03.01.2021 Views

İstikbal Dergi Aralık 2020 Sayısı

Eskişehir İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Aralık Sayısı

Eskişehir İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Aralık Sayısı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ

DERGİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ARALIK 2020

Büyükerşen

“Projelerin

devamı gelecek”

Başkan Kurt’tan

zorda kalan

esnafa destek

Tepebaşı’ndan

engelliler için

yüz akı projeler

“İNSANLARIN

RUHUNA

HİTAP ETMEK

İSTEDİM”

YENiLENMEYE

VAKiT

BULAMADAN

YENiLiYORUZ




Bu

t6’da

uygulama

hayat

kurtaracak

KORONA TÜM

KORKULARI

GERİDE BIRAKTI

t26’da

4

t10’da

“2021’de

aydınlık makyajlar

kıvırcık saçlar

revaçta” olacak

YÜZÜGÜLLÜ

SİVRİHİSAR’A

SPORDA DA

İLKLERİ

YAŞATIYOR t34’de

“İNSANLARIN

RUHUNA

HİTAP ETMEK

İSTEDİM”

t31’de

Şehir hizmet,

onlar talimat bekler…

Siyasetle uğraşıp, makamlara

talip olanları takip ettiniz

mi hiç?

Hemen hepsi "Bu işi en iyi

ben yaparım" diye düşünür.

Her biri hemen her fırsatta..."Halkın

vekili olacağım"

der.

Neredeyse tamamı...

Gece gündüz çalışacağından

tutun da, Eskişehir için

müthiş projelerinin olduğunu

söyleyip gezer.

Ancak hiçbiri;

-"Genel başkana karşı

çıkma pahasına yanlışa yanlış

diyeceğim" demez.

-"Eskişehir söz konusu olduğunda

partimin karşısına dikilirim"

de diyemez.

GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ

PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ARALIK 2020

UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA

Sahibi : Burak TÜRKMEN

EDiTöR

Murat Taşkın

-"Ben Ankara'nın isteklerini

size kesinlikle dayatmayacağım,

aksine bu şehrin

isteklerini Ankara'ya dayatmak

için baskı yapacağım" diye bir

cümleyi hayatta kuramaz.

Hiçbirisi…

-"Ben Genel başkanın emir

eri değil, siz Eskişehirlilerin

emrinde olacağım" gibi cümleleri

asla sarf edemez…

-"Bir daha seçilme endişesiyle,

partim ve genel başkanım

ile ters düşmemek için,

seçim bölgemin menfaatini

göz ardı etmeyeceğim, ikbal

uğruna sizi satmayacağım" diyemez.

Çünkü...

Talip oldukları makama

gelebilmeleri, genel başkanlarının

iki dudağı arasındadır.

Makama gelmeleri halinde

ise, bir dönem daha seçilebilmeleri

de yine o genel başkanlara

kayıtsız şartsız sadakatten

geçer.

O yüzden, hiç birisi, bir

türlü söyleyemezler yukarıda

yazdıklarımızı.

Hiçbiri "Eskişehir'in menfaati

için gerekirse genel başkanın

karşısına dikilirim"

diyemez.

-"Eskişehir'in hakkı yendiğinde,

gerekirse partimle de

gemileri yakarım" falan gibi

cümleler de çıkmaz hiçbirinin

ağzından.

Zira…

Hemen hepsi, şehir halkının

tercihi ile değil de, genel

başkanın tercihi ile vekil olacaklarının

farkındadır.

Ve o yüzdendir ki;

O yüzden, genel başkanlarına

olduğu kadar, şehre ve şehirde

yaşayanlara karşı

kendilerini hiç bir zaman

borçlu hissetmezler.

Sonuç olarak…

Şehir halkı onlardan hizmet,

onlar ise genel başkanlarından

talimat bekler.

Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN

Gazete, Haber ve Reklam :

Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR

Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06

e-mail : haber@istikbalgazetesi. com

Baskı :

ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ

Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80

İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA

Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86

e-posta : onkamatbaa@gmail.com



Bu uygulama

hayat kurtaracak

Şiddet mağduru ve şiddete

uğrama riski olan

kadınlar, telefonlarına

indirdikleri uygulama ile

daha güvende olacak.

KADES uygulaması

sayesinde, şiddet

tehlikesi anında

tek tuşa

basmalarıyla

en yakın

polis ekibini

yanında

bulacak.

Şiddet mağduru ve şiddete

uğrama riski olan kadınlar

telefonlarına indirdikleri

uygulama ile daha güvende olacak.

KADES uygulaması sayesinde, şiddet

tehlikesi anıda tek tuşa basmalarıyla

en yakın polis ekibini yanında bulacak.

Son zamanlarda kadına yönelik

şiddetin artması üzerine İçişleri

Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü

çalışmalar başlatmıştı.

Bu çalışmaların bir sonucu olarak

“Kadın Acil Destek (KADES)”

uygulaması geliştirilmişti.

Eskişehir’de uygulamanın tanıtılması

ve yaygınlaşması amacıyla dört ayrı

noktada stantlar kuruldu.

Eskişehir Vali Yardımcısı Alper

Balcı ve Eskişehir İl Emniyet Müdürü

Engin Dinç stantlara giderek

görevlileri ziyaret etti.

6

“Farkındalık

oluşturmak istiyoruz”

Konu hakkında bilgi veren Şiddet

Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM)

Müdürü Nurten Verim Bal, KADES

uygulamasının Emniyet İçişleri’ne

bağlı Emniyet Müdürlükleri

tarafından yapılan bir hizmet

olduğunu söyledi. Sözlerine devam

eden Nurten Verim Bal, "KADES

uygulaması Emniyet İçişleri’ne bağlı

Emniyet Müdürlüğü’nün yapmış

olduğu bir hizmet. Bu stantlarda

İçişleri Bakanlığımızın talimatıyla 25

Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Uluslararası Mücadele Günü

kapsamında İl Emniyet Müdürlüğü

tarafından Eskişehir’de Doktorlar

Caddesi’nde, Hamamyolu’nda, Esnaf

Sarayı’nın ve Espark’ın önünde stantlar

kuruldu. Bu dört stantta da uygulama

hakkında farkındalık ve bilgi

verme amaçlı tanıtıcı broşürler

hazırlandı. Bu broşürlerin hepsini

Emniyetteki arkadaşlarımız

hazırladı. KADES uygulamasını

sadece şiddet mağduru ve şiddete

uğrama riski olan kadınlar

telefonlarına indirip kullanabilir”

diyerek uygulamayı tanıttı.

Acil durum butonu

Eskişehir Emniyet Müdürlüğü,

Asayiş Aile İçi Şiddetle Mücadele

Büro Amirliği’nde polis memuru ve

Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi’nde

Polis İrtibat Görevlisi olarak

mesai harcayan Songül Çolak,

uygulamanın oldukça işlevsel

olduğuna değindi. Artan kadına

şiddet vakalarının önüne

geçilmesinin önemini vurgulayan

Çolak, “Bütün kadınlar bunu

telefonlarına indirip başlarına bir

olay geldiğinde tek tuşla en yakın

polis ekibi olay yerine geliyor. Acil


durum butonu diyebiliriz. Uygulama

TC kimlik numarası ile

kullanılabiliyor ve sadece kadınlara

yönelik bir uygulamadır. Sistem

erkekleri kabul etmiyor. Tek tuşla,

şiddete uğrama ihtimali olduğu

zaman en yakın polis ekibi çok kısa

bir süre içerisinde yardıma koşuyor.

Telefonun konumunu açık

tutulduğunda en yakın ekip geliyor.

Bu, Türkiye’de bu mantıkla çalışan ilk

uygulamadır” dedi.

“Hedef bir milyon kullanıcı”

Stantları gezen ve stant

görevlileriyle sohbet eden Eskişehir

İl Emniyet Müdürü Engin Dinç,

uygulamanın bir milyona

ulaşmasının hedeflendiğini söyledi.

Çalışmalara tam destek verdiklerini

belirten Dinç, “Bir ihtiyacınız

olduğunda, destek gerektiğinde bize

ulaşmaktan çekinmeyin” sözlerinin

ardından görevlilere başarılar diledi.

7


Büyükerşen

“Projelerin

Yerel

yönetimler

ödül gecesine

Eskişehir

damgasını

vurdu

devamı gelecek”

Büyükşehir Belediyesi’nin projeleri tüm ülkede örnek alındığı kadar çoğu zaman ödüle de layık

görülüyor. Kırsal Kalkınma Planı içerisinde hayata geçirilen İpek Böcekçiliği Projesi ile kent içi ulaşım

ağına büyük kolaylıklar getiren Akıllı Durak Bilgilendirme Sistemi de Eskişehir’e ödül kazandırdı.

>>

Yerel Yönetimler Ödülleri’ne damga vuran ve

Eskişehir’e yeni bir gurur daha yaşatan Büyükşehir

Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, “Akıllı Durak Yolcu

Bilgilendirme Sistemi ve Şehrin İpek Bahçeleri projeleri ile

ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Bu

başarılar yalnızca şahsımın değil, tüm ekibimizin

başarısıdır. Ayrıca yeniliğe açık, her zaman daha iyisini

arzu eden Eskişehirliler de bizleri her zaman yeni projeler

üretme konusunda cesaretlendirmektedir.” dedi.

Belediye başkanlarını politikalar üstü bir

zeminde bir araya getiren ve dostça rekabete

teşvik eden Özel Kalem Dergisi

Yerel Yönetim Ödülleri 11. yılında sahiplerini

buldu. Çevrimiçi üzerinden gerçekleştirilen

toplantıda farklı kategorilerde ödüllerin teslim

edildiği gecede Eskişehir Büyükşehir

Belediyesi İpek Böcekçiliği Projesi ve Akıllı

Durak Yolcu Bilgilendirme Sistemi ile ödüle

layık görüldü.

Youtube üzerinden gerçekleştirilen ödül

töreni öncesi konuşan ve Özel Kalem Dergisi

Yerel Yönetimler Ödülleri hakkında bilgiler

veren Özel Kalem Dergisi Kurucusu Erengül

Bilenser, bu yarışmanın yerel yönetimlerin

oscarı olduğunu ifade etti. Bilenser yaptığı

konuşmada 11 yılda 300'e yakın belediyeye

ödüller verdiklerini ve bu ödülü en çok

kazanan belediye başkanlarının 9 kez olmak

üzere Yılmaz Büyükerşen ve Aziz Kocaoğlu

olduğunu belirtti.

8

ESKİŞEHİRLİLER EN

İYİSİNİ ARZU EDİYOR

Eskişehir Büyükşehir

Belediye Başkanı

Yılmaz Büyükerşen'in

katıldığı ödül töreninde

Başkan Büyükerşen ise

büyükşehir yasasıyla yerel yönetim modellerinin

de değişime uğradığını ifade ederek

kırsal kalkınma konusunda önemli çalışmalar

gerçekleştirdiklerini ifade etti. Büyükerşen

"Akıllı Durak Yolcu Bilgilendirme Sistemi ve

Şehrin İpek Bahçeleri projeleri ile

ödüle layık görülmekten büyük

mutluluk duyuyoruz. Bu

başarılar yalnızca şahsımın değil,

tüm ekibimizin başarısıdır.

PROJELERİN DEVAMI

GELECEK

Ayrıca yeniliğe açık, her zaman

daha iyisini arzu eden

Eskişehirliler de bizleri her

zaman yeni projeler üretme

konusunda cesaretlendirmektedir.

Hemşehrilerimizin

hayatlarını kolaylaştıran Akıllı

Durak Projemiz de çok önemli

elbette ancak benim için asıl

değerli olan kırsalda zor günler geçiren

köylümüze, üreticimize nefes olduğuna

inandığım tarımsal kalkınma projelerimiz.

Bunlardan birisi de İpek Böcekçiliği Projemizdi.

Eskişehir'de unutulmaya yüz tutmuş

ipek böcekçiliğine yeniden can verdiğimize

inanıyorum. Kırsal kalkınma konusunda

yerel yönetimler olarak gerçekten önemli

çalışmalara imza atıyoruz. Bunların

devamının geleceğinden kimsenin şüphesi

olmasın. Çünkü bu ülkenin kurtuluşu üretimden

geçiyor" dedi.


Tüm Dünya çocukları için Eskişehir Masal Şatosu’ndan yükselen ortak ses ;

“Eşit, özgür,

şiddetsiz ve

sömürüsüz

bir dünya!”

Her yıl yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilen ve çocukların hayallerini süsleyen Masal Şatosu önünde

gerçekleştirilen açıklamada konuşan Başkan Büyükerşen, “Bir çocuk şehrini sevmek ister, kendini ona ait

hissetmek, şehrinde güvende olmak, şehrin olanaklarından yararlanmak ister. Önemsendiğini bilmek, taleplerinin

ve haklarının karşılığını bulmak ister. Eskişehir, çocuklarına bunu yaşatıyor” dedi.

Yılmaz Büyükerşen

Büyükşehir Belediye Başkanı

20 Kasım, 1989 yılından bu

yana Birleşmiş Milletler

tarafından dünya

genelinde çocukların karşı

karşıya kaldıkları hak ihlallerini

gündeme taşımak amacıyla ilan

edilen ‘Dünya Çocuk Hakları

Günü’nde çocuklar için

Eskişehir’den kuvvetli bir ses

yükseldi.

Her yıl yüz binlerce kişi

tarafından ziyaret edilen ve

çocukların hayallerini süsleyen

Masal Şatosu önünde

gerçekleştirilen basın

toplantısında CHP İnsan

Haklarından Sorumlu Genel

Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili

Gülizar Biçer Karaca ve

Başkan Büyükerşen konuyla ilgili

görüşlerini dile getirdi.

ÇOCUKLAR ‘BUNLAR NEDEN

BENİM ŞEHRİMDE YOK’ DE-

MEMEMELİ

Başkan Büyükerşen yaptığı

konuşmada belediye olarak

>>

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili

Gülizar Biçer Karaca, CHP Eskişehir Milletvekilleri Jale Nur

Süllü ve Utku Çakırözer, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr.

Yılmaz Büyükerşen ve CHP İnsan Hakları Çalışma Grubu 20 Kasım

Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle basın açıklaması

gerçekleştirdi. Açıklamada, tüm çocuklar için eşit, özgür,

şiddetsiz ve sömürüsüz bir dünya için mücadeleye

devam edileceği belirtildi.

çocuk odaklı çalışmalar

hakkında bilgi verirken, “Bir

çocuk şehrini sevmek ister,

kendini ona ait hissetmek,

şehrinde güvende olmak,

şehrin olanaklarından yararlanmak

ister. Önemsendiğini

bilmek, taleplerinin ve

haklarının karşılığını bulmak

ister. Bir başka şehre gittiğinde,

"bu benim yaşadığım şehirde

neden yok" diye düşünmemek

ve "ayrıcalıklı olduğunu hissetmek"

ister. Biz Eskişehir'i

geliştirmek, daha çağdaş bir

şehir haline getirmek için yola

çıkarken, yalnızca ebeveynlerin

ya da yetişkinlerin değil, hatta

daha da öncelikli olarak,

çocukların eğitimi, gelişimleri

ve mutlulukları için çalışmamız

gerektiğini, onlar için projeler

üretmemiz gerektiğini

düşünüyor idik. Şu an önünde

bulunduğumuz Masal Şatosu,

yine Sazova Bilim Kültür ve

Sanat Parkı içinde olan, Bilim

Deney Merkezi, Uzay Evi, Sualtı

Dünyası, Hayvanat Bahçesi

çocukları ne kadar

önemsediğimizin kalıcı örnekleridir.

İstedik ki, çocuklar,

yaşadığı sokakla, mahalleyle,

okulla birlikte sosyalleşmeye

başladıklarında onlara kendilerini

geliştirmeleri için

fırsatlar sunalım. 2011

yılında Belediyemiz

bünyesinde

kurduğumuz Çocuk

Hakları Birimi ile

yerelde çocuk

haklarını

yaygınlaştırmayı, her çocuğun

öncelikli yararını düşünen

çalışma, proje ve faaliyetler

gerçekleştirmeyi hedefledik. Bu

eğitici faaliyetleri okul ve okul

öncesi eğitim çağındaki

çocuklarımızla, öğretmen ve

velilerimizle, ergenler ve

aileleriyle, özel gereksinimi

olanlarla, ceza infaz kurumundaki

hükümlüler ve

çocuklarıyla, tarım işçisi aileler

ve çocuklarıyla, denetimli

serbestlikten yararlanan

hükümlülerle – tek bir kişiyi

geride bırakmadangerçekleştirmeye

çalıştık” diyerek

çocuk odaklı belediyecilik

faaliyetleri sürdürmeye devam

edeceklerini belirtti.

ÇOCUKLAR HEPİMİZİN

SORUMLULUĞU

CHP İnsan Haklarından Sorumlu

Genel Başkan Yardımcısı

Denizli Milletvekili Gülizar Biçer

Karaca ise CHP olarak insan

Gülizar Biçer Karaca

CHP Genel Başkan Yardımcısı

hakları ve çocuklar için

gerçekleştirdikleri çalışmalar

konusunda bilgiler verdi.

Karaca “Çocukları “koruma indirgemeci”

bir yaklaşımla değil

“hak özneleri” olarak görüp

katılımlarını, temsiliyetlerini

artırmak temel perspektifimiz

olacak. Çocukların; kapalı

tutuldukları evlerde, kaldıkları

kurumlarda, yaşamak zorunda

bırakıldıkları sokaklarda, eğitim

yerine bulundukları tarlalarda

yaşadıkları ihmalin, istismarın,

şiddetin artmasına izin vermeden,

geç olmadan harekete

geçmek; hepimizin

sorumluluğu...” dedi. Karaca

ayrıca başta Eskişehir olmak

üzere tüm yerel yönetimlerin

çocukları merkeze alan çok

önemli çalışmalar ve hizmetler

gerçekleştirdiğini belirterek,

Lanzarote Sözleşmesi'nin

uygulanması konusunda

hükümetin sağlam adımlar

atması gerektiğini ifade etti.

9


Deprem ve işsizlik korkusunu da geçti

KORONA TÜM

KORKULARI

GERİDE BIRAKTI

Bugünlerde

vaka

sayılarının

tırmanışa

geçmesiyle

birlikte kendimiz ve

ailemiz için en çok

korktuğumuz şey koronaya

yakalanmak.

Sıralamaya

giren

diğer

korkularımızsa,

depremden

zarar

görmek ve işsiz

kalmak.

BAREM’in

Türkiye temsili

gerçekleştirdiği

“endişelerimiz”

konulu araştırmada,

insanların kendileri

ve aileleri için risk

olarak gördükleri güncel

kaygılar incelendi.

Koronaya yakalanma,

her beş

kişiden üçü için

(yüzde 61) endişe

edilen ilk üç

risk- ten biri olarak çıktı.

İkinci sırada depremden

zarar görme gelirken (yüzde

42), işsiz kalmaktan korkanların

oranı ise yüzde 36.

10

BAREM Araştırma ve Danışmanlık’ın

Türkiye temsili gerçekleştirdiği

araştırmada katılımcılara güncel

endişeleri ve korkuları üzerine sorular

yöneltildi. Sonuçlara göre insanların ilk

kaygısı koronaya yakalanmak.

Koronaya yakalanma

her beş kişiden üçü için

(yüzde 61) endişe edilen ilk

üç riskten biri olarak çıkıyor.

Toplumun tüm kesimlerinde

insanların yarıdan

çoğunun korona kaygısı

mevcut. Kadınlarda bu oran

yüzde 65, ev kadınlarında

yüzde 69 ve orta sosyoekonomik

gruptaysa (C1) yüzde

67 daha fazla. Dile getirilen

diğer endişeler; deprem,

işsiz kalmak, geçinememek,

kadına şiddet, savaş, iklim

felaketleri ve terör.

Kısa vadede koronadan kurtulma

ümidi pek yok!

Katılımcılara dünyanın koronadan

kurtulması için gereken

süre de soruldu. Tahminlerin ortalaması

25 ay. Süre tahmininde birbirinden

çok farklı cevaplar geldiği için

ortalamanın yanında ortanca değere de

bakıldı. Medyan 1 yıl, diğer bir değişle

görüşülen kişilerin yarısı koronavirüs salgınından

en geç bir yılda kurtulmayı bekliyor,

diğer yarının verdiği süreyse bir

yıldan daha uzun. Koronavirüs salgınının

bir yıldan az sürede biteceğini düşünen

iyimserler görüşülen

kişilerin yalnızca

yüzde 17’si. Bir yılda

biteceğini düşünenler

yüzde 35, 2 yılda

kurtulacağız görüşünü

ifade edenler

yüzde 31 oranlarında.

Daha karamsar

yüzde 18’lik grup ise

bu sürenin 3 yıl veya

daha uzun olacağı

kanısında.

İstanbul’da

deprem, en az

korona kadar

korkutuyor

Deprem, Türkiye genelinde

yüzde 42

oranda ilk 3 endişe


arasına giriyor. İstanbullular’ın yüzde

54’ü korona kaygısı taşıyorken deprem

korkusu olanlar yüzde 56 oranında.

Esnaf yüzde 49, ev kadınları yüzde 48

ve alt orta sosya ekonomik statü grubu

(C2) yüzde 48 oranlarında depremden

toplum geneline göre daha çok endişe

eden kesimler olarak görünüyor.

İşsizlik gençleri daha

çok korkutuyor

Görüşülen kişilerin

yüzde 36’sı işini kaybetmekten

veya iş bulamamaktan

korkuyor.

Gençlerin (18-34 yaş

grubu - yüzde 47)

korkusu daha fazla. İşsizler,

öğrenciler ve en

düşük gelir gruplarında

bu korkuyu taşıyanların

oranı yüzde

50’ye yükseliyor.

Üç kişiden biri

geçinememe

endişesi

taşıyor

Görüşülen

kişilerin

yüzde

34’ü geçinememeyi

ilk

3 endişesinin

arasında ifade ediyor. Bu oran tüm kesimlerde

benzerken en düşük gelirli kesimde

yüzde 47’ye kadar çıkıyor.

Kadına şiddet beşinci sırada

Kadına şiddeti ilk 3 endişeden biri

olarak sayanların oranı yüzde 34. Doğal

olarak bu oran kadınlarda (yüzde 43) ve

ev kadınlarında (yüzde 45) daha yüksek.

Öğrenciler (yüzde 44) ve en düşük

gelir grubu (yüzde 40) bu oranın toplumun

geneline göre

yüksek olduğu kesimler.

Kadına şiddet

kaygısının düşük olması

beklenen kesimlerde

bile 4

kişiden biri bunu ilk 3 endişe arasında

ifade ediyor. Oran; üst sosyoekonomik

statü grubunda (AB ses) yüzde 25, üniversite

ve üzeri eğitimli kesimde yüzde 26.

6. sırada

kadına

şiddet

korkusu

var

Deprem 2’nci, işsizlik 3’ncü,

geçinememe korkusu 4’ncü sırada

Savaş ve terör, daha çok erkekleri

korkutuyor

Toplumun dörtte biri (yüzde 24) olası

bir savaşı ilk 3 endişesi arasında sayıyor.

Erkeklerde (yüzde 28), üst

eğitim (yüzde 30) ve üst sosyoekonomik

statü gruplarında

(AB

ses - yüzde

29) bu

oran biraz

daha yükseliyor.

Terör için

de

benzer bir durum söz konusu. Terör

olayları her 5 kişiden birinin (yüzde 19)

ilk 3 endişesi arasında yer alıyor. Oran

üst sosyoekonomik statü (yüzde 31), üst

eğitim (yüzde 25) grupları ve erkeklerde

(yüzde 24) daha yüksek.

Küresel iklim değişikliği

Toplumun yalnızca yüzde 22’si küresel

iklim deği- şikliğinin yaratacağı

kuraklık, sel gibi felaketleri

kendisi ve

ailesi için bir tehdit

olarak algılıyor. Bu

konuda yaş arttıkça

bilinç artıyor. Oran

18-35 yaş gençlerde

yüzde 17 iken, 35-

54 yaş grubunda

yüzde 23’e, 55 üstü

grupta ise yüzde

29’a çıkıyor.

“Kaos ortamı sonuçları

etkiliyor”

BAREM

Genel Müdürü

Sencer

Binyıldız

araştırmayı

şu

şekilde yorumladı:

“Korona

söz konusu

olduğunda

altyapı,

yaşanılan

yer, bilgi kaynakları, kişinin kendisinin

veya ailesinden birinin riskli grupta olup

olmaması gibi çeşitli kriterlere göre segmentler

devreye giriyor. Aynı korona salgınına

karşı farklı segmentlerde çok

farklı bilgi, inanç, tutum, davranış ve ruh

halleri söz konusu. Aslında korona pandemisi

tüm dünya için yeni bir sorun ve

bu nedenle sürekli araştırma yapılıyor,

sürekli yeni ve bazen birbiriyle çelişen

bilgiler geliyor. Öğrenip uyguluyoruz ama

bir taraftan da bildiklerimizin ve yaptıklarımızın

doğruluğundan tam olarak emin

olamıyoruz. Sağ kurtulanlarda dahi virüs;

akciğer, kalp ve beyin gibi organlarda kalıcı

hasar bırakması veya zeka seviyesini

düşürmesi gibi sorunlar doğuruyor. Araştırmamız,

tüm bu sebeplerle birlikte ve

kaos ortamının da etkisiyle koronavirüse

yakalanma riskinin en önemli endişe

kaynağı olduğunu söylüyor. Diğer yandan

ekonomi kaygısı da çok önemli. Listede

3. sırada işsiz kalma, 4. sırada ise

geçinememe var. Bu iki ekonomik kaygıdan

en az birini ifade edenlere baktığımızda

ekonomik kaygının koronanın

hemen ardından ikinci sıraya yerleştiğini

görüyoruz”.

Araştırma Künyesi: Araştırma CATI (Bilgisayar

Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle Türkiye’yi

temsil eden 1000 kişi ile 22 Eylül - 08 Ekim

2020 tarihleri arasında gerçekleşti.

11


Görme engelli Selahattin Eğe Türk Eğitim-Sen’in düzenlediği

“ÖMER SEYFETTİN HİKAYE YARIŞMASI”nda “AKIBET” isimli

öyküsüyle birinci olup, büyük bir başarıya imza attı.

“Birinci olduğumu öğrendiğimde

ışık görmüş kadar sevindim”

Selahain Eğe ile uzun süredir

konuşuyoruz ama peş peşe yaşanan aksiliklerden

dolayı uzun süre bir araya gelemiyoruz.

Tok sesi ve düzgün bir diksiyonu var.

Telefon görüşmelerinde fak ediyorum.

Yüzü hatlarını kafamda canlandırmaya

çalışsam da şekil almadığını fark ediyorum.

Sonunda ikimize de uyan o günü

ayarlıyoruz ve öğle saatlerinde basın ofisinde

buluşmaya karar veriyoruz.

Ne bir dakika eksik ne

bir dakika fazla tam

saatinde randevu yerinde

oluyor Selahain…

Seviyorum saatine

uyan insanları…

Bu arada…

Onu gördüğüm an

kafamda imgelediğim resimden

çok daha farklı birinin

durduğunu görüyorum.

Güleryüzlü, içten,

kendinden emin karşımda

duran…

Gülümsüyorum ve

kendimi tanıtıyorum.

Sıcak çaylarımızı da

yanımıza aldıktan sonra bir

koltuğa geçiyoruz ve

başlıyoruz sohbete Selahattin’le…

Selo diyesim geliyor

ara sıra…

İnsan kendinden küçük ama yakın gördüğü

birisini ismini kısaltarak çağırır ya…

Bende de öyle bir izlenim oluşuyor nedensiz…

Görme engeli var Selahain’in…

Küçük yaşlarda geçirdiği bir rahatsızlık

sonucu görme yetisini kaybetmiş.

Bu konudan bahsetmeyi sevmiyor ama…

Katıldığı bir öykü yarışmasında kazandığı

birincilik için: “Ben engelimle değil sanatımla

kazandım o yarışmayı… Engelim değil başarım

konuşulmalı!” diyor.

Etkiliyor sözleri…

Söylediği gibi yapıyorum, kurcalamıyorum

geçmişi fazla…

12

“ÇOCUK YAŞLARDA GÖRME

YETİMİ KAYBETTİM”

Tok sesiyle kendisini anlatışını dinlerken

yazdığı “Akıbet” isimli öykünün kahramanları da

ışık hızıyla beynimden geçip gidiyor.

Bakışlarımı tekrar Selahain’e çeviriyorum.

Konuşmaya devam ediyor kendinden emin:

“Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk

Dili ve Edebiyatı Bölümü, dördüncü sınıf

öğrencisiyim. Ölümünün yüzüncü yılı münasebetiyle

Türk Eğitim-Sen tarandan düzenlenen,

“Türkiye Geneli Ömer Seyfein Hikaye

Yarışması’nda “Akıbet” isimli hikayem, yüksek

öğretim kategorisinde birincilik almaya hak

kazandı.”

“Küçük yaşlarda görüyordun ancak

geçirdiğin bir rahatsızlık sonucu görme yetini

kaybein. O süreçten biraz bahseder misin? O

zamandan bu zamana kadar seni öykü yazmaya

iten nedenler neydi?” diye merak ediyorum.

Olgunlukla yanıtlıyor sorumu:

“Evet, dokuz yaşında geçirdiğim bir beyin

ameliyatı sonucunda, görme yetimi kaybeim.

Bu sebepten eğitim hayatım iki yıl kesintiye

uğradı. Sonrasında kaynaştırma öğrencisi

olarak yarım kalan eğitimimi sürdürdüm. Öyküden

öte edebiyata olan sevgim, özellikle ortaokul

yıllarımda içimde filizlenmeye başladı.

Hemen hemen birçok edebiyatçı gibi bende

edebiyata ilk olarak şiirle adım aım denebilir.

Öyküye olan ilgim ise, lise yıllarımda gelişti. Lise

ikinci sınıayken (ömrümde ikinci defa olmak

kaydıyla) kaleme almış olduğum bir öykü,

Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nca

(TÜRGÖK) düzenlenen geleneksel dördüncü

öykü yarışmasında, jüri özel ödülünü kazandı. Bu

başarı bende, yazabileceğim hissini kamçılayıp

kuvvetlendirdi. O zamandan sonra öykü yazmaya

daha bir yönelir oldum. İnsanı, bence öykü

yazmaya iten etmenlerden biri de “düş kurma”

tutkusudur. Zannediyorum bu tutku bende

oldukça fazla. Çevremden bu konuyla ilgili

aldığım dönütler de, bunu gösteriyor.”

Öyküsünü okuduğumu ve çok etkilendiğimi

anlatıyorum.

Yüzünde yeşeren gülümse kalbime geçiyor.

Devam ediyorum sözlerime: “Akıbet varlık

içinde yaşayan bir

insanoğlunun ilerideki

zamanlarda nelerle

karşılaşabileceğinin

çok güzel bir özeti

aslında… İsmi neden

Akıbet?”

Kısa bir

düşündükten sonra

anlatmaya başlıyor

Selahain:

“Hiçbirimiz

yarının bize ne

getireceğini,

karşımıza ne sürprizler

çıkaracağını kestiremeyiz.

Malumunuz, akıbetin

kelime manası son

demek. Günden güne,

aydan yıla akıp giden

ömrümüz, bir gün

kaçınılmaz, mutlak

son ile karşı karşıya kalacak. Bundan hiçbir

suree kaçışımız yok. Yani akıbetimizin gelip

bizi nerede, ne zaman bulacağını hiç bilemeyiz.

Hani diyor ya şair:

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?”

İşte bu muhteşem dizelerde de

gördüğümüz gibi hayat yolculuğumuz, bir gün

ölüm durağında nihayete erecek. Maalesef

birçok insan bu durumu göz ardı ederek yaşasa

da, bu, hakikati değiştirmez. Benim hayat felsefemin

içinde ölüm hakikati bir yerlerde hep

vardır. Belki de gerek konuşmalarımda, gerek

yazdığım eserlerde bilinçsiz olarak bu durumu

yansıtırım.”

“SANAT İYİ BİR HARMANLAMA İŞİDİR”

Öyküdeki kahramanları oluştururken nelerden

esinlendiğini merak ediyorum: “Halil nasıl

ortaya çıktı? Hayal ürünü mü yoksa gerçek hayaan

da ilham aldığın noktalar oldu mu?”


verici bir durum oldu şahsım adına.”

Gururlu olduğu o kadar belli ki…

O gururlanınca bende gururlanıyorum:

“Ailen başarını öğrendiği an neler hissei peki?

Şöyle ifade ediyor duygularını:

“Ailem başarımı öğrendiğinde gerçekten

sevindi. Ancak benim yakın ya da uzak

çevremde sanatla iştigal eden pek kimse yok.

Özellikle edebiyat alanında emek sarf eden ilk

kişi benim diyebilirim. Fakat yazdıklarımı

sürekli takip eden, okuyan dostlarım daha da bir

ayrı sevindiler. Şöyle diyebilirim: edebiyat

konusunda benim yıllardır çabaladığımı bilen

birçok insan sevindi bu başarıya. Haliyle

başarınızın mutluluğunu başkaları da

paylaştığını gördüğünüzde, daha bir mutlu oluyorsunuz.”

“DOKUZ YAŞINA KADAR GÖRDÜĞÜM

RENKLERİ, ŞEKİLLERİ BİLİYORDUM”

Öyküsü, öyküde oluşturduğu kahramanlar

tekrar gözümün önüne geliyor. Hikayeyi

okuduğum an harika betimlemeler yaptığına

şahit olduğumu ifade ediyorum, düşüncelerim

sözcüklere dökülüyor o an…

Biraz çekimser olsam da sormadan

edemiyorum: “Görme engellisin, bu betimlemeler

nasıl oluştu? Göremediğin detayları

nasıl anlaın? Bu da ayrı bir yetenek olsa

gerek…”

Sorumu bekliyormuşçasına olgunlukla

konuşuyor:

“Ben dokuz

yaşıma kadar

“HEDEFİM EDEBİYAT

UFKUNDA YOL ALMAK”

Her bir soruya verdiği yanıt, tıpkı bir usta

gibi…

İşinin ustası...

Bundan sonraki hedefini anlatıyor birden

bire…

“Benim hedefim, ömrümün sonuna dek

edebiyat uunda yol almak… Şu anda

hikayeler ve şiirler yazıyorum. Yazdığım bu

eserler, çeşitli edebiyat dergilerinde

yayımlanıyor. Niyetim edebiyatın birçok dalında

(roman, tiyatro, deneme gibi) eserler vermek.

Bunun içinde ciddi emek harcamak gerekiyor.

Ben elimden geleni ortaya koymaya niyetliyim.

Bakalım nasibimiz bize nasıl bir yol çizecek?

Yaşayıp göreceğiz.”

Seninle aynı yolda yürüyen kişilere söylemek

istediği bir şeyler var mı diyerek ekliyorum.

“MEŞAKKATLİ BİR YOL”

Kafasıyla onayladıktan sonra anlatmaya

başlıyor:

“Bu yol çok meşakkatli, zahmetli bir yol.

Ben kendimde bu yolun henüz

başındayım. Ancak

okuduklarımdan ve gözlemlediklerimden

çıkardığım şu

ki; bu yolda ilerlemek

istiyorsanız, asla pes etmemek

gerekir. Önünüze çıkan

kilitli kapıları durmadan

omuzlamak, açmak için

RÖpoRtaj

Hoşuna gidiyor sorum, yanıtlarken mimiklerinden

fark ediyorum:

“Eserlerine dair yazarlarla yapılan

söyleşilerde genellikle görürüz ki, yazar, ya

kendi yaşantısından, ya duyduklarından, ya da

çevresindeki insanların başından geçen olaylardan

esinlenir. Bu durum bende de böyledir. Yani

yazar, yaşadıklarını ya da görüp işiiklerini birebir

kâğıda aktarır demeye çalışmıyorum.

Sanatçı, bir noktadan havalanan kuş gibi hayattan

aldığı belki de küçücük bir malzemeyi kendi

hayal uunda iyice yoğurur ve sonrasında

kalıba döker. Edebiyatçı bunu dil ile yapar,

ressam tuval ve boyalarla, müzisyen enstrüman

ve notalarla… Yani sanat bir bakıma iyi bir harmanlama

işidir. Elbee bende bu eserimi

oluştururken hayaan esinlenip ilham aldığım

noktalar oldu. Bir sohbet sırasında yakın bir

arkadaşım, bu hikayeye temel olacak küçücük

bir anekdot anlaı. Ona dedim ki: “Bana şu anda

çok güzel bir malzeme verdin. Ben bunun

hikayesini yazarım.” ve bu anekdot, kafamda iki

yıl yoğrulup gelişti. Sonrasında kaleme almak

nasip oldu. Kahramanları oluştururken de, yine

hayal gücümle birlikte

çevremden esinlendiğim

noktalar da oldu.”

Anlatırken heyecan

dolu, hissediyorum.

Bende aynı

hislerle ona dönüyorum:

“Bu öyküden

birincilik

gelmesini

bekliyor

muydun?”

Yüzünde ince bir tebessüm: “Daha önce de

beliriğim gibi lise sıralarından bu yana öykü

yazmakla uğraşırım. Katıldığım çeşitli

yarışmalar oluyordu ancak derece almaya muvaffak

olamamıştım. Demek ki, daha pişmem

gerekiyormuş. Benden çok bu hikayeyi okuyanlar,

bir derece kazanacağını düşündüler. Allah’a

şükürler olsun, öyle de oldu.” diyor.

“IŞIK GÖREN İŞÇİ KADAR SEVİNDİM”

Kurcalamak geliyor içimden o anları, birinci

olduğunu öğrendiğin an neler hisseiğini sorarak

devam eiriyorum sohbeti...

“Müthiş ötesi bir mutluluk hisseim. Sanki

yıllardır, bin bir zahmetle tünel kazan ve nihayet

kazdığı tünelin sonunda ışık gören bir işçi kadar

sevindim. Üstelik bu yarışmanın ayrı bir önemi

vardı benim için. Türk hikayeciliği denince akla

gelen yegâne isim Ömer Seyfein’dir. Böyle

büyük bir ustanın adına ödül almak, çok onur

Özge Zaim Sarıoğlu

gördüğümden renkleri, şekilleri, cisimleri biliyorum.

Bütün bu görselliği yazıya aktarmaya

gelince de şöyle ifade edebilirim: Biliyorsunuz

ki, sinemada görüntü oldukça önemlidir. Çekimler

sırasında kullandığınız kamera ne kadar

kaliteliyse sizin filminiz o kadar görüntüsü yüksek

çözünürlükte olacaktır ve bu da seyirciyi

daha da etkileyecektir. İşte edebiyaa da,

tasvir-betimleme bu kadar önemlidir. Dikkat

edin büyük yazarların birçoğu iyi betimleme

yapma yeteneğine sahiptirler. Çünkü eserde

anlaığınız atmosfere okuru dahil etmeniz

gerekir. Bu da ancak olayın geçtiği ortamı iyi bir

şekilde çizip resmetmenizden geçer. Okuru, eserin

havasına sokmanız için bir bakıma kelimelerden

güzel, hoş, kaliteli bir resim yapmanız

gerekir. Ben bir eseri okurken, ya da kendim bir

eser yazarken betimlemenin kullanılışına

oldukça dikkat ederim. Belki de bu titiz uğraşım,

yazdıklarımı okuyanlarında bir şekilde dikkatini

çekiyor.”

aralıksız uğraşmanız gerekir. Birileri sizi hep

eleştirecektir, eksik yönlerinizi durmadan dile

getireceklerdir. Böylesi durumlarda sizin

yapmanız gereken bu tarz sözlere ve

eleştirilere aldırış etmemenizdir.

Unutulmamalıdır ki, açık denizlerde yol alan bir

gemi, kıyıda kalanların fikirleriyle yürütülmez.

Sanatla, edebiyatla uğraşsın uğraşmasın

insanımızın okumasını dilerim. Zihne alınan her

bilgi aydınlanma yolunda atılan bir adımdır. Biz

okuduğumuz her bir satırda bir adım daha

ileriye gideriz. Uumuz genişler, zihnimizi

örten sis ve karanlık dağılır. Böylelikle hayata

daha geniş bir açıdan bakma imkanı bulmuş oluruz.”

Teşekkür edip uğurladıktan sonra Selahattin’i…

Bilgisayar başında yazdığı ufak not

gözüme çarpıyor:

“Bugün ne güzel bir gün…”

13


Her an toplumumuzda yeni bir

popüler kültür yaratılıyor.

Bu durum bazı davranış modellerine

sebep oluyor.

Son zamanlarda en çok karşılaştığımız

şey “linç kültürü”.

Özellikle sosyal medyada insanlar

birbirlerini linç etmek, yargılamak ve

eleştirmek üzere hazır bekliyorlar. Kendi

görüşünü yansıtmayan bir fikre tahammül

yok denecek kadar az.

Bir anda o fikre karşı olanlar -genellikle

ne için karşı olduğunu da bilmeyen-

klavyelerini konuşturmaya başlıyor.

Küfürler, ağır hakaretler, keskin

cümleler...

Televizyonlarda yayınlanan gündüz

kuşağı programlarına baktığımızda da

aynı şeyi görüyoruz.

Reyting malzemesi yapılan insanların

her hareketi konuşuluyor.

İzleyiciler olayların sadece gördükleri

yüzüyle yorumlar yapıyor, eleştirilerde

bulunuyor.

Kimse kimsenin yaşadığı hayatı bilmeden,

ahkâm kesmeye akıl vermeye çalışıyor.

Çünkü programlar bunu amaçlıyor.

Birilerinin linç edilmesi alışkanlığı

da başka bir boyutta bu kanallarla ilerliyor.

Her gün defalarca karşılaştığımız

için normalleşmeye başlayan bu durum,

toplumsal bir ayrışmaya, çözünmeye

neden oluyor.

YARGILAR

Maalesef

linç kültürü bir davranış biçimi haline

geliyor ve sosyal hayata sirayet

ediyor.

İnsanlar karşısındakini eleştirmek

üzere dinliyorlar,

“Ama şöyle…” diye başlayan cümleler

kurmak için hazırda bekliyorlar.

Yani kimse kimseyi dinleme niyetinde

değil.

İletişim kurma amacı güdülmüyor.

Bu iletişimsizlik sosyal ilişkileri zayıflatıyor

hatta yok ediyor.

Bir araya gelen insanlar aynı görüştenseler

ortak görüşleri doğrultusunda

karşıt oldukları şeyin eleştirilerini yapıyorlar.

Farklı görüşteyseler o zamanda birbirlerini

ve birbirlerinin fikirlerini eleştirmeye

yönelik bir tutum sergiliyorlar.

Yani sonuç ikisinde de aynı; eleştiri

odaklı, kalitesiz bir iletişim modeli.

Bu iletişim modeli sosyal medya ve

televizyonlar aracılığı ile bize empoze

edildi ve sonrasında her alanda otomatikleşti.

Otomatikleşen davranış biçimine

özgü bir insan modeli ortaya çıktı.

Düşünmeden, analiz etmeden eleştiren,

kendi fikirleri ile uyuşan her bilgiyi

doğru kabul eden, bir satır dahi okumadığı

bir alanda uzmanından çok uzman

olan insanlar…

Ve elbette neticede; yavan sohbetler,

yapay gündemler, duygusuz ilişkiler…

Farkında olmadan her gün uyuşturuluyoruz

ve robotlaşıyoruz.

Telefona, sosyal medyaya, televizyona

hatta yargılama ve eleştirmeye bağımlı

hale geliyoruz. Birbirimizden,

bağlamımızdan, yaşamdan koparılıyoruz.

Ve buna biz izin veriyoruz. İnsanî

her duyguyu kaybedişimizin farkında olmadan

yeni bir “popüler olgu” ile güncelliyoruz

robotlaşan benliklerimizi.

Her seferinde daha da bağımlı oluyoruz.

O zaman bu noktadan yine her

zaman söylediğimiz konuya gelelim;

Kimse suçlu değil, programları yasaklamak,

birilerini olayların sebebi gibi

göstermek çözüm olmayacak.

Her şeyde olduğu gibi tek çözüm

biziz.

Bizleri gün be gün zehirleyen her

şeye karşı irade gösterip birbirimize

saygı duymayı öğrenmek ve birini yargılamadan

önce “onun ayakkabılarını giymek”

zorundayız.

Yoksa hepimiz ruhsuz, saldırgan, hayatın

farkında olmayan birer robot olacağız.

Emine Girgin

eminagirgin@hotmail.com

ERKEKLERİN GÖZÜNDE

İDEAL EŞ

Her erkek için güzel kadın tanımı farklıdır

ama çoğu erkek için ideal eş tanımı

hemen hemen aynıdır. Daha önceki

yazımda kadının gözünden ideal eşin

tanımını birkaç başlık altında

toparlamıştım. Şimdi sıra erkeklerde!

Eskiye göre yaşam koşullarının

değişmesiyle birlikte erkeklerin gözündeki

ideal eş kriterlerini değiştirdi.

İşte erkekler için ideal eş tipleri…

14

TAMAMLAYICI OLMALI

Bir erkek eşi olarak gördüğü kadının onu

tamamlamasını ister. Yalnız

kaldıklarında rahatça sohbet edebilmeli,

ailesiyle iyi anlaşabilmeli, birlikteyken

dışarıya iyi bir resim oluşturabilmeli,

yatakta tensel uyumun zirvede olması

gibi.. Ama bunu sadece cinsellik olarak

algılamayın. Çünkü sadece bir şeyde

tamamlayıcı olmak, devamlılığı getirmiyor.

Aynı şekilde cinselliğin olmadığı

fakat diğer her şeyin mükemmel olduğu

bir ilişki de bir gün bitmeye mahkûmdur.

TABULAR YOK EDİLMELİ

İlk maddede cinsellikten bahsettik. Yine

onunla devam edelim. İki taraf içinde bu

çok farklı algılanıyor. Kadınlar ilişkiye

daha çok duygusal bakıyor ve genellikle

çekiniyor. Erkeklerse kadının yatakta

istediği gibi olmaması için hiçbir neden

yok. Çekinmeleri bir kenara bırakın. Söz

konusu cinsellik olduğunda, erkeklerin

ideal kadın tanımına “yatakta olmak


“Sus söyleme…

Bir şey söyleme artık…

Sus söyleme

Her şey gereksiz artık

Bana düşen dönüp de gitmek

Sonunda elimde kalan

Bir avuç hüzün ve keder

Yeter yeter söyleme artık

Kelimeler kanatır yarayı

Gözlerin anlatıyor

Mutlu aşk yoktur…”

Bu aralar Zülfü Livaneli sevdası…

“Huzursuzluk” kitabı bende ayrı bir tat

bıraktı.

Bundan olsa gerek…

Tüm şarkılarını açıyorum, birer birer

misafir ediyorum evime, iş yerime, yolda tek

başıma avare yürürken geçtiğim sokaklara…

Hatta bazı şarkılarının sözlerini indirip

tek tek inceliyorum, satır aralarını okumaya

çalışıyorum.

Öyle değil midir çünkü?

Şarkılarda da şiirlerde de anlatılmak istenen

satır aralarına gizlenmez mi?

Zülfü Livaneli’nin sesini bir şeye benzetmeye

çalışıyorum.

Aklıma ilk gelenler…

Tok, dingin, huzurlu, kadife oluyor.

Ama bunlardan ziyade başka bir şey var

o seste…

Başka bir anlam…

Bir süre duruyorum, bir şarkısını daha

açıyorum, gözlerimi kapıyorum, hissetmeye

çalışıyorum.

“Hüzün” diyorum kendi kendime…

Hüzün…

Aradığım kelime tam da bu…

Belki de şarkılarının birçoğunda bu

ZÜLFÜ LİVANELİ…

Özge Zaim Sarıoğlu

ozgezaim1@gmail.com

sözcüğe yer vermesi ondan…

Tecrübeleri sesine yansıyor, kalemine

yansıyor.

Sırtındaki yüklerden kurtulması tam

olarak böyle…

Anlamsız şekilde beni çeken bir şeyler

var.

Ama…

Anlamsızlıklar içerisinde kaybolmak

güzel…

Ne zaman kaybolmak istesem Livane’liden

bir şarkı açıyorum.

Cesaret alıyorum.

Mutlaka kalbinin bir yerlerinde fazladan

vardır diyorum.

Kapısını çalsam, bir avuç alabilir miyim

sizde epey olandan desem tepkisi ne olurdu

acaba?

Kaşlarını yukarı kaldırıp büyük bir şaşkınlıkla

ama bir yandan da sakin tavrıyla

‘”Kimsiniz?” derdi bana kalırsa…

İhtiyacım var, ihtiyacımız var ne yapayım?

Kalbinde gözü kapalı özenle biriktirdiği,

sakladığı, yer açtığı o duyguya…

Yoksa insan nasıl kadar korkusuz

olurdu?

Nasıl?

Bir insan hem mütevazı, hem gözü

kara, hem samimi, hem isyankar, hem kırık

dökük olur muydu?

Olurdu.

Öyle çünkü…

Hiç tanımıyorum, hiç karşılaşmıştım

belki ama anlamsız bir şekilde güveniyorum

ona...

İyi bir insan olmasa o sözcükler, o duygular

dökülür müydü, kitap olur muydu, o

kitaplar milyonlara ulaşır mıydı, milyonların

duygusuna dönüşür müydü?

Asla…

Samimi olmayan her şey kendi samimiyetsizliğinde

parçalanıp, kaybolup giderdi.

Garip…

İnsan mesafelerin araya girdiği birini

sevemez mi?

Kimbilir?

Belki de sesine yansıyan tecrübelerdir

beni kendine çeken…

Şarkılarında duygu sömürüsü olmayışı…

Sömürüden de ziyade “acı” bile yok.

Onun şarkılarını tek bir kelime ile anlatsam

“Hüzün” derim.

Sadece hüzün…

Hüzün kokan adam…

Cesaretin hüzünle törpülendiği

adam…

İsyanın yolunu hüzne çevirdiği adam…

Evet, tam olarak böyle…

Hem bir şarkısında kendisi de demiyor

mu?

“Bana bir şarkı söyle

İçinde hüzün olsun

Bana bir şarkı söyle

İçinde yüzün olsun…”

istediği gibi olan” kadınlar giriyor.

ÖZGÜVENLİ OL

Bir erkek için kadın ne kadar güzel olursa

olsun özgüvensizse ideal eş kategorisine

giremiyor. Biz kadınlar için özgüvenli erkek ne

kadar önemli ise erkekler içinde her şeyin en

başında geliyor. Ne kadar erkekler hakimiyet

kurmayı seven taraf olsalar da, fikirlerini

özgürce söyleyen, ne istediğini bilen, sağlam

bir duruş sergilen kadınlar onlar için en üst

noktada..

BAKIM ÖNEMLİ

Bu başlık altında aşırı makyajdan bahsetmiyorum.

Bakımlı ve hijyenine önem veren bir

kadın daima ilgi çeker. Zaten hangi erkek ter

kokan, bakımsız bir kadını ister ki? Çirkin

kadın yoktur, bakımsız kadın vardır! Kendine

her daim bakan ve zinde olmayı başaran

kadınlar, erkekler için çekici bir unsur.

MADDİYAT İLİŞKİDE ÖNEMLİ

Erkekler ekonomik açıdan kendisine bağımlı

olan kadınları çekici bulmuyor. Tam tersine

ayakları üzerinde durabilen, ekonomik

açıdan özgür kadınlar onlar için ideal

kadındır.

15


Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü Sorumlusu Derya Ateş ilçede

her geçen gün ilginin arttığı dalış sporunu anlattı.

Bozkırın ortasında

DALIŞ KEYFİ

Türkiye’de dalgıçların hatta Eskişehirliler tarafından bile çok fazla

bilinmeyen Çifteler Sakaryabaşı’nı keşfedenler yaz-kış 18 ila 22

derece olan suda, dalmanın keyfini yaşıyorlar. Dünyanın en temiz

sularından birine sahip Sakaryabaşı’nda 5 ayrı dalış noktası bulunuyor.

Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü sorumlusu Derya Ateş,

doğası ve su altı zenginlikleri bulunan Sakaryabaşı’na herkesi dalışa

beklediklerini söyledi.

Denizi bulunmamasına rağmen Eskişehir’de,

merkeze 67 kilometre

uzaklıktaki Çifteler içerisindeki Sakaryabaşı’nda

dalış keyfi yaşanıyor.

YAZ-KIŞ DALIŞ YAPILABİLİYOR

Dalış sporu ile uğraşanların hatta Eskişehirlilerin

bile çok fazla haberdar olmadığı Çifteler

ilçesi Sakaryabaşı’nda 5 ayrı noktada

dalış yapılabiliyor. Bozkır’ın ortasında dalış

olduğunu duyanlar ilk başta bir şaşkınlık yaşasalar

da yaptıkları araştırmalar sonrasında

yaz-kış dalışların yapılabildiği ve yine yaz-kış

su sıcaklığının 18 ila 22 derece olduğunu öğrendiklerinde

ilk dalışlarını bölgede gerçekleştiriyorlar.

Bölgede dalış yapanlar ise bölgenin

yemyeşil olması ve ovalık alandaki su altı floryasıyla

da bölgeye hayran kalıyorlar. Ülkenin

üçüncü büyük nehri olan Sakarya Nehri’nin

doğduğu yer ve nehrin en önemli kaynağı olan

Sakaryabaşı Eskişehir Çifteler ilçesinde yer alıyor.

Çifteler ilçesi ve Afyon Bayat Yaylası’nda

doğan Sakarya Nehri, 800 kilometre yol yaparak

Geyve Boğazı’ndan daha sonra Karasu’dan

geçerek Karadeniz’e dökülüyor. Sakarya nehrinin

en büyük özelliklerinden birisi de suyun

dağdan değil yer altından doğan sayılı nehir

kaynaklarından birisi olması.

16

BELEDİYE DALIŞ

HİZMETİ VERİYOR

Eğer daha önce dalış deneyiminiz bulunmuyorsa

Çifteler Belediyesi’ne bağlı Dalış Kulübü

bölgede dalış hizmeti veriyor. Hiç dalış

tecrübeniz bulunmuyorsa dahi 4 - 5 metrelerde

yapacağınız deneme dalışı adı verilen

discover scuba diving ile güvenli bir dalış yapabilmeniz

mümkün.

Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü Sorumlusu

Derya Ateş, bölgenin en büyük özelliğinin,

dünya üzerinde dağ ve yükseltiler olmadan

ovalık alanda yer altından doğan nehirler arasında

olmasından kaynaklandığını söyledi.

Ateş, “Sakaryabaşı, ülkemizde ve dünyada

bulunan en berrak tatlı su kaynaklarından biridir.

Dalış noktalarımız; Gökgöz, Kırkkız, Karaburgu,

Başkurt ve Eminekin kaynaklarıdır.

Gökgöz ve Kırkkız değişik amaçlar için kullanılmak

üzere önlerine set yapılarak gölet haline

getirilmiştir. Bu kaynaklar birleşerek

824 kilometre uzunluğa sahip Türkiye'nin

üçüncü büyük akarsuyu olan Sakarya

Nehri'ni oluşturmaktadır” dedi.

5 AYRI NOKTADA

DALIŞ İMKANI

Bölgede 5 ayrı noktadan dalış yapılabildiğini

ifade eden Ateş, dalış noktalarının

özellikleri hakkında da

açıklamalarda bulundu.

GÖKGÖZ

Sakaryabaşı mesire yerinde bulunan

dalış bölgemiz, 4 buçuk metre derinliğe

sahiptir. Bölgeler arasında en çok canlı

çeşitliliğinin bulunduğu ve endemik bir

tür olan Palaemonates Turcaum karidesinin

en çok yaşadığı yerdir. Eğitim dalışlarımız

eğitmenlerimiz eşliğinde bu

bölgede yapılmaktadır.

KARABURGU

Gökgöz gözesine yaklaşık 500 metre

mesafede bulunmaktadır. Bölge de sığ su

içinde ilerlerken aralarında 1 metre mesafe

bulunan 2 çukur bulunmaktadır. Derinlikleri

8 metre olan çukurların tabanında çok

yüksek debiyle çıkan kaynak bulunmaktadır.

Su kaynağına ulaşmak suyun yüksek debisinden

dolayı oldukça zordur. Bu kaynaklar saniyede

6 ton su çıkarmaktadır. Aralarında 1

metre mesafe olmasına rağmen kaynakların

birinden kum diğerinden çok ince çakıl taşı

püskürmektedir. Bunun sebebi ise kaynakların

farklı damarlardan geldiğinin göstergesidir. Yeşilin

birçok tonlarına sahip bitki örtüsüyle

adeta görsel şölen sunmaktadır. Bölgede en

çok göze çarpan canlı ise 1 metre boyutundaki

istilacı İsrail yayın balıklarıdır.

KIRKKIZ

Gökgöz gözesine yaklaşık 600 metre me-


safede olan ve koridor şeklinde 800 metre

uzunluğunda olan bölgemizin kaynak noktası

5 metre derinliğe sahiptir. Yüzeyi yoğun bir

yosun tabakasıyla kaplı olan bölgemizin en

önemli özelliği yosunların arasından süzülen

güneş huzmeleri ile adeta yağmur ormanlarını

andıran görsele sahip olmasıdır.

BAŞKURT

Başkurt köyünden sonra yaklaşık 2 km

mesafede bulunan bölgemiz favori noktalarımızdan

birisidir. Burada 5 tane göze menderesler

yapar, en son ve en büyük gözeyi

oluşturduktan sonra koridor şeklinde devam

eder. 5 gözeden sadece en büyük olana dalış

yapılabilmektedir. 8 metre derinlikte ve huni

şeklini almış göze 3 farklı yerden kaynıyor ve

mevsimlere göre değişiklik gösteren kaynaktan

püsküren kum taneleri kışın 10 cm iken,

ilkbaharda 3 metre yüksekliğe çıkabiliyor. Aralarında

1 metre bulunan 3 su kaynağından birisinde

salyangoz kabuklarının püskürmesi ile

kaynaması mucize gibi. Mavinin birçok tonuna

burada şahit olmak mümkün. Bu bölgede en

çok gözlenen canlı türü ise Barrbus Tauricus

Kessler alabalığıdır.

EMİNEKİN GÖZESİ

Eminekin köyünde bulunan göze, yağmur

suları ve sirkülasyonun çok az olmasından dolayı

genelde görüş imkanı azdır. Derinliği 5

metredir.

SU ALTINDA MUAZZAM GÖRÜŞ

Yaz-kış bölgeyi bilenler tarafından yoğun

ilgi gördüklerini ve randevu ile çalıştıklarını

ifade eden Ateş, suyun özellikleri hakkında da

açıklamalarda bulundu. Ateş, “Bizi diğer dalış

noktalarından ayıran özelliklerin başında tatlısu

dalışının yapılabiliyor olması. Kaynaklarda

su derecesi yaz-kış 18-22 derecedir. Bu nedenle

yaz-kış her mevsim burada dalış yapılabilmektedir.

Bölgede belirlenen her dalış

noktası kendisine özgü farklılıklar gösterirken,

kendi içinde de her mevsim hatta gün içinde

bile farklılıklar göstermektedir. Berraklık bakımından

muazzam bir görüş açısı sunar. Hayat

kaynağımız olan suyun doğuşunun izlenebilir

olması da bizi özel kılan noktalardandır. Özellikle

eğitim dalışı, sualtı fotoğrafçılığı ve deneme

dalışı yapanların en çok tercih

edebileceği bir kulübüz” şeklinde konuştu.

DALGIÇLIK İÇİN

EĞİTİMDEN GEÇİLMELİ

Dalışın, tam anlamıyla suyun altında

kalmak üzerine odaklı olan ve nefes alma

aygıtlarıyla ya da aygıtsız yapılan bir aktivite

olduğunu ifade eden Ateş, “Dalış yapan

yani aktiviteyi icra eden kişiye dalgıç adı

verilir. Dalgıç olabilmek için öncelikle çeşitli

eğitimlerden geçmelisiniz. Çünkü su altında

nefes tutma, yüzme, dipte kalma ve su yüzüne

çıkma gibi önemli aşamaları olduğundan,

hafife alınmamalıdır. Önceleri meslek

ya da ilginç bir ilgi alanı gibi görülürken günümüzde

özellikle tatil yörelerinde ve sahil

semtlerinde son derece yaygınlaşmıştır. Serbest

ve tüplü olmak üzere 2 tip dalış bulunmaktadır.

Serbest dalışta solunum ekipmanı

kullanılmazken tüplü dalış ise ekipman kullanılarak

yapılan bir dalış şeklidir. Eğitim

programımızda hem serbest hem de tüplü

dalış imkanlarını sunmaktayız” diye konuştu.

SAĞLIK VE YAŞ SORUNU OLMAYAN

HERKES DALIŞ YAPABİLİR

Gereken şartları taşıyan herkesin dalış

yapabileceğini söyleyen Ateş, “Sağlık koşulları

iyi olan ve yaş problemi olmayan herkes

yüzme bilmese dahi su üstünde durabiliyorlarsa

dalış yapabilir. Daha önce hiç dalış yapmamış

birine yaptırdığımız dalışa discovery

(tanıtım dalışı) diyoruz. Kısa süreli gelenler

hızlandırılmış bir eğitimle bu dalışı yapabilmektedir.

Bu dalışta pratik ve teorik olmak

üzere bazı eğitimler vermekteyiz. Teorik eğitimde

su altı işaretleri, dalış malzemelerinin

tanıtılması ve nasıl kullanılacaklarını anlatıyoruz.

Ardından ekipman kuşanma, nefes alırken

dikkat edilmesi gerekenler, basınca karşı yapılan

kulak eşitleme teknikleri, suya giriş teknikleri,

su altında alçalma ve çıkış deneyimi

gibi sığ su dalışını eğitmen eşliğinde gerçekleştiriyoruz”

ifadelerini kullandı.

HAVLU, MAYO, TERLİĞİNİ KAP, GEL

Ateş, kulüp olarak serbest veya tüplü

dalış için gerekli olabilecek, maske, snorkel

(soluma borusu), palet, dalış elbisesi, eldivenpatik,

başlık, ağırlık kemeri, denge yeleği, tüp,

regulator, sualtı basınç göstergesi gibi her

türlü ekipmanı kendilerinin sağladığını söyledi.

Ateş, dalış için gelecek olanların randevu

almaları ve dalışa gelen misafirlerin yanlarında

kişisel malzemelerini getirmelerinin yeterli

olacağını sözlerine ekleyerek, “Kişisel

ekipmanı olanlar kişisel ekipmanlarını kullanabilir

(dalış elbisesi, palet, bc, regülatör) gibi.

Kulüpte bütün dalış ekipmanlarımız yeterli sayıda

mevcuttur ve bakımları düzenli bir şekilde

yapılmaktadır. Dalış yapmak isteyenler

mayo, havlu ve terliğini kapıp, gelsinler” dedi.

KİMLER DALAMAZ

Ateş, yüzme bilmeyenlerin bile dalış yapabilmesine

rağmen kimlerin dalış yapamayacağını

şu şekilde açıkladı:

* Kulak enfeksiyonu ve denge kaybı olan

kişiler (vertigo rahatsızlığı)

* Astım rahatsızlığı olanlar (rahatsızlığın

derecesine göre yada kullanılan ilaçların niteliğine

göre bazı kategorideki astım rahatsızlığı

olanlar dalabilir.)

* Sara rahatsızlığı olanlar

* Hamile olanlar

* Kalp rahatsızlığı bulunanlar (ritim bozukluğu,kalp

ilacı kullanımı,kalp ameliyatı

olanlar)

* Şeker rahatsızlığı olanlar

* Ağır özellikli ilaç kullananlar

* Son altı ay içerisinde herhangi bir ameliyat

geçirenler

14 YAŞIN ALTINDAKİLER

DALIŞ YAPAMAZ

* Akciğer rahatsızlığı olanlar

* Yüksek tansiyon rahatsızlığı bulunanlar

* Fıtık problemleri olanlar (derecesine

göre yardım ile dalabilir)

* Türk karasularında TSSF (Türkiye Sualtı

Sporları Federasyonu) tarafından alınan karar

ve yönetmelik gereği 14 yaşın altındaki çocuklar

dalış yapamaz. 14 -18 yaş arasındaki çocuklar

velilerinin onayı ile dalış yapabilirler.

KANO DA YAPMAK MÜMKÜN

Akvaryum berraklığında suya dalış yapmak

yerine Sakaryabaşı’nda başka etkinlikler

de yapmak mümkün. Doğa yürüyüşü veya Çifteler

Belediyesi Dalış Kulübü’nden kano kiralayarak

12 kilometre uzunluğundaki

muhteşem kano parkurunda gezintiye çıkmanız

da mümkün.

17


YaZI

Gürcan BaNGER

18

Eskişehir tarihinden söz eden basılı kaynakların

en belirgin özelliği, ilin tarihini

adeta Frigler ile başlatmalarıdır. Bazen

Frig dönemi öylesine abartılır ki, neredeyse bu

bölgede bir kültürel sürekliliğin olduğu bile

gözden kaçırılır. Yazılı kaynaklarda örneğin Eskişehir’in

tarih öncesi (prehistorya) dönemi,

genelde 1-2 cümle ya da paragrafla geçiştirilir.

Gerçekten ilin prehistorya dönemi, zaten sayıları

hayli az olan Eskişehir’le ilgili yazılı kaynakların

önemli bir eksikliğidir. Yerel tarih, bu

tür sorun ve nedenlerle kopuk kopuk ele alındığından,

uygarlıklar arasındaki kültürel geçiş

ve çağlar boyu oluşan sentez de yeterince anlaşılamaz.

Tarih öncesi çağlarda insanlar barınmak

için önce mağaralardan ve kaya sığınaklarından

yararlanmışlardır. Buzul çağlarından çıkılması

sonucu iklimin değişmesi ile akarsu ve

göl kenarları başta olmak üzere kendi yaptıkları

yapılarda yaşamışlardır. Burada sözü edilen

dönemlerin günümüzden yaklaşık olarak

8000-12000 yıl kadar önce olduğu düşünülürse,

bu süre içinde yüzey şekillerinin, akarsu

yataklarının ve göllerin varlığının değişmiş

olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu durum, Eskişehir gibi akarsu zenginliğine

sahip bir yöre için daha doğrudur.

Tarih öncesi çağlardan kalma yerleşim

yerleri, doğada höyükler halinde bulunmaktadır.

Bir arkeoloji teknik terimi olan höyük,

eski zamanlardan beri üstüste gelen yerleşim

kalıntılarından oluşan tepe anlamında kullanılır.

Höyük oluşumunun ana nedeni, burada

inşa edilen yapıların kerpiç kullanılarak yapılmasıdır.

Yıkılan her yapı katmanı, zeminde bir

yükselmeye neden olur. Yağmurun ve rüzgârın

yarattığı aşındırma eski yapı katmanlarını

hızla taşıyıp düzleştirecek yeterlikte olmadığından

zamanla yerleşme katları üstüste yığılarak

bir tepe oluşturur. Höyüğün (yerleşmenin)

taban yüksekliği 20-30 m’yi bulduktan

sonra yerleşim alanı küçüldüğünden ve tepeye

inip çıkmak zorlaştığından eski yerleşme

(höyük) bırakılarak bir yenisine geçiliyordu.

Gordion’da olduğu gibi bir yer altı mezar

odasının üzerini örten toprak yığınından oluşan

yapay (insan yapımı) tepe türü vardır;

bunlara “tümülüs (kurgan)” adı verilir. Tümülüsleri

höyüklerden ayırmak kolaydır. Yapay

olarak bir defada yapılan tümülüslere karşılık

höyüklerin oluşumu binlerce yıl sürer. Höyük

üzerinde yapılan yüzey araştırmasında bulunabilecek

arkeolojik buluntular ve höyüğün

çevresindeki özellikler, höyüğün tarihçesi konusunda

önemli ipuçları verir.

Türkiye’de halen tespit edilebilmiş olan

2600 dolayında höyük olduğu belirtilmektedir.

Eskişehir’de tescil edilmese bile kayıt altına

alınmış (benim kaydını bulabildiğim yaklaşık)

138 tane höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerin

çok ciddi bir bölümü, ne yazık ki defineciler

tarafından tahrip edilmiş haldedir.

Höyükler yanında Eskişehir sınırları

içinde 7 tane düz yerleşme, 5 tane yamaç yerleşmesi,

1 tane tepe üstü yerleşme belirlemek

mümkün olmuştur. MTA’nın mağara çalışmasında

söz edildiği halde arkeologlar tarafından

incelenmemiş 4 tane mağaraya ek olarak iyi

bilinen İnönü Mağaraları bulunmaktadır.

Bunun dışında 1 tane tarih öncesi mezarlık

yeri tespit edilmiştir. Bunların dışında herhangi

bir yerleşim olmadığı halde 2 yörede

prehistorik buluntular içeren yer bilgisi edinmek

mümkün olmuştur.

Burada anılan, Eskişehir sınırları içindeki

prehistorik yerleşim yerlerinin tamamına yakınında

ancak yüzey araştırması ile yetinmek

zorunda kalınmıştır. Kaynak ayrılarak (bu satırların

yazıldığı tarihe kadar) arkeolojik kazı

yapılabilen az sayıda yerleşim yeri ise şunlardır:

Demircihöyük, İnönü Mağaraları, Küllüoba

Höyüğü, Orman Fidanlığı yerleşmesi, Şarhöyük,

Yazır Höyük… Bu yerleşim yerleri, Paleolitik

Çağ’dan Demir Çağı’na kadar

tarihlenebilmektedir. Aralarında daha sonra

Frig, Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde

de yerleşim yeri olarak kullanılanları

olmuştur. Bu da tarihin ve sosyal yaşamın

sürekliliğinin bir göstergesidir.

Paleolitik Çağ

Paleolitik Çağ (Eski Taş Çağı), tarih öncesi

insan uygarlığı içinde en uzun kültürel evredir.

Dünya’nın buzullarla kaplı olduğu dönemlere

denk düşer. 4 milyon yıl kadar önce ilk insanın

ortaya çıkışından MÖ 10000 yıl öncesine

kadar olan bir zaman dilimini tanımlayan arkeolojik

çağdır.

Paleolitik Çağ’da çay taşı, çakmak taşı,

hayvan kemiği ve ağaç gibi doğada bulunabilen

maddelerden yapılan ilk aletler kullanılmaya

başlamıştı. Çay taşı, 4-64 mm arasındaki

genişlikte yuvarlak taşın ismidir; bir kenarı

keskinleştirilerek parçalayıcı olarak kullanılır.

Çakmak taşı ise kireçli arazilerde yumrular

veya tabakalar halinde bulunan, birbirine vurulduğunda

kıvılcım üretebilen silis yığınlarına

verilen isimdir. Açık ya da koyu kurşuni, bazen

üzeri beyaz bir kabuk ile kaplı olan çakmak

taşı, düzgün biçimde kırılabilme özelliğine sahiptir.

O çağda yaşayan insanlar, çakmaktaşından

yararlanarak kesici ve parçalayıcı aletler

yapmaktaydılar.

Bu çağda insanlar, büyükce topluluklar

veya kalabalık aileler halinde mağaralarda

veya kayalardan oluşmuş doğal sığınaklarda


yaşıyorlardı. Bu çağın ayırt edici

özelliklerinden birisi, insanların yiyeceklerini

avcılık veya toplayıcılık yoluyla

doğadan elde etmeleridir.

Ateşin bulunmasıyla birlikte yiyeceklerini

pişirmek, yırtıcı hayvanlardan

ve soğuktan korunmak için ateşten

yararlanmaya başladılar

Paleolitik Çağ’ın en belirgin özellikleri

arasında yaşadıkları mağara

veya sığınakların duvarlarına yaptıkları

resimler vardır. Bu nedenle Paleolitik

Çağ’a ilişkin araştırmalarda

antropolojik içeriği olan mağaraların

özel bir önemi vardır.

Yapısı yeterince anlaşılabilmiş

birkaç buluntu yeri dışında Türkiye’nin

Paleolitik Çağ özellikleri bilinmemektedir.

Ne yazık ki, Eskişehir

bölgesi de yeterince araştırılmamış

alanlar arasında yer almaktadır. Eskişehir

Prehistoryası konusunda kaynak

bulunmamasının gerçek nedeni

budur.

İstanbul Üniversitesi’nin Coğrafya

Enstitüsü’nde yerbilim ve fiziksel coğrafya

öğretimini geliştirmek üzere 1928

yılında Türkiye’ye davet edilen Prof. Ernest

Chaput Türkiye’de kaldığı yaklaşık 11 yıl süresince

Anadolu’da çeşitli araştırma gezileri yapmıştır.

1940 yılında Eskişehir ziyareti

sırasında Alponos’ta E. Chaput’un eşi ve İ. K.

Kökten yaptıkları yüzey araştırmasında az sayıda

yontma taş alet ve artıkları toplamışlardır.

Prof. Chaput, bu buluntulardan 1941’de

Fransa’da yayınladığı kitapta söz etmiştir.

Daha sonra yöreyi tekrar araştıran Kökten,

başkaca taş alet elde edememiş, sadece çakmak

taşı kırıkları bulabilmiştir.

Her ne kadar bugün için çevrede bir mağara,

kaya sığınağı veya höyük görünmese de;

Sarayören (Alponos) Köyü’nün yakınında çakmak

taşı yatakları var olduğu dikkate alınırsa,

bu yörede Paleolitik Çağ’a ait aletler bulunmasını

olağan karşılamak gerekir. Chaput ve Kökten’in

yontma taştan yapılmış aletleri

buldukları yerin, Tahtalıbaba Tepesi’nin etekleri

olması muhtemeldir.

1938 yılında Şevket Aziz Kansu başkanlığında

Ankara Üniversitesi DTCF öğrencilerinden

oluşan kalabalık bir topluluk, Sakarya

Nehri’nin kollarından olan Seydi Suyu’nun

kum ve çakıl dolgularında araştırmalar yapmıştır.

Kansu, bu çalışma sırasında çok sayıda

yontma taş parça topladıklarını ifade etmiştir.

Araştırma yapılan yöreye yakın Kırkkız Dağı

eteklerindeki iki mağarada

yapılan aramalar ise sonuç

vermemiştir.

1981’de tescil edildiği

halde hak ettiği ilgiyi (defineciler

dışında) görmeyen

muhtemel Paleolitik yerleşimlerden

birisi, Keçiçayırı

yöresidir. Bu yöredeki höyüğün,

Prof. Turan Efe tarafından

yapılan yüzey

araştırmasından elde edilen

buluntular ışığında Orta Paleolitik

Çağ’dan Demir Çağı’na

kadar kesintisiz

tarihlenebileceği öngörülüyor.

Bu yörede yapılacak bilimsel

çalışmaların,

Paleolitik Çağ’ın erken yıllarına

işaret edecek buluntular sağlaması beklenen

bir durumdur.

Yayını 2001 Nisan’ında yapılan bir mağara

araştırması çalışması, MTA Jeoloji Etütleri

Dairesi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir.

Yayında Orta Sakarya Havzası’nda bulunan

30’un üzerinde doğal mağara ve düdenden ayrıntılı

olarak söz edilmektedir. Her ne kadar

prehistorya konusunda yeterli bilgi bulunmasa

da; bu mağaralarda Paleolitik Çağ’da gerçekleşmiş

yerleşimler ihtimali konusunda ipuçları

vermektir.

Küçük su kaynaklarının yer aldığı ormanlık

bir alanda bulunan Ulubük Mağarası, yatay

olarak gelişmiş, geçit konumlu fosil bir mağaradır.

Tarih öncesi dönemde yaşam alanı olarak

kullanıldığına dair güçlü ipuçları vardır.

Mağara önünde çok miktarda çakmak taşı

yongası gözlenmiştir. Mağarada yontma taş

aletler yanında eski çağlarda yaşadıkları anlaşılan

insan iskeleti kalıntıları tespit edilmiştir.

Bu mağarada yapılacak bilimsel çalışmalar, ülkenin

bu (Kuzey-Batı Anadolu) köşesi için çok

ilginç sonuçlara vesile olabilir.

Eskişehir Mihalıççık ilçesinde bulunan Sarıkaya

Mağarası, bir dere yatağına yakın ve

korunaklı girişleri olan, yatay olarak gelişmiş,

kaynak konumlu, çok katlı fosil bir mağaradır.

Tarih öncesi çağlardan başlayarak tarihi dönemleri

de içine alacak biçimde kullanıldığına

dair ipuçları vardır. Mağaranın dışında giriş ve

çıkışları kolaylaştırmak için kireç taşının

oyulması ile oluşturulmuş merdiven

basamakları yer yer tahrip

olmuştur. Mağaranın değişik bölümlerinde

çakmak taşı yongaları, seramik

ve tuğla parçaları, insan kemikleri bulunmaktadır.

Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde

bulunan Yelini Mağarası, yatay olarak

gelişmiş, kaynak konumlu fosil bir

mağaradır. Tarih öncesi çağlardan

başlayarak insanlar tarafından kullanıldığına

dair ipuçları bulunmaktadır.

Mağaranın önündeki yamaçlarda ve

çevredeki tarlalarda bol miktarda

çakmak taşı yongası, el baltaları, mızrak

uçları görülmüştür. Bu aletlerin

Üst Paleolitik Çağ’a ait olması şiddetle

muhtemeldir. Mağara içinde de

benzeri yontma taş aletler ve çömler

parçaları tespit edilmiştir. Daha sonraki

tarihi dönemlere ait izler de vardır.

Mağarada büyük ölçüde tahrip

edilmiş iki sarnıç bulunmaktadır. Bu

mağara konusunda da yeni bilimsel

çalışmalara ihtiyaç vardır.

Plaeolitik Çağ’a ait olduğu düşünülen,

Günyüzü’ndeki Yelinüstü Mağarası, başlangıçta

yatay, daha sonra eğimli olarak gelişmiş kaynak

konumlu, fosil bir mağaradır. İçeride Üst

Paleolitik Çağ’dan başlayarak insanlar tarafından

kullanıldığına dair ipuçları vardır. İçeride

su sarnıçları bulunmaktadır. Ayrıca tehlikelere

karşı düzenlenmiş bazı tuzak yerleri bulunmaktadır.

Yukarıda sözü edilen diğer mağaralarda

olduğu gibi cüce yarasa türleri

yaşamaktadır.

Görüldüğü gibi iyi bilinmese de; Eskişehir

ilindeki yerleşim, tarih öncesi çağlara kadar

uzanmaktadır. Konunun iyi bilinmemesindeki

neden, daha önce belirttiğim üzere Paleolitik

Çağ araştırmalarının ilgi görmemesi ve prehistorik

çalışmaların ülkenin bazı yörelerine sıkışıp

kalmış olmasıdır. Eskişehir’de yapılacak

çalışmalar, ülkenin diğer yörelerindeki buluntu

ve bulgulara alternatif olabilecek ciddi sonuçlara

dönüşebilir.

Neolitik Çağ

Yeni Taş veya Cilalı Taş Çağı olarak da

isimlendirilen Neolitik Çağ, genel olarak MÖ

8000-5000 (bu aralık değişebiliyor) arasına

tarihlenen bir arkeolojik çağdır. Bu noktada arkeolojik

çağ kavramının, bugün güneş takvimi

ile ifade ettiğimiz mutlak zaman anlayışından

farklı olduğunu belirtmeliyim. Dünya’nın farklı

bölgeleri, farklı arkeolojik çağları

farklı zamanlarda yaşayabilirler.

Örneğin Dicle-Fırat

uygarlıklarının, Batı Anadolu’ya

göre prehistorik çağları yaklaşık

500 yıl kadar önce yaşamasını

olağan karşılamamız

gerekir.

Neolitik Çağ’da oluşan yeni

iklim koşulları ile birlikte çevreye

uyum sağlayan insan, ilk

kez besin üretimine başlamıştır.

Bu dönemde tarım, hayvan evcilleştirme,

yerleşik yaşam ve

çanak çömlek (keramik) üretimi,

karmaşık bir süreç içerisinde

etkin olarak gözlenir. Toplayıcılık

ve avcılık üzerine kurulmuş,

19


doğaya bağımlı bir yaşamdan besin üretimini

gerçekleştiren doğayla ortak bir yaşama geçilmiş

olması Neolitik Devrim olarak isimlendirilir.

Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da Anadolu’nun

Eskişehir’i de içine alan bölgesinde

yerleşim yeri olarak su kaynaklarının yakınları

tercih edilmiştir. Bir önceki çağın sonlarından

bu yana büyük göl ve akarsuların kıyılarında

ilk yerleşmelerin görüldüğü dikkate alınırsa

zengin su kaynaklarına sahip Eskişehir’in iyi

bir seçim olması gerekir.

Yerleşimin seçilmesinde çevrede çakmak

taşı ve obsidien türünde doğal hammade yataklarının

bulunması etkili olmuştur. Anadolu’da

bol miktarda bulunan obsidien; çeşitli

aletler, ok ve mızrak uçları yapımı için kullanılmıştır.

Genelde akarsu yataklarında başka yerlerden

taşınan obsidien yığınları kullanılmıştır.

Diğer yandan yerleşim seçiminde zengin hayvan

çeşitliliğine veya yerin hayvanların göç

yolları üzerinde bulunmasına dikkat edilmiştir.

Çanak çömleğin yapılması gıda saklama

olanaklarını geliştirdiğinden insanların yaşam

biçimi de bundan etkilenmiştir. Bu dönemde

bir diğer özellik, yukarıda sözünü ettiğim

besin üretiminin ortaya çıkması, bir başka deyişle

tarım yapan toplulukların oluşmasıdır.

Eskişehir’i de içine alacak biçimde Anadolu’da

bazı göllerin kuruması, akarsuların yatak değiştirmesi

tarım için çok uygun verimli topraklar

oluşmasına neden olmuştur. Bu tespit ve

ilin karmaşık su sistemi, Eskişehir’in prehistorik

dönemlerinin doğru anlaşılması açısından

önemlidir.

Eskişehir’in tarih öncesi çağlarında özel

bir yeri olan Ana Tanrıça fikrinin, bulunan

küçük heykelcikler nedeniyle Çanak Çömlekli

Neolitik Çağ’da ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.

Bu çağın geç döneminde seramik biçimlerinde

değişmeler olmuş, ölüleri yerleşme dışına

gömme geleneği başlamış, avcılık azalmış,

kuru tarım yaygınlaşmıştır.

Eskişehir’de Neolitik Çağ yerleşimlerinin

en iyi bilineni Demircihöyük’tür. İl merkezinin

25 km batısında Çukurhisar’ın kuzetbatısında,

Çukurhisar’dan Poyra Köyü’ne giden yolun

Zemzemiye Köyü sapağında gelmeden önce

yer alan Demircihöyük, başlangıç itibarıyla

Neolitik Çağ’a tarihlenir. Bu yerleşim, ilerleyen

dönemlerde de kullanılmıştır.

20

Eskişehir Ovası’nın batı kıyısında bulunan

höyük, akarsuların etkileriyle ovaya taşınan

alüvyon dolgusu kısmen altında kalmıştır.

Bugün için 80 m çapında ve 5 m yüksekliğinde

olan höyüğün, görünenden çok büyük olduğu

yapılan sondaj çalışmalarından anlaşılmaktadır.

Höyüğün bir bölümü de Çukurhisar-Poyra

karayolu tarafından yok edilmiştir.

Bölgenin en önemli prehistorik yerleşimlerinden

birisi olan Demircihöyük, 1937 yılında

K. Bittel tarafından bulunmuştur. Bittel,

bu tarihte yaptığı dar kapsamlı bir kazı ile yerleşimi

dünyaya tanıtmıştır. 1975-1978 döneminde

höyükte M. Korfmann yönetimiden bir

kazı daha yapılmıştır. Kazıda İlk Tunç Çağı’na

ait 16 yapı katı bulunmasından sonra sondajlarla

daha derin katlara inilmek istenmiştir.

Derin sondaj çalışmaları karışık halde Neolitik

Çağ’a ait çanak çömlek parçaları bulunmasını

sağlamıştır.

Eskişehir’de yapılan arkeolojik kazı ve

sondajlara ilişkin birincil sorunları başında yer

altı (zemin) suyu gelmektedir. Höyükte taban

suyunun da altına inilmesine rağmen ana toprağa

ulaşmak mümkün olmamıştır. Ana toprağa

bu derinlikte bile rastlanmaması,

Eskişehir Ovası’nın binlerce yıldır akarsular tarafından

taşınan alüvyon ile sürekli yükseldiğini

göstermektedir. Ova zemininde giderek

yükselen çok kalın bir alüvyon tabakası bulunmaktadır.

Bu nedenle Neolitik Çağ yerleşiminin

bu dolgunun altında kalmış olması muhtemeldir.

Demircihöyük’te bulunan çanak çömlek

parçalarını inceleyen Dr. J. Seeher, Neolitik

Çağ’a ait höyüğün daha sonraki yerleşimciler

tarafından düzlendiği ve elde edilen toprağın

yeniden kerpiç yapımında kullanıldığını öne

sürmektedir. Bu nedenle Neolitik Çağ’a ait

çanak çömlek parçaları dışında başka buluntulara

erişilememektedir.

Eskişehir’de Neolitik Çağ’a tarihlenen yerleşimlerden

bir diğeri, Keçiçayırı Höyüğü’dür

Seyitgazi İlçesi Bardakçı Köyü’ndeki höyüğün

doğu kısmında defineciler tarafından çukurun

içinde Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’a ait olduğu

ifade edilen çakmak taşından baskı tekniğinde

yapılmış kama veya mızrak uçları ile

keskin kenarlı kazıyıcılar bulunmuştur.

Eskişehir ili sınırları içinde bilinen höyükler

arasında Neolitik Çağ’a tarihlenen bir diğeri,

Merkez’e bağlı Kalkanlı Köyü’ndeki

Kalkanlı Höyük yerleşmesidir. Yüzeyden toplanan

az sayıdaki malzeme, bu yerleşmenin

Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı’na ait olduğunu

işaret etmektedir.

Eskişehir bölgesi höyükleri, definecilerin

tahribatları dışında şimdiye kadar yeterli ilgi

görmediği için Demircihöyük, Orman Fidanlığı

Höyüğü, Şarhöyük ve Küllüoba Höyüğü gibi

birkaç tanesi haricinde arkeolojik çalışma yapılmamıştır.

Bu höyüklerde yapılacak bilimsel

kazı çalışmaları ile bölgenin Neolitik Çağ’a ait

özellikleri de açığa çıkarılmış olacaktır.

Kalkolitik Çağ

MÖ 5000-3000 yıllarına tarihlenen Kalkolitik

Çağ, değişik kaynaklarda Bakır-Taş Çağı

olarak da isimlendirilir. Gerek Türkiye’de gerekse

Eskişehir’de bu çağa tarihlenen hayli

yerleşme olmasına rağmen Paleolitik Çağ gibi

yerel bilgilerimizin henüz yeterli olmadığı bir

tarih öncesi dönemdir. Kalkolitik Çağ’ın en belirgin

özelliği, bu dönemde bakırdan üretilmiş

buluntuların ortaya çıkışıdır.

Kalkolitik Çağ’ın başlarında tüm Anadolu’da

iklimin insan yaşamı açısından normale

dönmesi ile bugünküne yakın iklim

koşulları oluşmuş ve nüfus artmaya başlamıştır.

Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’a tarihlenen en

belirgin örnekler arasında Orman Fidanlığı

yerleşmesi yer alır. Bu düz yerleşme, Eskişehir

il merkezinin 7 km güneybatısında Eskişehir

Belediyesi’ne bağlı Orman Fidanlığı yakınındadır.

Yerleşme yeri, Porsuk Çayı’na 140 m uzaklıktadır.

Burada prehistorik yerleşmenin

olduğu dönemde Porsuk Çayı’nın çok yakından

akıyor olması muhtemeldir.

Orman Fidanlığı Kalkolitik Çağ yerleşmesinde

ilk yaşayanlar, köylerini buradaki doğal

teraslar üzerine kurmuş olabilirler. Yapı için

dayanıksız malzeme kullanmaları nedeniyle


yamaçtaki yerleşimin

hızla bozulmuş olması

muhtemeldir.

Yedi farklı tarihi katmandan

oluşan yerleşmenin

3’üncü

katında taş temeller

ve kerpiç duvarlar

gözlenmiştir. 4’üncü

tabakada taş temelli

bir ev tespit edilmiştir.

7’inci tabakada bir

ocak, fırın ve bozulmuş

temel bulunmuştur.

1-5’inci tabakalar

ve 6-7’nci tabakalar

arasında çanak çömlek

farkları görülmüştür.

Ot ve ekin

biçmede kullanıldığı

anlaşılan çakmak taşından

üretilmiş aletler

bulunmuştur. Yine

yerleşmede bulunan

öğütme taşları ve

havan elleri tarımın

önemli bir faaliyet olduğunu

göstermektedir.

7’inci katta

bakırdan yapılmış delme aletleri ile süs iğnesi

bulunmuştur.

Orman Fidanlığı Yerleşmesi, tarih öncesi

çağlara ait tespit edilen, araştırılmış en önemli

yerleşim yerlerinden birisidir. Buradan elde

edilen bilgiler, Eskişehir’i de içine alan İç Anadolu

Bölgesi’nin kuzeybatı kesimini, Ilıpınar

Höyüğü (Bursa), Fikirtepe düz yerleşmesi (İstanbul),

Toptepe Höyüğü (Tekirdağ) üzerinden

Balkanlar’daki kültür biçimlenmelerine bağlayacak

özellikler gösterir. Balkanlar’da görülen

Vinça Kültürü kapsamına giren malzemelerin

öncüllerinin nerede, nasıl ortaya çıktığı, Porsuk

Kültürü’nden Balkanlar’a nasıl taşındığı

konusu yapılacak araştırmalar sonrası aydınlanabilir.

Orman Fidanlığı’ndan elde edilen bazı

bulgulara Yukarı Porsuk Vadisi’ndeki Asmainler

düz yerleşmesi (Kütahya), Asarkaya düz

yerleşmesi (Kütahya), Kanlıtaş Höyüğü (Eskişehir)

ve Kes Kaya düz yerleşmesinde (Eskişehir)

rastlamak mümkündür. Bu benzerlik Porsuk

Kültürü olarak isimlendirilmektedir. Prof.

Turan Efe, bu kültürün Balkanlar’daki Vinça

Kültürü’nün kökeni olabileceğini ifade etmektedir.

Orman Fidanlığı yerlşmesinin 7’nci tabakasından

elde edilen buluntuların, Beycesultan

Höyüğü (Denizli) ve aşağıda sözünü edeceğim

Yazır Höyük’de (Eskişehir) bulunanlarla kısmen

benzeşmesi ilgi çekicidir.

Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’a tarihlenen

höyüklerden bir diğeri, Eskişehir il merkezinin

kuzeyinde İnönü’ye bağlı Aşağıkuzfındık

Köyü’nde bulunan Kanlıtaş Höyüğü’dür. Kuzfındık

Deresi, höyüğün güney-güneydoğusundan

akmaktadır. Höyüğün batısında yapılan

yüzey araştırmasında Asmainler (Kütahya) ve

Orman Fidanlığı’ndakilere (Eskişehir) benzer

çanak çömlek parçaları ve yontma taş aletler

bulunmuştur. Hatta bulunan bezemeli

çanak çömlek parçaları, Orman Fidanlığı’nda

bulunanlara

oranla

daha

fazla çeşitlilik göstermektedir.

Kalkolitik Çağ’a tarihlenen

önemli Eskişehir höyüklerinden

bir diğeri, Sivrihisar ilçesi Dutlu

Köyü’nde bulunan Yazır Höyük’tür.

Höyüğün yakınında Yazır

Deresi akmaktadır. Höyüğün etrafı

verimli topraklarla çevrilmiştir.

Höyükte yerleşme izleri

olarak taş temel ve kerpiç parçaları

bulunmasından bu bölgeye

özgü geleneksel mimari

yapısının kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Az miktarda çanak

çömlek ile obsidien, çakmak

taşı ve kemikten üretilmiş aletler

bulunmuştur.

Yazır Höyük, İç Anadolu

Bölgesi ile Ege Bölgesi arasında

Geç Kalkolitik Çağ

açısından bir ‘ara istasyon’

olarak değerlendirilmektedir.

Bu höyüğün yapılanması,

(tarih öncesinde

uygarlık kültürünün ilerleyişi

adına) İç Anadolu

ile

Marmara

ve Kuzey Anadolu ilişkisi, daha sonra

Doğu Avrupa bağlantısı açısından çok sayıda

bilimadamının ilgisini çekmiştir.

Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’da yerleşim

bulunduğu bilinen diğer iki önemli höyük,

Neolitik Çağ’dan İlk Tunç Çağı’na kadar olan

dönemde yerleşildiği anlaşılan Demircihöyük

ve 1996 yılından bu yana kazı çalışmaları

süren Küllüoba Höyüğü’dür.

Küllüoba Höyüğü, Eskişehir İl merkezinin

35 km. güneydoğusunda, Seyitgazi İlçesi'nin

15 km. kuzeydoğusunda, Yenikent Köyü'nün

1.300 metre güneyindedir. Frigya dağlık bölgesinin

kuzeyinde, yukarı Sakarya ovalarının

batısında yer almaktadır. Ankara, Konya ve

Afyon civarından gelen tüm doğal ulaşım hatları

Küllüoba'nın bulunduğu bölgede birleşmektedir

ve buradan batıya, Eskişehir, İznik,

İnegöl ovalarına uzanır. Bu batıya giden yollar,

Kuzey Ege, Güney Marmara, dolayısıyla Balkanlar'a

devam eder.

Eskişehir’in Taş Devri’nin benim araştırıp

bilebildiğim kısmı bu kadar… Daha uzun bir

metni kısaltarak sunuyorum size. 2000’li yılların

başında yola çıktığımda burada sözünü ettiğim

yörelerin pek çoğunu ziyaret ettim.

Bunda o dönemde oluşmuş tarih, mimari,

arkeoloji gibi disiplinlere sahip bir grubun

içinde olmak bana ciddi katkılar yaptı. Bu

grubun verdiği amatör enerji ile yukarıdaki

satırları yazdım. Bitememiş bu

çalışmanın devamında Tunç ve

Demir Çağları yer alıyor.

Umarım kalanını

da bir başka vesile

ile paylaşırım.

21


Genital Bölgede PRP

(Trombositten Zengin Plazma)

Uygulamaları

PRP tıbbın bir çok alanında uzun süredir uygulanmaktadır.

Menisküs tedavileri, spor yaralanmaları,

yanık tedavileri, osteoartrit tedavileri

diş ve çene problemlerin tedavilerinde, cilt gençleştirme,

lokalizi saç dökülmeleri bu alanlar

arasındadır.

Jinekolojide kozmetik amaçlı PRP uygulamaları

son yıllarda ilgi görmeye başlamıştır.

Genital bölgeye uygulanma

alanları giderek artmaktadır.

PRP, kişiden kan alınıp sontrifüt denilen

cihazlarda uygun devir ve sürede döndürülerek

trombositten zengin plazma

elde edilir. Kanın pıhtılaşma hücrelerinden

(trombosit veya platetet) yoğun olan

plazma kısmının enjeksiyonu olarak bilinmektedir.

Genital bölgeye yapılan PRPnin spesifik

ismi Genital PRPdir. Bu plazma dokuya

verildiğinde trombositler patlamakta

ve içlerinden “growthfaktör”

adı verilen büyüme

faktörleri ortaya çıkmaktadır.

Büyüme faktörlerinde bağ dokusunun

artısını hızlandırmaktadır.

Daha anlaşılır ifade ile

kolajen sentezini arttırmaktadır.

Böylelikle doku daha sağlıklı

ve daha güçlü bir hale

gelmektedir.

Genital PRP en sık olarak

kadınlarda cinsel ilişki sırasında

ağrı, cinsel ilişkide hazzı

arttırma, orgazm olamama gibi

problemlerde kullanılmaktadır.

Ayrıca gülme, hapşırma gibi

karın içi basıncın artmasıyla

oluşan idrar kaçırma sorunlarında

da iyi sonuçlar vermektedir.

Genital PRP dış genital

bölgenin daha sıkı ve dolgun

görünmesini sağlamaktadır.

Vajinal kuruluk

tedavisinde de son yıllarda

uygulanması artmıştır.

Dış genital bölge

Op. Dr. Emine Elmas ETİZ

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

ağrılarında da yüz gürdürücü sonuçlar vermektedir. Doğum

sonrası, epizyotomi skorlarının düzeltilmesinde etkilidir.

PRP uygulaması son derece kolaydır. Öncesinde uygulanacak

bölgeye lokal kremler uygulanarak işlem yapılır.

İşlemden sonra herhangi bir kısıtlamaya ihtiyaç duyulmaz.

Kişinin kendi kanı ile işlem yapıldığı için yan etkisi

yoktur.

Genital estetik ameliyatlarının daha da ilgi görmesi

ile bu ameliyatların uygulandığı hastalarda

yara iyileşmesini hızlandırmak ve ameliyat etkinliğini

artırmak için PRP kullanılabilir. Bazen ameliyatlarda

eş zamanlı PRP uygulaması yapılabilinir.

Ameliyat sonrası hızlı iyileşme ve dokuların yenilenmesi

hasta memnuniyetini oldukça artar.

Hem estetik açıdan hem de fonksiyonel açıdan

faydaları olan PRP’nin etkileri bir hafta sonra hissedilmeye

başlanabilir. İsteğe bağlı olarak tek seans

uygulanabildiği gibi, hastanın durumuna göre birkaç

seans halinde de planlanabilir.

Özetle Genital PRP kullanım alanları

• Cinsel İsteksizlik tedavisi

• Orgazm olamama (anorgazmi)

tedavisi

• Kadınlarda idrar kaçırma

(stres inkontinans) tedavileri

• Dış genital bölge (vulva)

renk açma, sıkılaştırma, dolgunluk,

toparlama tedavileri

• Vulvodini tedavileri

(nedeni olmayan ağrı)

• Vulvar vestibulit tedavisi

• Lichen sclerosus tedavileri

• Cinsel hazzı arttırmak

• Menopozda vajinal

atrofi (Vajina cilt incelmesi

tedavileri)

• Vajinal kuruluk ve

buna bağlı ağrılı cinsel birleşme

tedavileri gibi değişik alanlarda kullanılmaktadır.

22



Odunpazarı Belediyesi Eskişehir Lokantacılar Odası üyelerine erzak kolisi dağıttı

Başkan Kurt’tan zorda

kalan esnafa destek

Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle

zor günler geçiren esnaf, kısıtlama

kararları ile adeta ekonomik bir

çıkmazın içine girdi. Zorlu süreçte

esnan yanında olmak isteyen

Odunpazarı Belediyesi de, Başkan

Kazım Kurt’un talimatı ile Eskişehirli

Lokantacılara el uzaı.

Odunpazarı Belediyesi Aşevi’nde

hazırlanan erzak kolileri,

ihtiyaç sahibi esnafa

ulaştırılmak üzere Eskişehir

Lokantacılar Odası Başkanı

Bahar Bilen’e teslim edildi.

Pirinç, makarna, un, zeytinyağı,

salça gibi temel gıda

ürünlerinin bulunduğu erzak

kolileri, Eskişehir Lokantacılar

Odası tarafından esnafa

ulaştırılacak. Erzak kolilerini

teslim alan Bahar Bilen,

kendilerine verdiği destek

için Odunpazarı Belediye

Başkanı Kazım Kurt’a teşekkür

etti.

COVİD-19 (Koronavirüs) salgını ile mücadele

ederken mağdur olanların başında lokanta ve

kafeler geliyor. Pandemi döneminde mağdur

olan esnafın yanında olacağını belirten Odunpazarı

Belediye Başkanı Kazım Kurt, ilgili müdürlüğe

talimat vererek mağdur olan

lokantacılara destek olunmasını istedi. Bunun

üzerine harekete geçen Odunpazarı Belediyesi

Aşevi, ihtiyaç sahibi lokantacı esnafına dağıtılmak

üzere Eskişehir Lokantacılar Odası’na

erzak kolisi götürdü.

ESNAF EKONOMİK

ÇIKMAZIN İÇERİSİNDE

Koronavirüs vaka sayılarında yaşanan artış

sonrasında alınan tedbirler kapsamında kıraathane

ve kafeler tamamen kapatıldı. Lokantalar

ise faaliyetlerine sadece paket servis ve

gel-al şeklinde devam ediyor. Yaşanan ekonomik

kriz nedeniyle zor günler geçiren esnaf,

kısıtlama kararları ile adeta ekonomik bir çıkmazın

içine girdi.

BAŞKAN KURT’A TEŞEKKÜR

Salgın döneminde ihtiyaç sahibi vatandaşların

yardımına koşan Odunpazarı Belediye Başkanı

Kazım Kurt, Eskişehir Lokantacılar Odası’ndan

gelen yardım talebi üzerine Sosyal Yardım İşleri

Müdürlüğü’ne talimat verdi. Başkan

Kurt’un talimatı üzerine Odunpazarı Belediyesi

Aşevi’nde hazırlanan erzak kolileri, ihtiyaç

sahibi esnafa ulaştırılmak üzere Eskişehir

Lokantacılar Odası Başkanı Bahar Bilen’e teslim

edildi. Pirinç, makarna, un, zeytinyağı,

salça gibi temel gıda ürünlerinin bulunduğu

erzak kolileri, Eskişehir Lokantacılar Odası tarafından

esnafa ulaştırılacak. Erzak kolilerini

teslim alan Bahar Bilen, kendilerine verdiği

destek için Odunpazarı Belediye Başkanı

Kazım Kurt’a teşekkür etti.

DESTEKLER DEVAM EDECEK

Konuyla ilgili açıklama yapan Odunpazarı Belediyesi

yetkilileri, Odunpazarı Belediyesi’nin

sosyal belediyecilik anlayışı ile yönetildiğini

vurguladı. Yetkililer, koronavirüs salgın ile

mücadele edildiği bu günlerde Aşevi olarak

yardıma ihtiyacı olan tüm vatandaşların yanında

olacaklarını söyledi.

24


Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, yeni tedbir sürecinde de vatandaşa destek veriyor

ODunPazarı YinE

HALKIN YANINDA

Salgın dönemindeki hizmetleri ile halkın takdirini kazanan Odunpazarı Belediyesi,

ikinci tedbir döneminde de vatandaşların acil ihtiyaçlarına yetişmeye

devam ediyor. Bu kapsamda vatandaşların erzak ihtiyacını karşılayan belediye,

süreç boyunca da bu desteklerine devam edecek.

Pandemi başlar başlamaz

kolları sıvayan

Odunpazarı Belediyesi,

toplumun her

kesime ulaşarak verilen

mücadeleye

önemli katkılar vermeye

devam ediyor.

Bu süreçte sürekli

halkın yanında durarak,

pandeminin etkilerini

azaltmak

isteyen Odunpazarı

Belediyesi, yeni tedbir

sürecinde de desteklerine

hemen

başladı. Odunpazarı

Belediye Başkanı

Kazım Kurt’un talimatı

ile ihtiyaç sahibi

vatandaşlara ulaşan

belediye yetkilileri,

verdikleri erzak kolileri

ile evinde kalmak

zorunda olan vatandaşların

acil ihtiyaçlarını

karşılıyor.

Odunpazarı Belediyesi, koronavirüs

tedbirleri kapsamında çalışmalarına

devam ediyor. Salgın

başlangıcının ilk gününden itibaren

ihtiyaç sahibi vatandaşlara destek

olan Odunpazarı Belediyesi,

son olarak

Gündoğdu Mahallesi’nde

bulunan ihtiyaç

sahibi ailelere

erzak kolisi dağıttı.

Odunpazarı Belediyesi

Aşevi ekipleri

tarafından hazırlanan

erzak kolileri,

Gündoğdu Mahallesi’nde

yaşayan ihtiyaç

sahibi

vatandaşlara teslim

edildi. Erzak kolilerinin

teslimi sırasında

Odunpazarı Belediye

Başkanı Kazım

Kurt’ta vatandaşları

yalnız bırakmadı.

Başkan Kurt’a Gündoğdu

Mahalle Muhtarı

Sevgi Doğan’ da

eşlik etti.

Zor günlerde yardımlaşmanın

önemine

dikkat çeken

Başkan Kurt, “Odunpazarı

Belediyesi

olarak hemşehrilerimizin iyi ve

kötü günlerinde daima yanlarında

olacağız. Yaşanan bu zor günleri

paylaşarak ve yardımlaşarak aşacağız”

dedi.

Temel gıda maddelerinin olduğu

erzak kolilerini Başkan

Kurt’un elinden alan vatandaşlar,

Odunpazarı Belediyesi ve Başkan

Kurt’a teşekkür etti.

25


Güzide Çağlar. Tam 7 yıl hemşire olarak görev yaptı. Fakat içinde hep solist olma, şarkı söyleme tutkusu hiç

kaybolmadı. Sonunda o önemli kararı verdi. Hemşireliği bıraktı, solist oldu. 1 Yıldır sevdiği işini yapıyor.

“İNSANLARIN RUHUNA

HİTAP ETMEK İSTEDİM”

Güzide Çağlar…

29 yaşında…

Bir kızı var.

7 yıl özel bir hastanede hemşirelik

yapıyor.

Yapıyor ama içine sinmeyen bir

şeyler var.

Onun olması gereken yer hastaneler

değil sanki…

Öyle hissediyor.

Histen de ziyade kendinden

emin…

Kararlı…

Bir an da farkına varıyor ve ben

ne yapıyorum diye sorguluyor.

Bırakıyor mesleği ani bir kararla

ve solist olmaya karar veriyor.

Müzik içinde bir tutku…

Âşık…

Bildiğin âşık…

Neye mi?

Şarkılara, ritme, müziğe…

Tam da pandemi dönemine

denk geliyor üstelik

26

hemşireliği bırakma kararı…

Onu diğer sağlıkçılardan ayıran

özellik…

Sağlıkçıların içinde bulunduğu

tehlike değil…

Aşık olduğu mesleği yapmak

için yolunu, yolculuğunu değiştiriyor.

Cesur kadınları seviyorum.

Onlardan biri de Güzide Hanım…

Kendisiyle bir gün önceden randevulaşıyoruz.

Basın ofisinde bir araya geldiğimiz

Güzide Hanım yanında tatlı

kızı Öykü’yü de getiriyor.

Orta şekerli kahvelerimizi söyledikten

sonra bir yandan dertleşiyoruz

bir yandan

söyleşiyoruz.

Tabi harika sesini dinleme imkânı

da buluyorum bu fırsatla…

Sezen Aksu’dan “Sen Ağlama”

şarkısını öyle içten okuyor

ki dışarıda işini yapan kat

Seni tanıyalım mı öncelikle?

Eskişehir’de 3 yıldır ikamet ediyorum.

1 kızım var. Öncesinde Ankara’da

yaşıyordum. Hemşireydim

aslında ben… Müzikle hiçbir ilgim

yoktu diyebilirim. Özel hastanelerde

görev yaptım. Sonrasında

babam da emekli oldu, bende atanamadım,

özel hastanelerde de çalışmak

istemiyordum derken

Eskişehir kendi memleketim dedim.

Günyüzü’lüyüm. Geldim memleketime,

3 yıldır Eskişehir’deyim.

Müziğe aşıksın anladığım kadarıyla…

Böyle bir aşk varken içinde sağlık

sektörünün içerisinde nasıl buldun

kendini?

Lise sürecinde ben konservatuarı kazanmıştım.

Eskinin insanlarında ön

yargı olur ya, “Şimdi gideceksin şarkıcı

mı olacaksın?” dediler. Dinledik sözlerini,

sağlık okudum ama ben istemiyordum.

Yapmak istemediğim bir meslekti.

görevlilerinin kapıyı açarak içeriye

girdiğine ve sesini yakından

dinlemek istediğine de şahit

oluyorum.

Moğusa Limanını da seslendiriyor.

Sesinde ince bir sitem, geçmişten

gelen hüzün…

Uzaklara götürüyor.

Güzelliği ayrı da bir kadını asıl

çekici yapan şeyin sevdiğin işin

yanında, arkasında durması,

sahip çıkması diye düşünüyorum

onu izlerken…

“İÇİME DERT OLACAĞINA

YAPARIM DEDİM”

radikal bir karar. Seni tebrik ederim.

nasıl karar verdin hemşireliği bırakmaya?

Duramadım tabi ben… Geçen sene solistlik

yapmaya başladım diyebilirim. Dedim ki yapacağım

ben bu işi, içimde kalacağına, ömür

boyu bana dert olacağına, dedim ki en iyisi

yapayım da en azından hevesimi alayım.

Başladım böylelikle…

Daha çok yenisin… nasıl öğrendin işi?

Öncelikle Türk Halk Müziği olarak başladım.

Alt yapımda Türk Halk müziği var. İnsanların

yanına giderek, insanlardan destek alarak ne

yapıyorlar, nasıl sahne alıyorlar öğrenmeye

çalıştım. Müzik aslında uçsuz bucaksız. Çok

kolaymış gibi gözüküyor. Ah, ne güzel, çıkıyorsun

şarkını söylüyorsun, mis gibi iş diyordum.

Ama öyle değilmiş. İçine girdikten

sonra o işin de zorluğunu öğreniyorsun. Ton

bilgin olması gerekiyor, neresi pes, neresi

dik bilmen gerekiyor.

Eğitim aldın mı?

Yok almadım. Hiçbir müzik eğitimim yok. İnsanlardan

görerek, insanlardan öğrenerek

ilerledim. Naki abi vardı, kulakları çınlasın.

Onunla birlikte başladık. Benden yaşça da

büyük biriydi. Sanatına saygı duyduğum biriydi.

Dedim ki ben bu işi istiyorum. Ne yap-


mam lazım diye sordum. Alt yapıma Türk

Halk Müziğini verdiler. Türkülerle başladım.

En sağlam başlangıç diyebiliriz aslında…

“ŞARKI SÖYLEMEKLE BİTMİYOR”

İlk sahne deneyimini hatırlıyor musun?

Hatırlıyorum. Çok heyecanlanmıştım. Bir arkadaşım

daha vardı, tek başıma değildim

sahnede… Tek başıma olan ilk sahnem Las

Vegas sahnesiydi. Eskişehir’de ünlü bir

mekan biliyorsunuz. Ben ne yapacağım diye

düşünmüştüm. Çünkü o kadar toyum ki… Çok

belli. Sahnede siz de beni görseniz bu kız

yeni başlamış, çok belli dersiniz. Müziğe

olan aşkım var ama tabi… Ruhum hissediyor

onu. Onun için çok belli etmiyorum ama acemiyim.

Dediğim gibi iş sadece çıkıp şarkı

söylemekte bitmiyor.

“KADINLIĞIMI KULLANMADIM”

Tepkiler nasıldı ilk sahneden sonra?

Çok güzeldi. Kadın solistsiniz bir kere…

Kadın solist her zaman avantajlıdır. İlgi

çeker. Gerek görünümü gerek giydiği kıyafetle…

Bende şöyle bir his vardı ama insanlar

benim sesime gelsin istiyordum. Çok

abartı giymedim. İnsanların gözüne değil ruhuna

hitap edeyim istedim hep. Böyle ilerledim.

Kadınlığımı kullanmadım.

“KABUL ETMEK ZORUNDAYDI”

En can alıcı noktaya geleyim mi? İlk ailene

nasıl söyledin? Ben hemşire değil şarkıcı

olmak istiyorum diye…

Ahh bir bana sor… (Gülüyor) Çok kötü oldular.

İlk söyleyemedim. Sabah hastanede çalışıyorum

akşam da ek iş yapıyorum dedim.

Daha önce müdürlüğünü yaptığım bir restoran

vardı. Eskişehir’e ilk geldiğim senelerde

oranın işletmeciliğini yapıyordum. Sonrasında

pembe bir yalan söylemek zorunda

kaldım. Annem, babam da benim mutaassıp

insanlar… Böyle şeylere karşı olan insanlardır

ama benim müzik tutkumu da bilirler.

Sakladım ama bir gün patlak vereceğini biliyorum.

Çünkü tanıdığım insanlar da gelmeye

başladı. Sosyal medyada da hiç reklam yapmadım.

Duyulacak diye… Reklam sahipleri

sorduğunda kusura bakmayın, özel bir nedenim

var diyordum. Ailem bilmiyor diyordum.

Bilirlerse ben bittim. Bitmekte değil de

aslında çekiniyorsunuz çocuk gibi… Bir gün

kafam attı, söyleyeceğim dediö, rahat rahat

RÖpoRtaj

Özge Zaim Sarıoğlu

bu işi yapmam lazım. O zaman annem yok,

annem kardeşimin yanında, babamı yalnız

yakaladım. “Babacım sana bir şey söyleyebilir

miyim” diye sordum. Söyle kızım dedi.

Baba dedim ben müzikle uğraşıyorum. Nasıl

yani dedi? Müzikle işte dedim. Telefonla konuşmama

falan da şahit olmuş. Dedi ki

bende bir soru işareti vardı zaten… Sonra

daha aydınlattım, ben bir cafenin işletmeciliğini

yapmıyorum, biliyorsun oradan ayrılalı

çok oldu. Sabahları hastaneye

gidiyorum onda problem yok ama akşamları

gittiğim yeri de bilsin istemiştim.

Dedim ki ‘Baba ben canlı müzik yapıyorum.’

Nasıl yani dedi? Bir gitar var,

bir saz var, ritim var bende şarkı

söylüyorum dedim. Sahne falan

demiyorum tabi… Vidoları izlettim.

Kabul etti. Kabul etmek

zorundaydı çünkü bendeki

bir aşktı. İçime dert olacaktı.

Ben bu işi yapacağım

çünkü… Tamam dedi. Başladım.

“ÖN YARGILAR KIRILDI”

Yargılayan oldu mu?

Tabi ki çok yargılayan

oldu. Ailem değil sadece

sülalem öyle… Birde hemşireliği

bırakıp şarkıcı

olunca daha sorun oldu.

Hepsi bana karşı gard

aldı. Sonra bir baktılar ki

Güzide gidiyor, ilerliyor.

Saygı göstermeye başladılar.

Ön yargıları zamanla kırıldı.

“İYİKİ HEMŞİRELİĞİ BIRAKTIM”

Pandemi döneminde de sağlıkçılar

gündemde biliyorsunuz. Sizin hemşireliği

bırakma döneminiz de tam ona

denk geliyor aslında… Tam zamanında

bıraktım dedin mi hiç?

İyiki çıkmışım diyorum. Geçen yine aradılar

özel bir hastaneden… Yok, çalışmayı düşünmüyorum

dedim. Yıllar önce CV bırakmışım

düşünün, daha bu işe başlamamıştım. Allah

Allah dedim neden şimdi diye düşündüm.

Meğer çok fazla hemşireye ihtiyaç varmış.

Teşekkür edip çalışmak istemediğimi söyledim.

Çünkü benim bir evladım var, hastaneler

gerçekten çok

tehlikeli. Onu tehlikeye

sokamam. Her

şey para değil benim

için…

Mekânlarda kapalı…

Solistlikte yapamıyorsun

dolayısıyla

bir süredir. Maddi sıkıntı

yaşıyor musun?

Kesinlikle… Özellikle

müzisyenler… Çok

üzülüyorum müzisyenler

için… Solistler

bir yana… Solistler

müzisyenlerin aldığı

paranın iki- üç katını

alıyor. Müzisyenler

öyle değil… 100 liraya

çalışan da var

75 liraya çalışan da…

Bu süreçten en çok

onlar etkilendi. Biz

solistler ise akıllı

davranıp biraz para

biriktirdik ama çoğu müzisyen ve solist bu

süreçten fazlasıyla etkilendi. Müzisyenlerden

intihar edenler bile oldu. Geçim kaynağı

sadece müzik…

“SOLİST OLMAK BİR MESLEK”

Hemşireliği bıraktığın için ön yargıyla yaklaşanlara

bir sitemin var mı?

Bana da şunu dediler hep… Hemşireliği bırakma

elinde bir mesleğin olsun. Tamam,

hemşirelik bir meslek ama müzisyen olmak

meslek değil mi? Onunla da aynı parayı kazanıyorsun.

Değişiklik yok. İnsanın yapabileceği,

mutlu olabileceği şeydir meslek…

Buna sitem ediyorum. Hemşirelik meslek

evet ama müzisyenlikte meslek… Kadına da

solistliği yakıştırmıyor toplumumuz maalesef…

Bu da beni çok üzüyor. Hep şey derim

Allah bir ses vermiş, değerlendiriyorum. Bu

kadar!

Olumsuz bir olay yaşadın mı hiç sahnede?

Hiç taciz gibi bir olayla karşılaşmadım. İnsanlar

saygıyla bakıyorlar sana… Duruşu

bozmamak lazım…

Bundaki sonraki hedefin ne peki?

Daha ileriye gitmek... Kendimi konser sahnelerinde

görmek istiyorum. Evet, bu uzun

bir yol olacak ama hedefime kavuşmak istiyorum.

Halka hitap etmek istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum bu samimi sohbet

için…

Ben teşekkür ediyorum.

27


Tepebaşı Belediyesi’nin Sosyal Kuluçka Merkezi Türkiye’de ses getirmeye devam ediyor

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, 11. Özel

Kalem Dergisi Yerel Yönetim Ödülleri’nin ‘Uluslararası

İşbirliği’ kategorisinde Tepebaşı Sosyal Kuluçka

Merkezi ile ödüle layık görüldü.

Prof. Dr. Ruşen Keleş başkanlığında

deneyimli akademik

kurulun değerlendirdiği projeler;

Afet yönetimi, Kentsel

Tasarım, Kentsel Dönüşüm,

Kent içi Ulaşım, Kültür ve Tabiat

Varlıklarının Korunması,

Çevre Koruma, Kültür Sanat

ve Turizm Etkinlikleri, Sosyal

Sorumluluk Projeleri, Katılımcı

Yönetim, E-belediyecilik,

Kent Ekonomisi ve

İşletmeciliği, Uluslararası İşbirliği

olmak üzere 12 kategoride

incelendi. Pandemi

nedeniyle online olarak youtube

üzerinden gerçekleştirilen

ödül töreninde Tepebaşı

Belediye Başkanı Ahmet Ataç

da, Tepebaşı Sosyal Kuluçka

Merkezi ile Uluslararası İşbirliği

Kategorisi’nde ödül aldı.

ATAÇ; “İLKLERİN BELEDİ-

YESİ OLMAYA ALIŞIĞIZ”

Buna ilişkin bir değerlendirmede

bulunan Tepebaşı Belediye

Başkanı Dt. Ahmet Ataç,

“Tepebaşı Belediyesi olarak

ilklerle anılmaya ve projelerimizin

ödüllendirilmesine oldukça

alışkınız. Tepebaşı

Sosyal Kuluçka Merkezimiz

de bizim ilk niteliğindeki çalışmalarımızdan

bir tanesi.

Bu merkezimizi, sosyal girişimciliğin

yaygınlaşması

adına kardeş şehrimiz Treptow-Köpenick

ile birlikte hayata

geçirdik. Merkezimiz,

Türkiye’de belediyeler arasında

bir ilktir. Kısa sürede

pek çok farklı etkinlik gerçekleştirerek

her katmandan

gencimize fayda sağlamak

hedefimize ulaştık. Tepebaşı

Belediyesi olarak ilkleri gerçekleştirmeye

devam edeceğiz.

Hep birlikte

Eskişehir’imiz adına iyi işler

yapmayı sürdüreceğiz. Özel

Kalem Dergisi Yerel Yönetim

Ödülleri Seçici Kurulu

üyelerine teşekkürlerimi

iletirken, Özel Kalem Dergisi’ne

de bu güzel organizasyonu

düzenlemesinden ötürü

şükranlarımı sunuyorum”

dedi.

Türkiye genelinde kentlerin

gelişimine, güzelleşmesine,

marka değerinin yükselmesine

doğrudan etkisi bulunan

projelerin değerlendirildiği

11. Özel Kalem Dergisi Yerel

Yönetim Ödülleri sahiplerini

buldu. Pandemi nedeniyle

online olarak youtube üzerinden

gerçekleştirilen ödül

töreninde Tepebaşı Belediye

Başkanı Ahmet Ataç da, Tepebaşı

Sosyal Kuluçka Merkezi

ile Uluslararası İşbirliği

Kategorisi’nde ödül aldı.

Anlamlı ödüle dair görüşlerini

açıklayan başkan Ataç, “Tepebaşı

Belediyesi olarak ilkleri

gerçekleştirmeye devam

edeceğiz. Hep birlikte Eskişehir’imiz

adına iyi işler yapmayı

sürdüreceğiz.” dedi.

28


Tepebaşı’ndan engelliler

için yüz akı projeler

Örnek

alınan

projelerin

sahibi

Tepebaşı Belediyesi’nin ‘Hobi değil istihdam’

anlayışı ile hayata geçirdiği Engelliler

Montaj Atölyesi ve Gökkuşağı Kafe

gibi çalışmalar tüm Eskişehir’in yüz akı

projeleri olarak tarihe geçti.

Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, 3

Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla yayımladığı

mesajında, engelli bireylerin

yaşam kalitesinin artırılması gerektiğine dikkat

çekti.

Ülkemizdeki engelli birey sayısının nüfusa

oranının yüzde 12.29 olduğunu belirten Başkan

Ataç mesajında, “Engelli bireylerimiz,

toplumumuzun ayrılmaz bir parçasıdır ve

sorunlarına dikkat çekilerek kalıcı şekilde

çözüme kavuşturulması için çalışmamız gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki sağlıklı bir

toplum, kendi engellilerine sahip çıkan, onların

üretime katılmasını sağlayan koruyucu

olanakları yaratan bir toplumdur. Ülkemizde

nüfusun yüzde 12.29'u, engelli bireylerimizden

oluşuyor. Engellilerin herkes gibi 365

gün yaşadığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.

Onların sorunlarını sadece 1 gün için

gündeme getirilmemesinin yetersiz olduğuna

inanıyorum. Engellilerimiz için pozitif

ayırımcılık şarttır.

Engelliler Günü’nde, engellilere yönelik

projelerini anlatan Tepebaşı Belediye

Başkanı Dt. Ahmet Ataç, “Birçok engelli

vatandaşımız sanatta, sporda, siyasette,

iş hayatında fırsat ve imkan verildiğinde

neleri yapabileceklerini, gurur duyulacak

başarılara imza atacaklarını göstermiştir.

Biz de Tepebaşı Belediyesi olarak engelli

bireylerimizin hayata tutunabileceği, yaşamlarını

kolaylaştıracak, özgüven sağlayacak

ve gelir elde edecekleri, Türkiye’ye

örnek olacak, ilk niteliğinde çalışmalar

yapmaya gayret ediyoruz.” dedi.

YAŞAMLARINI KOLAYLAŞTIRMALIYIZ

Herkes bir anda engelli olabilir veya öyle doğabilir.

Bunu asla

göz ardı etmemeliyiz.

Birçok engelli

vatandaşımız sanatta,

sporda, siyasette,

hayatında fırsat

ve imkan verildiğinde

neleri yapabileceklerini,

gurur

duyulacak başarılara

imza atacaklarını göstermiştir. Biz de Tepebaşı

Belediyesi olarak engelli bireylerimizin hayata

tutunabileceği, yaşamlarını kolaylaştıracak,

özgüven sağlayacak ve gelir elde edecekleri,

Türkiye’ye örnek olacak, ilk niteliğinde çalışmalar

yapmaya gayret ediyoruz. ‘Hobi değil

istihdam’ anlayışı ile hayata geçirdiğimiz Engelliler

Montaj Atölyesi ve Gökkuşağı Kafe gibi

çalışmalarımız da tüm Eskişehir’in yüz akı projeler

olarak tarihe geçmiştir.

TÜRKİYE’DE BİR İLKİ YAPTIK

Tepebaşı Belediyesi, İbrahim Ethem Kesikbaş

Engelliler Montaj Atölyesi’nin ardından

Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) ile

birlikte Türkiye’de bir ilk olarak Engelliler

Montaj Atölyesi’ni de hayata geçirdi. EOSB

Başkanı Sayın Nadir Küpeli ile birlikte hayata

geçirdiğimiz ve özel bireylerimizin istihdamını

sağlayan bu projenin, Türkiye’deki

tüm OSB’lere örnek olmasını temenni ediyoruz.

Engelli vatandaşlarımızın kendi kendilerine

yeterek, kimseye muhtaç olmadan,

sağlıklı, mutlu ve başarılı bir hayat sürmeleri

için daha iyi koşullara kavuşturuluncaya

kadar gayretle çalışmaya devam edeceğiz.

Bu düşünceler ile tüm engellilerimizi ve fedakar

ailelerini selamlıyor, saygılarımı sunuyorum”

ifadelerini kullandı.

29


Emeğe

Saygı

Emekliye

Saygı

“DEMOKRASİ

MÜCADELESİNDEN

EMEKLİ OLUNMAZ”

Babaların işsiz kalmadığı,

çocukların aç yatmadığı,

grevlerin yasaklanmadığı, tüm

insanların geleceğinin garanti olduğu,

kadınlarımızın, bacılarımızın,

kız çocuklarımızın öldürülmediği,

2021 yılı umuduyla,

Herkese; sağlık, mutluluk ve insan

onuruna yakışır bir yaşam diliyoruz.

Bizden “Herşeyi yaratan”

işçi sınıfına selam olsun.

SUAT BAŞARANER

DİSK - EMEKLİ SEn

ŞuBE BaŞKanı

Emekliler Bize Katılarak GÜÇ VERİN


“2021’de

GÜzellik uzmanı - Makyöz Şükran Tunç 2021 yılı

Kış ayı saç ve makyaj modası ile pandemide cilt

bakımını İSTİKBAL DERGİ’ye anlattı

aydınlık makyajlar

kıvırcık saçlar

revaçta” olacak

Beklenildiği gibi başlamayan ve ilerlemeyen

2020 yılı güzellik sektöründe

de etkisini gösterirken kadınlar umudu

2021 yılına bağladı.

Pandemiden kaynaklı sosyal hayata bir

süre ara verilmesi nedeniyle en çok etkilenen

sektörlerinden başında güzellik yerini

aldı.

Güzellik dünyası 2020-2021 sezonu için hiç

beklemediği durumlarla karşılaştı elbette

ama yine de güzellik uzmanları modayı

takip etmeden geri kalmadı.

Evde de kadınların kendilerine

bakabileceğini vurgulayan Güzellik

Uzmanı Şükran Tunç ile 2021 yılı kış

ayı makyaj ve saç modasını

konuştuk. Tunç’tan pandemi

süresince evde uygulayabilecekleri

bakım tüyoları da aldık.

Süleyman Çakır Lisesi’nin hemen

yanında bulunan dükkânlarında bir araya

geldiğimiz Tunç, sempatik ve güler yüzüyle

bütün sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.

İyi makyajın sırlarını anlatarak sözlerine

başlayan Güzellik Uzmanı Şükran

Tunç, “Gün içinde makyaj yapmak için

cildimizi önceden hazırlamamız gerekli.

Bunun için de cildimizin temizlenmiş olması

ve cildimize uygun bir nemlendirici kullanmak

gerekli. Göz çevresini ve dudakları da tabi ki

unutmamalıyız” dedi.

“AYDINLIK GÖZ MAKYAJI”

Fondöten seçiminin makyajda çok önemli

vurgulayan Şükran Tunç, 2021 yılı kış makyaj

modasını ise şöyle anlattı:

“Karma ve yağlı cilt ise pudralı, kuru

cildimiz var ise fondötenin nemlendirici

özelliğe sahip olması gerekmektedir. 2021

yılında göz makyajımızda daha minimal

pudra, nude, tarçın tonları, fresh ve aydınlık

bir göz makyajı olarak uyguluyoruz. Dumanlı

eyeliner sürüyoruz ardından bol rimel ile kirpiklerimizi

güçlendiriyoruz, Kaşlarımızı fırça

boyası yardımı ile tarıyoruz. 2020 senesi

birçok değişiklik ile hayatımıza girmiş olsa da

bu yılda ruj rengimiz mat serileri olarak

geliyor. Mat nude, mat kahve tonları kullanarak

doğal görünümü sağlıyor, aydınlık ten

makyajını soft allık rengi ile bütünlüyoruz.”

“DOĞAL KIVIRCIK DÖNEMİ”

2021 yılı saç modası hakkında da

konuşan Tunç, “Doğal

kıvırcık dönemi geliyor.

Eğer doğuştan kıvırcık

saçlara sahipseniz bu

harika. Hiçbir işlem

gerekmiyor demektir.

Buklelerinizi daha belirgin

ve sağlıklı gösterecek

"kıvırcık” yöntemini

şimdiden uygulamaya

başlayabilirsiniz.

Önümüzdeki yıl kıvırcık

saç çok gözde olacak.

Önümüzdeki yılın en

büyük trendi kuşkusuz

pırıl pırıl parlayan

saçlar da olacak. Eğer

yıpranmış, mat saçlara

sahipseniz yoğun

bakım maskelerini; parlak

görünüm veren

serumları, spreyleri

hazırda bekletebilirsiniz.

Uzun

zamandır soğuk, küllü tonlar

moda. Gri saç çılgınlığı da

eskisi gibi olmasa da devam

ediyor. Bu uzun süreli

modadan biraz sıkılanlar

sıcak tonlara geçiş trendini

başlatıyor. 90'lar ve

2000'lere döndüğümüz günlerde

saçı yandan ayırmak,

tek yöne doğru kestirilen perçemler de geri

geliyor” ifadelerini kullandı.

Siyah saçın yine gündemde olacağını

kaydeden Tunç, “Uzun zamandır moda olmayan,

bir dönemin favorisi mavi siyah; yani

simsiyah saçların geri dönüş yapması bekleniyor.

Bu yıl çok sık gördüğümüz bu iki renkli

saç akımı gelecek yıla da damga vuracak”

diye konuştu.

“MASKE ÖRNEKLERİ”

Pandemi sürecinde evde uygulanacak cilt

bakım yöntemlerini de dile getiren Tunç, bir

uygulamayı şöyle anlattı:

SALATALIK MASKESİ

Malzemeler: 1 yumurta beyazı- 2 yemek

kaşığı salatalık rendesi

Hazırlanışı: Yumurta beyazı köpürtülüp

rendelenmiş salatalık ilave edilerek karıştırılır.

Gazlı bez üzerine maske yapılır. 20 dakika

bekletilir.

ELMA MASKESİ

Malzemeler: 2 adet kırmızı ekmek elması-

500 gram süt

Hazırlanışı: Elmalar doğranıp süt ile 15 dakika

kaynatılır. Püre haline getirilip soğuduktan

sonra gazlı bez üzerine maske yapılır. 20

dakika bekletilir. Düzenli olarak

uygulandığında mucizeyi keşfedeceksiniz.

31


MEKSİKA’NIN BÜYÜLÜ

ŞEHİRLERİ

Gezi

ZEKİ

PEKGENÇ

Meksika’nın başkenti Mexico City’de dev

bir Amerikan otelinde konakladık.

Otelin giriş katındaki çarşısında bir

yerel seyahat acentesi de bulunuyordu.

Başkent çevresindeki kimi yerlere bir-iki günlük

ilginç turlar düzenlenmiş. Eşimle birlikte bu

turlardan ikisini satın aldık. Şimdi, birincisine

gidiyoruz. Cuernavaca ve Taxco şehirlerini

göreceğiz. Gerek Meksika’nın ve gerekse

İspanya’nın tarihinde önemli yer tutan bu

şehirler ülkenin ortasında yer alıyor.

Çok düzgün bir otobandan güneye doğru

gidiyoruz. Yaklaşık 70 kilometre sonra 5.450

metre yüksekliğindeki, aktif Popocatepetl

Yanardağı’nın yakınından geçtik. Hava çok

açık olduğundan tamamını görebiliyoruz.

Muhteşem bir dağ. Turun sevimli rehberi tura

katılanlara geçtiğimiz, gördüğümüz yerler

hakkında İspanyolca ve İngilizce dillerinde bilgiler

veriyor. Kısa bir süre sonra da göreceğimiz

ilk şehre geldik.

EBEDİ BAHAR ŞEHRİ - COURNAVACA

Şehre giriş yollarından itibaren çevremizi

yemyeşil ağaçlar ve renk renk çiçekler sardı.

Neredeyse tüm evler, duvarlar begonvillerle

kaplanmış. Bir meydanda Emiliano Zapata’nın

at üstündeki heykelini görüyoruz. Cournavaca,

Zapata’nın doğum yeri. 1910-1920 yıllarında

yaşanan “Köylü Devrimi”nin lideri ve Zapatismo

Tarım Hareketi’nin öncüsü olan

Zapata’yı Marlon Brando ve Anthony Quinn’in

başrollerini paylaştığı VİVA ZAPATA filminden

dolayı Türk halkı olarak tanıyoruz. Tur

aracımız şehrin meydanında durdu. Gerek

meydandaki ve gerekse parktaki ağaçların

arasında rengârenk kanatlarıyla papağanlar ve

benzer kuşlar uçuşuyor. Bu şehirdeki hava

sıcaklığı yıl boyunca 22 ile 26 dereceler

arasında değişiyormuş. Yani aşırı sıcaklar yok,

hele kış hiç yok. Neredeyse tamamı beyaz

boyalı ve çok balkonlu, koloniyal tipteki evlerden

anlıyoruz ki burası bir tatil/dinlenme

beldesi. Tatil beldesi dediğim bu yer, ülkenin

doğusunda bulunan Atlas Okyanusu’ndan

500, batısında bulunan Büyük Okyanus’tan

1.200 kilometre içeride ve deniz seviyesinden

1.500 metre yükseklikte. Rehberin verdiği bilgiye

göre Mexico City şehrinde yaşayanların

bir kısmının ve başkentteki yabancı misyonun

tamamının burada bir evi varmış.

1800’lü yılların başlarında, o tarihlerdeki adı

“Yeni İspanya” olan dev krallığın bir parçası

Cournavaca’ya gelen coğrafyacı, doğa bilimci

ve kâşif Alexander von Humbold burası için;

“Ebedi Bahar Şehri” tanımını kullanmış.

Şimdilerde de Meksikalılar; “Kutsal Bahar

Ülkesi” diyorlar.

Yıl boyu, sadece bahar mevsiminin yaşandığı

bu şehre İspanyolcayı öğrenmek isteyen

öğrenciler de akın ediyormuş. Şehirdeki birçok

üniversiteden bir-ikisi İspanyolca eğitim

veriyormuş. Yine, rehberin anlatımına göre, tarihte

Aztek İmparatorlarının da yazlık evleri

buradaymış. Şehir meydanını ve çevresini

yaya olarak dolaştık. Meydanda, bir parkın

ortasında büyük bir katedral var. Tekrar parka

döndüğümüzde katedralin bahçesinden tempolu

yüksek seslerin geldiğini duyduk. Sanki

kalabalık bir grup şarkılar söylüyor. Bu katedral,

ilginç bir şekilde bahçe duvarları ile

çevrili. İçinde bulunduğu parktan ya da meydandan

tam olarak görünmüyor. Önce dış

bahçesine sonrada iç bahçesine girdik. Benim

iç bahçesi zannettiğim yer katedralin yanında

inşa edilmiş bir açık şapelmiş. Bu açık şapelde

toplanmış yerli halk hep beraber tempo tutarak

ve (adeta) dans ederek ilahiler okuyor. İlgiyle

izledik. Buraları sömürgeleştiren

İspanyollar, Hristiyanlığı kabul ettirmek adına

ilginç bir uygulama geliştirerek Aztek

torunlarının dini inanç ve alışkanlıkları ile Hristiyan

ritüellerini birleştirmişler. Dillerini İspanyolca,

dinlerini de (melez) Katolik yapmışlar.

Çağdaş İngiliz yazarı Aughton, bir kitabında;

“16. Yüzyılda İspanyollar, Yeni Dünya’nın

halklarını Hristiyanlığa döndürme görevini

taşıdıklarına inanıyorlardı.” “Cortes, 1519

yılında 500 askeriyle buraya vardığında, iki yıl

içinde bütün Meksika’yı fethetmeyi ve Aztekler’e

boyun eğdirmeyi başardı.” “Aztek ve İnka

medeniyetleri, eski ritüel ve gelenekleriyle birlikte

on yıl içinde zalimce ve fiilen yok edildi.”

(*) diye yazmış.

Meydanda, yerli kadınlar getirdikleri yerel ev

yapımı yemekleri, daha doğrusu çeşit çeşit

karışımları, isteğinize göre tortillalara sarıp

harika tacolar yaparak satıyorlar. Kimisi de

ince ince dilimleyip plastik bardaklara

yerleştirdiği papaya, kavun ve karpuzları

satıyor.

Doğal olarak özgün hediyelik eşyalar, haritalar

Şehrin merkezinde bulunan zokalo (Borda)

Meydanı’ndaki ambiyans harika.

32


ve kartpostallar satanlar da var. Buradan,

resmini gördüğünüz bir tane kartpostal ile

Aztek desenli seramik objeler aldık. Daha

sonra şehri araçla panoramik olarak gezdik.

Bir meydanda da Humbold’un heykeli var. İspanyol

etkisi gözle görülüyor.

MEKSİKA’NIN GÜMÜŞ BAŞKENTİ - TAXCO

Yolumuza devem ederek, Mexico City’nin

170 kilometre güneybatısında dağlık bir

arazide kurulmuş Taxco’ya geldik. Bu şehir;

gümüş madenleri, kırmızı kiremit çatılı beyaz

badanalı pitoresk evleri, özgün sokakları,

sömürge dönemi yapıları, çevre manzaraları

ile meşhur. Meksika’nın büyülü kentleri

(Pueblos Magicos) arasında değerli bir yere

sahipmiş. Deniz seviyesine göre 1.800 metre

irtifada bulunan şehrin sokakları, dağlık

bölge nedeniyle çok düzensiz ve dar. Ancak,

Meksikalılar minik minik siyah-beyaz taşlar

döşedikleri sokakları sevimli bir hale

getirmişler. Bu sokaklarda kaldırım yok ve

yaya yürümek oldukça tehlikeli. Çünkü

Meksikalı şoförler çok hızlı araba kullanıyor.

Bu dar, kıvrımlı ve bol yokuşlu sokaklara en

uyan araç kuşkusuz Volkswagen tosbağa.

Artık üretimden kaldırılmış olsa da Meksika’da

imal edilmiş tosbağalar bu ülkede

taksi olarak kullanılıyor. Şoförün yanındaki

koltuk sökülmüş olduğundan yolcular

sadece arka koltuğa oturabiliyor. Taxco’dakiler

bembeyaz. Özellikle bu tarihi ve korunmuş

şehrin sokaklarında doyulmaz güzellikte

fotoğraflar çekilmesine olanak tanıyorlar.

Meksika hükümeti tarafından “Ulusal Miras”

olarak ilan edilmiş, otantik kolonyal şehrin

neredeyse tamamı mükemmel bir şekilde koruma

altına alınmış. Şehrin merkezinde çok

güzel bir meydan var. Zokalo ve aynı zamanda

Borda ismini verdikleri meydanın ortasındaki

sundurmada sanırım konserler veriliyor. Belki

başka amaçlar için de kullanılıyor olabilir. Çok

sevimli ve güzel bir ambiyansa sahip

meydanın çevresinde Meksika mutfağından

örnekler sunan turistik lokantalar var. Birisinin

terasında, tura dâhil olan öğle yemeğimizi

yedik. Manzara harika! Bir taraftan nefis doğa

manzaralarını izliyoruz, bir taraftan da tarihi

mekânları ve üst üste dizilmiş duran pitoresk

evleri… Meksika mutfağı evet acı; ama siz nasıl

istiyorsanız öyle servis ediliyor. Acı

sevmiyorsanız acılı yiyecek vermiyorlar.

Genellikle de kebapların yanında acı sosları

ayrıca getiriyorlar.

Önce birer mercimek çorbası içtik. Ardından,

adeta “Adana mutfağı”! Altındaki alevle

sunulan saç tavada kızaran koyun eti, tavuk,

soğan, biber, domates. Yanında tortillalar,

avakado püresi, yeşillikler ve bolca limon. Son

olarak da ince ince dilimlenmiş ve üzerlerine

limon sıkılıp pul biber serpilmiş elma!

Taxco’nun kaldırımsız

sokaklarında sevimli

vosvos taksiler.

Terastan gördüğümüz, Barok mimarisi ile inşa

edilmiş çift kuleli Santa Prisca Kilisesi’ni gümüş

ticaretinden zengin olan İspanyol Jesa de la

Borda, 18. yüzyılda yaptırmış. Zenginliğini ve

gücünü göstermesi için kilisenin altarını yerden

tavana kadar ve de sunakları altınla

kaplatmış. Gerçekten göz alıcı. Bu kiliseyi gezip

çıktığımızda, önündeki merdivenlere oturmuş

ortaokullu, sevimli

öğrenciler

çevremizi sardı.

Sanırım

öğretmenleri

ödev vermiş.

Turistlerle İngilizce

konuşmaya

çalışıyorlar. Ellerindeki

defterlere

önceden

soruları

yazmışlar; Adın

ne? Nerelisin?

Kaç yaşındasın?

Mesleğin ne?

Gibi. Türkiye kelimesini

duyduklarında

çok şaşırdılar.

Ülkemizin

Taxco’da hangi yöne bakarsanız bakın,

manzara gerçekten büyüleyici.

nerede olduğunu da pek anlayamadılar

Zocalo ismini verdikleri meydanda Azteklerin

torunları, tıpkı bizim Çukurova bölgesinde

olduğu gibi karlı bici bici satıyor.

Sevimli, kızıl derili yerli kızlar hediyelik

eşyalar satmak için bizlerle diyaloğa giriyor.

Kısa boylu olmalarının yaşlarıyla ilgisi yok,

ırkları böyle. Burada ve Mexico City’de birkaç

çeşit ırkı bir arada gördük. Kısa boylarıyla ve

kızıl tenleriyle Aztekler, vücutlarının üst

kısımlarının alta nazaran büyük olduğu

melezler ve İspanyol asıllılar. Aztek asıllıların

tenleri gerçekten de kızıl.

Rehberimiz bizleri alış-veriş için serbest

bıraktı. Doğal olarak herkes gümüş

mağazalarına dağıldı. İspanyollar 1500’lü

yıllarda buradaki gümüş madenlerini

keşfetmiş. Taxco, 300 yıl boyunca İspanya

madencilik endüstrisinin önemli bir merkezi

olmuş. İspanyol Borda kardeşler servetlerini

gümüşten elde etmiş. Son yıllarda ise bir

Amerikan şirketi, eğittikleri ustaların İspanyol

öncesi sanata dayalı harika tasarımlı

ürünlerini yurt dışına pazarlıyormuş.

Gümüş madenleri ile ün yapmış bu bölgede

artık rezervlerin tükenmesi nedeniyle eskisi

kadar gümüş madeni çıkartılamıyormuş.

Ancak, şehrin merkezindeki sokaklar gümüş

işçiliği ürünlerini pazarlayan mağazalarla

(Platerias) dolu. Buranın gümüş işçiliğinin

çok kaliteli olduğu söylenir. “Mexico 925”

veya “Taxco 925” olarak mühürlenmiş gümüş

takı ve eşyalardaki çeşit baş döndürücü. Her

yıl Kasım ayında burada bir “Gümüş Fuarı”

düzenleniyormuş.

————————————————————————————

(*) Peter Aughton – Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler

– Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Cuernavaca’da bir

meydanı Emiliano

zapata’nın heykeli

süslüyor.

33


Sivrihisar

Belediye

Başkanı

YÜZÜGÜLLÜ SİVRİHİSAR’A

>>

Kadınlar Voleybol da gerçekleştirilen

yeni oluşum ile birlikte Eskişehir’de

bulunan tüm ilçe belediyelerine

örnek oldu. Sivrihisar Belediye Başkanı

Hamid Yüzügüllü “Sivrihisar’ımızda

2.Lig takımını kurmaktan çok mutluyuz

ve 1.Lige çıkarmak için elimizden gelen

tüm desteği sağlıyoruz” dedi.

>>

Belediye Başkanlığı’nda 2.dönemini geçiren

Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid

Yüzügüllü ilçe adına ilklere imza atmaya

devam ediyor. Yüzügüllü, Dünya’nın Merkezi

olan Sivrihisar’ı gerek belediyecilik

anlamında, gerek turizm anlamında zirveye

taşırken, sportif faaliyetlerde de ilçenin

adını Türkiye’de duyurmayı başardı.

İlçeye farklı bir hava geldi

Eskişehir’in en büyük ilçesi olan Sivrihisar’da

spora oldukça önem veren Başkan Hamid Yüzügüllü

ilçeye profesyonel bir takım kazandırdı.

Bayanlar Voleybol 2.Liginde yer alan ve çıktığı

tüm karşılaşmalardan galibiyetle ayrılarak

şampiyonluk yolunda ilerleyen Sivrihisarspor

Bayan Voleybol takımının da en büyük destekçisi

olan Yüzügüllü, ilçeye ayrı bir heyecan

ve hava katarak bir ilke daha imza attı.

Örnek oldu

Özellikle Eskişehir’de bulunan merkez ilçelerin

dışında bu zamana kadar spora

böylesine destek vererek dikkatleri

üzerine çeken Sivrihisar Belediye

Başkanı Hamid Yüzügüllü Kadınlar

Voleybol da gerçekleştirilen bu

oluşumla birlikte Eskişehir’de

bulunan tüm ilçe belediyelerine

örnek oldu.

Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid Yüzügüllü

örnek projeye en büyük desteği veriyor.

Sivrihisar ilçesinde sportif faaliyetlerle

son dönemde hava değişti.

“Spora ve

sporcuya

destek

olmaya

devam

edeceğiz”

Kurulduğu günden

bugüne

kadar elde ettiği

başarılarla

adından sıkça

söz ettiren Sivrihisarspor

Bayan Voleybol takımı şampiyonluk

yolunda emin adımlarla ilerlerken,

Sivrihisar Belediye Başkanı

Hamid Yüzügüllü; “Güzel bir oluşuma

imza attık. Bizim geleceğimiz olan

gençlerimize öncülük etmek asli görevlerimizden

birisidir. Bizde spora

ve sporcuya destek olarak gençlerimize

ve çocuklarımıza kötü alışkanlıklardan

uzak, güzel oluşumlarla

birlikte spor yapabilecekleri alanlar

hazırlıyoruz” dedi

“Sadece Dünya’nın değil,

ilklerin merkezi”

Eskişehir’de ilki yaşatarak bir ilçeden

2.Ligde yer alan voleybol

takımı kurduklarını belirten başkan

Yüzügüllü “Takımımız

bizlerin onlara olan

inancını boşa çıkartmamak

adına güzel

işlere imza atıyor.

Şuan için çıktıkları

tüm karşılaşmaları

da kazandılar.

Bizim hedefimiz

bu yıl şampiyonluk

yaşayarak

1.Lige yükselmek.

Sivrihisar

sadece

Dünya’nın

değil, ilimizde

ilklerin de mer-

34

Eskişehir’de merkez ilçeler dışında ilk kez bir ilçenin voleybol branşında

ilimizi temsil ediyor olması diğer ilçeler de örnek olması bekleniyor


SPORDA DA İLKLERİ YAŞATIYOR

kezi oldu. Bizde Sivrihisar’ımızda 2.Lig takımını kurmaktan

çok mutluyuz ve 1.Lige çıkarmak için elimizden

gelen tüm desteği sağlıyoruz” ifadelerini

kullandı.

“Gelecek sezon Sivrihisar’da

oynayacağız”

Sivrihisar ilçesinde sportif faaliyetlerle son dönemde

havanın da değiştiğini ifade eden Yüzügüllü

“Kulübümüz bu sezon başarılı bir performans ortaya

koyuyor. Voleybol takımımızın kadrosuna gelecek

yıllarda Sivrihisar’ımızdan da sporcular yerleştirmek

için çalışmalarımıza başladık. Voleybol alt yapısı da

kuruluyor. Kendi sporcularımızı da burada yetiştireceğiz.

Şuan için spor tesislerimiz yenileniyor. İlçemize

yakışır modern bir tesis kazandırarak gelecek

yıl maçlarımızı Sivrihisar’da oynamaya başlayacağız.

Başkan Yüzügüllü “Voleybol alt yapısı da kuruluyor. Kendi

sporcularımızı da burada yetiştireceğiz” dedi.

Hedef bu yıl şampiyonluk yaşayarak 1.Lige yükselmek

Bunun içinde çalışmalarımız aralıksız devam ediyor”

şeklinde konuştu.

Voleybol branşında

örnek bir ilki

yaşatıyorlar.

alkışı ve saygıyı

hak ediyorlar

Eskişehir’de merkez ilçeler dışında

ilk kez bir ilçenin voleybol branşında

ilimizi temsil ediyor olması

diğer ilçeler de örnek

olması bekleniyor. Özellikle

salon sporlarında son yıllarda

yaşanan kaybına iyi

gelen Sivrihisar gibi diğer ilçelerimizin

de farklı projelerle

adından söz ettirmesine ilimiz

sporunun çok ihtiyacı olduğu

ortada… Bu bağlamda sadece

ilçeye değil, özellikle bu pandemi

sürecinde Eskişehir

sporuna da hava ve heyecan

getiren Sivrihisar Belediye

başkanı Hamid Yüzügüllü ile

kulüp idarecileri sonuna

kadar alkışı ve saygıyı hak

ediyor.

Kadın voleybolcular

gösterilen ilgiden

ötürü çok mutlu.

35


İstikbal Dergi’nin bu ayki konuğu Eskişehir Ormanspor Hentbol Takımı Baş Antrenörü Mehmet Fatih Işık

“UZUN YILLAR KALICI,

KURUMSAL BİR TAKIM

OLUŞTURMAK İSTİYORUZ”

>>

“Buraya gelirken yeni bir

sayfa, yeni bir heyecan,

kurumsal yapı ve hedefleri

olan yeni proje olması beni

çok heyecanlandırdı. Eskişehir

Ormanspor’da büyük işler

ve başarılar yaşayabileceğime

inandım ve geldim.

Bura da olmaktan çok mutlu

ve huzurluyum diyebilirim.’

>>

“Takımımıza inanıyoruz

ve güveniyoruz. Yeterli

bir kadroya sahip olduğumuzu

düşünüyorum. Gerçekten

çok profesyonel, ciddi,

disiplinli, bilimsel ve iyi çalışıyoruz.zaman

içerisinde

performansımız artacak ve

dahi iyi bir takım olacağız.”

>>

“adım adım ilerlemek istiyoruz

öncelikle. Kurumsal

bir yapı kurarak, sistemli,

hedefli ve planlı çalışmalar

ile iyi bir yapı kurmak istiyoruz.Merdivenin

basamaklarını

yavaş yavaş başarılı bir

şekilde çıkmak istiyoruz.”

36

Erkekler Hentbol 1. Liginde ilimizi temsil

eden ve bu sezon yeni kurulan Eskişehir Ormanspor

baş antrenörü Fatih Işık ile takımını

ve geleceği konuştuk. Hentbolda alt yapılarda

görev alıp Nilüferspor ve Antalyaspor

takımlarda da süper ligde teknik adamlık

yapan Fatih hoca Ormanspor’da ise hedefini

kurumsal bir yapı oluşturup, alt yapıya önem

veren Türk hentboluna kaliteli milli takım

düzeyinde oyuncular yetiştiren ve A takım

da her zaman daha iyi ve başarıyı yakalayan

ekip olacaklarını söyledi.

-Öncelikle sizi tanıyalım…

‘7 Aralık 1981 Kağızman’da doğdum.

Uludağ Üniversitesi

beden eğitimi

ve öğretmenlik

bölümünden

mezun

oldum. Yaklaşık

yirmi yıldır

sporcu,

altyapı antrenörü,

A takım

yardımcı antrenörü,

A

takım baş antrenörü

olmak üzere

hentbol branşının

içindeyim.

Hentbolun

mutfağından gelip tüm kademelerinde çalıştım

diyebilirim. Antrenörlüğü profesyonel bir

iş olarak benimsemiş ciddiyete, disipline,

doğruluğa, gelişmeye, sisteme, planlı, programlı,

çalışmaya, işini seven ve önem veren

bir spor adamıyım.’

-Eskişehir Ormanspora gelmeden

önce 18 sene kadar Nilüfer Belediyespor’da

sporcu, antrenör ve baş antrenör

2 yılda Antalyaspor da Baş Antrenör

olarak görev almıştınız. Uzun yıllar

süper ligde çalıştıktan sonra Ormanspora’a

geldiğinizde ne hissettiniz?

‘Nilüfer Belediyespor’un yeri kariye-


rimde benim için önemi çok büyük. Özellikle antrenörlük

kariyerimde bana ön ayak olan, ilk deneyimlerimi

yaşadığım ve gözümü ilk açtığım kulüp.

Nilüfer Belediyespor’dan ayrılıp Antalyaspor’a

gitmek benim için hiç kolay olmadı. Çok büyük

emeklerin, çok büyük başarıların, çok büyük kazanımların

olduğu 18 yılın ardından Antalya ya gittim.

İlk üç ay büyük zorluklar yaşadım. Çünkü 18

yıldır bir şehirde ve kulüptesiniz. Anılarınız, başarılarınız,

çok büyük işleriniz var. Bunları bırakıp yeni

bir maceraya, yeni bir sportif deneyime yelken açıyorsunuz.

Alışmak çok kolay olmadı ama Antalyaspor

da zaman geçtikçe kariyerim açısından

Antalyaspor’da çalışmanın benim adıma doğru bir

karar olduğunu gördüm.Takımın başındaki ilk sezonu

lig 2.si İkinci sezonumda ise 4.sırada tamamlayarak

Antalyaspor hentbol takımını tarihinde iki

kez Avrupa’ya taşımayı başardım. Hentbol Şubesini

Yaşatıp, Belli Bir Noktaya Getirmek Kolay Bir İş

Değil ilk yıl yaşamış olduğumuz sportif başarı, gerçekten

kitaplara konu olacak kadar ciddi bir başarı

hikâyesiydi. Antalya da geçen iki güzel yılın sonunda

kulübün bütçede küçülmeye gitmesi ve hedeflerim

doğrultusunda Antalyaspor ile yollarımı

ayırdım.Bu zaman içerisinde yeni bir proje olarak

Eskişehir Ormanspor kulübünden teklif aldım.Kulübün

kurumsal bir yapı oluşturmak istemesi, ileriye

yönelik planlı hedefleri ve beraber çalışacağım ekip

benim Eskişehir Ormanspor’a gelmemde büyük

etken oldu diyebilirim. Yeni bir sayfa, yeni bir heyecan,

kurumsal yapı ve hedefleri olan yeni proje

olması beni çok heyecanlandırdı. Eskişehir Ormanspor’da

büyük işler ve başarılar yaşayabileceğime

inandım ve buraya geldim. Burada olmaktan çok

mutlu ve huzurluyum diyebilirim.’

-Takımın durumu ligde en zor rakipleriniz

kimler ?

‘Önümüzde oynayacağımız maçlarda en iyi sonuçları

alarak ilk yarıyı ilk 3 içerisinde tamamlayarak

hedef doğrultusunda devam etmek

istiyoruz.Ligde süper lige çıkmak için bizim ile beraber

5 takımın şansının olduğunu düşünüyorum.

Bu takımlar Ankara Yeni Mamak G.SK, Tokat G.S.K,

Ankara İhtisas Hentbol S.K, Hatay Büyükşehir Belediye

S.K, Bolu Seben Belediye S.k. Bu yarışta bu 5

rakibimiz bizimle beraber süper lige çıkmak için

mücadele edeceklerdir düşünüyorum.”

-Eskişehir’de hentbolda birçok

başarılı takım mücadele etti. Ormanspor’un

hedefi ne olacak ?

“Kulübümüzün öncelikli hedefi kurumsal

bir yapı oluşturmak,

alt yapıya önem

vermek, Türk hentboluna

kaliteli milli takım düzeyinde

oyuncular yetiştirmek

ve A takım vizyon

takımımızda her zaman daha

iyi ve başarıyı yakalamak olacaktır.”

-Yönetim de çok yeni.

Antrenman ve maçlarda

sizlere destek veriyorlar mı ?

“Evet yönetimimiz çok yeni.Öncelikle

Eskişehir Ormanspor Kulübü

Derneği Başkanı sayın Recep Temel

beye ve yöneticilerimize çok teşekkür

ederim.Takımımızla çok ilgili ve her zaman bizlerin

büyük destekçileri oluyorlar.Bizler için çok

değerliler.Her maçta bizlerin yanındalar içeride

veya dışarıda her maçımıza geliyorlar.Güzel bir

aile ortamı içerisinde Eskişehir Ormanspor’umuzun

başarısı için işbirliğinde beraber

çalışıyoruz.Hep birlikte büyük işler ve başarılara

imza atacağımızı düşünüyorum.”

-Ormanspor u 2 yıl sonra nerede görebiliriz?

Selka örneği var böyle olacağı

konusunda endişe taşıyor musunuz ?

“Adım adım ilerlemek istiyoruz öncelikle.

Kurumsal bir yapı kurarak, sistemli,

hedefli ve planlı çalışmalar ile iyi bir yapı

kurmak istiyoruz. Merdivenin basamaklarını

yavaş yavaş başarılı bir şekilde çıkmak istiyoruz.

Herhangi bir endişem şuan için yok.

İyi bir idari, teknik ve sporcu ekibine sahibiz.Başarılı

olacağımıza inancım ve güvenim

çok fazla. Doğru kararlar ile doğru

işler yapmak istiyoruz. Eskişehir de uzun

yıllar kalıcı, kurumsal bir takım oluşturmak

istiyoruz ve her şeyin bilincindeyiz.”

-Çok teşekkür ediyoruz

hocam bize vakit ayırdığınız

için.

“Bende çok teşekkür ederim

sevgiler ve saygılarımla…”

-Kadro yeterli mi devre arası

takviye düşünüyor musunuz ?

‘Kadromuzda çok yetenekli ve kaliteli

oyuncular bulunuyor. Sezon sonundaki

hedefe ulaşabilecek bir kadroya

sahip olduğumuzu düşünüyorum.Hedefler

ve rakiplerimizin devre arasındaki

durumlarına göre ihtiyaç duyulduğunda

tabi ki bizimde sıkıntı yaşadığımız bölgeler

olursa transfer düşünebiliriz.Ama

şuan böyle bir düşüncemiz yok.Takımımıza

inanıyoruz ve güveniyoruz.Ve yeterli

bir kadroya sahip olduğumuzu

düşünüyorum.Gerçekten çok profesyonel,

ciddi, disiplinli, bilimsel ve iyi çalışıyoruz.Zaman

içerisinde

performansımız artacak ve dahi iyi bir

takım olacağız.”

37


Eskişehirspor’da maddi sıkıntılar ve gelen cezalar kulübün belini büktü.

YENiLENMEYE VAKiT

alt yapıdan

yetişen

oyuncuların

gelişim süreci

sancılı geçerken,

geçiş dönemi

sportif başarının

gelmesini

zorlaştırıyor.

BULAMADAN YENiLiYORUZ

>>

Son 3 sezonda sadece 1 dönem transfer

tahtasını açabilen Eskişehirspor bu

sezon yerli oyunculardan ağırlıklı bir

kadro ile yoluna devam ediyor. 39 kişilik

oyuncu kadrosunda 2 nijeryalı oyuncu bulunurken,

37 yerli futbolcunun 31’i ise Eskişehirspor’un

akademi takımlarında

forma giydikten sonra profesyonel imza

attı.

>>

Geçtiğimiz sezonki kadrosundan Cemali, Mete Kaan,

Mehmet Feyzi ve Metehan altunbaş gibi oyuncular ile

yollarını ayıran Eskişehirspor bu sezon ise genç ağırlıklı

kadro TFF 1.ligde mücadele veriyor. Kırmızı Şimşekler gelişime

dayalı geçiş sürecinde istediği sonuçları alamazken

taraftarını üzmeye devam ediyor.

38


YERLİ AĞIRLIKLI BİR KADRO

Eskişehirspor 2020-2021 sezonunda yoluna 39 futbolcu ile

devam ediyor. Kadrosunda 37 yerli futbolcu bulunan Siyah Kırmızılılarda

2 Nijeryalı futbolcu da yer alıyor. 37 yerli futbolcunun

31’i ise Eskişehirspor’un Akademi takımlarında forma

giydikten sonra profesyonel oldu. Eskişehirspor ile profesyonel

futbolculuk kariyerine başlayan oyuncular takımı ligde tutmaya

Yıldız, Furgan Polat, Furkan

Balaban, Göktuğ Kaan Ünüvar,

Hasan İlkay Özcan, İbrahim

Halil Öner, Mehmet

Özcan, Melih Nezir, Mevlüt

Çelik, Muhammet Yahya Akbulut,

Onur Arı, Onurhan

Uyanık, Ömer Faruk Güler,

Selman Çiftkanatlı, Sezgin

Çolpan, Tolga Yakut, Utku Kızılkaya,

Yiğit Utku Gök… Bu

isimler alt yapı düzeyinde

yıllarca formasını giydiği Eskişehirspor’da

şuan A takımda

Var olma savaşının

içinde buldular kendilerini…

ve bir anlamda yaşatmaya çalışıyor.

31 OYUNCU ALT YAPIDA OYNARAYARAK

PROFESYONEL OLDU

Arda Okumuş, Alperen Kocabaş, Bedirhan Altunbaş, Bedirhan

Akçay, Berkay Tanır, Bilal Ceylan, Buğra Çağlıyan, Cengiz Alp

Köseer, Doğukan Ünal, Ebrar Yiğit Aydın, Ekrem Kılıçarslan, Emir

8 OYUNCU BAŞKA

TAKMIMLARDA YETİŞTİ

8 futbolcu ise kariyerlerine

farklı kulüplerde başlayıp

günümüzde Eskişehirspor

armasını taşıyan formaları

terletmektedir. Erdal Akdari,

Hamed Sholaja, Kaan Gül, Kıvanç

Karakaş, Melih Ağa,

Onur Bayramoğlu, Sezgin

Coşkun, Sunday Alimi bu

sezon da Eskişehirspor formasını

terletiyor.

FUTBOLCULARI

TANIYALIM

Arda Okumuş; 2002 yılında

Eskişehir’de doğdu.

2013 yılında DSİ Bentspor

altyapısından ayrılarak Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2020 yılında Eskişehirspor ile

profesyonel sözleşme imzaladı.

2025 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Alperen Kocabaş; 1998

yılında Bozüyük’te doğdu.

2009 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2016 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel

sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Bedirhan Altunbaş;

1999 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2010 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2017 yılında Eskişehirspor ile

profesyonel sözleşme imzaladı.

2021 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Bedirhan Akçay; 2003

yılında İstanbul’un Bakırköy

ilçesinde doğdu. 2016 yılında

Tepebaşı Kolej takımından Eskişehirspor altyapısına

transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022 yılının

Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Berkay Tanır; 1999 yılında Avusturya’nın

St. Pölten kentinde doğdu. 2017 Gençlerbirliği

onu Türkiye’ye getirdi. 2019 yılında Yunusemrespor

forması giyen Berkay aynı yıl içerisinde

Eskişehirspor altyapısına katıldı. 2020 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2024 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

39


Bilal Ceylan; 2003 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2013 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2019 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Buğra Çağlıyan; 2004 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2013 yılında Eskişehir Şekerspor’dan

Eskişehirspor altyapısına

transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022

yılına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Cengiz Alp Köseer; 2003 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2018 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Doğukan Ünal; 2003 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2018 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Ebrar Yiğit Aydın; 2000 yılında Bozüyük’te

doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2018 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Ekrem Kılıçarslan; 1997 yılında Çanakkale'de

doğdu. 2012 yılında Çanakkale

Dardanelspor'dan Eskişehirspor altyapısına

transfer oldu. 2016 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Emir Yıldız; 2002 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2013 yılında Eskişehir

Kurtuluşspor’dan Eskişehirspor altyapısına

transfer oldu. 2018 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Furgan Polat; 1997 yılında Samsun'un

Vezirköprü ilçesinde doğdu. 2008

yılında Eskişehirspor altyapısına katıldı.

2015 yılında Eskişehirspor ile profesyonel

sözleşme imzaladı. 2021 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Furkan Balaban; 2000 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2018 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Göktuğ Kaan Ünüvar; 2002 yılında

Adana'nın Kozan ilçesinde doğdu. 2012 yılında

Eskişehirspor altyapısına katıldı.

2020 yılında Eskişehirspor ile profesyonel

sözleşme imzaladı. 2025 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Hasan İlkay Özcan; 1997 yılında

Hollanda’nın Rotherdam kentinde doğdu.

2016 yılında Eskişehirspor’a gelerek altyapıya

katıldı. 2017 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2023 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

İbrahim Halil Öner;

1996 yılında Siirt'in Eruh

ilçesinde doğdu. 2011

yılında Kurtalan Beledi-

yespor'dan Eskişehirspor altyapısına

transfer oldu. 2015 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2021

yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Mehmet Özcan; 1998 yılında Adana'nın

Kozan ilçesinde doğdu. 2016 yılında

Adana Gençlerbirliği takımından

Eskişehirspor altyapısına transfer oldu.

Aynı yıl Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Melih Nezir; 2002 yılında Belçika’nın

Gent kentinde doğdu. 2015 yılında Eskişehirspor

onu Türkiye’ye getirdi ve Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2019 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2022 yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Mevlüt Çelik; 1997 yılında Samsun'da

doğdu. 2014 yılında İlkadım Belediyesi

Yabancılar Pazarıspor'dan ayrılarak

Eskişehirspor altyapısına katıldı. 2017 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2023 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Muhammet Yahya Akbulut; 1999

yılında Rize'nin Pazar ilçesinde doğdu.

2011 yılında Eskişehirspor altyapısına

katıldı. 2018 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel

sözleşme imzaladı. 2021

yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Onur Arı; 2001

yılında Eskişehir’de

doğdu. 2012 yılında

Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2020 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel

sözleşme

imzaladı. 2025 yılının

Mayıs ayına

kadar sözleşmesi

bulunuyor.

40


Onurhan Uyanık; 2002 yılında Malatya'da

doğdu. 2013 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2019 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Ömer Faruk Güler; 2000 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2018 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2021

yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Selman Çiftkanatlı;

2003 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2019 yılında

Eskişehirspor ile profesyonel

sözleşme imzaladı.

2022 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Sezgin Çolpan; 2003

yılında Eskişehir’de doğdu.

2013 yılında Eskişehir Kurtuluşspor'dan

ayrılıp Eskişehirspor

altyapısına katıldı.

2019 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022

yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Tolga Yakut; 2000 yılında Eskişehir’de

doğdu. 2016 yılında Eskişehir Demirspor'dan

ayrılıp Eskişehirspor

altyapısına katıldı. 2017 yılında Eskişehirspor

ile profesyonel

sözleşme

imzaladı. 2023 yılının

Mayıs ayına

kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Utku Kızılkaya;

2000 yılında

Eskişehir’de

doğdu. 2011 yılında

Eskişehirspor

altyapısına

katıldı. 2017 yılında

Eskişehirspor

ile profesyonel

sözleşme imzaladı.

2023 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Yiğit Utku

Gök; 2003 yılında

Eskişehir’de

doğdu. 2013 yılında

Eskişehirspor altyapısına katıldı.

2019 yılında Eskişehirspor ile profesyonel

sözleşme imzaladı. 2022 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Erdal Akdari; 1993 yılında Batman'da

doğdu. 2008 yılında Almanya'da

futbola başladı. 2012 yılında Kayserispor'a

transfer oldu. Daha sonra Almanya'ya

döndü. 2017 yılında Tuzlaspor'a

transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor

kadrosuna katıldı. 2021 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Hamed Sholaja; 2000 yılında Nijerya'da

doğdu. 2018 yılında Sakarya'nın Kışlaçayspor

takımına transfer oldu. 2019

yılının Ağustos ayında Eskişehirspor altyapısına

katıldı. 2020 yılında Şubat

ayında Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme

imzaladı. 2024 yılının Mayıs ayına

kadar sözleşmesi bulunuyor.

Kaan Gül; 1994 yılında Almanya'nın

Berlin kentinde doğdu. 2016 yılında Eskişehirspor'a

transfer oldu. Geçtiğimiz sezon

Eskişehirspor'dan ayrı kalsa da yeniden

döndü. 2021 yılının Mayıs ayına kadar

sözleşmesi bulunuyor.

Kıvanç Karakaş; 1985 yılında İstanbul’un

Bakırköy ilçesinde doğdu. 2016 yılında

Eskişehirspor'a transfer oldu. Yarım

sezon forma giydikten sonra Bandırmaspor'a

transfer oldu. 2017 yılında Sarıyer'e

transfer oldu. 2019 yılında yeniden Eskişehirspor'a

döndü. 2021 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Melih Ağa; 1993 yılında

Manisa'nın Sarıgöl ilçesinde

doğdu. Boluspor

ve Gümüşhanespor formaları

giydikten sonra 2019

yılında Eskişehirspor'a

transfer oldu. 2023 yılının

Mayıs ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Onur Bayramoğlu;

1990 yılında Eskişehir’de

doğdu. Futbola DSİ Bentspor'da

başlıyor. Bozüyükspor'da

gösterdiği

performans ile Beşiktaş'a

transfer oldu. Eskişehirspor'a

ilk olarak 2013 yılında

geldi. Ankaragücü,

Pendikspor ve Kahramanmaraşspor

formaları

giydikten sonra 2019 yılında

yeniden Eskişehirspor

kadrosuna dahil oldu. 2023 yılının

Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

Sezgin Coşkun; 1984 yılında Ardahan'ın

Çıldır ilçesinde doğdu. 2007 yılında

Gaziantep BŞB Spor'dan Eskişehirspor'a

transfer oldu. 2016 yılına kadar aralıksız

Siyah Kırmızılı formayı giydi. Daha sonra

Ankaragücü, Sakaryaspor ve Elazığspor

formaları giydi. Tecrübeli

oyuncu 2019

yılında yeniden Eskişehirspor

kadrosuna

dahil oldu.

2021 yılının Mayıs

ayına kadar sözleşmesi

bulunuyor.

Sunday Alimi;

1999 yılında Nijerya'da

doğdu. 2017

yılında Galatasaray

altyapısına transfer

oldu. U17 Dünya

Kupasında Milli Takımı

ile şampiyonluk

yaşayan 21

yaşındaki oyuncu

Galatasaray'ın ardından

Portekiz'in

Aves takımına

transfer oldu. 2019

yılının Eylül ayında

Eskişehirspor altyapısına

dahil oldu. 2020 yılının Ağustos

ayında profesyonel futbolculuk kariyerine

Eskişehirspor formasıyla başladı. 2023 yılının

Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.

41


a Y L ı K İ Ş , S İ Y a S E T , S P O r v e Y a Ş a M D E r G İ S İ

Para ile satılmaz

Her ay İstikbal Gazetesi

ile okurlara

ücretsiz olarak dağıtılır

Bir ay boyunca ellerden düşmeyen

İSTİKBaL DErGİ sayesinde

İŞYErİnİz ve MarKanız SÜrEKLİ

GÖrÜnÜr OLuP

GEnİŞ KİTLELErE uLaŞSın

rEzErVaSYOn İÇİn İLETİŞİM : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06 e-mail : haber@istikbalgazetesi. com



Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!