Avrupa: Schengen vizesi almadan gelme, vizeyi vereceğimizi de garanti etmiyoruz. Amerika: Uçak biletleri 1,000 dolardan başlıyor, 20 saat uçuşa dayanabilirsin umarım. Uzakdoğu: Yanına 2,000 dolar para almadan gelme, aç kalırsın. Balkan Ülkeleri: Gardaşım bir ihtiyacın var mı gardaşım? Dövizdeki son hareketlilik ve vize işlemlerindeki sıkıntılı süreç yurt dışı tatili yapmak isteyenleri oldukça zora sokuyor. Bu süreç birçok gezginde “ecdadı görme aşkı” uyandırıyor. EVET ECDAT! 10 eylül ‘18
-Abi ben oldum olası Balkanları merak etmişimdir. -Görmek lazım hocam, Balkanlar Osmanlı mirası… -Benim büyük dedem Üsküplüymüş zaten, hep bir sempatim var o topraklara. -Abi Paris zaten demir yığını, Barcelona’nın olayı Messi. Gitsek sanki o karşılayacak bizi… Gibi diyaloglar uzar gider, ufak bir uçak bileti ve otel fiyatları kontrolü sonrası Balkan turuna karar verilir. Şaka bir yana Balkan ülkeleri hem birbirine yakın hem de vize konusunda sıkıntısız olduğu için gezmesi kolay ve gerçekten görülmeye değer. Yoksa paramız falan var Allah’a şükür. Tabi bir de ECDAT buralarda hüküm sürm... Tamam tamam geziye geçiyorum. MODERN SANAT MÜPTELALARINI MUTLU EDE- CEK ŞEHIR: ÜSKÜP Heykel, bir heykel daha, yine heykel evet Üsküp’teyiz. İlk birkaç heykel sizi heyecanlandırabilir ama gerçekten çok fazla heykel var, bir yerden sonra ilginizi çekmemeye başlıyor. Bu heykeller genel olarak tarihi bir değer taşımamakla beraber, Üsküplü Müslümanlara göre tamamen asimilasyon amaçlı. Anladığım kadarıyla kalan halk da devletin bu devasa heykellere yaptığı yatırımdan pek hoşnut değil. Türk kapitalizm müptelalarını sevindirecek şehir: Üsküp Evet heykeller kadar fazla Halkbank var şehirde, çek 2,000 dinar dalgamıza bakalım. 2,000 dinar kulağa çok gibi gözükse de korkmayın -1 euro=60 dinar- yani bir günlük yeme içme ve konaklama ihtiyacınızı anca karşılıyor. Üsküp’ün en meşhur yiyeceği ise kebabı. Öyle çok kebap hayal etmeyin ama lezzetli bir köfte diyebilirim. Türk çarşısında Destan ve Pçela’da yemenizi tavsiye ederim. MANZARA MÜPTELALARINI KANYON ÇARPMIŞA DÖNDÜRECEK ŞEHIR: ÜSKÜP Şehirde mutlaka görmelisiniz diyebileceğim belki de tek yer Matka Kanyonu. Şehirden sadece bir saat uzaklıkta muhteşem bir doğal güzellik sizleri bekliyor. Dilerseniz cüzi bir ücret karşılığında kanyonun içinde tekne turu da yapabilirsiniz. kusva.org OKUMA YAZMA MÜPTELALARINI BIRAZ ÜZECEK ŞEHIR: ÜSKÜP Okusak da anlamayacağız ama insan okuyabilmek istiyor arkadaş. Şehirdeki tüm tabelalar, afişler, menüler vs. bir çeşit Kiril olan Makedon alfabesiyle yazılmış. Biz turistleri bir gecede cahil bıraktılar. “Üsküp’ten ayrılıp Ohrid’e geçerken cılız tavsiyelerin sesine kulak verip rotaya Gostivar ve Tetova’yı ekledim.” GOSTI: VAR, GÖRÜLECEK BIR ŞEY:YOK! Şehre ilk girdiğimde kitlenmiş olan trafik, ileride bir cazibe merkezi olduğunu düşündürtmüştü. Sonra bunun, şehre düşen turistlerin görecek güzel bir şeyler arayışı olduğuna kanaat getirdim. Burektore SAC’da börek yiyip Tetova yapmadan Ohrid’e basıp geçtim. (Gezgin burda Tetova’ya gitme fikrinden vazgeçiyor) BEĞENMEME IHTIMALINIZIN OLMADIĞI ŞEHIR: OHRID Akşam güneş batarken giriyorum Balkanların incisi olarak adlandırılan bu şehre. Göl kenarına kurulmuş bu güzide yerleşim yeri, lakabından anlaşılacağı üzere incileriyle meşhur. Her ne kadar gelmeden önce kafamda sessiz bir emekli şehri olarak canlandırsam da, Ohrid tam anlamıyla turist akınına uğramış. Üsküp’ten sonraki durağım olduğu için midir bilinmez, bu coğrafyadaki en beğendiğim şehirler arasına ekleyebilirim. ÇEKMECESINE SIĞMAYAN BIR ILÇE: KÜÇÜKÇEKMECE Ohrid’de ilk akşam otelde biraz dinlendikten sonra turist kafilelerini takip ederek taş sokaklara atıyorum kendimi. Burada Üsküp’e nazaran Osmanlı izlerinin biraz daha az olduğunu düşünürken bir anda davul zurna sesleri duymaya başladım. Etrafta macuncu ve şerbetçiler görmemle bu işte bir tuhaflık olduğunu sezdiğim anda Küçükçekmece Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu Türk günlerinin içine düştüm. Her ne kadar başta direnip uzaklaşsam da günün ilerleyen saatlerinde standın hemen önünde dans ederken buldum kendimi. İnsanın kendi kültürü gibisi yok. YETIŞ DOKTOR, AÇ KALDIK Balkanlarda bile olsanız, yurtdışında gezmenin bana kalırsa en zor kısmı; yemek. Özellikle Hristiyan nüfusun çoğunlukta olduğu bir yerdeyseniz menüde domuz eti görmek iştahınızı kaçırabilir. Ohrid’in tabii ki balığı meşhur; göl kenarındaki bu şehrin muhteşem balıklarını tatmanızı tavsiye ederim ama canınız balık çekmediyse ve günlerdir köfte yemekten sıkıldıysanız size önerim tüm insanlığın ortak noktası olan muhteşem yiyecek; FALAFEL! Evet huzur için, barış için, kardeşlik için yaşasın veganlar diye yükselmek istedim o akşam DR Falafel’i görünce. Aç olduğumuz ve güvenilir bir şeyler yemek için zorlandığımız bir anda küçücük bir vegetarian restorant olan nam-ı diğer DR Falafel çıktı karşımıza, çok tatlı Makedon bir abla sevgiyle yapıyor falafelleri. Öyle olunca Asyalısı, Avrupalısı, sarışını, siyahisi, Müslümanı, Yahudisi ( gezgin burada olaya yorum katmıyor bu grupların hepsini yarım saat içerisinde gördü bu gözler) herkesin kısmen vejetaryenlik çatısı altında toplandığı minik kozmopolit bir dünya adeta. Ohrid’de bir su müzesi Ohrid’den St. Naum’a geçerken maalesef tavsiyelere uyup yol üzerindeki su müzesine uğradım. Gölün üzerine kurulmasından mı yoksa hızlıca ziyaret edilip çıkıldığından mıdır bilinmez bu şekilde adlandırılmış bu müze. Yüzyıllar önce bölge insanının yabani hayvanlardan korunmak amacıyla gölün ortasına kurduğu bu yerleşim yerini gezmek siz deyin 10 ben diyeyim 5 dakikanızı alıyor. Zaten evlerin içinin hemen hemen hepsinin aynı olması nedeniyle birkaç evi gezmeniz fazlasıyla yeterli. SAINT NAUM MANASTIRI Ohrid’e kadar geldiyseniz şehrin 30 km güneyinde yer alan St. Nauma kasabasını görmeden dönmeyin derim. Kiril alfabesinin doğduğu yer olarak kabul edilen manastırın bahçesinde bir yanda tavus kuşları tüm güzelliğiyle adeta arz-ı endam ederken, diğer yanda yemyeşil doğa ve muhteşem göl manzarası insanı adeta büyülüyor. Göl ve şehrin UNESCO dünya kültür mirası listesinde olduğunu hatırlatarak yazımın Ohrid kısmını noktalıyorum. 11