Annan Planı Mülkiyet Rejimi31mülkiyetteki durumun tamamen tersine çevrilerek 1974 öncesindeki şartlara geri dönülmesiolasılığına iliskindi. Plan’ın hem mülkiyet hem de ikamet konusundaki – iadeyi sınırlayan <strong>ve</strong> ötekitoplumdan kişilerin sürekli ikametinin, Kıbrıslı Türklerin kendi bölgelerinde çoğunluk statüsündeolmalarına tehdit oluşturmaması için gereken ölçüde kısıtlanmasına izin <strong>ve</strong>ren – hükümleri, bukorkulan olasılık karşısında kesinlikle daha iyi bir alternatif oluşturmaktaydı. Kuşkusuz bu KıbrıslıTürklerin büyük bir kısmının Plan’daki mülkiyet rejimini ‘kötünün iyisi’ olarak görmeye <strong>ve</strong> zorunlubir orta yol olarak kabul etmeye ikna eden önemli bir faktör olmuştur. 5Kıbrıslı Rumların tepkisiAnnan Planı’ndaki mülkiyet rejimi Kıbrıslı Rumları da memnun etmedi, fakat tabii buradanedenler değişikti. Ekonomi bu tarafta da endişe konusuydu <strong>ve</strong> bir çok Kıbrıslı Rum, bu rejiminmülkiyet piyasası üzerindeki etkisinin felaket olacağı uyarısını yaptı. 6 Ancak daha önemli biritiraz, ‘insan haklarına saygı’ meselesiyle ilgiliydi.Daha önce de bahsedildiği gibi, Kıbrıs Rum tarafındaki genel anlayışa göre, ‘geri dönüş hakkı’<strong>ve</strong> ‘mülkiyet hakkı’, üzerinde pazarlık yapılamayan, başka herhangi bir kaygıya bakmaksızınsaygı gösterilmesi gereken kutsal insan haklarıdır. Bu nedenle, Kıbrıslı Rumların çoğunluğu,önerilen mülkiyet düzenlemelerini, yerinden edilmiş kişilerin ‘tamamen <strong>ve</strong> kısıtlanmamış iadeyeilişkin vazgeçilemez hakkının’ reddedilmesi olarak algıladı; çünkü bu düzenlemeler, yerindenedilmiş kişilerin mülkiyet haklarının kullanılmasına belirli kısıtlamalar (ör., sınırlı iade)getirmekteydi. Plan’daki mülkiyet rejimi, uluslararası hukuk normlarına, Avrupakonvansiyonlarına <strong>ve</strong> AB müktesebatına aykırı, utanmaz bir hükümler dizisi olarak görüldü. Pekçok Kıbrıslı Ruma göre, mülkiyet konusundaki kendi duruşlarının ‘doğru’ duruş olduğu, Türkiye’yekarşı getirilen mülkiyet davalarındaki bir çok AİHM kararında defalarca <strong>ve</strong> açıkça ortaya çıkmıştı. 7Üstelik, Kıbrıs – tamamen Kıbrıslı Rumlardan oluşan bir idare altında olmak üzere – yakındaAvrupa Birliği’ne girecekti. Bir kez oraya girildi mi, Türkiye’nin Kıbrıslı Rumların temel insanhaklarına saygı göstermesini sağlama mücadelesi, özellikle Türkiye’nin kendi AB üyeliği özlemide göz önünde tutulursa, çok daha iyi şartlarda yürütülebilecekti. Kuşkusuz tüm bunlar, kendiideal çözümüne daha yakın bir anlaşmanın gerçek bir olasılık olduğu şeklindeki Kıbrıs Ruminancının daha da güçlenmesine yardımcı oldu.5 Örneğin, bakınız Kıbrıslı, Mustafa Akıncı (Barış <strong>ve</strong> Demokrasi Hareketi lideri) tarafından yapılan konuşma, 12Aralık 2003 <strong>ve</strong> Kıbrıs, Mehmet Ali Talat (o zamanki KKTC başbakanı <strong>ve</strong> CTP lideri) tarafından yapılan konuşma,9 Nisan 2004.6 Örneğin, önde gelen Kıbrıslı Rum işadamı Constantinos G. Lordos’un şu iki makalesine bakınız: ‘Economic Aspectsof the Annan Plan and the Plan’s Property Proposals’, 26 Ocak 2004; http://www.tesev.org.tr/etkinlik/c_lordos.php (22Kasım 2005’te erişildi); <strong>ve</strong> ‘Surely Turkey Should Be Made To Bear Some of the Cost’, Cyprus Mail, 1 Nisan 2004.7 Beklenileceği üzere, bunun, söz konusu davaların kuzeyde yaptığı etkinin tam tersi olduğuna dikkat ediniz.
SONUÇYukarıda anlatıldığı üzere, Kıbrıslı Türklerin mülkiyet konusundaki pozisyonunun temelini‘iki-bölgelilik ilkesi’, Kıbrıslı Rumlarınkini ise ‘insan haklarına saygı ilkesi’ oluşturmaktadır.Her iki ilke de, yıllarca, herhangi bir Kıbrıs çözümünün görünüşte kabul edilmişparametreleri olagelmiştir. Ancak iki tarafın bu iki ilkeye ilişkin yorumları <strong>ve</strong> vurguları hepbirbirinden önemli ölçüde farklı olmuştur <strong>ve</strong> sonuçta mülkiyet meselesinin nasıl halledilmesigerektiğine ilişkin tarafların uzlaşmaz gibi görünen pozisyonlarını ortaya çıkarmıştır.Kıbrıslı Rumların ‘insan haklarına saygı ilkesi’ adına başarmaya çalıştıkları – yani, tümyerinden edilmiş kişilerin mülklerine tamamen yeniden sahip olma <strong>ve</strong> geri dönme hakkınınbulunduğunun gü<strong>ve</strong>nce altına alınması – Kıbrıslı Türklerce bir tehdit olarak görülmektedir. Butürden girişimler, Kıbrıslı Türklerin gözünde, ‘iki-bölgeliliği’ zayıflatmaya <strong>ve</strong> sonunda ortadankaldırmaya yönelik bir planın parçalarından başka bir şey değildir. Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunagöre iki-bölgelilik, Kıbrıslı Rumların adaya hakim olma yönündeki, görünüşe göre dinmekbilmeyen özlemi karşısında zorunlu bir savunma tedbiridir. Kıbrıslı Türkler burada, Kıbrıs Türktoplumunu, 1963-74 döneminde olduğu gibi, bir kez daha Rumların hakim olduğu bir devletteikinci sınıf yurttaş konumuna indirgeme hedefi bulunduğuna inanmaktadırlar.Kıbrıslı Rumlar ise, ‘iki-bölgeliliği güçlendirme’ – yani, kuzey bölgesinde yerleşik KıbrıslıRumların sayısını sınırlayarak bu bölgedeki Kıbrıs Türk denetiminin azami seviyede olmasınısağlama – doğrultusundaki Kıbrıs Türk çabalarını, insan haklarına saygı ilkesi ile AB <strong>ve</strong>uluslararası hukuk normlarının ağır ihlali olarak görmektedirler. Yalnız bu değil; bir çok KıbrıslıRum bu çabaların, adada 1974’ten bu yana yaratılmış, esasen Kıbrıslı Türk bir kuzey yaratmakmaksadıyla yapılmış bir tür ‘etnik temizlik’ şeklinde gerçekleşen demografik değişimimeşrulaştırma girişimi olduğunu düşünmektedirler. Bu anlayışa göre, söz konusu çabalar –Türkiye’nin adaya coğrafi yakınlığı <strong>ve</strong> Türkiye’nin yayılmacı emelleri olarak görülen uygulamalarda dikkate alındığında – nihayette, adanın başlangıçtan beri Rum olan karakterini Türkleştirmehedefine yöneliktir.