerçekler şu an için Rus<br />

ekonomisi. 2015 yılında yüzde 3,5 büyüyen Kırgızistan<br />

da Rus ekonomisinin karabasanı altında. Bu nedenle<br />

Kırgızistan <strong>2016</strong> yılı öngörülerini yeniden revize etmek<br />

GSYİH BÜYÜME ORANLARI VE TAHMİNLER<br />

%6<br />

%10,5<br />

%3,0<br />

2010 2011 2012 2013 2014 2015 <strong>2016</strong> 2017<br />

%-0,5<br />

%-0,15<br />

KIRGIZISTAN’IN EKONOMIK BÜYÜME RAKAMLARINI ARTIRMAK<br />

IÇIN ATABILECEĞI ADIMLAR<br />

• Yatırım ve iş ortamını geliştirmek<br />

• İşçi maliyetlerini düşürmek<br />

• İşgücü niteliğini arttırmak<br />

Kaynak: Dünya Bankası Kırgızistan Raporu (2014)<br />

%4,0 %4,5<br />

%6<br />

durumunda. Ekonomi Bakanı Arzıbek Kojoşev de<br />

Kırgızistan’ın <strong>2016</strong> yılında yüzde 5,2 büyüme hedefine<br />

ulaşmasının zor olacağını yakın zamanda dile getirdi.<br />

2015’e geri döndüğümüzde ise Kırgızistan’ın sanayide<br />

gösterdiği performans kayda değer. Asya Kalkınma<br />

Bankası’na göre Kırgız sanayisi madencilik ve mal imalatı<br />

yoluyla yüzde 22,5 büyüdü. Ticaret yüzde 5,8 genişlerken<br />

tarım da yüzde 2,4 oranında büyüdü.<br />

Kırgızistan ekonomisinin en önemli kozu ise altın. Ancak<br />

petrole ve doğal gaza dayalı büyüyen diğer Hazar ülkeleri<br />

gibi Kırgız ekonomisinin de altına dayalı büyümesi<br />

ekonomik çeşitlilik için risk oluşturuyor. Altının bugün<br />

sunduğu fırsatın gelecekte devam etmemesi Kırgız ekonomisini<br />

darboğaza sürükleyebilir. Bu nedenle de İpek<br />

Yolu’nun bir parçası olan Kırgızistan’ın bu yol üzerinde<br />

ticaret yapabileceği üretimi gerçekleştirmesi gerekiyor.<br />

Öte yandan altyapı ve enerji sektöründe oluşturulan<br />

geniş yatırım programı için özellikle Çin’den alınan krediler<br />

yüzünden ülkenin borcu epey yüksek düzeyde. Öte<br />

yandan Çin’in yaptığı altyapı yatırımları uzun vadede<br />

Kırgızistan ekonomisi için olumlu olsa da tek taraflı bir<br />

bağımlılığı getirmesi sebebiyle üzerinde düşünülmesi gereken<br />

önemli bir risk. Ancak Kazakistan ekonomisi için<br />

iyi bir haber vermek gerekirse, ülke Ocak ayı sonundan<br />

itibaren 6 bin çeşit tarım, gıda ve tekstil ürününü Avrupa<br />

Birliği’ne gümrüksüz ihraç edebilecek.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

31


<strong>HAZAR</strong> BÖLGESİ ÜLKELERİ<br />

TÜRKMENİSTAN<br />

NÜFUS 5,8 MİLYON<br />

GSYİH 47,9 MİLYAR $<br />

TÜRKMENİSTAN’DA BÜYÜYEN BİR ÖZEL SEKTÖRE<br />

İHTİYAÇ VAR<br />

Birleşmiş Milletler’in ‘Dünyanın Ekonomik Durumu<br />

ve Beklentiler <strong>2016</strong>’ raporuna göre Türkmenistan<br />

büyük bir alkışı hak ediyor. Çünkü rapor<br />

Türkmenistan’ın <strong>2016</strong>-2017 yıllarında bölgedeki en<br />

yüksek büyüme performansını göstereceği ve sırasıyla yüzde<br />

10,5 ve 9,9 büyüyeceği tahmininde bulunuyor. Elbette bu<br />

büyümede Türkmenistan’ın dünya doğal gaz rezervlerinde<br />

dördüncü büyük ülke olması sebebi etkili. Doğal gaz gelirleri<br />

ile yüksek bir büyüme yakalayan Türkmenistan’ın 2015 yılı<br />

büyüme oranı da yüzde 8,5 rakamıyla göz kamaştırıcı.<br />

Türkmenistan doğal gaz rezervi bakımından dünyanın<br />

dördüncüsü olsa da pazarlara ulaşma bakımından kısıtlı<br />

seçeneklere sahip. 2009 yılında doğal gaz iletimi konusunda<br />

Rusya ile düştüğü anlaşmazlık da bu durumu ortaya<br />

koydu ve Rusya üzerinden yürütülen ihracat yolu kapandı.<br />

Burada oluşan açığı ise Çin kapatarak Türkmenistan’ın<br />

doğal gazda en önemli müşterisi oldu. Çin’in 2020’ye kadar<br />

Orta Asya’dan yaptığı doğal gaz ithalatını yıllık 80 milyar<br />

metreküpe çıkaracağı ve 2021’e kadar da Türkmenistan’dan<br />

alımını 65 milyar metreküpe çıkaracağı senaryolarını düşündüğümüzde<br />

Çin’in Türkmenistan ekonomisi için iyi bir<br />

alternatif olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Ancak doğal gazdan<br />

gelen bu kazanç ne olacak? İşte asıl mesele bu. Türkmenistan<br />

aslında bunun çalışmalarına 2000 yılında başladı ve on yıllık<br />

bir “Sosyal ve Ekonomik Dönüşüm Stratejisi” ortaya koyarak<br />

yüksek üretim hedefi belirledi. Daha sonra bu strateji<br />

2020 yılına kadar uzatıldı. Öte yandan rekabet diğer Hazar<br />

ülkelerinde olduğu gibi Türkmenistan’ın da gündeminde ve<br />

2013 yılında bir özelleştirme programı ortaya konarak 2020<br />

yılına kadar KOBİ’lerin ekonomideki paylarının artırılması<br />

ile rekabet güçlerinin de artırılması hedefleniyor. Öte yandan<br />

Türkmenistan taşımacılık altyapısının geliştirilmesi<br />

için de önemli yatırımlarda bulunuyor. 2014 yılında açılan<br />

Kazakistan-Türkmenistan-İran demiryolu yıllık 5 milyon<br />

tonluk kargo taşıma kapasitesine sahip. Bu hatla birlikte İran<br />

üzerinden Ortadoğu’ya bağlanan Türkmenistan diğer taraftan<br />

da Pasifik Okyanusu limanlarına açılmayı başardı. Bu hat için<br />

2050 planı ise 50 milyon ton yük taşıma kapasitesine ulaşmak.<br />

Çin’deki ve Rusya’daki ekonomik yavaşlama da<br />

Türkmenistan’ı yeni pazarlar aramaya yöneltiyor. O yüzden<br />

hem lojistik hem de boru hatları yapımında Türkmenistan’ın<br />

alternatifler üzerinde düşünmesi gerekiyor. Uzun zamandır<br />

düşen hidrokarbon fiyatlarına rağmen Türkmenistan’ın<br />

yüksek performans sergileyebilmesi özellikle Çin’in<br />

Türkmenistan’dan yaptığı ithalattan kaynaklanıyor. Ancak<br />

bu yine Türkmenistan’ı Rusya gibi tek bir pazardan Çin gibi<br />

tek bir pazara bağlı kalmaktan ötesine geçirmiyor. Mevcut durumunu<br />

iyi kullanan bir Türkmenistan güçlü yapısal reformlarla<br />

önemli kazanımlar sağlayabilir. Bu nedenle sadece hammadde<br />

ihraç etmenin ötesine geçerek üretime de odaklanmalı,<br />

ekonomik çeşitliliği bir an evvel sağlamalı. Etkili bir banka ve<br />

finans sektörünün oluşturulması piyasa kurumlarının gelişmesinin<br />

önemli şartlarından. Kamu maliyesinin stratejik bir<br />

şekilde yönetimi ise hidrokarbon gelirlerinin etkili bir şekilde<br />

kullanımı için olmazsa olmaz.<br />

İşte bütün bunları sağlamayı başaran bir Türkmenistan için<br />

önemli bir ihtiyaç da yabancı yatırımın gelmesi kalıyor. Zaten<br />

halihazırda ekonomideki devlet hakimiyetinden vazgeçmeye<br />

yönelik reformlar başlatılmış durumda. Son olarak sözü<br />

Uluslararası Finans Kurumu (IFC) Avrupa ve Orta Asya<br />

Direktörü Tomasz Telma’ya bırakalım: “Dinamik bir özel<br />

sektörün ülke büyümesine yardım edeceğini, iş imkanı yaratacağını<br />

ve diğer pazarlarla entegrasyonu teşvik edeceğine<br />

inanıyoruz.”<br />

32 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


ENERJI PIYASALARI BILGI NOTU<br />

ILE ENERJI PIYASALARINI<br />

YAKINDAN TAKIP EDIN!<br />

BÜLTENIMIZE<br />

ÜYELIK IÇIN<br />

enerji@hazar.org<br />

www.hazar.org


ANALİZ<br />

TÜRKİYE-İRAN<br />

TÜRKIYE-İRAN ENERJI<br />

İLIŞKILERININ GELECEĞI<br />

Dünya doğal gaz piyasalarındaki değişim ve<br />

yenilenebilir enerjinin hızlı yükselişi uzun yıllardır<br />

üretici ülkelerin sahip olduğu müzakere gücünü artık<br />

tüketici ülkelere veriyor.<br />

EMİN EMRAH DANIŞ<br />

HASEN ENERJİ MERKEZİ<br />

Enerji, bölgenin iki büyük ve köklü<br />

devleti olan Türkiye ve İran arasındaki<br />

ilişkilerde son yıllarda önemi<br />

giderek artan bir gündem maddesi<br />

haline geldi. Hidrokarbon kaynakları<br />

açısından bölgenin en zengin ülkesi ile en<br />

fakir ülkesi arasındaki enerji işbirliği ilişkisi<br />

karşılıklı çıkar ve eşitliğe dayanması<br />

gerekirken aksine aradaki ilişkinin kaynak<br />

zenginliği açısından olduğu gibi işbirliği<br />

açısından da dengesiz bir yapıda olduğu<br />

görülüyor.<br />

Türkiye-İran enerji ilişkilerini ve ilişkilerin<br />

geleceğini değerlendirmeden önce her<br />

iki ülkenin enerji sektörüne göz atmakta<br />

fayda var.<br />

İRAN: ENERJIDE RÜYADAN GERÇEĞE<br />

Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz<br />

rezervlerine sahip ülkelerinden birisi olan<br />

İran’ın petrol ve doğal gaz üretimi sahip<br />

olduğu rezervler ile kıyaslandığında düşük<br />

sayılabilecek bir seviyede.<br />

BP verilerine göre, İran sahip olduğu 157,8<br />

milyar varillik kanıtlanmış petrol rezerviyle<br />

dünyadaki rezervlerin yüzde 9,3’üne sahip.<br />

Fakat 2011 yılından sonra artan yaptırımlar<br />

nedeniyle ülkenin petrol üretiminde çok<br />

ciddi düşüş yaşandığı görülüyor.<br />

OPEC verilerine göre, İran’ın yaptırımlar<br />

öncesi 2008 yılında ortalama petrol üretimi<br />

4,05 milyon varil/gün olurken ortalama<br />

petrol ihracatı 2,57 milyon varil/gün olarak<br />

34<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

İran’ın mevcut üretim ve ihracatını<br />

yaptırımlar sonrasında çok büyük<br />

miktarlı ve hızlı bir şekilde<br />

arttırması pek mümkün değil.<br />

Bunun temel nedeni ise ülkenin<br />

yabancı yatırımlara ve teknolojiye<br />

ihtiyacının olması.<br />

anlaşmadaki şartların yerine getirilmesi sonrası Ocak ayı<br />

ortasından itibaren İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılması,<br />

İran’ın dünya petrol ve doğal gaz piyasalarına tekrar<br />

önemli bir oyuncu olarak geri dönmesi sürecini başlattı.<br />

Petrol fiyatları geçtiğimiz 20 ayda yüzde 75’e yakın değer<br />

kaybetti ve düşük petrol fiyatları, tüm üretici ülkelerin<br />

ciddi ekonomik darboğazla karşı karşıya kalmasına neden<br />

olurken küresel petrol arz fazlasına yönelik endişeler İran’a<br />

yönelik yaptırımların kaldırılmasıyla birlikte petrol fiyatları<br />

üzerindeki baskının artmasına neden oldu.<br />

gerçekleşmişti. Yaptırımlar sonrası ülkenin petrol üretimi<br />

ve ihracatı hızla geriledi ve 2014 yılında ortalama petrol<br />

üretimi 3,177 milyon varil/gün seviyesine inerken ortalama<br />

petrol ihracatı ise 1,109 milyon varil/güne geriledi. Bir diğer<br />

ifadeyle 2008 yılına göre İran’ın ortalama petrol üretimi<br />

2014 yılına gelindiğinde yüzde 23, ortalama petrol ihracatı<br />

ise yüzde 56,9 düştü.<br />

İran’a uygulanan yaptırımlar ülkenin petrol üretimini ve<br />

ihracatını geriletmesinin yanı sıra arama ve üretim yatırımlarının<br />

da düşmesini beraberinde getirdi. İran’ın petrol<br />

üretiminde meydana gelen gerilemenin en önemli nedeni<br />

ihracattaki düşüş olmakla birlikte üretim yatırımlarındaki<br />

azalış da sahalardaki üretimin düşmesi ve yeni üretim kuyularının<br />

sayısındaki düşüş neticesinde toplam petrol üretimindeki<br />

düşüşü hızlandırdı.<br />

İran ve P5+1 ülkeleri arasında geçtiğimiz yıl imzalanan<br />

İRAN’IN PETROL ÜRETIMINDEKI ARTIŞI SINIRLI OLACAK<br />

Geçici verilere göre 2015 yılında İran’ın petrol üretimi<br />

ortalaması 2,85 milyon varil/gün, ortalama petrol ihracatı ise<br />

1,1 milyon varil/gün oldu.<br />

İran’ın mevcut üretim ve ihracatını yaptırımlar sonrasında<br />

çok büyük miktarlı ve hızlı bir şekilde arttırması pek<br />

mümkün değil. Bunun temel nedeni ise ülkenin yabancı<br />

yatırımlara ve teknolojiye ihtiyacının olması. Bu nedenle<br />

İran’ın üretimini İranlı yöneticilerin söylemlerinin aksine 1<br />

milyon varile yakın artırması teknik olarak şu aşamada zor<br />

görünüyor.<br />

<strong>2016</strong> yılının ilk 6 ayında İran’ın petrol üretiminde <strong>40</strong>0-450<br />

bin varile yakın bir artış, <strong>2016</strong>’nın tamamındaysa 650-700<br />

bin varil civarında bir artış olabileceği tahmin ediliyor. Yılın<br />

tamamına bakıldığında ise İran’ın petrol ihracatının sene<br />

sonunda 1,7 milyon varil seviyesine kadar yükselebileceği<br />

söylenebilir. Ülkenin toplam petrol üretiminin ise 3-3,5<br />

milyon varil civarında gerçekleşeceği öngörülüyor. Burada<br />

İran için en büyük sorun ise yaptırımlar sonrasında ülkenin<br />

petrol ihracatını artırmasının fiyatları daha da aşağıya<br />

çekecek olması. Bu aslında İran’ın bir nevi beklenen üretim<br />

seviyesini gerçekleştirmesi açısından da dezavantaj olarak<br />

ortaya çıkıyor. Çünkü fiyatların daha aşağı çekilmesi petrole<br />

yönelik yatırımları olumsuz olarak etkileyecek ve azaltacaktır.<br />

Bu nedenlerden dolayı önümüzdeki birkaç yılda İran<br />

kaynaklı arz artışı çok da büyük boyutlarda olamayacak.<br />

İRAN’IN DOĞAL GAZDA AĞIRLIĞI LNG OLACAK<br />

34 trilyon metreküplük kanıtlanmış doğal gaz rezerviyle<br />

dünyadaki rezervlerin yüzde 18,2’sini elinde bulunduran<br />

İran petrolde olduğu gibi doğal gazda da sahip olduğu potansiyeli<br />

değerlendiremiyor. Doğal gazda en büyük pazarı<br />

Türkiye olan ülke, Türkiye’ye yıllık 8-9 milyar metreküp<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

35


TÜRKİYE-İRAN<br />

arasında değişen miktarlarda doğal gaz ihracatı yapıyor.<br />

İran’ın 2004 yılında 89,6 milyar standart metreküp olan<br />

satılabilir doğal gaz (marketed production) üretimi 2014 yılı<br />

sonu itibariyle 212,8 milyar standart metreküpe yükselirken,<br />

ülkenin 2004 yılında 3,5 milyar standart metreküp olan<br />

ihracatı ise 2014 yılında 8,4 milyar standart metreküpe çıktı.<br />

İran, uzun yıllardır Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına,<br />

Pakistan’dan, Irak ve diğer yakın coğrafyasındaki ülkelere<br />

doğal gaz ihraç etmek için yeni boru hattı projeleri geliştirmeye<br />

çalışsa da gerek ülkeye uygulanan yaptırımlar gerekse<br />

ülkenin bu tür yüksek maliyetli boru hattı projelerini<br />

yapacak finansmana sahip olmaması nedeniyle söz konusu<br />

projeler söylemden öteye gidemedi.<br />

İran’ın petrolde olduğu gibi dünya doğal gaz piyasasında<br />

da oyun değiştirici olacağına yönelik birçok tahmin ve<br />

değerlendirme bulunsa da ülkenin kısa ve orta vadede<br />

dünya doğal gaz pazarında önemli bir aktör olması şu<br />

aşamada gerçekçi görünmüyor. İran hem petrol hem de doğal<br />

gaz üretim ve iletim altyapısını geliştirmek için finansmana<br />

ve yabancı yatırımlara ihtiyaç duyuyor. Yaptırımlar<br />

sonrasında yabancı yatırımcıları İran’a çekmek için yapılacak<br />

hukuki düzenlemelerin belirsizliği ve dünya doğal gaz<br />

piyasasında yaşanan yapısal değişimler, ülkenin doğal gaz<br />

ihracatında 2021’den önce kayda değer bir artış yaşanmasını<br />

güçleştiriyor.<br />

Küresel LNG piyasalarında Doğu Afrikalı üreticilerin, ABD<br />

ve Avustralya kaynaklı arz artışının önümüzdeki yıllarda<br />

piyasada gaz bolluğu yaşanmasına neden olacağı ve fiyatları<br />

baskılayacağı değerlendiriliyor. Bu durum İran’ın LNG<br />

ihracat opsiyonunda üretim sahalarının geliştirilmesi ve<br />

İRAN PETROL ÜRETIMI VE İHRACATI<br />

Üretim<br />

İhracat<br />

İran’ın petrolde olduğu gibi dünya<br />

doğal gaz piyasasında da oyun<br />

değiştirici olacağına yönelik birçok<br />

tahmin ve değerlendirme bulunsa da<br />

ülkenin kısa ve orta vadede dünya<br />

doğal gaz pazarında önemli bir aktör<br />

olması şu aşamada gerçekçi<br />

görünmüyor.<br />

36 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

İRAN DOĞAL GAZ ÜRETIMI VE İHRACATI<br />

TÜRKIYE’NIN İRAN’DAN DOĞAL GAZ İTHALATI<br />

Üretim İhracat Toplam İthalat İran<br />

terminal inşaatları için gereken süreleri nedeniyle petrolde<br />

olduğu gibi 2019-2021 döneminde LNG arz fazlasının<br />

olmasının beklendiği bir dönemde piyasaya giriş yapması<br />

bekleniyor.<br />

Öte yandan İran’ın alternatif boru hattı güzergahları olarak<br />

öne çıkan Pakistan ve diğer Orta Doğu’daki yakın komşularına<br />

yapacağı ihracat miktarlarının ise boru hatları tamamlansa<br />

bile yüksek miktarda olamayacağı öngörülüyor.<br />

Avrupa’ya boru hattı opsiyonu da yüksek yatırım maliyeti<br />

ve düşen gaz fiyatlarıyla nedeniyle kısa ve orta vadede<br />

mümkün görünmüyor.<br />

İran, sahip olduğu büyük petrol ve doğal gaz rezervleri ve<br />

ülkenin yabancı yatırımcılara olan ihtiyacı nedeniyle önemli<br />

bir oyun değiştirici olarak değerlendiriliyor. Fakat bununla<br />

birlikte piyasa koşulları ve teknik nedenlerden dolayı<br />

ülkenin orta vadede petrol ve gazda piyasaları etkileyecek<br />

boyutta bir üretim artışı sağlaması mevcut koşullarda çok<br />

gerçekçi değil.<br />

TÜRKIYE-İRAN ENERJI TICARETINDEKI DENGESIZLIK<br />

SÜRDÜRÜLEBILIR DEĞIL<br />

Türkiye, yaptırımların sıklaşmasıyla birlikte İran için<br />

petrol ve doğal gaz ihracatındaki en önemli ihracat pazarlarından<br />

birisi haline geldi. İran için Türkiye yakın ve talebi<br />

sürekli artan güçlü bir piyasa olmanın yanı sıra ülkenin<br />

yüksek fiyatlı gaz satışı yapabilmesi açısından da vazgeçilmez<br />

bir pazar durumunda. Türkiye ise geçtiğimiz yıllarda<br />

artan enerji talebinin karşılanmasında tedarik çeşitliliğini<br />

sağlamak için İran’dan gaz ithalatına yönelmişti ama bugün<br />

Türkiye bu anlaşmadan fayda sağlamak bir yana ciddi boyutta<br />

zarar etmeye başladı.<br />

Halihazırda Türkiye, boru hatlarıyla gaz aldığı üç ülke<br />

arasında en ucuz gazı Azerbaycan’dan, en pahalı gazı ise<br />

İran’dan alıyor. Türkiye, İran’ın doğal gazda tek partneri<br />

olmasına rağmen İran, bu durumu kendi lehine istismar<br />

ederek gaz ticaretinde kendi lehine dengesizliği devam ettiriyor.<br />

Anlaşma maddeleri uyarınca Türkiye’nin taleplerini<br />

sürüncemede bırakarak konunun Uluslararası Tahkim’e<br />

gitmesine yol açan İran, Türkiye’ye daha fazla gaz satışı<br />

Türkiye bölgenin en önemli doğal<br />

gaz ihracat pazarı olmaya devam<br />

ederken önümüzdeki yıllarda hayata<br />

geçirilecek boru hattı projeleriyle<br />

birlikte bölgesel enerji<br />

jeopolitiğindeki konumunu ve<br />

pazarlık gücünü arttıracak.<br />

karşılığında fiyat indirimi uygulanabileceği gibi teknik ve<br />

ticari açıdan gerçeklerle bağdaşmayan tekliflerde bulunarak<br />

Türkiye’nin haklı taleplerini görmezden gelme politikasını<br />

yıllardır devam ettiriyor.<br />

Türkiye geçtiğimiz ay İran’la Uluslararası Tahkim’de devam<br />

eden fiyat anlaşmazlığına ilişkin davayı kazandı ve geriye<br />

dönük uygulanacak şekilde İran’dan yüzde 13,3 ile 15,8 arasında<br />

indirim alma hakkını elde etti. Türkiye’nin İran’dan<br />

geriye dönük tahsil edeceği tutarın 2 milyar dolara yakın<br />

olacağı hesaplanıyor.<br />

Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda yeni bölgelerden boru<br />

hatları ve yeni LNG terminalleriyle arz çeşitliliğini attıracak<br />

olması İran’ın uzun vadede Türkiye piyasasında var olabilmek<br />

için tek taraflı faydaya dayanan bir fiyat politikası<br />

yerine her iki ülkenin de çıkarını gözeten, sağlam temellere<br />

dayalı bir enerji işbirliğine geçişi zorunlu kılacaktır.<br />

Türkiye bölgenin en önemli doğal gaz ihracat pazarı olmaya<br />

devam ederken önümüzdeki yıllarda hayata geçirilecek<br />

boru hattı projeleriyle birlikte bölgesel enerji jeopolitiğindeki<br />

konumunu ve pazarlık gücünü arttıracak. Türkiye doğal<br />

gaz piyasasından pay almak ve Türkiye ile enerji işbirliğini<br />

arttırmak isteyen ülkeler bugünkü hatalarının uzun vadeli<br />

sonuçlarını dikkate almak ve Türkiye’nin haklı taleplerini<br />

göz önüne almak zorundalar.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

37


İNFOGRAFİK<br />

HAVA TAŞIMACILIĞI SEKTÖRÜ<br />

TÜRKİYE YÜKSEK UÇUYOR<br />

Küresel hava taşımacılığının önemli noktalarından biri olan Türkiye’de<br />

havacılık sektörü hızla büyüyor. Airports Council International (ACI) Europe<br />

tarafından açıklanan sonuçlara göre İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı,<br />

yolcu sayısını yüzde 19,7 artırarak 10-25 milyonluk yolcu kategorisinde Avrupa<br />

birincisi oldu. Sabiha Gökçen Havalimanı kendi kategorisinde 2009 yılından bu<br />

yana ‘Avrupa’nın en hızlı büyüyen havalimanı’ olma özelliğini yine kaptırmadı.<br />

Atatürk Havalimanı ise 25 milyon ve üzeri yolcu kategorisinde yüzde 9,1<br />

büyümeyle Madrid Havalimanının ardından ikinci sırada yer aldı. Öte yandan<br />

Atatürk Havalimanı’nın ise iki yıl içerisinde Londra Heathrow Havalimanı’nı<br />

geçip kendi kategorisinde en tepede yer alacağı tahmin ediliyor.<br />

KÜRESEL HAVACILIK SEKTÖRÜNÜN EKONOMİK BÜYÜKLÜĞÜ<br />

Yaklaşık 700 milyar<br />

dolarlık yatırım<br />

sermayesi ile<br />

sektörün yatırımcılar<br />

için oluşturacağı<br />

kaynak<br />

Havayoluyla<br />

gerçekleştirilen<br />

uluslararası<br />

ticaretin miktarı<br />

38 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

Türkiye geneli yolcu trafiği<br />

181 milyon<br />

629 bin<br />

Türkiye geneli kargo trafiği<br />

891 bin ton<br />

Türkiye geneli<br />

uçak trafiği<br />

1 milyon<br />

815 bin<br />

Türkiye geneli yük trafiği<br />

(kargo+posta+bagaj)<br />

3 milyon ton<br />

BÖLGELERE GÖRE VERGİ SONRASI NET KAR<br />

HAVAYOLU SEKTÖRÜNDE KAPASİTE DEĞERLERİ<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

39


ANALİZ<br />

PETROL FİYATLARI<br />

PETROL<br />

FİYATLARINDA<br />

YENİ SENARYO<br />

2014 yılının Haziran ayında 115 dolar<br />

seviyesine kadar çıkan petrol fiyatları<br />

yılın ikinci yarısında ve 2015 yılında hiç<br />

kimsenin tahmin etmediği boyutlarda<br />

bir düşüş gösterdi. Şimdi ise yeni<br />

tahminler yapılıyor.<br />

DOÇ. DR. FATİH MACİT<br />

HASEN EKONOMİ MERKEZİ<br />

<strong>40</strong><br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

Fiyatlar 2014 yılının ikinci yarısında<br />

yüzde 53 düşerek 55 dolar düzeyine<br />

kadar gerilerken 2015 yılında yüzde<br />

35 daha geri çekilme yaşayarak 36<br />

dolar seviyesine kadar indi. Son bir buçuk<br />

yılda yaşanan bu sert düşüşe rağmen petrol<br />

fiyatları <strong>2016</strong> yılına da iyi başlamadı ve en<br />

son 2003 yılında görülen 27 dolar seviyeleri<br />

görüldü. Peki, petrol fiyatlarında artık dip<br />

seviyeler test edildi mi ve toparlanma ne<br />

kadar hızlı olacak?<br />

Petrol fiyatlarının tarihsel sürecine<br />

bakıldığında geçmişte bugünkü düşüşe<br />

benzer boyutta beş farklı düşüş döneminin<br />

olduğu görülüyor. 1985-86, 1990-91 ve 2001<br />

ABD resesyonu, 1997-98 Asya krizi ve<br />

2008-2009 küresel finansal kriz dönemleri<br />

petrol fiyatlarının yüzde 30 ve üzeri düşüş<br />

gösterdiği dönemler olarak dikkat çekiyor.<br />

1985-86 dönemi hariç diğer dört dönemde<br />

dünyadaki ekonomik aktivitenin ciddi<br />

şekilde yavaşlaması ile petrol talebinin<br />

daralması ve bunun da petrol fiyatlarında<br />

aşağı yönlü baskı yaratması düşüşün<br />

ana nedeni olarak ön plana çıkıyor. Bu<br />

dönemlerde küresel ekonomik büyümenin<br />

tekrar toparlanması ile birlikte fiyatların<br />

hızlı bir şekilde toparlandığı ve iki ila üç yıl<br />

arası bir sürede düşüş öncesi seviyelerine<br />

geldiği görülüyor. 1985-86’da yaşanan<br />

düşüşte fiyatların çok daha uzunca bir süre<br />

baskı altında kaldığı ve petrol fiyatlarının<br />

eski seviyelerine dönmesinin yaklaşık 15 yıl<br />

sonra gerçekleştiği dikkat çekiyor. Temel<br />

dinamikleri itibariyle bakıldığında petrol<br />

fiyatlarında son yaşadığımız düşüş 1985-<br />

86’da yaşanan düşüşe benzerlik gösteriyor.<br />

Bu benzerliği açıklamadan önce son<br />

yaşadığımız düşüşe neden olan faktörleri<br />

analiz etmek faydalı olacaktır.<br />

FİYATLARI FARKLI AKTÖRLER BELİRLEDİ<br />

Arz ve talep tarafındaki gelişmeler, doların<br />

değer kazanması ve OPEC politikasındaki<br />

değişiklik petrol fiyatlarında son bir buçuk<br />

yıldır gözlemlenen düşüşün ana nedenleri<br />

olarak ön plana çıkıyor.<br />

Arz ve talep tarafında gelişmelere<br />

bakıldığında hem arz tarafındaki güçlü<br />

artışın hem de talep tarafındaki baskının<br />

piyasada son dönemde görülen arz<br />

fazlasında etkili olduğu görülüyor. 2009-<br />

2014 arası dönemde dünyada günlük<br />

toplam petrol üretimi yaklaşık 7,5 milyon<br />

varil dolayında artarken bunun sadece 2,6<br />

milyon varilinin OPEC üyesi ülkelerden<br />

geldiği görülüyor. Bu dönemde OPEC<br />

dışı ülkelerdeki üretim artışının ise<br />

yaklaşık yüzde 90’ı tek başına ABD’de<br />

gerçekleşmiştir. Kaya gazı devrimi ile<br />

birlikte ABD bu dönemde konvansiyonel<br />

olmayan petrol üretimini önemli ölçüde<br />

2009-2014 ÜRETIM ARTIŞI (BIN VARIL, GÜNLÜK)<br />

Toplam OPEC Dışı OPEC<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

41


PETROL FİYATLARI<br />

TALEPTEKI YILLIK ORTALAMA<br />

ARTIŞ 2009-2014<br />

ÇIN’IN DÜNYA TOPLAM PETROL<br />

TALEBINDEKI PAYI 2002-2014<br />

%12,1<br />

%6,7<br />

Çin<br />

Hindistan<br />

Asya-Pasifik<br />

Orta Doğu<br />

Toplam<br />

Tüketim<br />

Kuzey<br />

Amerika<br />

Avrupa ve<br />

Avrasya<br />

artırmış ve günlük üretim 7,3 milyon varilden 11,6 milyon<br />

varile kadar yükselmiştir. OPEC üyesi ülkelerin üretim<br />

artışlarında ise Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri,<br />

Irak, Kuveyt ve Katar önemli rol oynadı. Dolayısıyla<br />

2009-2014 arası dönemde arz tarafında özellikle ABD<br />

kaynaklı meydana gelen güçlü artış piyasada arz fazlasının<br />

oluşmasında etkili oldu.<br />

Sadece arz tarafı değil talep tarafındaki gelişmelerin de<br />

petrol piyasasında arz fazlasının oluşmasına ve petrol<br />

fiyatlarının baskı altında kalmasına neden olduğu<br />

görülüyor. 2014 yılı rakamlarıyla bakıldığında dünyadaki<br />

toplam petrol tüketiminin üçte birinden fazlası Asya-<br />

Pasifik bölgesinden gelirken Kuzey Amerika ve Avrupa-<br />

Avrasya dünyadaki toplam tüketimin sırasıyla yüzde 25 ve<br />

yüzde 20’sini gerçekleştirmektedir. 2008-2009’da yaşanan<br />

küresel krizden bu yana dünyada petrol talebinde yaşanan<br />

artışın itici gücü Çin ve Hindistan. Bu dönemde dünyada<br />

petrol talebi ortalama yıllık yüzde 1,6 artarken talep Çin’de<br />

ortalama yüzde 6,13; Hindistan’da ise yüzde 3,51 oranında<br />

bir artış gösterdi.<br />

Bu dönemde diğer büyük tüketici bölgelerden biri olan<br />

Kuzey Amerika’da talep yıllık ortalama sadece yüzde<br />

0,34’lük bir artış gösterirken Avrupa’daki talep düşen<br />

bir trend sergiledi. Küresel kriz sonrası Çin ve Hindistan<br />

ekonomilerinin tekrar güçlü bir büyüme patikasına<br />

girmeleri petrol fiyatlarını 2014 yılına kadar destekledi ve<br />

fiyatların yüksek kalmasını sağladı. Fakat son dönemde<br />

Çin ekonomisinde görülen yavaşlama, talepteki artışın<br />

hızını önemli ölçüde kesti. 2015 yılında Çin ekonomisi son<br />

25 yılın en düşük büyüme oranını gerçekleştirirken petrol<br />

talebindeki artış da 2009’daki küresel krizden bu yana<br />

yaşanan en yavaş artışı sergiledi. Dolayısıyla geçtiğimiz on<br />

yılda dünyada petrol talebindeki artışın temel sürükleyicisi<br />

olarak ön plana çıkan Çin’in önümüzdeki dönemde talep<br />

tarafında daha dengeli bir artış sergileyecek olması piyasada<br />

arz fazlasının bir müddet daha devam edeceğini gösteriyor.<br />

Petrol fiyatlarında 2014 yılının ikinci yarısından bu<br />

yana görülen düşüşün bir nedeni olarak da doların<br />

değer kazanması karşımıza çıkıyor. Dolar endeksine<br />

bakıldığında 2014 yılının Temmuz ayından bu yana yüzde<br />

22 dolayında bir yükseliş olduğu görülüyor. Doların<br />

gelişmekte olan ülke para birimlerine karşı yükselişi ise bu<br />

orandan daha yüksek oldu.<br />

Dünyada bütün emtialar dolar üzerinden fiyatlandığı için<br />

doların değer kazanması sadece petrol değil bütün emtialar<br />

üzerinde bir baskı oluşturuyor. Doların değer kazanması<br />

yerel para birimi cinsinden fiyatları yukarı çektiği için<br />

talebin azalmasına neden oluyor ve bu durum da fiyatlarda<br />

aşağı yönlü bir etki ortaya çıkarıyor.<br />

Petrol fiyatlarında yaşanan düşüşün üçüncü bir nedeni<br />

olarak da OPEC politikasındaki değişiklik ön plana çıkıyor.<br />

Son yaşanan düşüşten sonra geçmiş dönemlerde olduğu<br />

gibi OPEC’in fiyat hedefleme politikası çerçevesinde<br />

üretimini azaltacağı ve böylece petrol fiyatlarındaki<br />

düşüşün önüne geçeceği beklentisi hakimdi. Fakat OPEC<br />

2014 yılının Kasım ayında yaptığı toplantıda bu politikadan<br />

bir dönüş sergileyerek mevcut üretimi seviyesini<br />

koruyacağını bildirdi. Başta ABD olmak üzere OPEC dışı<br />

ülkelerin üretimi artırmaya devam ettikleri bir ortamda<br />

OPEC’in üretimini azaltması fiyatlara çok ciddi bir etki<br />

yapmamakla birlikte pazar payının düşmesine neden<br />

olacaktı. Dolayısıyla OPEC’in bu politikası ekonomik olarak<br />

doğru olmakla birlikte fiyatların baskı altında kalmasında<br />

etkili bir faktör oldu.<br />

PİYASADAKİ ARZ FAZLASI ÖNEMLİ BİR BOYUTTA<br />

Peki petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan düşüşün<br />

1985-86 yıllarındaki düşüşle benzerliği nereden<br />

kaynaklanıyor? Daha önce sayılan nedenler dikkate<br />

alındığında konvansiyonel olmayan petrol üretimindeki<br />

artış ve OPEC politikasındaki değişiklik düşüşün iki temel<br />

dinamiği olarak ön plana çıkıyor. 1985-86 yıllarında görülen<br />

düşüşte de bu iki faktör çok büyük rol oynamıştı. 1980’lerin<br />

başında petrol fiyatlarının zirve yapması başta Kuzey Denizi<br />

ve Meksika Körfezi olmak üzere konvansiyonel olmayan<br />

petrol üretiminin önemli ölçüde artmasına neden olmuştu.<br />

42 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

PETROL ÜRETİMİ 1970-1997<br />

Suudi Arabistan<br />

Kuzey Denizi ve Meksika<br />

8000<br />

6000<br />

<strong>40</strong>00<br />

OPEC’in veya OPEC dışındaki<br />

ülkelerin koordineli bir şekilde<br />

üretimi kısarak piyasadaki arz<br />

fazlasını azaltma yönünde bir adım<br />

atmaları mümkün görünmüyor.<br />

2000<br />

1970’lerin ortalarından başlayarak 1985-86’ya kadar gelen<br />

süreçte sadece bu iki kaynaktan günlük 5 milyon varile<br />

yakın üretim artışı geldi. Bugün de ABD’nin son beş yılda<br />

gerçekleştirdiği üretim artışı bu rakama yakın bir seviyede<br />

bulunuyor.<br />

OPEC 1985-86’da yaşanan düşüşte çok etkili olmamakla<br />

birlikte örgütün politikasındaki değişiklik fiyatların uzunca<br />

bir süre baskı altında kalmasına neden oldu. 1980’lerin<br />

başında petrol fiyatlarının tepe yapmasının ardından OPEC<br />

yüksek fiyatları koruyabilmek için üretimini azaltma kararı<br />

aldı ve 1979 yılında günlük 30 milyon varil civarında olan<br />

üretim 1985 yılında 16 milyon varile kadar geriledi. Fakat<br />

bu dönemde OPEC’in üretimindeki azalmaya rağmen<br />

petrol fiyatları OPEC dışındaki güçlü üretim artışı ile<br />

hem nominal hem de reel olarak geriledi. Bu dönemde<br />

OPEC’in dünyadaki toplam petrol üretimi içindeki payı<br />

yüzde 45,4’ten yüzde 27,6’ya kadar geriledi. OPEC petrol<br />

üretiminde yaptığı kesintinin pazar kaybından başka<br />

bir işe yaramadığını görünce 1986’dan itibaren üretimini<br />

tekrar artırmaya başladı ve 1998 yılında günlük üretim<br />

tekrar 30 milyon varil düzeyine kadar yükseldi. Dolayısıyla<br />

1985-86’da yaşanan düşüşten sonra petrol fiyatlarının<br />

2000’li yılların başına kadar baskı altında kalmasında<br />

OPEC’in düşen fiyatlara rağmen üretimini artırması ve fiyat<br />

hedeflemesi politikasından vazgeçmesi oldukça etkili oldu.<br />

Temel dinamikler itibariyle bakıldığında petrol fiyatlarında<br />

2014 yılının ikinci yarısından bu yana yaşanan düşüş<br />

1985-86’da görülen ve fiyatların toparlanmasının yaklaşık<br />

15 yıl sürdüğü dönemle çok büyük benzerlik gösteriyor.<br />

Dolayısıyla petrol fiyatlarının toparlanması ve belki<br />

tekrar üç haneli rakamları görmesi çok uzun bir süreç<br />

gerektirecek. Son dönemde başta Rusya olmak üzere OPEC<br />

dışındaki ülkelerin de katılımı ile üretimi dondurmaya<br />

yönelik çabaların bile fiyatlar üzerinde ciddi bir etki<br />

oluşturmaması piyasadaki arz fazlasının önemli bir boyutta<br />

olduğunu gösteriyor.<br />

Petrol fiyatlarında görülen bu düşüş ve bunun uzunca<br />

bir süre devam edebileceği beklentisi petrol ihracatçısı<br />

ülkelerde makroekonomik dengelerin değişmesini de<br />

beraberinde getirecektir. Petrol fiyatlarının yüksek<br />

seyrettiği dönemde bu ülkeler önemli bir büyüme ivmesi<br />

yakalarken ülke fonlarında çok ciddi miktarlarda birikimler<br />

oluştu. Bu fonlar ülkelerin maliye politikasında ciddi<br />

bir alan oluşturdu ve harcamalar petrol fonunda gelen<br />

paralarla ciddi şekilde finanse edildi. Petrol fiyatlarında<br />

oluşan bu yeni dönem, petrol ihracatçısı ülkelerde hem<br />

maliye politikası hem de ödemeler dengesi tarafında ciddi<br />

tedbirler alınması ihtiyacını ortaya çıkaracaktır.<br />

Peki, petrol fiyatlarında biraz daha hızlı bir toparlanma<br />

için hiçbir neden yok mu? Arz tarafındaki gelişmelere<br />

bakıldığında OPEC’in veya OPEC dışındaki ülkelerin<br />

koordineli bir şekilde üretimi kısarak piyasadaki arz<br />

fazlasını azaltma yönünde bir adım atmaları çok mümkün<br />

görünmüyor. Bu noktada arz tarafından fiyatlara bir destek<br />

gelmesi için özellikle ABD’li üreticilerde bir sıkıntı oluşması<br />

ve o tarafta üretimin azalması söz konusu olmalı. Ama<br />

gelinen noktada ABD’de üretimin kısa vadede çok büyük<br />

bir değişim göstermesi muhtemel görünmüyor. Talep<br />

tarafına bakıldığında ise petrol talebinin geçmişte en büyük<br />

sürükleyicisi olan Çin ve Hindistan ekonomilerindeki<br />

gelişmeler belirleyici olacak. 2015 yılında son 25 yılın en<br />

düşük büyümesini gerçekleştirmiş olan Çin ekonomisine<br />

ilişkin beklentiler hala çok olumlu bir noktada bulunmuyor.<br />

Fakat Çin ihracattan ziyade biraz daha iç talep odaklı bir<br />

büyüme modeline geçiş yapabilirse bu Çin’deki ekonomik<br />

toparlanmanın beklenenden daha hızlı olmasına ve petrol<br />

talebinin daha güçlü bir şekilde artmasına neden olur. Böyle<br />

bir durum petrol fiyatlarının en azından 50 ila 70 dolar<br />

arasında bir banda gelmesine destek olabilir.<br />

Petrol fiyatlarına arz ve talep dinamiklerinin yanında<br />

destek olabilecek diğer bir unsur da merkez bankalarının<br />

hamleleri olacaktır. 2008-2009 küresel krizinden sonra<br />

petrol fiyatlarının hızlı bir şekilde toparlanmasında başta<br />

Fed olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının güçlü<br />

bir parasal genişlemeye gitmeleri etkili oldu. Son dönemde<br />

petrol fiyatlarında yaşanan düşüşte Fed’in politikasını<br />

normalleştirmesi ile doların değer kazanması oldukça<br />

etkili oldu. Japonya merkez bankasının negatif faize<br />

geçtiği ve Avrupa Merkez Bankası’nın daha da güçlü bir<br />

parasal genişleme planlaması yaptığı bir ortamda Fed’in<br />

de normalleşmeyi ertelemesi mümkün olabilir. Böyle bir<br />

durum da petrol fiyatlarında bir miktar yukarı yönlü<br />

hareketin oluşmasına neden olabilir.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

43


YAKIN PLAN<br />

MALAKKA BOĞAZI<br />

MALAKKA BOĞAZI’NA<br />

ALTERNATİF:<br />

<strong>HAZAR</strong> TRANSİT KORİDORU<br />

Ticaret yollarında en çok arananlar listesinde güvenlik başı çekiyor.<br />

Dünya deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 25’ini sağlayan Malakka Boğazı<br />

ise bu gerekliliği karşılayamıyor.<br />

DAMLA ÜNSEVER<br />

44<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

Malakka Boğazı Hint Okyanusu,<br />

Güney Çin Denizi ve Pasifik<br />

Okyanusu’nu birbirine bağlayan ana<br />

deniz yollarından bir tanesi.<br />

İpek ve baharat yolları doğu ile batı arasındaki etkileşimin<br />

ve ticaretin yapı taşlarıydı. 15. yüzyılda başlayan<br />

coğrafi keşiflerle birlikte kara yollarının yanı sıra okyanuslar<br />

da ticarette önem kazanmaya başladı. 1494’te<br />

Papa VI. İskender, Tordesillas Antlaşması’yla dünyanın<br />

Avrupa dışında kalan bütün bölgeleri Portekizliler ve<br />

İspanyollar arasında ikiye bölünürken Asya da Amerika<br />

kadar önemli bir keşif alanıydı. Bu nedenle 1500’lere<br />

gelindiğinde Portekizliler Asya’ya da ayak bastı. 1510’da<br />

Portekizliler Baharat Adaları’na açılan boğazın hakimi<br />

olan Malakka Sultanı’ndan ticaret yapma imtiyazı aldılar.<br />

Başta Sultan onları kovsa da sonrasında kentin tamamını<br />

ele geçirdiler. İlk Portekiz valisi Tome Pires fethettikleri<br />

Malakka Boğazı için şöyle diyor: “Malakka’nın hakimi kim<br />

olursa, Venedik’in gırtlağını ele geçirmiş olur.”<br />

Malakka Boğazı bugün de dünyanın en önemli boğazları<br />

arasında yer alıyor. Zira Hint Okyanusu, Güney<br />

Çin Denizi ve Pasifik Okyanusu arasında yer alarak<br />

dünyanın en eski ve en yoğun ana deniz yollarından<br />

biri olmanın ötesinde Çin, Japonya, Güney Kore gibi<br />

yükselen Asya ekonomilerinin de dünyaya açılan kapısı.<br />

Öyle ki 2,8 kilometre genişliğindeki bu dar boğaz dünya<br />

deniz ticaretinin yaklaşık yüzde 25’ini kapsıyor. Diğer<br />

taraftan boğaz, Afrika ve Basra Körfezi ile Asya pazarı<br />

arasındaki en kısa deniz yolu olması nedeniyle enerji<br />

ticaretinde Hürmüz Boğazı’ndan sonra ikinci sırada<br />

yer alıyor. Ancak dünya ticaretinde önemli bir yeri olan<br />

Malakka Boğazı’nda ulaşım, korsan ve terör saldırıları<br />

gibi nedenlerden dolayı aksıyor. Üstelik bu saldırıların<br />

yarattığı maddi kayıplar ciddi miktarları buluyor. Bu<br />

sebeplerden dolayı boğaza alternatif ticaret yolları aranıyor.<br />

Bu arayışta Modern İpek Yolu’nun bir parçası olan<br />

ve orta koridor olarak da bilinen Hazar Transit Koridoru<br />

projesi ortaya çıkıyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

45


MALAKKA BOĞAZI<br />

MALAKKA BOĞAZI<br />

Boğazın uzunluğu:<br />

960km<br />

Bir yılda geçen gemi sayısı:<br />

50.000(yaklaşık)<br />

Korsan saldırısı:<br />

190<br />

(2015’in ilk 9 ayı)<br />

Taşınan yük hacmi:<br />

Dünya ticaretinin 1/3’Ü<br />

Taşınan petrol hacmi:<br />

Dünya ticaretinin 1/2’Sİ<br />

Günlük taşınan varil:<br />

15,2 milyon<br />

Kaynak: AFP, Uluslararası Denizcilik Bürosu, ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin Dünya Petrol Trafiğinde Tıkanma Noktaları raporu<br />

Dünya ticaretinin kilit<br />

noktalarından biri olan<br />

Malakka Boğazı’nda korsan,<br />

silahlı soygun ve terör gibi<br />

güvenlik tehditleri yeni<br />

alternatif arayışlarına yol açıyor.<br />

MALAKKA BOĞAZI’NIN STRATEJİK ÖNEMİ<br />

ABD Enerji Enformasyon İdaresi’nin Dünya Petrol<br />

Trafiğinde Tıkanma Noktaları raporuna göre 2013’te<br />

günlük 15,2 milyon varil petrol Malakka Boğazı’ndan<br />

geçti. Bunun yüzde 90’ı ham petrol olarak, yüzde 10’u<br />

ise rafine petrol ürünleri olarak Asya pazarına giriyor.<br />

Günlük 1,4 milyon varil ham petrol Singapur ve<br />

Malezya’daki terminallerde işlemden geçerek motor<br />

benzini ve jet yakıtı gibi rafine petrol ürünleri olarak<br />

Asya pazarına giriyor. Ham petrolün kalan kısmı ise<br />

Çin, Japonya ve Güney Kore’ye ithal ediliyor. Burada<br />

Singapur ve Malezya bölgenin depolama ve dağıtım üssü<br />

olarak dikkat çekiyor. Bölgede beş büyük uluslararası<br />

liman bulunuyor. Bunlar; Singapur, Port Klang (Kuala<br />

Lumpur), Johore, Penang ve Belawan limanları (Medan).<br />

Singapur, Endonezya ve Malezya, bu limanlar sayesinde<br />

ticaretten pay alıyor.<br />

Diğer taraftan, küreselleşme ve neoliberal politikalarla<br />

birlikte teknoloji başta olmak üzere birçok sektörden<br />

dünya markasının üretim merkezi haline gelen Doğu<br />

Asya giderek daha fazla enerjiye ihtiyaç duymaya başlıyor.<br />

Dolayısıyla petrolün yanı sıra doğal gaz da önemli<br />

ticaret kalemleri arasında yer alıyor. Öyle ki 2013 ve<br />

2014’te dünyanın en büyük LNG ithalatçısı ülkeleri arasında<br />

Japonya, Güney Kore, Çin, Hindistan ve Tayvan<br />

ilk beşte yer alırken en büyük LNG ihracatçıları arasında<br />

ilk onda Endonezya ve Malezya da bulunuyor. Ayrıca<br />

Asya ülkelerinin ithal ettiği gazın bir kısmı Orta Asya<br />

ülkelerinden temin edilirken diğer bir kısmı Malakka<br />

Boğazı üzerinden Katar, Nijerya ve Avustralya’dan ithal<br />

ediliyor. Yani bölgenin petrol ve doğal gaz ticaretinde<br />

hayli trafiğe sahip olan boğaz kilit önem arz ediyor.<br />

Boğazı önemli kılan bir diğer noktaysa Asya ile Avrupa<br />

arasındaki ticareti sağlayan yollardan biri olması. Ucuz<br />

iş gücü ve düşük maliyetler nedeniyle uluslararası şirketlerin<br />

gözdesi haline gelen Doğu Asya, teknoloji ve<br />

tekstil başta olmak üzere birçok sektörün üretim merkezi<br />

haline geldi. Bu çerçevede, serbest piyasa ekonomisiyle<br />

ticari sınırların ortadan kalkmaya başladığı dünya<br />

düzeninde en düşük maliyetle üretim yapmayı gaye<br />

edinen, genellikle Amerika ve Avrupa menşeli uluslararası<br />

şirketlerin Afrika’dan temin ettikleri hammaddeyle<br />

Asya fabrikalarında ürettikleri malların Avrupa’ya iletilmesinde<br />

Malakka Boğazı önemli bir güzergah.<br />

MALAKKA BOĞAZI’NDA GÜVENLİK TEHDİTLERİ<br />

Boğaz, Asya ticaretinin kilit noktası olsa bile ne yazık ki<br />

boğazda ticaret problemsiz işleyemiyor çünkü korsan<br />

ve silahlı soygun saldırılarıyla birlikte bölgedeki terör<br />

faaliyetleri boğazdan güvenli geçişi imkansızlaştırıyor.<br />

Uluslararası Denizcilik Bürosu’nun verilerine göre<br />

2015’in ilk 9 ayında gerçekleştirilen 190 korsan ve silahlı<br />

soygun saldırısının 111’i Malakka Boğazı ile Endonezya,<br />

Singapur ve Malezya kara sularında yapıldı. Saldırıların<br />

önlenmesi ve bölgede güvenliğin temini için 1970’lerden<br />

bu yana ikili ve çok taraflı anlaşmalar yapılıyor.<br />

Örneğin; 2002’de başlatılan ve her yıl düzenlenen<br />

46 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

The Shangri-La Dialogue forumu bölge ülkeleriyle<br />

Almanya, Fransa, ABD ve Rusya gibi bu deniz yolunu<br />

kullanan ülkeleri bir araya getirerek çok taraflı<br />

işbirliğini öngörüyor. Diğer bir önemli uygulamaysa<br />

2005’te Malezya, Singapur ve Endonezya’nın başlattığı<br />

MALSINDO ve “Eyes in the Sky” girişimi. İlgili ülkeler<br />

MALSINDO adında devriye ekipleriyle boğazda<br />

güvenliği temin etmeye çalışıyorlar. Eyes in the Sky<br />

girişimiyse havadan izleme çalışmalarını içeriyor. Son<br />

olarak Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) üyeleri<br />

de dahil 20 ülkenin taraf olduğu “Asya’da Gemileri<br />

Hedef Alan Silahlı Soygun ve Korsanlıkla Mücadele<br />

için Bölgesel İşbirliği Anlaşması (ReCAAP)” 2006’da<br />

yürürlüğe girdi. Ülkeler arası işbirliğini kuvvetlendirerek<br />

saldırıları önlemek amacıyla istihbarat ve bilgi<br />

paylaşımı yapılması öngörüldü. Ancak 2010-2015 yılları<br />

arasında saldırı sayısı giderek arttı. Dolayısıyla her<br />

ne kadar bölgede ikili veyahut çok taraflı anlaşmalarla<br />

önlem alınmaya çalışılsa da rakamlar bunların yeterince<br />

etkili olmadığını gösteriyor.<br />

Korsanlık ve soygunun yanı sıra terör örgütlerinin<br />

faaliyetleri de tehdit konusu. Jema’ah Islamiyah grubu,<br />

Endonezya’da Özgür Aceh Hareketi (Free Aceh<br />

Movement) ve Filipinler’de Abu Sayyaf örgütü bölgede<br />

saldırı düzenleyen radikal İslamcı gruplardan.<br />

Ayrıca El Kaide’nin de ilgili bölgede bağlantıları mevcut.<br />

Terör örgütlerinin gerek finansman ve lojistik<br />

destek sağlamak gerekse seslerini duyurmak amacıyla<br />

jeostratejik bölgelere saldırılar düzenledikleri<br />

de bilinen bir gerçek. Dolayısıyla sadece Ortadoğu<br />

petrolünü Asya’daki pazarlara taşıması nedeniyle bile<br />

kritik öneme sahip Malakka Boğazı’nda gerçekleştirilebilecek<br />

herhangi bir saldırı gerek bölge ülkeleri<br />

gerekse diğer ticaret yapan ülkelere maddi manevi zarar<br />

verecek boyutlarda olabilir. Bu nedenle Malakka<br />

Boğazı’na alternatif ticaret yolları oluşturulması gerekiyor.<br />

Nitekim Çin çalışmalara başlamış durumda.<br />

Petrol ithalatının yüzde 80’ini Malakka Boğazı aracılığıyla<br />

Ortadoğu’dan temin eden Çin, alternatif<br />

güzergah olarak Güney Tayland üzerinden Güney<br />

Çin Denizi’ne yapay bir boğaz inşa etmeyi planlıyor.<br />

10 yılda tamamlanması planlanan yapay boğazın<br />

ulaşım süresini bir hafta kısaltıp masrafları da azaltacağı<br />

söyleniyor.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

47


MALAKKA BOĞAZI<br />

KÜRESEL PETROL TİCARETİ TIKANMA NOKTALARI (GÜNLÜK MILYON VARİL)<br />

Danimarka<br />

Boğazları<br />

3,3<br />

Türk<br />

Boğazları<br />

Süveyş<br />

Kanalı<br />

2,9<br />

4,5<br />

Hürmüz<br />

Boğazı<br />

17,0<br />


<strong>HAZAR</strong> COĞRAFYASINDA KÜLTÜREL ETKİLEŞİMİN İZLERİ<br />

Bin Melodi<br />

Bir Senfoni<br />

.<br />

16 BIN<br />

DOLAR<br />

TOPLAM ÖDÜL<br />

1 EYLÜL <strong>2016</strong><br />

SON BAŞVURU TARİHİ<br />

www.hazarkisafilm.com<br />

ONLINE BAŞVURU


AKTÜEL<br />

ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

01<br />

SAVAŞ VE<br />

SAVAŞA<br />

DİRENEN<br />

ÖZBEKİSTAN<br />

SİNEMASI<br />

Özbek sineması bir dönem savaşın beraberinde getiirdiği zorlukları ve halkın<br />

kahramanlığını konu alan filmlere sahne oldu.<br />

RUFAT AGHAYEV<br />

01<br />

“İki Savaşçı” (1943) Poster<br />

02<br />

“İki Savaşçı” (1943)<br />

03<br />

“217.Adam” (1944)<br />

04<br />

“Nasrettin Hoca Buhara’da”<br />

(1943) Poster<br />

04<br />

“Nasrettin Hoca Buhara’da”<br />

(1943)<br />

Savaşın başlamasıyla birlikte Alman<br />

askerlerin Moskova ve Ukrayna’ya<br />

saldırıları sebebiyle bu şehirlerde<br />

bulunan film stüdyoları Orta Asya’ya<br />

taşınarak burada Birleşik Merkezi Film<br />

Stüdyoları oluşturdular. Bu karar, 22 Kasım<br />

1941 tarihinde Sovyetler Birliği Sinema<br />

Başkanlığı tarafından verildi. Böylelikle,<br />

Taşkent Sinema Stüdyosu Kazakistan’daki<br />

Alma-Ata Sinema Stüdyosu’ndan sonra<br />

Orta Asya’da kurulan ikinci birleşik film<br />

stüdyosu oldu. Taşkent’e taşınan film<br />

stüdyoları arasında Odessafilm, Kievfilm,<br />

Mosfilm, Lenfilm ve Beyaz Rusya’dan birçok<br />

film stüdyosu vardı.<br />

Merkezi film stüdyolarında genel olarak<br />

belgesel türünde ve savaş sırasında çıkan<br />

beklenmedik sorunları, Sovyet halkının<br />

cephede ve cephe gerisinde gösterdikleri<br />

kahramanlıkları yansıtan kısa metrajlı<br />

filmler yapıyorlardı. İkinci Dünya<br />

Savaşı boyunca Sovyet sinemacıları<br />

sinemanın gücünü halkı motive etmek ve<br />

propaganda amacı ile kullandılar. Halkın<br />

02 03<br />

50<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

04 05<br />

vatanseverlik ve vatana bağlılık duygularını ideolojik<br />

bir güç gibi Almanya’ya karşı mücadelede kullandılar.<br />

Bu amaçla 1941 yılında çekilmiş olan “Biz Yeneriz” filmi<br />

Özbekistanlı sinemacıların savaş karşıtı ilk filmiydi.<br />

Savaş başladıktan bir ay sonra gösterime giren bu film<br />

Sovyet halkının Almanya’ya karşı gönül birliği ile savaşmasını<br />

konu ediniyordu. Halkı savaşa motive eden bu<br />

türden filmler sadece sinema salonlarında değil, köylerde<br />

ve hatta savaş alanında bile gösterime giriyordu. Bu<br />

tür filmler için S. Ayzenştayn şu ifadeyi kullanıyordu:<br />

“Propaganda amaçlı filmler olmalı. Düşmanın iç yüzünü<br />

ve gerçeği halka aksettirmeli. Sovyet insanını yeni kahramanlıklara<br />

yüreklendirmelidir.”<br />

Savaştan önce olduğu gibi, savaş yıllarında da Sovyet<br />

sinemasının başlıca teması devrimdi. Fakat bunların<br />

yanı sıra tarihi-biyografik türden filmler de yapılıyordu.<br />

Bu filmlerden biri de Moğol halkının milli kahramanı<br />

ve kahramanın mertliğinden söz eden “Onun adı Suhe-<br />

Bator” filmidir. Bu film Sovyet-Moğol sinemacılarıyla<br />

birlikte üretilmiştir. Film, Moğol halkının bağımsızlığı<br />

uğrunda verdiği mücadelesinden dolayı halk tarafından<br />

kahraman ilan edilen Suhe-Bator’un devrimci faaliyetlerini<br />

konu ediniyordu.<br />

Savaş yıllarında yapılan ve propaganda amacıyla kullanılan<br />

filmlerden bir diğeri de, L. Lukov’un yönetmenliğini<br />

yaptığı “İki Savaşçı” filmidir. Bu film sinemaya L.<br />

Slavin’in “Benim Hemşehrilerim” isimli eserinden uyarlanmıştır.<br />

Filmde olaylar Leningrad şehrinde geçmektedir.<br />

Yönetmen M. Romm’un “217. Adam” filmi, Almanlar<br />

tarafından işgal edilen bölgelerden Almanya’ya gönderilen<br />

Sovyet insanının başına gelen acıları beyaz perdeye<br />

taşıyordu. Bu film savaşın sebep olduğu insanlık trajedisini<br />

gözler önüne seriyor.<br />

1943 yılında yapılan filmle<br />

Nasrettin Hoca konusunu Sovyet<br />

sinemasına ilk kez getiren<br />

yönetmen Y. Protazanov oldu. Bu<br />

uzun metrajlı film sadece halk<br />

içerisinde değil, aynı zamanda ön<br />

cephede savaşan askerlerde de çok<br />

büyük ilgiye sebep oldu.<br />

Sovyet halkının cephedeki mertliği, manevi olarak savaşa<br />

odaklanmaları o devrin belgesel filmlerinde genişçe yer<br />

buldu. Kolhoz, fabrikalar ve diğer iş yerlerindeki işçilerin<br />

ve savaşın arka cephesindeki çalışanların öyküleri bu<br />

filmlerde konu ediliyordu.<br />

1943 yılında yapılan filmle Nasrettin Hoca konusunu<br />

Sovyet sinemasına ilk kez getiren yönetmen Y.<br />

Protazanov oldu. Bu uzun metrajlı film sadece halk<br />

içerisinde değil, aynı zamanda ön cephede savaşan askerlerde<br />

de çok büyük ilgiye sebep oldu. “Nasrettin Hoca<br />

Buhara’da” filmi, yönetmenin çekmiş olduğu son film<br />

olarak da sinema tarihine geçti. Yapılmış olan bu filmden<br />

sonra Nasrettin Hoca karakteri sonraları Sovyet ve<br />

Özbek sinemacıları tarafından defalarca çeşitli filmlere<br />

konu oldu. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru<br />

ulusal öyküleri konu alan filmlerin çekimi daha da hız<br />

kazandı. 1944 yılında yapılan “Tahir ile Zühre” filmi bu<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

51


ÖZBEKİSTAN SİNEMASI<br />

06 07<br />

08 09<br />

06<br />

“Tahir ile Zuhre” (1944) Poster<br />

07<br />

“Tahir ile Zuhre” (1944)<br />

08<br />

“Ferganalı Kız” (1948)<br />

09<br />

217.Adam” (1944) Poster<br />

10<br />

Yönetmen Kamil Yarmatov<br />

11<br />

“Pahta Oy” (1952)<br />

10<br />

türden filmlere örnek olarak verilebilir. Yüzyıllar önce<br />

geçen bu destan, yönetmen Nabi Ganiyev tarafından<br />

beyaz perdeye aktarıldı. Yönetmen bu filmde halk destanında<br />

yer alan bu aşkın yüceliğini ve güzelliğini beyaz<br />

perdeye yansıtmaya çalıştı. Bu film, Sovyet Özbekistanı<br />

ve Bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti’nin kültür hayatında<br />

geniş yankı buldu ve beyaz perdede uzun ömürlü oldu.<br />

BİTEN SAVAŞ VE YENİDEN GÜÇLENEN SİNEMA<br />

Savaşın bitmesiyle gelen refah ve güçlenen ekonomi her<br />

alanda olduğu gibi sinema alanında da pozitif etki yarattı.<br />

Lakin savaşın insanlar üzerinde açtığı manevi yarayı<br />

sarmak için uzunca zamanın geçmesi gerekiyordu. Bunun<br />

için de sinema çok büyük öneme sahipti. Savaştan dönen<br />

kameraman-yönetmen Malik Kayumov hatıratında şöyle<br />

yazar: “En değerli, en sevimli, belki de en feci günlerden<br />

biri, zaferden sonra Taşkent tren garına savaştan dönen<br />

muzaffer askerleri getiren ilk trenin gelişiydi. En azaplı ve<br />

en kıymetli sinema sahnelerini resmen o gün çekmiştim.<br />

Bir resimde sevinç, çiçek, gülüş var. Diğer resimde ise<br />

bekleyiş, gözyaşı, ümitsizlik; anne, baba, evlat hasreti…”<br />

Savaştan hemen sonra Taşkent’te büyük bir sinema<br />

kompleksinin yapılması kararı alındı ve yeni stüdyoların<br />

kurulmasına yönelik çalışmalar başlatıldı. Savaş sırasında<br />

olduğu gibi savaş sonrasında da ilk söz yine belgeselcilerindi.<br />

Yönetmen M. Kayumov etrafına genç ve yetenekli<br />

sinemacıları toplayarak “Ferhat’ın Işıkları” isimli filmi<br />

çekti. Bu film yeni inşa edilmeye başlanan ve binlerce<br />

kilometrelik kurak çöllere hayat getirecek Sır Derya Nehri<br />

üzerinde kurulan hidroelektrik santralinin yapımını<br />

konu edinmekteydi. Bu yıllarda yönetmen K. Yarmatov<br />

çektiği birçok film ile savaşta yaşanan insanlık dramını<br />

beyaz perdeye aktarmaya çalıştı. Bu filmlerden biri de<br />

“Uykusuz Yol” filmidir. Bu filmde savaş, savaştan nefret<br />

edenlerin düşünceleriyle betimlenmeye çalışılıyordu.<br />

Bu dönemde yapılan ilginç filmlerden biri de yönetmen<br />

Nabi Ganiyev tarafından 1948 yılında yapılan “Ferganalı<br />

Kız” filmidir. Bu film, çiftçilerin hayatına dair Özbek<br />

sinemacıların savaş sonrasında çektikleri en önemli beyaz<br />

perde eseridir. Savaştan sonraki ilk on yılda Taşkent<br />

Sinema Stüdyosu tarafından yapılan birçok belgesel film<br />

ile beraber beş uzun metrajlı film de gösterime girdi. Bu<br />

uzun metrajlı filmlerde, savaş yıllarında halkın yaşadığı<br />

zorluklar anlatılıyordu.<br />

UZUN METRAJLI FİLMLER DÖNEMİ<br />

Taşkent Sinema Stüdyosu’nda uzun metrajlı filmlerin<br />

yapımı 1952 yılında yönetmen Kamil Yarmatov’un çektiği<br />

“Pahta Oy” (Ay Pamuğu) isimli filmle başladı. Filmin öyküsünü<br />

pamuk üretimi konusu oluşturuyor. Uzun metrajlı<br />

filmlerin az çekildiği yıllarda, Moskova Devlet Sinema<br />

Üniversitesi’ni bitiren Latif Fayziyev, “Amu Derya Irmağı<br />

52 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

11 12<br />

13<br />

12<br />

“Ağa ve İşçi (1954)<br />

13<br />

“Seni Bekliyoruz Delikanlı”<br />

(1972)<br />

Boyunca” isimli belgesel filmini çekti. Aynı yönetmen 1954<br />

yılında “Ağa ve İşçi” isimli ilk uzun metrajlı filmini yaptı.<br />

Fayziyev, belgesel dalında olduğu gibi uzun metrajlı film<br />

dalında da başarı kazandı ve bu film Özbek sinemacıları ve<br />

seyircileri tarafından çok sevildi. Özbekfilm Stüdyosu’nun<br />

1950’li yıllarda ürettiği filmleri genel hatları itibariyle değerlendirdiğimizde,<br />

bu yılların Özbek sinemasında yükseliş<br />

ve zenginlik yılları olduğunu söyleyebiliriz.<br />

1960’lı yıllar genel olarak Sovyet cumhuriyetlerinin sinemalarında<br />

filizlenme ve sanatın diğer dallarının da<br />

yükseliş yılıdır. Bu yıllarda çağdaş sinema sanatının<br />

diliyle çekilmiş, çarpıcı öyküleri olan ve Sovyet ideolojisini<br />

yansıtan filmler yapıldı. Önceleri tiyatro yönetmeni<br />

olan Şöhret Abbasov 1960’lı yıllarda Özbek sinemasına<br />

yeni bir soluk getirdi. 1961 yılında, ebeveynlerin, kendi<br />

çocuklarının hayatlarını onların istedikleri gibi değil<br />

de kendi istedikleri gibi kurmalarını konu eden “Bunu<br />

Bütün Mahalle Konuşur” isimli ilk komedi filmini Özbek<br />

sinemasında çekti. Stüdyoda aynı yıl yönetmen Latif<br />

Fayziyev “Muhabbet Kuşu” isimli ikinci komedi filmini<br />

çekti. Bu film A. Kahhar’ın aynı isimli eserinin beyaz<br />

perde uyarlamasıdır.<br />

Özbek sinema sanatının zirveye<br />

ulaştığı 1970-1980’li yıllar Özbek<br />

sinema sanatçılarının da yükseliş<br />

devri olarak tarihe geçti.<br />

SİNEMADA RÖNESANS DEVRİ<br />

Özbek sinema sanatının zirveye ulaştığı 1970-1980’li yıllar<br />

Özbek sinema sanatçılarının da yükseliş devri olarak<br />

tarihe geçti. Bu dönemde stüdyo yılda 10-12 uzun metrajlı<br />

film, çok sayıda belgesel ve çizgi filmi ile birlikte periyodik<br />

olarak sinema dergileri de üretiyordu. Bu dönemde çekilen<br />

filmlerin en önemlisi, yönetmen Ravil Batırov tarafından<br />

1972 yılında yapılan “Seni Bekliyoruz Delikanlı” filmidir.<br />

Film, insan karakterinin oluşumunu konu alıyor. Bu yıllarda<br />

yapılan ve seyirci tarafından büyük ilgi gören bir diğer<br />

önemli beyaz perde eseri, yönetmen D. Selimov tarafından<br />

çekilen ve savaş yıllarından bahseden “Leningradlılar<br />

Benim Çocuklarımdır” filmidir. Savaşı konu alan bu<br />

filmler seyirciye o dönemlerdeki trajik günleri hatırlatarak,<br />

onlarda cesaret ve kahramanlık hislerini uyandırmakla<br />

beraber vatanseverlik duygularını da güçlendiriyor.<br />

1980 SONRASI ÖZBEK SİNEMASI<br />

80’li yıllarla birlikte başlayan yeniden yapılanma dönemi<br />

sinema sanatına da yansıdı. Bu dönemde siyasi olarak<br />

etkin, günlük problemleri ortaya koyan, milli geleneklere<br />

uygun eserler ortaya çıkmaya başladı. Bu yıllar içerisinde<br />

“Özbekfilm” stüdyolarında <strong>40</strong>’a yakın uzun metrajlı film<br />

çekildi. Yapılan filmlerde irdelenen insanın manevi dünyası<br />

sinemacılar açısından en gerekli temalardan biriydi.<br />

Bu dönemde yapılan filmlere “Babanın Vasiyeti” (1980),<br />

“Ötekinin Notu” (1982), “Büyükannem General” (1985)<br />

örnek verilebilir. Bu dönemin en önemli yapıtlarından biri<br />

de yönetmen A. Fathullin tarafından 1984 yılında çekilen,<br />

kendi kendini muhakeme eden Rövşen isimli bir delikanlının<br />

yaşamını anlatan “Ucube veya Daha Ne” isimli filmdir.<br />

80’li yılların sonundan itibaren Sovyetler Birliği çöküşe<br />

geçti ve 1991 yılında Özbekistan’ın bağımsızlığını ilan<br />

etmesiyle ülkede sinema alanında yeni bir döneme girildi.<br />

Yazı dizimizin bir sonraki sayısında görüşmek üzere.<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

53


OBJEKTİF<br />

AZERBAYCAN<br />

Bu fotoğraf 19 Mayıs 2015’te Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de meydana gelen yangın faciası<br />

sırasında Orkhan Azim tarafından çekilmiştir. Polisin, bir bebeği yanan binadan uzaklaştırdığı<br />

bu fotoğraf dış basında “Kahraman Polis” başlığı ile servis edilmiştir.<br />

54 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>


www.hazarworld.com<br />

<strong>HAZAR</strong> <strong>WORLD</strong><br />

55


KÜLTÜR & SANAT<br />

FİLM<br />

YÖNETMEN: ALEJANDRO GONZÁLEZ IÑÁRRITU<br />

DİRİLİŞ<br />

Oyuncular: Leonardo DiCaprio, Tom Hardy<br />

Oscar ödüllü yönetmen<br />

Alejandro G. Iñárritu kürkleri<br />

için hayvanları avlayan<br />

bir kuruluş için çalışan<br />

deneyimli tuzakçı Hugh<br />

Glass’i Diriliş filmiyle beyaz<br />

perdeye taşıyor. 19. yüzyılda<br />

Amerika sınırında yaşanan<br />

destansı hayatta kalma<br />

mücadelesini konu alan<br />

Diriliş, seyirciyi 1823<br />

Amerika’sının benzersiz<br />

güzelliğine, gizemine ve<br />

tehlikesine çekiyor. Bir av<br />

ertesinde bir boz ayı tarafından<br />

ölümcül biçimde yaralanan Glass’ı, yavaşlamamak<br />

için ekibi ölüme terk eder. Fakat bölgeyi herkesten iyi bilen<br />

avcı Glass hayata tutunur ve yavaş da olsa yaraları iyileşir.<br />

SERGİ<br />

TARİH: 1 MAYIS <strong>2016</strong>’YA KADAR YER: PERA MÜZESİ<br />

GIORGIO DE CHIRICO: DÜNYANIN GİZEMİ<br />

Pera Müzesi, metafizik<br />

sanatının öncüsü,<br />

20. yüzyılın en sıra<br />

dışı sanatçılarından<br />

birini, Giorgio de<br />

Chirico’yu ilk kez<br />

Türk sanatseverlerle<br />

buluşturuyor. Roma,<br />

Giorgio ve Isa de<br />

Chirico Vakfı işbirliğiyle<br />

düzenlenen sergi, sanatçının yaklaşık 70 resim, 2 litografi<br />

serisi ve 10 heykeliyle kapsamlı bir içerik sunuyor. 1906-<br />

1909 yılları arasında Münih Güzel Sanatlar Akademisi’nde<br />

öğrenim gördüğü dönemde, Nietzsche, Schopenhauer ve Otto<br />

Weininger gibi düşünürlerin metinlerinden, Arnold Böcklin<br />

ve Max Klinger’in sanatından etkilenen de Chirico’nun 1909<br />

tarihli en erken eserlerinden birini de içeren sergi, özellikle<br />

1920’lerden 1970’lerin ortalarında son dönem yapıtlarına<br />

uzanan geniş bir seçkiden oluşuyor.<br />

KİTAP<br />

EDİTÖRLER: FIONA MACHLACHLAN, IAN PEART YAYINEVİ: TEAS PRESS<br />

BİR SAVAŞ SUÇUNA TANIKLIK: ERMENİSTAN SANIK SANDALYESİNDE<br />

Hocalı halkı, Karkarçayı’nı bata çıka geçerek ormanlık dağlara doğru kaçtı. Nahçivanik köyü<br />

yakınlarındaki açık alana vardıklarında emniyete ulaşmak yerine, onları orada bekleyen Ermeni<br />

silahlarına hedef oldular. Kent halkının suçu neydi? Birer Azerbaycanlı olarak, soyut “Büyük<br />

Ermenistan” hayaline ellerinde olmaksızın engel teşkil etmek. Bu vahşi olayları haber yapan batılı<br />

muhabirler, ülkelerindeki editörlerin şüphesi ile karşılaştılar: Herhalde suçu işleyenlerle kurbanları<br />

birbirine karıştırmışlardı ve böylesi yanlış anlamaların önüne geçmek için bu kitap, katliama ve<br />

sonrasında yaşananlara dair birinci ağızdan anlatıları bir araya getiriyor.<br />

TİYATRO<br />

TARİH: 12 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> YER: CEVAHİR SAHNELERİ<br />

EĞER BU BİR FİLM OLSAYDI<br />

1992 Yugoslavyası, savaş<br />

her yerde... Bosna Hersek<br />

bağımsızlığını ilan etmiş,<br />

Saraybosna kuşatma<br />

altında. Bu dönemi yaşamakta<br />

olan Ziriç ailesinin<br />

hikayesini, evin büyük<br />

oğlu Alaaddin, aklında<br />

kalan anılarıyla anlatırken<br />

biz de yaşananları yakından izleme fırsatı buluyoruz. Eğer Bu<br />

Bir Film Olsaydı, nasıl bir kurgu yapardı, kim bilir.<br />

MÜZİK<br />

TARİH: 23 <strong>MART</strong> <strong>2016</strong> YER: ZORLU PSM-ANA TİYATRO, İSTANBUL<br />

GEORGE DALARAS & 20. YILINDA MİLLİ<br />

REASÜRANS SİNFONİETTA<br />

Albümleriyle dünya<br />

çapında milyonlarca<br />

dinleyiciyle buluşan<br />

George Dalaras, en<br />

tanınmış şarkılarını,<br />

günümüz müzik<br />

çevrelerinin ilginç<br />

figürlerinden Şef<br />

Hakan Şensoy yönetiminde, 20. sanat yılını kutlayan Milli<br />

Reasürans Oda Orkestrası eşliğinde seslendiriyor.<br />

56<br />

<strong>MART</strong> <strong>2016</strong> <strong>SAYI</strong> <strong>40</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!