Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
8
O BİR EDEBİYAT FEDAİSİ
Hamdi Özyurt
Kendinden söz etmeyi sevmiyor o. Yapıtlarını
konuşturmayı yeğliyor. Üzerine titriyor basılı her
neşriyatın. Baskıdan yeni çıkmış kitap kokusuna
tutkun. Ha taze somun, ha yeni kitap... O kokuyu bilen
bilir. Bilen, sezen, hisseden bir insan o. Bir edebiyatçı,
bir edebiyat fedaisi. Çalışan her bireyi cenderede tutan iş
stresi, insanı geren kent yaşamı, dünyanın gailesi... Hiçbir
şey onu, onlarca ürüne imzasını atmaktan alıkoyamamış.
Şiir, öykü, roman, deneme, araştırma; gazetecilik,
fotoğrafçılık... Kanında sanat oranı oldukça yüksek onun.
Salt entelektüel değil, biyolojik olarak da kültür adamı;
doğuştan sanatçı, edebiyatçı Gürhan Ağbi; Gürhan
Uçkan. Doğuştan edebiyatçı olmayan biri, dünyanın
hiçbir ülkesinde kitap yazarak geçinen yazar sayısı iki
elin parmaklarını geçmezken, onca cefaya, zahmete katlanmaz.
Doğuştan edebiyatçı olmayan biri, sokaktaki
insanların bile sözcükleri yanlış kullanmasını kendine dert
edinmez; dilin, edebiyatın fedailiğini yapmaz, yapamaz.
Şu hacme bir bakın: 13 özgün eser, 13 çeviri olmak üzere
toplam 26 kitap. Kurduğu “Yarın Yayınları Stockholm”
isimli yayınevinde, bir bardak çayın, iki tatlı sözün hatırına
şairlerin, yazarların tam 29 dosyasını kitaplaştırıyor.
Bunlardan çoğu ilk kitap ve yazarlar tercihen kadın. Ayrıca
Türkiye’de ve İsveç’te fotoğraf sergileri, Ankara’da
öykü günleri, Cumhuriyet Gazetesi’ne Stockholm’den
yazılan “pazar yazıları”, ürünlerle desteklenen edebiyat
dergileri... Gürhan Uçkan, oturup bir fincan kahve içmeye
nasıl zaman buluyor, merak ediyor insan.
Hani biz hep insanların vefasızlığından şikayet
ederiz ya, her zaman öyle olmuyor tabii. 1997 yılında
Hacı Bektaş-i Veli şenliğinde öykü büyük ödülünü ona
verdiler. Natur och Kultur/İsveç Akademisi, 2002 yılının
çevirmeni olarak Gürhan Uçkan’ı seçti; çok iyi etti.
Gürhan Uçkan, ODTÜ İdari İlimler Fakültesi, İşletme
bölümünden 1971 yılında mezun oldu. Bir ara, Keçiören
Lisesi’nde İngilizce öğretmenliği yaptı. İsveç’e, haziran
1972 tarihinde trenle geldi. Upsala ve Stockholm
Üniversiteleri’nden, lisansüstü öğrenim için aldığı
“akseptans” vardı. O zamanki Stigberget Hastanesi’nde
hemen bir “öğrenci işi” edindi. Sonbaharda Stockholm
Üniversitesi’ne kayıt yaptırdı, ama o sıralar yalnızca
master olanağı yoktu, 4-5 yıllık doktora eğitimine yazılma
zorunluluğu vardı. Burslu değildi, çalışarak okumayı
düşünüyordu, ama üniversite programı ona hiç çekici
gelmemişti. Örneğin ona, o zamanlar apartheid rejimi
altında inlemekte olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin
“ekonomi mucizisini” araştırması önerilmişti.
Doktora programına girmedi. İsveççe sınavını dışarıdan
verdi. Bir yıl sonra ilerici dergilere yazmaya başladı.
1974-76 yılları arası, Cumhuriyet’te yirmiye yakın yazısı
çıktı. Daha sonra Güney Afrika Cumhuriyeti’ni araştırdı,
ama mucize olarak değil, sömürücü Batı’nın yüzkarası,
bir insanlık suçu olarak.
PRİZMA/14-15
Ben, Gürhan Uçkan’la yüz yüze hiç görüşmedim;
ama resimlerini gördüm, sesini işittim, şiirlerini
okudum. Şiirlerini, öykülerini okuyanlardan çok güzel
şeyler duydum. 97 yılında Visby’de bir mizah dergisi
çıkarıyordum. Aslında dergi değil de, fanzin demek daha
doğru olur. Adreslerini İsveç Yazarlar Sendikası’nın yazar
kataloğundan bulup fanzin yolladığım sekiz-on kişiden
biri de Gürhan Uçkan’dı. O da bana “Mutlu Kadınlar”
isimli şiir kitabını yolladı. Bir çırpıda okuyup bitirdiğim
kitapta karşılaştığım duyarlık bana o kadar yakın, o kadar
ortak geldi ki. Onun şiirlerinde damıtılmış bir hüzün,
ağırbaşlı bir keder var. Şu dizelerdeki inceliğe bakın:
“Siz geç kaldınız aslında/ biliyor musunuz/ hem de çok
geç kaldınız/ nereden bakarsanız bakın/ yanlış şafaklarda
uyandınız.” Geç kalmalara hayıflanırken bile paniğe
kapılmıyor Gürhan Uçkan, kırıp dökmüyor.
Bundan birkaç yıl önce İstanbul’da, bir bayan arkadaş
durup dururken, “Gürhan Uçkan’ın “Mutlu Kadınlar”
isimli şiir kitabını okudum, beni en çok etkileyen şiir
kitaplarından biriydi” dedi. Aynı bayan arkadaş, benim
şiirlerimi de okumuştu, biraz kıskandım.
Gürhan Uçkan, dili doğru kullanmaya özen gösteren
bir yazar. Türkçe yazım kurallarında son yıllarda yapılan
değişiklikleri olduğu gibi kabul etmek istemiyor. Özellikle
“â” nın üzerindeki inceltme işaretinin atılmasından
şikayetçi. Bunun, anlamda bozulmalara yol açtığını
söylüyor. Türkçedeki Arapça ve Farsça sözcükleri
kullanmamaya özen gösteriyor. Tabii bunu yaparken,
Türkçeyle kaynaşmış sözcüklere sözü yok. Ona göre
sanat, bir anlamda iç dünyayı dışa vurma eylemidir.
Sanat dalları ise farklı ifade yollarıdır. Kimisi kamerayla
yapar bunu, kimisi notalarla, kimisi resimle, kimisi de
yazıyla. O, İsveç’te daha rahat yazıyor, ama ürünlerinin
ipuçlarını Türkiye’den alıyor. Türkiye’de, yurt dışından
yazan yazarların ürünlerini “göçmen edebiyatı” olarak
adlandıran önyargılı bir yaklaşımın bulunduğunu
düşünüyor. Olgun yaşta yurt dışına çıkan ve yurt dışında
yazı yazan insanların, kendi durumlarını bir renk olarak
değerlendireceklerine,hemen “memleket hasreti”,
“geride bırakılanlar” gibi tipik konulara eğilmelerini, bu
tür önyargıları doğurup besleyen nedenler olarak görüyor.
İsveç’te ise sorun başka; renkliliğinden faydalanmak
yerine, İsveç’e göç eden yazardan İsveçliye öykünmesi
bekleniyor.
Gürhan Uçkan’ın, “Aşkın Yedinci Yüzü” isimli romanının
İsveççesi de bugünlerde yayınlanacak. Roman,
benim de içinde yaşadığım Visby’de başlayıp Visby’de
bitiyor. Bu roman, “Küreselleşen ve azgınca özelleştirilen
dünyada mutlu olmak var mı?” sorusunu da irdeleyen bir
aşk romanı.
Yakında “Gecikme” adlı yeni bir şiir toplamı çıkıyor
Gürhan Uçkan’ın. Bodil Malmsten’in, “Finistere’de Suyun
Fiyatı” adlı romanının çevirisi ve Tomas Tranströmer’ den