07.04.2023 Views

Kilise ve Devlet Militanı

Savaş sanatı bir devlet için yaşamsal öneme sa hiptir. Ölüm-kalım meselesidir. Güvenliğe kavuşmanın yahut yok olmanın yoludur. Bu nedenle ihmal edilmesi kesinlikle düşünülemez. Savaş Sanatı, savaş koşullarının değerlendirilmesinde mutlaka göz önüne alınması zorunlu beş önemli faktörün etkisi altındadır. Bu faktörler: (a) Uyum (Ahlak) Faktörü, (b) Hava Faktörü, (c) Arazi Faktörü, (d) Liderlik Faktörü, (e) Disiplin Faktörü' dür. Uyum faktörü ahlakı simgeler. Savaşçıların komutanları ile uyum içinde olmalarının nedenidir. Astların yaşamlarını hiçe sayarak, tehlikelere aldırmadan komutanlarını takip etmelerini sağlar … Tüm savaşlar aldatmacalara ve şaşırtmaya dayanır...

Savaş sanatı bir devlet için yaşamsal öneme sa hiptir. Ölüm-kalım meselesidir. Güvenliğe kavuşmanın yahut yok olmanın yoludur. Bu nedenle ihmal edilmesi kesinlikle düşünülemez. Savaş Sanatı, savaş koşullarının değerlendirilmesinde mutlaka göz önüne alınması zorunlu beş önemli faktörün etkisi altındadır. Bu faktörler: (a) Uyum (Ahlak) Faktörü, (b) Hava Faktörü, (c) Arazi Faktörü, (d) Liderlik Faktörü, (e) Disiplin Faktörü' dür. Uyum faktörü ahlakı simgeler. Savaşçıların komutanları ile uyum içinde olmalarının nedenidir. Astların yaşamlarını hiçe sayarak, tehlikelere aldırmadan komutanlarını takip etmelerini sağlar … Tüm savaşlar aldatmacalara ve şaşırtmaya dayanır...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

<strong>Kilise</strong> <strong>ve</strong> <strong>Devlet</strong> <strong>Militanı</strong><br />

Son kararının ne olduğu sorulduğunda Huss, sözlerini geri almayı reddetti. Verdiği<br />

gü<strong>ve</strong>nceyi utanmazca çiğneyen krala gözlerini dikerek şöyle dedi: “Burada bulunan<br />

imparatorun <strong>ve</strong>rdiği gü<strong>ve</strong>nce ile kendi isteğimle konseyin huzurundayım.” Sigismundun<br />

yüzü kıpkırmızı kesildi. Herkes gözlerini ona çevirmişti.<br />

Bunun ardından hüküm <strong>ve</strong>rildi <strong>ve</strong> aşağılanma töreni başladı. Kendisine bir kez daha<br />

fikrinden cayması öğütlenen Huss, insanlara dönerek şöyle cevap <strong>ve</strong>rdi: “Bunu yaparsam,<br />

hangi yüzle gökyüzüne bakarım? Müjdenin gerçeğini ilan ettiğim bu halkın yüzüne nasıl<br />

bakarım? Hayır; onların kurtuluşu, ölüme teslim edilen benim şu zavallı bedenimden çok<br />

daha değerlidir.” Aşağılanma töreni uyarınca Huss’ın rahiplik giysileri üzerinden birer birer<br />

çıkartıldı. Her giysinin çıkartılışında bir lanet okunuyordu. Sonunda Huss’ın başına kağıttan<br />

yapılmış piramit şeklinde bir piskoposluk tacı geçirildi. Tacın üzerinde cinleri temsil eden<br />

korkutucu resimler vardı. Tepesinde de ‘Sapkınların Başı’ yazıyordu. Bu sırada Huss şöyle<br />

dedi. “Ey İsa, benim için dikenli bir taç giyen senin uğruna ben de bu utanç tacına se<strong>ve</strong> se<strong>ve</strong><br />

razı olurum.”<br />

Huss kazıkta can <strong>ve</strong>riyor<br />

Huss ölüme götürüldü. Dev bir alay onu izliyordu. Ateşin yakılması için tüm hazırlıklar<br />

tamamlandığında kendisine bir kez daha yanılgılarını reddetmesi öğütlendi. Huss, “Hangi<br />

yanılgılarımı reddedecekmişim?” diye sordu, “Ben kendimi hiçbir yanılgıdan sorumlu<br />

tutmuyorum. Tanrı şahidimdir; yazdığım <strong>ve</strong> öğrettiğim her şey insanları günahtan <strong>ve</strong><br />

mahvoluştan kurtarma amacını gütmüştür. Bu yüzden yazdığım <strong>ve</strong> öğrettiğim her şeye<br />

sevinçten coşarak kanımla tanıklık edeceğim.”<br />

Alevler Huss’ı sardığında “Davut Oğlu İsa, bana merhamet et” diye ezgiler söylemeye<br />

başladı <strong>ve</strong> sesi sonsuza dek kesilene kadar böyle devam etti. Huss’ın <strong>ve</strong> ondan hemen sonra<br />

da Jerome’un ölümünü tanımlayan ateşli bir katolik şöyle dedi: “Düğün şölenine hazırlanır<br />

gibi ateşe yaklaştılar. Acı çığlıklar işitilmedi. Alevler yükselirken ilahiler söylemeye<br />

başladılar; ateşin yoğunluğu onları susturamadı.”<br />

Huss’ın bedeni yanıp tükendiğinde külleri toplanıp Ren ırmağına atıldı <strong>ve</strong> bir tohum gibi<br />

okyanusa kavuşarak dünyanın tüm ülkelerine dağıldı. Henüz bilinmeyen diyarlarda gerçeğe<br />

tanıklık ederek bol mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>recekti. O salondaki sesin yankıları gelecek çağlarda işitilmeye<br />

devam etti. Huss’ın yaşamı işkence <strong>ve</strong> ölümle yüzleşen çok sayıda insanı cesaretlendirdi.<br />

Onun idamı Roma’nın hain zalimliğini gözler önüne serdi. Gerçeğin düşmanları, yok etmeyi<br />

amaçladıkları gerçeği aslında yaymış oldular.<br />

Ne var ki gerçeğe tanıklık etmesi gereken bir kişinin daha kanı dökülmeliydi. Jerome,<br />

Huss’a cesaret <strong>ve</strong> kararlılık kazandırmıştı. Tehlikeye düştüğünde yardıma koşacağını<br />

söylemişti. Sadık öğrenci devrimcinin tutuklandığını haber alır almaz, vaadini yerine<br />

getirmeye hazırlandı. Herhangi bir gü<strong>ve</strong>ncesi olmadan Constance’a gitmek üzere yola<br />

koyuldu. Oraya vardığında Huss’a herhangi bir yardımı dokunmadan kendini tehlikeye<br />

40

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!