HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı
HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı
HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Ağustos 2010 - sayı 136<br />
<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> Adına<br />
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni<br />
Dr. Yüksel SALMAN<br />
Sorumlu Yazı <strong>İşleri</strong> Müdürü<br />
Abdulbaki İŞCAN<br />
Mali İşler ve Dağıtım Sorumlusu<br />
Mustafa BAYRAKTAR (Dön. Ser. İşl. Müd.)<br />
Yayın Koordinatörü<br />
Elif ARSLAN<br />
e-mail: elifarslan4@gmail.com<br />
Tashih<br />
Sedat MEMİŞ - Sait ŞAN - Veli DEĞİRMENCİ<br />
Haber ve Fotoğraf<br />
Ahmet ARSLAN - Ali YILDIRIM - Hamit KURT<br />
Arşiv<br />
Ali Duran DEMİRCİOĞLU<br />
Dizgi<br />
Latif KÖSE<br />
Abone <strong>İşleri</strong><br />
Tel: (0312) 295 71 96-97 Fax: (0312) 285 18 54<br />
e-mail: dosim@diyanet.gov.tr<br />
Yurt Dışı Yıllık Abone Şartları<br />
A.B. Ülkeleri 24 Euro, İsveç, Danimarka 200 Kron, İsviçre 36 Frank.<br />
Diğer ülkeler için Euro esas alınacaktır. Abone kaydı için, ücretin<br />
Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünün T.C. Ziraat Bankası Ankara-Akay<br />
Şubesindeki TR 84 000 1000 7600 5994 308-5001 Nolu hesabına yatırılması<br />
ve makbuzun fotokopisi ile aboneliğin hangi sayıdan başlayacağını bildirir<br />
bir mektubun "<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü<br />
Eskişehir Yolu 9. km Çankaya/Ankara" adresine gönderilmesi gerekir.<br />
Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın<br />
<strong>Diyanet</strong> Avrupa Aylık Dergi (Türkçe)<br />
Temsilcilikler<br />
Yurt dışı: Din Hizmetleri Müşavirlikleri,<br />
Din Hizmetleri Ataşelikleri<br />
Yönetim Merkezi<br />
Dini Yayınlar Dairesi <strong>Başkanlığı</strong><br />
Üniversiteler Mahallesi Dumlupınar Bulvarı No:147/A<br />
06800 Çankaya/ANKARA<br />
Tel: (0312) 295 73 06 Fax: (0312) 284 72 88<br />
e-mail: diniyayinlar@diyanet.gov.tr<br />
avrupahaber@diyanet.gov.tr<br />
Dergide yayımlanacak yazılarda düzeltme<br />
ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel<br />
sorumluluğu, yazarlarına aittir.<br />
GRAFİK-BASKI<br />
DERGAH OFSET İNŞAAT OTOMOTİV<br />
SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.<br />
Göztepe Mahallesi Namık Kemal Cad. Şehit Mehmet<br />
Erol Sokak No:8 Bağcılar/İSTANBUL<br />
Tel: (0212) 447 42 00 (pbx)<br />
Basım Yeri : İSTANBUL<br />
Basım Tarihi : 13.08.2010<br />
ISSN: 1302-3225<br />
Manevi hazzını yüreğimizin derinliklerinde hissettiğimiz<br />
sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi<br />
ve kardeşlik duygularının güçlendiği rahmet ve bereket<br />
mevsimi ramazan ayını idrak etmenin sevincini birlikte<br />
yaşamaktayız. Yılın her mevsimi ramazanla bereketleniyor.<br />
Ramazan tıpkı her eve misafir olduğu gibi, her mevsime,<br />
her aya da misafir oluyor ve zamana bereket katıyor.<br />
Ağustos ayı şanlı tarihimizde kazanılan zaferlerle taçlandırılmış<br />
önemli bir aydır. Millet olarak bu ayı idrak ettiğimizde<br />
birlik ve beraberliğimizin değer ve kıymetini bir<br />
kere daha anlar, vatan müdafaasının önemini hatırlarız.<br />
Hepimizin milli duyguları coşar ve tarifi mümkün olmayan<br />
duygular içerisinde buluruz kendimizi. Tarihte yaşanan acı<br />
olaylardan dersler çıkarır, üzerinde yaşadığımız aziz vatan<br />
toprağını kanı ve canı pahasına bize emanet eden şehit ve<br />
gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ederiz.<br />
Bu sayımızda da Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden ata<br />
yurdu, dost ve kardeş ülke Kırgızistan’a misafir oluyoruz.<br />
Son zamanlarda soydaşlarımızın ve ünlü yazar merhum<br />
Cengiz Aytmatov’un ülkesi Kırgızistan’da yaşanan acı<br />
olaylar, millet olarak hepimizi derinden üzdü. Bizler dindaş<br />
ve soydaşlarımızla bir vücudun uzuvları gibiyiz, Kırgız<br />
ve Özbek kardeşlerimizin yaşadıkları dramı yüreğimizde<br />
hissettik. Yakın zamana kadar kardeş, bir ve beraber olan<br />
Kırgız, Özbek ve Ahıska Türklerinin birbirlerine neden<br />
düştükleri ya da düşürüldükleri konusu mutlaka çok iyi<br />
analiz edilip gereken dersler çıkarılmalı, aynı fitne ateşine<br />
bir daha asla fırsat verilmemelidir.<br />
Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de, “Müminler ancak kardeştirler.”…<br />
(Hucurât, 10) buyuruyor. Bu ilahi buyruğa kulak<br />
verilerek soydaş ve dindaşlarımızın birbirini sevip saymalarına,<br />
aralarında kalıcı hoşgörü, sevgi ve saygı bağlarını<br />
yeşertecek girişimlerin yapılmasına önem verilmelidir.<br />
Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, “Girmeden tefrika<br />
bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler<br />
onu top sindiremez” dizesinde dile getirdiği birlik bilincine<br />
sahip olmalıyız.<br />
Bu duygularla milletimizin, bütün dindaş ve soydaşlarımızın<br />
mübarek ramazan ayını barış ve esenlik içerisinde<br />
idrak etmelerini temenni ediyor, bir sonraki sayıda buluşmayı<br />
diliyorum.
2<br />
1<br />
4<br />
5<br />
10<br />
13<br />
17<br />
21<br />
23<br />
25<br />
27<br />
29<br />
EDİTÖRDEN<br />
Dr. Yüksel Salman<br />
BAŞYAZI<br />
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu<br />
GÜNDEM<br />
Kırgızistan Tarihi<br />
M. Şemsettin Ünal<br />
içindekiler<br />
Dünden Bugüne Kırgızistan<br />
Doç. Dr. M. Akif Kılavuz - F. Betül Barlas<br />
Kırgızistan'da Dinî Hayat<br />
Fahri Sağlık<br />
Kırgızistan Cumhuriyeti ve Kırgızistan'la Dinî Alanda İşbirliğimiz<br />
Kemal Hakkı Kılıç<br />
DİN-DÜŞÜNCE-YORUM<br />
Kulluk Bilinci<br />
Dr. Abdurrahman Altuntaş<br />
Orucun Hediyesi: Sabır<br />
Esma Sayın Ekerim<br />
DİN VE SOSYAL HAYAT<br />
Ramazan'ın Farkına Varmak<br />
Hüseyin Öresin<br />
Fıtratımız Fırsatımızdır<br />
Kuddusi Doğan<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
AİLE<br />
Ramazan Sofrası<br />
Ayla Abak
5<br />
10<br />
13 17 24 28 30 32<br />
TARİH - KÜLTÜR - SANAT<br />
Zaferler Ayı Ağustos<br />
Mehmet Dere<br />
Türk Dünyasının Ulu Çınarı Cengiz Aytmatov<br />
M. Şemsettin Ünal<br />
ŞEHİR VE İNSAN<br />
Balıkesir<br />
Hamit Kurt<br />
PORTRE<br />
Muhaddis Fakih Ahmet B. Hanbel<br />
Doç. Dr. Cağfer Karadaş<br />
BİR AYET BİR YORUM<br />
Allah'ın Kitabını Görmezlikten<br />
Gelenlerin Akıbeti<br />
Doç. Dr. İsmail Karagöz<br />
BİR HADİS BİR YORUM<br />
Gaybı Kim Bilir?<br />
Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal<br />
31<br />
34<br />
36<br />
39<br />
41<br />
45<br />
<strong>HABERLER</strong> 47<br />
BULMACA<br />
Ali Duran Demircioğlu 64<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
3
aşyazı Öz denetim ve ramazan<br />
Günümüzde teknolojik gelişmelerin sunduğu imkânlarla bütün<br />
dünyada büyük bir dönüşüm yaşanmakta, hızlı bilgi üretimine ve<br />
iletişimine bağlı olarak her alanda sürekli yenilikler meydana gelmekte<br />
ve bunlar hepimizin hayatını az veya çok bir şekilde etkilemektedir.<br />
İlgimizi ve dikkatimizi cezbeden dış etkenlerin çoğaldığı, dünya<br />
meşgalesinin ve koşuşturmasının hayatımızı âdeta ipotek altına alıp<br />
bir dakika olsun kendimize vakit ayırmamıza fırsat bırakmadığı bir<br />
ortamda, Müslümanlar olarak öz denetimimizi yani nefis muhasebemizi<br />
de ihmal ettiğimiz aşikârdır.<br />
Müslümanlık ve dindarlık esasen, insanın ötekini değil bizzat kendisini<br />
denetime tabi tutması, çevresindeki insanların hatalarını ortaya<br />
çıkarmak ve onları yargılayıp derecelendirmek yerine, kendi hareket<br />
ve davranışlarını denetleyip yanlışlarını düzeltme erdemini göstermesi<br />
ile başlar. Huzur, sevgi ve saygı temelli bir toplumun inşası için<br />
böyle bir başlangıca hep ihtiyaç vardır.<br />
4<br />
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu<br />
<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Başkanı<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
İçerisinde bulunduğumuz ramazan ayı işte bu öz denetim hasletinin<br />
tekrar hatırlandığı müstesna bir zaman dilimidir. Ramazan ayı<br />
Kur’an’la buluşarak bilgilerimizi tazeleme ve hikmet penceresinden<br />
varoluşu kavrama, oruçla sabır ve şükür eğitimi alma, zekât, infak<br />
ve ikramla imkânlarımızı yanı başımızdakilerle paylaşma mevsimidir.<br />
Ramazan aynı zamanda, öz denetim yaparak bizim durup düşünmemizi,<br />
kendimize dönmemizi, geçmişimizle yüzleşmemizi, geleceğimizi<br />
tasarlamamızı ve en önemlisi de kendimizi tanımamızı sağlamaktadır.<br />
İçinde barındırdığı ibadetler ve hikmet dolu gelenekleri ile<br />
ramazan bize, hayatımızın asli çizgisinin ve genel idrak düzeyinin<br />
ne olması gerektiği konusunda bir tablo çizmekte, ömrümüzü kısa<br />
vadeli gündem maddeleriyle ve sonu gelmez hevesler uğruna boşa<br />
harcayıp heba etmememiz gerektiğini hatırlatmaktadır.<br />
Ramazan ayı, manevi hayatımızı onarma ve sağlam temeller üzerinde<br />
inşa etme adına büyük bir imkândır. Zaten böyle zaman duraklarının<br />
gayesi öz hayatımızda derlenip toparlanmayı ve bilinçlenmeyi,<br />
yaptığımız ibadetlerin temel gayesi de Yüce Rabbimizle kopmaz bir<br />
bağ ve bağlılık içinde olmayı sağlamak değil mi? Ramazan ayının,<br />
hadis-i şeriflerde ifade edildiği şekliyle, bir sonraki ramazana kadar,<br />
hata ve günahlar için koruyucu kalkan ve örtü olması da ancak, bu<br />
ayda kazandığımız istikameti ve bilinci uzun ömürlü kılmamız, hayatımızın<br />
her alanına ve anına taşımamızla mümkün olur. Ramazan ayı,<br />
af, bağışlanma ve arınma fırsatıdır. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz,<br />
ramazana eriştiği halde onun rahmet ve mağfiret ikliminden<br />
istifade edemeyenlere, gönül kapılarını bu manevi esintiye ısrarla<br />
kapatanlara hayret etmekte ve acımaktadır.<br />
Sevgili Peygamberimiz’in ifadesiyle, “evveli rahmet, ortası mağfiret,<br />
sonu cehennem ateşinden kurtuluş” (İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192.)<br />
olan ramazanın gönüllerimize huzur, yuvalarımıza bereket, ailemize,<br />
ülkemize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve<br />
barışına vesile olmasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.
gündem<br />
Kırgızistan Tarihi<br />
M. Şemsettin Ünal<br />
Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Uzmanı<br />
Tarihi kaynaklarda Kırgızların ne zaman ve nasıl İslamlaştığı<br />
yönünde açık ve doyurucu malumat yok denecek kadar<br />
azdır. Bu bağlamda İslami dönem Kırgız tarihinin kaynaklarını<br />
Çin tarihleri, Türk-İslam tarihleri, Yazılı ve Sözlü Kırgız<br />
kaynakları ve Rus Tarihleri olarak sayabiliriz.Türklerin büyük<br />
bir kısmı 8–13. yüzyıllarda İslamlaşma sürecini önemli<br />
ölçüde tamamlamış, ancak Kırgızlar ve Kazaklar gibi göçebe<br />
Türklerde bu süreç daha sonraki yüzyıllara uzamıştır.<br />
A- Kırgızların Tarihi<br />
Tarihin en eski Türk boylarından<br />
biri Kırgızlardır. Bu toplumun<br />
büyük çoğunluğu bu gün Kırgız<br />
Cumhuriyetinde yaşamaktadır.<br />
Bunun yanı sıra Kazakistan,<br />
Özbekistan, Tacikistan, Çin, Pakistan<br />
ve Türkiye’de de Kırgızlar<br />
yaşamaktadır. (Türk Dünyası Kültür<br />
Atlası, s. 519)<br />
Kırgız sözü tarihte ilk defa M.S.<br />
735 de dikilen Orhun Kitabelerinde<br />
geçmektedir. (Seyfettin Erşahin,<br />
Kırgızlar ve İslamiyet, s. 15)<br />
Kırgız sözünün etimolojik anlamı<br />
ve kökü hakkında çeşitli görüşler<br />
ileri sürülmekle birlikte, yaygın<br />
kanaate göre bu söz kır-gezer<br />
anlamına gelen kır ve gız sözlerinin<br />
birleşmesinden meydana<br />
gelmiştir. (M. Erdem, Kırgız Türkleri,<br />
s. 58)<br />
Bunun dışında Kırgız kelimesi<br />
Arap, Fars ve Türk kaynaklarında<br />
Hırkız, Hır hız ve Kır-kız şeklinde<br />
geçmekte, bizans kaynaklarında<br />
herkiz olarak zikredilmektedir.<br />
(İdil Aydın, Özet Kırgızistan Tarihi, s. 8)<br />
Kırgız, Oğuz Hanın torunlarından<br />
biridir. Onun soyundan gelenlere<br />
bu ad verilmiştir. (M. Erdem, s. 58)<br />
Kırgızların ata yurdu hakkında<br />
farklı görüşler bulunmakla beraber<br />
genelde Moğolistan’ın kuzey-<br />
Ağustos 2010 - 136 5
gündem<br />
batı tarafındaki Kırgız-göl, Yenisey<br />
ve Orhun ırmaklarının yukarı<br />
boyları ile Altay ve Söyön Dağları<br />
olduğu görüşü kabul edilmektedir.<br />
(İ. Aydın, a.g.e., 16)<br />
Eski Çin kaynaklarından edinilen<br />
bilgilere göre en eski Türk kabilelerinden<br />
olan Kırgızlar, ilk devletlerini<br />
Ki-Ku, Kien Kun veya Gengun<br />
adıyla bugünkü Kırgızistan’ın<br />
doğusunda ve kuzey doğusunda<br />
M.Ö. 2. yüzyılda kurmuşlardır. (S.<br />
Erşahin, a.g.e., s. 24)<br />
Bir süre sonra bu devletin yıkıldığı<br />
ve Kırgızların Hun İmparatorluğu<br />
yönetimine girdiği anlaşılmaktadır.<br />
(M. Erdem, a.g.e, 62; İ. Aydın,<br />
a.g.e., 8, 13)<br />
Kırgızlar VI. yüzyılın ikinci yarısında<br />
Göktürk Devletinin idaresi<br />
altına girdi. Göktürk Kağanlığı<br />
6. yy. da Orta Asya’da kuruldu.<br />
Türk kelimesi ilk defa Çin kaynaklarında<br />
güçlü ve sağlam anlamında<br />
kullanıldı.<br />
Kırgızlar, Göktürk Devleti'nin zayıflamasını<br />
müteakip Uygurların<br />
hâkimiyetini benimsediler. (758)<br />
Kırgızların bir kısmının<br />
Yenisey’den Talas taraflarına<br />
gelip yerleştikleri, bazı Kırgızların<br />
6<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
M.S. 1. yüzyıl sonlarında Issık<br />
Göl çevresi ve Tanrı Dağları'na<br />
yerleştikleri, bazılarının da M.S.<br />
840 yıllarında Kaşgar’a göçtükleri<br />
sanılmaktadır.<br />
Diğer yandan Fergana, Taşkent<br />
civarındaki dağların Kırgız Dağları<br />
olarak isimlendirilmesi de söz<br />
konusu bölgelerde Kırgızların<br />
yaşadığının bir işareti olarak görülebilir.<br />
(S. Erşahin, a.g.e., 17)<br />
920’lerde Çin orduları Türk ülkelerini<br />
ve Moğolistan’ı işgal<br />
ederken bu saldırılardan bu coğrafyadaki<br />
Kırgızlar da etkilendi.<br />
Bunlardan büyük bir kısmı daha<br />
batıya, bu günkü Kırgızistan’a<br />
çekildi.<br />
Daha sonraları Karahanlılar’a<br />
bağlı olan Kırgızların yurdu Karahıtayların<br />
istilasına uğradı.<br />
Müteakiben Cengiz Han tarafından<br />
kurulan imparatorluğun<br />
Çağatay ulusuna katıldı. (İ. Aydın,<br />
a.g.e., 39)<br />
1399’da Oyratlarla beraber bağımsızlık<br />
için çalışmışlarsa da<br />
Timur, Kırgızistan topraklarını<br />
kurduğu imparatorluğa dâhil<br />
etmiştir. (İ. Aydın, a.g.e., s. 34)<br />
Kırgızlar 1470-1533 tarihlerinden<br />
XVI. yüzyıllara kadar Orta<br />
Asya’da Türk kökenli topluluklar<br />
arasında yetişen<br />
bilim adamları, İslam’a<br />
ve bölge kültürünün gelişmesine<br />
büyük katkılar<br />
sağlayacak ciddi eserler<br />
bırakmıştır. Çoğunluğu<br />
(o dönemin bilim dili olduğu<br />
için) Arapça yazılan<br />
bu eserler, yıllarca İslam<br />
dünyasının övünç kaynağı<br />
olmuştur.<br />
Kuzey ve Orta Tanrı Dağları'nda<br />
Kırgız Hanlığı diye bilinen devletlerini<br />
kurmuşlardır.<br />
16. ve 19. Yüzyıllar Dönemi<br />
XVII. yüzyılın ortalarına kadar<br />
Kazak Türkleri ile birlikte yaşayan<br />
Kırgızlar, Moğol kabilelerinin ve<br />
Rusların tehdidine maruz kalmıştır.<br />
Moğol tehditlerine (Kalmuklar)<br />
maruz kalan Kırgızlar, Moğollara<br />
karşı Ruslardan yardım talep<br />
etmişler, 1730’larda Kazakistan’a<br />
giren Ruslar, bu coğrafyanın en<br />
verimli topraklarını işgal ederek<br />
buralara Rus göçmenleri yerleştirdiler.<br />
Bu sırada bazı Kırgız<br />
boyları Kazaklar ile Ruslara esir<br />
düştüler. 18. yüzyılda Kalmukları<br />
yenen Çinliler, Kırgızistan coğrafyasını<br />
istila ederek çeşitli baskılar<br />
uygulamıştır. (1757)<br />
1822 yılından itibaren Altay ve<br />
Tanrı Dağları bölgesindeki Kırgızlar,<br />
Doğu Türkistanlı Kırgızlar<br />
ve Uygurlarla birleşerek Çinlilere<br />
karşı savaşmışlardır.<br />
1760-1845 yılları arasında Kazaklar<br />
ve Kırgızlar arasında bazı<br />
çatışmalar olmuştur. (İ. Aydın,<br />
a.g.e., 44)
Aynı coğrafyada diğer bölgelerde<br />
yaşayan Kırgız Türkleri 1700 yılında<br />
Fergana vadisinde kurulan<br />
Hokand Hanlığı’nın hakimiyetine<br />
girmişlerdir. (İ. Aydın, a.g.e., 46)<br />
Daha sonraları Hokand Hanlığının<br />
idaresi Kırgız Türklerinin eline<br />
geçti.<br />
1848–1856 yılları arasında<br />
Ruslar Kazakistan’ın tamamını,<br />
Kırgızistan’ın ise kuzeybatı bölgelerini<br />
işgal ettiler. (TDV. İslam<br />
Ansiklopedisi, 25/443)<br />
Tarihi süreçte Kırgızlar için asıl<br />
sıkıntılı dönem XIX. (1875) yüzyılda<br />
Rusların Hokand Hanlığını<br />
istilasıyla başladı.<br />
Ruslar Orta Asya Türk ailesini<br />
işgalden sonra Taşkent merkez<br />
olmak üzere “Türkistan Genel<br />
Valiliği”ni kurmuşlardı. Bu valiliğe<br />
bağlı yerlerden biri de Hokand<br />
idi. (İ. Aydın, a.g.e., s. 52)<br />
Bu aşamadan sonra Ruslara karşı<br />
ayaklanan Hokandlılar bir başarı<br />
elde edemediler. Bununla birlikte<br />
Kırgızların mücadelesi Altay bölgesinde<br />
devam etti.<br />
Kurmancan Datka adındaki bir<br />
kadın kahramanın önderliğinde<br />
yönetilen Altay isyanı yıllarca<br />
sürdü. Sonunda Kırgızlar burada<br />
da Rus hâkimiyetini kabul<br />
ettiler. Kurmancan Datka Doğu<br />
Türkistan’a çekildi.<br />
Diğer yandan bu kez 1885 yılında<br />
Oş yöresinde Ruslara karşı bir<br />
ayaklanma oldu. 1898’de Andican<br />
kasabası halkı ayaklandı.<br />
Tatarların da gayretiyle 1905<br />
yılında Kırgızistan’da Ceditçilik<br />
hareketi başladı. Böylece Türkçülük<br />
ve İslamcılık hareketi<br />
başlamış oldu. Fakat 1916’da<br />
Kırgızların başlatmış olduğu Semirecie<br />
isyanı, Ruslar tarafından<br />
kanlı bir şekilde bastırıldı. (TDV İs.<br />
An, 25/443)<br />
Ruslara karşı Kırgızistan halkı<br />
üzerinde uyguladıkları politika<br />
nedeniyle çeşitli direnişler olmuş,<br />
bunun en geniş çaplısı 25 Haziran<br />
1916 tarihinde Hocent’te<br />
başlamış, kısa sürede bütün<br />
Kırgızistan’a yayılmış ve bu direniş<br />
Ruslar tarafından sert bir<br />
şekilde bastırılmıştır. 332.000<br />
kişi Çin’e sığınmış, bunlardan<br />
200.000 kişi yüksek dağlarda kış<br />
şartlarında hayatını kaybetmiştir.<br />
(İ. Aydın, a.g.e., 60)<br />
10 Eylül 1875 yılında Ruslar'ın<br />
Oş’u da ele geçirmesiyle Hokand<br />
Hanlığı tamamen Rusların eline<br />
geçmiştir.<br />
Bu tarihten sonra Rus göçmenler<br />
Kırgızistan’a yerleştirilmiş, özel<br />
mülkiyet hakkı kaldırılmış, çeşitli<br />
vergiler konulmuştur.<br />
1917 Devrimi ve Kırgızlar<br />
1917 Bolşevik ihtilalinden sonra<br />
Orta Asya’daki Rus idarecileri<br />
Moskova’nın direktifleriyle işçi,<br />
asker, köylü şûrası kurarak ülkeyi<br />
yönetmeye başladılar.<br />
Moskova’nın görüşü doğrultusunda<br />
kurulan geçici hükümet<br />
encümeninde az sayıda Türk’e<br />
yer verilmesi nedeniyle 1917’de<br />
Türkler ayrı bir mücadeleye giriştiler.<br />
Yine 1917’de bu kez Türkistan<br />
Komünist Partisi, ardından<br />
da Türkistan Sovyet Komiserliği<br />
kurularak Türklerin bağımsızlık<br />
çabası önlenmek istendi. Kırgızlar<br />
bu dönemlerde bazı partiler oluşturmuşlar,<br />
yerel milli hareketler<br />
başlatmışlardır. Güney bölgesinde<br />
Basmacı Hareketi olarak bilinen<br />
ve 1918-1930 yılları arasını<br />
kapsayan teşkilatlanmalar oluşturulmuştur.<br />
1918 yılında Ruslar Türkistan<br />
otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini<br />
oluşturdu.<br />
1921 yılında bütün Türk grupları<br />
Türkistan Milli Birliğini kurdu-<br />
lar ve bunun başına Zeki Velidi<br />
Togan’ı getirdiler.<br />
Rusların baskıları neticesinde bir<br />
sonuca varılamadı. Bu kez Ruslar<br />
Türkistan’da Kırgız, Özbek, Türkmen,<br />
Tacik ve Kazak cumhuriyetlerini<br />
oluşturdular.<br />
Sovyet tipi yeni oluşturulan<br />
Kırgızistan hükümetinin başına<br />
Milliyetçi aydınlardan Kasım Tınıstanov<br />
getirildi. (Sonra halk<br />
düşmanı ilan edildi.)<br />
Daha sonra Sovyet rejiminin yeni<br />
uygulamalarına karşı çıkan bazı<br />
Kırgız aydınları sürgüne gönderildi<br />
veya hapsedildi. (Abdülkerim<br />
Sıddıkov, K. Kudaykulov, D. Babakhanov<br />
vb.) (İ. Aydın, a.g.e., s, 66)<br />
Kırgızların büyük çoğunluğu<br />
hayvancılıkla uğraşıyordu. Sovyet<br />
dönemi sırasında ellerindeki<br />
malların devletleştirilmesi büyük<br />
sıkıntı doğurdu. Bu ortamda mallarını<br />
vermek istemeyen bir kısım<br />
Kırgız Doğu Türkistan’a geçmeye<br />
başladı. Bu zoraki Kolhozlaştırma<br />
sürecinde 1933 yılına gelindiğinde<br />
halkın % 67’si kolektif tarım<br />
işletmelerine yerleştirilmişti.<br />
Kırgızistan 1936 yılı sonlarında<br />
SSC Birliğinden biri hâline getirildi.<br />
(S. Erşahin, a.g.e., s. 29; İ. Aydın,<br />
a.g.e., s. 66)<br />
Kolhozlaştırma döneminden sonra<br />
aydınları sindirme politikası<br />
başlatıldı.<br />
Bazı milliyetçi aydınlar öldürüldü.<br />
(Bişkek, Ata beyit)<br />
II. Dünya Savaşı Dönemi<br />
II. Dünya Savaşı’ndan sonra da<br />
bu faaliyetler sürdürüldü.<br />
Özellikle basın yoluyla sindirme<br />
çalışmalarına önem verildi. Rusça<br />
II. Anadil hâline getirildi. Devlet<br />
dairelerinde ve adalet mekanizmasında<br />
Kırgızlara yer verilmemeye<br />
devam edildi. 1950’den<br />
itibaren Moskova’nın tesiri ülkede<br />
daha çok hissedildi. Bütün<br />
Ağustos 2010 - 136 7<br />
gündem
gündem<br />
atamalar Moskova’dan yapıldı.<br />
Yöneticiler varlıklı olurken halk<br />
fakirleşti.<br />
1979 yılından itibaren ekonomide<br />
bir canlanma gözlendi. (Kossigin<br />
reformları) Bu dönemlerde Ihsak<br />
Razakoz 1953–1961 Turdakun<br />
Usubaliyev (24 yıl K. Partisi Kırgızistan<br />
Başkanı) önde gelen Kırgız<br />
yöneticiler olarak görülür.<br />
Gorbaçov’un 1986 yılında başa<br />
geçmesiyle takip edilen açıklık<br />
(glasnost) ve yeniden yapılanma<br />
(prestroika) hareketi, Kırgızistan<br />
için yeni bir başlangıç oldu.<br />
Bu uygulamalar diğer bazı devletlerde<br />
olduğu gibi, Kırgızistan’a<br />
da bağımsızlık yolunu açtı.<br />
15 Aralık 1990’da hâkimiyet,<br />
31 Ağustos 1991 yılında da bağımsızlık<br />
elde edildi. (TDV İs. An.<br />
25/444)<br />
Glasnost-Perestroyka Dönemi:<br />
(Açıklık-Yenilenme)<br />
Oş’ta Kırgızlarla Özbekler arasında<br />
çıkan çatışmada (04 Haziran<br />
1990) 155 kişi öldü, 845<br />
kişi yaralandı. (7 Haziran 1990)<br />
Aksakallar Kırgızlar ve Özbekler<br />
arasında barışı sağladı.<br />
Mart 1990’da SSCB’de cumhuriyetlerde<br />
Başkanlık sistemi<br />
kabul edildi. 27 Ekim 1990’da<br />
A. Akayev’in Cumhurbaşkanlığı<br />
gerçekleşti.<br />
15 Aralık 1990’da Kırgız Cumhuriyetinin<br />
Bağımsızlık bildirgesi<br />
kabul edildi.<br />
31 Ağustos 1991’de Kırgız SSC<br />
Yüksek Şûrası bağımsızlığa ilişkin<br />
bildirgeyi kabul etti. 12 Ekim<br />
1991’de A. Akayev ilk Cumhurbaşkanlığına<br />
seçildi. 24 Mart<br />
2005’teki halk hareketi sonunda<br />
yapılan seçimde Kurmanbek<br />
Bakiyev cumhurbaşkanı oldu. 23<br />
Temmuz 2009 seçimlerinde de<br />
Kurmanbek Bakiyev tekrar cumhurbaşkanı<br />
seçildi. 07 Nisan 2010<br />
8<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
tarihinde ise gerçekleştirilen<br />
ihtilal sonucu, Kırgızistan geçici<br />
hükümetinin başına Roza Otunbayeva<br />
getirildi.<br />
Geçici hükümetin Kırgızistan’da<br />
işbaşına gelmesinden sonra ülkede<br />
bazı karışıklıklar meydana geldi.<br />
10-11 Haziran 2010 tarihlerinde<br />
de Oş kentinde Kırgızlar ve<br />
Özbekler arasında çatışma çıktı.<br />
Celalabad ve diğer komşu şehirlere<br />
de sıçrayan çatışmalarda çok<br />
sayıda kişi (resmi kayıtlara göre<br />
275 kişi) hayatını kaybetti.<br />
Kırgızistan’da geçici hükümetin<br />
işbaşına gelmesinden sonra, 27<br />
Haziran 2010 tarihinde yapılan<br />
referandum ile ülkede yeni anayasa<br />
kabul edildi.<br />
B- Kırgızlar ve İslam<br />
Önceden Şamanlığı kabul etmiş<br />
olan Kırgızlar arasında İslamiyet,<br />
VIII. yüzyılda Fergana’da gerçekleştirilen<br />
fetihler sırasında yayılmaya<br />
başladı.<br />
Karahanlı hâkimiyeti sırasında<br />
ülkenin merkezi ve kuzeyindeki<br />
Kırgızların bir kısmı İslam’a girdi.<br />
(11.yy.)<br />
XVII. yüzyıldan itibaren tasavvufun<br />
etkisiyle Kırgızlar arasında<br />
İslamiyet hızla yayıldı. Müslüman<br />
Kırgızlar Hanefi mezhebine mensuptur.<br />
(TDV. İs. An. 25/443)<br />
Türklerin İslamiyet’e girmesi hususunda<br />
yapılan çalışmalar, genelde,<br />
aşağı Türkistan’da yerleşik<br />
hayata geçmiş Türkler üzerinde<br />
yoğunlaşmıştır. Kuzeyde göçebe<br />
hayat süren Türk boylarının<br />
İslamiyet’i kabulü hakkında ise<br />
henüz yeterli araştırmalar yapılmamıştır.<br />
Tarihi kaynaklarda Kırgızların<br />
ne zaman ve nasıl İslamlaştığı<br />
yönünde açık ve doyurucu malumat<br />
yok denecek kadar azdır.<br />
Bu bağlamda İslami dönem Kırgız<br />
tarihinin kaynaklarını Çin tarihle-<br />
ri, Türk-İslam tarihleri, Yazılı ve<br />
Sözlü Kırgız kaynakları ve Rus<br />
Tarihleri olarak sayabiliriz.<br />
Türklerin büyük bir kısmı 8–13.<br />
yüzyıllarda İslamlaşma sürecini<br />
önemli ölçüde tamamlamış,<br />
ancak Kırgızlar ve Kazaklar gibi<br />
göçebe Türklerde bu süreç daha<br />
sonraki yüzyıllara uzamıştır.<br />
Nitekim 1991’de Sovyet rejimi<br />
sona erince Kırgız ve Kazakların<br />
diğer Türklerle karşılaştırıldığında<br />
İslami dindarlık ve hassasiyet<br />
bakımından farklı oldukları görülmüştür.<br />
Diğer yandan kaynaklarda Kırgızların<br />
İslamlaşma süreci genel<br />
olarak Karahanlılar (840-1212),<br />
Çağataylar (13-17. yüzyıllar) ve<br />
Hokand Hanlığı (18-19. yüzyıllar)<br />
dönemleri olarak ele alınmaktadır.<br />
Orta Asya, eski kültürlerin, eski<br />
medeniyetlerin izlerinin ve etkilerinin<br />
bulunduğu dünyanın önemli<br />
yerleşim bölgelerinden biridir.<br />
Buralarda büyük ölçüde Türk<br />
kökenli topluluklar yaşamakla<br />
birlikte bazen farklı etnik yapıdaki<br />
insanlara da rastlanmıştır.<br />
Orta Asya’da dinî alanda plüralist<br />
bir yapı gözlenmektedir. İslam<br />
öncesinde büyük ölçüde geleneksel<br />
inançların etkili olduğu bilinse<br />
de, Budizm, Mecusilik, Manihaizm<br />
ve Nesturi Hıristiyanlık gibi dinlere<br />
mensup insanlar bu bölgelerde<br />
yaşamıştır. Bölgenin hakim unsuru<br />
olan Türklerden kısmen bu<br />
dinlere girenler olsa da, bunlar<br />
bireysel inançlardan öte geçmemiş<br />
ve Türklerin tamamına<br />
yakını, İslam’dan önce hiçbir dine<br />
tamamen girmemiştir. Bir başka<br />
ifade ile İslam’dan başka hiçbir<br />
din, Türkler üzerinde bu kadar<br />
etkili olmamıştır.<br />
Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere<br />
göre; Müslüman Araplarla<br />
yapılan savaşlar esnasında birey-
sel olarak VII. asrın ikinci yarısında<br />
İslam’ı benimseyenler olsa da<br />
İslam’ın Orta Asya’ya girişi VIII.<br />
asrın ilk çeyreğinde olmuş ve X.<br />
asırda Türklerin büyük bir çoğunluğu<br />
kitleler hâlinde Müslüman<br />
olmuştur.<br />
XVI. yüzyıllara kadar Orta<br />
Asya’da Türk kökenli topluluklar<br />
arasında yetişen bilim adamları,<br />
İslam’a ve bölge kültürünün<br />
gelişmesine büyük katkılar sağlayacak<br />
ciddi eserler bırakmıştır.<br />
Çoğunluğu (o dönemin bilim dili<br />
olduğu için) Arapça yazılan bu<br />
eserler, yıllarca İslam dünyasının<br />
övünç kaynağı olmuştur. Ancak<br />
ilerleyen yıllarda dinî kurumlar,<br />
dünya çapındaki gelişmelere<br />
ayak uyduramamış, önceki yıllardaki<br />
başarılarını devam ettirememiş<br />
ve kendilerini yenileyemediği<br />
için yeterli bilim ve din adamı<br />
yetiştirememiştir. Bölge insanlarının,<br />
yakın geçmişte yaşanan acılı<br />
olaylar sonrasında, büyük ölçüde<br />
din ile ilişkileri kesilmiş, dinî kurumlar<br />
kapatılmış ve din adamlarının<br />
büyük bir kısmı tutuklanmıştır.<br />
Böylece bölgenin ortak kültür<br />
değeri olan İslam, insanların<br />
gündeminden çıkarılmış ve gele-<br />
neksel kültürel değerler ile ilişkiler<br />
kesilmeye çalışılmıştır.<br />
SSCB’nin 1991 yılında dağılmasından<br />
sonra, siyasi baskının<br />
kalkmasını müteakip, bölgede<br />
yaşayan unsurlar kendi kültürünü,<br />
kökenlerini aramaya başlamış<br />
ve bir öze dönüş hareketi gerçekleşmiştir.<br />
Günümüzde Orta<br />
Asya’daki Müslüman toplulukların<br />
dinî eğitim ve kurumlaşma konularında<br />
ciddi sorunları bulunmaktadır.<br />
Eğitim kurumlarının fiziki<br />
şartları, müfredat programları<br />
ve dinî literatür yönünde ıslah<br />
ve takviyeye ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
Geçmişte yetişen büyük<br />
İslam bilim adamlarının çoğunluğunun<br />
mahalli dillerde eserler<br />
bırakmamış olması, günümüzde<br />
onların manevi miraslarından<br />
yeterince yararlanılamaması gibi<br />
bir gerçeğin ortaya çıkmasına<br />
sebep olmaktadır. Günümüz bilim<br />
adamları, onlardan yeterince<br />
yararlanamadıkları için, yeni<br />
fikirlerin üretilmesi yerine onlarla<br />
övünmeyi teselli aracı olarak<br />
kabul etmektedir. Sovyetler<br />
Birliği’nin bağımsızlığından sonra<br />
Orta Asya’da bağımsızlığını ilan<br />
eden cumhuriyetlerin milli kim-<br />
liklerinin ana unsurlarından birisi<br />
İslam’dır. Türkiye Cumhuriyeti ile<br />
onları bir araya getiren etnik ve<br />
tarihi değerler yanında İslam’ın<br />
da çok büyük katkısı ve kültürel<br />
etkisi bulunmaktadır. Bölgede<br />
yaşayan insanların kendi kültürel<br />
değerleriyle bütünleşmeleri<br />
konusundaki yetersizliklerden<br />
kaynaklanan boşluklardan yararlanan<br />
bazı terörist faaliyetler,<br />
bu cumhuriyetlerdeki siyasi ve<br />
sosyal yapıyı rahatsız etmekte ve<br />
çoğu kez bütün Müslümanları potansiyel<br />
suçlu konumuna düşürmektedir.<br />
Oysa İslam, her zaman<br />
insanlık için barış ve huzur kaynağı<br />
olmuş, insanları uzlaştıran<br />
ve kaynaştıran bir örnek olarak<br />
insanlık tarihindeki yerini almıştır.<br />
Din, insanlık için vazgeçilmez bir<br />
olgudur. Tarih boyunca da dinsiz<br />
bir topluma rastlanmamaktadır.<br />
Dolayısıyla dinin mutlaka yasal<br />
yollardan insanlara öğretilmesi<br />
gerekmektedir. Zira unutulmamalıdır<br />
ki, dini yasal yollarla öğrenemeyenler,<br />
onu başka yollarla<br />
öğrenmeye çalışacaktır. Meşru<br />
olmayan ve gizli olan bu yolların<br />
kontrolü güçleşmektedir.<br />
Günümüzde Kırgız Cumhuriyetinde<br />
Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi, <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong><br />
ve TDV’nın katkıları ile anılan<br />
coğrafyadaki soydaşlarımıza dinî<br />
ihtiyaçlarını ana kaynaklarından,<br />
yasal zeminde ve doğru bir şekilde<br />
öğretmek için kurulmuştur.<br />
Bu haliyle Oş Devlet Üniversitesi<br />
İlahiyat Fakültesi sadece bir dinî<br />
bir okul değil, aynı zamanda<br />
insanları birleştiren, kaynaştıran<br />
fonksiyonu ile toplum için huzur<br />
ve güven kaynağı olmaktadır.<br />
Ayrıca iki kardeş toplumun uzun<br />
yıllar süren ayrılıktan sonra tekrar<br />
kaynaşmasına ve ortak projeler<br />
üretmesine önemli katkılar sağlamaktadır.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
9<br />
gündem
10<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Dünden Bugüne<br />
Kırgızistan<br />
Doç. Dr. M. Akif Kılavuz - F. Betül Barlas<br />
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.<br />
Göçebe bir hayat sürmeleri sebebiyle Kırgızların<br />
eğitim-öğretim kurumları ve yazılı kaynaklardan bilgi<br />
edinme imkânları sınırlı olmuştur. Bu nedenle örfler,<br />
âdetler ve destanlar Kırgızların siyasî, sosyal ve dinî<br />
hayatlarını şekillendirmede çok etkili olmuştur.<br />
Çeşitli kaynaklarda Kırgızların<br />
İslamlaşmasının uzun yıllar içinde<br />
gerçekleştiği belirtilmektedir.<br />
Kırgızların yaşadığı bölgelerin bir<br />
kısmı her ne kadar Karahanlılar<br />
zamanında İslamiyet ile tanışmış<br />
olsa da Kırgızların bu dini<br />
benimsemeleri 17. yüzyıla kadar<br />
uzanmaktadır.<br />
Kırgız toplumu İslamî yaşantı<br />
bakımından bir bütünlük göstermemektedir.<br />
Ülkenin güney<br />
kesimi ve Fergana vadisinde dinî<br />
duyarlılık, kuzey ve doğu bölgelerine<br />
göre daha fazladır. (Erşahin,<br />
Seyfettin, Türkistan’da İslam ve<br />
Müslümanlar Sovyet Dönemi, İlahiyat<br />
Vakfı Yayınları, Ankara 1999, s. 41)<br />
Nitekim Fergana vadisindeki Kırgız<br />
şehirleri önemli İslamî kültür<br />
merkezlerinden sayılmaktadır.<br />
Göçebe bir hayat sürmeleri<br />
sebebiyle Kırgızların eğitimöğretim<br />
kurumları ve yazılı kaynaklardan<br />
bilgi edinme imkânları<br />
sınırlı olmuştur. Bu nedenle<br />
örfler, âdetler ve destanlar<br />
Kırgızların siyasî, sosyal ve dinî<br />
hayatlarını şekillendirmede çok<br />
etkili olmuştur. Nitekim Kırgızlar<br />
arasında eski Türk dininin izleri<br />
hâlâ devam etmektedir.
Kırgızlar İslam fıkhıyla birlikte,<br />
töre ve yasa dedikleri geleneksel<br />
Türk kanunlarını da yaşatmışlardır.<br />
Bu uygulamaların ne kadar<br />
yaygın olduğu tam olarak bilinmemekle<br />
beraber çoğu Kırgız<br />
vatandaşında İslam anlayışının<br />
ve yaşantısının, inanç ve basit<br />
dinî âdetlerden ibaret olduğu<br />
sanılmaktadır.<br />
70 yıllık Sovyet yönetimi esnasında<br />
Orta Asya’daki mescit ve<br />
medreselerin işlevlerini yerine<br />
getirmesine izin verilmemiştir.<br />
1991 yılında bağımsızlık sonrasında<br />
Kırgızistan’da siyasal,<br />
ekonomik, sosyal ve kültürel<br />
alanlarda hızlı değişimler yaşanmıştır.<br />
Bu değişim, Kırgızların<br />
kültürel hayatında önemli rol<br />
oynayan dinî alanda da gerçekleşmiştir.<br />
Sovyet yönetiminin<br />
din karşıtı politikalarına rağmen<br />
İslam, Kırgızistan’da önemli bir<br />
güç olarak varlığını sürdürmüştür.<br />
Özellikle günlük hayatta,<br />
sünnet, cenaze törenleri, nikah,<br />
oruç gibi pratiklerde dinin etkisi<br />
yaygın olarak görülmüştür.<br />
Kırgızistan’da bağımsızlık sonrasında<br />
Müslümanlardan dinlerini<br />
öğrenmeye ve yaşamaya<br />
çalışanların sayısı gittikçe<br />
artmıştır.<br />
Türkiye’den ve diğer bazı İslam<br />
ülkelerinden giden yardımlarla<br />
ülkede yeni camiler ve yetişen<br />
neslin İslamî kimliğine önem<br />
veren bazı özel eğitim kurumları<br />
açılmıştır. Din aleyhtarlığı adına<br />
yapılan pek çok faaliyete rağmen<br />
bölgede İslamiyet unutulmamış,<br />
Kırgızistan bağımsızlığını<br />
kazandıktan sonra, gizli yapılan<br />
ibadetler, açık olarak yapılmaya<br />
başlanmıştır.<br />
1991 sonrasında ülke genelinde,<br />
özellikle Kırgızistan’ın<br />
güney bölgesinde dine yönelme<br />
hususunda büyük gelişmeler<br />
görülmüştür. İbadethanelerin<br />
yaygınlaşması, bayram ve Cuma<br />
namazları için ibadet yapmak<br />
üzere halkın cami ve mescitlere<br />
gelmesi, dindarlaşma olgusunun<br />
arttığının somut göstergelerinden<br />
olmuştur.<br />
Din eğitimi yasağının kaldırılması,<br />
aileden başlayarak yaygın ve<br />
örgün dinî eğitim veren kurumların<br />
faaliyetlerine izin verilmesi,<br />
dinî bilinçlenmenin artmasında<br />
ve dinin toplumun her katmanında<br />
ele alınmaya başlanmasında<br />
önemli bir etken olmuştur.<br />
Orta Asya Cumhuriyetleri arasında<br />
dinî özgürlük konusunda<br />
en çok tolerans tanıyan<br />
cumhuriyet’in Kırgızistan olduğunu<br />
söylemek mümkündür.<br />
Bu nedenle günümüzde<br />
Kırgızistan’da İslam ile beraber,<br />
Hıristiyanlık ve diğer çeşitli din,<br />
dinî akım ve mezhep taraftarları<br />
söz sahibi olmaktadırlar.<br />
Kırgızistan Cumhuriyeti demokratik<br />
laik bir ülke olduğu için<br />
din ile ilgili eğitim tamamen<br />
devletten ayrı olarak, devletin<br />
eğitim kanunlarına aykırı olmadıkça,<br />
yapılabilmektedir. Kırgız<br />
Cumhuriyeti Anayasası’nın 2.<br />
maddesinde, “Dinî kurum ve<br />
törenler devletten ayrılmıştır.<br />
Ancak vatandaşlar, dinî inancı<br />
ne olursa olsun, her türlü eğitimi<br />
alma hakkına sahiptirler.”<br />
ifadesi bulunmaktadır.<br />
Kırgızistan Cumhuriyeti’nde din<br />
ile ilgili eğitim faaliyetleri devletten<br />
ayrı kurumlarca yürütülmektedir.<br />
Eğitim Bakanlığı’na bağlı<br />
okullarda din öğretimi yapılmasına<br />
imkan verilmemektedir. Din,<br />
sadece ilk ve ortaöğretimdeki<br />
Âdâp Dersi’nin programında yer<br />
alan Kırgız kültürü, felsefe tarihi<br />
gibi konularla bağlantı kurularak<br />
anlatılabilmektedir.<br />
Yüksek öğrenimde dinin öğretildiği<br />
en önemli eğitim kurumu,<br />
İlahiyat Fakülteleridir.<br />
Kırgızistan’da Eğitim Bakanlığı’na<br />
bağlı, resmî olarak çalışan ve<br />
yüksek din öğretimi hizmeti<br />
veren iki ilahiyat fakültesi bulunmaktadır.<br />
Bunlardan birisi<br />
başkent Bişkek’teki Oş Devlet<br />
Üniversitesi'ne bağlı Araşan İlahiyat<br />
Fakültesi, diğeri ise yine<br />
Oş Devlet Üniversitesi'ne<br />
bağlı Oş şehrindeki İlahiyat<br />
Fakültesi’dir. Oş İlahiyat<br />
Fakültesi 1993 yılında<br />
Oş Devlet Üniversitesi<br />
ile Ankara Üniversitesi<br />
arasında, “Akademik ve<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
11<br />
gündem
gündem<br />
Kültürel İşbirliği Protokolü”nün<br />
imzalanmasıyla kurulmuştur. Oş<br />
İlahiyat Fakültesi’ni finanse ve<br />
koordine eden Türkiye <strong>Diyanet</strong><br />
Vakfı olmuştur.<br />
Oş İlahiyat Fakültesi’nin eğitim<br />
süresi 5 yıldır. Öğrenciler bu<br />
süre içinde bir yıl Türkiye’de<br />
hazırlık sınıfı okumaktadırlar.<br />
Oş İlahiyat Fakültesi’nde temel<br />
ilâhiyat dersleri itibariyle Ankara<br />
İlâhiyat Fakültesi programının<br />
aynısı uygulanmaktadır.<br />
Oş İlahiyat Fakültesi 1997-1998<br />
öğretim yılında ilk mezunlarını<br />
vermiştir. Fakülteden mezun<br />
olup yapılan sınavlarda başarılı<br />
olan öğrenciler, lisansüstü eğitim<br />
için tekrar Türkiye’ye gönderilmektedir.<br />
Lisansüstü eğitim<br />
sırasında öğrencilerin giderleri<br />
Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı tarafından<br />
karşılanmaktadır. (Pay, Salih, Oş<br />
İlahiyat Fakültesi ve Öğrencileri Üzerine<br />
Bazı Tespitler ve Değerlendirmeler,<br />
Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />
Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2008, s. 110)<br />
2006 yılı itibariyle Kırgızistan’da<br />
din eğitimi veren 8 İslam Enstitüsü<br />
ve 49 medrese bulunmaktadır.<br />
Medreselerin kuruluş<br />
amacı, Kırgızistan halkından<br />
isteyenlere din eğitimi vermek,<br />
cami ve mescitlerde görev yapacak<br />
imam-hatip yetiştirmektir.<br />
Medreselerden mezun olan<br />
öğrencilerin başarılı olanlarının<br />
bir kısmı medreselerde hocalık<br />
görevini yürütmektedirler.<br />
Bağımsızlık sonrasında ülke genelinde,<br />
özellikle Kırgızistan’ın<br />
güney bölgesinde dine yönelme<br />
çerçevesinde cami ve mescitlerin<br />
sayısı giderek artmıştır.<br />
Nitekim 1991 yılında ülkenin<br />
tamamındaki mescit sayısı 39<br />
iken, 2006 yılı itibariyle bu sayı<br />
2.000’i geçmiştir.<br />
Kırgızlar ibadet yerleri için cami<br />
kavramından ziyade tek katlı<br />
12<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
olarak inşa edilen mescit kavramını<br />
(meçit) kullanmaktadırlar.<br />
Mescitlerde çocuklara Kur’an-ı<br />
Kerim ve temel dinî bilgiler<br />
öğretilmektedir. Bu bilgileri<br />
erkeklere imamlar öğretirken,<br />
kızlara ise ‘atinça’ denilen bayan<br />
görevliler vermektedir. (Yılmaz,<br />
“Kırgızistan’da Misyonerlik ve Din Eğitimi”,<br />
Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi Dergisi, c. XI, sy. 1, Sivas<br />
2007, s. 116)<br />
Kırgız halkının eğitim, kültür,<br />
ibadet ve ahlak yönünden bilgilenmesinde<br />
mescit ve camilerin<br />
rolü büyüktür. Halka ulaşmak<br />
açısından Cuma namazı, hutbeler<br />
ve vaazlar da oldukça önemlidir.<br />
Kırgızistan’da hutbeler<br />
Arapça okunmakta, ancak Cuma<br />
ve Bayram vaazları halkın dilinde<br />
yapılmaktadır.<br />
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından<br />
sonra Kırgızistan halkı,<br />
geçmişte mahrum kaldığı din<br />
eğitimi ihtiyacını karşılama arayışına<br />
girmiştir. Bağımsızlığa<br />
kavuşmasından itibaren pek çok<br />
etnik unsurun ortak vatanı olan<br />
Kırgızistan'ın, tarihte kader birliği<br />
yaptığı ülkelerle ve şu anki<br />
komşularıyla ilişkileri nedeniyle<br />
zengin bir tarihi birikim ve dinî/<br />
kültürel dokuya sahip olduğu<br />
söylenebilir. Ancak dinî/kültürel<br />
doku açısından sahip olunan<br />
bu zenginlik, devletin yeniden<br />
yapılandırılmasında ve bu yapılandırma<br />
içerisinde din eğitiminin<br />
konumlandırılmasında karar<br />
almayı güçleştirmektedir.<br />
Ülkede dinî problemlerin çözülmesinde<br />
devletin kontrol ve<br />
desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.<br />
Bu çerçevede devlet ile din kurumları<br />
arasında yeni ilişkilerin<br />
kurulması gerekmektedir. Bu<br />
husus din eğitim kurumlarının<br />
yeniden şekillenmesi zorunluluğunu<br />
ortaya çıkarmaktadır.
Kırgızistan’da Dinî<br />
Hayat<br />
Fahri Sağlık<br />
Din Hizmetleri Müşaviri<br />
Bağımsızlıklarına kavuştukları ilk yıllarda camilerdeki cemaatin,<br />
namaz kılanların, oruç tutanların, zekât verenlerin, kurban<br />
kesenlerin, hacca gidenlerin sayısı çok az iken şimdi önemli<br />
bir artışın olduğu, cuma günleri camilerin avlularının dahi dolup<br />
yollara taştığı, bir bayram namazında karın üstünde 50-60<br />
bin kişinin namaz kıldığı, zekâtını verenlerin, oruç tutanların,<br />
kurban kesenlerin, hacca gidenlerin çoğaldığı gözlenmektedir.<br />
Kırgızistan 31 Ağustos 1991 yılında<br />
bağımsızlığına kavuştuktan<br />
sonra dinî hayattaki zayıflık ve<br />
bilgi eksikliğini giderebilmek için<br />
süratle adımlar atılmaya başlanmış,<br />
bu alanda düzenlemeler<br />
yapmak üzere “Din Komisyonu<br />
<strong>Başkanlığı</strong>” ve “Kırgızistan Müslümanları<br />
Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong>”<br />
adında kurumlar oluşturulmuştur.<br />
A- Dinî Kurum ve Kuruluşlar<br />
Kırgızistan’da dinî alanda hizmet<br />
vermekte olan iki teşkilat vardır.<br />
1) Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong><br />
2) Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />
İdaresi <strong>Başkanlığı</strong> (Müftülük)<br />
1) Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong><br />
Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong> devletin<br />
resmî organıdır. Genel idare<br />
içerisinde yer almaktadır. Başbakanlığa<br />
bağlıdır. 9 üyesi vardır.<br />
Komisyon Başkanı Müslümandır.<br />
Başkan Yardımcısı Hıristyandır.<br />
Diğer üyeler aralarında görev<br />
taksimi yapmışlardır.<br />
Başkan ve üyeler Başbakan tarafından<br />
atanırlar.<br />
Ağustos 2010 - 136 13
gündem<br />
Görevleri<br />
- Bütün dinleri koordine eder,<br />
- Müftülük ve devlet kademeleri<br />
arasında köprü vazifesi görür,<br />
- Din eğitimi kurumlarının açılmasına,<br />
- Din eğitiminde görev alan öğretmenlerin<br />
çalışmalarına,<br />
- Mabetlerin ibadete açılmasına,<br />
- Çeşitli dine mensup görevlilerin<br />
çalışmalarına izin verir.<br />
2) Kırgızistan Müslümanları<br />
Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />
(Müftülük)<br />
Genel idare içerisinde yer almamaktadır.<br />
Tamamen kendine<br />
has özerk bir kurumdur. Başta<br />
Dinî İdare Başkanı Müftü olmak<br />
üzere hiçbir din görevlisi devletten<br />
maaş almamaktadır.<br />
K.M.D.İ. Başkanı Müftü seçimle<br />
gelmektedir.<br />
Seçilme usulü şöyledir:<br />
Bölge il ve ilçelerden belirlenen<br />
200 delege vardır. Bu delegeler<br />
“Kurultay”ı oluştururlar.<br />
“Kurultay”da 25 kişiden oluşan<br />
“Ulemalar Keneşi”ni seçer.<br />
“Ulemalar Keneşi”de K.M.D.İ.<br />
Başkanı olan Müftüyü seçerler.<br />
Bu kurul her zaman Müftüyü<br />
görevden almaya ve seçmeye<br />
14<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
yetkilidir. Aralarında herhangi<br />
bir uyuşmazlık olursa mahkemeye<br />
başvururlar.<br />
Diğer taraftan Dinî İdare'de görev<br />
alacak olan bütün görevlileri<br />
Müftü tayin eder.<br />
Dinî İdare <strong>Başkanlığı</strong>nın Görevi:<br />
İslam dininin itikat, ibadet ve<br />
ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek,<br />
din konusunda toplumu<br />
aydınlatmak, ibadet yerlerini ve<br />
din eğitimini yürütmek ve yönetmektir.<br />
K.M.D.İ. <strong>Başkanlığı</strong> merkez ve<br />
taşra kuruluşundan oluşmaktadır.<br />
2.500 çalışan görevlisi<br />
vardır.<br />
K.M.D.İ. <strong>Başkanlığı</strong>nın Birimleri:<br />
1) Fetva bölümü<br />
2) Mescit, Medrese ve İslam<br />
Enstitüsü bölümü<br />
3) Dış <strong>İşleri</strong> bölümü<br />
4) Enformasyon bölümü<br />
5) Davet bölümü<br />
Taşra Teşkilatı<br />
Kırgızistan’da 7 bölge vardır.<br />
Her bir bölgenin bir Kadısı (müftüsü)<br />
bulunmaktadır, bunlar bölgelerinde<br />
Dinî İdare <strong>Başkanlığı</strong>nı<br />
temsil ederler. Bölge kadıları<br />
bölgelerindeki din hizmetlerini,<br />
din eğitimini yönetir ve denetlerler.<br />
İlçelerde kadılık yoktur. İlçenin<br />
en büyük camisinin İmam Hatibi<br />
Kadı Yardımcısı olarak görev<br />
yapmaktadır. Kırgızistan’da<br />
2.000’e yakın cami vardır ve<br />
aynı sayıda da görevli bulunmaktadır.<br />
B- Din Eğitimi<br />
Sovyetler Birliğinin dağılmasından<br />
sonra 1991 yılında istiklaline<br />
kavuşan Kırgızistan Cumhuriyeti<br />
Devleti birçok sorunlarla karşı<br />
karşıya kalmıştır. Bunlardan<br />
biri de, uzun yıllar Sovyetlerin<br />
eğitim ve öğretimini yasakladığı<br />
dinlerini yeniden öğrenme ihtiyacını<br />
duymalarıdır.<br />
Kırgızistan’daki dinî hayat her<br />
geçen gün canlanmaktadır.<br />
Soydaşlarımızın büyük bir iştiyak<br />
içerisinde dinlerini öğrenme<br />
ve ibadetlerini yerine getirme<br />
gayreti içerisinde oldukları görülmektedir.<br />
Bağımsızlıklarına<br />
kavuştukları ilk yıllarda camilerdeki<br />
cemaatin, namaz kılanların,<br />
oruç tutanların, zekât verenlerin,<br />
kurban kesenlerin, hacca<br />
gidenlerin sayısı çok az iken<br />
şimdi önemli bir artışın olduğu,<br />
cuma günleri camilerin avlularının<br />
dahi dolup yollara taştığı,<br />
bir bayram namazında karın<br />
üstünde 50-60 bin kişinin namaz<br />
kıldığı, zekâtını verenlerin, oruç<br />
tutanların, kurban kesenlerin,<br />
hacca gidenlerin çoğaldığı gözlenmektedir.<br />
Halkta böyle bir<br />
potansiyel vardır. Medreseler ve<br />
İslam enstitüleri yeterli alt yapıya<br />
ve iyi yetiştirilmiş kadrolara<br />
sahip olmadıkları için çağdaş bir<br />
eğitim yapılamamaktadır. Din<br />
hizmetinde görev alanlar Sovyet<br />
döneminde yetiştirilmiş mollalar<br />
veya çeşitli ülkelerde okumuş<br />
kimselerden oluşur.<br />
Kırgızistan’daki Dinî İdare ve din<br />
eğitimi genel idare içerisinde yer<br />
almamaktadır. Tamamen kendi
ne has özel bir kurumdur. Başta<br />
Dinî İdare Başkanı Müftü olmak<br />
üzere hiçbir din görevlisi ve din<br />
eğitiminde görev alan öğretmenlere<br />
devlet maaş vermemektedir.<br />
Bu yüzden dinî idare<br />
mevzuat, sağlam malî kaynak,<br />
tecrübeli yönetici ve yeterli din<br />
görevlisinden yoksundur. Bunun<br />
için de din hizmetleri ve din<br />
eğitimi değişik ülkelerden gelen<br />
çeşitli dinî görüşlere sahip grupların<br />
sponsorluğunda yürütülmektedir.<br />
Böylece halk arasında<br />
farklı görüş ve anlayışta gruplar<br />
oluşmakta ve bölünmelere sebep<br />
olmaktadır. Dinin gayesi<br />
birlik, beraberlik, dayanışma,<br />
sevgi, saygı, barış, hoşgörü olması<br />
gerekirken maalesef bunlar<br />
sağlanamamaktadır.<br />
Bu açığı bir nebze olsun kapatabilmek<br />
için <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />
<strong>Başkanlığı</strong> ve Türkiye <strong>Diyanet</strong><br />
Vakfı ile Kırgızistan Oş Devlet<br />
Üniversitesi yetkilileri arasında<br />
imzalanan protokolle 1993-1994<br />
eğitim öğretim yılında adı geçen<br />
Üniversite bünyesinde bir İlahiyat<br />
Fakültesi açılmıştır. Fakülte,<br />
idari ve eğitim bölümü, yurt ve<br />
lojmanlardan oluşmaktadır. Fakülte<br />
bahçesinde yapılan cami<br />
24 Kasım 2005 tarihinde ibadete<br />
açılmış olup hizmete devam<br />
etmektedir. 2000-2001 eğitim<br />
öğretim yılında da aynı Üniversiteye<br />
bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />
bünyesinde Bişkek’in banliyösü<br />
Araşan’da Araşan İlahiyat<br />
Fakültesi açılarak eğitim öğretime<br />
başlanmış ve hâlâ devam<br />
etmektedir. Her iki fakültede<br />
200’er öğrenci öğrenim görmekte<br />
olup, geleceğin din görevlileri<br />
yetiştirilmeye çalışılmaktadır.<br />
C- Dinî Bayramlar ve Günler<br />
Ramazan ve Teravih<br />
Namazları<br />
Kırgızlar Ramazan ayına gere-<br />
ken hürmet ve tazimi göstermektedirler.<br />
Halkın çoğunluğu<br />
oruçlarını tutmakta, akşam<br />
teravih namazlarına gitmektedir.<br />
Şehirlerde merkezî birkaç camide<br />
teravih hatimle kılınmaktadır.<br />
Ramazan Bayramı<br />
Kırgızistan’da ramazan bayramına<br />
büyük ilgi vardır. Bayram<br />
hazırlıkları bir hafta önceden<br />
başlar. Bayram namazına erken<br />
gelip vaaz dinlenir. Namaz kılındıktan<br />
sonra topluca mezarlıklar<br />
ziyaret edilir.<br />
Mezarlıktan dönülünce yakınlarından<br />
yeni vefat eden birisi<br />
varsa evi ziyaret edilip Kur’an<br />
okunur ve yemek yenilir. Köyün<br />
en yaşlıları mutlaka ziyaret<br />
edilir. Bazıları da birinci ve<br />
ikinci gün evinde Kur’an okutup<br />
yemek verir. Bayramda misafirlere<br />
ikram etmek üzere değişik<br />
yiyecek ve içecekler hazırlanır.<br />
Bayram günü sabah herkes<br />
erkenden kalkar. Yeni elbiseler<br />
giyilir. Erkekler bayram namazına<br />
giderken kadınlar da gelecek<br />
Ağustos 2010 - 136 15<br />
gündem
gündem<br />
misafir için bayram sofrası hazırlar.<br />
Namazdan sonra bayramlaşma<br />
başlar. Daha sonra bayram<br />
ziyaretleri başlar. Büyükler<br />
ziyaret edilerek elleri öpülür ve<br />
duaları alınır. Bayram sofraları<br />
akşama kadar devam eder.<br />
Gelen misafirler derhal sofraya<br />
davet edilir, yenilip içildikten<br />
sonra hane sahibi için dua yapılır.<br />
Bu ziyaretler gün boyunca<br />
devam eder.<br />
İkindi namazı cemaatle kılındıktan<br />
sonra imam, bütün cemaat<br />
adına yılın tamamının bayram<br />
günü gibi barış ve hoşnutluk<br />
içinde geçmesi için dua eder ve<br />
böylece bir ramazan ve ramazan<br />
bayramı uğurlanmış olur.<br />
Kurban Bayramı<br />
Kırgızistan’da bayramlar büyük<br />
bir coşku ve sevinç içerisinde<br />
kutlanır. Birkaç gün öncesinden<br />
hazırlıklar başlar. Büyük şehirlerin<br />
dışında köy ve kasabalarda<br />
yörenin ileri gelen zenginleri<br />
yedi ayrı caddeye Bozüy (çadır)<br />
kurarlar.<br />
Bunun anlamı, kurban kesebilen<br />
kimseler olarak yedi ayrı<br />
yerde bayramlaşmak için gelen<br />
insanlara yemek vermektir.<br />
Kırgızistan’da kurban kesenlerin<br />
sayısı azdır. Kesmeyenler kesenleri<br />
ziyaret ederek bayramlaşırlar.<br />
Ziyarette en az 7 çadır<br />
(Bozüy) dolaşılır.<br />
Bişkek’te Bayram Namazı<br />
Bişkek’te bayram namazları<br />
sadece camilerde değil aynı<br />
zamanda Ala-Too meydanda da<br />
kılınıyor. 1993 yılından itibaren<br />
bu bir gelenek hâline gelmiştir,<br />
Kırgızistan’da sadece Bişkek’e<br />
mahsus. Bayram namazına<br />
Cumhurbaşkanını temsilen Genel<br />
Sekreter, üst düzey yöneticiler<br />
ve isteyen Büyükelçiler de<br />
katılıyor.<br />
16<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Müftülük namaz için gerekli<br />
hazırlıkları yapıyor. Bayram<br />
namazını basın ve televizyonlar<br />
naklen veriyorlar.<br />
Halk meydanda kılınan bayram<br />
namazına büyük bir ilgi gösteriyor.<br />
Camilerde kılma yerine<br />
meydanda kılmayı tercih ediyorlar.<br />
Hava sıcaklığının eksinin altında<br />
olmasına rağmen uzak semtlerden<br />
imkânlar ölçüsünde kimileri<br />
özel arabalarıyla, kimileri şehir<br />
otobüsleri ve dolmuşlarla, kimileri<br />
de yürüyerek geliyorlar. Namaz<br />
vaktine 1 saat kala sabahın<br />
erken saatinde Bişkek sokak ve<br />
caddelerinde büyük bir hareketlilik<br />
oluyor. Küçük, büyük, genç,<br />
yaşlı adeta koşuyor meydana.<br />
Tahminen 60.000’nin üzerinde<br />
büyük bir cemaat toplanıyor.<br />
Seccadesini soğuk betonun üzerine<br />
seren saf tutarak oturuyor<br />
ve namaz vaktini bekliyor. Gerçekten<br />
heyecan verici bir manzara,<br />
görmeye değer bir tablo,<br />
gözler nemleniyor bu manzara<br />
karşısında.<br />
Bayramın manası olan sevinç,<br />
neşe, barış, kardeşlik, birlik ve<br />
beraberlik, sevgi, saygı bütün<br />
ihtişamıyla tecelli ediyor bu<br />
meydanda.<br />
Namaz vaktine yarım saat kala<br />
Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />
İdaresi Başkanı, Müftü, bayram<br />
vaazını yapıyor ve protokol konuşmalarına<br />
geçiliyor.<br />
Protokol konuşmalarından sonra<br />
Müftü tarafından namaz kıldırılıyor<br />
ve hutbe okunuyor, yapılan<br />
uzun bir dua ile bayram namazı<br />
sona eriyor.<br />
Ahıska Türklerinde<br />
Ramazan ve Bayram<br />
Kırgızistan’da Ahıska Türkleri<br />
eski Osmanlı âdet ve geleneklerinin<br />
bir kısmını sürdürüyorlar.<br />
Bunlardan bir tanesi de eve<br />
gelen misafire yemek öncesi ve<br />
sonrası leğen ve ibrik getirerek<br />
ellerine su dökmeleri ve peşkir<br />
sunmalarıdır.<br />
Diğeri ise ramazan ayında toplu<br />
iftar verilmesidir.<br />
Ramazan ayı girmeden bir hafta<br />
önce kadınlar evleri temizler.<br />
Yeni kullanılmamış desenli halılarını<br />
odalara sererler. Sandıklarda<br />
sakladıkları çeşitli renklerden<br />
oluşan elbiselerini giyerler.<br />
Erkekler ise ramazan ayının yaklaşmasıyla<br />
beraber kendilerine<br />
biraz daha çeki düzen vererek<br />
ramazana merhaba derler.<br />
Cami olan yerlerde camilerde,<br />
cami olmayan yerlerde ise bir<br />
evi mescit hâline getirerek ramazanın<br />
ilk teravih namazına<br />
heyecan ve coşku içinde merhaba<br />
derler.<br />
Ramazan ayı boyunca ihtiyarlar,<br />
gençler, çocuklar ve kadınlar camiye<br />
teravih namazına koşarlar.<br />
İmamın vaazını can kulağıyla<br />
dinlerler.<br />
Cuma Namazı<br />
Cuma günleri camiler dolup taşmakta,<br />
cami bahçesine seccadeler<br />
serilerek namaz kılınmaktadır.<br />
Cemaatin çoğunluğunu<br />
gençlerin oluşturması geleceğe<br />
ümitle bakmamıza vesile olmaktadır.<br />
Kırgızların Aile Yapısı<br />
Büyük şehirlerde çoğunlukla<br />
çekirdek aileye benzer bir aile<br />
yapısı vardır. Kırsal kesimde ise<br />
ataerkil aile hakimdir. Daha tutucu<br />
ve gelenekleri ayakta tutan<br />
bir yapıya sahiptir. Birbirlerine<br />
saygı ve sevgilerini eksik etmezler.<br />
Ailede inisiyatif genelde<br />
kadının elindedir. Çocukların<br />
geleceğini belirleme hususunda<br />
annenin görüşü geçerlidir.
Kırgızistan Cumhuriyeti<br />
ve Kırgızistan’la Dinî<br />
Alanda İşbirliğimiz<br />
Kemal Hakkı Kılıç<br />
DİB Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü<br />
Ramazan aylarında da bugüne kadar 74 din görevlisi gönderilmiştir.<br />
Kırgız soydaşlarımızın kısa ve uzun vadeli din<br />
hizmetlerini göz önünde tutan <strong>Başkanlığı</strong>mız beliren bu<br />
ihtiyacı karşılamak üzere başlangıcından bugüne kadar<br />
Kur’an Kursu, İmam-Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi, Yüksek<br />
Lisans, Doktora ve Mahalli Din görevlilerinin eğitilmesi<br />
amacıyla ülkemize 1900 civarında öğrenci getirilmiş ve<br />
hizmet içi eğitim kursuna alınmıştır.<br />
Kırgızistan Cumhuriyeti; kuzeyde<br />
Kazakistan, batıda Özbekistan,<br />
güneyde Tacikistan, doğu ve<br />
güney doğuda Çin Halk Cumhuriyeti<br />
ile çevrilmiş olup, Başkenti<br />
Bişkek’tir. Kırgızistan’ın<br />
nüfusu 5.315.850, yüzölçümü<br />
ise 198.500 km² dir. Önemli<br />
şehirleri; Oş, Narin, Celalabad,<br />
Tokmok, Çolpanata, Karakol,<br />
Karabalta, Koçkor vb. dir.<br />
Kırgızistan Cumhuriyeti; 15 Aralık<br />
1990 tarihinde egemenliğine,<br />
31 Ağustos 1991 tarihinde de<br />
bağımsızlığına kavuşmuştur.<br />
Ancak, üzülerek söylemek gerekir<br />
ki, ülkedeki gelir dağılımındaki<br />
dengesizlik, demokrasinin<br />
iyi işlememesi, yolsuzlukların<br />
ve adam kayırmaların bir türlü<br />
önüne geçilememesi sebebiyle<br />
tarihte dünyaya yön veren ilimlerin<br />
geliştiği ve ilim adamlarının<br />
yetiştiği Fergana Vadisi’nin bu<br />
güzel ülkesi, maalesef bir türlü<br />
istikrara kavuşamamıştır. Çünkü,<br />
Ağustos 2010 - 136 17
gündem<br />
bağımsızlıkla beraber Cumhurbaşkanı<br />
olan Askar Akayev,<br />
2005 senesinde yukarıda belirtilen<br />
sebepler nedeniyle halkın<br />
ayaklanması neticesinde en yakın<br />
arkadaşları (Başbakan Kurmanbeg<br />
Bakıyev ve Dışişleri Bakanı<br />
Roza Otunbayeva) tarafından<br />
görevinden uzaklaştırılmış<br />
ve ülkesini terk etmek mecburiyetinde<br />
kalmıştır. Ülkeyi istikrara<br />
kavuşturmak, yolsuzluklara ve<br />
kayırmalara son vermek, insanca<br />
ve hakca bir düzen kurmak<br />
amacıyla Cumhurbaşkanlığını<br />
üstlenen Kurmanbeg Bakıyev<br />
de maalesef beş sene sonra<br />
2010 yılı Şubat ayında yine aynı<br />
gerekçelerle halkın ayaklanması<br />
sonucunda görevden uzaklaştırılmış<br />
ve selefi gibi o da ülkesini<br />
terk etmek zorunda kalmıştır.<br />
Ancak, bu defa da geçmiş hükümetlerde<br />
görev almış olan<br />
Roza Otunbayeva'nın Cumhurbaşkanlığına<br />
getirilmesine rağmen<br />
ülkede istikrar sağlanamamış<br />
ve etnik çatışmaların önüne<br />
bir türlü geçilememiştir.<br />
Orta Asya’nın bu en küçük Türk<br />
Cumhuriyeti’nde bu ayaklanmalar<br />
hem cana hem de mala<br />
malolmaktadır. Çünkü, birinci<br />
halk ayaklanması ve yönetim<br />
değişikliği sırasında yüzlerce<br />
Kırgız kardeşimiz hayatını kaybetmiş,<br />
ayrıca çok sayıda Türk<br />
ve Kırgız işyeri, devlet dairesi ve<br />
evler yağmalanmıştır. Bu defaki<br />
halk ayaklanması ve yönetim<br />
değişikliği sırasında ise yine çok<br />
sayıda Kırgız soydaşımız hayatını<br />
kaybetmiş, iş yerleri ve devlet<br />
daireleri yağmalanmıştır.<br />
Öbür taraftan ilk defa Stalin döneminden<br />
beri Kırgızistan’da yaşayan<br />
Ahıska Türklerine yönelik<br />
bir saldırı ve yağmalama olayı<br />
gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine<br />
hiç arzu edilmeyen Kırgız-Özbek<br />
18<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
kavgası körüklenmiş, yüzlerce<br />
Özbek kardeşimiz öldürülmüş,<br />
binlercesi yaralanmış ve yüz binlercesi<br />
Özbekistan’a göç etmek<br />
zorunda kalmıştır. Özellikle Oş<br />
ve Celalabad şehirlerinde meydana<br />
gelen çatışmalar nedeniyle<br />
bu şehirlerde bulunan vatandaşlarımızın<br />
da can emniyetlerini<br />
sağlamak amacıyla uçaklar gönderilmiş<br />
ve ülkemize gelmeleri<br />
sağlanmıştır. Türk Kızılay’ınca<br />
uçaklar dolusu yardım gönderilmiş<br />
ancak, Kırgız Kızılayı bu<br />
yardımların Türk Kızılayınca<br />
dağıtımını engellemiştir. Buna<br />
rağmen Cumhurbaşkanımız<br />
sayın Abdullah Gül, yaraların<br />
sarılması amacıyla Kırgızistan’a<br />
15-20 milyon ABD Doları yardım<br />
yapılacağını belirtmiş, BM’ce de<br />
gereğinin yapılacağı açıklaması<br />
yapılmıştır. Ata yurdumuzdaki<br />
bu istikrarsızlık ve kargaşa dileriz<br />
en kısa zamanda son bulur.<br />
Çünkü, küçük bir ülkede görülen<br />
bu etnik kıvılcım ateşinin diğer<br />
kardeş ülkelere de sıçramadan<br />
ve tehlikeli bir boyuta ulaşmadan<br />
en kısa sürede sönmesi en<br />
içten gelen arzumuzdur. Dileriz<br />
bu ilk ve son olur. Dünyanın en<br />
uzun (60 bin beyit) Manas Destanı<br />
gibi muazzam yazılı bir destana<br />
ve Cengiz Aytmatov gibi<br />
Nobel ödüllü bir yazara sahip<br />
ve Maveraü’n-Nehir ve Fergana<br />
Vadisi’nin manevi atmosferi içinde<br />
yer alan Kardeş ve soydaş<br />
Kırgızistan’a bu görüntüler hiç<br />
de yakışmıyor.<br />
Kırgızistan’da konuşulan dil,<br />
Türk dil ailesine bağlı olan<br />
Kırgızca olup, para birimi ise<br />
Som’dur.<br />
Etnik yapıya gelince; ülke nüfusunun<br />
%66.3’ü Kırgız, %13.7’si<br />
Özbek, %11’i Rus ve %9’u ise<br />
diğer 30 etnik grubu oluşturmaktadır.<br />
Nüfusun %84’ü Müs-<br />
lüman, %15’i Hıristiyan ve %1’i<br />
ise diğer din mensuplarından<br />
meydana gelmektedir.<br />
Kırgızistan’da da diğer Türk<br />
Cumhuriyetlerinde olduğu gibi<br />
Din <strong>İşleri</strong>yle ilgili iki kurum bulunmaktadır.<br />
Bunlardan birisi bir<br />
devlet kurumu olan ve ülkede<br />
bulunan bütün dinî faaliyetleri<br />
kontrol eden Devlet Din Ajansı<br />
<strong>Başkanlığı</strong>, diğeri ise Kırgızistan<br />
Müslümanları Dinî İdaresi<br />
<strong>Başkanlığı</strong>’dır.<br />
Kırgızistan Müslümanları<br />
Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />
1996 senesinde kurulan Kırgızistan<br />
Müslümanları Dinî İdaresi<br />
<strong>Başkanlığı</strong>’nın ilk başkanı Kimsenbay<br />
Abdurrahmanov, daha<br />
sonra ise bu görevi uzun yıllar<br />
Muratali Hacı Cumanov yürütmüş,<br />
ihtilalden sonra birkaç kişi<br />
bu makama getirilip sonra uzaklaştırılmıştır.<br />
Şimdi Dinî İdarenin<br />
başında Ruslan Cumagulov<br />
bulunmaktadır. Ülkede bulunan<br />
iki bin kadar cami ve bir o kadar<br />
da din görevlisinin bağlı olduğu<br />
ve genellikle cami hizmetleriyle<br />
ilgilenen <strong>Başkanlığı</strong>n gelirleri<br />
camilerden elde edilmekte ve<br />
din görevlilerine de bu gelirlerden<br />
ücret ödenmektedir. Devlet<br />
bütçesinden ise herhangi bir<br />
ödenek tahsis edilmemektedir.<br />
Kırgızistan Devlet Din Ajansı<br />
<strong>Başkanlığı</strong><br />
1996 senesinde kurulan Devlet<br />
Din Ajansı’nın <strong>Başkanlığı</strong>nı<br />
önce Jolbors Jorobekov, sonra<br />
Latifcan Sagınbayev yürütmüş,<br />
daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı<br />
da yapmış olan Kanıbeg Osman<br />
Osmanaliyev bu görevde<br />
bulunmuş, şimdi ise bu göreve<br />
Bolotbek Abdurahmanov getirilmiştir.<br />
Bu kurum ise; devletin<br />
din ile ilgili işlerini planlamakta,<br />
düzenlemekte ve hangi din ile
ilgili faaliyet olursa olsun bu kurum<br />
izin vermekte ve okullarda<br />
okutulacak din dersleri ile ilgili<br />
düzenlemeleri ve çalışmaları da<br />
yapmaktadır.<br />
<strong>Başkanlığı</strong>mızca Sunulan<br />
Hizmetler<br />
A- Din Hizmetleri<br />
- Kırgız soydaşlarımıza daha<br />
etkin, verimli ve koordineli bir<br />
hizmet sunulabilmesi amacıyla<br />
öncelikle bu ülkede bir Din<br />
Hizmetleri Müşavirliği ihdas<br />
edilmiş ve Dini Yayınlar Dairesi<br />
Başkanı Orhan Balcı atanarak<br />
(1992-1996) görev yapmıştır.<br />
Daha sonra sırasıyla bu göreve<br />
Süleyman Coşkun (1996-2000),<br />
Mehmet Gürler (2002-2005) ve<br />
M. Şemsettin Ünal (2005-2009)<br />
atanmıştır. 15.09.2009 tarihinde<br />
bu göreve atanan Fahri Sağlık<br />
ise hâlen göreve devam etmektedir.<br />
-Kırgız soydaşlarımıza hizmet<br />
sunmak amacıyla bugüne kadar<br />
97 din görevlisi gönderilmiş<br />
olup, bu amaçla hâlen bu ülkede<br />
görev yapan 13 din görev-<br />
limiz bulunmaktadır. Ramazan<br />
aylarında da bugüne kadar 74<br />
din görevlisi gönderilmiştir.<br />
Ayrıca, Oş İlahiyat Fakültesi<br />
mezunlarından din hizmeti sunan<br />
otuz civarında mahalli din<br />
görevlisine maddi katkı sağlanmaktadır.<br />
B- Eğitim Hizmetleri<br />
-Kırgız soydaşlarımızın kısa ve<br />
uzun vadeli din hizmetlerini göz<br />
önünde tutan <strong>Başkanlığı</strong>mız<br />
beliren bu ihtiyacı karşılamak<br />
üzere başlangıcından bugüne<br />
kadar Kur’an Kursu, İmam-Hatip<br />
Lisesi, İlahiyat Fakültesi, Yüksek<br />
Lisans, Doktora ve Mahalli Din<br />
görevlilerinin eğitilmesi amacıyla<br />
ülkemize 1900 civarında öğrenci<br />
getirilmiş ve hizmet içi eğitim<br />
kursuna alınmıştır.<br />
-Kırgız soydaşlarımızın uzun<br />
soluklu ve kalıcı din hizmetleri<br />
ihtiyaçlarının karşılanması<br />
amacıyla Ankara Üniversitesi<br />
İlahiyat Fakültesi ve Oş Üniversitesi<br />
İşbirliği ile 1993-1994<br />
eğitim-öğretim yılında bir İlahiyat<br />
Fakültesi açılmıştır. Hazırlık<br />
sınıfı ülkemizde, diğer sınıfları<br />
Kırgızistan’da devam eden Fakülteden<br />
bugüne kadar 500<br />
civarında öğrenci mezun olmuştur.<br />
Her türlü masrafları Türkiye<br />
<strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca karşılanan<br />
Fakültede, mahalli öğretim görevlilerinin<br />
yanında ülkemizden<br />
gönderilen akademisyenler de<br />
görev yapmaktadır.<br />
C- Dinî Yayın Hizmetleri<br />
Kırgız soydaşlarımızın ihtiyaç<br />
duydukları ve talep ettikleri dinî<br />
yayın ihtiyaçlarının karşılanması<br />
amacıyla bağımsızlıklarından bugüne<br />
kadar başta Kur’an-ı Kerim<br />
ve Meali olmak üzere Kırgızca<br />
Kur’an Okumaya Giriş, Resimlerle<br />
Namaz Hocası, Siyer-i Nebi,<br />
Hatemü’l-Enbiya, Cep İlmihali,<br />
İslam'da Haramlar ve Büyük<br />
Günahlar, Mutluluk Yolu İslam,<br />
Çocuk Hikayeleri, Özet Olarak<br />
İslam, Tonton Nine, Masal<br />
Dünyasından Merhaba, İslam<br />
İnanç Esasları, <strong>Diyanet</strong> Avrasya<br />
Dergisi, <strong>Diyanet</strong> Takvimi,<br />
Dinimi-Kitabımı-Peygamberimi-<br />
İbadetlerimi ve Dualarımı Öğreniyorum<br />
vb. 700.000 civarında<br />
Ağustos 2010 - 136 19<br />
gündem
gündem<br />
dinî yayın, Kırgız soydaşlarımıza<br />
ücretsiz dağıtılmak üzere gönderilmiştir.<br />
D- Sosyal ve Kültürel<br />
Etkinlikler<br />
- Etleri ve yan ürünleri ihtiyaç<br />
sahiplerine dağıtılmak<br />
ve Oş Üniversitesi İlahiyat<br />
Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin<br />
yıllık et ihtiyaçlarının<br />
karşılanması amacıyla 1995 tarihinden<br />
2008 yılına kadar 3548<br />
adet, 2008 senesinde 400 ve<br />
2009 senesinde 600 adet Vekalet<br />
Yoluyla Kurban kestirilmiştir.<br />
- Kardeş Şehir Projesi kapsamında<br />
Çankırı ile Bişkek, Erzurum<br />
ile Talas, Şanlıurfa ile Oş,<br />
Karabük ile Narın ve Zonguldak<br />
ile Koçkar Kardeş Şehir olarak<br />
eşleştirilmiş ve bazı ihtiyaçları<br />
eşleştirilen bu illerimizin müftülüklerince<br />
karşılanmıştır.<br />
- Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca Koçkor<br />
şehrinde kubbeli-minareli bir<br />
cami ile Kur’an kursu, lojman,<br />
şadırvan vb. yaptırılmış ve 1996<br />
senesinde Kırgız soydaşlarımıza<br />
hediye edilmiştir.<br />
- Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca<br />
Özgen Şehrinde medfun bulunan<br />
İmam Serahsi’nin Türbesi,<br />
yanında cami ve kütüphane<br />
yaptırılmakta olup, Kırgızistan’da<br />
meydana gelen gelişmeler nedeniyle<br />
yapımı henüz sonuçlandırılamamıştır.<br />
- Yine Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı ile<br />
beş Kardeş Şehir Müftülüğümüz<br />
20<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Başşehir Bişkek’te kubbeliminareli<br />
bir cami ile külliyesini<br />
yaptırmak üzere çalışmalara<br />
başlamış ancak, yukarıda zikredilen<br />
sebepten dolayı inşaatına<br />
henüz başlanamamıştır.<br />
- Oş İlahiyat Fakültesi öğretim<br />
elemanları için lojman temin<br />
edilmiş, buraların her türlü (gaz,<br />
elektrik, su vb.) ihtiyaçları karşılanmış<br />
ve hâlen de karşılanmaya<br />
devam edilmektedir.<br />
- Ayrıca Oş İlahiyat Fakültesi<br />
yanında da bir cami yaptırılarak<br />
öğrencilerle beraber soydaşlarımızın<br />
istifadesine sunulmuştur.<br />
Gelen-Giden Heyetler<br />
- 18-23 Mayıs 2004 tarihlerinde<br />
Oş İlahiyat Fakültesi’nce düzenlenen<br />
“Orta Asya’da İslam”<br />
konulu Uluslararası sempozyuma<br />
<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Başkanı Prof.<br />
Dr Ali Bardakoğlu ile Başkan<br />
Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet<br />
Görmez katılmıştır.<br />
- 19-24 Mayıs 2007 tarihlerindeki<br />
“Globalleşme Sürecinde Din<br />
Bilimleri-Ahlak Bilgisi” konulu<br />
sempozyumda Başkan Yardımcısı<br />
Prof. Dr. M. Şevki Aydın bir<br />
tebliğ sunmuştur.<br />
- Oş Üniversitesi Rektörü Muhtar<br />
Orozbekov ve Dinî İdare<br />
Başkanı 2007 ve 2010 tarihlerinde<br />
ülkemizi ve <strong>Başkanlığı</strong>mızı<br />
ziyaret etmiştir.<br />
- 15-19 Aralık 2008 tarihlerinde<br />
Kırgızistan Din Ajansı Başkanı<br />
Kanıbeg Osmanaliyev başkanlığındaki<br />
heyet ülkemize gelerek<br />
TBMM, Devlet Bakanlığı, MEB ve<br />
<strong>Başkanlığı</strong>mızı ziyaret ederek ülkelerinde<br />
uygulamayı düşündükleri<br />
din ile ilgili yasa çalışmaları<br />
konusunda resmî görüşmeler<br />
yapmışlardır.<br />
- Aynı amaçla kendilerine yardımcı<br />
olmak ve ülkemizin bu<br />
konudaki deneyimlerini kendi<br />
arzuları istikametinde paylaşmak<br />
amacıyla Başkan Yardımcısı<br />
Prof. Dr. M. Şevki Aydın, Din<br />
Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr.<br />
İrfan Aycan ve l. Hukuk Müşaviri<br />
Süleyman Duman’dan oluşan<br />
bir heyet Kırgızistan’ı ziyaret<br />
etmiştir.<br />
- Avrasya İslam Şûralarının tamamına<br />
Kırgızistan Dinî İdare<br />
Başkanları ile Devlet Din Ajansı<br />
Başkanları katılmış ve bu konuda<br />
iyi bir şûra üyeliği örneği<br />
sergilemişlerdir.<br />
- <strong>Başkanlığı</strong>mız ile Kırgızistan<br />
Müslümanları Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />
arasında 14.05.2009 tarihinde<br />
28 maddelik Dinî Alanda<br />
İşbirliği Protokolü imzalanmıştır.<br />
Dost, kardeş ve soydaş Kırgızistan<br />
ve Kırgız kardeşlerimiz<br />
dileriz en kısa zamanda huzur<br />
ve istikrara kavuşur, uzun yıllar<br />
yabancı boyunduruğu altında<br />
kalmanın ezikliğinden ve zilletinden<br />
bir an önce kurtularak<br />
İslam kardeşliğinin asırlar ötesinden<br />
gelen sevecenliği ile<br />
sevgi ve barış ortamında gerçek<br />
manada benliğine dönmüş olur.<br />
Bu sayede de dış mihrakların<br />
kışkırtmalarından ve kurmuş<br />
oldukları tuzakların farkına vararak<br />
gerçek benliklerine dönerler.<br />
Böylece birikimlerini ve enerjilerini<br />
ülkelerinin, geleceklerinin ve<br />
çocuklarının refahı ve mutluluğu<br />
için harcarlar.
O Rab olduğundan dolayı,<br />
kulluk etmeye layık<br />
yegâne varlık kendisi<br />
olduğu için kulluk<br />
etmek, baş tâcı edilecek<br />
bir davranıştır. Bütün<br />
dünyevî ve uhrevî<br />
kaygıları bir kenara<br />
bırakarak O’na, O olduğu<br />
için kulluk etmek,<br />
ibadet etmek her şeyin<br />
üstündedir. Bu, kulluk<br />
şuurunun zirvesidir.<br />
Kul kendi kulluğunu<br />
idrak ederse, o zaman<br />
Rabbini en güzel şekilde<br />
tanımış olacak,<br />
gereken teslimiyeti de<br />
gösterecektir.<br />
din-düşünce-yorum<br />
Kulluk Bilinci<br />
Dr. Abdurrahman Altuntaş<br />
Hannover-Wunstorf Aksa Camii İmamı<br />
Kişinin kul olduğunu hiçbir zaman<br />
unutmaması başlı başına büyük bir<br />
öneme sahiptir. Niçin yaratıldığının,<br />
dünyaya hangi amaçla gönderildiğinin<br />
farkında olan kişiler için<br />
hayat daha anlamlıdır. Bu bilinçle<br />
hareket etmek aynı zamanda hayatı<br />
anlamak ve anlamlandırmak<br />
açısından önem arz eder. Yaşanan<br />
hayatın bir gün mutlaka sona<br />
ereceğini hesap eden ve buna<br />
göre güzel ve doğru davranışlar<br />
sergileyen kimseler doğru yolda<br />
olanlardır. Allah’a layık bir kul<br />
olarak bu dünyadan göçebilmek,<br />
inanan bir mümin için en büyük<br />
başarıdır. Zira ayette, “Ben cinleri<br />
ve insanları, ancak bana kulluk<br />
etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)<br />
buyrularak dünyadaki serüvenimizin<br />
amacı açıkça ortaya konulmaktadır.<br />
Bu açıdan iman edip arkasından<br />
salih amel işlemek, insanın<br />
dünya ve ahiret saadetini temin<br />
eden en değerli iki sermayedir.<br />
Hz. Yakup ölüm döşeğindeyken<br />
oğullarına kendisinden sonra kime<br />
kulluk edeceklerini sormuş, onlar<br />
da cevap olarak tek bir ilâh olan<br />
Allah’a kulluk edeceklerini belirtmişlerdir:<br />
“Yoksa Yakub'a ölüm<br />
geldiği zaman siz orada mı idiniz?<br />
O zaman (Yakup) oğullarına: Benden<br />
sonra kime kulluk edeceksiniz?<br />
demişti. Onlar: Senin ve ataların<br />
İbrahim, İsmail ve İshak'ın<br />
ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz;<br />
biz ancak O'na teslim olmuşuzdur,<br />
dediler." (Bakara, 133) Yine<br />
bu ayette bütün peygamberlerin<br />
gerçek manada Allah’a kulluk ettiklerini<br />
ve bu kulluğun gereği olan<br />
teslimiyeti gösterdiklerine şahit<br />
oluyoruz. Ayrıca kulluğun tek bir<br />
ilâh olan Allah’a yapılacağı önemle<br />
vurgulanmıştır.<br />
“De ki: Şüphesiz benim namazım,<br />
kurbanım, hayatım ve ölümüm<br />
hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.”<br />
(En’am, 162) Mümin için hayat<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
21
din-düşünce-yorum<br />
nasıl anlamlı ise, ölüm de anlamlıdır<br />
ve hiçbir zaman bir yok oluş<br />
değildir. Esasen yaşanılan dünya<br />
hayatı, ahiret hayatının bir<br />
tarlası konumundadır. Aslında<br />
ölüm, dünya hayatındaki amellerimizin<br />
karşılığını göreceğimiz bir<br />
başlangıç ve ebedî âlemin giriş<br />
noktasıdır. O açıdan ölüm aslında<br />
bir son değil, yeni bir hayatın<br />
başlangıcıdır.<br />
Hayatın bütün zorluklarına rağmen<br />
kulluk bilincini bir an bırakmayan<br />
ve bu şuurda ömrünü<br />
geçiren müminlerden Yüce Allah<br />
şöyle bahsetmektedir:<br />
“Allah’ın yüceltilmesine ve içlerinde<br />
adının anılmasına izin<br />
verdiği evlerde, hiçbir ticaretin<br />
ve hiçbir alışverişin, kendilerini,<br />
Allah’ı anmaktan, namazı<br />
kılmaktan, zekâtı vermekten<br />
alıkoymadığı birtakım adamlar,<br />
buralarda sabah akşam O’nu<br />
tespih ederler. Onlar, kalplerin<br />
ve gözlerin dikilip kalacağı bir<br />
günden korkarlar.” (Nûr, 36-37)<br />
Bu şekilde davranan insanlara,<br />
bire ondan yedi yüze kadar vaad<br />
edilen ecir ve sevaptan başka<br />
aynı zamanda, özelliği ve miktarı<br />
açıklanmayan, nasıl ve ne kadar<br />
olduğu hatırlara gelmeyen ilâhî<br />
nimetler, Allah (c.c.) tarafından<br />
kendilerine bağışlanacaktır. (Elmalılı<br />
Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an<br />
Dili, sad: İsmail Karaçam ve diğerleri,<br />
İstanbul, tsz, VI, 29)<br />
Yine ibadetin ve kulluğun bir<br />
ömür boyu yapılması gerektiği<br />
ayette şu şekilde ifade edilir:<br />
“Sen şimdi Rabbini hamd ile<br />
tesbih et ve secde edenlerden<br />
ol. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye<br />
kadar Rabbine ibadet et!”<br />
(Hicr, 98-99) Ayet-i kerimesiyle<br />
Cenab-ı Hak, kâfirlerin alayları<br />
ve diğer kötü sözleri sebebiyle,<br />
Hz. Peygamber'in kalbinin daralmasını<br />
ortadan kaldırmak, onun<br />
22<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
teessürünü izale etmek istemiştir.<br />
Bu da tesbih ve namazla<br />
mümkün olur. Onun için kendisinin<br />
geleceğinden şüphe duyulmayan<br />
ölüm gelinceye kadar,<br />
insanoğlunun kulluğa ve ibadete<br />
secde ederek tevazu ile devam<br />
etmesi istenmektedir. (Mehmed<br />
Vehbi, Hulâsat’ül Beyân Fî Tefsîr’il<br />
Kur’an, İstanbul, tsz, VII, 2778)<br />
Hz. Mevlânâ, söz sultanlığı, zamanı<br />
aşmışlığı ve baş döndüren<br />
derinlikleriyle değil, kulluğuyla<br />
coşar ve şöyle haykırır: “Kul oldum,<br />
kul oldum, kul oldum! Ben<br />
Sana hizmette iki büklüm oldum.<br />
Kullar âzad olunca şâd olur; ben<br />
Sana kul olduğumdan dolayı şâd<br />
oldum.” Mevlânâ bu dizeleriyle<br />
kulluğun en yüksek mertebesinden<br />
hitapta bulunur. Yaratan'a<br />
teslimiyetin en büyük özgürlük<br />
ve bahtiyarlık olduğunu haykırırken,<br />
sevincini yürekten hissedenler<br />
açısından dünya hayatının<br />
daha bir anlamlı ve yaşanmaya<br />
değer olduğunu ifade eder.<br />
Mertebelerin en yükseği, cennet<br />
kaygısına ve cehennem korkusuna<br />
bağlı kalmadan sırf Allah için,<br />
O’nun rızasını kazanmak için<br />
kulluk edilmesidir. Bu manada<br />
Râbia el-Adeviyye'nin: “Ya Rab,<br />
kurb-i cemâline yemin ederim<br />
ki, ben Sana cehennem korkusu<br />
veya cennet arzu ve iştiyakıyla<br />
ibâdet etmedim… Ben, Sen, Sen<br />
olduğun için Sana ibâdet ettim.”<br />
sözleri oldukça manidardır! O<br />
Rab olduğundan dolayı, kulluk<br />
etmeye layık yegâne varlık kendisi<br />
olduğu için kulluk etmek,<br />
baş tâcı edilecek bir davranıştır.<br />
Bütün dünyevî ve uhrevî kaygıları<br />
bir kenara bırakarak O’na, O<br />
olduğu için kulluk etmek, ibadet<br />
etmek her şeyin üstündedir. Bu,<br />
kulluk şuurunun zirvesidir. Kul<br />
kendi kulluğunu idrak ederse, o<br />
zaman Rabbini en güzel şekilde<br />
tanımış olacak, gereken teslimiyeti<br />
de gösterecektir.<br />
Netice olarak yapılan kulluk<br />
sonucu, kişi bu dünyada yapmış<br />
olduğu en küçük bir iyiliğin<br />
mükâfatını da, en küçük kötülüğün<br />
cezasını da görecektir.<br />
(Zilzâl, 7-8)
Sabır, nefsin olumsuz<br />
duygu, düşünce<br />
ve fiillerini Allah’ın<br />
sevgi, rahmet ve affediciliğinin<br />
sıcaklığına<br />
hapsetmektir. Nefsin<br />
olumsuzluklarını ve<br />
kötülüklerini Rabbimizin<br />
rahmet, sevgi ve<br />
hoş görüsüyle etkisiz<br />
hâle getirmektir. Akla<br />
ve sağduyuya aykırı<br />
bütün hâl ve fiilleri,<br />
Rabb’in “Kerim, Latif<br />
ve Ğafûr” isimlerinin<br />
ilahî tecellileriyle eritmektir.<br />
Orucun Hediyesi: Sabır<br />
Esma Sayın Ekerim<br />
Orucun en önemli hediyelerinden<br />
biri, sabırdır. Oruç, acıyı yudum<br />
yudum içme sanatı olan sabrı<br />
bize öğretir. Bu sanatın öğrenilmesi<br />
için oruca ihtiyaç vardır.<br />
S-b-r kelimesinden türeyen sabır,<br />
hapsetmek manasına gelmektedir.<br />
Sabır, acı ve bağırma anında<br />
nefsi tutmaktır. Sabır üç çeşide<br />
ayrılır: Allah’ın yasakladığı şeylere<br />
girmeme hususunda sabır,<br />
Allah’a taat hususunda sabır,<br />
bütün bunlara sabretmede sabırdır.<br />
(İbn Manzur, Lisanü’l-Arap,<br />
Daru’s-Sadir, Beyrut, C. 4, s. 437-439;<br />
Cevheri, Sıhah, Daru’l-İlim li’l-Melayin,<br />
Beyrut, 1979, C. 3, s. 706)<br />
Sabır, sıkıntı anında nefsi tutmaktır.<br />
Arapça’da “sabertu eddabbe”<br />
cümlesinin manası aç olarak hayvanı<br />
hapsetmek ve tutmak olarak<br />
verilir. Bir başka tarife göre de<br />
sabır aklın ve Kur’anî prensiplerin<br />
çerçevesine göre nefsi tutmak<br />
olarak isimlendirilmiştir. “Sabera”<br />
kelimesine sabrı elde etmek<br />
için nefsin olumsuz istekleriyle<br />
mücadele manası verilmiştir. Bu<br />
yönüyle nefsin olumsuz istekleriyle<br />
mücadele en güzel hâliyle<br />
oruç tutarken yaşanır. Zaten<br />
“ıstabera” kelimesi sabrı, güçle<br />
gayretle yüklenmeyi ifade eder.<br />
Aynı kökten gelen “Sabûr” kelimesi<br />
sabra gücün yetmesini ifade<br />
eder. (Rağıb el-Isfahanî, el-Müfredât<br />
fi Garibi’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları,<br />
İstanbul 1986, s. 404-405) “Sabûr”<br />
bu anlamıyla Allah’ın sıfatlarından<br />
bir sıfat olmuştur.<br />
Aslında sabır, nefsin olumsuz<br />
duygu, düşünce ve fiillerini<br />
Allah’ın sevgi, rahmet ve affediciliğinin<br />
sıcaklığına hapsetmektir.<br />
Nefsin olumsuzluklarını ve kötülüklerini<br />
Rabbimizin rahmet, sevgi<br />
ve hoş görüsüyle etkisiz hâle<br />
getirmektir. Akla ve sağduyuya<br />
aykırı bütün hâl ve fiilleri, Rabb’in<br />
“Kerim, Latif ve Ğafûr” isimlerinin<br />
ilahî tecellileriyle eritmektir.<br />
Bizler de, “Rabbim “Sabûr” ismin<br />
hürmetine nefsimizin şer odaklı<br />
hâllerini, Senin sevginin, lutfunun,<br />
ikramının ve affediciliğinin<br />
sıcaklığına hapsetmeyi bizlere<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
23
din-düşünce-yorum<br />
ikram eyle” diyerek manevî ve<br />
fiili duada bulunmalıyız. Oruç ile<br />
bu duayı hissedilen ve yaşanan<br />
bir hâle getirmeliyiz.<br />
Nefsin olumsuz duygularından<br />
öfkeyi ele alalım. Öfke ateşe<br />
benzer, öfke ateşine sabretmek,<br />
öfkeyi hapsetmektir. Öfke ateşini<br />
sabır fanusunun içine aldığımızda<br />
bizi yakmaz; ama sabır fanusunu<br />
kırarsak ateş bizi de çevreyi de<br />
yakar. Öfke ateşini, ibadet disipliniyle<br />
oruç sayesinde söndürürüz.<br />
Kur’an-ı Kerim’de sabır, hayırlı<br />
bir çabada ve mücadelede insanın<br />
karşılaşabileceği zorluklara,<br />
olumsuzluklara karşı dayanıklı<br />
olmayı, direnmeyi, metaneti,<br />
azmi ve cesareti ifade eder.<br />
Asr suresinde, sabrın insana<br />
güç, kuvvet, metanet, direnme<br />
gücü ve cesaret katan bir ahlakî<br />
kavram olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Sabır içerisinde aksiyonu, eylemi,<br />
motivasyon gücünü ve manevî<br />
ruh enerjisini barındırır. Oruç ise<br />
sabrı besleyerek sürekli insanın<br />
bu güzellikleri yaşamasını sağlar.<br />
Allah Teala sabrın, hakkın açıklanması,<br />
haklı mücadelenin devamını<br />
ve yayılmasını sağlayan<br />
direnme, metanet, cesaret ve<br />
azim gücü olduğunu şöyle ifade<br />
eder: “Zamana yemin olsun<br />
ki, hiç şüphesiz insan apaçık<br />
bir ziyan içindedir. Ancak iman<br />
edenler, yararlı işler yapanlar,<br />
birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye<br />
edenler bunun dışındadır." (Asr,<br />
1-3) İşte oruç, ziyan içinde sabra<br />
sırt dönülerek yaşanan bir hayatı<br />
insana yasaklar.<br />
Kul, karşılaştığı sıkıntı ve belaların<br />
verdiği üzüntüyü sadece<br />
Allah’a arz eder ve O’nun yardım<br />
ve lütfunu ister. Hakiki kul, şekva<br />
dediğimiz “şikayetini sadece<br />
Allah’a sunma, Rabbi’nin kendisi<br />
için dilediğine rıza gösterme”<br />
hâline de aykırı düşmez. (Uludağ,<br />
24<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü,<br />
Marifet Yay., İstanbul, 1999, s. 446)<br />
Sabır, Allah Teala’dan istenmesi<br />
gereken önemli bir ahlak ilkesidir.<br />
“Ey Rabbimiz! Üzerimize<br />
sabır yağdır ve Müslüman olarak<br />
bizim canımızı al.” (Araf, 126) ayeti<br />
bizlerin Rabbimizden daima sabır<br />
sahibi insanlar içerisinde, O’nun<br />
huzuruna çıkmayı dilememizin<br />
önemini hissettirmektedir. Bu duayı<br />
yaşamanın anahtarı ise, sabrı<br />
öğrendiğimiz oruca sarılmaktır.<br />
Orucu kendimize yoldaş ve sırdaş<br />
kılmaktır.<br />
İnsanı başarıya ulaştıran ve<br />
mutlu kılan ahlak kurallarının<br />
başında sabır gelir. Kur’an-ı Kerim,<br />
“Sabrediniz, şüphesiz Allah<br />
sabredenlerle beraberdir.” (Bakara,<br />
153) buyurarak Rabbin muhabbetinin<br />
ve yakınlığının, sabreden<br />
insanların gönlünde hep bir çiçek<br />
gibi açacağına işaret ederken,<br />
sabredenlere Rablerinin de her<br />
durum ve şartta yakın olacağını<br />
ispat etmektedir. Allah bir kimse<br />
ile beraber olursa, onun mutlu<br />
bir sonuca ulaşması, iki cihanda<br />
da umduklarına nail, korktuklarından<br />
emin olması mümkün<br />
olduğundan Rabbimiz, “Sabre-<br />
denleri müjdele.” (Bakara, 155)<br />
buyurmuştur. Oruç bize sabrı<br />
hediye ettiğinde, aslında Rabbimizin<br />
ikramlarının müjdesini bize<br />
sunmaktadır.<br />
“Hiç şüphe yok ki, Allah sabredenleri<br />
sever.” (Âl-i İmran, 146)<br />
ayeti de Allah’ın sevdiği ve değer<br />
verdiği bir kul olmayı isteyen<br />
insanların en yakın dostlarının<br />
ve hayat arkadaşlarının sabır<br />
olması gerektiğini bizlere göstermektedir.<br />
Allah’ın sevdiği ve<br />
dost edindiği bir kul iki cihanda<br />
da çok mutlu olabilecek; elindekiyle<br />
huzura erebilecek; geçmiş<br />
için hayıflanmaktan, gelecek için<br />
endişeye düşmekten vazgeçebilecektir.<br />
Bu nedenle Yüce Allah,<br />
“Sabret, Allah’ın vaadi haktır.”<br />
(Rûm, 60; Gâfir, 55) buyurarak insanlara<br />
sabrın en güzel ilaç olduğunu<br />
vurgulayarak onlara sabrı<br />
emretmiştir. Sabır ilacını ruhun<br />
her zerresine yayan ise oruçtur.<br />
Bu nedenle ramazanın en güzel<br />
hediyesi, oruçtur. Orucun en<br />
güzel hediyesi ise, sıkıntıyı hazmetme<br />
sanatı olan sabırdır. Ne<br />
mutlu her zerreye oruç tutturarak<br />
sabır şerbetini içenlere…
Kur'an’ın insanlıkla buluşmaya<br />
başladığı zaman<br />
dilimi olan ramazan ayını<br />
insanları, unuttuklarının<br />
farkına vardıracak önemli<br />
bir dönem olarak değerlendirmek<br />
gerekmektedir.<br />
Ramazana değer katan<br />
Kur'an’dır. Dolayısıyla ramazan<br />
Kur'an’a, yani bize<br />
bizi ve Allah’ı hatırlatan,<br />
Allah’ın insanlığa uzanan<br />
ipine sımsıkı sarılmanın<br />
dönemidir.<br />
din ve sosyal hayat<br />
Ramazan’ın Farkına<br />
Varmak<br />
Hüseyin Öresin<br />
DİB Manisa Eğt. Mrk. Öğretmeni<br />
İnsan kelimesi açıklanırken üzerinde<br />
durulan kök anlamlarından<br />
biri de unutmaktır. (İlhan Kutluer,<br />
“İnsan”, DİA, 22/320-321) Bir<br />
yönüyle olumlu olan unutma,<br />
kişinin varoluşunun vazgeçilmez<br />
değerleriyle ilişkili olduğunda ise<br />
köklü sorunları da beraberinde<br />
getirmektedir. Nitekim bir ayette,<br />
“Allah’ı unutan bu yüzden<br />
Allah’ın da onlara kendilerini<br />
unutturduğu kimseler gibi olmayın.”<br />
(Haşr, 19) uyarısı yapılarak<br />
vazgeçilmez değerlerden uzak<br />
kalmanın, kişinin kendisinden<br />
uzak kalmasıyla eş değer olduğu<br />
vurgulanmaktadır.<br />
Bu noktada vahyin temel amacının,<br />
Kur'an’ın bir adının da “Zikr”<br />
olduğu göz önünde bulundu-<br />
rulduğunda, insana unuttuğu<br />
değerleri hatırlatmak olduğunu<br />
söylememiz mümkündür. Bu<br />
noktadan hareketle Kur'an’ın<br />
insanlıkla buluşmaya başladığı<br />
zaman dilimi olan ramazan ayını<br />
da insanları, unuttuklarının<br />
farkına vardıracak önemli bir<br />
dönem olarak değerlendirmek<br />
gerekmektedir.<br />
Ramazana değer katan<br />
Kur'an’dır. Dolayısıyla ramazan<br />
Kur'an’a, yani bize bizi ve Allah’ı<br />
hatırlatan, Allah’ın insanlığa<br />
uzanan ipine sımsıkı sarılmanın<br />
dönemidir. (Âl-i İmran, 103; Ahmed<br />
b. Hanbel, Müsned, 14,17) Belki de<br />
oruç, insanın vahye olan açlığının<br />
ve susamışlığının sembolüdür.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
25
din ve sosyal hayat<br />
Ramazan yıl boyu yaptıklarımızın<br />
farkına vardığımız, hatalarımızla<br />
yüzleşip kendimizle<br />
hesaplaştığımız, yanlışlarımızı<br />
görüp iyiliklere tebdil ettiğimiz<br />
bir aydır. Nitekim Arapça’da<br />
ramazan kelimesinin bir kökü de<br />
yakmak anlamına gelen “ramad”<br />
kelimesidir.<br />
Ramazan ayı sanki üzerimize<br />
serpilen ve bize insanlığımızı,<br />
sorumluluğumuzu unutturan<br />
günah küllerini, tozlarını temizleyen<br />
bir güz yağmurudur.<br />
Zira ramazan kelimesinin kök<br />
anlamlarından biri de güz yağmurudur.<br />
Kur'an-ı Kerim’de takva sahibi<br />
olan kişilerin bir yanlış yaptıklarında<br />
hemen Allah’ı hatırlayıp<br />
günahlarından, O’nun affına<br />
sığındıkları ve bilerek hatalı davranışlarını<br />
sürdürmedikleri ifade<br />
edilmektedir. (Âl-i İmran, 135) Dolayısıyla<br />
ramazan, Allah’ı unutmadığımızı<br />
ispatlama fırsatıdır.<br />
Çünkü Allah’ı, O’nun buyruklarını<br />
ve O’na hesap vereceği günü<br />
unutanları Allah da unutacaktır.<br />
(Bkz. Tevbe, 67; Tâha, 126; Secde,<br />
14; Câsiye, 34)<br />
Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ramazan<br />
ayına ulaştığı hâlde Allah’ın<br />
affını elde edecek şekilde bu<br />
dönemi değerlendiremeyenlere<br />
yazıklar olsun.” buyurmaktadır.<br />
(Tirmizi, Daavât, 100) Bir anlamda<br />
Efendimiz ramazanın farkına<br />
varmamızı ve ramazanın farklı<br />
olmasını istemektedir.<br />
Ramazana ulaşmak, ramazanın<br />
farkına varmak, ramazanla<br />
unuttuklarımızın farkına varmak<br />
ve farkındalığımızı ramazan sonrasında<br />
da korumak dileğiyle.<br />
26<br />
Ağustos 2010 - 136
Fıtratımız<br />
Fırsatımızdır<br />
Kuddusi Doğan<br />
Nurdağı İlçe Müftüsü<br />
Hevâya düştün ey dil, meclis-i takvâya gelmezsin,<br />
Gözün aç, gâfil olma, bir dahi dünyaya gelmezsin.<br />
Lâ Edrî<br />
Mübarek kandiller, Ramazan ve<br />
Kadir gecesi gibi zamanın kutlu<br />
dilimleri kararan gönüllerimizi,<br />
kirlenen duygularımızı ve katılaşan<br />
kalplerimizi arındırmak ve yumuşatmak<br />
için ne güzel fırsatlardır!<br />
Bilerek veya bilmeden dalıp gittiğimiz<br />
günahların çok geçmeden<br />
göğsümüzde bir daralma ve mahcubiyet<br />
duygusu oluşturmasının<br />
ardından yahut da ömrümüzün bir<br />
kısmının gafletle heba edilmesinin<br />
akabinde kendi kendimize dönüp,<br />
“sen ne yaptın” diyerek iyilerle<br />
olmaya, iyilikler yapmaya azmetmek<br />
ne güzel bir dönüşümdür, ne<br />
güzel bir hicrettir.<br />
19. asrın büyük hattadı Mustafa<br />
Rakım Efendi (1758-1826) tarafından<br />
levhalaştırılan (Dr. Süleyman<br />
Berk, Hattat Mustafa Rakım Efendi, s.<br />
96) yukarıdaki beyt, esasen fıtratımızın<br />
bizi, içine düştüğümüz karanlıklardan<br />
çıkarmak ve kirlerden<br />
temizlemek için adeta elini uzatıp<br />
duran potansiyel bir uyarıcı olduğunu<br />
ne güzel ifade ediyor!<br />
İnsan, belki de sırf insan olmanın<br />
gereği, inişli çıkışlı bir hayat sürüyor.<br />
Bazen bocalıyor, bazen sağa<br />
sola düşe kalka gidiyor. Zaman<br />
zaman manevî/moral gücü onu<br />
sürüklüyor, dinî hassasiyeti ağır<br />
basıyor ama zaman zaman da<br />
hevâ ve hevesleri onu karanlık<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
27
din ve sosyal hayat<br />
sokaklara, dehlizlere çekebiliyor.<br />
Fakat Yüce Yaratıcı insana öyle<br />
bir lütufta bulunmuş, ona öyle<br />
bir fıtrat vermiş ki, hiçbir dış<br />
tesir olmasa dahi çoğu insan bir<br />
gün kendi kendine, “Artık dur<br />
bakalım, bu gidiş gidiş değildir.”<br />
diyebiliyor.<br />
Zaten güzel olan da böyle bir<br />
kendine geliş değil midir? Yoksa<br />
insanlık elbette ilâhî vahye<br />
ve risalete muhtaçtır, dışarıdan<br />
gelecek uyarı ve öğütlerle beslenmelidir.<br />
Ama peygamberî<br />
mesaja mazhar olmasına rağmen<br />
her nasılsa düşülen çukurdan,<br />
fıtrî ve vicdanî bir hamle ile<br />
kurtulmak ne güzel bir diriliştir,<br />
ne kadar insanî ve irfanî bir<br />
haysiyettir! İşte İslam’a fıtrat<br />
dini denmesinin sebebi bu olsa<br />
gerektir. “Sen yüzünü Hanif<br />
olarak dine, Allah insanları hangi<br />
fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir.”<br />
(Rum, 30) Fıtrat dini demek,<br />
İslam’ın inanç, ibadet, ahlak<br />
28<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
ve diğer tüm kuralları ile insan<br />
karakterinin örtüşmesi demektir.<br />
İnsanın doğuştan getirdiği<br />
rûhî/manevî bünyesi, yaratılış<br />
hamuru ve çamuru diyebileceğimiz<br />
“fıtrat” şayet bozulmamış<br />
ise, insan ne kadar bocalarsa<br />
bocalasın, günün birinde düz bir<br />
yola çıkabiliyor ve suyun doğal<br />
yatağını bulduğu gibi, insan da<br />
sahip olması gereken mizac ve<br />
mizanını bulabiliyor. Bilginlerimizin<br />
özetle, “İslama yatkınlık”<br />
veya “Haktan yana olma eğilimi”<br />
şeklinde anladıkları fıtrat (Doç.<br />
Dr. H. Hökelekli, İA, Fıtrat md.), bir<br />
bakıma insanın saf vicdanı gibi<br />
zamanla karşısına dikilip ona,<br />
kâinattaki ve Allah karşısındaki<br />
gerçek konumunu hatırlatmakta,<br />
gözardı ettiği ve sürekli ihmal<br />
edegeldiği gerçek görevlerini<br />
işaret etmektedir.<br />
Hevâya düşmek, gaflete dalmak<br />
kimi insanlar için bir ömür sürebilir.<br />
Ama kimilerine göre bir tek<br />
sabah namazına kalkamamak<br />
dahi gaflettir. Hatta kimi seçkinlerin<br />
göz açıp kapayıncaya<br />
kadar mâsivaya dalmaları gafletin<br />
ta kendisidir. Öyle olmasa<br />
geçmiş ve gelecek günahları<br />
bağışlanmış olan Peygamber<br />
Efendimizin günde yetmiş defa<br />
istiğfâr etmesi nasıl izah edilebilir?<br />
Esasen fıtrata uygun bir<br />
hayatta sürekli doğruluk ve hakşinaslık<br />
esas olduğu için, Elmalılı<br />
merhumun belirttiği gibi gayr-i<br />
ahlakîlik arazîdir, yani istisnadır.<br />
(Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini<br />
Kur’an Dili, c. 6, s. 3823) Böyle<br />
olduğu için de insan kendine,<br />
gidişatına bir vesileyle çekidüzen<br />
vermeye, istisna olanı değil,<br />
aslolanı bulmaya meyillidir. Bu<br />
vesile bazen davudî bir ezan<br />
olabilir, bazen bir kandil coşkusu<br />
olabilir, bazen bir ramazan bereketi<br />
veya omuz omuza kılınan<br />
bir teravih namazı olabilir. Şairin<br />
“meclis-i takvâ” dediği -çok özel<br />
anlamları olabilirse de- böyle bir<br />
birliktelik olsa gerektir. Demek<br />
ki, fıtratımız aslında bizim için<br />
çok büyük bir fırsattır. Ne mutlu<br />
bu kutlu günlerde kendi gönlüne,<br />
daha doğrusu kendi nefsine<br />
böyle seslenip de zararın neresinden<br />
dönersen kârdır hesabı,<br />
kalan ömrün kıymetini idrak<br />
edenlere! Fıtratımıza kulak<br />
verecek olursak, yanlış hesap<br />
Bağdat’tan döner misali, yanlış<br />
gidiş de fıtrattan dönecektir.<br />
Yeter ki, Allah’ın çamurumuza<br />
çaldığı o maya bozulmamış olsun!<br />
Yeter ki, o mayanın sesi diğer<br />
gürültülerin arasında kaybolup<br />
gitmesin!<br />
Ve yeter ki, o sesi duyacak<br />
hassas kulak ile idrak ve insaf<br />
sahibi yürekler olsun…
aile<br />
Ne yepyeni menüler<br />
mutlu eder bizi gerçekte,<br />
ne de tadına<br />
doyum olmaz lezzetler…<br />
Geçici varlığımızın<br />
çürümeye<br />
mahkûm bedenini<br />
oyalamaktan çok öteye<br />
bir becerisi yoktur<br />
onların. Huzur içinde<br />
yenen ekmeğe bazen<br />
niçin bir bardak soğuk<br />
ayran yeter? Ruhumuzun<br />
asıl umduğu,<br />
yana yakıla bize<br />
anlatmaya çalıştığı<br />
budur işte. Seslenip<br />
durmaktadır: Asıl beni<br />
doyurun, beni doyurun!<br />
Ayla Abak<br />
Ramazan Sofrası<br />
Ramazan sofraları, ayın ufukta<br />
görünüp evimize düşmesi gibi<br />
açılıp parlayınca seviniriz. Hilal<br />
dolunaya doğru yol aldıkça bereketin<br />
katmerleştiği sofralarda<br />
neşemiz artar. O sofrayı başkalarıyla<br />
da paylaşmak isteriz.<br />
Paylaştıkça artar nimet; arttıkça<br />
paylaşırız.<br />
Zenginlik, bakış açısıyla değişir.<br />
Kimine göre, kuş sütü eksik<br />
sofralar zenginliktir ancak. Kimine<br />
göreyse sıcak bir mercimek<br />
çorbası… Bereketin gizli bir el<br />
gibi sofralarda dolaştığı ramazan<br />
günleri, fakirlerin doyduğu günler<br />
olursa güzeldir. Yalnız zenginlerin<br />
konuk edildiği sofralar,<br />
bu yüzden en kötü sofralardır.<br />
Zenginlik ayı ramazanla beraber,<br />
reklâmlarda yiyecekler-içecekler<br />
daha çok boy göstermeğe başlar.<br />
Gün boyunca yemek tarifleri<br />
uçuşur ekranlarda. “Bu akşam<br />
ne yiyelim; başka neler pişirebi-<br />
liriz, yepyeni neler yapabiliriz?”<br />
soruları sorulup durur. “O kadar<br />
aç kalıyoruz, iftarda iyice zengin<br />
olsun soframız!” diyenler, gün<br />
boyu sadece yemek hayal etmenin<br />
hakları olduğunu düşünürler.<br />
Yemek hazırlığı iftara kadar son<br />
hızla devam eder ve final: İştahla<br />
yemekler yenir, ağırlık basar;<br />
yemek bütün cazibesini ancak o<br />
zaman kaybeder.<br />
Yiyeceklerin karnımız tokken<br />
tüm güzelliğini kaybetmesi bizi<br />
düşündürmeli: Acaba açlığım,<br />
bende tüm vazifesini gerçekleştirdi<br />
mi?<br />
Sanırım açlıkla tokluk arasındaki<br />
ince sınırın bir dilim ekmekle<br />
kaybolduğunu bilenler, orucun<br />
vazifesinin tamam olması için bir<br />
aylığına yemek düşünmeyi de<br />
azaltmalılar. Zengin sofralarda<br />
zengin misafirler ağırlamak ya<br />
da nefsin “Yedir bana!” emrine<br />
itaat etmek yerine, mütevazı<br />
Ağustos 2010 - 136 29<br />
aile
aile<br />
sofralarda yoksulların karınlarını<br />
doyurmalılar öncelikle. Bir aylık<br />
açlıkları, sürekli aç olanların<br />
ıstırabını tattırmalı o insanlara.<br />
Evet, böyle olmalı ki, ramazan<br />
ayı da üzerimizdeki nimetini<br />
tamamlasın; bizi arındırsın, bir<br />
üst bakışa taşısın.<br />
Ne yepyeni menüler mutlu eder<br />
bizi gerçekte, ne de tadına doyum<br />
olmaz lezzetler… Geçici<br />
varlığımızın çürümeye mahkûm<br />
bedenini oyalamaktan çok öteye<br />
bir becerisi yoktur onların. Huzur<br />
içinde yenen ekmeğe bazen<br />
niçin bir bardak soğuk ayran<br />
yeter? Ruhumuzun asıl umduğu,<br />
yana yakıla bize anlatmaya<br />
çalıştığı budur işte. Seslenip<br />
durmaktadır: Asıl beni doyurun,<br />
beni doyurun!<br />
Nefsi doyurduğumuzda elimize<br />
geçen zevk, paylaşmanın ruhu<br />
doyurucu şevkiyle kıyaslanamaz.<br />
Yiyip yok ettiklerimizle hiçbir<br />
manevi kazancımız yoktur. Yedirmek,<br />
paylaşmak, sabretmek<br />
ve aza kanaat etmekle “açlık”<br />
ve “nimet”in varlıkları silinmez<br />
biçimde kayda geçirilir. Öte dünyada<br />
ortaya dökülen sayfalarda<br />
göreceksiniz onları. Asla kaybolmayacaklar...<br />
Kanaat etmeyen hep fakirdir,<br />
denir. “Fazla ihtiyacım yok.”<br />
diyen de en zenginlerdendir öyleyse.<br />
Bereketin yalnız bizim zavallı<br />
vücutlarımız için inmediğini<br />
bilince, gerçekten zenginleşiriz<br />
ve her nesneye işte o zaman<br />
hak ettiği değeri veririz. Budur<br />
ramazan. “Ne kadar parlasan da<br />
ey kiraz, seni yemeyeceğim!”<br />
diyoruz çünkü. Kesin kararımızı<br />
bilen kiraz hemen susuyor.<br />
Öyleyse gelin, bu ramazanda<br />
akşama ne yiyeceğimizi her<br />
zamankinden daha az umursayalım.<br />
Açlığı yudum yudum<br />
içtiğimiz günün sonunda da,<br />
30<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
suyu ve zeytini bizden çok daha<br />
yoksul olana uzatalım önce.<br />
Bizim herhâlde bir aylığına tanıdığımızı,<br />
o çoktan beri biliyor<br />
çünkü. Bizden çok onun hakkı<br />
var elimizdekine…<br />
Kötü sofralar açmayalım ramazanda!<br />
Boşuna aç kalmayalım…
Tarihimize baktığımız<br />
zaman en parlak<br />
zaferlerin ağustos<br />
ayında kazanıldığını<br />
görmekteyiz. Bu<br />
nedenle tarihimizde<br />
ağustos ayı, “Zaferler<br />
Ayı” ismini fazlasıyla<br />
hak etmektedir. Zira<br />
şanlı tarihimize göz<br />
attığımızda ağustos<br />
ayının neredeyse her<br />
bir gününe şanlı bir<br />
zafer sığdırdığımızı<br />
fark ederiz.<br />
tarih kültür sanat<br />
Mehmet Dere<br />
Zaferler Ayı Ağustos<br />
Milletlerin tarihini taçlandıran unutulmaz tarihî olaylar vardır. Bu<br />
tarihî olayların başında maddî ve manevî alanda kazanılan şanlı zaferler<br />
gelir. Bizim tarihimizde de nice şanlı zaferler vardır. Her şanlı<br />
zaferimiz, tarihimizde bir şeref levhası olarak parlamaktadır.<br />
Tarihimize baktığımız zaman en parlak zaferlerin ağustos ayında<br />
kazanıldığını farkederiz. Bu nedenle tarihimizde ağustos ayı, “Zaferler<br />
Ayı” ismini fazlasıyla hak etmektedir. Zira şanlı tarihimize göz<br />
attığımızda ağustos ayının neredeyse her bir gününe şanlı bir zafer<br />
sığdırdığımızı fark ederiz. Bu zaferlerden ikisi var ki, Anadolu’da var<br />
olma mücadelesi verdiğimiz şanlı zaferlerdir. Bunlar; Büyük Selçuklu<br />
Sultanı Alparslan’ın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Bizanslılara karşı<br />
kazandığı Malazgirt Zaferi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde<br />
emperyalist Batılı Devletlere karşı 26-30 Ağustos 1922’de kazanılan<br />
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir.<br />
Malazgirt Zaferi, 1071’de Sultan Alparslan’ın, emrindeki elli bin kişilik<br />
İslam ordusunun iki yüz bin kişilik Bizans ordusuna karşı kazandığı<br />
muhteşem bir zaferdir.<br />
Bu savaşın İslam dünyasının geleceği açısından önemini çok iyi bilen<br />
Abbasi Halifesi Kâim bi-Emrillah, bütün İslam dünyasında Cuma<br />
hutbesinde şu duanın okunmasını emretmiştir: “Allahım! İslam’ın<br />
sancağını yükselt! Başını ezmek ve kökünü kazımak suretiyle müşrikliği<br />
bozguna uğrat. Sana itaatte canlarını fedâ edip, Sana tâbi olmak<br />
hususunda kanlarını akıtan Senin yolunun mücahitlerini kuvvetlendirerek,<br />
yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarından mahrum<br />
etme. Sultan Alparslan’ın Senden dilediği yardımı esirgeme ki, o<br />
bu sayede Senin hükmünü yürütsün, şanını yaysın ve zamanın güçlükleri<br />
karşısında kolayca yerinde tutunabilsin. Senin dinini şerefli ve<br />
yüce tutabilmesi için onu, lütufkâr ve her zaman devamlı tesir icra<br />
eden desteğinden mahrum etme. Kâfirler karşısında onun bugünkü<br />
günü yarınına da yetsin. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyet ve<br />
azmini hayır ve başarı ile sonuçlandır. Çünkü o, Senin ulu rızan için<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
31
tarih kültür sanat<br />
rahatını terk etti. Malı ve canı ile<br />
Senin emirlerine uymak amacı<br />
ile Senin yoluna düştü. Çünkü<br />
Sen, Kur’an-ı Kerim’inde; ‘Ey<br />
iman edenler! Can yakıcı bir<br />
azaptan kurtaracak kazançlı bir<br />
yolu size göstereyim mi? Allah’a<br />
ve Peygamberine inanır, Allah<br />
yolunda mallarınızla ve canlarınızla<br />
cihat edersiniz.’ (Saff, 10-11)<br />
diyorsun. Senin sözün gerçektir.<br />
Allahım! O, nasıl Senin çağrına<br />
uyup, dininin korunmasında<br />
gevşeklik göstermeden emrine<br />
uymuş ve düşmanlarına bizzat<br />
karşı koyarak, dinine hizmet için<br />
geceyi gündüze katmışsa, Sen<br />
de ona zafer nasip eyle. Dileklerinde<br />
ona yardımcı ol, kaza ve<br />
kaderini onun için iyi tecelli ettir.”<br />
(Mektup kısaltılmıştır; Ali Sevim,<br />
“Malazgirt Muharebesi”, DİA, C. 27,<br />
TDV Yay., Ankara 2003, s. 482; Nuri<br />
Ünlü, İslam Tarihi, C. 1, İFAV Yay.,<br />
İstanbul 1994, s. 417)<br />
Sultan Alparslan’ın imamı Buharalı<br />
Muhammed bin Abdülmelik<br />
de, Sultan Alparslan’a: “Sultanım!<br />
Sen İslamiyet uğrunda bir<br />
cihada giriyorsun. Bütün Müslümanların<br />
dua ettikleri mübarek<br />
cuma günü savaşa başla. Allah,<br />
zaferi inşallah senin adına yazacak.”<br />
tavsiyesinde bulundu. (Komisyon,<br />
Doğuştan Günümüze Büyük<br />
İslam Tarihi, C. 7, Çağ Yay., İstanbul<br />
1989, s. 125; Sevim, age, s. 482)<br />
Kılınan Cuma namazından sonra<br />
Sultan Alparslan secdeye kapanıp<br />
şöyle dua etti: “Ya Rabbi!<br />
Seni kendime vekil yapıyor;<br />
azametin karşısında yüzümü<br />
yere sürüyorum ve Senin uğrunda<br />
savaşıyorum. Ey Allahım,<br />
niyetim halistir. Bana yardım<br />
et. Sözlerimde hilaf varsa beni<br />
kahret.” Sonra da askerlerine<br />
şunları söyledi: “Yiğitlerim, beylerim,<br />
askerlerim! Yerlerde ve<br />
göklerde Allah’tan başka Sultan<br />
yoktur. Emir ve kader yalnız<br />
32<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
O’na aittir. Biz ne kadar az olursak<br />
olalım, onlar (Bizanslılar)<br />
ne kadar çok olurlarsa olsunlar,<br />
bütün Müslümanların bizim için<br />
minberlerde dua ettikleri şu<br />
saatlerde düşman üstüne atılmak<br />
istiyorum. Ya muzaffer olur<br />
gayeme ulaşırım, ya da şehit<br />
olarak cennete giderim. Sizlerden<br />
beni takip etmeyi tercih<br />
edenler takip etsin. Ayrılmayı<br />
tercih edenler gitsinler. Burada<br />
emreden Sultan ve emredilen<br />
asker yoktur. Zira bugün ben de<br />
ancak sizlerden biriyim, sizlerle<br />
birlikte savaşan bir gaziyim.<br />
Beni takip edenler ve nefislerini<br />
Allah’a adayanlardan şehit olanlar<br />
cennete, sağ kalanlar ise zafere<br />
kavuşacaklardır. Ayrılanları<br />
ise ahirette ateş, dünyada da<br />
alçaklık beklemektedir.” Sultan<br />
Alparslan’ın bu sözlerine, bütün<br />
asker: “Ey Yüce Sultan! Biz her<br />
zaman senin emrinde ve seninle<br />
olacağız. Nereye gidersen oraya<br />
gideceğiz.” diye haykırdılar.<br />
Sultan Alparslan’ın üzerinde<br />
beyaz bir elbise vardı. Düşmana<br />
hücum emrini vermeden önce<br />
şu sözleri söyledi: “İşte şehitlik<br />
kefenim. Savaşta şehit olursam<br />
beni bu elbiseyle gömünüz.” (Ali<br />
Sevim, Anadolu’nun Fethi, TTK Yay.,<br />
Ankara 1993, s. 64; Ünlü, age, s. 419;<br />
Komisyon, age, s. 125)<br />
26 Ağustos 1071 Cuma günü<br />
Malazgirt Ovası’nda yapılan<br />
savaşta, Bizans ordusu büyük<br />
bir bozguna uğramıştır. Bizans<br />
İmparatoru Romen Diyojen esir<br />
düşmüşse de Sultan Alparslan<br />
tarafından bağışlanarak ülkesine<br />
geri gönderilmiştir.<br />
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu<br />
“Malazgirt Marşı” isimli şiirinde<br />
bu zaferi şöyle ölümsüzleştirmektedir:<br />
“Aylardan Ağustos, günlerden<br />
Cuma<br />
Gün doğmadan evvel iklim-i<br />
Rum’a<br />
Türk ordusu geçti hücuma<br />
Yeni bir şevk ile gürledi gökler<br />
Ya Allah... Bismillah... Allahu<br />
ekber!” (N. Y. Gençosmanoğlu, Malazgirt<br />
Destanı, Ötüken Yay., İstanbul<br />
1971, s. 93)<br />
Ağustos ayında kazanılan bir<br />
diğer önemli zafer ise Başkomutanlık<br />
Meydan Muharebesi’dir.<br />
Osmanlı Devleti’nin Birinci<br />
Dünya Savaşı’nda mağlup olması<br />
üzerine emperyalist Batılı<br />
Devletler, Osmanlı Devleti’ne<br />
Mondros Ateşkes Antlaşması (30
Ekim 1918) ve Sevr Antlaşması<br />
(10 Ağustos 1920)’nı imzalatmışlarsa<br />
da tarih boyunca hür<br />
yaşamış milletimiz bu antlaşmaları<br />
tanımamıştır. Mustafa<br />
Kemal Atatürk’ün önderliğindeki<br />
Müslüman-Türk Milleti dinini,<br />
vatanını, bayrağını her şeyden<br />
daha aziz bilmiş ve bu yüce gayelerle<br />
26-30 Ağustos 1922’de<br />
emperyalist Batılı Devletlere<br />
karşı Başkomutanlık Meydan<br />
Muharebesi’ni kazanmıştır.<br />
Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın<br />
“26 Ağustos 1922” başlıklı şiiri<br />
Müslüman-Türk Milletinin (ordusunun)<br />
nasıl bir ölüm kalım<br />
mücadelesi verdiğini çok iyi<br />
özetlemektedir:<br />
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur<br />
ya Rabbi!<br />
Senin uğrunda ölen ordu budur<br />
ya Rabbi!<br />
Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed<br />
nâmın<br />
Galip et, çünkü bu son ordusudur<br />
İslam’ın.” (Y. K. Beyatlı, Eski<br />
Şiirin Rüzgârıyla, 6. baskı, Fetih Cemi-<br />
yeti Yay., İstanbul 1999, s. 140)<br />
Bu iki zaferin benzer tarafları<br />
vardır. İşte bunlardan bazıları:<br />
Her iki zaferle Anadolu’nun<br />
ebediyen Müslüman-Türk yurdu<br />
olduğu ispatlanmıştır.<br />
Her iki zafer de Haçlı zihniyetine<br />
ve bu zihniyetin temsilcileri<br />
Bizans’a ve emperyalist Batılı<br />
Devletlere karşı kazanılmıştır.<br />
Malazgirt Zaferi ve Başkomutanlık<br />
Meydan Muharebesi’nin<br />
her ikisi de aynı gün ve ayda 26<br />
Ağustos’ta başlamıştır.<br />
Gerek Malazgirt Zaferi’nde ve<br />
gerekse Başkomutanlık Meydan<br />
Muharebesi’nde Müslüman-Türk<br />
ordusu kendisinden sayıca kat<br />
kat fazla rakip orduları büyük bir<br />
bozguna uğratmıştır.<br />
Malazgirt Meydan<br />
Muharebesi’nde Bizans imparatoru/başkomutanı<br />
Romen<br />
Diyojen Türklere esir düştüğü<br />
gibi, Başkomutanlık Meydan<br />
Muharebesi’nde de Yunan<br />
Başkomutanı General Trikopis<br />
Türklere esir düşmüştür. Alparslan,<br />
nasıl Romen Diyojen’i<br />
bağışladıysa Atatürk de General<br />
Trikopis’i bağışlamıştır.<br />
Alparslan’ın Malazgirt’te Bizans<br />
ordusuna karşı kazandığı şanlı<br />
zafer bütün İslam dünyasında<br />
çok büyük bir sevgi ve coşkuyla<br />
karşılandığı, her tarafta günlerce<br />
şenlik yapıldığı gibi; Atatürk’ün<br />
kazandığı Başkomutanlık Meydan<br />
Muharebesi de hem Batıda<br />
hem de İslam dünyasında çok<br />
büyük ve olumlu yankılar uyandırmıştır.<br />
Sonuç olarak söylemek gerekirse<br />
bu şanlı zaferlerin kazanılmasında<br />
Müslüman-Türk Milletinin<br />
dinini, vatanını, bayrağını vb.<br />
mukaddes değerleri her şeyin<br />
üstünde tutması, bu uğurda<br />
canını seve seve fedâ etmesi<br />
etkili olduğu gibi; kazanılan bu<br />
şanlı zaferlerin ilimle, adaletle,<br />
ahlakla ve yüksek medeniyet<br />
anlayışıyla pekiştirilip kalıcılığı<br />
sağlanmıştır.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
33<br />
tarih kültür sanat
tarih kültür sanat<br />
Hikaye ve roman<br />
olarak bir çok eser<br />
kaleme alan Cengiz<br />
Aytmatov’un çalışmaları<br />
günümüzde<br />
154 dile çevrilmiş<br />
bulunmaktadır. Ünlü<br />
yazar hayatı boyunca<br />
bir çok ödüle layık<br />
görülmüş, 2003 yılında,<br />
doğumunun<br />
75. yıldönümü devlet<br />
töreni ile kutlanmış,<br />
o yıl Kırgızistan’da<br />
dönemin Cumhurbaşkanı<br />
Askar Akayev<br />
tarafından 20. Asırda<br />
Kırgızistan Edebiyatı<br />
ve manevi değerlerine<br />
olan katkılarından dolayı<br />
“Altın Madalya” ile<br />
ödüllendirilmştir.<br />
34<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
M. Şemsettin Ünal<br />
Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Uzmanı<br />
Türk Dünyasının Ulu Çınarı<br />
Cengiz Aytmatov<br />
Günümüz Türk Dünyasının dünyaca tanınmış Kırgız yazarı Cengiz<br />
Aytmatov, yaklaşık iki yıl önce 10 Haziran 2008 Salı günü vefat etti.<br />
Kendileri vefatından önce yaklaşık bir ay süreyle Almanya’nın Nürnberg<br />
şehrindeki Klinikum Nord’da tedavi görmüştü. Cengiz Aytmatov<br />
için Kırgızistan’da cenaze töreninin yapıldığı 14 Haziran 2008 de ülkede<br />
bir günlük yas ilan edilmişti.<br />
Ünlü yazar Cengiz Aytmatov 12 Aralık 1928’de Kırgızistan’ın kuzey<br />
batısındaki Talas vilayetinin Şeker Köyün'de dünyaya geldi. Eğitim<br />
için köyünden ayrılarak Kazakistan’a giden Aytmatov, burada veterinerlik<br />
okulunu bitirdi. Ardından Bişkek’te Tarım Enstitüsü'nde<br />
öğrenimine devam etti. Daha sonra da Moskova’da Maksim Gorki<br />
Edebiyat Enstitüsü'nde öğrenimini sürdürdü.<br />
Hikaye ve roman olarak bir çok eser kaleme alan Cengiz<br />
Aytmatov’un çalışmaları günümüzde 154 dile çevrilmiş bulunmaktadır.<br />
Ünlü yazar hayatı boyunca bir çok ödüle layık görülmüş, 2003<br />
yılında, doğumunun 75. yıldönümü devlet töreni ile kutlanmış, o yıl<br />
Kırgızistan’da dönemin Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından 20.<br />
Asırda Kırgızistan Edebiyatı ve manevi değerlerine olan katkılarından<br />
dolayı “Altın Madalya” ile ödüllendirilmştir. Cengiz Aytmatov’un<br />
vefatı tarihinde dönemin Kırgızistan Cumhurbaşkanı Kurmanbek<br />
Bakiyev de, “Aytmatov, tüm dünyada büyük ilgi ile takip edilen<br />
eserlerinde, okuyucularını akıl ve iyiliğin zaferine inandırdı. Milli değerleri<br />
en iyi şekilde yansıttı. Bıraktığı eserler en iyi şekilde korunacak.”<br />
dedi.<br />
Türk halkının Cengiz Aytmatov ile tanışıklığı 1963 yılında yazdığı,<br />
“Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı hikayesinin filminin yapımı ile başladı.<br />
10 Haziran 2008’de aramızdan ayrılan Cengiz Aytmatov, dünyanın<br />
kabul ettiği romancılığının yanında Türk dünyasına yönelik fikirleri
ile de unutulmayacak bir isim.<br />
Bu bağlamda kendisi vefatından<br />
önceki bir röportajında, Türkçenin<br />
çağdaşlaştırılması ve dünya<br />
dili hâline getirilmesi konusunda<br />
günümüzdeki çalışmalardan ve<br />
düzenlenen uluslararası yarışmalardan<br />
övgü ile bahsederken,<br />
“Kendi dilini ve diğer dilleri iyi bilen<br />
bireyler 21. asırda kendilerini<br />
ispatlayabilir.” diyordu. Mezkur<br />
röportajında Azeri Türkçesi ile<br />
Türkiye Türkçesinin aynı ve Kazak<br />
dili ile Kırgız dilinin de ikiz dil<br />
olduğunu ifade eden Aytmatov,<br />
Türk dünyasının daha kolay anlaşması<br />
için yeni bir yapılanmanın<br />
gerekliliğine vurgu yapmıştır.<br />
Cengiz Aytmatov’un bu konudaki<br />
kişisel gayretlerine atıfta bulunan<br />
Türk Dil Kurumu da vefatının<br />
ardından yaptığı açıklamada,<br />
”Cengiz Aytmatov Türk soylu<br />
halkların efsanelerinde, destanlarında,<br />
türkülerinde dile getirdiği<br />
birikimleri, Türk dilinin en güzel<br />
kullanımıyla bu günün okuyucularına<br />
ulaştırmış, eserleriyle<br />
hem Türk soylu halkların kültürel<br />
miraslarının zenginliğine katkıda<br />
bulunmuş, hem de eserlerinin<br />
çevrildiği 150’yi aşkın dilin okuyucularının<br />
bu mirasa tanıklık<br />
etmelerini sağlamıştır.” demiştir.<br />
Cengiz Aytmatov vasiyeti üzerine,<br />
1938 yılında Stalin döneminde<br />
öldürülen Kırgız halkının<br />
önde gelen devlet adamları ve<br />
aydınları adına yaptırılan Bişkek<br />
yakınlarındaki Ata-Beyit anıt mezarlığında<br />
toprağa verildi. Anılan<br />
tarihte öldürülenler arasında<br />
Aytmatov’un babası Törökul Aytmatov<br />
da bulunmaktadır. Cenaze<br />
töreninde çok sayıda ülkeden ve<br />
Türkiye’den katılım oldu.<br />
Bişkek Din Hizmetleri Müşavirliği<br />
olarak Cengiz Aytmatov ile hayatta<br />
iken zaman zaman görüşülmüş,<br />
bazı vesilelerle bir arada<br />
olunmuştur. En son 2007 yılı ramazan<br />
ayında iftar münasebetiyle<br />
bir arada olunmuş, kendisine<br />
“İki Cengiz” adlı yazının da bulunduğu<br />
<strong>Diyanet</strong> Aylık Derginin<br />
199. sayısı takdim edilmişti. Aynı<br />
ortamda <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong>mızın<br />
Kırgızistan’daki ve diğer<br />
Türk Cumhuriyetlerindeki hizmetlerinden<br />
söz açılmış, kendileri<br />
de; bu çeşit çalışmaların isabetli<br />
olduğunu, günümüzde dünya<br />
barışı için başta yeni nesillerin<br />
dinlerinden haberdar olmalarının,<br />
insanların birbirlerinin inançlarına<br />
saygı duymalarının, dünya barışı<br />
ve insanlık adına iyi bir yaklaşım<br />
olacağını ifade etmişlerdi.<br />
Cengiz Aytmatov’un cenazesi<br />
14 Haziran 2008 gecesi Bişkek<br />
Alarça'daki evine getirildi. Aynı<br />
gün sabahı cenaze dönemin<br />
Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />
İdaresi Başkanı Müftü Muratali<br />
Hacı Cumanov ve yanındakiler<br />
tarafından yıkanmış, sabah saat<br />
07.00 da aile efradı, akrabalarının<br />
ve davetlilerin katılımı ile<br />
cenaze namazı kılınmış daha<br />
sonra da devlet töreni yapılmak<br />
üzere Bişkek merkezdeki filarmoni<br />
salonuna getirilen Aytmatov,<br />
buradaki törenin ardından Ata-<br />
Beyit’te toprağa verilmiştir.<br />
Cenaze merasiminin ardından,<br />
Din Hizmetleri Müşavirliğimiz<br />
bünyesinde görev yapan bazı din<br />
görevlileri ile Aytmatov’un ailesi<br />
ziyaret edilerek yapılan programa<br />
iştirak edilmiş ve başsağlığı<br />
dileğinde bulunulmuştur.<br />
Vefatının ikinci yılında Cengiz<br />
Aytmatov’u bir kez daha saygıyla<br />
anarken, kendisine yüce<br />
Allah’tan rahmet, soydaşlarımıza,<br />
Kırgız halkına ve ailesine de tekrar<br />
başsağlığı diliyoruz.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
35<br />
tarih kültür sanat
0000<br />
36<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
sehir ve insan<br />
Hamit Kurt<br />
Yeraltı ve yerüstü<br />
zenginliklerine sahip bir ilimiz:<br />
Balıkesir<br />
Marmara ve Ege Denizi’ne kıyısı bulunan tarihî, kültürel ve doğal<br />
güzelliklerinin yanı sıra yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ilimizdir.<br />
Temiz plajlarının zeytinliklerle sarıldığı koyları, irili ufaklı adaları, dünyada<br />
oksijenin en çok bulunduğu İda Dağı, şifalı termal kaynakları ile Balıkesir,<br />
ülkemizde turizmin başladığı ilk illerimizdendir. Anadolu yarımadasının<br />
kuzey batısında, önemli bir kısmı Marmara ve Ege Bölgesi’nde yer alan il,<br />
güneyde Manisa ve İzmir, batısında Ege Denizi ve Çanakkale, doğusunda<br />
Kütahya ve Bursa, kuzeyinde de Marmara Denizi ile komşudur. Balıkesir'in<br />
19 ilçesi bulunmaktır. Her birinde ayrı güzellikler, farklı özelliklerin saklı<br />
olduğu ilçeleri: Ayvalık, Balya, Bandırma, Bigadiç, Burhaniye, Dursunbey,<br />
Edremit, Erdek, Gömeç, Gönen, Havran, İvrindi, Kepsut, Marmara,<br />
Manyas, Savaştepe, Sındırgı ve Susurluk’tur.<br />
1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yerleşmeye başlayan<br />
Türkler, kısa zamanda Selçuklu Devleti idaresinde bölgeye inerek burada<br />
beylikler kurmuşlardır. Bölgede Danişment Gazi soyundan gelen Kaleşah<br />
oğlu Karesi Bey’in kurduğu Karesi Beyliğinin, Balıkesir’in oluşumunda<br />
önemi büyüktür. Balıkesir’de, İzmir'in işgalinden hemen sonra durumu<br />
müzakere eden çeşitli kongreler düzenlenir. Milli Mücadelede, Reddi İlhak<br />
Cemiyetinin kurulduğu ve düşmana karşı konulan ilk illerimiz arasında<br />
yerini alır.<br />
Pek çok uygarlıklara ev sahipliliği yapan Balıkesir, zengin tarihî<br />
eserleri arasında, Yıldırım Camii (Eski Camii), Zağnos Paşa Camii ve il<br />
merkezindeki Saat Kulesi ilk sırada gelir.<br />
Çevresindeki doğal güzellikleri ile oksijen yoğunluğu bakımından dünyada<br />
ikinci sırada gelen başta Edremit Körfezi ve Altınoluk, tertemiz havasıyla<br />
ilin güzide yerleridir.<br />
Dünyaca ünlü Manyas Kuşgölü Milli Parkı’da bölgenin âdeta sembolü<br />
olmuştur.<br />
Tarihi<br />
Roma, Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti hâkimiyetine giren Balıkesir’de<br />
Karesi Beyliği kurulur. Karesi Beyliği, Osmanlı’ya ilhak olduktan sonra<br />
müstakil bir sancak yapılır, yönetimi de Süleyman Gazi'ye verilir.
Türk kurtuluş tarihinde önemli<br />
bir yere sahip olan Balıkesir’de,<br />
Yunanların 15 Mayıs 1919’da<br />
İzmir’i işgal etmesinin ardından,<br />
Vehbi (Bolak) Bey önderliğinde<br />
41 kişiden oluşan Balıkesir Reddi<br />
İlhak Cemiyeti ve Kuvay-i Milliye<br />
birlikleri kurulur.<br />
Bu arada, İzmir’i işgal eden<br />
Yunan Ordusu, 30 Haziran 1920<br />
tarihinde Balıkesir ve Bigadiç'i de<br />
işgal eder. Bunun üzerine Kuvay-i<br />
Milliye birlikleri Balıkesir'i, 6 Eylül<br />
1922 tarihinde Yunan işgalinden<br />
kurtarılır. 1923 yılında Karesi<br />
ismiyle bilinen bu ilimiz, 1926<br />
yılında Balıkesir olarak değiştirilir.<br />
Zağnos Paşa Camii<br />
1461 yılında Fatih Sultan Mehmet<br />
Han’ın vezirlerinden Zağnos Paşa<br />
tarafından yaptırılmıştır. Cami,<br />
hamam, türbe, muvakkithane,<br />
muallimhane ve bedestenden<br />
oluşan Külliye, Balıkesir’in en<br />
büyük, en görkemli, mimari<br />
açıdan da en mükemmel<br />
külliyesidir.<br />
Günümüzde hamamı ve camisi<br />
ayaktadır. 1902’de yeniden inşa<br />
edilen ve 1000 kişilik cemaat<br />
kapasitesi olan Zağnos Paşa<br />
Camii, aynı zamanda Atatürk’ün<br />
hutbe okuduğu camidir.<br />
Turizmi<br />
Balıkesir, Marmara ve Ege<br />
Denizine kıyıları bulunan<br />
ilçelerinin olmasıyla sayılı turizm<br />
merkezlerimiz arasında yer alır.<br />
Balıkesir’in turizm beldeleri<br />
genelde iç turizm talebini<br />
karşılar.<br />
Ağırlıklı olarak kaplıca turizminin<br />
yapıldığı ilin, Gönen, Edremit,<br />
Manyas, Susurluk, Bigadiç,<br />
Sındırgı ilçelerinde ve Merkez’e<br />
bağlı Pamukçu Beldesi’nde,<br />
dünyaca üne sahip şifa kaynağı<br />
kaplıcaları bulunmaktadır.<br />
Dünya çapında oksijen<br />
yoğunluğu bakımından ikinci<br />
sırada yer alan Kazdağı ve<br />
çevresi, bu yönüyle de turizme<br />
katkıda bulunmaktadır.<br />
Birçok turizm etkinliklerinin<br />
düzenlendiği ilde dağ sporları,<br />
sahil kıyısında yelkencilik,<br />
Ayvalık ve Edremit’te Kazdağları<br />
ile Şahinderesi ve Çengeloğlu<br />
mevkii av meraklılarının gözde<br />
mekânlarındandır.<br />
Körfez Bölgesi’ni oksijen çadırına<br />
dönüştüren etkenlerin başında<br />
Şahinderesi Kanyonu gelir.<br />
27 km. uzunluğundaki kanyonun<br />
yüksekliği ise 600 m.dir.<br />
Gönen Kaplıcaları<br />
Gönen İlçe sınırları içerisinde<br />
yer alan tarihî geçmişi bulunan<br />
kaplıcanın, Mısırlılar, Romalılar<br />
ve Bizanslılar zamanında<br />
da işletildiği bilinmektedir.<br />
Buradaki kaplıca suları 275<br />
metre derinlikte olup, atmosfer<br />
sularından ayrılmıştır. Kaplıca<br />
suyu, bu hâliyle eşine dünyada<br />
çok az rastlanır bir biçimde saf,<br />
temiz ve özelliklerini yitirmeden<br />
kalmıştır. Sıcaklığı 73 derece olan<br />
kaplıcadan hem banyo, hem de<br />
içilmek suretiyle yararlanılır.<br />
Edremit-Güre Kaplıcası<br />
Edremit İlçesinin Güre Beldesinde<br />
bulunan kaplıcanın orijinal<br />
bölümleri, İlkçağ Roma Hamamı<br />
özelliklerini taşır. Suyunun<br />
sıcaklığı 51-58 derece arasında<br />
olup, başta romatizmal hastalıklar<br />
olmak üzere kadın hastalıkları,<br />
cilt hastalıkları, kireçlenme,<br />
sedef, böbrek taşı ve kumları ile<br />
karaciğer hastalıklarına iyi geldiği<br />
bilinmektedir.<br />
Balya-Ilıca Kaplıcası<br />
Balıkesir-Bandırma karayoluna<br />
22 km. uzaklıkta olan kaplıca,<br />
romatizma, siyatik, kireçlenme<br />
ve bazı cilt hastalıklarına iyi<br />
gelmektedir.<br />
Bigadiç-Hisarköy Kaplıcası<br />
Bigadiç-Hisarköy Kaplıcası,<br />
Bigadiç’e 18 km. mesafededir.<br />
Kaynak sularının sıcaklığı 50-90<br />
derece arasındadır. Kaplıcadan,<br />
romatizma, kireçlenme, siyatik,<br />
egzama, kadın hastalıkları ve<br />
böbrek hastalıklarının tedavisi<br />
için yararlanmak mümkündür.<br />
Sındırgı-Hisaralan Kaplıcası<br />
Sındırgı İlçesine 20 km.<br />
mesafede olan kaplıcanın suyu,<br />
sodyum bikarbonatlı maden<br />
suyudur. 45-98 derece sıcaklığı<br />
bulunan kaplıca suyu, romatizmal<br />
rahatsızlıklara iyi gelmektedir.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
37<br />
şehir ve insan
şehir ve insan<br />
Susurluk-Kepenkler Kaplıcası<br />
Susurluk-Bandırma karayolu<br />
üzerinde yer alan ve Susurluk’a<br />
20 km. mesafede olan kaplıca,<br />
Ilıca Köyü’nde bulunmaktadır.<br />
Çamur banyosu olarak da<br />
yararlanılan kaplıcanın su sıcaklığı<br />
ise 60 derecedir. Hafif kükürt<br />
kokusu olan kaplıca suyunun<br />
banyo tedavisi romatizma ve<br />
kireçlenme; çamur tedavisi ise<br />
bütün romatizmal rahatsızlıklara<br />
tavsiye edilmektedir.<br />
Manyas-Kızıkköy Kaplıcası<br />
Kızık Köyü’nde bulunan<br />
kaplıcanın su sıcaklığı 42-50<br />
derecedir. İçerisinde sodyum,<br />
kalsiyum ve klorür bulunan<br />
kaplıca, kireçlenme, spordan<br />
kaynaklanan sakatlanmalarda,<br />
böbrek ve sırt ağrılarında kronik<br />
eklem ve eklem dışı hastalıkların<br />
tedavisinde etkilidir.<br />
Manyas Kuşgölü Milli Parkı<br />
Bandırma İlçe sınırları içerisinde<br />
bulunan, 1976 yılında Avrupa<br />
Konseyi tarafından tabiatın<br />
en iyi korunduğu yerlere<br />
verilen (A) sınıfı diploması<br />
ile ödüllendirilen milli park, 64<br />
hektarlık bir alana sahiptir.<br />
Bünyesinde 266 kuş<br />
türüne, 20’den fazla da<br />
38<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
balık türüne ev sahipliği yapan<br />
ve bu hâliyle de yerli ve yabancı<br />
turistlerin ilgi odağı olan bir<br />
parktır.<br />
Tarım<br />
Geçim kaynakları arasında yer<br />
alan tarımın, ilin ekonomik<br />
faaliyetleri içerisindeki payı,<br />
sanayiye göre az olmakla<br />
beraber, çalışan nüfusun<br />
%56,7’si tarımla uğraşmaktadır.<br />
2002’de Türkiye’de üretilen<br />
baklanın %4.3'ü, sarımsağın<br />
%13.5’i, karnabaharın %9.8’i,<br />
pirincin %12.2’si, domatesin<br />
%5.5’i, karpuzun %3.9’u,<br />
kavunun %6.9’u, buğdayın<br />
%2.2’si, Balıkesir’in bereketli<br />
tarım arazilerinde seracılık ve<br />
pamuk üretimi de yapılmaktadır.<br />
Balıkesir'de zeytin üretimi<br />
ülkemizin toplam zeytin<br />
üretiminin %8’ini oluşturur.<br />
Sanayi<br />
İl sınırları içerisinde 4 adet<br />
Organize Sanayi Bölgesi<br />
bulunmaktadır. Endüstrisi<br />
tarıma dayalı olarak gelişen ilin<br />
iç kesimlerinde tarım ağırlıklı<br />
sanayi gelişmiştir. İrili ufaklı<br />
104 fabrikası bulunan ilin<br />
fabrikalarında 14 bin kişi istihdam<br />
edilmektedir. Ticaret odası ve 5<br />
ticaret borsasına da sahip olan<br />
Balıkesir’de üretilen ürünlerin<br />
çoğu yurt içinde tüketilirken, bir<br />
kısmı da Bandırma Limanı’ndan<br />
ihraç edilmektedir.<br />
Madencilik<br />
Balıkesir, bor mineralleri<br />
bakımından oldukça zengindir.<br />
Türkiye’de bulunan bor<br />
rezervlerinin %60’ı Bigadiç<br />
İlçesinde bulunmaktadır.<br />
Marmara Adası’nda mermer<br />
ocakları, Balya’da kurşun,<br />
Edremit’te ise demir rezervleri<br />
vardır.
portre<br />
Doç. Dr. Cağfer Karadaş<br />
Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.<br />
Muhaddis Fakih<br />
Ahmet B. Hanbel<br />
Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal<br />
b. Esed eş-Şeybânî.<br />
O, belki adından en çok söz edilen hadis<br />
âlimi ve fıkıh bilginidir. Adına nispetle<br />
oluşan Hanbelî mezhebi günümüzde<br />
müntesipleri bulunan ve varlığını sürdüren<br />
dört sünnî fıkıh mezhebinden biridir.<br />
İmam Şafiî onun hakkında, “Ahmed b.<br />
Hanbel’in sekiz önemli hasleti vardır ve<br />
bu hususlarda o âdeta imamdır.” demiş<br />
ve bunları “hadis, fıkıh, dil, Kur’an, fakr,<br />
zühd, vera ve sünnet.” şeklinde sıralamıştır.<br />
Ahmed b. Hanbel ailesi Horasan bölgesinde<br />
yaşadığından Merv’de doğduğu<br />
iddia edilmekle birlikte, ağırlıklı görüş<br />
onun 164/780 tarihinde Bağdat’ta doğduğudur.<br />
Merv’in söz konusu edilmesi<br />
dedesi Hanbel b. Hilal’in bugün Türkmenistan<br />
sınırları içerisinde yer alan<br />
Serahs kentinde vali olması, babası<br />
Muhammed’in de o bölgede Abbasî ordusunda<br />
görev almasındandır. Babasının<br />
genç yaşta ölümü üzerine küçük yaşta<br />
öksüz kalan Ahmed b. Hanbel amcalarının<br />
himayesinde Bağdat’ta yetişti.<br />
Geçimini babasından kalan dokuma<br />
atölyesinin geliri ile sağlamaya çalıştı.<br />
On altı yaşından itibaren hadis yolculu-<br />
ğuna (rıhle) çıktı ve Basra, Kufe, Mekke,<br />
Medine, Yemen, Şam, Mağrib ve Horasan<br />
bölgelerine bir çok kez seyahatlerde<br />
bulundu. Bugün Yemen’in başkenti olan<br />
Sana kentinde müfessir ve muhaddis<br />
Abdurrezzak b. Hemmam es-San’ânî’nin<br />
derslerine katıldı ve onun ilminden<br />
istifade etti. Ebû Hanife’nin önde gelen<br />
öğrencilerinden ve Abbasîlerin ilk<br />
kadı’l-kudâtı olan İmam Ebû Yûsuf’un<br />
ve İmam Şafiî’nin derslerini takip etti ve<br />
fıkıh alanında bu iki âlimden yararlandı.<br />
Ahmed b. Hanbel’in hayatı Mu’tezile<br />
mezhebinin yükselişi ve etkisinin Abbasî<br />
devlet kademelerinde ağırlık kazandığı<br />
günlere denk gelir. Bu etki dolayısıyla<br />
Abbasî halifelerinden Me’mun, Mu’tasım<br />
ve Vasık dönemlerinde, Mu’tezile bizzat<br />
devlet tarafından desteklendi ve inanç<br />
ilkeleri topluma resmî yollardan kabul<br />
ettirilme cihetine gidildi. Toplum içinde<br />
Sünnî kesime ve önderlerine yönelik<br />
baskı ve yıldırma politikası yürütüldü.<br />
Abbasî halifesi tarafından desteklenen<br />
Mu’tezile’nin tenzih ve adalet konusundaki<br />
aşırı tutumları, sünnî kesim<br />
içerisinde tedirginliğe yol açtı. Kur’an ve<br />
Ağustos 2010 - 136 39
portre<br />
hadislerde geçen müteşabih lafızlara<br />
getirdikleri yorumlar, özellikle<br />
Ehl-i Hadis tarafından aşırı gitmek<br />
şeklinde değerlendirildi. Nitekim<br />
onların Allah’ı tenzih yönündeki<br />
bu yorumları sünnî kesim tarafından<br />
Allah’ın sıfatlarını inkâr şeklinde<br />
algılandı. Onların bu çıkışı<br />
sadece dönemin âlimlerinin değil,<br />
halkın da tepkisine neden oldu ve<br />
sünnî inanç ilkelerinin muhafaza<br />
edilmesine yönelik halk arasında<br />
tepkisel bir eğilimin doğmasına<br />
yol açtı.<br />
Bu dönemde özellikle Ahmed b.<br />
Hanbel, Mu’tezile’ye karşı yürüttüğü<br />
mücadele ile ön plana çıktı;<br />
bunun sonucu olarak da sünnî<br />
kesimin doğal lideri mevkiine<br />
yükseldi. Onun temsil ettiği Ehl-i<br />
Hadis de toplum içerisinde daha<br />
itibarlı bir konuma yükseldi. Çünkü<br />
o, hiçbir zaman halifeden dahi<br />
gelse direktif ve baskı ile inancın<br />
belirlenmesini kabul etmeme<br />
azmindeydi. Eziyet görmesine ve<br />
ayaklarına pranga vurulmasına<br />
rağmen inancını koruma uğrundaki<br />
metanetini hiç yitirmedi.<br />
Sözgelimi Halife Me’mun Bizans’a<br />
yönelik çıktığı seferde, bugün<br />
Mersin’in bir ilçesi olan Tarsus’ta<br />
konaklamıştı. Bu sırada Me’mun<br />
Bağdat’taki vekiline mektup<br />
yazarak bütün dinî önderlerin<br />
Mu’tezile inanç esaslarını benimsemeleri<br />
için ikna edilmeleri yönünde<br />
çalışma yapılması talimatı<br />
verdi. Özellikle de Kur’an’ın yaratılmış<br />
(halku’l-Kur’ân) olduğunun<br />
herkes tarafından kabul edilmesi<br />
gerektiğini belirtti. Bunu, üzerine<br />
bütün âlimler sorguya çekildiler,<br />
Ahmet b. Hanbel ve Muhammed<br />
b. Nuh hariç hepsi halifenin buyruğuna<br />
uydu veya baskı ve zulme<br />
uğramamak için talimata uygun<br />
hareket ederek kurtuluş yolu buldu.<br />
Ahmed b. Hanbel ve Muhammed<br />
b. Nuh ise direndi. Çünkü<br />
40<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
ona göre Kur’an’ın yaratılmışlığına<br />
dair hiçbir ayet ve hadis yoktu.<br />
Delil olmayan bir hususta konuşmak<br />
ve hüküm vermek doğru<br />
değildi. Bunun üzerine Ahmed<br />
b. Hanbel ve arkadaşı gözetim<br />
altına alındılar ve eziyete uğradılar.<br />
Hatta Me’mun’un talimatı ile<br />
Tarsus’a gönderilmek üzere yola<br />
çıkarıldılar. Zincire vurulmuş bir<br />
şekilde Rakka’ya vardıklarında,<br />
Me’mun’un Tarsus’ta öldüğü haberi<br />
geldi. Bunun üzerine tekrar<br />
Bağdat’a gönderildiler. Ondan<br />
sonra gelen Halife Mu’tasım<br />
döneminde de işkence ve hapis<br />
hayatı devam etti. Hatta kızgın<br />
çölde kamçılattırmak suretiyle eziyet<br />
ettiler. Bu işkence dolu hapis<br />
hayatı iki yıldan fazla sürdü. Bir<br />
sonraki halife Vasık döneminde<br />
ise ev hapsine maruz kaldı. Öyle<br />
ki cuma namazlarına bile gidemedi.<br />
Neticede halkın da desteğini<br />
arkasına alan Ahmed b. Hanbel’in<br />
temsil ettiği düşünce galip geldi<br />
ve Mütevekkil’in halifeliği ile<br />
birlikte sünnî inanca yönelik<br />
baskılar ortadan kalktı. Ancak bu<br />
dönemde Ahmed b. Hanbel kuşku<br />
ve önyargılardan kurtulamadı.<br />
Ona yönelik bu tavır dolayısıyla<br />
halife Mütevekkil, imamın gönlünü<br />
almak için ihsanda bulundu<br />
ve hediyeler gönderdi. Ancak o,<br />
içinde haram vardır düşüncesiyle<br />
halifeden gelen hediyeleri kabul<br />
etmek istemedi. Halifeden gelen<br />
hediyeleri reddetmek doğru değildir,<br />
şeklindeki dostlarının telkini<br />
ile bu hediyeleri kabul etti ise de,<br />
hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıttı.<br />
Halife’nin kendisine bağladığı maaşı<br />
kabul etmedi, bağlanan maaşı<br />
alan çocuklarına da gücendi.<br />
Ahmed b. Hanbel’in ilk evliliğinden<br />
Salih adlı oğlu dünyaya geldi.<br />
Hanımının ölümü üzerine ikinci<br />
evliliğini yaptı, ondan da ünlü<br />
hadis kitabı el-Müsned’i rivayet<br />
eden oğlu Abdullah dünyaya geldi.<br />
Son eşinden de üç oğlu ile bir<br />
kızı dünyaya geldi.<br />
241/855 tarihinde vefat eden<br />
Ahmed b. Hanbel’in cenazesine,<br />
kadınlı erkekli binlerce kişi katıldı.<br />
Hz. Peygamber’in hadisleri ile<br />
meşguliyet Ahmed b. Hanbel’in<br />
hayatında çok önemli bir yer<br />
tutmuştur. Adeta hayatını hadise<br />
göre tanzim etmiş, davranışlarını<br />
hadislere göre ayarlamıştır.<br />
Kendisinden fetva istendiğinde<br />
hadislere başvurmuş ve onlara<br />
dayanarak fetva vermiştir. Kendi<br />
anlayışı ve şartlarına göre derlediği<br />
el-Müsned adlı eseri içerisinde<br />
zayıf hadis bulunduğu yolundaki<br />
iddialar, başka şartlarla değerlendirmekten<br />
ve farklı bir anlayışla<br />
ele almaktan kaynaklanır. Hadislerin<br />
onun hayatını bu kadar<br />
meşgul etmesi dolayısıyla bazı<br />
âlimler, onu fakih kategorisine<br />
almamışlar ve sadece muhaddis<br />
saymışlardır. Ancak ona nispet<br />
edilen fıkıh mezhebi hâlâ yaşamakta<br />
ve müntesipleri bağlılıklarını<br />
sürdürmektedir.<br />
Onun en önemli eseri 700 bin<br />
hadis arasından seçerek meydana<br />
getirdiği el-Müsned adlı<br />
kitabıdır. Diğer eserlerinin bazıları<br />
ise şunlardır: Kitâbü’s-Sunne,<br />
Kitâbü’l-Vera, Kitabü’z-Zühd,<br />
Kitabü’l-İlel ve Ma’rifeti’r-Ricâl,<br />
Kitabü Fadaili’s-Sahâbe, el-Mesâil,<br />
Kitabü’s-Salât, Kitabü’l-Eşribe,<br />
er-Red Ale’z-Zenâdıka ve’l-<br />
Cehmiyye, el-Akîde, Kitabü Fadâili<br />
Ali ve Kitâbü’l-İmân.<br />
Kaynakça<br />
-Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslamiyye<br />
ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst.<br />
1985, I, 389.<br />
-Ali Sami en-Neşşâr-Ammâr C. Et-Talibî,<br />
Akâidü’s-Selef, Kahire 1971, s. 9-13.<br />
-Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri,<br />
Ankara 1990, s. 156-158.<br />
-M. Yaşar Kandemir, “Ahmed b. Hanbel”,<br />
DİA, İstanbul 1990, II, 75-80.
ir ayet bir yorum<br />
Yüce Allah’ın peygamberleri<br />
vasıtasıyla kullarına<br />
ilettiği mesajına kulak<br />
verenler doğru yolu bulup<br />
Allah’ın rızasını elde etmelerine<br />
karşılık; nefsanî<br />
arzularının peşine takılan<br />
ve şeytanların vesvese ve<br />
hilelerine aldananlar ebedî<br />
hüsrana uğrarlar. İnsanları<br />
bu hüsrana götüren şey,<br />
ilahî mesajı görmezlikten<br />
gelmeleridir.<br />
Doç. Dr. İsmail Karagöz<br />
<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> İç Denetçisi<br />
Allah’ın Kitabını<br />
Görmezlikten<br />
Gelenlerin Akıbeti<br />
Allah’a kulluk ile sorumlu tutulan<br />
insan (Zariyat, 56), diğer<br />
varlıklardan farklı olarak inanç,<br />
ibadet, eylem ve davranışlarında<br />
özgür bırakılmıştır. (Kehf, 29;<br />
Casiye, 15) Bu özgünlük içinde<br />
Yaratan’a kulluk eden de, nefsini<br />
tanrı edinen de, şeytanları<br />
dost tutan da olmuştur. Yüce<br />
Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla<br />
kullarına ilettiği mesajına<br />
kulak verenler doğru yolu bulup<br />
Allah’ın rızasını elde etmelerine<br />
karşılık; nefsanî arzularının peşine<br />
takılan ve şeytanların vesvese<br />
ve hilelerine aldananlar ebedî<br />
hüsrana uğrarlar. İnsanları bu<br />
hüsrana götüren şey, ilahî mesajı<br />
görmezlikten gelmeleridir.<br />
Bu husus, Kur'an’da şöyle dile<br />
getirilmektedir:<br />
“Rahman'ın zikrini görmezden<br />
gelen kimseye bir şeytan tahsis<br />
ederiz; artık bu onun yoldaşı<br />
olur. Şüphesiz bu şeytanlar<br />
onları doğru yoldan saptırırlar.<br />
Onlar ise doğru yolda olduklarını<br />
zannederler. Sonunda bize<br />
geldiğinde yoldaşına, ‘keşke<br />
seninle aramız, doğu ile batı<br />
kadar uzak olsaydı, ne kötü<br />
bir arkadaş(sın)’ der. Onlara,<br />
‘bu temenniniz bugün size asla<br />
fayda vermez, çünkü siz zulmettiniz.<br />
Hepiniz azapta ortaksınız’<br />
denir." (Zuhruf, 36-39)<br />
Ayetler üç hüküm içermektedir:<br />
(1) Allah’ın kitabını görmezlikten<br />
gelenlere şeytanlar musallat<br />
olur, (2) Şeytanlar, Kur'an’ı<br />
görmezlikten gelenleri yoldan<br />
çıkarır, (3) Kur'an’ı görmezlikten<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
41
ir ayet bir yorum<br />
gelip şeytanlara uyanlar ahirette<br />
pişman olurlar.<br />
1. Allah’ın kitabını<br />
görmezlikten gelenlere<br />
şeytanlar musallat olur<br />
“Görmezden gelmek” diye<br />
çevirdiğimiz “aşâ” kelimesi, insanın<br />
gözünde oluşan zayıflık<br />
ve tavukkarası denilen körlük<br />
demektir. “Rahman'ın zikri” ile<br />
maksat, Allah kelamı Kur'an-ı<br />
Kerim’dir.<br />
Rahman’ın zikrine karşı körlük<br />
etmek, Kur'an’ın emir ve yasaklarını,<br />
helal ve haramlarını,<br />
öğüt ve ilkelerini görmezlikten<br />
gelmek, özel, aile ve toplum<br />
hayatında ilahî mesajları dikkate<br />
almamaktır. Burada sözü edilen<br />
körlük; fiziksel anlamda değil,<br />
Kur'anî gerçekleri dikkate almamak,<br />
Kur'an hükümlerini yok<br />
saymaktır. Bu tür körlük birçok<br />
ayette ifade edilmiştir.<br />
Mesela Zuhruf suresinin 40.<br />
ayetinde, “(Ey Peygamberim!)<br />
Sağırlara sen mi duyuracaksın?<br />
Yahut körleri ve apaçık bir sapıklık<br />
içinde olanları sen mi doğru<br />
yola ileteceksin?” buyrulmuş;<br />
A’raf suresinin 179. ayetinde<br />
kalpleri ile gerçeği anlamayan,<br />
gözleri ile gerçeği görmeyen<br />
ve kulakları ile gerçeği işitmeyenlerin<br />
cehennemlik oldukları<br />
bildirilmiştir.<br />
Rahman'ın zikrine karşı körlük<br />
iki çeşittir: Birincisi Kur'an’ın<br />
Allah kelamı olduğunu kabul<br />
etmemek, emir ve yasaklarını,<br />
hüküm ve ilkelerini beğenmemektir.<br />
Bu tür körlük küfürdür, kişiyi<br />
ebedî hüsrana götürür. İkincisi,<br />
Kur'an’ın Allah kelamı olduğunu<br />
kabul ettiği hâlde emir ve yasaklarına,<br />
hüküm ve ilkelerine<br />
uymamaktır. Bu tür körlük kişiyi<br />
günahkâr yapar. İnsan Kur'an’a<br />
42<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
karşı görevlerini terk ederse,<br />
Kur'an’ı görmezlikten gelmiş<br />
olur. Kur'an’a karşı beş görevimiz<br />
vardır:<br />
(a) Kur'an’a iman etmek. Yüce<br />
Rabbimiz, “Allah’a, Peygamberine<br />
ve indirdiğimiz nura/Kur'an’a<br />
iman edin.” (Teğabün, 8) buyurmaktadır.<br />
Kur'an’a iman etmek; Kur'an’ın<br />
Allah kelamı olduğunu, verdiği<br />
bilgilerin, emir ve yasakların,<br />
hüküm ve ilkelerinin doğru olduğunu<br />
kabul etmektir.<br />
(b) Kur'an’ı okumak. Yüce Rabbimiz,<br />
“Kur'an’ı tertil üzere oku”<br />
(Müzzemmil, 4) buyurmaktadır.<br />
Tertil üzere okumak; Kur'an’ı<br />
her harf ve kelimesinin ve manasının<br />
hakkını vererek, eda ve<br />
seda ile tecvit kurallarına uyarak,<br />
güzel, düzgün ve kusursuz<br />
bir şekilde ağır ağır ve tane tane<br />
okumaktır.<br />
Yüce Allah’ın bu emrini yerine<br />
getirmek için her Müslümanın<br />
Kur'an-ı Kerim’i Arapça aslından<br />
öğrenmesi gerekir. Kur'an-ı<br />
Kerim’i düzgün öğrenebilmek<br />
için mutlaka ehil olan birinden<br />
ders almak gerekir. Kur'an-ı<br />
Kerim’i aslından tertil üzere okumak<br />
ibadettir.<br />
Peygamberimiz (s.a.s.), okunduğu<br />
zaman her harfine on hasene<br />
sevabı verileceğini bildirmiştir.<br />
(Müslim, Müsâfirîn, 252) Okunan<br />
Kur'an-ı Kerim, kıyamet gününde<br />
sahibine şefaat edecektir.<br />
(Tirmizî Fedâilü’l-Kur'an, 16)<br />
(c) Kur'an’ı anlamak. Yüce Rabbimiz,<br />
“Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık<br />
Kitabın ayetleridir. Biz onu,<br />
düşünüp anlayasınız diye Arapça<br />
bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf,<br />
2) buyurmaktadır.<br />
Kur'an’da Peygamberimiz<br />
(s.a.s.)’in diliyle, "Bana, Müslümanlardan<br />
olmam ve Kur'an’ı<br />
okumam emredildi." (Neml, 91-<br />
92) denilmiştir.<br />
“Kur'an’ı anlamak” ifadesinden<br />
üç şeyi anlamamız gerekir:<br />
Kur'an’ın ne olduğunu anlamak,<br />
Kur'an’ın ne dediğini anlamak<br />
ve Kur'an’ın ne demek istediğini<br />
anlamak. Yüce Allah, Kur'an’ın<br />
anlaşılmasını istemektedir: “Biz,<br />
onlar düşünüp anlayabilsinler<br />
diye (gerçekleri) bu Kur'an’da<br />
değişik biçimlerde açıkladık."<br />
(İsrâ, 41) “Bak, anlasınlar diye<br />
ayetleri değişik biçimlerde nasıl<br />
açıklıyoruz.” (En’âm, 65) Yüce<br />
Allah Kur'an’ı anlamayanları kınamaktadır:<br />
“Hâlâ Kur'an'ı düşünüp<br />
anlamaya çalışmıyorlar mı?"<br />
(Nisa, 82; bk. Muhammed, 24)<br />
Kur'an’ı doğru anlayabilmek için<br />
her şeyden önce Kur'an’ın ne<br />
olduğunu ve nasıl bir kitap olduğunu<br />
anlamamız gerekir. Kur'an,<br />
kelimelerinin seçilişi ve cümlelerinin<br />
dizilişi, lafzı ve manasıyla<br />
tamamen Allah’a aittir. Cibril<br />
(a.s.), Kur'an’ı Hz. Peygamber<br />
(s.a.s.)’e, Hz. Peygamber de<br />
insanlara ulaştırmada sadece<br />
birer aracıdır. Kur'an, bize Allah’ı<br />
ve insanı tanıtır; Allah’ın emir ve<br />
yasaklarını, helal ve haramlarını,<br />
öğüt ve tavsiyelerini, hüküm ve<br />
sınırlarını, vaat ve vaîdini, iman,<br />
ahlak ve ibadet kurallarını, iman<br />
edip salih amel işleyenlerin<br />
mükâfatlarını, inkâr edip isyan<br />
edenlerin ahiretteki cezalarını,<br />
ibret alınması için geçmiş kavimlerin<br />
kıssalarını ve ahiret ahvalini<br />
anlatır. İnsanın kendisine,<br />
Allah’a, insanlara, çevreye ve<br />
diğer varlıklara karşı görevlerini<br />
bildirir.<br />
Kur'an’ın ne olduğunu ve ne dediğini<br />
anlamadan da ne demek<br />
istediğini anlayamayız. Kur'an’ın<br />
ne dediğini anlamak, Kur'an'ın<br />
anlamını öğrenmek ve kavramaktır.<br />
Kur'an’ın ne dediğini
Pişman olmamak için<br />
Kur'an’a sarılmak, Kur'an’ı<br />
sadece okunup rafa kaldırılan<br />
bir kitap olmaktan<br />
kurtarıp hayat kitabı hâline<br />
getirmek gerekir. Kur'an’a<br />
sarılanlar salih ve muslih,<br />
iyi ve iyiliksever insanlardır.<br />
Allah bu kimselerin<br />
ecrini dünya ve ahirette<br />
zayi etmez.<br />
anlamak için önce Kur'an sözcük<br />
ve cümlelerinin anlamlarının<br />
iyi öğrenilmesi ve anlaşılması<br />
gerekir. Arapça bilmeyenler,<br />
Kur'an’ın ne dediğini anlamak<br />
için meallerden yararlanabilirler.<br />
Yalnız sadece meal ile Kur'an’ın<br />
ne dediğini ve ne demek istediğini<br />
anlamak yeterli olmaz.<br />
Onun için tefsir kitaplarından<br />
yararlanmak gerekir.<br />
(ç) Kur'an hükümlerini uygulamak.<br />
Kur'an'a iman etmek,<br />
okumak ve anlamaktan maksat;<br />
hükümlerini uygulamak, emir<br />
ve yasaklarına uymaktır. Yüce<br />
Allah, “Hep birlikte Allah'ın ipine<br />
(Kur'an'a) sımsıkı sarılın.”<br />
(Âl-i İmran, 103) buyurmaktadır.<br />
Kur'an’a sarılan bir insan; günde<br />
beş vakit namazı kılar, sağlığı<br />
yerinde ise ramazan orucunu<br />
tutar, varlıklı ise servetinin<br />
zekâtını verir, imkân bulunca<br />
hac görevini yerine getirir, anne<br />
ve babasına, eş ve çocuklarına<br />
iyi davranır, insan haklarına<br />
saygılı olur, kısaca Allah ve<br />
Peygamberinin emrettiği şeyleri<br />
gücü ölçüsünde yapar. Diğer<br />
taraftan içki, kumar, zina, hırsızlık,<br />
yalan, iftira, cana kıyma,<br />
faiz, rüşvet, aldatma, sahtekârlık<br />
ve benzeri bütün haramlardan<br />
sakınır.<br />
Kur'an, âlemler için bir öğüttür.<br />
(Tekvîr, 27) Kur'an’a iman<br />
eden bir insan, Kur'an’dan<br />
öğüt alır. Yüce Rabbimiz; “Andolsun,<br />
öğüt alsınlar diye biz<br />
bu Kur'an’da insanlar için her<br />
misalden (örnekler) verdik."<br />
(Zümer, 27) (Ey Peygamberim!)<br />
Biz onu (Kur'an’ı) senin dilinle<br />
kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt<br />
alsınlar.” (Duhan, 58) "Andolsun<br />
biz, Kur'an'ı düşünüp öğüt almak<br />
için kolaylaştırdık. Var mı<br />
düşünüp öğüt alan?" (Kamer, 17)<br />
buyurmaktadır.<br />
(d) Kur'an’ı anlatmak. Kur'an’a<br />
iman etmek, Kur'an’ı okumak,<br />
anlamak, içeriğini öğrenmek ve<br />
hükümlerine uymak Müslümanın<br />
görevi olduğu gibi, Kur'an'ı<br />
ve hükümlerini diğer insanlara<br />
anlatmak ve öğretmek de görevidir.<br />
Bu görev, Kur'an’da;<br />
“emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i<br />
ani’l-münker”, “tebliğ”, “hakkı<br />
tavsiye”, “davet” ve “öğüt”<br />
kavramları ile ifade edilmiştir.<br />
Şu ayetler bu görevi açıkça<br />
ifade etmektedir: “Sizden, hayra<br />
çağıran, iyiliği emreden ve<br />
kötülükten men eden bir topluluk<br />
bulunsun.” (Âl-i İmran, 104),<br />
“(Ey müminler!) Siz, insanların<br />
iyiliği için çıkarılmış en hayırlı<br />
toplumsunuz. İyiliği emreder,<br />
kötülükten men eder ve Allah'a<br />
iman edersiniz...” (Âl-i İmran,<br />
110) “Rabbinin yoluna, hikmet<br />
ve güzel öğüt ile çağır ve onlarla<br />
en güzel şekilde mücadele<br />
et.” (Nahl, 125) Peygamberimiz<br />
(s.a.s.), "Sizin en hayırlınız<br />
Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir."<br />
(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'an, 15) sözü ile<br />
bu göreve teşvik etmiştir.<br />
2. Şeytanlar, Kur'an’ı<br />
görmezlikten gelenleri<br />
yoldan çıkarır<br />
Bir insan bu beş görevi yerine<br />
getirdiği zaman Kur'an’a<br />
karşı körlük etmemiş, Allah ve<br />
Peygamber'e itaat etmiş olur.<br />
Aksi takdirde insana şeytan musallat<br />
olur ve onu yoldan çıkarır.<br />
Bu husus, tahlil etmeye çalıştığımız<br />
ayette şöyle ifade edilmiştir:<br />
“Rahman’ın zikrini görmezden<br />
gelen kimseye bir şeytan tahsis<br />
ederiz; artık bu onun yoldaşı<br />
olur. Şüphesiz bu şeytanlar<br />
onları doğru yoldan saptırırlar.<br />
Onlar ise doğru yolda olduklarını<br />
zannederler.”<br />
“Şeytan”; cin ve insanların<br />
müşrik, münafık, azgın, kibirli<br />
ve isyankâr olanlarına verilen<br />
bir cins isimdir. (Yazır, I, 239)<br />
Kur'an’da insan ve cin şeytanlarından<br />
söz edilmiştir: “Böylece<br />
biz her peygambere, insan ve<br />
cin şeytanlarını düşman yaptık.”<br />
(En’âm, 112) İnsanların kâfirleri<br />
ve azgınları insan şeytanları,<br />
cinlerin kâfirleri ve azgınları ise<br />
cin şeytanlarıdır. (Rağıb, s. 137)<br />
Mesela Bakara suresinin 14.<br />
ayetinde geçen şeytanlardan<br />
maksat münafıklardır. İblis,<br />
Âdem (a.s.)’e secde etme emrine<br />
karşı çıkarak Allah’a isyan<br />
ettiği, azdığı ve Allah’ın lanetine<br />
uğradığı için Şeytan adını almıştır.<br />
Şeytan insanların düşmanıdır.<br />
Bu sebeple onlara vesvese verir<br />
(A’raf, 20), içlerine kötü düşünceler<br />
telkin eder (Enfal, 11), her<br />
türlü çirkin söz, fiil ve davranışları<br />
(Bakara, 268; Nur, 21), İslam’ın<br />
ve akl-ı selimin iyi, güzel ve hoş<br />
görmediği kötülükleri, haramları<br />
ve küfrü emreder. (Nur, 21; Haşr,<br />
16) Söz verir, ümitlendirir ve<br />
aldatır. (Nisa, 120) İçki ve kumarı<br />
teşvik eder. Bunlarla insanların<br />
arasına kin ve düşmanlık sokmak,<br />
onları Allah’ın zikrinden<br />
ve namazdan alıkoymak ister.<br />
(Mâide, 91) İnsanların yaptığı kötülükleri<br />
ve kötü sözleri, kötü fiil<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
43<br />
bir ayet bir yorum
ir ayet bir yorum<br />
ve davranışları süslü, iyi, güzel<br />
ve cazip gösterir ve kolaylaştırır.<br />
(En’âm, 43; Muhammed, 25) İnsanları<br />
fakirlikle korkutur. (Bakara,<br />
268) Allah’ın zikrini ve gerçekleri<br />
unutturur. (Mücadele, 19; En’âm,<br />
68) Kişi ile kardeşi arasına fitne<br />
sokar. (Yusuf, 100) Kişiyi fitneye<br />
düşürür, azdırır ve Hak yoldan<br />
saptırır. (A’râf, 27, 175, 202; Nisa,<br />
60) Alevli ateşe çağırır. (Lokman,<br />
21) Böylece insanları hüsrana<br />
sürükler. Yüce Allah, peygamberleri<br />
ve kitapları vasıtasıyla<br />
insanları şeytanın düşmanlığına<br />
karşı uyarmıştır. “Ey iman edenler!<br />
Hepiniz topluca barış ve<br />
güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın<br />
adımlarını izlemeyin. Çünkü<br />
o, size apaçık bir düşmandır.”<br />
(Bakara, 208; Nur, 21) "Şüphesiz<br />
şeytan sizin için bir düşmandır.<br />
Öyle ise (siz de) onu düşman<br />
tanıyın. O, kendi taraftarlarını<br />
ancak alevli ateşe gireceklerden<br />
olmaya çağırır." (Fatır, 6) buyurmuştur.<br />
3. Allah’ın kelamını görmezlikten<br />
gelip şeytanlara uyanlar<br />
ahirette pişman olurlar<br />
Allah’ın Kelamını görmezlikten<br />
gelip şeytana uyanlar, ibadet<br />
ve salih amelleri terk edenler,<br />
haram ve günah bataklığına<br />
dalanlar, bir ömrü isyan içinde<br />
geçirenler özellikle kâfirler, ahirette<br />
pişman olacaklardır. Çünkü<br />
dünyada şeytana uyarak yaptıklarının<br />
bir faydası olmayacak,<br />
şeytana uyduğuna pişmanlık duyacaktır:<br />
Tahlil ettiğimiz ayette<br />
bu husus şöyle dile getirilmiştir:<br />
“Sonunda bize geldiğinde, yoldaşına,<br />
-Keşke seninle aramız,<br />
doğu ile batı kadar uzak olsaydı!<br />
Ne kötü bir arkadaş, der! Onlara,<br />
bu temenniniz bugün size<br />
asla fayda vermez. Çünkü siz<br />
zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız,<br />
denir.”<br />
44<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Kur'an-ı Kerim’de inkâr ve isyan<br />
edenlerin ahirette pişman olacakları<br />
birçok ayette bildirilmektedir.<br />
Şu ayetler bu gerçeği çok<br />
güzel dile getirmektedir:<br />
- “İnkâr edenler, 'Keşke Müslüman<br />
olsaydık' diye çok arzu<br />
edeceklerdir.” (Hicr, 2)<br />
- “(Kâfirler), ateşin karşısında<br />
durdurulduğunda; 'Keşke dünyaya<br />
geri döndürülsek de Rabbimizin<br />
ayetlerini yalanlamasak<br />
ve müminlerden olsak' dedikleri<br />
vakit (onların hallerini) bir görsen!”<br />
(En’âm, 27)<br />
- “Yüzlerinin ateşte bir yandan<br />
bir yana döndürüleceği gün<br />
(kâfirler),'Keşke Allah’a ve Peygambere<br />
itaat etseydik' diyeceklerdir.<br />
Yine (kâfirler) 'Ey Rabbimiz! Biz<br />
önderlerimize ve büyüklerimize<br />
itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar'<br />
diyeceklerdir.” (Ahzab,<br />
66-67)<br />
- “O gün zalim kimse, ellerini<br />
ısırıp şöyle diyecektir: Ne olurdu<br />
ben de peygamberle beraber<br />
aynı yolu tutsaydım! Yazıklar<br />
olsun bana, keşke falanı dost<br />
edinmeseydim! Andolsun,<br />
Kur’an bana geldikten sonra<br />
beni ondan o saptırdı. Zaten<br />
şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”<br />
(Furkan, 27-29)<br />
- “Keşke toprak olaydım!” (Nebe’,<br />
40) diye temenni edecek olan<br />
kâfire; “(Amellerinin yazılı olduğu)<br />
kitabı sol tarafından verilince<br />
şöyle der: Keşke kitabım<br />
bana verilmeseydi. Hesabımın<br />
ne olduğunu da bilmeseydim.<br />
Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.<br />
Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.<br />
Saltanatım da yok olup<br />
gitti.” (Yüce Allah bu kimselere<br />
şöyle diyecektir:) “Onu yakalayıp<br />
bağlayın. Sonra onu cehenneme<br />
atın. Sonra uzunluğu<br />
yetmiş arşın olan zincire vurun<br />
onu. Çünkü o, Yüce Allah’a iman<br />
etmiyordu. Yoksulu doyurmaya<br />
teşvik etmiyordu. Bu sebeple,<br />
bugün burada onun samimi<br />
bir dostu yoktur. Gıslîn (kanlı<br />
irinden) başka bir yiyeceği de<br />
yoktur. Onu günahkârlardan<br />
başkası yemez.” (Hâkka, 25-36)<br />
Gelecekte ve ahirette pişman<br />
olmamak için şartlarına uygun<br />
iman etmek, salih ameller işlemek,<br />
Kur'an’ı okumak, anlamak,<br />
hükümlerini uygulamak ve başkalarına<br />
anlatmak, haram ve<br />
günahlardan sakınmak gerekir.<br />
Yoksa ahirette, “Keşke bu hayatım<br />
için önceden bir şey yapsaydım.”<br />
(Fecr, 24) diye temenni<br />
eder ama iş işten geçmiş olur.<br />
Sonuç olarak, Kur'an yüce<br />
Allah’ın insanlık âlemine son<br />
mesajıdır, bütün insanların rehberidir.<br />
Kur'an’ı görmezlikten<br />
gelenler, Kur'an’ın hayat veren<br />
sesine kulak tıkayanlar, Kur'an’ın<br />
hükümlerini özel, aile ve toplum<br />
hayatında uygulamaya koymayanlar,<br />
şeytanın tuzağına düşmüş<br />
olurlar. Şeytanın tuzağına<br />
düşenler, Kur'an’a yönelmedikçe<br />
bu bataklıktan kurtulamaz, felaha<br />
ve huzura eremezler. Ahirette<br />
pişman olurlar, ama iş işten<br />
geçmiş olur.<br />
Pişman olmamak için Kur'an’a<br />
sarılmak, Kur'an’ı sadece okunup<br />
rafa kaldırılan bir kitap<br />
olmaktan kurtarıp hayat kitabı<br />
hâline getirmek gerekir. Kur'an’a<br />
sarılanlar salih ve muslih, iyi<br />
ve iyiliksever insanlardır. Allah<br />
bu kimselerin ecrini dünya ve<br />
ahirette zayi etmez. Yüce Rabbimiz,<br />
“Kitaba sımsıkı sarılanlar<br />
ve namazı dosdoğru kılanlara<br />
gelince, şüphesiz biz, salih ve<br />
muslih olanların mükâfatını zayi<br />
etmeyiz.” (A’raf, 170) müjdesini<br />
vermektedir.
Hadisin başka bir tarîkında Hz.<br />
Peygamber’in, “Bu söze gelince,<br />
bunu söylemeyiniz. Yarın ne olacağını<br />
Allah’tan başka kimse bilmez.” dediği<br />
nakledilmiştir. (İbn Mâce, Nikah, 21)<br />
Hadis, bir hanım sahabînin düğününe<br />
katılarak onun mutluluğuna ortak olan<br />
sevgili Peygamberimizin, kendisiyle<br />
ilgili, belki de beklemediği bir niteleme<br />
karşısında, insanların yanlış algılamalarını<br />
önleyecek bir uyarısını içermektedir.<br />
Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde<br />
insanın “gayb”ı, yani, müşahede (gözlem)<br />
alanı dışında kalan şeyleri bilemeyeceği,<br />
bu bilginin sadece Allah’a<br />
ait olduğu ifade edilmiştir. (Enam, 50;<br />
Neml, 65; Cin 26) Bu kapsama peygamberler<br />
de dahildir. Ancak Allah’ın elçileri<br />
olmaları sıfatıyla peygamberler için<br />
bir istisna getirilmiş ve onların gayb<br />
bilgisine ancak Allah’ın izniyle muttali<br />
kılınacakları belirtilmiştir. (Cin, 26-27)<br />
İlgili ayetlerde, Cenab-ı Hakk’ın, seçtiği<br />
(tercih ettiği) peygamberler hariç,<br />
gaybını kimseye ızhar etmediği ifade<br />
edilmiştir ki, bunun da Allah’ın vahiy<br />
yoluyla elçilerine gönderdiği ve onların<br />
da insanlara tebliğ ettikleri ilahi me-<br />
Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal<br />
Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Üyesi<br />
Gaybı Kim Bilir?<br />
Halid b. Zekvân’ın naklettiğine göre hanım sahabîlerden er-<br />
Rubeyyi’ binti Muavviz bin Afrâ ona şöyle dedi: “Ben gelin olduğum<br />
zaman Peygamber (s.a.s.) düğünüme geldi. İçeriye girdi ve<br />
senin benim yanıma oturduğun gibi, döşeğimin üzerine oturdu.<br />
Bu sırada kızlar bizim için def çalmaya ve babalarımızdan Bedir<br />
Günü şehid olanların menkıbelerini söylemeye başladılar. Onlardan<br />
birisi, 'İçimizde bir Peygamber var ki o, yarın ne olacağını<br />
bilir.’ dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) kıza, ‘Sen bunu bırak da<br />
söylediğin şeyleri söylemeye devam et!" buyurdu. (Buhârî, Nikah, 49)<br />
sajlar olduğu anlaşılmaktadır. Cenab-ı<br />
Hak sevgili elçisine geçmiş peygamberlerin<br />
kıssalarını anlatırken, “İşte<br />
bunlar sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir.<br />
Bundan önce onları ne<br />
sen biliyordun ne de kavmin” buyurmuştur.<br />
(Hûd, 49) “Gaybın anahtarlarının<br />
kendi katında olduğunu ve bunları<br />
sadece kendisinin bileceğini” bildiren<br />
Cenab-ı Hak (En’âm, 59), kendisinden<br />
olağanüstü şeyler bekleyen kimselere<br />
karşı elçisinin, “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri<br />
benim yanımdadır’ demiyorum.<br />
Ben gaybı da bilmem. Size, ‘ben bir<br />
meleğim’ de demiyorum. Ben sadece<br />
bana gönderilen vahye uyuyorum.”<br />
şeklinde cevap vermesini istemiştir.<br />
(En’âm, 50) Başka bir ayette, kıyametin<br />
ne zaman kopacağını soranlara<br />
cevaben, “De ki: Onun bilgisi ancak<br />
Rabbimin katındadır. Onu vakti geldiğinde<br />
ancak O ortaya çıkaracaktır.”<br />
(A’raf, 187) demesi istenmiş ve kendisini<br />
bir kâhin gibi görenlere görevini şu<br />
şekilde hatırlatması talep edilmiştir:<br />
“De ki: Allah dilemedikçe ben kendime<br />
bir fayda sağlama ve bir zarar verme<br />
gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
45
ir hadis bir yorum<br />
biliyor olsaydım daha çok hayır<br />
elde etmek isterdim ve bana<br />
bir kötülük de dokunmazdı. Ben<br />
inanan bir kavim için sadece bir<br />
uyarıcı ve bir müjdeciyim.” (Â’raf,<br />
188) Bu ayetleri teyid eden bir<br />
hadisinde Hz. Peygamber, sahabî<br />
Osman b. Maz’un’un vefatında,<br />
onun Allah’ın kerem ve inayetine<br />
mazhar olduğunu kesin bir dille<br />
ifade eden Ümmü’l-Alâ’ adındaki<br />
bir hanım sahabîye uyarıda bulunmuş<br />
ve “Allah’a yemin olsun<br />
ki, ben Allah’ın elçisi olduğum<br />
hâlde bana ne yapılacağını bilmiyorum.”<br />
demiştir. (Buhârî, Cenâiz, 3)<br />
Bu konuda yanlış kanaate sahip<br />
olduklarını düşündüğü bazı kimselere<br />
karşı bir uyarıda bulunan<br />
Hz. Aişe de, “Allah Rasûlü’nün<br />
yarın ne olacağını bildiğini iddia<br />
eden kimse, Allah’a büyük bir<br />
iftirada bulunmuş olur, çünkü<br />
Allah, “De ki, göklerde ve yerde<br />
olan gaybı Allah’tan başka kimse<br />
bilmez.” (Neml, 65) buyuruyor.”<br />
(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 6) demiştir.<br />
Sevgili Peygamberimiz, bir insan<br />
olarak, gündelik hayatında<br />
karşılaştığı, kendisinin bilgisi ve<br />
müşahedesi dışında cereyan<br />
eden birçok olaydan doğal olarak<br />
haberdar olmamış, ancak olayın<br />
mahiyetini öğrendikten sonra<br />
bilgi sahibi olabilmiştir. Örneğin,<br />
“ifk” (Hz. Aişe’ye atılan iftira)<br />
olayında, (Bkz. Buhârî, Megâzî, 34)<br />
işin mahiyetini bilemediği için, Hz.<br />
Aişe’yi tezkiye eden ayetler (Nur,<br />
11-18) gelene kadar hem kendisi,<br />
hem de sevgili eşi bir ay boyunca<br />
üzüntü ve sıkıntı içinde kalmışlardır.<br />
Huzuruna davalı olarak gelen<br />
kimseleri kendisini etkileyecek ve<br />
yanıltacak şekilde hilâf-ı hakikat<br />
beyanda bulunmamaları konusunda<br />
uyarmıştır. (Buhârî, Şehâdât,<br />
27) Hudeybiye Anlaşması öncesinde<br />
kendi temsilcisi olarak müşriklere<br />
gönderdiği Hz. Osman’ın<br />
46<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
dönüşünün gecikmesi ve öldürüldüğü<br />
haberlerinin gelmesi üzerine,<br />
başına ne geldiğini bilmediği<br />
için, öldürülme ihtimalini düşünerek<br />
Rıdvan bey’atini gerçekleştirmiştir.<br />
(İbn Hişam, es-Sire, 3/202)<br />
Tebük Seferine gitmemek için<br />
mazeret beyan edenlerin gerçek<br />
niyetini bilmediği için onlara izin<br />
vermiş ve bu konuda Cenab-ı<br />
Hakk’ın uyarısına muhatap olmuştur.<br />
(Tevbe, 42-43) Çevresinde,<br />
tutum ve davranışlarından dolayı<br />
tanıdığı münafıkların yanı sıra,<br />
kendisinin bilmediği, fakat Allah’ın<br />
bildiği münafıkların da bulunduğu<br />
Kur’an’da açıklanmıştır. (Tevbe,<br />
101)<br />
Emsali çoğaltılabilecek bu tür<br />
örnekler Allah Rasûlü'nün, kendisine<br />
haber veren kaynaklar<br />
olmadıkça, bizzat şahit olmadığı<br />
olaylar hakkında bilgi sahibi olmadığını<br />
göstermektedir. Bu haber<br />
kaynakları çoğu zaman beşerî,<br />
bazen de ilahî menşelidir. İlâhi<br />
kaynaklı olanların çoğu Kur’an’da<br />
zikredilmiştir. Kur’an dışında kalan<br />
ve sayısı fazla olmayan ilahî<br />
bildirimlerin hemen tamamının<br />
aynı zamanda beşerî yollardan<br />
da Hz. Peygamber'e ulaştırıldığını<br />
gösteren örnekler kaynaklarımızda<br />
mevcuttur. (Geniş bilgi için bkz.<br />
M. Said Hatiboğlu, Hz. Peygamber ve<br />
Kur’an Dışı Vahiy, Otto Yayınları, Ankara-2009)<br />
Kur’an’daki ilgili ayetler ve bunları<br />
teyid eden, burada yorumunu<br />
yaptığımız ve zikrettiğimiz hadislere<br />
rağmen, Kur’an gibi eşsiz<br />
bir ilahî mesajla gaybın kapıları<br />
kendisine açılan Hz. Peygamber’e<br />
adeta bu yeterli görülmemiş,<br />
kendi vefatından sonraki tarihî<br />
gelişmelerin ortaya çıkardığı pek<br />
çok olay ona isnad edilerek bu<br />
konuda da istismar edilmekten<br />
çekinilmemiştir. Bu isnatta en<br />
büyük dayanak onun, Allah ile<br />
iletişim hâlinde olan bir pey-<br />
gamber oluşu keyfiyetidir. Allah<br />
Rasûlü, kendinden sonra ortaya<br />
çıkan birçok siyasî, sosyal ve dinî<br />
gelişmelerden haber vermiş ve<br />
bunlarla ilgili değerlendirmelerde<br />
bulunmuşsa, yani geleceğe ait<br />
gayb’dan konuşmuşsa, herhâlde<br />
bunu Allah’dan aldığı bilgi sayesinde<br />
yapmıştır. Bu varsayımdan<br />
hareketle makulleştirilen ve hiçbiri<br />
de Hz. Peygamber’in yaşadığı<br />
döneme ait olmayan yüzlerce<br />
gaybî haber kaynaklarımıza girmiş,<br />
bu ve bunları din zanneden<br />
samimi müminlerin yanılmasına,<br />
istismarı amaçlayan art niyetli<br />
insanların elinde de hem Allah<br />
Rasûlü’nün hem de onun tebliğ<br />
ettiği İslam dininin yanlış tanınmasına<br />
yol açmıştır. Sabahtan<br />
akşama kadar irad ettiği bir<br />
hutbeyle kıyamete kadar olmuş<br />
ve olacak herşeyi haber verdiği<br />
bildirilen bir peygambere (Müslim,<br />
Fiten, H.No: 25) isnad edilen gaybî<br />
rivayetlerin hemen tamamının<br />
hicrî 1. asra ait olması, isnad<br />
incelemesinin henüz devreye<br />
girmediği bu dönemde Allah<br />
Rasulü’nün ne büyük bir istismara<br />
maruz kaldığının göstergesidir.<br />
İslam tarihinin sonraki dönemlerinde<br />
ortaya çıkan ve Allah’la<br />
sürekli iletişim hâlinde oldukları<br />
için insanların kalplerinden geçeni<br />
bile okudukları varsayılan kişilerin,<br />
Cenab-ı Hakk’ın, elçilerine<br />
bile vermediği bir özelliğe sahip<br />
olma iddiasında bulunduklarına<br />
dikkat edilmelidir. Bu durum, Hz.<br />
Peygamber'i ve misyonunu, onun<br />
insanlara tebliğ ettiği Kur’an çerçevesinde<br />
anlayıp değerlendirmenin<br />
ve buna ters düşen nakilleri<br />
ona isnad etmekten sakınmanın<br />
veya en azından ihtiyatla karşılamanın<br />
ne kadar önemli olduğunu<br />
açıkça göstermektedir.
Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı organizatörlüğünde<br />
HDV Sliedrecht<br />
Ulu Camii, Alblasserdam Yunus<br />
Emre Camii ve Gorinchem<br />
Süleyman Çelebi Camii Gençlik<br />
Kollarının ortaklaşa düzenlediği,<br />
HDV Gençlik Konferanslarının<br />
altıncısı Sliedrecht’de gerçekleştirildi.<br />
Saadet Kara ve Faruk Kırlak’ın<br />
sunumunu yaptığı programda,<br />
Sliedrecht Ulu Camii Dernek<br />
Başkanı Asım Gürsoy yaptığı<br />
konuşmada, “Gençlerimize iyi<br />
bir gelecek hazırlamak zorunda<br />
olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Bu<br />
konuda bizlere düşen görevler<br />
olduğu kadar gençlerimize de<br />
görevler düşmektedir. Gençlerimiz,<br />
üzerinde yaşadığı ülkenin<br />
kanun ve kurallarına uyum<br />
sağlarken, vatandaşı olmaktan<br />
gurur duyduğumuz, asıl ülkemizi<br />
ve mensubu olmaktan şeref<br />
duyduğumuz dinimizi, unutmamalıdırlar;<br />
yani entegre olalım<br />
derken asimile olmamalıdırlar.”<br />
dedi. HDV Gençlik Koordinatörü<br />
Uğur Kaya da konuşmasında,<br />
HDV olarak gençlere yönelik<br />
yapılan programların altıncısını<br />
Sliedrecht’de gerçekleştirmekte<br />
olduklarını belirterek “İnşallah<br />
programlarımız devam<br />
edecektir.” dedi. Sliedrecht<br />
gençlik kollarından Rasim Kara,<br />
Sliedrecht’de Gençlik Konferansı<br />
Pamuk Kara, Özlem Torun,<br />
Özkar Takaç, Oğuz Kırlak ve<br />
Haşim Korkmaz’ın rol aldığı “Er<br />
ya da Geç” isimli kısa metrajlı<br />
film gösterisinin ardından,<br />
Sliedrecht Ulu camii derslerine<br />
devam eden öğrencilerden<br />
Gizem Aydoğdu,Necip Fazıl<br />
Kısakürek’in “Sakarya Türküsü”<br />
isimli şiirini okudu. Daha<br />
sonra Lahey Büyükelçiliği Din<br />
Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda<br />
<strong>Diyanet</strong> Vakfı Başkanı Doç.<br />
Dr. Bülent Şenay, gençlere şu<br />
tavsiyelerde bulundu: “İnsan<br />
yetiştirmek dünyanın en zor<br />
işidir. Modern hayat, kent hayatı<br />
birtakım sıkıntıları beraberinde<br />
getirmektedir. Modern hayatın<br />
en önemli özelliği, köklerle<br />
irtibatı koparmaktır. Zaman<br />
kavramı bizim için çok önemlidir.<br />
Zamanın kıymetini bilmeliyiz<br />
ve onu çok iyi değerlendirmeliyiz.<br />
Bugün modern dünyada<br />
‘cep telefonu’, ‘ötelerle’ olan<br />
irtibatımızı kopartıyor. Cep<br />
telefonunu, MSN’yi kapatarak<br />
kendinizle başbaşa kalmalısınız.<br />
Sessiz kalarak gerçeklerle<br />
yüzleşebilir, zamanın kıymetini<br />
anlayabilirsiniz.” dedi. Doç. Dr<br />
Bülent Şenay, gençlere mutluluk<br />
reçetesinin sırlarını da şöyle<br />
anlattı: “Mutlu olmanın önündeki<br />
en büyük engel, aceleciliktir.<br />
Sakin olun, vakar sahibi olun,<br />
Rotterdam HDV Kocatepe Camiinde<br />
Kur’an-ı Kerim kursuna<br />
katılan 40 bayan ögrenciye hatim<br />
ve belge merasimi düzenlendi.<br />
Bayanların büyük ilgi gösterdiği<br />
merasimde, duygulu anlar<br />
yaşandı. Programa katılan bayan<br />
izleyiciler, merasim sonunda bu<br />
günü hazırlayan bayan hocalara<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
zamanın sizi kontrol etmesine<br />
müsaade etmeyin, siz zamanı<br />
kontrol edin. Bu anlamda beş<br />
vakit namaz bir Müslüman<br />
için çok önemlidir. Kanaatkâr<br />
olmalısınız. Modernite, insanı<br />
‘dünya düşkünü’ yapar, oysa<br />
Kur’an-ı Kerim, dengeli olmamızı<br />
ister. Bencillikten uzak olmalıyız,<br />
paylaşmayı bilmelisiniz. Kendinize<br />
değer verin ama kendinizi<br />
beğenmeyin. Sabırlı olun. Annebabanıza<br />
itaat edin. Güvenilir<br />
insan olun. Hz. Muhammed<br />
(s.a.s.) “Muhammedü’l Emin”<br />
idi. Kitap bizim için çok önemlidir.<br />
Bilgiyi kitaplarda arayın.<br />
Basiret, feraset ve kişilik sahibi<br />
olun. Wikipedia rehberiniz olmasın.<br />
Mutluluğun sırrı hiçbir şeyde<br />
yarım kalmamaktır, işini tam<br />
yapmaktır.” Program, ozanların<br />
söylediği türküler ve Alblasserdam<br />
gençlerinin halk oyunları<br />
gösterileri ile sona erdi.<br />
Rotterdam HDV Kocatepe Camiinde hatim ve belge merasimi<br />
memnuniyetlerini ifade ederek<br />
ömürlerinde ilk defa böyle güzel<br />
anlara şahit olduklarını ifade<br />
ettiler ve menuniyetlerini dile getirdiler.<br />
Din Hizmetleri Ataşesi Dr.<br />
Fevzi Hamurcu’nun öğrencilere<br />
belgelerini takdim ettiği merasim,<br />
Din Görevlisi Lütfi Aydın’ın yaptığı<br />
dua ile son buldu.<br />
Ağustos 2010 - 136 47
Essen Başkonsolosluğu çalışma<br />
bölgesinde bulunan başta<br />
DİTİB dernekleri olmak üzere,<br />
veli dernekleri, sosyal, kültürel,<br />
sportif, ticari, mesleki ve hemşeri<br />
derneklerinin iştirakı ile kurulmuş<br />
olan, hedefi Türk toplumunun<br />
sosyal hayata daha fazla katılımının<br />
sağlanması, Türkiye ve Türk<br />
toplumunun menfaatlerinin elde<br />
edilmesi için lobi faaliyetlerinin<br />
gerçekleşmesi için güç birliğinde<br />
bulunan sivil bir hareket olan<br />
“Türk İnsiyatif Grubu (Türksche<br />
İnteressen Gemeinschaft)” nun<br />
genel kurulu Dortmund Eğitim<br />
Merkezi’nde yapıldı. TİG Genel<br />
Başkanı Atilla Denizhan’ın açılış<br />
konuşmasının ardından, Essen<br />
Din Hizmetleri Ataşesi Mehmet<br />
Rotterdam-Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />
Vakfı (HDV) Eğitim Merkezinde<br />
çocuklar için her yıl açılan ‘Yaz<br />
Okulu’, okulların tatile girmesiyle<br />
birlikte faaliyete başladı.<br />
10-15 yaş arası erkek çocukların<br />
yatılı olarak kaldığı yaz okulunun<br />
faaliyete başlaması hem çocuklar<br />
hem de velileri tarafından büyük<br />
bir memnuniyetle karşılandı.<br />
Her yıl 100’den fazla çocuğun<br />
yararlandığı yaz okulu, bu yıl 5<br />
Temmuz’dan 20 Ağustos’a kadar<br />
hizmet verecek. <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />
<strong>Başkanlığı</strong>nca gönderilen tecrübeli<br />
öğreticiler tarafından çocuklara<br />
verilen Kur’an-ı Kerim ve dinî<br />
bilgiler derslerinin yanında, mahallinden<br />
temin edilen tecrübeli<br />
uzmanlar tarafından Türkçe, millî<br />
kültür, Türk tarihi ve Türkiye coğrafyası<br />
gibi dersler de veriliyor.<br />
Çeşitli spor aktivitelerine, oyun<br />
ve eğlence programlarına da yer<br />
verilen yaz okulunda, çocuk-<br />
48<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
“Türk İnsiyatif Grubu” Genel Kurulu yapıldı<br />
Uçmuş bir konuşma yaparak<br />
farklı amaçları yerine getirmek<br />
için kurulmuş olan derneklerin<br />
ortak gayeler etrafında güçlerini<br />
bir araya getirerek yaptıkları<br />
çalışmalardan sevinç duyduğunu,<br />
fahri ve gönüllü olarak kurulmuş<br />
bu cemiyetlerin güçlerini<br />
birleştirerek çalışma yapmaları<br />
gerektiğini, bütün bölgelerden<br />
katılım olmasının gelecek için<br />
ümit verdiğini ifade etti. Essen<br />
Başkonsolosu Dr. Hakan Akbulut<br />
ise Essen’de yapılan bir çalışmanın<br />
kısa zamanda sonuç verdiğini,<br />
yapılan seçimlerde sandığa<br />
giden Türk seçmen sayısının ikiye<br />
katlandığını, şimdiye kadar hiçbir<br />
üyenin olmadığı KRV Parlamentosuna<br />
6 Türk asıllı milletvekilinin<br />
Rotterdam’da çocuklar için yaz okulu açıldı<br />
lar öğrenirken eğlenerek güzel<br />
anılarla dolu verimli bir yaz tatili<br />
geçiriyorlar. Yaz okulunun eğitim,<br />
beslenme, konaklama, aktivite<br />
ve diğer masrafları HDV tarafından<br />
karşılanmakta olup çocuk<br />
velilerinden 4 haftalık bir süre<br />
için 180 Avro katkı payı alınıyor.<br />
Yaz okulunun açılışı münasebetiyle<br />
HDV Eğitim Merkezinde<br />
yapılan toplantıda Rotterdam Din<br />
Hizmetleri Ataşesi Dr. M. Fevzi<br />
Hamurcu, günler öncesinden<br />
başlatılan hazırlık çalışmaları<br />
sayesinde hiçbir aksaklık olmadan<br />
kursun başarıyla açılmasından<br />
seçildiğini, ayrıca sivil hareketin<br />
diğer başkonsolosluk bölgelerine<br />
de yayılarak KRV olarak örgütlenme<br />
çalışmalarının başladığını<br />
ve bütün bunları gerçekleştiren<br />
Türk toplum temsilcileri olan derneklere<br />
teşekkür ettiğini söyledi.<br />
Daha sonra TİG Genel Başkanı<br />
Atilla Denizhan, Dortmund Eğitim<br />
Merkezinde TİG’e ait bir çalışma<br />
bürosu oluşturdukları müjdesini<br />
verdi.<br />
dolayı öğreticilere, Eğitim Merkezi<br />
yöneticilerine ve çalışanlarına<br />
teşekkür etti. Toplantıya Eğitim<br />
Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Arif Yakışır, HDV Yönetim Kurulu<br />
Üyesi Zekeriya Açkalmaz ve<br />
HDV Gençlik Koordinatörü Uğur<br />
Kaya ile <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong><br />
tarafından gönderilen öğreticiler<br />
Cengiz Akdoğan, Hayrettin Uğur,<br />
Halit Değirmenci ve Ömer Faruk<br />
Çağılcı katıldı ve faaliyet programı<br />
bir kez daha gözden geçirildi.<br />
Kursiyer çocukları sınıflarında<br />
ayrı ayrı ziyaret eden Hamurcu,<br />
çocukların güzel davranışlar edinmesi,<br />
birlikte yaşama ve paylaşma<br />
alışkanlıklarını geliştirmesi,<br />
millî ve manevî değerlerimizi ve<br />
bilgilerimizi pekiştirmesi, yeni<br />
bilgiler edinmesi ve akranlarıyla<br />
verimli bir tatil geçirmeleri için<br />
yaz okulunun çok güzel bir fırsat<br />
olduğunu söyleyerek bu dönemin<br />
çok iyi değerlendirilmesini istedi.
<strong>HABERLER</strong><br />
Nürnberg ve Ingolstadt ProDialog Seminerlerine büyük ilgi<br />
DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan,<br />
Avrupa Birliği Uyum Fonları (EIF)<br />
ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />
Dairesi (BAMF) tarafından desteklenen<br />
ve Nürnberg DİTİB Eyüp<br />
Sultan ile İngolstadt DİTİB Kocatepe<br />
camilerinde “Fahri Diyalog<br />
Sorumluları Yetiştirme” kurslarına<br />
devam eden öğrencilere ders verdi.<br />
Nürnberg Din Hizmetleri Ataşesi<br />
Dr. Cafer Acar, DİTİB Basın,<br />
Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü<br />
Ekrem Ceşen, Nürnberg Bölgesi<br />
Essen-Meinerzhagen işadamlarından<br />
Âdem Bahadırlı, Köln’de<br />
inşaatı devam eden <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />
Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez<br />
Camiine 2000 Euro bağışta bulundu.<br />
<strong>İşleri</strong>nin yoğunluğu sebebiyle<br />
Köln’e gelemeyen Bahadırlı’yı<br />
temsilen Meinerzhagen DİTİB<br />
Selçuk Camii Din Görevlisi İrfan<br />
Çakar ve Başkan Yardımcısı Zafer<br />
Eroğlu, Genel Müdür V. Nuri<br />
Bilici’ye nakdi yardımı takdim<br />
DİTİB Eyalet Birliği Temsilcisi<br />
Mustafa Yaman’ın da hazır bulunduğu<br />
derste Sadi Arslan, “İslam,<br />
Hristiyanlık ve Musevi dinlerinde<br />
inanç esasları, ibadet şekilleri,<br />
ilk insan ve ilk peygamber Hz.<br />
Âdem (a.s.)’den, son peygamber<br />
Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar,<br />
gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin<br />
inanç akideleri, kitap ehli ne<br />
demektir? Dinlerin, kendilerinden<br />
başka inançlara olan yaklaşımları,<br />
günah ve sevap kavramları dinler<br />
açısından ne anlam ifade eder,<br />
İslam Dini’nin temel kaynakları<br />
olan Kur’an-ı Kerim, sünnet, icma<br />
ve kıyasın mana kavramından,<br />
inanç denizine yolculuğu, Hıristiyanlıkta<br />
Pavlos’un mektupları,<br />
miladi 325 yılında toplanan İznik<br />
Konsülü’nde kabul edilen Matta,<br />
Markos, Luka ve Yuhanna İncille-<br />
DİTİB Merkez Camiine yardımlar devam ediyor<br />
ettiler. Çakar ve Eroğlu, Âdem<br />
Bahadırlı’nın çok yardımsever<br />
bir işadamı olduğunu belirterek,<br />
“Adem Bahadırlı kendi camimize<br />
de maddi katkısı olan ve her zaman<br />
bize desteklerini esirgemeyen<br />
bir yardımseverdir. İnsanlık<br />
için her zaman yardıma uzanan<br />
bir dost eli ve hayırda yarışan<br />
örnek bir şahsiyettir.” dediler.<br />
Bağışı teslim alan Genel Müdür<br />
V. Nuri Bilici de, verilen destek ve<br />
ri, Mekki ve Medeni ayetler, Hz.<br />
İsa (a.s.)’nın doğumuyla başlayan<br />
ve sıfır milat olarak kabul edilen<br />
hayatının, vefatına kadar olan<br />
geçmişi, Kur’an-ı Kerim’in yazılması,<br />
toplanması, çoğaltılması ve<br />
günümüze kadar eksiksiz ulaşımı”<br />
gibi konular üzerinde geniş bir<br />
değerlendirme yaptı. Arslan “Bu<br />
prejeyi çok önemsiyorum. Bugün<br />
gerek Müslümanlardan, gerek<br />
Hristiyanlardan ve gerekse Musevilerden<br />
çok sayıda insan hem<br />
kendi dini, hem de diğer semavi<br />
dinler hakkında ne yazık ki yeterli<br />
bilgiye sahip değildir. Sizler doğru<br />
ve gerçek bilgilerle donatılmış dinî<br />
hüviyetinizle bu olumsuz imajın<br />
önüne geçeceksiniz. Bunun için<br />
çok çalışmanız ve çok araştırma<br />
yapmanız gerekiyor.” dedi.<br />
HDV Rotterdam Mevlana Camiinden gençlere piknik<br />
Rotterdam Mevlana Camiinde her<br />
hafta Cuma günleri gençlere sohbet<br />
toplantısı düzenleniyor. Havaların<br />
sıcak olması nedeniyle açık havada<br />
gerçekleşen toplantıda Din Görevlisi<br />
Bayram Danacı, gençlere yaptığı<br />
sohbette hastaları, güçsüzleri, bakıma<br />
muhtaç insanları ziyaret etmenin<br />
dinimizde çok önemli olduğunu;<br />
küçüklerine sevgisi, büyüklerine say-<br />
gısı olmayan bir toplumun huzurlu<br />
ve mutlu olamayacağını söyledi.<br />
Ayrıca gençlere, Hollandaca’yı çok iyi<br />
bilmeleri ve ana dilimiz Türkçe’yi de<br />
çok güzel konuşmaları gerektiğine<br />
vurgu yaptı. İslam ahlakıyla donatılmış<br />
gençliğin nerede ve hangi konumda<br />
olursa olsun yüce milletimize<br />
hizmet etmekte geri kalmayacağını<br />
söyledi.<br />
yardımlardan dolayı Meinerzhagen<br />
DİTİB Selçuk Camii Yönetim<br />
Kurulu’na, cemaatine ve işadamı<br />
Adem Bahadırlı’ya teşekkür etti.<br />
Ağustos 2010 - 136 49
Nürnberg-DİTİB Neutraubling<br />
Derneğinin düzenlediği bahar<br />
şenliği ve kermes, vatandaşlarımız<br />
ve Almanlar tarafından büyük<br />
ilgi gördü. Kermese Nürnberg Din<br />
Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar,<br />
Paris Din Hizmetleri Müşavirliğine<br />
bağlı DİTİB Cergy-Pontoise Sultanahmet<br />
Camiinde Kur’an-ı Kerim<br />
ve dinî bilgiler derslerine katılan<br />
öğrenciler için yıl sonu hatim<br />
merasimi düzenlendi.<br />
50<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Neutraubling’de Bahar Şenliği ve Kermes düzenlendi<br />
Nürnberg Çalişma ve Sosyal İşler<br />
Ataşesi Dr. Kemal Ramoğlu, Neutraubling<br />
Belediye Başkanı Heinz<br />
Kiechle ve Katolik Kilisesi Papazı<br />
Herr Weindl katıldılar. Nürnberg<br />
Calışma ve Sosyal Ataşesi Dr.<br />
Kemal Ramoğlu konuşmasında<br />
gençlerin eğitimi ve meslek sahibi<br />
olmaları konusunda bilgi verdi.<br />
Nürnberg Din Hizmetleri Ataşesi<br />
Dr. Cafer Acar da yaptığı konuşmada,<br />
bu tür kültürel faaliyetlerin<br />
bir taraftan Türkler arasında<br />
Öğrenci velileri ve bayanların<br />
yoğun katılımıyla başlayan<br />
merasimde, Din Görevlisi Güngör<br />
Çakan, aile ve Kur’an eğitiminin<br />
önemi ile ilgili kısa bir konuşma<br />
yaptı.<br />
Daha sonra öğrenciler ilahiler,<br />
şiirler ve hadis-i şerifler okudular.<br />
Öğrenciler tarafından Kur’an’dan<br />
ayetler ve namaz surelerinin<br />
okunmasının ardından, Les Mureaux<br />
Din Görevlisi Muhammet<br />
Tosun tarafından dua yapıldı. Cemaatin<br />
yoğun ilgi gösterdiği merasimde<br />
duygulu anlar yaşandı.<br />
birliğe vesile olurken, diğer taraftan<br />
da Almanlarla olan dostluk<br />
ilişkilerinin gelişmesine katkı<br />
sağladığını ifade etti. Kermeste,<br />
Neutraubling Derneği Gençlik<br />
Folklor ekibinin gösterisinin ardından,<br />
Kadınlar Kolunun hazırladığı<br />
Türk mutfağından leziz yemekler<br />
ziyaretçilere sunuldu. Dernek<br />
Başkanı Ramazan Altıntaş ve Din<br />
Görevlisi Mehmet Selim Güler,<br />
birer konuşma yaparak programa<br />
emeği geçenlere teşekkür ettiler.<br />
Paris Pontoise Sultanahmet Camiinde hatim merasimi<br />
DİTİB Eğitim ve Kültür Müdürlüğü<br />
tarafından açılan resim ve<br />
takı kurslarını tamamlayan kursiyerler,<br />
birbirinden güzel el emeği<br />
göz nuru eserlerini DİTİB Merkez<br />
Camiinde sergilediler. DİTİB Yönetim<br />
Kurulu Üyesi Orhan Bilen,<br />
Genel Müdür V. Mehmet Yıldırım,<br />
birim müdürleri ile çok sayıda<br />
davetlinin katıldığı sergide, 58<br />
yağlı boya ve kolye ile kolluklardan<br />
oluşan 315 takı yer aldı.<br />
Serginin açılışında bir konuşma<br />
yapan DİTİB Eğitim Müdürü Işık<br />
DİTİB’de Resim ve Takı Sergisi açıldı<br />
Uğurlu, genç kız ve hanımların<br />
bilgi ve becerilerini geliştirmeleri<br />
ve üretici taraflarının ortaya<br />
çıkmasında kendilerine yardımcı<br />
olmak adına DİTİB’te kurslar<br />
düzenlendiğini belirterek, resim<br />
ve takı kurslarına katılan öğrencilerin<br />
resim öğretmeni Ressam<br />
Sultan Yıldırım ile Takı Öğretmeni<br />
Vildan Kavas’a özverili çalışmalarından<br />
dolayı teşekkür etti.<br />
Bilen ve Yıldırım sanatın önemine<br />
değinerek, sanatın evrensel bir<br />
dil olduğunu ve farklı düşünce-<br />
Programın ikinci bölümünde<br />
öğrenciler arasında ‘Temel Dinî<br />
Bilgiler’ yarışması yapıldı. Katılımcılara<br />
da soruların yöneltilip,<br />
hediyelerin verildiği yarışmanın<br />
ardından, Dernek Başkanı Hikmet<br />
Türk kısa bir konuşma yaparak<br />
öğrencileri yetiştiren hocalarına<br />
ve davetlilere yaptıkları maddi<br />
ve manevi katkılarından dolayı<br />
teşekkür etti.<br />
Dernek yönetimi tarafından öğrencilere<br />
çeşitli hediyelerin takdim<br />
edilmesinin ardından program<br />
sona erdi.<br />
lere sahip insanları aynı noktada<br />
birleştirdiğini, insanlarımıza<br />
imkânlar sunulduğunda ortaya<br />
böyle güzel eserler çıktığını<br />
ifade ettiler ve kurs hocaları ile<br />
resimleri sergilenen kursiyerleri<br />
kutladılar.
Berlin-Chemnitz Fatih Camiinde<br />
Din Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri<br />
Yaşar ve Chemnitz Belediyesi<br />
Yabancılar Kültür <strong>İşleri</strong> Sorumlusu<br />
Bayan Cobuz’un da katılımıyla<br />
sünnet merasimi düzenlendi. 27<br />
ayrı Müslüman ülkeden Müslümanların<br />
yaşadığı Chemnitz<br />
şehrinde, Müslüman olanlardan<br />
17 ila 45 yaşları arası 7 kişi ve 12<br />
çocuktan oluşan toplam 19 kişi<br />
cami derneğinin yardımıyla sünnet<br />
ettirildiler. Berlin bölgesinden<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Lübeck <strong>Diyanet</strong> Camiinde Kermes ve Açık Kapı Günü düzenlendi<br />
DİTİB Merkez Mescid-i Aksa<br />
Camii Dernek Başkanı Mesut<br />
Yapraklı 06.07.2010 tarihinde<br />
vefat etti.<br />
Uzun yıllar dernek başkanlığı<br />
yapan ve görevini sürdürürken<br />
vefat eden Yapraklı’nın<br />
cenaze namazı 08 Temmuz<br />
Lübeck DİTİB Merkez Camii Kadın<br />
Kolları, dernek yönetimi ve Din<br />
Görevlisi Telat Yurtsever tarafından<br />
organize edilen kermes ve açık kapı<br />
günü, vatandaşlarımız, Almanlar ve<br />
çevre dernekler tarafından büyük<br />
ilgi gördü. Din Görevlisi Yurtsever,<br />
kermesin açılışında yaptığı konuş-<br />
Chemnitz DİTİB Fatih Camiinde sünnet merasimi<br />
katılan din görevlileri ve DİTİB<br />
Fatih Camii Din Görevlisi Salih<br />
Afşar'ın, okudukları mevlitle başlayan<br />
sünnet merasimi, Berlin Din<br />
Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri<br />
Yaşar’ın konuşmasıyla devam etti.<br />
Yaşar konuşmasında, Din Görevlisi<br />
Salih Afşar’a, Dernek Başkanı<br />
İsmail Sezgi’ye ve katkısı olanlara<br />
teşekkür ederek sünnet olanlara<br />
hediyelerini verdi ve mevlid duası<br />
yaptı. Sünnette çocuklar için Mehmet<br />
Pugar tarafından Karagöz ve<br />
2010 Perşembe günü Öğle<br />
namazını müteakip DİTİB<br />
Merkez Mescid-i Aksa Camiinde<br />
kılınarak defnedildi.<br />
Merhuma Allah’tan rahmet,<br />
ailesine sabır ve başsağlığı<br />
dileriz.<br />
mada bu tür etkinliklerin insanlar<br />
arasındaki birlik ve beraberliği<br />
pekiştirdiğine, ayrıca zengin Türk<br />
mutfağı ile kültürümüzün tanıtımına<br />
katkı yaptığına dikkat çekti. Kermeste<br />
çocuklara mini golf ve hava<br />
balonu gibi aktiviteler düzenlenerek<br />
bol bol hediyeler dağıtıldı.<br />
Hacivat gölge oyunu oynandı ve<br />
Nasretdin Hoca fıkraları canlandırıldı.<br />
Program, misafirlere yapılan<br />
ikramlarla sona erdi.<br />
El Ele Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yıllık bilgilendirme<br />
toplantısı yapıldı<br />
El Ele Yardımlaşma ve Dayanışma<br />
Vakfı'nın yıllık bilgilendirme<br />
toplantısı Kampen’de yapıldı.Toplantıda<br />
Kampen HDV Nebi Camii<br />
Din Görevlisi M. Süleyman Kayış<br />
bir konuşma yaparak yakınlarımıza<br />
yardım etmenin dinimizin emri<br />
olduğunu, bu tür yardım amaçlı<br />
kurumların desteklenmesi gerek-<br />
tiğininin önemine vurgu yaparak<br />
yardımlaşmanın dinimizdeki yerini<br />
anlattı.<br />
Daha sonra vakfın çalışmaları<br />
hakkında vakıf yetkilileri tarafından<br />
bilgiler verildi. El Ele Yardım<br />
ve Dayanışma Vakfının, kanser<br />
hastalığı nedeniyle zor durumda<br />
olan insanlara nasıl bir faydamız<br />
olur düşüncesiyle, 2006 yılında<br />
Tahmine Erdem’in öncülüğünde<br />
11 gönüllü tarafından Kampen’de<br />
kurulduğu hatırlatılarak maddi<br />
sorunu olan hastalara yardım<br />
ettiği, eğitim gören öğrencilere<br />
burs verdiği, engelli vatandaşlara<br />
akülü araba alabilmeleri için maddi<br />
destek sağladığı anlatıldı.<br />
DİTİB Merkez Mescid-i Aksa Camii Dernek Başkanı vefat etti<br />
Ağustos 2010 - 136 51
Berlin Tempelhof Havaalanının<br />
kapatılıp park hâline getirilme-<br />
Karlsruhe-Bretten DİTİB Yeşil<br />
Camii Cemiyeti Kur’an kursu-<br />
52<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Tempelhof’da ‘Dinlerin Toplum Barışına Katkıları’ konulu<br />
açık hava paneli düzenlendi<br />
Frankfurt Din Hizmetleri Ataşelik<br />
bölgesinde faaliyette bulunan<br />
Darmstadt DİTİB Merkez Camii<br />
gelenekselleştirdiği yaz pikniklerinden<br />
birini daha gerçekleştirdi.<br />
Her yıl yaz aylarında düzenlenen<br />
piknikler, bu yıl da gençlerden<br />
büyük ilgi gördü.<br />
Düzenlenen pikniğe, Darmstadt<br />
si, yapılan çeşitli etkinliklerle<br />
kutlandı. Bu etkinlikler çerçevesinde<br />
eski havaalanı çevresinde<br />
bulunan DİTİB Türk Şehitlik<br />
Camii ve Genezareth Kilisesi<br />
tarafından‚ ‘Dinlerin Toplum<br />
Barışına Katkıları’ konulu bir açık<br />
hava paneli programı düzenlendi.<br />
Panele konuşmacı olarak<br />
DİTİB adına Köln Din ve Toplum<br />
Darmstadt DİTİB Merkez Camiinde piknik şöleni<br />
Din Görevlisi Kerim Şükrü Ünlü,<br />
Merkez Camii Dernek Başkanı ve<br />
DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Fuat<br />
Kurt, dernek yöneticileri ve gençlik<br />
kolları başkanları ile gençler<br />
katıldı.<br />
Program, Hessen Eyalet Birliği<br />
Başkanı Fuat Kurt’un yaptığı<br />
konuşmayla başladı. Başkan Kurt,<br />
Bretten Yeşil Camiinden öğrencilere gezi<br />
na devam eden öğrenciler için<br />
Heilbron Tripsdrill Parka bir gezi<br />
düzenlendi.<br />
Baden Bölgesi Eyalet Birliği ve<br />
Cemiyet Başkanı Mustafa Yiğit,<br />
Din Görevlisi Şükrü Baktı ve<br />
Kadın Kolları Başkanı Bircan<br />
Öztürk’ün gözetim ve denetiminde<br />
yapılan geziye, 70 öğrenci<br />
katıldı. Din görevlisi Şükrü<br />
Karlsruhe Zell-Atzenbach DİTİB<br />
Cemiyeti Fatih Camiinde Kur’an<br />
eğitimi yaş sınırı olmadan devam<br />
ediyor.<br />
Fatih Camii Din Görevlisi Veysel<br />
Köle, hafta sonu ve tatillerde<br />
çocuklara Kur’an-ı Kerim ve Temel<br />
Dinî Bilgiler kursu verirken; hafta<br />
Araştırma Merkezi Müdürü Dr.<br />
Hasan Karaca ve Berlin DİTİB<br />
Eyalet Birliği Yönetim Kurulu<br />
Üyesi Pınar Çetin katıldı. Programda<br />
ayrıca Köln DİTİB Tasavvuf<br />
Musiki Grubu tarafından<br />
semazen gösterisi yapıldı. Ebru<br />
sanatından da çeşitli örneklerin<br />
sunulduğu programı, çok sayıda<br />
izleyici ilgiyle yakip etti.<br />
DİTİB olarak gençlere büyük<br />
değer verdiklerini ve gençlerin<br />
camilerde etkin olması için büyük<br />
gayret gösterdiklerini söyledi. Din<br />
Görevlisi Kerim Şükrü Ünlü de<br />
yaptığı konuşmasında, gençlerin<br />
camilerine ve derneklerine sahip<br />
çıkmalarını ve buralara daha fazla<br />
zaman ayırmalarını istedi.<br />
Baktı yaptığı konuşmada, bu<br />
gibi gezilerin eğitimin bir parçası<br />
olduğunu belirterek öğrencilerin<br />
bu tür etkinliklerle motive<br />
edilmeleri gerektiğini söyledi.<br />
Geziden oldukça memnun kalan<br />
öğrenciler, geziyi düzenleyenlere<br />
teşekkür ettiler.<br />
Gezi, Kadın Kollarının hazırlayıp<br />
sunduğu ikramlarla son buldu.<br />
Atzenbach’da Kur’an-ı Kerim eğitimi devam ediyor<br />
içi de yetişkin kadınlara Kur’an-ı<br />
tecvit üzere, namaz surelerini<br />
yanlışsız okumaları ve ilmihal<br />
bilgilerini öğrenmeleri için kurs<br />
düzenliyor. Kursa katılan gençler<br />
ve kadınlar Din Görevlisi Veysel<br />
Köle'ye bu gayretlerinden dolayı<br />
teşekkür ediyorlar.
Karlsruhe Din Hizmetleri Ataşeliği<br />
öncülüğünde yapılan 12.<br />
Cumhuriyet Futbol Turnuvası<br />
03/06/2010 tarihinde Lörrach’da<br />
yapıldı. 20 futbol takımının katıldığı<br />
turnuvayı, çok sayıda dernek<br />
yöneticisi, üyeleri ve seyirci ilgiyle<br />
izledi.<br />
İstiklal Marşının okunması ve saygı<br />
duruşuyla başlayan turnuvada,<br />
Lörrach din görevlisi Bekir Polat,<br />
Dernek Başkanı Basri Beğen birer<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Cumhuriyet Futbol Turnuvası Lörrach’da yapıldı<br />
konuşma yaparak izleyenlere<br />
teşekkür ettiler. Din Hizmetleri<br />
Ataşe Vekili Ahmet Arslan da bir<br />
konuşma yaparak bu gibi turnuvaların<br />
birbirimizi tanıma, birlik<br />
ve beraberliğimizi pekiştirme<br />
açısından çok önemli olduğunu<br />
ifade etti. Çekişmeli geçen maçların<br />
ardından turnuvada birinciliği<br />
Waldorf Futbol Takımı kazanırken,<br />
ikinciliği Wiesloch Futbol Takımı,<br />
üçüncülüğü de Buggingen<br />
Futbol Takımı elde etti. Turnuvanın<br />
sonunda takımlara yönetici<br />
ve görevliler tarafından kupaları<br />
takdim edildi.<br />
Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yönetim kurulu üyeleri<br />
Lahey Büyükelçimizi ziyaret ettiler<br />
Hollanda Türk İslam Kültür<br />
Dernekleri Federasyonu Yönetim<br />
Kurulu Genel Başkanı Arif<br />
Yakışır, Eğitim Koordinatörü<br />
Muhsin Köktaş, Yaşlılar ve Gençlik<br />
Koordinatörü Deniz Özkanlı ve<br />
Bölge Sorumlusu Göksel Soyugüzel,<br />
Lahey Büyükelçimiz Uğur<br />
Doğan’ı ziyaret ederek bir süre<br />
görüştüler. Federasyon yöneticileri<br />
ziyarette; federasyonun<br />
ilk kuruluşu, kuruluş amacı, üye<br />
kuruluşlar, yaptığı faaliyetler ve<br />
bugüne kadar yapılan çalışmalar<br />
hakkında büyükelçiye bilgi verdiler.<br />
Hollanda’da yaşayan Türk<br />
toplumunun sorunları, gençlik,<br />
eğitim gibi önemli konularda da<br />
bilgi veren ziyaretçiler, yaptıkları<br />
faaliyetler hakkında da bilgi verdiler.<br />
Hollanda’daki bazı önemli<br />
konularda duyarlı olan diğer Türk<br />
üst kuruluş ve federasyonlarla ortak<br />
çalışmalar yaptıklarını belirten<br />
ziyaretçiler, Hollanda’da son zamanlarda<br />
artan yabancı düşmanlığı,<br />
İslam ve Türk korkusunu önleyebilmek<br />
için federasyon olarak<br />
gerekli calışmaların yapılmasının<br />
önemini, siyasi partilerle zaman<br />
zaman görüşmeler yaptıklarını,<br />
siyasette etkin rol oynanması için<br />
Detmold Merkez Camii Derneği, Avrupa Birliği kuruluş yıldönümü<br />
programına katıldı<br />
Almanya- Detmold Belediye<br />
Başkanı Rainer Heller’in davetiyle,<br />
Avrupa Birliği’nin kuruluş<br />
yıldönümü nedeni ile Münster’de<br />
faaliyet gösteren Detmold Merkez<br />
Camii Derneği, üçüncü defa<br />
“EUROPATAG”adlı bir etkinliğe<br />
iştirak etti. Etkinliğe AB üyesi ve<br />
aday olan ülkelerden temsilciler<br />
ile sivil toplum örgütleri katıldı.<br />
Etkinliğe katılan her ülkeye stant-<br />
gençlerin siyasi partilere üye,<br />
ileride de aday olmaları gerektiğini<br />
anlattılar. Büyükelçiyle yapılan<br />
görüşmenin çok yararlı geçtiğini<br />
belirten yöneticiler, bu gibi görüşmelerin<br />
bundan böyle periyodik<br />
olarak yapılmasının faydalı olacağını<br />
ifade ettiler.<br />
lar tahsis edildi. Ülkemizi DİTİB<br />
Detmold Merkez Camii Derneği<br />
temsil etti ve ülkemizin tarihi,<br />
turistlik ve kültürel özelliklerini<br />
anlatan broşürler dağıttı. Stantları<br />
ziyaret edenlere, kadınlar kolu<br />
tarafından hazırlanan Türk mutfağının<br />
leziz yiyecekleri ikram edildi.<br />
Türk standı yerel yöneticiler, yerel<br />
basın ve halk tarafından yoğun<br />
ilgi gördü.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
53
Köln bölgesinde hizmet veren<br />
DİTİB kadın kolları başkanları,<br />
gündemde olan konuları görüşmek<br />
amacıyla kahvaltıda bir<br />
araya geldiler. Köln DİTİB Merkez<br />
Hanım Faaliyetleri Müdürlüğünde<br />
yapılan toplantıya, Türk-Alman<br />
Kadınlar Derneği Başkanı Vildan<br />
Basa, DİTİB Merkez Hanım Faaliyetleri<br />
Müdürlüğünden Zeynep<br />
Ceşen, Bayan Din Görevlisi Sevda<br />
Rheinfelden Türk-İslam Cemiyeti<br />
ikinci aile şenliği 04-05-<br />
06.06.2010'da gerçekleştirildi.<br />
İlki 2009 yılında yapılan ve<br />
Rheinfelden çevresindeki Türklerin<br />
kaynaşmasını amaçlayan<br />
bu etkinlik, bu yıl çok canlı ve<br />
54<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Köln bölgesi kadın kolları kahvaltıda buluştu<br />
Demirbağ Bayrak, Gençlik ve<br />
Spor Müdürlüğü Pedagogu Meltem<br />
Yavuz, Hürth, Meschenich,<br />
Pulheim ve Chorweiler DİTİB dernekleri<br />
kadın kolları başkanları ile<br />
üyeleri katıldı. Toplantıda, kadın<br />
kolları üyelerinin tanışma, konuşma,<br />
ortak problemlerin çözüm<br />
yolları, birlikte ne gibi aktivitelerde<br />
çalışmalar yapılabileceği konuları<br />
görüşüldü. Toplantıda; ayrıca,<br />
kadınların sosyal hayatta ve derneklerin<br />
faaliyetlerinde daha fazla<br />
yer almaları, aralarında çalışma<br />
grupları oluşturmaları, bireysel<br />
ve toplumsal hayatta karşılaştıkları<br />
problemler ve çözüm yolları,<br />
kimsesiz ve çaresiz kadınlara ulaşarak<br />
sıkıntılarının giderilmesi için<br />
çalışmalar yapmak, genç anne<br />
coşkulu geçti. Yaşlılara, gençlere<br />
ve çocuklara bir arada eğlenme<br />
imkânı sunan şenliğe Rheinfelden<br />
çevresinde yaşayan Türkler<br />
büyük ilgi gösterdi. Şenlik<br />
boyunca tertip edilen Açık Kapı<br />
Günleri sebebiyle, vatandaşlarımızın<br />
yanısıra Alman vatandaşları<br />
da camiyi ziyarete gelerek<br />
şenliğe iştirak ettiler.<br />
Dernek yönetiminin gayretleriyle<br />
üç gün boyunca devam eden<br />
geleneksel aile şenliğinde, çevre<br />
cemiyetlerinde katılımlarıyla<br />
büyükler voleybol turnuvası, din<br />
ve genç kızlarla ortak programlar<br />
düzenlemek, kermes programları<br />
organize etmek, diğer şehirlerdeki<br />
DİTİB dernekleri kadın<br />
kollarının programlarına destek<br />
ve katkıda bulunmak, kandil<br />
gecelerinde ve Ramazan ayında<br />
kadınlara yönelik özel programlar<br />
uygulamak, Kutlu Doğum, Anneler<br />
Günü, Dünya Engelliler Günü,<br />
Açık Kapı Günü, Aşure Günü gibi<br />
etkinliklerde kadınlara yönelik<br />
özel programlar düzenlemek kadın<br />
kollarının birbirlerini daha yakından<br />
tanımaları için derneklere<br />
geziler düzenlemek Alman kadın<br />
kuruluşlarıyla diyalog kurarak iyi<br />
komşuluk ilişkileri oluşması için<br />
bilgi alışverişinde bulunmak gibi<br />
konular değerlendirildi.<br />
Rheinfelden cemiyeti geleneksel aile şenliğinde buluştu<br />
Rünthe Mevlana Camiinden öğrencilere gezi<br />
Essen-Bergkamen-Rünthe Mevlana<br />
Camii Din Görevlisi Recep Cabri, dernek<br />
yöneticileri, Gençlik Kolları, Kadın<br />
Kolları ve öğrenciler ile 54 kişilik bir<br />
grupla Bottroptaki Movie Parka bir<br />
gezi düzenlendi. Yıl boyu okuyan<br />
ögrencileri hem eğlendirmek hem<br />
görevlilerinin iştirakiyle de büyükler<br />
futbol turnuvası ve 10-15<br />
yaş futbol turnuvası düzenlendi.<br />
Rheinfelden DİTİB derneğinin<br />
sponsorluğunda yapılan yarışmalarda,<br />
ilk üçe giren takımlara<br />
kupa, diğer katagorilerde<br />
dereceye girenlere ise madalya<br />
ve çeşitli ödüller verildi. Türk<br />
Kültürü ve Türkçe öğretmeni<br />
Semra Ersöz ile Ali Bal’ın beraber<br />
çalıştırdıkları folkler ekibi de<br />
oynadıkları Karadeniz ve Rumeli<br />
oyunlarıyla şenliğe renk kattılar.<br />
de dinlendirmek cemiyet ve üyeleri<br />
arasındaki dostluk ve kardeşliği pekiştirmek<br />
amacıyla yapılan gezi katılanlar<br />
tarafından sevinçle karşılandı. Geziden<br />
memnun kalan vatandaşlarımız,<br />
gezide öğrencilerin okudukları şiir ve<br />
ilahilerle unutulmaz bir gün yaşadılar.
Bavyera ve Baden Württemberg<br />
DİTİB Eyaletler Birlikleri tarafından<br />
organize edilen, bölge<br />
dernek başkan ve yöneticilerine<br />
yönelik “Hizmetiçi Eğitim Semineri”<br />
düzenlendi.<br />
Karlsruhe bölgesindeki Kehl<br />
DİTİB Camii ile Nürnberg bölgesinde<br />
bulunan Fürt şehrinde<br />
verilen seminerlere; DİTİB<br />
Genel Başkanı Sadi Arslan, diğer<br />
görevliler ve yöneticileri katıldı.<br />
Düzenlenen seminerler, İstiklal<br />
Marşı ve Kur’an-ı Kerim tilaveti<br />
ile başladı.<br />
Baden Württemberg-Karlsruhe<br />
Bölgesi Eyalet Birliği Başkanı<br />
Mustafa Yiğit ile Bavyera-<br />
Nürnberg Bölgesi Eyalet Birliği<br />
Başkanı Mustafa Yaman yaptıkları<br />
açılış konuşmalarında,<br />
çocukların daha iyi bir eğitim<br />
almaları için, derneklerin<br />
imkânlarını üst seviyeye çıkarmalarının<br />
gerekli olduğunu belirttiler<br />
ve bazı çalışmaların birlikte<br />
yapılmasının daha verimli<br />
olacağını söylediler. DİTİB Genel<br />
Başkanı Sadi Arslan da konuşmasında,<br />
DİTİB’in 25 yıllık bir<br />
geçmişinin bulunduğuna dikkat<br />
çekerek DİTİB’in bugün 900’e<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Bavyera ve Baden Württemberg DİTİB Eyaletler Birlikleri tarafından<br />
organize edilen, bölge dernek başkan ve yöneticilerine yönelik<br />
“Hizmetiçi Eğitim Semineri” düzenlendi<br />
yakın dernek sayısına ulaştığını<br />
söyledi. Gün geçtikçe amaç,<br />
gaye ve hedeflerin değiştiğini,<br />
beklentilerin de fazlalaştığını<br />
ifade eden Arslan, “Beş yıl önce<br />
konuştuğumuz konu ile şimdiki<br />
gündemimiz farklıdır. Çok kısa<br />
zamanda çok güzel gelişmeler<br />
oldu.<br />
Almanya’nın 15 eyaletinin<br />
hepsinde eyalet birliklerimizi<br />
oluşturduk. 2010 yılına gelindiğinde<br />
DİTİB’in vizyonu değişmiştir.<br />
Biz bu ülkenin bir gerçeği<br />
ve parçası olduk. Bu ülkede dinî<br />
cemaat olmaya ve din dersleri<br />
Mölln Fatih Camiinde kermes düzenlendi<br />
Mölln Fatih Camiinde 05-06 Haziran 2010<br />
tarihlerinde kermes düzenlendi.<br />
Yoğun ilginin olduğu kermese, yeni seçilen Belediye<br />
Başkanı Jan Wiegels de katılarak düzenlenen<br />
kermesin diyaloğa olan katkısını anlattı<br />
ve kermesi düzenleyenlere teşekkür etti.<br />
Kermeste kadınların Türk mutfağından hazırladıkları<br />
leziz yemekler misafirlerin beğenisine<br />
sunuldu ve ziyaretçiler tarafından yoğun ilgi<br />
gördü.<br />
vermeye talibiz. Uluslararası<br />
İlahiyat Fakültelerimiz mezunlarını<br />
vermeye başladı. Bunun<br />
yanında Frankfurt Goethe<br />
Üniversitesi’nde de bir ilahiyat<br />
fakültemiz var. Bundan böyle<br />
kendi din adamlarımızı burada<br />
yetiştireceğiz.” dedi.<br />
Sinevizyon eşliğinde verilen<br />
seminerlerde her birim kendi<br />
alanlarıyla ilgili sunumlar yaptılar.<br />
Dernek temsilcilerinin görüş<br />
ve önerilerinden sonra Mustafa<br />
Yiğit ile Mustafa Yaman’ın değerlendirme<br />
ve kapanış konuşmalarının<br />
ardından sona erdi.<br />
Ağustos 2010 - 136 55
56<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Hakkarili minikler Dresden’de Türkiye’yi temsil ettiler<br />
Münih bölgesinde faaliyet gösteren<br />
Deggendorf cemiyetinde ‘Açık<br />
Kapı Günü’ ve kermes düzenlendi.<br />
Program yerel gazete ve televizyon<br />
tarafindan da ilgiyle takip<br />
edildi. Çok sayıda Alman misafirin<br />
de katıldığı programa, Deggendorf<br />
Belediye Başkanı Anna<br />
Eder, Bavyera Eyaleti Uyumdan<br />
Türkiye’nin gülen yüzü olmak ve<br />
Doğu Anadolu Bölgesi’ne umut<br />
aşılamak adına hazırlanan “Anadolu<br />
Spor Akademisi (ASA)” projesi, proje<br />
ortağı olan Baran Yetenek Avcıları<br />
Derneği ile birlikte Dresden’de 20-24<br />
Mayıs tarihleri arasında U-11 ELB-<br />
TAL CUP 2010 Futbol Turnuvasında<br />
Türkiye’yi temsil ettiler. Hakkari’den<br />
Sorumlu Bakani Martin Neumayer,<br />
DİTİB Münih Bölgesi Diyalog<br />
Müdürü Aykan İnan da katıldı. İki<br />
ülkenin milli marşlarının söylenmesinin<br />
ardından, Deggendorf<br />
cemiyet başkanı ve kadınlar<br />
kolu yöneticisi Almanca olarak<br />
selamlama konuşması yaptılar.<br />
Deggendorf Belediye Başkanı<br />
Anna Eder yaptığı konuşmada,<br />
böyle bir ortamda bulunmaktan<br />
mutluluk duyduğunu belirterek<br />
Deggendorf’ta farklı kültürlerin<br />
bulunmasını bir zenginlik olarak<br />
gördüğünü ifade etti.<br />
Bakan Neumayer ise; Müslümanların<br />
camilerinin kapılarını<br />
gelen miniklerden oluşan ASA takımı,<br />
güzel oyunuyla göz doldurdu.<br />
Hiç yenilgi almayan takım finalde<br />
normal süre içinde berabere kaldıktan<br />
sonra, penaltılarda rakiplerine<br />
yenilip 2. oldular. ASA takımı 2’incilik<br />
ve başarı kupasını alırken, Dresdenli<br />
futbolseverlerin büyük beğenisini<br />
kazandılar.<br />
Deggendorf Selimiye Camiinde Açık Kapı Günü ve Kermes<br />
Rotterdam birinci bölge camilerinde<br />
okuyan öğrencilerin katıldığı<br />
hutbe yarışması Helmond HDV<br />
Fatih Camiinde yapıldı. Yarışmaya<br />
bölge camilerinde okuyan 9<br />
öğrenci katıldı.<br />
Yarışmada din görevlileri de<br />
okudukları Kur’an-ı Kerim ve<br />
ilahilerle programa renk kattılar.<br />
Cemaatin büyük ilgi gösterdiği<br />
yarışmada, talebeler birbirinden<br />
güzel hutbe ziyafeti sundular.<br />
Yarışma sonunda; 1’inciliği<br />
Cuijk’den Mehmet Akif Kılıçoğlu,<br />
2’inciliği, Roermond’dan Enes Pa-<br />
yas, 3’üncülüğü de Oss’dan Bilal<br />
Şahiner aldı. Yarışma sonunda<br />
misafirlere, Fatih Camii Kadınlar<br />
Kolu tarafından hazırlanan yemekler<br />
ikram edildi. Öte yandan,<br />
Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi<br />
Dr. Fevzi Hamurcu, Bergen Op<br />
Zoom HDV Ulu Camii Gençlik<br />
Kolları tarafından düzenlenen<br />
bir sohbet toplantısına katılarak<br />
gençlerin kendi değerlerine sahip<br />
çıkmaları, kimliklerini unutmamaları,<br />
kendilerini en güzel<br />
şekilde yetiştirmeleri konularında<br />
açıklamalarda bulundu. Genç-<br />
Almanlara açtıkları için memnun<br />
olduğunu söyledi. DİTİB Münih<br />
Diyalog Müdürü Aykan İnan da<br />
konuşmasında, DİTİB camilerinin<br />
herkese açık olduğunu ve herkesin<br />
buluşma noktası olduğunu<br />
söyledi. Daha sonra, Türk halk<br />
oyunlarından örneklerin sunulduğu<br />
programda, geleneksel Türk<br />
sanatlarından olan Ebru sanatının<br />
uygulamalı olarak tanıtımı yapıldı;<br />
Türk mutfağından yemekler<br />
sunuldu. Camiyi ziyaret eden<br />
misafirlere cami ve İslam dini<br />
hakkında din görevlisi tarafından<br />
bilgi verildi ve sordukları sorular<br />
cevaplandırıldı.<br />
HDV Helmond Fatih Camiinde Hutbe Okuma yarışması<br />
lerin karşılarına çıkan engellere<br />
takılmaksızın eğitimlerini sonuna<br />
kadar devam etirmelerinin hem<br />
kendi toplumları hem de içinde<br />
yaşadıkları toplum için son derece<br />
önemli olduğunu söyledi.
<strong>HABERLER</strong><br />
Selimiye Camiinden DİTİB Merkez Camiine yardım<br />
Köln-Niederkassel DİTİB Selimiye<br />
Camii yönetim kurulu üyeleri<br />
ve hanım kolları, DİTİB Merkez<br />
Camiine 6000 Euro bağışta<br />
bulundu.<br />
Selimiye Camii Din Görevlisi<br />
Recep Açıkgöz, Dernek Başkanı<br />
Ramazan Elmas, Başkan<br />
Yardımcısı Nuh Akyol, Yönetim<br />
Kurulu Üyesi Ali Kurtcepe,<br />
Hanım Kolları Başkanı Ayşe<br />
Candar ve Başkan Yardımcısı<br />
Satı Elmas’tan oluşan heyet, Dİ-<br />
TİB Genel Başkan Sadi Arslan’ı<br />
makamında ziyaret ederek<br />
yardım çekini teslim etti. Dernek<br />
Başkanı Ramazan Elmas, yardımların<br />
bununla sınırlı kalmaya-<br />
cağını ifade ederek 1985 yılında<br />
hizmete açılan eski DİTİB Genel<br />
Merkezinin inşaatına da dernek<br />
olarak katkı sağladıklarını ve<br />
inşaatında çalıştıklarını belirtti<br />
ve “Niederkassel DİTİB Selimiye<br />
Camii cemaati olarak, genel<br />
merkezimizin biran önce bitmesi<br />
için elimizden gelen gayreti<br />
göstereceğiz” dedi. Hanım<br />
Kolları Başkanı Ayşe Candar da,<br />
yönetim ve hanım kolları olarak<br />
bir kermes düzenlediklerini, bu<br />
kermeste ayrı bir stand açarak<br />
bu yardımı topladıklarını ifade<br />
etti. Candar, “Destek veren<br />
hanım cemaatimize çok teşekkür<br />
ediyorum. Yardımlarımıza<br />
elimizden geldiği kadar devam<br />
edeceğiz.” dedi. Duyarlı ve<br />
yardımsever insanlara müteşekkir<br />
olduklarını söyleyen Genel<br />
Başkan Sadi Arslan, “Yönetim<br />
kurulunuz ve hanım kollarınız ile<br />
birlikte DİTİB Merkez Camiine<br />
yardım toplamanızdan dolayı,<br />
sizlerin şahsında hanım ve erkek<br />
cemaatimize teşekkür ve şükranlarımı<br />
sunuyorum. İnşallah el<br />
birliği ile camimizi tamamlayarak<br />
ibadete açacağız. Bu mabet<br />
sadece Köln veya çevresinde<br />
yaşayan insanlarımıza değil,<br />
Almanya’da yaşayan bütün Müslümanları<br />
temsil edecek bir eser<br />
olacaktır.” dedi.<br />
Bilgi Yarışması Finali Zaandam HDV Sultanahmet Camiinde Yapıldı<br />
Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı camilerinde<br />
Kur’an-ı Kerim ve Dinî Bilgiler<br />
Kursuna devam eden öğrenciler<br />
arasında her yıl Lahey Din<br />
Hizmetleri Müşavirliğince düzenlenen<br />
Dinî Bilgiler ve Genel Kültür<br />
Yarışmasının bu yılki Hollanda<br />
finali Zaandam HDV Sultanahmet<br />
Camiinde yapıldı. Hollanda<br />
genelinde HDV camilerinde her<br />
yıl yaklaşık 10 bin öğrencinin<br />
Kur’an-ı Kerim ve Dinî Bilgiler<br />
Kurslarına devam ettiğini ifade<br />
eden Rotterdam Din Hizmetleri<br />
Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu, bu<br />
yarışmaların öğrencileri çalışmaya<br />
teşvik ettiğini belirtti ve<br />
katılımcılara başarılar diledi. Daha<br />
önce 7 bölgede gerçekleştirilen<br />
bölge yarışmalarında birinci olan<br />
Oldenzaal HDV Fatih, Amersfoort<br />
HDV Mevlana, Doetinchem<br />
HDV Merkez, Tegelen HDV<br />
Sultanahmet, Roosendaal HDV<br />
Yeşil, Rotterdam HDV Mevlana<br />
ve Zaandam HDV Sultanahmet<br />
Camiilerinin öğrencileri Hollanda<br />
birinciliği için kıyasıya yarıştılar.<br />
Jüri üyeliğini Rotterdam HDV<br />
Gültepe, Vlaardingen HDV Eyüp<br />
Sultan, Almere HDV Sultanahmet<br />
ve Utrecht HDV Ulu Camilerinin<br />
din görevlileri Yusıf Kabakcı,<br />
Hüseyin Demirci, Abdullah Yılmaz<br />
ve Muttalip Karataş’ın yaptığı yarışma,<br />
cami cemaati ve yarışmacı<br />
öğrencilerin aileleri tarafından<br />
ilgiyle takip edildi. Heyecan ve<br />
tatlı bir rekabetin zirvede olduğu<br />
yarışmada dinî bilgiler ve genel<br />
kültür konularında sorular soruldu.<br />
Yarışma sonucunda birinciliği<br />
Betül Yavuz, Mevlüt Yıldırım ve<br />
Muradiye Yıldırım’dan oluşan<br />
Oldenzaal HDV Fatih Camii öğrencileri<br />
kazandı. İkinciliği Ebru<br />
Doğan, Osman Celil Zeylan ve<br />
Şerife Yıldız’dan oluşan Amersfoort<br />
HDV Mevlana Camii öğrencileri<br />
kazanırken, üçüncülüğü<br />
Okan Huy, Ö. Faruk Bal ve Emre<br />
Kumru’dan oluşan Doetinchem<br />
HDV Merkez Camii öğrencileri<br />
elde etti. Yarışmaya katılan tüm<br />
öğrencilere Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />
Vakfı tarafından 50 şer Euro hediye<br />
edildi. Evsahibi Zaandam HDV<br />
Sultanahmet Caminin dereceye<br />
giren öğrencilere çeşitli hediyeler<br />
vermesi ve katılımcılara ikramlarda<br />
bulunulmasıyla program sona<br />
erdi.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
57
DİTİB Burgau Türk İslam Kültür<br />
Derneğinin geleneksel olarak<br />
düzenlediği kermes programı,<br />
katılımcılar tarafından büyük ilgi<br />
gördü. Münih Başkosolosluğu<br />
ve Din Hizmetleri Ataşeliği başta<br />
olmak üzere Burgau Belediye<br />
<strong>Başkanlığı</strong>, Polis Merkezi, Katolik<br />
ve Protestan kiliselerinin yöneticileri,<br />
Real-Haupt-Grundschule-<br />
Vision Privatschulen müdürleri<br />
ve öğrencilerinin davet edildiği<br />
“Diyalog Şahane Kermes Bahane”<br />
adlı programa, çok sayıda<br />
Türk dostu Alman vatandaş<br />
da katıldı. Burgau ve çevrede<br />
58<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Burgau Türk İslam Kültür Derneğinde düzenlenen kermese büyük ilgi<br />
Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri<br />
Müşaviri ve Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />
Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı<br />
Doç. Dr. Bülent Şenay, HDV<br />
faaliyet gösteren 25 ayrı firmanın<br />
sponsor olduğu program, tam<br />
bir şenlik ve panayır havasında<br />
geçti. Giyim, süs, kitap, CD gibi<br />
kültürümüzü yansıtan standların<br />
yanında kurulan Türk mutfağından<br />
leziz yemeklerin yer aldığı<br />
kermesin açılışında, Selimiye<br />
Camii Din Görevlisi Hamdi Öz<br />
Kur’an-ı Kerim okudu; Dernek 2.<br />
Başkanı Mehmet Aslan da bir konuşma<br />
yaparak programa destek<br />
verenlere teşekkür etti.<br />
Aslan, “Nerede Kermes Orada<br />
Herkes” sloganıyla Almanya’da<br />
başarılı bir Diyalog ve Enteg-<br />
Amersfoort Mevlana Camiini ziyaret<br />
ederek hem Cami Yönetim<br />
Kuruluyla görüştü hem de Cuma<br />
vaktinde cemaate vaaz etti. Din<br />
Hizmetleri Müşaviri önce camiyi<br />
ziyaret ederek yöneticilerden<br />
çalışmalar hakkında bilgi aldı.<br />
Ardından da Cuma namazı<br />
öncesi cemaate vaaz ederek Milli<br />
Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un<br />
hayatından kesitler anlattı. Cuma<br />
namazını müteakip Din Görevlisi<br />
rasyon çalışması yürütüldüğünü<br />
ifade etti. Program, DİTİB<br />
Thannhausen Türk İslam Kültür<br />
Derneği Mehter Takımının sunduğu<br />
gösteri ve 67 yaşındaki<br />
Hüseyin Akarsu’nun okuduğu<br />
“Unutma” şiiriyle devam etti.<br />
Thannhasen-Ayasofya İlahi Grubu<br />
Türk Tasavvuf Musıkisinden<br />
güzel örnekler sunarak misafirlerin<br />
hem milli hem de manevî<br />
duygularına tercüman oldu.<br />
Kermesin ikinci gününde,<br />
Almanya’da yaşayan üçüncü nesil<br />
Türk gençlerinin oluşturduğu<br />
Günzburg Bölgesi TWIN, Karate,<br />
Judo ve Tekvando ekibi siyah<br />
kuşak Türkmen hocaları Ahmet<br />
Ata’nın eşliğinde nefes kesen<br />
gösteriler sundular.<br />
Program, Dernek Başkanı Hasan<br />
Ali Erdoğan’ın programın güven<br />
ve huzur içinde geçmesini sağlayan<br />
Burgau Belediye Başkanı<br />
ve personeline, Burgau Polis<br />
Merkezine, dernek yönetimine,<br />
programda emeği geçenlere<br />
teşekkür etmesi ve Derneğin<br />
Kadınlar Kolu Başkanı Memduha<br />
Oral’a günün anısına bir demet<br />
çiçek takdim etmisiyle sona erdi.<br />
Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Şenay, Mevlana Camiinde<br />
vatandaşlarımızla sohbet etti<br />
Fatih Özen, Cami Yönetimi, Belediye<br />
Meclis Üyesi Mustafa Özcan<br />
ve Alevi Federasyonu Başkanı<br />
Fethi Kıllı ile cami lokalinde bir<br />
süre sohbet etti.<br />
Din Hizmetleri Müşaviri Şenay,<br />
daha sonra yanında bir heyetle<br />
Amersfoort’da bulunan Milli<br />
Görüş teşkilatına ait Rahman<br />
Camiini de ziyaret ederek cami<br />
lokalinde cemaatle bir süre sohbet<br />
etti.
DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan<br />
ile Köln Büyükşehir Belediye<br />
Başkanı Jürgen Roters’in, “Te-<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Kelheim’de yaşayan vatandaşlarımız, kermeste buluştu<br />
Kelheim Cemiyetinin düzenlediği<br />
kermes, vatandaşlarımız tarafından<br />
büyük ilgi gördü. Geçen<br />
yıllara göre bu yıl düzenlenen<br />
kermesin daha düzenli olduğunu<br />
ifade eden ziyaretçiler, Kadın<br />
Kollarının büyük gayretleriyle<br />
hazırlamış oldukları yiyecek ve<br />
giyecekleri satın alma imkânı<br />
buldular. Yönetimin bu sene ilk<br />
defa cemiyete katkı sağlamak<br />
amacıyla düzenlediği kermeste<br />
elde edilen gelir cemiyete bağışlandı.<br />
Kermesi ziyaret eden vaatandaşlarımız,<br />
kendilerine böyle güzel<br />
gün geçirmeyi sağladıkları için<br />
kermesi düzenleyen cemiyet<br />
yönetimine, kadın kollarına, kız<br />
ve erkek gençlik kolları ile emeği<br />
geçenlere teşekkür ettiler.<br />
Öte yandan, Grunschule Riedenburg<br />
öğrencileri öğretmenleri<br />
eşliğinde camiyi ziyaret ederek<br />
İslam dini, Kur’an-ı Kerim, cami<br />
ve cemiyet hakkında bilgi aldılar.<br />
Cami cematinden bir grup<br />
vatandaşımıza Geiselwind’e<br />
DİTİB’ten temizlik aksiyonu<br />
miz Bir Şehir, Bilgili Bir Toplum”<br />
projesi çerçevesinde, “Temizlik<br />
Aksiyonu” gerçekleştirildi.<br />
DİTİB birim müdürleri ile 40<br />
civarında DİTİB mensubunun<br />
katıldığı temizlik ekibinin<br />
çalışması, Köln’de inşaatı devam<br />
eden camiinin önünden başladı.<br />
Caddenin her iki kolundan<br />
Gürtel kavşağına, oradan da<br />
Subbelrather caddesine kadar<br />
olan bütün yolları temizleyen<br />
DİTİB mensupları, çalışmalarına<br />
gezisi düzenlendi. Geziye katılan<br />
vatandaşlarımız, gezide güzel<br />
bir gün geçirdiklerini ifade<br />
ettiler ve cemiyet yöneticilerine<br />
teşekkür ettiler. Ayrıca cemiyet<br />
bünyesinde görev yapan kadın<br />
kolları ve bayanlardan 15 kişiye<br />
sağlık semineri verildi. Seminere<br />
katılanlar, seminerin sonunda<br />
sağlık karnesi aldılar. Dr. Med.<br />
Christa Andres tarafından verilen<br />
seminere katılan bayanlar, bu<br />
belgenin kendileri için büyük<br />
önem taşıdığını söylediler.<br />
aksiyonun başladığı yer olan<br />
Venloer caddesinde son verdi.<br />
Temizlik aksiyonu sırasında<br />
caddelerde bulunan insanlar ve<br />
dükkân sahipleri, Köln Büyükşehir<br />
Belediyesi ve DİTİB tarafından,<br />
“Temiz Bir Şehir, Bilgili Bir<br />
Toplum” sloganıyla başlatılan<br />
aktivitenin kendilerini duygulandırdığını<br />
belirttiler ve her kesim<br />
ve her kuruluştan insanların<br />
bu aksiyona destek vermeleri<br />
gerektiğini söylediler.<br />
Kiel Ulu Camii Kur`an Kursunda belge merasimi<br />
DİTİB Kiel Ulu Camiinde açılan<br />
Kur’an Kursuna devam eden<br />
öğrenciler belgelerini yapılan<br />
bir merasimle aldılar. Bu sene<br />
ilk defa uygulamaya giren kur<br />
sistemiyle, ilk olarak çocuklar<br />
seviyelerine göre üç kur grubuna<br />
ayrıldılar. Kur’an-ı Kerim’i yüzünden<br />
ve ezbere okuma, temel<br />
dinî bilgiler dersleri icra edilen<br />
kurs, kız ve erkek öğrencilerin<br />
belgelerini almalarıyla sona erdi.<br />
Belge programına DİTİB Nord<br />
Eyalet Birliği Başkanı Dr. Zekeri-<br />
ya Altuğ , din görevlileri Osman<br />
Özkan, Medine Er, dernek yönetimi,<br />
öğrenci velileri, misafirler<br />
ve öğrenciler katıldı. Öğrenciler,<br />
camii bahçesine kurulan<br />
sahnede aşr-ı şerifler, ilahiler,<br />
şiirler okudular ve Kur’an’ın<br />
fazileti üzerine ayet ve hadis<br />
mealleri sunarak “Teftiş” isimli<br />
bir skeç canlandırdılar. Öğrencilere<br />
belgelerinin dağıtılmasının<br />
ardından, okunan hatimlerin<br />
duası yapıldı ve başarılı öğrencilere<br />
dernek tarafından ödüller<br />
verildi. Merasim, camii derneği<br />
tarafından hazırlanan ikramla<br />
sona erdi.<br />
Ağustos 2010 - 136 59
24.05.2010 ile 04.06.2010 tarihleri<br />
arasında bayan din görevlisi<br />
öncülüğünde yatılı kız kuran kursu<br />
düzenlendi. 20 asıl üç yedek<br />
öğrencinin katıldığı yatılı kursun<br />
sona ermesiyle, öğrenci velilerinin<br />
katılımı ile mezuniyet töreni düzenlendi.<br />
Kurs, öğrencilerin yaptığı<br />
gösteriler ve sunulan ikramlarla<br />
sona erdi. Öte yandan Kahte Kollwit<br />
Schule Geamnasium’dan 29;<br />
Pestalozzi Schule Bruchsal’dan<br />
da 15 kişilik öğrenci grubu camiyi<br />
ziyaret ederek, Din Görevlileri<br />
Âdem Genç ve Ayten Genç’ten<br />
diyalog görevlisi Derya Şahan’ın<br />
tercümanlığında cami ve İslam<br />
60<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Bruchsal Sultan Ahmet Camiinde düzenlenen yatılı kurs sona erdi<br />
Avrupa Birliği Uyum Fonları<br />
(EIF) ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />
Dairesi (BAMF) tarafından<br />
desteklenen ProDiyalog Seminerleri,<br />
Karlsruhe ve Stuttgart<br />
bölgeleriyle devam etti.<br />
Karlsruhe-Heidelberg DİTİB Yavuz<br />
Sultan Selim Camii ve Stuttgart<br />
bölgesinde hizmet veren<br />
Eppingen DİTİB Mevlana Camii<br />
konferans salonlarında devam<br />
eden “Fahri Diyalog Sorumluları<br />
dini hakkında bilgi aldılar. Ayrıca,<br />
Din Görevlisi Âdem Genç caminin<br />
gençlik lokalinde Bruchsaldaki<br />
gençlere yönelik bir sohbet prog-<br />
Yetiştirme” seminerlerine katılarak<br />
ders veren DİTİB Genel<br />
Başkanı Sadi Arslan, ProDiyalog<br />
projesini çok önemsediğini,<br />
burada alınan doğru ve gerçek<br />
bilgilerle, var olan olumsuz imajın<br />
önüne geçileceğini ifade etti.<br />
DİTİB Genel Merkez Yönetim<br />
Kurulu Üyesi Erdinç Altuntaş,<br />
Karlsruhe Bölgesi DİTİB Merkez<br />
Görevlisi Fatih Şahan, ProDiyalog<br />
Stutgart Bölge Rehberleri Ali<br />
ramı düzenledi. 30 kadar gencin<br />
katıldığı programda, her hafta<br />
Cuma günleri yatsı namazından<br />
sonra toplanma kararı alındı.<br />
ProDialog Seminerleri, Karlsruhe ve Stutgart bölgeleriyle devam etti<br />
Okumuş ile Ali İpek’in de hazır<br />
bulunduğu derste Arslan, İslam,<br />
Hristiyanlık ve Musevi dinlerinde<br />
inanç esasları, ibadet şekilleri,<br />
ilk insan ve ilk peygamber Hz.<br />
Âdem (a.s.)’den, son peygamber<br />
Hz. Muhammed (s.a.s.)’e<br />
kadar, gelmiş geçmiş bütün<br />
peygamberlerin inanç akideleri,<br />
diyalog, diyaloğun kaynağı ve<br />
dinlerdeki yeri nedir? konularında<br />
teferruatlı bilgi verdi.<br />
Öğrencilerin sorularına da cevap<br />
veren Arslan, bu projeden ümitvar<br />
olduğunu, proje tamamlandığında<br />
onlarca yetişmiş diyalog<br />
gönüllülerinin başarılı hizmetleriyle<br />
DİTİB teşkilatlarına katkı<br />
sunacaklarını ifade etti.<br />
Avrupa Birliği Uyum Fonları<br />
(EIF) ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />
Dairesi (BAMF) tarafından<br />
desteklenen ProDiyalog Seminerleri,<br />
Karlsruhe ve Stuttgart<br />
bölgeleriyle devam etti.
Düsseldorf-Krefeld ve çevresi<br />
cami derneklerinin hanım kolları<br />
başkan ve üyelerinden oluşan<br />
25 kişilik grup, düzenledikleri<br />
kermesten elde ettikleri 4000<br />
Euro’yu ve bir adet altın bileziği<br />
DİTİB Genel Başkanı Sadi<br />
Arslan’a teslim ettiler. Kadın<br />
kolları adına konuşan DİTİB<br />
Fatih Camii Kadın Kolları Başkanı<br />
Emine Özyurt, Köln Camiine<br />
destek amacıyla bir kermes<br />
düzenlediklerini, kermeste<br />
bayanlar tarafından yapılan el<br />
işleri, örgüler, giyim eşyaları gibi<br />
ürünleri satarak elde ettikleri<br />
geliri, “Caminin yapımında bizimde<br />
katkımız bulunsun” diyerek<br />
getirip teslim ettiklerini söyledi.<br />
Genel Başkanı Sadi Arslan da,<br />
yapılan yardımdan dolayı kendilerine<br />
teşekkür ederek konuşmasına<br />
şöyle devam etti: “Sizin gibi<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Sliedrecht HDV Ulu Camiinde gençlere konferans<br />
Sliedrecht HDV Ulu Camiinde<br />
gençler için bir konferans düzenlendi.<br />
Rotterdam Din Hizmetleri<br />
Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu<br />
tarafından verilen konferansı<br />
çok sayıda gencin yanı sıra<br />
cami yönetim kurulu da izledi.<br />
Hollanda’da yaşayan Türk gençlerinin<br />
farklı kültür atmosferinde<br />
yaşamaktan kaynaklanan sorunlarına<br />
dikkat çeken Hamurcu,<br />
kendi kimliğimize sahip çıkmakla<br />
bu sorunların daha kolay çözüleceğini<br />
ifade ederek, “Anadilimiz,<br />
bizi biz yapan değerlerden birisidir<br />
ve kültürümüzün ayrılmaz bir<br />
parçasıdır. Çünkü dil ve kültür<br />
birbirinden bağımsız değildir.<br />
Bu sebeple Hollanda’daki<br />
gençlerimizin, Türkçeyi çok<br />
güzel konuşacak ve yazacak<br />
düzeye gelmelerini istiyoruz.<br />
Özdeğerlerini benimseyemeyen<br />
ve bunlarla iftihar edemeyen<br />
gençlerimizden Türk toplumuna<br />
da Hollanda toplumuna da fazla<br />
bir katkı beklenemez.” dedi.<br />
Çok kültürlü toplumlarda görülen<br />
kültürel farklılıkların, toplumların<br />
uyum içinde yaşamalarına engel<br />
teşkil etmeyeceğini ifade eden<br />
Hamurcu, farklılıklarla birlikte<br />
huzur içinde yaşama ve yaşatma<br />
sanatının en güzel örneklerinin<br />
milletimizin tarihinde görüldüğünü<br />
belirtti.<br />
“Hayatta bilgi ve tecrübe paylaşılınca<br />
daha güzeldir. Böyle olursa<br />
kuşaklar birbirlerini daha iyi<br />
tanır ve anlar; bunun sonucunda<br />
da kuşak çatışmaları daha kolay<br />
önlenebilir.” diyen Hamurcu,<br />
DİTİB Merkez Camiine yardımlar devam ediyor<br />
duyarlı âlicenap insanlarımız,<br />
hanım kollarımızın yardımları ile<br />
DİTİB Merkez Camii ve Kompleksini<br />
tamamlayacağız. Bu cami<br />
sadece Köln’deki Müslümanların<br />
değil, aynı zamanda Almanya’da<br />
yaşayan bütün Müslümanları<br />
temsil edecek bir eser olacaktır.<br />
Bu eseri birlikte tamamlayarak<br />
inşallah önümüzdeki yıl ibadete<br />
açacağız.” Camii ve Kompleksi<br />
hakkında bilgi veren Genel<br />
Müdür V. Mehmet Yıldırım da<br />
cami dernekleri hanım kollarına<br />
günün anısına Köln DİTİB Camii<br />
resmi bulunan duvar saatleri ve<br />
anahtarlıkları hediye etti.<br />
Öte yandan, Kerpen-Sindorf<br />
DİTİB Eyüp Sultan Camii hanım<br />
cemaati de Camiye bağışta bulundu.<br />
Cami hanım cemaatinden<br />
10 bayan, kendi aralarında top-<br />
gençlerimizin, Hollandaca’yı da<br />
bir Hollandalı kadar güzel konuşmaları<br />
gerektiğini, eğitimlerini de<br />
en üst noktaya kadar tamamlamalarını<br />
ve yaşadıkları topluma<br />
etkin şekilde katılmalarını isteyerek<br />
sözlerini tamamladı.<br />
Sliedrecht HDV Ulu Camii yönetim<br />
kurulu başkanı Asım Gürsoy<br />
ve din görevlisi Harun Durak’ın<br />
teşekkür konuşması ile program<br />
sona erdi.<br />
ladıkları 1501 Euro ve bir adet<br />
altın bilekliği Genel Başkan Sadi<br />
Arslan’a teslim ettiler. Yardımsever<br />
bayanlar adına bir konuşma<br />
yapan Nebile Tezel, “DİTİB Merkez<br />
Camiine katkı sağlayabilmek<br />
için kendi aramızda toplandık ve<br />
ne gibi katkıda bulunabileceğimizi<br />
konuştuk. Yardımlarımız bu<br />
meblağ ile sınırlı kalmayacak.<br />
Bundan sonra da gücümüzün<br />
yettiği ölçüde hep yanınızda olcağız.”<br />
dedi. Genel Başkanı Sadi<br />
Arslan, başta DİTİB dernekleri<br />
olmak üzere her kesimden kişi,<br />
kurum ve kuruluşlardan yardım<br />
beklediklerini belirterek, “Bu<br />
eseri birlikte başaracağız. Şu ana<br />
kadar yapılan bağışlara baktığımızda,<br />
bu ümidimizin gerçekleşeceğine<br />
olan inancım tamdır.<br />
Yardımlarınız için teşekkür<br />
ediyorum.” dedi.<br />
Ağustos 2010 - 136 61
Lindau Fatih Camii Derneğinde,<br />
gençlere yönelik olarak bilardo<br />
turnuvası düzenlendi. 40 kişinin<br />
katılımıyla gerçekleşen turnuvada<br />
gençler, kendi aralarında kıyasıya<br />
yarıştılar. Turnuvanın sonunda 1,<br />
2 ve 3’üncü gelenlere ödül olarak<br />
<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Türk İslam Birliği<br />
(DİTİB) tarafından Almanya’da<br />
hizmet veren eyalet birliklerine<br />
yönelik hizmetiçi eğitim seminerlerine,<br />
Rheinland-Pfalz ve Saarland<br />
eyaletlerinde devam edildi.<br />
Mainz bölgesinde faaliyette<br />
bulunan İngelheim Fatih Sultan<br />
Camiinde yapılan ve DİTİB derneklerinin<br />
vatandaşlarımıza yönelik<br />
daha başarılı hizmet vermeleri<br />
amacıyla düzenlenen seminere;<br />
DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan,<br />
Mainz Din Hizmetleri Ataşesi M.<br />
İmadettin Türe, Rheinland-Pfalz<br />
DİTİB Eyalet Birliği Başkanı Cihan<br />
62<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
Lindau Fatih Camiinde Bilardo Turnuvası<br />
kupa ve Kur’an-ı Kerim hediye edildi.<br />
Cemiyet Başkanı Faik Altıparmak,<br />
turnuvada dereceye girenlere ödüllerini<br />
verirken yaptığı konuşmada,<br />
bu tür etkinliklere devam edeceklerini<br />
belirterek turnuvaya katılan<br />
bütün yarışmacılara teşekkür etti.<br />
Hizmetiçi Eğitim Seminerleri devam ediyor<br />
Şen, Saarland DİTİB Eyalet Birliği<br />
Başkanı Rasim Akkaya, Basın,<br />
Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü<br />
Ekrem Ceşen, Gençlik ve Spor<br />
Müdürü Nevzat Coşgun, Eğitim<br />
Merkezi Müdürü Kamil Polat, Proje<br />
Sorumlusu ve Eyalet Birlikleri<br />
Koordinatörü Ayten Kılıçarslan,<br />
Denetleme ve Rehberlik Uzmanı<br />
İsmail Zengin, Basın, Yayın<br />
ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden<br />
Ayşe Aydın, Hac, Umre ve<br />
Hayır <strong>İşleri</strong> Müdürlüğünden Alper<br />
Kayhan, Sigorta Uzmanı Melih<br />
Külahçı, Bilgi İşlem Uzmanı Niyazi<br />
Uzunalioğlu, Dinler ve Kültürle-<br />
Nordenhamlılar Blexen’de şenlikte buluştular<br />
Nordenham Selimiye Camii yönetimi ve<br />
din görevlisi tarafından organize edilen<br />
‘Bahar Şenliği’nin bu yıl üçüncüsü<br />
yapıldı. Öğleden sonra başlayıp akşama<br />
kadar devam eden şenlikte çeşitli etkinlikler<br />
düzenlendi. Çocuklar arasında<br />
Anadolu kültürünü yansıtan çeşitli<br />
yarışmalar düzenlenerek yarışmalarda<br />
derece alanlara hediyeler verildi. Gençler<br />
arasında futbol ve voleybol maçları<br />
yapıldı. Şenliğe katılanlara çeşitli ikramlar<br />
sunuldu. Tam bir eğlence havasında<br />
geçen programda, herkes gönlünce<br />
eğlenme fırsatı buldu. Özellikle çocuklar<br />
için özel olarak kurulan Hüpfburg'da<br />
çocukların keyfi yerindeydi.<br />
rarası İlişkiler Müdürlüğünden<br />
Rafet Öztürk ile eyalet birliklerinin<br />
üyeleri katıldı.<br />
Rheinland-Pfalz DİTİB Eyalet<br />
Birliği Başkanı Cihan Şen ve Saarland<br />
DİTİB Eyalet Birliği Başkanı<br />
Rasim Akkaya’nın açılış konuşmalarının<br />
ardından, Rheinland Pfalz<br />
Eyalet Birliği 2. Başkanı Yılmaz<br />
Yıldız, eyalet birliğinin kuruluşundan<br />
bugüne kadar yapmış olduğu<br />
faaliyetler hakkında bilgi verdi.<br />
Hizmette verimliliği artırmanın en<br />
önemli yolunun birlik ve beraberlikten<br />
geçtiğini belirten Mainz Din<br />
Hizmetleri Ataşesi M. İmadettin<br />
Türe, verilen hizmetlerde dışa<br />
açılmanın elzem olduğunu ve dernekler<br />
tarafından tertiplenen bazı<br />
etkinliklerin biraraya gelinerek<br />
daha kapsamlı yapılması gerektiğini<br />
söyledi. DİTİB Genel Başkanı<br />
Sadi Arslan da yaptığı konuşmasında,<br />
DİTİB derneklerini kuran<br />
fedakâr insanları saygıyla andıklarını<br />
belirterek, “DİTİB bugün, dinî<br />
cemaat statüsünü almaya namzet<br />
bir kuruluş hâline gelmiştir.” dedi.
HDV’nın, her yıl olduğu gibi bu<br />
yıl da camilerde Kur’an-ı Kerim<br />
ve Dinî Bilgiler Kursuna devam<br />
eden öğrenciler arasında<br />
düzenlediği, ‘Güzel Ezan Okuma<br />
ve Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma’<br />
yarışmalarının Deventer üçüncü<br />
bölge yarışması HDV Ede Ulu<br />
Camiinde yapıldı. Yarışmaya,<br />
Kur’an-ı Kerim dalında 15, Ezan<br />
Okuma dalında da 12 öğrenci<br />
katıldı. <strong>Başkanlığı</strong>nı Tacettin<br />
Her yıl olduğu gibi bu yıl da,<br />
Din Hizmetleri Müşavirliği ve<br />
Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı tarafından<br />
HDV’ye bağlı bölge camileri<br />
arasında yapılan Güzel Ezan<br />
Okuma, Kur’an-ı Kerim'i Güzel<br />
Okuma, Dinî Bilgiler ve Hutbe<br />
yarışmaları çeşitli şehirlerde<br />
yapıldı. Rotterdam 4. Bölge camileri<br />
arasında yarışan Zaandam<br />
HDV Sultan Ahmet Camiinin<br />
bu yarışmalarda aldığı sonuçlar<br />
<strong>HABERLER</strong><br />
HDV Ede Ulu Camiinde bölge yarışması yapıldı<br />
Bıyık’ın, Jüri üyeliklerini ise;<br />
Yusuf Bektaş, Nuri Akın, Bekir<br />
Açıkgöz ve Ahmet Karagöllü’nün<br />
yaptığı yarışmada, birbirinden<br />
başarılı öğrenciler arasından Hollanda<br />
finaline katılacak öğrencileri<br />
seçmek için yoğun çaba sarf<br />
edildi. Deventer Din Hizmetleri<br />
Ataşesi Dr. Mustafa Kahraman’ın<br />
da katıldığı ve kısa bir konuşma<br />
yaptığı program, HDV Ede Ulu<br />
Camii dernek yönetimi tarafın-<br />
başta veliler olmak üzere herkesi<br />
sevindirdi. Harlem HDV Selimiye<br />
Camiinde yapılan Kur’an-ı Kerim’i<br />
güzel okuma bölge yarışmasında<br />
Enes Öztürk birinci, Yakup Kara<br />
üçüncü oldu. Hoorn HDV Abdulkadir<br />
Geylani Camiinde yapılan<br />
Dinî Bilgiler yarışmasında Merve<br />
Kara, Merve Eroğlu ve Fatma<br />
Nur Aydın’dan oluşan grup birinci<br />
oldu. Alkmaar HDV Hacı Bayram<br />
Camiinde yapılan hutbe yarışma-<br />
dan, dereceye giren öğrencilere<br />
hediyelerin takdim edilmesi ile<br />
program sona erdi.<br />
HDV bölge camileri arasında yarışmalar düzenlendi<br />
sında üçüncü ile aynı puanı alan<br />
Enes Öztürk de kura neticesinde<br />
dördüncü oldu.<br />
Kuzey Hollanda Bölge Toplantısı Ijmuiden’de Yapıldı<br />
Kuzey Hollanda bölgesinde görev<br />
yapan din görevlileri, Ijmuiden<br />
HDV Kuba Camiinde yapılan<br />
bölge toplantısında bir araya<br />
geldi. Rotterdam Din Hizmetleri<br />
Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu’nun<br />
başkanlığında toplanan din görevlileri,<br />
önce cami yöneticileriyle ve<br />
cemaatle akşam yemeğinde bir<br />
araya geldiler. Akşam namazını<br />
müteakip din görevlileri tarafından<br />
caminin yapımında emeği<br />
geçen ve Ijmuiden’de yaşayan<br />
vatandaşlarımızın yakınları için<br />
mevlit merasimi tertip edildi.<br />
Din Hizmetleri Ataşesi Hamurcu,<br />
camilerin Hollanda’da yaşayan<br />
vatandaşlarımızın hayatındaki<br />
yerinden bahsetti ve Hollanda’ya<br />
ilk gelinen günlerle bugünkü<br />
imkânlar arasında mukayeseler<br />
yaparak gelinen noktanın önemini<br />
hatırlattı. Avrupa’da yetişen gençlerimizde<br />
millî ve manevî kimliğin<br />
oluşmasında, gençlerimize Türkçeyi<br />
düzgün konuşmanın, kültürel<br />
değerlerimizin ve sahih dinî<br />
bilgilerin aktarılmasında camilerin<br />
merkezî bir rol oynadığını anlatan<br />
Hamurcu, yatsı namazının ardından<br />
sırasıyla Caminin Gençlik Kolu<br />
ve Kadınlar Kolu yöneticileriyle ve<br />
Caminin Yönetim Kuruluyla ayrı<br />
ayrı görüşmeler yaptı.<br />
Din görevlileriyle yapılan toplantının<br />
birinci bölümünde hizmete<br />
yönelik konular, ikinci bölümde<br />
ise önceden belirlenmiş çeşitli<br />
dinî konular üzerinde müzakereler<br />
yapıldı. Ev sahibi caminin<br />
Din Görevlisi Osman Etyemez’in<br />
yaptığı ikramının ardından toplantı<br />
sona erdi.<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
63
Allah<br />
İyi Ahlak<br />
Namaz<br />
Din ve<br />
Vatan İçin<br />
Ölen<br />
Bir Erkek<br />
Adı<br />
Koyun Tüyü<br />
Müzikte<br />
Nota<br />
Bedddua<br />
Kakım<br />
Elemek Fiili<br />
Gönderme<br />
Ağabey<br />
Yapma,<br />
etme<br />
Kısa Zaman<br />
Bikes<br />
Puerto<br />
Rico Plaka<br />
İşareti<br />
Seryum<br />
Kalın Sicim<br />
64<br />
Bir Peygamber<br />
Adı<br />
Kelem<br />
Kabul<br />
Etmeme<br />
Sözde<br />
Durma<br />
Kamerun<br />
Ülke İşareti<br />
Ağustos 2010 - 136<br />
Ağır<br />
Şehirdeki<br />
Askeri<br />
Birliklerin<br />
Tümü<br />
Dünya<br />
Su<br />
Fetva<br />
Verme<br />
Mercek<br />
Mektup<br />
bulmaca<br />
Ali Duran Demircioğlu<br />
Bol Karşıtı<br />
Kur'an'ın<br />
İndirildiği<br />
Gece<br />
Osmanlı<br />
Halk Dilinde<br />
Roma<br />
Seyelan<br />
"Anla"<br />
Ortası<br />
Genişlik<br />
Bağ<br />
Müdavele<br />
Fiil ve<br />
Ameliye<br />
Fransiyum<br />
İşareti<br />
Bir ülke<br />
Oruç<br />
Bayramı<br />
Tören<br />
Temiz, Saf<br />
Zirkonyum<br />
İşareti<br />
Yedi İklim<br />
"Zebur"<br />
İlk Hecesi<br />
Şak<br />
Cehennem<br />
Meleği<br />
"Anka"<br />
Ünsüzleri<br />
Hollanda<br />
Plaka İşareti<br />
Türk Para<br />
Birimi<br />
Çinko<br />
Küçük<br />
Hacc<br />
Kanun<br />
Lokum<br />
Peki, Olur<br />
İfadesi<br />
Küçük<br />
Mağara<br />
İşaret,<br />
Alamet<br />
Bayram<br />
Son Peygamberimiz<br />
Alfabemizin<br />
Son Harfi<br />
Aşamasız<br />
Asker<br />
Cesim<br />
135.<br />
Sayıdaki<br />
Bulmacanın<br />
Çözümü