14.12.2012 Views

HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı

HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı

HABERLER - Diyanet İşleri Başkanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Ağustos 2010 - sayı 136<br />

<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> Adına<br />

Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni<br />

Dr. Yüksel SALMAN<br />

Sorumlu Yazı <strong>İşleri</strong> Müdürü<br />

Abdulbaki İŞCAN<br />

Mali İşler ve Dağıtım Sorumlusu<br />

Mustafa BAYRAKTAR (Dön. Ser. İşl. Müd.)<br />

Yayın Koordinatörü<br />

Elif ARSLAN<br />

e-mail: elifarslan4@gmail.com<br />

Tashih<br />

Sedat MEMİŞ - Sait ŞAN - Veli DEĞİRMENCİ<br />

Haber ve Fotoğraf<br />

Ahmet ARSLAN - Ali YILDIRIM - Hamit KURT<br />

Arşiv<br />

Ali Duran DEMİRCİOĞLU<br />

Dizgi<br />

Latif KÖSE<br />

Abone <strong>İşleri</strong><br />

Tel: (0312) 295 71 96-97 Fax: (0312) 285 18 54<br />

e-mail: dosim@diyanet.gov.tr<br />

Yurt Dışı Yıllık Abone Şartları<br />

A.B. Ülkeleri 24 Euro, İsveç, Danimarka 200 Kron, İsviçre 36 Frank.<br />

Diğer ülkeler için Euro esas alınacaktır. Abone kaydı için, ücretin<br />

Döner Sermaye İşletme Müdürlüğünün T.C. Ziraat Bankası Ankara-Akay<br />

Şubesindeki TR 84 000 1000 7600 5994 308-5001 Nolu hesabına yatırılması<br />

ve makbuzun fotokopisi ile aboneliğin hangi sayıdan başlayacağını bildirir<br />

bir mektubun "<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü<br />

Eskişehir Yolu 9. km Çankaya/Ankara" adresine gönderilmesi gerekir.<br />

Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın<br />

<strong>Diyanet</strong> Avrupa Aylık Dergi (Türkçe)<br />

Temsilcilikler<br />

Yurt dışı: Din Hizmetleri Müşavirlikleri,<br />

Din Hizmetleri Ataşelikleri<br />

Yönetim Merkezi<br />

Dini Yayınlar Dairesi <strong>Başkanlığı</strong><br />

Üniversiteler Mahallesi Dumlupınar Bulvarı No:147/A<br />

06800 Çankaya/ANKARA<br />

Tel: (0312) 295 73 06 Fax: (0312) 284 72 88<br />

e-mail: diniyayinlar@diyanet.gov.tr<br />

avrupahaber@diyanet.gov.tr<br />

Dergide yayımlanacak yazılarda düzeltme<br />

ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel<br />

sorumluluğu, yazarlarına aittir.<br />

GRAFİK-BASKI<br />

DERGAH OFSET İNŞAAT OTOMOTİV<br />

SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.<br />

Göztepe Mahallesi Namık Kemal Cad. Şehit Mehmet<br />

Erol Sokak No:8 Bağcılar/İSTANBUL<br />

Tel: (0212) 447 42 00 (pbx)<br />

Basım Yeri : İSTANBUL<br />

Basım Tarihi : 13.08.2010<br />

ISSN: 1302-3225<br />

Manevi hazzını yüreğimizin derinliklerinde hissettiğimiz<br />

sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi<br />

ve kardeşlik duygularının güçlendiği rahmet ve bereket<br />

mevsimi ramazan ayını idrak etmenin sevincini birlikte<br />

yaşamaktayız. Yılın her mevsimi ramazanla bereketleniyor.<br />

Ramazan tıpkı her eve misafir olduğu gibi, her mevsime,<br />

her aya da misafir oluyor ve zamana bereket katıyor.<br />

Ağustos ayı şanlı tarihimizde kazanılan zaferlerle taçlandırılmış<br />

önemli bir aydır. Millet olarak bu ayı idrak ettiğimizde<br />

birlik ve beraberliğimizin değer ve kıymetini bir<br />

kere daha anlar, vatan müdafaasının önemini hatırlarız.<br />

Hepimizin milli duyguları coşar ve tarifi mümkün olmayan<br />

duygular içerisinde buluruz kendimizi. Tarihte yaşanan acı<br />

olaylardan dersler çıkarır, üzerinde yaşadığımız aziz vatan<br />

toprağını kanı ve canı pahasına bize emanet eden şehit ve<br />

gazilerimizi rahmet ve minnetle yâd ederiz.<br />

Bu sayımızda da Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden ata<br />

yurdu, dost ve kardeş ülke Kırgızistan’a misafir oluyoruz.<br />

Son zamanlarda soydaşlarımızın ve ünlü yazar merhum<br />

Cengiz Aytmatov’un ülkesi Kırgızistan’da yaşanan acı<br />

olaylar, millet olarak hepimizi derinden üzdü. Bizler dindaş<br />

ve soydaşlarımızla bir vücudun uzuvları gibiyiz, Kırgız<br />

ve Özbek kardeşlerimizin yaşadıkları dramı yüreğimizde<br />

hissettik. Yakın zamana kadar kardeş, bir ve beraber olan<br />

Kırgız, Özbek ve Ahıska Türklerinin birbirlerine neden<br />

düştükleri ya da düşürüldükleri konusu mutlaka çok iyi<br />

analiz edilip gereken dersler çıkarılmalı, aynı fitne ateşine<br />

bir daha asla fırsat verilmemelidir.<br />

Yüce Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’de, “Müminler ancak kardeştirler.”…<br />

(Hucurât, 10) buyuruyor. Bu ilahi buyruğa kulak<br />

verilerek soydaş ve dindaşlarımızın birbirini sevip saymalarına,<br />

aralarında kalıcı hoşgörü, sevgi ve saygı bağlarını<br />

yeşertecek girişimlerin yapılmasına önem verilmelidir.<br />

Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, “Girmeden tefrika<br />

bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler<br />

onu top sindiremez” dizesinde dile getirdiği birlik bilincine<br />

sahip olmalıyız.<br />

Bu duygularla milletimizin, bütün dindaş ve soydaşlarımızın<br />

mübarek ramazan ayını barış ve esenlik içerisinde<br />

idrak etmelerini temenni ediyor, bir sonraki sayıda buluşmayı<br />

diliyorum.


2<br />

1<br />

4<br />

5<br />

10<br />

13<br />

17<br />

21<br />

23<br />

25<br />

27<br />

29<br />

EDİTÖRDEN<br />

Dr. Yüksel Salman<br />

BAŞYAZI<br />

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu<br />

GÜNDEM<br />

Kırgızistan Tarihi<br />

M. Şemsettin Ünal<br />

içindekiler<br />

Dünden Bugüne Kırgızistan<br />

Doç. Dr. M. Akif Kılavuz - F. Betül Barlas<br />

Kırgızistan'da Dinî Hayat<br />

Fahri Sağlık<br />

Kırgızistan Cumhuriyeti ve Kırgızistan'la Dinî Alanda İşbirliğimiz<br />

Kemal Hakkı Kılıç<br />

DİN-DÜŞÜNCE-YORUM<br />

Kulluk Bilinci<br />

Dr. Abdurrahman Altuntaş<br />

Orucun Hediyesi: Sabır<br />

Esma Sayın Ekerim<br />

DİN VE SOSYAL HAYAT<br />

Ramazan'ın Farkına Varmak<br />

Hüseyin Öresin<br />

Fıtratımız Fırsatımızdır<br />

Kuddusi Doğan<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

AİLE<br />

Ramazan Sofrası<br />

Ayla Abak


5<br />

10<br />

13 17 24 28 30 32<br />

TARİH - KÜLTÜR - SANAT<br />

Zaferler Ayı Ağustos<br />

Mehmet Dere<br />

Türk Dünyasının Ulu Çınarı Cengiz Aytmatov<br />

M. Şemsettin Ünal<br />

ŞEHİR VE İNSAN<br />

Balıkesir<br />

Hamit Kurt<br />

PORTRE<br />

Muhaddis Fakih Ahmet B. Hanbel<br />

Doç. Dr. Cağfer Karadaş<br />

BİR AYET BİR YORUM<br />

Allah'ın Kitabını Görmezlikten<br />

Gelenlerin Akıbeti<br />

Doç. Dr. İsmail Karagöz<br />

BİR HADİS BİR YORUM<br />

Gaybı Kim Bilir?<br />

Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal<br />

31<br />

34<br />

36<br />

39<br />

41<br />

45<br />

<strong>HABERLER</strong> 47<br />

BULMACA<br />

Ali Duran Demircioğlu 64<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

3


aşyazı Öz denetim ve ramazan<br />

Günümüzde teknolojik gelişmelerin sunduğu imkânlarla bütün<br />

dünyada büyük bir dönüşüm yaşanmakta, hızlı bilgi üretimine ve<br />

iletişimine bağlı olarak her alanda sürekli yenilikler meydana gelmekte<br />

ve bunlar hepimizin hayatını az veya çok bir şekilde etkilemektedir.<br />

İlgimizi ve dikkatimizi cezbeden dış etkenlerin çoğaldığı, dünya<br />

meşgalesinin ve koşuşturmasının hayatımızı âdeta ipotek altına alıp<br />

bir dakika olsun kendimize vakit ayırmamıza fırsat bırakmadığı bir<br />

ortamda, Müslümanlar olarak öz denetimimizi yani nefis muhasebemizi<br />

de ihmal ettiğimiz aşikârdır.<br />

Müslümanlık ve dindarlık esasen, insanın ötekini değil bizzat kendisini<br />

denetime tabi tutması, çevresindeki insanların hatalarını ortaya<br />

çıkarmak ve onları yargılayıp derecelendirmek yerine, kendi hareket<br />

ve davranışlarını denetleyip yanlışlarını düzeltme erdemini göstermesi<br />

ile başlar. Huzur, sevgi ve saygı temelli bir toplumun inşası için<br />

böyle bir başlangıca hep ihtiyaç vardır.<br />

4<br />

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu<br />

<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Başkanı<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

İçerisinde bulunduğumuz ramazan ayı işte bu öz denetim hasletinin<br />

tekrar hatırlandığı müstesna bir zaman dilimidir. Ramazan ayı<br />

Kur’an’la buluşarak bilgilerimizi tazeleme ve hikmet penceresinden<br />

varoluşu kavrama, oruçla sabır ve şükür eğitimi alma, zekât, infak<br />

ve ikramla imkânlarımızı yanı başımızdakilerle paylaşma mevsimidir.<br />

Ramazan aynı zamanda, öz denetim yaparak bizim durup düşünmemizi,<br />

kendimize dönmemizi, geçmişimizle yüzleşmemizi, geleceğimizi<br />

tasarlamamızı ve en önemlisi de kendimizi tanımamızı sağlamaktadır.<br />

İçinde barındırdığı ibadetler ve hikmet dolu gelenekleri ile<br />

ramazan bize, hayatımızın asli çizgisinin ve genel idrak düzeyinin<br />

ne olması gerektiği konusunda bir tablo çizmekte, ömrümüzü kısa<br />

vadeli gündem maddeleriyle ve sonu gelmez hevesler uğruna boşa<br />

harcayıp heba etmememiz gerektiğini hatırlatmaktadır.<br />

Ramazan ayı, manevi hayatımızı onarma ve sağlam temeller üzerinde<br />

inşa etme adına büyük bir imkândır. Zaten böyle zaman duraklarının<br />

gayesi öz hayatımızda derlenip toparlanmayı ve bilinçlenmeyi,<br />

yaptığımız ibadetlerin temel gayesi de Yüce Rabbimizle kopmaz bir<br />

bağ ve bağlılık içinde olmayı sağlamak değil mi? Ramazan ayının,<br />

hadis-i şeriflerde ifade edildiği şekliyle, bir sonraki ramazana kadar,<br />

hata ve günahlar için koruyucu kalkan ve örtü olması da ancak, bu<br />

ayda kazandığımız istikameti ve bilinci uzun ömürlü kılmamız, hayatımızın<br />

her alanına ve anına taşımamızla mümkün olur. Ramazan ayı,<br />

af, bağışlanma ve arınma fırsatıdır. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz,<br />

ramazana eriştiği halde onun rahmet ve mağfiret ikliminden<br />

istifade edemeyenlere, gönül kapılarını bu manevi esintiye ısrarla<br />

kapatanlara hayret etmekte ve acımaktadır.<br />

Sevgili Peygamberimiz’in ifadesiyle, “evveli rahmet, ortası mağfiret,<br />

sonu cehennem ateşinden kurtuluş” (İbn Huzeyme, Sahih, III, 191-192.)<br />

olan ramazanın gönüllerimize huzur, yuvalarımıza bereket, ailemize,<br />

ülkemize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini, insanlığın hidayet ve<br />

barışına vesile olmasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.


gündem<br />

Kırgızistan Tarihi<br />

M. Şemsettin Ünal<br />

Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Uzmanı<br />

Tarihi kaynaklarda Kırgızların ne zaman ve nasıl İslamlaştığı<br />

yönünde açık ve doyurucu malumat yok denecek kadar<br />

azdır. Bu bağlamda İslami dönem Kırgız tarihinin kaynaklarını<br />

Çin tarihleri, Türk-İslam tarihleri, Yazılı ve Sözlü Kırgız<br />

kaynakları ve Rus Tarihleri olarak sayabiliriz.Türklerin büyük<br />

bir kısmı 8–13. yüzyıllarda İslamlaşma sürecini önemli<br />

ölçüde tamamlamış, ancak Kırgızlar ve Kazaklar gibi göçebe<br />

Türklerde bu süreç daha sonraki yüzyıllara uzamıştır.<br />

A- Kırgızların Tarihi<br />

Tarihin en eski Türk boylarından<br />

biri Kırgızlardır. Bu toplumun<br />

büyük çoğunluğu bu gün Kırgız<br />

Cumhuriyetinde yaşamaktadır.<br />

Bunun yanı sıra Kazakistan,<br />

Özbekistan, Tacikistan, Çin, Pakistan<br />

ve Türkiye’de de Kırgızlar<br />

yaşamaktadır. (Türk Dünyası Kültür<br />

Atlası, s. 519)<br />

Kırgız sözü tarihte ilk defa M.S.<br />

735 de dikilen Orhun Kitabelerinde<br />

geçmektedir. (Seyfettin Erşahin,<br />

Kırgızlar ve İslamiyet, s. 15)<br />

Kırgız sözünün etimolojik anlamı<br />

ve kökü hakkında çeşitli görüşler<br />

ileri sürülmekle birlikte, yaygın<br />

kanaate göre bu söz kır-gezer<br />

anlamına gelen kır ve gız sözlerinin<br />

birleşmesinden meydana<br />

gelmiştir. (M. Erdem, Kırgız Türkleri,<br />

s. 58)<br />

Bunun dışında Kırgız kelimesi<br />

Arap, Fars ve Türk kaynaklarında<br />

Hırkız, Hır hız ve Kır-kız şeklinde<br />

geçmekte, bizans kaynaklarında<br />

herkiz olarak zikredilmektedir.<br />

(İdil Aydın, Özet Kırgızistan Tarihi, s. 8)<br />

Kırgız, Oğuz Hanın torunlarından<br />

biridir. Onun soyundan gelenlere<br />

bu ad verilmiştir. (M. Erdem, s. 58)<br />

Kırgızların ata yurdu hakkında<br />

farklı görüşler bulunmakla beraber<br />

genelde Moğolistan’ın kuzey-<br />

Ağustos 2010 - 136 5


gündem<br />

batı tarafındaki Kırgız-göl, Yenisey<br />

ve Orhun ırmaklarının yukarı<br />

boyları ile Altay ve Söyön Dağları<br />

olduğu görüşü kabul edilmektedir.<br />

(İ. Aydın, a.g.e., 16)<br />

Eski Çin kaynaklarından edinilen<br />

bilgilere göre en eski Türk kabilelerinden<br />

olan Kırgızlar, ilk devletlerini<br />

Ki-Ku, Kien Kun veya Gengun<br />

adıyla bugünkü Kırgızistan’ın<br />

doğusunda ve kuzey doğusunda<br />

M.Ö. 2. yüzyılda kurmuşlardır. (S.<br />

Erşahin, a.g.e., s. 24)<br />

Bir süre sonra bu devletin yıkıldığı<br />

ve Kırgızların Hun İmparatorluğu<br />

yönetimine girdiği anlaşılmaktadır.<br />

(M. Erdem, a.g.e, 62; İ. Aydın,<br />

a.g.e., 8, 13)<br />

Kırgızlar VI. yüzyılın ikinci yarısında<br />

Göktürk Devletinin idaresi<br />

altına girdi. Göktürk Kağanlığı<br />

6. yy. da Orta Asya’da kuruldu.<br />

Türk kelimesi ilk defa Çin kaynaklarında<br />

güçlü ve sağlam anlamında<br />

kullanıldı.<br />

Kırgızlar, Göktürk Devleti'nin zayıflamasını<br />

müteakip Uygurların<br />

hâkimiyetini benimsediler. (758)<br />

Kırgızların bir kısmının<br />

Yenisey’den Talas taraflarına<br />

gelip yerleştikleri, bazı Kırgızların<br />

6<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

M.S. 1. yüzyıl sonlarında Issık<br />

Göl çevresi ve Tanrı Dağları'na<br />

yerleştikleri, bazılarının da M.S.<br />

840 yıllarında Kaşgar’a göçtükleri<br />

sanılmaktadır.<br />

Diğer yandan Fergana, Taşkent<br />

civarındaki dağların Kırgız Dağları<br />

olarak isimlendirilmesi de söz<br />

konusu bölgelerde Kırgızların<br />

yaşadığının bir işareti olarak görülebilir.<br />

(S. Erşahin, a.g.e., 17)<br />

920’lerde Çin orduları Türk ülkelerini<br />

ve Moğolistan’ı işgal<br />

ederken bu saldırılardan bu coğrafyadaki<br />

Kırgızlar da etkilendi.<br />

Bunlardan büyük bir kısmı daha<br />

batıya, bu günkü Kırgızistan’a<br />

çekildi.<br />

Daha sonraları Karahanlılar’a<br />

bağlı olan Kırgızların yurdu Karahıtayların<br />

istilasına uğradı.<br />

Müteakiben Cengiz Han tarafından<br />

kurulan imparatorluğun<br />

Çağatay ulusuna katıldı. (İ. Aydın,<br />

a.g.e., 39)<br />

1399’da Oyratlarla beraber bağımsızlık<br />

için çalışmışlarsa da<br />

Timur, Kırgızistan topraklarını<br />

kurduğu imparatorluğa dâhil<br />

etmiştir. (İ. Aydın, a.g.e., s. 34)<br />

Kırgızlar 1470-1533 tarihlerinden<br />

XVI. yüzyıllara kadar Orta<br />

Asya’da Türk kökenli topluluklar<br />

arasında yetişen<br />

bilim adamları, İslam’a<br />

ve bölge kültürünün gelişmesine<br />

büyük katkılar<br />

sağlayacak ciddi eserler<br />

bırakmıştır. Çoğunluğu<br />

(o dönemin bilim dili olduğu<br />

için) Arapça yazılan<br />

bu eserler, yıllarca İslam<br />

dünyasının övünç kaynağı<br />

olmuştur.<br />

Kuzey ve Orta Tanrı Dağları'nda<br />

Kırgız Hanlığı diye bilinen devletlerini<br />

kurmuşlardır.<br />

16. ve 19. Yüzyıllar Dönemi<br />

XVII. yüzyılın ortalarına kadar<br />

Kazak Türkleri ile birlikte yaşayan<br />

Kırgızlar, Moğol kabilelerinin ve<br />

Rusların tehdidine maruz kalmıştır.<br />

Moğol tehditlerine (Kalmuklar)<br />

maruz kalan Kırgızlar, Moğollara<br />

karşı Ruslardan yardım talep<br />

etmişler, 1730’larda Kazakistan’a<br />

giren Ruslar, bu coğrafyanın en<br />

verimli topraklarını işgal ederek<br />

buralara Rus göçmenleri yerleştirdiler.<br />

Bu sırada bazı Kırgız<br />

boyları Kazaklar ile Ruslara esir<br />

düştüler. 18. yüzyılda Kalmukları<br />

yenen Çinliler, Kırgızistan coğrafyasını<br />

istila ederek çeşitli baskılar<br />

uygulamıştır. (1757)<br />

1822 yılından itibaren Altay ve<br />

Tanrı Dağları bölgesindeki Kırgızlar,<br />

Doğu Türkistanlı Kırgızlar<br />

ve Uygurlarla birleşerek Çinlilere<br />

karşı savaşmışlardır.<br />

1760-1845 yılları arasında Kazaklar<br />

ve Kırgızlar arasında bazı<br />

çatışmalar olmuştur. (İ. Aydın,<br />

a.g.e., 44)


Aynı coğrafyada diğer bölgelerde<br />

yaşayan Kırgız Türkleri 1700 yılında<br />

Fergana vadisinde kurulan<br />

Hokand Hanlığı’nın hakimiyetine<br />

girmişlerdir. (İ. Aydın, a.g.e., 46)<br />

Daha sonraları Hokand Hanlığının<br />

idaresi Kırgız Türklerinin eline<br />

geçti.<br />

1848–1856 yılları arasında<br />

Ruslar Kazakistan’ın tamamını,<br />

Kırgızistan’ın ise kuzeybatı bölgelerini<br />

işgal ettiler. (TDV. İslam<br />

Ansiklopedisi, 25/443)<br />

Tarihi süreçte Kırgızlar için asıl<br />

sıkıntılı dönem XIX. (1875) yüzyılda<br />

Rusların Hokand Hanlığını<br />

istilasıyla başladı.<br />

Ruslar Orta Asya Türk ailesini<br />

işgalden sonra Taşkent merkez<br />

olmak üzere “Türkistan Genel<br />

Valiliği”ni kurmuşlardı. Bu valiliğe<br />

bağlı yerlerden biri de Hokand<br />

idi. (İ. Aydın, a.g.e., s. 52)<br />

Bu aşamadan sonra Ruslara karşı<br />

ayaklanan Hokandlılar bir başarı<br />

elde edemediler. Bununla birlikte<br />

Kırgızların mücadelesi Altay bölgesinde<br />

devam etti.<br />

Kurmancan Datka adındaki bir<br />

kadın kahramanın önderliğinde<br />

yönetilen Altay isyanı yıllarca<br />

sürdü. Sonunda Kırgızlar burada<br />

da Rus hâkimiyetini kabul<br />

ettiler. Kurmancan Datka Doğu<br />

Türkistan’a çekildi.<br />

Diğer yandan bu kez 1885 yılında<br />

Oş yöresinde Ruslara karşı bir<br />

ayaklanma oldu. 1898’de Andican<br />

kasabası halkı ayaklandı.<br />

Tatarların da gayretiyle 1905<br />

yılında Kırgızistan’da Ceditçilik<br />

hareketi başladı. Böylece Türkçülük<br />

ve İslamcılık hareketi<br />

başlamış oldu. Fakat 1916’da<br />

Kırgızların başlatmış olduğu Semirecie<br />

isyanı, Ruslar tarafından<br />

kanlı bir şekilde bastırıldı. (TDV İs.<br />

An, 25/443)<br />

Ruslara karşı Kırgızistan halkı<br />

üzerinde uyguladıkları politika<br />

nedeniyle çeşitli direnişler olmuş,<br />

bunun en geniş çaplısı 25 Haziran<br />

1916 tarihinde Hocent’te<br />

başlamış, kısa sürede bütün<br />

Kırgızistan’a yayılmış ve bu direniş<br />

Ruslar tarafından sert bir<br />

şekilde bastırılmıştır. 332.000<br />

kişi Çin’e sığınmış, bunlardan<br />

200.000 kişi yüksek dağlarda kış<br />

şartlarında hayatını kaybetmiştir.<br />

(İ. Aydın, a.g.e., 60)<br />

10 Eylül 1875 yılında Ruslar'ın<br />

Oş’u da ele geçirmesiyle Hokand<br />

Hanlığı tamamen Rusların eline<br />

geçmiştir.<br />

Bu tarihten sonra Rus göçmenler<br />

Kırgızistan’a yerleştirilmiş, özel<br />

mülkiyet hakkı kaldırılmış, çeşitli<br />

vergiler konulmuştur.<br />

1917 Devrimi ve Kırgızlar<br />

1917 Bolşevik ihtilalinden sonra<br />

Orta Asya’daki Rus idarecileri<br />

Moskova’nın direktifleriyle işçi,<br />

asker, köylü şûrası kurarak ülkeyi<br />

yönetmeye başladılar.<br />

Moskova’nın görüşü doğrultusunda<br />

kurulan geçici hükümet<br />

encümeninde az sayıda Türk’e<br />

yer verilmesi nedeniyle 1917’de<br />

Türkler ayrı bir mücadeleye giriştiler.<br />

Yine 1917’de bu kez Türkistan<br />

Komünist Partisi, ardından<br />

da Türkistan Sovyet Komiserliği<br />

kurularak Türklerin bağımsızlık<br />

çabası önlenmek istendi. Kırgızlar<br />

bu dönemlerde bazı partiler oluşturmuşlar,<br />

yerel milli hareketler<br />

başlatmışlardır. Güney bölgesinde<br />

Basmacı Hareketi olarak bilinen<br />

ve 1918-1930 yılları arasını<br />

kapsayan teşkilatlanmalar oluşturulmuştur.<br />

1918 yılında Ruslar Türkistan<br />

otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini<br />

oluşturdu.<br />

1921 yılında bütün Türk grupları<br />

Türkistan Milli Birliğini kurdu-<br />

lar ve bunun başına Zeki Velidi<br />

Togan’ı getirdiler.<br />

Rusların baskıları neticesinde bir<br />

sonuca varılamadı. Bu kez Ruslar<br />

Türkistan’da Kırgız, Özbek, Türkmen,<br />

Tacik ve Kazak cumhuriyetlerini<br />

oluşturdular.<br />

Sovyet tipi yeni oluşturulan<br />

Kırgızistan hükümetinin başına<br />

Milliyetçi aydınlardan Kasım Tınıstanov<br />

getirildi. (Sonra halk<br />

düşmanı ilan edildi.)<br />

Daha sonra Sovyet rejiminin yeni<br />

uygulamalarına karşı çıkan bazı<br />

Kırgız aydınları sürgüne gönderildi<br />

veya hapsedildi. (Abdülkerim<br />

Sıddıkov, K. Kudaykulov, D. Babakhanov<br />

vb.) (İ. Aydın, a.g.e., s, 66)<br />

Kırgızların büyük çoğunluğu<br />

hayvancılıkla uğraşıyordu. Sovyet<br />

dönemi sırasında ellerindeki<br />

malların devletleştirilmesi büyük<br />

sıkıntı doğurdu. Bu ortamda mallarını<br />

vermek istemeyen bir kısım<br />

Kırgız Doğu Türkistan’a geçmeye<br />

başladı. Bu zoraki Kolhozlaştırma<br />

sürecinde 1933 yılına gelindiğinde<br />

halkın % 67’si kolektif tarım<br />

işletmelerine yerleştirilmişti.<br />

Kırgızistan 1936 yılı sonlarında<br />

SSC Birliğinden biri hâline getirildi.<br />

(S. Erşahin, a.g.e., s. 29; İ. Aydın,<br />

a.g.e., s. 66)<br />

Kolhozlaştırma döneminden sonra<br />

aydınları sindirme politikası<br />

başlatıldı.<br />

Bazı milliyetçi aydınlar öldürüldü.<br />

(Bişkek, Ata beyit)<br />

II. Dünya Savaşı Dönemi<br />

II. Dünya Savaşı’ndan sonra da<br />

bu faaliyetler sürdürüldü.<br />

Özellikle basın yoluyla sindirme<br />

çalışmalarına önem verildi. Rusça<br />

II. Anadil hâline getirildi. Devlet<br />

dairelerinde ve adalet mekanizmasında<br />

Kırgızlara yer verilmemeye<br />

devam edildi. 1950’den<br />

itibaren Moskova’nın tesiri ülkede<br />

daha çok hissedildi. Bütün<br />

Ağustos 2010 - 136 7<br />

gündem


gündem<br />

atamalar Moskova’dan yapıldı.<br />

Yöneticiler varlıklı olurken halk<br />

fakirleşti.<br />

1979 yılından itibaren ekonomide<br />

bir canlanma gözlendi. (Kossigin<br />

reformları) Bu dönemlerde Ihsak<br />

Razakoz 1953–1961 Turdakun<br />

Usubaliyev (24 yıl K. Partisi Kırgızistan<br />

Başkanı) önde gelen Kırgız<br />

yöneticiler olarak görülür.<br />

Gorbaçov’un 1986 yılında başa<br />

geçmesiyle takip edilen açıklık<br />

(glasnost) ve yeniden yapılanma<br />

(prestroika) hareketi, Kırgızistan<br />

için yeni bir başlangıç oldu.<br />

Bu uygulamalar diğer bazı devletlerde<br />

olduğu gibi, Kırgızistan’a<br />

da bağımsızlık yolunu açtı.<br />

15 Aralık 1990’da hâkimiyet,<br />

31 Ağustos 1991 yılında da bağımsızlık<br />

elde edildi. (TDV İs. An.<br />

25/444)<br />

Glasnost-Perestroyka Dönemi:<br />

(Açıklık-Yenilenme)<br />

Oş’ta Kırgızlarla Özbekler arasında<br />

çıkan çatışmada (04 Haziran<br />

1990) 155 kişi öldü, 845<br />

kişi yaralandı. (7 Haziran 1990)<br />

Aksakallar Kırgızlar ve Özbekler<br />

arasında barışı sağladı.<br />

Mart 1990’da SSCB’de cumhuriyetlerde<br />

Başkanlık sistemi<br />

kabul edildi. 27 Ekim 1990’da<br />

A. Akayev’in Cumhurbaşkanlığı<br />

gerçekleşti.<br />

15 Aralık 1990’da Kırgız Cumhuriyetinin<br />

Bağımsızlık bildirgesi<br />

kabul edildi.<br />

31 Ağustos 1991’de Kırgız SSC<br />

Yüksek Şûrası bağımsızlığa ilişkin<br />

bildirgeyi kabul etti. 12 Ekim<br />

1991’de A. Akayev ilk Cumhurbaşkanlığına<br />

seçildi. 24 Mart<br />

2005’teki halk hareketi sonunda<br />

yapılan seçimde Kurmanbek<br />

Bakiyev cumhurbaşkanı oldu. 23<br />

Temmuz 2009 seçimlerinde de<br />

Kurmanbek Bakiyev tekrar cumhurbaşkanı<br />

seçildi. 07 Nisan 2010<br />

8<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

tarihinde ise gerçekleştirilen<br />

ihtilal sonucu, Kırgızistan geçici<br />

hükümetinin başına Roza Otunbayeva<br />

getirildi.<br />

Geçici hükümetin Kırgızistan’da<br />

işbaşına gelmesinden sonra ülkede<br />

bazı karışıklıklar meydana geldi.<br />

10-11 Haziran 2010 tarihlerinde<br />

de Oş kentinde Kırgızlar ve<br />

Özbekler arasında çatışma çıktı.<br />

Celalabad ve diğer komşu şehirlere<br />

de sıçrayan çatışmalarda çok<br />

sayıda kişi (resmi kayıtlara göre<br />

275 kişi) hayatını kaybetti.<br />

Kırgızistan’da geçici hükümetin<br />

işbaşına gelmesinden sonra, 27<br />

Haziran 2010 tarihinde yapılan<br />

referandum ile ülkede yeni anayasa<br />

kabul edildi.<br />

B- Kırgızlar ve İslam<br />

Önceden Şamanlığı kabul etmiş<br />

olan Kırgızlar arasında İslamiyet,<br />

VIII. yüzyılda Fergana’da gerçekleştirilen<br />

fetihler sırasında yayılmaya<br />

başladı.<br />

Karahanlı hâkimiyeti sırasında<br />

ülkenin merkezi ve kuzeyindeki<br />

Kırgızların bir kısmı İslam’a girdi.<br />

(11.yy.)<br />

XVII. yüzyıldan itibaren tasavvufun<br />

etkisiyle Kırgızlar arasında<br />

İslamiyet hızla yayıldı. Müslüman<br />

Kırgızlar Hanefi mezhebine mensuptur.<br />

(TDV. İs. An. 25/443)<br />

Türklerin İslamiyet’e girmesi hususunda<br />

yapılan çalışmalar, genelde,<br />

aşağı Türkistan’da yerleşik<br />

hayata geçmiş Türkler üzerinde<br />

yoğunlaşmıştır. Kuzeyde göçebe<br />

hayat süren Türk boylarının<br />

İslamiyet’i kabulü hakkında ise<br />

henüz yeterli araştırmalar yapılmamıştır.<br />

Tarihi kaynaklarda Kırgızların<br />

ne zaman ve nasıl İslamlaştığı<br />

yönünde açık ve doyurucu malumat<br />

yok denecek kadar azdır.<br />

Bu bağlamda İslami dönem Kırgız<br />

tarihinin kaynaklarını Çin tarihle-<br />

ri, Türk-İslam tarihleri, Yazılı ve<br />

Sözlü Kırgız kaynakları ve Rus<br />

Tarihleri olarak sayabiliriz.<br />

Türklerin büyük bir kısmı 8–13.<br />

yüzyıllarda İslamlaşma sürecini<br />

önemli ölçüde tamamlamış,<br />

ancak Kırgızlar ve Kazaklar gibi<br />

göçebe Türklerde bu süreç daha<br />

sonraki yüzyıllara uzamıştır.<br />

Nitekim 1991’de Sovyet rejimi<br />

sona erince Kırgız ve Kazakların<br />

diğer Türklerle karşılaştırıldığında<br />

İslami dindarlık ve hassasiyet<br />

bakımından farklı oldukları görülmüştür.<br />

Diğer yandan kaynaklarda Kırgızların<br />

İslamlaşma süreci genel<br />

olarak Karahanlılar (840-1212),<br />

Çağataylar (13-17. yüzyıllar) ve<br />

Hokand Hanlığı (18-19. yüzyıllar)<br />

dönemleri olarak ele alınmaktadır.<br />

Orta Asya, eski kültürlerin, eski<br />

medeniyetlerin izlerinin ve etkilerinin<br />

bulunduğu dünyanın önemli<br />

yerleşim bölgelerinden biridir.<br />

Buralarda büyük ölçüde Türk<br />

kökenli topluluklar yaşamakla<br />

birlikte bazen farklı etnik yapıdaki<br />

insanlara da rastlanmıştır.<br />

Orta Asya’da dinî alanda plüralist<br />

bir yapı gözlenmektedir. İslam<br />

öncesinde büyük ölçüde geleneksel<br />

inançların etkili olduğu bilinse<br />

de, Budizm, Mecusilik, Manihaizm<br />

ve Nesturi Hıristiyanlık gibi dinlere<br />

mensup insanlar bu bölgelerde<br />

yaşamıştır. Bölgenin hakim unsuru<br />

olan Türklerden kısmen bu<br />

dinlere girenler olsa da, bunlar<br />

bireysel inançlardan öte geçmemiş<br />

ve Türklerin tamamına<br />

yakını, İslam’dan önce hiçbir dine<br />

tamamen girmemiştir. Bir başka<br />

ifade ile İslam’dan başka hiçbir<br />

din, Türkler üzerinde bu kadar<br />

etkili olmamıştır.<br />

Tarihi kaynaklardan edinilen bilgilere<br />

göre; Müslüman Araplarla<br />

yapılan savaşlar esnasında birey-


sel olarak VII. asrın ikinci yarısında<br />

İslam’ı benimseyenler olsa da<br />

İslam’ın Orta Asya’ya girişi VIII.<br />

asrın ilk çeyreğinde olmuş ve X.<br />

asırda Türklerin büyük bir çoğunluğu<br />

kitleler hâlinde Müslüman<br />

olmuştur.<br />

XVI. yüzyıllara kadar Orta<br />

Asya’da Türk kökenli topluluklar<br />

arasında yetişen bilim adamları,<br />

İslam’a ve bölge kültürünün<br />

gelişmesine büyük katkılar sağlayacak<br />

ciddi eserler bırakmıştır.<br />

Çoğunluğu (o dönemin bilim dili<br />

olduğu için) Arapça yazılan bu<br />

eserler, yıllarca İslam dünyasının<br />

övünç kaynağı olmuştur. Ancak<br />

ilerleyen yıllarda dinî kurumlar,<br />

dünya çapındaki gelişmelere<br />

ayak uyduramamış, önceki yıllardaki<br />

başarılarını devam ettirememiş<br />

ve kendilerini yenileyemediği<br />

için yeterli bilim ve din adamı<br />

yetiştirememiştir. Bölge insanlarının,<br />

yakın geçmişte yaşanan acılı<br />

olaylar sonrasında, büyük ölçüde<br />

din ile ilişkileri kesilmiş, dinî kurumlar<br />

kapatılmış ve din adamlarının<br />

büyük bir kısmı tutuklanmıştır.<br />

Böylece bölgenin ortak kültür<br />

değeri olan İslam, insanların<br />

gündeminden çıkarılmış ve gele-<br />

neksel kültürel değerler ile ilişkiler<br />

kesilmeye çalışılmıştır.<br />

SSCB’nin 1991 yılında dağılmasından<br />

sonra, siyasi baskının<br />

kalkmasını müteakip, bölgede<br />

yaşayan unsurlar kendi kültürünü,<br />

kökenlerini aramaya başlamış<br />

ve bir öze dönüş hareketi gerçekleşmiştir.<br />

Günümüzde Orta<br />

Asya’daki Müslüman toplulukların<br />

dinî eğitim ve kurumlaşma konularında<br />

ciddi sorunları bulunmaktadır.<br />

Eğitim kurumlarının fiziki<br />

şartları, müfredat programları<br />

ve dinî literatür yönünde ıslah<br />

ve takviyeye ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

Geçmişte yetişen büyük<br />

İslam bilim adamlarının çoğunluğunun<br />

mahalli dillerde eserler<br />

bırakmamış olması, günümüzde<br />

onların manevi miraslarından<br />

yeterince yararlanılamaması gibi<br />

bir gerçeğin ortaya çıkmasına<br />

sebep olmaktadır. Günümüz bilim<br />

adamları, onlardan yeterince<br />

yararlanamadıkları için, yeni<br />

fikirlerin üretilmesi yerine onlarla<br />

övünmeyi teselli aracı olarak<br />

kabul etmektedir. Sovyetler<br />

Birliği’nin bağımsızlığından sonra<br />

Orta Asya’da bağımsızlığını ilan<br />

eden cumhuriyetlerin milli kim-<br />

liklerinin ana unsurlarından birisi<br />

İslam’dır. Türkiye Cumhuriyeti ile<br />

onları bir araya getiren etnik ve<br />

tarihi değerler yanında İslam’ın<br />

da çok büyük katkısı ve kültürel<br />

etkisi bulunmaktadır. Bölgede<br />

yaşayan insanların kendi kültürel<br />

değerleriyle bütünleşmeleri<br />

konusundaki yetersizliklerden<br />

kaynaklanan boşluklardan yararlanan<br />

bazı terörist faaliyetler,<br />

bu cumhuriyetlerdeki siyasi ve<br />

sosyal yapıyı rahatsız etmekte ve<br />

çoğu kez bütün Müslümanları potansiyel<br />

suçlu konumuna düşürmektedir.<br />

Oysa İslam, her zaman<br />

insanlık için barış ve huzur kaynağı<br />

olmuş, insanları uzlaştıran<br />

ve kaynaştıran bir örnek olarak<br />

insanlık tarihindeki yerini almıştır.<br />

Din, insanlık için vazgeçilmez bir<br />

olgudur. Tarih boyunca da dinsiz<br />

bir topluma rastlanmamaktadır.<br />

Dolayısıyla dinin mutlaka yasal<br />

yollardan insanlara öğretilmesi<br />

gerekmektedir. Zira unutulmamalıdır<br />

ki, dini yasal yollarla öğrenemeyenler,<br />

onu başka yollarla<br />

öğrenmeye çalışacaktır. Meşru<br />

olmayan ve gizli olan bu yolların<br />

kontrolü güçleşmektedir.<br />

Günümüzde Kırgız Cumhuriyetinde<br />

Oş Devlet Üniversitesi İlahiyat<br />

Fakültesi, <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong><br />

ve TDV’nın katkıları ile anılan<br />

coğrafyadaki soydaşlarımıza dinî<br />

ihtiyaçlarını ana kaynaklarından,<br />

yasal zeminde ve doğru bir şekilde<br />

öğretmek için kurulmuştur.<br />

Bu haliyle Oş Devlet Üniversitesi<br />

İlahiyat Fakültesi sadece bir dinî<br />

bir okul değil, aynı zamanda<br />

insanları birleştiren, kaynaştıran<br />

fonksiyonu ile toplum için huzur<br />

ve güven kaynağı olmaktadır.<br />

Ayrıca iki kardeş toplumun uzun<br />

yıllar süren ayrılıktan sonra tekrar<br />

kaynaşmasına ve ortak projeler<br />

üretmesine önemli katkılar sağlamaktadır.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

9<br />

gündem


10<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Dünden Bugüne<br />

Kırgızistan<br />

Doç. Dr. M. Akif Kılavuz - F. Betül Barlas<br />

Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.<br />

Göçebe bir hayat sürmeleri sebebiyle Kırgızların<br />

eğitim-öğretim kurumları ve yazılı kaynaklardan bilgi<br />

edinme imkânları sınırlı olmuştur. Bu nedenle örfler,<br />

âdetler ve destanlar Kırgızların siyasî, sosyal ve dinî<br />

hayatlarını şekillendirmede çok etkili olmuştur.<br />

Çeşitli kaynaklarda Kırgızların<br />

İslamlaşmasının uzun yıllar içinde<br />

gerçekleştiği belirtilmektedir.<br />

Kırgızların yaşadığı bölgelerin bir<br />

kısmı her ne kadar Karahanlılar<br />

zamanında İslamiyet ile tanışmış<br />

olsa da Kırgızların bu dini<br />

benimsemeleri 17. yüzyıla kadar<br />

uzanmaktadır.<br />

Kırgız toplumu İslamî yaşantı<br />

bakımından bir bütünlük göstermemektedir.<br />

Ülkenin güney<br />

kesimi ve Fergana vadisinde dinî<br />

duyarlılık, kuzey ve doğu bölgelerine<br />

göre daha fazladır. (Erşahin,<br />

Seyfettin, Türkistan’da İslam ve<br />

Müslümanlar Sovyet Dönemi, İlahiyat<br />

Vakfı Yayınları, Ankara 1999, s. 41)<br />

Nitekim Fergana vadisindeki Kırgız<br />

şehirleri önemli İslamî kültür<br />

merkezlerinden sayılmaktadır.<br />

Göçebe bir hayat sürmeleri<br />

sebebiyle Kırgızların eğitimöğretim<br />

kurumları ve yazılı kaynaklardan<br />

bilgi edinme imkânları<br />

sınırlı olmuştur. Bu nedenle<br />

örfler, âdetler ve destanlar<br />

Kırgızların siyasî, sosyal ve dinî<br />

hayatlarını şekillendirmede çok<br />

etkili olmuştur. Nitekim Kırgızlar<br />

arasında eski Türk dininin izleri<br />

hâlâ devam etmektedir.


Kırgızlar İslam fıkhıyla birlikte,<br />

töre ve yasa dedikleri geleneksel<br />

Türk kanunlarını da yaşatmışlardır.<br />

Bu uygulamaların ne kadar<br />

yaygın olduğu tam olarak bilinmemekle<br />

beraber çoğu Kırgız<br />

vatandaşında İslam anlayışının<br />

ve yaşantısının, inanç ve basit<br />

dinî âdetlerden ibaret olduğu<br />

sanılmaktadır.<br />

70 yıllık Sovyet yönetimi esnasında<br />

Orta Asya’daki mescit ve<br />

medreselerin işlevlerini yerine<br />

getirmesine izin verilmemiştir.<br />

1991 yılında bağımsızlık sonrasında<br />

Kırgızistan’da siyasal,<br />

ekonomik, sosyal ve kültürel<br />

alanlarda hızlı değişimler yaşanmıştır.<br />

Bu değişim, Kırgızların<br />

kültürel hayatında önemli rol<br />

oynayan dinî alanda da gerçekleşmiştir.<br />

Sovyet yönetiminin<br />

din karşıtı politikalarına rağmen<br />

İslam, Kırgızistan’da önemli bir<br />

güç olarak varlığını sürdürmüştür.<br />

Özellikle günlük hayatta,<br />

sünnet, cenaze törenleri, nikah,<br />

oruç gibi pratiklerde dinin etkisi<br />

yaygın olarak görülmüştür.<br />

Kırgızistan’da bağımsızlık sonrasında<br />

Müslümanlardan dinlerini<br />

öğrenmeye ve yaşamaya<br />

çalışanların sayısı gittikçe<br />

artmıştır.<br />

Türkiye’den ve diğer bazı İslam<br />

ülkelerinden giden yardımlarla<br />

ülkede yeni camiler ve yetişen<br />

neslin İslamî kimliğine önem<br />

veren bazı özel eğitim kurumları<br />

açılmıştır. Din aleyhtarlığı adına<br />

yapılan pek çok faaliyete rağmen<br />

bölgede İslamiyet unutulmamış,<br />

Kırgızistan bağımsızlığını<br />

kazandıktan sonra, gizli yapılan<br />

ibadetler, açık olarak yapılmaya<br />

başlanmıştır.<br />

1991 sonrasında ülke genelinde,<br />

özellikle Kırgızistan’ın<br />

güney bölgesinde dine yönelme<br />

hususunda büyük gelişmeler<br />

görülmüştür. İbadethanelerin<br />

yaygınlaşması, bayram ve Cuma<br />

namazları için ibadet yapmak<br />

üzere halkın cami ve mescitlere<br />

gelmesi, dindarlaşma olgusunun<br />

arttığının somut göstergelerinden<br />

olmuştur.<br />

Din eğitimi yasağının kaldırılması,<br />

aileden başlayarak yaygın ve<br />

örgün dinî eğitim veren kurumların<br />

faaliyetlerine izin verilmesi,<br />

dinî bilinçlenmenin artmasında<br />

ve dinin toplumun her katmanında<br />

ele alınmaya başlanmasında<br />

önemli bir etken olmuştur.<br />

Orta Asya Cumhuriyetleri arasında<br />

dinî özgürlük konusunda<br />

en çok tolerans tanıyan<br />

cumhuriyet’in Kırgızistan olduğunu<br />

söylemek mümkündür.<br />

Bu nedenle günümüzde<br />

Kırgızistan’da İslam ile beraber,<br />

Hıristiyanlık ve diğer çeşitli din,<br />

dinî akım ve mezhep taraftarları<br />

söz sahibi olmaktadırlar.<br />

Kırgızistan Cumhuriyeti demokratik<br />

laik bir ülke olduğu için<br />

din ile ilgili eğitim tamamen<br />

devletten ayrı olarak, devletin<br />

eğitim kanunlarına aykırı olmadıkça,<br />

yapılabilmektedir. Kırgız<br />

Cumhuriyeti Anayasası’nın 2.<br />

maddesinde, “Dinî kurum ve<br />

törenler devletten ayrılmıştır.<br />

Ancak vatandaşlar, dinî inancı<br />

ne olursa olsun, her türlü eğitimi<br />

alma hakkına sahiptirler.”<br />

ifadesi bulunmaktadır.<br />

Kırgızistan Cumhuriyeti’nde din<br />

ile ilgili eğitim faaliyetleri devletten<br />

ayrı kurumlarca yürütülmektedir.<br />

Eğitim Bakanlığı’na bağlı<br />

okullarda din öğretimi yapılmasına<br />

imkan verilmemektedir. Din,<br />

sadece ilk ve ortaöğretimdeki<br />

Âdâp Dersi’nin programında yer<br />

alan Kırgız kültürü, felsefe tarihi<br />

gibi konularla bağlantı kurularak<br />

anlatılabilmektedir.<br />

Yüksek öğrenimde dinin öğretildiği<br />

en önemli eğitim kurumu,<br />

İlahiyat Fakülteleridir.<br />

Kırgızistan’da Eğitim Bakanlığı’na<br />

bağlı, resmî olarak çalışan ve<br />

yüksek din öğretimi hizmeti<br />

veren iki ilahiyat fakültesi bulunmaktadır.<br />

Bunlardan birisi<br />

başkent Bişkek’teki Oş Devlet<br />

Üniversitesi'ne bağlı Araşan İlahiyat<br />

Fakültesi, diğeri ise yine<br />

Oş Devlet Üniversitesi'ne<br />

bağlı Oş şehrindeki İlahiyat<br />

Fakültesi’dir. Oş İlahiyat<br />

Fakültesi 1993 yılında<br />

Oş Devlet Üniversitesi<br />

ile Ankara Üniversitesi<br />

arasında, “Akademik ve<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

11<br />

gündem


gündem<br />

Kültürel İşbirliği Protokolü”nün<br />

imzalanmasıyla kurulmuştur. Oş<br />

İlahiyat Fakültesi’ni finanse ve<br />

koordine eden Türkiye <strong>Diyanet</strong><br />

Vakfı olmuştur.<br />

Oş İlahiyat Fakültesi’nin eğitim<br />

süresi 5 yıldır. Öğrenciler bu<br />

süre içinde bir yıl Türkiye’de<br />

hazırlık sınıfı okumaktadırlar.<br />

Oş İlahiyat Fakültesi’nde temel<br />

ilâhiyat dersleri itibariyle Ankara<br />

İlâhiyat Fakültesi programının<br />

aynısı uygulanmaktadır.<br />

Oş İlahiyat Fakültesi 1997-1998<br />

öğretim yılında ilk mezunlarını<br />

vermiştir. Fakülteden mezun<br />

olup yapılan sınavlarda başarılı<br />

olan öğrenciler, lisansüstü eğitim<br />

için tekrar Türkiye’ye gönderilmektedir.<br />

Lisansüstü eğitim<br />

sırasında öğrencilerin giderleri<br />

Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı tarafından<br />

karşılanmaktadır. (Pay, Salih, Oş<br />

İlahiyat Fakültesi ve Öğrencileri Üzerine<br />

Bazı Tespitler ve Değerlendirmeler,<br />

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi<br />

Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2008, s. 110)<br />

2006 yılı itibariyle Kırgızistan’da<br />

din eğitimi veren 8 İslam Enstitüsü<br />

ve 49 medrese bulunmaktadır.<br />

Medreselerin kuruluş<br />

amacı, Kırgızistan halkından<br />

isteyenlere din eğitimi vermek,<br />

cami ve mescitlerde görev yapacak<br />

imam-hatip yetiştirmektir.<br />

Medreselerden mezun olan<br />

öğrencilerin başarılı olanlarının<br />

bir kısmı medreselerde hocalık<br />

görevini yürütmektedirler.<br />

Bağımsızlık sonrasında ülke genelinde,<br />

özellikle Kırgızistan’ın<br />

güney bölgesinde dine yönelme<br />

çerçevesinde cami ve mescitlerin<br />

sayısı giderek artmıştır.<br />

Nitekim 1991 yılında ülkenin<br />

tamamındaki mescit sayısı 39<br />

iken, 2006 yılı itibariyle bu sayı<br />

2.000’i geçmiştir.<br />

Kırgızlar ibadet yerleri için cami<br />

kavramından ziyade tek katlı<br />

12<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

olarak inşa edilen mescit kavramını<br />

(meçit) kullanmaktadırlar.<br />

Mescitlerde çocuklara Kur’an-ı<br />

Kerim ve temel dinî bilgiler<br />

öğretilmektedir. Bu bilgileri<br />

erkeklere imamlar öğretirken,<br />

kızlara ise ‘atinça’ denilen bayan<br />

görevliler vermektedir. (Yılmaz,<br />

“Kırgızistan’da Misyonerlik ve Din Eğitimi”,<br />

Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat<br />

Fakültesi Dergisi, c. XI, sy. 1, Sivas<br />

2007, s. 116)<br />

Kırgız halkının eğitim, kültür,<br />

ibadet ve ahlak yönünden bilgilenmesinde<br />

mescit ve camilerin<br />

rolü büyüktür. Halka ulaşmak<br />

açısından Cuma namazı, hutbeler<br />

ve vaazlar da oldukça önemlidir.<br />

Kırgızistan’da hutbeler<br />

Arapça okunmakta, ancak Cuma<br />

ve Bayram vaazları halkın dilinde<br />

yapılmaktadır.<br />

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından<br />

sonra Kırgızistan halkı,<br />

geçmişte mahrum kaldığı din<br />

eğitimi ihtiyacını karşılama arayışına<br />

girmiştir. Bağımsızlığa<br />

kavuşmasından itibaren pek çok<br />

etnik unsurun ortak vatanı olan<br />

Kırgızistan'ın, tarihte kader birliği<br />

yaptığı ülkelerle ve şu anki<br />

komşularıyla ilişkileri nedeniyle<br />

zengin bir tarihi birikim ve dinî/<br />

kültürel dokuya sahip olduğu<br />

söylenebilir. Ancak dinî/kültürel<br />

doku açısından sahip olunan<br />

bu zenginlik, devletin yeniden<br />

yapılandırılmasında ve bu yapılandırma<br />

içerisinde din eğitiminin<br />

konumlandırılmasında karar<br />

almayı güçleştirmektedir.<br />

Ülkede dinî problemlerin çözülmesinde<br />

devletin kontrol ve<br />

desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.<br />

Bu çerçevede devlet ile din kurumları<br />

arasında yeni ilişkilerin<br />

kurulması gerekmektedir. Bu<br />

husus din eğitim kurumlarının<br />

yeniden şekillenmesi zorunluluğunu<br />

ortaya çıkarmaktadır.


Kırgızistan’da Dinî<br />

Hayat<br />

Fahri Sağlık<br />

Din Hizmetleri Müşaviri<br />

Bağımsızlıklarına kavuştukları ilk yıllarda camilerdeki cemaatin,<br />

namaz kılanların, oruç tutanların, zekât verenlerin, kurban<br />

kesenlerin, hacca gidenlerin sayısı çok az iken şimdi önemli<br />

bir artışın olduğu, cuma günleri camilerin avlularının dahi dolup<br />

yollara taştığı, bir bayram namazında karın üstünde 50-60<br />

bin kişinin namaz kıldığı, zekâtını verenlerin, oruç tutanların,<br />

kurban kesenlerin, hacca gidenlerin çoğaldığı gözlenmektedir.<br />

Kırgızistan 31 Ağustos 1991 yılında<br />

bağımsızlığına kavuştuktan<br />

sonra dinî hayattaki zayıflık ve<br />

bilgi eksikliğini giderebilmek için<br />

süratle adımlar atılmaya başlanmış,<br />

bu alanda düzenlemeler<br />

yapmak üzere “Din Komisyonu<br />

<strong>Başkanlığı</strong>” ve “Kırgızistan Müslümanları<br />

Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong>”<br />

adında kurumlar oluşturulmuştur.<br />

A- Dinî Kurum ve Kuruluşlar<br />

Kırgızistan’da dinî alanda hizmet<br />

vermekte olan iki teşkilat vardır.<br />

1) Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong><br />

2) Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />

İdaresi <strong>Başkanlığı</strong> (Müftülük)<br />

1) Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong><br />

Din Komisyonu <strong>Başkanlığı</strong> devletin<br />

resmî organıdır. Genel idare<br />

içerisinde yer almaktadır. Başbakanlığa<br />

bağlıdır. 9 üyesi vardır.<br />

Komisyon Başkanı Müslümandır.<br />

Başkan Yardımcısı Hıristyandır.<br />

Diğer üyeler aralarında görev<br />

taksimi yapmışlardır.<br />

Başkan ve üyeler Başbakan tarafından<br />

atanırlar.<br />

Ağustos 2010 - 136 13


gündem<br />

Görevleri<br />

- Bütün dinleri koordine eder,<br />

- Müftülük ve devlet kademeleri<br />

arasında köprü vazifesi görür,<br />

- Din eğitimi kurumlarının açılmasına,<br />

- Din eğitiminde görev alan öğretmenlerin<br />

çalışmalarına,<br />

- Mabetlerin ibadete açılmasına,<br />

- Çeşitli dine mensup görevlilerin<br />

çalışmalarına izin verir.<br />

2) Kırgızistan Müslümanları<br />

Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />

(Müftülük)<br />

Genel idare içerisinde yer almamaktadır.<br />

Tamamen kendine<br />

has özerk bir kurumdur. Başta<br />

Dinî İdare Başkanı Müftü olmak<br />

üzere hiçbir din görevlisi devletten<br />

maaş almamaktadır.<br />

K.M.D.İ. Başkanı Müftü seçimle<br />

gelmektedir.<br />

Seçilme usulü şöyledir:<br />

Bölge il ve ilçelerden belirlenen<br />

200 delege vardır. Bu delegeler<br />

“Kurultay”ı oluştururlar.<br />

“Kurultay”da 25 kişiden oluşan<br />

“Ulemalar Keneşi”ni seçer.<br />

“Ulemalar Keneşi”de K.M.D.İ.<br />

Başkanı olan Müftüyü seçerler.<br />

Bu kurul her zaman Müftüyü<br />

görevden almaya ve seçmeye<br />

14<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

yetkilidir. Aralarında herhangi<br />

bir uyuşmazlık olursa mahkemeye<br />

başvururlar.<br />

Diğer taraftan Dinî İdare'de görev<br />

alacak olan bütün görevlileri<br />

Müftü tayin eder.<br />

Dinî İdare <strong>Başkanlığı</strong>nın Görevi:<br />

İslam dininin itikat, ibadet ve<br />

ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek,<br />

din konusunda toplumu<br />

aydınlatmak, ibadet yerlerini ve<br />

din eğitimini yürütmek ve yönetmektir.<br />

K.M.D.İ. <strong>Başkanlığı</strong> merkez ve<br />

taşra kuruluşundan oluşmaktadır.<br />

2.500 çalışan görevlisi<br />

vardır.<br />

K.M.D.İ. <strong>Başkanlığı</strong>nın Birimleri:<br />

1) Fetva bölümü<br />

2) Mescit, Medrese ve İslam<br />

Enstitüsü bölümü<br />

3) Dış <strong>İşleri</strong> bölümü<br />

4) Enformasyon bölümü<br />

5) Davet bölümü<br />

Taşra Teşkilatı<br />

Kırgızistan’da 7 bölge vardır.<br />

Her bir bölgenin bir Kadısı (müftüsü)<br />

bulunmaktadır, bunlar bölgelerinde<br />

Dinî İdare <strong>Başkanlığı</strong>nı<br />

temsil ederler. Bölge kadıları<br />

bölgelerindeki din hizmetlerini,<br />

din eğitimini yönetir ve denetlerler.<br />

İlçelerde kadılık yoktur. İlçenin<br />

en büyük camisinin İmam Hatibi<br />

Kadı Yardımcısı olarak görev<br />

yapmaktadır. Kırgızistan’da<br />

2.000’e yakın cami vardır ve<br />

aynı sayıda da görevli bulunmaktadır.<br />

B- Din Eğitimi<br />

Sovyetler Birliğinin dağılmasından<br />

sonra 1991 yılında istiklaline<br />

kavuşan Kırgızistan Cumhuriyeti<br />

Devleti birçok sorunlarla karşı<br />

karşıya kalmıştır. Bunlardan<br />

biri de, uzun yıllar Sovyetlerin<br />

eğitim ve öğretimini yasakladığı<br />

dinlerini yeniden öğrenme ihtiyacını<br />

duymalarıdır.<br />

Kırgızistan’daki dinî hayat her<br />

geçen gün canlanmaktadır.<br />

Soydaşlarımızın büyük bir iştiyak<br />

içerisinde dinlerini öğrenme<br />

ve ibadetlerini yerine getirme<br />

gayreti içerisinde oldukları görülmektedir.<br />

Bağımsızlıklarına<br />

kavuştukları ilk yıllarda camilerdeki<br />

cemaatin, namaz kılanların,<br />

oruç tutanların, zekât verenlerin,<br />

kurban kesenlerin, hacca<br />

gidenlerin sayısı çok az iken<br />

şimdi önemli bir artışın olduğu,<br />

cuma günleri camilerin avlularının<br />

dahi dolup yollara taştığı,<br />

bir bayram namazında karın<br />

üstünde 50-60 bin kişinin namaz<br />

kıldığı, zekâtını verenlerin, oruç<br />

tutanların, kurban kesenlerin,<br />

hacca gidenlerin çoğaldığı gözlenmektedir.<br />

Halkta böyle bir<br />

potansiyel vardır. Medreseler ve<br />

İslam enstitüleri yeterli alt yapıya<br />

ve iyi yetiştirilmiş kadrolara<br />

sahip olmadıkları için çağdaş bir<br />

eğitim yapılamamaktadır. Din<br />

hizmetinde görev alanlar Sovyet<br />

döneminde yetiştirilmiş mollalar<br />

veya çeşitli ülkelerde okumuş<br />

kimselerden oluşur.<br />

Kırgızistan’daki Dinî İdare ve din<br />

eğitimi genel idare içerisinde yer<br />

almamaktadır. Tamamen kendi


ne has özel bir kurumdur. Başta<br />

Dinî İdare Başkanı Müftü olmak<br />

üzere hiçbir din görevlisi ve din<br />

eğitiminde görev alan öğretmenlere<br />

devlet maaş vermemektedir.<br />

Bu yüzden dinî idare<br />

mevzuat, sağlam malî kaynak,<br />

tecrübeli yönetici ve yeterli din<br />

görevlisinden yoksundur. Bunun<br />

için de din hizmetleri ve din<br />

eğitimi değişik ülkelerden gelen<br />

çeşitli dinî görüşlere sahip grupların<br />

sponsorluğunda yürütülmektedir.<br />

Böylece halk arasında<br />

farklı görüş ve anlayışta gruplar<br />

oluşmakta ve bölünmelere sebep<br />

olmaktadır. Dinin gayesi<br />

birlik, beraberlik, dayanışma,<br />

sevgi, saygı, barış, hoşgörü olması<br />

gerekirken maalesef bunlar<br />

sağlanamamaktadır.<br />

Bu açığı bir nebze olsun kapatabilmek<br />

için <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />

<strong>Başkanlığı</strong> ve Türkiye <strong>Diyanet</strong><br />

Vakfı ile Kırgızistan Oş Devlet<br />

Üniversitesi yetkilileri arasında<br />

imzalanan protokolle 1993-1994<br />

eğitim öğretim yılında adı geçen<br />

Üniversite bünyesinde bir İlahiyat<br />

Fakültesi açılmıştır. Fakülte,<br />

idari ve eğitim bölümü, yurt ve<br />

lojmanlardan oluşmaktadır. Fakülte<br />

bahçesinde yapılan cami<br />

24 Kasım 2005 tarihinde ibadete<br />

açılmış olup hizmete devam<br />

etmektedir. 2000-2001 eğitim<br />

öğretim yılında da aynı Üniversiteye<br />

bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü<br />

bünyesinde Bişkek’in banliyösü<br />

Araşan’da Araşan İlahiyat<br />

Fakültesi açılarak eğitim öğretime<br />

başlanmış ve hâlâ devam<br />

etmektedir. Her iki fakültede<br />

200’er öğrenci öğrenim görmekte<br />

olup, geleceğin din görevlileri<br />

yetiştirilmeye çalışılmaktadır.<br />

C- Dinî Bayramlar ve Günler<br />

Ramazan ve Teravih<br />

Namazları<br />

Kırgızlar Ramazan ayına gere-<br />

ken hürmet ve tazimi göstermektedirler.<br />

Halkın çoğunluğu<br />

oruçlarını tutmakta, akşam<br />

teravih namazlarına gitmektedir.<br />

Şehirlerde merkezî birkaç camide<br />

teravih hatimle kılınmaktadır.<br />

Ramazan Bayramı<br />

Kırgızistan’da ramazan bayramına<br />

büyük ilgi vardır. Bayram<br />

hazırlıkları bir hafta önceden<br />

başlar. Bayram namazına erken<br />

gelip vaaz dinlenir. Namaz kılındıktan<br />

sonra topluca mezarlıklar<br />

ziyaret edilir.<br />

Mezarlıktan dönülünce yakınlarından<br />

yeni vefat eden birisi<br />

varsa evi ziyaret edilip Kur’an<br />

okunur ve yemek yenilir. Köyün<br />

en yaşlıları mutlaka ziyaret<br />

edilir. Bazıları da birinci ve<br />

ikinci gün evinde Kur’an okutup<br />

yemek verir. Bayramda misafirlere<br />

ikram etmek üzere değişik<br />

yiyecek ve içecekler hazırlanır.<br />

Bayram günü sabah herkes<br />

erkenden kalkar. Yeni elbiseler<br />

giyilir. Erkekler bayram namazına<br />

giderken kadınlar da gelecek<br />

Ağustos 2010 - 136 15<br />

gündem


gündem<br />

misafir için bayram sofrası hazırlar.<br />

Namazdan sonra bayramlaşma<br />

başlar. Daha sonra bayram<br />

ziyaretleri başlar. Büyükler<br />

ziyaret edilerek elleri öpülür ve<br />

duaları alınır. Bayram sofraları<br />

akşama kadar devam eder.<br />

Gelen misafirler derhal sofraya<br />

davet edilir, yenilip içildikten<br />

sonra hane sahibi için dua yapılır.<br />

Bu ziyaretler gün boyunca<br />

devam eder.<br />

İkindi namazı cemaatle kılındıktan<br />

sonra imam, bütün cemaat<br />

adına yılın tamamının bayram<br />

günü gibi barış ve hoşnutluk<br />

içinde geçmesi için dua eder ve<br />

böylece bir ramazan ve ramazan<br />

bayramı uğurlanmış olur.<br />

Kurban Bayramı<br />

Kırgızistan’da bayramlar büyük<br />

bir coşku ve sevinç içerisinde<br />

kutlanır. Birkaç gün öncesinden<br />

hazırlıklar başlar. Büyük şehirlerin<br />

dışında köy ve kasabalarda<br />

yörenin ileri gelen zenginleri<br />

yedi ayrı caddeye Bozüy (çadır)<br />

kurarlar.<br />

Bunun anlamı, kurban kesebilen<br />

kimseler olarak yedi ayrı<br />

yerde bayramlaşmak için gelen<br />

insanlara yemek vermektir.<br />

Kırgızistan’da kurban kesenlerin<br />

sayısı azdır. Kesmeyenler kesenleri<br />

ziyaret ederek bayramlaşırlar.<br />

Ziyarette en az 7 çadır<br />

(Bozüy) dolaşılır.<br />

Bişkek’te Bayram Namazı<br />

Bişkek’te bayram namazları<br />

sadece camilerde değil aynı<br />

zamanda Ala-Too meydanda da<br />

kılınıyor. 1993 yılından itibaren<br />

bu bir gelenek hâline gelmiştir,<br />

Kırgızistan’da sadece Bişkek’e<br />

mahsus. Bayram namazına<br />

Cumhurbaşkanını temsilen Genel<br />

Sekreter, üst düzey yöneticiler<br />

ve isteyen Büyükelçiler de<br />

katılıyor.<br />

16<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Müftülük namaz için gerekli<br />

hazırlıkları yapıyor. Bayram<br />

namazını basın ve televizyonlar<br />

naklen veriyorlar.<br />

Halk meydanda kılınan bayram<br />

namazına büyük bir ilgi gösteriyor.<br />

Camilerde kılma yerine<br />

meydanda kılmayı tercih ediyorlar.<br />

Hava sıcaklığının eksinin altında<br />

olmasına rağmen uzak semtlerden<br />

imkânlar ölçüsünde kimileri<br />

özel arabalarıyla, kimileri şehir<br />

otobüsleri ve dolmuşlarla, kimileri<br />

de yürüyerek geliyorlar. Namaz<br />

vaktine 1 saat kala sabahın<br />

erken saatinde Bişkek sokak ve<br />

caddelerinde büyük bir hareketlilik<br />

oluyor. Küçük, büyük, genç,<br />

yaşlı adeta koşuyor meydana.<br />

Tahminen 60.000’nin üzerinde<br />

büyük bir cemaat toplanıyor.<br />

Seccadesini soğuk betonun üzerine<br />

seren saf tutarak oturuyor<br />

ve namaz vaktini bekliyor. Gerçekten<br />

heyecan verici bir manzara,<br />

görmeye değer bir tablo,<br />

gözler nemleniyor bu manzara<br />

karşısında.<br />

Bayramın manası olan sevinç,<br />

neşe, barış, kardeşlik, birlik ve<br />

beraberlik, sevgi, saygı bütün<br />

ihtişamıyla tecelli ediyor bu<br />

meydanda.<br />

Namaz vaktine yarım saat kala<br />

Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />

İdaresi Başkanı, Müftü, bayram<br />

vaazını yapıyor ve protokol konuşmalarına<br />

geçiliyor.<br />

Protokol konuşmalarından sonra<br />

Müftü tarafından namaz kıldırılıyor<br />

ve hutbe okunuyor, yapılan<br />

uzun bir dua ile bayram namazı<br />

sona eriyor.<br />

Ahıska Türklerinde<br />

Ramazan ve Bayram<br />

Kırgızistan’da Ahıska Türkleri<br />

eski Osmanlı âdet ve geleneklerinin<br />

bir kısmını sürdürüyorlar.<br />

Bunlardan bir tanesi de eve<br />

gelen misafire yemek öncesi ve<br />

sonrası leğen ve ibrik getirerek<br />

ellerine su dökmeleri ve peşkir<br />

sunmalarıdır.<br />

Diğeri ise ramazan ayında toplu<br />

iftar verilmesidir.<br />

Ramazan ayı girmeden bir hafta<br />

önce kadınlar evleri temizler.<br />

Yeni kullanılmamış desenli halılarını<br />

odalara sererler. Sandıklarda<br />

sakladıkları çeşitli renklerden<br />

oluşan elbiselerini giyerler.<br />

Erkekler ise ramazan ayının yaklaşmasıyla<br />

beraber kendilerine<br />

biraz daha çeki düzen vererek<br />

ramazana merhaba derler.<br />

Cami olan yerlerde camilerde,<br />

cami olmayan yerlerde ise bir<br />

evi mescit hâline getirerek ramazanın<br />

ilk teravih namazına<br />

heyecan ve coşku içinde merhaba<br />

derler.<br />

Ramazan ayı boyunca ihtiyarlar,<br />

gençler, çocuklar ve kadınlar camiye<br />

teravih namazına koşarlar.<br />

İmamın vaazını can kulağıyla<br />

dinlerler.<br />

Cuma Namazı<br />

Cuma günleri camiler dolup taşmakta,<br />

cami bahçesine seccadeler<br />

serilerek namaz kılınmaktadır.<br />

Cemaatin çoğunluğunu<br />

gençlerin oluşturması geleceğe<br />

ümitle bakmamıza vesile olmaktadır.<br />

Kırgızların Aile Yapısı<br />

Büyük şehirlerde çoğunlukla<br />

çekirdek aileye benzer bir aile<br />

yapısı vardır. Kırsal kesimde ise<br />

ataerkil aile hakimdir. Daha tutucu<br />

ve gelenekleri ayakta tutan<br />

bir yapıya sahiptir. Birbirlerine<br />

saygı ve sevgilerini eksik etmezler.<br />

Ailede inisiyatif genelde<br />

kadının elindedir. Çocukların<br />

geleceğini belirleme hususunda<br />

annenin görüşü geçerlidir.


Kırgızistan Cumhuriyeti<br />

ve Kırgızistan’la Dinî<br />

Alanda İşbirliğimiz<br />

Kemal Hakkı Kılıç<br />

DİB Avrasya Ülkeleri Şubesi Müdürü<br />

Ramazan aylarında da bugüne kadar 74 din görevlisi gönderilmiştir.<br />

Kırgız soydaşlarımızın kısa ve uzun vadeli din<br />

hizmetlerini göz önünde tutan <strong>Başkanlığı</strong>mız beliren bu<br />

ihtiyacı karşılamak üzere başlangıcından bugüne kadar<br />

Kur’an Kursu, İmam-Hatip Lisesi, İlahiyat Fakültesi, Yüksek<br />

Lisans, Doktora ve Mahalli Din görevlilerinin eğitilmesi<br />

amacıyla ülkemize 1900 civarında öğrenci getirilmiş ve<br />

hizmet içi eğitim kursuna alınmıştır.<br />

Kırgızistan Cumhuriyeti; kuzeyde<br />

Kazakistan, batıda Özbekistan,<br />

güneyde Tacikistan, doğu ve<br />

güney doğuda Çin Halk Cumhuriyeti<br />

ile çevrilmiş olup, Başkenti<br />

Bişkek’tir. Kırgızistan’ın<br />

nüfusu 5.315.850, yüzölçümü<br />

ise 198.500 km² dir. Önemli<br />

şehirleri; Oş, Narin, Celalabad,<br />

Tokmok, Çolpanata, Karakol,<br />

Karabalta, Koçkor vb. dir.<br />

Kırgızistan Cumhuriyeti; 15 Aralık<br />

1990 tarihinde egemenliğine,<br />

31 Ağustos 1991 tarihinde de<br />

bağımsızlığına kavuşmuştur.<br />

Ancak, üzülerek söylemek gerekir<br />

ki, ülkedeki gelir dağılımındaki<br />

dengesizlik, demokrasinin<br />

iyi işlememesi, yolsuzlukların<br />

ve adam kayırmaların bir türlü<br />

önüne geçilememesi sebebiyle<br />

tarihte dünyaya yön veren ilimlerin<br />

geliştiği ve ilim adamlarının<br />

yetiştiği Fergana Vadisi’nin bu<br />

güzel ülkesi, maalesef bir türlü<br />

istikrara kavuşamamıştır. Çünkü,<br />

Ağustos 2010 - 136 17


gündem<br />

bağımsızlıkla beraber Cumhurbaşkanı<br />

olan Askar Akayev,<br />

2005 senesinde yukarıda belirtilen<br />

sebepler nedeniyle halkın<br />

ayaklanması neticesinde en yakın<br />

arkadaşları (Başbakan Kurmanbeg<br />

Bakıyev ve Dışişleri Bakanı<br />

Roza Otunbayeva) tarafından<br />

görevinden uzaklaştırılmış<br />

ve ülkesini terk etmek mecburiyetinde<br />

kalmıştır. Ülkeyi istikrara<br />

kavuşturmak, yolsuzluklara ve<br />

kayırmalara son vermek, insanca<br />

ve hakca bir düzen kurmak<br />

amacıyla Cumhurbaşkanlığını<br />

üstlenen Kurmanbeg Bakıyev<br />

de maalesef beş sene sonra<br />

2010 yılı Şubat ayında yine aynı<br />

gerekçelerle halkın ayaklanması<br />

sonucunda görevden uzaklaştırılmış<br />

ve selefi gibi o da ülkesini<br />

terk etmek zorunda kalmıştır.<br />

Ancak, bu defa da geçmiş hükümetlerde<br />

görev almış olan<br />

Roza Otunbayeva'nın Cumhurbaşkanlığına<br />

getirilmesine rağmen<br />

ülkede istikrar sağlanamamış<br />

ve etnik çatışmaların önüne<br />

bir türlü geçilememiştir.<br />

Orta Asya’nın bu en küçük Türk<br />

Cumhuriyeti’nde bu ayaklanmalar<br />

hem cana hem de mala<br />

malolmaktadır. Çünkü, birinci<br />

halk ayaklanması ve yönetim<br />

değişikliği sırasında yüzlerce<br />

Kırgız kardeşimiz hayatını kaybetmiş,<br />

ayrıca çok sayıda Türk<br />

ve Kırgız işyeri, devlet dairesi ve<br />

evler yağmalanmıştır. Bu defaki<br />

halk ayaklanması ve yönetim<br />

değişikliği sırasında ise yine çok<br />

sayıda Kırgız soydaşımız hayatını<br />

kaybetmiş, iş yerleri ve devlet<br />

daireleri yağmalanmıştır.<br />

Öbür taraftan ilk defa Stalin döneminden<br />

beri Kırgızistan’da yaşayan<br />

Ahıska Türklerine yönelik<br />

bir saldırı ve yağmalama olayı<br />

gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yine<br />

hiç arzu edilmeyen Kırgız-Özbek<br />

18<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

kavgası körüklenmiş, yüzlerce<br />

Özbek kardeşimiz öldürülmüş,<br />

binlercesi yaralanmış ve yüz binlercesi<br />

Özbekistan’a göç etmek<br />

zorunda kalmıştır. Özellikle Oş<br />

ve Celalabad şehirlerinde meydana<br />

gelen çatışmalar nedeniyle<br />

bu şehirlerde bulunan vatandaşlarımızın<br />

da can emniyetlerini<br />

sağlamak amacıyla uçaklar gönderilmiş<br />

ve ülkemize gelmeleri<br />

sağlanmıştır. Türk Kızılay’ınca<br />

uçaklar dolusu yardım gönderilmiş<br />

ancak, Kırgız Kızılayı bu<br />

yardımların Türk Kızılayınca<br />

dağıtımını engellemiştir. Buna<br />

rağmen Cumhurbaşkanımız<br />

sayın Abdullah Gül, yaraların<br />

sarılması amacıyla Kırgızistan’a<br />

15-20 milyon ABD Doları yardım<br />

yapılacağını belirtmiş, BM’ce de<br />

gereğinin yapılacağı açıklaması<br />

yapılmıştır. Ata yurdumuzdaki<br />

bu istikrarsızlık ve kargaşa dileriz<br />

en kısa zamanda son bulur.<br />

Çünkü, küçük bir ülkede görülen<br />

bu etnik kıvılcım ateşinin diğer<br />

kardeş ülkelere de sıçramadan<br />

ve tehlikeli bir boyuta ulaşmadan<br />

en kısa sürede sönmesi en<br />

içten gelen arzumuzdur. Dileriz<br />

bu ilk ve son olur. Dünyanın en<br />

uzun (60 bin beyit) Manas Destanı<br />

gibi muazzam yazılı bir destana<br />

ve Cengiz Aytmatov gibi<br />

Nobel ödüllü bir yazara sahip<br />

ve Maveraü’n-Nehir ve Fergana<br />

Vadisi’nin manevi atmosferi içinde<br />

yer alan Kardeş ve soydaş<br />

Kırgızistan’a bu görüntüler hiç<br />

de yakışmıyor.<br />

Kırgızistan’da konuşulan dil,<br />

Türk dil ailesine bağlı olan<br />

Kırgızca olup, para birimi ise<br />

Som’dur.<br />

Etnik yapıya gelince; ülke nüfusunun<br />

%66.3’ü Kırgız, %13.7’si<br />

Özbek, %11’i Rus ve %9’u ise<br />

diğer 30 etnik grubu oluşturmaktadır.<br />

Nüfusun %84’ü Müs-<br />

lüman, %15’i Hıristiyan ve %1’i<br />

ise diğer din mensuplarından<br />

meydana gelmektedir.<br />

Kırgızistan’da da diğer Türk<br />

Cumhuriyetlerinde olduğu gibi<br />

Din <strong>İşleri</strong>yle ilgili iki kurum bulunmaktadır.<br />

Bunlardan birisi bir<br />

devlet kurumu olan ve ülkede<br />

bulunan bütün dinî faaliyetleri<br />

kontrol eden Devlet Din Ajansı<br />

<strong>Başkanlığı</strong>, diğeri ise Kırgızistan<br />

Müslümanları Dinî İdaresi<br />

<strong>Başkanlığı</strong>’dır.<br />

Kırgızistan Müslümanları<br />

Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />

1996 senesinde kurulan Kırgızistan<br />

Müslümanları Dinî İdaresi<br />

<strong>Başkanlığı</strong>’nın ilk başkanı Kimsenbay<br />

Abdurrahmanov, daha<br />

sonra ise bu görevi uzun yıllar<br />

Muratali Hacı Cumanov yürütmüş,<br />

ihtilalden sonra birkaç kişi<br />

bu makama getirilip sonra uzaklaştırılmıştır.<br />

Şimdi Dinî İdarenin<br />

başında Ruslan Cumagulov<br />

bulunmaktadır. Ülkede bulunan<br />

iki bin kadar cami ve bir o kadar<br />

da din görevlisinin bağlı olduğu<br />

ve genellikle cami hizmetleriyle<br />

ilgilenen <strong>Başkanlığı</strong>n gelirleri<br />

camilerden elde edilmekte ve<br />

din görevlilerine de bu gelirlerden<br />

ücret ödenmektedir. Devlet<br />

bütçesinden ise herhangi bir<br />

ödenek tahsis edilmemektedir.<br />

Kırgızistan Devlet Din Ajansı<br />

<strong>Başkanlığı</strong><br />

1996 senesinde kurulan Devlet<br />

Din Ajansı’nın <strong>Başkanlığı</strong>nı<br />

önce Jolbors Jorobekov, sonra<br />

Latifcan Sagınbayev yürütmüş,<br />

daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı<br />

da yapmış olan Kanıbeg Osman<br />

Osmanaliyev bu görevde<br />

bulunmuş, şimdi ise bu göreve<br />

Bolotbek Abdurahmanov getirilmiştir.<br />

Bu kurum ise; devletin<br />

din ile ilgili işlerini planlamakta,<br />

düzenlemekte ve hangi din ile


ilgili faaliyet olursa olsun bu kurum<br />

izin vermekte ve okullarda<br />

okutulacak din dersleri ile ilgili<br />

düzenlemeleri ve çalışmaları da<br />

yapmaktadır.<br />

<strong>Başkanlığı</strong>mızca Sunulan<br />

Hizmetler<br />

A- Din Hizmetleri<br />

- Kırgız soydaşlarımıza daha<br />

etkin, verimli ve koordineli bir<br />

hizmet sunulabilmesi amacıyla<br />

öncelikle bu ülkede bir Din<br />

Hizmetleri Müşavirliği ihdas<br />

edilmiş ve Dini Yayınlar Dairesi<br />

Başkanı Orhan Balcı atanarak<br />

(1992-1996) görev yapmıştır.<br />

Daha sonra sırasıyla bu göreve<br />

Süleyman Coşkun (1996-2000),<br />

Mehmet Gürler (2002-2005) ve<br />

M. Şemsettin Ünal (2005-2009)<br />

atanmıştır. 15.09.2009 tarihinde<br />

bu göreve atanan Fahri Sağlık<br />

ise hâlen göreve devam etmektedir.<br />

-Kırgız soydaşlarımıza hizmet<br />

sunmak amacıyla bugüne kadar<br />

97 din görevlisi gönderilmiş<br />

olup, bu amaçla hâlen bu ülkede<br />

görev yapan 13 din görev-<br />

limiz bulunmaktadır. Ramazan<br />

aylarında da bugüne kadar 74<br />

din görevlisi gönderilmiştir.<br />

Ayrıca, Oş İlahiyat Fakültesi<br />

mezunlarından din hizmeti sunan<br />

otuz civarında mahalli din<br />

görevlisine maddi katkı sağlanmaktadır.<br />

B- Eğitim Hizmetleri<br />

-Kırgız soydaşlarımızın kısa ve<br />

uzun vadeli din hizmetlerini göz<br />

önünde tutan <strong>Başkanlığı</strong>mız<br />

beliren bu ihtiyacı karşılamak<br />

üzere başlangıcından bugüne<br />

kadar Kur’an Kursu, İmam-Hatip<br />

Lisesi, İlahiyat Fakültesi, Yüksek<br />

Lisans, Doktora ve Mahalli Din<br />

görevlilerinin eğitilmesi amacıyla<br />

ülkemize 1900 civarında öğrenci<br />

getirilmiş ve hizmet içi eğitim<br />

kursuna alınmıştır.<br />

-Kırgız soydaşlarımızın uzun<br />

soluklu ve kalıcı din hizmetleri<br />

ihtiyaçlarının karşılanması<br />

amacıyla Ankara Üniversitesi<br />

İlahiyat Fakültesi ve Oş Üniversitesi<br />

İşbirliği ile 1993-1994<br />

eğitim-öğretim yılında bir İlahiyat<br />

Fakültesi açılmıştır. Hazırlık<br />

sınıfı ülkemizde, diğer sınıfları<br />

Kırgızistan’da devam eden Fakülteden<br />

bugüne kadar 500<br />

civarında öğrenci mezun olmuştur.<br />

Her türlü masrafları Türkiye<br />

<strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca karşılanan<br />

Fakültede, mahalli öğretim görevlilerinin<br />

yanında ülkemizden<br />

gönderilen akademisyenler de<br />

görev yapmaktadır.<br />

C- Dinî Yayın Hizmetleri<br />

Kırgız soydaşlarımızın ihtiyaç<br />

duydukları ve talep ettikleri dinî<br />

yayın ihtiyaçlarının karşılanması<br />

amacıyla bağımsızlıklarından bugüne<br />

kadar başta Kur’an-ı Kerim<br />

ve Meali olmak üzere Kırgızca<br />

Kur’an Okumaya Giriş, Resimlerle<br />

Namaz Hocası, Siyer-i Nebi,<br />

Hatemü’l-Enbiya, Cep İlmihali,<br />

İslam'da Haramlar ve Büyük<br />

Günahlar, Mutluluk Yolu İslam,<br />

Çocuk Hikayeleri, Özet Olarak<br />

İslam, Tonton Nine, Masal<br />

Dünyasından Merhaba, İslam<br />

İnanç Esasları, <strong>Diyanet</strong> Avrasya<br />

Dergisi, <strong>Diyanet</strong> Takvimi,<br />

Dinimi-Kitabımı-Peygamberimi-<br />

İbadetlerimi ve Dualarımı Öğreniyorum<br />

vb. 700.000 civarında<br />

Ağustos 2010 - 136 19<br />

gündem


gündem<br />

dinî yayın, Kırgız soydaşlarımıza<br />

ücretsiz dağıtılmak üzere gönderilmiştir.<br />

D- Sosyal ve Kültürel<br />

Etkinlikler<br />

- Etleri ve yan ürünleri ihtiyaç<br />

sahiplerine dağıtılmak<br />

ve Oş Üniversitesi İlahiyat<br />

Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin<br />

yıllık et ihtiyaçlarının<br />

karşılanması amacıyla 1995 tarihinden<br />

2008 yılına kadar 3548<br />

adet, 2008 senesinde 400 ve<br />

2009 senesinde 600 adet Vekalet<br />

Yoluyla Kurban kestirilmiştir.<br />

- Kardeş Şehir Projesi kapsamında<br />

Çankırı ile Bişkek, Erzurum<br />

ile Talas, Şanlıurfa ile Oş,<br />

Karabük ile Narın ve Zonguldak<br />

ile Koçkar Kardeş Şehir olarak<br />

eşleştirilmiş ve bazı ihtiyaçları<br />

eşleştirilen bu illerimizin müftülüklerince<br />

karşılanmıştır.<br />

- Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca Koçkor<br />

şehrinde kubbeli-minareli bir<br />

cami ile Kur’an kursu, lojman,<br />

şadırvan vb. yaptırılmış ve 1996<br />

senesinde Kırgız soydaşlarımıza<br />

hediye edilmiştir.<br />

- Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı’nca<br />

Özgen Şehrinde medfun bulunan<br />

İmam Serahsi’nin Türbesi,<br />

yanında cami ve kütüphane<br />

yaptırılmakta olup, Kırgızistan’da<br />

meydana gelen gelişmeler nedeniyle<br />

yapımı henüz sonuçlandırılamamıştır.<br />

- Yine Türkiye <strong>Diyanet</strong> Vakfı ile<br />

beş Kardeş Şehir Müftülüğümüz<br />

20<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Başşehir Bişkek’te kubbeliminareli<br />

bir cami ile külliyesini<br />

yaptırmak üzere çalışmalara<br />

başlamış ancak, yukarıda zikredilen<br />

sebepten dolayı inşaatına<br />

henüz başlanamamıştır.<br />

- Oş İlahiyat Fakültesi öğretim<br />

elemanları için lojman temin<br />

edilmiş, buraların her türlü (gaz,<br />

elektrik, su vb.) ihtiyaçları karşılanmış<br />

ve hâlen de karşılanmaya<br />

devam edilmektedir.<br />

- Ayrıca Oş İlahiyat Fakültesi<br />

yanında da bir cami yaptırılarak<br />

öğrencilerle beraber soydaşlarımızın<br />

istifadesine sunulmuştur.<br />

Gelen-Giden Heyetler<br />

- 18-23 Mayıs 2004 tarihlerinde<br />

Oş İlahiyat Fakültesi’nce düzenlenen<br />

“Orta Asya’da İslam”<br />

konulu Uluslararası sempozyuma<br />

<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Başkanı Prof.<br />

Dr Ali Bardakoğlu ile Başkan<br />

Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet<br />

Görmez katılmıştır.<br />

- 19-24 Mayıs 2007 tarihlerindeki<br />

“Globalleşme Sürecinde Din<br />

Bilimleri-Ahlak Bilgisi” konulu<br />

sempozyumda Başkan Yardımcısı<br />

Prof. Dr. M. Şevki Aydın bir<br />

tebliğ sunmuştur.<br />

- Oş Üniversitesi Rektörü Muhtar<br />

Orozbekov ve Dinî İdare<br />

Başkanı 2007 ve 2010 tarihlerinde<br />

ülkemizi ve <strong>Başkanlığı</strong>mızı<br />

ziyaret etmiştir.<br />

- 15-19 Aralık 2008 tarihlerinde<br />

Kırgızistan Din Ajansı Başkanı<br />

Kanıbeg Osmanaliyev başkanlığındaki<br />

heyet ülkemize gelerek<br />

TBMM, Devlet Bakanlığı, MEB ve<br />

<strong>Başkanlığı</strong>mızı ziyaret ederek ülkelerinde<br />

uygulamayı düşündükleri<br />

din ile ilgili yasa çalışmaları<br />

konusunda resmî görüşmeler<br />

yapmışlardır.<br />

- Aynı amaçla kendilerine yardımcı<br />

olmak ve ülkemizin bu<br />

konudaki deneyimlerini kendi<br />

arzuları istikametinde paylaşmak<br />

amacıyla Başkan Yardımcısı<br />

Prof. Dr. M. Şevki Aydın, Din<br />

Öğretimi Genel Müdürü Prof. Dr.<br />

İrfan Aycan ve l. Hukuk Müşaviri<br />

Süleyman Duman’dan oluşan<br />

bir heyet Kırgızistan’ı ziyaret<br />

etmiştir.<br />

- Avrasya İslam Şûralarının tamamına<br />

Kırgızistan Dinî İdare<br />

Başkanları ile Devlet Din Ajansı<br />

Başkanları katılmış ve bu konuda<br />

iyi bir şûra üyeliği örneği<br />

sergilemişlerdir.<br />

- <strong>Başkanlığı</strong>mız ile Kırgızistan<br />

Müslümanları Dinî İdaresi <strong>Başkanlığı</strong><br />

arasında 14.05.2009 tarihinde<br />

28 maddelik Dinî Alanda<br />

İşbirliği Protokolü imzalanmıştır.<br />

Dost, kardeş ve soydaş Kırgızistan<br />

ve Kırgız kardeşlerimiz<br />

dileriz en kısa zamanda huzur<br />

ve istikrara kavuşur, uzun yıllar<br />

yabancı boyunduruğu altında<br />

kalmanın ezikliğinden ve zilletinden<br />

bir an önce kurtularak<br />

İslam kardeşliğinin asırlar ötesinden<br />

gelen sevecenliği ile<br />

sevgi ve barış ortamında gerçek<br />

manada benliğine dönmüş olur.<br />

Bu sayede de dış mihrakların<br />

kışkırtmalarından ve kurmuş<br />

oldukları tuzakların farkına vararak<br />

gerçek benliklerine dönerler.<br />

Böylece birikimlerini ve enerjilerini<br />

ülkelerinin, geleceklerinin ve<br />

çocuklarının refahı ve mutluluğu<br />

için harcarlar.


O Rab olduğundan dolayı,<br />

kulluk etmeye layık<br />

yegâne varlık kendisi<br />

olduğu için kulluk<br />

etmek, baş tâcı edilecek<br />

bir davranıştır. Bütün<br />

dünyevî ve uhrevî<br />

kaygıları bir kenara<br />

bırakarak O’na, O olduğu<br />

için kulluk etmek,<br />

ibadet etmek her şeyin<br />

üstündedir. Bu, kulluk<br />

şuurunun zirvesidir.<br />

Kul kendi kulluğunu<br />

idrak ederse, o zaman<br />

Rabbini en güzel şekilde<br />

tanımış olacak,<br />

gereken teslimiyeti de<br />

gösterecektir.<br />

din-düşünce-yorum<br />

Kulluk Bilinci<br />

Dr. Abdurrahman Altuntaş<br />

Hannover-Wunstorf Aksa Camii İmamı<br />

Kişinin kul olduğunu hiçbir zaman<br />

unutmaması başlı başına büyük bir<br />

öneme sahiptir. Niçin yaratıldığının,<br />

dünyaya hangi amaçla gönderildiğinin<br />

farkında olan kişiler için<br />

hayat daha anlamlıdır. Bu bilinçle<br />

hareket etmek aynı zamanda hayatı<br />

anlamak ve anlamlandırmak<br />

açısından önem arz eder. Yaşanan<br />

hayatın bir gün mutlaka sona<br />

ereceğini hesap eden ve buna<br />

göre güzel ve doğru davranışlar<br />

sergileyen kimseler doğru yolda<br />

olanlardır. Allah’a layık bir kul<br />

olarak bu dünyadan göçebilmek,<br />

inanan bir mümin için en büyük<br />

başarıdır. Zira ayette, “Ben cinleri<br />

ve insanları, ancak bana kulluk<br />

etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)<br />

buyrularak dünyadaki serüvenimizin<br />

amacı açıkça ortaya konulmaktadır.<br />

Bu açıdan iman edip arkasından<br />

salih amel işlemek, insanın<br />

dünya ve ahiret saadetini temin<br />

eden en değerli iki sermayedir.<br />

Hz. Yakup ölüm döşeğindeyken<br />

oğullarına kendisinden sonra kime<br />

kulluk edeceklerini sormuş, onlar<br />

da cevap olarak tek bir ilâh olan<br />

Allah’a kulluk edeceklerini belirtmişlerdir:<br />

“Yoksa Yakub'a ölüm<br />

geldiği zaman siz orada mı idiniz?<br />

O zaman (Yakup) oğullarına: Benden<br />

sonra kime kulluk edeceksiniz?<br />

demişti. Onlar: Senin ve ataların<br />

İbrahim, İsmail ve İshak'ın<br />

ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz;<br />

biz ancak O'na teslim olmuşuzdur,<br />

dediler." (Bakara, 133) Yine<br />

bu ayette bütün peygamberlerin<br />

gerçek manada Allah’a kulluk ettiklerini<br />

ve bu kulluğun gereği olan<br />

teslimiyeti gösterdiklerine şahit<br />

oluyoruz. Ayrıca kulluğun tek bir<br />

ilâh olan Allah’a yapılacağı önemle<br />

vurgulanmıştır.<br />

“De ki: Şüphesiz benim namazım,<br />

kurbanım, hayatım ve ölümüm<br />

hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.”<br />

(En’am, 162) Mümin için hayat<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

21


din-düşünce-yorum<br />

nasıl anlamlı ise, ölüm de anlamlıdır<br />

ve hiçbir zaman bir yok oluş<br />

değildir. Esasen yaşanılan dünya<br />

hayatı, ahiret hayatının bir<br />

tarlası konumundadır. Aslında<br />

ölüm, dünya hayatındaki amellerimizin<br />

karşılığını göreceğimiz bir<br />

başlangıç ve ebedî âlemin giriş<br />

noktasıdır. O açıdan ölüm aslında<br />

bir son değil, yeni bir hayatın<br />

başlangıcıdır.<br />

Hayatın bütün zorluklarına rağmen<br />

kulluk bilincini bir an bırakmayan<br />

ve bu şuurda ömrünü<br />

geçiren müminlerden Yüce Allah<br />

şöyle bahsetmektedir:<br />

“Allah’ın yüceltilmesine ve içlerinde<br />

adının anılmasına izin<br />

verdiği evlerde, hiçbir ticaretin<br />

ve hiçbir alışverişin, kendilerini,<br />

Allah’ı anmaktan, namazı<br />

kılmaktan, zekâtı vermekten<br />

alıkoymadığı birtakım adamlar,<br />

buralarda sabah akşam O’nu<br />

tespih ederler. Onlar, kalplerin<br />

ve gözlerin dikilip kalacağı bir<br />

günden korkarlar.” (Nûr, 36-37)<br />

Bu şekilde davranan insanlara,<br />

bire ondan yedi yüze kadar vaad<br />

edilen ecir ve sevaptan başka<br />

aynı zamanda, özelliği ve miktarı<br />

açıklanmayan, nasıl ve ne kadar<br />

olduğu hatırlara gelmeyen ilâhî<br />

nimetler, Allah (c.c.) tarafından<br />

kendilerine bağışlanacaktır. (Elmalılı<br />

Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an<br />

Dili, sad: İsmail Karaçam ve diğerleri,<br />

İstanbul, tsz, VI, 29)<br />

Yine ibadetin ve kulluğun bir<br />

ömür boyu yapılması gerektiği<br />

ayette şu şekilde ifade edilir:<br />

“Sen şimdi Rabbini hamd ile<br />

tesbih et ve secde edenlerden<br />

ol. Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye<br />

kadar Rabbine ibadet et!”<br />

(Hicr, 98-99) Ayet-i kerimesiyle<br />

Cenab-ı Hak, kâfirlerin alayları<br />

ve diğer kötü sözleri sebebiyle,<br />

Hz. Peygamber'in kalbinin daralmasını<br />

ortadan kaldırmak, onun<br />

22<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

teessürünü izale etmek istemiştir.<br />

Bu da tesbih ve namazla<br />

mümkün olur. Onun için kendisinin<br />

geleceğinden şüphe duyulmayan<br />

ölüm gelinceye kadar,<br />

insanoğlunun kulluğa ve ibadete<br />

secde ederek tevazu ile devam<br />

etmesi istenmektedir. (Mehmed<br />

Vehbi, Hulâsat’ül Beyân Fî Tefsîr’il<br />

Kur’an, İstanbul, tsz, VII, 2778)<br />

Hz. Mevlânâ, söz sultanlığı, zamanı<br />

aşmışlığı ve baş döndüren<br />

derinlikleriyle değil, kulluğuyla<br />

coşar ve şöyle haykırır: “Kul oldum,<br />

kul oldum, kul oldum! Ben<br />

Sana hizmette iki büklüm oldum.<br />

Kullar âzad olunca şâd olur; ben<br />

Sana kul olduğumdan dolayı şâd<br />

oldum.” Mevlânâ bu dizeleriyle<br />

kulluğun en yüksek mertebesinden<br />

hitapta bulunur. Yaratan'a<br />

teslimiyetin en büyük özgürlük<br />

ve bahtiyarlık olduğunu haykırırken,<br />

sevincini yürekten hissedenler<br />

açısından dünya hayatının<br />

daha bir anlamlı ve yaşanmaya<br />

değer olduğunu ifade eder.<br />

Mertebelerin en yükseği, cennet<br />

kaygısına ve cehennem korkusuna<br />

bağlı kalmadan sırf Allah için,<br />

O’nun rızasını kazanmak için<br />

kulluk edilmesidir. Bu manada<br />

Râbia el-Adeviyye'nin: “Ya Rab,<br />

kurb-i cemâline yemin ederim<br />

ki, ben Sana cehennem korkusu<br />

veya cennet arzu ve iştiyakıyla<br />

ibâdet etmedim… Ben, Sen, Sen<br />

olduğun için Sana ibâdet ettim.”<br />

sözleri oldukça manidardır! O<br />

Rab olduğundan dolayı, kulluk<br />

etmeye layık yegâne varlık kendisi<br />

olduğu için kulluk etmek,<br />

baş tâcı edilecek bir davranıştır.<br />

Bütün dünyevî ve uhrevî kaygıları<br />

bir kenara bırakarak O’na, O<br />

olduğu için kulluk etmek, ibadet<br />

etmek her şeyin üstündedir. Bu,<br />

kulluk şuurunun zirvesidir. Kul<br />

kendi kulluğunu idrak ederse, o<br />

zaman Rabbini en güzel şekilde<br />

tanımış olacak, gereken teslimiyeti<br />

de gösterecektir.<br />

Netice olarak yapılan kulluk<br />

sonucu, kişi bu dünyada yapmış<br />

olduğu en küçük bir iyiliğin<br />

mükâfatını da, en küçük kötülüğün<br />

cezasını da görecektir.<br />

(Zilzâl, 7-8)


Sabır, nefsin olumsuz<br />

duygu, düşünce<br />

ve fiillerini Allah’ın<br />

sevgi, rahmet ve affediciliğinin<br />

sıcaklığına<br />

hapsetmektir. Nefsin<br />

olumsuzluklarını ve<br />

kötülüklerini Rabbimizin<br />

rahmet, sevgi ve<br />

hoş görüsüyle etkisiz<br />

hâle getirmektir. Akla<br />

ve sağduyuya aykırı<br />

bütün hâl ve fiilleri,<br />

Rabb’in “Kerim, Latif<br />

ve Ğafûr” isimlerinin<br />

ilahî tecellileriyle eritmektir.<br />

Orucun Hediyesi: Sabır<br />

Esma Sayın Ekerim<br />

Orucun en önemli hediyelerinden<br />

biri, sabırdır. Oruç, acıyı yudum<br />

yudum içme sanatı olan sabrı<br />

bize öğretir. Bu sanatın öğrenilmesi<br />

için oruca ihtiyaç vardır.<br />

S-b-r kelimesinden türeyen sabır,<br />

hapsetmek manasına gelmektedir.<br />

Sabır, acı ve bağırma anında<br />

nefsi tutmaktır. Sabır üç çeşide<br />

ayrılır: Allah’ın yasakladığı şeylere<br />

girmeme hususunda sabır,<br />

Allah’a taat hususunda sabır,<br />

bütün bunlara sabretmede sabırdır.<br />

(İbn Manzur, Lisanü’l-Arap,<br />

Daru’s-Sadir, Beyrut, C. 4, s. 437-439;<br />

Cevheri, Sıhah, Daru’l-İlim li’l-Melayin,<br />

Beyrut, 1979, C. 3, s. 706)<br />

Sabır, sıkıntı anında nefsi tutmaktır.<br />

Arapça’da “sabertu eddabbe”<br />

cümlesinin manası aç olarak hayvanı<br />

hapsetmek ve tutmak olarak<br />

verilir. Bir başka tarife göre de<br />

sabır aklın ve Kur’anî prensiplerin<br />

çerçevesine göre nefsi tutmak<br />

olarak isimlendirilmiştir. “Sabera”<br />

kelimesine sabrı elde etmek<br />

için nefsin olumsuz istekleriyle<br />

mücadele manası verilmiştir. Bu<br />

yönüyle nefsin olumsuz istekleriyle<br />

mücadele en güzel hâliyle<br />

oruç tutarken yaşanır. Zaten<br />

“ıstabera” kelimesi sabrı, güçle<br />

gayretle yüklenmeyi ifade eder.<br />

Aynı kökten gelen “Sabûr” kelimesi<br />

sabra gücün yetmesini ifade<br />

eder. (Rağıb el-Isfahanî, el-Müfredât<br />

fi Garibi’l-Kur’ân, Kahraman Yayınları,<br />

İstanbul 1986, s. 404-405) “Sabûr”<br />

bu anlamıyla Allah’ın sıfatlarından<br />

bir sıfat olmuştur.<br />

Aslında sabır, nefsin olumsuz<br />

duygu, düşünce ve fiillerini<br />

Allah’ın sevgi, rahmet ve affediciliğinin<br />

sıcaklığına hapsetmektir.<br />

Nefsin olumsuzluklarını ve kötülüklerini<br />

Rabbimizin rahmet, sevgi<br />

ve hoş görüsüyle etkisiz hâle<br />

getirmektir. Akla ve sağduyuya<br />

aykırı bütün hâl ve fiilleri, Rabb’in<br />

“Kerim, Latif ve Ğafûr” isimlerinin<br />

ilahî tecellileriyle eritmektir.<br />

Bizler de, “Rabbim “Sabûr” ismin<br />

hürmetine nefsimizin şer odaklı<br />

hâllerini, Senin sevginin, lutfunun,<br />

ikramının ve affediciliğinin<br />

sıcaklığına hapsetmeyi bizlere<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

23


din-düşünce-yorum<br />

ikram eyle” diyerek manevî ve<br />

fiili duada bulunmalıyız. Oruç ile<br />

bu duayı hissedilen ve yaşanan<br />

bir hâle getirmeliyiz.<br />

Nefsin olumsuz duygularından<br />

öfkeyi ele alalım. Öfke ateşe<br />

benzer, öfke ateşine sabretmek,<br />

öfkeyi hapsetmektir. Öfke ateşini<br />

sabır fanusunun içine aldığımızda<br />

bizi yakmaz; ama sabır fanusunu<br />

kırarsak ateş bizi de çevreyi de<br />

yakar. Öfke ateşini, ibadet disipliniyle<br />

oruç sayesinde söndürürüz.<br />

Kur’an-ı Kerim’de sabır, hayırlı<br />

bir çabada ve mücadelede insanın<br />

karşılaşabileceği zorluklara,<br />

olumsuzluklara karşı dayanıklı<br />

olmayı, direnmeyi, metaneti,<br />

azmi ve cesareti ifade eder.<br />

Asr suresinde, sabrın insana<br />

güç, kuvvet, metanet, direnme<br />

gücü ve cesaret katan bir ahlakî<br />

kavram olduğu anlaşılmaktadır.<br />

Sabır içerisinde aksiyonu, eylemi,<br />

motivasyon gücünü ve manevî<br />

ruh enerjisini barındırır. Oruç ise<br />

sabrı besleyerek sürekli insanın<br />

bu güzellikleri yaşamasını sağlar.<br />

Allah Teala sabrın, hakkın açıklanması,<br />

haklı mücadelenin devamını<br />

ve yayılmasını sağlayan<br />

direnme, metanet, cesaret ve<br />

azim gücü olduğunu şöyle ifade<br />

eder: “Zamana yemin olsun<br />

ki, hiç şüphesiz insan apaçık<br />

bir ziyan içindedir. Ancak iman<br />

edenler, yararlı işler yapanlar,<br />

birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye<br />

edenler bunun dışındadır." (Asr,<br />

1-3) İşte oruç, ziyan içinde sabra<br />

sırt dönülerek yaşanan bir hayatı<br />

insana yasaklar.<br />

Kul, karşılaştığı sıkıntı ve belaların<br />

verdiği üzüntüyü sadece<br />

Allah’a arz eder ve O’nun yardım<br />

ve lütfunu ister. Hakiki kul, şekva<br />

dediğimiz “şikayetini sadece<br />

Allah’a sunma, Rabbi’nin kendisi<br />

için dilediğine rıza gösterme”<br />

hâline de aykırı düşmez. (Uludağ,<br />

24<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü,<br />

Marifet Yay., İstanbul, 1999, s. 446)<br />

Sabır, Allah Teala’dan istenmesi<br />

gereken önemli bir ahlak ilkesidir.<br />

“Ey Rabbimiz! Üzerimize<br />

sabır yağdır ve Müslüman olarak<br />

bizim canımızı al.” (Araf, 126) ayeti<br />

bizlerin Rabbimizden daima sabır<br />

sahibi insanlar içerisinde, O’nun<br />

huzuruna çıkmayı dilememizin<br />

önemini hissettirmektedir. Bu duayı<br />

yaşamanın anahtarı ise, sabrı<br />

öğrendiğimiz oruca sarılmaktır.<br />

Orucu kendimize yoldaş ve sırdaş<br />

kılmaktır.<br />

İnsanı başarıya ulaştıran ve<br />

mutlu kılan ahlak kurallarının<br />

başında sabır gelir. Kur’an-ı Kerim,<br />

“Sabrediniz, şüphesiz Allah<br />

sabredenlerle beraberdir.” (Bakara,<br />

153) buyurarak Rabbin muhabbetinin<br />

ve yakınlığının, sabreden<br />

insanların gönlünde hep bir çiçek<br />

gibi açacağına işaret ederken,<br />

sabredenlere Rablerinin de her<br />

durum ve şartta yakın olacağını<br />

ispat etmektedir. Allah bir kimse<br />

ile beraber olursa, onun mutlu<br />

bir sonuca ulaşması, iki cihanda<br />

da umduklarına nail, korktuklarından<br />

emin olması mümkün<br />

olduğundan Rabbimiz, “Sabre-<br />

denleri müjdele.” (Bakara, 155)<br />

buyurmuştur. Oruç bize sabrı<br />

hediye ettiğinde, aslında Rabbimizin<br />

ikramlarının müjdesini bize<br />

sunmaktadır.<br />

“Hiç şüphe yok ki, Allah sabredenleri<br />

sever.” (Âl-i İmran, 146)<br />

ayeti de Allah’ın sevdiği ve değer<br />

verdiği bir kul olmayı isteyen<br />

insanların en yakın dostlarının<br />

ve hayat arkadaşlarının sabır<br />

olması gerektiğini bizlere göstermektedir.<br />

Allah’ın sevdiği ve<br />

dost edindiği bir kul iki cihanda<br />

da çok mutlu olabilecek; elindekiyle<br />

huzura erebilecek; geçmiş<br />

için hayıflanmaktan, gelecek için<br />

endişeye düşmekten vazgeçebilecektir.<br />

Bu nedenle Yüce Allah,<br />

“Sabret, Allah’ın vaadi haktır.”<br />

(Rûm, 60; Gâfir, 55) buyurarak insanlara<br />

sabrın en güzel ilaç olduğunu<br />

vurgulayarak onlara sabrı<br />

emretmiştir. Sabır ilacını ruhun<br />

her zerresine yayan ise oruçtur.<br />

Bu nedenle ramazanın en güzel<br />

hediyesi, oruçtur. Orucun en<br />

güzel hediyesi ise, sıkıntıyı hazmetme<br />

sanatı olan sabırdır. Ne<br />

mutlu her zerreye oruç tutturarak<br />

sabır şerbetini içenlere…


Kur'an’ın insanlıkla buluşmaya<br />

başladığı zaman<br />

dilimi olan ramazan ayını<br />

insanları, unuttuklarının<br />

farkına vardıracak önemli<br />

bir dönem olarak değerlendirmek<br />

gerekmektedir.<br />

Ramazana değer katan<br />

Kur'an’dır. Dolayısıyla ramazan<br />

Kur'an’a, yani bize<br />

bizi ve Allah’ı hatırlatan,<br />

Allah’ın insanlığa uzanan<br />

ipine sımsıkı sarılmanın<br />

dönemidir.<br />

din ve sosyal hayat<br />

Ramazan’ın Farkına<br />

Varmak<br />

Hüseyin Öresin<br />

DİB Manisa Eğt. Mrk. Öğretmeni<br />

İnsan kelimesi açıklanırken üzerinde<br />

durulan kök anlamlarından<br />

biri de unutmaktır. (İlhan Kutluer,<br />

“İnsan”, DİA, 22/320-321) Bir<br />

yönüyle olumlu olan unutma,<br />

kişinin varoluşunun vazgeçilmez<br />

değerleriyle ilişkili olduğunda ise<br />

köklü sorunları da beraberinde<br />

getirmektedir. Nitekim bir ayette,<br />

“Allah’ı unutan bu yüzden<br />

Allah’ın da onlara kendilerini<br />

unutturduğu kimseler gibi olmayın.”<br />

(Haşr, 19) uyarısı yapılarak<br />

vazgeçilmez değerlerden uzak<br />

kalmanın, kişinin kendisinden<br />

uzak kalmasıyla eş değer olduğu<br />

vurgulanmaktadır.<br />

Bu noktada vahyin temel amacının,<br />

Kur'an’ın bir adının da “Zikr”<br />

olduğu göz önünde bulundu-<br />

rulduğunda, insana unuttuğu<br />

değerleri hatırlatmak olduğunu<br />

söylememiz mümkündür. Bu<br />

noktadan hareketle Kur'an’ın<br />

insanlıkla buluşmaya başladığı<br />

zaman dilimi olan ramazan ayını<br />

da insanları, unuttuklarının<br />

farkına vardıracak önemli bir<br />

dönem olarak değerlendirmek<br />

gerekmektedir.<br />

Ramazana değer katan<br />

Kur'an’dır. Dolayısıyla ramazan<br />

Kur'an’a, yani bize bizi ve Allah’ı<br />

hatırlatan, Allah’ın insanlığa<br />

uzanan ipine sımsıkı sarılmanın<br />

dönemidir. (Âl-i İmran, 103; Ahmed<br />

b. Hanbel, Müsned, 14,17) Belki de<br />

oruç, insanın vahye olan açlığının<br />

ve susamışlığının sembolüdür.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

25


din ve sosyal hayat<br />

Ramazan yıl boyu yaptıklarımızın<br />

farkına vardığımız, hatalarımızla<br />

yüzleşip kendimizle<br />

hesaplaştığımız, yanlışlarımızı<br />

görüp iyiliklere tebdil ettiğimiz<br />

bir aydır. Nitekim Arapça’da<br />

ramazan kelimesinin bir kökü de<br />

yakmak anlamına gelen “ramad”<br />

kelimesidir.<br />

Ramazan ayı sanki üzerimize<br />

serpilen ve bize insanlığımızı,<br />

sorumluluğumuzu unutturan<br />

günah küllerini, tozlarını temizleyen<br />

bir güz yağmurudur.<br />

Zira ramazan kelimesinin kök<br />

anlamlarından biri de güz yağmurudur.<br />

Kur'an-ı Kerim’de takva sahibi<br />

olan kişilerin bir yanlış yaptıklarında<br />

hemen Allah’ı hatırlayıp<br />

günahlarından, O’nun affına<br />

sığındıkları ve bilerek hatalı davranışlarını<br />

sürdürmedikleri ifade<br />

edilmektedir. (Âl-i İmran, 135) Dolayısıyla<br />

ramazan, Allah’ı unutmadığımızı<br />

ispatlama fırsatıdır.<br />

Çünkü Allah’ı, O’nun buyruklarını<br />

ve O’na hesap vereceği günü<br />

unutanları Allah da unutacaktır.<br />

(Bkz. Tevbe, 67; Tâha, 126; Secde,<br />

14; Câsiye, 34)<br />

Hz. Peygamber (s.a.s.), “Ramazan<br />

ayına ulaştığı hâlde Allah’ın<br />

affını elde edecek şekilde bu<br />

dönemi değerlendiremeyenlere<br />

yazıklar olsun.” buyurmaktadır.<br />

(Tirmizi, Daavât, 100) Bir anlamda<br />

Efendimiz ramazanın farkına<br />

varmamızı ve ramazanın farklı<br />

olmasını istemektedir.<br />

Ramazana ulaşmak, ramazanın<br />

farkına varmak, ramazanla<br />

unuttuklarımızın farkına varmak<br />

ve farkındalığımızı ramazan sonrasında<br />

da korumak dileğiyle.<br />

26<br />

Ağustos 2010 - 136


Fıtratımız<br />

Fırsatımızdır<br />

Kuddusi Doğan<br />

Nurdağı İlçe Müftüsü<br />

Hevâya düştün ey dil, meclis-i takvâya gelmezsin,<br />

Gözün aç, gâfil olma, bir dahi dünyaya gelmezsin.<br />

Lâ Edrî<br />

Mübarek kandiller, Ramazan ve<br />

Kadir gecesi gibi zamanın kutlu<br />

dilimleri kararan gönüllerimizi,<br />

kirlenen duygularımızı ve katılaşan<br />

kalplerimizi arındırmak ve yumuşatmak<br />

için ne güzel fırsatlardır!<br />

Bilerek veya bilmeden dalıp gittiğimiz<br />

günahların çok geçmeden<br />

göğsümüzde bir daralma ve mahcubiyet<br />

duygusu oluşturmasının<br />

ardından yahut da ömrümüzün bir<br />

kısmının gafletle heba edilmesinin<br />

akabinde kendi kendimize dönüp,<br />

“sen ne yaptın” diyerek iyilerle<br />

olmaya, iyilikler yapmaya azmetmek<br />

ne güzel bir dönüşümdür, ne<br />

güzel bir hicrettir.<br />

19. asrın büyük hattadı Mustafa<br />

Rakım Efendi (1758-1826) tarafından<br />

levhalaştırılan (Dr. Süleyman<br />

Berk, Hattat Mustafa Rakım Efendi, s.<br />

96) yukarıdaki beyt, esasen fıtratımızın<br />

bizi, içine düştüğümüz karanlıklardan<br />

çıkarmak ve kirlerden<br />

temizlemek için adeta elini uzatıp<br />

duran potansiyel bir uyarıcı olduğunu<br />

ne güzel ifade ediyor!<br />

İnsan, belki de sırf insan olmanın<br />

gereği, inişli çıkışlı bir hayat sürüyor.<br />

Bazen bocalıyor, bazen sağa<br />

sola düşe kalka gidiyor. Zaman<br />

zaman manevî/moral gücü onu<br />

sürüklüyor, dinî hassasiyeti ağır<br />

basıyor ama zaman zaman da<br />

hevâ ve hevesleri onu karanlık<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

27


din ve sosyal hayat<br />

sokaklara, dehlizlere çekebiliyor.<br />

Fakat Yüce Yaratıcı insana öyle<br />

bir lütufta bulunmuş, ona öyle<br />

bir fıtrat vermiş ki, hiçbir dış<br />

tesir olmasa dahi çoğu insan bir<br />

gün kendi kendine, “Artık dur<br />

bakalım, bu gidiş gidiş değildir.”<br />

diyebiliyor.<br />

Zaten güzel olan da böyle bir<br />

kendine geliş değil midir? Yoksa<br />

insanlık elbette ilâhî vahye<br />

ve risalete muhtaçtır, dışarıdan<br />

gelecek uyarı ve öğütlerle beslenmelidir.<br />

Ama peygamberî<br />

mesaja mazhar olmasına rağmen<br />

her nasılsa düşülen çukurdan,<br />

fıtrî ve vicdanî bir hamle ile<br />

kurtulmak ne güzel bir diriliştir,<br />

ne kadar insanî ve irfanî bir<br />

haysiyettir! İşte İslam’a fıtrat<br />

dini denmesinin sebebi bu olsa<br />

gerektir. “Sen yüzünü Hanif<br />

olarak dine, Allah insanları hangi<br />

fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir.”<br />

(Rum, 30) Fıtrat dini demek,<br />

İslam’ın inanç, ibadet, ahlak<br />

28<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

ve diğer tüm kuralları ile insan<br />

karakterinin örtüşmesi demektir.<br />

İnsanın doğuştan getirdiği<br />

rûhî/manevî bünyesi, yaratılış<br />

hamuru ve çamuru diyebileceğimiz<br />

“fıtrat” şayet bozulmamış<br />

ise, insan ne kadar bocalarsa<br />

bocalasın, günün birinde düz bir<br />

yola çıkabiliyor ve suyun doğal<br />

yatağını bulduğu gibi, insan da<br />

sahip olması gereken mizac ve<br />

mizanını bulabiliyor. Bilginlerimizin<br />

özetle, “İslama yatkınlık”<br />

veya “Haktan yana olma eğilimi”<br />

şeklinde anladıkları fıtrat (Doç.<br />

Dr. H. Hökelekli, İA, Fıtrat md.), bir<br />

bakıma insanın saf vicdanı gibi<br />

zamanla karşısına dikilip ona,<br />

kâinattaki ve Allah karşısındaki<br />

gerçek konumunu hatırlatmakta,<br />

gözardı ettiği ve sürekli ihmal<br />

edegeldiği gerçek görevlerini<br />

işaret etmektedir.<br />

Hevâya düşmek, gaflete dalmak<br />

kimi insanlar için bir ömür sürebilir.<br />

Ama kimilerine göre bir tek<br />

sabah namazına kalkamamak<br />

dahi gaflettir. Hatta kimi seçkinlerin<br />

göz açıp kapayıncaya<br />

kadar mâsivaya dalmaları gafletin<br />

ta kendisidir. Öyle olmasa<br />

geçmiş ve gelecek günahları<br />

bağışlanmış olan Peygamber<br />

Efendimizin günde yetmiş defa<br />

istiğfâr etmesi nasıl izah edilebilir?<br />

Esasen fıtrata uygun bir<br />

hayatta sürekli doğruluk ve hakşinaslık<br />

esas olduğu için, Elmalılı<br />

merhumun belirttiği gibi gayr-i<br />

ahlakîlik arazîdir, yani istisnadır.<br />

(Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini<br />

Kur’an Dili, c. 6, s. 3823) Böyle<br />

olduğu için de insan kendine,<br />

gidişatına bir vesileyle çekidüzen<br />

vermeye, istisna olanı değil,<br />

aslolanı bulmaya meyillidir. Bu<br />

vesile bazen davudî bir ezan<br />

olabilir, bazen bir kandil coşkusu<br />

olabilir, bazen bir ramazan bereketi<br />

veya omuz omuza kılınan<br />

bir teravih namazı olabilir. Şairin<br />

“meclis-i takvâ” dediği -çok özel<br />

anlamları olabilirse de- böyle bir<br />

birliktelik olsa gerektir. Demek<br />

ki, fıtratımız aslında bizim için<br />

çok büyük bir fırsattır. Ne mutlu<br />

bu kutlu günlerde kendi gönlüne,<br />

daha doğrusu kendi nefsine<br />

böyle seslenip de zararın neresinden<br />

dönersen kârdır hesabı,<br />

kalan ömrün kıymetini idrak<br />

edenlere! Fıtratımıza kulak<br />

verecek olursak, yanlış hesap<br />

Bağdat’tan döner misali, yanlış<br />

gidiş de fıtrattan dönecektir.<br />

Yeter ki, Allah’ın çamurumuza<br />

çaldığı o maya bozulmamış olsun!<br />

Yeter ki, o mayanın sesi diğer<br />

gürültülerin arasında kaybolup<br />

gitmesin!<br />

Ve yeter ki, o sesi duyacak<br />

hassas kulak ile idrak ve insaf<br />

sahibi yürekler olsun…


aile<br />

Ne yepyeni menüler<br />

mutlu eder bizi gerçekte,<br />

ne de tadına<br />

doyum olmaz lezzetler…<br />

Geçici varlığımızın<br />

çürümeye<br />

mahkûm bedenini<br />

oyalamaktan çok öteye<br />

bir becerisi yoktur<br />

onların. Huzur içinde<br />

yenen ekmeğe bazen<br />

niçin bir bardak soğuk<br />

ayran yeter? Ruhumuzun<br />

asıl umduğu,<br />

yana yakıla bize<br />

anlatmaya çalıştığı<br />

budur işte. Seslenip<br />

durmaktadır: Asıl beni<br />

doyurun, beni doyurun!<br />

Ayla Abak<br />

Ramazan Sofrası<br />

Ramazan sofraları, ayın ufukta<br />

görünüp evimize düşmesi gibi<br />

açılıp parlayınca seviniriz. Hilal<br />

dolunaya doğru yol aldıkça bereketin<br />

katmerleştiği sofralarda<br />

neşemiz artar. O sofrayı başkalarıyla<br />

da paylaşmak isteriz.<br />

Paylaştıkça artar nimet; arttıkça<br />

paylaşırız.<br />

Zenginlik, bakış açısıyla değişir.<br />

Kimine göre, kuş sütü eksik<br />

sofralar zenginliktir ancak. Kimine<br />

göreyse sıcak bir mercimek<br />

çorbası… Bereketin gizli bir el<br />

gibi sofralarda dolaştığı ramazan<br />

günleri, fakirlerin doyduğu günler<br />

olursa güzeldir. Yalnız zenginlerin<br />

konuk edildiği sofralar,<br />

bu yüzden en kötü sofralardır.<br />

Zenginlik ayı ramazanla beraber,<br />

reklâmlarda yiyecekler-içecekler<br />

daha çok boy göstermeğe başlar.<br />

Gün boyunca yemek tarifleri<br />

uçuşur ekranlarda. “Bu akşam<br />

ne yiyelim; başka neler pişirebi-<br />

liriz, yepyeni neler yapabiliriz?”<br />

soruları sorulup durur. “O kadar<br />

aç kalıyoruz, iftarda iyice zengin<br />

olsun soframız!” diyenler, gün<br />

boyu sadece yemek hayal etmenin<br />

hakları olduğunu düşünürler.<br />

Yemek hazırlığı iftara kadar son<br />

hızla devam eder ve final: İştahla<br />

yemekler yenir, ağırlık basar;<br />

yemek bütün cazibesini ancak o<br />

zaman kaybeder.<br />

Yiyeceklerin karnımız tokken<br />

tüm güzelliğini kaybetmesi bizi<br />

düşündürmeli: Acaba açlığım,<br />

bende tüm vazifesini gerçekleştirdi<br />

mi?<br />

Sanırım açlıkla tokluk arasındaki<br />

ince sınırın bir dilim ekmekle<br />

kaybolduğunu bilenler, orucun<br />

vazifesinin tamam olması için bir<br />

aylığına yemek düşünmeyi de<br />

azaltmalılar. Zengin sofralarda<br />

zengin misafirler ağırlamak ya<br />

da nefsin “Yedir bana!” emrine<br />

itaat etmek yerine, mütevazı<br />

Ağustos 2010 - 136 29<br />

aile


aile<br />

sofralarda yoksulların karınlarını<br />

doyurmalılar öncelikle. Bir aylık<br />

açlıkları, sürekli aç olanların<br />

ıstırabını tattırmalı o insanlara.<br />

Evet, böyle olmalı ki, ramazan<br />

ayı da üzerimizdeki nimetini<br />

tamamlasın; bizi arındırsın, bir<br />

üst bakışa taşısın.<br />

Ne yepyeni menüler mutlu eder<br />

bizi gerçekte, ne de tadına doyum<br />

olmaz lezzetler… Geçici<br />

varlığımızın çürümeye mahkûm<br />

bedenini oyalamaktan çok öteye<br />

bir becerisi yoktur onların. Huzur<br />

içinde yenen ekmeğe bazen<br />

niçin bir bardak soğuk ayran<br />

yeter? Ruhumuzun asıl umduğu,<br />

yana yakıla bize anlatmaya<br />

çalıştığı budur işte. Seslenip<br />

durmaktadır: Asıl beni doyurun,<br />

beni doyurun!<br />

Nefsi doyurduğumuzda elimize<br />

geçen zevk, paylaşmanın ruhu<br />

doyurucu şevkiyle kıyaslanamaz.<br />

Yiyip yok ettiklerimizle hiçbir<br />

manevi kazancımız yoktur. Yedirmek,<br />

paylaşmak, sabretmek<br />

ve aza kanaat etmekle “açlık”<br />

ve “nimet”in varlıkları silinmez<br />

biçimde kayda geçirilir. Öte dünyada<br />

ortaya dökülen sayfalarda<br />

göreceksiniz onları. Asla kaybolmayacaklar...<br />

Kanaat etmeyen hep fakirdir,<br />

denir. “Fazla ihtiyacım yok.”<br />

diyen de en zenginlerdendir öyleyse.<br />

Bereketin yalnız bizim zavallı<br />

vücutlarımız için inmediğini<br />

bilince, gerçekten zenginleşiriz<br />

ve her nesneye işte o zaman<br />

hak ettiği değeri veririz. Budur<br />

ramazan. “Ne kadar parlasan da<br />

ey kiraz, seni yemeyeceğim!”<br />

diyoruz çünkü. Kesin kararımızı<br />

bilen kiraz hemen susuyor.<br />

Öyleyse gelin, bu ramazanda<br />

akşama ne yiyeceğimizi her<br />

zamankinden daha az umursayalım.<br />

Açlığı yudum yudum<br />

içtiğimiz günün sonunda da,<br />

30<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

suyu ve zeytini bizden çok daha<br />

yoksul olana uzatalım önce.<br />

Bizim herhâlde bir aylığına tanıdığımızı,<br />

o çoktan beri biliyor<br />

çünkü. Bizden çok onun hakkı<br />

var elimizdekine…<br />

Kötü sofralar açmayalım ramazanda!<br />

Boşuna aç kalmayalım…


Tarihimize baktığımız<br />

zaman en parlak<br />

zaferlerin ağustos<br />

ayında kazanıldığını<br />

görmekteyiz. Bu<br />

nedenle tarihimizde<br />

ağustos ayı, “Zaferler<br />

Ayı” ismini fazlasıyla<br />

hak etmektedir. Zira<br />

şanlı tarihimize göz<br />

attığımızda ağustos<br />

ayının neredeyse her<br />

bir gününe şanlı bir<br />

zafer sığdırdığımızı<br />

fark ederiz.<br />

tarih kültür sanat<br />

Mehmet Dere<br />

Zaferler Ayı Ağustos<br />

Milletlerin tarihini taçlandıran unutulmaz tarihî olaylar vardır. Bu<br />

tarihî olayların başında maddî ve manevî alanda kazanılan şanlı zaferler<br />

gelir. Bizim tarihimizde de nice şanlı zaferler vardır. Her şanlı<br />

zaferimiz, tarihimizde bir şeref levhası olarak parlamaktadır.<br />

Tarihimize baktığımız zaman en parlak zaferlerin ağustos ayında<br />

kazanıldığını farkederiz. Bu nedenle tarihimizde ağustos ayı, “Zaferler<br />

Ayı” ismini fazlasıyla hak etmektedir. Zira şanlı tarihimize göz<br />

attığımızda ağustos ayının neredeyse her bir gününe şanlı bir zafer<br />

sığdırdığımızı fark ederiz. Bu zaferlerden ikisi var ki, Anadolu’da var<br />

olma mücadelesi verdiğimiz şanlı zaferlerdir. Bunlar; Büyük Selçuklu<br />

Sultanı Alparslan’ın 26 Ağustos 1071’de Malazgirt’te Bizanslılara karşı<br />

kazandığı Malazgirt Zaferi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde<br />

emperyalist Batılı Devletlere karşı 26-30 Ağustos 1922’de kazanılan<br />

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’dir.<br />

Malazgirt Zaferi, 1071’de Sultan Alparslan’ın, emrindeki elli bin kişilik<br />

İslam ordusunun iki yüz bin kişilik Bizans ordusuna karşı kazandığı<br />

muhteşem bir zaferdir.<br />

Bu savaşın İslam dünyasının geleceği açısından önemini çok iyi bilen<br />

Abbasi Halifesi Kâim bi-Emrillah, bütün İslam dünyasında Cuma<br />

hutbesinde şu duanın okunmasını emretmiştir: “Allahım! İslam’ın<br />

sancağını yükselt! Başını ezmek ve kökünü kazımak suretiyle müşrikliği<br />

bozguna uğrat. Sana itaatte canlarını fedâ edip, Sana tâbi olmak<br />

hususunda kanlarını akıtan Senin yolunun mücahitlerini kuvvetlendirerek,<br />

yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduran yardımlarından mahrum<br />

etme. Sultan Alparslan’ın Senden dilediği yardımı esirgeme ki, o<br />

bu sayede Senin hükmünü yürütsün, şanını yaysın ve zamanın güçlükleri<br />

karşısında kolayca yerinde tutunabilsin. Senin dinini şerefli ve<br />

yüce tutabilmesi için onu, lütufkâr ve her zaman devamlı tesir icra<br />

eden desteğinden mahrum etme. Kâfirler karşısında onun bugünkü<br />

günü yarınına da yetsin. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyet ve<br />

azmini hayır ve başarı ile sonuçlandır. Çünkü o, Senin ulu rızan için<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

31


tarih kültür sanat<br />

rahatını terk etti. Malı ve canı ile<br />

Senin emirlerine uymak amacı<br />

ile Senin yoluna düştü. Çünkü<br />

Sen, Kur’an-ı Kerim’inde; ‘Ey<br />

iman edenler! Can yakıcı bir<br />

azaptan kurtaracak kazançlı bir<br />

yolu size göstereyim mi? Allah’a<br />

ve Peygamberine inanır, Allah<br />

yolunda mallarınızla ve canlarınızla<br />

cihat edersiniz.’ (Saff, 10-11)<br />

diyorsun. Senin sözün gerçektir.<br />

Allahım! O, nasıl Senin çağrına<br />

uyup, dininin korunmasında<br />

gevşeklik göstermeden emrine<br />

uymuş ve düşmanlarına bizzat<br />

karşı koyarak, dinine hizmet için<br />

geceyi gündüze katmışsa, Sen<br />

de ona zafer nasip eyle. Dileklerinde<br />

ona yardımcı ol, kaza ve<br />

kaderini onun için iyi tecelli ettir.”<br />

(Mektup kısaltılmıştır; Ali Sevim,<br />

“Malazgirt Muharebesi”, DİA, C. 27,<br />

TDV Yay., Ankara 2003, s. 482; Nuri<br />

Ünlü, İslam Tarihi, C. 1, İFAV Yay.,<br />

İstanbul 1994, s. 417)<br />

Sultan Alparslan’ın imamı Buharalı<br />

Muhammed bin Abdülmelik<br />

de, Sultan Alparslan’a: “Sultanım!<br />

Sen İslamiyet uğrunda bir<br />

cihada giriyorsun. Bütün Müslümanların<br />

dua ettikleri mübarek<br />

cuma günü savaşa başla. Allah,<br />

zaferi inşallah senin adına yazacak.”<br />

tavsiyesinde bulundu. (Komisyon,<br />

Doğuştan Günümüze Büyük<br />

İslam Tarihi, C. 7, Çağ Yay., İstanbul<br />

1989, s. 125; Sevim, age, s. 482)<br />

Kılınan Cuma namazından sonra<br />

Sultan Alparslan secdeye kapanıp<br />

şöyle dua etti: “Ya Rabbi!<br />

Seni kendime vekil yapıyor;<br />

azametin karşısında yüzümü<br />

yere sürüyorum ve Senin uğrunda<br />

savaşıyorum. Ey Allahım,<br />

niyetim halistir. Bana yardım<br />

et. Sözlerimde hilaf varsa beni<br />

kahret.” Sonra da askerlerine<br />

şunları söyledi: “Yiğitlerim, beylerim,<br />

askerlerim! Yerlerde ve<br />

göklerde Allah’tan başka Sultan<br />

yoktur. Emir ve kader yalnız<br />

32<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

O’na aittir. Biz ne kadar az olursak<br />

olalım, onlar (Bizanslılar)<br />

ne kadar çok olurlarsa olsunlar,<br />

bütün Müslümanların bizim için<br />

minberlerde dua ettikleri şu<br />

saatlerde düşman üstüne atılmak<br />

istiyorum. Ya muzaffer olur<br />

gayeme ulaşırım, ya da şehit<br />

olarak cennete giderim. Sizlerden<br />

beni takip etmeyi tercih<br />

edenler takip etsin. Ayrılmayı<br />

tercih edenler gitsinler. Burada<br />

emreden Sultan ve emredilen<br />

asker yoktur. Zira bugün ben de<br />

ancak sizlerden biriyim, sizlerle<br />

birlikte savaşan bir gaziyim.<br />

Beni takip edenler ve nefislerini<br />

Allah’a adayanlardan şehit olanlar<br />

cennete, sağ kalanlar ise zafere<br />

kavuşacaklardır. Ayrılanları<br />

ise ahirette ateş, dünyada da<br />

alçaklık beklemektedir.” Sultan<br />

Alparslan’ın bu sözlerine, bütün<br />

asker: “Ey Yüce Sultan! Biz her<br />

zaman senin emrinde ve seninle<br />

olacağız. Nereye gidersen oraya<br />

gideceğiz.” diye haykırdılar.<br />

Sultan Alparslan’ın üzerinde<br />

beyaz bir elbise vardı. Düşmana<br />

hücum emrini vermeden önce<br />

şu sözleri söyledi: “İşte şehitlik<br />

kefenim. Savaşta şehit olursam<br />

beni bu elbiseyle gömünüz.” (Ali<br />

Sevim, Anadolu’nun Fethi, TTK Yay.,<br />

Ankara 1993, s. 64; Ünlü, age, s. 419;<br />

Komisyon, age, s. 125)<br />

26 Ağustos 1071 Cuma günü<br />

Malazgirt Ovası’nda yapılan<br />

savaşta, Bizans ordusu büyük<br />

bir bozguna uğramıştır. Bizans<br />

İmparatoru Romen Diyojen esir<br />

düşmüşse de Sultan Alparslan<br />

tarafından bağışlanarak ülkesine<br />

geri gönderilmiştir.<br />

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu<br />

“Malazgirt Marşı” isimli şiirinde<br />

bu zaferi şöyle ölümsüzleştirmektedir:<br />

“Aylardan Ağustos, günlerden<br />

Cuma<br />

Gün doğmadan evvel iklim-i<br />

Rum’a<br />

Türk ordusu geçti hücuma<br />

Yeni bir şevk ile gürledi gökler<br />

Ya Allah... Bismillah... Allahu<br />

ekber!” (N. Y. Gençosmanoğlu, Malazgirt<br />

Destanı, Ötüken Yay., İstanbul<br />

1971, s. 93)<br />

Ağustos ayında kazanılan bir<br />

diğer önemli zafer ise Başkomutanlık<br />

Meydan Muharebesi’dir.<br />

Osmanlı Devleti’nin Birinci<br />

Dünya Savaşı’nda mağlup olması<br />

üzerine emperyalist Batılı<br />

Devletler, Osmanlı Devleti’ne<br />

Mondros Ateşkes Antlaşması (30


Ekim 1918) ve Sevr Antlaşması<br />

(10 Ağustos 1920)’nı imzalatmışlarsa<br />

da tarih boyunca hür<br />

yaşamış milletimiz bu antlaşmaları<br />

tanımamıştır. Mustafa<br />

Kemal Atatürk’ün önderliğindeki<br />

Müslüman-Türk Milleti dinini,<br />

vatanını, bayrağını her şeyden<br />

daha aziz bilmiş ve bu yüce gayelerle<br />

26-30 Ağustos 1922’de<br />

emperyalist Batılı Devletlere<br />

karşı Başkomutanlık Meydan<br />

Muharebesi’ni kazanmıştır.<br />

Şair Yahya Kemal Beyatlı’nın<br />

“26 Ağustos 1922” başlıklı şiiri<br />

Müslüman-Türk Milletinin (ordusunun)<br />

nasıl bir ölüm kalım<br />

mücadelesi verdiğini çok iyi<br />

özetlemektedir:<br />

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur<br />

ya Rabbi!<br />

Senin uğrunda ölen ordu budur<br />

ya Rabbi!<br />

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed<br />

nâmın<br />

Galip et, çünkü bu son ordusudur<br />

İslam’ın.” (Y. K. Beyatlı, Eski<br />

Şiirin Rüzgârıyla, 6. baskı, Fetih Cemi-<br />

yeti Yay., İstanbul 1999, s. 140)<br />

Bu iki zaferin benzer tarafları<br />

vardır. İşte bunlardan bazıları:<br />

Her iki zaferle Anadolu’nun<br />

ebediyen Müslüman-Türk yurdu<br />

olduğu ispatlanmıştır.<br />

Her iki zafer de Haçlı zihniyetine<br />

ve bu zihniyetin temsilcileri<br />

Bizans’a ve emperyalist Batılı<br />

Devletlere karşı kazanılmıştır.<br />

Malazgirt Zaferi ve Başkomutanlık<br />

Meydan Muharebesi’nin<br />

her ikisi de aynı gün ve ayda 26<br />

Ağustos’ta başlamıştır.<br />

Gerek Malazgirt Zaferi’nde ve<br />

gerekse Başkomutanlık Meydan<br />

Muharebesi’nde Müslüman-Türk<br />

ordusu kendisinden sayıca kat<br />

kat fazla rakip orduları büyük bir<br />

bozguna uğratmıştır.<br />

Malazgirt Meydan<br />

Muharebesi’nde Bizans imparatoru/başkomutanı<br />

Romen<br />

Diyojen Türklere esir düştüğü<br />

gibi, Başkomutanlık Meydan<br />

Muharebesi’nde de Yunan<br />

Başkomutanı General Trikopis<br />

Türklere esir düşmüştür. Alparslan,<br />

nasıl Romen Diyojen’i<br />

bağışladıysa Atatürk de General<br />

Trikopis’i bağışlamıştır.<br />

Alparslan’ın Malazgirt’te Bizans<br />

ordusuna karşı kazandığı şanlı<br />

zafer bütün İslam dünyasında<br />

çok büyük bir sevgi ve coşkuyla<br />

karşılandığı, her tarafta günlerce<br />

şenlik yapıldığı gibi; Atatürk’ün<br />

kazandığı Başkomutanlık Meydan<br />

Muharebesi de hem Batıda<br />

hem de İslam dünyasında çok<br />

büyük ve olumlu yankılar uyandırmıştır.<br />

Sonuç olarak söylemek gerekirse<br />

bu şanlı zaferlerin kazanılmasında<br />

Müslüman-Türk Milletinin<br />

dinini, vatanını, bayrağını vb.<br />

mukaddes değerleri her şeyin<br />

üstünde tutması, bu uğurda<br />

canını seve seve fedâ etmesi<br />

etkili olduğu gibi; kazanılan bu<br />

şanlı zaferlerin ilimle, adaletle,<br />

ahlakla ve yüksek medeniyet<br />

anlayışıyla pekiştirilip kalıcılığı<br />

sağlanmıştır.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

33<br />

tarih kültür sanat


tarih kültür sanat<br />

Hikaye ve roman<br />

olarak bir çok eser<br />

kaleme alan Cengiz<br />

Aytmatov’un çalışmaları<br />

günümüzde<br />

154 dile çevrilmiş<br />

bulunmaktadır. Ünlü<br />

yazar hayatı boyunca<br />

bir çok ödüle layık<br />

görülmüş, 2003 yılında,<br />

doğumunun<br />

75. yıldönümü devlet<br />

töreni ile kutlanmış,<br />

o yıl Kırgızistan’da<br />

dönemin Cumhurbaşkanı<br />

Askar Akayev<br />

tarafından 20. Asırda<br />

Kırgızistan Edebiyatı<br />

ve manevi değerlerine<br />

olan katkılarından dolayı<br />

“Altın Madalya” ile<br />

ödüllendirilmştir.<br />

34<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

M. Şemsettin Ünal<br />

Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Uzmanı<br />

Türk Dünyasının Ulu Çınarı<br />

Cengiz Aytmatov<br />

Günümüz Türk Dünyasının dünyaca tanınmış Kırgız yazarı Cengiz<br />

Aytmatov, yaklaşık iki yıl önce 10 Haziran 2008 Salı günü vefat etti.<br />

Kendileri vefatından önce yaklaşık bir ay süreyle Almanya’nın Nürnberg<br />

şehrindeki Klinikum Nord’da tedavi görmüştü. Cengiz Aytmatov<br />

için Kırgızistan’da cenaze töreninin yapıldığı 14 Haziran 2008 de ülkede<br />

bir günlük yas ilan edilmişti.<br />

Ünlü yazar Cengiz Aytmatov 12 Aralık 1928’de Kırgızistan’ın kuzey<br />

batısındaki Talas vilayetinin Şeker Köyün'de dünyaya geldi. Eğitim<br />

için köyünden ayrılarak Kazakistan’a giden Aytmatov, burada veterinerlik<br />

okulunu bitirdi. Ardından Bişkek’te Tarım Enstitüsü'nde<br />

öğrenimine devam etti. Daha sonra da Moskova’da Maksim Gorki<br />

Edebiyat Enstitüsü'nde öğrenimini sürdürdü.<br />

Hikaye ve roman olarak bir çok eser kaleme alan Cengiz<br />

Aytmatov’un çalışmaları günümüzde 154 dile çevrilmiş bulunmaktadır.<br />

Ünlü yazar hayatı boyunca bir çok ödüle layık görülmüş, 2003<br />

yılında, doğumunun 75. yıldönümü devlet töreni ile kutlanmış, o yıl<br />

Kırgızistan’da dönemin Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından 20.<br />

Asırda Kırgızistan Edebiyatı ve manevi değerlerine olan katkılarından<br />

dolayı “Altın Madalya” ile ödüllendirilmştir. Cengiz Aytmatov’un<br />

vefatı tarihinde dönemin Kırgızistan Cumhurbaşkanı Kurmanbek<br />

Bakiyev de, “Aytmatov, tüm dünyada büyük ilgi ile takip edilen<br />

eserlerinde, okuyucularını akıl ve iyiliğin zaferine inandırdı. Milli değerleri<br />

en iyi şekilde yansıttı. Bıraktığı eserler en iyi şekilde korunacak.”<br />

dedi.<br />

Türk halkının Cengiz Aytmatov ile tanışıklığı 1963 yılında yazdığı,<br />

“Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı hikayesinin filminin yapımı ile başladı.<br />

10 Haziran 2008’de aramızdan ayrılan Cengiz Aytmatov, dünyanın<br />

kabul ettiği romancılığının yanında Türk dünyasına yönelik fikirleri


ile de unutulmayacak bir isim.<br />

Bu bağlamda kendisi vefatından<br />

önceki bir röportajında, Türkçenin<br />

çağdaşlaştırılması ve dünya<br />

dili hâline getirilmesi konusunda<br />

günümüzdeki çalışmalardan ve<br />

düzenlenen uluslararası yarışmalardan<br />

övgü ile bahsederken,<br />

“Kendi dilini ve diğer dilleri iyi bilen<br />

bireyler 21. asırda kendilerini<br />

ispatlayabilir.” diyordu. Mezkur<br />

röportajında Azeri Türkçesi ile<br />

Türkiye Türkçesinin aynı ve Kazak<br />

dili ile Kırgız dilinin de ikiz dil<br />

olduğunu ifade eden Aytmatov,<br />

Türk dünyasının daha kolay anlaşması<br />

için yeni bir yapılanmanın<br />

gerekliliğine vurgu yapmıştır.<br />

Cengiz Aytmatov’un bu konudaki<br />

kişisel gayretlerine atıfta bulunan<br />

Türk Dil Kurumu da vefatının<br />

ardından yaptığı açıklamada,<br />

”Cengiz Aytmatov Türk soylu<br />

halkların efsanelerinde, destanlarında,<br />

türkülerinde dile getirdiği<br />

birikimleri, Türk dilinin en güzel<br />

kullanımıyla bu günün okuyucularına<br />

ulaştırmış, eserleriyle<br />

hem Türk soylu halkların kültürel<br />

miraslarının zenginliğine katkıda<br />

bulunmuş, hem de eserlerinin<br />

çevrildiği 150’yi aşkın dilin okuyucularının<br />

bu mirasa tanıklık<br />

etmelerini sağlamıştır.” demiştir.<br />

Cengiz Aytmatov vasiyeti üzerine,<br />

1938 yılında Stalin döneminde<br />

öldürülen Kırgız halkının<br />

önde gelen devlet adamları ve<br />

aydınları adına yaptırılan Bişkek<br />

yakınlarındaki Ata-Beyit anıt mezarlığında<br />

toprağa verildi. Anılan<br />

tarihte öldürülenler arasında<br />

Aytmatov’un babası Törökul Aytmatov<br />

da bulunmaktadır. Cenaze<br />

töreninde çok sayıda ülkeden ve<br />

Türkiye’den katılım oldu.<br />

Bişkek Din Hizmetleri Müşavirliği<br />

olarak Cengiz Aytmatov ile hayatta<br />

iken zaman zaman görüşülmüş,<br />

bazı vesilelerle bir arada<br />

olunmuştur. En son 2007 yılı ramazan<br />

ayında iftar münasebetiyle<br />

bir arada olunmuş, kendisine<br />

“İki Cengiz” adlı yazının da bulunduğu<br />

<strong>Diyanet</strong> Aylık Derginin<br />

199. sayısı takdim edilmişti. Aynı<br />

ortamda <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong>mızın<br />

Kırgızistan’daki ve diğer<br />

Türk Cumhuriyetlerindeki hizmetlerinden<br />

söz açılmış, kendileri<br />

de; bu çeşit çalışmaların isabetli<br />

olduğunu, günümüzde dünya<br />

barışı için başta yeni nesillerin<br />

dinlerinden haberdar olmalarının,<br />

insanların birbirlerinin inançlarına<br />

saygı duymalarının, dünya barışı<br />

ve insanlık adına iyi bir yaklaşım<br />

olacağını ifade etmişlerdi.<br />

Cengiz Aytmatov’un cenazesi<br />

14 Haziran 2008 gecesi Bişkek<br />

Alarça'daki evine getirildi. Aynı<br />

gün sabahı cenaze dönemin<br />

Kırgızistan Müslümanları Dinî<br />

İdaresi Başkanı Müftü Muratali<br />

Hacı Cumanov ve yanındakiler<br />

tarafından yıkanmış, sabah saat<br />

07.00 da aile efradı, akrabalarının<br />

ve davetlilerin katılımı ile<br />

cenaze namazı kılınmış daha<br />

sonra da devlet töreni yapılmak<br />

üzere Bişkek merkezdeki filarmoni<br />

salonuna getirilen Aytmatov,<br />

buradaki törenin ardından Ata-<br />

Beyit’te toprağa verilmiştir.<br />

Cenaze merasiminin ardından,<br />

Din Hizmetleri Müşavirliğimiz<br />

bünyesinde görev yapan bazı din<br />

görevlileri ile Aytmatov’un ailesi<br />

ziyaret edilerek yapılan programa<br />

iştirak edilmiş ve başsağlığı<br />

dileğinde bulunulmuştur.<br />

Vefatının ikinci yılında Cengiz<br />

Aytmatov’u bir kez daha saygıyla<br />

anarken, kendisine yüce<br />

Allah’tan rahmet, soydaşlarımıza,<br />

Kırgız halkına ve ailesine de tekrar<br />

başsağlığı diliyoruz.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

35<br />

tarih kültür sanat


0000<br />

36<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

sehir ve insan<br />

Hamit Kurt<br />

Yeraltı ve yerüstü<br />

zenginliklerine sahip bir ilimiz:<br />

Balıkesir<br />

Marmara ve Ege Denizi’ne kıyısı bulunan tarihî, kültürel ve doğal<br />

güzelliklerinin yanı sıra yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip bir ilimizdir.<br />

Temiz plajlarının zeytinliklerle sarıldığı koyları, irili ufaklı adaları, dünyada<br />

oksijenin en çok bulunduğu İda Dağı, şifalı termal kaynakları ile Balıkesir,<br />

ülkemizde turizmin başladığı ilk illerimizdendir. Anadolu yarımadasının<br />

kuzey batısında, önemli bir kısmı Marmara ve Ege Bölgesi’nde yer alan il,<br />

güneyde Manisa ve İzmir, batısında Ege Denizi ve Çanakkale, doğusunda<br />

Kütahya ve Bursa, kuzeyinde de Marmara Denizi ile komşudur. Balıkesir'in<br />

19 ilçesi bulunmaktır. Her birinde ayrı güzellikler, farklı özelliklerin saklı<br />

olduğu ilçeleri: Ayvalık, Balya, Bandırma, Bigadiç, Burhaniye, Dursunbey,<br />

Edremit, Erdek, Gömeç, Gönen, Havran, İvrindi, Kepsut, Marmara,<br />

Manyas, Savaştepe, Sındırgı ve Susurluk’tur.<br />

1071 Malazgirt Zaferinden sonra Anadolu’ya yerleşmeye başlayan<br />

Türkler, kısa zamanda Selçuklu Devleti idaresinde bölgeye inerek burada<br />

beylikler kurmuşlardır. Bölgede Danişment Gazi soyundan gelen Kaleşah<br />

oğlu Karesi Bey’in kurduğu Karesi Beyliğinin, Balıkesir’in oluşumunda<br />

önemi büyüktür. Balıkesir’de, İzmir'in işgalinden hemen sonra durumu<br />

müzakere eden çeşitli kongreler düzenlenir. Milli Mücadelede, Reddi İlhak<br />

Cemiyetinin kurulduğu ve düşmana karşı konulan ilk illerimiz arasında<br />

yerini alır.<br />

Pek çok uygarlıklara ev sahipliliği yapan Balıkesir, zengin tarihî<br />

eserleri arasında, Yıldırım Camii (Eski Camii), Zağnos Paşa Camii ve il<br />

merkezindeki Saat Kulesi ilk sırada gelir.<br />

Çevresindeki doğal güzellikleri ile oksijen yoğunluğu bakımından dünyada<br />

ikinci sırada gelen başta Edremit Körfezi ve Altınoluk, tertemiz havasıyla<br />

ilin güzide yerleridir.<br />

Dünyaca ünlü Manyas Kuşgölü Milli Parkı’da bölgenin âdeta sembolü<br />

olmuştur.<br />

Tarihi<br />

Roma, Bizans ve Anadolu Selçuklu Devleti hâkimiyetine giren Balıkesir’de<br />

Karesi Beyliği kurulur. Karesi Beyliği, Osmanlı’ya ilhak olduktan sonra<br />

müstakil bir sancak yapılır, yönetimi de Süleyman Gazi'ye verilir.


Türk kurtuluş tarihinde önemli<br />

bir yere sahip olan Balıkesir’de,<br />

Yunanların 15 Mayıs 1919’da<br />

İzmir’i işgal etmesinin ardından,<br />

Vehbi (Bolak) Bey önderliğinde<br />

41 kişiden oluşan Balıkesir Reddi<br />

İlhak Cemiyeti ve Kuvay-i Milliye<br />

birlikleri kurulur.<br />

Bu arada, İzmir’i işgal eden<br />

Yunan Ordusu, 30 Haziran 1920<br />

tarihinde Balıkesir ve Bigadiç'i de<br />

işgal eder. Bunun üzerine Kuvay-i<br />

Milliye birlikleri Balıkesir'i, 6 Eylül<br />

1922 tarihinde Yunan işgalinden<br />

kurtarılır. 1923 yılında Karesi<br />

ismiyle bilinen bu ilimiz, 1926<br />

yılında Balıkesir olarak değiştirilir.<br />

Zağnos Paşa Camii<br />

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet<br />

Han’ın vezirlerinden Zağnos Paşa<br />

tarafından yaptırılmıştır. Cami,<br />

hamam, türbe, muvakkithane,<br />

muallimhane ve bedestenden<br />

oluşan Külliye, Balıkesir’in en<br />

büyük, en görkemli, mimari<br />

açıdan da en mükemmel<br />

külliyesidir.<br />

Günümüzde hamamı ve camisi<br />

ayaktadır. 1902’de yeniden inşa<br />

edilen ve 1000 kişilik cemaat<br />

kapasitesi olan Zağnos Paşa<br />

Camii, aynı zamanda Atatürk’ün<br />

hutbe okuduğu camidir.<br />

Turizmi<br />

Balıkesir, Marmara ve Ege<br />

Denizine kıyıları bulunan<br />

ilçelerinin olmasıyla sayılı turizm<br />

merkezlerimiz arasında yer alır.<br />

Balıkesir’in turizm beldeleri<br />

genelde iç turizm talebini<br />

karşılar.<br />

Ağırlıklı olarak kaplıca turizminin<br />

yapıldığı ilin, Gönen, Edremit,<br />

Manyas, Susurluk, Bigadiç,<br />

Sındırgı ilçelerinde ve Merkez’e<br />

bağlı Pamukçu Beldesi’nde,<br />

dünyaca üne sahip şifa kaynağı<br />

kaplıcaları bulunmaktadır.<br />

Dünya çapında oksijen<br />

yoğunluğu bakımından ikinci<br />

sırada yer alan Kazdağı ve<br />

çevresi, bu yönüyle de turizme<br />

katkıda bulunmaktadır.<br />

Birçok turizm etkinliklerinin<br />

düzenlendiği ilde dağ sporları,<br />

sahil kıyısında yelkencilik,<br />

Ayvalık ve Edremit’te Kazdağları<br />

ile Şahinderesi ve Çengeloğlu<br />

mevkii av meraklılarının gözde<br />

mekânlarındandır.<br />

Körfez Bölgesi’ni oksijen çadırına<br />

dönüştüren etkenlerin başında<br />

Şahinderesi Kanyonu gelir.<br />

27 km. uzunluğundaki kanyonun<br />

yüksekliği ise 600 m.dir.<br />

Gönen Kaplıcaları<br />

Gönen İlçe sınırları içerisinde<br />

yer alan tarihî geçmişi bulunan<br />

kaplıcanın, Mısırlılar, Romalılar<br />

ve Bizanslılar zamanında<br />

da işletildiği bilinmektedir.<br />

Buradaki kaplıca suları 275<br />

metre derinlikte olup, atmosfer<br />

sularından ayrılmıştır. Kaplıca<br />

suyu, bu hâliyle eşine dünyada<br />

çok az rastlanır bir biçimde saf,<br />

temiz ve özelliklerini yitirmeden<br />

kalmıştır. Sıcaklığı 73 derece olan<br />

kaplıcadan hem banyo, hem de<br />

içilmek suretiyle yararlanılır.<br />

Edremit-Güre Kaplıcası<br />

Edremit İlçesinin Güre Beldesinde<br />

bulunan kaplıcanın orijinal<br />

bölümleri, İlkçağ Roma Hamamı<br />

özelliklerini taşır. Suyunun<br />

sıcaklığı 51-58 derece arasında<br />

olup, başta romatizmal hastalıklar<br />

olmak üzere kadın hastalıkları,<br />

cilt hastalıkları, kireçlenme,<br />

sedef, böbrek taşı ve kumları ile<br />

karaciğer hastalıklarına iyi geldiği<br />

bilinmektedir.<br />

Balya-Ilıca Kaplıcası<br />

Balıkesir-Bandırma karayoluna<br />

22 km. uzaklıkta olan kaplıca,<br />

romatizma, siyatik, kireçlenme<br />

ve bazı cilt hastalıklarına iyi<br />

gelmektedir.<br />

Bigadiç-Hisarköy Kaplıcası<br />

Bigadiç-Hisarköy Kaplıcası,<br />

Bigadiç’e 18 km. mesafededir.<br />

Kaynak sularının sıcaklığı 50-90<br />

derece arasındadır. Kaplıcadan,<br />

romatizma, kireçlenme, siyatik,<br />

egzama, kadın hastalıkları ve<br />

böbrek hastalıklarının tedavisi<br />

için yararlanmak mümkündür.<br />

Sındırgı-Hisaralan Kaplıcası<br />

Sındırgı İlçesine 20 km.<br />

mesafede olan kaplıcanın suyu,<br />

sodyum bikarbonatlı maden<br />

suyudur. 45-98 derece sıcaklığı<br />

bulunan kaplıca suyu, romatizmal<br />

rahatsızlıklara iyi gelmektedir.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

37<br />

şehir ve insan


şehir ve insan<br />

Susurluk-Kepenkler Kaplıcası<br />

Susurluk-Bandırma karayolu<br />

üzerinde yer alan ve Susurluk’a<br />

20 km. mesafede olan kaplıca,<br />

Ilıca Köyü’nde bulunmaktadır.<br />

Çamur banyosu olarak da<br />

yararlanılan kaplıcanın su sıcaklığı<br />

ise 60 derecedir. Hafif kükürt<br />

kokusu olan kaplıca suyunun<br />

banyo tedavisi romatizma ve<br />

kireçlenme; çamur tedavisi ise<br />

bütün romatizmal rahatsızlıklara<br />

tavsiye edilmektedir.<br />

Manyas-Kızıkköy Kaplıcası<br />

Kızık Köyü’nde bulunan<br />

kaplıcanın su sıcaklığı 42-50<br />

derecedir. İçerisinde sodyum,<br />

kalsiyum ve klorür bulunan<br />

kaplıca, kireçlenme, spordan<br />

kaynaklanan sakatlanmalarda,<br />

böbrek ve sırt ağrılarında kronik<br />

eklem ve eklem dışı hastalıkların<br />

tedavisinde etkilidir.<br />

Manyas Kuşgölü Milli Parkı<br />

Bandırma İlçe sınırları içerisinde<br />

bulunan, 1976 yılında Avrupa<br />

Konseyi tarafından tabiatın<br />

en iyi korunduğu yerlere<br />

verilen (A) sınıfı diploması<br />

ile ödüllendirilen milli park, 64<br />

hektarlık bir alana sahiptir.<br />

Bünyesinde 266 kuş<br />

türüne, 20’den fazla da<br />

38<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

balık türüne ev sahipliği yapan<br />

ve bu hâliyle de yerli ve yabancı<br />

turistlerin ilgi odağı olan bir<br />

parktır.<br />

Tarım<br />

Geçim kaynakları arasında yer<br />

alan tarımın, ilin ekonomik<br />

faaliyetleri içerisindeki payı,<br />

sanayiye göre az olmakla<br />

beraber, çalışan nüfusun<br />

%56,7’si tarımla uğraşmaktadır.<br />

2002’de Türkiye’de üretilen<br />

baklanın %4.3'ü, sarımsağın<br />

%13.5’i, karnabaharın %9.8’i,<br />

pirincin %12.2’si, domatesin<br />

%5.5’i, karpuzun %3.9’u,<br />

kavunun %6.9’u, buğdayın<br />

%2.2’si, Balıkesir’in bereketli<br />

tarım arazilerinde seracılık ve<br />

pamuk üretimi de yapılmaktadır.<br />

Balıkesir'de zeytin üretimi<br />

ülkemizin toplam zeytin<br />

üretiminin %8’ini oluşturur.<br />

Sanayi<br />

İl sınırları içerisinde 4 adet<br />

Organize Sanayi Bölgesi<br />

bulunmaktadır. Endüstrisi<br />

tarıma dayalı olarak gelişen ilin<br />

iç kesimlerinde tarım ağırlıklı<br />

sanayi gelişmiştir. İrili ufaklı<br />

104 fabrikası bulunan ilin<br />

fabrikalarında 14 bin kişi istihdam<br />

edilmektedir. Ticaret odası ve 5<br />

ticaret borsasına da sahip olan<br />

Balıkesir’de üretilen ürünlerin<br />

çoğu yurt içinde tüketilirken, bir<br />

kısmı da Bandırma Limanı’ndan<br />

ihraç edilmektedir.<br />

Madencilik<br />

Balıkesir, bor mineralleri<br />

bakımından oldukça zengindir.<br />

Türkiye’de bulunan bor<br />

rezervlerinin %60’ı Bigadiç<br />

İlçesinde bulunmaktadır.<br />

Marmara Adası’nda mermer<br />

ocakları, Balya’da kurşun,<br />

Edremit’te ise demir rezervleri<br />

vardır.


portre<br />

Doç. Dr. Cağfer Karadaş<br />

Uludağ Üniv. İlahiyat Fak.<br />

Muhaddis Fakih<br />

Ahmet B. Hanbel<br />

Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. Hilal<br />

b. Esed eş-Şeybânî.<br />

O, belki adından en çok söz edilen hadis<br />

âlimi ve fıkıh bilginidir. Adına nispetle<br />

oluşan Hanbelî mezhebi günümüzde<br />

müntesipleri bulunan ve varlığını sürdüren<br />

dört sünnî fıkıh mezhebinden biridir.<br />

İmam Şafiî onun hakkında, “Ahmed b.<br />

Hanbel’in sekiz önemli hasleti vardır ve<br />

bu hususlarda o âdeta imamdır.” demiş<br />

ve bunları “hadis, fıkıh, dil, Kur’an, fakr,<br />

zühd, vera ve sünnet.” şeklinde sıralamıştır.<br />

Ahmed b. Hanbel ailesi Horasan bölgesinde<br />

yaşadığından Merv’de doğduğu<br />

iddia edilmekle birlikte, ağırlıklı görüş<br />

onun 164/780 tarihinde Bağdat’ta doğduğudur.<br />

Merv’in söz konusu edilmesi<br />

dedesi Hanbel b. Hilal’in bugün Türkmenistan<br />

sınırları içerisinde yer alan<br />

Serahs kentinde vali olması, babası<br />

Muhammed’in de o bölgede Abbasî ordusunda<br />

görev almasındandır. Babasının<br />

genç yaşta ölümü üzerine küçük yaşta<br />

öksüz kalan Ahmed b. Hanbel amcalarının<br />

himayesinde Bağdat’ta yetişti.<br />

Geçimini babasından kalan dokuma<br />

atölyesinin geliri ile sağlamaya çalıştı.<br />

On altı yaşından itibaren hadis yolculu-<br />

ğuna (rıhle) çıktı ve Basra, Kufe, Mekke,<br />

Medine, Yemen, Şam, Mağrib ve Horasan<br />

bölgelerine bir çok kez seyahatlerde<br />

bulundu. Bugün Yemen’in başkenti olan<br />

Sana kentinde müfessir ve muhaddis<br />

Abdurrezzak b. Hemmam es-San’ânî’nin<br />

derslerine katıldı ve onun ilminden<br />

istifade etti. Ebû Hanife’nin önde gelen<br />

öğrencilerinden ve Abbasîlerin ilk<br />

kadı’l-kudâtı olan İmam Ebû Yûsuf’un<br />

ve İmam Şafiî’nin derslerini takip etti ve<br />

fıkıh alanında bu iki âlimden yararlandı.<br />

Ahmed b. Hanbel’in hayatı Mu’tezile<br />

mezhebinin yükselişi ve etkisinin Abbasî<br />

devlet kademelerinde ağırlık kazandığı<br />

günlere denk gelir. Bu etki dolayısıyla<br />

Abbasî halifelerinden Me’mun, Mu’tasım<br />

ve Vasık dönemlerinde, Mu’tezile bizzat<br />

devlet tarafından desteklendi ve inanç<br />

ilkeleri topluma resmî yollardan kabul<br />

ettirilme cihetine gidildi. Toplum içinde<br />

Sünnî kesime ve önderlerine yönelik<br />

baskı ve yıldırma politikası yürütüldü.<br />

Abbasî halifesi tarafından desteklenen<br />

Mu’tezile’nin tenzih ve adalet konusundaki<br />

aşırı tutumları, sünnî kesim<br />

içerisinde tedirginliğe yol açtı. Kur’an ve<br />

Ağustos 2010 - 136 39


portre<br />

hadislerde geçen müteşabih lafızlara<br />

getirdikleri yorumlar, özellikle<br />

Ehl-i Hadis tarafından aşırı gitmek<br />

şeklinde değerlendirildi. Nitekim<br />

onların Allah’ı tenzih yönündeki<br />

bu yorumları sünnî kesim tarafından<br />

Allah’ın sıfatlarını inkâr şeklinde<br />

algılandı. Onların bu çıkışı<br />

sadece dönemin âlimlerinin değil,<br />

halkın da tepkisine neden oldu ve<br />

sünnî inanç ilkelerinin muhafaza<br />

edilmesine yönelik halk arasında<br />

tepkisel bir eğilimin doğmasına<br />

yol açtı.<br />

Bu dönemde özellikle Ahmed b.<br />

Hanbel, Mu’tezile’ye karşı yürüttüğü<br />

mücadele ile ön plana çıktı;<br />

bunun sonucu olarak da sünnî<br />

kesimin doğal lideri mevkiine<br />

yükseldi. Onun temsil ettiği Ehl-i<br />

Hadis de toplum içerisinde daha<br />

itibarlı bir konuma yükseldi. Çünkü<br />

o, hiçbir zaman halifeden dahi<br />

gelse direktif ve baskı ile inancın<br />

belirlenmesini kabul etmeme<br />

azmindeydi. Eziyet görmesine ve<br />

ayaklarına pranga vurulmasına<br />

rağmen inancını koruma uğrundaki<br />

metanetini hiç yitirmedi.<br />

Sözgelimi Halife Me’mun Bizans’a<br />

yönelik çıktığı seferde, bugün<br />

Mersin’in bir ilçesi olan Tarsus’ta<br />

konaklamıştı. Bu sırada Me’mun<br />

Bağdat’taki vekiline mektup<br />

yazarak bütün dinî önderlerin<br />

Mu’tezile inanç esaslarını benimsemeleri<br />

için ikna edilmeleri yönünde<br />

çalışma yapılması talimatı<br />

verdi. Özellikle de Kur’an’ın yaratılmış<br />

(halku’l-Kur’ân) olduğunun<br />

herkes tarafından kabul edilmesi<br />

gerektiğini belirtti. Bunu, üzerine<br />

bütün âlimler sorguya çekildiler,<br />

Ahmet b. Hanbel ve Muhammed<br />

b. Nuh hariç hepsi halifenin buyruğuna<br />

uydu veya baskı ve zulme<br />

uğramamak için talimata uygun<br />

hareket ederek kurtuluş yolu buldu.<br />

Ahmed b. Hanbel ve Muhammed<br />

b. Nuh ise direndi. Çünkü<br />

40<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

ona göre Kur’an’ın yaratılmışlığına<br />

dair hiçbir ayet ve hadis yoktu.<br />

Delil olmayan bir hususta konuşmak<br />

ve hüküm vermek doğru<br />

değildi. Bunun üzerine Ahmed<br />

b. Hanbel ve arkadaşı gözetim<br />

altına alındılar ve eziyete uğradılar.<br />

Hatta Me’mun’un talimatı ile<br />

Tarsus’a gönderilmek üzere yola<br />

çıkarıldılar. Zincire vurulmuş bir<br />

şekilde Rakka’ya vardıklarında,<br />

Me’mun’un Tarsus’ta öldüğü haberi<br />

geldi. Bunun üzerine tekrar<br />

Bağdat’a gönderildiler. Ondan<br />

sonra gelen Halife Mu’tasım<br />

döneminde de işkence ve hapis<br />

hayatı devam etti. Hatta kızgın<br />

çölde kamçılattırmak suretiyle eziyet<br />

ettiler. Bu işkence dolu hapis<br />

hayatı iki yıldan fazla sürdü. Bir<br />

sonraki halife Vasık döneminde<br />

ise ev hapsine maruz kaldı. Öyle<br />

ki cuma namazlarına bile gidemedi.<br />

Neticede halkın da desteğini<br />

arkasına alan Ahmed b. Hanbel’in<br />

temsil ettiği düşünce galip geldi<br />

ve Mütevekkil’in halifeliği ile<br />

birlikte sünnî inanca yönelik<br />

baskılar ortadan kalktı. Ancak bu<br />

dönemde Ahmed b. Hanbel kuşku<br />

ve önyargılardan kurtulamadı.<br />

Ona yönelik bu tavır dolayısıyla<br />

halife Mütevekkil, imamın gönlünü<br />

almak için ihsanda bulundu<br />

ve hediyeler gönderdi. Ancak o,<br />

içinde haram vardır düşüncesiyle<br />

halifeden gelen hediyeleri kabul<br />

etmek istemedi. Halifeden gelen<br />

hediyeleri reddetmek doğru değildir,<br />

şeklindeki dostlarının telkini<br />

ile bu hediyeleri kabul etti ise de,<br />

hepsini ihtiyaç sahiplerine dağıttı.<br />

Halife’nin kendisine bağladığı maaşı<br />

kabul etmedi, bağlanan maaşı<br />

alan çocuklarına da gücendi.<br />

Ahmed b. Hanbel’in ilk evliliğinden<br />

Salih adlı oğlu dünyaya geldi.<br />

Hanımının ölümü üzerine ikinci<br />

evliliğini yaptı, ondan da ünlü<br />

hadis kitabı el-Müsned’i rivayet<br />

eden oğlu Abdullah dünyaya geldi.<br />

Son eşinden de üç oğlu ile bir<br />

kızı dünyaya geldi.<br />

241/855 tarihinde vefat eden<br />

Ahmed b. Hanbel’in cenazesine,<br />

kadınlı erkekli binlerce kişi katıldı.<br />

Hz. Peygamber’in hadisleri ile<br />

meşguliyet Ahmed b. Hanbel’in<br />

hayatında çok önemli bir yer<br />

tutmuştur. Adeta hayatını hadise<br />

göre tanzim etmiş, davranışlarını<br />

hadislere göre ayarlamıştır.<br />

Kendisinden fetva istendiğinde<br />

hadislere başvurmuş ve onlara<br />

dayanarak fetva vermiştir. Kendi<br />

anlayışı ve şartlarına göre derlediği<br />

el-Müsned adlı eseri içerisinde<br />

zayıf hadis bulunduğu yolundaki<br />

iddialar, başka şartlarla değerlendirmekten<br />

ve farklı bir anlayışla<br />

ele almaktan kaynaklanır. Hadislerin<br />

onun hayatını bu kadar<br />

meşgul etmesi dolayısıyla bazı<br />

âlimler, onu fakih kategorisine<br />

almamışlar ve sadece muhaddis<br />

saymışlardır. Ancak ona nispet<br />

edilen fıkıh mezhebi hâlâ yaşamakta<br />

ve müntesipleri bağlılıklarını<br />

sürdürmektedir.<br />

Onun en önemli eseri 700 bin<br />

hadis arasından seçerek meydana<br />

getirdiği el-Müsned adlı<br />

kitabıdır. Diğer eserlerinin bazıları<br />

ise şunlardır: Kitâbü’s-Sunne,<br />

Kitâbü’l-Vera, Kitabü’z-Zühd,<br />

Kitabü’l-İlel ve Ma’rifeti’r-Ricâl,<br />

Kitabü Fadaili’s-Sahâbe, el-Mesâil,<br />

Kitabü’s-Salât, Kitabü’l-Eşribe,<br />

er-Red Ale’z-Zenâdıka ve’l-<br />

Cehmiyye, el-Akîde, Kitabü Fadâili<br />

Ali ve Kitâbü’l-İmân.<br />

Kaynakça<br />

-Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-i İslamiyye<br />

ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İst.<br />

1985, I, 389.<br />

-Ali Sami en-Neşşâr-Ammâr C. Et-Talibî,<br />

Akâidü’s-Selef, Kahire 1971, s. 9-13.<br />

-Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri,<br />

Ankara 1990, s. 156-158.<br />

-M. Yaşar Kandemir, “Ahmed b. Hanbel”,<br />

DİA, İstanbul 1990, II, 75-80.


ir ayet bir yorum<br />

Yüce Allah’ın peygamberleri<br />

vasıtasıyla kullarına<br />

ilettiği mesajına kulak<br />

verenler doğru yolu bulup<br />

Allah’ın rızasını elde etmelerine<br />

karşılık; nefsanî<br />

arzularının peşine takılan<br />

ve şeytanların vesvese ve<br />

hilelerine aldananlar ebedî<br />

hüsrana uğrarlar. İnsanları<br />

bu hüsrana götüren şey,<br />

ilahî mesajı görmezlikten<br />

gelmeleridir.<br />

Doç. Dr. İsmail Karagöz<br />

<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong> İç Denetçisi<br />

Allah’ın Kitabını<br />

Görmezlikten<br />

Gelenlerin Akıbeti<br />

Allah’a kulluk ile sorumlu tutulan<br />

insan (Zariyat, 56), diğer<br />

varlıklardan farklı olarak inanç,<br />

ibadet, eylem ve davranışlarında<br />

özgür bırakılmıştır. (Kehf, 29;<br />

Casiye, 15) Bu özgünlük içinde<br />

Yaratan’a kulluk eden de, nefsini<br />

tanrı edinen de, şeytanları<br />

dost tutan da olmuştur. Yüce<br />

Allah’ın peygamberleri vasıtasıyla<br />

kullarına ilettiği mesajına<br />

kulak verenler doğru yolu bulup<br />

Allah’ın rızasını elde etmelerine<br />

karşılık; nefsanî arzularının peşine<br />

takılan ve şeytanların vesvese<br />

ve hilelerine aldananlar ebedî<br />

hüsrana uğrarlar. İnsanları bu<br />

hüsrana götüren şey, ilahî mesajı<br />

görmezlikten gelmeleridir.<br />

Bu husus, Kur'an’da şöyle dile<br />

getirilmektedir:<br />

“Rahman'ın zikrini görmezden<br />

gelen kimseye bir şeytan tahsis<br />

ederiz; artık bu onun yoldaşı<br />

olur. Şüphesiz bu şeytanlar<br />

onları doğru yoldan saptırırlar.<br />

Onlar ise doğru yolda olduklarını<br />

zannederler. Sonunda bize<br />

geldiğinde yoldaşına, ‘keşke<br />

seninle aramız, doğu ile batı<br />

kadar uzak olsaydı, ne kötü<br />

bir arkadaş(sın)’ der. Onlara,<br />

‘bu temenniniz bugün size asla<br />

fayda vermez, çünkü siz zulmettiniz.<br />

Hepiniz azapta ortaksınız’<br />

denir." (Zuhruf, 36-39)<br />

Ayetler üç hüküm içermektedir:<br />

(1) Allah’ın kitabını görmezlikten<br />

gelenlere şeytanlar musallat<br />

olur, (2) Şeytanlar, Kur'an’ı<br />

görmezlikten gelenleri yoldan<br />

çıkarır, (3) Kur'an’ı görmezlikten<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

41


ir ayet bir yorum<br />

gelip şeytanlara uyanlar ahirette<br />

pişman olurlar.<br />

1. Allah’ın kitabını<br />

görmezlikten gelenlere<br />

şeytanlar musallat olur<br />

“Görmezden gelmek” diye<br />

çevirdiğimiz “aşâ” kelimesi, insanın<br />

gözünde oluşan zayıflık<br />

ve tavukkarası denilen körlük<br />

demektir. “Rahman'ın zikri” ile<br />

maksat, Allah kelamı Kur'an-ı<br />

Kerim’dir.<br />

Rahman’ın zikrine karşı körlük<br />

etmek, Kur'an’ın emir ve yasaklarını,<br />

helal ve haramlarını,<br />

öğüt ve ilkelerini görmezlikten<br />

gelmek, özel, aile ve toplum<br />

hayatında ilahî mesajları dikkate<br />

almamaktır. Burada sözü edilen<br />

körlük; fiziksel anlamda değil,<br />

Kur'anî gerçekleri dikkate almamak,<br />

Kur'an hükümlerini yok<br />

saymaktır. Bu tür körlük birçok<br />

ayette ifade edilmiştir.<br />

Mesela Zuhruf suresinin 40.<br />

ayetinde, “(Ey Peygamberim!)<br />

Sağırlara sen mi duyuracaksın?<br />

Yahut körleri ve apaçık bir sapıklık<br />

içinde olanları sen mi doğru<br />

yola ileteceksin?” buyrulmuş;<br />

A’raf suresinin 179. ayetinde<br />

kalpleri ile gerçeği anlamayan,<br />

gözleri ile gerçeği görmeyen<br />

ve kulakları ile gerçeği işitmeyenlerin<br />

cehennemlik oldukları<br />

bildirilmiştir.<br />

Rahman'ın zikrine karşı körlük<br />

iki çeşittir: Birincisi Kur'an’ın<br />

Allah kelamı olduğunu kabul<br />

etmemek, emir ve yasaklarını,<br />

hüküm ve ilkelerini beğenmemektir.<br />

Bu tür körlük küfürdür, kişiyi<br />

ebedî hüsrana götürür. İkincisi,<br />

Kur'an’ın Allah kelamı olduğunu<br />

kabul ettiği hâlde emir ve yasaklarına,<br />

hüküm ve ilkelerine<br />

uymamaktır. Bu tür körlük kişiyi<br />

günahkâr yapar. İnsan Kur'an’a<br />

42<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

karşı görevlerini terk ederse,<br />

Kur'an’ı görmezlikten gelmiş<br />

olur. Kur'an’a karşı beş görevimiz<br />

vardır:<br />

(a) Kur'an’a iman etmek. Yüce<br />

Rabbimiz, “Allah’a, Peygamberine<br />

ve indirdiğimiz nura/Kur'an’a<br />

iman edin.” (Teğabün, 8) buyurmaktadır.<br />

Kur'an’a iman etmek; Kur'an’ın<br />

Allah kelamı olduğunu, verdiği<br />

bilgilerin, emir ve yasakların,<br />

hüküm ve ilkelerinin doğru olduğunu<br />

kabul etmektir.<br />

(b) Kur'an’ı okumak. Yüce Rabbimiz,<br />

“Kur'an’ı tertil üzere oku”<br />

(Müzzemmil, 4) buyurmaktadır.<br />

Tertil üzere okumak; Kur'an’ı<br />

her harf ve kelimesinin ve manasının<br />

hakkını vererek, eda ve<br />

seda ile tecvit kurallarına uyarak,<br />

güzel, düzgün ve kusursuz<br />

bir şekilde ağır ağır ve tane tane<br />

okumaktır.<br />

Yüce Allah’ın bu emrini yerine<br />

getirmek için her Müslümanın<br />

Kur'an-ı Kerim’i Arapça aslından<br />

öğrenmesi gerekir. Kur'an-ı<br />

Kerim’i düzgün öğrenebilmek<br />

için mutlaka ehil olan birinden<br />

ders almak gerekir. Kur'an-ı<br />

Kerim’i aslından tertil üzere okumak<br />

ibadettir.<br />

Peygamberimiz (s.a.s.), okunduğu<br />

zaman her harfine on hasene<br />

sevabı verileceğini bildirmiştir.<br />

(Müslim, Müsâfirîn, 252) Okunan<br />

Kur'an-ı Kerim, kıyamet gününde<br />

sahibine şefaat edecektir.<br />

(Tirmizî Fedâilü’l-Kur'an, 16)<br />

(c) Kur'an’ı anlamak. Yüce Rabbimiz,<br />

“Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık<br />

Kitabın ayetleridir. Biz onu,<br />

düşünüp anlayasınız diye Arapça<br />

bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf,<br />

2) buyurmaktadır.<br />

Kur'an’da Peygamberimiz<br />

(s.a.s.)’in diliyle, "Bana, Müslümanlardan<br />

olmam ve Kur'an’ı<br />

okumam emredildi." (Neml, 91-<br />

92) denilmiştir.<br />

“Kur'an’ı anlamak” ifadesinden<br />

üç şeyi anlamamız gerekir:<br />

Kur'an’ın ne olduğunu anlamak,<br />

Kur'an’ın ne dediğini anlamak<br />

ve Kur'an’ın ne demek istediğini<br />

anlamak. Yüce Allah, Kur'an’ın<br />

anlaşılmasını istemektedir: “Biz,<br />

onlar düşünüp anlayabilsinler<br />

diye (gerçekleri) bu Kur'an’da<br />

değişik biçimlerde açıkladık."<br />

(İsrâ, 41) “Bak, anlasınlar diye<br />

ayetleri değişik biçimlerde nasıl<br />

açıklıyoruz.” (En’âm, 65) Yüce<br />

Allah Kur'an’ı anlamayanları kınamaktadır:<br />

“Hâlâ Kur'an'ı düşünüp<br />

anlamaya çalışmıyorlar mı?"<br />

(Nisa, 82; bk. Muhammed, 24)<br />

Kur'an’ı doğru anlayabilmek için<br />

her şeyden önce Kur'an’ın ne<br />

olduğunu ve nasıl bir kitap olduğunu<br />

anlamamız gerekir. Kur'an,<br />

kelimelerinin seçilişi ve cümlelerinin<br />

dizilişi, lafzı ve manasıyla<br />

tamamen Allah’a aittir. Cibril<br />

(a.s.), Kur'an’ı Hz. Peygamber<br />

(s.a.s.)’e, Hz. Peygamber de<br />

insanlara ulaştırmada sadece<br />

birer aracıdır. Kur'an, bize Allah’ı<br />

ve insanı tanıtır; Allah’ın emir ve<br />

yasaklarını, helal ve haramlarını,<br />

öğüt ve tavsiyelerini, hüküm ve<br />

sınırlarını, vaat ve vaîdini, iman,<br />

ahlak ve ibadet kurallarını, iman<br />

edip salih amel işleyenlerin<br />

mükâfatlarını, inkâr edip isyan<br />

edenlerin ahiretteki cezalarını,<br />

ibret alınması için geçmiş kavimlerin<br />

kıssalarını ve ahiret ahvalini<br />

anlatır. İnsanın kendisine,<br />

Allah’a, insanlara, çevreye ve<br />

diğer varlıklara karşı görevlerini<br />

bildirir.<br />

Kur'an’ın ne olduğunu ve ne dediğini<br />

anlamadan da ne demek<br />

istediğini anlayamayız. Kur'an’ın<br />

ne dediğini anlamak, Kur'an'ın<br />

anlamını öğrenmek ve kavramaktır.<br />

Kur'an’ın ne dediğini


Pişman olmamak için<br />

Kur'an’a sarılmak, Kur'an’ı<br />

sadece okunup rafa kaldırılan<br />

bir kitap olmaktan<br />

kurtarıp hayat kitabı hâline<br />

getirmek gerekir. Kur'an’a<br />

sarılanlar salih ve muslih,<br />

iyi ve iyiliksever insanlardır.<br />

Allah bu kimselerin<br />

ecrini dünya ve ahirette<br />

zayi etmez.<br />

anlamak için önce Kur'an sözcük<br />

ve cümlelerinin anlamlarının<br />

iyi öğrenilmesi ve anlaşılması<br />

gerekir. Arapça bilmeyenler,<br />

Kur'an’ın ne dediğini anlamak<br />

için meallerden yararlanabilirler.<br />

Yalnız sadece meal ile Kur'an’ın<br />

ne dediğini ve ne demek istediğini<br />

anlamak yeterli olmaz.<br />

Onun için tefsir kitaplarından<br />

yararlanmak gerekir.<br />

(ç) Kur'an hükümlerini uygulamak.<br />

Kur'an'a iman etmek,<br />

okumak ve anlamaktan maksat;<br />

hükümlerini uygulamak, emir<br />

ve yasaklarına uymaktır. Yüce<br />

Allah, “Hep birlikte Allah'ın ipine<br />

(Kur'an'a) sımsıkı sarılın.”<br />

(Âl-i İmran, 103) buyurmaktadır.<br />

Kur'an’a sarılan bir insan; günde<br />

beş vakit namazı kılar, sağlığı<br />

yerinde ise ramazan orucunu<br />

tutar, varlıklı ise servetinin<br />

zekâtını verir, imkân bulunca<br />

hac görevini yerine getirir, anne<br />

ve babasına, eş ve çocuklarına<br />

iyi davranır, insan haklarına<br />

saygılı olur, kısaca Allah ve<br />

Peygamberinin emrettiği şeyleri<br />

gücü ölçüsünde yapar. Diğer<br />

taraftan içki, kumar, zina, hırsızlık,<br />

yalan, iftira, cana kıyma,<br />

faiz, rüşvet, aldatma, sahtekârlık<br />

ve benzeri bütün haramlardan<br />

sakınır.<br />

Kur'an, âlemler için bir öğüttür.<br />

(Tekvîr, 27) Kur'an’a iman<br />

eden bir insan, Kur'an’dan<br />

öğüt alır. Yüce Rabbimiz; “Andolsun,<br />

öğüt alsınlar diye biz<br />

bu Kur'an’da insanlar için her<br />

misalden (örnekler) verdik."<br />

(Zümer, 27) (Ey Peygamberim!)<br />

Biz onu (Kur'an’ı) senin dilinle<br />

kolaylaştırdık ki, düşünüp öğüt<br />

alsınlar.” (Duhan, 58) "Andolsun<br />

biz, Kur'an'ı düşünüp öğüt almak<br />

için kolaylaştırdık. Var mı<br />

düşünüp öğüt alan?" (Kamer, 17)<br />

buyurmaktadır.<br />

(d) Kur'an’ı anlatmak. Kur'an’a<br />

iman etmek, Kur'an’ı okumak,<br />

anlamak, içeriğini öğrenmek ve<br />

hükümlerine uymak Müslümanın<br />

görevi olduğu gibi, Kur'an'ı<br />

ve hükümlerini diğer insanlara<br />

anlatmak ve öğretmek de görevidir.<br />

Bu görev, Kur'an’da;<br />

“emr-i bi’l-ma’ruf ve nehy-i<br />

ani’l-münker”, “tebliğ”, “hakkı<br />

tavsiye”, “davet” ve “öğüt”<br />

kavramları ile ifade edilmiştir.<br />

Şu ayetler bu görevi açıkça<br />

ifade etmektedir: “Sizden, hayra<br />

çağıran, iyiliği emreden ve<br />

kötülükten men eden bir topluluk<br />

bulunsun.” (Âl-i İmran, 104),<br />

“(Ey müminler!) Siz, insanların<br />

iyiliği için çıkarılmış en hayırlı<br />

toplumsunuz. İyiliği emreder,<br />

kötülükten men eder ve Allah'a<br />

iman edersiniz...” (Âl-i İmran,<br />

110) “Rabbinin yoluna, hikmet<br />

ve güzel öğüt ile çağır ve onlarla<br />

en güzel şekilde mücadele<br />

et.” (Nahl, 125) Peygamberimiz<br />

(s.a.s.), "Sizin en hayırlınız<br />

Kur'an'ı öğrenen ve öğretendir."<br />

(Tirmizî, Fedâilü'l-Kur'an, 15) sözü ile<br />

bu göreve teşvik etmiştir.<br />

2. Şeytanlar, Kur'an’ı<br />

görmezlikten gelenleri<br />

yoldan çıkarır<br />

Bir insan bu beş görevi yerine<br />

getirdiği zaman Kur'an’a<br />

karşı körlük etmemiş, Allah ve<br />

Peygamber'e itaat etmiş olur.<br />

Aksi takdirde insana şeytan musallat<br />

olur ve onu yoldan çıkarır.<br />

Bu husus, tahlil etmeye çalıştığımız<br />

ayette şöyle ifade edilmiştir:<br />

“Rahman’ın zikrini görmezden<br />

gelen kimseye bir şeytan tahsis<br />

ederiz; artık bu onun yoldaşı<br />

olur. Şüphesiz bu şeytanlar<br />

onları doğru yoldan saptırırlar.<br />

Onlar ise doğru yolda olduklarını<br />

zannederler.”<br />

“Şeytan”; cin ve insanların<br />

müşrik, münafık, azgın, kibirli<br />

ve isyankâr olanlarına verilen<br />

bir cins isimdir. (Yazır, I, 239)<br />

Kur'an’da insan ve cin şeytanlarından<br />

söz edilmiştir: “Böylece<br />

biz her peygambere, insan ve<br />

cin şeytanlarını düşman yaptık.”<br />

(En’âm, 112) İnsanların kâfirleri<br />

ve azgınları insan şeytanları,<br />

cinlerin kâfirleri ve azgınları ise<br />

cin şeytanlarıdır. (Rağıb, s. 137)<br />

Mesela Bakara suresinin 14.<br />

ayetinde geçen şeytanlardan<br />

maksat münafıklardır. İblis,<br />

Âdem (a.s.)’e secde etme emrine<br />

karşı çıkarak Allah’a isyan<br />

ettiği, azdığı ve Allah’ın lanetine<br />

uğradığı için Şeytan adını almıştır.<br />

Şeytan insanların düşmanıdır.<br />

Bu sebeple onlara vesvese verir<br />

(A’raf, 20), içlerine kötü düşünceler<br />

telkin eder (Enfal, 11), her<br />

türlü çirkin söz, fiil ve davranışları<br />

(Bakara, 268; Nur, 21), İslam’ın<br />

ve akl-ı selimin iyi, güzel ve hoş<br />

görmediği kötülükleri, haramları<br />

ve küfrü emreder. (Nur, 21; Haşr,<br />

16) Söz verir, ümitlendirir ve<br />

aldatır. (Nisa, 120) İçki ve kumarı<br />

teşvik eder. Bunlarla insanların<br />

arasına kin ve düşmanlık sokmak,<br />

onları Allah’ın zikrinden<br />

ve namazdan alıkoymak ister.<br />

(Mâide, 91) İnsanların yaptığı kötülükleri<br />

ve kötü sözleri, kötü fiil<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

43<br />

bir ayet bir yorum


ir ayet bir yorum<br />

ve davranışları süslü, iyi, güzel<br />

ve cazip gösterir ve kolaylaştırır.<br />

(En’âm, 43; Muhammed, 25) İnsanları<br />

fakirlikle korkutur. (Bakara,<br />

268) Allah’ın zikrini ve gerçekleri<br />

unutturur. (Mücadele, 19; En’âm,<br />

68) Kişi ile kardeşi arasına fitne<br />

sokar. (Yusuf, 100) Kişiyi fitneye<br />

düşürür, azdırır ve Hak yoldan<br />

saptırır. (A’râf, 27, 175, 202; Nisa,<br />

60) Alevli ateşe çağırır. (Lokman,<br />

21) Böylece insanları hüsrana<br />

sürükler. Yüce Allah, peygamberleri<br />

ve kitapları vasıtasıyla<br />

insanları şeytanın düşmanlığına<br />

karşı uyarmıştır. “Ey iman edenler!<br />

Hepiniz topluca barış ve<br />

güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın<br />

adımlarını izlemeyin. Çünkü<br />

o, size apaçık bir düşmandır.”<br />

(Bakara, 208; Nur, 21) "Şüphesiz<br />

şeytan sizin için bir düşmandır.<br />

Öyle ise (siz de) onu düşman<br />

tanıyın. O, kendi taraftarlarını<br />

ancak alevli ateşe gireceklerden<br />

olmaya çağırır." (Fatır, 6) buyurmuştur.<br />

3. Allah’ın kelamını görmezlikten<br />

gelip şeytanlara uyanlar<br />

ahirette pişman olurlar<br />

Allah’ın Kelamını görmezlikten<br />

gelip şeytana uyanlar, ibadet<br />

ve salih amelleri terk edenler,<br />

haram ve günah bataklığına<br />

dalanlar, bir ömrü isyan içinde<br />

geçirenler özellikle kâfirler, ahirette<br />

pişman olacaklardır. Çünkü<br />

dünyada şeytana uyarak yaptıklarının<br />

bir faydası olmayacak,<br />

şeytana uyduğuna pişmanlık duyacaktır:<br />

Tahlil ettiğimiz ayette<br />

bu husus şöyle dile getirilmiştir:<br />

“Sonunda bize geldiğinde, yoldaşına,<br />

-Keşke seninle aramız,<br />

doğu ile batı kadar uzak olsaydı!<br />

Ne kötü bir arkadaş, der! Onlara,<br />

bu temenniniz bugün size<br />

asla fayda vermez. Çünkü siz<br />

zulmettiniz. Hepiniz azapta ortaksınız,<br />

denir.”<br />

44<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Kur'an-ı Kerim’de inkâr ve isyan<br />

edenlerin ahirette pişman olacakları<br />

birçok ayette bildirilmektedir.<br />

Şu ayetler bu gerçeği çok<br />

güzel dile getirmektedir:<br />

- “İnkâr edenler, 'Keşke Müslüman<br />

olsaydık' diye çok arzu<br />

edeceklerdir.” (Hicr, 2)<br />

- “(Kâfirler), ateşin karşısında<br />

durdurulduğunda; 'Keşke dünyaya<br />

geri döndürülsek de Rabbimizin<br />

ayetlerini yalanlamasak<br />

ve müminlerden olsak' dedikleri<br />

vakit (onların hallerini) bir görsen!”<br />

(En’âm, 27)<br />

- “Yüzlerinin ateşte bir yandan<br />

bir yana döndürüleceği gün<br />

(kâfirler),'Keşke Allah’a ve Peygambere<br />

itaat etseydik' diyeceklerdir.<br />

Yine (kâfirler) 'Ey Rabbimiz! Biz<br />

önderlerimize ve büyüklerimize<br />

itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar'<br />

diyeceklerdir.” (Ahzab,<br />

66-67)<br />

- “O gün zalim kimse, ellerini<br />

ısırıp şöyle diyecektir: Ne olurdu<br />

ben de peygamberle beraber<br />

aynı yolu tutsaydım! Yazıklar<br />

olsun bana, keşke falanı dost<br />

edinmeseydim! Andolsun,<br />

Kur’an bana geldikten sonra<br />

beni ondan o saptırdı. Zaten<br />

şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”<br />

(Furkan, 27-29)<br />

- “Keşke toprak olaydım!” (Nebe’,<br />

40) diye temenni edecek olan<br />

kâfire; “(Amellerinin yazılı olduğu)<br />

kitabı sol tarafından verilince<br />

şöyle der: Keşke kitabım<br />

bana verilmeseydi. Hesabımın<br />

ne olduğunu da bilmeseydim.<br />

Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.<br />

Malım bana hiçbir yarar sağlamadı.<br />

Saltanatım da yok olup<br />

gitti.” (Yüce Allah bu kimselere<br />

şöyle diyecektir:) “Onu yakalayıp<br />

bağlayın. Sonra onu cehenneme<br />

atın. Sonra uzunluğu<br />

yetmiş arşın olan zincire vurun<br />

onu. Çünkü o, Yüce Allah’a iman<br />

etmiyordu. Yoksulu doyurmaya<br />

teşvik etmiyordu. Bu sebeple,<br />

bugün burada onun samimi<br />

bir dostu yoktur. Gıslîn (kanlı<br />

irinden) başka bir yiyeceği de<br />

yoktur. Onu günahkârlardan<br />

başkası yemez.” (Hâkka, 25-36)<br />

Gelecekte ve ahirette pişman<br />

olmamak için şartlarına uygun<br />

iman etmek, salih ameller işlemek,<br />

Kur'an’ı okumak, anlamak,<br />

hükümlerini uygulamak ve başkalarına<br />

anlatmak, haram ve<br />

günahlardan sakınmak gerekir.<br />

Yoksa ahirette, “Keşke bu hayatım<br />

için önceden bir şey yapsaydım.”<br />

(Fecr, 24) diye temenni<br />

eder ama iş işten geçmiş olur.<br />

Sonuç olarak, Kur'an yüce<br />

Allah’ın insanlık âlemine son<br />

mesajıdır, bütün insanların rehberidir.<br />

Kur'an’ı görmezlikten<br />

gelenler, Kur'an’ın hayat veren<br />

sesine kulak tıkayanlar, Kur'an’ın<br />

hükümlerini özel, aile ve toplum<br />

hayatında uygulamaya koymayanlar,<br />

şeytanın tuzağına düşmüş<br />

olurlar. Şeytanın tuzağına<br />

düşenler, Kur'an’a yönelmedikçe<br />

bu bataklıktan kurtulamaz, felaha<br />

ve huzura eremezler. Ahirette<br />

pişman olurlar, ama iş işten<br />

geçmiş olur.<br />

Pişman olmamak için Kur'an’a<br />

sarılmak, Kur'an’ı sadece okunup<br />

rafa kaldırılan bir kitap<br />

olmaktan kurtarıp hayat kitabı<br />

hâline getirmek gerekir. Kur'an’a<br />

sarılanlar salih ve muslih, iyi<br />

ve iyiliksever insanlardır. Allah<br />

bu kimselerin ecrini dünya ve<br />

ahirette zayi etmez. Yüce Rabbimiz,<br />

“Kitaba sımsıkı sarılanlar<br />

ve namazı dosdoğru kılanlara<br />

gelince, şüphesiz biz, salih ve<br />

muslih olanların mükâfatını zayi<br />

etmeyiz.” (A’raf, 170) müjdesini<br />

vermektedir.


Hadisin başka bir tarîkında Hz.<br />

Peygamber’in, “Bu söze gelince,<br />

bunu söylemeyiniz. Yarın ne olacağını<br />

Allah’tan başka kimse bilmez.” dediği<br />

nakledilmiştir. (İbn Mâce, Nikah, 21)<br />

Hadis, bir hanım sahabînin düğününe<br />

katılarak onun mutluluğuna ortak olan<br />

sevgili Peygamberimizin, kendisiyle<br />

ilgili, belki de beklemediği bir niteleme<br />

karşısında, insanların yanlış algılamalarını<br />

önleyecek bir uyarısını içermektedir.<br />

Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde<br />

insanın “gayb”ı, yani, müşahede (gözlem)<br />

alanı dışında kalan şeyleri bilemeyeceği,<br />

bu bilginin sadece Allah’a<br />

ait olduğu ifade edilmiştir. (Enam, 50;<br />

Neml, 65; Cin 26) Bu kapsama peygamberler<br />

de dahildir. Ancak Allah’ın elçileri<br />

olmaları sıfatıyla peygamberler için<br />

bir istisna getirilmiş ve onların gayb<br />

bilgisine ancak Allah’ın izniyle muttali<br />

kılınacakları belirtilmiştir. (Cin, 26-27)<br />

İlgili ayetlerde, Cenab-ı Hakk’ın, seçtiği<br />

(tercih ettiği) peygamberler hariç,<br />

gaybını kimseye ızhar etmediği ifade<br />

edilmiştir ki, bunun da Allah’ın vahiy<br />

yoluyla elçilerine gönderdiği ve onların<br />

da insanlara tebliğ ettikleri ilahi me-<br />

Prof. Dr. İ. Hakkı Ünal<br />

Din <strong>İşleri</strong> Yüksek Kurulu Üyesi<br />

Gaybı Kim Bilir?<br />

Halid b. Zekvân’ın naklettiğine göre hanım sahabîlerden er-<br />

Rubeyyi’ binti Muavviz bin Afrâ ona şöyle dedi: “Ben gelin olduğum<br />

zaman Peygamber (s.a.s.) düğünüme geldi. İçeriye girdi ve<br />

senin benim yanıma oturduğun gibi, döşeğimin üzerine oturdu.<br />

Bu sırada kızlar bizim için def çalmaya ve babalarımızdan Bedir<br />

Günü şehid olanların menkıbelerini söylemeye başladılar. Onlardan<br />

birisi, 'İçimizde bir Peygamber var ki o, yarın ne olacağını<br />

bilir.’ dedi. Bunun üzerine Nebî (s.a.s.) kıza, ‘Sen bunu bırak da<br />

söylediğin şeyleri söylemeye devam et!" buyurdu. (Buhârî, Nikah, 49)<br />

sajlar olduğu anlaşılmaktadır. Cenab-ı<br />

Hak sevgili elçisine geçmiş peygamberlerin<br />

kıssalarını anlatırken, “İşte<br />

bunlar sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir.<br />

Bundan önce onları ne<br />

sen biliyordun ne de kavmin” buyurmuştur.<br />

(Hûd, 49) “Gaybın anahtarlarının<br />

kendi katında olduğunu ve bunları<br />

sadece kendisinin bileceğini” bildiren<br />

Cenab-ı Hak (En’âm, 59), kendisinden<br />

olağanüstü şeyler bekleyen kimselere<br />

karşı elçisinin, “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri<br />

benim yanımdadır’ demiyorum.<br />

Ben gaybı da bilmem. Size, ‘ben bir<br />

meleğim’ de demiyorum. Ben sadece<br />

bana gönderilen vahye uyuyorum.”<br />

şeklinde cevap vermesini istemiştir.<br />

(En’âm, 50) Başka bir ayette, kıyametin<br />

ne zaman kopacağını soranlara<br />

cevaben, “De ki: Onun bilgisi ancak<br />

Rabbimin katındadır. Onu vakti geldiğinde<br />

ancak O ortaya çıkaracaktır.”<br />

(A’raf, 187) demesi istenmiş ve kendisini<br />

bir kâhin gibi görenlere görevini şu<br />

şekilde hatırlatması talep edilmiştir:<br />

“De ki: Allah dilemedikçe ben kendime<br />

bir fayda sağlama ve bir zarar verme<br />

gücüne sahip değilim. Eğer ben gaybı<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

45


ir hadis bir yorum<br />

biliyor olsaydım daha çok hayır<br />

elde etmek isterdim ve bana<br />

bir kötülük de dokunmazdı. Ben<br />

inanan bir kavim için sadece bir<br />

uyarıcı ve bir müjdeciyim.” (Â’raf,<br />

188) Bu ayetleri teyid eden bir<br />

hadisinde Hz. Peygamber, sahabî<br />

Osman b. Maz’un’un vefatında,<br />

onun Allah’ın kerem ve inayetine<br />

mazhar olduğunu kesin bir dille<br />

ifade eden Ümmü’l-Alâ’ adındaki<br />

bir hanım sahabîye uyarıda bulunmuş<br />

ve “Allah’a yemin olsun<br />

ki, ben Allah’ın elçisi olduğum<br />

hâlde bana ne yapılacağını bilmiyorum.”<br />

demiştir. (Buhârî, Cenâiz, 3)<br />

Bu konuda yanlış kanaate sahip<br />

olduklarını düşündüğü bazı kimselere<br />

karşı bir uyarıda bulunan<br />

Hz. Aişe de, “Allah Rasûlü’nün<br />

yarın ne olacağını bildiğini iddia<br />

eden kimse, Allah’a büyük bir<br />

iftirada bulunmuş olur, çünkü<br />

Allah, “De ki, göklerde ve yerde<br />

olan gaybı Allah’tan başka kimse<br />

bilmez.” (Neml, 65) buyuruyor.”<br />

(Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’ân, 6) demiştir.<br />

Sevgili Peygamberimiz, bir insan<br />

olarak, gündelik hayatında<br />

karşılaştığı, kendisinin bilgisi ve<br />

müşahedesi dışında cereyan<br />

eden birçok olaydan doğal olarak<br />

haberdar olmamış, ancak olayın<br />

mahiyetini öğrendikten sonra<br />

bilgi sahibi olabilmiştir. Örneğin,<br />

“ifk” (Hz. Aişe’ye atılan iftira)<br />

olayında, (Bkz. Buhârî, Megâzî, 34)<br />

işin mahiyetini bilemediği için, Hz.<br />

Aişe’yi tezkiye eden ayetler (Nur,<br />

11-18) gelene kadar hem kendisi,<br />

hem de sevgili eşi bir ay boyunca<br />

üzüntü ve sıkıntı içinde kalmışlardır.<br />

Huzuruna davalı olarak gelen<br />

kimseleri kendisini etkileyecek ve<br />

yanıltacak şekilde hilâf-ı hakikat<br />

beyanda bulunmamaları konusunda<br />

uyarmıştır. (Buhârî, Şehâdât,<br />

27) Hudeybiye Anlaşması öncesinde<br />

kendi temsilcisi olarak müşriklere<br />

gönderdiği Hz. Osman’ın<br />

46<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

dönüşünün gecikmesi ve öldürüldüğü<br />

haberlerinin gelmesi üzerine,<br />

başına ne geldiğini bilmediği<br />

için, öldürülme ihtimalini düşünerek<br />

Rıdvan bey’atini gerçekleştirmiştir.<br />

(İbn Hişam, es-Sire, 3/202)<br />

Tebük Seferine gitmemek için<br />

mazeret beyan edenlerin gerçek<br />

niyetini bilmediği için onlara izin<br />

vermiş ve bu konuda Cenab-ı<br />

Hakk’ın uyarısına muhatap olmuştur.<br />

(Tevbe, 42-43) Çevresinde,<br />

tutum ve davranışlarından dolayı<br />

tanıdığı münafıkların yanı sıra,<br />

kendisinin bilmediği, fakat Allah’ın<br />

bildiği münafıkların da bulunduğu<br />

Kur’an’da açıklanmıştır. (Tevbe,<br />

101)<br />

Emsali çoğaltılabilecek bu tür<br />

örnekler Allah Rasûlü'nün, kendisine<br />

haber veren kaynaklar<br />

olmadıkça, bizzat şahit olmadığı<br />

olaylar hakkında bilgi sahibi olmadığını<br />

göstermektedir. Bu haber<br />

kaynakları çoğu zaman beşerî,<br />

bazen de ilahî menşelidir. İlâhi<br />

kaynaklı olanların çoğu Kur’an’da<br />

zikredilmiştir. Kur’an dışında kalan<br />

ve sayısı fazla olmayan ilahî<br />

bildirimlerin hemen tamamının<br />

aynı zamanda beşerî yollardan<br />

da Hz. Peygamber'e ulaştırıldığını<br />

gösteren örnekler kaynaklarımızda<br />

mevcuttur. (Geniş bilgi için bkz.<br />

M. Said Hatiboğlu, Hz. Peygamber ve<br />

Kur’an Dışı Vahiy, Otto Yayınları, Ankara-2009)<br />

Kur’an’daki ilgili ayetler ve bunları<br />

teyid eden, burada yorumunu<br />

yaptığımız ve zikrettiğimiz hadislere<br />

rağmen, Kur’an gibi eşsiz<br />

bir ilahî mesajla gaybın kapıları<br />

kendisine açılan Hz. Peygamber’e<br />

adeta bu yeterli görülmemiş,<br />

kendi vefatından sonraki tarihî<br />

gelişmelerin ortaya çıkardığı pek<br />

çok olay ona isnad edilerek bu<br />

konuda da istismar edilmekten<br />

çekinilmemiştir. Bu isnatta en<br />

büyük dayanak onun, Allah ile<br />

iletişim hâlinde olan bir pey-<br />

gamber oluşu keyfiyetidir. Allah<br />

Rasûlü, kendinden sonra ortaya<br />

çıkan birçok siyasî, sosyal ve dinî<br />

gelişmelerden haber vermiş ve<br />

bunlarla ilgili değerlendirmelerde<br />

bulunmuşsa, yani geleceğe ait<br />

gayb’dan konuşmuşsa, herhâlde<br />

bunu Allah’dan aldığı bilgi sayesinde<br />

yapmıştır. Bu varsayımdan<br />

hareketle makulleştirilen ve hiçbiri<br />

de Hz. Peygamber’in yaşadığı<br />

döneme ait olmayan yüzlerce<br />

gaybî haber kaynaklarımıza girmiş,<br />

bu ve bunları din zanneden<br />

samimi müminlerin yanılmasına,<br />

istismarı amaçlayan art niyetli<br />

insanların elinde de hem Allah<br />

Rasûlü’nün hem de onun tebliğ<br />

ettiği İslam dininin yanlış tanınmasına<br />

yol açmıştır. Sabahtan<br />

akşama kadar irad ettiği bir<br />

hutbeyle kıyamete kadar olmuş<br />

ve olacak herşeyi haber verdiği<br />

bildirilen bir peygambere (Müslim,<br />

Fiten, H.No: 25) isnad edilen gaybî<br />

rivayetlerin hemen tamamının<br />

hicrî 1. asra ait olması, isnad<br />

incelemesinin henüz devreye<br />

girmediği bu dönemde Allah<br />

Rasulü’nün ne büyük bir istismara<br />

maruz kaldığının göstergesidir.<br />

İslam tarihinin sonraki dönemlerinde<br />

ortaya çıkan ve Allah’la<br />

sürekli iletişim hâlinde oldukları<br />

için insanların kalplerinden geçeni<br />

bile okudukları varsayılan kişilerin,<br />

Cenab-ı Hakk’ın, elçilerine<br />

bile vermediği bir özelliğe sahip<br />

olma iddiasında bulunduklarına<br />

dikkat edilmelidir. Bu durum, Hz.<br />

Peygamber'i ve misyonunu, onun<br />

insanlara tebliğ ettiği Kur’an çerçevesinde<br />

anlayıp değerlendirmenin<br />

ve buna ters düşen nakilleri<br />

ona isnad etmekten sakınmanın<br />

veya en azından ihtiyatla karşılamanın<br />

ne kadar önemli olduğunu<br />

açıkça göstermektedir.


Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı organizatörlüğünde<br />

HDV Sliedrecht<br />

Ulu Camii, Alblasserdam Yunus<br />

Emre Camii ve Gorinchem<br />

Süleyman Çelebi Camii Gençlik<br />

Kollarının ortaklaşa düzenlediği,<br />

HDV Gençlik Konferanslarının<br />

altıncısı Sliedrecht’de gerçekleştirildi.<br />

Saadet Kara ve Faruk Kırlak’ın<br />

sunumunu yaptığı programda,<br />

Sliedrecht Ulu Camii Dernek<br />

Başkanı Asım Gürsoy yaptığı<br />

konuşmada, “Gençlerimize iyi<br />

bir gelecek hazırlamak zorunda<br />

olduğumuzu çok iyi biliyoruz. Bu<br />

konuda bizlere düşen görevler<br />

olduğu kadar gençlerimize de<br />

görevler düşmektedir. Gençlerimiz,<br />

üzerinde yaşadığı ülkenin<br />

kanun ve kurallarına uyum<br />

sağlarken, vatandaşı olmaktan<br />

gurur duyduğumuz, asıl ülkemizi<br />

ve mensubu olmaktan şeref<br />

duyduğumuz dinimizi, unutmamalıdırlar;<br />

yani entegre olalım<br />

derken asimile olmamalıdırlar.”<br />

dedi. HDV Gençlik Koordinatörü<br />

Uğur Kaya da konuşmasında,<br />

HDV olarak gençlere yönelik<br />

yapılan programların altıncısını<br />

Sliedrecht’de gerçekleştirmekte<br />

olduklarını belirterek “İnşallah<br />

programlarımız devam<br />

edecektir.” dedi. Sliedrecht<br />

gençlik kollarından Rasim Kara,<br />

Sliedrecht’de Gençlik Konferansı<br />

Pamuk Kara, Özlem Torun,<br />

Özkar Takaç, Oğuz Kırlak ve<br />

Haşim Korkmaz’ın rol aldığı “Er<br />

ya da Geç” isimli kısa metrajlı<br />

film gösterisinin ardından,<br />

Sliedrecht Ulu camii derslerine<br />

devam eden öğrencilerden<br />

Gizem Aydoğdu,Necip Fazıl<br />

Kısakürek’in “Sakarya Türküsü”<br />

isimli şiirini okudu. Daha<br />

sonra Lahey Büyükelçiliği Din<br />

Hizmetleri Müşaviri ve Hollanda<br />

<strong>Diyanet</strong> Vakfı Başkanı Doç.<br />

Dr. Bülent Şenay, gençlere şu<br />

tavsiyelerde bulundu: “İnsan<br />

yetiştirmek dünyanın en zor<br />

işidir. Modern hayat, kent hayatı<br />

birtakım sıkıntıları beraberinde<br />

getirmektedir. Modern hayatın<br />

en önemli özelliği, köklerle<br />

irtibatı koparmaktır. Zaman<br />

kavramı bizim için çok önemlidir.<br />

Zamanın kıymetini bilmeliyiz<br />

ve onu çok iyi değerlendirmeliyiz.<br />

Bugün modern dünyada<br />

‘cep telefonu’, ‘ötelerle’ olan<br />

irtibatımızı kopartıyor. Cep<br />

telefonunu, MSN’yi kapatarak<br />

kendinizle başbaşa kalmalısınız.<br />

Sessiz kalarak gerçeklerle<br />

yüzleşebilir, zamanın kıymetini<br />

anlayabilirsiniz.” dedi. Doç. Dr<br />

Bülent Şenay, gençlere mutluluk<br />

reçetesinin sırlarını da şöyle<br />

anlattı: “Mutlu olmanın önündeki<br />

en büyük engel, aceleciliktir.<br />

Sakin olun, vakar sahibi olun,<br />

Rotterdam HDV Kocatepe Camiinde<br />

Kur’an-ı Kerim kursuna<br />

katılan 40 bayan ögrenciye hatim<br />

ve belge merasimi düzenlendi.<br />

Bayanların büyük ilgi gösterdiği<br />

merasimde, duygulu anlar<br />

yaşandı. Programa katılan bayan<br />

izleyiciler, merasim sonunda bu<br />

günü hazırlayan bayan hocalara<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

zamanın sizi kontrol etmesine<br />

müsaade etmeyin, siz zamanı<br />

kontrol edin. Bu anlamda beş<br />

vakit namaz bir Müslüman<br />

için çok önemlidir. Kanaatkâr<br />

olmalısınız. Modernite, insanı<br />

‘dünya düşkünü’ yapar, oysa<br />

Kur’an-ı Kerim, dengeli olmamızı<br />

ister. Bencillikten uzak olmalıyız,<br />

paylaşmayı bilmelisiniz. Kendinize<br />

değer verin ama kendinizi<br />

beğenmeyin. Sabırlı olun. Annebabanıza<br />

itaat edin. Güvenilir<br />

insan olun. Hz. Muhammed<br />

(s.a.s.) “Muhammedü’l Emin”<br />

idi. Kitap bizim için çok önemlidir.<br />

Bilgiyi kitaplarda arayın.<br />

Basiret, feraset ve kişilik sahibi<br />

olun. Wikipedia rehberiniz olmasın.<br />

Mutluluğun sırrı hiçbir şeyde<br />

yarım kalmamaktır, işini tam<br />

yapmaktır.” Program, ozanların<br />

söylediği türküler ve Alblasserdam<br />

gençlerinin halk oyunları<br />

gösterileri ile sona erdi.<br />

Rotterdam HDV Kocatepe Camiinde hatim ve belge merasimi<br />

memnuniyetlerini ifade ederek<br />

ömürlerinde ilk defa böyle güzel<br />

anlara şahit olduklarını ifade<br />

ettiler ve menuniyetlerini dile getirdiler.<br />

Din Hizmetleri Ataşesi Dr.<br />

Fevzi Hamurcu’nun öğrencilere<br />

belgelerini takdim ettiği merasim,<br />

Din Görevlisi Lütfi Aydın’ın yaptığı<br />

dua ile son buldu.<br />

Ağustos 2010 - 136 47


Essen Başkonsolosluğu çalışma<br />

bölgesinde bulunan başta<br />

DİTİB dernekleri olmak üzere,<br />

veli dernekleri, sosyal, kültürel,<br />

sportif, ticari, mesleki ve hemşeri<br />

derneklerinin iştirakı ile kurulmuş<br />

olan, hedefi Türk toplumunun<br />

sosyal hayata daha fazla katılımının<br />

sağlanması, Türkiye ve Türk<br />

toplumunun menfaatlerinin elde<br />

edilmesi için lobi faaliyetlerinin<br />

gerçekleşmesi için güç birliğinde<br />

bulunan sivil bir hareket olan<br />

“Türk İnsiyatif Grubu (Türksche<br />

İnteressen Gemeinschaft)” nun<br />

genel kurulu Dortmund Eğitim<br />

Merkezi’nde yapıldı. TİG Genel<br />

Başkanı Atilla Denizhan’ın açılış<br />

konuşmasının ardından, Essen<br />

Din Hizmetleri Ataşesi Mehmet<br />

Rotterdam-Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />

Vakfı (HDV) Eğitim Merkezinde<br />

çocuklar için her yıl açılan ‘Yaz<br />

Okulu’, okulların tatile girmesiyle<br />

birlikte faaliyete başladı.<br />

10-15 yaş arası erkek çocukların<br />

yatılı olarak kaldığı yaz okulunun<br />

faaliyete başlaması hem çocuklar<br />

hem de velileri tarafından büyük<br />

bir memnuniyetle karşılandı.<br />

Her yıl 100’den fazla çocuğun<br />

yararlandığı yaz okulu, bu yıl 5<br />

Temmuz’dan 20 Ağustos’a kadar<br />

hizmet verecek. <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />

<strong>Başkanlığı</strong>nca gönderilen tecrübeli<br />

öğreticiler tarafından çocuklara<br />

verilen Kur’an-ı Kerim ve dinî<br />

bilgiler derslerinin yanında, mahallinden<br />

temin edilen tecrübeli<br />

uzmanlar tarafından Türkçe, millî<br />

kültür, Türk tarihi ve Türkiye coğrafyası<br />

gibi dersler de veriliyor.<br />

Çeşitli spor aktivitelerine, oyun<br />

ve eğlence programlarına da yer<br />

verilen yaz okulunda, çocuk-<br />

48<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

“Türk İnsiyatif Grubu” Genel Kurulu yapıldı<br />

Uçmuş bir konuşma yaparak<br />

farklı amaçları yerine getirmek<br />

için kurulmuş olan derneklerin<br />

ortak gayeler etrafında güçlerini<br />

bir araya getirerek yaptıkları<br />

çalışmalardan sevinç duyduğunu,<br />

fahri ve gönüllü olarak kurulmuş<br />

bu cemiyetlerin güçlerini<br />

birleştirerek çalışma yapmaları<br />

gerektiğini, bütün bölgelerden<br />

katılım olmasının gelecek için<br />

ümit verdiğini ifade etti. Essen<br />

Başkonsolosu Dr. Hakan Akbulut<br />

ise Essen’de yapılan bir çalışmanın<br />

kısa zamanda sonuç verdiğini,<br />

yapılan seçimlerde sandığa<br />

giden Türk seçmen sayısının ikiye<br />

katlandığını, şimdiye kadar hiçbir<br />

üyenin olmadığı KRV Parlamentosuna<br />

6 Türk asıllı milletvekilinin<br />

Rotterdam’da çocuklar için yaz okulu açıldı<br />

lar öğrenirken eğlenerek güzel<br />

anılarla dolu verimli bir yaz tatili<br />

geçiriyorlar. Yaz okulunun eğitim,<br />

beslenme, konaklama, aktivite<br />

ve diğer masrafları HDV tarafından<br />

karşılanmakta olup çocuk<br />

velilerinden 4 haftalık bir süre<br />

için 180 Avro katkı payı alınıyor.<br />

Yaz okulunun açılışı münasebetiyle<br />

HDV Eğitim Merkezinde<br />

yapılan toplantıda Rotterdam Din<br />

Hizmetleri Ataşesi Dr. M. Fevzi<br />

Hamurcu, günler öncesinden<br />

başlatılan hazırlık çalışmaları<br />

sayesinde hiçbir aksaklık olmadan<br />

kursun başarıyla açılmasından<br />

seçildiğini, ayrıca sivil hareketin<br />

diğer başkonsolosluk bölgelerine<br />

de yayılarak KRV olarak örgütlenme<br />

çalışmalarının başladığını<br />

ve bütün bunları gerçekleştiren<br />

Türk toplum temsilcileri olan derneklere<br />

teşekkür ettiğini söyledi.<br />

Daha sonra TİG Genel Başkanı<br />

Atilla Denizhan, Dortmund Eğitim<br />

Merkezinde TİG’e ait bir çalışma<br />

bürosu oluşturdukları müjdesini<br />

verdi.<br />

dolayı öğreticilere, Eğitim Merkezi<br />

yöneticilerine ve çalışanlarına<br />

teşekkür etti. Toplantıya Eğitim<br />

Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Arif Yakışır, HDV Yönetim Kurulu<br />

Üyesi Zekeriya Açkalmaz ve<br />

HDV Gençlik Koordinatörü Uğur<br />

Kaya ile <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> <strong>Başkanlığı</strong><br />

tarafından gönderilen öğreticiler<br />

Cengiz Akdoğan, Hayrettin Uğur,<br />

Halit Değirmenci ve Ömer Faruk<br />

Çağılcı katıldı ve faaliyet programı<br />

bir kez daha gözden geçirildi.<br />

Kursiyer çocukları sınıflarında<br />

ayrı ayrı ziyaret eden Hamurcu,<br />

çocukların güzel davranışlar edinmesi,<br />

birlikte yaşama ve paylaşma<br />

alışkanlıklarını geliştirmesi,<br />

millî ve manevî değerlerimizi ve<br />

bilgilerimizi pekiştirmesi, yeni<br />

bilgiler edinmesi ve akranlarıyla<br />

verimli bir tatil geçirmeleri için<br />

yaz okulunun çok güzel bir fırsat<br />

olduğunu söyleyerek bu dönemin<br />

çok iyi değerlendirilmesini istedi.


<strong>HABERLER</strong><br />

Nürnberg ve Ingolstadt ProDialog Seminerlerine büyük ilgi<br />

DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan,<br />

Avrupa Birliği Uyum Fonları (EIF)<br />

ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />

Dairesi (BAMF) tarafından desteklenen<br />

ve Nürnberg DİTİB Eyüp<br />

Sultan ile İngolstadt DİTİB Kocatepe<br />

camilerinde “Fahri Diyalog<br />

Sorumluları Yetiştirme” kurslarına<br />

devam eden öğrencilere ders verdi.<br />

Nürnberg Din Hizmetleri Ataşesi<br />

Dr. Cafer Acar, DİTİB Basın,<br />

Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü<br />

Ekrem Ceşen, Nürnberg Bölgesi<br />

Essen-Meinerzhagen işadamlarından<br />

Âdem Bahadırlı, Köln’de<br />

inşaatı devam eden <strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong><br />

Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez<br />

Camiine 2000 Euro bağışta bulundu.<br />

<strong>İşleri</strong>nin yoğunluğu sebebiyle<br />

Köln’e gelemeyen Bahadırlı’yı<br />

temsilen Meinerzhagen DİTİB<br />

Selçuk Camii Din Görevlisi İrfan<br />

Çakar ve Başkan Yardımcısı Zafer<br />

Eroğlu, Genel Müdür V. Nuri<br />

Bilici’ye nakdi yardımı takdim<br />

DİTİB Eyalet Birliği Temsilcisi<br />

Mustafa Yaman’ın da hazır bulunduğu<br />

derste Sadi Arslan, “İslam,<br />

Hristiyanlık ve Musevi dinlerinde<br />

inanç esasları, ibadet şekilleri,<br />

ilk insan ve ilk peygamber Hz.<br />

Âdem (a.s.)’den, son peygamber<br />

Hz. Muhammed (s.a.s.)’e kadar,<br />

gelmiş geçmiş bütün peygamberlerin<br />

inanç akideleri, kitap ehli ne<br />

demektir? Dinlerin, kendilerinden<br />

başka inançlara olan yaklaşımları,<br />

günah ve sevap kavramları dinler<br />

açısından ne anlam ifade eder,<br />

İslam Dini’nin temel kaynakları<br />

olan Kur’an-ı Kerim, sünnet, icma<br />

ve kıyasın mana kavramından,<br />

inanç denizine yolculuğu, Hıristiyanlıkta<br />

Pavlos’un mektupları,<br />

miladi 325 yılında toplanan İznik<br />

Konsülü’nde kabul edilen Matta,<br />

Markos, Luka ve Yuhanna İncille-<br />

DİTİB Merkez Camiine yardımlar devam ediyor<br />

ettiler. Çakar ve Eroğlu, Âdem<br />

Bahadırlı’nın çok yardımsever<br />

bir işadamı olduğunu belirterek,<br />

“Adem Bahadırlı kendi camimize<br />

de maddi katkısı olan ve her zaman<br />

bize desteklerini esirgemeyen<br />

bir yardımseverdir. İnsanlık<br />

için her zaman yardıma uzanan<br />

bir dost eli ve hayırda yarışan<br />

örnek bir şahsiyettir.” dediler.<br />

Bağışı teslim alan Genel Müdür<br />

V. Nuri Bilici de, verilen destek ve<br />

ri, Mekki ve Medeni ayetler, Hz.<br />

İsa (a.s.)’nın doğumuyla başlayan<br />

ve sıfır milat olarak kabul edilen<br />

hayatının, vefatına kadar olan<br />

geçmişi, Kur’an-ı Kerim’in yazılması,<br />

toplanması, çoğaltılması ve<br />

günümüze kadar eksiksiz ulaşımı”<br />

gibi konular üzerinde geniş bir<br />

değerlendirme yaptı. Arslan “Bu<br />

prejeyi çok önemsiyorum. Bugün<br />

gerek Müslümanlardan, gerek<br />

Hristiyanlardan ve gerekse Musevilerden<br />

çok sayıda insan hem<br />

kendi dini, hem de diğer semavi<br />

dinler hakkında ne yazık ki yeterli<br />

bilgiye sahip değildir. Sizler doğru<br />

ve gerçek bilgilerle donatılmış dinî<br />

hüviyetinizle bu olumsuz imajın<br />

önüne geçeceksiniz. Bunun için<br />

çok çalışmanız ve çok araştırma<br />

yapmanız gerekiyor.” dedi.<br />

HDV Rotterdam Mevlana Camiinden gençlere piknik<br />

Rotterdam Mevlana Camiinde her<br />

hafta Cuma günleri gençlere sohbet<br />

toplantısı düzenleniyor. Havaların<br />

sıcak olması nedeniyle açık havada<br />

gerçekleşen toplantıda Din Görevlisi<br />

Bayram Danacı, gençlere yaptığı<br />

sohbette hastaları, güçsüzleri, bakıma<br />

muhtaç insanları ziyaret etmenin<br />

dinimizde çok önemli olduğunu;<br />

küçüklerine sevgisi, büyüklerine say-<br />

gısı olmayan bir toplumun huzurlu<br />

ve mutlu olamayacağını söyledi.<br />

Ayrıca gençlere, Hollandaca’yı çok iyi<br />

bilmeleri ve ana dilimiz Türkçe’yi de<br />

çok güzel konuşmaları gerektiğine<br />

vurgu yaptı. İslam ahlakıyla donatılmış<br />

gençliğin nerede ve hangi konumda<br />

olursa olsun yüce milletimize<br />

hizmet etmekte geri kalmayacağını<br />

söyledi.<br />

yardımlardan dolayı Meinerzhagen<br />

DİTİB Selçuk Camii Yönetim<br />

Kurulu’na, cemaatine ve işadamı<br />

Adem Bahadırlı’ya teşekkür etti.<br />

Ağustos 2010 - 136 49


Nürnberg-DİTİB Neutraubling<br />

Derneğinin düzenlediği bahar<br />

şenliği ve kermes, vatandaşlarımız<br />

ve Almanlar tarafından büyük<br />

ilgi gördü. Kermese Nürnberg Din<br />

Hizmetleri Ataşesi Dr. Cafer Acar,<br />

Paris Din Hizmetleri Müşavirliğine<br />

bağlı DİTİB Cergy-Pontoise Sultanahmet<br />

Camiinde Kur’an-ı Kerim<br />

ve dinî bilgiler derslerine katılan<br />

öğrenciler için yıl sonu hatim<br />

merasimi düzenlendi.<br />

50<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Neutraubling’de Bahar Şenliği ve Kermes düzenlendi<br />

Nürnberg Çalişma ve Sosyal İşler<br />

Ataşesi Dr. Kemal Ramoğlu, Neutraubling<br />

Belediye Başkanı Heinz<br />

Kiechle ve Katolik Kilisesi Papazı<br />

Herr Weindl katıldılar. Nürnberg<br />

Calışma ve Sosyal Ataşesi Dr.<br />

Kemal Ramoğlu konuşmasında<br />

gençlerin eğitimi ve meslek sahibi<br />

olmaları konusunda bilgi verdi.<br />

Nürnberg Din Hizmetleri Ataşesi<br />

Dr. Cafer Acar da yaptığı konuşmada,<br />

bu tür kültürel faaliyetlerin<br />

bir taraftan Türkler arasında<br />

Öğrenci velileri ve bayanların<br />

yoğun katılımıyla başlayan<br />

merasimde, Din Görevlisi Güngör<br />

Çakan, aile ve Kur’an eğitiminin<br />

önemi ile ilgili kısa bir konuşma<br />

yaptı.<br />

Daha sonra öğrenciler ilahiler,<br />

şiirler ve hadis-i şerifler okudular.<br />

Öğrenciler tarafından Kur’an’dan<br />

ayetler ve namaz surelerinin<br />

okunmasının ardından, Les Mureaux<br />

Din Görevlisi Muhammet<br />

Tosun tarafından dua yapıldı. Cemaatin<br />

yoğun ilgi gösterdiği merasimde<br />

duygulu anlar yaşandı.<br />

birliğe vesile olurken, diğer taraftan<br />

da Almanlarla olan dostluk<br />

ilişkilerinin gelişmesine katkı<br />

sağladığını ifade etti. Kermeste,<br />

Neutraubling Derneği Gençlik<br />

Folklor ekibinin gösterisinin ardından,<br />

Kadınlar Kolunun hazırladığı<br />

Türk mutfağından leziz yemekler<br />

ziyaretçilere sunuldu. Dernek<br />

Başkanı Ramazan Altıntaş ve Din<br />

Görevlisi Mehmet Selim Güler,<br />

birer konuşma yaparak programa<br />

emeği geçenlere teşekkür ettiler.<br />

Paris Pontoise Sultanahmet Camiinde hatim merasimi<br />

DİTİB Eğitim ve Kültür Müdürlüğü<br />

tarafından açılan resim ve<br />

takı kurslarını tamamlayan kursiyerler,<br />

birbirinden güzel el emeği<br />

göz nuru eserlerini DİTİB Merkez<br />

Camiinde sergilediler. DİTİB Yönetim<br />

Kurulu Üyesi Orhan Bilen,<br />

Genel Müdür V. Mehmet Yıldırım,<br />

birim müdürleri ile çok sayıda<br />

davetlinin katıldığı sergide, 58<br />

yağlı boya ve kolye ile kolluklardan<br />

oluşan 315 takı yer aldı.<br />

Serginin açılışında bir konuşma<br />

yapan DİTİB Eğitim Müdürü Işık<br />

DİTİB’de Resim ve Takı Sergisi açıldı<br />

Uğurlu, genç kız ve hanımların<br />

bilgi ve becerilerini geliştirmeleri<br />

ve üretici taraflarının ortaya<br />

çıkmasında kendilerine yardımcı<br />

olmak adına DİTİB’te kurslar<br />

düzenlendiğini belirterek, resim<br />

ve takı kurslarına katılan öğrencilerin<br />

resim öğretmeni Ressam<br />

Sultan Yıldırım ile Takı Öğretmeni<br />

Vildan Kavas’a özverili çalışmalarından<br />

dolayı teşekkür etti.<br />

Bilen ve Yıldırım sanatın önemine<br />

değinerek, sanatın evrensel bir<br />

dil olduğunu ve farklı düşünce-<br />

Programın ikinci bölümünde<br />

öğrenciler arasında ‘Temel Dinî<br />

Bilgiler’ yarışması yapıldı. Katılımcılara<br />

da soruların yöneltilip,<br />

hediyelerin verildiği yarışmanın<br />

ardından, Dernek Başkanı Hikmet<br />

Türk kısa bir konuşma yaparak<br />

öğrencileri yetiştiren hocalarına<br />

ve davetlilere yaptıkları maddi<br />

ve manevi katkılarından dolayı<br />

teşekkür etti.<br />

Dernek yönetimi tarafından öğrencilere<br />

çeşitli hediyelerin takdim<br />

edilmesinin ardından program<br />

sona erdi.<br />

lere sahip insanları aynı noktada<br />

birleştirdiğini, insanlarımıza<br />

imkânlar sunulduğunda ortaya<br />

böyle güzel eserler çıktığını<br />

ifade ettiler ve kurs hocaları ile<br />

resimleri sergilenen kursiyerleri<br />

kutladılar.


Berlin-Chemnitz Fatih Camiinde<br />

Din Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri<br />

Yaşar ve Chemnitz Belediyesi<br />

Yabancılar Kültür <strong>İşleri</strong> Sorumlusu<br />

Bayan Cobuz’un da katılımıyla<br />

sünnet merasimi düzenlendi. 27<br />

ayrı Müslüman ülkeden Müslümanların<br />

yaşadığı Chemnitz<br />

şehrinde, Müslüman olanlardan<br />

17 ila 45 yaşları arası 7 kişi ve 12<br />

çocuktan oluşan toplam 19 kişi<br />

cami derneğinin yardımıyla sünnet<br />

ettirildiler. Berlin bölgesinden<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Lübeck <strong>Diyanet</strong> Camiinde Kermes ve Açık Kapı Günü düzenlendi<br />

DİTİB Merkez Mescid-i Aksa<br />

Camii Dernek Başkanı Mesut<br />

Yapraklı 06.07.2010 tarihinde<br />

vefat etti.<br />

Uzun yıllar dernek başkanlığı<br />

yapan ve görevini sürdürürken<br />

vefat eden Yapraklı’nın<br />

cenaze namazı 08 Temmuz<br />

Lübeck DİTİB Merkez Camii Kadın<br />

Kolları, dernek yönetimi ve Din<br />

Görevlisi Telat Yurtsever tarafından<br />

organize edilen kermes ve açık kapı<br />

günü, vatandaşlarımız, Almanlar ve<br />

çevre dernekler tarafından büyük<br />

ilgi gördü. Din Görevlisi Yurtsever,<br />

kermesin açılışında yaptığı konuş-<br />

Chemnitz DİTİB Fatih Camiinde sünnet merasimi<br />

katılan din görevlileri ve DİTİB<br />

Fatih Camii Din Görevlisi Salih<br />

Afşar'ın, okudukları mevlitle başlayan<br />

sünnet merasimi, Berlin Din<br />

Hizmetleri Ataşesi Hasan Hayri<br />

Yaşar’ın konuşmasıyla devam etti.<br />

Yaşar konuşmasında, Din Görevlisi<br />

Salih Afşar’a, Dernek Başkanı<br />

İsmail Sezgi’ye ve katkısı olanlara<br />

teşekkür ederek sünnet olanlara<br />

hediyelerini verdi ve mevlid duası<br />

yaptı. Sünnette çocuklar için Mehmet<br />

Pugar tarafından Karagöz ve<br />

2010 Perşembe günü Öğle<br />

namazını müteakip DİTİB<br />

Merkez Mescid-i Aksa Camiinde<br />

kılınarak defnedildi.<br />

Merhuma Allah’tan rahmet,<br />

ailesine sabır ve başsağlığı<br />

dileriz.<br />

mada bu tür etkinliklerin insanlar<br />

arasındaki birlik ve beraberliği<br />

pekiştirdiğine, ayrıca zengin Türk<br />

mutfağı ile kültürümüzün tanıtımına<br />

katkı yaptığına dikkat çekti. Kermeste<br />

çocuklara mini golf ve hava<br />

balonu gibi aktiviteler düzenlenerek<br />

bol bol hediyeler dağıtıldı.<br />

Hacivat gölge oyunu oynandı ve<br />

Nasretdin Hoca fıkraları canlandırıldı.<br />

Program, misafirlere yapılan<br />

ikramlarla sona erdi.<br />

El Ele Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfının yıllık bilgilendirme<br />

toplantısı yapıldı<br />

El Ele Yardımlaşma ve Dayanışma<br />

Vakfı'nın yıllık bilgilendirme<br />

toplantısı Kampen’de yapıldı.Toplantıda<br />

Kampen HDV Nebi Camii<br />

Din Görevlisi M. Süleyman Kayış<br />

bir konuşma yaparak yakınlarımıza<br />

yardım etmenin dinimizin emri<br />

olduğunu, bu tür yardım amaçlı<br />

kurumların desteklenmesi gerek-<br />

tiğininin önemine vurgu yaparak<br />

yardımlaşmanın dinimizdeki yerini<br />

anlattı.<br />

Daha sonra vakfın çalışmaları<br />

hakkında vakıf yetkilileri tarafından<br />

bilgiler verildi. El Ele Yardım<br />

ve Dayanışma Vakfının, kanser<br />

hastalığı nedeniyle zor durumda<br />

olan insanlara nasıl bir faydamız<br />

olur düşüncesiyle, 2006 yılında<br />

Tahmine Erdem’in öncülüğünde<br />

11 gönüllü tarafından Kampen’de<br />

kurulduğu hatırlatılarak maddi<br />

sorunu olan hastalara yardım<br />

ettiği, eğitim gören öğrencilere<br />

burs verdiği, engelli vatandaşlara<br />

akülü araba alabilmeleri için maddi<br />

destek sağladığı anlatıldı.<br />

DİTİB Merkez Mescid-i Aksa Camii Dernek Başkanı vefat etti<br />

Ağustos 2010 - 136 51


Berlin Tempelhof Havaalanının<br />

kapatılıp park hâline getirilme-<br />

Karlsruhe-Bretten DİTİB Yeşil<br />

Camii Cemiyeti Kur’an kursu-<br />

52<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Tempelhof’da ‘Dinlerin Toplum Barışına Katkıları’ konulu<br />

açık hava paneli düzenlendi<br />

Frankfurt Din Hizmetleri Ataşelik<br />

bölgesinde faaliyette bulunan<br />

Darmstadt DİTİB Merkez Camii<br />

gelenekselleştirdiği yaz pikniklerinden<br />

birini daha gerçekleştirdi.<br />

Her yıl yaz aylarında düzenlenen<br />

piknikler, bu yıl da gençlerden<br />

büyük ilgi gördü.<br />

Düzenlenen pikniğe, Darmstadt<br />

si, yapılan çeşitli etkinliklerle<br />

kutlandı. Bu etkinlikler çerçevesinde<br />

eski havaalanı çevresinde<br />

bulunan DİTİB Türk Şehitlik<br />

Camii ve Genezareth Kilisesi<br />

tarafından‚ ‘Dinlerin Toplum<br />

Barışına Katkıları’ konulu bir açık<br />

hava paneli programı düzenlendi.<br />

Panele konuşmacı olarak<br />

DİTİB adına Köln Din ve Toplum<br />

Darmstadt DİTİB Merkez Camiinde piknik şöleni<br />

Din Görevlisi Kerim Şükrü Ünlü,<br />

Merkez Camii Dernek Başkanı ve<br />

DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Fuat<br />

Kurt, dernek yöneticileri ve gençlik<br />

kolları başkanları ile gençler<br />

katıldı.<br />

Program, Hessen Eyalet Birliği<br />

Başkanı Fuat Kurt’un yaptığı<br />

konuşmayla başladı. Başkan Kurt,<br />

Bretten Yeşil Camiinden öğrencilere gezi<br />

na devam eden öğrenciler için<br />

Heilbron Tripsdrill Parka bir gezi<br />

düzenlendi.<br />

Baden Bölgesi Eyalet Birliği ve<br />

Cemiyet Başkanı Mustafa Yiğit,<br />

Din Görevlisi Şükrü Baktı ve<br />

Kadın Kolları Başkanı Bircan<br />

Öztürk’ün gözetim ve denetiminde<br />

yapılan geziye, 70 öğrenci<br />

katıldı. Din görevlisi Şükrü<br />

Karlsruhe Zell-Atzenbach DİTİB<br />

Cemiyeti Fatih Camiinde Kur’an<br />

eğitimi yaş sınırı olmadan devam<br />

ediyor.<br />

Fatih Camii Din Görevlisi Veysel<br />

Köle, hafta sonu ve tatillerde<br />

çocuklara Kur’an-ı Kerim ve Temel<br />

Dinî Bilgiler kursu verirken; hafta<br />

Araştırma Merkezi Müdürü Dr.<br />

Hasan Karaca ve Berlin DİTİB<br />

Eyalet Birliği Yönetim Kurulu<br />

Üyesi Pınar Çetin katıldı. Programda<br />

ayrıca Köln DİTİB Tasavvuf<br />

Musiki Grubu tarafından<br />

semazen gösterisi yapıldı. Ebru<br />

sanatından da çeşitli örneklerin<br />

sunulduğu programı, çok sayıda<br />

izleyici ilgiyle yakip etti.<br />

DİTİB olarak gençlere büyük<br />

değer verdiklerini ve gençlerin<br />

camilerde etkin olması için büyük<br />

gayret gösterdiklerini söyledi. Din<br />

Görevlisi Kerim Şükrü Ünlü de<br />

yaptığı konuşmasında, gençlerin<br />

camilerine ve derneklerine sahip<br />

çıkmalarını ve buralara daha fazla<br />

zaman ayırmalarını istedi.<br />

Baktı yaptığı konuşmada, bu<br />

gibi gezilerin eğitimin bir parçası<br />

olduğunu belirterek öğrencilerin<br />

bu tür etkinliklerle motive<br />

edilmeleri gerektiğini söyledi.<br />

Geziden oldukça memnun kalan<br />

öğrenciler, geziyi düzenleyenlere<br />

teşekkür ettiler.<br />

Gezi, Kadın Kollarının hazırlayıp<br />

sunduğu ikramlarla son buldu.<br />

Atzenbach’da Kur’an-ı Kerim eğitimi devam ediyor<br />

içi de yetişkin kadınlara Kur’an-ı<br />

tecvit üzere, namaz surelerini<br />

yanlışsız okumaları ve ilmihal<br />

bilgilerini öğrenmeleri için kurs<br />

düzenliyor. Kursa katılan gençler<br />

ve kadınlar Din Görevlisi Veysel<br />

Köle'ye bu gayretlerinden dolayı<br />

teşekkür ediyorlar.


Karlsruhe Din Hizmetleri Ataşeliği<br />

öncülüğünde yapılan 12.<br />

Cumhuriyet Futbol Turnuvası<br />

03/06/2010 tarihinde Lörrach’da<br />

yapıldı. 20 futbol takımının katıldığı<br />

turnuvayı, çok sayıda dernek<br />

yöneticisi, üyeleri ve seyirci ilgiyle<br />

izledi.<br />

İstiklal Marşının okunması ve saygı<br />

duruşuyla başlayan turnuvada,<br />

Lörrach din görevlisi Bekir Polat,<br />

Dernek Başkanı Basri Beğen birer<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Cumhuriyet Futbol Turnuvası Lörrach’da yapıldı<br />

konuşma yaparak izleyenlere<br />

teşekkür ettiler. Din Hizmetleri<br />

Ataşe Vekili Ahmet Arslan da bir<br />

konuşma yaparak bu gibi turnuvaların<br />

birbirimizi tanıma, birlik<br />

ve beraberliğimizi pekiştirme<br />

açısından çok önemli olduğunu<br />

ifade etti. Çekişmeli geçen maçların<br />

ardından turnuvada birinciliği<br />

Waldorf Futbol Takımı kazanırken,<br />

ikinciliği Wiesloch Futbol Takımı,<br />

üçüncülüğü de Buggingen<br />

Futbol Takımı elde etti. Turnuvanın<br />

sonunda takımlara yönetici<br />

ve görevliler tarafından kupaları<br />

takdim edildi.<br />

Türk İslam Kültür Dernekleri Federasyonu yönetim kurulu üyeleri<br />

Lahey Büyükelçimizi ziyaret ettiler<br />

Hollanda Türk İslam Kültür<br />

Dernekleri Federasyonu Yönetim<br />

Kurulu Genel Başkanı Arif<br />

Yakışır, Eğitim Koordinatörü<br />

Muhsin Köktaş, Yaşlılar ve Gençlik<br />

Koordinatörü Deniz Özkanlı ve<br />

Bölge Sorumlusu Göksel Soyugüzel,<br />

Lahey Büyükelçimiz Uğur<br />

Doğan’ı ziyaret ederek bir süre<br />

görüştüler. Federasyon yöneticileri<br />

ziyarette; federasyonun<br />

ilk kuruluşu, kuruluş amacı, üye<br />

kuruluşlar, yaptığı faaliyetler ve<br />

bugüne kadar yapılan çalışmalar<br />

hakkında büyükelçiye bilgi verdiler.<br />

Hollanda’da yaşayan Türk<br />

toplumunun sorunları, gençlik,<br />

eğitim gibi önemli konularda da<br />

bilgi veren ziyaretçiler, yaptıkları<br />

faaliyetler hakkında da bilgi verdiler.<br />

Hollanda’daki bazı önemli<br />

konularda duyarlı olan diğer Türk<br />

üst kuruluş ve federasyonlarla ortak<br />

çalışmalar yaptıklarını belirten<br />

ziyaretçiler, Hollanda’da son zamanlarda<br />

artan yabancı düşmanlığı,<br />

İslam ve Türk korkusunu önleyebilmek<br />

için federasyon olarak<br />

gerekli calışmaların yapılmasının<br />

önemini, siyasi partilerle zaman<br />

zaman görüşmeler yaptıklarını,<br />

siyasette etkin rol oynanması için<br />

Detmold Merkez Camii Derneği, Avrupa Birliği kuruluş yıldönümü<br />

programına katıldı<br />

Almanya- Detmold Belediye<br />

Başkanı Rainer Heller’in davetiyle,<br />

Avrupa Birliği’nin kuruluş<br />

yıldönümü nedeni ile Münster’de<br />

faaliyet gösteren Detmold Merkez<br />

Camii Derneği, üçüncü defa<br />

“EUROPATAG”adlı bir etkinliğe<br />

iştirak etti. Etkinliğe AB üyesi ve<br />

aday olan ülkelerden temsilciler<br />

ile sivil toplum örgütleri katıldı.<br />

Etkinliğe katılan her ülkeye stant-<br />

gençlerin siyasi partilere üye,<br />

ileride de aday olmaları gerektiğini<br />

anlattılar. Büyükelçiyle yapılan<br />

görüşmenin çok yararlı geçtiğini<br />

belirten yöneticiler, bu gibi görüşmelerin<br />

bundan böyle periyodik<br />

olarak yapılmasının faydalı olacağını<br />

ifade ettiler.<br />

lar tahsis edildi. Ülkemizi DİTİB<br />

Detmold Merkez Camii Derneği<br />

temsil etti ve ülkemizin tarihi,<br />

turistlik ve kültürel özelliklerini<br />

anlatan broşürler dağıttı. Stantları<br />

ziyaret edenlere, kadınlar kolu<br />

tarafından hazırlanan Türk mutfağının<br />

leziz yiyecekleri ikram edildi.<br />

Türk standı yerel yöneticiler, yerel<br />

basın ve halk tarafından yoğun<br />

ilgi gördü.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

53


Köln bölgesinde hizmet veren<br />

DİTİB kadın kolları başkanları,<br />

gündemde olan konuları görüşmek<br />

amacıyla kahvaltıda bir<br />

araya geldiler. Köln DİTİB Merkez<br />

Hanım Faaliyetleri Müdürlüğünde<br />

yapılan toplantıya, Türk-Alman<br />

Kadınlar Derneği Başkanı Vildan<br />

Basa, DİTİB Merkez Hanım Faaliyetleri<br />

Müdürlüğünden Zeynep<br />

Ceşen, Bayan Din Görevlisi Sevda<br />

Rheinfelden Türk-İslam Cemiyeti<br />

ikinci aile şenliği 04-05-<br />

06.06.2010'da gerçekleştirildi.<br />

İlki 2009 yılında yapılan ve<br />

Rheinfelden çevresindeki Türklerin<br />

kaynaşmasını amaçlayan<br />

bu etkinlik, bu yıl çok canlı ve<br />

54<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Köln bölgesi kadın kolları kahvaltıda buluştu<br />

Demirbağ Bayrak, Gençlik ve<br />

Spor Müdürlüğü Pedagogu Meltem<br />

Yavuz, Hürth, Meschenich,<br />

Pulheim ve Chorweiler DİTİB dernekleri<br />

kadın kolları başkanları ile<br />

üyeleri katıldı. Toplantıda, kadın<br />

kolları üyelerinin tanışma, konuşma,<br />

ortak problemlerin çözüm<br />

yolları, birlikte ne gibi aktivitelerde<br />

çalışmalar yapılabileceği konuları<br />

görüşüldü. Toplantıda; ayrıca,<br />

kadınların sosyal hayatta ve derneklerin<br />

faaliyetlerinde daha fazla<br />

yer almaları, aralarında çalışma<br />

grupları oluşturmaları, bireysel<br />

ve toplumsal hayatta karşılaştıkları<br />

problemler ve çözüm yolları,<br />

kimsesiz ve çaresiz kadınlara ulaşarak<br />

sıkıntılarının giderilmesi için<br />

çalışmalar yapmak, genç anne<br />

coşkulu geçti. Yaşlılara, gençlere<br />

ve çocuklara bir arada eğlenme<br />

imkânı sunan şenliğe Rheinfelden<br />

çevresinde yaşayan Türkler<br />

büyük ilgi gösterdi. Şenlik<br />

boyunca tertip edilen Açık Kapı<br />

Günleri sebebiyle, vatandaşlarımızın<br />

yanısıra Alman vatandaşları<br />

da camiyi ziyarete gelerek<br />

şenliğe iştirak ettiler.<br />

Dernek yönetiminin gayretleriyle<br />

üç gün boyunca devam eden<br />

geleneksel aile şenliğinde, çevre<br />

cemiyetlerinde katılımlarıyla<br />

büyükler voleybol turnuvası, din<br />

ve genç kızlarla ortak programlar<br />

düzenlemek, kermes programları<br />

organize etmek, diğer şehirlerdeki<br />

DİTİB dernekleri kadın<br />

kollarının programlarına destek<br />

ve katkıda bulunmak, kandil<br />

gecelerinde ve Ramazan ayında<br />

kadınlara yönelik özel programlar<br />

uygulamak, Kutlu Doğum, Anneler<br />

Günü, Dünya Engelliler Günü,<br />

Açık Kapı Günü, Aşure Günü gibi<br />

etkinliklerde kadınlara yönelik<br />

özel programlar düzenlemek kadın<br />

kollarının birbirlerini daha yakından<br />

tanımaları için derneklere<br />

geziler düzenlemek Alman kadın<br />

kuruluşlarıyla diyalog kurarak iyi<br />

komşuluk ilişkileri oluşması için<br />

bilgi alışverişinde bulunmak gibi<br />

konular değerlendirildi.<br />

Rheinfelden cemiyeti geleneksel aile şenliğinde buluştu<br />

Rünthe Mevlana Camiinden öğrencilere gezi<br />

Essen-Bergkamen-Rünthe Mevlana<br />

Camii Din Görevlisi Recep Cabri, dernek<br />

yöneticileri, Gençlik Kolları, Kadın<br />

Kolları ve öğrenciler ile 54 kişilik bir<br />

grupla Bottroptaki Movie Parka bir<br />

gezi düzenlendi. Yıl boyu okuyan<br />

ögrencileri hem eğlendirmek hem<br />

görevlilerinin iştirakiyle de büyükler<br />

futbol turnuvası ve 10-15<br />

yaş futbol turnuvası düzenlendi.<br />

Rheinfelden DİTİB derneğinin<br />

sponsorluğunda yapılan yarışmalarda,<br />

ilk üçe giren takımlara<br />

kupa, diğer katagorilerde<br />

dereceye girenlere ise madalya<br />

ve çeşitli ödüller verildi. Türk<br />

Kültürü ve Türkçe öğretmeni<br />

Semra Ersöz ile Ali Bal’ın beraber<br />

çalıştırdıkları folkler ekibi de<br />

oynadıkları Karadeniz ve Rumeli<br />

oyunlarıyla şenliğe renk kattılar.<br />

de dinlendirmek cemiyet ve üyeleri<br />

arasındaki dostluk ve kardeşliği pekiştirmek<br />

amacıyla yapılan gezi katılanlar<br />

tarafından sevinçle karşılandı. Geziden<br />

memnun kalan vatandaşlarımız,<br />

gezide öğrencilerin okudukları şiir ve<br />

ilahilerle unutulmaz bir gün yaşadılar.


Bavyera ve Baden Württemberg<br />

DİTİB Eyaletler Birlikleri tarafından<br />

organize edilen, bölge<br />

dernek başkan ve yöneticilerine<br />

yönelik “Hizmetiçi Eğitim Semineri”<br />

düzenlendi.<br />

Karlsruhe bölgesindeki Kehl<br />

DİTİB Camii ile Nürnberg bölgesinde<br />

bulunan Fürt şehrinde<br />

verilen seminerlere; DİTİB<br />

Genel Başkanı Sadi Arslan, diğer<br />

görevliler ve yöneticileri katıldı.<br />

Düzenlenen seminerler, İstiklal<br />

Marşı ve Kur’an-ı Kerim tilaveti<br />

ile başladı.<br />

Baden Württemberg-Karlsruhe<br />

Bölgesi Eyalet Birliği Başkanı<br />

Mustafa Yiğit ile Bavyera-<br />

Nürnberg Bölgesi Eyalet Birliği<br />

Başkanı Mustafa Yaman yaptıkları<br />

açılış konuşmalarında,<br />

çocukların daha iyi bir eğitim<br />

almaları için, derneklerin<br />

imkânlarını üst seviyeye çıkarmalarının<br />

gerekli olduğunu belirttiler<br />

ve bazı çalışmaların birlikte<br />

yapılmasının daha verimli<br />

olacağını söylediler. DİTİB Genel<br />

Başkanı Sadi Arslan da konuşmasında,<br />

DİTİB’in 25 yıllık bir<br />

geçmişinin bulunduğuna dikkat<br />

çekerek DİTİB’in bugün 900’e<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Bavyera ve Baden Württemberg DİTİB Eyaletler Birlikleri tarafından<br />

organize edilen, bölge dernek başkan ve yöneticilerine yönelik<br />

“Hizmetiçi Eğitim Semineri” düzenlendi<br />

yakın dernek sayısına ulaştığını<br />

söyledi. Gün geçtikçe amaç,<br />

gaye ve hedeflerin değiştiğini,<br />

beklentilerin de fazlalaştığını<br />

ifade eden Arslan, “Beş yıl önce<br />

konuştuğumuz konu ile şimdiki<br />

gündemimiz farklıdır. Çok kısa<br />

zamanda çok güzel gelişmeler<br />

oldu.<br />

Almanya’nın 15 eyaletinin<br />

hepsinde eyalet birliklerimizi<br />

oluşturduk. 2010 yılına gelindiğinde<br />

DİTİB’in vizyonu değişmiştir.<br />

Biz bu ülkenin bir gerçeği<br />

ve parçası olduk. Bu ülkede dinî<br />

cemaat olmaya ve din dersleri<br />

Mölln Fatih Camiinde kermes düzenlendi<br />

Mölln Fatih Camiinde 05-06 Haziran 2010<br />

tarihlerinde kermes düzenlendi.<br />

Yoğun ilginin olduğu kermese, yeni seçilen Belediye<br />

Başkanı Jan Wiegels de katılarak düzenlenen<br />

kermesin diyaloğa olan katkısını anlattı<br />

ve kermesi düzenleyenlere teşekkür etti.<br />

Kermeste kadınların Türk mutfağından hazırladıkları<br />

leziz yemekler misafirlerin beğenisine<br />

sunuldu ve ziyaretçiler tarafından yoğun ilgi<br />

gördü.<br />

vermeye talibiz. Uluslararası<br />

İlahiyat Fakültelerimiz mezunlarını<br />

vermeye başladı. Bunun<br />

yanında Frankfurt Goethe<br />

Üniversitesi’nde de bir ilahiyat<br />

fakültemiz var. Bundan böyle<br />

kendi din adamlarımızı burada<br />

yetiştireceğiz.” dedi.<br />

Sinevizyon eşliğinde verilen<br />

seminerlerde her birim kendi<br />

alanlarıyla ilgili sunumlar yaptılar.<br />

Dernek temsilcilerinin görüş<br />

ve önerilerinden sonra Mustafa<br />

Yiğit ile Mustafa Yaman’ın değerlendirme<br />

ve kapanış konuşmalarının<br />

ardından sona erdi.<br />

Ağustos 2010 - 136 55


56<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Hakkarili minikler Dresden’de Türkiye’yi temsil ettiler<br />

Münih bölgesinde faaliyet gösteren<br />

Deggendorf cemiyetinde ‘Açık<br />

Kapı Günü’ ve kermes düzenlendi.<br />

Program yerel gazete ve televizyon<br />

tarafindan da ilgiyle takip<br />

edildi. Çok sayıda Alman misafirin<br />

de katıldığı programa, Deggendorf<br />

Belediye Başkanı Anna<br />

Eder, Bavyera Eyaleti Uyumdan<br />

Türkiye’nin gülen yüzü olmak ve<br />

Doğu Anadolu Bölgesi’ne umut<br />

aşılamak adına hazırlanan “Anadolu<br />

Spor Akademisi (ASA)” projesi, proje<br />

ortağı olan Baran Yetenek Avcıları<br />

Derneği ile birlikte Dresden’de 20-24<br />

Mayıs tarihleri arasında U-11 ELB-<br />

TAL CUP 2010 Futbol Turnuvasında<br />

Türkiye’yi temsil ettiler. Hakkari’den<br />

Sorumlu Bakani Martin Neumayer,<br />

DİTİB Münih Bölgesi Diyalog<br />

Müdürü Aykan İnan da katıldı. İki<br />

ülkenin milli marşlarının söylenmesinin<br />

ardından, Deggendorf<br />

cemiyet başkanı ve kadınlar<br />

kolu yöneticisi Almanca olarak<br />

selamlama konuşması yaptılar.<br />

Deggendorf Belediye Başkanı<br />

Anna Eder yaptığı konuşmada,<br />

böyle bir ortamda bulunmaktan<br />

mutluluk duyduğunu belirterek<br />

Deggendorf’ta farklı kültürlerin<br />

bulunmasını bir zenginlik olarak<br />

gördüğünü ifade etti.<br />

Bakan Neumayer ise; Müslümanların<br />

camilerinin kapılarını<br />

gelen miniklerden oluşan ASA takımı,<br />

güzel oyunuyla göz doldurdu.<br />

Hiç yenilgi almayan takım finalde<br />

normal süre içinde berabere kaldıktan<br />

sonra, penaltılarda rakiplerine<br />

yenilip 2. oldular. ASA takımı 2’incilik<br />

ve başarı kupasını alırken, Dresdenli<br />

futbolseverlerin büyük beğenisini<br />

kazandılar.<br />

Deggendorf Selimiye Camiinde Açık Kapı Günü ve Kermes<br />

Rotterdam birinci bölge camilerinde<br />

okuyan öğrencilerin katıldığı<br />

hutbe yarışması Helmond HDV<br />

Fatih Camiinde yapıldı. Yarışmaya<br />

bölge camilerinde okuyan 9<br />

öğrenci katıldı.<br />

Yarışmada din görevlileri de<br />

okudukları Kur’an-ı Kerim ve<br />

ilahilerle programa renk kattılar.<br />

Cemaatin büyük ilgi gösterdiği<br />

yarışmada, talebeler birbirinden<br />

güzel hutbe ziyafeti sundular.<br />

Yarışma sonunda; 1’inciliği<br />

Cuijk’den Mehmet Akif Kılıçoğlu,<br />

2’inciliği, Roermond’dan Enes Pa-<br />

yas, 3’üncülüğü de Oss’dan Bilal<br />

Şahiner aldı. Yarışma sonunda<br />

misafirlere, Fatih Camii Kadınlar<br />

Kolu tarafından hazırlanan yemekler<br />

ikram edildi. Öte yandan,<br />

Rotterdam Din Hizmetleri Ataşesi<br />

Dr. Fevzi Hamurcu, Bergen Op<br />

Zoom HDV Ulu Camii Gençlik<br />

Kolları tarafından düzenlenen<br />

bir sohbet toplantısına katılarak<br />

gençlerin kendi değerlerine sahip<br />

çıkmaları, kimliklerini unutmamaları,<br />

kendilerini en güzel<br />

şekilde yetiştirmeleri konularında<br />

açıklamalarda bulundu. Genç-<br />

Almanlara açtıkları için memnun<br />

olduğunu söyledi. DİTİB Münih<br />

Diyalog Müdürü Aykan İnan da<br />

konuşmasında, DİTİB camilerinin<br />

herkese açık olduğunu ve herkesin<br />

buluşma noktası olduğunu<br />

söyledi. Daha sonra, Türk halk<br />

oyunlarından örneklerin sunulduğu<br />

programda, geleneksel Türk<br />

sanatlarından olan Ebru sanatının<br />

uygulamalı olarak tanıtımı yapıldı;<br />

Türk mutfağından yemekler<br />

sunuldu. Camiyi ziyaret eden<br />

misafirlere cami ve İslam dini<br />

hakkında din görevlisi tarafından<br />

bilgi verildi ve sordukları sorular<br />

cevaplandırıldı.<br />

HDV Helmond Fatih Camiinde Hutbe Okuma yarışması<br />

lerin karşılarına çıkan engellere<br />

takılmaksızın eğitimlerini sonuna<br />

kadar devam etirmelerinin hem<br />

kendi toplumları hem de içinde<br />

yaşadıkları toplum için son derece<br />

önemli olduğunu söyledi.


<strong>HABERLER</strong><br />

Selimiye Camiinden DİTİB Merkez Camiine yardım<br />

Köln-Niederkassel DİTİB Selimiye<br />

Camii yönetim kurulu üyeleri<br />

ve hanım kolları, DİTİB Merkez<br />

Camiine 6000 Euro bağışta<br />

bulundu.<br />

Selimiye Camii Din Görevlisi<br />

Recep Açıkgöz, Dernek Başkanı<br />

Ramazan Elmas, Başkan<br />

Yardımcısı Nuh Akyol, Yönetim<br />

Kurulu Üyesi Ali Kurtcepe,<br />

Hanım Kolları Başkanı Ayşe<br />

Candar ve Başkan Yardımcısı<br />

Satı Elmas’tan oluşan heyet, Dİ-<br />

TİB Genel Başkan Sadi Arslan’ı<br />

makamında ziyaret ederek<br />

yardım çekini teslim etti. Dernek<br />

Başkanı Ramazan Elmas, yardımların<br />

bununla sınırlı kalmaya-<br />

cağını ifade ederek 1985 yılında<br />

hizmete açılan eski DİTİB Genel<br />

Merkezinin inşaatına da dernek<br />

olarak katkı sağladıklarını ve<br />

inşaatında çalıştıklarını belirtti<br />

ve “Niederkassel DİTİB Selimiye<br />

Camii cemaati olarak, genel<br />

merkezimizin biran önce bitmesi<br />

için elimizden gelen gayreti<br />

göstereceğiz” dedi. Hanım<br />

Kolları Başkanı Ayşe Candar da,<br />

yönetim ve hanım kolları olarak<br />

bir kermes düzenlediklerini, bu<br />

kermeste ayrı bir stand açarak<br />

bu yardımı topladıklarını ifade<br />

etti. Candar, “Destek veren<br />

hanım cemaatimize çok teşekkür<br />

ediyorum. Yardımlarımıza<br />

elimizden geldiği kadar devam<br />

edeceğiz.” dedi. Duyarlı ve<br />

yardımsever insanlara müteşekkir<br />

olduklarını söyleyen Genel<br />

Başkan Sadi Arslan, “Yönetim<br />

kurulunuz ve hanım kollarınız ile<br />

birlikte DİTİB Merkez Camiine<br />

yardım toplamanızdan dolayı,<br />

sizlerin şahsında hanım ve erkek<br />

cemaatimize teşekkür ve şükranlarımı<br />

sunuyorum. İnşallah el<br />

birliği ile camimizi tamamlayarak<br />

ibadete açacağız. Bu mabet<br />

sadece Köln veya çevresinde<br />

yaşayan insanlarımıza değil,<br />

Almanya’da yaşayan bütün Müslümanları<br />

temsil edecek bir eser<br />

olacaktır.” dedi.<br />

Bilgi Yarışması Finali Zaandam HDV Sultanahmet Camiinde Yapıldı<br />

Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı camilerinde<br />

Kur’an-ı Kerim ve Dinî Bilgiler<br />

Kursuna devam eden öğrenciler<br />

arasında her yıl Lahey Din<br />

Hizmetleri Müşavirliğince düzenlenen<br />

Dinî Bilgiler ve Genel Kültür<br />

Yarışmasının bu yılki Hollanda<br />

finali Zaandam HDV Sultanahmet<br />

Camiinde yapıldı. Hollanda<br />

genelinde HDV camilerinde her<br />

yıl yaklaşık 10 bin öğrencinin<br />

Kur’an-ı Kerim ve Dinî Bilgiler<br />

Kurslarına devam ettiğini ifade<br />

eden Rotterdam Din Hizmetleri<br />

Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu, bu<br />

yarışmaların öğrencileri çalışmaya<br />

teşvik ettiğini belirtti ve<br />

katılımcılara başarılar diledi. Daha<br />

önce 7 bölgede gerçekleştirilen<br />

bölge yarışmalarında birinci olan<br />

Oldenzaal HDV Fatih, Amersfoort<br />

HDV Mevlana, Doetinchem<br />

HDV Merkez, Tegelen HDV<br />

Sultanahmet, Roosendaal HDV<br />

Yeşil, Rotterdam HDV Mevlana<br />

ve Zaandam HDV Sultanahmet<br />

Camiilerinin öğrencileri Hollanda<br />

birinciliği için kıyasıya yarıştılar.<br />

Jüri üyeliğini Rotterdam HDV<br />

Gültepe, Vlaardingen HDV Eyüp<br />

Sultan, Almere HDV Sultanahmet<br />

ve Utrecht HDV Ulu Camilerinin<br />

din görevlileri Yusıf Kabakcı,<br />

Hüseyin Demirci, Abdullah Yılmaz<br />

ve Muttalip Karataş’ın yaptığı yarışma,<br />

cami cemaati ve yarışmacı<br />

öğrencilerin aileleri tarafından<br />

ilgiyle takip edildi. Heyecan ve<br />

tatlı bir rekabetin zirvede olduğu<br />

yarışmada dinî bilgiler ve genel<br />

kültür konularında sorular soruldu.<br />

Yarışma sonucunda birinciliği<br />

Betül Yavuz, Mevlüt Yıldırım ve<br />

Muradiye Yıldırım’dan oluşan<br />

Oldenzaal HDV Fatih Camii öğrencileri<br />

kazandı. İkinciliği Ebru<br />

Doğan, Osman Celil Zeylan ve<br />

Şerife Yıldız’dan oluşan Amersfoort<br />

HDV Mevlana Camii öğrencileri<br />

kazanırken, üçüncülüğü<br />

Okan Huy, Ö. Faruk Bal ve Emre<br />

Kumru’dan oluşan Doetinchem<br />

HDV Merkez Camii öğrencileri<br />

elde etti. Yarışmaya katılan tüm<br />

öğrencilere Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />

Vakfı tarafından 50 şer Euro hediye<br />

edildi. Evsahibi Zaandam HDV<br />

Sultanahmet Caminin dereceye<br />

giren öğrencilere çeşitli hediyeler<br />

vermesi ve katılımcılara ikramlarda<br />

bulunulmasıyla program sona<br />

erdi.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

57


DİTİB Burgau Türk İslam Kültür<br />

Derneğinin geleneksel olarak<br />

düzenlediği kermes programı,<br />

katılımcılar tarafından büyük ilgi<br />

gördü. Münih Başkosolosluğu<br />

ve Din Hizmetleri Ataşeliği başta<br />

olmak üzere Burgau Belediye<br />

<strong>Başkanlığı</strong>, Polis Merkezi, Katolik<br />

ve Protestan kiliselerinin yöneticileri,<br />

Real-Haupt-Grundschule-<br />

Vision Privatschulen müdürleri<br />

ve öğrencilerinin davet edildiği<br />

“Diyalog Şahane Kermes Bahane”<br />

adlı programa, çok sayıda<br />

Türk dostu Alman vatandaş<br />

da katıldı. Burgau ve çevrede<br />

58<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Burgau Türk İslam Kültür Derneğinde düzenlenen kermese büyük ilgi<br />

Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri<br />

Müşaviri ve Hollanda <strong>Diyanet</strong><br />

Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı<br />

Doç. Dr. Bülent Şenay, HDV<br />

faaliyet gösteren 25 ayrı firmanın<br />

sponsor olduğu program, tam<br />

bir şenlik ve panayır havasında<br />

geçti. Giyim, süs, kitap, CD gibi<br />

kültürümüzü yansıtan standların<br />

yanında kurulan Türk mutfağından<br />

leziz yemeklerin yer aldığı<br />

kermesin açılışında, Selimiye<br />

Camii Din Görevlisi Hamdi Öz<br />

Kur’an-ı Kerim okudu; Dernek 2.<br />

Başkanı Mehmet Aslan da bir konuşma<br />

yaparak programa destek<br />

verenlere teşekkür etti.<br />

Aslan, “Nerede Kermes Orada<br />

Herkes” sloganıyla Almanya’da<br />

başarılı bir Diyalog ve Enteg-<br />

Amersfoort Mevlana Camiini ziyaret<br />

ederek hem Cami Yönetim<br />

Kuruluyla görüştü hem de Cuma<br />

vaktinde cemaate vaaz etti. Din<br />

Hizmetleri Müşaviri önce camiyi<br />

ziyaret ederek yöneticilerden<br />

çalışmalar hakkında bilgi aldı.<br />

Ardından da Cuma namazı<br />

öncesi cemaate vaaz ederek Milli<br />

Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un<br />

hayatından kesitler anlattı. Cuma<br />

namazını müteakip Din Görevlisi<br />

rasyon çalışması yürütüldüğünü<br />

ifade etti. Program, DİTİB<br />

Thannhausen Türk İslam Kültür<br />

Derneği Mehter Takımının sunduğu<br />

gösteri ve 67 yaşındaki<br />

Hüseyin Akarsu’nun okuduğu<br />

“Unutma” şiiriyle devam etti.<br />

Thannhasen-Ayasofya İlahi Grubu<br />

Türk Tasavvuf Musıkisinden<br />

güzel örnekler sunarak misafirlerin<br />

hem milli hem de manevî<br />

duygularına tercüman oldu.<br />

Kermesin ikinci gününde,<br />

Almanya’da yaşayan üçüncü nesil<br />

Türk gençlerinin oluşturduğu<br />

Günzburg Bölgesi TWIN, Karate,<br />

Judo ve Tekvando ekibi siyah<br />

kuşak Türkmen hocaları Ahmet<br />

Ata’nın eşliğinde nefes kesen<br />

gösteriler sundular.<br />

Program, Dernek Başkanı Hasan<br />

Ali Erdoğan’ın programın güven<br />

ve huzur içinde geçmesini sağlayan<br />

Burgau Belediye Başkanı<br />

ve personeline, Burgau Polis<br />

Merkezine, dernek yönetimine,<br />

programda emeği geçenlere<br />

teşekkür etmesi ve Derneğin<br />

Kadınlar Kolu Başkanı Memduha<br />

Oral’a günün anısına bir demet<br />

çiçek takdim etmisiyle sona erdi.<br />

Lahey Din Hizmetleri Müşaviri Şenay, Mevlana Camiinde<br />

vatandaşlarımızla sohbet etti<br />

Fatih Özen, Cami Yönetimi, Belediye<br />

Meclis Üyesi Mustafa Özcan<br />

ve Alevi Federasyonu Başkanı<br />

Fethi Kıllı ile cami lokalinde bir<br />

süre sohbet etti.<br />

Din Hizmetleri Müşaviri Şenay,<br />

daha sonra yanında bir heyetle<br />

Amersfoort’da bulunan Milli<br />

Görüş teşkilatına ait Rahman<br />

Camiini de ziyaret ederek cami<br />

lokalinde cemaatle bir süre sohbet<br />

etti.


DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan<br />

ile Köln Büyükşehir Belediye<br />

Başkanı Jürgen Roters’in, “Te-<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Kelheim’de yaşayan vatandaşlarımız, kermeste buluştu<br />

Kelheim Cemiyetinin düzenlediği<br />

kermes, vatandaşlarımız tarafından<br />

büyük ilgi gördü. Geçen<br />

yıllara göre bu yıl düzenlenen<br />

kermesin daha düzenli olduğunu<br />

ifade eden ziyaretçiler, Kadın<br />

Kollarının büyük gayretleriyle<br />

hazırlamış oldukları yiyecek ve<br />

giyecekleri satın alma imkânı<br />

buldular. Yönetimin bu sene ilk<br />

defa cemiyete katkı sağlamak<br />

amacıyla düzenlediği kermeste<br />

elde edilen gelir cemiyete bağışlandı.<br />

Kermesi ziyaret eden vaatandaşlarımız,<br />

kendilerine böyle güzel<br />

gün geçirmeyi sağladıkları için<br />

kermesi düzenleyen cemiyet<br />

yönetimine, kadın kollarına, kız<br />

ve erkek gençlik kolları ile emeği<br />

geçenlere teşekkür ettiler.<br />

Öte yandan, Grunschule Riedenburg<br />

öğrencileri öğretmenleri<br />

eşliğinde camiyi ziyaret ederek<br />

İslam dini, Kur’an-ı Kerim, cami<br />

ve cemiyet hakkında bilgi aldılar.<br />

Cami cematinden bir grup<br />

vatandaşımıza Geiselwind’e<br />

DİTİB’ten temizlik aksiyonu<br />

miz Bir Şehir, Bilgili Bir Toplum”<br />

projesi çerçevesinde, “Temizlik<br />

Aksiyonu” gerçekleştirildi.<br />

DİTİB birim müdürleri ile 40<br />

civarında DİTİB mensubunun<br />

katıldığı temizlik ekibinin<br />

çalışması, Köln’de inşaatı devam<br />

eden camiinin önünden başladı.<br />

Caddenin her iki kolundan<br />

Gürtel kavşağına, oradan da<br />

Subbelrather caddesine kadar<br />

olan bütün yolları temizleyen<br />

DİTİB mensupları, çalışmalarına<br />

gezisi düzenlendi. Geziye katılan<br />

vatandaşlarımız, gezide güzel<br />

bir gün geçirdiklerini ifade<br />

ettiler ve cemiyet yöneticilerine<br />

teşekkür ettiler. Ayrıca cemiyet<br />

bünyesinde görev yapan kadın<br />

kolları ve bayanlardan 15 kişiye<br />

sağlık semineri verildi. Seminere<br />

katılanlar, seminerin sonunda<br />

sağlık karnesi aldılar. Dr. Med.<br />

Christa Andres tarafından verilen<br />

seminere katılan bayanlar, bu<br />

belgenin kendileri için büyük<br />

önem taşıdığını söylediler.<br />

aksiyonun başladığı yer olan<br />

Venloer caddesinde son verdi.<br />

Temizlik aksiyonu sırasında<br />

caddelerde bulunan insanlar ve<br />

dükkân sahipleri, Köln Büyükşehir<br />

Belediyesi ve DİTİB tarafından,<br />

“Temiz Bir Şehir, Bilgili Bir<br />

Toplum” sloganıyla başlatılan<br />

aktivitenin kendilerini duygulandırdığını<br />

belirttiler ve her kesim<br />

ve her kuruluştan insanların<br />

bu aksiyona destek vermeleri<br />

gerektiğini söylediler.<br />

Kiel Ulu Camii Kur`an Kursunda belge merasimi<br />

DİTİB Kiel Ulu Camiinde açılan<br />

Kur’an Kursuna devam eden<br />

öğrenciler belgelerini yapılan<br />

bir merasimle aldılar. Bu sene<br />

ilk defa uygulamaya giren kur<br />

sistemiyle, ilk olarak çocuklar<br />

seviyelerine göre üç kur grubuna<br />

ayrıldılar. Kur’an-ı Kerim’i yüzünden<br />

ve ezbere okuma, temel<br />

dinî bilgiler dersleri icra edilen<br />

kurs, kız ve erkek öğrencilerin<br />

belgelerini almalarıyla sona erdi.<br />

Belge programına DİTİB Nord<br />

Eyalet Birliği Başkanı Dr. Zekeri-<br />

ya Altuğ , din görevlileri Osman<br />

Özkan, Medine Er, dernek yönetimi,<br />

öğrenci velileri, misafirler<br />

ve öğrenciler katıldı. Öğrenciler,<br />

camii bahçesine kurulan<br />

sahnede aşr-ı şerifler, ilahiler,<br />

şiirler okudular ve Kur’an’ın<br />

fazileti üzerine ayet ve hadis<br />

mealleri sunarak “Teftiş” isimli<br />

bir skeç canlandırdılar. Öğrencilere<br />

belgelerinin dağıtılmasının<br />

ardından, okunan hatimlerin<br />

duası yapıldı ve başarılı öğrencilere<br />

dernek tarafından ödüller<br />

verildi. Merasim, camii derneği<br />

tarafından hazırlanan ikramla<br />

sona erdi.<br />

Ağustos 2010 - 136 59


24.05.2010 ile 04.06.2010 tarihleri<br />

arasında bayan din görevlisi<br />

öncülüğünde yatılı kız kuran kursu<br />

düzenlendi. 20 asıl üç yedek<br />

öğrencinin katıldığı yatılı kursun<br />

sona ermesiyle, öğrenci velilerinin<br />

katılımı ile mezuniyet töreni düzenlendi.<br />

Kurs, öğrencilerin yaptığı<br />

gösteriler ve sunulan ikramlarla<br />

sona erdi. Öte yandan Kahte Kollwit<br />

Schule Geamnasium’dan 29;<br />

Pestalozzi Schule Bruchsal’dan<br />

da 15 kişilik öğrenci grubu camiyi<br />

ziyaret ederek, Din Görevlileri<br />

Âdem Genç ve Ayten Genç’ten<br />

diyalog görevlisi Derya Şahan’ın<br />

tercümanlığında cami ve İslam<br />

60<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Bruchsal Sultan Ahmet Camiinde düzenlenen yatılı kurs sona erdi<br />

Avrupa Birliği Uyum Fonları<br />

(EIF) ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />

Dairesi (BAMF) tarafından<br />

desteklenen ProDiyalog Seminerleri,<br />

Karlsruhe ve Stuttgart<br />

bölgeleriyle devam etti.<br />

Karlsruhe-Heidelberg DİTİB Yavuz<br />

Sultan Selim Camii ve Stuttgart<br />

bölgesinde hizmet veren<br />

Eppingen DİTİB Mevlana Camii<br />

konferans salonlarında devam<br />

eden “Fahri Diyalog Sorumluları<br />

dini hakkında bilgi aldılar. Ayrıca,<br />

Din Görevlisi Âdem Genç caminin<br />

gençlik lokalinde Bruchsaldaki<br />

gençlere yönelik bir sohbet prog-<br />

Yetiştirme” seminerlerine katılarak<br />

ders veren DİTİB Genel<br />

Başkanı Sadi Arslan, ProDiyalog<br />

projesini çok önemsediğini,<br />

burada alınan doğru ve gerçek<br />

bilgilerle, var olan olumsuz imajın<br />

önüne geçileceğini ifade etti.<br />

DİTİB Genel Merkez Yönetim<br />

Kurulu Üyesi Erdinç Altuntaş,<br />

Karlsruhe Bölgesi DİTİB Merkez<br />

Görevlisi Fatih Şahan, ProDiyalog<br />

Stutgart Bölge Rehberleri Ali<br />

ramı düzenledi. 30 kadar gencin<br />

katıldığı programda, her hafta<br />

Cuma günleri yatsı namazından<br />

sonra toplanma kararı alındı.<br />

ProDialog Seminerleri, Karlsruhe ve Stutgart bölgeleriyle devam etti<br />

Okumuş ile Ali İpek’in de hazır<br />

bulunduğu derste Arslan, İslam,<br />

Hristiyanlık ve Musevi dinlerinde<br />

inanç esasları, ibadet şekilleri,<br />

ilk insan ve ilk peygamber Hz.<br />

Âdem (a.s.)’den, son peygamber<br />

Hz. Muhammed (s.a.s.)’e<br />

kadar, gelmiş geçmiş bütün<br />

peygamberlerin inanç akideleri,<br />

diyalog, diyaloğun kaynağı ve<br />

dinlerdeki yeri nedir? konularında<br />

teferruatlı bilgi verdi.<br />

Öğrencilerin sorularına da cevap<br />

veren Arslan, bu projeden ümitvar<br />

olduğunu, proje tamamlandığında<br />

onlarca yetişmiş diyalog<br />

gönüllülerinin başarılı hizmetleriyle<br />

DİTİB teşkilatlarına katkı<br />

sunacaklarını ifade etti.<br />

Avrupa Birliği Uyum Fonları<br />

(EIF) ile Alman Göçmen ve Mülteciler<br />

Dairesi (BAMF) tarafından<br />

desteklenen ProDiyalog Seminerleri,<br />

Karlsruhe ve Stuttgart<br />

bölgeleriyle devam etti.


Düsseldorf-Krefeld ve çevresi<br />

cami derneklerinin hanım kolları<br />

başkan ve üyelerinden oluşan<br />

25 kişilik grup, düzenledikleri<br />

kermesten elde ettikleri 4000<br />

Euro’yu ve bir adet altın bileziği<br />

DİTİB Genel Başkanı Sadi<br />

Arslan’a teslim ettiler. Kadın<br />

kolları adına konuşan DİTİB<br />

Fatih Camii Kadın Kolları Başkanı<br />

Emine Özyurt, Köln Camiine<br />

destek amacıyla bir kermes<br />

düzenlediklerini, kermeste<br />

bayanlar tarafından yapılan el<br />

işleri, örgüler, giyim eşyaları gibi<br />

ürünleri satarak elde ettikleri<br />

geliri, “Caminin yapımında bizimde<br />

katkımız bulunsun” diyerek<br />

getirip teslim ettiklerini söyledi.<br />

Genel Başkanı Sadi Arslan da,<br />

yapılan yardımdan dolayı kendilerine<br />

teşekkür ederek konuşmasına<br />

şöyle devam etti: “Sizin gibi<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Sliedrecht HDV Ulu Camiinde gençlere konferans<br />

Sliedrecht HDV Ulu Camiinde<br />

gençler için bir konferans düzenlendi.<br />

Rotterdam Din Hizmetleri<br />

Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu<br />

tarafından verilen konferansı<br />

çok sayıda gencin yanı sıra<br />

cami yönetim kurulu da izledi.<br />

Hollanda’da yaşayan Türk gençlerinin<br />

farklı kültür atmosferinde<br />

yaşamaktan kaynaklanan sorunlarına<br />

dikkat çeken Hamurcu,<br />

kendi kimliğimize sahip çıkmakla<br />

bu sorunların daha kolay çözüleceğini<br />

ifade ederek, “Anadilimiz,<br />

bizi biz yapan değerlerden birisidir<br />

ve kültürümüzün ayrılmaz bir<br />

parçasıdır. Çünkü dil ve kültür<br />

birbirinden bağımsız değildir.<br />

Bu sebeple Hollanda’daki<br />

gençlerimizin, Türkçeyi çok<br />

güzel konuşacak ve yazacak<br />

düzeye gelmelerini istiyoruz.<br />

Özdeğerlerini benimseyemeyen<br />

ve bunlarla iftihar edemeyen<br />

gençlerimizden Türk toplumuna<br />

da Hollanda toplumuna da fazla<br />

bir katkı beklenemez.” dedi.<br />

Çok kültürlü toplumlarda görülen<br />

kültürel farklılıkların, toplumların<br />

uyum içinde yaşamalarına engel<br />

teşkil etmeyeceğini ifade eden<br />

Hamurcu, farklılıklarla birlikte<br />

huzur içinde yaşama ve yaşatma<br />

sanatının en güzel örneklerinin<br />

milletimizin tarihinde görüldüğünü<br />

belirtti.<br />

“Hayatta bilgi ve tecrübe paylaşılınca<br />

daha güzeldir. Böyle olursa<br />

kuşaklar birbirlerini daha iyi<br />

tanır ve anlar; bunun sonucunda<br />

da kuşak çatışmaları daha kolay<br />

önlenebilir.” diyen Hamurcu,<br />

DİTİB Merkez Camiine yardımlar devam ediyor<br />

duyarlı âlicenap insanlarımız,<br />

hanım kollarımızın yardımları ile<br />

DİTİB Merkez Camii ve Kompleksini<br />

tamamlayacağız. Bu cami<br />

sadece Köln’deki Müslümanların<br />

değil, aynı zamanda Almanya’da<br />

yaşayan bütün Müslümanları<br />

temsil edecek bir eser olacaktır.<br />

Bu eseri birlikte tamamlayarak<br />

inşallah önümüzdeki yıl ibadete<br />

açacağız.” Camii ve Kompleksi<br />

hakkında bilgi veren Genel<br />

Müdür V. Mehmet Yıldırım da<br />

cami dernekleri hanım kollarına<br />

günün anısına Köln DİTİB Camii<br />

resmi bulunan duvar saatleri ve<br />

anahtarlıkları hediye etti.<br />

Öte yandan, Kerpen-Sindorf<br />

DİTİB Eyüp Sultan Camii hanım<br />

cemaati de Camiye bağışta bulundu.<br />

Cami hanım cemaatinden<br />

10 bayan, kendi aralarında top-<br />

gençlerimizin, Hollandaca’yı da<br />

bir Hollandalı kadar güzel konuşmaları<br />

gerektiğini, eğitimlerini de<br />

en üst noktaya kadar tamamlamalarını<br />

ve yaşadıkları topluma<br />

etkin şekilde katılmalarını isteyerek<br />

sözlerini tamamladı.<br />

Sliedrecht HDV Ulu Camii yönetim<br />

kurulu başkanı Asım Gürsoy<br />

ve din görevlisi Harun Durak’ın<br />

teşekkür konuşması ile program<br />

sona erdi.<br />

ladıkları 1501 Euro ve bir adet<br />

altın bilekliği Genel Başkan Sadi<br />

Arslan’a teslim ettiler. Yardımsever<br />

bayanlar adına bir konuşma<br />

yapan Nebile Tezel, “DİTİB Merkez<br />

Camiine katkı sağlayabilmek<br />

için kendi aramızda toplandık ve<br />

ne gibi katkıda bulunabileceğimizi<br />

konuştuk. Yardımlarımız bu<br />

meblağ ile sınırlı kalmayacak.<br />

Bundan sonra da gücümüzün<br />

yettiği ölçüde hep yanınızda olcağız.”<br />

dedi. Genel Başkanı Sadi<br />

Arslan, başta DİTİB dernekleri<br />

olmak üzere her kesimden kişi,<br />

kurum ve kuruluşlardan yardım<br />

beklediklerini belirterek, “Bu<br />

eseri birlikte başaracağız. Şu ana<br />

kadar yapılan bağışlara baktığımızda,<br />

bu ümidimizin gerçekleşeceğine<br />

olan inancım tamdır.<br />

Yardımlarınız için teşekkür<br />

ediyorum.” dedi.<br />

Ağustos 2010 - 136 61


Lindau Fatih Camii Derneğinde,<br />

gençlere yönelik olarak bilardo<br />

turnuvası düzenlendi. 40 kişinin<br />

katılımıyla gerçekleşen turnuvada<br />

gençler, kendi aralarında kıyasıya<br />

yarıştılar. Turnuvanın sonunda 1,<br />

2 ve 3’üncü gelenlere ödül olarak<br />

<strong>Diyanet</strong> <strong>İşleri</strong> Türk İslam Birliği<br />

(DİTİB) tarafından Almanya’da<br />

hizmet veren eyalet birliklerine<br />

yönelik hizmetiçi eğitim seminerlerine,<br />

Rheinland-Pfalz ve Saarland<br />

eyaletlerinde devam edildi.<br />

Mainz bölgesinde faaliyette<br />

bulunan İngelheim Fatih Sultan<br />

Camiinde yapılan ve DİTİB derneklerinin<br />

vatandaşlarımıza yönelik<br />

daha başarılı hizmet vermeleri<br />

amacıyla düzenlenen seminere;<br />

DİTİB Genel Başkanı Sadi Arslan,<br />

Mainz Din Hizmetleri Ataşesi M.<br />

İmadettin Türe, Rheinland-Pfalz<br />

DİTİB Eyalet Birliği Başkanı Cihan<br />

62<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

Lindau Fatih Camiinde Bilardo Turnuvası<br />

kupa ve Kur’an-ı Kerim hediye edildi.<br />

Cemiyet Başkanı Faik Altıparmak,<br />

turnuvada dereceye girenlere ödüllerini<br />

verirken yaptığı konuşmada,<br />

bu tür etkinliklere devam edeceklerini<br />

belirterek turnuvaya katılan<br />

bütün yarışmacılara teşekkür etti.<br />

Hizmetiçi Eğitim Seminerleri devam ediyor<br />

Şen, Saarland DİTİB Eyalet Birliği<br />

Başkanı Rasim Akkaya, Basın,<br />

Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürü<br />

Ekrem Ceşen, Gençlik ve Spor<br />

Müdürü Nevzat Coşgun, Eğitim<br />

Merkezi Müdürü Kamil Polat, Proje<br />

Sorumlusu ve Eyalet Birlikleri<br />

Koordinatörü Ayten Kılıçarslan,<br />

Denetleme ve Rehberlik Uzmanı<br />

İsmail Zengin, Basın, Yayın<br />

ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden<br />

Ayşe Aydın, Hac, Umre ve<br />

Hayır <strong>İşleri</strong> Müdürlüğünden Alper<br />

Kayhan, Sigorta Uzmanı Melih<br />

Külahçı, Bilgi İşlem Uzmanı Niyazi<br />

Uzunalioğlu, Dinler ve Kültürle-<br />

Nordenhamlılar Blexen’de şenlikte buluştular<br />

Nordenham Selimiye Camii yönetimi ve<br />

din görevlisi tarafından organize edilen<br />

‘Bahar Şenliği’nin bu yıl üçüncüsü<br />

yapıldı. Öğleden sonra başlayıp akşama<br />

kadar devam eden şenlikte çeşitli etkinlikler<br />

düzenlendi. Çocuklar arasında<br />

Anadolu kültürünü yansıtan çeşitli<br />

yarışmalar düzenlenerek yarışmalarda<br />

derece alanlara hediyeler verildi. Gençler<br />

arasında futbol ve voleybol maçları<br />

yapıldı. Şenliğe katılanlara çeşitli ikramlar<br />

sunuldu. Tam bir eğlence havasında<br />

geçen programda, herkes gönlünce<br />

eğlenme fırsatı buldu. Özellikle çocuklar<br />

için özel olarak kurulan Hüpfburg'da<br />

çocukların keyfi yerindeydi.<br />

rarası İlişkiler Müdürlüğünden<br />

Rafet Öztürk ile eyalet birliklerinin<br />

üyeleri katıldı.<br />

Rheinland-Pfalz DİTİB Eyalet<br />

Birliği Başkanı Cihan Şen ve Saarland<br />

DİTİB Eyalet Birliği Başkanı<br />

Rasim Akkaya’nın açılış konuşmalarının<br />

ardından, Rheinland Pfalz<br />

Eyalet Birliği 2. Başkanı Yılmaz<br />

Yıldız, eyalet birliğinin kuruluşundan<br />

bugüne kadar yapmış olduğu<br />

faaliyetler hakkında bilgi verdi.<br />

Hizmette verimliliği artırmanın en<br />

önemli yolunun birlik ve beraberlikten<br />

geçtiğini belirten Mainz Din<br />

Hizmetleri Ataşesi M. İmadettin<br />

Türe, verilen hizmetlerde dışa<br />

açılmanın elzem olduğunu ve dernekler<br />

tarafından tertiplenen bazı<br />

etkinliklerin biraraya gelinerek<br />

daha kapsamlı yapılması gerektiğini<br />

söyledi. DİTİB Genel Başkanı<br />

Sadi Arslan da yaptığı konuşmasında,<br />

DİTİB derneklerini kuran<br />

fedakâr insanları saygıyla andıklarını<br />

belirterek, “DİTİB bugün, dinî<br />

cemaat statüsünü almaya namzet<br />

bir kuruluş hâline gelmiştir.” dedi.


HDV’nın, her yıl olduğu gibi bu<br />

yıl da camilerde Kur’an-ı Kerim<br />

ve Dinî Bilgiler Kursuna devam<br />

eden öğrenciler arasında<br />

düzenlediği, ‘Güzel Ezan Okuma<br />

ve Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma’<br />

yarışmalarının Deventer üçüncü<br />

bölge yarışması HDV Ede Ulu<br />

Camiinde yapıldı. Yarışmaya,<br />

Kur’an-ı Kerim dalında 15, Ezan<br />

Okuma dalında da 12 öğrenci<br />

katıldı. <strong>Başkanlığı</strong>nı Tacettin<br />

Her yıl olduğu gibi bu yıl da,<br />

Din Hizmetleri Müşavirliği ve<br />

Hollanda <strong>Diyanet</strong> Vakfı tarafından<br />

HDV’ye bağlı bölge camileri<br />

arasında yapılan Güzel Ezan<br />

Okuma, Kur’an-ı Kerim'i Güzel<br />

Okuma, Dinî Bilgiler ve Hutbe<br />

yarışmaları çeşitli şehirlerde<br />

yapıldı. Rotterdam 4. Bölge camileri<br />

arasında yarışan Zaandam<br />

HDV Sultan Ahmet Camiinin<br />

bu yarışmalarda aldığı sonuçlar<br />

<strong>HABERLER</strong><br />

HDV Ede Ulu Camiinde bölge yarışması yapıldı<br />

Bıyık’ın, Jüri üyeliklerini ise;<br />

Yusuf Bektaş, Nuri Akın, Bekir<br />

Açıkgöz ve Ahmet Karagöllü’nün<br />

yaptığı yarışmada, birbirinden<br />

başarılı öğrenciler arasından Hollanda<br />

finaline katılacak öğrencileri<br />

seçmek için yoğun çaba sarf<br />

edildi. Deventer Din Hizmetleri<br />

Ataşesi Dr. Mustafa Kahraman’ın<br />

da katıldığı ve kısa bir konuşma<br />

yaptığı program, HDV Ede Ulu<br />

Camii dernek yönetimi tarafın-<br />

başta veliler olmak üzere herkesi<br />

sevindirdi. Harlem HDV Selimiye<br />

Camiinde yapılan Kur’an-ı Kerim’i<br />

güzel okuma bölge yarışmasında<br />

Enes Öztürk birinci, Yakup Kara<br />

üçüncü oldu. Hoorn HDV Abdulkadir<br />

Geylani Camiinde yapılan<br />

Dinî Bilgiler yarışmasında Merve<br />

Kara, Merve Eroğlu ve Fatma<br />

Nur Aydın’dan oluşan grup birinci<br />

oldu. Alkmaar HDV Hacı Bayram<br />

Camiinde yapılan hutbe yarışma-<br />

dan, dereceye giren öğrencilere<br />

hediyelerin takdim edilmesi ile<br />

program sona erdi.<br />

HDV bölge camileri arasında yarışmalar düzenlendi<br />

sında üçüncü ile aynı puanı alan<br />

Enes Öztürk de kura neticesinde<br />

dördüncü oldu.<br />

Kuzey Hollanda Bölge Toplantısı Ijmuiden’de Yapıldı<br />

Kuzey Hollanda bölgesinde görev<br />

yapan din görevlileri, Ijmuiden<br />

HDV Kuba Camiinde yapılan<br />

bölge toplantısında bir araya<br />

geldi. Rotterdam Din Hizmetleri<br />

Ataşesi Dr. M. Fevzi Hamurcu’nun<br />

başkanlığında toplanan din görevlileri,<br />

önce cami yöneticileriyle ve<br />

cemaatle akşam yemeğinde bir<br />

araya geldiler. Akşam namazını<br />

müteakip din görevlileri tarafından<br />

caminin yapımında emeği<br />

geçen ve Ijmuiden’de yaşayan<br />

vatandaşlarımızın yakınları için<br />

mevlit merasimi tertip edildi.<br />

Din Hizmetleri Ataşesi Hamurcu,<br />

camilerin Hollanda’da yaşayan<br />

vatandaşlarımızın hayatındaki<br />

yerinden bahsetti ve Hollanda’ya<br />

ilk gelinen günlerle bugünkü<br />

imkânlar arasında mukayeseler<br />

yaparak gelinen noktanın önemini<br />

hatırlattı. Avrupa’da yetişen gençlerimizde<br />

millî ve manevî kimliğin<br />

oluşmasında, gençlerimize Türkçeyi<br />

düzgün konuşmanın, kültürel<br />

değerlerimizin ve sahih dinî<br />

bilgilerin aktarılmasında camilerin<br />

merkezî bir rol oynadığını anlatan<br />

Hamurcu, yatsı namazının ardından<br />

sırasıyla Caminin Gençlik Kolu<br />

ve Kadınlar Kolu yöneticileriyle ve<br />

Caminin Yönetim Kuruluyla ayrı<br />

ayrı görüşmeler yaptı.<br />

Din görevlileriyle yapılan toplantının<br />

birinci bölümünde hizmete<br />

yönelik konular, ikinci bölümde<br />

ise önceden belirlenmiş çeşitli<br />

dinî konular üzerinde müzakereler<br />

yapıldı. Ev sahibi caminin<br />

Din Görevlisi Osman Etyemez’in<br />

yaptığı ikramının ardından toplantı<br />

sona erdi.<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

63


Allah<br />

İyi Ahlak<br />

Namaz<br />

Din ve<br />

Vatan İçin<br />

Ölen<br />

Bir Erkek<br />

Adı<br />

Koyun Tüyü<br />

Müzikte<br />

Nota<br />

Bedddua<br />

Kakım<br />

Elemek Fiili<br />

Gönderme<br />

Ağabey<br />

Yapma,<br />

etme<br />

Kısa Zaman<br />

Bikes<br />

Puerto<br />

Rico Plaka<br />

İşareti<br />

Seryum<br />

Kalın Sicim<br />

64<br />

Bir Peygamber<br />

Adı<br />

Kelem<br />

Kabul<br />

Etmeme<br />

Sözde<br />

Durma<br />

Kamerun<br />

Ülke İşareti<br />

Ağustos 2010 - 136<br />

Ağır<br />

Şehirdeki<br />

Askeri<br />

Birliklerin<br />

Tümü<br />

Dünya<br />

Su<br />

Fetva<br />

Verme<br />

Mercek<br />

Mektup<br />

bulmaca<br />

Ali Duran Demircioğlu<br />

Bol Karşıtı<br />

Kur'an'ın<br />

İndirildiği<br />

Gece<br />

Osmanlı<br />

Halk Dilinde<br />

Roma<br />

Seyelan<br />

"Anla"<br />

Ortası<br />

Genişlik<br />

Bağ<br />

Müdavele<br />

Fiil ve<br />

Ameliye<br />

Fransiyum<br />

İşareti<br />

Bir ülke<br />

Oruç<br />

Bayramı<br />

Tören<br />

Temiz, Saf<br />

Zirkonyum<br />

İşareti<br />

Yedi İklim<br />

"Zebur"<br />

İlk Hecesi<br />

Şak<br />

Cehennem<br />

Meleği<br />

"Anka"<br />

Ünsüzleri<br />

Hollanda<br />

Plaka İşareti<br />

Türk Para<br />

Birimi<br />

Çinko<br />

Küçük<br />

Hacc<br />

Kanun<br />

Lokum<br />

Peki, Olur<br />

İfadesi<br />

Küçük<br />

Mağara<br />

İşaret,<br />

Alamet<br />

Bayram<br />

Son Peygamberimiz<br />

Alfabemizin<br />

Son Harfi<br />

Aşamasız<br />

Asker<br />

Cesim<br />

135.<br />

Sayıdaki<br />

Bulmacanın<br />

Çözümü

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!