You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Röportaj<br />
Sultan Abdülhamid’in “Benim eski rüyamdır”<br />
dediği Hicaz Demiryolları’nı<br />
bu bağlamda nasıl değerlendirmeliyiz?<br />
Günümüzde de bu proje hayata geçirilebilir<br />
mi?<br />
Hicaz demiryolu inşası İttihadı İslam siyasetinin<br />
en önemli sonuçlarından birisidir.<br />
Sultan II. Abdülhamid demiryolunun her<br />
zaman “en büyük rüyam” diye bahsediyordu.<br />
Bu proje ile payitaht ve Mekke-Medine<br />
birbirine bağlanacaktı. Fakat demiryolunun<br />
temsil ettiği asıl önemli husus, Batı’nın<br />
maddî üstünlüğüne rağmen, Müslümanların<br />
imkânlarının birleştiği takdirde neler<br />
yapılabileceğinin yine Batı’ya gösterilmesi<br />
idi. Projenin gerçekleştirilebilmesi için çok<br />
büyük bir taahhüt, disiplin ve mühendislik<br />
gerektiği halde Osmanlıların ellerindeki kıt<br />
bu işe girişilmesi, demiryoluna atfedilen<br />
önemi zaten göstermektedir. Hem Arap topraklarının<br />
savunmasını kuvvetlendirmek<br />
hem de Osmanlıların İslâm âlemindeki nüfuzunu<br />
arttırmak için 1900’de birikmiş bir<br />
sermaye olmadan başlanan projenin daha<br />
çok Müslümanların yardımlarıyla gerçekleştirilmesi<br />
ümid ediliyordu. 1908’de demiryolu<br />
nihayet Medine’ye kadar ulaşınca<br />
İslam dünyasındaki sevinç ve mutluluk,<br />
Sultan II. Abdülhamid’e gönderilen tebrik<br />
mesajlarında çok net bir şekilde görülmektedir.<br />
Hicaz demiryolu Müslümanlar için<br />
hem Osmanlının gücünün bir göstergesi<br />
hem de İttihadı İslam’ın müşahhas tezahürü<br />
konumunda idi. Bu yüzden hattın inşasındaki<br />
başarı, Osmanlıların hâlâ Müslümanları<br />
himaye ve mukaddes yerleri müdafaaya<br />
muktedir olduğunun bir işareti olarak coşkuyla<br />
karşılanmıştı. Günümüzde bu hatıranın<br />
canlandırılması ne yazık ki bölgenin<br />
içinde bulunduğu savaş şartları nedeniyle<br />
şu an için mümkün görünmemektedir.<br />
Ama bu bir sorumluluk olarak Müslümanların<br />
önündeki önemli emanetlerden birisi<br />
durumundadır.<br />
“Sömürgecilik ve İslam Dünyası” konusunda<br />
uzman isimlerden birisiniz.<br />
Sultan Abdülhamid döneminde Sömürgecilik<br />
ve Siyonizm’in başta Osmanlı<br />
Coğrafyası olmak üzere İslam Alemi<br />
üzerinde ne tür faaliyetleri ve operasyonları<br />
olmuştur?<br />
“Başkalarına ait maddi-manevi bütün<br />
kaynakları haksız şekilde sahiplenmek”<br />
şeklinde ifadelendirilebilecek olan modern<br />
sömürgecilik 15. yüzyıl sonlarından<br />
günümüze kadar devam eden bir süreç<br />
olarak Avrupa devletlerinin diğer ülkelerinin<br />
topraklarına ve her türlü kaynaklarına<br />
keşif, ilhak, işgal ve istimlâk gibi yollarla<br />
el koymaları ve kendileri için kullanma<br />
olgusudur. Avrupalıların denizlere açılıp<br />
Ümit Burnu (1488) ve Amerika’yı (1492)<br />
bulmaları ile başlayan bu olgu sergilediği<br />
vahşet uygulamalarıyla insanlık tarihinin<br />
en meşum ve Karanlık safahatı olmaya devam<br />
etmektedir.19. yüzyılın ikinci yarısına<br />
gelindiğinde Dünya topraklarının yarıdan<br />
fazlası Avrupalıların denetimine girdi.<br />
Bundan sonraki süreçte ağır vergiler, yerli<br />
halkın küçümsenmesi, gittikçe kötüleşen<br />
ekonomik durum, eğitim sistemlerine yapılan<br />
müdahaleler, misyonerlerin tahkir edici<br />
faaliyetleri, hukukî mevzuatın karmaşık bir<br />
hal alması ve bürokrasideki ayrımcılıklar<br />
gibi gelişmeler geleneksel yapıları tamamen<br />
tahrip edecek toplumları parçalayacaktı.<br />
Diğer taraftan başta Hindistan olmak üzere<br />
hâkimiyetin Müslümanların elinden alındığı<br />
ülkelerde karşılaşılan direnişlerin doğrudan<br />
İslam’a dayandırılmasıyla yeni bir İslâm<br />
imajı ortaya konmuştur. Buna göre İslâm;<br />
“inanç olarak ilkel, medenî hayata kapalı<br />
ve her çeşit değişime, ilerlemeye karşı direnç<br />
gösteren vahşi bir şiddet öğretisidir”.<br />
Dolayısıyla Avrupalılar, aynı zamanda bu<br />
inanca karşı mücadele sorumluluğu taşıdıkları<br />
şeklinde bir meşruiyet arayışında<br />
olmuşlardır. Şüphesiz bunun asıl nedeni<br />
Müslümanların nihaî noktada Batı siyasetine<br />
ve ekonomisine eklemlenerek pazar<br />
oluşturacak değişime gösterdikleri direniştir.<br />
Endonezya’da Hollandalılara karşı verilen<br />
mücadele, Hindistan’da Müslümanların<br />
1857’de büyük bir ayaklanma ile sonuçlanan<br />
direnişleri, Cezayir’de Abdulkadir,<br />
Mısır’daki Albay Urâbî ve Sudan’da Mehdî<br />
Muhammed hareketleri, nihayet Türkistan<br />
ve Kafkasya’daki direnişlerin yanı sıra<br />
Osmanlı hilâfeti merkezli oluşan İttihâd-ı<br />
İslâm hareketleri Sömürgecilerin İslâm ve<br />
Müslümanlara yönelik politikalarına mesnet<br />
teşkil etmiştir. Bu şartlar içerisinde<br />
özellikle gelişen ulaşım ve haberleşme vasıtalarının<br />
imkânlarıyla değişik coğrafyalardaki<br />
Müslümanların birbirleriyle irtibat<br />
kurarak içinde bulundukları siyasî, fikrî ve<br />
iktisadî az gelişmişlikten kurtulma çarelerini<br />
araştırmaları, sömürgeciliğe karşı oluşturulan<br />
dünya çapında bir teşkilatlanmanın<br />
işaretleri olarak algılanıp dönemin siyasî<br />
literatüründe Avrupa kamuoyu için son derece<br />
menfi çağrışımlar uyandıran “Panislamizm”<br />
kavramıyla nitelendirilmiştir. Bu tür<br />
literatürde Panislamizm, Osmanlı hilâfeti<br />
etrafında örgütlenen ve hedefi yeryüzünden<br />
Hıristiyanlığı kaldırmak olan dünya<br />
çapında bir organizasyon olarak takdim<br />
edilmektedir. Bu takdimin arka planında<br />
sömürgeciliği güçlendirecek politikalara<br />
meşruiyet arayışının bulunduğu aşikârdır.<br />
Siyasî alanda durum böyle olmakla beraber<br />
sosyal ve ekonomik sonuçları itibariyle<br />
İslâm’ın değişime kapalı olduğu ithamı dönemin<br />
sıkça vurgulanan tezidir. Siyonizm<br />
ve Yahudilerin Filistin’e göç etmesi meselesi<br />
de şüphesiz bu çerçeve ile alakalandırılabilir.<br />
Hem 1300 yıllık bir Müslüman coğrafyanın<br />
tam ortasına mayın yerleştirmek<br />
hem de tarihi ve dini sebeplerle daima Batının<br />
ötekisi olmuş hiçbir yerde istenmeyen,<br />
horlanan, tahkir edilen ve bütün kötülüklerin<br />
müsebbibi olarak görülen bu yüzden<br />
de Avrupa’dan gönderilmek istenen Yahudilerden<br />
kurtulmak için onlara vaat edilen<br />
bir serap olarak planlanmıştır. Sultan II.<br />
Abdülhamid bu planı gördüğü için buna<br />
imkân tanımamıştır. Tabiatıyla bu durum<br />
onu aynı zamanda Siyonistlerin de hedefi<br />
yapmıştır.<br />
İstanbul Tarih<br />
66 NİSAN 2017