04.09.2018 Views

kusvaeylülBASK

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

AŞIRI SAĞIN YÜKSELME NEDENLERI<br />

2008 EKONOMIK KRIZI<br />

Avrupa’da yükselişe geçen milliyetçi<br />

dalgaların kuşkusuz en önemli<br />

nedeni 2008 Küresel ekonomik krizidir.<br />

2008 yılında ABD’ de konut<br />

fiyatlarında ani ve büyük bir düşüş<br />

yaşandı. Bu düşüşle birlikte Lehman<br />

Brothers’ın iflasını açıklamasıyla<br />

613 Milyar USD borcu ile ABD tarihinin<br />

en büyük iflası meydana geldi.<br />

Merkez ve Doğu Avrupa ülkelerinin<br />

IMF ile anlaşmak zorunda kalması,<br />

ardından Yunanistan başta olmak<br />

üzere Güney Avrupa’nın topyekûn<br />

ateş hattına girmesi ile Avrupa, bir<br />

anda küresel krizin merkez üssü<br />

haline gelmiştir. Ardından Almanya<br />

öncülüğünde Yunanistan için uygulanan<br />

kurtarma uygulamaları başta<br />

Fransa olmak üzere bir muhalefeti<br />

beraberinde getirmiştir.<br />

Küresel ekonomik kriz aşırı<br />

sağın yükselmesine iki yönden etki<br />

etmiştir. Ekonomik kriz ilk olarak işsizlik<br />

oranları hızlı bir şekilde tavan<br />

yaptırmıştır. Böylesi bir ortamda,<br />

ilk hedef genelde alt gelir gruplarını<br />

oluşturan ve ekonomide işlerin<br />

yolunda gittiği dönemlerde rağbet<br />

gören inşaat, turizm gibi sektörlerde<br />

çoğu kez yarı zamanlı istihdam<br />

edilen göçmenler olmaktadır. Çünkü<br />

ekonomik genişleme dönemlerinin<br />

‘yükselen sektörleri’, kriz dönemlerinin<br />

kaybedenleri haline gelmektedir.<br />

Göçmenler ise bu sektörlerde işgücünü<br />

oluşturan asıl kesim olarak,<br />

artan ekonomik sıkıntıların odağına<br />

yerleşmektedir.<br />

İkinci olarak krizin psikolojik<br />

yıkımı ile birlikte artan yabancı<br />

düşmanlığı. Avrupalılar işsizlik<br />

nedeni ile iş bulamayınca yabancı<br />

olarak gördükleri göçmenlerin kendi<br />

işlerinde çalışmaları karşısında<br />

kaygı ve endişe duymaktaydılar. Bu<br />

kaygılar hakim olan kaosu lehlerine<br />

çevirmek isteyen aşırı milliyetçi<br />

liderler için kullanılacak bir siyaset<br />

aracı olarak görüldü. Nitekim bu<br />

araçlar hitabeti iyi olan, karizmatik<br />

liderler tarafından kullanılmaya başlandı.<br />

Örneğin, İngiltere’de “İngiliz<br />

işler, İngilizlerindir” sloganı rağbet<br />

görmekte, Belçika’da VB parti üyelerinden<br />

Filip Dewinter “Fatma ve<br />

Muhammed [İslam peygamberi Hz.<br />

Muhammed ve annesi Hz. Fatma’yı<br />

kastediyor] bugün ucuz işgücü ve<br />

genç nesil sağlayabilir ama yarın<br />

kendi yasalarını uygular” gibi söylemler<br />

ortaya çıkmıştır.<br />

ULUSLARARASI GÖÇ BASKISI<br />

Arap Baharı ve hemen akabinde<br />

gelişen Suriye İç Savaşı Kuzey<br />

Afrika’dan Avrupa kıtasına yoğun<br />

bir göçe neden olmuştur. Aslında bu<br />

göç iki aşamalıdır. Göçün ilk durağı<br />

Suriye’nin sınır komşusu olan Türkiye’dir.<br />

İç savaştan kaçan insanlar<br />

canları pahasına Türkiye’ye doğru<br />

yola koyulmuşlardır. Türkiye’nin<br />

özellikle Güneydoğu bölgelerinde<br />

çadır kentlerde yaşayan insanlar<br />

yaşam koşullarının elverişsizliği ve<br />

daha iyi bir hayat için Ege sahillerinden<br />

insan kaçakçıları vasıtasıyla<br />

Avrupa’ya hareket etmişlerdir. Bu<br />

göçün ikinci aşamasıdır. Bu göç<br />

dalgası karşısında Avrupa işleri<br />

ağırdan almış ve izleyici koltuğunda<br />

oturmuştur. Bu hareketi Avrupa için<br />

ciddi sonuçlar doğurmuştur. Çünkü<br />

Avrupa Birliği 2015 yılı içerisinde<br />

birden yüzbinlerce mülteciyi kendi<br />

sınırlarında hatta topraklarında<br />

buldu. Bunun üzerine formüller<br />

geliştirilmeye çalışıldı çok fazla<br />

tartışılmakla birlikte Türkiye ile AB<br />

arasında mültecileri Türkiye’den<br />

göndermeme gidenleri de geri<br />

alma anlaşmaları imzalandı Bunun<br />

karşılığında Türkiye’ye ilk etapta 3<br />

Milyar Euro gibi bir paranın ödenmesi<br />

kararlaştırıldı. AB devletlerini<br />

uluslararası hukuk açısından<br />

bağlayan ilk metin 1951 Cenevre<br />

Sözleşmesi’dir. Mültecinin tanımını<br />

yapan, haklarını ve ödevlerini<br />

belirleyen ve 1954 tarihinde yürürlüğe<br />

giren ilk uluslararası sözleşme<br />

olan Cenevre Sözleşmesi, özellikle<br />

mültecilerin geri gönderilmemesi<br />

ilkesini (non-refoulement) kayıt<br />

altına almasıyla bu alanda bir milat<br />

sayılmaktadır. Bu sözleşmeye göre<br />

mülteci “ırkı, dini, milliyeti, belli bir<br />

sosyal gruba men subiyeti veya<br />

siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm<br />

göreceği konusunda haklı bir korku<br />

taşıyan ve bu yüzden ülkesinden<br />

ayrılan ve korkusu nedeniyle geri<br />

dönemeyen veya dönmek istemeyen<br />

kişi” dir.<br />

Bu anlaşmalar hoşnutsuzlukları<br />

da beraberinde getirmiştir. Örneğin<br />

Macaristan Başbakanı ve ayrıca<br />

aşırı sağcı Fidesz partisi lideri olan<br />

Viktor Orban AB’nin mültecilerin kotalarla<br />

Avrupa ülkelerine yerleştirilmesi<br />

planını 2 Ekim’de referanduma<br />

götürdü ve sandıktan %98 oranında<br />

‘hayır’ çıktı. Fakat katılım %50’nin<br />

altında olması hasebiyle geçersiz<br />

sayıldı. Ayrıca 2015’te mültecilerin<br />

Avrupa’ya akın ettiği sırada Sırbistan<br />

ve Hırvatistan sınırlarına tel örgü<br />

çektirdi.<br />

Benzer bir durum AB içi muhalefetin<br />

en ağır toplarından olan Fransa<br />

için de geçerli. Cumhurbaşkanlığı<br />

Seçimi 2.tura kalmayı başaran Le<br />

Pen Euronews’de ki bir röportajında<br />

mülteciler hakkında ‘Tekrar ülkelerine<br />

geri dönebilirler. Ben burada<br />

Fransızları korumak için varım. Yaşanan<br />

acı olayları anlıyorum ancak<br />

öncelikle bu durumun sebeplerini<br />

araştırmalıyız.’<br />

kusva.org<br />

35<br />

35

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!