04.09.2018 Views

kusvaeylülBASK

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Bekir, odada ki oksijen seviyesinin giderek azaldığını fark etti. Kızılderili ve betimleyemediğimiz adam fazla bilgiden kaskatı<br />

kesildiler. Yo, hayır ölmezler diye geçirdi içinden Bekir. Korku dedi.<br />

İnsan, her şeyden önce bilmediği, açıklayamadığı ya da anlayamadığı şeylerden korkar. Sizde bunu yaşıyorsunuz. Samimi<br />

bir tebessümle korkmadan okumalıyız dedi. Betimleyemediğimiz adam koltukta sıkışmış bedenini iki elinin yardımıyla düzeltip<br />

sağ eliyle sol bacağını diğer bacağının üzerine koyup Bekir’e döndü. Ağzına doldurduğu kelimeleri bırakmaya hazırlanırken kapı<br />

da yeni biri belirdi.<br />

Telaşlı bir şekilde içeri girdi. Hafif terlemiş, sabah evden erken çıktığından rutin tıraşını olamamış üstelik günü de planladığı<br />

gibi geçmemişti. Bu adam bugün ki hayatını kendisine ayrılmış vaktin gerisinde yaşıyordu. Her halinden acelesi olduğu<br />

anlaşılıyordu. Hızlı bir şekilde önce betimleyemediğimiz adamla, sonra Bekir ile en sonda Kızılderili’yle tokalaşıp koltuğuna<br />

geçti. Ceketinin düğmesini açıp Kızılderili’ye nasıl yardımcı olabilirim dedi. Kızılderili bir şeyler anlatmaya başladı. Çantası<br />

hala kucağındaydı. O konuşurken acelesi olan adam, masanın üzerindeki birkaç eşyanın yerini değiştirdi. Saatine baktıktan<br />

sonra betimleyemediğimiz adama dönerek Salih arkadaşımızın notlarını aldık mı dedi. Salih gözleriyle onaylarken, kızıl dereli<br />

adam betimleyemediğimiz adamın adının Salih oluşuna şaşırdı. Acelesi olan adam Bekir’le göz göze geldi. Bekir konuşmak için<br />

kendine çeki düzen verdi. Tam söze başlayacakken acelesi olan adam parmağıyla bir dakikayı işaret etti. Diğer eliyle ceketinin<br />

iç cebinden telefonunu çıkarıp konuşmaya başladı. Kapatır kapatmaz özür dileyip gitmem gerekiyor diyerek namına yakışır bir<br />

şekilde odadan çıktı. Kızılderili ve Salih hiçbir şey olmamış gibi kendi aralarından konuşmaya başladılar. Bekir de acelesi olan<br />

adama özenip kimseye bir şey söylemeden odadan çıktı. Koridorun sonunda bulunan asansöre doğru giderken gözleri odadayken<br />

duyduğu Olriçleri ve Gregorları aradı. Koridor bomboştu. Asansöre binip aşağıya indi. Binanın dışına çıkar çıkmaz güneş Bekir’i<br />

sırtından vurdu. Havada ki nem yaka paça boğazına daldı. Bir anlığına yürümekte zorlandı, terlemeye de başlamıştı çoktan.<br />

Güneş, aylardır sırtında taşıdığı, kurtulmak istediği fakat bir türlü kurtulamadığı yüke dönüşmüştü. Elinde olsa şu an onu çamura<br />

bular, kör bir kara parçasına çevirirdi. Birkaç adım ilerledikten sonra kaldırımda bulunan dükkânlardan birinin kliması sağ tarafından<br />

eserek kısmen serinlemesini sağladı. Klimanın da etkisiyle caddenin sonuna doğru yürüdü. Daha iyi hissediyordu.<br />

Bu sabah evden acelesi olan adamla görüşmek için çıktığında bir martının ağzından düşürdüğü ekmeği oradan geçen sokak<br />

köpeğinin yediğine şahit olmuştu. Martı gibi Bekir’in de günü planladığı gibi geçmemiş, acelesi olan adam ona fırsat bile tanımamıştı.<br />

kusva.org<br />

Caddenin karşısına geçebilmek için medeniyet ışıklarının yanına geldi. Bekir, bazı insanların bu ışıkları medeniyet ölçeği<br />

olarak değerlendirdiğini bazılarının ise ışıkların varlığından bir haber hayatlarına devam ettiğini biliyordu. Sokağın karşısına<br />

geçtiğinde kaldırımın köşesinde boncuk boncuk terlemiş, güneşin ayıbından olacak epey kızarmış, üzerindeki kıyafetlerin bile<br />

ağır geldiği öfkeli bir adamla, genç bir çocuk konuşuyorlardı. Daha doğrusu boncuk boncuk terleyen adam tartışıyor, genç çocuk<br />

konuşuyordu. Adam çocuğun dövmelerini işaret ederek bir şeyler anlatıyordu. Ağzı nefret, korku ve cehaletle doluydu. Bekir<br />

bugün bu üç hisle yaşıyordu. Odada felsefeden nasıl korkulduğuna şahit olmuştu. Burada ise önünde duran adamın cehalet<br />

güdümlü öfkesiyle genç çocuğa söylediklerini görüyordu. Bir kaldırım ötede de kendi nefretiyle karşılaşmıştı.<br />

Bir insan bir şeyden ne kadar nefret edebilirse o kadar nefret etmişti güneşten. Yanından geçen bir adamın üflediği sigara dumanı<br />

genzini yaktı. Ona doğru bakarken karşıda acelesi olan adamı gördü. Acelesi olan adam iki kolunun altına da birer kişiyi almış<br />

onlarla keyifli bir muhabbet ediyordu. Keyfi yerindeydi, üstelik hiç acelesi de yoktu. Bekir onlara doğru ilerledi. Koltuk altındaki<br />

adamların başkan, başkanım, peki başkanım, tamam başkanım dediklerini duydu. Bekir’in Olriç ve Gregor olduğunu düşündüğü<br />

adamlar acelesi olan adamın her zaman yanında bulunan koltuk altı adamlardandı. Yanlarına gitmeye niyetlendi fakat güneş<br />

de oradaydı. Az önce güneşe karşı duyduğu nefreti anımsadı, hatta saçma olduğunu bile düşündü. Çünkü onu sadece sırtından<br />

vurmuş nemle beraber birazcık zorlamıştı. Hâlbuki güneş herkesin yatağına girip, sofrasına oturup, içlerini ısıttıktan sonra onları<br />

terk ettiği gibi Bekir’i de terk edebilirdi. Güneş bu her yatağın ilk müdavimi diye geçirdi içinden.<br />

Bekir, acelesi olan adam ve koltuk altlarının yanına doğru gitti. Selam verip tokalaştıktan sonra parmağıyla bir işareti yaparak<br />

acelesi olan adamı birkaç adım kendine doğru çekti. Kısa ve samimi bir konuşmanın ardından acelesi olan adam Bekir’e sarılıp<br />

onu uğurladı.<br />

Bekir bununla beraber dışarı çıkma gayesini tamamlamıştı. Daha fazla güneşten muzdarip olmamak için güneş gözlüklerini<br />

taktı. O esnada yolun karşısında Kızılderili’yi gördü. Çantası hala kucağındaydı ve güneş şimdi de onunla beraberdi.<br />

Olriç: Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı kitabının hayali karakteri.<br />

Gregor: Ömer Faruk Dönmez ’in Bir Yobazın Günlüğü adlı kitabının hayali karakteri.<br />

Kemal-vüsuk: kendinden emin.<br />

9<br />

HÜSEYİN CAN COŞKUN

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!