dinleyicinin isteğini yerine getirmelidir. Şiir okunduğu zaman, herkes tarafından açıkça duyulmalıdır. Niyeboğazımı yırtayım? Koy mikrofonun boğazı yırtılsın... Haydi, bin arabaya, nereye istersen götüreyim seni!– Senin işin gücün yok mu?– Benim işim budur! Bu iş değil mi? Kalem arkadaşımı gideceği yere, zamanında götürmektendaha önemli bir iş olur mu?– Sağ ol, yolum yakın, yürüyerek giderim.– Her zaman emrindeyim!Arabasını sürüp gitmişti, beni yine şaşırtmıştı. Bu adamdan incinmek mümkün müydü? Dostum,gördüğünüz gibi kendi yerini, kendi gücünü bilen adamdır. Katiyen aldanıp da boş şeylerin ardındangitmez. Aldanıp gidenleri de uyandırmaya, zararın yarısından döndürmeye çalışır.Geçen asrın sonlarında 1990’lı yıllarda, sağ elini yukarı kaldırıp baş ve orta parmaklarınıbirleştirip, şehadet ve cüce parmağının kaldırarak “Bozkurt başı figürü yaparak bağıran: “Bize hiç kimseyan bakamaz, biz Bozkurttan türemişiz!” diye, haykırarak, göğsünü döven ve sokaklara dökülendelikanlılara dediği sözleri, kendi kulaklarımla duydum:– Gardaşlar, birazcık ihtiyatlı olun. Tamam, bizim totemimiz Bozkurttur. Biz Bozkurttan türedik,ama filden, aslandan, kaplandan, çift başlı kartaldan, ejderhadan türeyen halklar da var. Etrafımız buhalklar ile çevrilmiş. Güçlülere dirsek gösterip, yersiz kurban gitmektense, ölmemek yeğdir…”O, hem kitaplarında, hem de matbuatta şiirleri yayımlandığında, isminin altına, mutlaka“Azerbaycan Yazarlar Birliği ve Azerbaycan Gezeteciler Birliği üyesi, diye yazdırırdı. Böyle bir takdimatındaha tumturaklı, daha şaaşalı olduğuna inanırdı. İşte, bu da Grafomanlığın işaretlerinden biridir…Yetmiş yaşındaki bir yazarın Yazarlar Birliğinin üyesi olmasından doğal ne olabilir!? Bu işleri benibir gün öldürecek! Diyelim İsa Muğanna… hangi yazısında isminin altına, Yazarlar Birliği üyesi diyeyazıyor, Yazarlar Birliğinin üyesi olduğunu hatırlıyor mu? Arif Melikov’u takdim ederken: “BestekarlarBirliği üyesi Arif Melikov’un “Muhebbet Efsanesi” adlı balesini izleyeksiziz, diyen var mı? TahirSalahov’un, Ressamlar Birliği üyesi olduğunu vurguladıklarının gördünüz mü hiç? Ah, sevgili dostum, bune düşkünlüktür? Sen gücünü kalemine ver de…!Bütün bunları ona söylesem cevapı, mutlaka böyle olacak:– Mirze, herkes temsil ettiği kuruluşun adını anmalı, o kuruluşu tanıtmalıdır.!Bazen, genelikle kızıp “Kızım sana diyorum, gelinim sen anla!” üslubunda, onu kınarım, o, sesiniçıkarmadan, sonun kadar sabırla ve dikkatle beni dinler, sonra yumşak yumşak, ipek gibi ışıldaya ışıldayadillenir:– Benim derdime yanıp, bana yürekten kızdığın ve gırtlak patlattığın için, dost uğruna helak olupşekerini ve tansiyonunu yükselttiğin için, sana en içten minnettarlığımı ve teşekkürlerimi bildiriyorum,çok sağ ol!Görüyor musunuz? Adamı nasıl da bağlıyor?!www.kitabxana.net – Milli Virtual <strong>Kitabxana</strong> 102
Bir keresinde şair Habil, dostumun yanında tiyatro sanatçısı Ağalar Bayramov’a der ki: “MemmedAraz’ın şiirlerini Etağanın türbesine döndürdün, biraz da bizim şiirlerden oku de...”Ağalar, önce şaşırır, çünkü onun ezberinde Habil’in hayli şiiri vardır. Peki bu niye şikâyet ediyor?diye düşünür ve birden parmağını ısırır. Anlar ki, Habil, yanındaki şair ve kalem dostunun şiirlerini deokumasını istiyor. Çünkü en azından bizim Grafoman dostumuz, vatanperver şair olarak tanımış biri. O,Karabağ meselesi kızışıp milli bağımsızlık hereketi başladıktan bu yana sıradan bir vatandaş olarak millimeselelere hassasiyet göstermişti. Şiirlerinin okunması için, milli bağımsızlık hareketinin liderlerinden biriolması mı gerekir? Sıradan bir vatandaş olarak üzerine düşen vezifeleri yerine getirmek az mı?1988 yılının 17 Kasım’ından 5 Aralık’a kadar uzayan mitinglerde dostum, gecesini gündüzünekatarak halkın arasında oldu. Gündüz mitinglerine iştirak etmek şöyle dursun, şahsen ben o hadiselercereyan ederken altı geceyi Azadlık Meydanında uyumadan sabaha kavuşturmuştum. Ben, o altı geceboyunca da, mikrofonlar kapatıldıktan sonra, bu patriotu(!) azatlık meydanında özgürlük nöbeti tutandelikanlılarla kolkola gezerken, mücahitlerle sohbet ederken ve şiir okurken gördüm. O günlerde havasoğuk olduğu için sabaha kadar herkes meydanda dolaşırdı. Meydanda yakılan ateşlerin dumanıgenzimizi, boğazımızı kuruturdu. Sabahları hepimiz is kokardık. Ama o günlerde tarih yazılıyordu, başveren olaylar çok ilginçti, adeta bizim damarlarımızdaki kan, kaynıyordu. Meydandakiler, öyle azametligörünüryordu ki... Vallahi de, billahi de, milli gururdan daha etkileyici duygu olamaz. O günlerde, yapılanüç renkli bayrağımızın sapından tutmak için millet birbiri ile dövüşüyordu. Gece, meydanda yakılanateşlerin başında, insanların bağımsızlık sloganları, saz, keman, davul,zurna, garmon, klarnet sesleri,ateşli konuşmalar, tatlı şakalar insana öyle hoş geliyordu ki... bu gecelerin birinde, dostumla birliktemeydanda geziyorduk. Birden bir gürültü koptu. Önde üç dört genç arkalarında da bağırıp çağıran birgrup: “Yol verin, Ağaselim gardaş geliyor!” diye diye kalabalığı yarıp, en gür ateşin başına toplandılar.Gençlerden birisi, elinde getirdiyi tahta tabureyi yere koyar koymaz, tabureye oturan meyhaneciAğaselim, başladı:“Ay can alan, can Karabağ bizimdü,Yan, Balayan, yan, Karabağ bizimdü...Gözünden ateşler saçılan dostum heyecanla konuştu:– Milletime kurban olayım, bağımsızlık uğruna meyhanaciler da ayağa kalkmış! Zori Balayan gibiTaşnaklar, menfur arzularına ulaşamayacaklar!Mitingin son akşamı da, dostumla biz, Azatlık meydanındaydık. Sokağa çıkma yasağınınbaşlamasına başlamasına daha zaman vardı. Ama meydan, evvelki meydan değildi. İnsanlar iyiceseyrelmişti. Ortada kalanlar da yorgun– argın görünüyor, üzgün üzgün dolaşıyordu. Ordu birlikleri,meydanı kuşatmıştı. Ordunun müdahle edeceği ve meydandakileri dağıtacağı açıkça anlaşılıyordu.Yöneticiler, mitingi düzenleyenlerden, mitinge son verilmesi için daha fazla, daha ısrarcı taleplerdewww.kitabxana.net – Milli Virtual <strong>Kitabxana</strong> 103
- Page 1 and 2:
www.kitabxana.netMilli Virtual Kita
- Page 3 and 4:
www.kitabxana.net - Milli Virtual K
- Page 5 and 6:
“Müdriklik anları”. Bakı “
- Page 7 and 8:
KOMUTANIN MAYMUNUCephe komutanını
- Page 9 and 10:
savaşın ise garip bir oyundu sank
- Page 11 and 12:
çekecek, fotoğraf makineleri aral
- Page 13 and 14:
elini şalvarının önünde gezdir
- Page 15 and 16:
Bu defa, onun söyledikleri hep dü
- Page 17 and 18:
Komutan dönüp karısının yüzü
- Page 19 and 20:
Komutan gönülsüzce cevap verdi:-
- Page 21 and 22:
Niyaz, bu güne kadar başından ge
- Page 23 and 24:
hatırlar, karakola varır, Komiser
- Page 25 and 26:
Komiser Lazım, akşamüstü eve ge
- Page 27 and 28:
- Bak hele, seni misafir ettim, ama
- Page 29 and 30:
KATİL İLE GÖRÜŞMEEnstitüde ö
- Page 31 and 32:
Habil hoca tekrar köpürdü:-Büt
- Page 33 and 34:
- O, bana 2’den fazla not vermezd
- Page 35 and 36:
- Bağışlayın, Rasim hoca siz mi
- Page 37 and 38:
Şaşkınlıktan parmağımı ısı
- Page 39 and 40:
Uçak iyice yükseldi, rahat uçmay
- Page 41 and 42:
Emir inadından vazgeçmedi:- Ay ga
- Page 43 and 44:
Akif’in kızı, endişe içinde s
- Page 45 and 46:
Rüstem bey Emir’i gösretip yak
- Page 47 and 48:
Ağabeyim, bahçenin diğer tarafı
- Page 49 and 50:
-Uçağın yaramazlığı tuttu, bi
- Page 51 and 52: BÖRÜSOYKapı çalındı…Ressam
- Page 53 and 54: yetişmez.-Börüsoy, bu kadar büy
- Page 55 and 56: yapacaktı. Resmin ölçüleri çok
- Page 57 and 58: Ressam kardeşler bahçe kapısın
- Page 59 and 60: FAH…Menzile, her zaman kestirmede
- Page 61 and 62: Nara, bu iki saatlik zaman dilimind
- Page 63 and 64: hayalime robot resmini çizdiğim s
- Page 65 and 66: Sorumu Mirze müellim cevapladı:-
- Page 67 and 68: Kadir ağzında lokmayı geveleyere
- Page 69 and 70: Herkes onun ne demek istediğini an
- Page 71 and 72: - Kadir, Cep telefonu ile cenazede,
- Page 73 and 74: - Zalimin oğlu, öyle yatıyor ki,
- Page 75 and 76: Müdür, denenmiş yöntemini bir k
- Page 77 and 78: YÜZDENIRAK 12R.Tağı’yaKoğuşt
- Page 79 and 80: Aksakal elmayı dolabın üstüne b
- Page 81 and 82: Yüzdenırak, neyi var, neyi yoksa,
- Page 83 and 84: GRAFOMANDeminden beri elimdeki kale
- Page 85 and 86: oğlu, ütülü mütülü, tığ gi
- Page 87 and 88: ana çok garip gelmişti. Şimdi is
- Page 89 and 90: istedim,” diye cevap vermeyi dü
- Page 91 and 92: Grafoman, yol yorğunu olduğundan,
- Page 93 and 94: irilerine yüz suyu döküpkitaplar
- Page 95 and 96: Bir gün, şiirlerini desteleyip o
- Page 97 and 98: dostuma bir adet imzalayıp vermiş
- Page 99 and 100: Şair gülümseyerek ve o kısık s
- Page 101: Sekizinci sınıfta okurken, zeki v
- Page 105 and 106: tek bana okutturacaktı. Zavallı d
- Page 107 and 108: Süleyman Rüstem çekilip kendi ba
- Page 109 and 110: ir sanat ile uğraşsın istemişle
- Page 111 and 112: NAMIK ABDULLAYEV’İN SONUFantasti
- Page 113 and 114: Namık müellim, bizim tavrımızda
- Page 115 and 116: - Namımk müellim, niye paltonu gi
- Page 117 and 118: Şimdi hatırladım, Yine Namık m
- Page 119 and 120: 1950’li yıllarda, Yabancı Dille
- Page 121 and 122: Ne yazık ki, ben de bu hikâyeden
- Page 123 and 124: aramızda olmadığı için, ucuz l
- Page 125 and 126: ereketli toprakları bahş ettin, r
- Page 127 and 128: nasıl da iri iri açılmıştı, d
- Page 129 and 130: - Buyurun!Namık müellim, söyledi
- Page 131 and 132: - Nasıl istiyorsan, öyle yaz!Çar
- Page 133 and 134: Kız, şaşkınlığı üzerinden a
- Page 135 and 136: Gece ilerledi, Namık Müellim mecl
- Page 137 and 138: O, son kitabının telif ücretini
- Page 139 and 140: 1990 yılının “20 Yanvar Kırg
- Page 141 and 142: kalmıştı. Onun kaldığı evin d