20.06.2020 Views

Saglik Dergisi 15

Değerli okuyucular, Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir salgınla karşı karşıyayız: Covid-19

Değerli okuyucular,
Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir salgınla karşı karşıyayız: Covid-19

SHOW MORE
SHOW LESS
  • No tags were found...

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Mesela belli kanser türlerinde

yeşil çayın kesinlikle

tüketilmemesi gerektiği

kanıtlanmış bir gerçektir. Bu

tip ürünler bazılarına çok iyi

gelirken, bazılarında hücrelerin

bölünmesini artıracak yönde

etki ettiği söylenmektedir. Bu tip

bilgilerin doğruluklarını bilimsel

olarak da takip etmek gerekir.

Bu ürünlerin denetlenmelerinin

dışında, fayda sağlamıyorsa bile

en azından zarar da vermemesi

önemlidir

Bağışıklı sistemini güçlendiren 5

önemli faktör

Her insanın havaya, suya, güneşe,

uykuya, her türlü, dengeli olarak

alınan besine ihtiyacı vardır ve

stresten uzak durmak önemlidir.

Bağışıklık sistemi için en önemli

gereksinim oksijendir. Hipoksi

(dokularda oksijenin azalması)

bütün sistemlerimiz için zararlıdır.

Yani şehirde yaşamak immün

sistemi bozan bir etkendir. Oksijen

konusunda önemli bir örnek de

damar sertliği ile ilgilidir. Damar

sertliği de bir bağışıklık sistemi

hastalığıdır. Damar çeperinde

mikropsuz bir iltihaplanma ile

başlar. Oksijensiz ortam, kötü

yağların hücre içine yanlış bir

şekilde girip depolanmasına

neden olur. Mümkün olduğu

kadar oksijeni bol ortamlarda

bulunmak hem mikroplarla

karşılaşma sıklığınızı azaltır hem

de sağlam bir bağışıklık sisteminiz

oluşmasını sağlar.

Diğer önemli bir faktör de iyi

bir uykudur. Çünkü uyurken

serotonin salgılanır ve bu hormon

T lenfositleri dediğimiz o özel

hücrelerimizden bir grubunun

daha iyi yanıt verir hale gelmesini

sağlar. Bir yayın hızının iyi

gerilmesi ile doğru orantılı olması

gibi serotonin de bağışıklık sistemi

için öyle bir etki yaratmaktadır,

karşılaştığı bir enfeksiyona daha

hızlı yanıt veriyor.

Güneş ışınları ve D vitamini de

sağlıklı ve güçlü bir immün sistem

için olmazsa olmazdır. Yani yeterli

ve sağlıklı beslenme, oksijenli ve

güneşli ortam ve güzel bir uyku…

Tüm bunlar bağışıklık sistemini

güçlendirmektedir. Egzersiz de bol

oksijenli ortamda yapıldığı zaman

bağışıklığa iyi gelmektedir.

Bağışıklık sistemi ile psikoloji

ilişkisi nasıldır?

Stres döneminde salgılanan bir

takım hormonlar ya da beyindeki

sinyal iletimini sağlayan bütün

sıvısal maddeler, bağışıklık

sistemini de etkilemektedir.

Stres durumunda immün sistem

alarm halinde olur. Tam ve

güçlü yanıt verebilir haldedir.

Stres durumundaki davranışlar

düşünüldüğünde; normal zamanda

kaldıramayacağınız bir durumla

karşılaştığınızda çok daha

güçlüsünüzdür. Kişinin kendisi

bile gücünüze şaşırabilir. Ama

stres kaynağı ortadan kalktığı

an geçici bir depresyon olabilir.

Bağışıklık sistemi de aynı şekilde

stres sonrası güçsüzleşir bir sure

sonra kendini toparlar. İşte o

dönem hastalanma dönemidir. O

boşlukta bir mikropla karşılaşırsa

enfeksiyon hastalıkları ortaya

çıkabilir. Örneğin sınavlarını

bitiren birçok öğrenci bu süreçten

sonra hastalanabilir hatta zatürre

olabilir. Bu durum günlük hayatta

görülebilmektedir.

'Bütünlüğümüz

çeşitliliğimizden geliyor'

Bir grup hücrenin diğerlerini

hiçe sayarak sınırsız büyümesi=

Aynılaşma= Kanserleşme

İnsanoğlu kendisinin her zaman

en doğru olduğunu zannetme ve

herkesin kendisi gibi olmasını

isteme eğilimindedir. Ama

yaşam bir çeşitliliktir. Her şeyin

aynı olması zaten yaşam ile

bağdaşmaz. Biyolojik sistemlerde

aynılık kanser anlamına gelir.

Tüm biyolojik sistemler gibi

bağışıklık sistemi de çeşitliliğin ve

çeşitliliğin getirdiği karmaşanın

düzenidir. Biyolojik yaşam ve

bağışıklık sisteminin yaşamı

kendi olan ve olmayanın dirsek

dirseğe itişmeleri ile olur. Biraz

biri haddini aşar, ileri gider. İleri

gittiği zaman diğeri biraz iter

bazen de taraflar yer değiştirir. Bir

tür biyolojik tango da denilebilir.

Denge, bir devinimdir. Durağan bir

şey değildir. Ama bazı durumlarda,

birinden biri haddini aşma

kısmında fazla ileri gider ve o ana

dengeyi bozmayı başarır ise hızla

çoğalarak sistemi aynılaştırmaya

çalışırsa kanserleşmiş demektir.

Bağışıklık sisteminin bu denge

bozukluğunu görmesi, maalesef

çoğu durumda iş işten geçtikten

sonra olur. Kanserleşen hücreler,

bağışıklık sistemini ne kadar

başarı ile kandırırlarsa kendilerini

bağışık sistemine ne kadar başarı

ile öz hücreler olarak tanıtırlarsa

o kadar kötü huylu ve yayılmacı

olurlar. Vücudumuzda her gün

genetiği bozuk, kanser hücreleri

oluşur ama bahsedilen konularda

başarı gösteremezlerse bağışıklık

sistemi hücreleri onları tanır

ve yok eder. Ama açıkça da

gördüğümüz üzere bağışıklık

sistemimiz bu konuda o kadar

da başarılı değildir. Bu anlatılan

sebeplerle kanser araştırmaları

iki koldan yürümektedir. Çünkü

iki tarafı olan bir savaş söz

konusudur. Birinci konu, nasıl

olur da bir hücremiz, tüm kontrol

noktalarının üstesinden gelmeyi

başararak bir yandan çoğalıp

bir yandan bağışıklık sistemine

kendini öz hücre olarak gösterir

hatta bağışıklık sistemini

baskılayacak, hatta onu yok edecek

hale gelebilir sorusudur. Maalesef

bu sorunun tek bir yanıtı yoktur.

Diğer konu da bağışıklık sistemi

nasıl olur da bu uyku durumunda

kalabilir? Bu soruların yanıtları

da uzun yıllar boyunca araştırma

yapılmasını gerektirebilir.

Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 11

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!