03.02.2020 Views

marketing europe & anatolia Sayı: 093

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Gezi

içeri girmeyi başardık. Ancak hiç beklediğimiz

gibi çıkmadı. Benim hayalimde

servis yapan pansalar ve şovlar vardı

ancak oranın standart bir bardan farkı

yoktu. Ortam sarmayınca oradan çıkıp

otele döndük.

Ertesi gün gezemediğimiz yerleri gezeceğiz.

Otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra

Špilberk Kalesi’ne (Špilberk Castle) tırmanmaya

başladık. Kaleye çıkan park

içinde çok güzel yürüyüş parkurları var.

Ancak bizim zamanımız kısıtlı olduğu

için kestirmeden kaleye çıktık.

13. yüzyılın ilk yarısında Přemyslid

kralları tarafından başlanılan ve Bohemya

Kralı II. Ottokar tarafından tamamlanan

Špilberk Kalesi, Avusturya

- Macaristan imparatorluğu döneminde

hapishane olarak kullanılmış. Söylenene

göre burada yatan suçlular çok zor

şartlar altında yaşayıp, işkence görmüşler.

Stendahl’ın “ The Charterhouse

of Parma “ adlı romanındaki ana karakter

Fabrizio, buradaki hapishaneden

esinlenerek yaratılmış.

Vaktimiz az olduğu için kalenin içini

gezemedik ancak etrafında bir tur atıp

Brno’yu yukarıdan izledik. Kalenin etrafı

hendek ile çevrili ve kaleye girmek

için köprüler var. Ancak kapılar kapalı

olduğu için sadece dışardan yürüyebiliyorsunuz.

Kaleden sonra parkın içinden geçerek

St. James Kilisesinin oradaki ossaya

gittik. İçeri girmek için 140 koruna’ya

bilet alıyorsunuz. Sonra isterseniz o

bilet ile St. James Kilisesi’nin kulenin

üzerine çıkıp şehri izleyebiliyorsunuz.

Ossaya girip de iskeletleri görünce,

modumuz epey bir düştü.

13. yüzyılın başlarında St. James

Kilisesi’nin bahçesi ve mezarlığı varmış.

Ölenler oraya gömülürmüş. Ancak

nüfus arttıkça yer yetmemeye başlamış.

O yüzden bir süre sonra mezarlarda

yer açılması için eski kemikler

toplanıp, kemik odasına konmaya baş-

Špilberk Kalesi’ne (Špilberk

Castle) tırmanmaya başladık.

Kaleye çıkan park içinde çok

güzel yürüyüş parkurları var.

lanmış. Veba salgınında ölenler de bu

kemiklerin sayısını arttırmış. II. Joseph’

in, 1784 yılında getirdiği reformlar sayesinde,

kilise bahçeleri hijyenik olmadıkları

için tamamen kapatılmış.

Ossaya girip de duvarlara baktığınızda

yüzlerce kuru kafanın size baktığını hissediyorsunuz.

Tüm duvarlar ve sütunlar

kemikler ile kaplı. Benim merak ettiğim,

bu kemikleri dekor olarak kullanmak kimin

fikriydi acaba. Yaratıcı bir fikir olsa

da, ürkütücü.

Ossayı da gezdikten sonra geriye

görmek istediğim bir tek Labyrint pod

Zelným trhem (Labirent Market) kaldı.

Hızlı adımlarla labirent girişine yürüdük

ve öğrendik ki içeriyi sadece rehber eşliğinde

gezebiliyormuşuz. Gezi de 1,5

saat sürüyormuş. Ancak bizim Prag’a

tren biletimiz olduğu için o kadar vaktimiz

yoktu. O yüzden çok üzüldüm.

Çünkü en çok görmeyi istediğim yer

orasıydı.

Labirent market, bir birine bağlı bir sürü

mahzenden oluşuyor. Eskiden o bölgede

sebze pazarı kuruluyormuş. Labirent

de o pazarın altında kalıyormuş.

Ortaçağdan kalan bu mahzenlerde

yiyecek, şarap ve biralar saklanıyormuş

eskiden. Labirentlerin keşfedildiği

dönmelerde bir çok arkeolojik kalıntıya

da rastlanmış. İçeride bir de simya laboratuvarı

varmış. Bu mahzenler, eski

dönemlerde eczacıları, fizikçileri, tavernaları

da ağırlamış.

Savaş zamanında bir çok kişi için barınak

olmuş. Önceleri bu mahzenler ayrı

ayrıymış ama 2009’da bir kaç değişiklik

yapılan hepsi bir birine bağlanmış ve

bu günkü halini almış.

Orayı gezememiş olmak cidden çok

üzdü beni.

Daha sonra otele gidip, bavullarımızı

aldık ve Prag’a doğru tren ile yol aldık.

Bizim gezmediğimiz ama gezmenizi

önereceğim, Nuclear shelter 10-Z adında

bir sığınak var. İçeride savaş zamanından

kalan ekipmanlar sergileniyor.

Bir de Assumption of Virgin Mary Kilisesi

var. İçinde pembe mermerlerden yapılmış

sütunlar mevcut. Görsel olarak

çok güzel. Brno’da hemen hemen her

sokakta kilise var.

Brno, aklımda iskeletleri ve mumyaları

ile kalsa da, görsel olarak çok hoşuma

giden bir şehir oldu .

marketing europe & anatolia /43

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!