05.03.2020 Views

marketing europe & anatolia Sayı: 094

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Köşe

Abdullah Ekşioğlu / eksioglu70@gmail.com

(retorik

)

Dilimizi eşekarıları sokmasın - 3...

Dil kullanımındaki yanlışlarımızı toplumsal barış, cinsiyet

ve sınıf farklılıkları açısından irdeledikten sonra, coğrafi

ve siyasi açıdan da ele almak istedim. Bu alandaki

yanlışlarımız o kadar benimsenmiş ki TDK bile “galat-ı

meşhûr fasîh-i mehcûrdan evlâdır” diyerek yanlış

kullanılan bu kelimelerin yanlış bilinen anlamlarını da

sözlüğüne katmış. Hal böyle olunca aslında doğrusu bu

değil demek çok anlamsız olsa da birkaç örnek vermek

istiyorum.

Örneğin televizyonlarda gazetelerde sık sık bayramda

“memleketlerine” dönen vatandaşlarla, “memleketlerinde”

toprağa verilen şehitlerle ya da “memleketinin”

yemeklerini yaşadığı ilde açılan bir fuarda tatma fırsatı

bulan insanlarla ilgili haberler duyarız. Memleketin

asıl anlamı “Bir devletin egemenliği altında bulunan

toprakların bütünü, ülke.” olduğuna göre bizim

memleketimizin sınırları içerisinde başka ülkeler mi var

ki, herkes doğduğu ya da nüfusunun bağlı olduğu ya da

belki dedesinin doğduğu ile memleket diyor. Kanımca

sorunun kaynağını Osmanlı’da insanların imparatorluk

topraklarındaki bölgeleri merkezi idareden ayrı olarak

değerlendirip yaşamını buna göre şekillendirmesi

oluşturuyor. O alışkanlığın Cumhuriyet Türkiye’sinde

devam etmesi halen üniter devlet kavramının tam olarak

anlaşılamadığının bir göstergesi ya da sadece ağız

alışkanlığı olabilir. Şimdi siz de “galat-ı meşhûr fasîh-i

mehcûrdan evlâ” olduğuna göre bunun ne sakıncası

var diyebilirsiniz. Bunu açıklamak zor tam da “tavuk

mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar”

kabilinde bir sebep sonuç ilişkisinden bahsedebiliriz.

İç göçlerin fazla olduğu ülkemizde insanlar ya Türkiye

Cumhuriyeti’nin tamamı yerine bir ilini memleket

olarak kabul ettikleri için kuşaklardır yaşadıkları illerde

kendilerini yabancı hissediyorlar ya da kendilerini hep

yabancı hissettikleri için yaşadıkları ilin memleketlerinin

bir parçası olduğunu bilinç altında kabul etmek

istemiyorlar. Sonuç olarak nesillerdir memleketin bir ilinde

yaşayan bir kişi memleketim diyerek ülkemizin başka bir

ilini kastedebiliyor. Bunun sonucu olarak yaşadığı illere

yabancı hisseden, yerel seçimlerde oy vermek için hiç

yaşamadığı bölgelere giden, yaşadığı ilin sorunlarıyla

yeterince ilgilenmeyen, kültürünü benimsemeyen,

hemşerilik bilincini oluşturamayan, kendini gurbette

hisseden bir toplumla karşı karşıya kalıyoruz. Memleket

Türkiye Cumhuriyeti’nin tamamıdır biz ne federasyon

ne de bölgesel devletlerin bir araya gelmesinden

oluşmuş bir imparatorluğuz. Kısacası dağlarına bahar

gelmişse memleketimin, Ağrı’ya da Toros’a da Erciyes’e

de Uludağ’a da gelmiştir. Gelmemişse bir sorun var

demektir.

İkinci örneğimiz de “vatandaş” kelimesi olsun.

Televizyonlarda yurt dışına ilişkin haberleri dinlerken

filan ülkede polis “vatandaşların” üzerine gaz bombası

attı ya da filan ülkede “vatandaşlar” sokağa döküldü

gibi haberleri duymuşsunuzdur. Bunun benzeri

ülkemizden bazı haberlerde de kullanılır. Örneğin Suriyeli

“vatandaşlar” Avrupa sınırlarına akın ediyorlar şeklinde

bir haberi duymak çok muhtemeldir. Oysa ki vatandaş,

sivil halk demek değildir, aynı ülkenin uyruğuna sahip

olan kişilerdir. Örneğimizdeki Suriyeli vatandaşsa

Suriyeli değildir, Suriyeliyse vatandaş değildir. Suriye’den

gelmiş ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını almış

ise ona da olsa olsa Suriye asıllı vatandaş denilebilir.

Diğer örneklerimizdeki kişiler ise kendi ülkelerinin

vatandaşlarıdır. Bizim için vatandaş değil sivil halk olarak

isimlendirilebilirler. Memleket örneğindeki gibi yaygın

olarak yanlış kullanılan “vatandaşlık” kavramı da bu

yanlışlıklarla içi boşaltılarak değersiz bir hale getirilmiş

oluyor. Dünya üzerindeki her sivile vatandaş deyince

vatandaşlığın birbiriyle bağlılığı, bilinci ortadan kalkarak

önemsizleşiyor. Tabii ki kişisel görüşüme göre insan

toplumunun bir üyesi olarak dünyadaki tüm insanlar

değerlidir ancak benim vatandaşım benim için her

zaman daha kıymetli olmalıdır. Her ülke bağımsızlığı

ve egemenliği için birçok fedakarlıkta bulunmuş, birçok

bedeller ödemiş olabilir bu nedenle vatandaşlık öyle

önüne gelene yapıştırılabilecek bir sıfat değil kültür,

duygu, hedef, kader birliği içeren kutsal bir kavramdır.

Şimdilik bu iki örnekle yetinmek istiyorum. Bu konuda

da daha birçok örnek vermek mümkün. Umarım dilimizi

eşekarıları sokmasın, umarım cehalet meşhur olup bizi içi

boşaltılmış ya da yanlış doldurulmuş kavramlara mahkûm

bırakmasın.

16 / marketing europe & anatolia

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!