TELEVİZYON FİKRET KUŞKAN 24 “Herkesin kendisinden gizli işleyen bir defteri var” Fikret Kuşkan, 1991 yılında “Gizli Yüz” filmi ile en iyi erkek oyuncu seçildiğinden beri, Türkiye’nin en başarılı aktörlerinden biri olarak tanınıyor. Onu hep keyifle seyrettik ama “kim olduğunu” asla tam olarak öğrenemedik. İçe kapalı, izini belli etmeyen, çok disiplinli, ihtiraslı, değer verdiklerini çok sevmiş bu adam “Hayat Devam Ediyor” isimli diziyle geri döndü. Yazı Neslihan Perker
Fikret Kuşkan hakkında ne bilirsiniz? Kendisi son 20 yıl içinde Türkiye’nin yetiştirdiği en başarılı birkaç aktörden bir tanesidir, doğru… Ses tonu insanın hafızasında kalır, doğru… Çok iyi yönetmenlerle, kaliteli projelerde çalışmıştır, doğru… Henüz 26’sına girmeden Altın Portakal’da en iyi erkek oyuncu seçilmiştir, varlığı bizde “zarafetle” eşdeğer bir algı yaratmıştır, şüphesiz… Ama gerisi bizim için büyük bir sessizlik, içe kapalılık ve aslında “bilmediğimiz” bir adamın çok korunaklı yaşamıdır. Kuşkan, yeniden ekranlara geri dönüyor. Bu sefer kendisi şiveli bir aksanla konuşuyor, iki karısı, yedi çocuğu olan çömlekçi İsmail olarak. Mahsun Kırmızıgül’ün yönetmenliğini yaptığı ilk televizyon dizisi olan “Hayat Devam Ediyor”da izlediğimiz oyuncu ile karşı karşıya geldiğimizde, gene çok zarif bir Fikret Kuşkan’la karşılaştık. Ama bu sefer daha fazla dinlemeye çalıştık onu, çok anlatmaya meraklı olduğu için değil… Biz onun “kim” olduğunu merak ettiğimiz için. İlk isminiz Mehmet’miş. Kimdi bu Mehmet? Bana ilk olarak Fikret amcamın ismini koymak istemişler ama kendisi 23 yaşında vefat ettiği için, aman yazgısı benzemesin inancıyla vazgeçince herkes, annem de vazgeçiyor. Babam da olur mu öyle şey diyor ve nüfus cüzdanıma Mehmet Fikret diye yazdırıyor. Mehmet annemle ilgili aslında, rüyasında görmüş. Ben dört kız çocuk üstüne dünyaya geldim. Aileniz nereli? Babam Arnavutluk’tan, annem ise Bulgaristan… Göçmen ailesiyiz yani. Peki, Mehmet ve Fikret isimlerinin farklı özelliklerini barındırdınız mı karakterinizde? Bana sülalede hep Mehmet dendi, hâlâ öyle. 13 yaşında ismimi değiştirmeye karar verdim, arkadaşlarıma da söyledim. Fikret amcamın da hikâyesini öğrenince sadece Fikret’i kullanmaya başladım. Konservatuvarda da Fikret derlerdi. Dışarıda Fikret, ailede Mehmet… Tüm ailem iki isimlidir, oğlumun adı Gün Kuzgun. Kuzgun ismini o dünyaya gelmeden önce vermiştim, kız olsaydı gene aynı ismi koyacaktım. İlginç bir isimmiş… Özellikle de Gün… O benim hem gündüzüm, hem gecem. Siz hep içinize atan bir adam mı oldunuz? İçimdekileri mesleğimde gösteriyorum. Özel hayatımda gerek yok, insan tarafımı bastırıyorum çünkü o tarafınız sömürüye uğruyor, ailemle ve yakınlarımlayken çok geveze bir adamımdır ve kendimimdir. Onun dışında sandık içleridir içimdekiler. Büyüme çağlarınızda da sesinizi beğenirler miydi? Bunu konservatuvara girdiğimde anladılar. Büyüdüğüm yerde öyle sese falan bakmazlardı ki… 13 yaşıma kadar İstinye’de yaşadık, oradan da Sütlüce’ye taşındık. Mahalle kültürünü iyi biliyorsunuz o zaman… Oradan geldim zaten, sokaktan… Hepsini de bilirim, çok kafam gözüm patladı. Abilerimiz bizim için çok önemliydi, mahallemizdeki kızları korurduk. Bir kıza aşık olduğunuz için kavgaya girdiniz mi? Mahallede kimse kimseye âşık olmazdı, bu ters bir şeydi. Başka mahallelerden kızlara aşık olunurdu. Ama ben farklı mahalleden birine de aşık olmadım, aşkı da 19 yaşında tanıdım. Hiçbir zaman da bu sebepten bir erkekle kavgaya girmedim ama hep terk edildim. Neden? Onlar beni terk etti. Onlar gidince de ben de tamamen gittim. Böyle durumlarda da bütün gemileri yakarım. Devam etmesi için elimden geleni yaparım, bazı şeyler olmuyorsa peki tamam o zaman derim. Yeniden beraber olalım dediklerinde de asla dönmem. Tamamen biter sizin için… Kavgalarda ayrılık kelimeleri söylenirse ben zaten soğur ve kendimi çekerim. Annemin dediği bir laf vardır, bütün evliliklerde aynı yerde duran kaplar tıngırdar, mesele tangırtı çıkartmamaktır. Bu nedenle o kuşakların ilişkileri 60 sene sürebilmiş. Sürtüşmeler olur ama her cümlenin sonunda ben annemin babamın evine gidiyorum denmemeli. İnsanlar özür dilemeyi bilmeliler. Geçmişten bugüne kariyerinize baktığınızda ne hissediyorsunuz? 21 yaşındayken bu dönemimi öngörebilmiştim. Tüm söylediklerim de tek tek oldu. Olmayan tek şey var, onun için de bekliyorum. Çünkü korkuyorum. Yönetmenlik mi? Evet. Neden korkuyorsunuz? Ben geri çekilip, çekinen, düşünen insanları severim; korku da severim çünkü tedbir getirir. Fütursuz cesaretleri olan insanları doğru bulmam pek. İlk ödülünüzü 25 yaşında almışsınız… Ödülü de alamadım. Berlin Goethe Üniversitesi’nde burslu okurken, festivalden ödül aldığımı haber verdiler, davet falan yoktu o zamanlar, Altın Portakal kasaba festivali gibiydi. Ben de gelemeyeceğimi söyledim çünkü uçak parası alabilecek durumum yoktu. Onlar bir şeyler ayarlamaya çalıştılar ama olmadı. O dönem, Berlin’den bir sinema eleştirmeni, oyunculuğumu beğenip röportaj yaptı ve “Türkiye’nin en genç ve en yetenekli aktörü Berlin’de” diye yazdı. Ödül aldığım için bana gidiş-dönüş bileti ayarladı, “bu senin ilk ödülün git ve al” dedi. Fakat törene yetişemedim. Hürriyet gazetesi “ödülünü almaya gelmedi” diye 25