Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ<br />
SAYI: 3 MART-NİSAN 2012<br />
Bağırsak<br />
sağlığı ve<br />
probiyotikler<br />
21. YÜZYILIN<br />
SÜPER BESİNİ<br />
SPİRULİNA<br />
Arınma<br />
BAHAR<br />
<strong>DETOKSU</strong><br />
ÖZEL<br />
Özgü Namal detoksla<br />
enerjisine kavuştu<br />
Osteoartrite çiğ besin tedavisi Mantarlar alemi Sütün zararları<br />
ISSN 2146-6378
Yaşam boyu<br />
yol arkadaşlarınız<br />
D-<strong>Life</strong> Sağlıklı Yaşam Merkezi’nde size daha kaliteli ve sağlıklı yaşamanın en doğal hakkınız<br />
olduğunu hatırlatan danışmanlarımız, sizlere sağlıklı yaşamanın ipuçlarını veriyor.<br />
Bugün onlarla tanışın, kendinize daha sağlıklı ve mutlu olma hakkını tanıyın!<br />
Semra İnce İle<br />
Domancic Bioenerji<br />
Terapisi<br />
Domancic metodu ile; bağışıklık sistemimizi<br />
uyararak, belirli şekilde eyleme geçmesini ve<br />
bu şekilde sebep olacağı değişim ile de gerekli<br />
olan iyileşmenin gerçekleşmesi sağlanır. Önemli<br />
olan şu ki; bu metodu kullanarak “sağlığa<br />
konsantre oluyoruz, hastalığa değil!” ve sizden<br />
de tek bir şey bekliyoruz; “iyileşmeyi istemek...”<br />
Çalıştığımız enerji donanımlı bir enerjidir. Sağlık<br />
ve esenlik datasını içeren, yaratıcı bir enerji. Bu<br />
enerji kişinin iyileşmesini yeniden yaratacak<br />
gücü içerir. Bu data bilinçaltına ulaştığında,<br />
kişinin düşünce ve aksiyonlarının dönüşümüne<br />
sebep olur, iyileşme başlar ve iyileşme her<br />
seviyede gerçekleşir. Fiziksel, duygusal, ruhsal<br />
ve spiritüel...<br />
Domancic Metodu; akciğer ile ilgili rahatsızlıklar,<br />
astım, bronşit, alerjiler, böbrek rahatsızlıkları,<br />
diabet, gastrit, reflü, ülser, gut, hemoroid,<br />
kadın ve erkek rahatsızlıkları, karaciğer ile<br />
ilgili rahatsızlıklar, kolesterol sorunu, migren,<br />
sinüzit, siyatik, tiroid, varis, omurga ile ilgili<br />
rahatsızlıklar, psikolojik rahatsızlıklar ve<br />
nicelerinin tedavisi için uygulanabilmektedir.<br />
sizi bekliyor…<br />
D-<strong>Life</strong>, sağlıklı yaşam için ömür boyu yol arkadaşınız…<br />
Fatoş Sezer İle<br />
Nefesinizi Değiştirin,<br />
Hayatınız Değişsin!<br />
Doğal Nefes, etkili bir arınma tekniğidir.<br />
Yaşamımızın her alanında değişim ve gelişim<br />
sağlar. Fiziksel olarak Doğal Nefes alışkanlığı,<br />
vücudumuzda tıkanan bölgeleri temizleyerek<br />
açar. Sağlıklı bir yaşam ve birçok rahatsızlığın<br />
tedavisi için gerekli olan sağlıklı hücre yapısı,<br />
ancak kandaki oksijen miktarının artmasıyla<br />
mümkündür. Bu, herkes tarafından bilinen bir<br />
gerçektir.<br />
D o ğ a l N e f e s t e k n i ğ i n i y a ş a m l a r ı n d a<br />
uygulayanlar; daha sağlıklı bir bedene, daha<br />
fazla enerjiye, mükemmel bir dengeye, daha<br />
hızlı çalışan bir detoks sistemine, daha gelişmiş<br />
bir solunum sistemine, daha güçlü bir bağışıklık<br />
sistemine sahip olur. Bunun yanında, bilinçaltını<br />
temizleyerek stresi azaltır ve davranışları<br />
rahatlatır. Hücre hafızasına kayıtlı olan geçmiş<br />
travmaları siler. Öfke, korku, endişe, suçluluk ve<br />
acı gibi bastırılmış duyguları temizler. Ruhsal<br />
bilincimizi yükseltir. Yüksek benliğimizle olan<br />
bağlantıyı açar. Birlik farkındalığı yaratır ve<br />
spiritüel yeteneklerin gelişmesini sağlar.<br />
Göksel Karabayır<br />
İle Konstelasyon<br />
Çalışmaları...<br />
”Konstelasyon” kavramı, bir sistem içerisindeki<br />
ilişkili öğelerin birbirine göre konumu, durumu<br />
ve birbirinden etkileşimi anlamına gelmektedir.<br />
Bu yaklaşım, her ailenin ya da şirketlerin<br />
kuşaklar boyu süre gelen yapı itibarıyla bir<br />
sistem oluşturduğunu ve bireylerin bu sistemin<br />
ayrılmaz bir parçası haline geldiğini söyler.<br />
Sistemde travmalar ya da kolektif vicdanın<br />
kurallarının bozulması sonucunda oluşacak<br />
her türlü kilitlenme, daha sonraki nesilleri<br />
etkileyecek ve çeşitli sorunlarla kendini ifade<br />
edecektir.<br />
Konstelasyon çalışması ile; içinde bulunduğu<br />
d u r u m d a n m e m n u n o l m a y ı p , b u n u<br />
değiştirmekte zorlananlar, depresyon ve<br />
mutsuzluk yaşayanlar, hastalıklar ve kronik<br />
sağlık problemleri yaşayanlar, açıklanamayan<br />
derin üzüntü, utanç, kızgınlık ve suçluluk<br />
duygusu yaşayanlar, alkol, uyuşturucu ve<br />
seks bağımlılığı yaşayanlar, aile içi ilişkilerde<br />
başarısızlık yaşayanlar, yaşamının yönünü,<br />
amacını kaybettiğini düşünenler, kişisel travma<br />
yaşayanlar ya da önceki kuşakların yaşadığı<br />
travmaya dolanık yaşayanlar gözle görülür<br />
gelişme kaydediyor.
Aylin Uyar<br />
Süngür İle<br />
Kuantum ve<br />
Sağlık: SCIO<br />
Günün yorgunluğundan kurtulup,<br />
baştan aşağı rahatlamak için<br />
k a ç ı r ı l m a y a c a k b i r f ı r s a t t ı r.<br />
Sağlığınızı bütünsel olarak ele<br />
alarak, bir yaklaşım sunmak için<br />
fiziksel, duygusal, psikolojik,<br />
toplumsal ve çevresel açılardan<br />
inceler. Stresin teşhis ve kontrolünü<br />
amaçlayan, fiziksel, duygusal,<br />
zihinsel ve ruhsal açıdan sağlığınızın<br />
olabilecek en üst düzey şartlarını<br />
yakalamanızı sağlar. Biofeedback<br />
( b i y o l o j i k g e r i b i l d i r i m ) v e<br />
biorezonansı bir araya getiren SCIO<br />
sistemi, bedenin kendini iyileştirme<br />
kapasitesini uyararak ve tamamen<br />
doğal yöntemlerle harekete geçirir.<br />
Yasemin Balcı<br />
İle Koçluk<br />
Seansları...<br />
Koçluk, bir bireyin tüm doğru<br />
cevapları içinde barındırdığından<br />
yo l a ç ı k a n , u l a ş m a k i s tenen<br />
hedefler doğrultusunda strateji<br />
ve eylem belirlemenize yardımcı<br />
olan, bu süreçte size ihtiyacınız olan<br />
araçları, motivasyonu ve desteği<br />
sağlayan bir oluşumdur. Koçluk<br />
süreci, hayatımızda arzu ettiğimiz<br />
gelişmelere ulaşana kadar devam<br />
eder; çoğu zaman 12 seansta<br />
ve yaklaşık 4 aylık bir periyotta<br />
hedeflenen değişiklikler gerçekleşir.<br />
Koçluk seansları ile; iş ya da başka<br />
bir yaşam alanında motivasyon<br />
eksikliği yaşıyorsanız, belirlediğiniz<br />
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi<br />
F DA ( A m e r i c a n Fo o d & D r u g<br />
A d m i n i s t r a t i o n ) t a r a f ı n d a n<br />
o n ay l a n a n S C I O ; a l e r j i l e r i n ,<br />
toksinlerin, gıda hassasiyetlerinin,<br />
stresin, yorgunluğun, baş ağrılarının,<br />
migrenlerin, uykusuzluğun, aşırı<br />
kilonun, sindirim ve bağırsak<br />
problemlerinin, depresyonun,<br />
ö ğ r e n m e b o z u k l u k l a r ı n ı n ,<br />
o d a k l a n m a p r o b l e m l e r i n i n ,<br />
kireçlenmenin, sorunlu ciltlerin<br />
kişiye özel sebeplerine ulaşır ve<br />
bunların dengelenmesini sağlar.<br />
SCIO son derece donanımlı bir<br />
bilgisayar programıdır.<br />
hedeflerden saptığınızı hissediyor,<br />
bu hedeflere ulaşmak için bir yol<br />
haritasına ihtiyaç duyuyorsanız,<br />
geleceğinizi ilgilendiren eğitim,<br />
kariyer ya da benzeri bir konuda<br />
netleşmeye ihtiyacınız varsa,<br />
yaşamınızda bir atılım yapmak<br />
istiyorsanız, tam potansiyelinizi<br />
artık kullanmaya başlamak, hayata<br />
geçirmek istediğiniz konularda<br />
daha çabuk sonuç elde etmek<br />
istiyorsanız, yaşamınızda bir geçiş<br />
dönemindeyseniz ve kendiniz<br />
için daha iyi bir yaşam yaratmak<br />
istiyorsanız, koçluk seansları sizin<br />
içindir.<br />
Herlinde Hafner<br />
İle Bach Flowers;<br />
D-<strong>Life</strong>’ta!<br />
Mutlu ve huzurlu olduğumuz,<br />
k e n d i m i z i i y i h i s s e t t i ğ i m i z<br />
dönemlerde çoğu zaman sağlık<br />
sorunlarıyla karşılaşmayız. Yaşamın<br />
keyfine varır, neşemizi ailemize<br />
ve arkadaşlarımıza yansıtırız.<br />
A k s i d u r u m l a rd a i s e , d uyg u<br />
durumumuzu dengelememiz,<br />
motivasyonumuzu kaybetmeden<br />
günlük yaşamımızı sürdürmemiz<br />
için bize yardımcı olacak bir şeye<br />
ihtiyaç duyarız. Orijinal Bach<br />
Flowers damlası, bu y üzden<br />
h ay at ı m ı z d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z<br />
problemleri çözmek için her insanın<br />
ihtiyaç duyacağı ya da kullanması<br />
gereken bir vitamindir.<br />
Refleksolog<br />
Şeref Özkan<br />
İle Kendinizi<br />
Keşfetmeye<br />
Hazır mısınız?<br />
Refleksoloji, özellikle yüz, eller ve<br />
ayaklar üzerinde belirli noktalara<br />
d o ğ r u d o k u n m a t e k n i k l e r i<br />
kullanılarak uygulanan, insan<br />
organizmasının parçalarının<br />
birbirleriyle en uyumlu ve dengeli<br />
şekilde çalışmasını sağlayarak<br />
insanları rahatsızlıklardan korumayı<br />
hedefleyen bir çeşit masajdır. Genel<br />
uygulama haftada 75-90 dakikalık<br />
bir seans olmak üzere toplam 10<br />
seans süren, kişinin kendini keşif<br />
yolculuğudur. Refleksoloji’nin<br />
rahatsızlık durumuna göre toplam<br />
seans adedi ve süresi değişebilir.<br />
Ahmet Adnan Saygun Cad. THY Sitesi Yolu, No: 3 34347 Ulus / İstanbul Tel: 0212 381 3000 www.dlife.com.tr<br />
Bach Flower, insanın dengesine<br />
kavuşması, iç sesi ve önsezileri<br />
ile tekrar bağlantı kurabilmesi<br />
i ç i n i n s a n b e d e n i n e u s u l c a<br />
destek verir. İnsanların günlük<br />
hayatta karşılaştığı problemlerin<br />
çözümünde yol gösterir. Özellikle<br />
h e r i n s a n ı n b a z e n y a ş a d ı ğ ı<br />
depresyon, korku, yalnızlık,<br />
ümitsizlik ve panik gibi durumlar<br />
karşısında iç dengemizi yeniden<br />
kurmamızı sağlar. Çocuklarda da<br />
oluşan konsantrasyon güçlüğü,<br />
hiperaktivite, imtihan korkusu,<br />
kekeleme ve bunun gibi sorunların<br />
giderilmesine yardımcı olur.<br />
Refleksoloji; çok eski zamanlardan<br />
beri uygulanan tekniklerle, 20.<br />
yüzyıl başlarında Dr. William<br />
F i t z G e r a l d t a r a f ı n d a n a ğ r ı<br />
tedavisinde kullanılmaya başlanmış<br />
ve günümüzde artan iletişim<br />
imkanları ile dünya çapında<br />
uygulama pratiklerinin yaygın<br />
kullanılması ve paylaşılması<br />
s a y e s i n d e i l g i g ö r m e k t e d i r.<br />
İ y i o l m a h a l i ( w e l l - b e i n g )<br />
kapsamında tamamlayıcı bir<br />
yöntem olarak refleksoloji masajına<br />
başvurulmaktadır.
içindekiler<br />
İLKSÖZ<br />
İlkbahar, vücudu toksinlerden arındırmak için<br />
en ideal dönemlerin başında gelir. Doğa ilkbaharda<br />
nasıl kendini yeniliyorsa, siz de kendinizi<br />
baştan aşağıya yenileyebilirsiniz. Havaların<br />
ısınmasıyla birlikte çeşitlenecek taze sebze ve<br />
meyveler arınma sürecinde en büyük yardımcınız<br />
olacak. Her geçen gün daha da zehirli<br />
bir atmosfere bürünen dünyamızda sağlığımızı<br />
korumak en önemli görevlerimiz arasında yer<br />
alıyor. En az bir haftalık bir detoks uygulamasına<br />
yoga gibi hafif ama çok etkili bir egzersizi de<br />
ekleyerek vücudunuza yeniden nefes alma şansı<br />
tanıyın. D-<strong>Life</strong> derginin bu sayısında evde rahatlıkla<br />
uygulayabileceğiniz bir bahar detoksu programı<br />
yer alıyor. Bu programda sebze-meyve<br />
tüketmenin ve egzersiz yapmanın yanı sıra arınma<br />
sürecine katkı sağlayacak yöntemleri ve püf<br />
noktalarını bulacaksınız. Ayrıca taze sebze ve<br />
meyvelerle hazırlayabileceğiniz içecek tariflerini<br />
evde kolaylıkla hazırlayabileceksiniz. Tüm bunlara<br />
ek olarak D-<strong>Life</strong> sağlıklı yaşam merkezinde<br />
detoks yapan ünlü oyuncu Özgü Namal ve<br />
Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane’nin<br />
başarı öyküleri size hem ilham verecek hem de<br />
yol gösterecek. Dergimizin ilk sayısından itibaren<br />
her fırsatta dile getirdiğimiz gibi su içmenin<br />
önemini bir kez daha keşfedeceksiniz. Güzel bir<br />
ilkbahar geçirmeniz dileğiyle...<br />
D-LIFE DERGİ<br />
İMTİYAZ SAHİBİ<br />
D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ GÜLENER<br />
YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />
Şebnem DENKTAŞ<br />
SORUMLU MÜDÜR<br />
Gül KAYNAK<br />
ART DİREKTÖR<br />
Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU<br />
GÖRSEL YÖNETMEN<br />
Nurhan POLAT ÖNİER<br />
YAYIN DANIŞMA KURULU<br />
Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar,<br />
Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz,<br />
Prof. Dr. Hasan İlkova, Gül Kaynak, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu<br />
YAPIM<br />
Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.<br />
Doğuş Power Center Ahi Evran Polaris Caddesi No: 4<br />
Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000<br />
YÖNETİM YERİ<br />
Doğuş Holding A.Ş.<br />
Eski Büyükdere Caddesi Ayazağa Mahallesi Oycan Plaza<br />
No: 15 Kat: 4 Maslak - İstanbul<br />
Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090<br />
YAYIN TÜRÜ<br />
İki aylık yaygın süreli yayın<br />
BASKI YERİ<br />
Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş.<br />
İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul<br />
ISSN 2146-6378<br />
SAYI 3 MART-NİSAN 2012<br />
24<br />
50<br />
34<br />
Ünlü oyuncu<br />
Özgü Namal D-<strong>Life</strong>’ta<br />
yaşadığı detoks deneyimini<br />
ve hayat tarzında yaptığı<br />
değişiklikleri anlatıyor.
46<br />
70<br />
GDO’lu<br />
ürünler yararlı<br />
mı zararlı mı?<br />
Uzmanlar<br />
tartışıyor.<br />
40<br />
D-Gym’den<br />
sırt ve boyun<br />
ağrılarına<br />
karşı etkili<br />
bir egzersiz<br />
programı.<br />
BÖLÜMLER<br />
5 Hayattarzı<br />
Çevreci bisiklet, pet şişeden sandalye,<br />
geridönüşüm halı, bambu mutfak, kağıttan<br />
USB bellek ve dahası...<br />
11 Sağlık<br />
Metabolik sendrom, uzmanlardan kansere<br />
çözüm sunan öneriler, kireçlenmeye çiğ besin<br />
tedavisi, bahar alerjisi ve süper hap spirulina...<br />
27 Diyet-Hareket<br />
Bahar detoksu, 40 yaş sonrası metabolizmayı<br />
hızlandırmanın yolları, detoksla enerjilerine<br />
kavuşanların öyküleri...<br />
45 Beslenme<br />
Mantarlar alemi, sütün zararları, evde yetiştirip<br />
mutfakta kullanılabilecek bitkiler, çiğ susam<br />
sütü<br />
59 Yenilenin<br />
Anti-aging’in ABC’si, kadın ve erkek için saç<br />
bakımı, yüz yogası, doğal maskeler...<br />
FOCUS<br />
66 Bütün hastalıklar<br />
bağırsakta başlar<br />
D-<strong>Life</strong> Sağlıklı Yaşam Yatırımları Koordinatörü<br />
Gül Kaynak bağırsak temizliğinin önemini ve<br />
arkadaş bakteriler probiyotikleri anlatıyor.<br />
70 GDO faydalı mı<br />
zararlı mı?<br />
Uzmanlar, genetiği değiştirilmiş<br />
organizmaların insan sağlığına zararlı olup<br />
olmadığını tartışıyor.<br />
76 Etikete aldanmayın<br />
Market alışverişinde sepete doldurduğumuz<br />
ürünlerin üzerinde yazan gıda içeriğine yönelik<br />
bilgiler ne derece doğru?<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 3
Sağlığınızı<br />
düşünen ürünler,<br />
D-<strong>Life</strong>’ta...<br />
İçtiğimiz su, aldığımız besinler, vücudumuza sürdüğümüz kremler, kullandığımız makyaj malzemeleri, deodorant ve<br />
deterjanlar ne kadar sağlıklı? D-<strong>Life</strong>’ta sağlıklı besin takviyeleri ve çevre dostu ürünlerimiz sizleri bekliyor! D-<strong>Life</strong>’a gelin,<br />
sağlığınızı tehdit eden gündelik kimyasallarla vedalaşın! D-<strong>Life</strong>, sağlıklı yaşam için ömür boyu yol arkadaşınız...<br />
Su İyonizatörü<br />
Bilindiği gibi alkali suyun oksijen oranı daha yüksektir.<br />
Yağ yakımı ve sindirime yardımcıdır. Bu sebeple her<br />
zaman alkali su tüketilmesi tavsiye edilir. Halihazırda<br />
damacana, pet ve cam şişelerde satılan suların pH<br />
oranı 6,3 ile 8,3 arasında değişmektedir. Tavsiye<br />
edilen içme suyu pH’ı 9,5 tir. Günlük hayatımızda<br />
pH su tüketmek bünyede kısa zaman içerisinde köklü<br />
değişiklikler yaratacaktır. D-<strong>Life</strong>’ta 3 tip su iyonizatörü<br />
bulunmaktadır.<br />
Çok yakında D-<strong>Life</strong> Shop’ta!<br />
D-<strong>Life</strong> Probiyotik, D-<strong>Life</strong> Omega<br />
3-6-9 yağı, Alkazone cep tipi<br />
pH booster, Super II sindirim<br />
sistemi destekleyici gıda takviyesi,<br />
Pro-Trambolin, katkısız raw ve<br />
işlenmemiş kakao, agave şurubu,<br />
hindistan cevizi yağı...<br />
Spirulina<br />
Spirulina; Mavi-Yeşil Alg<br />
olarak bilinen bir Alg<br />
türüdür. Besin değeri<br />
oldukça yüksek olan<br />
Spirulina, dünyanın<br />
birçok ülkesinde besin takviyesi olarak<br />
kullanılmaktadır. Spirulina’da havuçtan 100<br />
kat fazla beta karoten, yumurtadan 6 kat ve<br />
sığır ile tavuk etinden 3 kat daha fazla protein,<br />
sütten 7 kat daha fazla kalsiyum, ıspanaktan<br />
60 kat daha fazla demir, dana ciğerinden 6 kat<br />
daha fazla B12 vitamini, buğday � lizinden 3 kat<br />
fazla E vitamini, yonca ve buğday çiminden<br />
20 - 30 kat fazla kloro� l bulunur. Ayrıca GLA,<br />
DHA, Omega 3-6-9 yağ asitleri, Super Oksit<br />
Dismutaz, Fikosiyanin, Zeaxanthin gibi<br />
pigmentler ve 2000’den fazla enzim içeren<br />
doğal bir besin kaynağıdır. D-<strong>Life</strong>’ta hem toz<br />
hem tablet hali bulunmaktadır.<br />
D-<strong>Life</strong> Doğal<br />
Deodorant<br />
Tabii mineral tuzlardan<br />
imal edilmiştir. Kimyevi<br />
madde ve yağ içermez.<br />
A n t i - a l e r j i k ve ç e v re<br />
dostudur. Giysilerde iz bırakmaz. Bayan ve<br />
erkeklerin kullanımı için uygundur.<br />
SUKI ®<br />
Ahmet Adnan Saygun Cad. THY Sitesi Yolu, No: 3 34347 Ulus / İstanbul Tel: 0212 381 3000 www.dlife.com.tr<br />
SUKI ®, klinik olarak kanıtlanmış doğal<br />
çözümler ve sonuçlar ile ileri teknolojiyi<br />
birleştiren ilk ve tek sentetik içermeyen,<br />
kozmetik çözümdür. Hayvanlar üzerinde<br />
deney yapılmamıştır. Bitkisel renklendiriciler<br />
ve bitkisel boyalar kullanılmıştır. Hayvansal<br />
içeriği bulunmamaktadır.<br />
Mineral Fusion<br />
M i n e r a l F u s i o n ,<br />
Amerika Denver’da<br />
üretimi yapılan, tüm<br />
dünyaca saygınlığı<br />
kabul görmüş, paraben,<br />
renklendirici, yapay aroma, gluten, pudra<br />
içermeyen, gözenekleri tıkamayan, antialerjik<br />
bir kozmetik markasıdır. Mineral<br />
Fusion ürünleri arasında maskaralar, dudak<br />
ve göz ürünleri, şampuanlar ve duş jelleri en<br />
bilinenleridir. Söz konusu ürünleri D-<strong>Life</strong>’tan<br />
temin edebilirsiniz.
UBUD’UN ASMA<br />
BAHÇELERİ<br />
Doğaya duyarlı Ubud Hanging Gardens, Babil’in<br />
Asma Bahçeleri’ni günümüze taşıyor. Bali Adası’nın<br />
merkezindeki en renkli kasabalardan biri olan<br />
Ubud’da konumlanan otel, dağlar ve sık ormanlarla<br />
çevrili. Hemen altından Ayung Nehri büyük bir<br />
coşkuyla akıyor. Otelin Bali stilinde tasarlanmış<br />
38 villası ve restoranları taraçalar şeklinde tepeden<br />
aşağıya doğru sıralanıyor. Ancak Ubud Hanging<br />
Gardens’ın hiç tartışmasız en büyüleyici yanı,<br />
muhteşem manzaraya sahip sonsuzluk havuzu.<br />
Ayrıca yerel ürünlerle eski tekniklerin harmanlandığı<br />
spasında güzellik terapileri ile zihni arındıran, bedeni<br />
yenileyen ve ruha enerji vere n tedaviler uygulanıyor.<br />
hayattarzı<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 5
hayattarzı<br />
BİSİKLET<br />
Organik<br />
Pedallar<br />
Caleb bisikletin<br />
Vietnam’da<br />
üretilen ana<br />
gövdesinde<br />
dünyanın en sağlam ve çevreci<br />
malzemelerinden bambu<br />
ile geridönüşümlü alaşımlar<br />
kullanılıyor. www.organicbikes.com<br />
adresinden satın alınabilecek<br />
bisikletin çamurluklarında bile<br />
plastik yerine bambu kullanılmış.<br />
Sitede bisikletin yanı sıra<br />
kullandıktan sonra doğaya gönül<br />
rahatlığıyla atılabilecek yüzde<br />
100 biyo-parçalanabilir su<br />
matarası, geridönüşümlü çantalar<br />
ve bambudan yapılan kıyafetler<br />
de bulmak mümkün.<br />
6 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
MODA<br />
ÇEVRE<br />
DOSTU<br />
ÇAMAŞIR<br />
Moda tasarımcısı Hatice<br />
Gökçe’nin Doreanse<br />
için hazırladığı iç çamaşır<br />
koleksiyonu ilhamını<br />
organik yaşam felsefesinden<br />
alıyor. Organik pamuk<br />
ipliği kullanarak hazırlanan<br />
Doreanse by Hatice Gökçe<br />
Organic serisi sınırlı sayıda<br />
üretilmiş. Kullanılan doğal<br />
ipliklerin en belirgin özellikleri<br />
nefes alabilir bir yapıya<br />
sahip olmaları ve kolay<br />
kurumaları. Bunun dışında<br />
doğal iplikler kimyasallara<br />
oranla daha dayanıklı<br />
oldukları gibi vücudu serin<br />
tutuyor. Gökçe koleksiyonda<br />
maskülen siyah, doğal<br />
beyaz ekru ve düş pembesi<br />
renklerini kullanmış. Doğanın<br />
korunmasına destek vermek<br />
ve sürdürülebilir tarımı<br />
geliştirilmeyi amaçlayan<br />
koleksiyona Cevahir,<br />
Galleria, Mersin Forum’daki<br />
YKM mağazalarından ya da<br />
Doreanse Beyazıt ve Hatice<br />
Gökçe’nin kendi butiğinden<br />
ulaşılabilirsiniz.<br />
TASARIM<br />
Pet şişeden sandalye<br />
Coca-Cola, dünyada pozitif değişimler yaratmak için 111 Navy Chair adı verilen<br />
proje ile pet şişeleri gündelik hayatımızda kullanılabilecek bir tasarıma dönüştürdü.<br />
Geridönüştürülmüş pet şişelerden uzun yıllar kullanılabilecek bir ürün yaratmak<br />
isteyen marka, bu proje için dayanıklılığı ile tanınan, el yapımı sandalye Navy<br />
Chair’ın üreticisi Emeco ile biraraya geldi. 1944’te Amerikan Donanması için<br />
üretilen Navy sandalye ve Coca-Cola pet şişelerinin buluşmasıyla 111 Navy Chair<br />
projesi hayata geçirildi. Tek bir 111 Navy Chair sandalyenin üretimi için 111<br />
geridönüştürülmüş Coca-Cola pet şişesi kullanılıyor. Renkleri doğadan esinlenen<br />
sandalyelerin kar, taş, çimen, portakal, kömür ve Coca-Cola kırmızısı gibi altı<br />
farklı seçeneği bulunuyor. Emeco 111 Navy Chair, Türkiye’de yalnızca Mozaik<br />
showroomlarında satılıyor.
DEKORASYON<br />
TAKI<br />
Soru İşareti<br />
Farklı ustalardan mum ve<br />
gümüş eğitimi alan Meral<br />
Saatçi, 14 yıldır takı tasarlıyor.<br />
Hazırladığı koleksiyonlarda yarı<br />
değerli taşlara yer verip gümüşü<br />
ön planda tutan sanatçı aynı<br />
zamanda Beymen Club’ların<br />
takı koleksiyonlarını yaratıyor.<br />
Son olarak Que markası için<br />
hazırladığı yeni koleksiyonda<br />
soru işareti ve yıldız formlu<br />
kolye ve küpelere yer vermiş.<br />
Sezonun modası olan bu<br />
formlarla Que kadınının yalın,<br />
cesur, kendine güvenen ve<br />
özgür ruhlu olduğunu<br />
anlatmak istemiş.<br />
GERİDÖNÜŞÜM HALI<br />
Karo halı üretiminde faaliyet gösteren InterfaceFLOR, atık yönetme uzmanı SITA<br />
ile Avrupa çapında bir anlaşma yaptı. Buna göre tüm Avrupa’da kullanım sürecini<br />
tamamlamış karo halılar değerlendirilecek. Firmanın ReEntry 2.0 teknolojisiyle<br />
kullanılmış halılar geri dönüştürülüp yeni karo halılar üretilecek. Bir sonraki<br />
adımda ise firmanın ReUse adını verdiği program doğrultusunda halılar, bahçe ya<br />
da garaj gibi geniş mekanlarda farklı şekillerde kullanıma sokulacak.<br />
TASARIM<br />
hayattarzı<br />
TEKNOLOJİ<br />
Çevreci<br />
USB<br />
Çevre dostu<br />
ürünlere artan ilginin<br />
son örneği kağıttan<br />
USB bellek. Boardy<br />
markasının tasarladığı<br />
USB bellek,<br />
özel bir kağıt ve<br />
devreden yapılmış.<br />
Devre sistemi<br />
geridönüşümlü<br />
olarak tasarlanan<br />
bellek iki gram<br />
ağırlığında. Fiyatı ise<br />
3 ila 20 euro<br />
arasında değişiyor.<br />
Bambu Mutfak<br />
Yetişkin bir bambu benzer boyutlardaki<br />
bitkilere göre yüzde 35 daha fazla oksijen<br />
üretir ve dört kat daha fazla karbon<br />
emer. Bambudan yapılan ürünler de<br />
üretim aşamasında daha az karbon açığa<br />
çıkmasını sağlar. Sağlıklı ve ekolojik mutfak<br />
gereçleri konseptiyle yola çıkan Bambum,<br />
saf bambudan yapılmış mutfak gereçleri<br />
serisine devam ediyor. Bambum’un çatalbıçak,<br />
kesme tahtası, çerezlik, saklama kabı<br />
ve kahvaltılık seti gibi hijyenik ve sağlıklı<br />
bambu gereçlerini www.bambumstore.com<br />
adresinden satın alabilirsiniz.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 7
hayattarzı<br />
MÜZİK<br />
Müzik bedenin de gıdasıdır<br />
ABD’de yapılan bir araştırma müzikle<br />
insan vücudunun bağışıklık sistemi arasında<br />
yakın bir ilişki olduğunu ortaya koydu.<br />
Uzun soluklu, soğuk ve zor<br />
bir kışı yavaş yavaş geride<br />
bırakmaya hazırlanıyoruz.<br />
Ancak heyecanla beklediğimiz<br />
bahar ayları renkleri, neşesi yanında<br />
bazen bize tatsız sürprizler<br />
de getirebilir. Özellikle hava değişimlerinin<br />
çok sık yaşandığı bahar<br />
aylarında bu değişimlere karşı<br />
dikkatli davranmaz ve bağışıklık<br />
sistemimizi yeterince kuvvetli tutamazsak,<br />
bahar coşkudan çok,<br />
soğuk algınlığının yarattığı halsizlik<br />
ve yorgunlukla geçen tatsız bir<br />
mevsim olabilir.<br />
Amerika’da yapılan bir araştırmada<br />
müzikle bağışıklık sisteminin<br />
askerleri olarak nitelendirilen IgA<br />
antikoru (İmmünglobulin A) arasındaki<br />
ilişki incelenmiş.<br />
Araştırmada dört grup oluşturulmuş.<br />
Üç gruba farklı türde müzik<br />
dinletilirken, bir grup sessiz bir<br />
odada oturmuş. Her 30 dakikada<br />
bir tüm grupların tükürüklerinde<br />
IgA antikoru seviyesi ölçülmüş.<br />
Araştırma sonunda yumuşak ritimli<br />
müzikler (New Age ve enstrümantal<br />
türler) dinleyen grubun<br />
radyovoyage.com<br />
facebook.com/RadyoVoyage107.4<br />
twitter.com/voyage1074<br />
8 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
IgA antikoru seviyesi diğer gruplara<br />
göre çok daha fazla, yüzde 14<br />
oranında artarken, sessiz odada<br />
oturan grubun IgA antikoru seviyesi<br />
yüzde 1 azalmış.<br />
Araştırmayı yapan ekip; “Yumuşak<br />
ritimli müzik dinlemenin,<br />
vücudumuzu mikroplara karşı<br />
koruyan askerlerimizin sayısını,<br />
yani IgA antikoru seviyesini artırabildiğini,<br />
dolayısıyla da bağışıklık<br />
sistemimize destek verebildiğini ve<br />
soğuk algınlığına karşı korunmada<br />
yumuşak ritimli müzik dinlemenin<br />
yararlı olabileceğini” açıklamış.<br />
Eğlenmek, hoş vakit geçirmek<br />
için müziğe hayatımızda her gün,<br />
her zaman yer verebiliyoruz. Peki,<br />
bahar aylarının kapıda olduğu şu<br />
günlerde müziği biraz da ilaç niyetine<br />
dinlemeye, bir yandan vücudunuzun<br />
mikroplara karşı koruyan<br />
askerleri IgA antikorlarının seviyesini<br />
yükseltirken, diğer yandan ruh,<br />
beden ve zihninizi dinlendirmeye<br />
ne dersiniz?<br />
Öyleyse, size araştırma sonuçlarına<br />
uygun iki güzel albüm tavsiye<br />
etmek istiyoruz.<br />
What’s It All About<br />
2012 Grammy Ödülleri’nde “What’s It All<br />
About” albümü ile “En İyi New Age Müzik<br />
Albümü” dalında Grammy’i 18’inci kez alan<br />
Pat Metheny’in Warner Bros. etiketiyle<br />
Haziran 2011’de çıkan bu gitar albümü<br />
klasik melodilerle dolu. Gitarın insanı<br />
etkileyen tınıları ile rahatlayacaksınız.<br />
Winter Into Spring<br />
Bestelerini doğanın ihtişamı ve<br />
güzelliklerinden alarak yaptığını söyleyen<br />
Amerikalı müzisyen George Winston,<br />
kendi müzik şirketi Windham Hill’den<br />
çıkardığı bu albümünde doğanın kıştan<br />
bahara geçişini adeta notalarıyla yaşatıyor.<br />
Sizi baharın güzelliklerine hazırlayacak, günün her saatinde<br />
dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın sizler için seçtiği karma müzik<br />
önerileri:<br />
1. Mars Lasar - Mirror Lake (Yosemite - Valley of the Giants)<br />
2. Eleni Karaindrou - Eternity Theme (Eternity and a Day)<br />
3. Keiko Matsui - Whisper From The Mirror (The Piano)<br />
4. Levi Chen - Sound and Recent Sorrow (Devocean)<br />
5. Dulce Pontes & Ennio Morricone - A Rose Among Thorns (Focus)<br />
6. Vangelis - Prelude (Voices)<br />
7. Kevin Kern - Until Tomorrow (Beyond the Sundial)<br />
8. Karunesh - A Journey of the Heart (The Wanderer)<br />
9. Enigma - Deja Vu (Seven Lives Many Faces)<br />
10. Tuluyhan Uğurlu - Aşk (İstanbul Kanatlarımın Altında)<br />
Katkılarıyla
Göster<br />
Yüzünü<br />
Ey Aşk<br />
Gazeteci-yazar Mira Şeniz<br />
Erten aşkla ilgili yüzlerce<br />
soruyu bir kurgudan<br />
yola çıkarak, konusunda<br />
uzman 12 farklı ismin bakış<br />
açısıyla cevaplıyor.<br />
Bilgisayar mühendisliği ve felsefe eğitiminin ardından 2005 yılında gazeteciliğe adım atan,<br />
farklı basın kuruluşlarında yazı, prodüksiyon ve röportajlarıyla görev yapan Mira Şeniz<br />
Erten, ilk kitabı “Göster Yüzünü Ey Aşk”la okurlarıyla buluşuyor. Hazırlık aşaması iki<br />
yıl süren kitabın yazım aşamasında Erten, dünyanın farklı coğrafyalarında dolaşmış ve şamanlardan<br />
yazarlara kadar farklı yelpazedeki insanlarla röportajlar yapmış. Röportaj konularını<br />
belirlerken geniş bir bakış açısı yakalamaya çalışan Erten için en zorlu aşama röportaj yapacağı<br />
doğru isimleri belirlemek olmuş.<br />
“Göster Yüzünü Ey Aşk”ta aşk bir duygu mudur; insan neden bir başkasına değil de ona<br />
aşık olur; aşk söz konusu olduğunda insan nerelerde yanılır, ne gibi hatalar yapar; seks neden<br />
biter; çocukluk ve kaybedilen kişiler aşk hayatını nasıl etkiler gibi aşkla ilgili akla gelebilecek<br />
yüzlerce farklı soruya bir kurgudan yola çıkarak cevap arıyor Mira Şeniz Erten. Karşılaştığı<br />
yüzlerce kadının mozaiği olan ve herkesin yaşamına dair izler taşıyan Yazgım’ın hikayesiyle<br />
birlikte okurlarını farklı öğreti ve görüşler çerçevesinde iç yolculuğa çıkmaya, kendi hayatını<br />
sorgulamaya ve çeşitli çıkarımlarda bulunmaya yönlendiriyor. Onları İstanbul’dan Londra’ya,<br />
Hindistan’dan Paris ve Yunan Adaları’na taşırken hipnozcular, bilgeler, düşler, tarot kartları<br />
ve kara kediler arasında dolaştırıyor.<br />
Erten’in kağıda döktüğü aşkla ilgili birçok soru insanı kamyon myon<br />
çarpmışa çeviren ilişkilerin ardından yaşadıklarını sorgulayan ulayan<br />
Yazgım’ın öyküsüyle başlıyor. Aslında günümüzde birçok insanın<br />
aşkla ilgili yaşadığı sorunlara Erten, antropolojiden dilbililbilime, sufizmden felsefeye, sinemadan psikolojiye uzanan farklı arklı<br />
perspektiflerden bakıyor ve cevapları 12 özel söyleşiyle kokonunun uzmanlarında arıyor. Doç. Dr. Helen Fisher, Irvin Yalom,<br />
Prof. Dr. Robert Sternberg, Doç. Dr. Selim Eyüboğlu, lu,<br />
Prof. Dr. Zeynep Direk, Swami Vivekananda Saraswati, Preemartha<br />
ve Svarup, Krishnananda Thomas Trobe ve Amana a<br />
Gitte Trobe, Svagito R. Liebermeister, Ali Cenap Olgunlu, ,<br />
Prof. Dr. Zeynep Sayın ve Prof. Dr. Ahmet İnam Göster r<br />
Yüzünü Ey Aşk’ta Yazgım’ın hikayesi üzerinden aşkla ilgili<br />
soruları yanıtlıyor.<br />
KİTAP<br />
hayattarzı<br />
Düşündüğünüzden<br />
Daha Fazlasını<br />
Söylüyorsunuz<br />
Beden Dili Uzmanı Janine<br />
Driver, yeni kaleme aldığı<br />
“Düşündüğünüzden Daha<br />
Fazlasını Söylüyorsunuz”da<br />
yedi günlük bir programla<br />
yepyeni bir beden dili<br />
elde etmeniz için temel<br />
noktaları öğretiyor.<br />
Driver’a göre gözlerinizle<br />
dinlemeyi öğrendiğinizde problemleri çok<br />
daha kısa sürede çözmeniz mümkün.<br />
Nasıl Zehirleniyoruz?<br />
Nasıl Korunuruz?<br />
Kimya Mühendisi<br />
Menan Aysan Kuzanlı,<br />
Dharma yayınlarından<br />
çıkan kitabında<br />
hayatımız boyunca<br />
karşılaştığımız ölümcül<br />
kimyasalların neler<br />
olduğunu ve bunlardan<br />
korunmanın k yollarını ll anlatıyor. Kuzanlı,<br />
kişisel deneyimleri ve sayısız araştırmanın<br />
sonucuna yer verdiği kitapta kimyasal<br />
ürünlerin yiyecek ve içeceklerin yanında<br />
depolanmaması, kullanılmadan önce<br />
etiketinin mutlaka ayrıntılı biçimde<br />
okunması, hamilelerin toksik maddelerle<br />
mümkünse temas etmemesi ve ürünlerin<br />
kendi ambalajlarında saklanması gibi<br />
uyarılarda bulunuyor.<br />
Kaz Dağları’ndan Bir<br />
Lezzet Öyküsü<br />
Ruhun Gıdası<br />
Kitaplar’ın en<br />
son yayını “Kaz<br />
Dağları’ndan Bir<br />
Lezzet Öyküsü”<br />
adlı kitapta,<br />
Zeytinbağı’nın şefi<br />
Erhan Şeker’in Kaz<br />
Dağları’nın bitkilerini, bh bahçesindeki dkbkl bitkilerle l<br />
birleştirerek hazırladığı 60 özel tarife ve<br />
bölgenin yemek kültürüne ait çarpıcı<br />
bilgilere yer veriliyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 9
hayattarzı<br />
4<br />
8<br />
1<br />
6<br />
10 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
3<br />
ALIŞVERİŞ<br />
MAKSİMUM PERFORMANS<br />
Bu ürünlerle yoga yaparken hem performansınızı artırın<br />
hem de kendinizi rahat hissedin.<br />
2<br />
7<br />
5<br />
Z<br />
ihnini boşaltıp huzura kavuşmak isteyenler<br />
için yoga ve pilates en ideal aktiviteler<br />
arasında kabul ediliyor. Doğru<br />
duruşlar ve nefes teknikleriyle bahara girerken<br />
kendinizi yenileyebilirsiniz. Ayrıca doğru ekipman<br />
ve kıyafetleri kullanarak gücünüzü artırıp<br />
daha sağlıklı bir bedene kavuşabilirsiniz.<br />
Yoga ve pilates sırasında kuru ve rahat<br />
kalmanızı sağlayan New Balance WFT2181<br />
bluz, özel askıları ve içten sütyeni ile kullanım<br />
kolaylığı sunuyor. Fiyatı 89 TL (1). Reebok<br />
Academia koleksiyonuna ait ceket, pamuklu<br />
kumaşı, rahat kesimi ve detaylarıyla özel bir<br />
çizgiye sahip. Yoga sonrası ve günlük hayatta<br />
kolayca kullanılabilecek ürünün fiyatı 155,50<br />
TL (2). Farklı ölçü ve renklerde sunulan Voit<br />
Gymball, oturup kalkma, bel egzersizleri ve genel<br />
antrenmanlarda kullanılabiliyor. Fiyatı 26 ila<br />
34 TL arasında (3). Polyester ve spandex’ten<br />
üretilmiş, düşük bel kesimli, elastik bel bandına<br />
sahip adidas yoga pantolonu yoga sırasında cildinize<br />
nefes aldırıyor. Fiyatı 134 TL (4). Vücuda<br />
açı vermek için ideal bir destek olan Reebok<br />
Foam Roller sıkıştırılmış köpükten yapılmış. Vücudun<br />
ağırlığıyla ezilmiyor, kaymıyor ve kolay<br />
temizlenebiliyor. Fiyatı 40 €+KDV (5). Geniş<br />
bağcıkları, deri yüzeyi ve özel tabanıyla adidas<br />
Plimeta performans sırasında konfor sunuyor.<br />
Fiyatı 156 TL (6). Reebok’ın EasyTone teknolojisiyle<br />
üretilmiş çift katmanlı bluzu belden<br />
büzgülü, vücuda oturan yapısıyla performans<br />
sırasında kullanım kolaylığı sunuyor. Fiyatı 139<br />
TL (7). Kolay kıvrılabilir ve taşınabilir adidas mat<br />
0,8 cm kalınlığında, 170x60 cm ölçülerinde. Fiyatı<br />
94 TL (8). Tüm vücut kaslarını harekete<br />
geçiren Voit Balance Ball düzenli kullanımda<br />
fazla yağları yakıyor ve kol kaslarını geliştiriyor.<br />
Fiyatı 290 TL (9).<br />
9
sağlık<br />
ZİHNİNİ BOŞALT<br />
Zihin ve bedendeki stresi azaltıp rahatlama sağlayan<br />
meditasyon öğretisinin insan sağlığına faydaları her<br />
geçen gün yeni bir araştırmayla kanıtlanıyor. Bugüne<br />
kadar pek çok saygın üniversite tarafından yapılan<br />
çalışmalarda meditasyonun kronik ağrıları dindirdiği,<br />
uykusuzluk problemini çözdüğü, yorgunluk, halsizlik<br />
ve baş ağrısıyla mücadele ettiği, cilt problemlerini<br />
giderdiği ve yüksek tansiyonu düşürdüğü ortaya<br />
kondu. Son olarak Justus Liebig University and<br />
Harvard Medical School’da görevli uzmanlardan<br />
Britta Hazel ve ekibinin yaptığı çalışmada, düzenli<br />
meditasyon yapan kişilerin bağışıklık sisteminin<br />
güçlendiği belirlendi. Uzmanlar günde 15 dakika<br />
meditasyon yaparak vücudu pek çok hastalıktan<br />
koruyabileceğimizi savunuyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 11<br />
IMAGEWERKS / GETTY IMAGES TURKEY
sağlık<br />
Püf<br />
noktası<br />
Endokrinoloji ve<br />
Metabolizma Uzmanı<br />
Doç. Dr. Rüştü<br />
Serter, aşağıda yer<br />
alan önlemler alındığı<br />
takdirde sendromun<br />
önlenebildiğine dikkat<br />
çekiyor:<br />
İnsülin direnciyle<br />
mücadele edin.<br />
Sağlıklı beslenin ve<br />
düzenli<br />
egzersiz yapın.<br />
Ailenizde diyabet,<br />
50 yaş öncesinde<br />
kalp-damar hastalığı<br />
veya hipertansiyon<br />
varsa düzenli checkup<br />
yaptırın.<br />
Sendrom gelişmişse<br />
bu önlemlere ek<br />
olarak hipertansiyon,<br />
bozuk kan yağı<br />
düzeylerinin ve kan<br />
şekeri düzeylerinin<br />
tedavisine başlayın.<br />
Stresten uzak durun.<br />
Alkol ve sigara<br />
kullanmayın.<br />
12 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
Kalın belin bedeli<br />
Türkiye’de her üç kişiden biri metabolik sendrom<br />
hastası. Kalp-damar hastalıkları ve diyabet oluşumunu<br />
hazırlayan şişmanlık, yüksek tansiyon ve gizli şeker gibi<br />
problemlerin birarada bulunduğu bu tablo ciddi<br />
tehlike teşkil ediyor. MESUDE ERŞAN<br />
Kuşkusuz modern hayat her şeyi çok<br />
kolaylaştırdı. Ancak bizi hareketsizliğe<br />
de mahkum etti. Konfora<br />
hazırlıksız yakalanan insan bedeni,<br />
yeni duruma uyum sağlayamadı. Hareketi<br />
azaldı. Aldığı enerjiyi harcayamayınca şişmanladı.<br />
Giderek daha sık ve daha genç yaşta<br />
diyabet ve hipertansiyon hastası olmaya<br />
başladı, kan yağları bozuldu, kalp-damar<br />
hastalıkları zirve yaptı. Türkiye de bu gelişmelerden<br />
muaf olamadı. Ülkemizde her<br />
3 kadından 2’si ve her 2 erkekten 1’i metabolik<br />
sendrom için yüksek risk göstergesi<br />
olan şişmanlık kriterlerine sahip. Kalpdamar<br />
hastalıklarıyla diyabete yakalanma<br />
riskini ciddi oranda artıran metabolik sendrom<br />
her 3 kişiden 1’ini etkisi altına aldı bile.<br />
En çok da masa başında çalışanlar ve kentte<br />
yaşayan kadınlar bu hastalıkla savaşmak<br />
zorunda kalıyor.<br />
Metabolik sendrom, kalp-damar hastalıkları<br />
ve diyabet oluşumunu hazırlayan<br />
şişmanlık, yağ/kolesterol metabolizması<br />
bozuklukları, yüksek tansiyon ve şeker metabolizması<br />
bozukluklarının (gizli şeker<br />
problemleri) birarada bulunduğu bir tablo<br />
olarak tanımlanıyor. Bu faktörlerin ortak<br />
noktası insülin direnci yoluyla oluşmaları.<br />
Tüm dünyada ve bizde metabolik sendrom<br />
görülme sıklığı hızla artıyor. Altta yatan neden<br />
ise bu sendromun en önemli kriteri olan<br />
ve çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen<br />
obezite görülme oranının giderek artması.<br />
KADINLAR RİSK ALTINDA<br />
Endokrinoloji ve metabolizma uzmanı<br />
Doç. Dr. Rüştü Serter, metabolik sendrom<br />
tanısı konmuş olan hastalarda diğer insanlara<br />
göre kalp-damar hastalıklarının 2-3 kat,<br />
diyabetin ise 3-6 kat daha fazla görüldüğü<br />
uyarısında bulunuyor. “İşte bu yüzden metabolik<br />
sendromun önlenmesi ya da erken<br />
dönemde tedavi edilmesi yaşamsal önem<br />
taşıyor” uyarısını yapıyor.<br />
Her 3 kadından 2’si bu hastalıkla savaşıyor.<br />
Modern yaşam tarzı, gelişen teknoloji<br />
ve buna bağlı değişen alışkanlıklar ile hareketsiz<br />
yaşam sendromun en önemli nedenleri<br />
arasında. Bir diğer önemli nedense<br />
sağlıksız, yağdan ve kaloriden zengin hazır<br />
besinlerle beslenmedeki artış.<br />
Metabolik sendromla ilgili Türkiye’de<br />
yapılmış en büyük araştırma olan<br />
METSAR’a (Metabolik Sendrom Sıklığı<br />
Araştırması) göre 20 yaş üzeri erişkinlerde<br />
metabolik sendrom sıklığı erkeklerde<br />
yüzde 29 iken bu oran kadınlarda yüzde<br />
41’e yükseliyor. Doç. Dr. Serter, bu artışı<br />
kadınlarda metabolizmanın daha yavaş<br />
çalışmasının sonucu obeziteye daha yatkın<br />
olmalarına bağlıyor. Ülkemizde kadınların<br />
çalışma hayatına katılımının düşük olması,<br />
Kolay test<br />
Metabolik sendrom tanısı için üç kriter yeterli. Aşağıda yer alan ölçümlerden üçünün yüksek<br />
olması halinde metabolik sendromlusunuz demektir.<br />
Abdominal obezitenin belirleyicisi olan bel çevresinin geniş olması Kan basıncının yüksek<br />
olması Kan yağlarından trigliseridin yüksek olması Faydalı yağ grubu HDL kolesterolün<br />
düşük olması Kan şekerinin yüksek olması<br />
teknoloji alanındaki gelişmelerin yaşamı<br />
kolaylaştırması ve sportif aktivitelere zaman<br />
ayırmama gibi nedenlerle özellikle<br />
kentte yaşayan kadınlarda metabolik sendrom<br />
daha sık görülüyor.<br />
Metabolik sendromun kadınlarda daha<br />
fazla görülmesinde metabolizmalarının<br />
daha yavaş çalışmasının sonucu obeziteye<br />
daha yatkın olmalarının rolü önemli. Erkeklerde<br />
normalde daha fazla kas kütlesi,<br />
buna bağlı olarak daha hızlı çalışan bir metabolizma<br />
ve daha düşük vücut yağ oranı<br />
var. Yine menopozla birlikte kadınlarda vücutta<br />
yağ dağılımının değişimi metabolik<br />
sendrom için bir yatkınlık sağlıyor.<br />
ABDOMİNAL OBEZİTE<br />
Metabolik sendrom daha önceleri geç dönem<br />
erişkin hastalığı iken obezitenin çocukluk<br />
çağında da yaygınlaşmasıyla beraber<br />
giderek daha erken görülmeye başlandı.<br />
Bugün 9-14 yaş döneminde obez çocukların<br />
önemli bir kısmında insülin direnci ve metabolik<br />
sendrom kriterleri tespit edilebiliyor.<br />
Genelde dünyada metabolik sendrom<br />
sıklığı erişkinlerde ortalama yüzde 22 olarak<br />
bildiriliyor. Sıklık yaşla artıyor, 20-29<br />
yaş grubunda oran yüzde 6,7 iken, 60-69 yaş<br />
grubunda yüzde 43,5 düzeyine çıkıyor.<br />
Metabolik sendromda bel çevresi genişliği<br />
(abdominal obezite-karın bölgesinde<br />
şişmanlık) en önemli risk faktörü. Diğer<br />
risk faktörleri olmadan abdominal obezite<br />
tek başına bile önemli bir etken. Yapılan çalışmalar<br />
kalp-damar hastalıkları ile ilişkili<br />
olan abdominal obezitenin en önemli belirleyicisinin<br />
bel çevresi ölçümü olduğunu<br />
gösteriyor. Bunun sebebi insülin direncinin<br />
özellikle karın bölgesinde yerleşen yağlarla<br />
artması. İnsülin direnci en kolay bel çevresi<br />
ölçümüyle belirleniyor. Bel çevresinin erkeklerde<br />
102, kadınlarda ise 88 cm üzerinde<br />
olması riskin arttığını gösteriyor. Araştırmalar<br />
daha düşük bel çevresi kalınlıklarında<br />
bile riskin arttığını gösteriyor. Dolayısıyla<br />
bu rakamlar daha da aşağı çekilerek<br />
bel çevresinin erkeklerde 94, kadınlarda<br />
80 olması isteniyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 13
sağlık<br />
Baharda<br />
ev hapsine son<br />
Mevsimsel alerjiler<br />
yüzünden dışarı bile<br />
çıkamıyorsanız, doğal<br />
yöntemlerle alerjik<br />
reaksiyonların önüne<br />
geçebilirsiniz.<br />
BURCU SEVER<br />
14 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Baharın gelişi başlı başına bir sevinç<br />
kaynağı ama herkes bu mevsimi<br />
aynı heyecanla karşılayamıyor. Bahar<br />
alerjilerinden muzdarip olanlar<br />
ne güneşin ne de çiçeklerin açmasına sevinebiliyor.<br />
Çünkü çiçek ve ağaçların heyecanla<br />
kendini gösterdikleri bu dönemde<br />
havaya saldıkları polenler bağışıklık sistemi<br />
zayıf bünyelerin kabusu oluyor.<br />
Polen gibi vücudumuzda alerjik reaksiyonların<br />
oluşmasına neden olan maddelere<br />
(küf, toz, hayvan tüyü ve akarlar dahil)<br />
alerjen denir. Alerjenler temas ettikleri organlarda,<br />
özellikle burun ve gözlerde bazı<br />
salgılar meydana getirir. Bunlardan biri de<br />
histamindir. Histamin vücut sıvılarının<br />
damarlardan dokulara sızmasına sebep<br />
olur. Bu durum vücutta kaşıntı, gözlerde<br />
yanma ve sulanma, kızarıklık, burunda<br />
tıkanıklık ve akıntı, öksürük gibi rahatsız<br />
edici durumlar yaratır.<br />
Baharın gelişiyle artan polenler –özellikle<br />
çimenler ve ağaçların yaydıkları–<br />
rüzgarın da etkisiyle havaya karışır ve<br />
hava yoluyla ağız, burun, göz ve ciğerlerimize<br />
kadar ulaşır. Aslında polenler tek<br />
başına zararlı değildir. Ama alerjisi olanların<br />
bağışıklık sistemi hasar gördüğünden<br />
vücut zararsız maddelere karşı bile güçlü<br />
antikorlarla tepki verir.<br />
Mevsimsel alerjilerin tedavilerinde genellikle<br />
antihistaminikler ve antialerjik<br />
ilaçlar kullanılır. Şikayetleri uzun süren<br />
hastalarda ilaç tedavisi sonuç vermediğinde<br />
alerji aşısı olarak bilinen özgül immünoterapi<br />
uygulanabilir. İlaçlar zararsız<br />
olsa da bazı durumlarda uyku hali ve kalp<br />
çarpıntısı gibi yan etkiler gözlenebilir. As-<br />
lında ilaç kullanmadan, doğal yöntemlerle<br />
alerjinin olumsuz etkilerinden kurtulmak<br />
mümkün. İşte bunlardan bazıları...<br />
ÖNLEM ALIN<br />
Alerjiye karşı en iyi çözüm öncelikle ona<br />
neden olan faktörü ortadan kaldırmak. Bunun<br />
için alınacak çok basit önlemler var.<br />
Baharda, özellikle polenlerin yoğun olduğu<br />
sabah saatlerinde dışarı çıkmayın. Dışarıda<br />
egzersiz yapmayın. Dışarı çıktığınızda<br />
ağız ve burnunuzu kapatan medikal maskeler<br />
kullanın. Eve girer girmez kıyafetlerinizi<br />
değiştirin ve duş alın. Kıyafetlerinizi<br />
yatak odasında çıkarmamaya dikkat edin<br />
ve yüksek ısıda yıkayın. Polenlerin yoğun<br />
olduğu dönemde (Her bölgenin polen yoğunluğu<br />
değişiklik gösterir. Türkiye Ulusal<br />
Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği<br />
gibi kurumlar düzenli olarak polen raporları<br />
yayımlıyor) camları kapalı tutmaya<br />
özen gösterin. Bu dönemde evi havalandırmak<br />
için filtreli klima kullanın. Filtreleri<br />
düzenli olarak değiştirin. Özellikle uyurken<br />
odanızda hava temizleyici çalıştırın.<br />
Polenlerin gözlerde sulanma ve kaşıntı<br />
yapmasını önlemek için gözlük ya da güneş<br />
gözlüğü takın. Gözlüğünüzü sık sık<br />
temizleyin. Otomobilinizin havalandırma<br />
sistemine mümkünse polen filtreleri yerleştirin.<br />
Kulak ve burun deliklerinin girişini<br />
nemli tutun. Kulak ve burun içi derisi<br />
alerjenlere karşı savunma yapılan ilk noktalardır.<br />
Buralardaki kuruluk ve çatlaklar<br />
mücadeleyi engeller. Burun ve kulak içine<br />
temiz parmaklarınızla birkaç damla kavrulmamış<br />
susam yağı ya da vazelin sürerek<br />
nemlendirebilirsiniz.
YAĞLI BALLI ÇÖZÜM<br />
Uzmanlar şeker tüketiminin bağışıklık<br />
sistemini zayıflattığını, bu yüzden polen<br />
sezonunda şeker alımını azaltmak gerektiğini<br />
söylüyor. Bir çay kaşığı şekerin bağışıklık<br />
sistemini yüzde 56, iki kaşığın yüzde<br />
84 oranında baskıladığı ortaya kondu. Bu<br />
yüzden baharda şekerden uzak durmalısınız.<br />
Bunun yerine bal gibi doğal bir şeker<br />
kaynağını kullanabilirsiniz. Ama hangi<br />
balı seçtiğiniz önemli. Çünkü bal da başlı<br />
başına alerjiye neden olabilecek bir gıda.<br />
Bazı araştırmalar bulunduğunuz bölgede<br />
yetiştirilen petek ballarının o bölgede alerjiye<br />
neden olan polenlere karşı koruyucu<br />
olduğunu ortaya koyuyor. Bulunduğunuz<br />
bölgede üretilen petek balından günde bir<br />
çay kaşığı tüketerek polenlere karşı vücudunuzu<br />
güçlendirebilirsiniz.<br />
Şeker gibi bu dönemde etten de uzak<br />
durmak gerekiyor. Kırmızı ve beyaz etteki<br />
Omega 9 yağ asitleri alerjik tepkilere<br />
neden olan lökotrienlerin salımını artırır.<br />
Fakat bunun aksine Omega 3 gibi antienflamatuarlar,<br />
alerjilere karşı savaşmada etkili<br />
olabilir. Omega 3 bakımından zengin<br />
somon ve uskumru gibi balıklara mönülerinizde<br />
daha çok yer verebilir ya da günde<br />
bir çay kaşığı balık yağı tüketebilirsiniz.<br />
ALTERNATİF TEDAVİLER<br />
Daha önce de belirttiğimiz gibi alerjiye neden<br />
olan aslında polenler değil, bağışıklık<br />
sisteminin zayıf olması. Bu yüzden öncelikli<br />
olarak vücudun savunma sistemini<br />
güçlendirmek gerekiyor. Bazı uzmanlar<br />
homeopati ve akupunkturu alternatif bir<br />
çözüm olarak öneriyor.<br />
Homeopatide kullanılan kimi bitkiler<br />
alerjik reaksiyonlara iyi gelebiliyor. Ama<br />
kullanmadan önce mutlaka bir homeopati<br />
uzmanına danışmak gerek. Homeopati<br />
terapilerinde alerjilere özel setler hazırlanıyor.<br />
Seyreltilmiş bitki özlerinden bazıları,<br />
örneğin Sabadilla, Allium cepa (Bahçe<br />
soğanı) ve göz otu gibi, alerjik reaksiyonlara<br />
karşı homeopati tedavilerinde<br />
kullanılıyor.<br />
Stres, bağışıklığı zayıflattığı için alerjileri<br />
tetikleyebilir. Etkileri tam olarak<br />
kanıtlanmasa da akupunkturun stresi<br />
azaltarak alerjilere karşı etkili olduğu düşünülüyor.<br />
Akupunktur, vücutta Çi adı<br />
verilen enerji akışını özgürce sağlayarak<br />
bağışıklık sistemini güçlendiriyor.<br />
SİHİRLİ DEMLİK<br />
Dr. Mehmet Öz’ün tanıtımıyla daha da<br />
ünlenen neti pot en popüler doğal çözümlerden<br />
biri. Alaaddin’in sihirli lambasına<br />
benzeyen bu demlik ılık tuzlu su ile dolduruluyor.<br />
Su bir burun deliğinden geçip<br />
diğerinden akacak şekilde burun içine çekiliyor.<br />
Bu yöntemle belirtilere neden olan<br />
polenlerin burun içine yerleşmesi engelleniyor.<br />
Health Currents’ın neti pot ürününü<br />
D-<strong>Life</strong>’ta bulabilirsiniz. Fiyatı 25 TL.<br />
Telefon: 0212 381 3000<br />
ŞİFALI OTLAR<br />
Faydaları araştırmalarla kanıtlanmış bazı<br />
bitkilerin piyasadaki ilaçlar kadar etkili olduğu<br />
savunuluyor. Örneğin veba otunun<br />
(Petasites hybridus) Allegra ve Zyrtec gibi<br />
antihistaminikler kadar etkili olduğunu<br />
gösteren çalışmalar var. Veba otunun içeriğindeki<br />
bazı maddeler karaciğer hasarına<br />
neden olduğundan bir uzmana danışmadan<br />
kullanılmaması gerekiyor. Antihistaminik<br />
içeriğiyle ısırgan otunun alerjik<br />
reaksiyonları azalttığı düşünülüyor –özellikle<br />
dondurularak kurutulmuş halinin.<br />
Isırgan otu faydalı olsa da başka maddelerle<br />
kolay etkileşime girdiği ve hamilelerde<br />
kullanımı sakıncalı olduğu için mutlaka<br />
doktor kontrolünde tüketilmeli.<br />
Semptomlar<br />
Gözde sulanma, kaşıntı ve kızarıklık<br />
Burun akıntısı, tıkanıklığı ve kaşıntısı<br />
Hapşırık<br />
Öksürük<br />
Nefes darlığı<br />
Ciltte kaşıntı<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 15
sağlık<br />
Erkekler de<br />
meme kanseri olur<br />
Sadece kadınlar muzdarip sanmayın. Günümüzde meme kanseri erkekleri de<br />
tehdit ediyor ve görülme sıklığı her geçen gün artıyor.<br />
Kulağa sıra dışı bir durum gibi gelse de<br />
meme kanseri artık erkekleri de tehdit<br />
etmeye başladı. Üstelik erkeklerde meme<br />
dokusu olmadığı için kanser çok daha hızlı gelişiyor<br />
ve böyle bir olasılık akla gelmediği için<br />
oldukça geç fark ediliyor.<br />
Konuyla ilgili yapılan çalışmalara göre dünyadaki<br />
her 150 meme kanseri vakasından 1’i<br />
erkeklerde görülüyor. Ve yine aynı araştırmalara<br />
göre erkeklerde görülen tüm kanserlerin<br />
yüzde 0,2’sini meme kanseri oluşturuyor. Hastalık<br />
en çok 60 yaş üstündekileri vuruyor. Belirtiler<br />
erkekten erkeğe değişebiliyor. En önemli<br />
bulgu ele gelen sertlik ya da kitle. Bu kitle tek<br />
memede ortaya çıktığında tehlike başlıyor –her<br />
iki meme birden büyüyorsa kanser uzak bir ihtimal.<br />
Meme ucunun görünümünde, ölçü ve<br />
biçiminde değişiklik, akıntı, koltuk altında şişlik<br />
ve sertlik, meme üzerindeki deride kızarıklık,<br />
meme başında içeri çekilmeyle ağrı diğer belirtiler<br />
arasında. Ailede meme kanseri geçmişi<br />
varsa erkeğin de bu hastalığa yakalanma riski<br />
yüksek. Birden fazla akrabada görülmesi, akrabaların<br />
40 yaşın altında olması ve her iki me-<br />
Karıştırmayın<br />
Kanser bulgularıyla benzerlikler gösteren<br />
jinekomasti, erkeklerde memeyle ilgili<br />
en sık rastlanan rahatsızlıklardan. Tek<br />
veya iki memenin büyümesiyle ortaya<br />
çıkıyor. Hassasiyet ve ağrı büyümeye eşlik<br />
edebiliyor. Hiçbir nedene bağlı olmaksızın<br />
oluşabilen jinekomasti obezite, alkolizm,<br />
uzun süreli ilaç kullanımı, karaciğer-böbrek<br />
yetmezliği ve testis tümörlerine bağlı<br />
oluşabiliyor. Meme büyümesinden rahatsız<br />
olanlara estetik cerrahi yöntemleriyle<br />
çözümler sunuluyor.<br />
16 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
mede de hastalık saptanması halinde risk daha<br />
da artıyor. Ayrıca östrojen seviyeleri yüksek ve<br />
androjen seviyeleri düşük olanlar daha fazla<br />
tehdit altında. Düşük androjen hormonu karaciğer<br />
sirozu ve testis hastalıklarında gelişiyor.<br />
Bu hastalıkları geçiren erkeklerin meme kanseri<br />
olasılığını ciddiye almaları öneriliyor.<br />
TEDAVİ YÖNTEMLERİ<br />
Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hamdi Koçer<br />
tedavi seçeneklerinin kanserin ne kadar ilerlemiş<br />
olduğuna bağlı olduğunu söylüyor. “Erkeklerde<br />
genellikle lumpektomi (sadece kitlenin<br />
alınması) yapılması mümkün değil. Çünkü<br />
memede çok az doku var ve kanser genellikle<br />
meme ucuna yakın. Genelde mastektomi (tüm<br />
memenin alınması işlemi) operasyonu yapılıyor.<br />
Sıklıkla hastalıklı bölge yakınındaki lenf<br />
bezleri de (örneğin koltuk altındakiler) kanserin<br />
yayılmış olma ihtimaline karşı alınıyor.<br />
Sonrasında başka tedavilere ihtiyaç olup olmadığına<br />
karar veriliyor. Bu tedaviler kapsamında<br />
radyoterapi, kemoterapi, hormon terapisi ve<br />
herceptin sayılabilir. Cerrahi tedaviyi tamamlayıcı<br />
olarak hastalığın evresine bağlı radyoterapi<br />
(ışın tedavisi), kemoterapi ve hormonoterapi<br />
eklenebiliyor.”<br />
Koçer’in verdiği bilgilere göre meme kanserinde<br />
en sık görülen komplikasyon kanserin<br />
vücudun diğer bölgelerine yayılması. Kanserli<br />
hücreler akciğer, kemik, karaciğer, beyin ve<br />
koltuk altı lenf bezleri gibi bölgelere sıçrayabiliyor.<br />
Tedavisi hastalık erken ve başka bölgelere<br />
sıçramadan teşhis edildiğinde daha etkili.<br />
Bu nedenle olabildiğince kısa zamanda doktora<br />
başvurmak çok önemli. Dr. Koçer’e göre<br />
meme kanserinden korunmanın kesin bir yolu<br />
yok. “Erken tanı kanserin yayılmasını engelleyebilir.<br />
Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek kanser<br />
dahil pek çok hastalığın görülme riskini azalta-<br />
bilir. Bunun için sigara bırakılmalı, alkol ölçülü<br />
alınmalı, az yağlı beslenmeli ve lifli gıdalar, sebze<br />
ve meyve bol tüketilmeli. Egzersiz ise asla<br />
ihmal edilmemeli.”<br />
Hastalıkla ilgili daha fazla bilgi almak için<br />
www.memekanseri.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.
Güç uykusu<br />
Büyük şirketler artık çalışanlarına gün içinde şekerleme yapma hakkı tanıyor.<br />
Çünkü bu kısa süreli uyku performansı artırıyor. AHU YILDIZ<br />
Şekerleme yapmak özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu kültürlerinin<br />
ayrılmaz bir parçası. Gündüz rüyası görenler<br />
arasında Leonardo da Vinci, Napolyon Bonaparte,<br />
Albert Einstein, Thomas Edison ve Winston Churchill<br />
gibi ünlü isimler bulunmasına rağmen modern toplumlarda<br />
gündüz vakti uyuklama fikri işten güçten zaman çalma endişesiyle<br />
senelerce kabul görmedi. Ama son yıllarda yapılan<br />
araştırmalar gündüzleri belirli süre ve zaman dilimlerinde<br />
uyuklamanın sayısız yararı olduğunu ortaya koydu. Öyle<br />
ki, dünya çapında birçok şirket milyarlarca dolarlık verim<br />
kaybını engellemek amacıyla binalarına çalışanlarına şekerleme<br />
hakkı tanıyan odalar ekledi. Google, Nike, Jawa, Ben<br />
& Jerry’s sadece birkaç örnek. Ayrıca Continental ve British<br />
Airways gibi büyük havayolu şirketleri uluslararası uçuşlarda<br />
uçağın kontrolünü meslektaşlarına devreden pilotların biraz<br />
kestirmesine izin veriyor, hatta bunu destekliyor.<br />
KALBE FAYDALI<br />
MRI analizleri şekerleme yapan insanların beyin aktivitelerinin<br />
gün boyunca yüksek seviyede kaldığını gösteriyor.<br />
Yetişkinler için uygun süre kabul edilen sekiz saatlik gece<br />
uykusuna rağmen özellikle öğle saatlerinde kısa bir uykuya<br />
dalanların zihni uyandıktan hemen sonra zindeleşiyor<br />
ve günün ilerleyen saatlerinde de aynı verimlilik devam<br />
ediyor. Şekerleme hafızayı güçlendiriyor, yaratıcı ve öngörülü<br />
düşünme yeteneklerini pekiştiriyor. NASA’nın yaptığı<br />
bir araştırma 40 dakikalık şekerlemenin ardından pilot ve<br />
astronotların performanslarında yüzde 40, zihinsel verimliliklerinde<br />
yüzde 100 oranında artış olduğunu ortaya koydu.<br />
Sekiz saatlik gece uykusundan sonra sabahları fazladan<br />
20 dakika uyumaktansa, öğle saatlerinde 20 dakika kestirmenin<br />
çok daha faydalı olduğu da kanıtlandı. ABD’deki Ulusal<br />
Zihin Sağlığı Enstitüsü ile Harvard Üniversitesi’ndeki bilim<br />
insanlarının birlikte yaptığı bir araştırma gündüz uykusunun<br />
aşırı bilgi yüklenme sorununu geri çevirerek beynin performansını<br />
en üst düzeye taşıdığını gösterdi.<br />
Şekerlemenin beyne olduğu kadar kalbe de faydaları var.<br />
Yunanistan’da gerçekleştirilen ve 6 yıla yayılan bir başka araştırma<br />
haftada en az üç kez şekerleme yapan erkeklerde kalp<br />
sorunlarıyla ilgili ölümlerin yüzde 37 azaldığını ortaya koydu.<br />
Ancak gündüz uykusunun püf noktası gerçekten şekerlemeyi<br />
tadında bırakabilmek. Uykunun beş evreden oluştuğu<br />
ve uyku döngüsünün yaklaşık 90-100 dakikada tamamlandığı<br />
biliniyor. Gün içinde kendinizi hem zinde hem de verimli<br />
hissetmeniz için önerilen uyku süresi ikinci evrenin tamamlandığı<br />
20 dakikalık süre. Bu sürenin aşılması durumunda,<br />
özellikle bir saati aşan uykuların ardından aynı verimlilikten<br />
söz edilmesi pek mümkün olmuyor. Ayrıca gece uykusuzluğunu<br />
tetikleyen bir soruna da dönüşebiliyor. Cornell<br />
Üniversitesi’nden sosyal psikolog James Maas’ın “power<br />
nap” şeklinde adlandırdığı, “güç şekerlemesi” olarak dilimize<br />
geçen 20 dakikalık süre ise zihni tetikte tutuyor. Şekerleme<br />
için en uygun saatler öğlen 13.00 ila 15.00 arasındaki zaman<br />
dilimi. Böylece gün içinde şarj olabilirsiniz.<br />
İyi şekerlemenin sırları<br />
sağlık<br />
Kısa tutun: İdeal şekerleme süresi 20 ila 30 dakika. Karanlık, sakin bir yer<br />
tercih edin: Işığı azaltmak, gürültüden uzaklaşmak uykuyu çağıran unsurlar olabilir.<br />
Battaniye alın: Uykuda vücut sıcaklığınız düşeceğinden üzerinize battaniye<br />
benzeri bir örtü almayı ihmal etmeyin. Aynı saatte yapın: Vücudunuzun bu<br />
ritme alışmasını ve daha kolay uykuya dalmanızı sağlar. Saatinizi ayarlayın:<br />
Uyanmakta güçlük çekeceğinizi düşünüyorsanız saatinizin alarmını 20 ila 30 dakika<br />
sonrasına göre ayarlayıp uyuyun. Dünyaya dönün: Şekerleme yaptıktan sonra<br />
mümkünse dışarı çıkıp biraz temiz hava alın.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 17
sağlık<br />
Kanserden<br />
kaçış rehberi<br />
Her biri alanında uzman profesör ve doçentlerin<br />
önerilerinden oluşan kitap, kanserden<br />
korunmanın reçetesini sunuyor. GÜLAY KOÇ<br />
18 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
"... Kendimizi onların yerine<br />
koyduk, empati kurduk. Bir<br />
yanda sağlıklı insanların ve<br />
özellikle çocukların kanserden<br />
korunmaları için güçlü bir<br />
zırh-rehber hazırlarken, diğer<br />
yanda bir kanser hastasının<br />
nelere ihtiyaç duyabileceğini<br />
hissetmeye çalıştık. Onu korurken<br />
ve sağlığına kavuştururken<br />
neleri eksiksiz yapmalıyız<br />
diye düşündük."<br />
Bu sözler, “Kansere Çözüm<br />
Var!” kitabının editörü Nihal<br />
Doğan’ın “Kanser yok, mutluluk<br />
var!” başlıklı sunuş yazısından...<br />
İlk baskısı Hayykitap<br />
tarafından ekim ayında yapılan<br />
kitabın popüler olmasının<br />
nedeni, yazar kadrosunun<br />
alanlarında en iyi profesör ve<br />
doçentlerden seçilmesi. Yayınevinin<br />
13 kişilik bir rüya takımı<br />
yarattığını söylemek hiç de<br />
yanlış olmaz. Prof. Dr. Murat<br />
Tuncer, Prof. Dr. Ahmet Rasim<br />
Küçükusta, Prof. Dr. Erkan Topuz,<br />
Doç. Dr. V. Canfeza Sezgin,<br />
Prof. Dr. Ahmet Aydın, Prof. Dr.<br />
M. Canan Efendigil Karatay,<br />
Uzm. Dr. Yavuz Dizdar, Kimya<br />
Mühendisi Mennan Aysan<br />
Kuzanlı, Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Prof. Dr. Selim<br />
Şeker, Yard. Doç. Dr. Erol Ergüler ve Doç. Dr. Öznur<br />
Özdoğan’dan oluşan ekibin amacı ortak: Lafı bile korkutan<br />
kanser aslında herhangi bir hastalıktan başka<br />
bir şey değil. Kitapta kanser, önlenebilir ve tedavi edilebilir<br />
bir hastalık olarak görülüyor. Hem kanserden<br />
koruyucu yaşam tarzı ve tedavide izlenecek adımlar<br />
hem de tedaviyle birlikte uygulanacak tamamlayıcı<br />
önlemler anlatılıyor; somut ve uygulanabilir reçeteler<br />
sunuluyor. İşte "Kansere Çözüm Var!"dan seçtiğimiz<br />
bazı önemli satır araları...<br />
Sigara sizi yok etmeden... Göğüs Hastalıkları<br />
Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, sigaranın<br />
zararlarını bilimsel veriler ışığında sunuyor.<br />
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre tütün yüzünden<br />
her yıl 5 milyon insan hayatını kaybediyor ve<br />
gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu rakamın<br />
katlanarak artması bekleniyor. Sigara dumanında<br />
4 binden fazla kimyasal madde olduğunu söyleyen Kü
çükusta, bunların en azından 40’ının kanserojen olduğuna<br />
dikkat çekiyor. Sigara içmiş olanların kansere<br />
yakalanma riski hiç içmemiş kişilerden<br />
daha fazla. Bu yüzden en doğrusu-<br />
nun hiç sigara içmemek olduğunu söylüyor<br />
Küçükusta. Kanser teşhisi konduktan<br />
sonra sigarayı bırakanların<br />
5 yıl yaşama ihtimali yüzde 60-70 iken,<br />
sigaraya devam edenlerin ancak yüzde<br />
30’u 5 yıl yaşayabiliyor. Her sigara içen<br />
akciğer kanseri olmuyor. Ama ağız,<br />
yemek borusu, gırtlak, mesane, rahim<br />
ağzı kanserleri veya lösemi, hipertansiyon, kalp krizi,<br />
felç ya da KOAH’tan (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)<br />
ölümler gerçekleşiyor. Küçükusta’ya göre light<br />
sigaraların daha az bağımlılık yaptığı ya da daha zararsız<br />
olduğu büyük bir aldatmacadan başka bir şey<br />
değil. Bu sigaraların nikotin miktarı daha düşük olduğundan<br />
daha fazla içme isteğine sebep olduğunu<br />
unutmamak gerekiyor. Sigara içen bir kişinin üstünü<br />
başını değiştirmeden, hatta banyo yapmadan başkalarının<br />
bulunduğu ortamlara girmeleri bile sakıncalı<br />
kabul ediliyor. Araştırmalar açık havada sigara içen<br />
bir kişinin bir metre yakınında bulunmanın insanları<br />
kapalı mekanlardaki kadar etkileyebileceğini<br />
gösteriyor.<br />
Hangi kanserde hangi bitki? İç Hastalıkları ve<br />
Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. V. Canfeza Sezgin’in<br />
kanser tedavisinde bitki önerileri belki de en merak<br />
edilenler arasında. Zaten kanser tedavisinde kullanılan<br />
ilaçların bir bölümü bitkilerden elde ediliyor.<br />
Örneğin porsukağacı (taksan grubu ilaçlar), Cezayir<br />
menekşesi (vinka alkoloidleri), Asya mutluluk ağacı<br />
(kamptotekinler) ve mayıs elması (podofilotoksinler)<br />
bu bitkiler arasında sayılıyor. Ayrıca streptomiçes<br />
grubu mantarlardan elde edilen antibiyotik grubu<br />
ilaçlar da (antrasiklinler) kanser tedavisinde yoğun<br />
olarak kullanılıyor. Sezgin, dünyada son yıllarda<br />
önem kazanan sağlıklı besinlerin başında zeytinyağının<br />
geldiğini söylüyor. Ancak zeytinyağının pişirildiği<br />
zaman besin değerini yitirdiğinden ve yapısı<br />
bozulduğundan çiğ tüketilmesi gerekiyor. Kansere<br />
karşı yararlı gıdaların başında soğan, sarmısak, brokoli,<br />
lahana, domates, biber, portakal, limon, kırmızı<br />
renkli meyveler, tam tahıl ve fasulyeler ile yeşil çay<br />
geliyor. Keklik otu meme, yumurtalık ve rahim; zerdeçal<br />
prostat, kalınbağırsak ve cilt kanserlerine karşı<br />
koruyucu rol oynuyor. Zencefil de antioksidan ve ilti-<br />
hap giderici özelliklere sahip yararlı gıdalar arasında<br />
gösteriliyor.<br />
Şeker neden tatlı tatlı zehirler? Karatay Diyeti<br />
serisi kitaplarıyla uzun süre çok satanlar listesinde<br />
yer alan Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay kitapta<br />
ALKALİ NİTELİKTEKİ CANLI YİYECEKLERLE<br />
BESLENMEK, VÜCUDUMUZDA HÜCRE<br />
YENİLENMESİNİ SAĞLAYARAK KANSERDEN<br />
KORUNMAMIZA YARDIMCI OLUYOR<br />
şeker ve kanser ilişkisini anlatıyor. “Kanser hastalıklarının<br />
riskini artırmak istemiyorsak rafine şeker,<br />
mısır şurubu, glikoz ve yapay tatlandırıcılar gibi fabrikasyon<br />
işlemden geçmiş şekerleri, unlu ve nişastalı<br />
yiyecekleri, meyve, meyve suyu, bal ve pekmez gibi<br />
doğal şekerleri aşırı tüketmemeliyiz” diyor Karatay.<br />
Hatta mümkünse yavaş yavaş azaltarak hayatımızdan<br />
çıkarmalıyız. Kanser tedavisi görenlerin veya bu<br />
hastalıktan korunmak isteyenlerin hem düşük glisemik<br />
indeksli hem de yüksek antioksidan içeren taze<br />
böğürtlen, karadut, çilek, yeşil erik, taze çağla, ahududu,<br />
kiraz, vişne ve taze yabanmersini gibi meyveleri<br />
tüketmeleri öneriliyor. Karatay’ın bir önerisi de<br />
fiziksel aktivitenin hayat boyu yapılması yönünde.<br />
Egzersiz rahat ve derin bir uyku sağlayıp stres ve kanser<br />
riskini azaltıyor.<br />
Zehirli kimyasalları vücudunuza almayın Kimya<br />
Mühendisi Mennan Aysan Kuzanlı’ya göre kimyasalları<br />
detoks yöntemleriyle vücudumuzdan atıp,<br />
yeni toksik maddeleri vücudumuza almayarak hem<br />
kanserden korunabilir hem de ilerlemesini önleyebiliriz.<br />
Alkali su içmek ve alkali nitelikteki taze sebze<br />
ve meyve gibi canlı yiyeceklerle beslenmek, vücudumuzda<br />
hücre beslenmesi ve yenilenmesini sağlayarak<br />
hastalıklardan korunmamıza yardımcı oluyor.<br />
Cilde ve deriye uygulanan preparatlar, cildin geçirgen<br />
özelliği nedeniyle direkt olarak vücudumuza girip<br />
kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım sistemine<br />
geçebiliyor. İçerdikleri toksik ve kanserojen maddeler<br />
de bu vesileyle vücudumuza giriyor. Kuzanlı’nın<br />
belirttiğine göre araştırma raporları saç boyası üretiminde<br />
kanserojen yapıda olan yaklaşık 30’a yakın<br />
kimyasal kullanıldığını gösteriyor. Uzun yıllar saç<br />
boyası kullanmış 45 yaşın üzerindeki kadınlarda yapılan<br />
bir araştırmada meme kanseri riskinin arttığı<br />
gözlenmiş.<br />
Kitaptan<br />
notlar<br />
Sağlık Bakanlığı<br />
Kanserle Savaş<br />
Dairesi Başkanı<br />
Prof. Dr. A. Murat<br />
Tuncer, Türkiye’de<br />
kanser gerçeğini,<br />
sosyal devletin<br />
kanseri önlemedeki<br />
görevlerini, kanserin<br />
neden önlenebilir bir<br />
hastalık olduğunu,<br />
Prof. Dr. Süleyman<br />
Dağdağ, doğal<br />
ve yapay<br />
elektromanyetik<br />
alanları, bu alanların<br />
insan sağlığı<br />
üzerindeki etkilerini,<br />
kanserle ilişkisini,<br />
Prof. Dr. Selim Şeker,<br />
cep telefonları ve baz<br />
istasyonlarının insan<br />
sağlığı üzerindeki<br />
etkilerini, neden<br />
çocuklar için büyük<br />
risk olduğunu<br />
anlatıyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 19
sağlık<br />
Osteoartrite<br />
Eklem kireçlenmesi ve beslenme arasında<br />
sıkı bir bağ olduğunu savunan uzmanlar<br />
canlı besinlere yönelmemizi öneriyor.<br />
Osteoartrit, iltihaplanma sonucu<br />
eklemlerde ağrıya yol açan<br />
klinik bir sendrom. Yürümeyi,<br />
hatta bazen ayakta durmayı<br />
bile zorlaştırarak yaşam kalitesini ciddi<br />
oranda düşürüyor. Ağrı yüzünden hareketin<br />
azalması zamanla bölgesel kasların<br />
zayıflamasına yol açıyor. Halk arasında kireçlenme<br />
olarak bilinen rahatsızlığa yakalananların<br />
sayısı ise her geçen gün artıyor.<br />
Genellikle 45 yaşından sonra ve çoğunlukla<br />
kadınlarda görülen kireçlenme vakaları,<br />
yaygınlaşan obezite hastalığıyla birlikte<br />
kadın-erkek, genç-yaşlı herkesi etkisi altına<br />
almaya başladı. Bilim insanları yaptıkları<br />
çalışmalar sonucu hastalığın tedavisine<br />
yönelik pek çok umut verici yöntem ortaya<br />
koydu. Daha da sevindirici olan, beslenme<br />
uzmanlarından gelen haberler... Uzmanlar<br />
doğru beslenmenin eklem ağrısı ve iltihaplanmalarını<br />
ortadan kaldırabileceğini ve<br />
kıkırdak onarımı yapabileceğini söylüyor.<br />
Örneğin C vitamininin kıkırdak kaybını<br />
önemli ölçüde azalttığı ve böylece osteoartritin<br />
ilerlemesini yavaşlattığı, güçlü bir<br />
antioksidan olan E vitamininin semptomları<br />
ortadan kaldırdığı klinik araştırmalarla<br />
kanıtlandı. Eklem kireçlenmesine karşı<br />
ne kadar taze ve renkli beslenirsek, o kadar<br />
iyi. Çünkü kırmızı, turuncu, sarı ve yeşil<br />
20 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
renkli besinler birer antioksidan deposu<br />
olarak kıkırdak onarımını olumsuz etkileyen<br />
serbest radikallerle savaşıyor.<br />
AZ PROTEİN, BOL MİNERAL<br />
“İdeal Sağlık İçin Canlı Besinler” adlı kitabın<br />
yazarlarından Dr. Brian R. Clement<br />
osteoartrit ile beslenme arasında ciddi bir<br />
ilişki olduğunu savunanlardan. İddiasını<br />
dayandırdığı araştırmalardan biri Wayne<br />
Eyalet Üniversitesi Michigan Tıp Fakültesi<br />
tarafından yayımlandı. Burada altı romatizmal<br />
artrit hastası yağsız besinlerle beslenerek<br />
diyet yaptı. Yedi hafta içinde bütün<br />
deneklerde belirtiler kayboldu. Yağlar diyete<br />
tekrar dahil edildiğinde ise belirtiler<br />
üç gün içinde yeniden ortaya çıktı.<br />
Beslenme, artriti nasıl etkiler? Clement,<br />
yeni oluşan kemik hücrelerinin sağlığının,<br />
bedenin sağladığı besin miktarına bağlı olduğunu<br />
söylüyor. Ona göre sağlıklı bir iskelet<br />
yapısı enzimler, amino asitler, mineraller,<br />
elementler ve vitaminler açısından<br />
zengin, sağlıklı bir hormon yapısına sahip<br />
bedende bulunur. Yetersiz beslenme de artrite<br />
neden olur.<br />
“Yeni kemik hücreleri şekillenirken<br />
sağlıklı ve güçlü bir şekilde büyümek için<br />
oksijen açısından zengin kana gereksinim<br />
duyarlar” diye ekliyor Clement. “Fakat be-<br />
den yağlı ise kanda kemik ve eklemleri besleyecek<br />
kadar oksijen bulunmaz. Hatta yağın,<br />
hücrelerin gerekli olan besini absorbe<br />
etmesine imkan bırakmadan onları kapsül<br />
içine aldığını söyleyebiliriz.”<br />
Aynı zamanda bedendeki mineral az ise,<br />
yeni kemik hücresi oluşumu da zayıf olur.<br />
Yüksek proteinli beslenme, sağlıklı bir<br />
kemik yapısını korumak için gerekli olan<br />
mineralleri bedenden çalar. Daha doğrusu<br />
protein kemiklerdeki kalsiyumu çeker.<br />
Yetersiz beslenmede temel besinlerin,<br />
oksijen ve enzimlerin eksikliği kanı asidik<br />
hale getirir. Yüksek asitli içerikten arta<br />
kalan atıklar kemiklerde iltihaplanmaya<br />
neden olan serbest radikallere dönüşür.<br />
Bu koşullar kemiklerde hasar oluşması ve<br />
eklemlerin dağılması için uygun bir zemin<br />
hazırlar.<br />
Canlı besinlerle beslenmek ise eklem<br />
kireçlenmesini önleyebilir ya da tedavi<br />
edebilir. Nasıl mı? Her şeyden önce az miktarda<br />
protein almak bedendeki hücreleri<br />
mineralizasyon kaybından ve serbest radikallerin<br />
hücumundan korur. Canlı besinlerle<br />
beslenme sistemik asitlenmeyi düşürür.<br />
Hazır ve pişmiş yiyecekler bedendeki<br />
asit miktarını artırarak bedeni artrite açık<br />
hale getiririr. Canlı besinler ise bedene,<br />
kemiklerin kolay absorbe edeceği besin,<br />
oksijen ve enzimler sağlar. Bu da kemiklerin<br />
sağlıklı ve güçlü kalması için ihtiyaç<br />
duyduğu şeydir. Ekstra enzim ve kemik<br />
hücreleri için gerekli ekstra elektrik yükünü<br />
sağlar. Yeniden inşa edilmiş yeni kemik<br />
yapısında enzimler kemikleri birleştirir,<br />
delik ve boşlukları doldurur.
çiğ tedavi<br />
Kilo kontrolü<br />
Vücuttaki fazla kilolar<br />
osteoartrit semptomlarının<br />
şiddetini artırıyor ve<br />
hastalığın gelişimini<br />
hızlandırıyor. Kalça, diz ve<br />
bileklere, kısacası kiloyu<br />
taşıyan bölgelere daha fazla<br />
ağırlık binmesine yol açarak<br />
yürümeyi zorlaştırıyor. Bu<br />
yüzden eklem yerlerine<br />
binen stresi ve dolayısıyla<br />
ağrıları azaltmak ve hareket<br />
kabiliyetini artırmak için<br />
kilo kontrolü hastalıkla<br />
mücadelenin en önemli<br />
adımlarından biri. Uzmanlar<br />
5 kg kaybetmenin bile<br />
hastalığı geriletmede faydalı<br />
olduğunu belirtiyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 21
sağlık<br />
22 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Portakalın<br />
üç katI kadar<br />
C vitamini içeren<br />
maydanoz yetişkinler<br />
tarafından her gün<br />
bir demet çiğ olarak<br />
tüketilmelidir.
Dr. Maydanoz<br />
Maydanoz deyim yerindeyse her<br />
derde deva bir bitki. Bir tutamı<br />
günlük C vitamini ihtiyacımızın<br />
çoğunu karşılıyor. Diğer faydalarını da<br />
öğrenince onu sofralarınızda baş köşeye<br />
yerleştireceksiniz. AHU YILDIZ<br />
Maydanoz, yaprakları baharat olarak kullanılan damarlı<br />
bir bitki türüdür. Çorbalardan salatalara mutfağımızda<br />
sık sık yer verdiğimiz bu lezzet unsurunu çoğu zaman<br />
üzerinde hiç düşünmeden, neredeyse otomatikleşmiş<br />
bir alışkanlıkla doğrayıp yemeklerimize katarız. Oysa her mevsim<br />
kolayca ulaşabildiğimiz bu sıradan alışkanlığımız aslında mucizevi<br />
yararları olan bir bitkinin ta kendisi. Bir tutam maydanoz günlük<br />
C vitamini ihtiyacımızın çoğunu karşılar. Ayrıca kalsiyum, potasyum,<br />
kükürt, magnezyum, klorin ile A ve K vitaminleri içerir.<br />
Bu yararlı bitki gücünü iki bileşeninden alır: Uçucu yağlardan ve<br />
flavonoid adı verilen antioksidanlardan. Öyleyse buyrun maydanozun<br />
faydalarına…<br />
KANSERE KARŞI<br />
Araştırmalar maydanoz özünde bulunan organik bir bileşen olan<br />
miristinin özellikle böbreklerde tümör oluşumunu engellediğini<br />
ortaya çıkardı. Miristin aynı zamanda sigara dumanında bulunan<br />
ve vücuda geçebilen benzopiren benzeri kanser yapıcı maddeleri<br />
nötrleştirerek kolon ve prostat kanserlerine karşı savaşıyor. Vücutta<br />
meydana gelen tümörler gelişmek için bir kılcal damar ağına gereksinim<br />
duyar. Maydanozdaki apigenin maddesi bu kılcal damar<br />
ağının oluşmasını engelleyerek tümörün büyümesini durduruyor.<br />
Apigenin meme kanseri oluşumuna karşı da mücadele eden çok<br />
önemli bir madde.<br />
YAŞLANMAYA KARŞI<br />
Maydanoz benzeri bitki ve baharatların herhangi bir meyve ya da<br />
sebzeden çok daha yoğun antioksidan barındırdığı fazla bilinmez.<br />
Antioksidanların en önemli görevi yaşlanmanın baş sorumlusu<br />
serbest radikallerden kaynaklanan oksidatif strese karşı hücreleri<br />
korumaktır. Dolayısıyla antioksidanlar yoluyla vücudu serbest<br />
radikallerden korumak yaşlanmayla ilişkilendirilen birçok sağlık<br />
sorununun önüne geçilmesini sağlar.<br />
KANSIZLIĞA KARŞI<br />
Maydanoz aynı zamanda en önemli B vitaminlerinden biri olan<br />
folik asit içerir. Sık sık maydanoz tüketmek kalp-damar rahatsız-<br />
lıkları olanlar ya da bu rahatsızlıklardan korunmak isteyenler için<br />
olumlu sonuçlar verir. Vücutta folik asit eksikliği kansızlığa, özellikle<br />
de megaloblastik anemiye yol açar. Folik asidin vücutta depolanmasının<br />
zor olduğunu belirten uzmanlar bu nedenle sürekli<br />
olarak folik asit içeren besinler tüketilmesini öneriyor.<br />
KALP KRİZİNE KARŞI<br />
Maydanozun barındırdığı bir diğer vitamin olan K vitamini kan<br />
pıhtılaşması ve güçlü, sağlıklı kemikler açısından önem taşır; ayrıca<br />
kalp hastalıkları riskini azaltır. Beta-karoten ve C vitamini<br />
ise iltihaplanmalara ve enfeksiyonlara karşı korur. İçerdiği yoğun<br />
miktardaki demir, C vitamini ile birlikte vücutta demirin daha iyi<br />
emilmesine, böylece daha fazla kırmızı kan hücresi üretimine yardımcı<br />
olur.<br />
HAZIMSIZLIĞA KARŞI<br />
Maydanoz sindirime yardımcı olan mükemmel bir besindir. Yağların<br />
ve proteinlerin sindirilmesine yardım eder, ayrıca besinlerin<br />
bağırsaklarda daha kolay emilmesini ve özümlenmesini sağlar.<br />
Maydanoz suyundaki yüksek klorofil oranı böbreklerin, karaciğerin,<br />
idrar yollarının temizlenmesine yardım eder; gazın dışarı<br />
atılmasını sağlar. İdrar söktürücü özelliğiyle kilo verilmesine de<br />
katkıda bulunur.<br />
MENOPOZA KARŞI<br />
Maydanoz kadınlarda östrojen hormonunun daha fazla salgılanmasını<br />
sağlar. Aynı zamanda rahimdeki kanın beslenmesine ve yenilenmesine<br />
yardımcı olur. Dolayısıyla adet düzensizlikleri, PMS<br />
ve menopoz gibi sorunlarda mucizevi etkiler yaratabilir. Ayrıca<br />
depresyon, saç dökülmesi, deri kuruması gibi durumlarda da fayda<br />
sağladığı gözlenmiştir.<br />
ŞİŞKİNLİĞE KARŞI<br />
Maydanoz ödem atıcı ve yağ yakıcı özelliğiyle sağlıklı zayıflama ve<br />
detoksta sık başvurulan besinlerin başında gelir. İçeriğindeki uçucu<br />
yağlar iştah kesici özelliğe sahiptir. Fazla kilolarınızdan sağlıklı<br />
bir şekilde kurtulmak istiyorsanız gün içinde birkaç çay bardağı<br />
olarak tüketeceğiniz maydanoz suyunu limon ve salatalık katarak<br />
daha faydalı hale getirebilirsiniz.<br />
Mücadele ettikleri<br />
Maydanoz C vitamini dışında demir, kalsiyum, potasyum, bakır,<br />
magnezyum, manganez ve iyodin içerir ve bu özellikleriyle pek çok<br />
rahatsızlığa karşı mücadele verir. Maydanozun 100 gramında<br />
5,5 mg demir bulunur. Maydanoz: Ağız kokusunu giderir.<br />
Böbrekleri temizler ve güçlendirir. Bağışıklığı destekler. Kemik<br />
ve dişleri güçlendirir. Enfeksiyona karşı korur.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 23
sağlık<br />
24 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Bu hap yutulur<br />
21’inci yüzyılın süper besini<br />
olarak adlandırılan spirulina<br />
bilim çevrelerinin de onayını<br />
alan en iyi besin takviyesi.<br />
BURCU SEVER<br />
Bilimkurgu filmlerinde geleceğin dünyasına yönelik yapılan<br />
tahminler arasında en popüler olanı hap şeklindeki yemeklerdir.<br />
İnsanların gerekli besinleri artık pişmiş ya da çiğ gıdalardan<br />
değil, haplardan alacağı öngörülür. Son yıllarda<br />
üretimi ve tüketimi hızla artan spirulina besin takviyesi tabletleri<br />
zengin içeriğiyle bu ütopyayı gerçeğe dönüştürebilir.<br />
Sodalı ve mineralli sularda yetişen mikroskobik bir mavi-yeşil<br />
alg türü olan spirulina aslında yeni bir keşif değil. Geçmişi<br />
Mayalar ve Azteklere kadar uzanıyor. İspanyol tarihçi Hernandez,<br />
1513’de yazdığı kitabında Texcoco Gölü kıyısında yaşayan<br />
Azteklerin “teocuitlatl” adını verdikleri spirulinayı besin olarak<br />
kullandıklarını yazıyor. 40’lı ve 50’li yıllarda yayımlanan bazı kaynaklarda<br />
Çad Gölü’nün kuzey kıyısında yaşayan insanların gölden<br />
topladıkları spirulina algini yedikleri, Kanembu kabilesinin göldeki<br />
spirulina alginden elde ettikleri yeşilimsi unu yiyeceklerine<br />
kattıkları bilgisi geçiyor. 1962 yılında Fransız Petrol Araştırma<br />
Enstitüsü’nün yayımladığı bir araştırmanın sonucunda spirulina<br />
alglerinde yüzde 60 ila 70 oranında protein olduğu tespit edildi. Bu<br />
analizin ardından spirulinanın içeriği ve yararları üzerine sayısız<br />
bilimsel çalışma yürütüldü. NASA ve ESA (Avrupa Uzay Ajansı)<br />
astronotlara besin kaynağı olması için üretim çalışmaları yaptı.<br />
Yetersiz beslenme problemlerini çözmek için Birleşmiş Milletler<br />
gibi kuruluşlar Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde spirulina yetiştirilmesi<br />
ve tüketimi konusunda insanları eğitmeye başladı.<br />
Peki, spirulinayı “süper” bir besin yapan ne? Sıradan bir su yosunu<br />
gibi görünen spirulina, doğadaki en zengin bitkisel proteine,<br />
demir oranına ve B12 vitaminine sahip. Soya fasulyesinden<br />
yaklaşık iki kat fazla protein; ıspanaktan 58 kat fazla demir; dana<br />
ciğerinden 2 ila 6 kat fazla B12 vitamini içeriyor. Aynı zamanda<br />
doğadaki en zengin E vitamini kaynağı. En iyi E vitamini kaynaklarından<br />
biri olarak bilinen buğday filizinden yaklaşık 3 kat fazla<br />
E vitamini içeriyor.<br />
Spirulina alginden elde<br />
edilen bu hap doğadaki en<br />
zengin E vitamini kaynağı.
Dünya Sağlık Örgütü ile Birleşmiş Milletler Gıda<br />
ve Tarım Örgütü spirulinayı her yaş grubu için<br />
ve gebelikte güvenli bir gıda olarak tanımlıyor.<br />
HER DERDE DEVA<br />
Japonya, Çin, Hindistan, Avrupa ve ABD’deki araştırmacılar bu<br />
mikroalgin insan ve hayvan sağlığına faydalarını keşfetmeye çalışıyor.<br />
İçeriğindeki bileşenlerin bağışıklık sistemi ve birçok sağlık<br />
problemi üzerindeki olumlu etkisini gösteren yüzlerce bilimsel<br />
çalışma yapıldı. Bu çalışmaların bazılarında insanlar ve hayvanlarda<br />
kanseri engellediği gözlemlendi. 2001’de yapılan bir araştırmada<br />
spirulinanın insanlar ve hayvanlarda antikor ve sitokin<br />
üretimini uyararak bağışıklık sistemini güçlendirdiği sonucuna<br />
varıldı. İçeriğindeki sulfolipidlerin HIV virüsüne karşı etkili olduğu<br />
kanıtlandı. Ayrıca özütlerinin kanser oluşumunun önüne geçtiği<br />
saptandı. Güney Carolina Üniversitesi’nde yürütülen başka<br />
bir araştırma spirulinanın HIV üzerindeki olumlu etkisini destekliyor.<br />
Diğer önemli bir çalışma tütün çiğneyicisi olan ve ağzında<br />
kanser öncesi lezyonlar bulunan bir grup üzerinde yapıldı. Günde<br />
1 gr spirulina alan grupta 44 kişiden 20’sinde lezyonların tamamen<br />
yok olduğu gözlendi.<br />
Spirulina hakkındaki en önemli çalışmalardan biri 2002 yılında<br />
gerçekleşti. Chamarro ve ekibinin imza attığı araştırmada<br />
spirulinanın bazı alerjileri, kanseri, karaciğer toksiditesini, viral<br />
ve kardiyovasküler hastalıkları, yüksek şeker, kolesterol ve trigliserid<br />
ile bağışıklık sistemi yetersizliği tedavilerinde etkili olduğu<br />
kanıtlandı. Süper besinin bilim insanlarını heyecanlandıran diğer<br />
bir etkisi ise radyasyon oranını düşürmesi. Çernobil kazası sonucu<br />
yüksek radyasyona maruz kalan çocuklar üzerinde yapılan deneylerde<br />
başarılı sonuçlar elde edildi. Bu yosunla beslenen çocuklarda<br />
radyasyonun diğerlerine oranla daha düşük seviyelere gerilediği<br />
saptandı.<br />
Alman araştırmacıların 15 gönüllünün katılımıyla yaptığı bir<br />
test spirulinanın çeşitli hastalıkları önlemek dışında etkili bir iştah<br />
kesici olduğunu da ortaya koydu. Obezite hastaları üzerinde<br />
uygulanan deneyde bir gruba dört hafta boyunca, günde üç kere<br />
yemeklerden önce bir tablet spirulina verildi. Spirulina alan grupta<br />
placebo verilen gruba oranla, çok büyük miktarda olmasa da,<br />
belirgin oranda kilo kaybı gözlendi. Ayrıca deneklerin serum kolesterol<br />
oranında önemli düşüş belirlendi.<br />
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi<br />
(FDA) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi kuruluşlar<br />
spirulinayı her yaş grubu için ve gebelikte herhangi bir<br />
yan etkisi veya etkileşimi olmayan güvenli bir gıda olarak tanımlıyor.<br />
Aynı kuruluşlar sağlıklı bir yaşam ve dengeli beslenme için<br />
günlük 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesini öneriyor. Günlük<br />
1 porsiyon (6 tablet) spirulina bu ihtiyacı karşılamaya yetiyor.<br />
Çeşitli rahatsızlıklar, vejetaryen beslenme ve ağır egzersiz gibi<br />
durumlarda günlük 3 ila 5 porsiyonun güvenle tüketilebileceği<br />
belirtiliyor.<br />
Geçmişten günümüze spirulina<br />
MS 300-900: İlk kez Mayalar tarafından kullanıldı.<br />
13. Yüzyıl: Çad Gölü çevresinde yaşayan Kanembu kabilesi<br />
tarafından protein ve vitamin kaynağı olarak yetiştirildi.<br />
1962: Fransız Petrol Araştırma Enstitüsü’nün yayımladığı bir<br />
araştırmanın sonucunda spirulina alglerinde yüzde 60 ila 70<br />
oranında protein olduğu tespit edildi.<br />
1974: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO)<br />
spirulinanın geleceğin en iyi gıdası olduğunu açıkladı.<br />
1981: Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) en iyi besin takviyesi<br />
olarak tanıttı.<br />
1993: Dünya Sağlık Örgütü (WHO) İsviçre’de spirulinanın<br />
çocuklara verilmesinin uygun olduğunu açıkladı.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 25
sağlık<br />
Piyasada sayısız spirulina tableti bulunuyor. Bunlar arasında en<br />
güvenilir markalardan biri Nutrex’in ürettiği Hawaiian Spirulina<br />
Pacifica. D-<strong>Life</strong> da müşterilerine bu markanın ürünlerini sunuyor.<br />
Üretiminde kullanılan bütün maddeler en saf halleri ile doğal kaynaklardan<br />
sağlanıyor. Hawaiian Spirulina Pacifica ürünleri hiçbir<br />
ısıl işleme maruz bırakılmadığı için dünyada üretilen en doğal (işlenmemiş)<br />
gıda takviyelerinden biri. 1983’ten bu yana Hawaii’de biyolojik<br />
güvenlik alanında üretiliyor. Bu bölgenin en önemli özelliği<br />
herbisit, pestisit gibi ilaç ve kimyasalların kullanımının yasak olduğu<br />
ve endüstriyel kirliliğin olmadığı bir bölge olması. Hawaiian Spirulina<br />
Pacifica yüksek besin değerlerini kayıpsız muhafaza edebilen<br />
patentli “Ocean Chill Drying” oksijensiz soğuk kurutma ve soğuk<br />
tabletleme yöntemleriyle üretiliyor.<br />
İNSAN SAĞLIĞINA FAYDALARI<br />
Hawaiian Spirulina Pacifica’nın içerdiği maddelerin bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış pozitif etkileri<br />
Sinir<br />
Sistemi<br />
Bağışıklık<br />
Sistemi<br />
Solunum<br />
Sistemi<br />
Kas ve İskelet<br />
Sistemi<br />
Sindirim<br />
Sistemi<br />
26 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Sinir ve beyin hücrelerini dejenerasyonlardan<br />
korur. Nörotransmitter salınımını (iletim)<br />
ve beyin fonksiyonlarını artırır. Sinir<br />
stabilizasyonunu sağlar.<br />
Antienflamatuvar, antikanserojen, antioksidan,<br />
antiviral, antialerjik, antifungal, antibakteriyel<br />
etkileri vardır. Immünoregülatör ve<br />
Immünostimülan etkilidir. Antikor üretimini,<br />
IL-1 salınımı ve fagositik aktiviteyi artırır.<br />
T, B lenfositleri ve doğal öldürücü hücrelerin<br />
üretimini artırır.<br />
Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında<br />
(KOAH) oksidatif stresi azaltıcı etkisi vardır.<br />
Astım, rinit gibi solunum rahatsızlıklarında pozitif<br />
etkisi vardır. Solunum yoluyla bulaşan bakteri,<br />
virüs ve alerjenlere karşı vücut savunmasını<br />
güçlendirir. Akciğer gaz değişim kapasitesine<br />
pozitif etkilidir.<br />
İçerdiği tam protein, organik demir ve biyoaktif<br />
maddelerle kas kütlesini büyütür, tamirini<br />
hızlandırır ve egzersize bağlı oksidatif stresten<br />
korur. Kemik çatısını sağlamlaştırır, iyileşmesini<br />
hızlandırır. Eklem hastalıklarında yangı giderici,<br />
ağrı kesici ve koruyucu etkileri vardır.<br />
Laktobasil ve Bifidus bacilli gibi yararlı<br />
mikroorganizmaları artırır, ağır metal ve<br />
farmakolojik zehirlenmelerde şelasyon<br />
etkisi vardır. Gastroprotektif ve anti-asit<br />
etkisi vardır. Gastrit ve ülsere karşı etkilidir.<br />
Gastrointestinal fonksiyonu düzenleyerek<br />
besinlerin sindirim ve emilim oranlarını<br />
yükseltir. Karaciğer enzimlerini düzenler.<br />
Deneysel kolite ve karaciğer yağlanmasına<br />
karşı etkisi kanıtlanmıştır.<br />
Endokrin<br />
Sistem<br />
Üreme<br />
Sistemi<br />
Hematoloji<br />
Genetik<br />
Kardiyovasküler<br />
Sistem<br />
Hawaiian Spirulina<br />
Pacifica ürünlerini<br />
D-<strong>Life</strong>’ta bulabilirsiniz.<br />
200 adet tablet 69 TL.,<br />
100 gr toz 60TL.<br />
Hormonların dengesini salındıkları bezleri<br />
etkileyerek düzenler. Büyüme hormonu<br />
salınımını destekler. Diyabet gibi durumlarda<br />
glikozun periferal kullanımına yardımcıdır.<br />
Normal seksüel hormonal dengenin<br />
oluşumunu destekler. Sağlıklı gametlerin<br />
oluşumu için gerekli olan besin maddesini<br />
sağlar. Seksüel kapasiteyi artırır, düşük<br />
görülme oranını azaltır. Gebeler, süt veren<br />
anneler, bebekler ve çocuklar için en uygun<br />
besin takviyesidir.<br />
Kan hücrelerinin kemik iliğinde yapımını teşvik<br />
eder, antianemik etkilidir, kan değerlerini<br />
yükseltir. Kandaki pH dengesini ve kan<br />
dolaşım hızını düzenler. Kan hücrelerinde<br />
oksijen değişimini ve atık maddelerin<br />
detoksifikasyonunu hızlandırır.<br />
DNA hasarlarını ve replikasyon hatalarını<br />
önlemeye yardımcı olur, iyileşme sürecini<br />
destekler. Hatalı DNA kodlamasını tamir<br />
eder. Radyoprotektif etkilidir ve radyasyonun<br />
negatif etkilerini temizler. Karsinojenez<br />
proseslerini engeller.<br />
Kötü kolesterolü ve trigliseritleri düşürür,<br />
iyi kolesterolü yükseltir. Arter duvarlarını<br />
temizleyici ve kardiyoprotektif etkileri vardır.<br />
Damarların ve çevre dokuların elastikiyetini<br />
artırarak kan basıncının kontrolünü sağlar.
OMEGA KAYNAĞI<br />
Ketentohumu, N-3 yağ asitlerinin en önemli<br />
üyelerinden biri olan alfa-linolenik asit açısından<br />
zengin bir besindir. Alfa-linolenik asidin bir kısmı,<br />
vücutta EPA ve DHA’ya dönüşür. Bu yüzden<br />
düzenli ketentohumu tüketimi sayesinde iyi<br />
kolesterol yükselir, tansiyon normal değerlerde<br />
seyreder, kanın pıhtılaşma riski azalır. Dolayısıyla<br />
alfa-linolenik asit koroner kalp rahatsızlığı riskini<br />
düşürerek insan sağlığına önemli katkıda bulunur.<br />
Bol miktarda potasyum, az miktarda magnezyum,<br />
demir, bakır ve çinko içeren ketentohumunun<br />
N-3 yağ asiti oranı, Omega-6’nın yaklaşık dört<br />
katıdır. Yağ veya öğütülmüş olarak günde bir<br />
çorba kaşığı tüketilmesi önerilen bu tohum,<br />
tokluk hissi vererek ve bağırsak çalışmasını<br />
düzenleyerek sağlıklı kilo kaybına yardımcı olur .<br />
diyet-hareket<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 27<br />
DAVID ENGELHARDT / GETTY IMAGES TURKEY
diyet<br />
Bahar detoksu<br />
Kışın kapalı kapılar ve kalın giysiler ardına saklanan vücudumuzu<br />
toksinlerden arındırmak için bahar mevsiminden daha iyi bir dönem<br />
olamaz. Doğa kendini baharda nasıl yeniliyorsa biz de kendimizi<br />
yenileyebiliriz. GÜL KAYNAK<br />
Kış bu yıl çok uzun sürdü. Hepimiz<br />
güneşe hasret kaldık. Ve sonunda<br />
cemrelerin düşmeye başlaması ile<br />
havalar ısındı, en güzel mevsim<br />
yüzünü gösterdi: İlkbahar!<br />
İlkbahar, vücutta en güzel “Bahar Temizliği”<br />
yapılan aydır. Hücreler kolayca<br />
yenilenir, uzun süren kıştan sonra hızlanan<br />
metabolizma arınmayı daha çabuk<br />
gerçekleştirir. Havadaki mis gibi bahar<br />
kokusu, cıvıldayan kuşlar, uyanmaya başlayan<br />
doğa bize harika bir temizlenme<br />
enerjisi verir. Kalın kışlık kıyafetlerimizi<br />
atıp, derimizi yenilememiz ve kendimizi<br />
doğaya daha yakın ve uyumlu hissederek,<br />
bir detoks merkezinde yalınayak, negatif<br />
enerjimizi topraklayarak dolaşmaya<br />
başlayıp hafiflememiz için en güzel aylar<br />
geldi. Bu vesile ile deniz sezonundan önce<br />
kimsenin birkaç kilo vermeye de şikayeti<br />
yoktur.<br />
Bahar detoksunu bedenimizde başlatmak<br />
ve ilkbaharın da yardımıyla doğanın<br />
enerjisini içimizde hissetmek için uygulayabileceğimiz<br />
birkaç basit öneri şöyle:<br />
Su tüketimini artırın: “Kışın su içmek<br />
ne zordu...” diyenler için baharla birlikte<br />
günde minimum 3 litre suya başlamak<br />
enerjiyi hemen artıracak ve temizliği<br />
başlatacaktır. Su şişeniz en yakın arkadaşınız<br />
olsun.<br />
Meyve-sebzeyi artırıp, ağır karbonhidratları<br />
ve hayvansal proteini azaltın:<br />
Tamam haklısınız, güneş yokken<br />
karbonhidrat tüketimine karşı koymak<br />
zordu. Şimdi sebze ve meyvelerle beslenmenin<br />
tam zamanı. Ne kadar çiğ ve organik,<br />
o kadar iyi.<br />
Çay-kahve yerine bol bol taze sıkıl-<br />
28 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
mış meyve-sebze suyu için: Sıcak içecek<br />
ihtiyacımız havaların ısınmasıyla birlikte<br />
zaten azalacak. Vitamin ve mineral zengini<br />
meyve ve sebze suları ile yapılan arınma<br />
kürlerinin tam zamanı.<br />
Kese yaptırın: Ölü derilerimizin, tozun,<br />
kozmetiklerin kapadığı gözeneklerimizi<br />
açmanın en güzel yolu. Vücudumuzun<br />
nefes alması için ideal bir bahara hoş<br />
geldin detoksu.<br />
Bağırsak temizliği yapın: Sadece dışımızı<br />
temizlemek yetmez. İçimizi de baharla<br />
birlikte temizleyip enerjimizi artıralım.<br />
Ayaklarınızı özgür bırakın: Bütün<br />
kış çizmelere, botlara sıkışıp kalmış ayaklarımıza<br />
önce güzel bir bakım, ardından<br />
rüya gibi bir refleksoloji masajı ve her gün<br />
yarım saat de olsa çimlere çıplak ayak basarak<br />
topraklanmak çok iyi gelecektir. İşte<br />
bahar detoksu bu: Yalınayak en doğal halimize<br />
geri dönmek!<br />
Açık havada egzersiz yapın: Belki<br />
yoga veya her gün düzenli yapılacak birkaç<br />
basit esneme hareketi, isterseniz bahar<br />
çiçekleri arasında bir doğa yürüyüşü...<br />
Ağır paltolar, kar ve soğuk hava artık bahanemiz<br />
değil. “Ne kadar hareket o kadar<br />
bereket...”<br />
Bir detoks merkezine kendinizi<br />
teslim e din: “Her işin bir uzmanı var” diyerek<br />
bir haftada hem 4-6 kilo verip, hem<br />
ödemden ve kışın aldığınız yağlardan kurtulup,<br />
hem de içten dışa arınıp yenilenmek<br />
için bir detoks merkezine başvurun.<br />
Profesyonellere kendinizi teslim edin. Tek<br />
yapacağınız sizin için hazırlanmış taze<br />
meyve ve sebzelerden oluşan lezzetli sıvı<br />
karışımlardan bolca tüketip kendinizi terapistlerin<br />
büyülü ellerine bırakmak...
Bahar temizliği için<br />
mucizevi yeşil içecek<br />
4 salatalık (kabuğu ile), 6-8 yaprak<br />
ıspanak,1 adet kereviz sapı, 3 çiçek<br />
brokoli, 1 adet limon, 1/2 çay kaşığı<br />
Himalaya tuzu<br />
Katı meyve suyu sıkacağında çiğ olarak<br />
sıkılıp taze olarak için. İsterseniz biraz<br />
taze zencefil, bir parça kırmızı pancar,<br />
her tür taze kırmızı, yeşil biber, pazı vs<br />
ekleyebilirsiniz. Her sabah aç karnına<br />
büyük bir bardak (330 cc) ve gün<br />
içinde 2 kere daha için. Detoks ve<br />
sağlıklı yaşam kürlerinin baş tacı bir<br />
içecek...<br />
Bahar enerjim salatası<br />
Yarım avokado (yumuşak), kıvırcık marul<br />
ve renkli Akdeniz yeşillikleri nane,<br />
fesleğen, bir avuç kabak çekirdeği<br />
içi, bir avuç ayçekirdeği içi, bir avuç<br />
gojiberi, bir çorba kaşığı taze öğütülmüş<br />
ketentohumu, 1çorba kaşığı susam<br />
Sosu için<br />
Taze limon suyu, elma sirkesi, soğuk<br />
sızma zeytinyağı, Himalaya tuzu<br />
Bahara hazırım çayı<br />
Başparmak büyüklüğünde taze zencefil<br />
kökü, 1 adet tarçın kabuğu, 4-5 adet<br />
karanfil, yarım lime (yeşil limon)<br />
100 derecede kaynatılıp 85 dereceye<br />
ılıtılmış pH 10 suya, soyulmuş taze<br />
zencefil kökünü dilim halinde, tarçın<br />
kabuğu, karanfil ve yarım lime’ı da<br />
dilimlenmiş olarak bir demlikte beş<br />
dakika bekletip gün içinde bol bol için.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 29<br />
NICHOLAS EVELEIGH / DIGITAL VISION / GETTY IMAGES TURKEY
diyet<br />
Kronik olarak dehidre, yani sağlık uzmanları<br />
tarafından önerilen miktar olan günde minimum<br />
2 litre suyu içmeyen yüzde 75’in<br />
arasında mısınız?<br />
Maalesef günümüzde çoğu insan günlük ortalama<br />
1 litre sıvı alıyor. Bunun da çoğu asidik<br />
içeceklerden, yani çay, kahve ve meşrubattan<br />
alınıyor, ki bunlar aslında vücudun suyunu<br />
çalıyor. Amerika’daki Cornell Tıp Beslenme<br />
Merkezi’nin yaptığı bir ankette katılımcıların<br />
yüzde 10’u gün içinde hiç su içmediklerini belirtiyor.<br />
Sağlıklı bir insanın vücut ağırlığının yüzde<br />
70’i sudur. Kaslarımızın ve kalbimizin yüzde<br />
75’i, beynimizin ve<br />
böbreklerimizin yüzde<br />
83’ü, akciğerlerimizin<br />
yüzde 86’sı ve<br />
gözlerimizin yüzde<br />
95’i sudan oluşur. Kemiklerimizin<br />
bile yüzde<br />
22’si sudur. Yeterince<br />
su içmezsek –ki<br />
çoğumuz içmiyoruz–<br />
veya yanlış içecekler<br />
tüketirsek vücut sağlığımızı riske atarız.<br />
Ortalama bir yetişkin gün içinde terleme,<br />
idrar, hareket, hatta uyku yolu ile 2,5-3 litre sıvı<br />
kaybeder ve bu yerine konmazsa vücut susuz<br />
kalır.<br />
Yeterince su içmemek bizi öncelikle yorgun<br />
yapacaktır. Gün içindeki yorgunlukların bir numaralı<br />
sebebi su eksikliğidir. Yeterince su olma-<br />
30 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Bugün<br />
kaç litre<br />
su içtiniz?<br />
dan yeterince enerjiye sahip olamayız ve güçsüz<br />
hissederiz. Yapılan çalışmalar su oranındaki<br />
yüzde 3’lük bir düşüşün, kas gücünde yüzde 10<br />
azalma, hızda yüzde 8 düşme ve daha düşük<br />
kas dayanıklılığına yol açtığını göstermektedir.<br />
Yüzde 4’lük su kaybına ulaştığımızda ise<br />
baş dönmeleri hissederiz ve fiziksel güç kapasitemizde<br />
yüzde 30’luk bir güç kaybı oluşur. Bir<br />
puan daha düşünce büyük ihtimalle konsantrasyon<br />
bozukluğu, uyuşukluk ve baş ağrısı yaşarız.<br />
Susuzluk düşünce bozukluğuna, kısa süreli<br />
hafıza sorunu yaşamamıza, kendimizi sözlü olarak<br />
ifade etmemizde zorlanmaya ve odaklanma<br />
problemlerine yol açabilir. Belki de hafıza<br />
zayıflaması zan-<br />
nettiğiniz şey,<br />
günlük su tüketiminizin<br />
azlığı<br />
ile alakalıdır.<br />
Baş dönmesi,<br />
el ve<br />
ayak soğukluğu,huzursuzluk,<br />
asabiyet,<br />
depresyon,<br />
şeker tüketme isteği, kramplar, mide ekşimesi,<br />
eklem ve sırt ağrıları, migren, kabızlık… Liste<br />
uzayıp gidiyor. Uzun süreli kronik susuzluk ise<br />
obezite, kalp hastalıkları, kanser gibi daha ciddi<br />
hastalıkların sebeplerinden biri olarak gösteriliyor.<br />
Vücudumuzdaki suyun yüzde 15-20’sini<br />
kaybedersek yaşamımız direkt olarak tehlikeye<br />
girebilir. Kısacası su eksikliği bizi öldürebilir!<br />
VÜCUDUMUZUN SUSUZLUK<br />
İŞARETLERİNE GÖZÜMÜZ<br />
O KADAR KAPALIDIR Kİ,<br />
SUSADIĞIMIZDA ACIKTIĞIMIZI<br />
ZANNEDİP HEMEN AĞZIMIZA<br />
YİYECEK BİR ŞEYLER ATARIZ.<br />
Öte yandan sağlığımızla ne kadar ilgiliyiz tartışılır.<br />
İçimde uyuyan “mühendisi” uyandırarak<br />
verdiğim bunca istatistik ve bol rakamlı bilgiyi<br />
aldığım “Zayıflamada pH Mucizesi” kitabının<br />
yazarı Dr. Robert Young’dan pH eğitimi almak<br />
için San Diego’daki merkezine gittiğimde, biz<br />
öğrencilere ilk söylediği şey, “Aslında kitabımın<br />
adı Sağlıkta pH Mucizesi olacaktı. Ama editörüm<br />
büyük bir çoğunluğun sağlıkla değil de<br />
zayıflamayla ilgilendiğini söyledi. Biz de kitabın<br />
adını değiştirmek zorunda kaldık” idi!<br />
İngilizcede “You can never be too thin or too<br />
rich”, yani “Hiçbir zaman yeterince zayıf veya yeterince<br />
zengin olamazsınız” sözü çok üzücü ama<br />
belki de günümüzde insanoğlunun bir türlü tatmin<br />
olamama sıkıntısını açıkça anlatıyor.<br />
O zaman oyunu kurallarına göre oynayalım.<br />
Evet, yeterince su içmezsek şişmanlarız. Bu kadar<br />
basit. Hafif susuzluk bile metabolizmamızı<br />
yüzde 3 oranında yavaşlatır. Vücudumuzun susuzluk<br />
işaretlerine gözümüz o kadar kapalıdır<br />
ki, susadığımızda acıktığımızı zannedip hemen<br />
ağzımıza yiyecek bir şeyler atarız. Yani, yeterince<br />
su içmezsek, gereğinden fazla yeriz. Ayrıca<br />
yeterince su almazsak, vücut elindeki suyu<br />
tutar, kendimizi şişmiş ve rahatsız hissederiz,<br />
olduğumuzdan daha kilolu görünürüz. Vücudumuzdaki<br />
ödemi atmanın en kolay yolu daha<br />
fazla su içmektir.<br />
Asidik bir vücut yağlanmaya başlamış bir vücuttur.<br />
Vücut içtiğimiz suyu asitleri nötrlemek,<br />
asit fazlasını seyreltmek, asitleri ve toksinleri<br />
idrar, ter ve bağırsak yoluyla yıkamak için kul-
lanır. Yeterince su içmezsek vücudumuz çok<br />
asitli olur ve yağ depolama durumuna geçer.<br />
Alman araştırmacılar su içmenin kalori yakma<br />
oranını artırdığını ortaya koymuştur. Sadece<br />
2 bardak su bile metabolik oranı 3 puan artırır.<br />
Bu bulguların yayımlandığı Journal of Clinical<br />
Endocrinology and Metabolism dergisi, bir yıl<br />
boyunca günde içilen 1,5 litre ilave suyun ekstra<br />
17.400 kalori yakmayı sağladığını anlatıyor.<br />
Başka bir deyişle tam 2,5 kg!<br />
Hiçbir şey yemeden 30 gün dayanabileceğimizi,<br />
öte yandan sadece 72 saatlik bir<br />
susuzluğun ölümle sonuçlanacağını biliyoruz.<br />
Ayrıca vücudumuz soğuk havada, sıcak havada<br />
kullandığı kadar su kullanıyor ve uyurken kullandığımız<br />
su oranı uyanıkken kullandığımız su<br />
oranına eşit.<br />
O zaman bu kadar bilgi üzerine hemen bir<br />
bardak su içelim ve gün içinde devamlı ve bol<br />
su içmekten korkmayalım. Halk arasında yaygın<br />
olan “Çok su içersem böbreklerim yorulur”<br />
inancı maalesef doğru değildir. Asıl bol su<br />
içmek böbrek taşı oluşumunu önlemede çok<br />
önemli bir etkendir.<br />
Su içmenin önemini hatırladık. Şu andan<br />
itibaren günde en az 2,5-3 litre su tüketmeyi<br />
hedefleriniz arasına koymanız dileğiyle...<br />
Asidik bir vücut<br />
yağlanmaya başlamış bir<br />
vücuttur. Vücut içtiğimiz<br />
suyu asitleri nötrlemek,<br />
asit fazlasını seyreltmek,<br />
asitleri ve toksinleri idrar,<br />
ter ve bağırsak yoluyla<br />
yıkamak için kullanır.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 31
diyet<br />
32 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
40’tan sonra<br />
metabolizmayı<br />
canlandırmanın<br />
Metabolizma sandığınız gibi vücut<br />
yaşlandıkça yavaşlayan bir sistem değil. İşin<br />
aslını öğrenin, püf noktalarını uygulayın ve<br />
yaşlanırken de zayıflayın. MELİS ERDEN<br />
Aslında suçlu metabolizmanız değil,<br />
sizsiniz. Çünkü yaş ilerledikçe<br />
metabolizma yavaşlamıyor,<br />
siz yavaşlıyorsunuz. Hareketsiz<br />
yaşam tarzınız sağlıklı ve hızlı bir şekilde<br />
kilo vermenize engel oluyor. Biraz hareket<br />
ve dikkatle uygulanan dengeli bir beslenme<br />
programıyla 40 yaşından sonra da en az<br />
20’li yaşlardaki kadar hızlı bir şekilde zayıflayarak<br />
ince bir bedene kavuşabilirsiniz.<br />
Dünyaca ünlü Mayo Clinic, metabolizmayı<br />
vücudun besinleri enerjiye dönüştürme<br />
işlemi olarak tanımlıyor. İnsan bedeni<br />
hareket halindeyken enerji yakabiliyor.<br />
Yine Mayo Clinic’e göre termojenez, yani<br />
vücudun metabolik hızı artırarak veya titreyerek<br />
ekstra ısı enerjisi üretebilme reaksiyonu<br />
insan ömrü boyunca istikrarlı bir<br />
yol izliyor. Yaş ilerledikçe metabolizmanın<br />
yavaşlaması bir yanılsama. Bu yanılsamaya<br />
neden olan, ilerleyen yaşla birlikte kas<br />
kütlesindeki azalma ve yağ oranındaki artış.<br />
Bu da hareketsiz yaşam tarzı yüzünden<br />
meydana geliyor. Yaş aldıkça hareket etmeye<br />
devam edersek, yani spor yaparsak kas<br />
kütlemizi korur ve fazla yağları yakarız.<br />
İşte 40 yaşından sonra formda kalmanıza<br />
yardımcı olacak 5 anahtar öneri:<br />
SU İÇİN<br />
Su metabolizmayı hızlandıran en önemli<br />
içecekler arasında yer alır. Uzmanlar bu<br />
yüzden su tüketiminin günlük alışkanlıklarımız<br />
arasında yer alması gerektiğinin altını<br />
çizer. Uyandıktan sonra ilk iş olarak iki<br />
bardak su için. Her sabah taze sıkılmış bir<br />
bardak sebze veya meyve suyu da içebilirsiniz.<br />
Özellikle yeşil sebze suları 40 yaşından<br />
sonra da kas yapmanıza yardımcı olacaktır.<br />
YETERLİ YİYİN<br />
Az yiyerek hızlı kilo veremezsiniz. Günde<br />
1000 kalorinin altında bir beslenme reçetesi<br />
uygulandığında vücut enerjiye ihtiyaç<br />
duyabileceğini düşünerek yağları yakma<br />
değil, tutma yoluna gider. Gün içinde belirli<br />
aralıklarla küçük porsiyonlar halinde<br />
beslenerek yağ yakım işlemine katkıda bulunabilirsiniz.<br />
Taze meyveler, baklagiller<br />
ve karabuğday bu süreci hızlandıran besinler<br />
arasında.<br />
ERKEN YİYİN<br />
Günün ana öğününü saat 11.00 ila 16.00<br />
arasında yiyerek vücudunuzun yağ yakmasına<br />
destek olabilirsiniz. Çünkü bu saatler<br />
gün içinde en aktif olduğunuz saatlerdir.<br />
yolları<br />
Uzmanların akşam 18.00’den sonra yemek<br />
yenmemesi konusundaki uyarılarının nedeni<br />
de budur. Akşam saatleri en az hareket<br />
edilen saatlerdir. Dolayısıyla kas yapma ve<br />
yağ yakma işlemleri de yavaşlar.<br />
HAREKET EDİN<br />
Günün her saatini hareket ederek geçirmeye<br />
çalışın. Daha az taşıt kullanın, daha<br />
fazla yürüyün. Daha da önemlisi, haftada<br />
iki ya da üç kez direnç egzersizleri ve ağırlık<br />
çalışmaları yapın. Ancak bu şekilde kas<br />
kütlenizi koruyabilir ve vücudunuzun yağ<br />
depolamasını önleyebilirsiniz. Bu egzersizleri<br />
ömür boyu devam ettirebileceğiniz bir<br />
yaşam tarzı edinmek kendinize vereceğiniz<br />
en büyük hediye olacaktır.<br />
DETOKS YAPIN<br />
Vücudu toksinlerden arındırma işlemi<br />
olan detoks, sağlık için önemli bir uygulama.<br />
Doğallıktan giderek uzaklaşan besinler<br />
tüketerek ve çevre kirliliğine maruz<br />
kalarak sürekli toksin yükleniyoruz. Çoğunlukla<br />
sıvı ve çiğ beslenmeye dayanan<br />
detoks programlarını belirli aralıklarla uygulayarak<br />
hem vücudunuzu temizleyebilir<br />
hem de yağ yakımını hızlandırabilirsiniz.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 33
diyet<br />
PORTRE<br />
34 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
NAS<br />
detoksla<br />
enerjilerine<br />
kavuştular<br />
ÖZGÜ NAMAL<br />
DETOKSLA TANIŞTIKTAN SONRA<br />
BOL BOL SU İÇMEYE VE ÇİĞ YEMİŞ<br />
TÜKETMEYE BAŞLADIM.
IL<br />
BAŞARDIM?<br />
Dizi setlerinin yorucu temposu karşısında<br />
kendini sürekli yorgun ve halsiz hisseden<br />
ünlü oyuncu Özgü Namal ve fazla<br />
kilolarından rahatsız olmaya başlayan<br />
Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane<br />
D-<strong>Life</strong>’ta uyguladıkları detoksla artık<br />
daha zinde ve enerji dolular.<br />
MEHMET T. NANE<br />
DETOKSLA TANIŞTIKTAN SONRA<br />
KENDİMİ DAHA SAĞLIKLI VE DİNAMİK<br />
HİSSETMEYE BAŞLADIM.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 35<br />
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
diyet<br />
PORTRE<br />
36 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
ÖZGÜ NAMAL<br />
1997 yılında Masal Gerçek<br />
Tiyatrosu’nda çocuk oyunlarıyla<br />
profesyonel sanat hayatına başlayan<br />
Özgü Namal İstanbul Üniversitesi<br />
Devlet Konservatuarı Tiyatro<br />
Bölümü’nden mezun oldu. Namal,<br />
2005 yılında Kiralık Oyun adlı tiyatro<br />
oyunuyla hem Afife Jale hem de Sadri<br />
Alışık Tiyatro Ödülleri’nde yılın en<br />
başarılı komedi kadın oyuncusu seçildi.<br />
2007 yılında Mutluluk filmiyle Antalya<br />
Altın Portakal Film Festivali’nde,<br />
Beynelmilel ile de İstanbul Uluslararası<br />
Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu<br />
ödülünü aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki<br />
çeşitli festivallerde de pek çok ödüle<br />
layık görülen sanatçı, bu aralar Star<br />
TV’de ekrana gelen Koyu Kırmızı adlı<br />
diziyle sevenlerinin karşısına çıkıyor.<br />
Özgü Namal günde 2,5 litre<br />
su içiyor, haftanın beş günü<br />
sebze tüketiyor.<br />
Günlük temponuz ne derece yoğun,<br />
biraz bahsedebilir misiniz?<br />
Günlük tempom sürekli değişiyor. Bazen<br />
çok yoğun oluyorum bazen de uzun aralıklarla<br />
tatil yapma fırsatım oluyor. Aslında<br />
belirli bir tempom yok ama genelde kış aylarını<br />
daha yoğun, yazları daha sakin geçirdiğimi<br />
söyleyebilirim.<br />
Bu yoğun tempoda detoksla nasıl tanıştınız?<br />
Detoksu daha önce hiç denememiştim. Yalnızca<br />
iki-üç gün süren, insanın içini temizleyen<br />
bir sistem olduğunu zannediyordum.<br />
Bu kadar kapsamlı, dikkatli ve yoğunlaşma<br />
gerektiren bir uygulama olduğunu bilmiyordum.<br />
D-<strong>Life</strong>’ı bir dergide okuduğum<br />
haber sayesinde tanıdım. Daha önce detoks<br />
yapmak için şehir dışına ya da yurtdışına<br />
gitme planlarım vardı ama bir türlü gerçekleştirememiştim.<br />
“Artık bir yerden başlamak<br />
gerekiyor” diyerek evime de yakın<br />
olduğundan –böylelikle akşamları evimde<br />
uyuyabilecektim– D-<strong>Life</strong>’ı seçtim.<br />
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?<br />
Su içmeye başladım. Sebze suları girdi hayatıma.<br />
Evde eskiden haftada iki gün sebze<br />
pişerdi, şimdi beş gün pişiyor. Sebzeleri<br />
de çok öldürmeden pişiriyoruz. Ben zaten<br />
yemek yaparken sebzeyle eti asla karıştırmam.<br />
Ispanak yapacaksam içine kıyma<br />
koymam mesela. Eti ayrı, sebzeyi ayrı yemeyi<br />
tercih ederim. Bunların haricinde<br />
daha fazla kuruyemiş ve baklagil tüketmeye<br />
başladım.<br />
Detoksu ne sıklıkla yapıyorsunuz?<br />
Detoksa ilk kez ocak ayında başladım.<br />
D-<strong>Life</strong>’ta iki çeşit program vardı. Biri Green,<br />
diğeri de Master detoks programı. Hem kış<br />
aylarında metabolizmanın yavaşlamasından<br />
hem de çok az su içtiğimden kendimi<br />
yorgun ve halsiz hissediyordum. Merkeze<br />
ilk gittiğimde bir kan testi yaptılar. Testin<br />
sonucunda alyuvarlar ile akyuvarların birbirine<br />
geçtiğini, vücudumda toksinlerin<br />
dışarı atılma şeklinin çok iyi çalışmadığı
nı gördük. Her ne kadar toksin atımında<br />
sporun, terlemenin ve saunanın etkisi olsa<br />
da yeterli olmuyor. Bir şekilde o toksinler<br />
bağırsaklardan içeri sızdığı için halsizlik ve<br />
bitkinlik yapıyor. Durum böyle olunca Gül<br />
Kaynak beni hemen master detoks programına<br />
aldı. Eğlenceli ama başlangıcı zor<br />
bir program. İlk gün vücudumdan toksin<br />
atarken çeşitli semptomlar yaşadım. Ama<br />
üçüncü günden sonra kendimi yeniden<br />
doğmuş gibi hissettim. 7 gün süren programın<br />
ardından yaklaşık 4-4,5 kilo verdim.<br />
Zaten hayatım boyunca hiç kilo problemi<br />
yaşamadım. Hep çok hareketli oldum. Ancak<br />
detoks sayesinde vücudumdaki şişkinliği<br />
attım. Bundan sonra yılda bir kez detoks<br />
yapmak istiyorum.<br />
Detoksla beraber hayatınızdan neleri<br />
çıkardınız?<br />
Alkolü azalttım. Vücudumda biriken toksinleri<br />
yaz aylarında daha rahat atabiliyorum.<br />
Bu yüzden kış aylarında daha sağlıklı<br />
beslenip yaz aylarında yaramazlık yapacağım.<br />
Ben buna sağlıklı yaşamak değil, doğru<br />
beslenmek diyorum. Sonuçta yemek<br />
de hayatın bir parçası, sosyalleşmenin bir<br />
adımı. Gül Kaynak’tan öğrendiğim 3/4 kavramını<br />
tavsiye edebilirim. Gül Hanım tabağımızın<br />
3/4’üne yeşillikleri, 1/4’üne de yaramazlıkları<br />
koymamızı öneriyor. Bunun<br />
farkında olarak yaşamak güzel bence.<br />
Detoks yapmak size nasıl bir beslenme<br />
alışkanlığı kazandırdı?<br />
O konuda şanslıydım. Çünkü sebze ile büyütüldüm.<br />
Babam erken yaşta kalp krizi<br />
geçirdiği için sakatat gibi yiyecekler zaten<br />
mutfağımıza girmiyordu. Detoksta meyve<br />
ve sebze suları ağırlıklı olduğundan hiç<br />
zorluk yaşamadım. Sınırsız çorba ve su<br />
içtim. Şu anda da içebildiğim kadar su içiyorum,<br />
günde 2,5 litreyi buluyor. Mesela<br />
detoks yaparken sabahları 08.00’de merkezde<br />
oluyordum. Güne elma ve havuç karışımından<br />
oluşan meyve suyuyla başlıyordum.<br />
Öğlene doğru çim suyu içiyordum.<br />
Ardından da aklınıza gelebilecek her çeşit<br />
sebzenin suyunu... Tabii probiyotikler de<br />
ihmal edilmiyordu.<br />
Detoksun ruhsal anlamda arınmaya<br />
da katkısı oluyor mu?<br />
Kesinlikle. Açlık zihinde başlayıp zihinde<br />
biten bir şey. Bu, bir nevi ibadete de benziyor.<br />
Detoks zihinsel ve duygusal arınma<br />
sağlıyor. Çünkü vücut aç kalınca sindirim<br />
sistemimiz bir şekilde vücudu yenilemek<br />
üzere çalışmaya başlıyor. Bu, detokstan öğrendiğim<br />
en güzel şey oldu. Biz her yemek<br />
yediğimizde sindirim sistemimizi harekete<br />
geçirip onu yoruyoruz. Çok ağır yediğimizde<br />
de iki katı yoruyoruz. Sindirim sistemi<br />
çok fazla enerji harcadığı için bütün enerjimizi<br />
alıyor. Söylenen çok basit bir şey var:<br />
Sindirim sisteminizi bu kadar çok yormayın,<br />
bırakın asıl görevini yapsın, yani vücudu<br />
yenilesin. Ben sindirim sistemime saygı<br />
duyuyorum. Onu önemsiyorum ve işini<br />
yapması için ona yardımcı oluyorum sadece.<br />
Bu da bana daha çok enerji verdiğinden<br />
kendimi hem duygusal hem de ruhsal<br />
açıdan mutlu hissediyorum. Aslında açlık<br />
inanılmaz bir eğitim. Hangi konuda olursa<br />
olsun nefsinize hakim olduğunuzda müthiş<br />
bir açılım yaşıyorsunuz.<br />
Detoks süresince ne tür egzersizler<br />
yaptınız?<br />
Yoga yaptım. Zaten sevdiğim ve bana çok<br />
iyi gelen bir spor. İlk iki gün çok ağır sporları<br />
önermiyorlar. Normalde pilates yapıyorum.<br />
Fırsat buldukça da yüzüyorum.<br />
Aslına bakarsanız spor salonlarına tıkılıp<br />
saatlerce oksijensiz ortamlarda spor yapmanın<br />
çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum.<br />
Doğada yürümek, yüzmek ya da at<br />
binmek benim için her şeye bedel.<br />
İlk kez detoks yapacaklara neler<br />
önerirsiniz?<br />
Gözlerini karartsınlar, bu işe baş koysunlar.<br />
İradelerini ve nefislerini test etsinler.<br />
Kendilerini daha iyi tanımak ve kendileriyle<br />
bir kez daha buluşmak istiyorlarsa<br />
mutlaka detoks yapsınlar.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 37
diyet<br />
PORTRE<br />
38 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
MEHMET T. NANE<br />
1990 yılında Boğaziçi Üniversitesi<br />
Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde<br />
lisans eğitimini tamamlayan Nane,<br />
1993 yılında İskoçya Herriot Wall<br />
University’de Uluslararası Bankacılık<br />
ve Finans Bölümü’nde yüksek<br />
lisans yaptı. Türkiye Emlak Bankası,<br />
Demirbank ve Demir Yatırım’da<br />
çeşitli birimlerde görev aldıktan sonra,<br />
Sabancı Grubu bünyesinde Planlama, İş<br />
Geliştirme Dairesi Başkan Yardımcılığı,<br />
Perakendecilik Grubu Direktörlüğü,<br />
Sabancı Holding Genel Sekreterliği<br />
görevlerinde bulundu. Kurulduğu<br />
günden bu yana Teknosa’da görev<br />
yapan Mehmet T. Nane, 2005 yılından<br />
beri şirketin genel müdürü. Nane,<br />
aynı zamanda Alışveriş Merkezleri<br />
ve Perakendeciler Derneği (AMPD)<br />
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı<br />
ve TOBB Perakende Meclisi Başkan<br />
Yardımcılığı görevlerini de sürdürüyor.<br />
Mehmet T. Nane öğünlerinde<br />
mutlaka salata ve sebzeye ağırlık<br />
veriyor, hayvansal proteinleri<br />
günde bir kez tüketip akşam geç<br />
saatlerde yemek yemiyor.<br />
Günlük temponuz ne derece yoğun,<br />
biraz bahsedebilir misiniz?<br />
İş, sektörel dernekler derken oldukça yoğun<br />
bir tempoda çalışıyorum. Bu nedenle<br />
gün içerisinde düzenli beslenme fırsatım<br />
pek olmuyordu. Çok kilo aldım ve bu durum<br />
beni olumsuz etkilemeye başladı.<br />
Şimdi baktığımda aslında yorgunluğumun<br />
büyük bir bölümünün tempodan değil, fazla<br />
kilolardan kaynaklandığını görüyorum.<br />
Bu yoğun tempoda detoksla nasıl tanıştınız?<br />
Diyet anlamında daha öncesinde birkaç<br />
denemem olmuştu fakat bugüne kadar<br />
disiplinli ve istikrarlı bir programa dahil<br />
olmamıştım. Daha çok beslenme düzenimi<br />
kendim kontrol etmeye çalışıyordum.<br />
Fazla kilolardan kurtulmaktan öte vücudu<br />
toksinlerden arındırma ve anti-aging özelliği<br />
nedeniyle detoksa karar verdim. Gül<br />
Kaynak ile Tarsus Amerikan Koleji’nden<br />
tanıştığımız için çalışmalarını uzun zamandır<br />
takip ediyordum. Kendisini birkaç<br />
defa dinleme şansım da oldu. Böyle önemli<br />
bir tanıdığım varken neden bu kilolarla<br />
uğraşıp sıkıntı yaşıyorum diye düşündüm<br />
ve kararımı verdim. Detoksu takip eden<br />
beslenme programını diyetisyenim kontrolünde<br />
hâlâ disiplinle sürdürüyorum.<br />
Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?<br />
Kendimi çok daha sağlıklı ve dinamik hissetmeye<br />
başladım. En büyük fayda buydu.<br />
Dolayısıyla hafifledim ve daha az yorulmaya<br />
başladım. Enerjim her zaman yüksektir<br />
ama detokstan sonra daha da hareketli bir<br />
yapıya kavuştum. Açıkçası artık gün içerisinde<br />
tempo ne kadar yoğun olursa olsun<br />
yorgunluk hissetmiyorum. Yeme stilimi<br />
değiştirdim. Bence en önemli kazanımlarımdan<br />
biri bu oldu. Spora devam ediyorum.<br />
Klasik bir laftır ama düzenli beslenmeyi<br />
yaşam biçimi haline getirdim. Ailece<br />
daha kaliteli yaşamak için sağlıklı besleniyoruz.<br />
Detoks ve diyet sürecine başladığım<br />
günden beri toplam 15 kilo verdim. Şimdi<br />
91 kiloyum. Hedefim Haziran 2012’ye kadar<br />
85 kiloya inmek ve bu kiloyu korumak.
Detoksu ne sıklıkla yapıyorsunuz?<br />
Detoksu ilk kez aralık ayında yaptım. Bundan<br />
sonra danışmanıma sorup yapmam<br />
gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu tür<br />
şeyleri bir bilen vasıtasıyla yapmak gerekir.<br />
İzin verirlerse mart ayında tekrar detoks<br />
yapıp hedefime ulaşmak istiyorum.<br />
D-<strong>Life</strong>’ta 7 günlük sıvı detoksu yaptım.<br />
Kahvaltıda portakal hariç istediğim meyveleri<br />
karıştırabildiğim meyve suyundan<br />
içiyordum. Günde 5 kez, sabahtan akşam<br />
yatana kadar, bu tarz meyve sularından<br />
içtim. Yine gün içinde 3 kez de sebze suyu<br />
tükettim. Aralarda sıcak çorba mantığında<br />
yapılmış sebze suyu içtim. Bunları çeşitlendirmek<br />
için içlerine baharatlar ve limon<br />
da ekliyordum. Uyguladığım detoks<br />
sıvı detoksu olduğu için ilk başlarda şişkinlik<br />
yapıyor tabii. Ayrıca normalde fazla<br />
miktarda kahve ve çay içtiğim için detoksun<br />
ilk iki günü biraz baş ağrısı çektim.<br />
Ama daha sonra kafein direncini yenmeyi<br />
başardım.<br />
Detoksla beraber hayatınızdan neleri<br />
çıkardınız?<br />
Düzenli beslenmiyordum. Böyle olunca<br />
az da yeseniz kilo alıyorsunuz. Artık diyetisyen<br />
kontrolünde besleniyorum. Akşam<br />
20.00’den sonra iş yemeği, toplantı gibi<br />
özel bir durum yoksa yemek yememeye<br />
özen gösteriyorum. Tatlıya çok düşkündüm.<br />
Bu da diğer bir kilo alma nedenimdi.<br />
Artık tatlıyı da çok az tüketiyorum.<br />
Detoks yapmak size nasıl bir beslenme<br />
alışkanlığı kazandırdı?<br />
Öncelikle detoks sayesinde düzenli beslenmeye<br />
başladığımı söylemeliyim. Her şeyi<br />
yiyorum ama kontrollü yiyorum. Örneğin<br />
eskiden çok rahat bir porsiyon kebap yiyebilirken<br />
şimdi bunu çeyrek porsiyona<br />
indirdim. Hayvansal proteini (kırmızı et,<br />
balık veya tavuk) günde bir kez tüketiyorum.<br />
Öğünlerimde salata ve sebzeye ağırlık<br />
veriyorum. Vücudumu yoracak besinlerden<br />
kaçınıyorum. Akşam geç saatlerde<br />
yemek yemiyorum. Meyveyi ya yemekten<br />
1-2 saat önce ya da üç saat sonra yemeye<br />
çalışıyorum.<br />
Detoksun ruhsal arınmaya da katkısı<br />
oluyor mu?<br />
Detoksun farklı felsefelerde değişik kullanımları<br />
var. Mesela insanı alışkın olduğu<br />
rutinin dışına çıkarıyor. Bunu yaparken de<br />
nefsinizin en zayıf olduğu noktalardan biri<br />
olan yemek ve içmekten sizi alıkoyuyor.<br />
Yeme ve içmeyi farklı bir yola taşıyor. Normalde<br />
bir standardımız vardır. Sabah kahvaltı<br />
yaparız, öğlen ve akşam yemek yeriz.<br />
Ara öğünlerde de meyve tüketiriz. Böyle bir<br />
şart yok aslında. İnsanların kendi kendilerini<br />
şartlandırmasıyla oluşmuş bir şey bu.<br />
Eğer işiniz varsa öğlen ya da akşam yemek<br />
yemeden de yaşayabiliyorsunuz. Esasında<br />
vücudun ihtiyacı kadar kalori almak gerekiyor.<br />
Ayrıca nefsi terbiye etmek ve vücudu<br />
hareket ettirmek de önemli. Tabii ki mideyi<br />
aç bırakmamak lazım ama ihtiyaçtan fazlasını<br />
da tüketmemeliyiz.<br />
Detoks süresince ne tür egzersizler<br />
yaptınız?<br />
Spor kilo verme sürecinde çok önemli. Sadece<br />
diyetle dengeli bir zayıflama mümkün<br />
değil. Ayrıca hem stres atmak hem de kilo<br />
vermek için ideal bir yöntem. Bu nedenle<br />
sağlığımı ve kilomu korumak için haftada<br />
iki gün spor yapıyorum. Önce yarım saat<br />
kardiyo (yürüyüş, yavaş tempoda koşu) ile<br />
başlıyorum. Ardından hafif bir ağırlık kaldırma<br />
ve ardından tekrar yürüyüş, bisiklet<br />
veya yüzme ile çalışmamı sonlandırıyorum.<br />
Ancak detoks sırasında vücuduma<br />
çok yüklenmemek için sadece yürüyüş<br />
yaptım. Yoga yapmamı da önermişlerdi<br />
ama yoga saatleri çalışma saatlerime denk<br />
geldiğinden yapamadım.<br />
İlk kez detoks yapacaklara neler<br />
önerirsiniz?<br />
Öncelikle kafalarında kendilerini ikna etmeleri<br />
gerekiyor. Bu işe gönül koymak şart.<br />
Aksi takdirde kaçmak için çok bahaneleri<br />
olur. Bir bilenle çalışmaları en iyisi. Kendi<br />
kendilerine detoks yapmasınlar. Çünkü<br />
her vücudun dengesi farklı. Ben hayattan<br />
bilmediğimi bilmeyi, onu da bir bilene sormayı<br />
öğrendim. Detoks da bu felsefemin en<br />
güzel çıktısı oldu.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 39
hareket<br />
40 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
Omurgası<br />
sağlam<br />
hareketler<br />
Bel ve boyun ağrılarından kurtulmak için güçlü bir<br />
omurga yapısına sahip olmak gerekiyor. Yüksek derecede<br />
biyoyararlılığı olan bu egzersizlerle daha sağlıklı bir<br />
omurgaya ve ağrısız bir yaşama kavuşabilirsiniz. BURCU SEVER<br />
Yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 80’inde görülen<br />
bel ve boyun ağrıları, kas-iskelet sistemi<br />
rahatsızlıklarının başında geliyor. Araştırmalar<br />
bu ağrılardan şikayet edenlerin genellikle<br />
masa başında uzun süre çalışanlar olduğunu gösteriyor.<br />
İlerleyen teknolojinin insan gücüne ihtiyacı önemli<br />
seviyede düşürmesi insanların fiziksel aktivitelerinde<br />
azalmaya neden oldu. Fiziksel aktivitenin azalması<br />
ise kişinin kas-iskelet yapısını ve postürünü olumsuz<br />
etkileyerek omurganın en hassas bölümü olan bel ve<br />
boyunda ağrılara yol açtı. Yanlış duruş ve oturuş pozisyonları<br />
yüzünden omurga çevresindeki belli kas grupları<br />
güçsüzleşiyor. Sağlıklı kas gruplarının zayıflayan<br />
kasların görevini üstlenmesi, aşırı yüke ve omurga yapısında<br />
dejenerasyona sebep oluyor.<br />
Omurgayı destekleyen kasların aşırı gerilime maruz<br />
kalmasında stres ve psikolojik faktörler de etkili. Stres<br />
omurga çevresindeki kasların aşırı tansiyon üretmesine<br />
ve kasılmalara neden oluyor. Araştırmalar sigara içenlerde<br />
bel ve boyun hassasiyetinin arttığını, sigara kullanımının<br />
tedavi sürecini uzattığını gösteriyor. Bunun nedeni<br />
sigara yüzünden kan akışının azalması, kireçlenme ve<br />
kanlanmada yetersizlik gibi problemlerin yaşanması.<br />
Sağlam bir omurga y apısına sahip olmak için yapılabilecek<br />
basit ama yüksek derecede biyoyararlılığı olan pek<br />
çok egzersiz var. Bu egzersizler kasları kuvvetlendirdiği<br />
gibi esneklik kazanılmasına da yardımcı oluyor. D-Gym<br />
Fitness ve Grup Dersleri Eğitmeni Gizem Atak, boyun ve<br />
bel ağrılarından kurtulmanıza yardımcı olacak, evde kolayca<br />
uygulayabileceğiniz bu hareketleri anlatıyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 41<br />
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
hareket<br />
PELVIC TILT<br />
Yere sırtüstü uzanın. Dizlerinizi bükün<br />
ve kollarınızı kalçanın iki yanında<br />
tutun. Derin bir nefes vererek karnı<br />
yere bastırın. Abdominal basıncın<br />
artmasını sağlayan bu pozisyonda<br />
3 saniye bekleyin. Karın içi arka<br />
duvarının çalışmasını sağlayan bu<br />
hareket bel omurlarını kuvvetlendirir.<br />
Haftada 3 gün, 10-15 tekrarlı 2 set<br />
uygulayın.<br />
42 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
COBRA<br />
Yüzüstü yere uzanıp kolları vücudun iki yanında başparmaklar<br />
yukarı bakacak şekilde açın. Bu sırada alın yerde olsun. Nefes<br />
vererek gövdenin üst kısmını baş ve kollarla beraber hafifçe yukarı<br />
kaldırın. Hareketi yaparken sırtınızın üstünde ve ortasında ceviz<br />
kırıyormuş gibi kolları yukarı kaldırın. Bu hareket boyun kaslarıyla<br />
beraber dik durmamızı sağlayan kasların çalışmasına yardımcı<br />
olur. Haftada 3 gün, 15 tekrarlı 2 set uygulayın.<br />
KEDİ-DEVE<br />
Eller ve dizler yerdeyken boyun, bel,<br />
kalça, eklem ve omurlar aynı hizada<br />
olacak şekilde durun. Derin bir nefes<br />
alarak başınızı aşağı doğru uzatırken,<br />
belinizi tam ortasından bir iple yukarı<br />
çekiliyormuş gibi esnetin. Nefes vererek<br />
başlangıç pozisyonuna geri dönün. Bu<br />
egzersiz boyun ve bel omurlarını hareket<br />
ettirerek esneklik sağlar.<br />
BOYUN KASLARINI<br />
ESNETME<br />
Vücudun üst kısmı dik ve arkası boş<br />
kalacak şekilde yere oturun. Sağ eli<br />
dirsekten bükerek belin arkasına<br />
yerleştirin. Diğer elinizle başınızı öne,<br />
çapraz yönde hafifçe çekerek boyun<br />
kaslarını esnetin. Bu pozisyonda<br />
10 saniye bekleyerek kaslara yeterli<br />
esnekliği kazandırabilirsiniz. Haftada<br />
3 gün 2 set uygulayın.
AYAKTA<br />
LASTİK ÇEKİŞ<br />
Bacakları omuz genişliğinde açın. Vücut<br />
dik pozisyondayken her iki elinizle<br />
kavradığınız lastiği, el bileği, dirsek<br />
ve omuz aynı paralelde olacak şekilde<br />
kendinize doğru çekin. Bu hareket<br />
sırt kaslarını çalıştırır. Haftada 3 gün<br />
15 tekrarlı 2 set uygulayın.<br />
SÜPERMEN<br />
Yerde yüzüstü yatarken, elleri öne<br />
ve ileriye uzatıp alnı yere koyun. Bu<br />
pozisyondayken nefes vererek sağ<br />
kol ve sol bacağı (diz ve dirsek eklemi<br />
bükülmeden) senkronize olarak yerden<br />
hafifçe kaldırın. Aynı hareketi sol kol<br />
ve sağ bacakla da yapın. Bu hareketle<br />
bel kaslarını kuvvetlendirebilirsiniz.<br />
Haftada 2 veya 3 gün 15-20 tekrarlı 2 set<br />
uygulayın.<br />
90\90 KALÇA<br />
ESNETME<br />
Her iki diz eklemi 90 derece bükülü,<br />
bacakların biri önde diğeri arkada<br />
kalacak şekilde yere oturun. Öndeki dizi<br />
çaprazındaki kol ile destekleyin. Diğer<br />
elinizi yana koyarak dengeyi sağlayın.<br />
Beli bükmeden gövdenizi öne ve ileri<br />
doğru uzatın. Bu hareketle kalçanın<br />
esnemesi sağlanır. Bel rahatsızlıklarında<br />
kalçanın esnekliği, bel omurlarına binen<br />
yükü hafifletir.<br />
3 YÖNLÜ BOYUN<br />
ÇALIŞMASI<br />
Vücut dik ve rahat bir pozisyondayken<br />
elinizle alnınıza 10 saniye kuvvet<br />
uygulayın. Aynı kuvveti başın her iki<br />
yanına da uygulayarak boyun kaslarını her<br />
üç açıdan çalıştırabilirsiniz. Bu hareketle<br />
boynun anatomik duruşu bozulmadan<br />
statik olarak kuvvetlenmesi sağlanır.<br />
Haftada 2 veya 3 gün 2 set uygulayın.<br />
GÖVDE<br />
ROTASYONU<br />
Sırtüstü yatarak kolları iki yana açın.<br />
Bacakları öne uzatıp tek dizinizi<br />
bükün ve diğer bacağın üzerinden<br />
aşırarak yere yaklaştırın. Bu pozisyonda<br />
8 kere derin nefes alıp verin. Dengeyi<br />
sağlamak için diğer elinizle bükülü olan<br />
dizi destekleyebilirsiniz. Bu hareketi<br />
yaparken dikkat edilmesi gereken<br />
her iki omuzun da hareket sırasında<br />
yerden kalkmaması. Her iki yöne de<br />
uygulanabilen hareket omurganın<br />
esneklik kazanmasını sağlar. Haftada<br />
2 veya 3 gün 2 set uygulayın.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 43
eslenme<br />
ÇİLEK<br />
ZAMANI<br />
Çilek, rengi, kokusu ve tadıyla<br />
baharın gelişini müjdeleyen en<br />
güzel meyvelerden biridir. Bu kısa<br />
ömürlü meyveyi bol bol tüketmek<br />
gerekir. Çünkü insan sağlığına sayısız<br />
faydası vardır. Çilek her şeyden önce<br />
çok güçlü bir C vitamini kaynağı ve<br />
antioksidandır. Yaşlanmayı geciktirici etkisi<br />
araştırmalarla kanıtlanmıştır. Kolesterolü<br />
düşürür ve damar tıkanıklığını önler.<br />
Kansere karşı koruyucudur. Sindirim<br />
sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı<br />
olur, idrar söktürür ve vücuttan zararlı<br />
maddeleri atar. Aynı zamanda kanı<br />
temizler, dişetlerini güçlendirir ve ağız<br />
kokusunu giderir. Sakinleştirici etkisi ile<br />
tansiyonu düşürdüğü ve stresi azalttığı da<br />
belirlenmiştir.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 45<br />
RAY KACHATORIAN / TAXI / GETTY IMAGES TURKEY
eslenme<br />
46 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
Mantarlar<br />
alemi<br />
Karbon-azot döngüsünün devamını<br />
sağlıyor, insanları besliyor, tedavi<br />
ediyor. Milyonlarca türü bulunan<br />
mantar, gezegenimizdeki yaşama<br />
önemli katkıları bulunan hayati<br />
bir organizma. PINAR DENİZER<br />
Bazıları onun meyve ya da sebze olduğunu düşünüyor.<br />
Oysa o bitki bile değil. Görüntü olarak<br />
bitkiyi andırsa da hücre yapısı bakımından hayvanlara<br />
benzeyen mantarlar, 1960’lı yıllarda bitkilerle<br />
hayvanların arasında ayrı bir canlı alemi olarak<br />
kabul edildi. Mantarlar olmasaydı belki de yaşam olmazdı.<br />
Çünkü bu organizmalar ölü ya da canlı organik<br />
maddeleri parçalayarak karbon-azot döngüsünün sürdürülmesinde<br />
büyük rol oynar.<br />
Dünyada bazıları mikroskobik boyutlarda olmak<br />
üzere milyonlarca mantar türü var. Ancak bizim için<br />
önemli olanlar, sofralarımızda yerini alanlar. Mantar<br />
besleyici bir yiyecektir. Yabanıl olanlar genellikle ağaç<br />
ya da kaya dipleri, çayırlıklar, bazen de toprak altında<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 47
eslenme<br />
Pişirme teknikleri<br />
Soteleme<br />
Geniş bir tavaya bir parça yağ ve mantarları<br />
koyun. Mantarların rengi değişene<br />
ve saldığı su buharlaşana kadar,<br />
yaklaşık beş dakika pişirin. Mantarların<br />
eşit pişebilmesi için tavayı fazla doldurmamaya<br />
dikkat edin.<br />
Fırınlama<br />
Mantarları sığ bir fırın kabına koyun,<br />
üzerine yağ gezdirin ve 230°C’de ısıtılmış<br />
fırına verin. Arada sırada karıştırarak<br />
yaklaşık 20 dakika pişirin.<br />
Izgarada<br />
Genellikle portobello ya da şitake gibi<br />
büyük mantarlara uygulanan yöntemde<br />
mantarı bir fırçayla yağlayın. Dilerseniz<br />
tuz ve biber ekleyerek ısı kaynağından<br />
10-15 cm uzak kalacak şekilde her bir<br />
yüzünü 4-6 dakika pişirin. Mantarı pişirme<br />
sırasında kurumaması için bir ya da<br />
iki kere daha yağlayabilirsiniz.<br />
Kurutulmuş<br />
Birçok mantar kurutulunca da lezzetini<br />
koruyabilir. Çorba gibi sulu bir yemekte<br />
kullanmayacaksanız kurutulmuş mantarı<br />
önce suda bekletmelisiniz. Mantarın lezzeti<br />
suya geçeceğinden yemeğinize bu<br />
sudan ekleyebilirsiniz.<br />
48 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
yetişir. Türkiye uygun iklimsel koşullar, 20 milyon<br />
hektarlık orman alanı ve geniş tarım arazileri sayesinde<br />
mantar için elverişli bir ülkedir. Bazı araştırmalara<br />
göre Türkiye’de yenilebilir 40 civarında mantar türü<br />
vardır ve bunların 25’i ticari amaçlı kullanılır. Dünyada<br />
ise yaklaşık 20 mantar türünün üretimi yapılır.<br />
Tatlı, tuzlu, acı ve ekşinin<br />
yanı sıra beşinci temel tat olan<br />
umami mantarda yoğun olarak<br />
bulunur. Farklı şekil, boy<br />
ve renklerdeki bu organizmanın<br />
en önemli ortak özelliği<br />
lezzetinin yanı sıra sağlıklı<br />
olmasıdır. Bu nedenle özellikle<br />
Doğu ve Uzakdoğu’da mantar<br />
binlerce yıldır tedavi amaçlı<br />
kullanılır. Yağ ve kolesterol<br />
içermeyen, düşük kalori ve<br />
sodyum ile bağışıklık sistemi-<br />
ni destekleyen karmaşık bir<br />
karbonhidrat yapısına sahip<br />
olan mantar protein zenginidir.<br />
İçeriğinde bulunan yüzde<br />
20-30 oranındaki protein ile B<br />
vitaminleri mantarı özellikle<br />
vegan beslenme tarzını benimseyenler<br />
için vazgeçilmez<br />
bir besin yapar. Mantar düşük<br />
enerji yoğunluğuna sahiptir ve<br />
günlük kalori alımına dikkat<br />
edenler için doyurucu bir alternatiftir.<br />
ANTİOKSİDAN<br />
Kolesterol düşüren ve sindirim<br />
sistemini destekleyen lifler<br />
mantarda yüksek oranda bulunur.<br />
Kalsiyum emilimi için<br />
gerekli olan D vitamini; vücudun<br />
oksijen emilimini artıran<br />
ve kırmızı kan hücresi oluşumunu<br />
destekleyen bakır; serbest<br />
radikalleri nötralize eden,<br />
hücre hasarlarının önlenmesini<br />
sağlarken kanser oluşumu<br />
riskini düşüren selenyum; kan<br />
basıncını düzenleyen ve hücrelerin<br />
düzgün çalışmasını sağlayan<br />
potasyum mantarda bolca<br />
vardır. 100 gr kültür mantarı<br />
günlük D vitamini ihtiyacının<br />
yüzde 4’ünü, şitake ise yüzde 13’ünü karşılar. Büyükçe<br />
bir portobello mantarında muzdan bile fazla potasyum<br />
bulunur. Özellikle sebzelerle birlikte tüketildiğinde<br />
yüksek besin değerine sahip et, bakliyat ve<br />
tahılların yerini tutabilir.<br />
Mantarın sağlıklı bir besin maddesi olarak kabul<br />
edilmesinin önemli nedenlerinden biri güçlü bir antioksidan<br />
olmasıdır. Mantardaki en zengin antioksidanlardan<br />
biri ergothioneine adı verilen amino asittir.<br />
Şitake ve maitake gibi mantarlarda buğday ruşeyminden<br />
40 kat daha fazla ergothioneine vardır. Mantar<br />
türleri arasında besin değeri en zayıf olan kültür<br />
mantarıdır. Buna rağmen içeriğindeki ergothioneine<br />
buğday ruşeyminden 12 ve tavuk karaciğerinden 4 kat<br />
fazladır. Kültür mantarının erişkin hali olan portobello<br />
ve kestane mantarı gibi mantarlar brokoli, kırmızı<br />
biber ve havuç gibi antioksidan zengini sebzeleri bile<br />
geride bırakır.<br />
Yoğun antioksidanın yanı sıra mantar istilacı patojenlerle,<br />
yani hastalığa neden olan her tür organizma<br />
ve maddeyle savaşan hücrelere gerekli besin desteğini<br />
sağlar. Yapılan bazı araştırmalar eklem romatizması,<br />
atheroma, HIV ve kanser gibi hastalıklara karşı<br />
korunma ve tedavide bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi<br />
için mantarın etkili olduğunu ortaya koymuştur.<br />
Özellikle Çin’de yapılan bir araştırma, günde<br />
10 gr taze, 4 gr kurutulmuş mantar tüketen kadınlarda<br />
meme kanseri görülme olasılığının yüzde 64 oranında<br />
azaldığı tepsit edilmiştir. Mantarın antikanser<br />
etkisinin en önemli kaynağı ise içeriğindeki fitokimyasallardır.<br />
Şitake, reishi gibi bazı mantar türlerinde<br />
bulunan beta glukan ise alerjilere karşı koruma sağlar.
MAITAKE<br />
İSTİRİDYE<br />
ALTERNATİF TÜRLER<br />
Farklı mantar türleriyle damak zevkinizi geliştirin.<br />
ENOKI/İNCİ<br />
Enoki olarak da bilinen inci mantarının ince uzun sapı,<br />
küçük beyaz şapkası vardır. Genelikle demet şeklinde<br />
büyür ve hafif tatlı lezzetiyle çorbalara yakışır.<br />
KUZU GÖBEĞİ<br />
Ormanlık alanlarda tek ya da küçük gruplar halinde yetişen<br />
bir mantar olan kuzu göbeği en lezzetli türlerden<br />
biridir. Yüksek ekonomik değere sahiptir. Alerjik reaksiyonlara<br />
yol açabileceğinden çiğ olarak tüketilmez.<br />
MAITAKE<br />
Tedavi amaçlı kullanılan mantar türlerinden biri olan<br />
maitake dalgalı şapkasıyla dikkat çeker. Görüntü olarak<br />
beyni andırır. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve her<br />
yemeğe yakışır.<br />
İSTİRİDYE<br />
Krem rengi, yelpaze şekilli istiridye mantarı anasonlu<br />
bir kokuya sahiptir. Kolesterol düşürücü bazı ilaçların<br />
kaynağıdır ve kalp hastalıklarına karşı etkilidir.<br />
ÇÖREK<br />
KORDİSEPS<br />
ÇÖREK<br />
Kısa, küt sapı, geniş kızıl kahverengi şapkası vardır. Kültür<br />
mantarından sonra en çok tercih edilen türlerden<br />
biridir. Taze ya da kurutulmuş olarak tüketilebilir.<br />
ŞİTAKE<br />
Asya’nın popüler mantarlarından biri olan şitake tam<br />
bir sağlık deposudur. Kızartılarak ya da çorbalarda sıkça<br />
kullanılır; tazeyken daha hafif olan lezzeti kurutulunca<br />
yoğunlaşır.<br />
KIRMIZI REİSİ<br />
Geleneksel Çin tıbbında binlerce yıldır tedavi amaçlı<br />
kullanılan kırmızı reisi mantarı buruk bir tada sahiptir.<br />
Genellikle tazeyken ya da kurutulmuş olarak ince toz<br />
haline getirilir ve suda çözdürülerek tüketilir.<br />
KORDİSEPS<br />
Tırtıl görünümlü kordiseps mantarı geleneksel Çin tıbbının<br />
en ünlü mantarları arasındadır. Enerji verir, bağışıklık<br />
sistemini güçlendirir, vücuda tonik etkisi yapar.<br />
DİKKAT!<br />
Portobello ya da<br />
kestane mantarı gibi<br />
yetiştirilen türleri<br />
yıl boyu bulabilir ve<br />
tüketebilirsiniz. Yabani<br />
mantarları tüketmek<br />
için mevsimlerini<br />
beklemeniz daha doğru<br />
olur. Bu, mantarın<br />
türüne göre ilkbahar<br />
ya da sonbahar<br />
olabilir. Mantarı satın<br />
alırken yaralanmamış,<br />
şapkasının kırılmamış<br />
ve derisinin<br />
buruşmamış olmasına<br />
dikkat etmeniz gerekir.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 49
eslenme<br />
TARİF<br />
İÇEREK<br />
ARININ<br />
D-<strong>Life</strong>’ın meyve ve sebze sularıyla yapılan detoks içecekleri<br />
toksinlerin ve zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlayarak<br />
detoks sürecini hızlandırıyor; zayıflamaya ve zinde kalmaya<br />
yardımcı oluyor. PINAR DENİZER<br />
50 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
ÇİM SUYU<br />
Buğdayı bir gün suda bekletin. Ertesi gün süzüp<br />
bir gün de susuz olarak bekletin. Üçüncü günde<br />
filizlenmeye başlayan buğdayı toprağa ekin. Çimleri<br />
yaklaşık 15 cm uzunluğa eriştiğinde kesip suyunu<br />
sıkın. Havuç suyu ile birlikte tüketin. Özellikle<br />
sabah aç karnına içilmesi tavsiye edilen çim<br />
suyunda doğadaki 102 mineralin 92’si bulunur.<br />
Yoğun miktarda A, B, C, E ve K vitamini ve<br />
yüzde 70 klorofil içeren çim suyu bütünsel bir<br />
protein kaynağıdır. Bütün temel amino asitlere<br />
sahip olan içecek bağışıklık sistemini güçlendirir,<br />
toksinlerden ve vücutta biriken ilaç atıklarından<br />
arınmaya yardımcı olur, kabızlığı giderir, cildi<br />
güzelleştirir ve vücutta detoks etkisi yaratır.
Bir shot bardağı çim<br />
suyunda 1,5 kg’lık yeşilliğin<br />
içerdiği kadar mineral,<br />
vitamin ve protein bulunur.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 51<br />
FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ
eslenme<br />
52 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
TARİF<br />
GÜNEŞ İÇECEĞİ<br />
5 ya da 6 adet havuç, 3 adet yeşil elma ve<br />
1 adet soyulmuş limonu karıştırın. Yemeklerden<br />
önce aç karnına içilmesi tavsiye edilen<br />
havuç suyu mükemmel bir A ve E vitamini<br />
kaynağıdır. Bu içecek böbreklerdeki bakteriyal<br />
enfeksiyonun atılmasına destek olur, gözleri,<br />
kemikleri, dişleri güçlendirir, kanı temizler.<br />
ALKALIZE GREEN JUICE<br />
3 adet salatalık, bir avuç brokoli, 2 sap kereviz (mevsime<br />
göre), bir avuç semizotu, 8 ya da 10 dal ıspanak ve 1<br />
soyulmuş limonun suyunu sıkın. Alkalize Green Juice’un<br />
içeriğindeki yüksek klorofil sayesinde kandaki hemoglobin<br />
miktarı artar. Demir açısından zengindir. Bağırsakları<br />
temizler. Kalp dostu bu içecek ayrıca vücuda zindelik ve<br />
enerji verir. Arındırıcı ve ödem söktürücü etkiye de sahip<br />
olan içeceğin sabah aç karnına tüketilmesi tavsiye edilir.
NARLI IMMUNE BOOST<br />
1 adet nar, 3 adet elma, 1 adet soyulmuş limon ve ceviz<br />
büyüklüğünde taze zencefilin suyunu sıkıp için. Antioksidan ve demir<br />
açısından oldukça zengin olan Narlı Immune Boost bağışıklık sistemini<br />
destekler. Kolesterol ve kan şekerini düzenleyen içeceğin gün içinde<br />
aç karnına içilmesi tavsiye edilir.<br />
IMMUNE BOOST<br />
3 adet elma, 1 adet soyulmuş limon ve ceviz büyüklüğünde taze<br />
zencefilin suyunu sıkıp için. Gün içinde, yemeklerden önce aç<br />
karnına içilmesi tavsiye edilen Immune Boost özellikle kış ve bahar<br />
aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmede, nezle ve gribe karşı<br />
korunmada çok etkilidir. Immune Boost solunum yollarını açar,<br />
mide bulantısını giderir ve kanın temizlenmesine yardım eder. Kalp<br />
ritminin düzenlenmesine destek olan içecek kolesterolü düşürür.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 53
İyi bir imaj danışmanı,<br />
profesyonel bir yaşam koçu,<br />
özel halkla ilişkiler uzmanı...<br />
Ya da yalnızca CC.<br />
Yeni Volkswagen CC. İyi bir ilk izlenim için tek şansınız var.<br />
Volkswagen ailesinin sedan ruhlu coupe’si Yeni Volkswagen CC, sade ama etkileyici hatlarıyla tüm bakışları<br />
üzerinde topluyor. Üstelik 1,4 lt TSI 160 PS DSG, 2,0 lt TDI 140 PS ve 170 PS BMT DSG, 2,0 lt TSI 210 PS DSG motor<br />
seçenekleriyle farklı sürüş ihtiyaçlarına cevap veriyor. Yeni Volkswagen CC, standart olarak sunulan Bi-Xenon<br />
farlar, LED stop lambaları, yorgunluk tespit sistemi gibi yenilikçi teknolojileri ve geniş kişiselleştirme olanakları<br />
sunan opsiyonel ekipman seçenekleriyle Volkswagen Yetkili Satıcılarında sizi bekliyor.<br />
DANIŞMA HATTI: 444 89 24<br />
www.vw.com.tr www.facebook.com/vwturkiye<br />
Yeni Volkswagen CC’nin resmi spesifik CO 2 salınımı (99/94/AT) 139 - 182 g/km arasında, resmi yakıt tüketimleri (99/94/AT) lt/100 km: Şehir içi 6,4 - 11,0, şehir dışı 4,7 - 6,0 ve ortalama 5,3 - 7,8 arasındadır.
eslenme<br />
Süt bozuk çıktı<br />
Genel kanı sütün güçlü dişler ve kemikler yarattığına yönelik olsa da bilim insanları<br />
her geçen gün sütün zararlarını ortaya koyan araştırmalar yayımlıyor. GÜLAY KOÇ<br />
Süt, dünyaya geldiğimiz ilk andan<br />
itibaren içmeye başladığımız, sudan<br />
önceki ilk içeceğimiz... Yıllar<br />
yılı özellikle kemikler için faydalı<br />
olduğu savunulan bu içecek son<br />
dönemde insan sağlığını tehdit eden<br />
besinler listesinde yer almaya başladı.<br />
Çünkü bazı bilim insanları iyi bir kalsiyum<br />
kaynağı olarak bilinen sütün<br />
gerçekte böyle olmadığını iddia ediyor.<br />
İnek sütünün her 100 gramında 118 mg<br />
kalsiyum içerdiği biliniyor. Ancak inek<br />
sütünün 100 gramında fosfordan 97 mg<br />
bulunduğu göz ardı ediliyor. Uzmanlara<br />
göre fosfor, sindirim yolunda kalsiyum<br />
ile birleşip kalsiyum emilimini önlüyor.<br />
Bu iddianın en şidddetli savunucularından<br />
New York Devlet Üniversitesi<br />
Pediatri Bölüm Başkanı Dr. Frank Oski,<br />
sadece kalsiyum-fosfor oranı 2’ye 1 olan<br />
besinlerin temel kalsiyum kaynağı olabileceğini<br />
düşünüyor. 1,27’ye 1 oranıyla<br />
inek sütü bu ortalamayı tutturamıyor.<br />
SORUN PASTÖRİZASYON<br />
İnek sütü bilinenin aksine iyi bir kalsiyum<br />
deposu olarak görülmüyor.<br />
Üstelik sindirimi de hiç kolay değil.<br />
Oski’nin yaptığı bir araştırmada, 100<br />
gramında 118 mg kalsiyum bulunan<br />
inek sütü diğer besinlerin 100 gramı<br />
ile karşılaştırıldığında ortaya şu tablo<br />
çıkıyor: Badem (254 mg), brokoli (130<br />
mg), lahana (187 mg), susam (1.160 mg)<br />
ve sardalya balığı (400 mg).<br />
Sütün zararları tartışılırken akıllara<br />
hemen kemik erimesi rahatsızlığı gelebilir.<br />
Uzmanlar bu hastalığın beslenmedeki<br />
kalsiyum eksikliğinden değil, şe-<br />
56 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
ker gibi kemik ve dişlerden kalsiyum süzen<br />
beslenme etkenlerinden kaynaklandığını<br />
söylüyor. Şeker, et, rafine nişasta ve her tür<br />
alkol kanda sürekli bir asit ortamı yaratıyor<br />
ve asidik kan kemiklerden kalsiyumu<br />
çözüyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk<br />
Bölümü Metabolizma ve Beslenme Bilim<br />
Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın kemik<br />
erimesinin artış nedenlerini hareketsizliğe,<br />
yeterli güneş ışığı (D vitamini) alama-<br />
Pastörizasyon<br />
işlemine maruz<br />
kalan sütte<br />
vitaminlerin<br />
yüzde 80’i ve<br />
B12 vitamininin<br />
tamamı yok oluyor.<br />
maya, kemiğin hammaddesini oluşturan<br />
kalsiyum, magnezyum, potasyum, omega-3,<br />
C vitamini, A vitamini ve B kompleks<br />
vitaminleri gibi besin unsurlarını yeteri<br />
kadar içermeyen rafine gıdaların aşırı tüketilmesine<br />
bağlıyor.<br />
Aslında sütle ilgili asıl sorun hem pastörizasyon<br />
işlemine maruz kalması hem<br />
de paketlenerek uzun süre raflarda kalabilecek<br />
şekle sokulması. “Dayanıklı beyaz<br />
eşya mıdır bunlar?” diye tüm bu uygulamalara<br />
karşı çıkan bilim insanlarına göre<br />
pastörizasyon, sütün sadece enzimlerine<br />
zarar vermekle kalmıyor, vitaminleri de<br />
tahrip ediyor. Örneğin C vitaminini ele<br />
alalım.<br />
VİTAMİNLERİ ÖLDÜRÜYOR<br />
Pastörizasyon işlemi sırasında çiğ sütteki<br />
C vitamininin büyük bir bölümü yok<br />
oluyor. Aslında bu işlem besin maddelerini<br />
hastalık yapıcı mikroorganizmalardan<br />
arındırmak amacıyla uygulanan bir<br />
ısıtma yöntemi. 1860’larda Fransız bilim<br />
insanı Louis Pasteur tarafından geliştirilen<br />
pastörizasyon yöntemi, içinde enzim<br />
ve bakteri bulunan besleyici özelliği olan<br />
maddenin yaklaşık 135 dereceye kadar ısıl<br />
işlemle öldürülmesine dayanıyor. Ancak<br />
Aydın’a göre pastörizasyon, sütün içinde<br />
bulunan suda çözünen vitaminlerin yüzde<br />
80’ini ve B12 vitamininin tamamını<br />
yok ediyor. Üstelik bu işlem kalsiyum da<br />
olmak üzere sütün içindeki pek çok mineralin<br />
vücut tarafından alınma ve kullanılma<br />
özelliklerini azaltıyor.<br />
Batılı bazı bilim insanlarına göre bugün<br />
süt, içindeki doğal enzimleri yok eden<br />
ve proteinleri değiştiren pastörizasyon yüzünden<br />
kolay sindirilemiyor. Çiğ süt sindirimi<br />
kolaylaştıran laktaz ve lipaz aktif enzimlere<br />
sahipken pastörize süt, canlılığını<br />
yitirmiş laktaz ve diğer aktif enzimleri<br />
içerdiğinden gerektiği gibi sindirilemiyor.<br />
Bu durum 1930’lu yılların başında Dr.<br />
Francis M. Pottenger tarafından yapılan ve<br />
yaklaşık 10 yıl süren bir deneyle de kanıtlandı.<br />
900 kedi üzerinde gerçekleştirilen<br />
araştırmada bir grup kedi yalnızca çiğ
sütle beslenirken diğer gruba pastörize<br />
süt verildi. Çiğ süt içenler daha çabuk büyürken<br />
hayatları boyunca sağlıklı, aktif<br />
ve canlı yaşadı. Pastörize sütle beslenenler<br />
ise hem durgunlaştı hem de insanların<br />
yakalandığı kalp krizi, böbrek yetmezliği,<br />
tiroid bozukluklar, solunum rahatsızlıkları,<br />
diş kaybı ve kemik zayıflığı gibi hastalıklarla<br />
mücadele etmek zorunda kaldı.<br />
Araştırmanın şaşkınlık veren boyutu ise<br />
kedilerin ikinci ve üçüncü nesillerinde<br />
gözlemlenenler oldu. Pastörize sütle beslenenlerin<br />
yavruları güçsüz kemikler, zayıf<br />
ve küçük dişlerle doğdu. Çiğ sütle beslenenlerinkiler<br />
ise sağlıklı dünyaya geldi.<br />
ABD’deki Seton Tıp Merkezi’nden Dr.<br />
Robert M. Kradjian tarafından inek sütü<br />
üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmanın<br />
sonuçları ise dikkat çekici. Çünkü sütün<br />
başta astım ve romatizma olmak üzere,<br />
meme kanseri, diyabet, kolon kanseri ve<br />
akciğer kanseri gibi tehlikeli hastalıklara<br />
neden olduğunu ortaya koyuyor. İddianın<br />
kaynağı inek sütündeki proteinin insan<br />
bağışıklık sistemine zarar vermesi. Sütteki<br />
protein düzensiz bir şekilde kan hücreleri<br />
tarafından emiliyor ve bu işlem tekrar<br />
ettiğinde sağlıklı hücreler bozulup bağışıklık<br />
sistemini çökertiyor.<br />
KANSER HORMONU<br />
The Dairy Education Board/Süt Ürünleri<br />
Eğitim Kurulu’na (www.notmilk.com)<br />
göre de süt kelimenin tam anlamıyla<br />
ölümcül bir zehir. Çünkü inek sütünde<br />
kansere neden olan hormonlar bulunuyor<br />
ancak süt firmaları bu gerçeği bizden gizliyor.<br />
Food and Drug Administration/Amerikan<br />
Gıda ve İlaç Dairesi, 1993 yılında büyükbaş<br />
hayvanlarda rBGH hormonunun<br />
kullanılmasına onay vermesiyle gündeme<br />
taşınan bu iddiaya göre rBGH, sütteki IGF<br />
(Insulin-like Growth Factor) hormonunun<br />
aşırı artmasına yol açıyor. IGF de kanserle<br />
bağlantısı olduğu bilinen bir hormon. Bir<br />
başka ama kanıtlanmamış iddia ise antibiyotik<br />
verilen ineklerin sütlerine yönelik.<br />
Bu ineklerin sütlerini içenlerin antibiyotik<br />
kullandıklarında fayda göremeyecekleri<br />
tartışılıyor.<br />
Sütün zararlarına yönelik uyarıda bulunanlar<br />
süt alerjilerine de dikkat çekiyor.<br />
Bir başka ifadeyle protein alerjisine... Hastalığın<br />
en belirgin semptomu üst solunum<br />
yolu enfeksiyonları. Eğer sık sık soğuk algınlığı<br />
ve kulak enfeksiyonu yaşıyorsanız<br />
ya da sinüzitiniz varsa bunun nedeni süt<br />
alerjisi olabilir.<br />
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor<br />
ki süt endüstrisi tüm dünyada ciddi bir<br />
pazar oluşturmaya devam ediyor. Ambalajlı<br />
Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri<br />
Derneği’nin (ASÜD) 2010 yılında gerçekleştirdiği<br />
Dünya ve Türkiye Süt Endüstrisi<br />
başlıklı raporuna göre 2009 yılında dünyada<br />
toplam 703 milyon ton süt üretildi. Bunun<br />
yüzde 84’ü ise insanların içmeyi çok<br />
sevdiği inek sütüydü.<br />
Püf noktası<br />
Temiz olduğuna güveniyorsanız<br />
sokak sütçüsünden süt alın.<br />
Sütün temizliğine, içine nişasta<br />
ve çamaşır suyu atılıp atılmadığına<br />
dikkat edin.<br />
Uzun ömürlü homojenize kutu<br />
sütleri kullanmayın.<br />
Yoğurt ve sütlerin süt tozu<br />
ve margarinden yapılmadığının<br />
garantisini isteyin.<br />
Ekşiyen, kesilen ve kaymak<br />
bağlayan süt ve yoğurt yiyin.<br />
DIAMOND SKY IMAGES / STONE / GETTY IMAGES TURKEY<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 57
eslenme<br />
Sağlıklı alternatif<br />
susam sütü<br />
Kalsiyuma ihtiyacınız varsa -ki hepimizin var- işte kalsiyum zengini bir lezzet daha.<br />
Günde bir büyük bardak susam sütü, günlük tüm kalsiyum ihtiyacınızı karşılar.<br />
Yağ oranı ve enerji değeri çok yüksek bir besin olan susam,<br />
protein, kalsiyum, magnezyum, potasyum, mineraller<br />
ve B vitaminleri açısından çok zengin bir bitkidir.<br />
Ülkemizde bolca yetişen susam vücuda enerji verir.<br />
Aynı zamanda kansere karşı koruyucudur ve yaşlanmaya karşı<br />
antioksidan etkisi vardır. Solunum yolu hastalıklarını iyileştirdiği<br />
bilinen susam, göğsü yumuşatarak nefes darlığı ve bronşite iyi<br />
gelir. Kısacası çiğ susam zengin bir vitamin ve mineral kaynağı<br />
olarak insan vücuduna sayısız fayda sağlar. Çiğ susam sütü ise<br />
tıpkı çiğ badem sütü gibi inek sütü yerine tüketilebilecek son<br />
derece sağlıklı bir alternatiftir. Günde bir büyük bardak susam<br />
sütü, günlük tüm kalsiyum ihtiyacımızı karşılar.<br />
Malzemeler: (yaklaşık 400 ml susam sütü için), 4 çorba kaşığı<br />
çiğ susam (yaklaşık 36 gr), 1 büyük bardak içme suyu (yaklaşık<br />
400 ml). İsteğe göre mevsim meyveleri.<br />
Hazırlanışı: Susamların çiğ, yani kavrulmamış olması çok<br />
önemlidir. Çünkü kavrulmuş susamda yüksek ısı nedeniyle<br />
protein yüzde 50 oranında, vitaminler yüzd e 85 oranında<br />
ve tüm faydalı enzimler neredeyse tamamen hasar görüp<br />
kaybolur. Yani susam besin değerlerini kavrulma ile önemli<br />
ölçüde kaybeder.<br />
1. Çiğ susam içme suyu ile yıkanıp, bol içme suyunda yaklaşık<br />
8 saat bekletilir.<br />
2. Suda bekletme süresi dolunca, susamlar içme suyu ile yıkanarak<br />
blender’a konur.<br />
3. İstenirse mevsim meyvelerinden 2-3 çilek veya 1/2 muz eklenir.<br />
4. Bir büyük bardak (400 ml) içme suyu eklenerek yaklaşık<br />
3 dakika boyunca iyice karıştırılır.<br />
5. Susam sütünüz neredeyse hazır. Blender’daki susam sütünü<br />
olduğu gibi veya istenirse ince tülbent torbadan süzerek<br />
servis yapabilirsiniz.<br />
6. Susam sütünü içerken her yudum ve lokmanızın doğanın<br />
sunduğu besinleri yüzde 100 canlı olarak içerdiğini ve bunların<br />
vücudunuzun canına can katacak tam şifa olduğunu bilin.<br />
Her gün taze susam sütü yapmak yerine birkaç günlük süt<br />
hazırlamak istenirse, hazırlanacak susam sütünü ağzı kapalı<br />
şekilde en fazla 2 gün içinde tüketilmek üzere buzdolabında<br />
saklayabilirsiniz. Bu durumda her gün içmeden önce şişenin<br />
çalkalanarak servis yapılmasını öneriyoruz.<br />
58 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Çiğ olarak tüketilecek 100 gr inek<br />
sütünde 120 mg, 100 gr bademde<br />
294 mg, 100 gr susamda 1200 mg ve<br />
1 demet rokada 97 mg kalsiyum bulunur.
PAPATYA GÜZELLİĞİ<br />
Papatya sadece kırların ve aşk fallarının kahramanı değil,<br />
aynı zamanda cilt bakımı için de çok faydalı bir çiçek. Bahar<br />
aylarında hemen her yerde karşılaşabileceğimiz papatyaları<br />
yenileyici ve iyileştirici etkileriyle cilt güzelliğimiz için<br />
güvenle kullanabiliriz. Temiz bir suda bol miktarda papatya<br />
çiçeğini kaynatıp elde ettiğimiz suyla haftada bir yüzümüzü<br />
yıkarsak, cildimiz temizlenir ve renk kazanır. Ayrıca birkaç<br />
avuç papatyanın üzerine sıcak su döküp yüzümüzü oluşan<br />
buhara tutarak cildimizdeki tıkalı gözenekleri açabilir ve<br />
böylece doğal bir peeling uygulaması yapabiliriz.<br />
yenilenin<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 59<br />
MARTA NARDINI / FLICKR / GETTY IMAGES TURKEY
yenilenin<br />
Anti-aging’in<br />
ABC’si<br />
Yaşlanmak her ne kadar doğal bir süreç olsa da,<br />
kabullenilmesi zordur. Yaşlanmayı geciktirmek<br />
için yaşam tarzımızı gözden geçirmeli ve anti-aging<br />
ürünlerden destek almalıyız. SEREN PAK GENÇEL<br />
60 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Son zamanlarda sık sık duyduğumuz<br />
bir kelime var: Anti-aging. Anti-aging<br />
ürünleri bilinçsizce kullanmadan<br />
önce, bu konuda bilmemiz gerekenlere<br />
göz atalım.<br />
Anti-aging, kelime anlamı olarak “yaşlanma<br />
karşıtı” demektir. Anti-aging’de<br />
amaç, olanı korumak ve yaşlanmayı mümkün<br />
olduğunca geciktirmektir. Peki, o zaman<br />
yaşlanma nedir? Yaşlanmayı ertelemek<br />
mümkün müdür?<br />
Yaşlanma, kabullenilmesi zor bir durumdur.<br />
Ancak doğduğumuz andan itibaren,<br />
kaçınılmaz olan bu gerçekle yaşarız.<br />
Çünkü bu bir rahatsızlık değil, doğal bir<br />
süreçtir. Yaşlanmanın en basit tanımı, hücre<br />
yenilenmesinin yavaşlamasıdır. Genç bir<br />
insanın derisinde 28-30 gün içinde tüm hücreler<br />
değişir ve yenilenir. Fakat 60’lı yaşlarda<br />
bu döngü 45-50 güne düşer.<br />
Yaşlanma 30’lu yaşlarda başlayıp, 50’li<br />
yaşlara kadar yavaşça devam eder. Maalesef<br />
sonraki yaşlarda da hızlanır. Ciltte esneklik<br />
kaybı, deformasyon, sarkma ve kırışıklar<br />
iyice belirginleşir. Tabii kişisel ve genetik<br />
farklılıklar vardır. Kimi 35’inde birçok kırışığa<br />
sahip olur, kimi 55 yaşında hâlâ gergindir.<br />
Genetik ve kişisel özellikler bir yana,<br />
kişinin kendine nasıl baktığı veya bakmadığı<br />
da yaşlanmanın gelişimini etkileyen en<br />
önemli faktörler arasındadır.<br />
YAŞLANDIRAN FAKTÖRLER<br />
Bazı etkenler doğal yaşlanma sürecimizi<br />
dejenere eder ve daha hızlı yaşlanmamıza<br />
sebep olur.<br />
İşte o etkenler:<br />
Güneş: Erken yaşlanmanın en önemli<br />
nedeni güneştir. Güneş bir bakıma hücreleri<br />
yiyip bitiren serbest radikalleri çoğaltır ve<br />
bu da dolaylı olarak DNA’ya zarar verir. Serbest<br />
radikaller üç- dört atomdan meydana<br />
gelmiş, oksijen içeren çok minik moleküllerdir.<br />
Bunlar dengede kalırsa vücut için faydalıdır<br />
ama dengeleri bozulup çoğaldığında<br />
hücreleri tahrip ederler. Kansere kadar uzanan<br />
istenmeyen sonuçlar yaratırlar.<br />
Sigara: Sigaranın zararları hakkında<br />
sayfalarca yazabiliriz. Ama tek bir cümle<br />
söylemek gerekirse: Sigara içenlerin yüzünde<br />
içmeyenlerden 5 kat fazla kırışık oluşur.<br />
Çünkü sigara vücuttaki C vitaminini azaltır<br />
ve bu da cildi gergin tutan kolajen üretimi<br />
için çok önemlidir. Ayrıca sigara, kan dolaşımını<br />
olumsuz etkiler ve damarlar cildi
esleyemez hale gelir. Beslenemeyen cilt<br />
kalınlaşır, esnekliğini kaybeder ve kırışır.<br />
Hava kirliliği: Havadaki kirlilik cildi<br />
yıpratır, cildin oksijen dengesini bozar.<br />
Sağlıksız beslenme: Cildin sağlıklı olması<br />
için A, C, E vitamini gibi temel maddelere<br />
ihtiyacı vardır. Dengeli beslenemezsek,<br />
cilt de beslenemez.<br />
Alkol: Alkol “kapiler” denen, küçük<br />
kılcal damarlardan sıvı sızıntısını artırır.<br />
Damarlardan yumuşak dokulara giden sıvı,<br />
cildin kırışmasına neden olur.<br />
Stres: Uzun süreli gerginlik durumunda<br />
kas kasılmaları derin çizgilere zemin hazırlar.<br />
Çünkü bunlar endişe ve kaş çatma kırışıklarına<br />
dönüşür.<br />
Yanlış kozmetik kullanımı: Sert temizleyiciler<br />
ve pH değeri cildimize uygun<br />
olmayan ürünler, derimizi tahriş eder ve<br />
ona çok zarar verir.<br />
Uyku düzensizlikleri: Düzenli ve<br />
yeterli uyku çok önemlidir. Cilt, uykuda<br />
kendini yeniler ve dinlenir. Ayrıca yatış<br />
şekli de çok önemlidir. İdeal olan sırtüstü<br />
uyumaktır. Yaşlanmayı hızlandıran tüm bu<br />
etkenlerden belki tamamen kaçamayız ama<br />
ne kadar dikkat edersek o kadar faydasını<br />
görürüz. Unutmayın, doğuştan sahip olduğunuz<br />
iyi/kötü genetik faktörleri değiştiremezsiniz.<br />
Ama sahip olduklarınızı korumamak<br />
sizin seçiminizdir.<br />
OLMAZSA OLMAZLAR<br />
Yaşlanma ile savaşırken birçok kozmetik<br />
üründen yardım alıyoruz. Anti-aging ürünlerin<br />
içerisinde yaşlanma karşıtı maddeler<br />
bulunuyor. Bu maddelerin en etkilileri peptitler,<br />
retinoller ve hyalüronik asittir.<br />
Peptit: Peptit, hücre yenilenmesini hızlandırır<br />
ve kolajen üretimini destekler. Kozmetiklerde,<br />
sentetik peptitler ya da süt ve<br />
soyadan elde edilen peptitler kullanılır.<br />
Retinol: A vitamininin en saf hali retinoldür.<br />
Retinol, yeni cilt hücrelerinin oluşumunu<br />
hızlandırır, cilt hasarlarını onarır<br />
ve lekeleri giderir.<br />
Hyalüronik asit: Vücudumuzda olan<br />
bir bileşendir. Hyalüronik asit, bol miktarda<br />
su tutabildiği için cildin sıkı, esnek ve genç<br />
olmasını sağlar. Ancak yaşlandıkça vücut<br />
hyalüronik asit üretimini azaltır. Kozmetikler<br />
laboratuvarlarda üretilen hyalüronik<br />
asit içerir. Bunlar da doğal olanla eşdeğerdir.<br />
Anti-aging ürün alırken içeriğini mutlaka<br />
sorun. Bu üç maddeden biri varsa o sizin<br />
aradığınız üründür.<br />
LIVING<br />
NATURE<br />
NEMLENDİRİCİ<br />
JEL<br />
Manuka balı ve<br />
harakeke içeriyor.<br />
Stresten koruyor,<br />
gözenekleri<br />
küçültüyor ve<br />
cildin pH dengesini<br />
düzenlemesine<br />
yardımcı oluyor.<br />
Cilde nem ve<br />
elastikiyet veriyor.<br />
RAREBLOSSOM<br />
ONARICI ANTI-<br />
AGING KREM<br />
rareblossom Antiaging<br />
krem hücresel<br />
fonksiyonları<br />
artırıyor. Bu sayede<br />
hücre yapımını<br />
hızlandırırken,<br />
dermal dokuların<br />
yıkımını sınırlıyor ve<br />
kırışıkları azaltıyor.<br />
Kolayca emilen<br />
krem Mamaku<br />
yaprağı ekstreleri,<br />
argan ve seçkin<br />
bitkisel yağlarla<br />
zenginleştirilmiş.<br />
Editörün seçtikleri<br />
DR.HAUSCHKA<br />
YENİLEYİCİ<br />
SERUM<br />
Regenerating Serum<br />
olgun ciltlerde gün<br />
boyu cildin ihtiyacı<br />
olan nemi sağlıyor.<br />
Böylece cildinizi<br />
daha taze ve sıkı<br />
hissediyorsunuz.<br />
Cilt fonksiyonlarını<br />
güçlendiriyor,<br />
kızarıkları gideriyor,<br />
hassas cildi<br />
yatıştırıyor. Nem<br />
dengesini sağlayan<br />
ayva, kırmızı yonca ve<br />
yonca balı içeriyor.<br />
FLORAME<br />
GÖĞÜS VE<br />
DEKOLTE<br />
BÖLGESİ<br />
ŞEKİLLENDİRİCİ<br />
Sıkılaşmış bir<br />
dekolte ve düzgün<br />
bir göğüs bölgesi<br />
için etkili organik<br />
göğüs ve dekolte<br />
yağı, içeriğindeki<br />
turunç esansiyel<br />
yağı sayesinde<br />
cildi yeniliyor ve<br />
elastikiyetini geri<br />
kazandırıyor.<br />
SUKI ZENGİN<br />
NEMLENDİRİCİ<br />
TEMİZLEYİCİ<br />
LOSYON<br />
D-<strong>Life</strong>’ta satılan<br />
Suki ürünlerinden<br />
Moisture-Rich<br />
Cleansing Lotion<br />
adaçayı, limon ve<br />
kekik içeriğiyle<br />
makyaj ve kiri<br />
cildi yıpratmadan<br />
temizliyor.<br />
Gözenekleri<br />
açarak yenilenmeyi<br />
hızlandıran ürün<br />
cilt tonu dengesinin<br />
korunmasına<br />
yardımcı oluyor.<br />
PATYKA GÖZ<br />
ÇEVRESİ BAKIM<br />
KREMİ<br />
Patyka göz çevresi<br />
bakım kremi,<br />
zamanın izlerini<br />
yok etmeye<br />
yardımcı oluyor.<br />
İçeriğindeki kayın,<br />
tomurcuk, siyah<br />
buğday balmumu,<br />
susam, jojoba ve<br />
papatya ile göz<br />
çevresini sıkılaştırıp<br />
canlandırıyor. Göz<br />
çevresine parlaklık<br />
kazandırıyor.<br />
SUKI GÖZ<br />
ÇEVRESİ<br />
HÜCRE<br />
YENİLEYİCİ<br />
KREM<br />
Eye Lift Cellular<br />
Renewal Cream göz<br />
çevresine ışıltılı ve<br />
genç bir görünüm<br />
kazandırıyor.<br />
Gelişmiş lipozom<br />
teknolojisi sayesinde<br />
kolojen sentezini<br />
artıran krem<br />
gözaltı çevresini<br />
sıkılaştırarak<br />
belirgin çizgiler ve<br />
kırışıklarla savaşıyor.<br />
AVEDA GREEN<br />
SCIENCE <br />
SIKILAŞTIRICI<br />
SERUM<br />
Glukosamin,<br />
organik argan<br />
yağı, antioksidan<br />
ve peptitlerden<br />
oluşan cilt yenileme<br />
karışımı, yüzey<br />
hücreleri döngüsünü<br />
ve cilt dayanıklılığını<br />
desteklemeye, cildin<br />
bariyer işlevini<br />
güçlendirmeye<br />
yardımcı oluyor.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 61
yenilenin<br />
Saçlarınız kırıl masın<br />
Saçlar, görüntümüzün en önemli tamamlayıcısı ve sağlığımızın habercisidir. Sağlıklı<br />
saç, bizi genç ve bedenen de sağlıklı gösterir. Bakımsız ve sağlıksız saçlarınız varsa<br />
derhal önleminizi alın. SEREN PAK GENÇEL<br />
62 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Saçlar, keratin denen proteinlerden<br />
oluşan ölü hücrelerdir. Cildin dermis<br />
tabakasındaki canlı kökten<br />
uzayarak gelirler. Saç teli tıpkı bir<br />
canlı gibi doğar, büyür, ölür ve yerine yenisi<br />
gelir. Tüm kıllar gibi saçlar da sürekli<br />
uzayamaz. Dinlenme dönemleri vardır.<br />
Saçların yüzde 90’ı 2-5 yıl boyunca<br />
devamlı uzar. Sonra birkaç gün ara<br />
devrede kalır ve bunu takip eden<br />
dönemde birkaç ay dinlenir. Saçın<br />
cansızlaştığını ve uzamadığını<br />
fark ettiğiniz bu sürede saçlar<br />
dökülmez. Yeniden 2-5 yıllık<br />
aktif dönem başladığında,<br />
başımızı yeni saçlar kaplar,<br />
eski saçlar dökülür.<br />
Lavaboda veya duşta dökülen<br />
saçları gördüğümüzde<br />
canımız sıkılır. Ama bunlar<br />
ölü saçlardır. Her gün 100<br />
saç telinin dökülmesi normaldir.<br />
Tabii bunu saymak<br />
mümkün değil ama dökülmede<br />
bir anormallik fark<br />
ettiğimizde hemen dermatoloğa<br />
danışmamız gerekir.<br />
Saçlarımızla ilgili dert<br />
ortağımız kuaförlerdir. Saçımızın<br />
neden kırıldığını veya<br />
uzamadığını onlara sorarız.<br />
Oysa saç sağlığı kozmetik olmaktan<br />
çok tıbbi bir konudur<br />
ve dermatologları ilgilendirir.<br />
Saç da cildimizin bir parçası<br />
olduğundan cilt sağlığı için<br />
geçerli olan her şey saçlar için de<br />
geçerlidir. Sağlıklı saçlar yüzde 88<br />
protein ve yüzde 12 sudan oluşur.<br />
Nem ve protein dengesi bozulduğunda<br />
saçlar sağlığını kaybeder. Protein saça<br />
dayanıklılık ve şekil verirken nem, canlılık<br />
ve esneklik katar. Saçlar sağlıklıyken<br />
güçlü, parlak ve hareketlidir. Belirgin kı-<br />
rıkları yoktur. Yağlı, kuru, ince veya güçsüz<br />
görünmezler. Kepek, egzama gibi saç derisi<br />
problemleri yaşamazlar. Kısaca kökten uca<br />
sağlıklı görünürler. Sağlıklı beslenme saçları<br />
doğrudan etkiler. Şok diyetler ise saçın<br />
sağlığını hemen bozar. Çünkü demir eksikliği<br />
saçın yapısını olumsuz etkiler. Saçlar<br />
cansız, donuk, mat görünür ve dökülürler.<br />
Sağlıklı saç, genç ve bakımlı görünümün<br />
de temelidir. Sağlıksız saçlar bakımsız<br />
görüneceği gibi, kişiyi kesinlikle daha<br />
yaşlı gösterir. O yüzden saçlar en önemli<br />
vitrinimizdir. Sağlıklı saçlara sahip olmak<br />
için beslenmeden spora kendimize dikkat<br />
etmeliyiz. Jojoba, hindistancevizi yağı ve<br />
zeytinyağı içeren bakım ürünleri saçları<br />
nemlendirir. Bol su içmek de vücudun nem<br />
dengesini içeriden destekleyecektir. Ayrıca<br />
protein ağırlıklı beslenmenin saç sağlığına<br />
olumlu etkisi bulunur.<br />
KADINDA SAÇ DÖKÜLMESİ<br />
Kadınlarda saç dökülmesinin birkaç farklı<br />
sebebi vardır. Saçların çok sıkı toplanması<br />
ve topuz yapılması, yüksek sıcaklıkta fön<br />
ve maşa kullanılması, kimyasal içeren boya<br />
ve kalıcı düzleştirme uygulamaları, yanlış<br />
şampuan ve krem seçimleri (silikon içerikli<br />
ürünler saçın nem dengesini bozar), içerisinde<br />
endüstriyel temizlemede kullanılan<br />
bileşimler bulunan ürünler saçın dengesini<br />
bozarak saçta dökülme ve kopmalara sebep<br />
olabilir. Ama kadınlar için asıl dönüm<br />
noktası menopozdur. Menopozdan sonra<br />
saçlarda azalma, incelme ve dökülme başlar.<br />
Maalesef menopoz döneminde gücünü<br />
kaybeden saçların geri dönüşü yoktur.<br />
Doğumdan sonra da saçlar dökülebilir<br />
ama bu, hormonlara bağlı normal bir durumdur.<br />
Dökülen saçlar 4-8 ay sonra yerine<br />
gelir. Daha önce bahsettiğimiz gibi, beslenme<br />
saçları doğrudan etkiler. Bazı gıdaların<br />
eksikliği saç dökülmesine yol açacağından<br />
diyet yapanların dengeli beslenmesi gere-
kir. Demir, çinko, bakır, C ve B vitaminleri<br />
beslenme programında mutlaka olmalıdır.<br />
Saçlar stresten de çok etkilenir. Aşırı<br />
stres altındayken saçlar dökülmeye başlar.<br />
Ruhumuza iyi gelen her şey, saçlarımıza da<br />
iyi gelir. Stresle mücadele etmeyi hiç bırakmamalıyız.<br />
ERKEKTE SAÇ DÖKÜLMESİ<br />
Erkeklerde en yaygın saç kaybı sebebi genetiktir.<br />
Bir erkek kelliğe doğru gidiyorsa maalesef<br />
yapılacak bir şey yoktur. Saçlı deride<br />
önce seyrelme, sonra saçsızlık başlar.<br />
Erkekte saç dökülmesinin nedeni, erkeklik<br />
hormonu olan testosteronun DHT<br />
üretmesidir. Saç dökülmesine DHT adlı<br />
DOĞRU ŞAMPUAN HANGİSİ?<br />
İngiliz Sağlık Bakanlığı ve ABD’de<br />
Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)<br />
adlı tüketici sağlığını koruma kuruluşu<br />
gibi devlet kurumları, her yıl<br />
kozmetiklerde kullanılmaması gereken<br />
zararlı sentetiklerin bir listesini<br />
yayımlıyor. Bu listeler denekler üzerinde<br />
yapılan testler sonucunda oluşturuluyor.<br />
Örneğin, Edinburgh Üniversitesi<br />
Onkoloji Uzmanı Philippa<br />
Darbe tarafından bildirilen kimyasal<br />
tahlillerde 20 tümörün 18’inde paraben<br />
tespit edildi.<br />
Silikon tehlikesi<br />
Piyasada satılan şampuan ve saç<br />
kremlerinin büyük bir kısmı silikon<br />
içerir. Silikon, saç tellerini sararak<br />
daha parlak ve hacimli görünmesini<br />
sağlar ancak telin nem almasını en-<br />
Organicum şampuan<br />
yüzde 100 organik<br />
hidrosolle (organik<br />
bitki özsuları)<br />
üretiliyor ve 8-12<br />
yıkamada saç<br />
dökülmesine karşı<br />
etkisini gösteriyor.<br />
Bebek cildinin<br />
kurumasını önleyen<br />
buğday, yulaf ve<br />
soya proteinleriyle<br />
zenginleştirilmiş<br />
doğal içerikli bu<br />
şampuanı D-<strong>Life</strong>’ta<br />
bulabilirsiniz.<br />
hormon sebep olur. DHT, saçı küçültür ve<br />
dökülmesine yol açar. Dökülme hızı değişken<br />
olsa da ilerleyerek devam eder. Saçları<br />
tamamen kaybetmek bazılarında 5 yıl, bazılarında<br />
15 yılı bulabilir. Saç, genelde alından<br />
ve tepeden dökülür. Ensede çember gibi<br />
saçlı bir bölge kalır. Erkeklerin çoğu bu saç<br />
dökülmesinden yana dertlidir. Çünkü yaşlanmanın<br />
en önemli tepkisidir. Günümüzde<br />
ilaç tedavileri, saç nakli, saç protezi gibi<br />
pek çok çözüm mevcuttur. Ciddi boyutlardaki<br />
erkek tipi saç dökülmesinde en etkili<br />
ve kalıcı çözüm saç naklidir. Günümüzde<br />
uygulanan saç nakli teknikleriyle (FUT ve<br />
FUE) çok başarılı ve doğal görünümlü sonuçlar<br />
elde edilir.<br />
geller. Böylece saç telinin nem dengesini<br />
bozar. Saçlar kurur ve kırıklar<br />
oluşur. Bu yüzden silikon bazlı olmayan<br />
esansiyel yağlar içeren şampuanları<br />
tercih etmek daha doğru olur.<br />
İyi şampuanlarda nemlendirici olarak<br />
gliserin bulunur. Doğal gliserin yerine<br />
sodyum loret sülfat veya loril sülfat<br />
içeren şampuanlar kullanmaktan<br />
kaçınılmalıdır. Çünkü bu maddeler<br />
saçı tahriş eder; yağlı, kepekli ve kaşıntılı<br />
bir kafa derisine neden olurlar.<br />
Şampuanların petrol türevi maddeler<br />
içermediğinden de emin olunmalıdır.<br />
Çünkü sentetik renklendiriciler petrol<br />
ve türevlerinden, kömür katranından<br />
elde edilmektedir. Ağır metal<br />
tuzları içerdiklerinden deri altında<br />
toksik birikime neden olurlar. Yüksek<br />
dozlarda veya sürekli kullanımda<br />
rareblossom’ın<br />
üçboyutlu yapısı<br />
sayesinde aktif<br />
maddeler yavaş<br />
salınıyor ve<br />
böylece uzun<br />
süreli etki<br />
sağlanıyor.<br />
hepsi kanserojendir. Aynı şekilde<br />
şampuanlarda paraben olmamasına<br />
dikkat etmek gerekir. Paraben vücutta<br />
östrojen hormonunu taklit eden<br />
bir yapı içerisinde biriktiğinden gençlerde<br />
cinsiyet bozukluklarına, yaşlılarda<br />
ise kansere yol açabilmektedir.<br />
Organik şampuanlar<br />
Organik şampuan, içeriğindeki bitki<br />
özlerinin organik sertifikalı bitkiler<br />
kullanılarak elde edildiği, buna ilaveten<br />
temizleyici, köpürtücü, yumuşatıcı<br />
ve raf ömrünü uzatıcı kimyasalların<br />
da organik sertifikasyon firmalarının<br />
izin verdiği hammaddelerden<br />
seçildiği şampuandır. Organik şampuanları<br />
tüm saç tipleri kullanabilir.<br />
İçeriğindeki doğal özler saç tellerini<br />
besler, nemlendirir ve korur.<br />
Mineral Fusion<br />
Fortifiying şampuan<br />
zengin mineral<br />
içeriğiyle saç yapısını<br />
kuvvetlendirirken<br />
sağlıklı saçları kir<br />
ve güneşin olumsuz<br />
etkilerine karşı koruyor.<br />
Klorane’in yulaf<br />
özlü şampuanı<br />
saçı parlatıyor,<br />
taranmasını<br />
kolaylaştırıyor ve<br />
elektriklenmesini<br />
önleyerek kolay şekil<br />
almasını sağlıyor.<br />
Püf<br />
noktası<br />
Taraklarınızı 15<br />
günde bir sirke<br />
veya alkolle<br />
temizleyin. Birikmiş<br />
bakterilerden<br />
kurtulmuş<br />
olursunuz.<br />
Saçlarınızı çok sıcak<br />
suyla yıkamayın.<br />
Çok sıcak su,<br />
saç derisindeki<br />
yağı olduğu gibi<br />
aldığından kuruluğa<br />
sebep olur. Saç<br />
derisinin sağlığı için<br />
doğal yağ dengesi<br />
korunmalıdır.<br />
Saç köklerinize<br />
zarar verebilecek<br />
kimyasallar içeren<br />
sprey, köpük, jöle<br />
ve briyantin gibi<br />
ürünleri mümkün<br />
olduğunca az<br />
kullanın.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 63
yenilenin<br />
KURU CİLTLER İÇİN<br />
Kabak maskesi: İki çorba kaşığı edecek<br />
kadar kabak haşlayın. Püre kıvamına<br />
getirdiğiniz kabakların içine 1 çorba kaşığı<br />
zeytinyağı karıştırın. Bu karışımı yüzünüze<br />
sürerek 20 dakika bekletin. Sonra ılık suyla<br />
durulayın.<br />
Havuç maskesi: İki havucu rendeleyin,<br />
yumurta akı ile çırpın. İçine 1 tatlı kaşığı<br />
zeytinyağı ve az miktarda nişasta katın.<br />
Yüzünüzde 30 dakika bekletip durulayın.<br />
Muz maskesi: Bir adet muzu iyice ezip, içine<br />
1 tatlı kaşığı kaymak karıştırın. 20 dakika<br />
yüzünüzde bekletip, durulayın.<br />
Elma maskesi: Kabuğunu soyup ince<br />
ince rendelediğiniz elmayı 1 yemek kaşığı<br />
dolusu krema ile iyice karıştırın. Yüzünüze,<br />
boynunuza ve dekoltenize uygulayın.<br />
10 dakika bekletip temizleyin.<br />
64 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
YAĞLI CİLTLER İÇİN<br />
Elma maskesi: Yarım elmayı ince ince<br />
rendeledikten sonra çırpılmış yumurta akı<br />
ile karıştırın. Elde ettiğiniz karışımı yüzünüze<br />
sürüp 20 dakika bekledikten sonra ılık su ile<br />
durulayın.<br />
Bal maskesi: Üç kaşık bal, iki kaşık yoğurt ve<br />
biraz yulaf ununu karıştırın. Bu karışım taneli<br />
olduğu için cilde “peeling” gibi etki eder.<br />
Siyah noktaları temizler. Cildinize dairesel<br />
hareketlerle uygulayın, fazla bastırmayın.<br />
Yoğurt maskesi: İki yemek kaşığı yoğurt, 1 çay<br />
kaşığı bal, 1 çay kaşığı limon suyunu karıştırın,<br />
yüzünüze sürün. 20 dakika bekleyin. Sonra,<br />
yüzünüzü 1 litre suyun içine 1 adet limon<br />
sıkarak hazırladığınız suyla yıkayın.<br />
Salatalık maskesi: İki salatalığı rendeleyip bir<br />
kaşık yoğurt ile karıştırın. Yüzünüze sürüp<br />
20 dakika bekledikten sonra durulayın.<br />
Mutfak maskeleri<br />
Cildimiz bizden çok fazla şey istemez.<br />
Güzel bir temizlik, biraz nem ve bakım<br />
takviyesi yeterlidir. Doğal maskelerle<br />
günlük bakımımızı tamamlayabiliriz.<br />
Yüzümüz ve boynumuz çevresel koşullardan ciddi şekilde etkilenir.<br />
Bu yüzden zaman zaman siyah nokta, sivilce, yağlanma veya<br />
kuruma gibi problemler yaşayabiliriz. Bunlara teslim olmamak için<br />
cildimizin sesine kulak vermeli ve bakımına özen göstermeliyiz. İstediğimiz<br />
gibi bir cilde kavuşmak biraz emek ister. Bunun için kozmetiklere alternatif<br />
ev maskelerini deneyebiliriz. Mutfağımızdaki malzemelerle yapacağımız<br />
bakımı, hem sağlıklı hem de doğal olduğu için uygulamalıyız.<br />
NORMAL CİLTLER İÇİN<br />
Bal badem maskesi: Bir yumurtanın beyazını<br />
iyice çırparak kabartın. İçine 1 tatlı kaşığı<br />
bal ile birkaç damla badem yağı ilave edin.<br />
Karışımı krema haline gelinceye kadar çırpın<br />
ve yüzünüze sürüp 1-2 saat bekleyin. Sonra<br />
suyla temizleyin.<br />
Muz maskesi: Bir tane muzu iyice ezin ve<br />
yüzünüze sürüp 15 dakika bekleyin. Daha<br />
sonra yüzünüzü su ile temizleyin ve günlük<br />
nemlendirici kreminizi uygulayın.<br />
Bitkisel yağ maskesi: Aynı miktarlarda<br />
avokado yağı, buğday yağı, zeytinyağı<br />
ve 2 yemek kaşığı balı iyice karıştırıp<br />
cildinize sürün.<br />
10-15 dakika sonra<br />
yüzünüzü yıkayın.<br />
Patates maskesi:<br />
Patatesi çiğ olarak<br />
doğrayın ve<br />
blenderdan geçirip,<br />
suyunu iyice süzün.<br />
Çıkan suyun içerisine<br />
bir yumurta sarısı ve<br />
zeytinyağı ekleyerek<br />
cildinize sürün. 15-20<br />
dakika bekledikten<br />
sonra yüzünüze ıslak<br />
bir havlu koyarak<br />
maskeyi yumuşatın<br />
ve daha sonra<br />
yüzünüzü<br />
yıkayın.
Güzellik yogası<br />
Sağlık ve beslenme uzmanı Lourdes Doplito Çabuk, ciltte oluşan kırışık<br />
ve sarkmaları yüz yogası ile engelleyebileceğimizi söylüyor.<br />
1950 yılında Filipinler’de doğan Lourdes Çabuk,<br />
Santo Tomas Üniversitesi’nden tıp teknisyeni olarak<br />
mezun oldu. Mesleğini yapmayan ve spiritüel<br />
konulara ilgi duyan Çabuk, 1970 yılında Osho<br />
Bhagwan Shree Rashneesh’in öğrencisi olarak yogaya<br />
başladı. Daha sonra İstanbul’a gelip Yogi Adnan<br />
GENÇ KALMAK İÇİN YAPILACAK EGZERSİZLER<br />
GIDI VE ALT YANAK İÇİN<br />
Üst dudağınızı tam kaşığın ucuna koyun.<br />
Alt dudağınızı biraz daha uzak tarafa doğru,<br />
yani öne doğru mümkün olduğu kadar<br />
uzağa doğru itin. Sonra kaşığı aşağıya doğru<br />
uzatın. Ardından kaşığı yukarı kaldırın. Yukarı<br />
kaldırırken iki saniye bekleyin ki, yanaklarınız<br />
sıkışmış olsun.<br />
DUDAK ÜSTÜ ÇİZGİLERİ İÇİN<br />
Kalemi dudaklarınızın arasına sıkıştırın<br />
ve yuvarlayın. Kalemi öne arkaya doğru<br />
hareket ettirin ve bu sırada yüzünüzde<br />
başka bir yerin kırışmamasına özen gösterin.<br />
Kalemi ağzınızda içe doğru çevirerek<br />
yapacağınız hareketle hem yanak kaslarınızı<br />
çalıştıracak hem de dudaklardaki sarkmayı<br />
önleyeceksiniz. Bu şekilde 10 saniye kalın.<br />
Hareketi 20 kere tekrarlayın.<br />
Ağzınızı hafifçe açın. Üst ve alt dudaklarınızı içeri<br />
doğru kıvırın. Ses çıkarmadan dudaklarınızı bu şekilde<br />
açın: Büyük “A” diyormuş gibi ağzınızı açın. Beş saniye<br />
bu şekilde durun. Pozisyonu bozmadan ağzınızı biraz<br />
kapayarak “E” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye<br />
bu şekilde durun. Sonra ağzınızı biraz daha kapatarak<br />
“İ” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye bu şekilde<br />
durun. Pozisyonu bozmadan dudaklarınızı içe doğru<br />
Çabuk’la evlenen Lourdes Çabuk, yoga eğitmenliğini<br />
Nişantaşı’ndaki Siddashramyoga Center’da sürdürüyor.<br />
Gençlik ve güzellik yogası üzerine çalışmalar<br />
yapan Lourdes Çabuk, güzellik yogası olarak da<br />
bilinen yüz yogasının en önemli hareketlerini<br />
D-<strong>Life</strong> okurlarıyla paylaştı.<br />
yenilenin<br />
KAŞLARI KALDIRMAK İÇİN<br />
Her iki elinizin avuç içleriyle her iki kaşınızın<br />
altındaki bölgeye bastırın ve kaşlarınızı yukarı<br />
kaldırın. Aşağıya, göğsünüze doğru bakarak<br />
göz kapaklarınızın iyice gerildiğini hissedin ve<br />
kaşlarınızı çatın. Bu şekilde 10 saniye durun.<br />
Bu hareketi üç kere tekrarlayın.<br />
ALIN KIRIŞIKLARI İÇİN<br />
Serçe parmaklarınızla her iki kaşınızın<br />
başladığı noktaya, başparmaklarınızla<br />
kaşlarınızın bittiği noktaya bastırın. Kaşlarınızı<br />
her iki yana doğru hafifçe çekin. Serbest kalan<br />
parmaklarınızın uçlarını alnınızın en tepesine,<br />
saçlarınızın başladığı çizgiye yerleştirin ve alın<br />
kaslarını kaşlarınızla beraber yukarı doğru<br />
kaldırın. Aşağıya bakarak göz kapaklarınızın<br />
iyice gerildiğini hissedin ve kaşlarınızı çatın.<br />
Bu şekilde 10 saniye durun. Hareketi üç kere<br />
tekrarlayın.<br />
YANAK SARKMASI VE DUDAK KENARI KIRIŞIKLARI İÇİN<br />
kıvırarak “O” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye bu<br />
şekilde durun. Son olarak dudaklarınızı “U” der gibi<br />
şekillendirin ve beş saniye bu şekilde kalın. Her harfi<br />
söylerken kocaman bir tebessüm ile yanaklarınızı<br />
yukarı-yana ve aşağıya (her tarafa) doğru olabildiğince<br />
esnetin. Bu hareketi üç defa tekrarlayın. Bu hareket<br />
sırasında yanaklarınızda çizgi oluşuyorsa avuç içlerinizle<br />
çizginin üzerine bastırmadan tutun.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 65
focus<br />
Bütün hastalıklar<br />
bağırsakta<br />
başlar<br />
66 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
Hipokratın bu sözü, özellikle kolon kanseri vakalarında ciddi bir artışın yaşandığı şu<br />
günlerde bağırsak sağlığının önemine bir kez daha dikkat çekiyor. Düzenli bağırsak<br />
temizliği ve sonrasında yapılacak probiyotik kürü bizi sadece kanserden değil, her<br />
tür hastalıktan koruyacaktır. GÜL KAYNAK<br />
Seneler önce yurtdışında gittiğim<br />
bir detoks merkezinde, normal<br />
bağırsak çalışmasının günde üç<br />
kere olması gerektiğini anlatmıştı<br />
uzman. “Sabah uyandıktan sonra yarım<br />
saat içinde ve iki büyük öğünden sonra<br />
bağırsak çalışması olan kişi sağlıklıdır”<br />
demişti.<br />
Detoks dünyasında olduğum son 10 senedir<br />
o kadar çok “21 gündür doğru dürüst<br />
tuvalete çıkamadım” diye yakınan kişi ile<br />
karşılaştım ki, çoğu kişiye ütopik gelecek<br />
bu günde üç kere ideali yerine “Her 24 saatte<br />
bir tuvalete çıkmazsanız, bu konuda<br />
muhakkak bir şey yapın. Çünkü bu, bütün<br />
gün evde biriktirdiğiniz çöpü atmadan<br />
yastığa başınızı koyup uyumanıza<br />
benzer” diyerek bağırsak çalışmalarının<br />
önemini anlatmaya çalıştım. Siz de bir<br />
günden fazla süredir kalınbağırsak hareketi<br />
yaşamadıysanız, bu konuda bir şeyler<br />
yapmanız gereklidir.<br />
Harakiri ile hayata son vermek, “Zaten<br />
ölümün geleceği organlardan ölümü başlatmaktır”<br />
der bazı Uzakdoğu gelenekleri.<br />
Batı’da eskiden prostat ve meme kanserinden<br />
korkulurken, artan kolon kanseri<br />
vakaları gözleri bağırsak sağlığına çevirdi.<br />
Evlerimize giren paketlenmiş, raf ömrü<br />
uzatılmış suni yiyecekler, aşırı hayvansal<br />
protein tüketimi, litrelerce tüketilen asitli<br />
içecekler, seneler boyunca ve her gün alınan<br />
ilaçlar, ağız kuruluğunu kafeinli içeceklerle<br />
giderip saf su tüketimini unutan<br />
bedenler, aşırı stres ve hareketsiz geçirilen<br />
uzun çalışma saatleri, bağırsak sağlığımızı<br />
tehdit eden çok önemli faktörler.<br />
Doğal yaşamdan uzaklaştıkça, fonksiyon<br />
bozukluğuna uğrayan ve ciddi hastalıklara<br />
vücudumuzun kapılarını açan organların<br />
başında gelen bağırsağın sağlığı<br />
için yapılacak şeyler listesinin ilk sırasında<br />
sulu temizlik geliyor.<br />
Diyelim ki 47 yaşındasınız. İlk iki<br />
seneyi annenizin sütü ile geçirdiğinizi<br />
farz edersek, 45 senedir günde ortalama<br />
üç kez yemek yediniz. Bu, 365 günx3x45<br />
sene= 49.275 kez yemek yediğiniz anlamına<br />
gelir. Bütün bu yediklerimiz acaba<br />
bahçenizden maydanoz, salatalık, domates<br />
miydi? 2 yıl raf ömrü olan bisküviler,<br />
6 ay raf ömrü olan cipsler, haftalarca bozulmadan,<br />
ekşimeden dayanan besinler,<br />
aylarca dayanan meyve suları, plastik<br />
şişede ısıda ve soğukta kalmış, içine plastikten<br />
maddeler karışmış sular, avuçla alınan<br />
ilaçlar, şekerlerin üzerindeki gıda boyaları<br />
vb birçok suni maddeyi sisteminize<br />
aldığınızda hepsini sindirebildiniz veya<br />
atabildiniz mi? Bunun da üstüne eğer probiyotik<br />
dengeniz ve floranız kötü beslenme<br />
yüzünden bozulduysa, bağırsak geçirgenliğiniz<br />
artmış ve bu zararlı maddeler<br />
bağırsak duvarını geçerek kana karışmaya<br />
başlamış demektir.<br />
Ortalama 300 metrekare yüzölçümü<br />
olan bağırsağın arada saf su ile hareketlendirilmesi<br />
ve kalıntıların dışarı atılması<br />
asırlardır her kültür ve coğrafyada yapılan<br />
bir temizlik işlemi. Dünyada birçok sağlık<br />
ve spa merkezinde doktor gözetiminde<br />
hemşireler tarafından yapılan profesyonel<br />
kolon hidroterapi uygulanmakta. Kolon<br />
hidroterapinin kökleri MÖ 1500’lü<br />
yıllara kadar uzanıyor. 19’uncu yüzyılda<br />
biyokimya ve mikrobiyoloji çalışmaları<br />
da bağırsak temizliğini yeniden gündeme<br />
getirdi. Uzakdoğu ve Rusya’da, ayda bir<br />
evde lavman torbaları ile kalınbağırsak<br />
temizliği yapmak çok yaygın.<br />
Tamamen yanlış yiyecek seçimlerimizden<br />
ve doğadan uzak beslenme alışkanlıklarımızdan<br />
kaynaklanan toksik birikintiler<br />
ve yarı sindirilmiş proteinlerin temizlenmesi<br />
için basit bir sulu temizleme, hastalanmadan<br />
yaşama çabamızın en önemli<br />
adımlarından biridir.<br />
Korkmamız gereken bu hassas organımızın<br />
boşaltılması değil, toksik ve suni<br />
maddelerle dolu olmasıdır.<br />
Bağırsak temizliği<br />
yöntemleri<br />
Enema: Lavman torbası adını verdiğimiz<br />
1-2 litre su alabilen basit plastik torbalarla<br />
kişinin kendi kendine manuel olarak<br />
temizlik yapmasıdır. Seyahat kabızlığı<br />
ve periyodik temizlik için her zaman<br />
yapılabilir. Kaynatılıp ılıtılmış su ile<br />
rahatlıkla ev ortamında uygulanır.<br />
Kolema: Bağırsak temizliği işlemlerinin<br />
Rolls-Royce’u olarak bilinen Angel of<br />
Water açık sistem koltukları, en rahat<br />
ve konforlu kolema yoludur. Kişinin<br />
self-service olarak ortalama 20 litre<br />
suyu azar azar alıp bırakarak yaptığı bu<br />
temizlik işlemi yaklaşık 20-30 dakika sürer.<br />
5 yaşında çocukların bile rahatça bağırsak<br />
temizliği yapmasına imkan veren çok<br />
rahat, hijyenik ve kolay bir ortam sağlar.<br />
Kolema 5-10 litrelik plastik kolema setleri<br />
ve çekim gücü yardımı ile kurulan basit bir<br />
düzenekte tuvalet ortamında da yapılabilir.<br />
Kolon Hidroterapi: Dünyanın önde<br />
gelen birçok sağlık ve detoks merkezinde<br />
kullanılır. İşin uzmanı bir hemşire tarafından<br />
yapılır. Aynı anda Chi Nei Tsang adlı karın<br />
masajı yapılması tavsiye edilir. Bağırsaktan<br />
çıkan toksik maddeleri ve birikimleri<br />
gözlemlemek mümkündür. Kolon<br />
hidroterapi seansı yaklaşık 45-60 dakika<br />
sürer ve kendi başına mini bir detokstur.<br />
Her tür bağırsak temizliği saf, ılık içme<br />
suyu ile yapıldığı gibi, istenirse karaciğer<br />
temizliği için organik kafeinsiz kahve de<br />
kullanılır.<br />
Temizlik işleminin sonunda bağırsak<br />
florasını zenginleştirmek için sıvı olarak<br />
klorofil, buğday çimi suyu ve su içinde<br />
probiyotik yollanabilir. Bağırsak temizliği<br />
sonrası, toksik maddelerin ve birikimlerin<br />
atılması ile florayı zenginleştirmenin en<br />
doğru zamanıdır. Özellikle en az bir<br />
hafta temizlik yaptıktan sonra aylık bir<br />
probiyotik kürü ile yepyeni bir flora<br />
oluşturmaya başlanması önerilir.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 67<br />
© PASCAL BROZE / ONOKY / CORBIS
focus<br />
Arkadaş<br />
Bakteriler<br />
Probiyotikler<br />
Sağlıklı bir bağırsak ve vücudun olmazsa<br />
olmazı iyi bir floradır. Bağırsak<br />
florası faydalı (probiyotik) ve<br />
hastalık yapan (patojen) mikroplardan<br />
oluşur. Probiyotik miktarımız yüksekse,<br />
bağırsakta bulunan toksik maddeler ve<br />
sindirilememiş yiyecekler kana geçmez ve<br />
bağırsakta kalır. Unutulmaması gereken,<br />
bağırsağımızın içinin hâlâ vücudumuzun<br />
dışı olduğu gerçeğidir. Bağırsağın hastalık<br />
yapan kötü maddeleri kana sızdırmadan<br />
içeride tutması için gerekli olan şey probiyotik<br />
miktarı zengin bir floradır.<br />
Bebek anne karnındayken bağırsağında<br />
flora olmaz. İlk probiyotiklerini doğal doğum<br />
esnasında annesinin doğum yolundan<br />
geçerken alır ve anne sütü ile beslenmeye<br />
başlayarak florası oluşur. Sezaryenle doğan<br />
bebeklerde maalesef probiyotik eksiği bir<br />
flora, başta hazım ve bağışıklık problemleri<br />
olmak üzere birçok sıkıntıyı beraberinde<br />
getirir.<br />
Probiyotik eksikliğinin en büyük sebepleri<br />
başta antibiyotik olmak üzere ilaç kullanımı,<br />
çeşitli toksinler, paketlenmiş gıdalar,<br />
asitli içecekler ve karbonhidrat ağırlıklı<br />
gıdalarla yapılan yanlış beslenmedir. Vücudumuzda<br />
faydalı probiyotik miktarını hep<br />
yüksek tutmak için sebze ve doğal fermante<br />
gıdalar yönünden zengin beslenmeli ve iyi<br />
kalitede probiyotiklerden oluşan takviyeleri<br />
zaman zaman bir aylık kürler olarak<br />
kullanmalıyız. Özellikle en az bir hafta<br />
boyunca düzenli yapılan uzman gözetimindeki<br />
bağırsak temizliği sonrası probiyotik<br />
kürüne başlamak en doğru zamandır.<br />
UHT’li (Ultra High Temparature 135-<br />
150 0 C’de 2-4 saniye kaynatılmış) sütlerden<br />
yapılmış, raf ömrü 4 ay olan yoğurtlarda,<br />
hiçbir doğal probiyotiğin kalmadığını belirtmekte<br />
fayda var. Amacı sütün kesilmesini<br />
ve ekşimesini engelleyerek raf ömrünü<br />
68 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
uzatmak olan tüm ısıl<br />
işlemler, maalesef süt ve<br />
süt ürünlerindeki tüm yararlı<br />
enzimleri, vitaminleri<br />
ve faydalı bakterileri<br />
tahrip eder.<br />
Probiyotiklere sadece<br />
bağırsaklarda ihtiyacımız<br />
yok. Ağız kokusunun bir<br />
sebebi de ağız florasındaki<br />
kötü bakteri oranının<br />
artıp, probiyotik miktarının<br />
azalmasıdır. Diş fırçamıza<br />
açacağımız bir probiyotik<br />
kapsülü ile dişlerimizi<br />
birkaç kez fırçaladığımızda<br />
kötü kokunun<br />
tamamen yok olduğunu<br />
fark edeceğiz. Antibiyotik<br />
kullanmak zorunda olduğumuz<br />
dönemlerden sonra<br />
muhakkak probiyotik kürü yapmamız<br />
gerektiğini de bilelim. Unutmayalım ki antibiyotikler<br />
“Zararlılar sağa, faydalılar sola,<br />
sadece zararlı bakterileri yok edeceğiz” demeden<br />
vücudumuzdaki faydalı bakteriler<br />
olan probiyotiklerin de sayıca azalmasına<br />
sebep oluyor.<br />
Sağlığa faydaları<br />
Probiyotiklerin görevleri arasında şunları sayabiliriz:<br />
Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek Hazmı kolaylaştırmak Sağlıklı bir bağırsak florası<br />
oluşturarak hem ishali hem de kabızlığı engellemek B12, niasin gibi önemli vitaminlerin<br />
sentezini yapmak Bağırsak duvarının zararlı maddeleri geçirmesini engellemek Besin<br />
alerjilerini önlemek Yaşlanmayı yavaşlatmak Toksik maddelerin kana karışmasını<br />
engelleyerek kanseri önlemek Depresyonu hafifletmek İdrar yolu iltihaplarını<br />
engellemek Kronik enflamatuar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek<br />
Kaynaklar: Kansere Çözüm Var / Taş Devri Diyeti - HayyKitap
focus<br />
Faydalı mı<br />
Zararlı mı?<br />
Biyogüvenlik Kurulu’nun genetiği değiştirilmiş 13 mısır<br />
çeşidinin yem olarak kullanımına izin vermesi konunun<br />
uzmanları arasında tartışma yarattı. GÜLAY KOÇ<br />
70 | D-LIFE MART-NİSAN 2012
Biyogüvenlik Kurulu geçtiğimiz aralık<br />
ayında yem amaçlı 13 GDO’lu<br />
(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)<br />
mısır çeşidinin kullanımına<br />
izin verince tartışmanın da fitili ateşlendi.<br />
Aslında Türkiye’de bu ürünlerin ticareti<br />
1998 yılından beri yapılıyor ve dönem dönem<br />
genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan<br />
sağlığı üzerindeki olası etkileri gündeme<br />
taşınıyor. Dünyada 16 yıllık geçmişi olan bu<br />
ürünler bitki biyoteknolojisindeki gelişmelere<br />
paralel olarak üretilmeye başlandı. İlk<br />
ürün Flavr Savr domatesleriydi. Onu mısır,<br />
pamuk ve patates izledi.<br />
Peki, dünyada neden GDO’lu ürüne ihtiyaç<br />
duyuluyor? Bu ürünleri savunan bilim insanlarına<br />
göre yanıt basit: Her geçen yıl hızla<br />
artan dünya nüfusuna hem besleyici hem de<br />
dayanıklı ürünler sunmak için. Araştırmalar<br />
ABD’de işlenmiş gıdaların yüzde 75’inin<br />
GDO’lu ürün olduğunu gösterirken tüketici-<br />
lerin de bu ürünleri üreten kuruluşlara sonsuz<br />
güven duyduklarını ortaya koyuyor.<br />
Dünyada kanoladan karanfile, pirinçten<br />
mısıra kadar 20 civarında tür üzerinde GDO<br />
çalışmaları yapılıyor. Ancak ticarete konu<br />
olan GDO’lu türler soya fasulyesi, pamuk,<br />
mısır ve kanola. 2009 yılında yapılan bir<br />
araştırmaya göre dünyada GDO’lu tohum<br />
ekimine izin verilen ülkelerde 90 milyon<br />
hektar soya ekim alanının yüzde 77’si genetiği<br />
değiştirilmiş soya, 33 milyon hektar<br />
alanın yüzde 49’u pamuk, 158 milyon<br />
hektar alanın yüzde 29’u da mısır olarak<br />
belirlenmiş. Avrupa’da ise İspanya yaklaşık<br />
135.000 dönüm ile en fazla GDO’lu ekim<br />
alanına sahip ülke. Burada 27 GDO’lu ürün<br />
üretimine izin verilmiş durumda. Tarımsal<br />
Biyoteknoloji Uygulamaları İçin Uluslararası<br />
Hizmetler Enstitüsü’nün (ISAAA) 2008<br />
raporuna göre de 1996-2007 yılları arasında<br />
GDO sektörü ile 44 milyar dolarlık gelir ar-<br />
tışı gerçekleştiği saptanmış. Bu artışın yüzde<br />
44’ü verim artışından elde edilen fazla<br />
üründen elde edilmiş. Yine aynı çalışmada<br />
dünyada toplam GDO ekim alanının 312<br />
milyon 500 bin dönüme ulaştığı belirlenmiş.<br />
ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Hindistan<br />
bu ürünlerin ekimini en fazla yapan<br />
ilk beş ülke arasında yer alıyor. Son 10 yılda<br />
GDO’lu bitkilerden en fazla üretilenin ise<br />
soya olduğu belirtiliyor.<br />
TÜRKİYE’DE HAYVAN YEMİ<br />
GDO’lu ürünler Avrupa Gıda Güvenliği<br />
Otoritesi (EFSA) tarafından test ve risk<br />
değerlendirmelerine tutuluyor. Sonuçlar<br />
EFSA’nın web sitesinde yayımlanıyor. Örneğin<br />
sitede en son genetiği değiştirilmiş<br />
mısırın normal mısır kadar güvenli olduğu<br />
açıklandı. Türkiye’de ise GDO’lu ürünler<br />
sadece hayvan yemi olarak kullanılıyor. İlk<br />
kez GDO’lu üç soya çeşidinin yem olarak<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 71
focus<br />
girişine izin verilirken bunu, alınan son<br />
kararla 13 mısır türü izledi. Türkiye her yıl<br />
1 milyon ton mısırı ABD, Kanada ve Latin<br />
Amerika ülkelerinden ithal ediyor. Dünyada<br />
da mısırların yüzde 29’u genetiği değiştirilmişlerden<br />
olunca GDO tartışmasının<br />
hararetlenmesi ve gözlerin bir anda kararı<br />
alan Biyogüvenlik Kurulu’na çevrilmesi kaçınılmazdı.<br />
KARARIN ARKASINDAYIZ<br />
Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof. Dr.<br />
Hakan Yardımcı aynı zamanda Ankara<br />
Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim<br />
Üyesi. Kurula başvurusu yapılan ve<br />
aralarında soya, mısır, şekerpancarı, patates<br />
ve kolzanın bulunduğu tüm bitkilerin<br />
AB ülkelerinde yıllardır hem hayvan yemi<br />
hem de insanlar için gıda maddesi olarak<br />
kullanıldığını söylüyor. “Başvurusu yapılan<br />
gıda ve yem amaçlı toplam beş bitkiye ait<br />
58 çeşit değerlendirmeye alınmış; henüz<br />
bunlardan 16’sına yem amaçlı kullanım<br />
izni verilmiştir. Konunun bilimsel değerlendirmesini<br />
yapmak üzere tamamı öğretim<br />
üyeleri ve bilim insanlarından oluşan<br />
bir kadro kurulmuştur.” Yardımcı, Biyogüvenlik<br />
Kanunu’na göre gıda ve yem amacıyla<br />
kullanılan tüm GDO’lu ürünlerde etiket<br />
zorunluluğu olduğuna da dikkat çekiyor.<br />
“İzin alan GDO ürünlerinde AB ülkelerinde<br />
olduğu gibi yüzde 0,9 üzerindeki<br />
oranlarda mutlaka etiketleme<br />
olacaktır.”<br />
Alınan kararın arkasında<br />
duran Yardımcı, GDO’lu<br />
yemlerle beslenen hayvanların<br />
insan sağlığına<br />
zarar vereceği konusunun<br />
ise denetimi<br />
son derece sıkı olan<br />
bir ürünü yiyen<br />
hayvanın ve<br />
bundan elde<br />
72 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
edilen ürünün de aynı derecede denetlenmesi<br />
gerektiği düşüncesine dayandırıyor.<br />
“Bu ürünlerin hayvanlar tarafından tüketilmesine<br />
izin verilirken konunun uzmanları<br />
böyle bir risk olup olmadığını değerlendiriyor.<br />
Bilimsel kararlar da ona göre veriliyor.”<br />
GDO konusuna Yardımcı gibi olumlu<br />
yaklaşmayanlar da var. Türkiye Tohumcular<br />
Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Hakan Şafak<br />
Ses, bu isimlerden biri. Türkiye’de sadece<br />
mısırda değil, aşı, ilaç ve serumda da GDO<br />
kullanıldığını söyleyen Ses, hatta şeker hastalarının<br />
kullandığı insülinin de GDO’lu<br />
olduğunu belirtiyor. “Biz GDO’lu ürünlerin<br />
zararlı olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle<br />
TÜRKTOB olarak GDO’lu yemlerin kullanımına<br />
karşıyız.”<br />
Türkiye’nin bu tarz yem hammaddelerinde<br />
dışarıya bağımlı olduğunu, 2011 yılında<br />
önemli miktarda mısır, soya ve kanola<br />
ithal edildiğini söyleyen Ses, gerekli tedbirlerin<br />
alınarak dış bağımlılığın azaltılması,<br />
sonra da yok edilmesi gerektiğini savunuyor.<br />
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların<br />
sütüne ve etine GDO geçişi ile ilgili somut<br />
bir verinin olmadığını söyleyen Ses, “Asıl<br />
sıkıntı bunu ortaya çıkaracak deneylerin fareler<br />
üzerinde yapılması” diyor. Bu yüzden<br />
GDO’ların uzun dönemde insan sağlığına<br />
ne gibi etkileri olacağı bilinmiyor. Ancak<br />
Ses’e göre dikkatli olmak gerekiyor.<br />
GDO’NUN YARARLARI<br />
Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa<br />
Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.<br />
Selim Çetiner GDO’ların masum olduğunu<br />
savunuyor. Bu ürünlerin modern biyoteknoloji,<br />
yani genetik mühendisliği teknikleri<br />
kullanılarak geliştirildiğini söyleyen Çetiner,<br />
şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmaların<br />
hiçbirinde GDO’lu ürünlerle beslenen<br />
hayvanların insan sağlığını etkilediği<br />
yönünde bir bilgiye rastlanmadığını açıklıyor.<br />
“Teknoloji karşıtlarının bilimsel dayanak<br />
olarak gösterdikleri çalışmalar 1998<br />
Dr. Árpád Puzstai örneğindeki gibi ya piyasaya<br />
çıkmamış ürünle (patates) ilgilidir ya<br />
da Dr. Elana Ermakova (soya) ve Avusturya<br />
(mısır) çalışmalarında olduğu gibi bilimsel<br />
dergilerde yayımlanmayan çalışmalardır.”<br />
Sağlığa zararı olmayan bir ürünün yararları<br />
nedir diye sorduğumuzda şu yanıtı veriyor:<br />
“GDO’lu ürünler soya, mısır, pamuk<br />
ve kolzadır. Bunlar ya bazı böceklere karşı<br />
dirençli hale getirilmişlerdir ya da herbisit<br />
denen yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık<br />
taşırlar. Ürünler daha az ilaçlama gerektirdiğinden<br />
çiftçiler açısından girdi masraflarını<br />
azaltıyor.”<br />
“Çevre açısından ise daha az tarımsal kimyasal<br />
kullanımının olumlu etkisi yadsınamaz.<br />
Yine, ürünleri ilaçlarken ya da yabancı<br />
ot mücadelesi için tarla sürümleri sırasında<br />
kullanılan traktörlerin saldığı karbon dioksit<br />
miktarının (sera gazı salımının) azalıyor<br />
oluşu çevre açısından yararlı faktörler arasında.<br />
Yapılan bilimsel çalışmalar, GDO’lu<br />
mısırların klasik mısırlara göre önemli ölçüde<br />
daha az fumonisin (kansere neden olan<br />
madde) içerdiğini de göstermiştir.”<br />
Bugüne kadar piyasaya sürülen genetiği<br />
değiştirilmiş ürünlerin tamamının uluslararası<br />
standartları belli olan yöntemler<br />
ve bilimsel risk analizlerine tabi olduğunu<br />
söyleyen Çetiner, şimdiye kadar yapılmış<br />
olan risk analizlerinden hiçbirini genetiği<br />
değiştirilmiş ürünlerin kanser riskini artırdığı<br />
yönünde bir sonuç ortaya koymadığını<br />
açıklıyor.<br />
Hacettepe Üniversitesi Onkoloji<br />
Enstitüsü’nden Prof. Dr. İsmail Çelik de<br />
Çetiner ile benzer görüşte. Genetiği değiştirilmiş<br />
gıdaların ürünlerin ekim, üretim ve<br />
insan sağlığı açısından denetiminde, çok<br />
sayıda önemli ve saygın kurumun görev<br />
aldığını söylüyor. Genetiği değiştirilmiş gıdaların<br />
kansere yol açabileceği iddiasının<br />
bilimsel çevrelerce kabul görmediğini belirten<br />
Çelik’e göre, konu hakkında en yetkin<br />
otoritelerden olan ACS’in (American<br />
Cancer Society) deklarasyonunda genetiği<br />
değiştirilmiş gıdaların insan sağlığı için zararlı<br />
olduğuna ya da eklenen genlerin kanser<br />
riskini artırıp azaltabildiğine dair hiçbir<br />
kanıt yok.<br />
EURO<br />
AB’NİN GDO<br />
ARAŞTIRMALARI<br />
11,5MİLYON<br />
HARCAMASI
GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların<br />
insan sağlığına zararlarına ilişkin yediğimiz<br />
içtiğimiz her şeyin içinde DNA olduğunu ve<br />
tüm canlıların günlük yaşamda diğer canlıların<br />
içerdiği DNA’yı tüketip sindirdiklerini<br />
söyleyen Çelik, gıda ile alınan DNA hızla<br />
sindirildiğinden, mide ve kolon mukozası<br />
ile etkileşimde bulunup vücut sıvılarına geçebilecek<br />
bir etkileşimin söz konusu olmadığını<br />
anlatıyor. “AB ülkelerindeki yoğun<br />
kamuoyu endişelerini giderebilmek amacıyla,<br />
13 AB üyesi ülkeden 65 bilim insanının<br />
katılımıyla, 3,5 yıl süren ve 11,5 milyon<br />
Euro harcanarak yürütülen ENTRANSFO-<br />
OD Projesi, hâlâ üretilip tüketilmekte olan<br />
genetiği değiştirilmiş ürünlerin, insan sağlığı<br />
açısından klasik yöntemlerle elde edilen<br />
ürünlerden daha tehlikeli olmadığını<br />
ortaya koymuştur. Yine, Ekonomik İşbirliği<br />
312<br />
ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından gerçekleştirilen<br />
besin bileşikleri analizlerinde,<br />
genetiği değiştirilmiş ürünle referans ürün<br />
arasında besleyici değerler açısından önemli<br />
bir farklılık tanımlanmamıştır. Dünya Sağlık<br />
Örgütü, Codex Alimentarius çerçevesinde<br />
genetiği değiştirilmiş her ürünün mevcut<br />
riskler dikkate alınarak ayrı ayrı testten geçirilmesi<br />
durumunda kısa ve orta vadedeki<br />
sağlık risklerinin büyük çoğunluğunun üstesinden<br />
gelinebileceği ifade ediyor.”<br />
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji<br />
Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.<br />
Nazım Serdar Turhal da GDO’lu ürünlerin<br />
kansere yol açacağına dair kesin bir kanıtın<br />
olmadığını söylüyor. Her ne kadar bu yöntem<br />
sayesinde hayvan türlerinde birtakım<br />
değişiklikler yapılsa da genel olarak endişenin<br />
genetiği değiştirilmiş bitki ürünlerinin<br />
tüketilmesiyle olan riskler olarak algılandığını<br />
söylüyor.<br />
GDO tartışmasında her iki tarafta da olmadıklarını<br />
söyleyen Slow Food Türkiye,<br />
Fikir Sahibi Damaklar kurucusu Defne Koryürek<br />
bu tarz bir taraflılık için yeterli veri<br />
olmadığına inanıyor. “Basit ve on yıllardır<br />
kullanılan aspirin ya da 30 yılı aşkındır kul-<br />
MİLYON 500 BİN DÖNÜM<br />
DÜNYADA GDO’LU<br />
TARIM ALANININ<br />
ULAŞTIĞI HACİM<br />
lanılan antidepresanlar ve kolesterol ilaçları<br />
ile ilgili yeni yeni bazı veriler oluşuyor.<br />
Daha önce bildiklerimizin eksik olduğunu<br />
görüyoruz. Tarımdan örnek verecek olursak,<br />
DDT yıllarca ‘güvenli’ bir zirai mücadele<br />
aracı olarak ifade edildi. Ta ki kırsalda<br />
kısırlık, ölü ya da özürlü doğumlar artana<br />
kadar... O zaman fark edildi ki ‘güvenli’ değilmiş.<br />
GDO’lu tarım ve dolayısıyla GDO’lu<br />
gıda için konuşmak bu yüzden erken.”<br />
AÇLIĞA ÇARE OLSUN DİYE<br />
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi<br />
Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Yavuz Dizdar,<br />
GDO’lu ürünlerin zararlı olduğunu savunup<br />
aslında bu konunun<br />
tartışılacak bir yanı<br />
olmadığını belirtiyor.<br />
“İnsan gibi bir canlıda<br />
25-30.000 gen var. Bu<br />
genlerin dizi analizi bile<br />
tamamlandı, milyonlarca<br />
protein çeşitliliğine<br />
bir açıklama getirilemedi.<br />
Biyolojide standart dogma bir genden<br />
bir protein sentezlendiği şeklindedir. Oysa<br />
bu kadar proteinin kaynağı olan gen yok.<br />
Dolayısıyla belli ki sentez mekanizması<br />
çok daha karmaşık bir şekilde yürütülüyor,<br />
santral dogma bile çöktü. Bu durumda siz<br />
sanki bir motorun bir dişlisini değiştirir<br />
gibi bir geni sistemin içerisine ekleyemezsiniz.<br />
Bunu yaparsanız, yan ürün olarak nelerin<br />
ortaya çıktığını asla kestiremezsiniz,<br />
araştırılması da mümkün değil.”<br />
GDO’ların açlığa çare olsun diye geliştirilmediğini<br />
düşünen Dizdar, amacın ticari<br />
olduğunu söylüyor. “Emperyalist bir çıktısı<br />
da söz konusu. Döl vermeyen kısır tohumları<br />
piyasaya hakim kılarsanız çiftçi ve ülke<br />
size bağımlı hale gelir. Çünkü normal tohumun<br />
ömrü iki yıldır. Konuyu bir de bu<br />
gözle değerlendirin.” Bu topraklarda yetişen<br />
tohumların çok değil birkaç yıl içinde<br />
kaybolacağını öngören Dizdar, tohum yasasının<br />
bu durumu hızlandırdığını açıklıyor.<br />
“Tohum bankası kurulma fikri vardı. Ancak<br />
tohumun en iyi saklanma biçimi onu<br />
sürekli ekimde tutmanızdır. Bugün Sülüklü<br />
Göl’de sülük yoksa, bu, insanın burada<br />
balık yetiştirme hevesinin sonucudur.”<br />
UZMANLAR<br />
KONUYU TARTIŞIYOR<br />
Sektörün uzman isimleri GDO’lu üretim<br />
konusundaki görüşlerini<br />
D-<strong>Life</strong> dergi ile paylaştı.<br />
PROF. DR.<br />
HAKAN<br />
YARDIMCI<br />
BİYOGÜVENLİK<br />
KURULU<br />
Başkanı<br />
HAKAN ŞAFAK<br />
SES<br />
TÜRKİYE<br />
TOHUMCULAR BİRLİĞİ<br />
(TÜRKTOB)<br />
Başkanı<br />
PROF. DR. SELİM<br />
ÇETİNER<br />
SABANCI ÜNİVERSİTESİ<br />
MÜHENDİSLİK VE<br />
DOĞA BİLİMLERİ<br />
FAKÜLTESİ<br />
Öğretim Üyesi<br />
PROF. DR.<br />
İSMAİL ÇELİK<br />
HACETTEPE<br />
ÜNİVERSİTESİ<br />
Onkoloji Enstitüsü<br />
PROF. DR.<br />
N. SERDAR<br />
TURHAL<br />
MARMARA ÜNİVERSİTESİ<br />
TIP FAKÜLTESİ<br />
Onkoloji Bilim Dalı<br />
Öğretim Üyesi<br />
DEFNE<br />
KORYÜREK<br />
SLOW FOOD TÜRKİYE<br />
Fikir Sahibi Damaklar<br />
Kurucusu<br />
PROF. DR.<br />
YAVUZ DİZDAR<br />
İSTANBUL<br />
ÜNİVERSİTESİ ÇAPA<br />
TIP FAKÜLTESİ<br />
Onkoloji Bölümü<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 73
focus<br />
NEFES al<br />
SAĞLIK ver<br />
D-<strong>Life</strong>’ın daha sağlıklı bir yaşam için sunduğu terapilerden transformal nefes pek çok<br />
hastalığa iyi geldiği gibi etkili bir arınma deneyimi de vaat ediyor. BURCU SEVER<br />
74 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Transformal nefes, metafizik doktoru Judith<br />
Kravitz’in geliştirdiği etkili bir şifa yöntemi.<br />
Yaklaşık 35 yıl önce gırtlak kanseri olan<br />
Kravitz hastalığı 6 ay gibi kısa bir sürede bu<br />
yöntemle (modern tıp tedavilerini kabul etmemiş) yenince<br />
bu teknik hızla tüm dünyaya yayıldı.<br />
Oksijenin hastalıkları<br />
iyileştirmede<br />
ne denli güçlü olduğu<br />
tartışmasız bilimsel<br />
bir gerçek. 50’nin üzerinde<br />
anaerobik (oksijensiz)<br />
hastalığın<br />
oluşmasına hücrelerdeki<br />
yetersiz oksijen<br />
neden oluyor. Çoğumuz,<br />
insanların yüzde<br />
90’ı, sadece yüzde<br />
30 kapasiteyle nefes<br />
alıyoruz. Üzüntü, korku,<br />
stres gibi olumsuz<br />
etkenler nefes alma<br />
kapasitemizi düşürüyor.<br />
Transformal<br />
nefes bu oranı daha<br />
yüksek seviyeye çıkaran<br />
bir teknik. Doğru<br />
nefes ve daha fazla<br />
oksijen almayı sağlayarak<br />
bağışıklık sistemini<br />
güçlendiriyor ve<br />
vücut fonksiyonlarının düzgün işlemesine yardımcı<br />
oluyor.<br />
D-<strong>Life</strong> bünyesinde nefes eğitmenliği yapan Fatoş<br />
Sezer ağır bir duygusal travma geçirdiği dönemde<br />
tanışmış bu teknikle. “Depresyondaydım. Nefes alamadığımı<br />
hissediyordum. Nefes göğsümde tıkanıyor,<br />
karnıma inmiyordu. Bu sırada nefes terapisini öğrendim.<br />
İlk seanstan sonra depresyondan eser kalmadı.<br />
Yaşama neşeyle, tutkuyla bakmaya başladım.” 8 seanstan<br />
sonra beş buçuk günlük nefes seminerlerine de<br />
katılan Sezer, seminerden çıktığında bambaşka bir insan<br />
olduğunu söylüyor. “Aslında nefes anlatılası değil,<br />
yaşanılası bir şey. İlk nefesle dünyaya geliyoruz, son<br />
nefesle bu dünyadan göçüyoruz. Yaşam tecrübemiz<br />
bu iki nefes arasında geçiyor. Nefesimiz açıldığında<br />
muazzam mucizeler gerçekleşiyor. Terapiye katılanlar<br />
kendini daha genç, dinamik ve canlı hissediyor.<br />
Kandaki oksijen oranı yükseldiği için hücreler yenileniyor,<br />
bağışıklık sistemi güçleniyor.”<br />
EN AZ 8 SEANS<br />
Sezer diyaframdan, karından alınan nefesin doğru nefes<br />
olduğunu söylüyor. Ağızdan alınıp verilen transformal<br />
nefes sadece seans sırasında uygulanabiliyor. Gündelik<br />
yaşamda böyle nefes almak mümkün değil. Terapiyle<br />
solunum sistemi eğitiliyor. Seans sırasında açılan nefes<br />
günlük yaşamda daha rahat nefes almayı sağlıyor. Sezer,<br />
nefes terapisinin etkili olabilmesi için en az 8 ila 10<br />
seansa girmeyi öneriyor. “Daha sonra seminere katılıp<br />
bambaşka bir insan olarak hayatınıza devam edebilirsiniz.”<br />
Nefes terapisinde bir seans ortalama 45 dakika
Olumlu etkileri<br />
Daha fazla oksijen alımını sağlayarak hücreleri besleyen nefes terapisinin vücutta fiziksel,<br />
ruhsal ve zihinsel olarak üç aşamalı etkileri oluyor:<br />
Toksinlerin vücuttan atılımını hızlandırır. Solunum sistemini geliştirir ve zindelik verir.<br />
Bağışıklık sistemini güçlendirir ve dayanıklılığı artırır. Stresin olumsuz etkilerini yok eder.<br />
Zihne kazınan eski travmaların izlerini siler. Öfke, korku, endişe, suçluluk ve keder gibi<br />
olumsuz duyguları yok eder. Huzur ve neşe verir.<br />
sürüyor. Ek olarak 20 dakika spiritüel yaşam koçluğu<br />
–neşe, sevgi, coşku, yaratıcılık gibi pozitif niyetlerin uygulandığı–<br />
ve 15 dakika meditasyon yapılıyor.<br />
BİLİNÇALTINI TEMİZLİYOR<br />
Karın ve göğüs nefesini bağlayan nefes terapisinin<br />
fiziksel, ruhsal ve duygusal olmak üzere üç seviyeli<br />
etkisi var. Fiziksel etkilerine en iyi örneklerden biri<br />
Sezer’in kişisel deneyimi. Terapinin ardından 20 yıldır<br />
muzdarip olduğu spastik kolon hastalığından kurtulmuş.<br />
“Zihinsel olarak muazzam bir konsantrasyona<br />
sahip oluyor, kendinizi daha huzurlu ve mutlu hissediyorsunuz.<br />
Korku, endişe ve kaygı gibi olumsuz<br />
duygular daha pozitif düşüncelerle yer değiştiriyor.<br />
Ruhsal olarak da bizi özümüzle buluşturan en etkili<br />
yöntem. Bugün dünyada en kolay uygulanan ve en etkili<br />
bilinçaltı temizleme tekniği. Bilinçaltındaki tüm<br />
olumsuz travmaları dönüştürüyorsunuz. Geçmişten<br />
taşıdığınız tüm olumsuzlukları hücre bazında tek tek<br />
temizliyorsunuz.”<br />
Sezer, detoks yapanların mutlaka nefes terapisine<br />
katılmasını öneriyor. Bu terapide bol oksijen<br />
alarak bedendeki tüm toksinlerin atılması sağlanıyor.<br />
Bu yüzden detoksun en önemli destekçilerinden.<br />
D-<strong>Life</strong>’ta her pazartesi, çarşamba ve cuma<br />
nefes terapileri düzenleniyor. Grup seansları 150,<br />
özel seanslar 250 TL. 7’den 70’e herkesin uygulayabileceği<br />
terapiyi deneyimlemek isterseniz bir seanslık<br />
ücretsiz tanıtım eğitimine katılabilirsiniz.<br />
Rezervasyon için; 0 212 381 3000.<br />
Mücadele<br />
ettiği<br />
hastalıklar<br />
Astım, kalp<br />
hastalıkları,<br />
tansiyon, şeker,<br />
panik atak, adet<br />
öncesi sendrom,<br />
migren, sindirim<br />
bozuklukları,<br />
kısırlık, uyku<br />
apnesi, horlama,<br />
sırt ağrıları,<br />
depresyon, kronik<br />
yorgunluk, alerjiler,<br />
sigara ve alkol<br />
gibi zararlı madde<br />
bağımlılığı<br />
D-<strong>Life</strong> nefes<br />
eğitmeni Fatoş<br />
Sezer seans<br />
sırasında.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 75<br />
FOTOĞRAF: BEGÜM ÖZPINAR
focus<br />
Etikete aldanmayın<br />
Gıda ürünlerinin etiketleri gerçekleri yansıtmayabiliyor. Onları<br />
doğru okumayı öğrenin, sağlığınızı koruyun. PINAR DENİZER<br />
Market alışverişinde ürün seçerken kafanız karışıyor olabilir. Çünkü hazır gıdaların<br />
ambalajlarında aslında çok da doğru olmayan bir dolu bilgi yer alıyor. Üstelik<br />
içeriklerindeki pek çok zararlı madde ambalajlarında yazmıyor. Antioksidan içeren<br />
kahvaltılık gevrekten, tam tahıllı ekmeğe ya da bol karışımlı yüzde 100 meyve suyuna<br />
kadar sağlıklı sandığınız ürünlerin ardındaki gerçeklere karşı dikkatli olun.<br />
TRANS YAĞ YOKTUR<br />
TEHLİKE Üzerinde trans yağ yoktur yazan<br />
ürünlerin içindekiler listesinde hidrojen<br />
ya da bitkisel yağ olabilir.<br />
NEDEN Trans yağlar (trans-izomer,<br />
E-izomer, hidrojene nebati yağ, hidrojene<br />
bitkisel yağ) sıvı bitkisel yağlara katılaşmaları<br />
için hidrojen eklenmesiyle elde edilir.<br />
Bu doymamış yağlar kötü kolesterol olarak<br />
bilinen LDL düzeyini artırıp, HDL düzeyini<br />
azaltır. Bu da koroner kalp rahatsızlığı,<br />
diyabet, obezite ve kanser gibi hastalıklara<br />
yol açar. Bir ürünün içeriğindeki toplam<br />
yağ ın 100 gramında 1 gramdan az olması<br />
halinde paket üzerine trans yağ içermez yazılabilir.<br />
Tabii bu gıdanın içeriğinde trans<br />
yağ olmadığı anlamına gelmez.<br />
YAPAY AROMALAR<br />
İÇERMEZ<br />
TEHLİKE Paketlenmiş gıdanın içindekiler<br />
listesinde aroma, doğala özdeş aroma<br />
ya da monosodyum glutamat gibi katkı<br />
maddeleri bulunabilir.<br />
NEDEN İster doğal ister yapay aromalandırılmış<br />
olsun, gıdalara eklenen her tür<br />
aroma için laboratuvar ortamı gerekir. Örneğin<br />
hindistancevizi aroması Malezya’daki<br />
bir ağacın kabuğundan, vanilya bir mantar<br />
küfünden, bal bir ağaç mantarından,<br />
fındık ise bir tür mikroptan elde edilir ve<br />
bunların hepsi aslında doğal birer maddedir.<br />
Yapay aromalar arasında en tehlikeli<br />
olanlardan biri beşinci tat duyusu umamiyi<br />
harekete geçiren MSG’dir (monosodyum<br />
glutamat, MSG, E621, 620, 625, glutamik<br />
76 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
asit). Bir amino asidin sentetik versiyonu<br />
olan ve yiyeceklere lezzet katan bu madde<br />
sinir hücrelerine zarar verir, Alzheimer,<br />
Parkinson, epilepsi, diyabet ve obezite gibi<br />
birçok rahatsızlığa davetiye çıkarır.<br />
TAM TAHILLI VE<br />
LİF KAYNAĞI<br />
TEHLİKE Tam tahıllı ürünleri<br />
daha fazla tüketerek daha fazla<br />
lif alabilirsiniz ama ürünler<br />
gerçekten tam tahıllı ise!<br />
NEDEN Tam tahıllı<br />
olduğu iddia edilen<br />
birçok üründe bolca<br />
buğday kepeği<br />
ve lif bulunur. En<br />
önemli sorun bu<br />
maddelerin ağartılmış<br />
buğday<br />
ununa sonradan<br />
eklenmesidir. Bir<br />
ürünün gerçekten<br />
tam tahıllı olabilmesi<br />
için en az<br />
yüzde 20 oranında<br />
tam tahıl içermesi<br />
gerekir. Oysa piyasadaki<br />
ürünlerin<br />
çoğunda ancak yüzde<br />
10 oranında tam tahıl<br />
bulunur. Ayrıca hazır<br />
gıdalara sonradan eklenen<br />
polidekstroz (E 1200,<br />
prebiyotik lif) ve inülin gibi<br />
lifler de bazen vücuda yarar değil<br />
zarar verebilir.
% 100 MEYVE SUYU<br />
TEHLİKE Yüzde 100 doğal elma suyu<br />
diye aldığınız ürünün içinde aslında başka<br />
meyvelerin suları da bulunur.<br />
NEDEN Meyve türevli içecekler, içerdikleri<br />
meyve oranına göre dört kategoriye<br />
ayrılır. Meyveye yakınlık sırasına göre<br />
meyve suyu, meyve nektarı, meyveli içecek<br />
ve aromalı içecek gibi. Meyve suları<br />
zaman zaman su ile seyreltilebilir ve bozulan<br />
tat dengesi katkı maddeleriyle yeniden<br />
kurulur. Bu tür içeceklerde şeker, mısır<br />
şurubunun işlenmiş hali olan yüksek früktozlu<br />
mısır şurubu (YFMŞ) ve renklendirici<br />
bulunabilir. Yüzde 100 doğal olduğu<br />
belirtilen ürünlere bile daha içilebilir ya<br />
da d ucuz uc olabilmesi için<br />
farklı fark meyve karışım-<br />
ları l<br />
eklenebilir. Tıpkı<br />
% 100 1 elma suyu olarak<br />
satılan ürünün içinde bu-<br />
lunan vişne v suyu gibi.<br />
KOLESTEROLSÜZ<br />
TEHLİKE Kolesterol, et, balık, süt ve tereyağı<br />
gibi hayvansal gıdalarda bulunan bir<br />
tür yağdır. Buna rağmen bitkisel bazı ürünlerin<br />
etiketlerinde kolesterol içermez yazar.<br />
NEDEN Hazır ya da paketlenmiş gıda üreticileri<br />
tüketicinin kolesterol değerleri konusunda<br />
gösterdiği hassasiyetin farkında.<br />
Ayrıca birçok tüketici bitkilerde kolesterol<br />
olamayacağını bilmiyor. Üretici firmalar<br />
bu durumu kullanarak tüketicinin hassas<br />
noktasına dokunuyor. Bazı kahvaltılık<br />
gevrek, ekmek ve kurabiye üreticileri bilinçsiz<br />
tüketicinin gözünü paket üzerine<br />
bu bilgiyi koyarak boyuyor.<br />
TAMAMEN DOĞAL<br />
TEHLİKE Üzerinde % 100 Doğal ya da Tamamen<br />
Doğal yazan ürünleri satın almadan<br />
önce gerçekten doğal olup olmadığını<br />
kontrol edin.<br />
NEDEN Nereden geldiğini bilmediğiniz<br />
bir tavuk yerine üzerinde tamamen doğal<br />
yazan bir ürünü tercih edebilirsiniz.<br />
Ama bu yazı sizi yanıltmasın. Çünkü bir<br />
ürünün paketine tamamen doğal yazılabilmesi<br />
için uyulması gereken yasal bir<br />
düzenleme bulunmuyor. Dolayısıyla üretim<br />
aşamasını ya da içindekiler kısmını<br />
görmeden gerçekten doğal olup olmadığından<br />
emin olamazsınız. İçindekiler kısmında<br />
gıda boyası, aroma artırıcı ve koruyucu<br />
olup olmadığını kontrol edin ya da<br />
organik sertifikalı ürünleri tercih edin.<br />
ŞEKERSİZ<br />
TEHLİKE Aspartam gibi yapay tatlandırıcı<br />
ya da mısır şurubu içeren ürünleri tüketmek<br />
sizi şekerden daha fazla hasta edebilir.<br />
NEDEN Üzerinde şekersiz yazan ürünlerin<br />
büyük kısmında aslında içeriğinde sakkaroz<br />
olmadığı belirtilmek istenir. Ama<br />
diğer şekerler de kalorisiz sayılmaz. Şeker<br />
gramda 4 kaloriye sahipken şeker alkolleri<br />
gramda 1,5 ila 3 arası enerjiye sahiptir.<br />
Mısır şurubunun işlenmiş hali olan YFMŞ<br />
son yıllarda en yaygın kullanılan şeker<br />
kaynaklarından biridir. Pek çok farklı gıda<br />
maddesine giren bu madde birçok hastalığa<br />
davetiye çıkarır. Pirinç şekeri, karamel,<br />
früktoz ve meyve suyu konsantresi gibi<br />
diğer işlenmiş kompleks şekerler de en az<br />
işlenmiş şeker kadar zararlıdır.<br />
ANTİOKSİDAN YÜKLÜ<br />
TEHLİKE Antioksidanın sağlıklı bir enzim<br />
olması sonradan antioksidan yüklenmiş gıdaların<br />
sağlıklı olacağı anlamına gelmez.<br />
NEDEN Antioksidanlar hücrelerdeki<br />
oksitlenmenin önüne geçen mucize enzimlerdir.<br />
Antioksidan deposu olarak sunulan<br />
hazır gıdaların çoğu ya meyve gibi<br />
bir zamarlar antioksidan içeren maddeden<br />
yapılmıştır ya da gıdanın içeriğine çeşitli<br />
vitaminler eklenmiştir. Ancak gıdalar işlendiklerinde<br />
içeriklerindeki yararlı maddeler<br />
yok olur. Bu nedenle doğal halleriyle<br />
tüketmek daha sağlıklıdır.<br />
RENKLENDİRİCİ<br />
İÇERMEZ<br />
TEHLİKE Hazır gıdaların içeriğindeki en<br />
tehlikeli katkılar arasında gıda boyaları<br />
yer alıyor.<br />
NEDEN Gıda renklendiricilerinin büyük<br />
bir kısmı kömür katranından elde edilir<br />
ve pek çok farklı gıda maddesinde kullanılır.<br />
Bilim insanlarının yaptığı birtakım<br />
araştırmalar gıdalarda kullanılan renklendiricilerin<br />
hiperaktiviteden astıma,<br />
kanserden kromozom hasarına kadar birçok<br />
hastalığa yol açabileceğini gösteriyor.<br />
Tartrazin (E102, E102a, Sarı #5, Yellow #5),<br />
böcekten elde edilen karmen kırmızısı<br />
(E120, Karmin, Kosinal ekstrakt, koşineal),<br />
sodyum nitrat, eritrosin (Red 3, E127),<br />
parlak mavi (Brillant Blue, E133) gibi boyalar<br />
ise bu katkı maddeleri arasında en<br />
tehlikelileri.<br />
KORUYUCU<br />
İÇERMEZ<br />
TEHLİKE Aldığınız ürünün içindekiler kısmını<br />
kontrol ettiğinizde adını bile duymadığınız<br />
birçok koruyucu madde görebilirsiniz.<br />
NEDEN Gıdaların tazeliğini uzun süre korumasını<br />
sağlamak ve bozulmalarını önlemek<br />
için birçok hazır gıdaya koruyucu<br />
madde eklenir. Tabii genellikle bu maddeler<br />
ürünlerin paketlerinde açıkça yazmaz.<br />
Sülfit (E220-E228, SO2, sülfür dioksit, sodyum<br />
veya potasyumsülfit, bisülfit, metabisülfit),<br />
MSG, butillenmiş hidroksianisol<br />
ve butillenmiş hidroksitoluen (BHA, E320<br />
ve BHT, E321) gibi koruyucu maddeler son<br />
derece ciddi hastalıklara yol açabilir.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 77
focus<br />
78 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
Çevrimiçi<br />
Arınma<br />
iPad ve iPhone uygulamalarıyla<br />
detoks hakkında bilmeniz gereken<br />
her şeye ulaşabilirsiniz. İşte<br />
Apple Store’un en popüler detoks<br />
aplikasyonları. BURCU SEVER
ULTIMATE DETOX DIET $9,99<br />
10 günlük bir arınma programı içeren bu uygulama<br />
günlük talimatlarla sizi yönlendiren yardımcı<br />
bir detoks rehberi. Programda aşamalı olarak<br />
arınmaya başlanıyor. Önce gıda alımı azaltılıyor.<br />
Ardından, 3 günlük oruç sonrasında tekrar aşamalı<br />
olarak orucu bırakıp, tüm gıdalara yeniden<br />
entegre olunuyor. Daha önce hiç detoks yapmamış<br />
olanların bu uygulamayı kullanmadan önce mutlaka bir uzmana<br />
danışmasında fayda var.<br />
LEMON DETOX DIET $0,99<br />
Limon Detoks Diyeti vücudu içten dışa etkin bir<br />
şekilde temizleyen bir arınma programı. Uygulamada<br />
neden vücudunuzu arındırmanız gerektiği<br />
ve Limon Detoksu için gerekli içeceklerin nasıl<br />
hazırlanacağı öğretiliyor. Limon Detoks Diyeti<br />
vücudu temizlerken bağışıklığı güçlendiriyor<br />
ve kilo kaybına yardımcı oluyor. Ayrıca kanser gibi hastalıklara<br />
karşı koruma sağlıyor ve akne gibi cilt problemlerini iyileştiriyor.<br />
DETOX DIET SHOPPING LIST $1,99<br />
Detoks diyetiniz için yapacağınız alışveriş konusunda<br />
kafanız karışık mı? Endişelenmeyin. Bu<br />
alışveriş listesi markette doğru ürünleri seçmenize<br />
yardımcı oluyor. Kullanımı oldukça kolay<br />
ve kişiselleştirilebilen bu kontrol listesi detoksta<br />
izin verilen ve yasaklanan besinleri içeriyor.<br />
Diyetinizde daha doğru kararlar almanıza yardımcı<br />
olan bir uygulama ama sadece detoks değil herhangi bir diyete başlamadan<br />
önce bir uzmana danışmanız gerektiğini unutmayın.<br />
ULTIMATE DETOX DIET EVALUATION QUIZ FREE<br />
Uygulama detoks ihtiyaçlarınızı değerlendirmek<br />
için oluşturulmuş bir anketle başlıyor. Anketin<br />
sonuçlarına göre programın size uygun olup olmadığı<br />
belirleniyor. The Ultimate Detox Diet, 10<br />
günlük bir detoks programı. Günlük detaylı talimatlarla<br />
kullanıcı yönlendiriliyor. Her gün ne<br />
yemeniz ve içmeniz, nasıl egzersizler yapmanız<br />
ve dinlenmeniz gerektiği konusunda bilgiler veriliyor. Ayrıca kişisel<br />
deneyiminizi aktarabilmeniz için uygulamanın günlük tutma<br />
özelliğini kullanabiliyorsunuz.<br />
21 DAY DETOX - THE SIMPLE CLEANSE $2,99<br />
21 Day Detox kitap kategorisindeki bir diğer uygulama.<br />
Rehber niteliğindeki kitapta adım adım<br />
takip edilebilecek bir program öneriliyor. Gerekli<br />
alışveriş listesinden yemek tariflerine ve meditasyon<br />
tekniklerine kadar herkesin uygulayabileceği<br />
basit arınma teknikleri öğretiliyor.<br />
A 7 - DAY DETOX $0,99<br />
7 Day-Detox Hollywood ünlülerinin ve tanınmış<br />
spaların kullandığı bir program. İki temel amaca<br />
hizmet ediyor. Öncelikle bir türlü verilemeyen<br />
inatçı birkaç kilonun hızlı ve sağlıklı bir şekilde<br />
kaybedilmesine yardımcı oluyor. Sonra vücudu,<br />
kanı ve hayati organları toksinlerden arındırıyor.<br />
Uygulama bağışıklık sistemini güçlendiren ve vücudu doğal dengesine<br />
kavuşturan yemek tarifleri ve doğru pişirme tekniklerini<br />
içeriyor. Sabah, öğle ve akşam yemeklerinde bu tarifleri uygulamak<br />
yeterli.<br />
NATURAL DETOX $1,99<br />
Marketler detoks sırasında kullanılabilecek<br />
sayısız ürünle dolu. Peki, bunlardan hangilerini<br />
ve ne kadar tüketmek gerekiyor? Natural<br />
Detox, kendi kendinize neler yapabilirsiniz,<br />
neden ve nasıl yapmalısınız gibi konularda kullanıcıyı<br />
bilgilendiriyor ve detoks konseptini<br />
anlamaya yardımcı oluyor. İnternetten ya da<br />
marketten uygun detoks ürünlerini bulmanızı sağlarken evde rahatça<br />
uygulayabileceğiniz arınma formülleri ve tarifler öneriyor.<br />
DETOX JUICE RECIPES $0,99<br />
Sıvı içecekler detoksun vazgeçilmez bir parçası.<br />
Bu uygulamayla detoks diyetinizde rahatlıkla<br />
kullanabileceğiniz sayısız içecek tarifine ulaşabilirsiniz.<br />
Uygulamada detoks yapmadan, sadece<br />
sağlıklı sıvılar tüketmek isteyenler için sayısız<br />
sebze ve meyve suyu tarifinin detaylı açıklamaları<br />
veriliyor. Kullanımı oldukça kolay olan uygulamada tarifleri<br />
ister içeceğin türüne isterseniz sebze veya meyvelerin isimlerine<br />
göre aratabiliyorsunuz.<br />
iDETOX - DAILY DETOX TIPS $0,99<br />
iDetox kullanıcılara günlük küçük değişimler<br />
için basit öneriler sunuyor. Gündelik yaşamda<br />
zihni, vücudu ve ruhu arındırmak için neler yapılabileceğini<br />
anlatıyor. Uygulamada detoks için<br />
sürekli güncellenen ipuçları veriliyor. Favori<br />
ipuçlarını işaretleyerek sık kullanılanlara ekleyebiliyor<br />
ve uygulamayı kişiselleştirebiliyorsunuz.<br />
HOME DETOX £0,69<br />
Home Detox eğitim amaçlı bir online kitap. Daha<br />
önce detoksu denemediyseniz bu kitabı okuyarak<br />
detoksun vücudunuza faydalarını, sayısız detoks<br />
tarifini ve evde bu tarifleri nasıl uygulayabileceğinizi<br />
öğrenebilirsiniz.<br />
MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 79
Fitness ve<br />
sağlıklı yaşam<br />
Fitness nedir ve egzersiz yapmak<br />
günümüzde neden bu kadar önemli? Bu<br />
soruların cevaplarını aşağıdaki yazımızda<br />
bulacaksınız.<br />
Fitness’ı tanımlamadan önce kısaca neden egzersiz yapmaya<br />
ihtiyaç duyduğumuzu size anlatmak isteriz.<br />
1800’lü yılların sonunda, tüm dünyada tarımdan sanayileşme<br />
yoluna hızlı bir geçiş yapıldı. İnsanların tarlalardan çıkıp<br />
fiziksel aktiviteye ihtiyaç duyulan fabrikalarda çalışmaya başlamalarıyla<br />
beraber fiziksel inaktivite problemi ortaya çıktı. Bu nedenle,<br />
bireylerin sağlık normlarının daha verimli hale gelebilmesi için<br />
çeşitli kuruluşlar; sağlık, fiziksel aktivite ve beslenme konuları üzerine<br />
reformlar geliştirdi. Tıbbın gelişmesiyle, son yüzyılda özellikle<br />
medeni ülkelerde ortalama yaşam süresi 78’lere dayandı.<br />
Uzayan ömrümüzü sağlıklı geçirmeyi başarabilmemiz için sağlığın<br />
ne demek olduğunu bilmemiz gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’nün<br />
(WHO) 1948 yılında yaptığı tanıma göre sağlık; hastalıklara yakalanmama<br />
ve fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan iyi olma halidir.<br />
Fitness, sağlığın fiziksel sağlık boyutuyla ilgilidir. Fiziksel sağlık,<br />
kişinin düzenli fiziksel aktivite ve uyku düzeni ile vücut yağ oranını<br />
düşük ve kas tonusunu formda tutarak, orta ve şiddetli fiziksel hareketleri<br />
aşırı yorulmadan yapabilecek enerjiye sahip olma halidir. Bu<br />
nedenle fitness’ın hem sağlığa hem de beceriye ilişkin ölçülebilir en<br />
önemli enstrümanlarının ne olduğunu bilmek çok önemlidir.<br />
Kardiyovasküler dayanıklılık, vücut kompozisyonu ve kasiskelet<br />
sağlığı olarak gruplayabileceğimiz fitness bileşenlerini kullanarak,<br />
sağlık hikayenizi, egzersiz geçmişinizi ve amaçlarınızı göz<br />
önünde bulundurarak, egzersizi size özel yapmak ve eğlenceli kılmak<br />
öncelikli hedefimizdir.<br />
Kardiyovasküler çalışmalar, kişinin kalp ve dolaşım<br />
sistemini güçlendirmeye yarayan ve özellikle kilo<br />
kontrolü açısından da en fazla enerji sarfiyatını gerçekleştiren<br />
çalışmalardır. ACSM’ye (American College<br />
of Sports Medicine) göre bu çalışmaların yapılma sıklığı,<br />
haftada 3-5 gün, 20-60 dakika arası ve uygun şiddetlerde<br />
olmalıdır. Fitness alanının içinde, bireysel olarak<br />
koşu bandı, eliptik bisiklet ve kürek cihazları gibi aletleri<br />
ya da stüdyo grup egzersizlerinde spinning, dans<br />
veya aerobik derslerini programınıza uygun reçetelendirme<br />
şansınız bulunmaktadır.<br />
Yaşa bağlı kas kaybını ve uzayan ömrümüzü düşündüğümüzde,<br />
kas kütlemizi ve gücümüzü korumak<br />
için direnç egzersizlerinin egzersiz reçetemizde önemi<br />
80 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />
çok büyüktür. Bu çalışmalarda amaca göre haftada 2-3 gün, 1-3 set,<br />
8-30 tekrar sayıları ile tüm ana kas gruplarının çalıştırılmasını önermekteyiz.<br />
Bireysel olarak her kas grubunu ayrı ayrı çalıştıracak ağırlık<br />
aletlerinin, dumbbell, bar ve lastik bantların yanı sıra, stüdyo<br />
grup egzersizlerinde TRX, kettlebell, pilates reformer ve pilates matwork<br />
derslerini bu kategoride sayabiliriz. Farklı amaçlar güden grup<br />
egzersizleri, kişinin fonksiyonel becerilerini de geliştirici özellikleriyle<br />
hem eğlenceli hem de verimlilik anlamında çok faydalıdır.<br />
ÇOK YÖNLÜ EGZERSİZ<br />
Kronik bel ağrısı sendromu, modern toplumların en önemli problemlerinden<br />
biridir. Esneklik çalışmaları ise bu problemleri aşmamızda<br />
yardımcıdır. Bu çalışmalar haftada 2-3 gün, kaslarınızı aşırı<br />
gerginliğe sokmadan, her ekleme yönelik 10-30 saniye arası bekletmelerle<br />
yapılır. Bireysel çalışmanın yanı sıra esneklik gerektiren<br />
ve dolaylı olarak esnekliğe fayda sağlayacak yoga veya pilates gibi<br />
diğer egzersiz türleriyle de geliştirilebilir. Yogadan örnek vermek<br />
gerekirse, bunun en büyük faydası kişinin stres yönetimine ve zihinsel<br />
sağlığına büyük katkı sağlamasıdır. Sağlık kavramına atıfta<br />
bulunarak, kişinin sağlıklı olması sadece fiziksel değil, zihinsel ve<br />
sosyal olarak da sağlıklı olmasına bağlı olduğu için insanların programlarını<br />
çok yönlü planlamaya çalışmaktayız.<br />
Vücut kompozisyonunuz içinse BIA (Biyoelektrik Empedans<br />
Analizi) yöntemiyle vücudunuzdaki yağ miktarının yanı sıra, vücudunuzun<br />
biyoyararlılığı açısından çok önemli olan hücre içi ve<br />
dışı sıvı oranları gibi önemli verileri toplayabilmekteyiz. Bu verilere<br />
dayanarak ve beslenme uzmanımızdan yardım alarak, beslenmeniz<br />
ile egzersiz reçeteniz arasındaki uyumu sağlayabilmekteyiz.<br />
Amacımız, mümkün olduğu kadar sizi hareketli hale getirmektir.<br />
Ancak fiziksel aktivite ve egzersiz eşanlamlı kavramlar değildir.<br />
Egzersiz, fiziksel aktivitenin bir alt kategorisidir ve aralarında çok<br />
önemli farklar vardır. Egzersiz, kişinin fiziksel sağlığını iyileştiren<br />
ya da en azından muhafaza eden belli bir yapıda, planlı, tekrarlanan<br />
ve amacı olan fiziksel aktiviteyi içermektedir. Örnek vermek gerekirse,<br />
bir kişinin sahilde gelişigüzel yürümesi fiziksel aktiviteye girerken,<br />
aynı kişinin aynı yürüyüşü haftada 4 kere, belli bir nabızda,<br />
35 dakikada yapması egzersiz yapması anlamına gelmektedir.<br />
Egzersizde değişim, yaşam kalitesinde değişim, insanda değişim<br />
mesajlarını kitlelere yaymayı hedefleyen D-Gym, size sağlıklı ve<br />
mutlu bir yaşam diler.<br />
D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 - www.dgym.com.tr
Doğuş Power Center AVM G-45 No: 4/33 Maslak/İstanbul<br />
Tel: 0212 346 3545 - 0212 346 3046<br />
www.dgym.com.tr