Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
YAZA AĞIT<br />
Kimse yaşamaya başlamadan önce yaşamadığının farkında değildir. Galiba ben hayatın en<br />
ücra köşesindeki bu kasabada fark ettim bunu. Önünde bir tabak dolusu çilek vardı. Kırmızı<br />
sular hâlâ dudaklarındayken söylemişti. ‘İnsanlar bizim sahip olduklarımız için bir ömür<br />
bekliyorlar.’ İnanmak çok zor değildi. O an saçlarından yansıyan güneş ve her şeyden uzak<br />
olmanın getirdiği huzurla söylediği her şeye inanabilirdim. Hissettiklerimi tarif etmek çok<br />
zor. Onunkileri ise hiç bilmiyorum. Sanki Güney İtalya’da geçen bir aşk filmindeydik ve<br />
herkes mutlu, her şey sonsuzdu. Sanki gölgesinde oturduğumuz o ağaçtaki çiçekler hiç<br />
dökülmeyecek, sonbahar hiç gelmeyecekti. Ama sonsuz tanımsız bir konseptti ve yaşam<br />
tanımsız değildi. Belki korkaklığımdan, belki de hiç başlayamadığımdan yaşamaya; o yaz<br />
sona erdi. Yasemin çiçeklerinin yere düşüşü korkuttu beni. Düz bir yolda ilerlerken bir<br />
çakıl taşına takılıp düştüm ve sonra geri döndüm.<br />
Galiba en büyük hatası mutlu sonlara inanmaktı. Ben piyano çalarken gözümün önüne düşen<br />
bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırdığında inanmıştı. Bana kötümser derdi ancak ben<br />
sadece gerçekçiydim. Bu ikisi arasında en büyük fark birinin deneyimlerden yola<br />
çıkmasıydı. O gün, o kasabada, üst raftan yere düşmüş porselen bir tabağa aşık oldu.<br />
Kırılmış bir tabağa temkinsiz yaklaşırsanız incinirsiniz. Çünkü önceden yara almış tabaklar<br />
kendilerini korumaya çalışırlar. Belki bu yüzdendi çantamı sabahtan toplamam. Ben o beyaz<br />
arabaya bindikten sonra ona ne oldu bilmiyorum. Belki hala oradadır. Belki bir başkasıyla<br />
başlamıştır yaşamaya. Ya da belki o küçük kasabada aynı kalan tek şey artık çiçekleri<br />
dökülmüş o ağaçtır.<br />
88