Saglik Dergisi 15
Değerli okuyucular, Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir salgınla karşı karşıyayız: Covid-19
Değerli okuyucular,
Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir salgınla karşı karşıyayız: Covid-19
- No tags were found...
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Türkçe Sağlık Dergisi | Türkisches Gesundheitsmagazin 2020 Kostenlos zum mitnehmen
CORONA VİRÜSÜ
Koronavirüs belirtileri nelerdir?
Bağışıklık sistemi
Koronavirüsün ilişkinizi etkilemesine izin vermeyin
Sağlıklı Kalp İçin Sıcak Soğuk Dengesini Koruyun
Değerli okuyucular,
Platform- Sağlık Dergisi
Editörden
Öyle zamanlardan geçiyoruz ki, sanki sinema filmlerinde
gördüğümüz sahneleri yaşıyoruz. Bir zamanlar gerçekleşmesini
tahmin edemeyeceğimiz gelişmelerin içinden geçtiğimiz bir
süreçteyiz. Dünya çapında hayatı durma noktasına getiren bir
salgınla karşı karşıyayız: Covid-19
İlk kez geçtiğimiz yıl aralık ayında Çinlilerin dünyaya duyurduğu
mutasyona uğramış yeni tür koronavirüsü, kısa zamanda tüm
dünyaya yayıldı. Bir çok ülke üstelik gelişmiş Avrupa ülkesi
hazırlıksız yakalandı. Kimisi ciddiye almadı, kimisi de yetersiz
kaldı veya geç kararlar aldı. İtalya, İspanya ve Fransa tüm gelişmiş
sağlık sistemi ve ekonomilerine rağmen virüsle mücadele yetersiz
kaldı. En dramatik ise ABD’de yaşanıyor. Gerek vaka sayısı ve
gerekse ölümlerdeki artış bir türlü durdurulamıyor.
Künye / Impressium
Werrastr. 36
12059 Berlin
+49 30 589 106 98
www.platform-saglik.com
info@platform-saglik.com
Koronavirüsü ile mücadelede Almanya, vaka sayısının
kontrolünde ve ölüm oranı bakımından diğer ülkelere kıyasla
oldukça başarılı. Bunun nereden kaynaklandığının yanıtını uzun
süre Alman siyasiler ve bilim insanları da sordu. Ancak şu üç nokta
Almanya’nın başarısındaki temel faktör olarak ön plana çıktı.
Bir, test sayısının fazla yapılması. İki, kısıtlamaların zamanında
kararlaştırılıp halkın büyük oranda uyması ve üçüncü olarak ise
Alman sağlık sisteminin güçlü alt yapısı.
Redaktion:
Hakan Yazanel
Erdem Nedim
Ayşe Altuğ
Koronayla mücadelede Türkiye de oldukça iyi ve başarılı bir
durumda. Zamanında yurt dışına uçuşları durdurarak ve karantina
uygulamalarını hayata geçirerek tedbirlerini aldı. Ancak belki
ekonomik yapasından da kayaklı olarak sosyal mesafe kurallara
ev kısıtlamaların uyulması konusunda vatandaşlar yetersiz
kalınca hafta sonları sokağa çıkma yasağı uygulayarak virüsün
bulaşma oranını düşürmeyi başardı.
Reklam:
Hakan Yazanel
reklam@platform-saglik.com
Şimdi geldiğimiz noktada ise virüsün ekonomiye etkileri giderek
hissedilmeye başlandı. Bilim insanları hala eşik noktasının
aşılamadığını ve kış aylarına doğru ikinci bir dalganın geleceği
uyarısında bulunsalar da bir çok insan artık günlük yaşamına geri
dönmek istiyor. Baharla birlikte havalar da ısındı ve artık insanları
evde tutmak daha da güç olacak. Korona salgınını belki bir şekilde
atlatacağız ancak bundan sonra dünya eskisi gibi olmayacak.
Gerek iş hayatı ve gerekse sosyal yaşam bundan sonra çok daha
farklı noktalar gidecek. Bu yaşadığımız süreç bir öncü dönem gibi
gözüküyor.
Danışman:
Dr. Mehmet Altuğ,
Lokman Hekim Hastaneleri,
Memorial Sağlık Grubu,
Tasarım ve düzenleme:
Ajans B, Berlin
Biz de bu sayımızda biraz da olsa size koronayla ilgili bilgileri ve
yaşananları toparlayıp özetlemeye çalıştık.
Koronasız günler dileklerimizle, sağlıcakla kalın
Baskı:
Concept Medien & Druck GmbH
Nunsdorfer Ring 13
foto Impressium
Kapak Shutterstock.com, Zimniy | Sayfa 5, Shutterstock.com, Stock-Asso
| Sayfa 7, Shutterstock.com, Tapati Rinchumrus | Sayfa 8, Pixbay, Arek
Socha | Sayfa 9, Shutterstock.com, Colorfuel Studio | Sayfa 10, Shutterstock.
com, Yurchanka Siarhei | Sayfa 12-13, Pixbay, OrnaW | Sayfa 14-15,
Shutterstock.com, MIA Studio | Sayfa 16, pixbay, mohamed_hassan | Sayfa
18, Pixbay, geralt | Sayfa 19, Pixbay, Thought Catalog | Sayfa 22, Pixbay,
Werner Heiber | Sayfa 20, Pixbay, pasja1000 | Sayfa 22-23, Shutterstock.
com, altanaka | Sayfa 24, Shutterstock.com, Syda Productions | Sayfa 26,
Pixbay, Jill Wellington | Sayfa 27, Pixbay, PublicDomainPictures | Sayfa
29, Pixbay, suju-foto | Sayfa 30, Shutterstock.com, j.chizhe | Sayfa 34,
Shutterstock.com, kwanchai.c | Sayfa 35, Shutterstock.com, Mike Orlov
| Sayfa 38, Pixbay, PublicDomainPictures | Sayfa 32, 33, Gökhan Aydogdu
12277 Berlin
www.conceptmedienhaus.de
Platform- Sağlık Dergisi bir Ajans
B yayın organıdır.
Dergide çıkan yazıların ve içerikleri,
sorumluluğu ve doğruluğu yazara
aittir.
Gelecek Sayıda
ALERJI
Ağız Ve Diş Sağlığı
İçin Altın Kurallar
Evlilik Yolunda
Stresle Başa Çikma
Yollari
Günümüzün Göz
Rahatsızlığı
Balığın Bilinmesi
Gereken 10
Önemli Yararı!
Erkekte Cinsel
İsteksizlik Tedavisi
İÇİNDEKİLER
Bu Öneriler Ramazan'da
Metabolizmayı
Rahatlatıyor
6
12
14
16
18
Gebelik
24
“COVID-19”
Koronavirüsünden
korunmak için bağışıklık
sistemini güçlendirin
Koronavirüs belirtileri
nelerdir? Korona Virüsü
nasıl bulaşır?
Yeni tip Koronavirüs
hakkında bilinmesi
gerekenler?
Koronavirüsün ilişkinizi
etkilemesine izin vermeyin
Döneminde
Enfeksiyonu
BAĞIŞIKLIK SISTEMI
8
Kendinizi ve
çocuğunuzun
psikolojisini
koronavirüsten
koruyun
22
SAĞLIKLI KALP
İÇIN SICAK SOĞUK
DENGESINI
KORUYUN
26
30
Gün içinde ekstra
tuz tüketiminiz
yarım çay kaşığını
geçmesin
32
POLEN
Salgını Sürecinde
El Hijyeni
29
Evde kilo almamak ve
sağlıklı kalmak için...
Panik atak kontrolü
için 10 altın kural
20
38
Sigaradan “Kurtulmak” mı?
Sigarayı “Bırakmak” mı?
Evet, sigaradan kurtulmak, bırakmaktan kesinlikle daha kolaydır. Çünkü
“bırakmak” kelimesi geçici bir eylemi düşündürür; günlük yaşamımızda
bile bir şeyi bir yere bırakınca bir arayış içinde olup, tekrar onu alıp “yerine
koyacağım” şeklinde bir zorunluluğu da hep beraberinde getirir.
Prof. Dr. İbrahim AKKURT
Göğüs Hastalıkları Lokman Hekim Akay Hastanesi
Sigara konusunda insanların yaşadığı
başarısızlığın en büyük
nedeni bu “bırakma” kelimesinin
kendisinde yarattığı “boşluk, yoksunluk,
sürekli arayıp bulma ve
yerine koyma isteği ve arzusu”dur.
Bu kişiler aslında kendilerini iyice
irdelerlerse ciddi bir şekilde “sigaradan
kurtulmak” istemediklerini
ancak kendilerine, çevrelerine
“bırakma numaraları” çekerek sigara
içiciliklerini devam ettirme
isteklerini canlı tutarak sürekli
kendi yarattıkları bir canavar
olan “nikotin reseptörleri”ni beslemeye
devam etme arzusunda
oluklarını fark edebilirler. O kişiler
için sigarayı “bırakmak” tam
bir çiledir, kendilerini zorlayarak
birkaç gün, birkaç hafta hatta çok
nadir de olsa birkaç ay “sigarayı
bırakmayı” başardıklarını sandıkları
dönemlerde çekilmez olurlar
(asabi, hemen kızan-köpüren-kırıcı
v.s.) O dönemlerde sigarasızlığın
(nikotinsizlik) verdiği ıstırapla
kendilerini hızlıca abur cubura
verirler; tatlı-tuzlu ne varsa sürekli
ellerinin altında bulundururlar, çok
kısa sürede aşırı kiloda alırlar ve
mecburen kendilerini tekrar sigara
illetine bulaştırma mecburiyetinde
olduklarını gösteriler. Bu gibi
“bırakma numaraları” o kadar artar
ki sayısını bile hatırlayamadıklarından
bırakmaktan yorulurlar ve
bırakmayı bırakarak tütün illetinin
pençesinde yaşamaya/sürünmeye
devam ederler.
Oysa sigaradan kurtulmak kolaydır.
İnanın ki kolaydır. Bunu bizzat
kendisinde yaşamış bir insan, bir
hekim olarak; kurtulma sevincini
binlerce hastasında, tütün müptelasında
yaşatmış bir göğüs hastalıkları
uzmanı olarak biliyorum.
Sigaradan kurtulmayı ertelemek
bir kişinin kendisine yapabileceği
en büyük zarar, her bir nefeste en
az 4 bin törpü ile vücudunun törpülenmesine
devam etmeye izin
vermektir. Günde “bir”e bile düşülse
azaltmak daha da büyük bir tuzaktır.
Kişinin kendisinin yarattığı
nikotin canavarına “seni saatte bir
değil, söz 24 saatte bir besleyeceğim”
demektir, onun hâkimiyetinin
devam etmesine izin vermektir.
Beklenmeyen bir üzüntü/sevinçte
tekrar günlük paketi bulmak içten
bile değildir.
Sigaradan kurtulma formülü: Hemen,
tek seferde, tamamen, tüm
tütün ve mamullerine hayır deme
kararlılığını göstermektir; “düşünce-eylem-alışkanlık-karakter-kader”
beşlisi elimizdedir. Yeter ki
isteyelim, sorunsuz kurtulmak kesinlikle
mümkündür
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 5
Bu Öneriler Ramazan'da
Metabolizmayı
Rahatlatıyor
Ramazan ayı içinde yeterli ve dengeli beslenmeye özen göstermek,
hastalıklardan korunmak ve kilo alımını engellemek için büyük önem
taşıyor. Özellikle uzun saatler aç kalındığı için metabolizmayı zorlamamak
gerekiyor.
Dyt. Buşra MUTLU
Beslenme ve Diyet
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 6
Ramazan ayı insanların beslenme
alışkanlıklarının ve tercih ettiği
besinlerin dönemsel olarak
değiştiği süreçlerden biridir. Bu
süre zarfında her zaman olduğu
gibi yeterli ve dengeli beslenmek
gerekmektedir. Özellikle son
yıllarda Ramazan ayının yaz
aylarına denk gelmesi uzun
saatler süren bir açlık evresini
de beraberinde getirmektedir.
Bu sebeple de sahur ve iftar
öğünlerinde daha fazla yemek
tüketilmektedir. Ancak yemeğe
aşırı yüklenme bazı akut ve
kronik hastalıkları beraberinde
getirmektedir. Uzun süreli açlık,
ara öğünlerin ortadan kalkması ve
toplam öğün sayısının azalmasına
bağlı olarak metabolizma
yavaşlama eğilimi göstermekte
ve kilo kontrolü zorlaşmaktadır.
Ancak doğru bir beslenme tarzı
ve doğru planlanmış egzersizlerle
metabolizmanın yavaş çalışmasını
engelleyerek, Ramazan ayını
sağlıklı ve kilo almadan geçirmek
mümkündür.
Öğün sayısı ikiye düşüyor
Ramazan ayında öncelikle
öğün sayısı değişmektedir.
Ramazanda yaygın olan
uygulama, iftarda büyük bir
öğün, sahurda daha hafif bir
öğün yemek şeklindedir. Genel
olarak toplam besin alımında
azalma görülmekle birlikte
Ramazan’da öğünlerdeki
besin çeşitliliği artmaktadır.
Ancak besin çeşitliği artarken,
günlük alınan karbonhidrat,
yağ, protein, vitamin ve mineral
miktarları sağlıklı beslenmeye
uygun olmalıdır.
En önemli öğün sahur
Sahur, insanları oruca hazırlayan
en önemli öğündür. Kan
şekerinin dengede tutulması
için sahur şarttır. Sahurda;
kavurma, salam, sosis, sucuk
gibi şarküteri ürünlerinden,
kızartmalardan, çok baharatlı,
tuzlu yiyeceklerden uzak
durmak gerekmektedir. Bu tür
gıdalar susamaya sebep olduğu
için oruç tutmayı güçleştirir.
Sahurda çok yemek yerine, daha
yavaş sindirilen, daha uzun süre
tokluk hissi sağlayan proteinli
ve lifli yiyecekler tercih
edilmelidir.
Sağlıklı sahurun formülü
Sahurda tam tahıllı ürünler,
tam tahıllı buğday ekmeği,
çavdar veya kepek ekmeği, süt
ürünleri, yumurta, ceviz, çiğ
fındık, badem, kuru meyveler,
zeytinyağında pişmiş domatesli
menemen, şekersiz hoşaf
veya komposto, taze sebze
ve meyveler tüketilmelidir.
Rafine ürünlerden, beyaz
undan yapılmış kek, poğaça,
kurabiye gibi hamur işleri
ve şekerli yiyeceklerden
uzak durmak gerekmektedir.
Sahurda Ramazan pidesi
tüketmek isteyenlerin sahur ve
iftarda toplam 4 dilim hakları
vardır. Pideyi tüketirken sıcak
olmamasına dikkat etmek
gerekmektedir.
Oruç açıldıktan 15 dakika sonra
ana yemeğe geçin
İftar zamanı geldiği zaman da
bütün gün boş kalan mideye
hızlı biçimde yüklenilmemelidir.
Eğer hızlı biçimde yemek
yenirse midede ağırlık, bulantı,
gaz, yanma, reflü gibi sorunların
yanında kabızlık problemi de
ortaya çıkabilir. Bunu önlemek
için oruç su veya hurma ile
açılmalıdır. Ayrıca sofrada
bulunacak bir dilim peynir, 2
adet zeytin veya 2 parça ceviz
ile mide yemeğe hazır hale
getirilmelidir. Sonrasında ise
yarım kase çorba tüketilmelidir.
Bu süreçte bir dilim tam tahıllı
ekmek tüketilebilir. İftariyelik
tüketiminden en az 15 dakika
sonra ana yemeğe geçilmesi
sağlık açısından uygun olacaktır.
Izgara et veya zeytinyağlı
yemekler iftar için uygun
İftarda; ızgara, haşlama veya
fırında pişirme yöntemleriyle
hazırlanmış et, tavuk veya
zeytinyağlı sebze yemekleri,
etli sebze yemekleri, kuru
baklagilleri tercih edilmelidir.
Bu yiyecekler ise yoğurt,
ayran, cacık, kefir, bol yeşillikli
salata, birkaç dilim tam
buğday/çavdar ekmeği ile
desteklenmelidir. İftarda ağır
hamur işleri, kızartma, kavurma,
yağda kızartılmış şerbetli
hamur tatlılarından uzak
durmak gerekmektedir. Meyve
tüketiminde kuru meyvelerden
değil taze meyvelerden
faydalanılması uygun olacaktır.
Düzenli uyku şart
Dengeli bir beslenme örüntüsü,
düzenli uyku ile vücut Ramazan
ayında zararlı fazlalıklarından
arınarak kendini yeniler,
sindirim sistemi dinlenir,
organlar kendilerini yeniler.
Ramazan ayında sağlıklı
beslenme kadar vücutta
yaşanan değişimler konusunda
da bilinçli ve dikkatli olmak
gerekir. Orucun ilk günlerinde
beslenme düzenindeki
değişimden dolayı sağlıklı
bireyler, Ramazan ayında
kabızlık, mide yanması, uyku
hali, unutkanlık, dikkatsizlik, baş
dönmesi, baş ağrısı, kan şekeri
düşüklüğü ve kilo artışı gibi
bir takım sağlık sorunları ile
karşılaşabilir.
Su ihtiyacınızı iftar sahur arası
mutlaka karşılayın
Yetişkin bir insan günde 1.5-
2 lt su tüketmelidir. Ancak
mevsimin sıcak olması, besin
alımının yapılamadığı süre
boyunca, günde 2-2.5 lt suya
ihtiyaç olacağı için bu miktar
iftar ve sahur öğünleri arasında
karşılanmaya çalışılmalıdır. Bu
sebeple oruç tutacak olanların
bol sulu gıdalar alması
gerekmektedir.
Taze veya kuru meyve ile
şekersiz hazırlanan hoşaflar
bu konuda yardımcı olabilir.
Akşam yemeğinden sonra hafif
tok durumdayken hafif tempolu
yapılacak 30-45 dakikalık
yürüyüşler ile metabolizmanın
yavaşlamasını engeller.
Çayı iftardan en az 1 saat sonra
için
Vücuttaki demirin emilimi ve
vücutta kullanılması açısından,
yemeklerden sonra bitki çayları
tercih edilmelidir. Çay ve kahve
iftardan en az bir saat sonra
içilmelidir. Çay mümkünse
açık ve limonlu olmalıdır.
Türk kahvesi ise şekersiz
tüketilmelidir.
Oruç vücudu dinlendiriyor
İftar sofralarında bir insana
yetecek yemeğin 2-3 kat fazlası
bulunabilmektedir. İftarda kan
şekeri çok düşük olduğundan
kısa sürede çok miktarda besin
tüketme isteği doğmaktadır.
Yapılan en büyük hatalardan
birisi de çok hızlı bir şekilde,
çok yüksek miktarda besin
tüketmektir. Beyin doyma
emrini yemekten 15-20 dakika
sonra verir. Çok hızlı yemek
yendiğinde
bu süre
zarfında
yüksek
miktarda,
enerjisi
yüksek
besinler
yenilebilir
ve bu durum
ilerleyen
günlerde
kilo alımına
da zemin
hazırlar.
Oruç tutmak dikkat edilmesi
gereken kurallara ve beslenme
şekline uymak kaydıyla sağlıklı
ve vücudumuzu dinlendiren bir
ibadettir.
Anemisi olanlar dikkat!
Anemisi olanların sahur
ve iftarda kepekli ürünleri
tüketmemesi gerekmektedir.
Bunun yerine tam buğday,
çavdar unundan ekmekleri
tüketmeleri tavsiye
edilmektedir. Ayrıca et, etli
sebze yemeklerinin yanında
C vitamini yönünden zengin
besinler, boş yeşillikli salata
tüketmeleri uygundur. Romatoid
artriti olan hastaların tuz, beyaz
ekmek, şeker içeren besinleri
tüketmemeleri, bunun yerine
tuzsuz veya az tuzlu besinler,
tam buğday, çavdar ekmeği
veya kepek ekmeği tüketmeleri
gerekmektedir. Ayrıca bu
hastaların sigaradan uzak
durmaları önemlidir.
Hipoglisemi sorunu
yaşayanların sahurda ve
iftarda 2 hurma yemeleri
önerilmektedir. Yüksek
kolesterolü olan kişiler de
mümkün mertebe yağ oranı
düşük yiyecekleri sofralarında
bulundurması gerekir.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 7
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
Vücudumuzun hastalıklarla mücadele ederek sağlıklı kalmasını sağlayan
bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ile ilgili her gün yeni bir öneri
duyuyoruz. Peki bu tavsiyelerin bilimsel bir gerçekliği var mı? Bağışıklık
sistemini güçlendirmenin yolu nelerden geçiyor? Mucize şeklinde sunulan
ürünler ve gıdalar gerçekten bizi iyileştiriyor mu?
Prof. Dr. Z. Emel DEMİRALP
Memorial Şişli Hastanesi
Bağışıklık sistemin sağlıklı
çalışması için verilen beslenme
önerileri, gıda takviyeleri ve
çeşitli ürünler sık sık karşımıza
çıkmaktadır. Kanserden, organ
nakline, alerjiden, romatizmal
hastalıklar olarak bilinen
otoimmün rahatsızlıklara kadar
geniş bir çalışma alanı olan,
sağlıklı bir yaşamın şifresini
barındıran bu mekanizmanın
doğru çalışması için bazı önemli
noktalara dikkat edilmesi
gerekmektedir.
Bağışıklık sisteminin önemi nedir?
Vücudumuzda, öğrenebilme,
düşünebilme ve hafızada
saklama kapasitesinde
iki sistem bulunmaktadır.
Bunlardan biri beyin, diğeri de
bağışıklık sistemidir. Bağışıklık
sistemi, genetik olarak var
olan, atalarımızdan aktarılan
bilgilerimizi kullanıp, bir mikroba
karşı bu bilgiyi işleyip, daha
sonra sadece mikrobun olduğu
bölgeye odaklanarak savaşan, yok
edinceye kadar yılmadan uğraşan
ve bu deneyimini unutmayıp
saklayan, her yeni durum için
bu tecrübeyi de kullanarak
yeni bir yanıt üretebilen bir
sistemdir. Geçmişten gelen
bilginin saklanmış hali olarak, bir
takım refleks yanıtlarımız vardır.
Bağışıklık sistemi de beyin gibi bu
bilgiyi var olan durum karşısında
değerlendirip, sentezleyip, mikroba
özel ya da kansere, hastalığa,
organ nakline özel yanıtlar üretir.
Bu, beyin ve bağışıklık sistemi
dışında hiçbir sistemde, hiçbir
organda olmayan bir özelliktir.
Bağışıklık sisteminin görevi,
bireyin özünü korumaktır. Bu
nedenle öncelikle kendini
bilmekte ve öze zarar
vermemektedir. Bu bağlamda,
bağışıklık sisteminin, en az
düşmanla savaşmak için
gereken emek kadar kendini
bilmek için de emek harcadığı
söylenebilir. Bu arada her
mikrobu da önemsememektedir.
Örneğin, vücudumuzun içinde
bağışıklık sistemi hücrelerimizin
toplam sayısının en az 30, kimi
çalışmalara göre hatta 100
katı mikrop yaşamaktadır. Ama
onlara cevap verilmemekte
hatta onlar ile karşılıklı kazançlı
olarak denge içinde birlikte
yaşanmaktadır. Tıpkı beyin
gibi bağışıklık sistemimiz de
öğrenme yetisine sahiptir. Bu
öğrendiklerinin bir kısmını bir
deneyim olarak hafızasında saklar
ve gerektiği zaman hatırlayarak
kullanır. Yani sosyal bir varlık
olan insanın kişisel deneyimlerini
saklaması gibi, bağışıklık sistemi
de kendi geçirdiği deneyimlerin
bilgilerini saklar.
Bağışıklık sistemi kendisine ait
olana yani öze karşı hoşgörülüdür.
Bunun şöyle bir faydası vardır: Öze
karşı hoşgörülü olması, sistemin
kendi varlığını sürdürmesi
anlamına gelmektedir. Aslında
immünoloji, benlik bilimidir.
O ‘ben' bilgisi, kendimize ait
hücrelerimize, içimizdeki
herhangi bir organa savaşmamızı,
kendimize zarar vermememizi
sağlamaktadır. Bu sistemin
amacı, zararlı yabancıya karşı
savaşarak, kendini korumaktır. Bu
savaşı verirken de kendine karşı
tamamen zararsız veya en az
zararla savaşı sonlandırmak üzere
programlanmıştır.
Bu sistem ne zaman oluşuyor?
Yeni doğan bebekler bağışıklık
açısından gelişmemiş olarak
doğarlar. Rahim içi yaşam boyunca
anneden koruyucu faktörler
bebeğe geçer. Yeni doğanda
bağışıklık sistemi ile ilgili hücre
ve sıvısal bir takım mekanizmalar
çok az bir şekilde var ama yeterli
değildir. Bu dönemde anneden
gelen bir takım bağışıklık
bileşenleri bebeği korur.
İmmünglobulin adı verilen
koruyucu antikorların tam olarak
yapılabilmesi 3 yaşı bulur. İlginç
olarak, 2 yaşa kadar anne sütü ile
beslenen çocuklarda, anneden
gelen immünglobulinlerin 3 yaşa,
yani bebek bunları tam olarak
yapabilene kadar bebeği koruduğu
bilimsel olarak gösterilmiştir.
Bağışıklık sisteminin hücreleri ile
birlikte tam olgunlaşması ise 6-7
yaş civarında olur ve ondan sonra
da hiç bitmez. Sürekli bilmek
ve öğrenmek, yeni deneyimler
kazanmak ister. Ama bazen de
hatalar yapmaktadırlar.
Bağışıklık sistemi hata yaparsa
sonucunda ne olur?
Örneğin bağışıklık sistemi bazen
kendine karşı az hoşgörülü
olabilir. Bu kendine katlanamama
durumu, kişinin kendi hücrelerine
zarar verebilir ve otoimmün
hastalıklar ortaya çıkar. Basit
anlatımla otoimmün hastalıklar,
bağışıklık sisteminin özüne
toleransının yıkılması şeklinde
oluşur denilebilmektedir. Bazen de
hoşgörünün dozunu ayarlayamaz
ve fazla hoşgörülü olarak içimizde
büyüyen kansere ya da tümöre
karşı kendisiymiş gibi davranabilir.
Yani bizi korumakla yükümlü
bu mekanizma, maalesef bazen
kendi zararımıza çalışabilir. Alerjik
durumlar ortaya çıkabilir ya da
organ naklinde takılan organı
kabul etmeyebilir. Bunların
hepsi de istenmeyen ve ‘herkes
hata yapabilir' denilemeyecek
durumlardır.
Çocuklarda bağışıklık sistemi
nelerden etkileniyor?
Çocuklarda bağışıklık sistemi
konusunda bir beslenme ya da
davranış önerisinin doğrudan
olumlu ya da olumsuz etki
edeceğini söylemek uygun
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 9
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 10
değildir. Çocuklarda dikkat
edilmesi gereken en önemli
şey uyku süresi ve kalitesidir.
Çünkü uykuda büyüme
hormonu salgılanır. O büyüme
hormonu gibi bir takım sıvısal
vücut bileşenleri bağışıklık
sisteminin iyi yanıt vermesini
sağlar. Stres, (bu arada stresi
sadece psikolojik stres olarak
almamak gerekir. Bir enfeksiyon
hastalığı, bağışıklık sisteminin
stresidir) küçük yaşlarda
sıkça geçirilmiş enfeksiyonlar,
beslenme bozuklukları gibi
etkenler bağışıklık sisteminin
doğru çalışmasını etkiler ancak
genetik kodda hiçbir hata yok
ise o durum telafi edilebilir. Ama
bir bozukluk zaten varsa, bir ya
da birden fazla olumsuz çevre
koşulu yan yana geldiğinde
bağışıklık sistemini etkileyebilir.
Burada dikkat edilmesi gereken en
önemli nokta özellikle bir gıdayı
tüketmenin bağışıklık sistemini
düzelteceği inancı doğru değildir.
Bu kural sadece emme çağındaki
bebekler için geçerli değildir.
Anne sütü, bağışıklık sisteminin
sağlam olarak gelişebilmesi
için olmazsa olmaz bir noktadır.
Eğer genetik olarak belirgin bir
bozukluk, immün yetmezlik adı
verilen bir durum yok ise sağlıklı
bir bağışıklık sistemi için bebekler
için anne sütü yeterlidir.
Komşunuzu değil, doktorunuzu
dinleyin
Bağışıklık sistemi çok değişkenli,
çok sayıda farklı yolağı olan
bir sistem olduğu için gerçek
gücünün sayısal ölçümü kolay
değildir. Bu da pek çok kişinin
bu konuda dayanaksız ya da
az dayanaklı kurgulamalar
yapmasına yol açabilmektedir.
Maalesef bu yöntemlerle ticari
kazanç da sağlanabilmektedir
ve bunların önüne geçilmesi son
derece önemlidir. Ancak bilimsel
olarak doğru olanı söyleyebilmek
için, bir ürünün bağışıklık sistemini
güçlendirdiğini iddia edebilmek
için seçilmiş ve birbirine sayısal
olarak denkleştirilmiş, ürünü
kullanan ve kullanmayan insanda
yani örnekte denenmesi, denek
sayılarının yeterli olması ve bu
etkinin iki grupta gerçekten
anlamlı düzeyde farklılık
yarattığının ispatlanması
gerekmektedir. Yoksa bu bilimsel
bir söylem değil, ‘komşu’ önerisi
olmaktan öteye geçmeyen bir
durum olarak tanımlanabilir.
Ticari kazanç kapısı olarak da
görülebilir. Ayrıca bu tür ürünler
ilaç olmadıkları, gıda takviyesi
olarak izinlendirildikleri için
Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde
de değildir.
Bağışıklık sisteminde mikrobun
hangi yoldan vücuda girdiği çok
önemlidir. Mikrobun nereden
girdiği bağışıklık sisteminin ona
karşı nasıl yanıt vereceğini belirler.
Yani, ciltten, kandan, solunum
sisteminden girerse mikroplu şok
oluşturabilecek kadar bağışıklık
sistemini etkileyen bir bakteri,
ağızdan alındığında hiç problem
yaratmayabilir hatta onlara
hoşgörülü bile olabilir. İşte bu tür
bakterilerin bağışıklık sistemini
etkileyecek bazı kısımlarını
toz haline getirip kapsüllere
koyup bağışıklık sistemini
güçlendiriyor denilirse çok yanlış
bir yönlendirme yapılmış olur.
Çünkü o bakteri zarı ekstresi
yutulduğunda ona hoşgörü
kazanılır.
Örneğin yeni doğum yapan
kadınlara önerilen, anne sütünü
destekleyen tozlar piyasada satışa
sunulmaktadır. Bebekler için
de bazı ürünler bulunmaktadır.
İmmün sistemi güçlendirdiği
iddia edilmektedir ancak bunun
gerçekliğine, bilimsel yanlarına
dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bağışıklık sistemini güçlendirdiği
iddia edilen ürünler kimi zaman
süregiden bir hastalığın tedavisi
sırasında çok kötü sonuçlara sebep
olabilir. Mesela böbrek hastası
bir kişi, komşusuna iyi gelen bir
otu içip, böbreğinin üstüne bir
de karaciğerinin bozulmasına
yol açabilir ve böbrek naklinin
yapılamamasına yol açabilir.
Hekimler de tabi ki bitkilerin
hastalıklar üzerinde olan etkileri
ile ilgili yapılan araştırmaları
takip etmektedir. Ancak mucize
diye tanıtılsa bile, asla doktora
danışılmadan kullanılmamalıdır.
Tam aksine burada mucize sözü
daha da dikkatle sorgulanmalıdır.
Mesela belli kanser türlerinde
yeşil çayın kesinlikle
tüketilmemesi gerektiği
kanıtlanmış bir gerçektir. Bu
tip ürünler bazılarına çok iyi
gelirken, bazılarında hücrelerin
bölünmesini artıracak yönde
etki ettiği söylenmektedir. Bu tip
bilgilerin doğruluklarını bilimsel
olarak da takip etmek gerekir.
Bu ürünlerin denetlenmelerinin
dışında, fayda sağlamıyorsa bile
en azından zarar da vermemesi
önemlidir
Bağışıklı sistemini güçlendiren 5
önemli faktör
Her insanın havaya, suya, güneşe,
uykuya, her türlü, dengeli olarak
alınan besine ihtiyacı vardır ve
stresten uzak durmak önemlidir.
Bağışıklık sistemi için en önemli
gereksinim oksijendir. Hipoksi
(dokularda oksijenin azalması)
bütün sistemlerimiz için zararlıdır.
Yani şehirde yaşamak immün
sistemi bozan bir etkendir. Oksijen
konusunda önemli bir örnek de
damar sertliği ile ilgilidir. Damar
sertliği de bir bağışıklık sistemi
hastalığıdır. Damar çeperinde
mikropsuz bir iltihaplanma ile
başlar. Oksijensiz ortam, kötü
yağların hücre içine yanlış bir
şekilde girip depolanmasına
neden olur. Mümkün olduğu
kadar oksijeni bol ortamlarda
bulunmak hem mikroplarla
karşılaşma sıklığınızı azaltır hem
de sağlam bir bağışıklık sisteminiz
oluşmasını sağlar.
Diğer önemli bir faktör de iyi
bir uykudur. Çünkü uyurken
serotonin salgılanır ve bu hormon
T lenfositleri dediğimiz o özel
hücrelerimizden bir grubunun
daha iyi yanıt verir hale gelmesini
sağlar. Bir yayın hızının iyi
gerilmesi ile doğru orantılı olması
gibi serotonin de bağışıklık sistemi
için öyle bir etki yaratmaktadır,
karşılaştığı bir enfeksiyona daha
hızlı yanıt veriyor.
Güneş ışınları ve D vitamini de
sağlıklı ve güçlü bir immün sistem
için olmazsa olmazdır. Yani yeterli
ve sağlıklı beslenme, oksijenli ve
güneşli ortam ve güzel bir uyku…
Tüm bunlar bağışıklık sistemini
güçlendirmektedir. Egzersiz de bol
oksijenli ortamda yapıldığı zaman
bağışıklığa iyi gelmektedir.
Bağışıklık sistemi ile psikoloji
ilişkisi nasıldır?
Stres döneminde salgılanan bir
takım hormonlar ya da beyindeki
sinyal iletimini sağlayan bütün
sıvısal maddeler, bağışıklık
sistemini de etkilemektedir.
Stres durumunda immün sistem
alarm halinde olur. Tam ve
güçlü yanıt verebilir haldedir.
Stres durumundaki davranışlar
düşünüldüğünde; normal zamanda
kaldıramayacağınız bir durumla
karşılaştığınızda çok daha
güçlüsünüzdür. Kişinin kendisi
bile gücünüze şaşırabilir. Ama
stres kaynağı ortadan kalktığı
an geçici bir depresyon olabilir.
Bağışıklık sistemi de aynı şekilde
stres sonrası güçsüzleşir bir sure
sonra kendini toparlar. İşte o
dönem hastalanma dönemidir. O
boşlukta bir mikropla karşılaşırsa
enfeksiyon hastalıkları ortaya
çıkabilir. Örneğin sınavlarını
bitiren birçok öğrenci bu süreçten
sonra hastalanabilir hatta zatürre
olabilir. Bu durum günlük hayatta
görülebilmektedir.
'Bütünlüğümüz
çeşitliliğimizden geliyor'
Bir grup hücrenin diğerlerini
hiçe sayarak sınırsız büyümesi=
Aynılaşma= Kanserleşme
İnsanoğlu kendisinin her zaman
en doğru olduğunu zannetme ve
herkesin kendisi gibi olmasını
isteme eğilimindedir. Ama
yaşam bir çeşitliliktir. Her şeyin
aynı olması zaten yaşam ile
bağdaşmaz. Biyolojik sistemlerde
aynılık kanser anlamına gelir.
Tüm biyolojik sistemler gibi
bağışıklık sistemi de çeşitliliğin ve
çeşitliliğin getirdiği karmaşanın
düzenidir. Biyolojik yaşam ve
bağışıklık sisteminin yaşamı
kendi olan ve olmayanın dirsek
dirseğe itişmeleri ile olur. Biraz
biri haddini aşar, ileri gider. İleri
gittiği zaman diğeri biraz iter
bazen de taraflar yer değiştirir. Bir
tür biyolojik tango da denilebilir.
Denge, bir devinimdir. Durağan bir
şey değildir. Ama bazı durumlarda,
birinden biri haddini aşma
kısmında fazla ileri gider ve o ana
dengeyi bozmayı başarır ise hızla
çoğalarak sistemi aynılaştırmaya
çalışırsa kanserleşmiş demektir.
Bağışıklık sisteminin bu denge
bozukluğunu görmesi, maalesef
çoğu durumda iş işten geçtikten
sonra olur. Kanserleşen hücreler,
bağışıklık sistemini ne kadar
başarı ile kandırırlarsa kendilerini
bağışık sistemine ne kadar başarı
ile öz hücreler olarak tanıtırlarsa
o kadar kötü huylu ve yayılmacı
olurlar. Vücudumuzda her gün
genetiği bozuk, kanser hücreleri
oluşur ama bahsedilen konularda
başarı gösteremezlerse bağışıklık
sistemi hücreleri onları tanır
ve yok eder. Ama açıkça da
gördüğümüz üzere bağışıklık
sistemimiz bu konuda o kadar
da başarılı değildir. Bu anlatılan
sebeplerle kanser araştırmaları
iki koldan yürümektedir. Çünkü
iki tarafı olan bir savaş söz
konusudur. Birinci konu, nasıl
olur da bir hücremiz, tüm kontrol
noktalarının üstesinden gelmeyi
başararak bir yandan çoğalıp
bir yandan bağışıklık sistemine
kendini öz hücre olarak gösterir
hatta bağışıklık sistemini
baskılayacak, hatta onu yok edecek
hale gelebilir sorusudur. Maalesef
bu sorunun tek bir yanıtı yoktur.
Diğer konu da bağışıklık sistemi
nasıl olur da bu uyku durumunda
kalabilir? Bu soruların yanıtları
da uzun yıllar boyunca araştırma
yapılmasını gerektirebilir.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 11
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 12
Koronavirüsünden korunmak
için bağışıklık sistemini
güçlendirin
Yeni koronavirüs ülkemizde de hızla yayılmaya devam ediyor. Pek çok insan hastalıktan
korunmak için kişisel tedbirler alıyor, evden çıkmıyor ya da çevresindeki kişilerle
temas etmekten kaçınıyor. Bu salgından korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirmek
büyük önem taşıyor. Peki vücut direncimizi artırmak ve evde dinlenirken sağlıklı
ve formda kalmak için neler yapılabilir?
Dyt. Aslıhan ALTUNTAŞ
Beslenme ve Diyet
Salgın hastalığın arttığı şu günlerde
ilk önce sosyal izolasyonu
sağlamak, özellikle el hijyenine
dikkat etmek ve sonrasında da
bağışıklığımızı güçlü tutmak gerekmektedir
Bağışıklık sistemi, insan organizmasının
milyonlarca yıl evrimleşerek
mikroorganizmalara
karşı geliştirdiği mükemmel bir
sistemdir. Basit olarak iki yolla
çalışmaktadır. Doğal bağışıklık
sistemi, mikroorganizmalardaki
çeşitli patojen molekülleri tanıyan
ve buna göre aktive olan yapıdır.
Kazanılmış bağışıklık sistemi ise
lenfositler aracılığıyla çalışan,
hafızası olan ve kendinden olanı
tanıma özelliğini taşıyan sistemdir.
Bu iki mekanizma insan vücuduna
dışardan gelen tehlikelere cevap
verir ve vücudun sağlıklı kalması
için çalışmaktadır. Koronavirüs
ciddi sağlık sorunlarını beraberinde
getirdiğinden immün sistemi
koruyucu önlemler alınması çok
önemlidir.
Bağışıklık sisteminizi güçlü tutmak
ve sağlıklı kalmak için beslenme
önerileri
• Ev içerisinde geçirilen sürede
hareket azalmakta, sağlıksız
gıdalar da hastalıklara davetiye
çıkarmaktadır. Bu nedenle tatlı
tüketimi sınırlandırılmalı, abur
cubur olarak tanımlanan besinler,
hazır yiyecekler, işlenmiş ürünler,
fast food gıdalar tüketilmemelidir.
• Basit karbonhidratlar (beyaz
un, şeker ve şekerli besinler,
meşrubatlar) bağışıklık sistemini
zayıflatır, bu nedenle tüketimleri
sınırlandırılmalıdır.
• Bal ve pekmez gibi enerji
veren besinler, herhangi bir sağlık
problemi yok ise, her gün 1-2 tatlı
kaşığı kadar tüketilebilir, kişi tatlı
ihtiyacını buradan karşılayabilir.
• Meyvelerin de içerisinde
basit şeker olduğu unutulmamalıdır.
Çok fazla meyve tüketmek
diğer günlerde olduğu gibi bu
süreçte de uygun değildir. Meyve
tüketimi günde 1-2 porsiyon
ile sınırlandırılmalıdır. Örneğin 2
portakaldan alınacak C vitaminini
3-4 adet sivri biberden alınabilir.
Bu nedenle aşırı şeker almaktansa
daha dengeli vitamin mineral alımı
yapılmalıdır. Meyvelerin suları
değil, meyvenin kendisi posası
ile birlikte tüketilmelidir. Böylece
bağışıklığı güçlendirecek yararlı
bakterilerimizin artması için de
gerekli besin alımı sağlanmış olur.
• Daha fazla vitamin, mineral
ve fitokimsayal sağlayacak
olan besin grubundan sebzeler
seçilmelidir. Mevsim sebzeleri çeşitlendirilerek
tüketilmelidir. Günde
2-3 porsiyon sebze de mutlaka
sofralarınızda bulunmalıdır. Brokoli,
turp, lahana, soğan ve sarımsak,
özellikle bağışıklığı güçlendirecek
sebzelerdir.
• Su tüketimi her zaman olduğu
gibi olmazsa olmazlardandır.
Günde en az 2 litre su içilmelidir.
• Bitki çayları her birey için
kişiye özel değerlendirilmelidir.
Çayın bitkisel olması sağlıklı olacağı
anlamına gelmemektedir. Bu
süreçte ıhlamur, adaçayı, kuşburnu,
beyaz çay, yeşilçay, hibisküs çayları
tercih edilebilir. Eğer kişide bir
sağlık sorunu var ise yine de hekime
veya diyetisyene sorulmadan
tüketilmemelidir.
• Bağışıklığı güçlendirmek
için probiyotik ve prebiyotiklere
de günlük beslenmede mutlaka
yer verilmelidir. Bunun için de
günde 1 kase yoğurt ve 1 su bardağı
kefir mutlaka tüketilmelidir.
• Kabak çekirdeği çinko
açısından zengindir. Diğer kuru
yemişler de hem E vitamini hem
de mineral alımı için önemlidir,
günde 1 avuç kadar yenebilir.
• Baharatların gücünden
de yararlanarak bağışıklık sistemi
güçlendirebilir. Özellikle zerdeçal,
karabiber, zencefil, kırmızı pul biber
bağışıklığı destekleyen baharatlardır.
Yemeklerin içerisinde ya
da yoğurt ile karıştırılarak günde 1
çay kaşığı kadar tüketilebilir.
• Bu besinlere ek olarak da
kara mürver, beta glukan, propolis
gibi besin takviyeleri de uzmana
danışılarak tercih edilebilir.
Bu dönemde fiziksel yönden de
aktif kalmaya özen gösterilmelidir.
Gün içinde hafif egzersizler yapılarak
hareketsizlikten kaçınılmalıdır.
Koronavirüs belirtileri
nelerdir?
Korona Virüsü nasıl
bulaşır?
Dr. Saliha KIRBAŞ
Dermatoloji
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 14
Dünya üzerinde ilk kez 1960’lı yıllarda görülen Covid-19 olarak adlandırılan
virüs, koronavirüs ya da corona virüsü adıyla biliniyor. Koronavirüs aralık
ayında Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıkmasıyla birlikte dünyayı etkisi
altına aldı.
Ateş, öksürük ve nefes darlığı,
başlıca sözü edilen belirtiler.
Ancak her türlü solunum yolu
hastalığı belirtilerini dikkate
almakta yarar var. Burun akıntısı,
halsizlik, vücut ağrısı da belirtiler
arasında yer alıyor. Virüsle
karşılaştıktan sonra genellikle 2
gün içinde belirtiler ortaya çıkıyor
ancak bu süre 14 güne kadar
uzayabiliyor. Virüsün ilerlemesi
durumda ise bazen zatürre gibi
hastalıklara yol açabilmektedir.
Yeni Corona Virüs (COVID19)
sorununun giderek büyüdüğü son
günlerde bu virüsün solunum
sisteminin yanı sıra göz tutulumu
yapabileceğini ve hatta ilk
bulguların gözde olabileceği de
unutulmamalı. Ayrıca yapılan son
açıklamalarla birlikte koku ve
tat duyusu kaybının coronavirüs
belirtisi olarak yer alabildiği
açıklandı.
Zira ilk şüpheli vakaları teşhis
edip bildiren ve kendisi de
enfekte olup hayatını kaybeden
hekimin de göz doktoru olduğunu
hatırlatan Anadolu Sağlık Merkezi
Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr.
Burcu Usta Uslu , “Virüs göze
damlacık yolu ile bulaşarak gözde
konjonktivit (kırmızı göz hastalığı)
sebep olabilir” dedi.
Diğer viral kırmızı göz
hastalıklarında olduğu gibi yeni
corona virüs belirtileri arasında
da gözde kızarıklık, çapaklanma,
sulanma gibi bulguların
seyredebildiğini söyleyen Anadolu
Sağlık Merkezi Göz Hastalıkları
Uzmanı Op. Dr. Burcu Usta Uslu,
“Bu şikayetler ile başvuran
hastada ayırıcı tanıda akla corona
virüsü getirmekte fayda var.
Göz doktoruna konjonktivit ile
başvuran hastada ateş, solunum
yolu tutulumu bulguları varsa
ve öksürük, solunum güçlüğü
de eşlik ediyorsa Corona Virüs
akla getirilmeli” açıklamasında
bulundu.
Kimler Corona Virüs (Koronavirüs)
Riski Taşıyor?
Herkes, çünkü bu yeni bir virüs ve
kimse bağışık değil. Ancak, herkes
hastalık belirtisi göstermeyebilir.
Hastalananların hepsi, ağır hastalık
geçirecek anlamına da gelmez.
Corona Virüs (Koronavirüs)
Tedavisi Nasıl Yapılır?
Spesifik, yani Corona Virüs’e özgü
(Corona Virüs’ü “öldüren”) bir ilaç
yoktur. Bu, virüs hastalıklarının
çoğu için böyledir. Ağır hastalanan
kişilerin yatırılarak, “destekleyici
tedavi” görmeleri gerekir. Yani
nerede sıkıntılı bir durum varsa
onu çözmeye yönelik tedaviler
yapılır. Eklenen başka mikroplar
(bakteri enfeksiyonu) olduğunda,
onlar tedavi edilir.
Corona Virüsten (Koronavirüs)
Nasıl Korunabilirim?
Sağlık durumumuzu en üst
düzeyde tutmak, dengeli ve
iyi beslenmek, stresle başa
çıkabilmek, yeterli uyumak
her türlü hastalığa karşı
yapabileceğimiz en önemli
şeydir. Ayrıca kontrolsüzce etrafa
aksırıp, tıksırmamak, öksürürken
ağzımızı mendille kapatmak,
ellerimize solunum salgılarımızı
bulaştırmamak, bulaşırsa sabunla
yıkamak, dezenfekte etmek önemli.
El hijyenine dikkat edilmeli, en
azından bu dönem el sıkışmamalı.
Eller kirliyken ağız ve burna
götürülmemeli, el dezenfektanı
kullanılmalı. Kapalı ortamlarda
bulunmamaya da dikkat edilmeli.
Kalabalık ortamlardan mümkün
olduğunca uzak durulmalı.
Bunun dışında, gündemi
takip ederek, toplu taşıma
davranışlarımızı güncel tutmak
(maske takmak vb), tek kullanımlık
mendil, el dezenfektanları taşımak,
elleri “gereken her durumda”
sabunla yıkamak, bu dönem
asla el sıkışmamak, solunum
yolu enfeksiyonu belirtileri
gösteriyorsak kişisel bulaştırmama
davranışları edinmek, gerekirse
evden çıkmamak alınabilecek
önlemler arasında. Alınabilecek
bir diğer önlem ise Çin’e yolculuk
yapmamak.
Virüsün özel bir tedavisi veya
aşısı yoktur, ihtiyaç halinde
destek tedavisi, “Enfeksiyondan
korunmak için tüm diğer bulaşıcı
hastalıklarda olduğu gibi sık el
yıkanması, öksürürken, hapşırırken
ağzın ve burnun kapatılması,
hastayken evde kalınması, dışarı
çıkılmaması önemli. Ayrıca et
ve yumurtanın iyi pişirilmesi
önlemler arasında yer alır.
Corona Virüsü Nasıl Bulaşır?
Corona virüsü nedir nasıl bulaşır
sorularının cevabını öncelikle
korunma yöntemlerinden
bahsederek önlemlere
değinebiliriz. Bunun için ellerimizi
sık sık yıkamalıyız. Ancak burada da
abartıya kaçmamak gerekmektedir.
Normal su ve sabun ile yeterlidir.
Her seferinde dezenfektan özel
anti bakteriyel sabunlara gerek yok
toplum içerisinde özellikle hastalık
şüphesinde olan kişileri 1 m den
fazla yaklaşmamalıyız. Ama en
önemli şey bağışıklık sistemimiz.
Bu virüs 100 kişiye bulaşırsa bu
kişilerin bulgulara göre %3-4 ünde
öldürücü oluyor.
İnsandan insana bulaşıyor, yani
damlacık yoluyla bulaşıyor, yani
hasta olan kişinin 2 ila 14 gün
arasında ortalama kuluçka dönemi
var bu dönem içerisinde bilerek ya
da bilmeyerek hastalık belirtilerini
göstermeye başladığında an
da hapşırma, öksürme tıksırma
yoluyla dışarıya saçtığı solunum
salgılarıyla, damlacık yoluyla
bulaşıyor, 1m gibi bir yakınlık
önemli burada bütün damlacık
yoluyla bulaşan virüsler için
geçerli sadece corona için
değil 1m ve daha yakın temas
gerekmektedir virüsün kişiden
kişiye bulaşması için.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 15
Yeni tip Koronavirüs
hakkında bilinmesi
gerekenler
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 16
Yeni tip Koronavirüs şu an tüm
dünyada yayılmaktadır. Enfeksiyon
damlacık yoluyla veya doğrudan
temasla bulaşır. Doğrudan insandan
insana mukozadan (sümük
doku) veya dolaylı olarak ellerden
bulaşabilir. Çünkü eller ağız ve
burunun mukoza kısmı ile veya
gözün konjonktif tabakası (göz
kapaklarının iç kısmını ve gözlerin
beyaz kısmını (sklera) kaplayan,
ince ve şeffaf bir zar) ile temasta
bulunabilir ve bu sayede virüsün
taşınmasına aracılık etmiş olur.
Bu virüs solunum yolu enfeksiyonuna
neden olur. Hafif hastalık
seyrinin yanı sıra ateş, öksürük ve
nefes darlığı veya nefes tıkanması,
kas ve baş ağrısı oluşabilir. Ağır
seyreden vakalarda akciğer enfeksiyonuna
da sebep olabilir.
Özellikle yaşlı ve kronik hastalığı
olan kişiler risk altındadırlar.
Çocuklarda hastalık belirtileri
belirgin derecede daha azdır. Enfeksiyonun
bulaşmasının ardından
hastalık belirtilerinin ortaya çıkışının
14 günü bulabileceği varsayılmaktadır.
Bir kişinin yeni tip Koronavirüs ile
enfekte olup olmadığı ancak laboratuvar
testi ile kesin olarak tespit
edilebilir.
Bende yeni tip Koronavirüs var
mı?
Hastalık belirtilerinin tespit edildiği
riskli bir bölgeden geliyorsanız,
kendinizde hastalık belirtileri fark
ediyorsanız veya kendisinde yeni
tip Koronavirüs tespit edilmiş bir
kişi ile temasta bulunduysanız:
• Belirtiler olması halinde lütfen
doktorunuzu arayın. Eğer kendisine
ulaşamazsanız nöbetçi doktorları
(Ärztlicher Bereitschaftsdienst)
116 117 numarasından arayın. Acil
durumlar için 112’yi arayın.
• Enfekte olmuş bir kişiyle irtibatınız
olduysa, fakat hastalık belirtileri
yoksa veya riskli bir bölgeden
yeni geldiyseniz bağlı bulunduğunuz
sağlık müdürlüğünü* arayın.
• Yüksek tansiyon, diyabet, kardiyovasküler
hastalıklar, kronik
solunum yolları hastalığı, vücut
direncinizi zayıflatan bir hastalığınız
varsa veya bunula ilgili bir
tedavi görüyürsanız doktorunuzu
bilgilendirin.
• Nereye başvurmanız ve başkalarına
bulaştırmamak için ne tür
önlemler almanız gerektiği konularında
bilgi alın.
• Lütfen önceden randevu almadan
doktora gitmeyin. Bu sayede
hem kendinizi hem de başkalarını
korursunuz!
• Başkalarıyla gereksiz temastan
kaçının ve imkanlar dahilinde olabildiğince
evde kalın.
Bir aşı maddesi var mıdır?
Yeni tip Koronavirüse karşı mevcut
bir koruyucu aşı henüz bulunmamaktadır.
Çok yoğun bir şekilde aşı
maddesinin geliştirilmesine çalışılmaktadır.
Diğer koruyucu aşılar yardımcı
olur mu?
Sadece güvenilir
ve emniyetli bilgi
kaynaklarına
güveniniz.
Solunum yolları rahatsızlıklarına
karşı uygulanan diğer aşılar yeni
tip Koronavirüse karşı korumamaktadır.
Fakat diğer solunum
yolları enfeksiyonlarını (grip, pnömokok
kaynaklı akciğer enfeksiyonu)
önleyerek sağlık sisteminin
yükünü azaltmaya yardımcı olabilirsiniz
Dışarıdan ithal edilen ürünler bulaşıcı
mıdır?
Eşya, posta ve paketlerde bilinen
bir tehlike bulunmamaktadır. Hastaların
hemen yakınındaki eşyaların
temizliğine dikkat edilmelidir.
Yüz maskesi gerekli midir?
Sağlıklı kişilerin ağız-burun maskesi
takmasının enfeksiyon riskini
temel olarak azalttığına dair yeterli
kanıtlar bulunmamaktadır. Koruyucu
hijyen kurallarına uyulması
– mesela öksürürken, hapşırırken
veya el yıkarken – çok daha önemlidir.
Fakat kendisinde enfeksiyon
bulunan bir kişi ağız-burun maskesi
takarak enfeksiyonun diğer
kişilere bulaşma riskini azaltabilir.
Enfekte olmuş kişiler belirtiler
olmamasına rağmen enfeksiyonu
başkalarına bulaştırabilirler. 1,5
metre mesafenin korunmasının
mümkün olmadığı durumlar olabilir.
Bu gibi durumlarda yardımcı
maskelerin takılması SARS-CoV-
2’nin yayılmasını önlemeye yardımcı
olabilir.
Önemli: Maskenin iyi oturması ve
nemlendiğinde değiştirilmesi gerekir.
Çünkü nemli maskeler virüsler
için bir engel oluşturmaz.
Dezenfeksiyon maddelerinin kullanılması
gerekli midir?
Düzenli ve iyi bir el yıkama genel
olarak enfeksiyonlara karşı etkili
bir şekilde korur. Eğer etrafta
özellikle enfeksiyona karşı hasas
kişiler varsa el dezenfektanı kullanmak
faydalı olabilir.
Toplu konaklama yerlerinde nelere
dikkat etmem gerekir?
Risk taşıyan bir bölgeden mi geliyorsunuz,
hastalık belirtilerini mi
taşıyorsunuz veya yeni tip Koronavirus
taşıdığı tespit edilmiş bir kişi
ile yakın temasta mı bulundunuz?
Geçici veya toplu konaklama yerlerinde
kalıyorsanız bu kurumun
yönetimini veya ilgili danışmanınızı
haberdar edin. Ayrıca devam
ettiğiniz okul, dil kursu, mesleki
eğitim yerlerine veya işyerinize de
haber verin.
Ne zaman karantina önlemleri gerekmektedir?
Size bir Koronavirüs enfeksiyonu
tanısı konmuşsa veya enfekte
olmuş bir kişiyle yakın temasınız
olduysa. Sağlık müdürlüğü (Gesundheitsamt)
karantina talimatı
verdiyse.
Karantina ne kadar sürer?
Karantina süresini Sağlık Müdürlüğü
belirler. Genellikle iki hafta
sürer. Bu, maksimum kuluçka süresidir,
yani yeni tip Koronavirüsün
muhtemel bulaşması ile ilk belirtilerin
ortaya çıkması arasında
geçen süredir. Karantina talimatı
verildiğinde sorumlu Sağlık Müdürlüğü’nden
belirtilerin ortaya
çıkması halinde nasıl davranmanız
veya daha başka nelere dikkat
etmeniz gerektiği hakkında bilgi
alırsınız. Örneğin düzenli olarak
ateşinizi ölçme talimatı verilebilir.
Evde karantinada nelere dikkat
etmem gerekir?
• Evdekilerle direkt temastan kaçının.
• Aile bireylerinden, yakınlarınızdan
ve arkadaşlarınızdan sizin için
alışveriş yapıp eşyaları kapınızın
önüne bırakmasını rica edin.
• Evinizi düzenli olarak havalandırın.
• Kaşık, çatal, bıçak, tabak ve hijyen
ürünlerinin diğer aile bireyleri
ile ortak kullanılmaması gerekmektedir.
Kullanılan eşyaların, tabak
ve bardakların düzenli olarak
ve iyice yıkanması gerekmektedir.
Giysiler için de aynı önlemler geçerlidir.
• Acil ilaç veya müdahale gerekmesi
halinde aile hekiminiz veya
uzman doktorunuz (Facharztpraxis)
ile irtibata geçin.
• Öksürük, burun akıntısı, nefes
darlığı ve ateş olması halinde doktorunuza
haber verin.
* Bulunduğunuz yerdeki
sağlık müdürlüğünün
adresini www.rki.de/
mein-gesundheitsamt
internet adresinden
öğrenebilirsiniz.
Hastalık belirtilerinin
olması halinde
doktorunuzu
arayın. Kendisine
ulaşamazsanız nöbetçi
doktorlara (Ärztlicher
Bereitschaftsdienst)
da başvurabilirsiniz. Bu
hizmet tüm Almanya
çapında geceleri,
haftasonları ve tatil
günleri de
açıktır ve 116 117
telefon numarasından
ulaşılabilmektedir.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 17
Koronavirüsün
ilişkinizi etkilemesine
izin vermeyin
Yeni koronavirüs nedeniyle alınan sosyal izolasyon önlemleri doğrultusunda, toplumun büyük bir çoğunluğu
evden çıkmıyor. Bu süreçte günlük yaşam alışkanlıklarının değişmesi, hastalığa yakalanma endişesi;
bir yandan iş, eğitim hayatı ya da diğer bireysel sorumlulukların devam etmesi ve tüm bunlar olurken
çiftlerin birlikte çok fazla zaman geçirmesi, ikili ilişkileri de olumsuz etkileyebiliyor.
Uzm. Psi. Gizem Mine ÇÖLÜMLÜ
Psikoloji
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 18
Sınırlı bir alanda normalden daha
stresli ve belirsiz koşullarda uzun
süre bir arada kalmak, ilişkilerde
hem pozitif hem de negatif
dinamiklerin harekete geçirmesine
neden olmaktadır. Normalde
son derece uyumlu olan çiftler
bile bu zorlu dönemde karşılıklı
olarak tutum ve davranışlarını
rahatsız edici bulabilir, birbirlerine
tahammülleri azalabilir. İletişim
becerileri zayıf, aşırı eleştirel,
birbirlerini takdir etme ve
anlama eğilimleri zayıf
olan çiftler için ise bu
süreç yıkıcı sonuçları
hatta boşanmaları
da beraberinde
getirebilmektedir. Ancak
tüm olumsuzluklarına
rağmen bu dönemi
ilişki için bir fırsata
dönüştürmek de
mümkündür.
Kendinize özel alanlarınız olsun
Romantik ilişkilerdeki çeşitli
zorluklar, aynı zamanda gelişme
olanakları da sağlayabilmektedir.
Salgın sürecinin psikolojik,
sosyolojik ve de ekonomik
etkilerine herkesin uyumlanma
süreci değişkenlik gösterir. Gün
içinde aynı evde olsanız bile
kendinize özel fiziksel bir alan
yaratmanız, kendi duygusal
ihtiyaçlarınızı da
karşılayabilmek için
size ruhsal anlamda
faydalı olacaktır.
Yaşanılan
olayların sizi
nasıl etkilediğini
keşfetmek,
ilişkinizdeki
çatışmaların da çözümüne katkı
sağlayacaktır.
Takdir edin ve empati kurun
Engellenme eşiğinin ve stres
toleransının düştüğü bu dönemde,
çiftlerin birbirlerine sevgilerini
ve takdirlerini daha çok ifade
etmeleri, empati göstermek için
fırsatlar bulmaları, ilişkiye değer
katacaktır.
Tartışmaları uzatmayın
Değişen rutinler ve kısıtlamalar
gün içinde duygu durumumuzda
gelgitlere sebep olabilir.
Bu da
çiftler
arası
çatışma ortamını
tetikleyebilmektedir. Tartışma
sonrası partnerinizin sizin
peşinizden gelmesi, mola vermeyi
zorlaştırabilir ve tartışmayı
alevlendirebilir. Partnerinize
doğrudan “Şu an çok sinirliyim,
kendime vakit ayırmak istiyorum
ve öfkemi dindirmek istiyorum”
gibi cümleler kurmak birbirinizi
anlamanıza yardımcı olabilir.
Sorumlulukları paylaşın
Dış ve iç gerçekliği dengelemek
için, kişinin kendisine ve
çevresine iyi bakması gereken
bu süreçte; çiftlerin duygusal ve
insani temaslarını artırmaları,
birbirlerinin gözüne daha çok
bakarak konuşmaları, ev içindeki
iş bölümünde sorumlulukları
paylaşmaları, çift olarak
adaptasyon ve uyumlanma hızını
artırabilir.
yerine, onunla açık ve şeffaf
diyaloglar kurun.
• Kesintisiz beraber olma
fırsatı ve zaman zenginliğini;
anılarınızı gözden geçirerek,
ortak arkadaşlarınızla iletişim
kurarak değerlendirin.
• Bir rutin belirleyerek (kahvaltı
saati, kahve saati, uyku
saati gibi) günlük program
dahilinde ortak hareket edin.
• Birbirinizin özel alanlarına
saygı duyun (müzik dinlemek,
kitap okumak, yakın çevre
ve arkadaşlarla iletişim ) ve
bireysel aktivitelere gün içinde
zaman ayırın.
• Çift olarak size keyif veren
(evde birlikte egzersiz yapmak,
yemek yapmak, dizi izlemek
gibi) aktiviteleri artırın.
• Stresle farklı şekilde baş eden,
farklı insanlar olduğunuzu
unutmayın.
Kendinizin ve eşinizin duygusal
ihtiyaçlarının farkında olun
Sevileni ve sevgiyi korumanın
önemli yollarından biri de, kendini
iyi ifade edebilmektir. Uyumlu
çiftlerin, kendi uyumsuzluklarının
ve duygusal ihtiyaçlarının
temelindeki nedenlerin farkında
olan, aynı şekilde karşı tarafın
da doyurulması gereken istek
ve ihtiyaçlarına duyarlı olan
kişilerden oluştuğu görülmektedir.
Çiftlerin karşılıklı olarak
birbirlerine değer verdiklerini
hissettirmeleri önemlidir.
Ortak hedefler belirleyin
Karantina günleri ilişkiler
açısından önemli fırsatlar da
içermektedir. Daha önce trafikte ve
mesaide harcanan zaman, ilişkileri
olumsuz etkilerken; sosyal
izolasyon, evde partnerinizle
kaliteli ve derin bağ kurmak
için alan yaratmaktadır. Ortak
hedeflerin belirlenmesi ve aynı
ev içinde hoşunuza giden ilgi
alanlarında hareket etmek, bu
bağı güçlendirebilir.
Örneğin;
• Partnerinizin zihnini okumak
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 19
Evde kilo almamak ve
sağlıklı kalmak için...
Koronavirüse karşı toplumsal olarak önlem alma sürecinde evde geçirdiğimiz zamanın
artması ya da hiç dışarı çıkılmaması ile birlikte günlük beslenme düzenimiz de bozuldu.
Pek çok insan evde can sıkıntısını yemek yiyerek ya da cips, çekirdek gibi abur
cuburlarla giderdiğini belirtirken; kimileri de kek, pasta, kurabiye gibi yiyecekler tüketerek
gününü geçiriyor. Ancak bu dönemde kilo almadan sağlıklı kalmak için doğru
ve dengeli beslenmeye özen gösterilmesi gerekiyor.
Dyt. Aslıhan ALTUNTAŞ
Beslenme ve Diyet
Virüsten korunmak ve hastalıkla
mücadele etmek için bağışıklık
sisteminin güçlü olması
gerekmektedir. Ancak fazla besin
tüketiyor olmak bağışıklığa iyi
gelmemekte, kilo alımına neden
olmakta ve hastalıklara davetiye
çıkarmaktadır. Gün içinde evde
harcanılan enerji minimum
seviyeye indiği için kalori alımının
da azaltılması, kişilerin daha
çok sağlıklı besinlere yönelmesi
gerekmektedir.
Beyaz un ve karbonhidratlara
dikkat!
Bol karbonhidrat içeren menüler
ve atıştırmalıklar yerine daha fazla
vitamin ve mineral bulunduran,
kalorisi daha az olan besinler
tercih edilmelidir. Özellikle
makarna, pilav, ekmek ve hamur
işlerinin tüketimine bir süre
ara bile verilebilir. Beyaz undan
yapılan besinlerin besleyici
değerinin düşük olduğu ve boş
kalori içerdiği unutulmamalıdır.
Kendinize sağlıklı ve eğlenceli
sular hazırlayabilirsiniz
Bu dönemde günde 2- 2,5 litre
su içmeye özen gösterilmelidir.
Çay ve kahvenin su yerine
geçmeyeceği unutulmamalıdır.
Su içemiyorum diyenler için suya
limon, nane, tarçın kabuğu, zencefil
ya da meyve atmak yararlı olabilir.
Asitli içecekler ve hazır meyve
sularından uzak durulmalıdır.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 20
Pratik önerilerle kilo alımını
engelleyin, fit kalın
Harcanan enerji azaldığından
alınan kaloriyi dengelemek
için porsiyonlar mutlaka
küçültülmelidir. Sınırsız meyve
tüketmek fazla miktarda şeker
ve kalori alımına neden olur.
Bu nedenle meyve tüketimi 1-2
avuç içi kadar olacak şekilde
sınırlandırılmalıdır. Sakatatların
kalorisi fazla olduğu için bu
dönemde uzak durulabilir.
Evde sağlıklı vakit geçirmek için
günlük planlara fiziksel aktivite de
eklenmelidir. Doktora danışarak
sağlık durumunuzu da göz önünde
bulundurup, internet üzerinden
size uygun egzersizlere kolayca
ulaşabilir, günde 45-60 dakikanızı
aktif spor ile geçirebilirsiniz.
Paketli atıştırmalıklar tüketmek
yerine, kendinize sağlıklı
atıştırmalıklar hazırlayabilirsiniz.
Bu tarifleri ana öğünlerden biri
yerine de kullanabilirsiniz.
Kakolu fit top
• 1 küçük muz
• 2 yemek kaşığı yulaf (isteyen
keçi boynuzu unu kullanabilir)
• 8 adet hurma
• 4 adet gün kurusu kayısı
• 15 adet fındık (çekilmiş)
• 1 tatlı kaşığı kakao
• Yarım çay bardağı süt
• 1 çay kaşığı tarçın
Hurma ve gün kurusunu
yumuşayana kadar sıcak suda
bekletin ve sonrası tüm malzemeyi
blenderdan geçirin. Karışıma minik
top şeklini verdikten sonra toplar
hazır. Dileyen Hindistan cevizine
batırabilir. 2-3 tanesi ile birlikte 1
bardak süt ile kahve yapabilir ve
afiyetle tüketebilirsiniz.
Yeşil kırmızı sağlık salatası
• 1 avuç kadar roka
• 1 tutam maydanoz
• 1 tutam dereotu
• 1 küçük boy kapya biber
• 4 yemek kaşığı haşlanmış
barbunya
• Yarım yeşil elma
• 2 yemek kaşığı nar
• 1 yemek kaşığı zeytinyağı
• 1 tatlı kaşığı sirke
• 1 tatlı kaşığı limon
• Karabiber ve pul biber de ilave
edilebilir.
Yanında 1 su bardağı kefir ile
hafif akşam yemeği alternatifi
yapabilirsiniz.
Yeterli ve dengeli beslenme için
örnek menü
Kahvaltı: 1 yumurta (omlet veya
menemen de olabilir) + 2-3 dilim
peynir + bol mevsim sebzesi (yeşil
yapraklı sebzeler özellikle tercih
edilebilir) + 4-5 adet zeytin + 1
dilim tam tahıllı ekmek
Gün aşırı 1 tatlı kaşığı bal/
pekmez/reçel eklenebilir.
Dileyen ekmek yerine; 1 avuç
içi kadar ceviz, badem gibi kuru
yemişlerden de ekleyebilir.
Öğle: 1 kase sebze çorba + 2-4
yemek kaşığı yoğurt (çorbalara
kemik suyu, kara biber, pul
biber, zerdeçal gibi baharatlar
kullanılabilir.)
Buna alternatif olarak; 5-6 yemek
kaşığı sebze yemeği +2-4 yemek
kaşığı yoğurt da tüketilebilir. Cacık,
kerevizli veya pancarlı yoğurt gibi
de seçenekler de tercih edilebilir.
Akşam: 3-4 köfte kadar et/tavuk/
balık + en az 3 çeşit taze sebze ile
yapılmış salata (içinde 1-2 tatlı
kaşığı zeytinyağı) + 1 su bardağı
kefir
Gün içinde öğün araları 4-5 saat
şeklinde olmalıdır.
Eğer uzun saatler uyanık iseniz
bir de ara öğün ilave edebilir veya
öğünlerden bir tanesini ara öğün
gibi yapabilirsiniz.
Ara öğün: 1 avuç kadar taze
mevsim meyvesi + 1 avuç içi kadar
kuru yemiş veya 1 çay bardağı süt/
yoğurt
**Bu menüdeki ölçüler yetişkin bir
birey için ortalama miktarladır.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 21
Uzm. Psi. Gözdem ÖZDEM
Psikoloji
KENDINIZI VE
ÇOCUĞUNUZUN
PSIKOLOJISINI
KORONAVIRÜSTEN
Kovid 19 tüm dünyada
yayılmaya devam ettikçe
virüsle ilgili endişeler,
paranoyalar, koronafobi ve
stres bozukluklarının da ortaya
çıktığı gözlemleniyor. Günlük
yaşam rutininin bozulması,
evde geçirilen sürenin artması,
insanların sevdiklerini bir
süreliğine de olsa
görememesi pek çok
kişiyi psikolojik
açıdan zorluyor.
Ancak bu
dönemde
fiziksel yönden
olduğu kadar
ruhsal açıdan
da sağlığımızı
korumamız
gerekiyor.
KORUYUN
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 22
Koronavirüs Salgını
tüm dünyada hızla
yayılırken hayat
akışımızı da değiştirdi.
Pek çok insanın işe gitmemesi,
bazılarının evden çalışması, 65
yaş üzerindeki bireylere sokağa
çıkma yasağı gelmesi, öğrenciler
için bir süreliğine uzaktan eğitime
geçilmesi ve “evde kal” çağrıları ile
toplum olarak eve kapandığımız
söylenebilir. Bu dönemde en
sık görülen tablolar ise virüse
yakalanma korkusu, sürekli hale
gelen mutsuzluk ve can sıkıntısı
hissi, uykusuzluk veya aşırı uyku
isteği, iştahsızlık ya da aşırı iştah,
sigara ve alkol kullanımında
artış, temizlik takıntısı olarak
sıralanmaktadır.
Kişinin kendisinin ve sevdiklerinin
hastalanacağı korkusu giderek
fobiye dönüşebilmektedir Konu
hakkında paylaşılan görseller ve
yazılan yazılar insanlar üzerinde
yüksek düzeyde stres, korku, panik
ve endişe uyandırmaktadır. Kaygı
arttıkça abartılı önlem alma isteği
yaşanmakta, fobiler de; uyku
problemleri, beslenme sorunları
ve obsesif düşünceler gibi
rahatsızlıkların artmasına sebep
olmaktadır.
Bu süreci psikolojik yönden rahat
atlatmanızı sağlayacak öneriler
• Sürekli evde olmak uyku
düzeninizin bozulmasına
neden olabilir. Yatma ve
kalkma saatlerinizi belirleyin
• Evden çalışıyorsanız mesainizi
bir çalışma saati planlaması
yaparak yürütün.
• Endişeli ve sıkıntılı
hissetmenize neden
olabilecek haberleri
izlemekten, okumaktan veya
dinlemekten kaçının. Bu
süreçte temel planlarınızı
yeniden hazırlamak, kendinizi
ve sevdiklerinizi korumak ve
pratik adımlar öğrenmek için
güvenilir kaynaklardan bilgi
alın.
• Gün içerisinde yalnızca belirli
saatlerde, bir veya iki kez
salgınla ilgili yeni haberleri
takip edin. Salgın hakkında
ani ve neredeyse sürekli
haber akışı takip etmek, daha
fazla endişelenmenize neden
olabilir.
• Sağlıklı ve dengeli
beslenin
• Kendinize bir egzersiz
saati belirleyin. Ev ortamında
yapacağınız hafif egzersizler
fiziksel yönden aktif kalmanızı
ve kendinizi iyi hissetmenizi
sağlar.
• Gevşeme, nefes egzersizleri ya
da yoga yapın.
• Sevdiğiniz kişilerle sık sık
telefonda veya görüntülü
konuşmayla iletişim kurun.
• Bu süreyi bol bol kitap
okuyarak, kendinizi geliştirecek
şekilde araştırmalar yaparak
değerlendirin.
• Aynı evde yaşadığınız aile
üyelerinizle bol bol sohbet
edin.
• Sohbetlerinizde sadece
koronavisrüsten değil, farklı
konulardan güzel anılarınızdan
ya da gelecek planlarınızdan
bahsedin.
• Bunun geçici bir süreç
olduğunu unutmayın ve daima
pozitif düşünün
• Gerekirse uzman desteği
almaktan çekinmeyin
Çocuklu aileler dikkat
Hastalık, salgın, ölüm, sosyal
izolasyon gibi konular çocukların
pek anlamlandıramadığı
durumlardır. Bu süreçte çocuklarla
doğru iletişimin kurulması, onları
endişelendirmeden virüsten
korunmalarının sağlanması çok
önemlidir.
Çocuklu ailelere koronavirüs
süreci ile ilgili öneriler şöyle
sıralanmaktadır:
• Sakin ve güven verici
yaklaşın! Çocuklar çevrelerini
sandığınızdan çok daha
yakından gözlemekte ve her
davranışınızdan bir anlam
çıkarmaya çalışmaktadır. Sizin
haberlere ve görüntülere
verdiğiniz tepkiler onları
doğrudan etkiler. Kendinizi
kontrol etmeye özen gösterin.
• Doğru bilgilenin ve doğru
bilgilendirin! Koronavirüs ile
ilgili çocuğunuzla konuşun ve
ona bu dönemi uygun bir dille
anlatın. Haberleri çocuğunuz
yanınızdayken izlemeyin ya da
güncel rakamları o varken dile
getirmeyin.
• 3- Virüsü tanıtın ve alınması
gereken önlemleri çocuklara
uygun bir şekilde anlatın!
Çocuklara koronavirüsünün
bir çeşit grip virüsü olduğunu,
taze sebze, meyve, bol
su ve sabun sevmediğini
söyleyebilirsiniz. “Ellerini
yıkarken sevdiği bir şarkıyı
birlikte söylemeye ne dersin?
Şarkı bitene kadar ellerini
sabunlarsan mikropların yok
olduğundan emin olabiliriz”
diyerek el yıkama süresini
somutlaştırmasına yardımcı
olabilirsiniz. Ayrıca virüsün
temas ile bulaşması sebebiyle
“Bir süre başkalarıyla
selamlaşırken gözlerimizi
kullanabiliriz. Böylece el
sıkmak ya da sarılmak
yerine birbirimizin gözlerine
bakarız. Ya da elimizi havaya
kaldırıp merhaba diyebiliriz”
gibi açıklamalarla alternatif
iletişim yöntemlerini
öğretebilirsiniz.
• Alınacak önlemleri
unuttuğunda ona kızmayın!
Çocuğunuzun bu yeni sürece
adapte olmak için zamana
ihtiyacı olduğunu hatırlayın ve
sabırlı olun.
• Önceliğimiz duygusal temas!
Bu dönemde çocuklarla
duygusal temasa geçmek,
sohbet etmek, oyun oynamak
hem mevcut kaygılarını
fark etmenizi hem de
böyle durumlarda onlara
yardımcı olmanızı sağlar.
Ebeveyn tutumları çocukların
dünya ile ilgili temel inanç
gelişiminde oldukça önemlidir.
Ebeveynlerinden sevildiğine
ve korunduğuna dair mesajlar
alan çocuklar, kendilerini daha
güvende hissedip duygularını
daha stabil tutabilirler.
• Kaygının en sevdiği yer boş
zihin, unutmayın! Çocuklar
boş kaldıklarında kaygı
verici düşüncelere daha
kolay kapılırlar. Bu sebeple
işlevsel bir meşguliyet
yaratmak çocukların olumsuz
duygulara kapılmasını önler.
Okulda eksik kalınan konuları
tamamlaması, zorlandığı
derslere odaklanarak tekrarlar
yapması, bir hobisi varsa
onunla ilgilenmesi gibi
konularda çocuklara rehberlik
ederek evdeki zamanı
mümkün olduğunca iyi bir
şekilde değerlendirmelerine
yardımcı olup onları
yönlendirmelisiniz.
• Kontrolden çıkan şey kontrol
duygusu ise dikkat edin ve
uzman desteği alın! Özellikle
obsesif kompülsif bozukluk
(OKB) tanısı almış çocuklar
veya tanı almamış kaygılı
çocukların da bazı düşünce,
duygu ve davranışları
günlük hayatlarını olumsuz
etkileyecek şekilde değişmeye
başladıysa ve giderek
artıyorsa acil olarak bir uzman
tarafından değerlendirilmesi
gerekir.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 23
Gebelik Döneminde
“COVID-19”
Enfeksiyonu
Yeni Korona virüs Hastalığı “COVID -19”un özellikle gebelik dönemindeki kadınlar ve
bebekler üzerindeki etkisi ile ilgili olarak çok az şey bilinmektedir. COVID -19 ile ilgili
mevcut veriler; gebelik dönemindeki kadınların artmış risk altında olduğunu göstermemektedir
Doç.Dr. Hatice ÇELIK
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Gebelik dönemindeki kadınların
grip ve diğer solunum yolu
enfeksiyonlarından ciddi şekilde
etkilenebildikleri bilinmektedir.
Bu nedenle, hamile kadınlar
COVID -19 için risk altındaki bir
nüfus olarak düşünülmelidir.
Mevcut durumda, COVID -19’un
hamilelerde plesantal yoldan
fetusa geçip geçemeyeceği belli
değildir. Bu konu ile ilgili yapılan
tek çalışmada, COVID -19 pozitif
annelerden sezaryenle doğan
bebeklerin hiçbirinde COVID -19
tespit edilmediği gösterilmiştir.
Koronavirüs Saptanan Anne
Emzirebilir mi?
Emzirmeye başlamak veya
devam ettirmek, anne tarafından
ailesi ve sağlık uygulayıcıları ile
koordineli olarak belirlenmelidir.
Şu anda birincil endişe, virüsün
anne sütü yoluyla bulaşıp
bulaşmayacağı değil, enfekte bir
annenin emzirme döneminde
virüsü solunum damlacıkları
yoluyla iletip iletemeyeceğidir.
Doğrulanmış COVID-19 olan bir
anne, bebeğe dokunmadan önce
ellerini yıkamak ve mümkünse
emzirirken bir yüz maskesi takmak
da dahil olmak üzere, virüsün
bebeğine yayılmasını önlemek
için mümkün olan tüm önlemleri
almalıdır.
Anne, sütünü elle veya elektrikli
bir göğüs pompası ile sağıyorsa,
anne herhangi bir pompa veya
şişe parçasına dokunmadan
önce ellerini yıkamalı ve her
kullanımdan sonra uygun pompa
temizliğini yapmalıdır.
Gebelik Dönemindeki
Kadınlar Koronovirüsten Nasıl
Korunmalıdır?
Aslında gebelik döneminde korona
virüs hastalığından korunma
yöntemleri tüm toplum için
önerilenlerden farklı değildir.
Bunlar;
• Bu hastalığın görüldüğü
ülkeler başta olmak
üzere yurtdışına yolculuk
yapılmamalıdır.
• Eller en az 20 saniye
boyunca normal sabun ve
suyla yıkanmalı, sabun ve
suyun olmadığı durumlarda
alkol bazlı el antiseptiği
kullanılmalıdır.
• Öksürme veya hapşırma
sırasında burun ve ağız tek
kullanımlık kağıt mendil ile
örtülmeli, kağıt mendilin
bulunmadığı durumlarda ise
dirsek içi kullanılmalıdır.
• Mümkün olmadıkça
kalabalık ve kapalı ortamlara
girilmemeli, eğer girmek
zorunda kalınıyorsa ağız ve
burun kapatılmalı, tıbbi maske
kullanılmalı ve odalar sık sık
havalandırılmalıdır.
• Eller yıkandıktan sonra ağız,
burun ve gözlerle temas
edilmelidir.
• Hasta insanlara mümkünse 3
adımdan (en az 1 metre) daha
az mesafede yaklaşılmamalıdır.
• Gerekmedikçe sağlık
merkezlerine gidilmemeli,
gidilmesi gereken durumlarda
diğer hastalarla temas en aza
indirilmelidir.
• İyi pişirilmiş hayvan ürünleri
yenmelidir, hayvan kesim
ve üretim yerlerinden uzak
durulmalıdır.
• Dışarıdan yemek sipariş
etmek ya da yemek yerine
evde kendi pişirdiğiniz
yemekler tercih edilmelidir.
Eğer dışarıdan ambalajlı
yiyecek alırsanız; koronavirüs,
plastik ve paslanmaz
çelik üzerinde 3 gün
canlı kalabileceğinden,
ambalaja dokunduktan
sonra yemek öncesi
ellerin mutlaka yıkanması
gereklidir.
• Seyahat yapıldıysa
ve sonrasında 14 gün
içinde herhangi bir
solunum yolu semptomu
(öksürük, solunum
sıkıntsı ve ateş gibi)
olursa maske takılarak en
yakın sağlık kuruluşuna
başvurulmalıdır.
Sağlıklı Kalp
İçin Sıcak Soğuk
Dengesini Koruyun
Yüksek sıcaklıklar nedeniyle kalp ve damarlar üzerindeki yük de artıyor. Hava sıcaklıklarına bağlı
olarak değişen kan basıncı, kalp krizi riskini tetikleyebiliyor. Özellikle çok sıcak havalarda serinlemek
için ani bir şekilde aşırı soğuk ortamlara geçmek de kalp damarlarında şok etkisi oluşturarak, kriz
riskine yol açabiliyor. Bu nedenle serinleme ihtiyacı duyulan sıcak havalarda ısı dengesine dikkat
edilmesi gerekiyor.
Uzm. Dr. Nuri CÖMERT
Kardiyoloji
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 26
Aşırı sıcaklar kan basıncı
seviyelerinde ani artış ya da
düşüşlerle birlikte kalp krizi
riskine yol açabilir. Sıcak havanın
kalbin yükünü artırıcı etkisi de
vardır ve bu nedenle sıcağa
kontrolsüz maruziyet kalp sağlığı
için tehlike oluşturmaktadır.
Özellikle yaz sıcaklarında
serinlemek için gerek duyulan
klimaları ortamlar, eğer ısı düzeyi
kontrol altına alınmazsa, kalp için
aynı oranda risk oluşturmaktadır.
Çünkü ani sıcak-soğuk geçişleri
şok etkisine sahiptir ve ısı
dengesinin iyi kurulması gerekir.
Klimanın derecesi 22’nin altında
olmamalı.
Özellikle Akdeniz Bölgesi gibi
hava sıcaklıklarının yüksek
seviyelerde olduğu yerlerde
klima kullanımına özellikle dikkat
edilmelidir. Sıcak bir ortamdan
bir anda klima tarafından aşırı
derecede soğutulmuş başka
bir ortama geçiş, özellikle kalp
hastaları için sakıncalı olduğu gibi
ani kalp sorunlarına da yol açabilir.
Soğuk odada klimadan gelen hava
akımının da yüksek olması, nabız
hızını artırır ve solunum yolları
ile ilgili problemler yaşanmasına
neden olabilir. Klimalı ortamda
uzun vakit geçirilecekse, ideal
ortam ısısının 22 derecenin
üzerinde ve hava akımının
hissedilmeyecek derecede olması
önemlidir. Klimalı ortam soğuk
değil serin olmalıdır.
Soğuk suya dikkat!
Sıcak havalarda kalp hastalarını
bekleyen en önemli tehlikelerden
biri de sıcak altında uzun süre
kaldıktan sonra bir anda soğuk
bir havuza ya da denize girmektir.
Çünkü soğuk su, kalp ve damar
sağlığı açısından risk oluşturarak,
kalp damarlarında büzüşme ve
kan akımını bozucu etki yapabilir.
Görünen herhangi bir kalp sorunu
olmasa bile altta yatan bir neden
varsa, sağlıklı kişilerde de kalp
sorunlarını ortaya
çıkabilir. Güneşlenirken
ve denize girerken
sıcaklığın uygun
olduğu saatler tercih
edilmeli, tıpkı klimalı
ortamlar gibi soğuk
su ile maruziyet de
ısı dengesine göre
sağlanmalıdır.
Güneşle temas 15
dakikayı geçmemeli
Kalp sağlığını korumak ve
güneşten kaliteli bir şekilde
yararlanmak için ışınlara uzun
süreyle maruz kalmak yerine 15’er
dakikalık zaman dilimlerinde
güneşlenme, gölgede ya da
şemsiye altında vakit geçirme,
güneşin zararlı ışınlarının dik
gelmediği saatleri tercih etme gibi
kullara özen gösterilmelidir.
Yüzme, çok sağlıklı bir egzersiz
olsa da havanın çok sıcak olduğu
saatlerde sakıncalı olacağından,
sabah ya da akşamüzeri
saatlerinde tercih edilmesi gerekir.
Yazın kalp sağlığınız için…
• Gün içinde özellikle öğle ve
öğleden sonra saat 15.00’e
kadar olan sürede açık havada
bulunmamaya çalışın.
• Gününüzü açık havada
geçirecekseniz mutlaka yeterli
miktarda su içmeye dikkat
edin.
• Yorucu fizik aktivitelerden
kaçının.
• Aşırı sıcak veya soğuk
ortamlarda bulunmamaya, ani
ısı geçişleri yapmamaya özen
gösterin.
• Sıcaktan korunmak ve sıvı
kaybını azaltmak için pamuklu,
açık renkli giysiler giyin, şapka
ve gözlük kullanın.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 27
ELLERİMİZİ NE ZAMAN YIKAMALIYIZ?
Burun temizliğinden
sonra
Öksürdükten ve
hapşırdıktan sonra
Çöplere ve bozulmuş
gıdalara dokunduktan
sonra
Yemek hazırlamadan
önce ve hazırladıktan
sonra
Yemek yemeden önce
ve yedikten sonra
Tuvalete girmeden
önce ve tuvaletten
çıktıktan sonra
Diş, ağız, yüz, göz
temizliğinden önce
Pişmemiş gıdalara
temas ettikten sonra
Toplu taşıma araçlarını
kullandıktan sonra
Hayvanlarla temas
ettikten sonra
Eller görünür şekilde
kirlendiğinde
Dışarıdan eve
girdiğimizde
ELLERİMİZİ NASIL YIKAMALIYIZ?
1 El yıkama öncesinde,
ellerdeki yüzük-saat gibi
aksesuarlar çıkarılır.
2 Akmakta olan su
altında eller ıslatılır.
4 Eller su altında iyice durulanır.
5 Eller bileklerden başlayarak
kâğıt havlu ile kurulanır.
6 Aynı kâğıt havlu ile musluk
kapatılır.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 28
3 Bilekler, avuç içi, ellerin
sırt ve parmak araları ile
tırnakların kenar ve uçları
sabun ile köpürtülerek
en az 20 saniye süreyle
kuvvetlice ovuşturulur.
Salgın Sürecinde El
Hijyeni
Son günlerde tüm dünya olarak; Yeni Koronavirüs Hastalığı “COVID-19” salgını ile
yoğun bir şekilde mücadele etmekteyiz. Bu kapsamda el hijyeni ile hastalıktan korunabileceğimizi
biliyoruz. Bu nedenle sık sık ellerimizi yıkıyoruz. El yıkama bizi hastalıklardan
korur bu doğru ancak bu el yıkama rutinin çok üzerine çıkıp takıntılı bir hale
dönüşmemelidir.
Uzm. Dr Emine Sümeyye ÜNAL
Dermatoloji Uzmanı
Ellerimizi sık sık yıkayalım evet
bu bizi Koronavirüs dahil bir çok
hastalıktan korur ama mümkünse
kokusuz renksiz katı sabunlar ile
yıkamaya çalışalım. Sıvı sabunlara,
sıvılaştırılma aşamasında kimyasal
eklentiler olduğu için ellerinizdeki
tahrişi arttırabilir. Daha önce
kullandığınız ve elinizi tahriş
etmeyen bir sıvı sabununuz varsa
o ürün ile elinizi yıkamaya devam
edebilirsiniz.
Eğer sağlık çalışanı değilseniz,
sık sık el dezenfektanı
kullanmanız yararsızdır.
Eve girince ve de hasta biri
ile temas riskiniz olduysa
kullanmanız yeterlidir.
Günlük hayatta katı sabun
ile doğru yıkamanız yeterli
olacaktır.
Kolonya Kullanımı
Kolonya, içerdiği etil
alkol nedeniyle virüsleri
yok edebilir. Ancak çok
sık kullanıldığı takdirde
derimizin PH değerini
bozarak eldeki tahrişi de
arttırabilir. Kullanım sıklığına
dikkat etmek el sağlığınız
açısından önemlidir.
Eldiven Kullanımı
Eldiven giymek günlük hayatta
pek de önerilmez. Ancak ev
işlerinizde ellerinizi korumalı,
elinize direkt ev kimyasalları
değdirmemelisiniz. Market
alışverişlerinde insanların
eldiven ile dolaştıklarını hepimiz
görmekteyiz. Petrokimyasallardan
üretilen eldivenlerin, ellerinize
kısa süreli temasında sakınca
yoktur. Özellikle Koronavirüs
salgının olduğu bu günlerde;
marketler ve toplu taşıma araçları
gibi insanların yoğun bir şekilde
yüzeylere temasının olduğu
yerlerde korunmak amaçlı kısa
süreliğine kullanılabilir. Ancak
eldivenler saatlerce ellerinizde
kalırsa, terleme etkisiyle ellerinizi
tahriş edebilir ve bir süre sonra
mikroplardan korunma özelliğini
de yitirebilir. Ayrıca lateks ve
veya petrokimyasallara alerjisi
olanlar da eldiven kullanımından
mümkünse uzak durmalıdır.
Ellerimizin Sağlığını Nasıl
Korumalıyız?
Ellerimizi sık sık nemlendirmeliyiz.
Bunun için evinizdeki herhangi
bir marka nemlendiriciyi
kullanabilirsiniz. Ellerimizi
nemlendirmemiz deri bariyerini
onarmaya da yarar sağlayacaktır.
Saf vazelin hem ucuz hem de
yan etkisi az olması nedeniyle
kullanılabilir. PH değeri 5,5
olan sabunlarla ellerimizi
yıkamalı ve her yıkamadan sonra
nemlendirmeliyiz.
Bu süreçte beslenmemize
dikkat etmek de son derece
önemlidir. Öğünlerimizde,
yeşil yapraklı sebzeler ve
zeytinyağı gibi E vitamininden
zengin besinlere yer verebilir
ve günde en az 1,5-2 litre su
içebilirsek deri sağlığımızı
koruyabiliriz.
Egzama ve El Yıkama
Elinizde daha önce tespit
edilmiş bir “el egzaması” varsa
çok daha dikkatli olmalısınız. Bu
durumda doktorunuza danışarak
kısa süre ile “kortikosteroid
kremler” uygulayabilirsiniz.
Uygulama süresi 10 – 15 gün gibi
kısa tutulmalıdır. Yan etkilerin
gelişmemesi için ince bir örtü
şeklinde uygulama yapmak daha
faydalı olacaktır.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 29
Gün içinde ekstra tuz
tüketiminiz yarım çay
kaşığını geçmesin
Tuz, vücutta sıvı dengesinin korunması, hücrelerin sağlıklı olarak çalışabilmesi, sinir ve kas fonksiyonlarının
sağlanması ve tansiyonun dengelenmesinde önemli rol oynuyor. Bütün bu faydalarına rağmen gereğinden
fazla miktarlarda tuz tüketmek kalp ve damar hastalıklarından böbrek yetmezliğine kadar birçok hastalığa
neden olabiliyor. Türkiye’de tuz tüketimi dünya ortalamasının çok üzerinde yer alıyor.
Uzm. Dr. Haluk MUMCUOĞLU
İç Hastalıkları
Tuz, sodyum ve klorür
bileşenlerinden oluşmaktadır.
Tuzun yaklaşık % 40’ı sodyumdur.
Yetişkin bir insanın günlük olarak
alması gereken tuz miktarı
ortalama olarak 5 gramın altında
olmalıdır. Sodyum tüketiminin
de yaklaşık 2 gramın altında
olması gerekmektedir. Dünyada
ortalama tuz tüketimi 9 ile
12 gram arasındadır. Türkiye
de ise ortalama tüketim 17-
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 30
18 gram civarındadır. Bu oran
Dünya Sağlık örgütü önerisinin
ve dünya ortalamasının çok
üzerindedir. Son yıllarda
toplumun bilinçlenmesiyle tuz
kullanımı biraz azalmış olduğu
gözlemlenmektedir ancak bu
tüketim miktarının da halen
yüksek olduğu bir gerçektir.
Tuz içeren gıdalar ölçülü
tüketilmeli
Yüksek tansiyon, kalp, böbrek
yetmezliği hastalarının ve tiroid
problemi yaşayan kişilerin tuz
tüketimi konusunda çok daha
dikkatli olması gerekmektedir.
Normalde tüketilen işlenmiş
gıdaların içinde belirli miktarda
tuz zaten bulunmaktadır. Tuz
içeren besinler arasına peynir,
zeytin, ekmek, turşu, salça,
soda, ketçap, hardal, soya sosu,
konserveler, ,salam sosis, sucuk
ve pastırma gibi işlenmiş etler,
tuzlu kuruyemişler, krakerler ve
cipsler bulunmaktadır. Bir kişi
gün içinde tükettiği hiçbir besine
tuz eklemese bile ortalama
3-3,5 gram kadar tuz almaktadır.
Bu nedenle ekstra tuz tüketimi
gün içinde yarım çay kaşığını
geçmemelidir.
Peynir ve zeytin yüksek oranda tuz
içeriyor
Peynir veya zeytin normalde tuz
içeriği yüksek gıdalardır. Suyun
içerisinde bekletmek tuz oranlarını
düşürmez, sadece tuzu seyrelterek
tuz hissiyatını azaltabilir ama
toplam tuz oranında büyük bir
değişime yol açmamaktadır. Bu
yüzden tuzsuz peynir, zeytin ve
ekmek tüketilmesi gerekmektedir.
Turşu ve şalgam suyu gibi bol
miktarda tuz içeren besinlerden
mutlaka uzak durulmalıdır.
İyot tiroit hormonlarının üretimi
için önemlidir
Tuz tercihinin kişinin tiroidiyle
ilgili bir sorunu yoksa mutlaka
iyotlu tuzdan yana yapılması
gerekmektedir. 1 gram tuzun
içinde de yaklaşık 70
mikrogram iyot bulunmaktadır.
İyot özelikle büyüme ve
gelişme çağındaki çocuklarda
ve tiroit hormonlarının
düzgün salgılanmasında çok
önemlidir. Sağlıklı bir insanın
günlük iyot ihtiyacı 150 mikro
gramdır. Gebelerde bu ihtiyaç
200-250 mikrograma kadar
çıkmaktadır. İyotlu tuzdan fayda
sağlamak için tuz yemeklere
pişirme işlemi sona erdikten
sonra eklenmelidir. Tabağa
konduğunda da eklenebilir
böylece tuzun içindeki iyottan
daha sağlıklı bir şekilde
yararlanılabilir.
Aşırı tuz tüketimi kalp ve damar
hastalıklarına neden oluyor
Aşırı tuz tüketimi en az sigara
kadar toplum sağlığına
zararlıdır. Tuz, damar içindeki
sıvı miktarını artırarak ödeme
yol açmaktadır. Çok tuz tüketimi
tansiyonu yükselterek yüksek
tansiyona neden olmaktadır.
Koroner arter yani kalp ve
damar hastalıklarına yakalanma
riskini, buna bağlı olarak
kalp krizi, inme ve felç riskini
artırmaktadır. Mide kanseri
ve osteoporoz ihtimallerini
yükseltir. Yine fazla tuz tüketimi
insülin direncine yol açarak
obeziyete, gebelerde ise
gebelik zehirlenmesine neden
olabilmektedir. Kullanılan
tuz tüketimini azaltmak bu
hastalıklara yakalanma riskini
düşürmektedir. Kullanılan
tuz miktarının yavaşça
azaltılmasıyla az tuzlu yeme
alışkanlığı edinilebilmektedir.
Yetişkinlerin ve özellikle
çocukların yemeklere tuz
eklemesini önlemek amacıyla
sofralardan tuzlukların
kaldırılmasında fayda vardır.
Gün içinde tüketilen hazır
gıdalarda belli bir miktar tuz
bulunduğu için ekstra tuz
tüketimi sınırlandırılmalıdır.
Yine hazır gıdalar tüketilirken
daha az tuz içerenler tercih
edilmelidir.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 31
POLEN
Arı ürünlerinden bir diğer mucize besin kaynağı da polendir. Polen çiçekli bitkilerde
çiçeklerin erkek organlarının üst kısmında bulunan anterlerin içindeki polen kesecikleri
içerisinde yer alan, çiçeklerin erkek organlarınca üretilip dişi organın döllenmesini
sağlayan bitkilerin erkek cinsiyet hücreleridir.
Dr. Gökhan AYDOĞDU
Akupunktur ve Apiterapi uzmanı
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 32
Eski Mısırlılar poleni “hayat
veren bir toz” olarak tanımlarlar.
Polen tanecikleri, arıların
varlıklarını sürdürebilmeleri için
en önemli protein kaynağıdır.
Arılar polen toplarken,
çiçeklerdeki polen taneciklerini
nektardan ilave ettikleri şekerler
ile bir arada tutarak paketlerler.
Bu paketleri petek içerisine
yerleştirirler ve üzerini bal ile
kaplarlar.
Kimyasal kompozisyonu türe
göre değişmekle birlikte
polen, protein, vitamin, mineral
maddeler ve enzimler yönünden
oldukça zengin bir besindir.
Polen yaklaşık olarak %20
-40 protein, %10 su, %10-55
karbonhidratlar,%3-4 kül ve
flavonoidler, karotenoidler,
mineraller, vitaminler, (E, C
vitaminleri ve B
vitamin kompleksi),
nükleik asit ve
nükleositler, serbest
aminoasitler,
enzimler ve büyütme
faktörlerinden
meydana
gelmektedir.
Karbonhidratlar
Polen, karbonhidrat
açısından oldukça
zengin bir üründür.
Şeker içeriği
%15-50 arasında
değişmektedir. Şeker
olarak en çok, diğer
arı ürünlerinde de
olduğu gibi glikoz,
fruktoz, ve sakkaroz
bulunmaktadır. Ayrıca
%18’e varan bir nişasta içeriği
bulunmaktadır.
Proteinler
Protein bakımından en zengin
arı ürünü polendir. Polenin
içeriğinde %7.5-35 oranında
protein bulunmaktadır. Bazı
tarımsal ürünlerde besin değeri
bakımından karşılaştırıldığı bir
çalışmada polenin domates,
kabak, fasulye, elma, ekmek
ve ete göre daha çok protein
içerdiği tespit edilmiştir. Polenin
yapısında bulunan başlıca
aminoasitler arginin, histidin,
isolösin, lösin, lisin, metionin,
fenilalanin, treonin, triptofan,
glutamin, sistin ve valindir.
Polen %5 lipit içeriğiyle
propolisi izlemektedir. Polen
içeriğinde çeşitli yağ asitleri
farklı oranlarda bulunmaktadır.
Toplam lipit miktarının
%3’ünü serbest yağ asitleri
oluşturmaktadır.
Mineraller
Bileşimi bitkisel kaynaklara
ve üretildiği yönteme göre
değişiklik gösteren polendeki
minerallerin temeli potasyum,
kalsiyum, magnezyum, fosfordan
oluşur. İz olarak çimko, bakır
ve nikel gibi mineraller
bulunmaktadır.
Vitaminler
Polen suda ve yağda çözünen
vitaminlerin hemen hemen
hepsini içerir. Özellikle niasin
(Vitamin B3) yönünden
zengindirler. Polenin yapısında
bulunan diğer vitaminler;
Tiamin, (Vitamin B1), Riboflavin
(Vitamin B2), Pridoksin (Vitamin
B6), Pantotanik asit (Vitamin
B5), Biotin (Vitamin H), Folik
asit (Vitamin B 9), Askorbik asit
(Vitamin C), Karoten (A Vitamini)
ve E vitaminidir.
Polifoneller ve Flavonoidler
Polen de polifenolik bileşikler ve
flavonoidler açısından zengindir.
Bileşiminde gallik asit, vanilik
asit, parahidroksibenzoik asit
ve fenolik asit gibi pelifonolik
asitler ve kuarsetin, kamferol,
galangin, fisetin, pinosembrin,
naringin, hesperitin, apigenin,
akasetin, krisin ve leteolin gibi
flavonoidler bulunur.
Polen in Antimikrobiyal,
Antioksidan etkilerinin yanı sıra
besleyici yanı çok önemlidir.
Yapılan bir çalışmada ticari
antibiyotiklere karşı direnç
geliştiren bakterilerin sayısı
arttıkça arı poleninin yeni
bir antimikrobiyal ajan
olarak potansiyel bir kaynak
olabileceğinin altı çizilmiştir.
Oksidatif stres kanser, bağışıklık
sistemi hastalıkları, yaşlanma,
katarakt, eklem romatizması,
kardiyovasküler ve sinir sistemi
rahatsızlıkları gibi bir çok
rahatsızlığın ilerlemesinde
rol oynamaktadır. Antioksidan
molekül ise diğer moleküllerin
oksidasyonunu yavaşlatma ve
önleyebilme yeteneğine sahiptir
ve böylece yukarıda sayılan
hastalıkların var olmasını
engelleyebilmektedir.
Polen besleyici değeri nedeniyle
insan beslenmesinde önemli
bir etkiye sahiptir. Arı poleni
sağlığın korunması için gerekli
olan karbonhidrat, lipit, yağ,
vitamini kül ve mineral gibi
yapı taşlarını ve koruyucu ajan
olarak bilinen flavonoidleri
içerir. Morais ve diğerleri
(2011), arı poleninin fenolikler
gibi sağlık bileşenlerini
bulundurması açısından iyi bir
kaynak olduğunu ifade etmiş
olup arı poleninin, serbest
radikallerin dahil olduğu
hastalıkların önlenmesinde
kullanılabileceğini
belirtmişlerdir.
Çeşitli hastalıklara karşı etkiler
Arı poleninin menopoz
belirtilerini ve menopoz sonrası
kemik erimesini yavaşlattığı
veya önlediği; kadınlarda
göğüs kanseri tedavisinde
veya önleyici olarak
kullanılabildiği
belirtilmiştir.
Haro ve diğerleri
(2000) tarafından
yapılan araştırmada
anemi hastaları için
polen ve propolisin
olumlu etkileri
araştırılmıştır. Bu
iki doğal ürünün
demir, kalsiyum,
fosfor ve magnezyumun
emilimine olan etkileri bir
kontrol grubu varlığında, anemi
hastası sıçanlar üzerinde
denenmiştir. Bu ürünlerin
kilo artışı için olumlu etkileri
olduğu görülmüş; demirin
emilimine pozitif katkı yaptığı
tespit edilmiştir. Ayrıca, anemi
hastalığının iyileştirilmesi
sırasında hemoglobin
yenilenmesinde de etkisi olduğu
görülmüştür.
Yapılan bir çalışmada arı poleni
(Cistus ladaniferus) özütünün
kemik metabolizması ürerine
yapıcı etkileri olduğu ortaya
çıkarılmıştır. Bu çalışmada,
arı poleni özütünün kemik
kalsiyum içeriğine ve kemik
hücresi oluşumuna olan katkıları
incelenmiştir. Çalışmanın
sonucunda arı poleninin suda
çözülebilir özütünün kemik
bileşenleri için yapıcı etkileri
olduğu ifade edilmiştir. Polen
özütlerinin kemik oluşumuna
pozitif etkiler yaptığı ve kemik
erimesine karşı inhibe edici
etki gösterdiği gözlenmiştir.
Kemikteki kalsiyum miktarının
artışında da polen özütlerinin
etkisi büyüktür.
Tıbbın babası olarak bilinen
Hipokrat arı poleninin iyileştirici
niteliklerine güvenmiş ve
hastalarına sıklıkla reçete ederdi.
Arı poleni ikinci Dünya
Savaşı'ndan sonra daha geniş
ölçekte insan beslenmesi için
kullanılmaya başlandı.
Arı poleni fonksiyonel bir gıda
olarak tanımlanır. Şu anda bazı
ülkeler ulusal standartlara
sahip olsa da, kompozisyon
gerekliliklerini tanımlayan
uluslararası bir polen standardı
bulunmamaktadır.
Polen uygun koşullarda
kovanlardan alınarak derin
dondurucuda saklanır. 2 gün
boyunca derin dondurucuda
içinde bulunan diğer zararlı
böcekler ve mikroorganizmalar
etkisiz hale gelecektir.
Kullanacağınız miktar kadar
çıkartıp buzdolabında
muhafaza edebilirsiniz. Taze
polen , işlenmiş ve kurutulmuş
polene göre çok daha
besleyicidir. Poleni saf olarak
tüketebileceğiniz gibi, meyve
suyuna ve diğer içeceklere
karıştırarak ta tüketebilirsiniz.
Kaynaklar;
Arı ürünleri ve sağlığımız
Bogdanov S. Pollen: Production,
Nutrition and health: A Review.
Bee product Science, www.beehexagon.net
Le Blanca B, Davis O, Boue S, De
Lucca A, Deebya T, Antioxidant
Activity of Sonoran Desert Bee
Pollen. Food chem 2009
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 33
Çocuklarda
Obeziteye Karşı
‘543210’ Kuralı
Çocukluk ve ergenlik çağında obezite, insidansı ve prevalansı tüm dünyada giderek
artmakta olan önemli bir halk sağlığı sorunu. Ancak bu sorunun temelinde genetik
miras ve ebeveynlerin hataları yatıyor. Aile içindeki beslenme alışkanlıkları, hareketsiz
yaşam çocukları obeziteyle birlikte kalp sorunlarına, diyabete ve kansere götürüyor.
Ergenlik döneminin bitmesiyle birlikte obezite için cerrahi seçenekler ön plana çıkıyor.
Doç. Dr. Murat ÇAĞ
Obezite ve Diyabet Cerrahisi Uzmanı
Çocukluk çağı obezitesi erişkin
obezitesi olarak devam etmekle
beraber, ileriki yaşamlarında
çocukların pek çok hastalığa
yakalanmasına sebep olmaktadır.
Çocukluk döneminde görülen
obezite önlenebilir olması
nedeniyle dikkat edilmesi gereken
bir sağlık problemidir. Çocukların
obezite salgınına yakalanmaması
için anne ve babanın genetik
yapısı; bu genetik bozukluğu
çocuklarına geçirip geçirmedikleri
çok önemlidir. Çocukların
obezite sorununu yaşamaması
ebeveynlerin beslenme
alışkanlıkları ve yaşam tarzlarına
bağlıdır.
Hamilelik dönemi çocuk obezitesi
açısından kritik
Hamilelik döneminde annenin
gereğinden fazla kilo alması
çocuğunun da ileride diyabet
olma riskini 4 kat artırmaktadır.
Bu nedenle gebelikte gereğinden
fazla kilo alan annelerin şeker
hastalığı tanı testi yaptırmaları
önemlidir. Bu testin yapılmaması
durumunda doğacak çocuğun
diyabetik olma olasılığı kaçınılmaz
olabilir. Annelerin hamile
kalmadan önceki beslenme
süreci bebeklerin tüm hayatını
etkilemektedir. Sağlıklı beslenen
annelerin ürettiği 'anne sütü'
bebeğin obez olup olmayacağını,
enfeksiyona maruz kalıp
kalmayacağını, fiziksel ve beyinsel
gelişimini belirlemektedir.
Anne sütünün önemi
Bebeklerin doğumdan hemen
sonra anne sütüne ihtiyacı
vardır ve anne sütü bir bebek
için yeterlidir. Annelerin,
emzirme sürecinde çocuklarının
verdiği sinyalleri iyi dinlemesi
gerekmektedir. Bebekler,
karınlarının doyduğunu, ağızları ile
söylemese bile rahat uyumalarıyla,
mutluluğuyla söylemektedir.
Bebekler acıktığını belli etmiyorsa
gereğinden fazla beslemeye gerek
yoktur. Eski dönemlerde erişkin
yaşlardaki diyabet hastalığının
sebebinin erişkin dönemde
yapılan beslenme hatalarından
kaynaklandığı sanılmaktaydı. Oysa
çocukluk ve yetişkinlik zamanında
diyabetin ve bununla bağlantılı
olarak gelen obezitenin sebebi
bebeklik döneminde gereğinden
fazla beslenilmesidir. 5 yaşına
kadar yüksek kilolu olmak
çocukların değil, ebeveynlerin
yaptığı beslenme hatalarından
kaynaklanmaktadır.
Fazla kilo varsa dikkat
Günümüz koşullarında annelerin
çalışma hayatına erken dönmesi
nedeniyle bebekler anne sütünü
daha az oranda almaktadır. Aileler
çalıştıkları süre içerisinde yeni
doğan çocuklarını anneanne
ya da babaannelerine emanet
etmektedir. Bazı ailelerde
‘gürbüz çocuk sağlıklıdır’ algısı
hakim olduğu için anneanne
ve babaanneler, ek besine yeni
geçen bebekleri gereğinden fazla
beslemektedir. Eğer çocukların
kolları ‘boğum boğum’sa, ‘karnı
yastık’ gibiyse buna dikkat
etmek gerekmektedir. Çünkü bu,
ileride yaşanacak kalp krizine,
tip 2 diyabete ve kansere zemin
hazırlayabilmektedir. Çocukların
ilerdeki yıllarda yaşayacağı
rahatsızlıkların zemini 7 yaşa
kadar hazırlanmaktadır. Bir çocuk
7 yaşına kadar 120 persentilin
veya 40 Vücut Kitle İndeksi'nin
üzerindeyse, tip 2 diyabet olma
olasılığı normal çocuklara göre
5 kat; kalp krizi geçirme olasılığı
ise 3 kat fazladır. Ne yazık ki anne
ve babaların yaptığı hataların
bedelini çocuklar ileride hasta
olarak ödemektedir.
Çocuklarda beslenme kuralı
Çocukluk çağında beslenme
obezitenin önlenmesi açısından
çok önemlidir. 5 yaş ve sonrasında
çocuklarda “543210 kuralı”nı
uygulamak gerekir. Bu kural
günde en az 5 tür sebze- meyve,
en az 4 tür süt ile süt ürünü,
en az 3 bardak su, en az 2 saat
hareket, 1 saatten fazla televizyon
izlememek, 0 şekerli ve gazlı
içecek anlamına gelmektedir.
Ancak bu kurala ebeveynler de
uymalıdır. Bir anne baba normal
kilosunda değilse, çocuğun
da normal kilosunda olması
beklenmemelidir.
Obezite psikolojiyi de olumsuz
etkiliyor
ABD’de en çok karşılaşılan intihar
vakaları şişman çocukların
arkadaşları tarafından dışlanması
sebebiyle gerçekleşmektedir.
Ergenlik döneminde fazla kilolu ya
da obez olmak çocukların sadece
fiziksel olarak değil, psikolojik
olarak da sağlıksız olmaya iter.
Özellikle ergenlik dönemlerinde
akran zorbalığı, akranlar tarafından
dışlanmak fiziksel yapının farklı
olmasından kaynaklanır. Ve şişman
bir çocuk asla mutlu olmamaktadır.
Bu nedenle son yıllarda özellikle
13 ile 16 yaş grubunda obezite
cerrahisi geçiren çocuk sayısı
hem dünyada hem Türkiye’de
artmaktadır.
Küçüklerin obezite tedavisine
uyumu daha kolay
13-16 yaş arasında geçirilen
obezite cerrahisinin
yetişkinlerinkinden farkı yoktur.
Bu yaş grubunun cerrahiye ve
sonrasında gelecek beslenme
alışkanlığına uyum sağlamaları
daha kolay olmaktadır. Önemli
olan obezite cerrahının bu yaş
grubuna obezitenin geleceğini
etkileyecek bir hastalık olduğunu,
bu hastalığın tedavi yöntemini
doğru biçimde anlatmaktır. Bu
gruptaki çocuklar obezite cerrahisi
öncesi ve sonrasında psikolojik
açıdan da değerlendirilmelidir.
Sofraya çocuklarla oturun
Çocukları obeziteden korumak için
ebeveynlerin davranış biçimleri
çok önemlidir. Çocukların takım
sporu yapması ki sosyallik de
en az fizik kadar önemlidir,
gerekmektedir. Ebeveynler,
çocuklarını hareketsiz bir
yaşamdan uzak tutmalıdır. Anne,
baba ve çocuklar aynı masada
yemek yemelidir.
Yemek sofraları,
sohbet sofraları
olmalıdır. Yemek
sofrasında sadece
yemek yenmemeli;
sohbet de
edilmelidir. Kilolu
anne ve babalar
bazen çocuklarına
“Fazla” yeme
demektedir ki, bu
davranış biçimi
yanlıştır. Çocuklar,
anne ve babaların
küçük modelidir.
Ayaklarımda nasır oluşumunu engellemek için
ne yapabilirim?
Nasırdan korunmak için çok yüksek olmayan ve geniş
burunlu ayakkabılar tercih etmek, düzenli olarak ayak
bakım kremlerini uygulamak, kemik çıkıntısı olan alanlara
destekleyici malzemeler kullanmak faydalı olmaktadır.
Tedavide lokal olarak uygulanan nasırı eritici etkisi olan
ilaçlar ya da “kriyoterapi” denilen
SORU | CEVAP
Çok zayıfım. Kilo almak ama aynı zamanda
sağlığımı da korumak istiyorum. Ne
yapabilirim?
Sağlıklı kilo alabilmek için günün en önemli öğünü olan
kahvaltı muhakkak yapılmalıdır. Kilo almak isteyenler
kesinlikle öğün atlamamalıdır. Düzenli ve kaliteli beslenme
olmazsa kilo alımı gerçekleşmez.
Kas dokusunun artırılması için protein ve karbonhidrat
alımına dikkat etmek gerekir.
Şeker hastasıyım ve insülin kullanıyorum. İnsülinin
bağımlılık yaptığı doğru mudur?
İnsülin ilaç değil, hormondur. Çoğunlukla insülin üretilemediği
için diyabet ortaya çıkar. Bu nedenle kullanılması bağımlılık
yapmaz. Aslında toplumda `İnsüline başlandığında
bırakılamaz` gibi bir düşünce var. Bu düşünce yanlıştır. İnsülin
kullanımının zorunluluğu, hapların artık yetersiz hale geldiği
durumlarda vardır.
Hamilelik döneminde mide bulantısından korunmak
için ne yapabilirim?
Rahatsız eden kokulardan uzak durulmalı, az ve sık öğünler
tüketilmelidir. Sabah saatlerinde kuru gıda alınmalı, bulantıyı
uyaran yiyecekler bir dönem tüketilmemelidir. Mide yanma
ve ekşimelerinin yoğun olduğu dönemlerde ise soda ve soğuk
içecekler tüketilmelidir. Doktorun uygun gördüğü dozda
B6 vitamini, bulantı önleyici ve mide asidini azaltıcı ilaç kullanılabilir.
Lazer epilasyon kalıcı sonuç verir mi? Vücudun
hangi bölgelerine uygulanır?
Lazer epilasyon büyük oranda kalıcıdır. Dört-altı seans
sonrasında tüylerde % 70-90 oranında azalma olur. Tüyler
daha ince ve açık renkli hale gelir. Bu azalma yıllarca
sürecektir. Tüm vücut bölgeleri lazer ile tedavi edilebilir.
Kadınlarda en çok üst dudak, çene, bikini bölgesi kol, bacak ve
koltukaltı bölgelerine; erkeklerde ise sırt, omuz, göğüs
bölgesi ve sakal bölgesine uygulanır.
SORU | CEVAP
Çocuğum astım hastası ve bu yüzden spor
yapmasına müsaade etmiyorum. Doğru mu
yapıyorum?
Astımlı çocuklara doğru teşhis konulduktan sonra başarılı
bir tedavi ile normal çocuklardan hiçbir farkı kalmaz. Spor
yapmalarında sakınca olmadığı gibi sporun faydası da
vardır. Sadece nasıl spor yapmaları ve ne tür önlem almaları
gerektiğini bilmelidirler. Astımlı çocukları terleyince kötü
olur diye evlere hapsetmemek gerekir.
Kabızlık problemi yaşıyorum. Midemde hep
yanma ve bulantı hissediyorum. Ne yapmalıyım?
Kabızlık oldukça sık görülen ve tedavi edilmezse ciddi fiziksel,
psikolojik ve sosyal sıkıntılara neden olan bir durumdur. Birçok
nedeni vardır. Öncelikle nedenin ne olduğu araştırılmalı ve
ortaya çıkarılmalıdır. Neden ortaya çıkarıldıktan sonra ancak
doğru tedavi yapılabilir. Bilinçsizce alınan ilaçlar durumu
daha da kötü hale getirebilir
Yaklaşık 1 senedir otomobile binince midem
bulanıyor. Araç tutmasının nedeni nedir?
Araç tutmaları iç kulaktaki denge organının bazı insanlarda
daha hassas olması ile ilgilidir. Büyük çoğunluğu herhangi bir
hastalığa bağlı değildir ki, bunu anlamak için muayene olmanız
gerekmektedir. Böyle ise, seyahatlere çıkmadan önce
ilaç kullanmak doğru olur. Bir de posturografi denilen bir aletle
rehabilitasyon uygulanabilir.
Panik atak kontrolü
için 10 altın kural
Panik atak veya panik bozukluk, toplumda son yıllarda sıkça görülüyor. Kişinin
beklemediği bir anda ve hiçbir sıkıntısı yokken ortaya çıkabilen bu sorun; göğüste
bir ağrı ya da baş dönmesi ile kendini gösteriyor. Şikayetler; çarpıntı, titreme,
terleme, sıcak basması, bulantı ve kolda uyuşma ile devam ediyor. Hasta ne zaman
atak geçireceğini bilmediği için sosyal yaşantısını sürekli bir kaygı ve endişe içinde
geçiriyor.
Uzm. Dr. Zafer OKA
Psikiyatri
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 38
Kişi, günlük yaşamında, görünürde
herhangi bir tehlike yokken bir
anda; kalp çarpıntısı, göğüste
huzursuzluk, nefes alamama ve
soluğu yetmiyormuş hissi, kaslarda
gerginlik, ateş basması, soğuk
terleme, titreme, baş dönmesi,
mide bulantısı, kontrolünü
kaybetme ve fenalaşma hissi
yaşayabilir. Her an bir şey
olacakmış gibi ortaya çıkan bu çok
yoğun korku ve kaygı hali; kalp
krizi, felç, boğulma, çıldırma ve
ölümün habercisi gibi algılanabilir.
Birçok bedensel belirti ile
birlikte yoğun korku ve kaygının
yaşandığı bu durum, “panik atak”
olarak adlandırılmaktadır. Panik
atak, bedende var olan koruyucu
sistemin bilinçli ya da bilinç
dışı bir tetikleyici ile harekete
geçmesidir.
Panik bozukluk tedavi gerektirir
Her insan yaşamının bir
döneminde panik atak geçirebilir.
Ancak bu durum tekrarladığı,
sıklıkla ortaya çıktığı ve panik atak
korkusu ile kişinin günlük yaşam
alışkanlıklarından vazgeçmek
zorunda kaldığı durumlarda “panik
bozukluk” halini alır. Kişi atak
yaşamamak için hayat şeklini
ve işlevselliğini değiştirmek
zorunda kalabilir. Panik bozukluk
psikiyatrik tedavi gerektiren
bir durumdur. Bu gruptaki
hastalar; şeker düşmesi atakları,
tiroit hormonu fazlalığı başta
olmak üzere hormonal hastalıklar,
mitral kapak sarkması ve diğer
kalp hastalıkları ile akciğer ya da
nörolojik rahatsızlıklar açısından
değerlendirilir. Bir neden
bulunamadığında da psikiyatriye
yönlendirilir.
Olumlu gelişmelerden sonra da
oluşabilir
Panik atak; ani kayıplar, kazalar,
boşanmalar gibi stresli dönemler
ile terfi alma, evlenme, bebek
sahibi olma gibi yaşamı
olumlu yönde etkileyen hayat
değişikliklerinden sonra da
tetiklenebilir. Eğer tekrarlayan
panik atak yaşanıyor ve
tekrarlanacağı endişesiyle
yoğun bir beklenti kaygısı
içine giriliyorsa, hayatın
işleyişi bozulmaya başlamışsa
ve yaşanılanlar bedensel
değişiklikler ile açıklanamıyorsa,
bir uzmana başvurulmalıdır.
Panik atak sorununa karşı
alınabilecek önlemler…
• Panik atağın bir zihin durumu
olduğunu idrak edin
• Yalnız olmadığınızı kendinize
hatırlatın
• Panik atak geçiren başka
kişiler ile tanışın
• Panik atak geçirdiğiniz
yerlerden kaçmayın
• Atak sırasında gözlerinizi
kapatmak yerine bir yere
odaklanın
• Nefes hızınızı düşürmeye
çalışın
• Spor yapın
• Uyku düzeninize dikkat edin
• Düzenli bir beslenme
programı uygulayın
• Yarını düşünmeden, gününüzü
en iyi şekilde yaşamaya
odaklanın
• Sorunun nedenine göre tedavi
planlanır
Panik atak krizlerini tetikleyici
ruhsal ve fiziksel durumlar, sigara,
madde ve alkol bağımlılığı gibi
sorunlar göz önüne alınarak kişi
için en uygun ilaç tedavisi ve
terapi yöntem belirlenmektedir.
Tedavi, panik bozukluğun nedenini
kişi ile birlikte ortaya çıkarır ve
hastanın eski sosyal yaşantısına
kavuşması için ona destek olur.
Platform-Sağlık | 15. Sayı 2020 | Sayfa 39