07.04.2023 Views

Kilise ve Devlet Militanı

Savaş sanatı bir devlet için yaşamsal öneme sa hiptir. Ölüm-kalım meselesidir. Güvenliğe kavuşmanın yahut yok olmanın yoludur. Bu nedenle ihmal edilmesi kesinlikle düşünülemez. Savaş Sanatı, savaş koşullarının değerlendirilmesinde mutlaka göz önüne alınması zorunlu beş önemli faktörün etkisi altındadır. Bu faktörler: (a) Uyum (Ahlak) Faktörü, (b) Hava Faktörü, (c) Arazi Faktörü, (d) Liderlik Faktörü, (e) Disiplin Faktörü' dür. Uyum faktörü ahlakı simgeler. Savaşçıların komutanları ile uyum içinde olmalarının nedenidir. Astların yaşamlarını hiçe sayarak, tehlikelere aldırmadan komutanlarını takip etmelerini sağlar … Tüm savaşlar aldatmacalara ve şaşırtmaya dayanır...

Savaş sanatı bir devlet için yaşamsal öneme sa hiptir. Ölüm-kalım meselesidir. Güvenliğe kavuşmanın yahut yok olmanın yoludur. Bu nedenle ihmal edilmesi kesinlikle düşünülemez. Savaş Sanatı, savaş koşullarının değerlendirilmesinde mutlaka göz önüne alınması zorunlu beş önemli faktörün etkisi altındadır. Bu faktörler: (a) Uyum (Ahlak) Faktörü, (b) Hava Faktörü, (c) Arazi Faktörü, (d) Liderlik Faktörü, (e) Disiplin Faktörü' dür. Uyum faktörü ahlakı simgeler. Savaşçıların komutanları ile uyum içinde olmalarının nedenidir. Astların yaşamlarını hiçe sayarak, tehlikelere aldırmadan komutanlarını takip etmelerini sağlar … Tüm savaşlar aldatmacalara ve şaşırtmaya dayanır...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>Kilise</strong> <strong>ve</strong> <strong>Devlet</strong> <strong>Militanı</strong><br />

Roma’nın yönetimi dışında kalan ülkelerdeki imanlı topluluklar, yüzlerce yıl boyunca<br />

papalığın getirdiği yozlaşmadan özgür bir yaşam sürdüler. Kutsal Kitap’ı imanın tek gereği<br />

olarak kabul etmeye devam ettiler. Tanrı’nın bütün yasalarına uymaya çalıştılar. Orta<br />

Afrika’da <strong>ve</strong> Asya’da, Ermeniler arasında imanın özüne bağlı kalan kiliseler varlıklarını<br />

sürdürdüler.<br />

Papalığın gücüne karşı en çok direnenler Valdenslerdi. Papalık kürsüsünün olduğu yerde,<br />

Piedmont kiliseleri bağımsızlıklarını sürdürüyorlardı. Ancak Roma’nın, onların da boyun<br />

eğmelerini istediği zaman geldi <strong>ve</strong> çattı. Bazıları Papaya ya da ruhban sınıfının herhangi bir<br />

üyesine teslim olmadan imanlarının paklığını <strong>ve</strong> sadeliğini korudular. Bir ayrım olmaya<br />

başlamıştı. İmanın özüne tutunanlardan bazıları, topraklarını terk ederek gerçeğin bayrağını<br />

yabancı ülkelerde dikmeye başladılar. Diğerleri ise dağların kayalık bölgelerine çekilerek<br />

Tanrı’ya tapınma özgürlüğünü sürdürdüler.<br />

İnançları Tanrı’nın yazılı Sözüne dayanıyordu. Bu alçakgönüllü <strong>ve</strong> yoksul insanlar,<br />

gerçeği sapkın kilisenin öğretileri gibi kendi başlarına uydurmamışlardı. İnançları onlara<br />

atalarından miras kalmıştı. Elçisel kilisenin öz inancını taşıyorlardı. Dünyanın büyük<br />

başkentindeki gururlu hiyerarşiye değil, Mesih’in gerçek kilisesine bağlıydılar. Tanrı’nın<br />

dünyaya ulaştırılmak üzere halkına teslim ettiği gerçeğin bekçileriydiler. Gerçek kilisenin<br />

Roma’dan ayrılmasının nedenlerinden biri de Roma’nın Kutsal Kitap’ta belirlenen Septe<br />

karşı duyduğu nefretti. Peygamberlikte de belirtildiği gibi papalık gücü, Tanrı’nın yasasını<br />

çiğnemişti. Papalığın yetkisindeki kiliselerden Pazar gününü onurlandırmaları istendi.<br />

Tanrı’nın gerçek halkı o denli baskı altındaydı ki hem Sept gününü tutuyorlar hem de Pazar<br />

günü çalışmaktan kaçınıyorlardı. Bu da papalık önderlerini tatmin etmedi. Sept gününün<br />

tutulmasını yasakladıklar <strong>ve</strong> o günü onurlandıranları reddettiler.<br />

Reformdan yüzlerce yıl önce Valdenslerin kendi ana dillerinde Kutsal Kitapları vardı. Bu<br />

yüzden özel olarak zulüm gördüler. Roma’yı Esinleme’deki sapkın Babil olarak ilan ettiler.<br />

Roma’nın bozgunculuğuna karşı durmak için yaşamlarını tehlikeye atarak direndiler.<br />

Valdensler çağlar boyunca Roma’nın üstünlüğünü reddetmeye, ikonlara tapınmayı<br />

putperestlik olarak görmeye <strong>ve</strong> gerçek Septi tutmaya devam ettiler.<br />

Bu halk, dağların yüksek yerleri arkasında sığınak buldu. Sadık sürgünler, çocuklara<br />

yücelik içinde gökyüzüne uzanan dağları göstererek, sözü sonsuz tepeler gibi kalıcı Olanı<br />

anlattılar. Tanrı dağları olduğu gibi, yasasını da sağlam bir şekilde yerleştirmişti. Bu gezgin<br />

imanlılar, zorluklar <strong>ve</strong> sıkıntılar yüzünden şikayet etmi-yorlardı; ıssız dağ silsilelerinde<br />

yalnız değildiler. Tapınma özgürlüklerinden zevk alıyorlardı. Birçok dağın doruklarında<br />

övgüler söyleyip durdular. Onların şükran ezgilerini Roma susturamamıştı.<br />

Gerçeğin değerli ilkeleri<br />

Gerçeğin ilkelerini yuvaya, toprağa, eşe, dosta <strong>ve</strong> hatta yaşamın kendisine tercih ettiler.<br />

Çocukluktan gençliğe dek Tanrı’nın sözlerini sıkı sıkıya öğrettiler. Ellerindeki Kutsal Kitap<br />

24

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!