Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
n Merhaba! Bu ay, didaktik<br />
kaygılarla yakından uzaktan<br />
ilgisi olmamasına rağmen<br />
ders niteliğinde bir filmi<br />
yorumlayacağız. Filmimiz, Bulgar<br />
sinemacılar Kristina Grozeva<br />
ve Petar Valchanov’un senaryosunu<br />
kaleme alıp yönetmenliğini<br />
üstlendiği 2014 yapımı “Urok”<br />
(“Ders”).<br />
Film, Bulgaristan’da küçük bir<br />
kasabada İngilizce öğretmenliği<br />
yapan Nadia’nın, girdiği sınıfta<br />
çalınan bir cüzdanın peşine<br />
düşmesiyle başlar. Cüzdanı çalan<br />
kişiyi ortaya çıkarmaya çalışan<br />
Nadia’nın amacı, hırsıza olduğu<br />
kadar diğer öğrencilere de bir<br />
hayat dersi vermektir. Bu süreçte<br />
Nadia, öyle kendinden emindir<br />
ki, bizler de onu izlerken “Evet”<br />
deriz, “hırsızlık kötü bir şeydir ve<br />
hiçbir durumda başvurulmaması<br />
gerekir.” Ne var ki, bir süre sonra<br />
Nadia’nın dünyası, sorumsuz<br />
kocasının evin mortgage kredilerini<br />
ödemediğinin ortaya<br />
çıkmasıyla başına yıkılır. Evleri, üç<br />
gün içinde açık artırmayla satışa çıkacaktır<br />
ve Nadia, para için başvurduğu kimseden<br />
olumlu dönüş alamamıştır. Bunun üzerine,<br />
hasta küçük kızları ile sokağa atılmamak için son<br />
çare olarak tefeciye borçlanır. Zaten Nadia’nın<br />
düşüşü de o zaman başlar. Tefeciye borcunu bir<br />
türlü ödeyemeyen Nadia, bu nedenle tefecinin çirkin<br />
tekliflerinin bir kısmını yerine getirmek zorunda<br />
kalır. Ve sonunda, çareyi banka soygunu yapmakta<br />
bulacaktır.<br />
Film, başta da söylediğim gibi, bir tür hayat dersi<br />
niteliğinde. Aslında bize zaten bildiklerimizi, güçlü<br />
bir hikaye çerçevesinde tekrar anlatıyor. Zira bu<br />
film bir kez daha hatırlatıyor ki, her insan içinde<br />
bulunduğu koşullara göre değerlendirilmelidir.<br />
Aksi takdirde hayat, büyük büyük laflar edenlerle<br />
hep alay edecek, onları gülünç duruma<br />
düşürecektir. Filmin başında da Nadia’ya, paraya<br />
ihtiyacı olmadığından, “hırsızlık” hayli uzaktır ve<br />
Nadia, kanunlarda olduğu kadar ahlaki yasalarda<br />
de suç olarak addedilen bu eylemi katı bir biçimde<br />
yargılamaktadır. Ancak, kendisi de bir bankayı soymak<br />
durumda kaldığında, tüm değer yargıları bir bir<br />
dönüşüme uğrayacaktır. Bir başka değişle Nadia,<br />
kötüye giden koşullarla birlikte, kendi içsel devrimini<br />
yaşayacaktır.<br />
Filmden çıkarabileceğimiz bir diğer önemli<br />
“ders” de, başkalarını sınarken aslında kendimizi<br />
sınadığımız gerçeği... Bunun günlük yaşamda ne<br />
kadar farkındayız bilmiyorum ama birine “şu 100<br />
metreyi koşabilir misin” diye sorarken aslında kendimizin<br />
koşup koşamayacağını merak ediyoruz bana<br />
kalırsa. Tıpkı Nadia’nın cüzdanını ortada bırakıp<br />
bir köşede gizlenerek hırsızın gelmesini beklerken<br />
aslında farkında olmadan, kredi borcu nedeniyle<br />
çıkmaza giren kendi benliğinin sınırlarını anlamaya<br />
çalışması gibi. Belki o, o an bunun farkında değil<br />
ama bir süre sonra yapacakları aslında bir başkasını<br />
değil, kendini sınadığının kanıtı niteliğinde.<br />
Madem dersler etrafında ördük bu makaleyi, oradan<br />
devam edelim ve filmin bir diğer dersine geçelim. O<br />
da, “ağaçlara bakarken ormanı görememek” diyebilir<br />
miyiz? Bence evet, zira post modern çağ hepimize<br />
bunu yaşatıyor, o kadar takılmışız ki parçalara,<br />
zihnimiz bütünü kaybediyor. Hırsızlık suçtur diyoruz,<br />
fahişelik kötü bir şeydir, uyuşturucu satmak ve<br />
kullanmak da öyle. Ama neden içinde yaşadığımız