İstikbal Dergi Aralık 2020 Sayısı
Eskişehir İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Aralık Sayısı
Eskişehir İstikbal Gazetesinin aylık yayını İstikbal Dergi Aralık Sayısı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
L İ D E R G A Z E T E E S K İ Ş E H İ R ’ İ N S E S İ
DERGİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR AYLIK iŞ, SiYASET, SPOR ve YAŞAM DERGiSi Sayı: ARALIK 2020
Büyükerşen
“Projelerin
devamı gelecek”
Başkan Kurt’tan
zorda kalan
esnafa destek
Tepebaşı’ndan
engelliler için
yüz akı projeler
“İNSANLARIN
RUHUNA
HİTAP ETMEK
İSTEDİM”
YENiLENMEYE
VAKiT
BULAMADAN
YENiLiYORUZ
Bu
t6’da
uygulama
hayat
kurtaracak
KORONA TÜM
KORKULARI
GERİDE BIRAKTI
t26’da
4
t10’da
“2021’de
aydınlık makyajlar
kıvırcık saçlar
revaçta” olacak
YÜZÜGÜLLÜ
SİVRİHİSAR’A
SPORDA DA
İLKLERİ
YAŞATIYOR t34’de
“İNSANLARIN
RUHUNA
HİTAP ETMEK
İSTEDİM”
t31’de
Şehir hizmet,
onlar talimat bekler…
Siyasetle uğraşıp, makamlara
talip olanları takip ettiniz
mi hiç?
Hemen hepsi "Bu işi en iyi
ben yaparım" diye düşünür.
Her biri hemen her fırsatta..."Halkın
vekili olacağım"
der.
Neredeyse tamamı...
Gece gündüz çalışacağından
tutun da, Eskişehir için
müthiş projelerinin olduğunu
söyleyip gezer.
Ancak hiçbiri;
-"Genel başkana karşı
çıkma pahasına yanlışa yanlış
diyeceğim" demez.
-"Eskişehir söz konusu olduğunda
partimin karşısına dikilirim"
de diyemez.
GAZETESİ’NİN AYLIK İŞ, SİYASET VE YAŞAM DERGİSİ
PARA İLE SATILAMAZ, ÜCRETSİZDİR www.istikbalgazetesi.com Sayı : ARALIK 2020
UĞUR OFSET MATBAACILIK, GAZETECİLİK SAN. VE TİC. A.Ş. ADINA
Sahibi : Burak TÜRKMEN
EDiTöR
Murat Taşkın
-"Ben Ankara'nın isteklerini
size kesinlikle dayatmayacağım,
aksine bu şehrin
isteklerini Ankara'ya dayatmak
için baskı yapacağım" diye bir
cümleyi hayatta kuramaz.
Hiçbirisi…
-"Ben Genel başkanın emir
eri değil, siz Eskişehirlilerin
emrinde olacağım" gibi cümleleri
asla sarf edemez…
-"Bir daha seçilme endişesiyle,
partim ve genel başkanım
ile ters düşmemek için,
seçim bölgemin menfaatini
göz ardı etmeyeceğim, ikbal
uğruna sizi satmayacağım" diyemez.
Çünkü...
Talip oldukları makama
gelebilmeleri, genel başkanlarının
iki dudağı arasındadır.
Makama gelmeleri halinde
ise, bir dönem daha seçilebilmeleri
de yine o genel başkanlara
kayıtsız şartsız sadakatten
geçer.
O yüzden, hiç birisi, bir
türlü söyleyemezler yukarıda
yazdıklarımızı.
Hiçbiri "Eskişehir'in menfaati
için gerekirse genel başkanın
karşısına dikilirim"
diyemez.
-"Eskişehir'in hakkı yendiğinde,
gerekirse partimle de
gemileri yakarım" falan gibi
cümleler de çıkmaz hiçbirinin
ağzından.
Zira…
Hemen hepsi, şehir halkının
tercihi ile değil de, genel
başkanın tercihi ile vekil olacaklarının
farkındadır.
Ve o yüzdendir ki;
O yüzden, genel başkanlarına
olduğu kadar, şehre ve şehirde
yaşayanlara karşı
kendilerini hiç bir zaman
borçlu hissetmezler.
Sonuç olarak…
Şehir halkı onlardan hizmet,
onlar ise genel başkanlarından
talimat bekler.
Genel Yayın Yönetmeni : Burak TÜRKMEN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : Murat TAŞKIN
Gazete, Haber ve Reklam :
Arifiye Mah. Yalbı Sk. No: 13/A K:6 D:10 ESKİŞEHİR
Tel & Faks : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06
e-mail : haber@istikbalgazetesi. com
Baskı :
ÖNKA OFSET BASIM ve MATBAACILIK HİZMETLERİ
Zübeyde Hanım Mah. Sebze Bahçeleri Cad. No: 80
İSKİTLER 06070 ALTINDAĞ/ANKARA
Tel: 0.850 346 26 86 / 0.312. 384 26 85 - 384 26 86
e-posta : onkamatbaa@gmail.com
Bu uygulama
hayat kurtaracak
Şiddet mağduru ve şiddete
uğrama riski olan
kadınlar, telefonlarına
indirdikleri uygulama ile
daha güvende olacak.
KADES uygulaması
sayesinde, şiddet
tehlikesi anında
tek tuşa
basmalarıyla
en yakın
polis ekibini
yanında
bulacak.
Şiddet mağduru ve şiddete
uğrama riski olan kadınlar
telefonlarına indirdikleri
uygulama ile daha güvende olacak.
KADES uygulaması sayesinde, şiddet
tehlikesi anıda tek tuşa basmalarıyla
en yakın polis ekibini yanında bulacak.
Son zamanlarda kadına yönelik
şiddetin artması üzerine İçişleri
Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü
çalışmalar başlatmıştı.
Bu çalışmaların bir sonucu olarak
“Kadın Acil Destek (KADES)”
uygulaması geliştirilmişti.
Eskişehir’de uygulamanın tanıtılması
ve yaygınlaşması amacıyla dört ayrı
noktada stantlar kuruldu.
Eskişehir Vali Yardımcısı Alper
Balcı ve Eskişehir İl Emniyet Müdürü
Engin Dinç stantlara giderek
görevlileri ziyaret etti.
6
“Farkındalık
oluşturmak istiyoruz”
Konu hakkında bilgi veren Şiddet
Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM)
Müdürü Nurten Verim Bal, KADES
uygulamasının Emniyet İçişleri’ne
bağlı Emniyet Müdürlükleri
tarafından yapılan bir hizmet
olduğunu söyledi. Sözlerine devam
eden Nurten Verim Bal, "KADES
uygulaması Emniyet İçişleri’ne bağlı
Emniyet Müdürlüğü’nün yapmış
olduğu bir hizmet. Bu stantlarda
İçişleri Bakanlığımızın talimatıyla 25
Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele Günü
kapsamında İl Emniyet Müdürlüğü
tarafından Eskişehir’de Doktorlar
Caddesi’nde, Hamamyolu’nda, Esnaf
Sarayı’nın ve Espark’ın önünde stantlar
kuruldu. Bu dört stantta da uygulama
hakkında farkındalık ve bilgi
verme amaçlı tanıtıcı broşürler
hazırlandı. Bu broşürlerin hepsini
Emniyetteki arkadaşlarımız
hazırladı. KADES uygulamasını
sadece şiddet mağduru ve şiddete
uğrama riski olan kadınlar
telefonlarına indirip kullanabilir”
diyerek uygulamayı tanıttı.
Acil durum butonu
Eskişehir Emniyet Müdürlüğü,
Asayiş Aile İçi Şiddetle Mücadele
Büro Amirliği’nde polis memuru ve
Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi’nde
Polis İrtibat Görevlisi olarak
mesai harcayan Songül Çolak,
uygulamanın oldukça işlevsel
olduğuna değindi. Artan kadına
şiddet vakalarının önüne
geçilmesinin önemini vurgulayan
Çolak, “Bütün kadınlar bunu
telefonlarına indirip başlarına bir
olay geldiğinde tek tuşla en yakın
polis ekibi olay yerine geliyor. Acil
durum butonu diyebiliriz. Uygulama
TC kimlik numarası ile
kullanılabiliyor ve sadece kadınlara
yönelik bir uygulamadır. Sistem
erkekleri kabul etmiyor. Tek tuşla,
şiddete uğrama ihtimali olduğu
zaman en yakın polis ekibi çok kısa
bir süre içerisinde yardıma koşuyor.
Telefonun konumunu açık
tutulduğunda en yakın ekip geliyor.
Bu, Türkiye’de bu mantıkla çalışan ilk
uygulamadır” dedi.
“Hedef bir milyon kullanıcı”
Stantları gezen ve stant
görevlileriyle sohbet eden Eskişehir
İl Emniyet Müdürü Engin Dinç,
uygulamanın bir milyona
ulaşmasının hedeflendiğini söyledi.
Çalışmalara tam destek verdiklerini
belirten Dinç, “Bir ihtiyacınız
olduğunda, destek gerektiğinde bize
ulaşmaktan çekinmeyin” sözlerinin
ardından görevlilere başarılar diledi.
7
Büyükerşen
“Projelerin
Yerel
yönetimler
ödül gecesine
Eskişehir
damgasını
vurdu
devamı gelecek”
Büyükşehir Belediyesi’nin projeleri tüm ülkede örnek alındığı kadar çoğu zaman ödüle de layık
görülüyor. Kırsal Kalkınma Planı içerisinde hayata geçirilen İpek Böcekçiliği Projesi ile kent içi ulaşım
ağına büyük kolaylıklar getiren Akıllı Durak Bilgilendirme Sistemi de Eskişehir’e ödül kazandırdı.
>>
Yerel Yönetimler Ödülleri’ne damga vuran ve
Eskişehir’e yeni bir gurur daha yaşatan Büyükşehir
Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, “Akıllı Durak Yolcu
Bilgilendirme Sistemi ve Şehrin İpek Bahçeleri projeleri ile
ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyuyoruz. Bu
başarılar yalnızca şahsımın değil, tüm ekibimizin
başarısıdır. Ayrıca yeniliğe açık, her zaman daha iyisini
arzu eden Eskişehirliler de bizleri her zaman yeni projeler
üretme konusunda cesaretlendirmektedir.” dedi.
Belediye başkanlarını politikalar üstü bir
zeminde bir araya getiren ve dostça rekabete
teşvik eden Özel Kalem Dergisi
Yerel Yönetim Ödülleri 11. yılında sahiplerini
buldu. Çevrimiçi üzerinden gerçekleştirilen
toplantıda farklı kategorilerde ödüllerin teslim
edildiği gecede Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi İpek Böcekçiliği Projesi ve Akıllı
Durak Yolcu Bilgilendirme Sistemi ile ödüle
layık görüldü.
Youtube üzerinden gerçekleştirilen ödül
töreni öncesi konuşan ve Özel Kalem Dergisi
Yerel Yönetimler Ödülleri hakkında bilgiler
veren Özel Kalem Dergisi Kurucusu Erengül
Bilenser, bu yarışmanın yerel yönetimlerin
oscarı olduğunu ifade etti. Bilenser yaptığı
konuşmada 11 yılda 300'e yakın belediyeye
ödüller verdiklerini ve bu ödülü en çok
kazanan belediye başkanlarının 9 kez olmak
üzere Yılmaz Büyükerşen ve Aziz Kocaoğlu
olduğunu belirtti.
8
ESKİŞEHİRLİLER EN
İYİSİNİ ARZU EDİYOR
Eskişehir Büyükşehir
Belediye Başkanı
Yılmaz Büyükerşen'in
katıldığı ödül töreninde
Başkan Büyükerşen ise
büyükşehir yasasıyla yerel yönetim modellerinin
de değişime uğradığını ifade ederek
kırsal kalkınma konusunda önemli çalışmalar
gerçekleştirdiklerini ifade etti. Büyükerşen
"Akıllı Durak Yolcu Bilgilendirme Sistemi ve
Şehrin İpek Bahçeleri projeleri ile
ödüle layık görülmekten büyük
mutluluk duyuyoruz. Bu
başarılar yalnızca şahsımın değil,
tüm ekibimizin başarısıdır.
PROJELERİN DEVAMI
GELECEK
Ayrıca yeniliğe açık, her zaman
daha iyisini arzu eden
Eskişehirliler de bizleri her
zaman yeni projeler üretme
konusunda cesaretlendirmektedir.
Hemşehrilerimizin
hayatlarını kolaylaştıran Akıllı
Durak Projemiz de çok önemli
elbette ancak benim için asıl
değerli olan kırsalda zor günler geçiren
köylümüze, üreticimize nefes olduğuna
inandığım tarımsal kalkınma projelerimiz.
Bunlardan birisi de İpek Böcekçiliği Projemizdi.
Eskişehir'de unutulmaya yüz tutmuş
ipek böcekçiliğine yeniden can verdiğimize
inanıyorum. Kırsal kalkınma konusunda
yerel yönetimler olarak gerçekten önemli
çalışmalara imza atıyoruz. Bunların
devamının geleceğinden kimsenin şüphesi
olmasın. Çünkü bu ülkenin kurtuluşu üretimden
geçiyor" dedi.
Tüm Dünya çocukları için Eskişehir Masal Şatosu’ndan yükselen ortak ses ;
“Eşit, özgür,
şiddetsiz ve
sömürüsüz
bir dünya!”
Her yıl yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilen ve çocukların hayallerini süsleyen Masal Şatosu önünde
gerçekleştirilen açıklamada konuşan Başkan Büyükerşen, “Bir çocuk şehrini sevmek ister, kendini ona ait
hissetmek, şehrinde güvende olmak, şehrin olanaklarından yararlanmak ister. Önemsendiğini bilmek, taleplerinin
ve haklarının karşılığını bulmak ister. Eskişehir, çocuklarına bunu yaşatıyor” dedi.
Yılmaz Büyükerşen
Büyükşehir Belediye Başkanı
20 Kasım, 1989 yılından bu
yana Birleşmiş Milletler
tarafından dünya
genelinde çocukların karşı
karşıya kaldıkları hak ihlallerini
gündeme taşımak amacıyla ilan
edilen ‘Dünya Çocuk Hakları
Günü’nde çocuklar için
Eskişehir’den kuvvetli bir ses
yükseldi.
Her yıl yüz binlerce kişi
tarafından ziyaret edilen ve
çocukların hayallerini süsleyen
Masal Şatosu önünde
gerçekleştirilen basın
toplantısında CHP İnsan
Haklarından Sorumlu Genel
Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karaca ve
Başkan Büyükerşen konuyla ilgili
görüşlerini dile getirdi.
ÇOCUKLAR ‘BUNLAR NEDEN
BENİM ŞEHRİMDE YOK’ DE-
MEMEMELİ
Başkan Büyükerşen yaptığı
konuşmada belediye olarak
>>
CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Denizli Milletvekili
Gülizar Biçer Karaca, CHP Eskişehir Milletvekilleri Jale Nur
Süllü ve Utku Çakırözer, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen ve CHP İnsan Hakları Çalışma Grubu 20 Kasım
Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle basın açıklaması
gerçekleştirdi. Açıklamada, tüm çocuklar için eşit, özgür,
şiddetsiz ve sömürüsüz bir dünya için mücadeleye
devam edileceği belirtildi.
çocuk odaklı çalışmalar
hakkında bilgi verirken, “Bir
çocuk şehrini sevmek ister,
kendini ona ait hissetmek,
şehrinde güvende olmak,
şehrin olanaklarından yararlanmak
ister. Önemsendiğini
bilmek, taleplerinin ve
haklarının karşılığını bulmak
ister. Bir başka şehre gittiğinde,
"bu benim yaşadığım şehirde
neden yok" diye düşünmemek
ve "ayrıcalıklı olduğunu hissetmek"
ister. Biz Eskişehir'i
geliştirmek, daha çağdaş bir
şehir haline getirmek için yola
çıkarken, yalnızca ebeveynlerin
ya da yetişkinlerin değil, hatta
daha da öncelikli olarak,
çocukların eğitimi, gelişimleri
ve mutlulukları için çalışmamız
gerektiğini, onlar için projeler
üretmemiz gerektiğini
düşünüyor idik. Şu an önünde
bulunduğumuz Masal Şatosu,
yine Sazova Bilim Kültür ve
Sanat Parkı içinde olan, Bilim
Deney Merkezi, Uzay Evi, Sualtı
Dünyası, Hayvanat Bahçesi
çocukları ne kadar
önemsediğimizin kalıcı örnekleridir.
İstedik ki, çocuklar,
yaşadığı sokakla, mahalleyle,
okulla birlikte sosyalleşmeye
başladıklarında onlara kendilerini
geliştirmeleri için
fırsatlar sunalım. 2011
yılında Belediyemiz
bünyesinde
kurduğumuz Çocuk
Hakları Birimi ile
yerelde çocuk
haklarını
yaygınlaştırmayı, her çocuğun
öncelikli yararını düşünen
çalışma, proje ve faaliyetler
gerçekleştirmeyi hedefledik. Bu
eğitici faaliyetleri okul ve okul
öncesi eğitim çağındaki
çocuklarımızla, öğretmen ve
velilerimizle, ergenler ve
aileleriyle, özel gereksinimi
olanlarla, ceza infaz kurumundaki
hükümlüler ve
çocuklarıyla, tarım işçisi aileler
ve çocuklarıyla, denetimli
serbestlikten yararlanan
hükümlülerle – tek bir kişiyi
geride bırakmadangerçekleştirmeye
çalıştık” diyerek
çocuk odaklı belediyecilik
faaliyetleri sürdürmeye devam
edeceklerini belirtti.
ÇOCUKLAR HEPİMİZİN
SORUMLULUĞU
CHP İnsan Haklarından Sorumlu
Genel Başkan Yardımcısı
Denizli Milletvekili Gülizar Biçer
Karaca ise CHP olarak insan
Gülizar Biçer Karaca
CHP Genel Başkan Yardımcısı
hakları ve çocuklar için
gerçekleştirdikleri çalışmalar
konusunda bilgiler verdi.
Karaca “Çocukları “koruma indirgemeci”
bir yaklaşımla değil
“hak özneleri” olarak görüp
katılımlarını, temsiliyetlerini
artırmak temel perspektifimiz
olacak. Çocukların; kapalı
tutuldukları evlerde, kaldıkları
kurumlarda, yaşamak zorunda
bırakıldıkları sokaklarda, eğitim
yerine bulundukları tarlalarda
yaşadıkları ihmalin, istismarın,
şiddetin artmasına izin vermeden,
geç olmadan harekete
geçmek; hepimizin
sorumluluğu...” dedi. Karaca
ayrıca başta Eskişehir olmak
üzere tüm yerel yönetimlerin
çocukları merkeze alan çok
önemli çalışmalar ve hizmetler
gerçekleştirdiğini belirterek,
Lanzarote Sözleşmesi'nin
uygulanması konusunda
hükümetin sağlam adımlar
atması gerektiğini ifade etti.
9
Deprem ve işsizlik korkusunu da geçti
KORONA TÜM
KORKULARI
GERİDE BIRAKTI
Bugünlerde
vaka
sayılarının
tırmanışa
geçmesiyle
birlikte kendimiz ve
ailemiz için en çok
korktuğumuz şey koronaya
yakalanmak.
Sıralamaya
giren
diğer
korkularımızsa,
depremden
zarar
görmek ve işsiz
kalmak.
BAREM’in
Türkiye temsili
gerçekleştirdiği
“endişelerimiz”
konulu araştırmada,
insanların kendileri
ve aileleri için risk
olarak gördükleri güncel
kaygılar incelendi.
Koronaya yakalanma,
her beş
kişiden üçü için
(yüzde 61) endişe
edilen ilk üç
risk- ten biri olarak çıktı.
İkinci sırada depremden
zarar görme gelirken (yüzde
42), işsiz kalmaktan korkanların
oranı ise yüzde 36.
10
BAREM Araştırma ve Danışmanlık’ın
Türkiye temsili gerçekleştirdiği
araştırmada katılımcılara güncel
endişeleri ve korkuları üzerine sorular
yöneltildi. Sonuçlara göre insanların ilk
kaygısı koronaya yakalanmak.
Koronaya yakalanma
her beş kişiden üçü için
(yüzde 61) endişe edilen ilk
üç riskten biri olarak çıkıyor.
Toplumun tüm kesimlerinde
insanların yarıdan
çoğunun korona kaygısı
mevcut. Kadınlarda bu oran
yüzde 65, ev kadınlarında
yüzde 69 ve orta sosyoekonomik
gruptaysa (C1) yüzde
67 daha fazla. Dile getirilen
diğer endişeler; deprem,
işsiz kalmak, geçinememek,
kadına şiddet, savaş, iklim
felaketleri ve terör.
Kısa vadede koronadan kurtulma
ümidi pek yok!
Katılımcılara dünyanın koronadan
kurtulması için gereken
süre de soruldu. Tahminlerin ortalaması
25 ay. Süre tahmininde birbirinden
çok farklı cevaplar geldiği için
ortalamanın yanında ortanca değere de
bakıldı. Medyan 1 yıl, diğer bir değişle
görüşülen kişilerin yarısı koronavirüs salgınından
en geç bir yılda kurtulmayı bekliyor,
diğer yarının verdiği süreyse bir
yıldan daha uzun. Koronavirüs salgınının
bir yıldan az sürede biteceğini düşünen
iyimserler görüşülen
kişilerin yalnızca
yüzde 17’si. Bir yılda
biteceğini düşünenler
yüzde 35, 2 yılda
kurtulacağız görüşünü
ifade edenler
yüzde 31 oranlarında.
Daha karamsar
yüzde 18’lik grup ise
bu sürenin 3 yıl veya
daha uzun olacağı
kanısında.
İstanbul’da
deprem, en az
korona kadar
korkutuyor
Deprem, Türkiye genelinde
yüzde 42
oranda ilk 3 endişe
arasına giriyor. İstanbullular’ın yüzde
54’ü korona kaygısı taşıyorken deprem
korkusu olanlar yüzde 56 oranında.
Esnaf yüzde 49, ev kadınları yüzde 48
ve alt orta sosya ekonomik statü grubu
(C2) yüzde 48 oranlarında depremden
toplum geneline göre daha çok endişe
eden kesimler olarak görünüyor.
İşsizlik gençleri daha
çok korkutuyor
Görüşülen kişilerin
yüzde 36’sı işini kaybetmekten
veya iş bulamamaktan
korkuyor.
Gençlerin (18-34 yaş
grubu - yüzde 47)
korkusu daha fazla. İşsizler,
öğrenciler ve en
düşük gelir gruplarında
bu korkuyu taşıyanların
oranı yüzde
50’ye yükseliyor.
Üç kişiden biri
geçinememe
endişesi
taşıyor
Görüşülen
kişilerin
yüzde
34’ü geçinememeyi
ilk
3 endişesinin
arasında ifade ediyor. Bu oran tüm kesimlerde
benzerken en düşük gelirli kesimde
yüzde 47’ye kadar çıkıyor.
Kadına şiddet beşinci sırada
Kadına şiddeti ilk 3 endişeden biri
olarak sayanların oranı yüzde 34. Doğal
olarak bu oran kadınlarda (yüzde 43) ve
ev kadınlarında (yüzde 45) daha yüksek.
Öğrenciler (yüzde 44) ve en düşük
gelir grubu (yüzde 40) bu oranın toplumun
geneline göre
yüksek olduğu kesimler.
Kadına şiddet
kaygısının düşük olması
beklenen kesimlerde
bile 4
kişiden biri bunu ilk 3 endişe arasında
ifade ediyor. Oran; üst sosyoekonomik
statü grubunda (AB ses) yüzde 25, üniversite
ve üzeri eğitimli kesimde yüzde 26.
6. sırada
kadına
şiddet
korkusu
var
Deprem 2’nci, işsizlik 3’ncü,
geçinememe korkusu 4’ncü sırada
Savaş ve terör, daha çok erkekleri
korkutuyor
Toplumun dörtte biri (yüzde 24) olası
bir savaşı ilk 3 endişesi arasında sayıyor.
Erkeklerde (yüzde 28), üst
eğitim (yüzde 30) ve üst sosyoekonomik
statü gruplarında
(AB
ses - yüzde
29) bu
oran biraz
daha yükseliyor.
Terör için
de
benzer bir durum söz konusu. Terör
olayları her 5 kişiden birinin (yüzde 19)
ilk 3 endişesi arasında yer alıyor. Oran
üst sosyoekonomik statü (yüzde 31), üst
eğitim (yüzde 25) grupları ve erkeklerde
(yüzde 24) daha yüksek.
Küresel iklim değişikliği
Toplumun yalnızca yüzde 22’si küresel
iklim deği- şikliğinin yaratacağı
kuraklık, sel gibi felaketleri
kendisi ve
ailesi için bir tehdit
olarak algılıyor. Bu
konuda yaş arttıkça
bilinç artıyor. Oran
18-35 yaş gençlerde
yüzde 17 iken, 35-
54 yaş grubunda
yüzde 23’e, 55 üstü
grupta ise yüzde
29’a çıkıyor.
“Kaos ortamı sonuçları
etkiliyor”
BAREM
Genel Müdürü
Sencer
Binyıldız
araştırmayı
şu
şekilde yorumladı:
“Korona
söz konusu
olduğunda
altyapı,
yaşanılan
yer, bilgi kaynakları, kişinin kendisinin
veya ailesinden birinin riskli grupta olup
olmaması gibi çeşitli kriterlere göre segmentler
devreye giriyor. Aynı korona salgınına
karşı farklı segmentlerde çok
farklı bilgi, inanç, tutum, davranış ve ruh
halleri söz konusu. Aslında korona pandemisi
tüm dünya için yeni bir sorun ve
bu nedenle sürekli araştırma yapılıyor,
sürekli yeni ve bazen birbiriyle çelişen
bilgiler geliyor. Öğrenip uyguluyoruz ama
bir taraftan da bildiklerimizin ve yaptıklarımızın
doğruluğundan tam olarak emin
olamıyoruz. Sağ kurtulanlarda dahi virüs;
akciğer, kalp ve beyin gibi organlarda kalıcı
hasar bırakması veya zeka seviyesini
düşürmesi gibi sorunlar doğuruyor. Araştırmamız,
tüm bu sebeplerle birlikte ve
kaos ortamının da etkisiyle koronavirüse
yakalanma riskinin en önemli endişe
kaynağı olduğunu söylüyor. Diğer yandan
ekonomi kaygısı da çok önemli. Listede
3. sırada işsiz kalma, 4. sırada ise
geçinememe var. Bu iki ekonomik kaygıdan
en az birini ifade edenlere baktığımızda
ekonomik kaygının koronanın
hemen ardından ikinci sıraya yerleştiğini
görüyoruz”.
Araştırma Künyesi: Araştırma CATI (Bilgisayar
Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle Türkiye’yi
temsil eden 1000 kişi ile 22 Eylül - 08 Ekim
2020 tarihleri arasında gerçekleşti.
11
Görme engelli Selahattin Eğe Türk Eğitim-Sen’in düzenlediği
“ÖMER SEYFETTİN HİKAYE YARIŞMASI”nda “AKIBET” isimli
öyküsüyle birinci olup, büyük bir başarıya imza attı.
“Birinci olduğumu öğrendiğimde
ışık görmüş kadar sevindim”
Selahain Eğe ile uzun süredir
konuşuyoruz ama peş peşe yaşanan aksiliklerden
dolayı uzun süre bir araya gelemiyoruz.
Tok sesi ve düzgün bir diksiyonu var.
Telefon görüşmelerinde fak ediyorum.
Yüzü hatlarını kafamda canlandırmaya
çalışsam da şekil almadığını fark ediyorum.
Sonunda ikimize de uyan o günü
ayarlıyoruz ve öğle saatlerinde basın ofisinde
buluşmaya karar veriyoruz.
Ne bir dakika eksik ne
bir dakika fazla tam
saatinde randevu yerinde
oluyor Selahain…
Seviyorum saatine
uyan insanları…
Bu arada…
Onu gördüğüm an
kafamda imgelediğim resimden
çok daha farklı birinin
durduğunu görüyorum.
Güleryüzlü, içten,
kendinden emin karşımda
duran…
Gülümsüyorum ve
kendimi tanıtıyorum.
Sıcak çaylarımızı da
yanımıza aldıktan sonra bir
koltuğa geçiyoruz ve
başlıyoruz sohbete Selahattin’le…
Selo diyesim geliyor
ara sıra…
İnsan kendinden küçük ama yakın gördüğü
birisini ismini kısaltarak çağırır ya…
Bende de öyle bir izlenim oluşuyor nedensiz…
Görme engeli var Selahain’in…
Küçük yaşlarda geçirdiği bir rahatsızlık
sonucu görme yetisini kaybetmiş.
Bu konudan bahsetmeyi sevmiyor ama…
Katıldığı bir öykü yarışmasında kazandığı
birincilik için: “Ben engelimle değil sanatımla
kazandım o yarışmayı… Engelim değil başarım
konuşulmalı!” diyor.
Etkiliyor sözleri…
Söylediği gibi yapıyorum, kurcalamıyorum
geçmişi fazla…
12
“ÇOCUK YAŞLARDA GÖRME
YETİMİ KAYBETTİM”
Tok sesiyle kendisini anlatışını dinlerken
yazdığı “Akıbet” isimli öykünün kahramanları da
ışık hızıyla beynimden geçip gidiyor.
Bakışlarımı tekrar Selahain’e çeviriyorum.
Konuşmaya devam ediyor kendinden emin:
“Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Türk
Dili ve Edebiyatı Bölümü, dördüncü sınıf
öğrencisiyim. Ölümünün yüzüncü yılı münasebetiyle
Türk Eğitim-Sen tarandan düzenlenen,
“Türkiye Geneli Ömer Seyfein Hikaye
Yarışması’nda “Akıbet” isimli hikayem, yüksek
öğretim kategorisinde birincilik almaya hak
kazandı.”
“Küçük yaşlarda görüyordun ancak
geçirdiğin bir rahatsızlık sonucu görme yetini
kaybein. O süreçten biraz bahseder misin? O
zamandan bu zamana kadar seni öykü yazmaya
iten nedenler neydi?” diye merak ediyorum.
Olgunlukla yanıtlıyor sorumu:
“Evet, dokuz yaşında geçirdiğim bir beyin
ameliyatı sonucunda, görme yetimi kaybeim.
Bu sebepten eğitim hayatım iki yıl kesintiye
uğradı. Sonrasında kaynaştırma öğrencisi
olarak yarım kalan eğitimimi sürdürdüm. Öyküden
öte edebiyata olan sevgim, özellikle ortaokul
yıllarımda içimde filizlenmeye başladı.
Hemen hemen birçok edebiyatçı gibi bende
edebiyata ilk olarak şiirle adım aım denebilir.
Öyküye olan ilgim ise, lise yıllarımda gelişti. Lise
ikinci sınıayken (ömrümde ikinci defa olmak
kaydıyla) kaleme almış olduğum bir öykü,
Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı’nca
(TÜRGÖK) düzenlenen geleneksel dördüncü
öykü yarışmasında, jüri özel ödülünü kazandı. Bu
başarı bende, yazabileceğim hissini kamçılayıp
kuvvetlendirdi. O zamandan sonra öykü yazmaya
daha bir yönelir oldum. İnsanı, bence öykü
yazmaya iten etmenlerden biri de “düş kurma”
tutkusudur. Zannediyorum bu tutku bende
oldukça fazla. Çevremden bu konuyla ilgili
aldığım dönütler de, bunu gösteriyor.”
Öyküsünü okuduğumu ve çok etkilendiğimi
anlatıyorum.
Yüzünde yeşeren gülümse kalbime geçiyor.
Devam ediyorum sözlerime: “Akıbet varlık
içinde yaşayan bir
insanoğlunun ilerideki
zamanlarda nelerle
karşılaşabileceğinin
çok güzel bir özeti
aslında… İsmi neden
Akıbet?”
Kısa bir
düşündükten sonra
anlatmaya başlıyor
Selahain:
“Hiçbirimiz
yarının bize ne
getireceğini,
karşımıza ne sürprizler
çıkaracağını kestiremeyiz.
Malumunuz, akıbetin
kelime manası son
demek. Günden güne,
aydan yıla akıp giden
ömrümüz, bir gün
kaçınılmaz, mutlak
son ile karşı karşıya kalacak. Bundan hiçbir
suree kaçışımız yok. Yani akıbetimizin gelip
bizi nerede, ne zaman bulacağını hiç bilemeyiz.
Hani diyor ya şair:
“Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?”
İşte bu muhteşem dizelerde de
gördüğümüz gibi hayat yolculuğumuz, bir gün
ölüm durağında nihayete erecek. Maalesef
birçok insan bu durumu göz ardı ederek yaşasa
da, bu, hakikati değiştirmez. Benim hayat felsefemin
içinde ölüm hakikati bir yerlerde hep
vardır. Belki de gerek konuşmalarımda, gerek
yazdığım eserlerde bilinçsiz olarak bu durumu
yansıtırım.”
“SANAT İYİ BİR HARMANLAMA İŞİDİR”
Öyküdeki kahramanları oluştururken nelerden
esinlendiğini merak ediyorum: “Halil nasıl
ortaya çıktı? Hayal ürünü mü yoksa gerçek hayaan
da ilham aldığın noktalar oldu mu?”
verici bir durum oldu şahsım adına.”
Gururlu olduğu o kadar belli ki…
O gururlanınca bende gururlanıyorum:
“Ailen başarını öğrendiği an neler hissei peki?
Şöyle ifade ediyor duygularını:
“Ailem başarımı öğrendiğinde gerçekten
sevindi. Ancak benim yakın ya da uzak
çevremde sanatla iştigal eden pek kimse yok.
Özellikle edebiyat alanında emek sarf eden ilk
kişi benim diyebilirim. Fakat yazdıklarımı
sürekli takip eden, okuyan dostlarım daha da bir
ayrı sevindiler. Şöyle diyebilirim: edebiyat
konusunda benim yıllardır çabaladığımı bilen
birçok insan sevindi bu başarıya. Haliyle
başarınızın mutluluğunu başkaları da
paylaştığını gördüğünüzde, daha bir mutlu oluyorsunuz.”
“DOKUZ YAŞINA KADAR GÖRDÜĞÜM
RENKLERİ, ŞEKİLLERİ BİLİYORDUM”
Öyküsü, öyküde oluşturduğu kahramanlar
tekrar gözümün önüne geliyor. Hikayeyi
okuduğum an harika betimlemeler yaptığına
şahit olduğumu ifade ediyorum, düşüncelerim
sözcüklere dökülüyor o an…
Biraz çekimser olsam da sormadan
edemiyorum: “Görme engellisin, bu betimlemeler
nasıl oluştu? Göremediğin detayları
nasıl anlaın? Bu da ayrı bir yetenek olsa
gerek…”
Sorumu bekliyormuşçasına olgunlukla
konuşuyor:
“Ben dokuz
yaşıma kadar
“HEDEFİM EDEBİYAT
UFKUNDA YOL ALMAK”
Her bir soruya verdiği yanıt, tıpkı bir usta
gibi…
İşinin ustası...
Bundan sonraki hedefini anlatıyor birden
bire…
“Benim hedefim, ömrümün sonuna dek
edebiyat uunda yol almak… Şu anda
hikayeler ve şiirler yazıyorum. Yazdığım bu
eserler, çeşitli edebiyat dergilerinde
yayımlanıyor. Niyetim edebiyatın birçok dalında
(roman, tiyatro, deneme gibi) eserler vermek.
Bunun içinde ciddi emek harcamak gerekiyor.
Ben elimden geleni ortaya koymaya niyetliyim.
Bakalım nasibimiz bize nasıl bir yol çizecek?
Yaşayıp göreceğiz.”
Seninle aynı yolda yürüyen kişilere söylemek
istediği bir şeyler var mı diyerek ekliyorum.
“MEŞAKKATLİ BİR YOL”
Kafasıyla onayladıktan sonra anlatmaya
başlıyor:
“Bu yol çok meşakkatli, zahmetli bir yol.
Ben kendimde bu yolun henüz
başındayım. Ancak
okuduklarımdan ve gözlemlediklerimden
çıkardığım şu
ki; bu yolda ilerlemek
istiyorsanız, asla pes etmemek
gerekir. Önünüze çıkan
kilitli kapıları durmadan
omuzlamak, açmak için
RÖpoRtaj
Hoşuna gidiyor sorum, yanıtlarken mimiklerinden
fark ediyorum:
“Eserlerine dair yazarlarla yapılan
söyleşilerde genellikle görürüz ki, yazar, ya
kendi yaşantısından, ya duyduklarından, ya da
çevresindeki insanların başından geçen olaylardan
esinlenir. Bu durum bende de böyledir. Yani
yazar, yaşadıklarını ya da görüp işiiklerini birebir
kâğıda aktarır demeye çalışmıyorum.
Sanatçı, bir noktadan havalanan kuş gibi hayattan
aldığı belki de küçücük bir malzemeyi kendi
hayal uunda iyice yoğurur ve sonrasında
kalıba döker. Edebiyatçı bunu dil ile yapar,
ressam tuval ve boyalarla, müzisyen enstrüman
ve notalarla… Yani sanat bir bakıma iyi bir harmanlama
işidir. Elbee bende bu eserimi
oluştururken hayaan esinlenip ilham aldığım
noktalar oldu. Bir sohbet sırasında yakın bir
arkadaşım, bu hikayeye temel olacak küçücük
bir anekdot anlaı. Ona dedim ki: “Bana şu anda
çok güzel bir malzeme verdin. Ben bunun
hikayesini yazarım.” ve bu anekdot, kafamda iki
yıl yoğrulup gelişti. Sonrasında kaleme almak
nasip oldu. Kahramanları oluştururken de, yine
hayal gücümle birlikte
çevremden esinlendiğim
noktalar da oldu.”
Anlatırken heyecan
dolu, hissediyorum.
Bende aynı
hislerle ona dönüyorum:
“Bu öyküden
birincilik
gelmesini
bekliyor
muydun?”
Yüzünde ince bir tebessüm: “Daha önce de
beliriğim gibi lise sıralarından bu yana öykü
yazmakla uğraşırım. Katıldığım çeşitli
yarışmalar oluyordu ancak derece almaya muvaffak
olamamıştım. Demek ki, daha pişmem
gerekiyormuş. Benden çok bu hikayeyi okuyanlar,
bir derece kazanacağını düşündüler. Allah’a
şükürler olsun, öyle de oldu.” diyor.
“IŞIK GÖREN İŞÇİ KADAR SEVİNDİM”
Kurcalamak geliyor içimden o anları, birinci
olduğunu öğrendiğin an neler hisseiğini sorarak
devam eiriyorum sohbeti...
“Müthiş ötesi bir mutluluk hisseim. Sanki
yıllardır, bin bir zahmetle tünel kazan ve nihayet
kazdığı tünelin sonunda ışık gören bir işçi kadar
sevindim. Üstelik bu yarışmanın ayrı bir önemi
vardı benim için. Türk hikayeciliği denince akla
gelen yegâne isim Ömer Seyfein’dir. Böyle
büyük bir ustanın adına ödül almak, çok onur
Özge Zaim Sarıoğlu
gördüğümden renkleri, şekilleri, cisimleri biliyorum.
Bütün bu görselliği yazıya aktarmaya
gelince de şöyle ifade edebilirim: Biliyorsunuz
ki, sinemada görüntü oldukça önemlidir. Çekimler
sırasında kullandığınız kamera ne kadar
kaliteliyse sizin filminiz o kadar görüntüsü yüksek
çözünürlükte olacaktır ve bu da seyirciyi
daha da etkileyecektir. İşte edebiyaa da,
tasvir-betimleme bu kadar önemlidir. Dikkat
edin büyük yazarların birçoğu iyi betimleme
yapma yeteneğine sahiptirler. Çünkü eserde
anlaığınız atmosfere okuru dahil etmeniz
gerekir. Bu da ancak olayın geçtiği ortamı iyi bir
şekilde çizip resmetmenizden geçer. Okuru, eserin
havasına sokmanız için bir bakıma kelimelerden
güzel, hoş, kaliteli bir resim yapmanız
gerekir. Ben bir eseri okurken, ya da kendim bir
eser yazarken betimlemenin kullanılışına
oldukça dikkat ederim. Belki de bu titiz uğraşım,
yazdıklarımı okuyanlarında bir şekilde dikkatini
çekiyor.”
aralıksız uğraşmanız gerekir. Birileri sizi hep
eleştirecektir, eksik yönlerinizi durmadan dile
getireceklerdir. Böylesi durumlarda sizin
yapmanız gereken bu tarz sözlere ve
eleştirilere aldırış etmemenizdir.
Unutulmamalıdır ki, açık denizlerde yol alan bir
gemi, kıyıda kalanların fikirleriyle yürütülmez.
Sanatla, edebiyatla uğraşsın uğraşmasın
insanımızın okumasını dilerim. Zihne alınan her
bilgi aydınlanma yolunda atılan bir adımdır. Biz
okuduğumuz her bir satırda bir adım daha
ileriye gideriz. Uumuz genişler, zihnimizi
örten sis ve karanlık dağılır. Böylelikle hayata
daha geniş bir açıdan bakma imkanı bulmuş oluruz.”
Teşekkür edip uğurladıktan sonra Selahattin’i…
Bilgisayar başında yazdığı ufak not
gözüme çarpıyor:
“Bugün ne güzel bir gün…”
13
Her an toplumumuzda yeni bir
popüler kültür yaratılıyor.
Bu durum bazı davranış modellerine
sebep oluyor.
Son zamanlarda en çok karşılaştığımız
şey “linç kültürü”.
Özellikle sosyal medyada insanlar
birbirlerini linç etmek, yargılamak ve
eleştirmek üzere hazır bekliyorlar. Kendi
görüşünü yansıtmayan bir fikre tahammül
yok denecek kadar az.
Bir anda o fikre karşı olanlar -genellikle
ne için karşı olduğunu da bilmeyen-
klavyelerini konuşturmaya başlıyor.
Küfürler, ağır hakaretler, keskin
cümleler...
Televizyonlarda yayınlanan gündüz
kuşağı programlarına baktığımızda da
aynı şeyi görüyoruz.
Reyting malzemesi yapılan insanların
her hareketi konuşuluyor.
İzleyiciler olayların sadece gördükleri
yüzüyle yorumlar yapıyor, eleştirilerde
bulunuyor.
Kimse kimsenin yaşadığı hayatı bilmeden,
ahkâm kesmeye akıl vermeye çalışıyor.
Çünkü programlar bunu amaçlıyor.
Birilerinin linç edilmesi alışkanlığı
da başka bir boyutta bu kanallarla ilerliyor.
…
Her gün defalarca karşılaştığımız
için normalleşmeye başlayan bu durum,
toplumsal bir ayrışmaya, çözünmeye
neden oluyor.
YARGILAR
Maalesef
linç kültürü bir davranış biçimi haline
geliyor ve sosyal hayata sirayet
ediyor.
İnsanlar karşısındakini eleştirmek
üzere dinliyorlar,
“Ama şöyle…” diye başlayan cümleler
kurmak için hazırda bekliyorlar.
Yani kimse kimseyi dinleme niyetinde
değil.
İletişim kurma amacı güdülmüyor.
Bu iletişimsizlik sosyal ilişkileri zayıflatıyor
hatta yok ediyor.
Bir araya gelen insanlar aynı görüştenseler
ortak görüşleri doğrultusunda
karşıt oldukları şeyin eleştirilerini yapıyorlar.
Farklı görüşteyseler o zamanda birbirlerini
ve birbirlerinin fikirlerini eleştirmeye
yönelik bir tutum sergiliyorlar.
Yani sonuç ikisinde de aynı; eleştiri
odaklı, kalitesiz bir iletişim modeli.
Bu iletişim modeli sosyal medya ve
televizyonlar aracılığı ile bize empoze
edildi ve sonrasında her alanda otomatikleşti.
Otomatikleşen davranış biçimine
özgü bir insan modeli ortaya çıktı.
Düşünmeden, analiz etmeden eleştiren,
kendi fikirleri ile uyuşan her bilgiyi
doğru kabul eden, bir satır dahi okumadığı
bir alanda uzmanından çok uzman
olan insanlar…
Ve elbette neticede; yavan sohbetler,
yapay gündemler, duygusuz ilişkiler…
Farkında olmadan her gün uyuşturuluyoruz
ve robotlaşıyoruz.
Telefona, sosyal medyaya, televizyona
hatta yargılama ve eleştirmeye bağımlı
hale geliyoruz. Birbirimizden,
bağlamımızdan, yaşamdan koparılıyoruz.
Ve buna biz izin veriyoruz. İnsanî
her duyguyu kaybedişimizin farkında olmadan
yeni bir “popüler olgu” ile güncelliyoruz
robotlaşan benliklerimizi.
Her seferinde daha da bağımlı oluyoruz.
O zaman bu noktadan yine her
zaman söylediğimiz konuya gelelim;
Kimse suçlu değil, programları yasaklamak,
birilerini olayların sebebi gibi
göstermek çözüm olmayacak.
Her şeyde olduğu gibi tek çözüm
biziz.
Bizleri gün be gün zehirleyen her
şeye karşı irade gösterip birbirimize
saygı duymayı öğrenmek ve birini yargılamadan
önce “onun ayakkabılarını giymek”
zorundayız.
Yoksa hepimiz ruhsuz, saldırgan, hayatın
farkında olmayan birer robot olacağız.
Emine Girgin
eminagirgin@hotmail.com
ERKEKLERİN GÖZÜNDE
İDEAL EŞ
Her erkek için güzel kadın tanımı farklıdır
ama çoğu erkek için ideal eş tanımı
hemen hemen aynıdır. Daha önceki
yazımda kadının gözünden ideal eşin
tanımını birkaç başlık altında
toparlamıştım. Şimdi sıra erkeklerde!
Eskiye göre yaşam koşullarının
değişmesiyle birlikte erkeklerin gözündeki
ideal eş kriterlerini değiştirdi.
İşte erkekler için ideal eş tipleri…
14
TAMAMLAYICI OLMALI
Bir erkek eşi olarak gördüğü kadının onu
tamamlamasını ister. Yalnız
kaldıklarında rahatça sohbet edebilmeli,
ailesiyle iyi anlaşabilmeli, birlikteyken
dışarıya iyi bir resim oluşturabilmeli,
yatakta tensel uyumun zirvede olması
gibi.. Ama bunu sadece cinsellik olarak
algılamayın. Çünkü sadece bir şeyde
tamamlayıcı olmak, devamlılığı getirmiyor.
Aynı şekilde cinselliğin olmadığı
fakat diğer her şeyin mükemmel olduğu
bir ilişki de bir gün bitmeye mahkûmdur.
TABULAR YOK EDİLMELİ
İlk maddede cinsellikten bahsettik. Yine
onunla devam edelim. İki taraf içinde bu
çok farklı algılanıyor. Kadınlar ilişkiye
daha çok duygusal bakıyor ve genellikle
çekiniyor. Erkeklerse kadının yatakta
istediği gibi olmaması için hiçbir neden
yok. Çekinmeleri bir kenara bırakın. Söz
konusu cinsellik olduğunda, erkeklerin
ideal kadın tanımına “yatakta olmak
“Sus söyleme…
Bir şey söyleme artık…
Sus söyleme
Her şey gereksiz artık
Bana düşen dönüp de gitmek
Sonunda elimde kalan
Bir avuç hüzün ve keder
Yeter yeter söyleme artık
Kelimeler kanatır yarayı
Gözlerin anlatıyor
Mutlu aşk yoktur…”
Bu aralar Zülfü Livaneli sevdası…
“Huzursuzluk” kitabı bende ayrı bir tat
bıraktı.
Bundan olsa gerek…
Tüm şarkılarını açıyorum, birer birer
misafir ediyorum evime, iş yerime, yolda tek
başıma avare yürürken geçtiğim sokaklara…
Hatta bazı şarkılarının sözlerini indirip
tek tek inceliyorum, satır aralarını okumaya
çalışıyorum.
Öyle değil midir çünkü?
Şarkılarda da şiirlerde de anlatılmak istenen
satır aralarına gizlenmez mi?
Zülfü Livaneli’nin sesini bir şeye benzetmeye
çalışıyorum.
Aklıma ilk gelenler…
Tok, dingin, huzurlu, kadife oluyor.
Ama bunlardan ziyade başka bir şey var
o seste…
Başka bir anlam…
Bir süre duruyorum, bir şarkısını daha
açıyorum, gözlerimi kapıyorum, hissetmeye
çalışıyorum.
“Hüzün” diyorum kendi kendime…
Hüzün…
Aradığım kelime tam da bu…
Belki de şarkılarının birçoğunda bu
ZÜLFÜ LİVANELİ…
Özge Zaim Sarıoğlu
ozgezaim1@gmail.com
sözcüğe yer vermesi ondan…
Tecrübeleri sesine yansıyor, kalemine
yansıyor.
Sırtındaki yüklerden kurtulması tam
olarak böyle…
Anlamsız şekilde beni çeken bir şeyler
var.
Ama…
Anlamsızlıklar içerisinde kaybolmak
güzel…
Ne zaman kaybolmak istesem Livane’liden
bir şarkı açıyorum.
Cesaret alıyorum.
Mutlaka kalbinin bir yerlerinde fazladan
vardır diyorum.
Kapısını çalsam, bir avuç alabilir miyim
sizde epey olandan desem tepkisi ne olurdu
acaba?
Kaşlarını yukarı kaldırıp büyük bir şaşkınlıkla
ama bir yandan da sakin tavrıyla
‘”Kimsiniz?” derdi bana kalırsa…
İhtiyacım var, ihtiyacımız var ne yapayım?
Kalbinde gözü kapalı özenle biriktirdiği,
sakladığı, yer açtığı o duyguya…
Yoksa insan nasıl kadar korkusuz
olurdu?
Nasıl?
Bir insan hem mütevazı, hem gözü
kara, hem samimi, hem isyankar, hem kırık
dökük olur muydu?
Olurdu.
Öyle çünkü…
Hiç tanımıyorum, hiç karşılaşmıştım
belki ama anlamsız bir şekilde güveniyorum
ona...
İyi bir insan olmasa o sözcükler, o duygular
dökülür müydü, kitap olur muydu, o
kitaplar milyonlara ulaşır mıydı, milyonların
duygusuna dönüşür müydü?
Asla…
Samimi olmayan her şey kendi samimiyetsizliğinde
parçalanıp, kaybolup giderdi.
Garip…
İnsan mesafelerin araya girdiği birini
sevemez mi?
Kimbilir?
Belki de sesine yansıyan tecrübelerdir
beni kendine çeken…
Şarkılarında duygu sömürüsü olmayışı…
Sömürüden de ziyade “acı” bile yok.
Onun şarkılarını tek bir kelime ile anlatsam
“Hüzün” derim.
Sadece hüzün…
Hüzün kokan adam…
Cesaretin hüzünle törpülendiği
adam…
İsyanın yolunu hüzne çevirdiği adam…
Evet, tam olarak böyle…
Hem bir şarkısında kendisi de demiyor
mu?
“Bana bir şarkı söyle
İçinde hüzün olsun
Bana bir şarkı söyle
İçinde yüzün olsun…”
istediği gibi olan” kadınlar giriyor.
ÖZGÜVENLİ OL
Bir erkek için kadın ne kadar güzel olursa
olsun özgüvensizse ideal eş kategorisine
giremiyor. Biz kadınlar için özgüvenli erkek ne
kadar önemli ise erkekler içinde her şeyin en
başında geliyor. Ne kadar erkekler hakimiyet
kurmayı seven taraf olsalar da, fikirlerini
özgürce söyleyen, ne istediğini bilen, sağlam
bir duruş sergilen kadınlar onlar için en üst
noktada..
BAKIM ÖNEMLİ
Bu başlık altında aşırı makyajdan bahsetmiyorum.
Bakımlı ve hijyenine önem veren bir
kadın daima ilgi çeker. Zaten hangi erkek ter
kokan, bakımsız bir kadını ister ki? Çirkin
kadın yoktur, bakımsız kadın vardır! Kendine
her daim bakan ve zinde olmayı başaran
kadınlar, erkekler için çekici bir unsur.
MADDİYAT İLİŞKİDE ÖNEMLİ
Erkekler ekonomik açıdan kendisine bağımlı
olan kadınları çekici bulmuyor. Tam tersine
ayakları üzerinde durabilen, ekonomik
açıdan özgür kadınlar onlar için ideal
kadındır.
15
Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü Sorumlusu Derya Ateş ilçede
her geçen gün ilginin arttığı dalış sporunu anlattı.
Bozkırın ortasında
DALIŞ KEYFİ
Türkiye’de dalgıçların hatta Eskişehirliler tarafından bile çok fazla
bilinmeyen Çifteler Sakaryabaşı’nı keşfedenler yaz-kış 18 ila 22
derece olan suda, dalmanın keyfini yaşıyorlar. Dünyanın en temiz
sularından birine sahip Sakaryabaşı’nda 5 ayrı dalış noktası bulunuyor.
Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü sorumlusu Derya Ateş,
doğası ve su altı zenginlikleri bulunan Sakaryabaşı’na herkesi dalışa
beklediklerini söyledi.
Denizi bulunmamasına rağmen Eskişehir’de,
merkeze 67 kilometre
uzaklıktaki Çifteler içerisindeki Sakaryabaşı’nda
dalış keyfi yaşanıyor.
YAZ-KIŞ DALIŞ YAPILABİLİYOR
Dalış sporu ile uğraşanların hatta Eskişehirlilerin
bile çok fazla haberdar olmadığı Çifteler
ilçesi Sakaryabaşı’nda 5 ayrı noktada
dalış yapılabiliyor. Bozkır’ın ortasında dalış
olduğunu duyanlar ilk başta bir şaşkınlık yaşasalar
da yaptıkları araştırmalar sonrasında
yaz-kış dalışların yapılabildiği ve yine yaz-kış
su sıcaklığının 18 ila 22 derece olduğunu öğrendiklerinde
ilk dalışlarını bölgede gerçekleştiriyorlar.
Bölgede dalış yapanlar ise bölgenin
yemyeşil olması ve ovalık alandaki su altı floryasıyla
da bölgeye hayran kalıyorlar. Ülkenin
üçüncü büyük nehri olan Sakarya Nehri’nin
doğduğu yer ve nehrin en önemli kaynağı olan
Sakaryabaşı Eskişehir Çifteler ilçesinde yer alıyor.
Çifteler ilçesi ve Afyon Bayat Yaylası’nda
doğan Sakarya Nehri, 800 kilometre yol yaparak
Geyve Boğazı’ndan daha sonra Karasu’dan
geçerek Karadeniz’e dökülüyor. Sakarya nehrinin
en büyük özelliklerinden birisi de suyun
dağdan değil yer altından doğan sayılı nehir
kaynaklarından birisi olması.
16
BELEDİYE DALIŞ
HİZMETİ VERİYOR
Eğer daha önce dalış deneyiminiz bulunmuyorsa
Çifteler Belediyesi’ne bağlı Dalış Kulübü
bölgede dalış hizmeti veriyor. Hiç dalış
tecrübeniz bulunmuyorsa dahi 4 - 5 metrelerde
yapacağınız deneme dalışı adı verilen
discover scuba diving ile güvenli bir dalış yapabilmeniz
mümkün.
Çifteler Belediyesi Dalış Kulübü Sorumlusu
Derya Ateş, bölgenin en büyük özelliğinin,
dünya üzerinde dağ ve yükseltiler olmadan
ovalık alanda yer altından doğan nehirler arasında
olmasından kaynaklandığını söyledi.
Ateş, “Sakaryabaşı, ülkemizde ve dünyada
bulunan en berrak tatlı su kaynaklarından biridir.
Dalış noktalarımız; Gökgöz, Kırkkız, Karaburgu,
Başkurt ve Eminekin kaynaklarıdır.
Gökgöz ve Kırkkız değişik amaçlar için kullanılmak
üzere önlerine set yapılarak gölet haline
getirilmiştir. Bu kaynaklar birleşerek
824 kilometre uzunluğa sahip Türkiye'nin
üçüncü büyük akarsuyu olan Sakarya
Nehri'ni oluşturmaktadır” dedi.
5 AYRI NOKTADA
DALIŞ İMKANI
Bölgede 5 ayrı noktadan dalış yapılabildiğini
ifade eden Ateş, dalış noktalarının
özellikleri hakkında da
açıklamalarda bulundu.
GÖKGÖZ
Sakaryabaşı mesire yerinde bulunan
dalış bölgemiz, 4 buçuk metre derinliğe
sahiptir. Bölgeler arasında en çok canlı
çeşitliliğinin bulunduğu ve endemik bir
tür olan Palaemonates Turcaum karidesinin
en çok yaşadığı yerdir. Eğitim dalışlarımız
eğitmenlerimiz eşliğinde bu
bölgede yapılmaktadır.
KARABURGU
Gökgöz gözesine yaklaşık 500 metre
mesafede bulunmaktadır. Bölge de sığ su
içinde ilerlerken aralarında 1 metre mesafe
bulunan 2 çukur bulunmaktadır. Derinlikleri
8 metre olan çukurların tabanında çok
yüksek debiyle çıkan kaynak bulunmaktadır.
Su kaynağına ulaşmak suyun yüksek debisinden
dolayı oldukça zordur. Bu kaynaklar saniyede
6 ton su çıkarmaktadır. Aralarında 1
metre mesafe olmasına rağmen kaynakların
birinden kum diğerinden çok ince çakıl taşı
püskürmektedir. Bunun sebebi ise kaynakların
farklı damarlardan geldiğinin göstergesidir. Yeşilin
birçok tonlarına sahip bitki örtüsüyle
adeta görsel şölen sunmaktadır. Bölgede en
çok göze çarpan canlı ise 1 metre boyutundaki
istilacı İsrail yayın balıklarıdır.
KIRKKIZ
Gökgöz gözesine yaklaşık 600 metre me-
safede olan ve koridor şeklinde 800 metre
uzunluğunda olan bölgemizin kaynak noktası
5 metre derinliğe sahiptir. Yüzeyi yoğun bir
yosun tabakasıyla kaplı olan bölgemizin en
önemli özelliği yosunların arasından süzülen
güneş huzmeleri ile adeta yağmur ormanlarını
andıran görsele sahip olmasıdır.
BAŞKURT
Başkurt köyünden sonra yaklaşık 2 km
mesafede bulunan bölgemiz favori noktalarımızdan
birisidir. Burada 5 tane göze menderesler
yapar, en son ve en büyük gözeyi
oluşturduktan sonra koridor şeklinde devam
eder. 5 gözeden sadece en büyük olana dalış
yapılabilmektedir. 8 metre derinlikte ve huni
şeklini almış göze 3 farklı yerden kaynıyor ve
mevsimlere göre değişiklik gösteren kaynaktan
püsküren kum taneleri kışın 10 cm iken,
ilkbaharda 3 metre yüksekliğe çıkabiliyor. Aralarında
1 metre bulunan 3 su kaynağından birisinde
salyangoz kabuklarının püskürmesi ile
kaynaması mucize gibi. Mavinin birçok tonuna
burada şahit olmak mümkün. Bu bölgede en
çok gözlenen canlı türü ise Barrbus Tauricus
Kessler alabalığıdır.
EMİNEKİN GÖZESİ
Eminekin köyünde bulunan göze, yağmur
suları ve sirkülasyonun çok az olmasından dolayı
genelde görüş imkanı azdır. Derinliği 5
metredir.
SU ALTINDA MUAZZAM GÖRÜŞ
Yaz-kış bölgeyi bilenler tarafından yoğun
ilgi gördüklerini ve randevu ile çalıştıklarını
ifade eden Ateş, suyun özellikleri hakkında da
açıklamalarda bulundu. Ateş, “Bizi diğer dalış
noktalarından ayıran özelliklerin başında tatlısu
dalışının yapılabiliyor olması. Kaynaklarda
su derecesi yaz-kış 18-22 derecedir. Bu nedenle
yaz-kış her mevsim burada dalış yapılabilmektedir.
Bölgede belirlenen her dalış
noktası kendisine özgü farklılıklar gösterirken,
kendi içinde de her mevsim hatta gün içinde
bile farklılıklar göstermektedir. Berraklık bakımından
muazzam bir görüş açısı sunar. Hayat
kaynağımız olan suyun doğuşunun izlenebilir
olması da bizi özel kılan noktalardandır. Özellikle
eğitim dalışı, sualtı fotoğrafçılığı ve deneme
dalışı yapanların en çok tercih
edebileceği bir kulübüz” şeklinde konuştu.
DALGIÇLIK İÇİN
EĞİTİMDEN GEÇİLMELİ
Dalışın, tam anlamıyla suyun altında
kalmak üzerine odaklı olan ve nefes alma
aygıtlarıyla ya da aygıtsız yapılan bir aktivite
olduğunu ifade eden Ateş, “Dalış yapan
yani aktiviteyi icra eden kişiye dalgıç adı
verilir. Dalgıç olabilmek için öncelikle çeşitli
eğitimlerden geçmelisiniz. Çünkü su altında
nefes tutma, yüzme, dipte kalma ve su yüzüne
çıkma gibi önemli aşamaları olduğundan,
hafife alınmamalıdır. Önceleri meslek
ya da ilginç bir ilgi alanı gibi görülürken günümüzde
özellikle tatil yörelerinde ve sahil
semtlerinde son derece yaygınlaşmıştır. Serbest
ve tüplü olmak üzere 2 tip dalış bulunmaktadır.
Serbest dalışta solunum ekipmanı
kullanılmazken tüplü dalış ise ekipman kullanılarak
yapılan bir dalış şeklidir. Eğitim
programımızda hem serbest hem de tüplü
dalış imkanlarını sunmaktayız” diye konuştu.
SAĞLIK VE YAŞ SORUNU OLMAYAN
HERKES DALIŞ YAPABİLİR
Gereken şartları taşıyan herkesin dalış
yapabileceğini söyleyen Ateş, “Sağlık koşulları
iyi olan ve yaş problemi olmayan herkes
yüzme bilmese dahi su üstünde durabiliyorlarsa
dalış yapabilir. Daha önce hiç dalış yapmamış
birine yaptırdığımız dalışa discovery
(tanıtım dalışı) diyoruz. Kısa süreli gelenler
hızlandırılmış bir eğitimle bu dalışı yapabilmektedir.
Bu dalışta pratik ve teorik olmak
üzere bazı eğitimler vermekteyiz. Teorik eğitimde
su altı işaretleri, dalış malzemelerinin
tanıtılması ve nasıl kullanılacaklarını anlatıyoruz.
Ardından ekipman kuşanma, nefes alırken
dikkat edilmesi gerekenler, basınca karşı yapılan
kulak eşitleme teknikleri, suya giriş teknikleri,
su altında alçalma ve çıkış deneyimi
gibi sığ su dalışını eğitmen eşliğinde gerçekleştiriyoruz”
ifadelerini kullandı.
HAVLU, MAYO, TERLİĞİNİ KAP, GEL
Ateş, kulüp olarak serbest veya tüplü
dalış için gerekli olabilecek, maske, snorkel
(soluma borusu), palet, dalış elbisesi, eldivenpatik,
başlık, ağırlık kemeri, denge yeleği, tüp,
regulator, sualtı basınç göstergesi gibi her
türlü ekipmanı kendilerinin sağladığını söyledi.
Ateş, dalış için gelecek olanların randevu
almaları ve dalışa gelen misafirlerin yanlarında
kişisel malzemelerini getirmelerinin yeterli
olacağını sözlerine ekleyerek, “Kişisel
ekipmanı olanlar kişisel ekipmanlarını kullanabilir
(dalış elbisesi, palet, bc, regülatör) gibi.
Kulüpte bütün dalış ekipmanlarımız yeterli sayıda
mevcuttur ve bakımları düzenli bir şekilde
yapılmaktadır. Dalış yapmak isteyenler
mayo, havlu ve terliğini kapıp, gelsinler” dedi.
KİMLER DALAMAZ
Ateş, yüzme bilmeyenlerin bile dalış yapabilmesine
rağmen kimlerin dalış yapamayacağını
şu şekilde açıkladı:
* Kulak enfeksiyonu ve denge kaybı olan
kişiler (vertigo rahatsızlığı)
* Astım rahatsızlığı olanlar (rahatsızlığın
derecesine göre yada kullanılan ilaçların niteliğine
göre bazı kategorideki astım rahatsızlığı
olanlar dalabilir.)
* Sara rahatsızlığı olanlar
* Hamile olanlar
* Kalp rahatsızlığı bulunanlar (ritim bozukluğu,kalp
ilacı kullanımı,kalp ameliyatı
olanlar)
* Şeker rahatsızlığı olanlar
* Ağır özellikli ilaç kullananlar
* Son altı ay içerisinde herhangi bir ameliyat
geçirenler
14 YAŞIN ALTINDAKİLER
DALIŞ YAPAMAZ
* Akciğer rahatsızlığı olanlar
* Yüksek tansiyon rahatsızlığı bulunanlar
* Fıtık problemleri olanlar (derecesine
göre yardım ile dalabilir)
* Türk karasularında TSSF (Türkiye Sualtı
Sporları Federasyonu) tarafından alınan karar
ve yönetmelik gereği 14 yaşın altındaki çocuklar
dalış yapamaz. 14 -18 yaş arasındaki çocuklar
velilerinin onayı ile dalış yapabilirler.
KANO DA YAPMAK MÜMKÜN
Akvaryum berraklığında suya dalış yapmak
yerine Sakaryabaşı’nda başka etkinlikler
de yapmak mümkün. Doğa yürüyüşü veya Çifteler
Belediyesi Dalış Kulübü’nden kano kiralayarak
12 kilometre uzunluğundaki
muhteşem kano parkurunda gezintiye çıkmanız
da mümkün.
17
YaZI
Gürcan BaNGER
18
Eskişehir tarihinden söz eden basılı kaynakların
en belirgin özelliği, ilin tarihini
adeta Frigler ile başlatmalarıdır. Bazen
Frig dönemi öylesine abartılır ki, neredeyse bu
bölgede bir kültürel sürekliliğin olduğu bile
gözden kaçırılır. Yazılı kaynaklarda örneğin Eskişehir’in
tarih öncesi (prehistorya) dönemi,
genelde 1-2 cümle ya da paragrafla geçiştirilir.
Gerçekten ilin prehistorya dönemi, zaten sayıları
hayli az olan Eskişehir’le ilgili yazılı kaynakların
önemli bir eksikliğidir. Yerel tarih, bu
tür sorun ve nedenlerle kopuk kopuk ele alındığından,
uygarlıklar arasındaki kültürel geçiş
ve çağlar boyu oluşan sentez de yeterince anlaşılamaz.
Tarih öncesi çağlarda insanlar barınmak
için önce mağaralardan ve kaya sığınaklarından
yararlanmışlardır. Buzul çağlarından çıkılması
sonucu iklimin değişmesi ile akarsu ve
göl kenarları başta olmak üzere kendi yaptıkları
yapılarda yaşamışlardır. Burada sözü edilen
dönemlerin günümüzden yaklaşık olarak
8000-12000 yıl kadar önce olduğu düşünülürse,
bu süre içinde yüzey şekillerinin, akarsu
yataklarının ve göllerin varlığının değişmiş
olabileceğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Bu durum, Eskişehir gibi akarsu zenginliğine
sahip bir yöre için daha doğrudur.
Tarih öncesi çağlardan kalma yerleşim
yerleri, doğada höyükler halinde bulunmaktadır.
Bir arkeoloji teknik terimi olan höyük,
eski zamanlardan beri üstüste gelen yerleşim
kalıntılarından oluşan tepe anlamında kullanılır.
Höyük oluşumunun ana nedeni, burada
inşa edilen yapıların kerpiç kullanılarak yapılmasıdır.
Yıkılan her yapı katmanı, zeminde bir
yükselmeye neden olur. Yağmurun ve rüzgârın
yarattığı aşındırma eski yapı katmanlarını
hızla taşıyıp düzleştirecek yeterlikte olmadığından
zamanla yerleşme katları üstüste yığılarak
bir tepe oluşturur. Höyüğün (yerleşmenin)
taban yüksekliği 20-30 m’yi bulduktan
sonra yerleşim alanı küçüldüğünden ve tepeye
inip çıkmak zorlaştığından eski yerleşme
(höyük) bırakılarak bir yenisine geçiliyordu.
Gordion’da olduğu gibi bir yer altı mezar
odasının üzerini örten toprak yığınından oluşan
yapay (insan yapımı) tepe türü vardır;
bunlara “tümülüs (kurgan)” adı verilir. Tümülüsleri
höyüklerden ayırmak kolaydır. Yapay
olarak bir defada yapılan tümülüslere karşılık
höyüklerin oluşumu binlerce yıl sürer. Höyük
üzerinde yapılan yüzey araştırmasında bulunabilecek
arkeolojik buluntular ve höyüğün
çevresindeki özellikler, höyüğün tarihçesi konusunda
önemli ipuçları verir.
Türkiye’de halen tespit edilebilmiş olan
2600 dolayında höyük olduğu belirtilmektedir.
Eskişehir’de tescil edilmese bile kayıt altına
alınmış (benim kaydını bulabildiğim yaklaşık)
138 tane höyük bulunmaktadır. Bu höyüklerin
çok ciddi bir bölümü, ne yazık ki defineciler
tarafından tahrip edilmiş haldedir.
Höyükler yanında Eskişehir sınırları
içinde 7 tane düz yerleşme, 5 tane yamaç yerleşmesi,
1 tane tepe üstü yerleşme belirlemek
mümkün olmuştur. MTA’nın mağara çalışmasında
söz edildiği halde arkeologlar tarafından
incelenmemiş 4 tane mağaraya ek olarak iyi
bilinen İnönü Mağaraları bulunmaktadır.
Bunun dışında 1 tane tarih öncesi mezarlık
yeri tespit edilmiştir. Bunların dışında herhangi
bir yerleşim olmadığı halde 2 yörede
prehistorik buluntular içeren yer bilgisi edinmek
mümkün olmuştur.
Burada anılan, Eskişehir sınırları içindeki
prehistorik yerleşim yerlerinin tamamına yakınında
ancak yüzey araştırması ile yetinmek
zorunda kalınmıştır. Kaynak ayrılarak (bu satırların
yazıldığı tarihe kadar) arkeolojik kazı
yapılabilen az sayıda yerleşim yeri ise şunlardır:
Demircihöyük, İnönü Mağaraları, Küllüoba
Höyüğü, Orman Fidanlığı yerleşmesi, Şarhöyük,
Yazır Höyük… Bu yerleşim yerleri, Paleolitik
Çağ’dan Demir Çağı’na kadar
tarihlenebilmektedir. Aralarında daha sonra
Frig, Hellenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde
de yerleşim yeri olarak kullanılanları
olmuştur. Bu da tarihin ve sosyal yaşamın
sürekliliğinin bir göstergesidir.
Paleolitik Çağ
Paleolitik Çağ (Eski Taş Çağı), tarih öncesi
insan uygarlığı içinde en uzun kültürel evredir.
Dünya’nın buzullarla kaplı olduğu dönemlere
denk düşer. 4 milyon yıl kadar önce ilk insanın
ortaya çıkışından MÖ 10000 yıl öncesine
kadar olan bir zaman dilimini tanımlayan arkeolojik
çağdır.
Paleolitik Çağ’da çay taşı, çakmak taşı,
hayvan kemiği ve ağaç gibi doğada bulunabilen
maddelerden yapılan ilk aletler kullanılmaya
başlamıştı. Çay taşı, 4-64 mm arasındaki
genişlikte yuvarlak taşın ismidir; bir kenarı
keskinleştirilerek parçalayıcı olarak kullanılır.
Çakmak taşı ise kireçli arazilerde yumrular
veya tabakalar halinde bulunan, birbirine vurulduğunda
kıvılcım üretebilen silis yığınlarına
verilen isimdir. Açık ya da koyu kurşuni, bazen
üzeri beyaz bir kabuk ile kaplı olan çakmak
taşı, düzgün biçimde kırılabilme özelliğine sahiptir.
O çağda yaşayan insanlar, çakmaktaşından
yararlanarak kesici ve parçalayıcı aletler
yapmaktaydılar.
Bu çağda insanlar, büyükce topluluklar
veya kalabalık aileler halinde mağaralarda
veya kayalardan oluşmuş doğal sığınaklarda
yaşıyorlardı. Bu çağın ayırt edici
özelliklerinden birisi, insanların yiyeceklerini
avcılık veya toplayıcılık yoluyla
doğadan elde etmeleridir.
Ateşin bulunmasıyla birlikte yiyeceklerini
pişirmek, yırtıcı hayvanlardan
ve soğuktan korunmak için ateşten
yararlanmaya başladılar
Paleolitik Çağ’ın en belirgin özellikleri
arasında yaşadıkları mağara
veya sığınakların duvarlarına yaptıkları
resimler vardır. Bu nedenle Paleolitik
Çağ’a ilişkin araştırmalarda
antropolojik içeriği olan mağaraların
özel bir önemi vardır.
Yapısı yeterince anlaşılabilmiş
birkaç buluntu yeri dışında Türkiye’nin
Paleolitik Çağ özellikleri bilinmemektedir.
Ne yazık ki, Eskişehir
bölgesi de yeterince araştırılmamış
alanlar arasında yer almaktadır. Eskişehir
Prehistoryası konusunda kaynak
bulunmamasının gerçek nedeni
budur.
İstanbul Üniversitesi’nin Coğrafya
Enstitüsü’nde yerbilim ve fiziksel coğrafya
öğretimini geliştirmek üzere 1928
yılında Türkiye’ye davet edilen Prof. Ernest
Chaput Türkiye’de kaldığı yaklaşık 11 yıl süresince
Anadolu’da çeşitli araştırma gezileri yapmıştır.
1940 yılında Eskişehir ziyareti
sırasında Alponos’ta E. Chaput’un eşi ve İ. K.
Kökten yaptıkları yüzey araştırmasında az sayıda
yontma taş alet ve artıkları toplamışlardır.
Prof. Chaput, bu buluntulardan 1941’de
Fransa’da yayınladığı kitapta söz etmiştir.
Daha sonra yöreyi tekrar araştıran Kökten,
başkaca taş alet elde edememiş, sadece çakmak
taşı kırıkları bulabilmiştir.
Her ne kadar bugün için çevrede bir mağara,
kaya sığınağı veya höyük görünmese de;
Sarayören (Alponos) Köyü’nün yakınında çakmak
taşı yatakları var olduğu dikkate alınırsa,
bu yörede Paleolitik Çağ’a ait aletler bulunmasını
olağan karşılamak gerekir. Chaput ve Kökten’in
yontma taştan yapılmış aletleri
buldukları yerin, Tahtalıbaba Tepesi’nin etekleri
olması muhtemeldir.
1938 yılında Şevket Aziz Kansu başkanlığında
Ankara Üniversitesi DTCF öğrencilerinden
oluşan kalabalık bir topluluk, Sakarya
Nehri’nin kollarından olan Seydi Suyu’nun
kum ve çakıl dolgularında araştırmalar yapmıştır.
Kansu, bu çalışma sırasında çok sayıda
yontma taş parça topladıklarını ifade etmiştir.
Araştırma yapılan yöreye yakın Kırkkız Dağı
eteklerindeki iki mağarada
yapılan aramalar ise sonuç
vermemiştir.
1981’de tescil edildiği
halde hak ettiği ilgiyi (defineciler
dışında) görmeyen
muhtemel Paleolitik yerleşimlerden
birisi, Keçiçayırı
yöresidir. Bu yöredeki höyüğün,
Prof. Turan Efe tarafından
yapılan yüzey
araştırmasından elde edilen
buluntular ışığında Orta Paleolitik
Çağ’dan Demir Çağı’na
kadar kesintisiz
tarihlenebileceği öngörülüyor.
Bu yörede yapılacak bilimsel
çalışmaların,
Paleolitik Çağ’ın erken yıllarına
işaret edecek buluntular sağlaması beklenen
bir durumdur.
Yayını 2001 Nisan’ında yapılan bir mağara
araştırması çalışması, MTA Jeoloji Etütleri
Dairesi Başkanlığı tarafından gerçekleştirilmiştir.
Yayında Orta Sakarya Havzası’nda bulunan
30’un üzerinde doğal mağara ve düdenden ayrıntılı
olarak söz edilmektedir. Her ne kadar
prehistorya konusunda yeterli bilgi bulunmasa
da; bu mağaralarda Paleolitik Çağ’da gerçekleşmiş
yerleşimler ihtimali konusunda ipuçları
vermektir.
Küçük su kaynaklarının yer aldığı ormanlık
bir alanda bulunan Ulubük Mağarası, yatay
olarak gelişmiş, geçit konumlu fosil bir mağaradır.
Tarih öncesi dönemde yaşam alanı olarak
kullanıldığına dair güçlü ipuçları vardır.
Mağara önünde çok miktarda çakmak taşı
yongası gözlenmiştir. Mağarada yontma taş
aletler yanında eski çağlarda yaşadıkları anlaşılan
insan iskeleti kalıntıları tespit edilmiştir.
Bu mağarada yapılacak bilimsel çalışmalar, ülkenin
bu (Kuzey-Batı Anadolu) köşesi için çok
ilginç sonuçlara vesile olabilir.
Eskişehir Mihalıççık ilçesinde bulunan Sarıkaya
Mağarası, bir dere yatağına yakın ve
korunaklı girişleri olan, yatay olarak gelişmiş,
kaynak konumlu, çok katlı fosil bir mağaradır.
Tarih öncesi çağlardan başlayarak tarihi dönemleri
de içine alacak biçimde kullanıldığına
dair ipuçları vardır. Mağaranın dışında giriş ve
çıkışları kolaylaştırmak için kireç taşının
oyulması ile oluşturulmuş merdiven
basamakları yer yer tahrip
olmuştur. Mağaranın değişik bölümlerinde
çakmak taşı yongaları, seramik
ve tuğla parçaları, insan kemikleri bulunmaktadır.
Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde
bulunan Yelini Mağarası, yatay olarak
gelişmiş, kaynak konumlu fosil bir
mağaradır. Tarih öncesi çağlardan
başlayarak insanlar tarafından kullanıldığına
dair ipuçları bulunmaktadır.
Mağaranın önündeki yamaçlarda ve
çevredeki tarlalarda bol miktarda
çakmak taşı yongası, el baltaları, mızrak
uçları görülmüştür. Bu aletlerin
Üst Paleolitik Çağ’a ait olması şiddetle
muhtemeldir. Mağara içinde de
benzeri yontma taş aletler ve çömler
parçaları tespit edilmiştir. Daha sonraki
tarihi dönemlere ait izler de vardır.
Mağarada büyük ölçüde tahrip
edilmiş iki sarnıç bulunmaktadır. Bu
mağara konusunda da yeni bilimsel
çalışmalara ihtiyaç vardır.
Plaeolitik Çağ’a ait olduğu düşünülen,
Günyüzü’ndeki Yelinüstü Mağarası, başlangıçta
yatay, daha sonra eğimli olarak gelişmiş kaynak
konumlu, fosil bir mağaradır. İçeride Üst
Paleolitik Çağ’dan başlayarak insanlar tarafından
kullanıldığına dair ipuçları vardır. İçeride
su sarnıçları bulunmaktadır. Ayrıca tehlikelere
karşı düzenlenmiş bazı tuzak yerleri bulunmaktadır.
Yukarıda sözü edilen diğer mağaralarda
olduğu gibi cüce yarasa türleri
yaşamaktadır.
Görüldüğü gibi iyi bilinmese de; Eskişehir
ilindeki yerleşim, tarih öncesi çağlara kadar
uzanmaktadır. Konunun iyi bilinmemesindeki
neden, daha önce belirttiğim üzere Paleolitik
Çağ araştırmalarının ilgi görmemesi ve prehistorik
çalışmaların ülkenin bazı yörelerine sıkışıp
kalmış olmasıdır. Eskişehir’de yapılacak
çalışmalar, ülkenin diğer yörelerindeki buluntu
ve bulgulara alternatif olabilecek ciddi sonuçlara
dönüşebilir.
Neolitik Çağ
Yeni Taş veya Cilalı Taş Çağı olarak da
isimlendirilen Neolitik Çağ, genel olarak MÖ
8000-5000 (bu aralık değişebiliyor) arasına
tarihlenen bir arkeolojik çağdır. Bu noktada arkeolojik
çağ kavramının, bugün güneş takvimi
ile ifade ettiğimiz mutlak zaman anlayışından
farklı olduğunu belirtmeliyim. Dünya’nın farklı
bölgeleri, farklı arkeolojik çağları
farklı zamanlarda yaşayabilirler.
Örneğin Dicle-Fırat
uygarlıklarının, Batı Anadolu’ya
göre prehistorik çağları yaklaşık
500 yıl kadar önce yaşamasını
olağan karşılamamız
gerekir.
Neolitik Çağ’da oluşan yeni
iklim koşulları ile birlikte çevreye
uyum sağlayan insan, ilk
kez besin üretimine başlamıştır.
Bu dönemde tarım, hayvan evcilleştirme,
yerleşik yaşam ve
çanak çömlek (keramik) üretimi,
karmaşık bir süreç içerisinde
etkin olarak gözlenir. Toplayıcılık
ve avcılık üzerine kurulmuş,
19
doğaya bağımlı bir yaşamdan besin üretimini
gerçekleştiren doğayla ortak bir yaşama geçilmiş
olması Neolitik Devrim olarak isimlendirilir.
Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’da Anadolu’nun
Eskişehir’i de içine alan bölgesinde
yerleşim yeri olarak su kaynaklarının yakınları
tercih edilmiştir. Bir önceki çağın sonlarından
bu yana büyük göl ve akarsuların kıyılarında
ilk yerleşmelerin görüldüğü dikkate alınırsa
zengin su kaynaklarına sahip Eskişehir’in iyi
bir seçim olması gerekir.
Yerleşimin seçilmesinde çevrede çakmak
taşı ve obsidien türünde doğal hammade yataklarının
bulunması etkili olmuştur. Anadolu’da
bol miktarda bulunan obsidien; çeşitli
aletler, ok ve mızrak uçları yapımı için kullanılmıştır.
Genelde akarsu yataklarında başka yerlerden
taşınan obsidien yığınları kullanılmıştır.
Diğer yandan yerleşim seçiminde zengin hayvan
çeşitliliğine veya yerin hayvanların göç
yolları üzerinde bulunmasına dikkat edilmiştir.
Çanak çömleğin yapılması gıda saklama
olanaklarını geliştirdiğinden insanların yaşam
biçimi de bundan etkilenmiştir. Bu dönemde
bir diğer özellik, yukarıda sözünü ettiğim
besin üretiminin ortaya çıkması, bir başka deyişle
tarım yapan toplulukların oluşmasıdır.
Eskişehir’i de içine alacak biçimde Anadolu’da
bazı göllerin kuruması, akarsuların yatak değiştirmesi
tarım için çok uygun verimli topraklar
oluşmasına neden olmuştur. Bu tespit ve
ilin karmaşık su sistemi, Eskişehir’in prehistorik
dönemlerinin doğru anlaşılması açısından
önemlidir.
Eskişehir’in tarih öncesi çağlarında özel
bir yeri olan Ana Tanrıça fikrinin, bulunan
küçük heykelcikler nedeniyle Çanak Çömlekli
Neolitik Çağ’da ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.
Bu çağın geç döneminde seramik biçimlerinde
değişmeler olmuş, ölüleri yerleşme dışına
gömme geleneği başlamış, avcılık azalmış,
kuru tarım yaygınlaşmıştır.
Eskişehir’de Neolitik Çağ yerleşimlerinin
en iyi bilineni Demircihöyük’tür. İl merkezinin
25 km batısında Çukurhisar’ın kuzetbatısında,
Çukurhisar’dan Poyra Köyü’ne giden yolun
Zemzemiye Köyü sapağında gelmeden önce
yer alan Demircihöyük, başlangıç itibarıyla
Neolitik Çağ’a tarihlenir. Bu yerleşim, ilerleyen
dönemlerde de kullanılmıştır.
20
Eskişehir Ovası’nın batı kıyısında bulunan
höyük, akarsuların etkileriyle ovaya taşınan
alüvyon dolgusu kısmen altında kalmıştır.
Bugün için 80 m çapında ve 5 m yüksekliğinde
olan höyüğün, görünenden çok büyük olduğu
yapılan sondaj çalışmalarından anlaşılmaktadır.
Höyüğün bir bölümü de Çukurhisar-Poyra
karayolu tarafından yok edilmiştir.
Bölgenin en önemli prehistorik yerleşimlerinden
birisi olan Demircihöyük, 1937 yılında
K. Bittel tarafından bulunmuştur. Bittel,
bu tarihte yaptığı dar kapsamlı bir kazı ile yerleşimi
dünyaya tanıtmıştır. 1975-1978 döneminde
höyükte M. Korfmann yönetimiden bir
kazı daha yapılmıştır. Kazıda İlk Tunç Çağı’na
ait 16 yapı katı bulunmasından sonra sondajlarla
daha derin katlara inilmek istenmiştir.
Derin sondaj çalışmaları karışık halde Neolitik
Çağ’a ait çanak çömlek parçaları bulunmasını
sağlamıştır.
Eskişehir’de yapılan arkeolojik kazı ve
sondajlara ilişkin birincil sorunları başında yer
altı (zemin) suyu gelmektedir. Höyükte taban
suyunun da altına inilmesine rağmen ana toprağa
ulaşmak mümkün olmamıştır. Ana toprağa
bu derinlikte bile rastlanmaması,
Eskişehir Ovası’nın binlerce yıldır akarsular tarafından
taşınan alüvyon ile sürekli yükseldiğini
göstermektedir. Ova zemininde giderek
yükselen çok kalın bir alüvyon tabakası bulunmaktadır.
Bu nedenle Neolitik Çağ yerleşiminin
bu dolgunun altında kalmış olması muhtemeldir.
Demircihöyük’te bulunan çanak çömlek
parçalarını inceleyen Dr. J. Seeher, Neolitik
Çağ’a ait höyüğün daha sonraki yerleşimciler
tarafından düzlendiği ve elde edilen toprağın
yeniden kerpiç yapımında kullanıldığını öne
sürmektedir. Bu nedenle Neolitik Çağ’a ait
çanak çömlek parçaları dışında başka buluntulara
erişilememektedir.
Eskişehir’de Neolitik Çağ’a tarihlenen yerleşimlerden
bir diğeri, Keçiçayırı Höyüğü’dür
Seyitgazi İlçesi Bardakçı Köyü’ndeki höyüğün
doğu kısmında defineciler tarafından çukurun
içinde Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ’a ait olduğu
ifade edilen çakmak taşından baskı tekniğinde
yapılmış kama veya mızrak uçları ile
keskin kenarlı kazıyıcılar bulunmuştur.
Eskişehir ili sınırları içinde bilinen höyükler
arasında Neolitik Çağ’a tarihlenen bir diğeri,
Merkez’e bağlı Kalkanlı Köyü’ndeki
Kalkanlı Höyük yerleşmesidir. Yüzeyden toplanan
az sayıdaki malzeme, bu yerleşmenin
Neolitik, Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı’na ait olduğunu
işaret etmektedir.
Eskişehir bölgesi höyükleri, definecilerin
tahribatları dışında şimdiye kadar yeterli ilgi
görmediği için Demircihöyük, Orman Fidanlığı
Höyüğü, Şarhöyük ve Küllüoba Höyüğü gibi
birkaç tanesi haricinde arkeolojik çalışma yapılmamıştır.
Bu höyüklerde yapılacak bilimsel
kazı çalışmaları ile bölgenin Neolitik Çağ’a ait
özellikleri de açığa çıkarılmış olacaktır.
Kalkolitik Çağ
MÖ 5000-3000 yıllarına tarihlenen Kalkolitik
Çağ, değişik kaynaklarda Bakır-Taş Çağı
olarak da isimlendirilir. Gerek Türkiye’de gerekse
Eskişehir’de bu çağa tarihlenen hayli
yerleşme olmasına rağmen Paleolitik Çağ gibi
yerel bilgilerimizin henüz yeterli olmadığı bir
tarih öncesi dönemdir. Kalkolitik Çağ’ın en belirgin
özelliği, bu dönemde bakırdan üretilmiş
buluntuların ortaya çıkışıdır.
Kalkolitik Çağ’ın başlarında tüm Anadolu’da
iklimin insan yaşamı açısından normale
dönmesi ile bugünküne yakın iklim
koşulları oluşmuş ve nüfus artmaya başlamıştır.
Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’a tarihlenen en
belirgin örnekler arasında Orman Fidanlığı
yerleşmesi yer alır. Bu düz yerleşme, Eskişehir
il merkezinin 7 km güneybatısında Eskişehir
Belediyesi’ne bağlı Orman Fidanlığı yakınındadır.
Yerleşme yeri, Porsuk Çayı’na 140 m uzaklıktadır.
Burada prehistorik yerleşmenin
olduğu dönemde Porsuk Çayı’nın çok yakından
akıyor olması muhtemeldir.
Orman Fidanlığı Kalkolitik Çağ yerleşmesinde
ilk yaşayanlar, köylerini buradaki doğal
teraslar üzerine kurmuş olabilirler. Yapı için
dayanıksız malzeme kullanmaları nedeniyle
yamaçtaki yerleşimin
hızla bozulmuş olması
muhtemeldir.
Yedi farklı tarihi katmandan
oluşan yerleşmenin
3’üncü
katında taş temeller
ve kerpiç duvarlar
gözlenmiştir. 4’üncü
tabakada taş temelli
bir ev tespit edilmiştir.
7’inci tabakada bir
ocak, fırın ve bozulmuş
temel bulunmuştur.
1-5’inci tabakalar
ve 6-7’nci tabakalar
arasında çanak çömlek
farkları görülmüştür.
Ot ve ekin
biçmede kullanıldığı
anlaşılan çakmak taşından
üretilmiş aletler
bulunmuştur. Yine
yerleşmede bulunan
öğütme taşları ve
havan elleri tarımın
önemli bir faaliyet olduğunu
göstermektedir.
7’inci katta
bakırdan yapılmış delme aletleri ile süs iğnesi
bulunmuştur.
Orman Fidanlığı Yerleşmesi, tarih öncesi
çağlara ait tespit edilen, araştırılmış en önemli
yerleşim yerlerinden birisidir. Buradan elde
edilen bilgiler, Eskişehir’i de içine alan İç Anadolu
Bölgesi’nin kuzeybatı kesimini, Ilıpınar
Höyüğü (Bursa), Fikirtepe düz yerleşmesi (İstanbul),
Toptepe Höyüğü (Tekirdağ) üzerinden
Balkanlar’daki kültür biçimlenmelerine bağlayacak
özellikler gösterir. Balkanlar’da görülen
Vinça Kültürü kapsamına giren malzemelerin
öncüllerinin nerede, nasıl ortaya çıktığı, Porsuk
Kültürü’nden Balkanlar’a nasıl taşındığı
konusu yapılacak araştırmalar sonrası aydınlanabilir.
Orman Fidanlığı’ndan elde edilen bazı
bulgulara Yukarı Porsuk Vadisi’ndeki Asmainler
düz yerleşmesi (Kütahya), Asarkaya düz
yerleşmesi (Kütahya), Kanlıtaş Höyüğü (Eskişehir)
ve Kes Kaya düz yerleşmesinde (Eskişehir)
rastlamak mümkündür. Bu benzerlik Porsuk
Kültürü olarak isimlendirilmektedir. Prof.
Turan Efe, bu kültürün Balkanlar’daki Vinça
Kültürü’nün kökeni olabileceğini ifade etmektedir.
Orman Fidanlığı yerlşmesinin 7’nci tabakasından
elde edilen buluntuların, Beycesultan
Höyüğü (Denizli) ve aşağıda sözünü edeceğim
Yazır Höyük’de (Eskişehir) bulunanlarla kısmen
benzeşmesi ilgi çekicidir.
Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’a tarihlenen
höyüklerden bir diğeri, Eskişehir il merkezinin
kuzeyinde İnönü’ye bağlı Aşağıkuzfındık
Köyü’nde bulunan Kanlıtaş Höyüğü’dür. Kuzfındık
Deresi, höyüğün güney-güneydoğusundan
akmaktadır. Höyüğün batısında yapılan
yüzey araştırmasında Asmainler (Kütahya) ve
Orman Fidanlığı’ndakilere (Eskişehir) benzer
çanak çömlek parçaları ve yontma taş aletler
bulunmuştur. Hatta bulunan bezemeli
çanak çömlek parçaları, Orman Fidanlığı’nda
bulunanlara
oranla
daha
fazla çeşitlilik göstermektedir.
Kalkolitik Çağ’a tarihlenen
önemli Eskişehir höyüklerinden
bir diğeri, Sivrihisar ilçesi Dutlu
Köyü’nde bulunan Yazır Höyük’tür.
Höyüğün yakınında Yazır
Deresi akmaktadır. Höyüğün etrafı
verimli topraklarla çevrilmiştir.
Höyükte yerleşme izleri
olarak taş temel ve kerpiç parçaları
bulunmasından bu bölgeye
özgü geleneksel mimari
yapısının kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Az miktarda çanak
çömlek ile obsidien, çakmak
taşı ve kemikten üretilmiş aletler
bulunmuştur.
Yazır Höyük, İç Anadolu
Bölgesi ile Ege Bölgesi arasında
Geç Kalkolitik Çağ
açısından bir ‘ara istasyon’
olarak değerlendirilmektedir.
Bu höyüğün yapılanması,
(tarih öncesinde
uygarlık kültürünün ilerleyişi
adına) İç Anadolu
ile
Marmara
ve Kuzey Anadolu ilişkisi, daha sonra
Doğu Avrupa bağlantısı açısından çok sayıda
bilimadamının ilgisini çekmiştir.
Eskişehir’de Kalkolitik Çağ’da yerleşim
bulunduğu bilinen diğer iki önemli höyük,
Neolitik Çağ’dan İlk Tunç Çağı’na kadar olan
dönemde yerleşildiği anlaşılan Demircihöyük
ve 1996 yılından bu yana kazı çalışmaları
süren Küllüoba Höyüğü’dür.
Küllüoba Höyüğü, Eskişehir İl merkezinin
35 km. güneydoğusunda, Seyitgazi İlçesi'nin
15 km. kuzeydoğusunda, Yenikent Köyü'nün
1.300 metre güneyindedir. Frigya dağlık bölgesinin
kuzeyinde, yukarı Sakarya ovalarının
batısında yer almaktadır. Ankara, Konya ve
Afyon civarından gelen tüm doğal ulaşım hatları
Küllüoba'nın bulunduğu bölgede birleşmektedir
ve buradan batıya, Eskişehir, İznik,
İnegöl ovalarına uzanır. Bu batıya giden yollar,
Kuzey Ege, Güney Marmara, dolayısıyla Balkanlar'a
devam eder.
Eskişehir’in Taş Devri’nin benim araştırıp
bilebildiğim kısmı bu kadar… Daha uzun bir
metni kısaltarak sunuyorum size. 2000’li yılların
başında yola çıktığımda burada sözünü ettiğim
yörelerin pek çoğunu ziyaret ettim.
Bunda o dönemde oluşmuş tarih, mimari,
arkeoloji gibi disiplinlere sahip bir grubun
içinde olmak bana ciddi katkılar yaptı. Bu
grubun verdiği amatör enerji ile yukarıdaki
satırları yazdım. Bitememiş bu
çalışmanın devamında Tunç ve
Demir Çağları yer alıyor.
Umarım kalanını
da bir başka vesile
ile paylaşırım.
21
Genital Bölgede PRP
(Trombositten Zengin Plazma)
Uygulamaları
PRP tıbbın bir çok alanında uzun süredir uygulanmaktadır.
Menisküs tedavileri, spor yaralanmaları,
yanık tedavileri, osteoartrit tedavileri
diş ve çene problemlerin tedavilerinde, cilt gençleştirme,
lokalizi saç dökülmeleri bu alanlar
arasındadır.
Jinekolojide kozmetik amaçlı PRP uygulamaları
son yıllarda ilgi görmeye başlamıştır.
Genital bölgeye uygulanma
alanları giderek artmaktadır.
PRP, kişiden kan alınıp sontrifüt denilen
cihazlarda uygun devir ve sürede döndürülerek
trombositten zengin plazma
elde edilir. Kanın pıhtılaşma hücrelerinden
(trombosit veya platetet) yoğun olan
plazma kısmının enjeksiyonu olarak bilinmektedir.
Genital bölgeye yapılan PRPnin spesifik
ismi Genital PRPdir. Bu plazma dokuya
verildiğinde trombositler patlamakta
ve içlerinden “growthfaktör”
adı verilen büyüme
faktörleri ortaya çıkmaktadır.
Büyüme faktörlerinde bağ dokusunun
artısını hızlandırmaktadır.
Daha anlaşılır ifade ile
kolajen sentezini arttırmaktadır.
Böylelikle doku daha sağlıklı
ve daha güçlü bir hale
gelmektedir.
Genital PRP en sık olarak
kadınlarda cinsel ilişki sırasında
ağrı, cinsel ilişkide hazzı
arttırma, orgazm olamama gibi
problemlerde kullanılmaktadır.
Ayrıca gülme, hapşırma gibi
karın içi basıncın artmasıyla
oluşan idrar kaçırma sorunlarında
da iyi sonuçlar vermektedir.
Genital PRP dış genital
bölgenin daha sıkı ve dolgun
görünmesini sağlamaktadır.
Vajinal kuruluk
tedavisinde de son yıllarda
uygulanması artmıştır.
Dış genital bölge
Op. Dr. Emine Elmas ETİZ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
ağrılarında da yüz gürdürücü sonuçlar vermektedir. Doğum
sonrası, epizyotomi skorlarının düzeltilmesinde etkilidir.
PRP uygulaması son derece kolaydır. Öncesinde uygulanacak
bölgeye lokal kremler uygulanarak işlem yapılır.
İşlemden sonra herhangi bir kısıtlamaya ihtiyaç duyulmaz.
Kişinin kendi kanı ile işlem yapıldığı için yan etkisi
yoktur.
Genital estetik ameliyatlarının daha da ilgi görmesi
ile bu ameliyatların uygulandığı hastalarda
yara iyileşmesini hızlandırmak ve ameliyat etkinliğini
artırmak için PRP kullanılabilir. Bazen ameliyatlarda
eş zamanlı PRP uygulaması yapılabilinir.
Ameliyat sonrası hızlı iyileşme ve dokuların yenilenmesi
hasta memnuniyetini oldukça artar.
Hem estetik açıdan hem de fonksiyonel açıdan
faydaları olan PRP’nin etkileri bir hafta sonra hissedilmeye
başlanabilir. İsteğe bağlı olarak tek seans
uygulanabildiği gibi, hastanın durumuna göre birkaç
seans halinde de planlanabilir.
Özetle Genital PRP kullanım alanları
• Cinsel İsteksizlik tedavisi
• Orgazm olamama (anorgazmi)
tedavisi
• Kadınlarda idrar kaçırma
(stres inkontinans) tedavileri
• Dış genital bölge (vulva)
renk açma, sıkılaştırma, dolgunluk,
toparlama tedavileri
• Vulvodini tedavileri
(nedeni olmayan ağrı)
• Vulvar vestibulit tedavisi
• Lichen sclerosus tedavileri
• Cinsel hazzı arttırmak
• Menopozda vajinal
atrofi (Vajina cilt incelmesi
tedavileri)
• Vajinal kuruluk ve
buna bağlı ağrılı cinsel birleşme
tedavileri gibi değişik alanlarda kullanılmaktadır.
22
Odunpazarı Belediyesi Eskişehir Lokantacılar Odası üyelerine erzak kolisi dağıttı
Başkan Kurt’tan zorda
kalan esnafa destek
Yaşanan ekonomik kriz nedeniyle
zor günler geçiren esnaf, kısıtlama
kararları ile adeta ekonomik bir
çıkmazın içine girdi. Zorlu süreçte
esnan yanında olmak isteyen
Odunpazarı Belediyesi de, Başkan
Kazım Kurt’un talimatı ile Eskişehirli
Lokantacılara el uzaı.
Odunpazarı Belediyesi Aşevi’nde
hazırlanan erzak kolileri,
ihtiyaç sahibi esnafa
ulaştırılmak üzere Eskişehir
Lokantacılar Odası Başkanı
Bahar Bilen’e teslim edildi.
Pirinç, makarna, un, zeytinyağı,
salça gibi temel gıda
ürünlerinin bulunduğu erzak
kolileri, Eskişehir Lokantacılar
Odası tarafından esnafa
ulaştırılacak. Erzak kolilerini
teslim alan Bahar Bilen,
kendilerine verdiği destek
için Odunpazarı Belediye
Başkanı Kazım Kurt’a teşekkür
etti.
COVİD-19 (Koronavirüs) salgını ile mücadele
ederken mağdur olanların başında lokanta ve
kafeler geliyor. Pandemi döneminde mağdur
olan esnafın yanında olacağını belirten Odunpazarı
Belediye Başkanı Kazım Kurt, ilgili müdürlüğe
talimat vererek mağdur olan
lokantacılara destek olunmasını istedi. Bunun
üzerine harekete geçen Odunpazarı Belediyesi
Aşevi, ihtiyaç sahibi lokantacı esnafına dağıtılmak
üzere Eskişehir Lokantacılar Odası’na
erzak kolisi götürdü.
ESNAF EKONOMİK
ÇIKMAZIN İÇERİSİNDE
Koronavirüs vaka sayılarında yaşanan artış
sonrasında alınan tedbirler kapsamında kıraathane
ve kafeler tamamen kapatıldı. Lokantalar
ise faaliyetlerine sadece paket servis ve
gel-al şeklinde devam ediyor. Yaşanan ekonomik
kriz nedeniyle zor günler geçiren esnaf,
kısıtlama kararları ile adeta ekonomik bir çıkmazın
içine girdi.
BAŞKAN KURT’A TEŞEKKÜR
Salgın döneminde ihtiyaç sahibi vatandaşların
yardımına koşan Odunpazarı Belediye Başkanı
Kazım Kurt, Eskişehir Lokantacılar Odası’ndan
gelen yardım talebi üzerine Sosyal Yardım İşleri
Müdürlüğü’ne talimat verdi. Başkan
Kurt’un talimatı üzerine Odunpazarı Belediyesi
Aşevi’nde hazırlanan erzak kolileri, ihtiyaç
sahibi esnafa ulaştırılmak üzere Eskişehir
Lokantacılar Odası Başkanı Bahar Bilen’e teslim
edildi. Pirinç, makarna, un, zeytinyağı,
salça gibi temel gıda ürünlerinin bulunduğu
erzak kolileri, Eskişehir Lokantacılar Odası tarafından
esnafa ulaştırılacak. Erzak kolilerini
teslim alan Bahar Bilen, kendilerine verdiği
destek için Odunpazarı Belediye Başkanı
Kazım Kurt’a teşekkür etti.
DESTEKLER DEVAM EDECEK
Konuyla ilgili açıklama yapan Odunpazarı Belediyesi
yetkilileri, Odunpazarı Belediyesi’nin
sosyal belediyecilik anlayışı ile yönetildiğini
vurguladı. Yetkililer, koronavirüs salgın ile
mücadele edildiği bu günlerde Aşevi olarak
yardıma ihtiyacı olan tüm vatandaşların yanında
olacaklarını söyledi.
24
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, yeni tedbir sürecinde de vatandaşa destek veriyor
ODunPazarı YinE
HALKIN YANINDA
Salgın dönemindeki hizmetleri ile halkın takdirini kazanan Odunpazarı Belediyesi,
ikinci tedbir döneminde de vatandaşların acil ihtiyaçlarına yetişmeye
devam ediyor. Bu kapsamda vatandaşların erzak ihtiyacını karşılayan belediye,
süreç boyunca da bu desteklerine devam edecek.
Pandemi başlar başlamaz
kolları sıvayan
Odunpazarı Belediyesi,
toplumun her
kesime ulaşarak verilen
mücadeleye
önemli katkılar vermeye
devam ediyor.
Bu süreçte sürekli
halkın yanında durarak,
pandeminin etkilerini
azaltmak
isteyen Odunpazarı
Belediyesi, yeni tedbir
sürecinde de desteklerine
hemen
başladı. Odunpazarı
Belediye Başkanı
Kazım Kurt’un talimatı
ile ihtiyaç sahibi
vatandaşlara ulaşan
belediye yetkilileri,
verdikleri erzak kolileri
ile evinde kalmak
zorunda olan vatandaşların
acil ihtiyaçlarını
karşılıyor.
Odunpazarı Belediyesi, koronavirüs
tedbirleri kapsamında çalışmalarına
devam ediyor. Salgın
başlangıcının ilk gününden itibaren
ihtiyaç sahibi vatandaşlara destek
olan Odunpazarı Belediyesi,
son olarak
Gündoğdu Mahallesi’nde
bulunan ihtiyaç
sahibi ailelere
erzak kolisi dağıttı.
Odunpazarı Belediyesi
Aşevi ekipleri
tarafından hazırlanan
erzak kolileri,
Gündoğdu Mahallesi’nde
yaşayan ihtiyaç
sahibi
vatandaşlara teslim
edildi. Erzak kolilerinin
teslimi sırasında
Odunpazarı Belediye
Başkanı Kazım
Kurt’ta vatandaşları
yalnız bırakmadı.
Başkan Kurt’a Gündoğdu
Mahalle Muhtarı
Sevgi Doğan’ da
eşlik etti.
Zor günlerde yardımlaşmanın
önemine
dikkat çeken
Başkan Kurt, “Odunpazarı
Belediyesi
olarak hemşehrilerimizin iyi ve
kötü günlerinde daima yanlarında
olacağız. Yaşanan bu zor günleri
paylaşarak ve yardımlaşarak aşacağız”
dedi.
Temel gıda maddelerinin olduğu
erzak kolilerini Başkan
Kurt’un elinden alan vatandaşlar,
Odunpazarı Belediyesi ve Başkan
Kurt’a teşekkür etti.
25
Güzide Çağlar. Tam 7 yıl hemşire olarak görev yaptı. Fakat içinde hep solist olma, şarkı söyleme tutkusu hiç
kaybolmadı. Sonunda o önemli kararı verdi. Hemşireliği bıraktı, solist oldu. 1 Yıldır sevdiği işini yapıyor.
“İNSANLARIN RUHUNA
HİTAP ETMEK İSTEDİM”
Güzide Çağlar…
29 yaşında…
Bir kızı var.
7 yıl özel bir hastanede hemşirelik
yapıyor.
Yapıyor ama içine sinmeyen bir
şeyler var.
Onun olması gereken yer hastaneler
değil sanki…
Öyle hissediyor.
Histen de ziyade kendinden
emin…
Kararlı…
Bir an da farkına varıyor ve ben
ne yapıyorum diye sorguluyor.
Bırakıyor mesleği ani bir kararla
ve solist olmaya karar veriyor.
Müzik içinde bir tutku…
Âşık…
Bildiğin âşık…
Neye mi?
Şarkılara, ritme, müziğe…
Tam da pandemi dönemine
denk geliyor üstelik
26
hemşireliği bırakma kararı…
Onu diğer sağlıkçılardan ayıran
özellik…
Sağlıkçıların içinde bulunduğu
tehlike değil…
Aşık olduğu mesleği yapmak
için yolunu, yolculuğunu değiştiriyor.
Cesur kadınları seviyorum.
Onlardan biri de Güzide Hanım…
Kendisiyle bir gün önceden randevulaşıyoruz.
Basın ofisinde bir araya geldiğimiz
Güzide Hanım yanında tatlı
kızı Öykü’yü de getiriyor.
Orta şekerli kahvelerimizi söyledikten
sonra bir yandan dertleşiyoruz
bir yandan
söyleşiyoruz.
Tabi harika sesini dinleme imkânı
da buluyorum bu fırsatla…
Sezen Aksu’dan “Sen Ağlama”
şarkısını öyle içten okuyor
ki dışarıda işini yapan kat
Seni tanıyalım mı öncelikle?
Eskişehir’de 3 yıldır ikamet ediyorum.
1 kızım var. Öncesinde Ankara’da
yaşıyordum. Hemşireydim
aslında ben… Müzikle hiçbir ilgim
yoktu diyebilirim. Özel hastanelerde
görev yaptım. Sonrasında
babam da emekli oldu, bende atanamadım,
özel hastanelerde de çalışmak
istemiyordum derken
Eskişehir kendi memleketim dedim.
Günyüzü’lüyüm. Geldim memleketime,
3 yıldır Eskişehir’deyim.
Müziğe aşıksın anladığım kadarıyla…
Böyle bir aşk varken içinde sağlık
sektörünün içerisinde nasıl buldun
kendini?
Lise sürecinde ben konservatuarı kazanmıştım.
Eskinin insanlarında ön
yargı olur ya, “Şimdi gideceksin şarkıcı
mı olacaksın?” dediler. Dinledik sözlerini,
sağlık okudum ama ben istemiyordum.
Yapmak istemediğim bir meslekti.
görevlilerinin kapıyı açarak içeriye
girdiğine ve sesini yakından
dinlemek istediğine de şahit
oluyorum.
Moğusa Limanını da seslendiriyor.
Sesinde ince bir sitem, geçmişten
gelen hüzün…
Uzaklara götürüyor.
Güzelliği ayrı da bir kadını asıl
çekici yapan şeyin sevdiğin işin
yanında, arkasında durması,
sahip çıkması diye düşünüyorum
onu izlerken…
“İÇİME DERT OLACAĞINA
YAPARIM DEDİM”
radikal bir karar. Seni tebrik ederim.
nasıl karar verdin hemşireliği bırakmaya?
Duramadım tabi ben… Geçen sene solistlik
yapmaya başladım diyebilirim. Dedim ki yapacağım
ben bu işi, içimde kalacağına, ömür
boyu bana dert olacağına, dedim ki en iyisi
yapayım da en azından hevesimi alayım.
Başladım böylelikle…
Daha çok yenisin… nasıl öğrendin işi?
Öncelikle Türk Halk Müziği olarak başladım.
Alt yapımda Türk Halk müziği var. İnsanların
yanına giderek, insanlardan destek alarak ne
yapıyorlar, nasıl sahne alıyorlar öğrenmeye
çalıştım. Müzik aslında uçsuz bucaksız. Çok
kolaymış gibi gözüküyor. Ah, ne güzel, çıkıyorsun
şarkını söylüyorsun, mis gibi iş diyordum.
Ama öyle değilmiş. İçine girdikten
sonra o işin de zorluğunu öğreniyorsun. Ton
bilgin olması gerekiyor, neresi pes, neresi
dik bilmen gerekiyor.
Eğitim aldın mı?
Yok almadım. Hiçbir müzik eğitimim yok. İnsanlardan
görerek, insanlardan öğrenerek
ilerledim. Naki abi vardı, kulakları çınlasın.
Onunla birlikte başladık. Benden yaşça da
büyük biriydi. Sanatına saygı duyduğum biriydi.
Dedim ki ben bu işi istiyorum. Ne yap-
mam lazım diye sordum. Alt yapıma Türk
Halk Müziğini verdiler. Türkülerle başladım.
En sağlam başlangıç diyebiliriz aslında…
“ŞARKI SÖYLEMEKLE BİTMİYOR”
İlk sahne deneyimini hatırlıyor musun?
Hatırlıyorum. Çok heyecanlanmıştım. Bir arkadaşım
daha vardı, tek başıma değildim
sahnede… Tek başıma olan ilk sahnem Las
Vegas sahnesiydi. Eskişehir’de ünlü bir
mekan biliyorsunuz. Ben ne yapacağım diye
düşünmüştüm. Çünkü o kadar toyum ki… Çok
belli. Sahnede siz de beni görseniz bu kız
yeni başlamış, çok belli dersiniz. Müziğe
olan aşkım var ama tabi… Ruhum hissediyor
onu. Onun için çok belli etmiyorum ama acemiyim.
Dediğim gibi iş sadece çıkıp şarkı
söylemekte bitmiyor.
“KADINLIĞIMI KULLANMADIM”
Tepkiler nasıldı ilk sahneden sonra?
Çok güzeldi. Kadın solistsiniz bir kere…
Kadın solist her zaman avantajlıdır. İlgi
çeker. Gerek görünümü gerek giydiği kıyafetle…
Bende şöyle bir his vardı ama insanlar
benim sesime gelsin istiyordum. Çok
abartı giymedim. İnsanların gözüne değil ruhuna
hitap edeyim istedim hep. Böyle ilerledim.
Kadınlığımı kullanmadım.
“KABUL ETMEK ZORUNDAYDI”
En can alıcı noktaya geleyim mi? İlk ailene
nasıl söyledin? Ben hemşire değil şarkıcı
olmak istiyorum diye…
Ahh bir bana sor… (Gülüyor) Çok kötü oldular.
İlk söyleyemedim. Sabah hastanede çalışıyorum
akşam da ek iş yapıyorum dedim.
Daha önce müdürlüğünü yaptığım bir restoran
vardı. Eskişehir’e ilk geldiğim senelerde
oranın işletmeciliğini yapıyordum. Sonrasında
pembe bir yalan söylemek zorunda
kaldım. Annem, babam da benim mutaassıp
insanlar… Böyle şeylere karşı olan insanlardır
ama benim müzik tutkumu da bilirler.
Sakladım ama bir gün patlak vereceğini biliyorum.
Çünkü tanıdığım insanlar da gelmeye
başladı. Sosyal medyada da hiç reklam yapmadım.
Duyulacak diye… Reklam sahipleri
sorduğunda kusura bakmayın, özel bir nedenim
var diyordum. Ailem bilmiyor diyordum.
Bilirlerse ben bittim. Bitmekte değil de
aslında çekiniyorsunuz çocuk gibi… Bir gün
kafam attı, söyleyeceğim dediö, rahat rahat
RÖpoRtaj
Özge Zaim Sarıoğlu
bu işi yapmam lazım. O zaman annem yok,
annem kardeşimin yanında, babamı yalnız
yakaladım. “Babacım sana bir şey söyleyebilir
miyim” diye sordum. Söyle kızım dedi.
Baba dedim ben müzikle uğraşıyorum. Nasıl
yani dedi? Müzikle işte dedim. Telefonla konuşmama
falan da şahit olmuş. Dedi ki
bende bir soru işareti vardı zaten… Sonra
daha aydınlattım, ben bir cafenin işletmeciliğini
yapmıyorum, biliyorsun oradan ayrılalı
çok oldu. Sabahları hastaneye
gidiyorum onda problem yok ama akşamları
gittiğim yeri de bilsin istemiştim.
Dedim ki ‘Baba ben canlı müzik yapıyorum.’
Nasıl yani dedi? Bir gitar var,
bir saz var, ritim var bende şarkı
söylüyorum dedim. Sahne falan
demiyorum tabi… Vidoları izlettim.
Kabul etti. Kabul etmek
zorundaydı çünkü bendeki
bir aşktı. İçime dert olacaktı.
Ben bu işi yapacağım
çünkü… Tamam dedi. Başladım.
“ÖN YARGILAR KIRILDI”
Yargılayan oldu mu?
Tabi ki çok yargılayan
oldu. Ailem değil sadece
sülalem öyle… Birde hemşireliği
bırakıp şarkıcı
olunca daha sorun oldu.
Hepsi bana karşı gard
aldı. Sonra bir baktılar ki
Güzide gidiyor, ilerliyor.
Saygı göstermeye başladılar.
Ön yargıları zamanla kırıldı.
“İYİKİ HEMŞİRELİĞİ BIRAKTIM”
Pandemi döneminde de sağlıkçılar
gündemde biliyorsunuz. Sizin hemşireliği
bırakma döneminiz de tam ona
denk geliyor aslında… Tam zamanında
bıraktım dedin mi hiç?
İyiki çıkmışım diyorum. Geçen yine aradılar
özel bir hastaneden… Yok, çalışmayı düşünmüyorum
dedim. Yıllar önce CV bırakmışım
düşünün, daha bu işe başlamamıştım. Allah
Allah dedim neden şimdi diye düşündüm.
Meğer çok fazla hemşireye ihtiyaç varmış.
Teşekkür edip çalışmak istemediğimi söyledim.
Çünkü benim bir evladım var, hastaneler
gerçekten çok
tehlikeli. Onu tehlikeye
sokamam. Her
şey para değil benim
için…
Mekânlarda kapalı…
Solistlikte yapamıyorsun
dolayısıyla
bir süredir. Maddi sıkıntı
yaşıyor musun?
Kesinlikle… Özellikle
müzisyenler… Çok
üzülüyorum müzisyenler
için… Solistler
bir yana… Solistler
müzisyenlerin aldığı
paranın iki- üç katını
alıyor. Müzisyenler
öyle değil… 100 liraya
çalışan da var
75 liraya çalışan da…
Bu süreçten en çok
onlar etkilendi. Biz
solistler ise akıllı
davranıp biraz para
biriktirdik ama çoğu müzisyen ve solist bu
süreçten fazlasıyla etkilendi. Müzisyenlerden
intihar edenler bile oldu. Geçim kaynağı
sadece müzik…
“SOLİST OLMAK BİR MESLEK”
Hemşireliği bıraktığın için ön yargıyla yaklaşanlara
bir sitemin var mı?
Bana da şunu dediler hep… Hemşireliği bırakma
elinde bir mesleğin olsun. Tamam,
hemşirelik bir meslek ama müzisyen olmak
meslek değil mi? Onunla da aynı parayı kazanıyorsun.
Değişiklik yok. İnsanın yapabileceği,
mutlu olabileceği şeydir meslek…
Buna sitem ediyorum. Hemşirelik meslek
evet ama müzisyenlikte meslek… Kadına da
solistliği yakıştırmıyor toplumumuz maalesef…
Bu da beni çok üzüyor. Hep şey derim
Allah bir ses vermiş, değerlendiriyorum. Bu
kadar!
Olumsuz bir olay yaşadın mı hiç sahnede?
Hiç taciz gibi bir olayla karşılaşmadım. İnsanlar
saygıyla bakıyorlar sana… Duruşu
bozmamak lazım…
Bundaki sonraki hedefin ne peki?
Daha ileriye gitmek... Kendimi konser sahnelerinde
görmek istiyorum. Evet, bu uzun
bir yol olacak ama hedefime kavuşmak istiyorum.
Halka hitap etmek istiyorum.
Çok teşekkür ediyorum bu samimi sohbet
için…
Ben teşekkür ediyorum.
27
Tepebaşı Belediyesi’nin Sosyal Kuluçka Merkezi Türkiye’de ses getirmeye devam ediyor
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, 11. Özel
Kalem Dergisi Yerel Yönetim Ödülleri’nin ‘Uluslararası
İşbirliği’ kategorisinde Tepebaşı Sosyal Kuluçka
Merkezi ile ödüle layık görüldü.
Prof. Dr. Ruşen Keleş başkanlığında
deneyimli akademik
kurulun değerlendirdiği projeler;
Afet yönetimi, Kentsel
Tasarım, Kentsel Dönüşüm,
Kent içi Ulaşım, Kültür ve Tabiat
Varlıklarının Korunması,
Çevre Koruma, Kültür Sanat
ve Turizm Etkinlikleri, Sosyal
Sorumluluk Projeleri, Katılımcı
Yönetim, E-belediyecilik,
Kent Ekonomisi ve
İşletmeciliği, Uluslararası İşbirliği
olmak üzere 12 kategoride
incelendi. Pandemi
nedeniyle online olarak youtube
üzerinden gerçekleştirilen
ödül töreninde Tepebaşı
Belediye Başkanı Ahmet Ataç
da, Tepebaşı Sosyal Kuluçka
Merkezi ile Uluslararası İşbirliği
Kategorisi’nde ödül aldı.
ATAÇ; “İLKLERİN BELEDİ-
YESİ OLMAYA ALIŞIĞIZ”
Buna ilişkin bir değerlendirmede
bulunan Tepebaşı Belediye
Başkanı Dt. Ahmet Ataç,
“Tepebaşı Belediyesi olarak
ilklerle anılmaya ve projelerimizin
ödüllendirilmesine oldukça
alışkınız. Tepebaşı
Sosyal Kuluçka Merkezimiz
de bizim ilk niteliğindeki çalışmalarımızdan
bir tanesi.
Bu merkezimizi, sosyal girişimciliğin
yaygınlaşması
adına kardeş şehrimiz Treptow-Köpenick
ile birlikte hayata
geçirdik. Merkezimiz,
Türkiye’de belediyeler arasında
bir ilktir. Kısa sürede
pek çok farklı etkinlik gerçekleştirerek
her katmandan
gencimize fayda sağlamak
hedefimize ulaştık. Tepebaşı
Belediyesi olarak ilkleri gerçekleştirmeye
devam edeceğiz.
Hep birlikte
Eskişehir’imiz adına iyi işler
yapmayı sürdüreceğiz. Özel
Kalem Dergisi Yerel Yönetim
Ödülleri Seçici Kurulu
üyelerine teşekkürlerimi
iletirken, Özel Kalem Dergisi’ne
de bu güzel organizasyonu
düzenlemesinden ötürü
şükranlarımı sunuyorum”
dedi.
Türkiye genelinde kentlerin
gelişimine, güzelleşmesine,
marka değerinin yükselmesine
doğrudan etkisi bulunan
projelerin değerlendirildiği
11. Özel Kalem Dergisi Yerel
Yönetim Ödülleri sahiplerini
buldu. Pandemi nedeniyle
online olarak youtube üzerinden
gerçekleştirilen ödül
töreninde Tepebaşı Belediye
Başkanı Ahmet Ataç da, Tepebaşı
Sosyal Kuluçka Merkezi
ile Uluslararası İşbirliği
Kategorisi’nde ödül aldı.
Anlamlı ödüle dair görüşlerini
açıklayan başkan Ataç, “Tepebaşı
Belediyesi olarak ilkleri
gerçekleştirmeye devam
edeceğiz. Hep birlikte Eskişehir’imiz
adına iyi işler yapmayı
sürdüreceğiz.” dedi.
28
Tepebaşı’ndan engelliler
için yüz akı projeler
Örnek
alınan
projelerin
sahibi
Tepebaşı Belediyesi’nin ‘Hobi değil istihdam’
anlayışı ile hayata geçirdiği Engelliler
Montaj Atölyesi ve Gökkuşağı Kafe
gibi çalışmalar tüm Eskişehir’in yüz akı
projeleri olarak tarihe geçti.
Tepebaşı Belediye Başkanı Dt. Ahmet Ataç, 3
Aralık Dünya Engelliler Günü dolayısıyla yayımladığı
mesajında, engelli bireylerin
yaşam kalitesinin artırılması gerektiğine dikkat
çekti.
Ülkemizdeki engelli birey sayısının nüfusa
oranının yüzde 12.29 olduğunu belirten Başkan
Ataç mesajında, “Engelli bireylerimiz,
toplumumuzun ayrılmaz bir parçasıdır ve
sorunlarına dikkat çekilerek kalıcı şekilde
çözüme kavuşturulması için çalışmamız gerekmektedir.
Unutulmamalıdır ki sağlıklı bir
toplum, kendi engellilerine sahip çıkan, onların
üretime katılmasını sağlayan koruyucu
olanakları yaratan bir toplumdur. Ülkemizde
nüfusun yüzde 12.29'u, engelli bireylerimizden
oluşuyor. Engellilerin herkes gibi 365
gün yaşadığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Onların sorunlarını sadece 1 gün için
gündeme getirilmemesinin yetersiz olduğuna
inanıyorum. Engellilerimiz için pozitif
ayırımcılık şarttır.
Engelliler Günü’nde, engellilere yönelik
projelerini anlatan Tepebaşı Belediye
Başkanı Dt. Ahmet Ataç, “Birçok engelli
vatandaşımız sanatta, sporda, siyasette,
iş hayatında fırsat ve imkan verildiğinde
neleri yapabileceklerini, gurur duyulacak
başarılara imza atacaklarını göstermiştir.
Biz de Tepebaşı Belediyesi olarak engelli
bireylerimizin hayata tutunabileceği, yaşamlarını
kolaylaştıracak, özgüven sağlayacak
ve gelir elde edecekleri, Türkiye’ye
örnek olacak, ilk niteliğinde çalışmalar
yapmaya gayret ediyoruz.” dedi.
YAŞAMLARINI KOLAYLAŞTIRMALIYIZ
Herkes bir anda engelli olabilir veya öyle doğabilir.
Bunu asla
göz ardı etmemeliyiz.
Birçok engelli
vatandaşımız sanatta,
sporda, siyasette,
iş
hayatında fırsat
ve imkan verildiğinde
neleri yapabileceklerini,
gurur
duyulacak başarılara
imza atacaklarını göstermiştir. Biz de Tepebaşı
Belediyesi olarak engelli bireylerimizin hayata
tutunabileceği, yaşamlarını kolaylaştıracak,
özgüven sağlayacak ve gelir elde edecekleri,
Türkiye’ye örnek olacak, ilk niteliğinde çalışmalar
yapmaya gayret ediyoruz. ‘Hobi değil
istihdam’ anlayışı ile hayata geçirdiğimiz Engelliler
Montaj Atölyesi ve Gökkuşağı Kafe gibi
çalışmalarımız da tüm Eskişehir’in yüz akı projeler
olarak tarihe geçmiştir.
TÜRKİYE’DE BİR İLKİ YAPTIK
Tepebaşı Belediyesi, İbrahim Ethem Kesikbaş
Engelliler Montaj Atölyesi’nin ardından
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi (EOSB) ile
birlikte Türkiye’de bir ilk olarak Engelliler
Montaj Atölyesi’ni de hayata geçirdi. EOSB
Başkanı Sayın Nadir Küpeli ile birlikte hayata
geçirdiğimiz ve özel bireylerimizin istihdamını
sağlayan bu projenin, Türkiye’deki
tüm OSB’lere örnek olmasını temenni ediyoruz.
Engelli vatandaşlarımızın kendi kendilerine
yeterek, kimseye muhtaç olmadan,
sağlıklı, mutlu ve başarılı bir hayat sürmeleri
için daha iyi koşullara kavuşturuluncaya
kadar gayretle çalışmaya devam edeceğiz.
Bu düşünceler ile tüm engellilerimizi ve fedakar
ailelerini selamlıyor, saygılarımı sunuyorum”
ifadelerini kullandı.
29
Emeğe
Saygı
Emekliye
Saygı
“DEMOKRASİ
MÜCADELESİNDEN
EMEKLİ OLUNMAZ”
Babaların işsiz kalmadığı,
çocukların aç yatmadığı,
grevlerin yasaklanmadığı, tüm
insanların geleceğinin garanti olduğu,
kadınlarımızın, bacılarımızın,
kız çocuklarımızın öldürülmediği,
2021 yılı umuduyla,
Herkese; sağlık, mutluluk ve insan
onuruna yakışır bir yaşam diliyoruz.
Bizden “Herşeyi yaratan”
işçi sınıfına selam olsun.
SUAT BAŞARANER
DİSK - EMEKLİ SEn
ŞuBE BaŞKanı
Emekliler Bize Katılarak GÜÇ VERİN
“2021’de
GÜzellik uzmanı - Makyöz Şükran Tunç 2021 yılı
Kış ayı saç ve makyaj modası ile pandemide cilt
bakımını İSTİKBAL DERGİ’ye anlattı
aydınlık makyajlar
kıvırcık saçlar
revaçta” olacak
Beklenildiği gibi başlamayan ve ilerlemeyen
2020 yılı güzellik sektöründe
de etkisini gösterirken kadınlar umudu
2021 yılına bağladı.
Pandemiden kaynaklı sosyal hayata bir
süre ara verilmesi nedeniyle en çok etkilenen
sektörlerinden başında güzellik yerini
aldı.
Güzellik dünyası 2020-2021 sezonu için hiç
beklemediği durumlarla karşılaştı elbette
ama yine de güzellik uzmanları modayı
takip etmeden geri kalmadı.
Evde de kadınların kendilerine
bakabileceğini vurgulayan Güzellik
Uzmanı Şükran Tunç ile 2021 yılı kış
ayı makyaj ve saç modasını
konuştuk. Tunç’tan pandemi
süresince evde uygulayabilecekleri
bakım tüyoları da aldık.
Süleyman Çakır Lisesi’nin hemen
yanında bulunan dükkânlarında bir araya
geldiğimiz Tunç, sempatik ve güler yüzüyle
bütün sorularımıza içtenlikle yanıt verdi.
İyi makyajın sırlarını anlatarak sözlerine
başlayan Güzellik Uzmanı Şükran
Tunç, “Gün içinde makyaj yapmak için
cildimizi önceden hazırlamamız gerekli.
Bunun için de cildimizin temizlenmiş olması
ve cildimize uygun bir nemlendirici kullanmak
gerekli. Göz çevresini ve dudakları da tabi ki
unutmamalıyız” dedi.
“AYDINLIK GÖZ MAKYAJI”
Fondöten seçiminin makyajda çok önemli
vurgulayan Şükran Tunç, 2021 yılı kış makyaj
modasını ise şöyle anlattı:
“Karma ve yağlı cilt ise pudralı, kuru
cildimiz var ise fondötenin nemlendirici
özelliğe sahip olması gerekmektedir. 2021
yılında göz makyajımızda daha minimal
pudra, nude, tarçın tonları, fresh ve aydınlık
bir göz makyajı olarak uyguluyoruz. Dumanlı
eyeliner sürüyoruz ardından bol rimel ile kirpiklerimizi
güçlendiriyoruz, Kaşlarımızı fırça
boyası yardımı ile tarıyoruz. 2020 senesi
birçok değişiklik ile hayatımıza girmiş olsa da
bu yılda ruj rengimiz mat serileri olarak
geliyor. Mat nude, mat kahve tonları kullanarak
doğal görünümü sağlıyor, aydınlık ten
makyajını soft allık rengi ile bütünlüyoruz.”
“DOĞAL KIVIRCIK DÖNEMİ”
2021 yılı saç modası hakkında da
konuşan Tunç, “Doğal
kıvırcık dönemi geliyor.
Eğer doğuştan kıvırcık
saçlara sahipseniz bu
harika. Hiçbir işlem
gerekmiyor demektir.
Buklelerinizi daha belirgin
ve sağlıklı gösterecek
"kıvırcık” yöntemini
şimdiden uygulamaya
başlayabilirsiniz.
Önümüzdeki yıl kıvırcık
saç çok gözde olacak.
Önümüzdeki yılın en
büyük trendi kuşkusuz
pırıl pırıl parlayan
saçlar da olacak. Eğer
yıpranmış, mat saçlara
sahipseniz yoğun
bakım maskelerini; parlak
görünüm veren
serumları, spreyleri
hazırda bekletebilirsiniz.
Uzun
zamandır soğuk, küllü tonlar
moda. Gri saç çılgınlığı da
eskisi gibi olmasa da devam
ediyor. Bu uzun süreli
modadan biraz sıkılanlar
sıcak tonlara geçiş trendini
başlatıyor. 90'lar ve
2000'lere döndüğümüz günlerde
saçı yandan ayırmak,
tek yöne doğru kestirilen perçemler de geri
geliyor” ifadelerini kullandı.
Siyah saçın yine gündemde olacağını
kaydeden Tunç, “Uzun zamandır moda olmayan,
bir dönemin favorisi mavi siyah; yani
simsiyah saçların geri dönüş yapması bekleniyor.
Bu yıl çok sık gördüğümüz bu iki renkli
saç akımı gelecek yıla da damga vuracak”
diye konuştu.
“MASKE ÖRNEKLERİ”
Pandemi sürecinde evde uygulanacak cilt
bakım yöntemlerini de dile getiren Tunç, bir
uygulamayı şöyle anlattı:
SALATALIK MASKESİ
Malzemeler: 1 yumurta beyazı- 2 yemek
kaşığı salatalık rendesi
Hazırlanışı: Yumurta beyazı köpürtülüp
rendelenmiş salatalık ilave edilerek karıştırılır.
Gazlı bez üzerine maske yapılır. 20 dakika
bekletilir.
ELMA MASKESİ
Malzemeler: 2 adet kırmızı ekmek elması-
500 gram süt
Hazırlanışı: Elmalar doğranıp süt ile 15 dakika
kaynatılır. Püre haline getirilip soğuduktan
sonra gazlı bez üzerine maske yapılır. 20
dakika bekletilir. Düzenli olarak
uygulandığında mucizeyi keşfedeceksiniz.
31
MEKSİKA’NIN BÜYÜLÜ
ŞEHİRLERİ
Gezi
ZEKİ
PEKGENÇ
Meksika’nın başkenti Mexico City’de dev
bir Amerikan otelinde konakladık.
Otelin giriş katındaki çarşısında bir
yerel seyahat acentesi de bulunuyordu.
Başkent çevresindeki kimi yerlere bir-iki günlük
ilginç turlar düzenlenmiş. Eşimle birlikte bu
turlardan ikisini satın aldık. Şimdi, birincisine
gidiyoruz. Cuernavaca ve Taxco şehirlerini
göreceğiz. Gerek Meksika’nın ve gerekse
İspanya’nın tarihinde önemli yer tutan bu
şehirler ülkenin ortasında yer alıyor.
Çok düzgün bir otobandan güneye doğru
gidiyoruz. Yaklaşık 70 kilometre sonra 5.450
metre yüksekliğindeki, aktif Popocatepetl
Yanardağı’nın yakınından geçtik. Hava çok
açık olduğundan tamamını görebiliyoruz.
Muhteşem bir dağ. Turun sevimli rehberi tura
katılanlara geçtiğimiz, gördüğümüz yerler
hakkında İspanyolca ve İngilizce dillerinde bilgiler
veriyor. Kısa bir süre sonra da göreceğimiz
ilk şehre geldik.
EBEDİ BAHAR ŞEHRİ - COURNAVACA
Şehre giriş yollarından itibaren çevremizi
yemyeşil ağaçlar ve renk renk çiçekler sardı.
Neredeyse tüm evler, duvarlar begonvillerle
kaplanmış. Bir meydanda Emiliano Zapata’nın
at üstündeki heykelini görüyoruz. Cournavaca,
Zapata’nın doğum yeri. 1910-1920 yıllarında
yaşanan “Köylü Devrimi”nin lideri ve Zapatismo
Tarım Hareketi’nin öncüsü olan
Zapata’yı Marlon Brando ve Anthony Quinn’in
başrollerini paylaştığı VİVA ZAPATA filminden
dolayı Türk halkı olarak tanıyoruz. Tur
aracımız şehrin meydanında durdu. Gerek
meydandaki ve gerekse parktaki ağaçların
arasında rengârenk kanatlarıyla papağanlar ve
benzer kuşlar uçuşuyor. Bu şehirdeki hava
sıcaklığı yıl boyunca 22 ile 26 dereceler
arasında değişiyormuş. Yani aşırı sıcaklar yok,
hele kış hiç yok. Neredeyse tamamı beyaz
boyalı ve çok balkonlu, koloniyal tipteki evlerden
anlıyoruz ki burası bir tatil/dinlenme
beldesi. Tatil beldesi dediğim bu yer, ülkenin
doğusunda bulunan Atlas Okyanusu’ndan
500, batısında bulunan Büyük Okyanus’tan
1.200 kilometre içeride ve deniz seviyesinden
1.500 metre yükseklikte. Rehberin verdiği bilgiye
göre Mexico City şehrinde yaşayanların
bir kısmının ve başkentteki yabancı misyonun
tamamının burada bir evi varmış.
1800’lü yılların başlarında, o tarihlerdeki adı
“Yeni İspanya” olan dev krallığın bir parçası
Cournavaca’ya gelen coğrafyacı, doğa bilimci
ve kâşif Alexander von Humbold burası için;
“Ebedi Bahar Şehri” tanımını kullanmış.
Şimdilerde de Meksikalılar; “Kutsal Bahar
Ülkesi” diyorlar.
Yıl boyu, sadece bahar mevsiminin yaşandığı
bu şehre İspanyolcayı öğrenmek isteyen
öğrenciler de akın ediyormuş. Şehirdeki birçok
üniversiteden bir-ikisi İspanyolca eğitim
veriyormuş. Yine, rehberin anlatımına göre, tarihte
Aztek İmparatorlarının da yazlık evleri
buradaymış. Şehir meydanını ve çevresini
yaya olarak dolaştık. Meydanda, bir parkın
ortasında büyük bir katedral var. Tekrar parka
döndüğümüzde katedralin bahçesinden tempolu
yüksek seslerin geldiğini duyduk. Sanki
kalabalık bir grup şarkılar söylüyor. Bu katedral,
ilginç bir şekilde bahçe duvarları ile
çevrili. İçinde bulunduğu parktan ya da meydandan
tam olarak görünmüyor. Önce dış
bahçesine sonrada iç bahçesine girdik. Benim
iç bahçesi zannettiğim yer katedralin yanında
inşa edilmiş bir açık şapelmiş. Bu açık şapelde
toplanmış yerli halk hep beraber tempo tutarak
ve (adeta) dans ederek ilahiler okuyor. İlgiyle
izledik. Buraları sömürgeleştiren
İspanyollar, Hristiyanlığı kabul ettirmek adına
ilginç bir uygulama geliştirerek Aztek
torunlarının dini inanç ve alışkanlıkları ile Hristiyan
ritüellerini birleştirmişler. Dillerini İspanyolca,
dinlerini de (melez) Katolik yapmışlar.
Çağdaş İngiliz yazarı Aughton, bir kitabında;
“16. Yüzyılda İspanyollar, Yeni Dünya’nın
halklarını Hristiyanlığa döndürme görevini
taşıdıklarına inanıyorlardı.” “Cortes, 1519
yılında 500 askeriyle buraya vardığında, iki yıl
içinde bütün Meksika’yı fethetmeyi ve Aztekler’e
boyun eğdirmeyi başardı.” “Aztek ve İnka
medeniyetleri, eski ritüel ve gelenekleriyle birlikte
on yıl içinde zalimce ve fiilen yok edildi.”
(*) diye yazmış.
Meydanda, yerli kadınlar getirdikleri yerel ev
yapımı yemekleri, daha doğrusu çeşit çeşit
karışımları, isteğinize göre tortillalara sarıp
harika tacolar yaparak satıyorlar. Kimisi de
ince ince dilimleyip plastik bardaklara
yerleştirdiği papaya, kavun ve karpuzları
satıyor.
Doğal olarak özgün hediyelik eşyalar, haritalar
Şehrin merkezinde bulunan zokalo (Borda)
Meydanı’ndaki ambiyans harika.
32
ve kartpostallar satanlar da var. Buradan,
resmini gördüğünüz bir tane kartpostal ile
Aztek desenli seramik objeler aldık. Daha
sonra şehri araçla panoramik olarak gezdik.
Bir meydanda da Humbold’un heykeli var. İspanyol
etkisi gözle görülüyor.
MEKSİKA’NIN GÜMÜŞ BAŞKENTİ - TAXCO
Yolumuza devem ederek, Mexico City’nin
170 kilometre güneybatısında dağlık bir
arazide kurulmuş Taxco’ya geldik. Bu şehir;
gümüş madenleri, kırmızı kiremit çatılı beyaz
badanalı pitoresk evleri, özgün sokakları,
sömürge dönemi yapıları, çevre manzaraları
ile meşhur. Meksika’nın büyülü kentleri
(Pueblos Magicos) arasında değerli bir yere
sahipmiş. Deniz seviyesine göre 1.800 metre
irtifada bulunan şehrin sokakları, dağlık
bölge nedeniyle çok düzensiz ve dar. Ancak,
Meksikalılar minik minik siyah-beyaz taşlar
döşedikleri sokakları sevimli bir hale
getirmişler. Bu sokaklarda kaldırım yok ve
yaya yürümek oldukça tehlikeli. Çünkü
Meksikalı şoförler çok hızlı araba kullanıyor.
Bu dar, kıvrımlı ve bol yokuşlu sokaklara en
uyan araç kuşkusuz Volkswagen tosbağa.
Artık üretimden kaldırılmış olsa da Meksika’da
imal edilmiş tosbağalar bu ülkede
taksi olarak kullanılıyor. Şoförün yanındaki
koltuk sökülmüş olduğundan yolcular
sadece arka koltuğa oturabiliyor. Taxco’dakiler
bembeyaz. Özellikle bu tarihi ve korunmuş
şehrin sokaklarında doyulmaz güzellikte
fotoğraflar çekilmesine olanak tanıyorlar.
Meksika hükümeti tarafından “Ulusal Miras”
olarak ilan edilmiş, otantik kolonyal şehrin
neredeyse tamamı mükemmel bir şekilde koruma
altına alınmış. Şehrin merkezinde çok
güzel bir meydan var. Zokalo ve aynı zamanda
Borda ismini verdikleri meydanın ortasındaki
sundurmada sanırım konserler veriliyor. Belki
başka amaçlar için de kullanılıyor olabilir. Çok
sevimli ve güzel bir ambiyansa sahip
meydanın çevresinde Meksika mutfağından
örnekler sunan turistik lokantalar var. Birisinin
terasında, tura dâhil olan öğle yemeğimizi
yedik. Manzara harika! Bir taraftan nefis doğa
manzaralarını izliyoruz, bir taraftan da tarihi
mekânları ve üst üste dizilmiş duran pitoresk
evleri… Meksika mutfağı evet acı; ama siz nasıl
istiyorsanız öyle servis ediliyor. Acı
sevmiyorsanız acılı yiyecek vermiyorlar.
Genellikle de kebapların yanında acı sosları
ayrıca getiriyorlar.
Önce birer mercimek çorbası içtik. Ardından,
adeta “Adana mutfağı”! Altındaki alevle
sunulan saç tavada kızaran koyun eti, tavuk,
soğan, biber, domates. Yanında tortillalar,
avakado püresi, yeşillikler ve bolca limon. Son
olarak da ince ince dilimlenmiş ve üzerlerine
limon sıkılıp pul biber serpilmiş elma!
Taxco’nun kaldırımsız
sokaklarında sevimli
vosvos taksiler.
Terastan gördüğümüz, Barok mimarisi ile inşa
edilmiş çift kuleli Santa Prisca Kilisesi’ni gümüş
ticaretinden zengin olan İspanyol Jesa de la
Borda, 18. yüzyılda yaptırmış. Zenginliğini ve
gücünü göstermesi için kilisenin altarını yerden
tavana kadar ve de sunakları altınla
kaplatmış. Gerçekten göz alıcı. Bu kiliseyi gezip
çıktığımızda, önündeki merdivenlere oturmuş
ortaokullu, sevimli
öğrenciler
çevremizi sardı.
Sanırım
öğretmenleri
ödev vermiş.
Turistlerle İngilizce
konuşmaya
çalışıyorlar. Ellerindeki
defterlere
önceden
soruları
yazmışlar; Adın
ne? Nerelisin?
Kaç yaşındasın?
Mesleğin ne?
Gibi. Türkiye kelimesini
duyduklarında
çok şaşırdılar.
Ülkemizin
Taxco’da hangi yöne bakarsanız bakın,
manzara gerçekten büyüleyici.
nerede olduğunu da pek anlayamadılar
Zocalo ismini verdikleri meydanda Azteklerin
torunları, tıpkı bizim Çukurova bölgesinde
olduğu gibi karlı bici bici satıyor.
Sevimli, kızıl derili yerli kızlar hediyelik
eşyalar satmak için bizlerle diyaloğa giriyor.
Kısa boylu olmalarının yaşlarıyla ilgisi yok,
ırkları böyle. Burada ve Mexico City’de birkaç
çeşit ırkı bir arada gördük. Kısa boylarıyla ve
kızıl tenleriyle Aztekler, vücutlarının üst
kısımlarının alta nazaran büyük olduğu
melezler ve İspanyol asıllılar. Aztek asıllıların
tenleri gerçekten de kızıl.
Rehberimiz bizleri alış-veriş için serbest
bıraktı. Doğal olarak herkes gümüş
mağazalarına dağıldı. İspanyollar 1500’lü
yıllarda buradaki gümüş madenlerini
keşfetmiş. Taxco, 300 yıl boyunca İspanya
madencilik endüstrisinin önemli bir merkezi
olmuş. İspanyol Borda kardeşler servetlerini
gümüşten elde etmiş. Son yıllarda ise bir
Amerikan şirketi, eğittikleri ustaların İspanyol
öncesi sanata dayalı harika tasarımlı
ürünlerini yurt dışına pazarlıyormuş.
Gümüş madenleri ile ün yapmış bu bölgede
artık rezervlerin tükenmesi nedeniyle eskisi
kadar gümüş madeni çıkartılamıyormuş.
Ancak, şehrin merkezindeki sokaklar gümüş
işçiliği ürünlerini pazarlayan mağazalarla
(Platerias) dolu. Buranın gümüş işçiliğinin
çok kaliteli olduğu söylenir. “Mexico 925”
veya “Taxco 925” olarak mühürlenmiş gümüş
takı ve eşyalardaki çeşit baş döndürücü. Her
yıl Kasım ayında burada bir “Gümüş Fuarı”
düzenleniyormuş.
————————————————————————————
(*) Peter Aughton – Dünyanın Çehresini Değiştiren Seyahatler
– Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Cuernavaca’da bir
meydanı Emiliano
zapata’nın heykeli
süslüyor.
33
Sivrihisar
Belediye
Başkanı
YÜZÜGÜLLÜ SİVRİHİSAR’A
>>
Kadınlar Voleybol da gerçekleştirilen
yeni oluşum ile birlikte Eskişehir’de
bulunan tüm ilçe belediyelerine
örnek oldu. Sivrihisar Belediye Başkanı
Hamid Yüzügüllü “Sivrihisar’ımızda
2.Lig takımını kurmaktan çok mutluyuz
ve 1.Lige çıkarmak için elimizden gelen
tüm desteği sağlıyoruz” dedi.
>>
Belediye Başkanlığı’nda 2.dönemini geçiren
Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid
Yüzügüllü ilçe adına ilklere imza atmaya
devam ediyor. Yüzügüllü, Dünya’nın Merkezi
olan Sivrihisar’ı gerek belediyecilik
anlamında, gerek turizm anlamında zirveye
taşırken, sportif faaliyetlerde de ilçenin
adını Türkiye’de duyurmayı başardı.
İlçeye farklı bir hava geldi
Eskişehir’in en büyük ilçesi olan Sivrihisar’da
spora oldukça önem veren Başkan Hamid Yüzügüllü
ilçeye profesyonel bir takım kazandırdı.
Bayanlar Voleybol 2.Liginde yer alan ve çıktığı
tüm karşılaşmalardan galibiyetle ayrılarak
şampiyonluk yolunda ilerleyen Sivrihisarspor
Bayan Voleybol takımının da en büyük destekçisi
olan Yüzügüllü, ilçeye ayrı bir heyecan
ve hava katarak bir ilke daha imza attı.
Örnek oldu
Özellikle Eskişehir’de bulunan merkez ilçelerin
dışında bu zamana kadar spora
böylesine destek vererek dikkatleri
üzerine çeken Sivrihisar Belediye
Başkanı Hamid Yüzügüllü Kadınlar
Voleybol da gerçekleştirilen bu
oluşumla birlikte Eskişehir’de
bulunan tüm ilçe belediyelerine
örnek oldu.
Sivrihisar Belediye Başkanı Hamid Yüzügüllü
örnek projeye en büyük desteği veriyor.
Sivrihisar ilçesinde sportif faaliyetlerle
son dönemde hava değişti.
“Spora ve
sporcuya
destek
olmaya
devam
edeceğiz”
Kurulduğu günden
bugüne
kadar elde ettiği
başarılarla
adından sıkça
söz ettiren Sivrihisarspor
Bayan Voleybol takımı şampiyonluk
yolunda emin adımlarla ilerlerken,
Sivrihisar Belediye Başkanı
Hamid Yüzügüllü; “Güzel bir oluşuma
imza attık. Bizim geleceğimiz olan
gençlerimize öncülük etmek asli görevlerimizden
birisidir. Bizde spora
ve sporcuya destek olarak gençlerimize
ve çocuklarımıza kötü alışkanlıklardan
uzak, güzel oluşumlarla
birlikte spor yapabilecekleri alanlar
hazırlıyoruz” dedi
“Sadece Dünya’nın değil,
ilklerin merkezi”
Eskişehir’de ilki yaşatarak bir ilçeden
2.Ligde yer alan voleybol
takımı kurduklarını belirten başkan
Yüzügüllü “Takımımız
bizlerin onlara olan
inancını boşa çıkartmamak
adına güzel
işlere imza atıyor.
Şuan için çıktıkları
tüm karşılaşmaları
da kazandılar.
Bizim hedefimiz
bu yıl şampiyonluk
yaşayarak
1.Lige yükselmek.
Sivrihisar
sadece
Dünya’nın
değil, ilimizde
ilklerin de mer-
34
Eskişehir’de merkez ilçeler dışında ilk kez bir ilçenin voleybol branşında
ilimizi temsil ediyor olması diğer ilçeler de örnek olması bekleniyor
SPORDA DA İLKLERİ YAŞATIYOR
kezi oldu. Bizde Sivrihisar’ımızda 2.Lig takımını kurmaktan
çok mutluyuz ve 1.Lige çıkarmak için elimizden
gelen tüm desteği sağlıyoruz” ifadelerini
kullandı.
“Gelecek sezon Sivrihisar’da
oynayacağız”
Sivrihisar ilçesinde sportif faaliyetlerle son dönemde
havanın da değiştiğini ifade eden Yüzügüllü
“Kulübümüz bu sezon başarılı bir performans ortaya
koyuyor. Voleybol takımımızın kadrosuna gelecek
yıllarda Sivrihisar’ımızdan da sporcular yerleştirmek
için çalışmalarımıza başladık. Voleybol alt yapısı da
kuruluyor. Kendi sporcularımızı da burada yetiştireceğiz.
Şuan için spor tesislerimiz yenileniyor. İlçemize
yakışır modern bir tesis kazandırarak gelecek
yıl maçlarımızı Sivrihisar’da oynamaya başlayacağız.
Başkan Yüzügüllü “Voleybol alt yapısı da kuruluyor. Kendi
sporcularımızı da burada yetiştireceğiz” dedi.
Hedef bu yıl şampiyonluk yaşayarak 1.Lige yükselmek
Bunun içinde çalışmalarımız aralıksız devam ediyor”
şeklinde konuştu.
Voleybol branşında
örnek bir ilki
yaşatıyorlar.
alkışı ve saygıyı
hak ediyorlar
Eskişehir’de merkez ilçeler dışında
ilk kez bir ilçenin voleybol branşında
ilimizi temsil ediyor olması
diğer ilçeler de örnek
olması bekleniyor. Özellikle
salon sporlarında son yıllarda
yaşanan kaybına iyi
gelen Sivrihisar gibi diğer ilçelerimizin
de farklı projelerle
adından söz ettirmesine ilimiz
sporunun çok ihtiyacı olduğu
ortada… Bu bağlamda sadece
ilçeye değil, özellikle bu pandemi
sürecinde Eskişehir
sporuna da hava ve heyecan
getiren Sivrihisar Belediye
başkanı Hamid Yüzügüllü ile
kulüp idarecileri sonuna
kadar alkışı ve saygıyı hak
ediyor.
Kadın voleybolcular
gösterilen ilgiden
ötürü çok mutlu.
35
İstikbal Dergi’nin bu ayki konuğu Eskişehir Ormanspor Hentbol Takımı Baş Antrenörü Mehmet Fatih Işık
“UZUN YILLAR KALICI,
KURUMSAL BİR TAKIM
OLUŞTURMAK İSTİYORUZ”
>>
“Buraya gelirken yeni bir
sayfa, yeni bir heyecan,
kurumsal yapı ve hedefleri
olan yeni proje olması beni
çok heyecanlandırdı. Eskişehir
Ormanspor’da büyük işler
ve başarılar yaşayabileceğime
inandım ve geldim.
Bura da olmaktan çok mutlu
ve huzurluyum diyebilirim.’
>>
“Takımımıza inanıyoruz
ve güveniyoruz. Yeterli
bir kadroya sahip olduğumuzu
düşünüyorum. Gerçekten
çok profesyonel, ciddi,
disiplinli, bilimsel ve iyi çalışıyoruz.zaman
içerisinde
performansımız artacak ve
dahi iyi bir takım olacağız.”
>>
“adım adım ilerlemek istiyoruz
öncelikle. Kurumsal
bir yapı kurarak, sistemli,
hedefli ve planlı çalışmalar
ile iyi bir yapı kurmak istiyoruz.Merdivenin
basamaklarını
yavaş yavaş başarılı bir
şekilde çıkmak istiyoruz.”
36
Erkekler Hentbol 1. Liginde ilimizi temsil
eden ve bu sezon yeni kurulan Eskişehir Ormanspor
baş antrenörü Fatih Işık ile takımını
ve geleceği konuştuk. Hentbolda alt yapılarda
görev alıp Nilüferspor ve Antalyaspor
takımlarda da süper ligde teknik adamlık
yapan Fatih hoca Ormanspor’da ise hedefini
kurumsal bir yapı oluşturup, alt yapıya önem
veren Türk hentboluna kaliteli milli takım
düzeyinde oyuncular yetiştiren ve A takım
da her zaman daha iyi ve başarıyı yakalayan
ekip olacaklarını söyledi.
-Öncelikle sizi tanıyalım…
‘7 Aralık 1981 Kağızman’da doğdum.
Uludağ Üniversitesi
beden eğitimi
ve öğretmenlik
bölümünden
mezun
oldum. Yaklaşık
yirmi yıldır
sporcu,
altyapı antrenörü,
A takım
yardımcı antrenörü,
A
takım baş antrenörü
olmak üzere
hentbol branşının
içindeyim.
Hentbolun
mutfağından gelip tüm kademelerinde çalıştım
diyebilirim. Antrenörlüğü profesyonel bir
iş olarak benimsemiş ciddiyete, disipline,
doğruluğa, gelişmeye, sisteme, planlı, programlı,
çalışmaya, işini seven ve önem veren
bir spor adamıyım.’
-Eskişehir Ormanspora gelmeden
önce 18 sene kadar Nilüfer Belediyespor’da
sporcu, antrenör ve baş antrenör
2 yılda Antalyaspor da Baş Antrenör
olarak görev almıştınız. Uzun yıllar
süper ligde çalıştıktan sonra Ormanspora’a
geldiğinizde ne hissettiniz?
‘Nilüfer Belediyespor’un yeri kariye-
rimde benim için önemi çok büyük. Özellikle antrenörlük
kariyerimde bana ön ayak olan, ilk deneyimlerimi
yaşadığım ve gözümü ilk açtığım kulüp.
Nilüfer Belediyespor’dan ayrılıp Antalyaspor’a
gitmek benim için hiç kolay olmadı. Çok büyük
emeklerin, çok büyük başarıların, çok büyük kazanımların
olduğu 18 yılın ardından Antalya ya gittim.
İlk üç ay büyük zorluklar yaşadım. Çünkü 18
yıldır bir şehirde ve kulüptesiniz. Anılarınız, başarılarınız,
çok büyük işleriniz var. Bunları bırakıp yeni
bir maceraya, yeni bir sportif deneyime yelken açıyorsunuz.
Alışmak çok kolay olmadı ama Antalyaspor
da zaman geçtikçe kariyerim açısından
Antalyaspor’da çalışmanın benim adıma doğru bir
karar olduğunu gördüm.Takımın başındaki ilk sezonu
lig 2.si İkinci sezonumda ise 4.sırada tamamlayarak
Antalyaspor hentbol takımını tarihinde iki
kez Avrupa’ya taşımayı başardım. Hentbol Şubesini
Yaşatıp, Belli Bir Noktaya Getirmek Kolay Bir İş
Değil ilk yıl yaşamış olduğumuz sportif başarı, gerçekten
kitaplara konu olacak kadar ciddi bir başarı
hikâyesiydi. Antalya da geçen iki güzel yılın sonunda
kulübün bütçede küçülmeye gitmesi ve hedeflerim
doğrultusunda Antalyaspor ile yollarımı
ayırdım.Bu zaman içerisinde yeni bir proje olarak
Eskişehir Ormanspor kulübünden teklif aldım.Kulübün
kurumsal bir yapı oluşturmak istemesi, ileriye
yönelik planlı hedefleri ve beraber çalışacağım ekip
benim Eskişehir Ormanspor’a gelmemde büyük
etken oldu diyebilirim. Yeni bir sayfa, yeni bir heyecan,
kurumsal yapı ve hedefleri olan yeni proje
olması beni çok heyecanlandırdı. Eskişehir Ormanspor’da
büyük işler ve başarılar yaşayabileceğime
inandım ve buraya geldim. Burada olmaktan çok
mutlu ve huzurluyum diyebilirim.’
-Takımın durumu ligde en zor rakipleriniz
kimler ?
‘Önümüzde oynayacağımız maçlarda en iyi sonuçları
alarak ilk yarıyı ilk 3 içerisinde tamamlayarak
hedef doğrultusunda devam etmek
istiyoruz.Ligde süper lige çıkmak için bizim ile beraber
5 takımın şansının olduğunu düşünüyorum.
Bu takımlar Ankara Yeni Mamak G.SK, Tokat G.S.K,
Ankara İhtisas Hentbol S.K, Hatay Büyükşehir Belediye
S.K, Bolu Seben Belediye S.k. Bu yarışta bu 5
rakibimiz bizimle beraber süper lige çıkmak için
mücadele edeceklerdir düşünüyorum.”
-Eskişehir’de hentbolda birçok
başarılı takım mücadele etti. Ormanspor’un
hedefi ne olacak ?
“Kulübümüzün öncelikli hedefi kurumsal
bir yapı oluşturmak,
alt yapıya önem
vermek, Türk hentboluna
kaliteli milli takım düzeyinde
oyuncular yetiştirmek
ve A takım vizyon
takımımızda her zaman daha
iyi ve başarıyı yakalamak olacaktır.”
-Yönetim de çok yeni.
Antrenman ve maçlarda
sizlere destek veriyorlar mı ?
“Evet yönetimimiz çok yeni.Öncelikle
Eskişehir Ormanspor Kulübü
Derneği Başkanı sayın Recep Temel
beye ve yöneticilerimize çok teşekkür
ederim.Takımımızla çok ilgili ve her zaman bizlerin
büyük destekçileri oluyorlar.Bizler için çok
değerliler.Her maçta bizlerin yanındalar içeride
veya dışarıda her maçımıza geliyorlar.Güzel bir
aile ortamı içerisinde Eskişehir Ormanspor’umuzun
başarısı için işbirliğinde beraber
çalışıyoruz.Hep birlikte büyük işler ve başarılara
imza atacağımızı düşünüyorum.”
-Ormanspor u 2 yıl sonra nerede görebiliriz?
Selka örneği var böyle olacağı
konusunda endişe taşıyor musunuz ?
“Adım adım ilerlemek istiyoruz öncelikle.
Kurumsal bir yapı kurarak, sistemli,
hedefli ve planlı çalışmalar ile iyi bir yapı
kurmak istiyoruz. Merdivenin basamaklarını
yavaş yavaş başarılı bir şekilde çıkmak istiyoruz.
Herhangi bir endişem şuan için yok.
İyi bir idari, teknik ve sporcu ekibine sahibiz.Başarılı
olacağımıza inancım ve güvenim
çok fazla. Doğru kararlar ile doğru
işler yapmak istiyoruz. Eskişehir de uzun
yıllar kalıcı, kurumsal bir takım oluşturmak
istiyoruz ve her şeyin bilincindeyiz.”
-Çok teşekkür ediyoruz
hocam bize vakit ayırdığınız
için.
“Bende çok teşekkür ederim
sevgiler ve saygılarımla…”
-Kadro yeterli mi devre arası
takviye düşünüyor musunuz ?
‘Kadromuzda çok yetenekli ve kaliteli
oyuncular bulunuyor. Sezon sonundaki
hedefe ulaşabilecek bir kadroya
sahip olduğumuzu düşünüyorum.Hedefler
ve rakiplerimizin devre arasındaki
durumlarına göre ihtiyaç duyulduğunda
tabi ki bizimde sıkıntı yaşadığımız bölgeler
olursa transfer düşünebiliriz.Ama
şuan böyle bir düşüncemiz yok.Takımımıza
inanıyoruz ve güveniyoruz.Ve yeterli
bir kadroya sahip olduğumuzu
düşünüyorum.Gerçekten çok profesyonel,
ciddi, disiplinli, bilimsel ve iyi çalışıyoruz.Zaman
içerisinde
performansımız artacak ve dahi iyi bir
takım olacağız.”
37
Eskişehirspor’da maddi sıkıntılar ve gelen cezalar kulübün belini büktü.
YENiLENMEYE VAKiT
alt yapıdan
yetişen
oyuncuların
gelişim süreci
sancılı geçerken,
geçiş dönemi
sportif başarının
gelmesini
zorlaştırıyor.
BULAMADAN YENiLiYORUZ
>>
Son 3 sezonda sadece 1 dönem transfer
tahtasını açabilen Eskişehirspor bu
sezon yerli oyunculardan ağırlıklı bir
kadro ile yoluna devam ediyor. 39 kişilik
oyuncu kadrosunda 2 nijeryalı oyuncu bulunurken,
37 yerli futbolcunun 31’i ise Eskişehirspor’un
akademi takımlarında
forma giydikten sonra profesyonel imza
attı.
>>
Geçtiğimiz sezonki kadrosundan Cemali, Mete Kaan,
Mehmet Feyzi ve Metehan altunbaş gibi oyuncular ile
yollarını ayıran Eskişehirspor bu sezon ise genç ağırlıklı
kadro TFF 1.ligde mücadele veriyor. Kırmızı Şimşekler gelişime
dayalı geçiş sürecinde istediği sonuçları alamazken
taraftarını üzmeye devam ediyor.
38
YERLİ AĞIRLIKLI BİR KADRO
Eskişehirspor 2020-2021 sezonunda yoluna 39 futbolcu ile
devam ediyor. Kadrosunda 37 yerli futbolcu bulunan Siyah Kırmızılılarda
2 Nijeryalı futbolcu da yer alıyor. 37 yerli futbolcunun
31’i ise Eskişehirspor’un Akademi takımlarında forma
giydikten sonra profesyonel oldu. Eskişehirspor ile profesyonel
futbolculuk kariyerine başlayan oyuncular takımı ligde tutmaya
Yıldız, Furgan Polat, Furkan
Balaban, Göktuğ Kaan Ünüvar,
Hasan İlkay Özcan, İbrahim
Halil Öner, Mehmet
Özcan, Melih Nezir, Mevlüt
Çelik, Muhammet Yahya Akbulut,
Onur Arı, Onurhan
Uyanık, Ömer Faruk Güler,
Selman Çiftkanatlı, Sezgin
Çolpan, Tolga Yakut, Utku Kızılkaya,
Yiğit Utku Gök… Bu
isimler alt yapı düzeyinde
yıllarca formasını giydiği Eskişehirspor’da
şuan A takımda
Var olma savaşının
içinde buldular kendilerini…
ve bir anlamda yaşatmaya çalışıyor.
31 OYUNCU ALT YAPIDA OYNARAYARAK
PROFESYONEL OLDU
Arda Okumuş, Alperen Kocabaş, Bedirhan Altunbaş, Bedirhan
Akçay, Berkay Tanır, Bilal Ceylan, Buğra Çağlıyan, Cengiz Alp
Köseer, Doğukan Ünal, Ebrar Yiğit Aydın, Ekrem Kılıçarslan, Emir
8 OYUNCU BAŞKA
TAKMIMLARDA YETİŞTİ
8 futbolcu ise kariyerlerine
farklı kulüplerde başlayıp
günümüzde Eskişehirspor
armasını taşıyan formaları
terletmektedir. Erdal Akdari,
Hamed Sholaja, Kaan Gül, Kıvanç
Karakaş, Melih Ağa,
Onur Bayramoğlu, Sezgin
Coşkun, Sunday Alimi bu
sezon da Eskişehirspor formasını
terletiyor.
FUTBOLCULARI
TANIYALIM
Arda Okumuş; 2002 yılında
Eskişehir’de doğdu.
2013 yılında DSİ Bentspor
altyapısından ayrılarak Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2020 yılında Eskişehirspor ile
profesyonel sözleşme imzaladı.
2025 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Alperen Kocabaş; 1998
yılında Bozüyük’te doğdu.
2009 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2016 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel
sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Bedirhan Altunbaş;
1999 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2010 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2017 yılında Eskişehirspor ile
profesyonel sözleşme imzaladı.
2021 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Bedirhan Akçay; 2003
yılında İstanbul’un Bakırköy
ilçesinde doğdu. 2016 yılında
Tepebaşı Kolej takımından Eskişehirspor altyapısına
transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022 yılının
Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Berkay Tanır; 1999 yılında Avusturya’nın
St. Pölten kentinde doğdu. 2017 Gençlerbirliği
onu Türkiye’ye getirdi. 2019 yılında Yunusemrespor
forması giyen Berkay aynı yıl içerisinde
Eskişehirspor altyapısına katıldı. 2020 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2024 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
39
Bilal Ceylan; 2003 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2013 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2019 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Buğra Çağlıyan; 2004 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2013 yılında Eskişehir Şekerspor’dan
Eskişehirspor altyapısına
transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022
yılına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Cengiz Alp Köseer; 2003 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2018 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Doğukan Ünal; 2003 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2018 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Ebrar Yiğit Aydın; 2000 yılında Bozüyük’te
doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2018 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Ekrem Kılıçarslan; 1997 yılında Çanakkale'de
doğdu. 2012 yılında Çanakkale
Dardanelspor'dan Eskişehirspor altyapısına
transfer oldu. 2016 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Emir Yıldız; 2002 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2013 yılında Eskişehir
Kurtuluşspor’dan Eskişehirspor altyapısına
transfer oldu. 2018 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Furgan Polat; 1997 yılında Samsun'un
Vezirköprü ilçesinde doğdu. 2008
yılında Eskişehirspor altyapısına katıldı.
2015 yılında Eskişehirspor ile profesyonel
sözleşme imzaladı. 2021 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Furkan Balaban; 2000 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2018 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Göktuğ Kaan Ünüvar; 2002 yılında
Adana'nın Kozan ilçesinde doğdu. 2012 yılında
Eskişehirspor altyapısına katıldı.
2020 yılında Eskişehirspor ile profesyonel
sözleşme imzaladı. 2025 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Hasan İlkay Özcan; 1997 yılında
Hollanda’nın Rotherdam kentinde doğdu.
2016 yılında Eskişehirspor’a gelerek altyapıya
katıldı. 2017 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2023 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
İbrahim Halil Öner;
1996 yılında Siirt'in Eruh
ilçesinde doğdu. 2011
yılında Kurtalan Beledi-
yespor'dan Eskişehirspor altyapısına
transfer oldu. 2015 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2021
yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Mehmet Özcan; 1998 yılında Adana'nın
Kozan ilçesinde doğdu. 2016 yılında
Adana Gençlerbirliği takımından
Eskişehirspor altyapısına transfer oldu.
Aynı yıl Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Melih Nezir; 2002 yılında Belçika’nın
Gent kentinde doğdu. 2015 yılında Eskişehirspor
onu Türkiye’ye getirdi ve Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2019 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2022 yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Mevlüt Çelik; 1997 yılında Samsun'da
doğdu. 2014 yılında İlkadım Belediyesi
Yabancılar Pazarıspor'dan ayrılarak
Eskişehirspor altyapısına katıldı. 2017 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2023 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Muhammet Yahya Akbulut; 1999
yılında Rize'nin Pazar ilçesinde doğdu.
2011 yılında Eskişehirspor altyapısına
katıldı. 2018 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel
sözleşme imzaladı. 2021
yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Onur Arı; 2001
yılında Eskişehir’de
doğdu. 2012 yılında
Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2020 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel
sözleşme
imzaladı. 2025 yılının
Mayıs ayına
kadar sözleşmesi
bulunuyor.
40
Onurhan Uyanık; 2002 yılında Malatya'da
doğdu. 2013 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2019 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Ömer Faruk Güler; 2000 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2011 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2018 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2021
yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Selman Çiftkanatlı;
2003 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2012 yılında Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2019 yılında
Eskişehirspor ile profesyonel
sözleşme imzaladı.
2022 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Sezgin Çolpan; 2003
yılında Eskişehir’de doğdu.
2013 yılında Eskişehir Kurtuluşspor'dan
ayrılıp Eskişehirspor
altyapısına katıldı.
2019 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel sözleşme imzaladı. 2022
yılının Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Tolga Yakut; 2000 yılında Eskişehir’de
doğdu. 2016 yılında Eskişehir Demirspor'dan
ayrılıp Eskişehirspor
altyapısına katıldı. 2017 yılında Eskişehirspor
ile profesyonel
sözleşme
imzaladı. 2023 yılının
Mayıs ayına
kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Utku Kızılkaya;
2000 yılında
Eskişehir’de
doğdu. 2011 yılında
Eskişehirspor
altyapısına
katıldı. 2017 yılında
Eskişehirspor
ile profesyonel
sözleşme imzaladı.
2023 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Yiğit Utku
Gök; 2003 yılında
Eskişehir’de
doğdu. 2013 yılında
Eskişehirspor altyapısına katıldı.
2019 yılında Eskişehirspor ile profesyonel
sözleşme imzaladı. 2022 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Erdal Akdari; 1993 yılında Batman'da
doğdu. 2008 yılında Almanya'da
futbola başladı. 2012 yılında Kayserispor'a
transfer oldu. Daha sonra Almanya'ya
döndü. 2017 yılında Tuzlaspor'a
transfer oldu. 2019 yılında Eskişehirspor
kadrosuna katıldı. 2021 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Hamed Sholaja; 2000 yılında Nijerya'da
doğdu. 2018 yılında Sakarya'nın Kışlaçayspor
takımına transfer oldu. 2019
yılının Ağustos ayında Eskişehirspor altyapısına
katıldı. 2020 yılında Şubat
ayında Eskişehirspor ile profesyonel sözleşme
imzaladı. 2024 yılının Mayıs ayına
kadar sözleşmesi bulunuyor.
Kaan Gül; 1994 yılında Almanya'nın
Berlin kentinde doğdu. 2016 yılında Eskişehirspor'a
transfer oldu. Geçtiğimiz sezon
Eskişehirspor'dan ayrı kalsa da yeniden
döndü. 2021 yılının Mayıs ayına kadar
sözleşmesi bulunuyor.
Kıvanç Karakaş; 1985 yılında İstanbul’un
Bakırköy ilçesinde doğdu. 2016 yılında
Eskişehirspor'a transfer oldu. Yarım
sezon forma giydikten sonra Bandırmaspor'a
transfer oldu. 2017 yılında Sarıyer'e
transfer oldu. 2019 yılında yeniden Eskişehirspor'a
döndü. 2021 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Melih Ağa; 1993 yılında
Manisa'nın Sarıgöl ilçesinde
doğdu. Boluspor
ve Gümüşhanespor formaları
giydikten sonra 2019
yılında Eskişehirspor'a
transfer oldu. 2023 yılının
Mayıs ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Onur Bayramoğlu;
1990 yılında Eskişehir’de
doğdu. Futbola DSİ Bentspor'da
başlıyor. Bozüyükspor'da
gösterdiği
performans ile Beşiktaş'a
transfer oldu. Eskişehirspor'a
ilk olarak 2013 yılında
geldi. Ankaragücü,
Pendikspor ve Kahramanmaraşspor
formaları
giydikten sonra 2019 yılında
yeniden Eskişehirspor
kadrosuna dahil oldu. 2023 yılının
Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
Sezgin Coşkun; 1984 yılında Ardahan'ın
Çıldır ilçesinde doğdu. 2007 yılında
Gaziantep BŞB Spor'dan Eskişehirspor'a
transfer oldu. 2016 yılına kadar aralıksız
Siyah Kırmızılı formayı giydi. Daha sonra
Ankaragücü, Sakaryaspor ve Elazığspor
formaları giydi. Tecrübeli
oyuncu 2019
yılında yeniden Eskişehirspor
kadrosuna
dahil oldu.
2021 yılının Mayıs
ayına kadar sözleşmesi
bulunuyor.
Sunday Alimi;
1999 yılında Nijerya'da
doğdu. 2017
yılında Galatasaray
altyapısına transfer
oldu. U17 Dünya
Kupasında Milli Takımı
ile şampiyonluk
yaşayan 21
yaşındaki oyuncu
Galatasaray'ın ardından
Portekiz'in
Aves takımına
transfer oldu. 2019
yılının Eylül ayında
Eskişehirspor altyapısına
dahil oldu. 2020 yılının Ağustos
ayında profesyonel futbolculuk kariyerine
Eskişehirspor formasıyla başladı. 2023 yılının
Mayıs ayına kadar sözleşmesi bulunuyor.
41
a Y L ı K İ Ş , S İ Y a S E T , S P O r v e Y a Ş a M D E r G İ S İ
Para ile satılmaz
Her ay İstikbal Gazetesi
ile okurlara
ücretsiz olarak dağıtılır
Bir ay boyunca ellerden düşmeyen
İSTİKBaL DErGİ sayesinde
İŞYErİnİz ve MarKanız SÜrEKLİ
GÖrÜnÜr OLuP
GEnİŞ KİTLELErE uLaŞSın
rEzErVaSYOn İÇİn İLETİŞİM : 0.222. 220 19 01 - 220 19 06 e-mail : haber@istikbalgazetesi. com