Hatta, annem ve babam benden ümidi kesmişler. Kaç kez yüzümü kıbleye döndürüp, gözlerimi son kezkapatmaya hazırlanmışlar. Ama görecek günlerim varmış, demek ki, kendirimiz kesilmemiş o zaman…Biraz büyümüştüm, yolda koşuyordum. Arkadan gelen arabanın ani korna sesinden korkup birden geridöndüğümde, ayağım yere takılmış ve düşmüştüm. Düşer düşmez de araba gelip üzerimde durmuştu.Daha dün gibi aklımda. İki ön tekerin ortasında kaldığım için ucuz atlatmıştım. Korku ve heyecan içindearabadan inen sürücü, beni arabanın altından çekip çıkartmış ve sapasağlam olduğumu görünce,kulağımın dibine bir tokat yapıştırmış ve “Evimi başıma yıkacaktın, köpeoğlu!” diyerek, arabasına biniphızla oradan uzaklaşmıştı.Bir defa da, dokuz, on yaşındayken, bir yaz günü, akşamüstü bahçemizdeki yeşil çimenler üstüneuzanmıştım. Serin esen yel, beni rahatlatmıştı, gözlerimi kapatıp dalıp gitmişim. Birden, göğsümünüstünde bir ağırlık hissettim. Gözümü açmamla ağbeyimin bağırması bir oldu. Göğsümün üstündekıvrılıp yatan yılan, yavaş yavaş kayıp otların arasına doğru giderken ağabeyim yerden aldığı taş ile yılanınbaşını ezdi. Ayağa kalktım. Ağlamaklı bir sesle: “Ağabey, yılana dokunma!” desem de, çok geç kalmıştı.Yılanın başına geçip ağlamaya başladığımda, ağabeyim korkudan bilincimi kaybettiğimi düşünmüştü:– Tamam, yeter, ağlayıp durma! dedi.Gözyaşlarımı sile sile ve ağlayarak cevap verdim:– Ağabey, onu haksız yere öldürdün…Ağabeyim önemli bir iş yapmış gibi övündü:– Yılanı görene de, görüp öldürmeyene de lanet…!Dudaklarım titredi:– Ama, o iyi yılandı! Beni sokmadı...Ağabeyim yine bir darb– ı mesel söyledi:– Yılanın ağına da karasına da lanet...Çocukça söylendim:– Ama, bu yılanın rengi ne ak idi, ne kara…Ağabeyim sinirlenip gözlerini ağarttı:– Ölmek mi, istiyorsun?! Yaramaz! Boşboğazlık etme!www.kitabxana.net – Milli Virtual <strong>Kitabxana</strong> 46
Ağabeyim, bahçenin diğer tarafındaki beli alıp geldi. O, bir çukur açıp yılanı gömerken, bensuratımı azdırmış, yan yan bakıyordum. Kendisine azgın azgın baktığımı farkeden ağabeyim:– Yılanı tam zamanında gördüm. Eğer yılan seni soksaydı, şimdi onu değil seni gömecektik, dedi.Birçok otomobil kazası geçirdim Ancak her defasında, hadise göz açıp kapayıncaya kadar olupbittiği için, öleceğimi düşünmeye zaman bulamamıştım. Lakin, şimdi ömrümün son anlarını düşünmekiçin birkaç dakikam vardı. Kaç dakika süreceği meçhul olan bu dar zamanda, ilk olarak ölüm korkusunuyenmeye çalışacaktım. Henüz bir kaza olmadan, ölüm korkusundan ölmek istemiyordum. Ben hayatımboyunca her işte, her mücadelede, her oyunda, sonuna kadar mücadele etmeye çalışmıştım. Nasıl ki,bilardoda rakibime 7’ye 1 yenilirken bile, oyunu bırakmamış, inatla mücadeleye devam etmiş ve rakibimişaşırtmış, sonra da bir efsuncu gibi rakibimin gözlerini bağlayıp onu yenmiştim. Hayatta da çoğu zamanson anlarda, baht yüzüme gülmüştü. Bir defa yine yılanın ağzından çıkıp oyunu kazanıdığımda,arkadaşlarımdan biri: Dostum, sen iyi oynadığın için değil, şansın yaver gittiği için kazanıyorsun, demişti.O zaman geriye yaslanıp gülerek söylenmiştim: “Ay zalim, ben şansımla sadece oyunda kazanmadım, kırkyıldır, şansımın sayesinde yaşıyorum.”Şimdi, korkum yavaş yavaş dağılmıştı. Geriye bahtımın gücünü sınamak kalıyordu.Birkaç yıl önce, eski işyerimde, el falı ile çok yakından ilgilenen mesai arkadaşım Eldar,avucumun içindeki çizgilere uzun uzun baktıktan sonra: Kardeşim, kazalara karşı tedbirli ol. Yolculuğaçıkmak, senin için her zaman tehlikelidir, demişti.O günden sonra, yıllar boyu, yolculuğa çıkmadan önce hep Eldar’ın dediklerini hatırlamıştım. Busefer aksi olmuştu. Nedense Eldar’ın dediklerini şimdi hatırlamıştım. Ben, Eldar’ın dediklerinin bir güngerçekleşeceğini göz önünde bulunduruyordum. Ömrümün son deminde dişlerimi sıkıp kendimi diktutmalıydım. Ancak böyle ucuz bir ölümle hayattan ve insanlardan ayrılmak istemiyordum.Uçağımız yeniden sallanmaya başladı. İnsan titrerken nasıl olursa, uçağımız da o durumdaydı...Kabinin arka taraflarında oturanlardan biri bağırarak kendisinden geçti. Kabin görevlilerindenbirisi oraya doğru koştu. Biraz sonra, korkudan kendisini kaybeden yolcunun, genç bir Fransız olduğunusöyledile. Genç Fransız yalnız değildi. İki arkadaşı, ona bir şeyler anlatıyor ve onu kendine getirmek içinyanağına hafiften vurup yüzüne su serpiyorlardı.Sabir bey, bize doğru dönüp sanki kendisini korkutan düşünceleri, korkutmak için seslendi:– Allah rahmet eylesin!Gayri ihtiyari karşılık verdim:www.kitabxana.net – Milli Virtual <strong>Kitabxana</strong> 47
- Page 1 and 2: www.kitabxana.netMilli Virtual Kita
- Page 3 and 4: www.kitabxana.net - Milli Virtual K
- Page 5 and 6: “Müdriklik anları”. Bakı “
- Page 7 and 8: KOMUTANIN MAYMUNUCephe komutanını
- Page 9 and 10: savaşın ise garip bir oyundu sank
- Page 11 and 12: çekecek, fotoğraf makineleri aral
- Page 13 and 14: elini şalvarının önünde gezdir
- Page 15 and 16: Bu defa, onun söyledikleri hep dü
- Page 17 and 18: Komutan dönüp karısının yüzü
- Page 19 and 20: Komutan gönülsüzce cevap verdi:-
- Page 21 and 22: Niyaz, bu güne kadar başından ge
- Page 23 and 24: hatırlar, karakola varır, Komiser
- Page 25 and 26: Komiser Lazım, akşamüstü eve ge
- Page 27 and 28: - Bak hele, seni misafir ettim, ama
- Page 29 and 30: KATİL İLE GÖRÜŞMEEnstitüde ö
- Page 31 and 32: Habil hoca tekrar köpürdü:-Büt
- Page 33 and 34: - O, bana 2’den fazla not vermezd
- Page 35 and 36: - Bağışlayın, Rasim hoca siz mi
- Page 37 and 38: Şaşkınlıktan parmağımı ısı
- Page 39 and 40: Uçak iyice yükseldi, rahat uçmay
- Page 41 and 42: Emir inadından vazgeçmedi:- Ay ga
- Page 43 and 44: Akif’in kızı, endişe içinde s
- Page 45: Rüstem bey Emir’i gösretip yak
- Page 49 and 50: -Uçağın yaramazlığı tuttu, bi
- Page 51 and 52: BÖRÜSOYKapı çalındı…Ressam
- Page 53 and 54: yetişmez.-Börüsoy, bu kadar büy
- Page 55 and 56: yapacaktı. Resmin ölçüleri çok
- Page 57 and 58: Ressam kardeşler bahçe kapısın
- Page 59 and 60: FAH…Menzile, her zaman kestirmede
- Page 61 and 62: Nara, bu iki saatlik zaman dilimind
- Page 63 and 64: hayalime robot resmini çizdiğim s
- Page 65 and 66: Sorumu Mirze müellim cevapladı:-
- Page 67 and 68: Kadir ağzında lokmayı geveleyere
- Page 69 and 70: Herkes onun ne demek istediğini an
- Page 71 and 72: - Kadir, Cep telefonu ile cenazede,
- Page 73 and 74: - Zalimin oğlu, öyle yatıyor ki,
- Page 75 and 76: Müdür, denenmiş yöntemini bir k
- Page 77 and 78: YÜZDENIRAK 12R.Tağı’yaKoğuşt
- Page 79 and 80: Aksakal elmayı dolabın üstüne b
- Page 81 and 82: Yüzdenırak, neyi var, neyi yoksa,
- Page 83 and 84: GRAFOMANDeminden beri elimdeki kale
- Page 85 and 86: oğlu, ütülü mütülü, tığ gi
- Page 87 and 88: ana çok garip gelmişti. Şimdi is
- Page 89 and 90: istedim,” diye cevap vermeyi dü
- Page 91 and 92: Grafoman, yol yorğunu olduğundan,
- Page 93 and 94: irilerine yüz suyu döküpkitaplar
- Page 95 and 96: Bir gün, şiirlerini desteleyip o
- Page 97 and 98:
dostuma bir adet imzalayıp vermiş
- Page 99 and 100:
Şair gülümseyerek ve o kısık s
- Page 101 and 102:
Sekizinci sınıfta okurken, zeki v
- Page 103 and 104:
Bir keresinde şair Habil, dostumun
- Page 105 and 106:
tek bana okutturacaktı. Zavallı d
- Page 107 and 108:
Süleyman Rüstem çekilip kendi ba
- Page 109 and 110:
ir sanat ile uğraşsın istemişle
- Page 111 and 112:
NAMIK ABDULLAYEV’İN SONUFantasti
- Page 113 and 114:
Namık müellim, bizim tavrımızda
- Page 115 and 116:
- Namımk müellim, niye paltonu gi
- Page 117 and 118:
Şimdi hatırladım, Yine Namık m
- Page 119 and 120:
1950’li yıllarda, Yabancı Dille
- Page 121 and 122:
Ne yazık ki, ben de bu hikâyeden
- Page 123 and 124:
aramızda olmadığı için, ucuz l
- Page 125 and 126:
ereketli toprakları bahş ettin, r
- Page 127 and 128:
nasıl da iri iri açılmıştı, d
- Page 129 and 130:
- Buyurun!Namık müellim, söyledi
- Page 131 and 132:
- Nasıl istiyorsan, öyle yaz!Çar
- Page 133 and 134:
Kız, şaşkınlığı üzerinden a
- Page 135 and 136:
Gece ilerledi, Namık Müellim mecl
- Page 137 and 138:
O, son kitabının telif ücretini
- Page 139 and 140:
1990 yılının “20 Yanvar Kırg
- Page 141 and 142:
kalmıştı. Onun kaldığı evin d