30.01.2013 Views

DETOKSU - D-Life

DETOKSU - D-Life

DETOKSU - D-Life

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SAĞLIKLI YAŞAM DERGİSİ<br />

SAYI: 3 MART-NİSAN 2012<br />

Bağırsak<br />

sağlığı ve<br />

probiyotikler<br />

21. YÜZYILIN<br />

SÜPER BESİNİ<br />

SPİRULİNA<br />

Arınma<br />

BAHAR<br />

<strong>DETOKSU</strong><br />

ÖZEL<br />

Özgü Namal detoksla<br />

enerjisine kavuştu<br />

Osteoartrite çiğ besin tedavisi Mantarlar alemi Sütün zararları<br />

ISSN 2146-6378


Yaşam boyu<br />

yol arkadaşlarınız<br />

D-<strong>Life</strong> Sağlıklı Yaşam Merkezi’nde size daha kaliteli ve sağlıklı yaşamanın en doğal hakkınız<br />

olduğunu hatırlatan danışmanlarımız, sizlere sağlıklı yaşamanın ipuçlarını veriyor.<br />

Bugün onlarla tanışın, kendinize daha sağlıklı ve mutlu olma hakkını tanıyın!<br />

Semra İnce İle<br />

Domancic Bioenerji<br />

Terapisi<br />

Domancic metodu ile; bağışıklık sistemimizi<br />

uyararak, belirli şekilde eyleme geçmesini ve<br />

bu şekilde sebep olacağı değişim ile de gerekli<br />

olan iyileşmenin gerçekleşmesi sağlanır. Önemli<br />

olan şu ki; bu metodu kullanarak “sağlığa<br />

konsantre oluyoruz, hastalığa değil!” ve sizden<br />

de tek bir şey bekliyoruz; “iyileşmeyi istemek...”<br />

Çalıştığımız enerji donanımlı bir enerjidir. Sağlık<br />

ve esenlik datasını içeren, yaratıcı bir enerji. Bu<br />

enerji kişinin iyileşmesini yeniden yaratacak<br />

gücü içerir. Bu data bilinçaltına ulaştığında,<br />

kişinin düşünce ve aksiyonlarının dönüşümüne<br />

sebep olur, iyileşme başlar ve iyileşme her<br />

seviyede gerçekleşir. Fiziksel, duygusal, ruhsal<br />

ve spiritüel...<br />

Domancic Metodu; akciğer ile ilgili rahatsızlıklar,<br />

astım, bronşit, alerjiler, böbrek rahatsızlıkları,<br />

diabet, gastrit, reflü, ülser, gut, hemoroid,<br />

kadın ve erkek rahatsızlıkları, karaciğer ile<br />

ilgili rahatsızlıklar, kolesterol sorunu, migren,<br />

sinüzit, siyatik, tiroid, varis, omurga ile ilgili<br />

rahatsızlıklar, psikolojik rahatsızlıklar ve<br />

nicelerinin tedavisi için uygulanabilmektedir.<br />

sizi bekliyor…<br />

D-<strong>Life</strong>, sağlıklı yaşam için ömür boyu yol arkadaşınız…<br />

Fatoş Sezer İle<br />

Nefesinizi Değiştirin,<br />

Hayatınız Değişsin!<br />

Doğal Nefes, etkili bir arınma tekniğidir.<br />

Yaşamımızın her alanında değişim ve gelişim<br />

sağlar. Fiziksel olarak Doğal Nefes alışkanlığı,<br />

vücudumuzda tıkanan bölgeleri temizleyerek<br />

açar. Sağlıklı bir yaşam ve birçok rahatsızlığın<br />

tedavisi için gerekli olan sağlıklı hücre yapısı,<br />

ancak kandaki oksijen miktarının artmasıyla<br />

mümkündür. Bu, herkes tarafından bilinen bir<br />

gerçektir.<br />

D o ğ a l N e f e s t e k n i ğ i n i y a ş a m l a r ı n d a<br />

uygulayanlar; daha sağlıklı bir bedene, daha<br />

fazla enerjiye, mükemmel bir dengeye, daha<br />

hızlı çalışan bir detoks sistemine, daha gelişmiş<br />

bir solunum sistemine, daha güçlü bir bağışıklık<br />

sistemine sahip olur. Bunun yanında, bilinçaltını<br />

temizleyerek stresi azaltır ve davranışları<br />

rahatlatır. Hücre hafızasına kayıtlı olan geçmiş<br />

travmaları siler. Öfke, korku, endişe, suçluluk ve<br />

acı gibi bastırılmış duyguları temizler. Ruhsal<br />

bilincimizi yükseltir. Yüksek benliğimizle olan<br />

bağlantıyı açar. Birlik farkındalığı yaratır ve<br />

spiritüel yeteneklerin gelişmesini sağlar.<br />

Göksel Karabayır<br />

İle Konstelasyon<br />

Çalışmaları...<br />

”Konstelasyon” kavramı, bir sistem içerisindeki<br />

ilişkili öğelerin birbirine göre konumu, durumu<br />

ve birbirinden etkileşimi anlamına gelmektedir.<br />

Bu yaklaşım, her ailenin ya da şirketlerin<br />

kuşaklar boyu süre gelen yapı itibarıyla bir<br />

sistem oluşturduğunu ve bireylerin bu sistemin<br />

ayrılmaz bir parçası haline geldiğini söyler.<br />

Sistemde travmalar ya da kolektif vicdanın<br />

kurallarının bozulması sonucunda oluşacak<br />

her türlü kilitlenme, daha sonraki nesilleri<br />

etkileyecek ve çeşitli sorunlarla kendini ifade<br />

edecektir.<br />

Konstelasyon çalışması ile; içinde bulunduğu<br />

d u r u m d a n m e m n u n o l m a y ı p , b u n u<br />

değiştirmekte zorlananlar, depresyon ve<br />

mutsuzluk yaşayanlar, hastalıklar ve kronik<br />

sağlık problemleri yaşayanlar, açıklanamayan<br />

derin üzüntü, utanç, kızgınlık ve suçluluk<br />

duygusu yaşayanlar, alkol, uyuşturucu ve<br />

seks bağımlılığı yaşayanlar, aile içi ilişkilerde<br />

başarısızlık yaşayanlar, yaşamının yönünü,<br />

amacını kaybettiğini düşünenler, kişisel travma<br />

yaşayanlar ya da önceki kuşakların yaşadığı<br />

travmaya dolanık yaşayanlar gözle görülür<br />

gelişme kaydediyor.


Aylin Uyar<br />

Süngür İle<br />

Kuantum ve<br />

Sağlık: SCIO<br />

Günün yorgunluğundan kurtulup,<br />

baştan aşağı rahatlamak için<br />

k a ç ı r ı l m a y a c a k b i r f ı r s a t t ı r.<br />

Sağlığınızı bütünsel olarak ele<br />

alarak, bir yaklaşım sunmak için<br />

fiziksel, duygusal, psikolojik,<br />

toplumsal ve çevresel açılardan<br />

inceler. Stresin teşhis ve kontrolünü<br />

amaçlayan, fiziksel, duygusal,<br />

zihinsel ve ruhsal açıdan sağlığınızın<br />

olabilecek en üst düzey şartlarını<br />

yakalamanızı sağlar. Biofeedback<br />

( b i y o l o j i k g e r i b i l d i r i m ) v e<br />

biorezonansı bir araya getiren SCIO<br />

sistemi, bedenin kendini iyileştirme<br />

kapasitesini uyararak ve tamamen<br />

doğal yöntemlerle harekete geçirir.<br />

Yasemin Balcı<br />

İle Koçluk<br />

Seansları...<br />

Koçluk, bir bireyin tüm doğru<br />

cevapları içinde barındırdığından<br />

yo l a ç ı k a n , u l a ş m a k i s tenen<br />

hedefler doğrultusunda strateji<br />

ve eylem belirlemenize yardımcı<br />

olan, bu süreçte size ihtiyacınız olan<br />

araçları, motivasyonu ve desteği<br />

sağlayan bir oluşumdur. Koçluk<br />

süreci, hayatımızda arzu ettiğimiz<br />

gelişmelere ulaşana kadar devam<br />

eder; çoğu zaman 12 seansta<br />

ve yaklaşık 4 aylık bir periyotta<br />

hedeflenen değişiklikler gerçekleşir.<br />

Koçluk seansları ile; iş ya da başka<br />

bir yaşam alanında motivasyon<br />

eksikliği yaşıyorsanız, belirlediğiniz<br />

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi<br />

F DA ( A m e r i c a n Fo o d & D r u g<br />

A d m i n i s t r a t i o n ) t a r a f ı n d a n<br />

o n ay l a n a n S C I O ; a l e r j i l e r i n ,<br />

toksinlerin, gıda hassasiyetlerinin,<br />

stresin, yorgunluğun, baş ağrılarının,<br />

migrenlerin, uykusuzluğun, aşırı<br />

kilonun, sindirim ve bağırsak<br />

problemlerinin, depresyonun,<br />

ö ğ r e n m e b o z u k l u k l a r ı n ı n ,<br />

o d a k l a n m a p r o b l e m l e r i n i n ,<br />

kireçlenmenin, sorunlu ciltlerin<br />

kişiye özel sebeplerine ulaşır ve<br />

bunların dengelenmesini sağlar.<br />

SCIO son derece donanımlı bir<br />

bilgisayar programıdır.<br />

hedeflerden saptığınızı hissediyor,<br />

bu hedeflere ulaşmak için bir yol<br />

haritasına ihtiyaç duyuyorsanız,<br />

geleceğinizi ilgilendiren eğitim,<br />

kariyer ya da benzeri bir konuda<br />

netleşmeye ihtiyacınız varsa,<br />

yaşamınızda bir atılım yapmak<br />

istiyorsanız, tam potansiyelinizi<br />

artık kullanmaya başlamak, hayata<br />

geçirmek istediğiniz konularda<br />

daha çabuk sonuç elde etmek<br />

istiyorsanız, yaşamınızda bir geçiş<br />

dönemindeyseniz ve kendiniz<br />

için daha iyi bir yaşam yaratmak<br />

istiyorsanız, koçluk seansları sizin<br />

içindir.<br />

Herlinde Hafner<br />

İle Bach Flowers;<br />

D-<strong>Life</strong>’ta!<br />

Mutlu ve huzurlu olduğumuz,<br />

k e n d i m i z i i y i h i s s e t t i ğ i m i z<br />

dönemlerde çoğu zaman sağlık<br />

sorunlarıyla karşılaşmayız. Yaşamın<br />

keyfine varır, neşemizi ailemize<br />

ve arkadaşlarımıza yansıtırız.<br />

A k s i d u r u m l a rd a i s e , d uyg u<br />

durumumuzu dengelememiz,<br />

motivasyonumuzu kaybetmeden<br />

günlük yaşamımızı sürdürmemiz<br />

için bize yardımcı olacak bir şeye<br />

ihtiyaç duyarız. Orijinal Bach<br />

Flowers damlası, bu y üzden<br />

h ay at ı m ı z d a k a r ş ı l a ş t ı ğ ı m ı z<br />

problemleri çözmek için her insanın<br />

ihtiyaç duyacağı ya da kullanması<br />

gereken bir vitamindir.<br />

Refleksolog<br />

Şeref Özkan<br />

İle Kendinizi<br />

Keşfetmeye<br />

Hazır mısınız?<br />

Refleksoloji, özellikle yüz, eller ve<br />

ayaklar üzerinde belirli noktalara<br />

d o ğ r u d o k u n m a t e k n i k l e r i<br />

kullanılarak uygulanan, insan<br />

organizmasının parçalarının<br />

birbirleriyle en uyumlu ve dengeli<br />

şekilde çalışmasını sağlayarak<br />

insanları rahatsızlıklardan korumayı<br />

hedefleyen bir çeşit masajdır. Genel<br />

uygulama haftada 75-90 dakikalık<br />

bir seans olmak üzere toplam 10<br />

seans süren, kişinin kendini keşif<br />

yolculuğudur. Refleksoloji’nin<br />

rahatsızlık durumuna göre toplam<br />

seans adedi ve süresi değişebilir.<br />

Ahmet Adnan Saygun Cad. THY Sitesi Yolu, No: 3 34347 Ulus / İstanbul Tel: 0212 381 3000 www.dlife.com.tr<br />

Bach Flower, insanın dengesine<br />

kavuşması, iç sesi ve önsezileri<br />

ile tekrar bağlantı kurabilmesi<br />

i ç i n i n s a n b e d e n i n e u s u l c a<br />

destek verir. İnsanların günlük<br />

hayatta karşılaştığı problemlerin<br />

çözümünde yol gösterir. Özellikle<br />

h e r i n s a n ı n b a z e n y a ş a d ı ğ ı<br />

depresyon, korku, yalnızlık,<br />

ümitsizlik ve panik gibi durumlar<br />

karşısında iç dengemizi yeniden<br />

kurmamızı sağlar. Çocuklarda da<br />

oluşan konsantrasyon güçlüğü,<br />

hiperaktivite, imtihan korkusu,<br />

kekeleme ve bunun gibi sorunların<br />

giderilmesine yardımcı olur.<br />

Refleksoloji; çok eski zamanlardan<br />

beri uygulanan tekniklerle, 20.<br />

yüzyıl başlarında Dr. William<br />

F i t z G e r a l d t a r a f ı n d a n a ğ r ı<br />

tedavisinde kullanılmaya başlanmış<br />

ve günümüzde artan iletişim<br />

imkanları ile dünya çapında<br />

uygulama pratiklerinin yaygın<br />

kullanılması ve paylaşılması<br />

s a y e s i n d e i l g i g ö r m e k t e d i r.<br />

İ y i o l m a h a l i ( w e l l - b e i n g )<br />

kapsamında tamamlayıcı bir<br />

yöntem olarak refleksoloji masajına<br />

başvurulmaktadır.


içindekiler<br />

İLKSÖZ<br />

İlkbahar, vücudu toksinlerden arındırmak için<br />

en ideal dönemlerin başında gelir. Doğa ilkbaharda<br />

nasıl kendini yeniliyorsa, siz de kendinizi<br />

baştan aşağıya yenileyebilirsiniz. Havaların<br />

ısınmasıyla birlikte çeşitlenecek taze sebze ve<br />

meyveler arınma sürecinde en büyük yardımcınız<br />

olacak. Her geçen gün daha da zehirli<br />

bir atmosfere bürünen dünyamızda sağlığımızı<br />

korumak en önemli görevlerimiz arasında yer<br />

alıyor. En az bir haftalık bir detoks uygulamasına<br />

yoga gibi hafif ama çok etkili bir egzersizi de<br />

ekleyerek vücudunuza yeniden nefes alma şansı<br />

tanıyın. D-<strong>Life</strong> derginin bu sayısında evde rahatlıkla<br />

uygulayabileceğiniz bir bahar detoksu programı<br />

yer alıyor. Bu programda sebze-meyve<br />

tüketmenin ve egzersiz yapmanın yanı sıra arınma<br />

sürecine katkı sağlayacak yöntemleri ve püf<br />

noktalarını bulacaksınız. Ayrıca taze sebze ve<br />

meyvelerle hazırlayabileceğiniz içecek tariflerini<br />

evde kolaylıkla hazırlayabileceksiniz. Tüm bunlara<br />

ek olarak D-<strong>Life</strong> sağlıklı yaşam merkezinde<br />

detoks yapan ünlü oyuncu Özgü Namal ve<br />

Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane’nin<br />

başarı öyküleri size hem ilham verecek hem de<br />

yol gösterecek. Dergimizin ilk sayısından itibaren<br />

her fırsatta dile getirdiğimiz gibi su içmenin<br />

önemini bir kez daha keşfedeceksiniz. Güzel bir<br />

ilkbahar geçirmeniz dileğiyle...<br />

D-LIFE DERGİ<br />

İMTİYAZ SAHİBİ<br />

D-LIFE Yönetim Kurulu Üyesi Damla ÇELİKÇİ GÜLENER<br />

YAYIN KOORDİNATÖRÜ<br />

Şebnem DENKTAŞ<br />

SORUMLU MÜDÜR<br />

Gül KAYNAK<br />

ART DİREKTÖR<br />

Hasan Fehmi BAYRAMOĞLU<br />

GÖRSEL YÖNETMEN<br />

Nurhan POLAT ÖNİER<br />

YAYIN DANIŞMA KURULU<br />

Seçkin Aydın, Feyza Bayraktar,<br />

Prof. Dr. Gönül Ergenekon, Prof. Dr. Hülya Günöz,<br />

Prof. Dr. Hasan İlkova, Gül Kaynak, Prof. Dr. Yaser Süleymanoğlu<br />

YAPIM<br />

Doğuş Grubu İletişim Yayıncılık ve Ticaret A.Ş.<br />

Doğuş Power Center Ahi Evran Polaris Caddesi No: 4<br />

Maslak - İstanbul Tel: (212) 304 0000, Faks: (212) 346 3000<br />

YÖNETİM YERİ<br />

Doğuş Holding A.Ş.<br />

Eski Büyükdere Caddesi Ayazağa Mahallesi Oycan Plaza<br />

No: 15 Kat: 4 Maslak - İstanbul<br />

Tel: (212) 335 3232, Faks: (212) 335 3090<br />

YAYIN TÜRÜ<br />

İki aylık yaygın süreli yayın<br />

BASKI YERİ<br />

Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş.<br />

İstanbul Asfaltı, Ömerli Köyü, Hadımköy - İstanbul<br />

ISSN 2146-6378<br />

SAYI 3 MART-NİSAN 2012<br />

24<br />

50<br />

34<br />

Ünlü oyuncu<br />

Özgü Namal D-<strong>Life</strong>’ta<br />

yaşadığı detoks deneyimini<br />

ve hayat tarzında yaptığı<br />

değişiklikleri anlatıyor.


46<br />

70<br />

GDO’lu<br />

ürünler yararlı<br />

mı zararlı mı?<br />

Uzmanlar<br />

tartışıyor.<br />

40<br />

D-Gym’den<br />

sırt ve boyun<br />

ağrılarına<br />

karşı etkili<br />

bir egzersiz<br />

programı.<br />

BÖLÜMLER<br />

5 Hayattarzı<br />

Çevreci bisiklet, pet şişeden sandalye,<br />

geridönüşüm halı, bambu mutfak, kağıttan<br />

USB bellek ve dahası...<br />

11 Sağlık<br />

Metabolik sendrom, uzmanlardan kansere<br />

çözüm sunan öneriler, kireçlenmeye çiğ besin<br />

tedavisi, bahar alerjisi ve süper hap spirulina...<br />

27 Diyet-Hareket<br />

Bahar detoksu, 40 yaş sonrası metabolizmayı<br />

hızlandırmanın yolları, detoksla enerjilerine<br />

kavuşanların öyküleri...<br />

45 Beslenme<br />

Mantarlar alemi, sütün zararları, evde yetiştirip<br />

mutfakta kullanılabilecek bitkiler, çiğ susam<br />

sütü<br />

59 Yenilenin<br />

Anti-aging’in ABC’si, kadın ve erkek için saç<br />

bakımı, yüz yogası, doğal maskeler...<br />

FOCUS<br />

66 Bütün hastalıklar<br />

bağırsakta başlar<br />

D-<strong>Life</strong> Sağlıklı Yaşam Yatırımları Koordinatörü<br />

Gül Kaynak bağırsak temizliğinin önemini ve<br />

arkadaş bakteriler probiyotikleri anlatıyor.<br />

70 GDO faydalı mı<br />

zararlı mı?<br />

Uzmanlar, genetiği değiştirilmiş<br />

organizmaların insan sağlığına zararlı olup<br />

olmadığını tartışıyor.<br />

76 Etikete aldanmayın<br />

Market alışverişinde sepete doldurduğumuz<br />

ürünlerin üzerinde yazan gıda içeriğine yönelik<br />

bilgiler ne derece doğru?<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 3


Sağlığınızı<br />

düşünen ürünler,<br />

D-<strong>Life</strong>’ta...<br />

İçtiğimiz su, aldığımız besinler, vücudumuza sürdüğümüz kremler, kullandığımız makyaj malzemeleri, deodorant ve<br />

deterjanlar ne kadar sağlıklı? D-<strong>Life</strong>’ta sağlıklı besin takviyeleri ve çevre dostu ürünlerimiz sizleri bekliyor! D-<strong>Life</strong>’a gelin,<br />

sağlığınızı tehdit eden gündelik kimyasallarla vedalaşın! D-<strong>Life</strong>, sağlıklı yaşam için ömür boyu yol arkadaşınız...<br />

Su İyonizatörü<br />

Bilindiği gibi alkali suyun oksijen oranı daha yüksektir.<br />

Yağ yakımı ve sindirime yardımcıdır. Bu sebeple her<br />

zaman alkali su tüketilmesi tavsiye edilir. Halihazırda<br />

damacana, pet ve cam şişelerde satılan suların pH<br />

oranı 6,3 ile 8,3 arasında değişmektedir. Tavsiye<br />

edilen içme suyu pH’ı 9,5 tir. Günlük hayatımızda<br />

pH su tüketmek bünyede kısa zaman içerisinde köklü<br />

değişiklikler yaratacaktır. D-<strong>Life</strong>’ta 3 tip su iyonizatörü<br />

bulunmaktadır.<br />

Çok yakında D-<strong>Life</strong> Shop’ta!<br />

D-<strong>Life</strong> Probiyotik, D-<strong>Life</strong> Omega<br />

3-6-9 yağı, Alkazone cep tipi<br />

pH booster, Super II sindirim<br />

sistemi destekleyici gıda takviyesi,<br />

Pro-Trambolin, katkısız raw ve<br />

işlenmemiş kakao, agave şurubu,<br />

hindistan cevizi yağı...<br />

Spirulina<br />

Spirulina; Mavi-Yeşil Alg<br />

olarak bilinen bir Alg<br />

türüdür. Besin değeri<br />

oldukça yüksek olan<br />

Spirulina, dünyanın<br />

birçok ülkesinde besin takviyesi olarak<br />

kullanılmaktadır. Spirulina’da havuçtan 100<br />

kat fazla beta karoten, yumurtadan 6 kat ve<br />

sığır ile tavuk etinden 3 kat daha fazla protein,<br />

sütten 7 kat daha fazla kalsiyum, ıspanaktan<br />

60 kat daha fazla demir, dana ciğerinden 6 kat<br />

daha fazla B12 vitamini, buğday � lizinden 3 kat<br />

fazla E vitamini, yonca ve buğday çiminden<br />

20 - 30 kat fazla kloro� l bulunur. Ayrıca GLA,<br />

DHA, Omega 3-6-9 yağ asitleri, Super Oksit<br />

Dismutaz, Fikosiyanin, Zeaxanthin gibi<br />

pigmentler ve 2000’den fazla enzim içeren<br />

doğal bir besin kaynağıdır. D-<strong>Life</strong>’ta hem toz<br />

hem tablet hali bulunmaktadır.<br />

D-<strong>Life</strong> Doğal<br />

Deodorant<br />

Tabii mineral tuzlardan<br />

imal edilmiştir. Kimyevi<br />

madde ve yağ içermez.<br />

A n t i - a l e r j i k ve ç e v re<br />

dostudur. Giysilerde iz bırakmaz. Bayan ve<br />

erkeklerin kullanımı için uygundur.<br />

SUKI ®<br />

Ahmet Adnan Saygun Cad. THY Sitesi Yolu, No: 3 34347 Ulus / İstanbul Tel: 0212 381 3000 www.dlife.com.tr<br />

SUKI ®, klinik olarak kanıtlanmış doğal<br />

çözümler ve sonuçlar ile ileri teknolojiyi<br />

birleştiren ilk ve tek sentetik içermeyen,<br />

kozmetik çözümdür. Hayvanlar üzerinde<br />

deney yapılmamıştır. Bitkisel renklendiriciler<br />

ve bitkisel boyalar kullanılmıştır. Hayvansal<br />

içeriği bulunmamaktadır.<br />

Mineral Fusion<br />

M i n e r a l F u s i o n ,<br />

Amerika Denver’da<br />

üretimi yapılan, tüm<br />

dünyaca saygınlığı<br />

kabul görmüş, paraben,<br />

renklendirici, yapay aroma, gluten, pudra<br />

içermeyen, gözenekleri tıkamayan, antialerjik<br />

bir kozmetik markasıdır. Mineral<br />

Fusion ürünleri arasında maskaralar, dudak<br />

ve göz ürünleri, şampuanlar ve duş jelleri en<br />

bilinenleridir. Söz konusu ürünleri D-<strong>Life</strong>’tan<br />

temin edebilirsiniz.


UBUD’UN ASMA<br />

BAHÇELERİ<br />

Doğaya duyarlı Ubud Hanging Gardens, Babil’in<br />

Asma Bahçeleri’ni günümüze taşıyor. Bali Adası’nın<br />

merkezindeki en renkli kasabalardan biri olan<br />

Ubud’da konumlanan otel, dağlar ve sık ormanlarla<br />

çevrili. Hemen altından Ayung Nehri büyük bir<br />

coşkuyla akıyor. Otelin Bali stilinde tasarlanmış<br />

38 villası ve restoranları taraçalar şeklinde tepeden<br />

aşağıya doğru sıralanıyor. Ancak Ubud Hanging<br />

Gardens’ın hiç tartışmasız en büyüleyici yanı,<br />

muhteşem manzaraya sahip sonsuzluk havuzu.<br />

Ayrıca yerel ürünlerle eski tekniklerin harmanlandığı<br />

spasında güzellik terapileri ile zihni arındıran, bedeni<br />

yenileyen ve ruha enerji vere n tedaviler uygulanıyor.<br />

hayattarzı<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 5


hayattarzı<br />

BİSİKLET<br />

Organik<br />

Pedallar<br />

Caleb bisikletin<br />

Vietnam’da<br />

üretilen ana<br />

gövdesinde<br />

dünyanın en sağlam ve çevreci<br />

malzemelerinden bambu<br />

ile geridönüşümlü alaşımlar<br />

kullanılıyor. www.organicbikes.com<br />

adresinden satın alınabilecek<br />

bisikletin çamurluklarında bile<br />

plastik yerine bambu kullanılmış.<br />

Sitede bisikletin yanı sıra<br />

kullandıktan sonra doğaya gönül<br />

rahatlığıyla atılabilecek yüzde<br />

100 biyo-parçalanabilir su<br />

matarası, geridönüşümlü çantalar<br />

ve bambudan yapılan kıyafetler<br />

de bulmak mümkün.<br />

6 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

MODA<br />

ÇEVRE<br />

DOSTU<br />

ÇAMAŞIR<br />

Moda tasarımcısı Hatice<br />

Gökçe’nin Doreanse<br />

için hazırladığı iç çamaşır<br />

koleksiyonu ilhamını<br />

organik yaşam felsefesinden<br />

alıyor. Organik pamuk<br />

ipliği kullanarak hazırlanan<br />

Doreanse by Hatice Gökçe<br />

Organic serisi sınırlı sayıda<br />

üretilmiş. Kullanılan doğal<br />

ipliklerin en belirgin özellikleri<br />

nefes alabilir bir yapıya<br />

sahip olmaları ve kolay<br />

kurumaları. Bunun dışında<br />

doğal iplikler kimyasallara<br />

oranla daha dayanıklı<br />

oldukları gibi vücudu serin<br />

tutuyor. Gökçe koleksiyonda<br />

maskülen siyah, doğal<br />

beyaz ekru ve düş pembesi<br />

renklerini kullanmış. Doğanın<br />

korunmasına destek vermek<br />

ve sürdürülebilir tarımı<br />

geliştirilmeyi amaçlayan<br />

koleksiyona Cevahir,<br />

Galleria, Mersin Forum’daki<br />

YKM mağazalarından ya da<br />

Doreanse Beyazıt ve Hatice<br />

Gökçe’nin kendi butiğinden<br />

ulaşılabilirsiniz.<br />

TASARIM<br />

Pet şişeden sandalye<br />

Coca-Cola, dünyada pozitif değişimler yaratmak için 111 Navy Chair adı verilen<br />

proje ile pet şişeleri gündelik hayatımızda kullanılabilecek bir tasarıma dönüştürdü.<br />

Geridönüştürülmüş pet şişelerden uzun yıllar kullanılabilecek bir ürün yaratmak<br />

isteyen marka, bu proje için dayanıklılığı ile tanınan, el yapımı sandalye Navy<br />

Chair’ın üreticisi Emeco ile biraraya geldi. 1944’te Amerikan Donanması için<br />

üretilen Navy sandalye ve Coca-Cola pet şişelerinin buluşmasıyla 111 Navy Chair<br />

projesi hayata geçirildi. Tek bir 111 Navy Chair sandalyenin üretimi için 111<br />

geridönüştürülmüş Coca-Cola pet şişesi kullanılıyor. Renkleri doğadan esinlenen<br />

sandalyelerin kar, taş, çimen, portakal, kömür ve Coca-Cola kırmızısı gibi altı<br />

farklı seçeneği bulunuyor. Emeco 111 Navy Chair, Türkiye’de yalnızca Mozaik<br />

showroomlarında satılıyor.


DEKORASYON<br />

TAKI<br />

Soru İşareti<br />

Farklı ustalardan mum ve<br />

gümüş eğitimi alan Meral<br />

Saatçi, 14 yıldır takı tasarlıyor.<br />

Hazırladığı koleksiyonlarda yarı<br />

değerli taşlara yer verip gümüşü<br />

ön planda tutan sanatçı aynı<br />

zamanda Beymen Club’ların<br />

takı koleksiyonlarını yaratıyor.<br />

Son olarak Que markası için<br />

hazırladığı yeni koleksiyonda<br />

soru işareti ve yıldız formlu<br />

kolye ve küpelere yer vermiş.<br />

Sezonun modası olan bu<br />

formlarla Que kadınının yalın,<br />

cesur, kendine güvenen ve<br />

özgür ruhlu olduğunu<br />

anlatmak istemiş.<br />

GERİDÖNÜŞÜM HALI<br />

Karo halı üretiminde faaliyet gösteren InterfaceFLOR, atık yönetme uzmanı SITA<br />

ile Avrupa çapında bir anlaşma yaptı. Buna göre tüm Avrupa’da kullanım sürecini<br />

tamamlamış karo halılar değerlendirilecek. Firmanın ReEntry 2.0 teknolojisiyle<br />

kullanılmış halılar geri dönüştürülüp yeni karo halılar üretilecek. Bir sonraki<br />

adımda ise firmanın ReUse adını verdiği program doğrultusunda halılar, bahçe ya<br />

da garaj gibi geniş mekanlarda farklı şekillerde kullanıma sokulacak.<br />

TASARIM<br />

hayattarzı<br />

TEKNOLOJİ<br />

Çevreci<br />

USB<br />

Çevre dostu<br />

ürünlere artan ilginin<br />

son örneği kağıttan<br />

USB bellek. Boardy<br />

markasının tasarladığı<br />

USB bellek,<br />

özel bir kağıt ve<br />

devreden yapılmış.<br />

Devre sistemi<br />

geridönüşümlü<br />

olarak tasarlanan<br />

bellek iki gram<br />

ağırlığında. Fiyatı ise<br />

3 ila 20 euro<br />

arasında değişiyor.<br />

Bambu Mutfak<br />

Yetişkin bir bambu benzer boyutlardaki<br />

bitkilere göre yüzde 35 daha fazla oksijen<br />

üretir ve dört kat daha fazla karbon<br />

emer. Bambudan yapılan ürünler de<br />

üretim aşamasında daha az karbon açığa<br />

çıkmasını sağlar. Sağlıklı ve ekolojik mutfak<br />

gereçleri konseptiyle yola çıkan Bambum,<br />

saf bambudan yapılmış mutfak gereçleri<br />

serisine devam ediyor. Bambum’un çatalbıçak,<br />

kesme tahtası, çerezlik, saklama kabı<br />

ve kahvaltılık seti gibi hijyenik ve sağlıklı<br />

bambu gereçlerini www.bambumstore.com<br />

adresinden satın alabilirsiniz.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 7


hayattarzı<br />

MÜZİK<br />

Müzik bedenin de gıdasıdır<br />

ABD’de yapılan bir araştırma müzikle<br />

insan vücudunun bağışıklık sistemi arasında<br />

yakın bir ilişki olduğunu ortaya koydu.<br />

Uzun soluklu, soğuk ve zor<br />

bir kışı yavaş yavaş geride<br />

bırakmaya hazırlanıyoruz.<br />

Ancak heyecanla beklediğimiz<br />

bahar ayları renkleri, neşesi yanında<br />

bazen bize tatsız sürprizler<br />

de getirebilir. Özellikle hava değişimlerinin<br />

çok sık yaşandığı bahar<br />

aylarında bu değişimlere karşı<br />

dikkatli davranmaz ve bağışıklık<br />

sistemimizi yeterince kuvvetli tutamazsak,<br />

bahar coşkudan çok,<br />

soğuk algınlığının yarattığı halsizlik<br />

ve yorgunlukla geçen tatsız bir<br />

mevsim olabilir.<br />

Amerika’da yapılan bir araştırmada<br />

müzikle bağışıklık sisteminin<br />

askerleri olarak nitelendirilen IgA<br />

antikoru (İmmünglobulin A) arasındaki<br />

ilişki incelenmiş.<br />

Araştırmada dört grup oluşturulmuş.<br />

Üç gruba farklı türde müzik<br />

dinletilirken, bir grup sessiz bir<br />

odada oturmuş. Her 30 dakikada<br />

bir tüm grupların tükürüklerinde<br />

IgA antikoru seviyesi ölçülmüş.<br />

Araştırma sonunda yumuşak ritimli<br />

müzikler (New Age ve enstrümantal<br />

türler) dinleyen grubun<br />

radyovoyage.com<br />

facebook.com/RadyoVoyage107.4<br />

twitter.com/voyage1074<br />

8 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

IgA antikoru seviyesi diğer gruplara<br />

göre çok daha fazla, yüzde 14<br />

oranında artarken, sessiz odada<br />

oturan grubun IgA antikoru seviyesi<br />

yüzde 1 azalmış.<br />

Araştırmayı yapan ekip; “Yumuşak<br />

ritimli müzik dinlemenin,<br />

vücudumuzu mikroplara karşı<br />

koruyan askerlerimizin sayısını,<br />

yani IgA antikoru seviyesini artırabildiğini,<br />

dolayısıyla da bağışıklık<br />

sistemimize destek verebildiğini ve<br />

soğuk algınlığına karşı korunmada<br />

yumuşak ritimli müzik dinlemenin<br />

yararlı olabileceğini” açıklamış.<br />

Eğlenmek, hoş vakit geçirmek<br />

için müziğe hayatımızda her gün,<br />

her zaman yer verebiliyoruz. Peki,<br />

bahar aylarının kapıda olduğu şu<br />

günlerde müziği biraz da ilaç niyetine<br />

dinlemeye, bir yandan vücudunuzun<br />

mikroplara karşı koruyan<br />

askerleri IgA antikorlarının seviyesini<br />

yükseltirken, diğer yandan ruh,<br />

beden ve zihninizi dinlendirmeye<br />

ne dersiniz?<br />

Öyleyse, size araştırma sonuçlarına<br />

uygun iki güzel albüm tavsiye<br />

etmek istiyoruz.<br />

What’s It All About<br />

2012 Grammy Ödülleri’nde “What’s It All<br />

About” albümü ile “En İyi New Age Müzik<br />

Albümü” dalında Grammy’i 18’inci kez alan<br />

Pat Metheny’in Warner Bros. etiketiyle<br />

Haziran 2011’de çıkan bu gitar albümü<br />

klasik melodilerle dolu. Gitarın insanı<br />

etkileyen tınıları ile rahatlayacaksınız.<br />

Winter Into Spring<br />

Bestelerini doğanın ihtişamı ve<br />

güzelliklerinden alarak yaptığını söyleyen<br />

Amerikalı müzisyen George Winston,<br />

kendi müzik şirketi Windham Hill’den<br />

çıkardığı bu albümünde doğanın kıştan<br />

bahara geçişini adeta notalarıyla yaşatıyor.<br />

Sizi baharın güzelliklerine hazırlayacak, günün her saatinde<br />

dinleyebileceğiniz Radyo Voyage’ın sizler için seçtiği karma müzik<br />

önerileri:<br />

1. Mars Lasar - Mirror Lake (Yosemite - Valley of the Giants)<br />

2. Eleni Karaindrou - Eternity Theme (Eternity and a Day)<br />

3. Keiko Matsui - Whisper From The Mirror (The Piano)<br />

4. Levi Chen - Sound and Recent Sorrow (Devocean)<br />

5. Dulce Pontes & Ennio Morricone - A Rose Among Thorns (Focus)<br />

6. Vangelis - Prelude (Voices)<br />

7. Kevin Kern - Until Tomorrow (Beyond the Sundial)<br />

8. Karunesh - A Journey of the Heart (The Wanderer)<br />

9. Enigma - Deja Vu (Seven Lives Many Faces)<br />

10. Tuluyhan Uğurlu - Aşk (İstanbul Kanatlarımın Altında)<br />

Katkılarıyla


Göster<br />

Yüzünü<br />

Ey Aşk<br />

Gazeteci-yazar Mira Şeniz<br />

Erten aşkla ilgili yüzlerce<br />

soruyu bir kurgudan<br />

yola çıkarak, konusunda<br />

uzman 12 farklı ismin bakış<br />

açısıyla cevaplıyor.<br />

Bilgisayar mühendisliği ve felsefe eğitiminin ardından 2005 yılında gazeteciliğe adım atan,<br />

farklı basın kuruluşlarında yazı, prodüksiyon ve röportajlarıyla görev yapan Mira Şeniz<br />

Erten, ilk kitabı “Göster Yüzünü Ey Aşk”la okurlarıyla buluşuyor. Hazırlık aşaması iki<br />

yıl süren kitabın yazım aşamasında Erten, dünyanın farklı coğrafyalarında dolaşmış ve şamanlardan<br />

yazarlara kadar farklı yelpazedeki insanlarla röportajlar yapmış. Röportaj konularını<br />

belirlerken geniş bir bakış açısı yakalamaya çalışan Erten için en zorlu aşama röportaj yapacağı<br />

doğru isimleri belirlemek olmuş.<br />

“Göster Yüzünü Ey Aşk”ta aşk bir duygu mudur; insan neden bir başkasına değil de ona<br />

aşık olur; aşk söz konusu olduğunda insan nerelerde yanılır, ne gibi hatalar yapar; seks neden<br />

biter; çocukluk ve kaybedilen kişiler aşk hayatını nasıl etkiler gibi aşkla ilgili akla gelebilecek<br />

yüzlerce farklı soruya bir kurgudan yola çıkarak cevap arıyor Mira Şeniz Erten. Karşılaştığı<br />

yüzlerce kadının mozaiği olan ve herkesin yaşamına dair izler taşıyan Yazgım’ın hikayesiyle<br />

birlikte okurlarını farklı öğreti ve görüşler çerçevesinde iç yolculuğa çıkmaya, kendi hayatını<br />

sorgulamaya ve çeşitli çıkarımlarda bulunmaya yönlendiriyor. Onları İstanbul’dan Londra’ya,<br />

Hindistan’dan Paris ve Yunan Adaları’na taşırken hipnozcular, bilgeler, düşler, tarot kartları<br />

ve kara kediler arasında dolaştırıyor.<br />

Erten’in kağıda döktüğü aşkla ilgili birçok soru insanı kamyon myon<br />

çarpmışa çeviren ilişkilerin ardından yaşadıklarını sorgulayan ulayan<br />

Yazgım’ın öyküsüyle başlıyor. Aslında günümüzde birçok insanın<br />

aşkla ilgili yaşadığı sorunlara Erten, antropolojiden dilbililbilime, sufizmden felsefeye, sinemadan psikolojiye uzanan farklı arklı<br />

perspektiflerden bakıyor ve cevapları 12 özel söyleşiyle kokonunun uzmanlarında arıyor. Doç. Dr. Helen Fisher, Irvin Yalom,<br />

Prof. Dr. Robert Sternberg, Doç. Dr. Selim Eyüboğlu, lu,<br />

Prof. Dr. Zeynep Direk, Swami Vivekananda Saraswati, Preemartha<br />

ve Svarup, Krishnananda Thomas Trobe ve Amana a<br />

Gitte Trobe, Svagito R. Liebermeister, Ali Cenap Olgunlu, ,<br />

Prof. Dr. Zeynep Sayın ve Prof. Dr. Ahmet İnam Göster r<br />

Yüzünü Ey Aşk’ta Yazgım’ın hikayesi üzerinden aşkla ilgili<br />

soruları yanıtlıyor.<br />

KİTAP<br />

hayattarzı<br />

Düşündüğünüzden<br />

Daha Fazlasını<br />

Söylüyorsunuz<br />

Beden Dili Uzmanı Janine<br />

Driver, yeni kaleme aldığı<br />

“Düşündüğünüzden Daha<br />

Fazlasını Söylüyorsunuz”da<br />

yedi günlük bir programla<br />

yepyeni bir beden dili<br />

elde etmeniz için temel<br />

noktaları öğretiyor.<br />

Driver’a göre gözlerinizle<br />

dinlemeyi öğrendiğinizde problemleri çok<br />

daha kısa sürede çözmeniz mümkün.<br />

Nasıl Zehirleniyoruz?<br />

Nasıl Korunuruz?<br />

Kimya Mühendisi<br />

Menan Aysan Kuzanlı,<br />

Dharma yayınlarından<br />

çıkan kitabında<br />

hayatımız boyunca<br />

karşılaştığımız ölümcül<br />

kimyasalların neler<br />

olduğunu ve bunlardan<br />

korunmanın k yollarını ll anlatıyor. Kuzanlı,<br />

kişisel deneyimleri ve sayısız araştırmanın<br />

sonucuna yer verdiği kitapta kimyasal<br />

ürünlerin yiyecek ve içeceklerin yanında<br />

depolanmaması, kullanılmadan önce<br />

etiketinin mutlaka ayrıntılı biçimde<br />

okunması, hamilelerin toksik maddelerle<br />

mümkünse temas etmemesi ve ürünlerin<br />

kendi ambalajlarında saklanması gibi<br />

uyarılarda bulunuyor.<br />

Kaz Dağları’ndan Bir<br />

Lezzet Öyküsü<br />

Ruhun Gıdası<br />

Kitaplar’ın en<br />

son yayını “Kaz<br />

Dağları’ndan Bir<br />

Lezzet Öyküsü”<br />

adlı kitapta,<br />

Zeytinbağı’nın şefi<br />

Erhan Şeker’in Kaz<br />

Dağları’nın bitkilerini, bh bahçesindeki dkbkl bitkilerle l<br />

birleştirerek hazırladığı 60 özel tarife ve<br />

bölgenin yemek kültürüne ait çarpıcı<br />

bilgilere yer veriliyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 9


hayattarzı<br />

4<br />

8<br />

1<br />

6<br />

10 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

3<br />

ALIŞVERİŞ<br />

MAKSİMUM PERFORMANS<br />

Bu ürünlerle yoga yaparken hem performansınızı artırın<br />

hem de kendinizi rahat hissedin.<br />

2<br />

7<br />

5<br />

Z<br />

ihnini boşaltıp huzura kavuşmak isteyenler<br />

için yoga ve pilates en ideal aktiviteler<br />

arasında kabul ediliyor. Doğru<br />

duruşlar ve nefes teknikleriyle bahara girerken<br />

kendinizi yenileyebilirsiniz. Ayrıca doğru ekipman<br />

ve kıyafetleri kullanarak gücünüzü artırıp<br />

daha sağlıklı bir bedene kavuşabilirsiniz.<br />

Yoga ve pilates sırasında kuru ve rahat<br />

kalmanızı sağlayan New Balance WFT2181<br />

bluz, özel askıları ve içten sütyeni ile kullanım<br />

kolaylığı sunuyor. Fiyatı 89 TL (1). Reebok<br />

Academia koleksiyonuna ait ceket, pamuklu<br />

kumaşı, rahat kesimi ve detaylarıyla özel bir<br />

çizgiye sahip. Yoga sonrası ve günlük hayatta<br />

kolayca kullanılabilecek ürünün fiyatı 155,50<br />

TL (2). Farklı ölçü ve renklerde sunulan Voit<br />

Gymball, oturup kalkma, bel egzersizleri ve genel<br />

antrenmanlarda kullanılabiliyor. Fiyatı 26 ila<br />

34 TL arasında (3). Polyester ve spandex’ten<br />

üretilmiş, düşük bel kesimli, elastik bel bandına<br />

sahip adidas yoga pantolonu yoga sırasında cildinize<br />

nefes aldırıyor. Fiyatı 134 TL (4). Vücuda<br />

açı vermek için ideal bir destek olan Reebok<br />

Foam Roller sıkıştırılmış köpükten yapılmış. Vücudun<br />

ağırlığıyla ezilmiyor, kaymıyor ve kolay<br />

temizlenebiliyor. Fiyatı 40 €+KDV (5). Geniş<br />

bağcıkları, deri yüzeyi ve özel tabanıyla adidas<br />

Plimeta performans sırasında konfor sunuyor.<br />

Fiyatı 156 TL (6). Reebok’ın EasyTone teknolojisiyle<br />

üretilmiş çift katmanlı bluzu belden<br />

büzgülü, vücuda oturan yapısıyla performans<br />

sırasında kullanım kolaylığı sunuyor. Fiyatı 139<br />

TL (7). Kolay kıvrılabilir ve taşınabilir adidas mat<br />

0,8 cm kalınlığında, 170x60 cm ölçülerinde. Fiyatı<br />

94 TL (8). Tüm vücut kaslarını harekete<br />

geçiren Voit Balance Ball düzenli kullanımda<br />

fazla yağları yakıyor ve kol kaslarını geliştiriyor.<br />

Fiyatı 290 TL (9).<br />

9


sağlık<br />

ZİHNİNİ BOŞALT<br />

Zihin ve bedendeki stresi azaltıp rahatlama sağlayan<br />

meditasyon öğretisinin insan sağlığına faydaları her<br />

geçen gün yeni bir araştırmayla kanıtlanıyor. Bugüne<br />

kadar pek çok saygın üniversite tarafından yapılan<br />

çalışmalarda meditasyonun kronik ağrıları dindirdiği,<br />

uykusuzluk problemini çözdüğü, yorgunluk, halsizlik<br />

ve baş ağrısıyla mücadele ettiği, cilt problemlerini<br />

giderdiği ve yüksek tansiyonu düşürdüğü ortaya<br />

kondu. Son olarak Justus Liebig University and<br />

Harvard Medical School’da görevli uzmanlardan<br />

Britta Hazel ve ekibinin yaptığı çalışmada, düzenli<br />

meditasyon yapan kişilerin bağışıklık sisteminin<br />

güçlendiği belirlendi. Uzmanlar günde 15 dakika<br />

meditasyon yaparak vücudu pek çok hastalıktan<br />

koruyabileceğimizi savunuyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 11<br />

IMAGEWERKS / GETTY IMAGES TURKEY


sağlık<br />

Püf<br />

noktası<br />

Endokrinoloji ve<br />

Metabolizma Uzmanı<br />

Doç. Dr. Rüştü<br />

Serter, aşağıda yer<br />

alan önlemler alındığı<br />

takdirde sendromun<br />

önlenebildiğine dikkat<br />

çekiyor:<br />

İnsülin direnciyle<br />

mücadele edin.<br />

Sağlıklı beslenin ve<br />

düzenli<br />

egzersiz yapın.<br />

Ailenizde diyabet,<br />

50 yaş öncesinde<br />

kalp-damar hastalığı<br />

veya hipertansiyon<br />

varsa düzenli checkup<br />

yaptırın.<br />

Sendrom gelişmişse<br />

bu önlemlere ek<br />

olarak hipertansiyon,<br />

bozuk kan yağı<br />

düzeylerinin ve kan<br />

şekeri düzeylerinin<br />

tedavisine başlayın.<br />

Stresten uzak durun.<br />

Alkol ve sigara<br />

kullanmayın.<br />

12 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


Kalın belin bedeli<br />

Türkiye’de her üç kişiden biri metabolik sendrom<br />

hastası. Kalp-damar hastalıkları ve diyabet oluşumunu<br />

hazırlayan şişmanlık, yüksek tansiyon ve gizli şeker gibi<br />

problemlerin birarada bulunduğu bu tablo ciddi<br />

tehlike teşkil ediyor. MESUDE ERŞAN<br />

Kuşkusuz modern hayat her şeyi çok<br />

kolaylaştırdı. Ancak bizi hareketsizliğe<br />

de mahkum etti. Konfora<br />

hazırlıksız yakalanan insan bedeni,<br />

yeni duruma uyum sağlayamadı. Hareketi<br />

azaldı. Aldığı enerjiyi harcayamayınca şişmanladı.<br />

Giderek daha sık ve daha genç yaşta<br />

diyabet ve hipertansiyon hastası olmaya<br />

başladı, kan yağları bozuldu, kalp-damar<br />

hastalıkları zirve yaptı. Türkiye de bu gelişmelerden<br />

muaf olamadı. Ülkemizde her<br />

3 kadından 2’si ve her 2 erkekten 1’i metabolik<br />

sendrom için yüksek risk göstergesi<br />

olan şişmanlık kriterlerine sahip. Kalpdamar<br />

hastalıklarıyla diyabete yakalanma<br />

riskini ciddi oranda artıran metabolik sendrom<br />

her 3 kişiden 1’ini etkisi altına aldı bile.<br />

En çok da masa başında çalışanlar ve kentte<br />

yaşayan kadınlar bu hastalıkla savaşmak<br />

zorunda kalıyor.<br />

Metabolik sendrom, kalp-damar hastalıkları<br />

ve diyabet oluşumunu hazırlayan<br />

şişmanlık, yağ/kolesterol metabolizması<br />

bozuklukları, yüksek tansiyon ve şeker metabolizması<br />

bozukluklarının (gizli şeker<br />

problemleri) birarada bulunduğu bir tablo<br />

olarak tanımlanıyor. Bu faktörlerin ortak<br />

noktası insülin direnci yoluyla oluşmaları.<br />

Tüm dünyada ve bizde metabolik sendrom<br />

görülme sıklığı hızla artıyor. Altta yatan neden<br />

ise bu sendromun en önemli kriteri olan<br />

ve çağımızın hastalığı olarak nitelendirilen<br />

obezite görülme oranının giderek artması.<br />

KADINLAR RİSK ALTINDA<br />

Endokrinoloji ve metabolizma uzmanı<br />

Doç. Dr. Rüştü Serter, metabolik sendrom<br />

tanısı konmuş olan hastalarda diğer insanlara<br />

göre kalp-damar hastalıklarının 2-3 kat,<br />

diyabetin ise 3-6 kat daha fazla görüldüğü<br />

uyarısında bulunuyor. “İşte bu yüzden metabolik<br />

sendromun önlenmesi ya da erken<br />

dönemde tedavi edilmesi yaşamsal önem<br />

taşıyor” uyarısını yapıyor.<br />

Her 3 kadından 2’si bu hastalıkla savaşıyor.<br />

Modern yaşam tarzı, gelişen teknoloji<br />

ve buna bağlı değişen alışkanlıklar ile hareketsiz<br />

yaşam sendromun en önemli nedenleri<br />

arasında. Bir diğer önemli nedense<br />

sağlıksız, yağdan ve kaloriden zengin hazır<br />

besinlerle beslenmedeki artış.<br />

Metabolik sendromla ilgili Türkiye’de<br />

yapılmış en büyük araştırma olan<br />

METSAR’a (Metabolik Sendrom Sıklığı<br />

Araştırması) göre 20 yaş üzeri erişkinlerde<br />

metabolik sendrom sıklığı erkeklerde<br />

yüzde 29 iken bu oran kadınlarda yüzde<br />

41’e yükseliyor. Doç. Dr. Serter, bu artışı<br />

kadınlarda metabolizmanın daha yavaş<br />

çalışmasının sonucu obeziteye daha yatkın<br />

olmalarına bağlıyor. Ülkemizde kadınların<br />

çalışma hayatına katılımının düşük olması,<br />

Kolay test<br />

Metabolik sendrom tanısı için üç kriter yeterli. Aşağıda yer alan ölçümlerden üçünün yüksek<br />

olması halinde metabolik sendromlusunuz demektir.<br />

Abdominal obezitenin belirleyicisi olan bel çevresinin geniş olması Kan basıncının yüksek<br />

olması Kan yağlarından trigliseridin yüksek olması Faydalı yağ grubu HDL kolesterolün<br />

düşük olması Kan şekerinin yüksek olması<br />

teknoloji alanındaki gelişmelerin yaşamı<br />

kolaylaştırması ve sportif aktivitelere zaman<br />

ayırmama gibi nedenlerle özellikle<br />

kentte yaşayan kadınlarda metabolik sendrom<br />

daha sık görülüyor.<br />

Metabolik sendromun kadınlarda daha<br />

fazla görülmesinde metabolizmalarının<br />

daha yavaş çalışmasının sonucu obeziteye<br />

daha yatkın olmalarının rolü önemli. Erkeklerde<br />

normalde daha fazla kas kütlesi,<br />

buna bağlı olarak daha hızlı çalışan bir metabolizma<br />

ve daha düşük vücut yağ oranı<br />

var. Yine menopozla birlikte kadınlarda vücutta<br />

yağ dağılımının değişimi metabolik<br />

sendrom için bir yatkınlık sağlıyor.<br />

ABDOMİNAL OBEZİTE<br />

Metabolik sendrom daha önceleri geç dönem<br />

erişkin hastalığı iken obezitenin çocukluk<br />

çağında da yaygınlaşmasıyla beraber<br />

giderek daha erken görülmeye başlandı.<br />

Bugün 9-14 yaş döneminde obez çocukların<br />

önemli bir kısmında insülin direnci ve metabolik<br />

sendrom kriterleri tespit edilebiliyor.<br />

Genelde dünyada metabolik sendrom<br />

sıklığı erişkinlerde ortalama yüzde 22 olarak<br />

bildiriliyor. Sıklık yaşla artıyor, 20-29<br />

yaş grubunda oran yüzde 6,7 iken, 60-69 yaş<br />

grubunda yüzde 43,5 düzeyine çıkıyor.<br />

Metabolik sendromda bel çevresi genişliği<br />

(abdominal obezite-karın bölgesinde<br />

şişmanlık) en önemli risk faktörü. Diğer<br />

risk faktörleri olmadan abdominal obezite<br />

tek başına bile önemli bir etken. Yapılan çalışmalar<br />

kalp-damar hastalıkları ile ilişkili<br />

olan abdominal obezitenin en önemli belirleyicisinin<br />

bel çevresi ölçümü olduğunu<br />

gösteriyor. Bunun sebebi insülin direncinin<br />

özellikle karın bölgesinde yerleşen yağlarla<br />

artması. İnsülin direnci en kolay bel çevresi<br />

ölçümüyle belirleniyor. Bel çevresinin erkeklerde<br />

102, kadınlarda ise 88 cm üzerinde<br />

olması riskin arttığını gösteriyor. Araştırmalar<br />

daha düşük bel çevresi kalınlıklarında<br />

bile riskin arttığını gösteriyor. Dolayısıyla<br />

bu rakamlar daha da aşağı çekilerek<br />

bel çevresinin erkeklerde 94, kadınlarda<br />

80 olması isteniyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 13


sağlık<br />

Baharda<br />

ev hapsine son<br />

Mevsimsel alerjiler<br />

yüzünden dışarı bile<br />

çıkamıyorsanız, doğal<br />

yöntemlerle alerjik<br />

reaksiyonların önüne<br />

geçebilirsiniz.<br />

BURCU SEVER<br />

14 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Baharın gelişi başlı başına bir sevinç<br />

kaynağı ama herkes bu mevsimi<br />

aynı heyecanla karşılayamıyor. Bahar<br />

alerjilerinden muzdarip olanlar<br />

ne güneşin ne de çiçeklerin açmasına sevinebiliyor.<br />

Çünkü çiçek ve ağaçların heyecanla<br />

kendini gösterdikleri bu dönemde<br />

havaya saldıkları polenler bağışıklık sistemi<br />

zayıf bünyelerin kabusu oluyor.<br />

Polen gibi vücudumuzda alerjik reaksiyonların<br />

oluşmasına neden olan maddelere<br />

(küf, toz, hayvan tüyü ve akarlar dahil)<br />

alerjen denir. Alerjenler temas ettikleri organlarda,<br />

özellikle burun ve gözlerde bazı<br />

salgılar meydana getirir. Bunlardan biri de<br />

histamindir. Histamin vücut sıvılarının<br />

damarlardan dokulara sızmasına sebep<br />

olur. Bu durum vücutta kaşıntı, gözlerde<br />

yanma ve sulanma, kızarıklık, burunda<br />

tıkanıklık ve akıntı, öksürük gibi rahatsız<br />

edici durumlar yaratır.<br />

Baharın gelişiyle artan polenler –özellikle<br />

çimenler ve ağaçların yaydıkları–<br />

rüzgarın da etkisiyle havaya karışır ve<br />

hava yoluyla ağız, burun, göz ve ciğerlerimize<br />

kadar ulaşır. Aslında polenler tek<br />

başına zararlı değildir. Ama alerjisi olanların<br />

bağışıklık sistemi hasar gördüğünden<br />

vücut zararsız maddelere karşı bile güçlü<br />

antikorlarla tepki verir.<br />

Mevsimsel alerjilerin tedavilerinde genellikle<br />

antihistaminikler ve antialerjik<br />

ilaçlar kullanılır. Şikayetleri uzun süren<br />

hastalarda ilaç tedavisi sonuç vermediğinde<br />

alerji aşısı olarak bilinen özgül immünoterapi<br />

uygulanabilir. İlaçlar zararsız<br />

olsa da bazı durumlarda uyku hali ve kalp<br />

çarpıntısı gibi yan etkiler gözlenebilir. As-<br />

lında ilaç kullanmadan, doğal yöntemlerle<br />

alerjinin olumsuz etkilerinden kurtulmak<br />

mümkün. İşte bunlardan bazıları...<br />

ÖNLEM ALIN<br />

Alerjiye karşı en iyi çözüm öncelikle ona<br />

neden olan faktörü ortadan kaldırmak. Bunun<br />

için alınacak çok basit önlemler var.<br />

Baharda, özellikle polenlerin yoğun olduğu<br />

sabah saatlerinde dışarı çıkmayın. Dışarıda<br />

egzersiz yapmayın. Dışarı çıktığınızda<br />

ağız ve burnunuzu kapatan medikal maskeler<br />

kullanın. Eve girer girmez kıyafetlerinizi<br />

değiştirin ve duş alın. Kıyafetlerinizi<br />

yatak odasında çıkarmamaya dikkat edin<br />

ve yüksek ısıda yıkayın. Polenlerin yoğun<br />

olduğu dönemde (Her bölgenin polen yoğunluğu<br />

değişiklik gösterir. Türkiye Ulusal<br />

Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği<br />

gibi kurumlar düzenli olarak polen raporları<br />

yayımlıyor) camları kapalı tutmaya<br />

özen gösterin. Bu dönemde evi havalandırmak<br />

için filtreli klima kullanın. Filtreleri<br />

düzenli olarak değiştirin. Özellikle uyurken<br />

odanızda hava temizleyici çalıştırın.<br />

Polenlerin gözlerde sulanma ve kaşıntı<br />

yapmasını önlemek için gözlük ya da güneş<br />

gözlüğü takın. Gözlüğünüzü sık sık<br />

temizleyin. Otomobilinizin havalandırma<br />

sistemine mümkünse polen filtreleri yerleştirin.<br />

Kulak ve burun deliklerinin girişini<br />

nemli tutun. Kulak ve burun içi derisi<br />

alerjenlere karşı savunma yapılan ilk noktalardır.<br />

Buralardaki kuruluk ve çatlaklar<br />

mücadeleyi engeller. Burun ve kulak içine<br />

temiz parmaklarınızla birkaç damla kavrulmamış<br />

susam yağı ya da vazelin sürerek<br />

nemlendirebilirsiniz.


YAĞLI BALLI ÇÖZÜM<br />

Uzmanlar şeker tüketiminin bağışıklık<br />

sistemini zayıflattığını, bu yüzden polen<br />

sezonunda şeker alımını azaltmak gerektiğini<br />

söylüyor. Bir çay kaşığı şekerin bağışıklık<br />

sistemini yüzde 56, iki kaşığın yüzde<br />

84 oranında baskıladığı ortaya kondu. Bu<br />

yüzden baharda şekerden uzak durmalısınız.<br />

Bunun yerine bal gibi doğal bir şeker<br />

kaynağını kullanabilirsiniz. Ama hangi<br />

balı seçtiğiniz önemli. Çünkü bal da başlı<br />

başına alerjiye neden olabilecek bir gıda.<br />

Bazı araştırmalar bulunduğunuz bölgede<br />

yetiştirilen petek ballarının o bölgede alerjiye<br />

neden olan polenlere karşı koruyucu<br />

olduğunu ortaya koyuyor. Bulunduğunuz<br />

bölgede üretilen petek balından günde bir<br />

çay kaşığı tüketerek polenlere karşı vücudunuzu<br />

güçlendirebilirsiniz.<br />

Şeker gibi bu dönemde etten de uzak<br />

durmak gerekiyor. Kırmızı ve beyaz etteki<br />

Omega 9 yağ asitleri alerjik tepkilere<br />

neden olan lökotrienlerin salımını artırır.<br />

Fakat bunun aksine Omega 3 gibi antienflamatuarlar,<br />

alerjilere karşı savaşmada etkili<br />

olabilir. Omega 3 bakımından zengin<br />

somon ve uskumru gibi balıklara mönülerinizde<br />

daha çok yer verebilir ya da günde<br />

bir çay kaşığı balık yağı tüketebilirsiniz.<br />

ALTERNATİF TEDAVİLER<br />

Daha önce de belirttiğimiz gibi alerjiye neden<br />

olan aslında polenler değil, bağışıklık<br />

sisteminin zayıf olması. Bu yüzden öncelikli<br />

olarak vücudun savunma sistemini<br />

güçlendirmek gerekiyor. Bazı uzmanlar<br />

homeopati ve akupunkturu alternatif bir<br />

çözüm olarak öneriyor.<br />

Homeopatide kullanılan kimi bitkiler<br />

alerjik reaksiyonlara iyi gelebiliyor. Ama<br />

kullanmadan önce mutlaka bir homeopati<br />

uzmanına danışmak gerek. Homeopati<br />

terapilerinde alerjilere özel setler hazırlanıyor.<br />

Seyreltilmiş bitki özlerinden bazıları,<br />

örneğin Sabadilla, Allium cepa (Bahçe<br />

soğanı) ve göz otu gibi, alerjik reaksiyonlara<br />

karşı homeopati tedavilerinde<br />

kullanılıyor.<br />

Stres, bağışıklığı zayıflattığı için alerjileri<br />

tetikleyebilir. Etkileri tam olarak<br />

kanıtlanmasa da akupunkturun stresi<br />

azaltarak alerjilere karşı etkili olduğu düşünülüyor.<br />

Akupunktur, vücutta Çi adı<br />

verilen enerji akışını özgürce sağlayarak<br />

bağışıklık sistemini güçlendiriyor.<br />

SİHİRLİ DEMLİK<br />

Dr. Mehmet Öz’ün tanıtımıyla daha da<br />

ünlenen neti pot en popüler doğal çözümlerden<br />

biri. Alaaddin’in sihirli lambasına<br />

benzeyen bu demlik ılık tuzlu su ile dolduruluyor.<br />

Su bir burun deliğinden geçip<br />

diğerinden akacak şekilde burun içine çekiliyor.<br />

Bu yöntemle belirtilere neden olan<br />

polenlerin burun içine yerleşmesi engelleniyor.<br />

Health Currents’ın neti pot ürününü<br />

D-<strong>Life</strong>’ta bulabilirsiniz. Fiyatı 25 TL.<br />

Telefon: 0212 381 3000<br />

ŞİFALI OTLAR<br />

Faydaları araştırmalarla kanıtlanmış bazı<br />

bitkilerin piyasadaki ilaçlar kadar etkili olduğu<br />

savunuluyor. Örneğin veba otunun<br />

(Petasites hybridus) Allegra ve Zyrtec gibi<br />

antihistaminikler kadar etkili olduğunu<br />

gösteren çalışmalar var. Veba otunun içeriğindeki<br />

bazı maddeler karaciğer hasarına<br />

neden olduğundan bir uzmana danışmadan<br />

kullanılmaması gerekiyor. Antihistaminik<br />

içeriğiyle ısırgan otunun alerjik<br />

reaksiyonları azalttığı düşünülüyor –özellikle<br />

dondurularak kurutulmuş halinin.<br />

Isırgan otu faydalı olsa da başka maddelerle<br />

kolay etkileşime girdiği ve hamilelerde<br />

kullanımı sakıncalı olduğu için mutlaka<br />

doktor kontrolünde tüketilmeli.<br />

Semptomlar<br />

Gözde sulanma, kaşıntı ve kızarıklık<br />

Burun akıntısı, tıkanıklığı ve kaşıntısı<br />

Hapşırık<br />

Öksürük<br />

Nefes darlığı<br />

Ciltte kaşıntı<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 15


sağlık<br />

Erkekler de<br />

meme kanseri olur<br />

Sadece kadınlar muzdarip sanmayın. Günümüzde meme kanseri erkekleri de<br />

tehdit ediyor ve görülme sıklığı her geçen gün artıyor.<br />

Kulağa sıra dışı bir durum gibi gelse de<br />

meme kanseri artık erkekleri de tehdit<br />

etmeye başladı. Üstelik erkeklerde meme<br />

dokusu olmadığı için kanser çok daha hızlı gelişiyor<br />

ve böyle bir olasılık akla gelmediği için<br />

oldukça geç fark ediliyor.<br />

Konuyla ilgili yapılan çalışmalara göre dünyadaki<br />

her 150 meme kanseri vakasından 1’i<br />

erkeklerde görülüyor. Ve yine aynı araştırmalara<br />

göre erkeklerde görülen tüm kanserlerin<br />

yüzde 0,2’sini meme kanseri oluşturuyor. Hastalık<br />

en çok 60 yaş üstündekileri vuruyor. Belirtiler<br />

erkekten erkeğe değişebiliyor. En önemli<br />

bulgu ele gelen sertlik ya da kitle. Bu kitle tek<br />

memede ortaya çıktığında tehlike başlıyor –her<br />

iki meme birden büyüyorsa kanser uzak bir ihtimal.<br />

Meme ucunun görünümünde, ölçü ve<br />

biçiminde değişiklik, akıntı, koltuk altında şişlik<br />

ve sertlik, meme üzerindeki deride kızarıklık,<br />

meme başında içeri çekilmeyle ağrı diğer belirtiler<br />

arasında. Ailede meme kanseri geçmişi<br />

varsa erkeğin de bu hastalığa yakalanma riski<br />

yüksek. Birden fazla akrabada görülmesi, akrabaların<br />

40 yaşın altında olması ve her iki me-<br />

Karıştırmayın<br />

Kanser bulgularıyla benzerlikler gösteren<br />

jinekomasti, erkeklerde memeyle ilgili<br />

en sık rastlanan rahatsızlıklardan. Tek<br />

veya iki memenin büyümesiyle ortaya<br />

çıkıyor. Hassasiyet ve ağrı büyümeye eşlik<br />

edebiliyor. Hiçbir nedene bağlı olmaksızın<br />

oluşabilen jinekomasti obezite, alkolizm,<br />

uzun süreli ilaç kullanımı, karaciğer-böbrek<br />

yetmezliği ve testis tümörlerine bağlı<br />

oluşabiliyor. Meme büyümesinden rahatsız<br />

olanlara estetik cerrahi yöntemleriyle<br />

çözümler sunuluyor.<br />

16 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

mede de hastalık saptanması halinde risk daha<br />

da artıyor. Ayrıca östrojen seviyeleri yüksek ve<br />

androjen seviyeleri düşük olanlar daha fazla<br />

tehdit altında. Düşük androjen hormonu karaciğer<br />

sirozu ve testis hastalıklarında gelişiyor.<br />

Bu hastalıkları geçiren erkeklerin meme kanseri<br />

olasılığını ciddiye almaları öneriliyor.<br />

TEDAVİ YÖNTEMLERİ<br />

Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hamdi Koçer<br />

tedavi seçeneklerinin kanserin ne kadar ilerlemiş<br />

olduğuna bağlı olduğunu söylüyor. “Erkeklerde<br />

genellikle lumpektomi (sadece kitlenin<br />

alınması) yapılması mümkün değil. Çünkü<br />

memede çok az doku var ve kanser genellikle<br />

meme ucuna yakın. Genelde mastektomi (tüm<br />

memenin alınması işlemi) operasyonu yapılıyor.<br />

Sıklıkla hastalıklı bölge yakınındaki lenf<br />

bezleri de (örneğin koltuk altındakiler) kanserin<br />

yayılmış olma ihtimaline karşı alınıyor.<br />

Sonrasında başka tedavilere ihtiyaç olup olmadığına<br />

karar veriliyor. Bu tedaviler kapsamında<br />

radyoterapi, kemoterapi, hormon terapisi ve<br />

herceptin sayılabilir. Cerrahi tedaviyi tamamlayıcı<br />

olarak hastalığın evresine bağlı radyoterapi<br />

(ışın tedavisi), kemoterapi ve hormonoterapi<br />

eklenebiliyor.”<br />

Koçer’in verdiği bilgilere göre meme kanserinde<br />

en sık görülen komplikasyon kanserin<br />

vücudun diğer bölgelerine yayılması. Kanserli<br />

hücreler akciğer, kemik, karaciğer, beyin ve<br />

koltuk altı lenf bezleri gibi bölgelere sıçrayabiliyor.<br />

Tedavisi hastalık erken ve başka bölgelere<br />

sıçramadan teşhis edildiğinde daha etkili.<br />

Bu nedenle olabildiğince kısa zamanda doktora<br />

başvurmak çok önemli. Dr. Koçer’e göre<br />

meme kanserinden korunmanın kesin bir yolu<br />

yok. “Erken tanı kanserin yayılmasını engelleyebilir.<br />

Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek kanser<br />

dahil pek çok hastalığın görülme riskini azalta-<br />

bilir. Bunun için sigara bırakılmalı, alkol ölçülü<br />

alınmalı, az yağlı beslenmeli ve lifli gıdalar, sebze<br />

ve meyve bol tüketilmeli. Egzersiz ise asla<br />

ihmal edilmemeli.”<br />

Hastalıkla ilgili daha fazla bilgi almak için<br />

www.memekanseri.com.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.


Güç uykusu<br />

Büyük şirketler artık çalışanlarına gün içinde şekerleme yapma hakkı tanıyor.<br />

Çünkü bu kısa süreli uyku performansı artırıyor. AHU YILDIZ<br />

Şekerleme yapmak özellikle Akdeniz ve Uzakdoğu kültürlerinin<br />

ayrılmaz bir parçası. Gündüz rüyası görenler<br />

arasında Leonardo da Vinci, Napolyon Bonaparte,<br />

Albert Einstein, Thomas Edison ve Winston Churchill<br />

gibi ünlü isimler bulunmasına rağmen modern toplumlarda<br />

gündüz vakti uyuklama fikri işten güçten zaman çalma endişesiyle<br />

senelerce kabul görmedi. Ama son yıllarda yapılan<br />

araştırmalar gündüzleri belirli süre ve zaman dilimlerinde<br />

uyuklamanın sayısız yararı olduğunu ortaya koydu. Öyle<br />

ki, dünya çapında birçok şirket milyarlarca dolarlık verim<br />

kaybını engellemek amacıyla binalarına çalışanlarına şekerleme<br />

hakkı tanıyan odalar ekledi. Google, Nike, Jawa, Ben<br />

& Jerry’s sadece birkaç örnek. Ayrıca Continental ve British<br />

Airways gibi büyük havayolu şirketleri uluslararası uçuşlarda<br />

uçağın kontrolünü meslektaşlarına devreden pilotların biraz<br />

kestirmesine izin veriyor, hatta bunu destekliyor.<br />

KALBE FAYDALI<br />

MRI analizleri şekerleme yapan insanların beyin aktivitelerinin<br />

gün boyunca yüksek seviyede kaldığını gösteriyor.<br />

Yetişkinler için uygun süre kabul edilen sekiz saatlik gece<br />

uykusuna rağmen özellikle öğle saatlerinde kısa bir uykuya<br />

dalanların zihni uyandıktan hemen sonra zindeleşiyor<br />

ve günün ilerleyen saatlerinde de aynı verimlilik devam<br />

ediyor. Şekerleme hafızayı güçlendiriyor, yaratıcı ve öngörülü<br />

düşünme yeteneklerini pekiştiriyor. NASA’nın yaptığı<br />

bir araştırma 40 dakikalık şekerlemenin ardından pilot ve<br />

astronotların performanslarında yüzde 40, zihinsel verimliliklerinde<br />

yüzde 100 oranında artış olduğunu ortaya koydu.<br />

Sekiz saatlik gece uykusundan sonra sabahları fazladan<br />

20 dakika uyumaktansa, öğle saatlerinde 20 dakika kestirmenin<br />

çok daha faydalı olduğu da kanıtlandı. ABD’deki Ulusal<br />

Zihin Sağlığı Enstitüsü ile Harvard Üniversitesi’ndeki bilim<br />

insanlarının birlikte yaptığı bir araştırma gündüz uykusunun<br />

aşırı bilgi yüklenme sorununu geri çevirerek beynin performansını<br />

en üst düzeye taşıdığını gösterdi.<br />

Şekerlemenin beyne olduğu kadar kalbe de faydaları var.<br />

Yunanistan’da gerçekleştirilen ve 6 yıla yayılan bir başka araştırma<br />

haftada en az üç kez şekerleme yapan erkeklerde kalp<br />

sorunlarıyla ilgili ölümlerin yüzde 37 azaldığını ortaya koydu.<br />

Ancak gündüz uykusunun püf noktası gerçekten şekerlemeyi<br />

tadında bırakabilmek. Uykunun beş evreden oluştuğu<br />

ve uyku döngüsünün yaklaşık 90-100 dakikada tamamlandığı<br />

biliniyor. Gün içinde kendinizi hem zinde hem de verimli<br />

hissetmeniz için önerilen uyku süresi ikinci evrenin tamamlandığı<br />

20 dakikalık süre. Bu sürenin aşılması durumunda,<br />

özellikle bir saati aşan uykuların ardından aynı verimlilikten<br />

söz edilmesi pek mümkün olmuyor. Ayrıca gece uykusuzluğunu<br />

tetikleyen bir soruna da dönüşebiliyor. Cornell<br />

Üniversitesi’nden sosyal psikolog James Maas’ın “power<br />

nap” şeklinde adlandırdığı, “güç şekerlemesi” olarak dilimize<br />

geçen 20 dakikalık süre ise zihni tetikte tutuyor. Şekerleme<br />

için en uygun saatler öğlen 13.00 ila 15.00 arasındaki zaman<br />

dilimi. Böylece gün içinde şarj olabilirsiniz.<br />

İyi şekerlemenin sırları<br />

sağlık<br />

Kısa tutun: İdeal şekerleme süresi 20 ila 30 dakika. Karanlık, sakin bir yer<br />

tercih edin: Işığı azaltmak, gürültüden uzaklaşmak uykuyu çağıran unsurlar olabilir.<br />

Battaniye alın: Uykuda vücut sıcaklığınız düşeceğinden üzerinize battaniye<br />

benzeri bir örtü almayı ihmal etmeyin. Aynı saatte yapın: Vücudunuzun bu<br />

ritme alışmasını ve daha kolay uykuya dalmanızı sağlar. Saatinizi ayarlayın:<br />

Uyanmakta güçlük çekeceğinizi düşünüyorsanız saatinizin alarmını 20 ila 30 dakika<br />

sonrasına göre ayarlayıp uyuyun. Dünyaya dönün: Şekerleme yaptıktan sonra<br />

mümkünse dışarı çıkıp biraz temiz hava alın.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 17


sağlık<br />

Kanserden<br />

kaçış rehberi<br />

Her biri alanında uzman profesör ve doçentlerin<br />

önerilerinden oluşan kitap, kanserden<br />

korunmanın reçetesini sunuyor. GÜLAY KOÇ<br />

18 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

"... Kendimizi onların yerine<br />

koyduk, empati kurduk. Bir<br />

yanda sağlıklı insanların ve<br />

özellikle çocukların kanserden<br />

korunmaları için güçlü bir<br />

zırh-rehber hazırlarken, diğer<br />

yanda bir kanser hastasının<br />

nelere ihtiyaç duyabileceğini<br />

hissetmeye çalıştık. Onu korurken<br />

ve sağlığına kavuştururken<br />

neleri eksiksiz yapmalıyız<br />

diye düşündük."<br />

Bu sözler, “Kansere Çözüm<br />

Var!” kitabının editörü Nihal<br />

Doğan’ın “Kanser yok, mutluluk<br />

var!” başlıklı sunuş yazısından...<br />

İlk baskısı Hayykitap<br />

tarafından ekim ayında yapılan<br />

kitabın popüler olmasının<br />

nedeni, yazar kadrosunun<br />

alanlarında en iyi profesör ve<br />

doçentlerden seçilmesi. Yayınevinin<br />

13 kişilik bir rüya takımı<br />

yarattığını söylemek hiç de<br />

yanlış olmaz. Prof. Dr. Murat<br />

Tuncer, Prof. Dr. Ahmet Rasim<br />

Küçükusta, Prof. Dr. Erkan Topuz,<br />

Doç. Dr. V. Canfeza Sezgin,<br />

Prof. Dr. Ahmet Aydın, Prof. Dr.<br />

M. Canan Efendigil Karatay,<br />

Uzm. Dr. Yavuz Dizdar, Kimya<br />

Mühendisi Mennan Aysan<br />

Kuzanlı, Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Prof. Dr. Selim<br />

Şeker, Yard. Doç. Dr. Erol Ergüler ve Doç. Dr. Öznur<br />

Özdoğan’dan oluşan ekibin amacı ortak: Lafı bile korkutan<br />

kanser aslında herhangi bir hastalıktan başka<br />

bir şey değil. Kitapta kanser, önlenebilir ve tedavi edilebilir<br />

bir hastalık olarak görülüyor. Hem kanserden<br />

koruyucu yaşam tarzı ve tedavide izlenecek adımlar<br />

hem de tedaviyle birlikte uygulanacak tamamlayıcı<br />

önlemler anlatılıyor; somut ve uygulanabilir reçeteler<br />

sunuluyor. İşte "Kansere Çözüm Var!"dan seçtiğimiz<br />

bazı önemli satır araları...<br />

Sigara sizi yok etmeden... Göğüs Hastalıkları<br />

Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, sigaranın<br />

zararlarını bilimsel veriler ışığında sunuyor.<br />

Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre tütün yüzünden<br />

her yıl 5 milyon insan hayatını kaybediyor ve<br />

gerekli tedbirler alınmadığı takdirde bu rakamın<br />

katlanarak artması bekleniyor. Sigara dumanında<br />

4 binden fazla kimyasal madde olduğunu söyleyen Kü


çükusta, bunların en azından 40’ının kanserojen olduğuna<br />

dikkat çekiyor. Sigara içmiş olanların kansere<br />

yakalanma riski hiç içmemiş kişilerden<br />

daha fazla. Bu yüzden en doğrusu-<br />

nun hiç sigara içmemek olduğunu söylüyor<br />

Küçükusta. Kanser teşhisi konduktan<br />

sonra sigarayı bırakanların<br />

5 yıl yaşama ihtimali yüzde 60-70 iken,<br />

sigaraya devam edenlerin ancak yüzde<br />

30’u 5 yıl yaşayabiliyor. Her sigara içen<br />

akciğer kanseri olmuyor. Ama ağız,<br />

yemek borusu, gırtlak, mesane, rahim<br />

ağzı kanserleri veya lösemi, hipertansiyon, kalp krizi,<br />

felç ya da KOAH’tan (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı)<br />

ölümler gerçekleşiyor. Küçükusta’ya göre light<br />

sigaraların daha az bağımlılık yaptığı ya da daha zararsız<br />

olduğu büyük bir aldatmacadan başka bir şey<br />

değil. Bu sigaraların nikotin miktarı daha düşük olduğundan<br />

daha fazla içme isteğine sebep olduğunu<br />

unutmamak gerekiyor. Sigara içen bir kişinin üstünü<br />

başını değiştirmeden, hatta banyo yapmadan başkalarının<br />

bulunduğu ortamlara girmeleri bile sakıncalı<br />

kabul ediliyor. Araştırmalar açık havada sigara içen<br />

bir kişinin bir metre yakınında bulunmanın insanları<br />

kapalı mekanlardaki kadar etkileyebileceğini<br />

gösteriyor.<br />

Hangi kanserde hangi bitki? İç Hastalıkları ve<br />

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. V. Canfeza Sezgin’in<br />

kanser tedavisinde bitki önerileri belki de en merak<br />

edilenler arasında. Zaten kanser tedavisinde kullanılan<br />

ilaçların bir bölümü bitkilerden elde ediliyor.<br />

Örneğin porsukağacı (taksan grubu ilaçlar), Cezayir<br />

menekşesi (vinka alkoloidleri), Asya mutluluk ağacı<br />

(kamptotekinler) ve mayıs elması (podofilotoksinler)<br />

bu bitkiler arasında sayılıyor. Ayrıca streptomiçes<br />

grubu mantarlardan elde edilen antibiyotik grubu<br />

ilaçlar da (antrasiklinler) kanser tedavisinde yoğun<br />

olarak kullanılıyor. Sezgin, dünyada son yıllarda<br />

önem kazanan sağlıklı besinlerin başında zeytinyağının<br />

geldiğini söylüyor. Ancak zeytinyağının pişirildiği<br />

zaman besin değerini yitirdiğinden ve yapısı<br />

bozulduğundan çiğ tüketilmesi gerekiyor. Kansere<br />

karşı yararlı gıdaların başında soğan, sarmısak, brokoli,<br />

lahana, domates, biber, portakal, limon, kırmızı<br />

renkli meyveler, tam tahıl ve fasulyeler ile yeşil çay<br />

geliyor. Keklik otu meme, yumurtalık ve rahim; zerdeçal<br />

prostat, kalınbağırsak ve cilt kanserlerine karşı<br />

koruyucu rol oynuyor. Zencefil de antioksidan ve ilti-<br />

hap giderici özelliklere sahip yararlı gıdalar arasında<br />

gösteriliyor.<br />

Şeker neden tatlı tatlı zehirler? Karatay Diyeti<br />

serisi kitaplarıyla uzun süre çok satanlar listesinde<br />

yer alan Prof. Dr. M. Canan Efendigil Karatay kitapta<br />

ALKALİ NİTELİKTEKİ CANLI YİYECEKLERLE<br />

BESLENMEK, VÜCUDUMUZDA HÜCRE<br />

YENİLENMESİNİ SAĞLAYARAK KANSERDEN<br />

KORUNMAMIZA YARDIMCI OLUYOR<br />

şeker ve kanser ilişkisini anlatıyor. “Kanser hastalıklarının<br />

riskini artırmak istemiyorsak rafine şeker,<br />

mısır şurubu, glikoz ve yapay tatlandırıcılar gibi fabrikasyon<br />

işlemden geçmiş şekerleri, unlu ve nişastalı<br />

yiyecekleri, meyve, meyve suyu, bal ve pekmez gibi<br />

doğal şekerleri aşırı tüketmemeliyiz” diyor Karatay.<br />

Hatta mümkünse yavaş yavaş azaltarak hayatımızdan<br />

çıkarmalıyız. Kanser tedavisi görenlerin veya bu<br />

hastalıktan korunmak isteyenlerin hem düşük glisemik<br />

indeksli hem de yüksek antioksidan içeren taze<br />

böğürtlen, karadut, çilek, yeşil erik, taze çağla, ahududu,<br />

kiraz, vişne ve taze yabanmersini gibi meyveleri<br />

tüketmeleri öneriliyor. Karatay’ın bir önerisi de<br />

fiziksel aktivitenin hayat boyu yapılması yönünde.<br />

Egzersiz rahat ve derin bir uyku sağlayıp stres ve kanser<br />

riskini azaltıyor.<br />

Zehirli kimyasalları vücudunuza almayın Kimya<br />

Mühendisi Mennan Aysan Kuzanlı’ya göre kimyasalları<br />

detoks yöntemleriyle vücudumuzdan atıp,<br />

yeni toksik maddeleri vücudumuza almayarak hem<br />

kanserden korunabilir hem de ilerlemesini önleyebiliriz.<br />

Alkali su içmek ve alkali nitelikteki taze sebze<br />

ve meyve gibi canlı yiyeceklerle beslenmek, vücudumuzda<br />

hücre beslenmesi ve yenilenmesini sağlayarak<br />

hastalıklardan korunmamıza yardımcı oluyor.<br />

Cilde ve deriye uygulanan preparatlar, cildin geçirgen<br />

özelliği nedeniyle direkt olarak vücudumuza girip<br />

kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım sistemine<br />

geçebiliyor. İçerdikleri toksik ve kanserojen maddeler<br />

de bu vesileyle vücudumuza giriyor. Kuzanlı’nın<br />

belirttiğine göre araştırma raporları saç boyası üretiminde<br />

kanserojen yapıda olan yaklaşık 30’a yakın<br />

kimyasal kullanıldığını gösteriyor. Uzun yıllar saç<br />

boyası kullanmış 45 yaşın üzerindeki kadınlarda yapılan<br />

bir araştırmada meme kanseri riskinin arttığı<br />

gözlenmiş.<br />

Kitaptan<br />

notlar<br />

Sağlık Bakanlığı<br />

Kanserle Savaş<br />

Dairesi Başkanı<br />

Prof. Dr. A. Murat<br />

Tuncer, Türkiye’de<br />

kanser gerçeğini,<br />

sosyal devletin<br />

kanseri önlemedeki<br />

görevlerini, kanserin<br />

neden önlenebilir bir<br />

hastalık olduğunu,<br />

Prof. Dr. Süleyman<br />

Dağdağ, doğal<br />

ve yapay<br />

elektromanyetik<br />

alanları, bu alanların<br />

insan sağlığı<br />

üzerindeki etkilerini,<br />

kanserle ilişkisini,<br />

Prof. Dr. Selim Şeker,<br />

cep telefonları ve baz<br />

istasyonlarının insan<br />

sağlığı üzerindeki<br />

etkilerini, neden<br />

çocuklar için büyük<br />

risk olduğunu<br />

anlatıyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 19


sağlık<br />

Osteoartrite<br />

Eklem kireçlenmesi ve beslenme arasında<br />

sıkı bir bağ olduğunu savunan uzmanlar<br />

canlı besinlere yönelmemizi öneriyor.<br />

Osteoartrit, iltihaplanma sonucu<br />

eklemlerde ağrıya yol açan<br />

klinik bir sendrom. Yürümeyi,<br />

hatta bazen ayakta durmayı<br />

bile zorlaştırarak yaşam kalitesini ciddi<br />

oranda düşürüyor. Ağrı yüzünden hareketin<br />

azalması zamanla bölgesel kasların<br />

zayıflamasına yol açıyor. Halk arasında kireçlenme<br />

olarak bilinen rahatsızlığa yakalananların<br />

sayısı ise her geçen gün artıyor.<br />

Genellikle 45 yaşından sonra ve çoğunlukla<br />

kadınlarda görülen kireçlenme vakaları,<br />

yaygınlaşan obezite hastalığıyla birlikte<br />

kadın-erkek, genç-yaşlı herkesi etkisi altına<br />

almaya başladı. Bilim insanları yaptıkları<br />

çalışmalar sonucu hastalığın tedavisine<br />

yönelik pek çok umut verici yöntem ortaya<br />

koydu. Daha da sevindirici olan, beslenme<br />

uzmanlarından gelen haberler... Uzmanlar<br />

doğru beslenmenin eklem ağrısı ve iltihaplanmalarını<br />

ortadan kaldırabileceğini ve<br />

kıkırdak onarımı yapabileceğini söylüyor.<br />

Örneğin C vitamininin kıkırdak kaybını<br />

önemli ölçüde azalttığı ve böylece osteoartritin<br />

ilerlemesini yavaşlattığı, güçlü bir<br />

antioksidan olan E vitamininin semptomları<br />

ortadan kaldırdığı klinik araştırmalarla<br />

kanıtlandı. Eklem kireçlenmesine karşı<br />

ne kadar taze ve renkli beslenirsek, o kadar<br />

iyi. Çünkü kırmızı, turuncu, sarı ve yeşil<br />

20 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

renkli besinler birer antioksidan deposu<br />

olarak kıkırdak onarımını olumsuz etkileyen<br />

serbest radikallerle savaşıyor.<br />

AZ PROTEİN, BOL MİNERAL<br />

“İdeal Sağlık İçin Canlı Besinler” adlı kitabın<br />

yazarlarından Dr. Brian R. Clement<br />

osteoartrit ile beslenme arasında ciddi bir<br />

ilişki olduğunu savunanlardan. İddiasını<br />

dayandırdığı araştırmalardan biri Wayne<br />

Eyalet Üniversitesi Michigan Tıp Fakültesi<br />

tarafından yayımlandı. Burada altı romatizmal<br />

artrit hastası yağsız besinlerle beslenerek<br />

diyet yaptı. Yedi hafta içinde bütün<br />

deneklerde belirtiler kayboldu. Yağlar diyete<br />

tekrar dahil edildiğinde ise belirtiler<br />

üç gün içinde yeniden ortaya çıktı.<br />

Beslenme, artriti nasıl etkiler? Clement,<br />

yeni oluşan kemik hücrelerinin sağlığının,<br />

bedenin sağladığı besin miktarına bağlı olduğunu<br />

söylüyor. Ona göre sağlıklı bir iskelet<br />

yapısı enzimler, amino asitler, mineraller,<br />

elementler ve vitaminler açısından<br />

zengin, sağlıklı bir hormon yapısına sahip<br />

bedende bulunur. Yetersiz beslenme de artrite<br />

neden olur.<br />

“Yeni kemik hücreleri şekillenirken<br />

sağlıklı ve güçlü bir şekilde büyümek için<br />

oksijen açısından zengin kana gereksinim<br />

duyarlar” diye ekliyor Clement. “Fakat be-<br />

den yağlı ise kanda kemik ve eklemleri besleyecek<br />

kadar oksijen bulunmaz. Hatta yağın,<br />

hücrelerin gerekli olan besini absorbe<br />

etmesine imkan bırakmadan onları kapsül<br />

içine aldığını söyleyebiliriz.”<br />

Aynı zamanda bedendeki mineral az ise,<br />

yeni kemik hücresi oluşumu da zayıf olur.<br />

Yüksek proteinli beslenme, sağlıklı bir<br />

kemik yapısını korumak için gerekli olan<br />

mineralleri bedenden çalar. Daha doğrusu<br />

protein kemiklerdeki kalsiyumu çeker.<br />

Yetersiz beslenmede temel besinlerin,<br />

oksijen ve enzimlerin eksikliği kanı asidik<br />

hale getirir. Yüksek asitli içerikten arta<br />

kalan atıklar kemiklerde iltihaplanmaya<br />

neden olan serbest radikallere dönüşür.<br />

Bu koşullar kemiklerde hasar oluşması ve<br />

eklemlerin dağılması için uygun bir zemin<br />

hazırlar.<br />

Canlı besinlerle beslenmek ise eklem<br />

kireçlenmesini önleyebilir ya da tedavi<br />

edebilir. Nasıl mı? Her şeyden önce az miktarda<br />

protein almak bedendeki hücreleri<br />

mineralizasyon kaybından ve serbest radikallerin<br />

hücumundan korur. Canlı besinlerle<br />

beslenme sistemik asitlenmeyi düşürür.<br />

Hazır ve pişmiş yiyecekler bedendeki<br />

asit miktarını artırarak bedeni artrite açık<br />

hale getiririr. Canlı besinler ise bedene,<br />

kemiklerin kolay absorbe edeceği besin,<br />

oksijen ve enzimler sağlar. Bu da kemiklerin<br />

sağlıklı ve güçlü kalması için ihtiyaç<br />

duyduğu şeydir. Ekstra enzim ve kemik<br />

hücreleri için gerekli ekstra elektrik yükünü<br />

sağlar. Yeniden inşa edilmiş yeni kemik<br />

yapısında enzimler kemikleri birleştirir,<br />

delik ve boşlukları doldurur.


çiğ tedavi<br />

Kilo kontrolü<br />

Vücuttaki fazla kilolar<br />

osteoartrit semptomlarının<br />

şiddetini artırıyor ve<br />

hastalığın gelişimini<br />

hızlandırıyor. Kalça, diz ve<br />

bileklere, kısacası kiloyu<br />

taşıyan bölgelere daha fazla<br />

ağırlık binmesine yol açarak<br />

yürümeyi zorlaştırıyor. Bu<br />

yüzden eklem yerlerine<br />

binen stresi ve dolayısıyla<br />

ağrıları azaltmak ve hareket<br />

kabiliyetini artırmak için<br />

kilo kontrolü hastalıkla<br />

mücadelenin en önemli<br />

adımlarından biri. Uzmanlar<br />

5 kg kaybetmenin bile<br />

hastalığı geriletmede faydalı<br />

olduğunu belirtiyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 21


sağlık<br />

22 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Portakalın<br />

üç katI kadar<br />

C vitamini içeren<br />

maydanoz yetişkinler<br />

tarafından her gün<br />

bir demet çiğ olarak<br />

tüketilmelidir.


Dr. Maydanoz<br />

Maydanoz deyim yerindeyse her<br />

derde deva bir bitki. Bir tutamı<br />

günlük C vitamini ihtiyacımızın<br />

çoğunu karşılıyor. Diğer faydalarını da<br />

öğrenince onu sofralarınızda baş köşeye<br />

yerleştireceksiniz. AHU YILDIZ<br />

Maydanoz, yaprakları baharat olarak kullanılan damarlı<br />

bir bitki türüdür. Çorbalardan salatalara mutfağımızda<br />

sık sık yer verdiğimiz bu lezzet unsurunu çoğu zaman<br />

üzerinde hiç düşünmeden, neredeyse otomatikleşmiş<br />

bir alışkanlıkla doğrayıp yemeklerimize katarız. Oysa her mevsim<br />

kolayca ulaşabildiğimiz bu sıradan alışkanlığımız aslında mucizevi<br />

yararları olan bir bitkinin ta kendisi. Bir tutam maydanoz günlük<br />

C vitamini ihtiyacımızın çoğunu karşılar. Ayrıca kalsiyum, potasyum,<br />

kükürt, magnezyum, klorin ile A ve K vitaminleri içerir.<br />

Bu yararlı bitki gücünü iki bileşeninden alır: Uçucu yağlardan ve<br />

flavonoid adı verilen antioksidanlardan. Öyleyse buyrun maydanozun<br />

faydalarına…<br />

KANSERE KARŞI<br />

Araştırmalar maydanoz özünde bulunan organik bir bileşen olan<br />

miristinin özellikle böbreklerde tümör oluşumunu engellediğini<br />

ortaya çıkardı. Miristin aynı zamanda sigara dumanında bulunan<br />

ve vücuda geçebilen benzopiren benzeri kanser yapıcı maddeleri<br />

nötrleştirerek kolon ve prostat kanserlerine karşı savaşıyor. Vücutta<br />

meydana gelen tümörler gelişmek için bir kılcal damar ağına gereksinim<br />

duyar. Maydanozdaki apigenin maddesi bu kılcal damar<br />

ağının oluşmasını engelleyerek tümörün büyümesini durduruyor.<br />

Apigenin meme kanseri oluşumuna karşı da mücadele eden çok<br />

önemli bir madde.<br />

YAŞLANMAYA KARŞI<br />

Maydanoz benzeri bitki ve baharatların herhangi bir meyve ya da<br />

sebzeden çok daha yoğun antioksidan barındırdığı fazla bilinmez.<br />

Antioksidanların en önemli görevi yaşlanmanın baş sorumlusu<br />

serbest radikallerden kaynaklanan oksidatif strese karşı hücreleri<br />

korumaktır. Dolayısıyla antioksidanlar yoluyla vücudu serbest<br />

radikallerden korumak yaşlanmayla ilişkilendirilen birçok sağlık<br />

sorununun önüne geçilmesini sağlar.<br />

KANSIZLIĞA KARŞI<br />

Maydanoz aynı zamanda en önemli B vitaminlerinden biri olan<br />

folik asit içerir. Sık sık maydanoz tüketmek kalp-damar rahatsız-<br />

lıkları olanlar ya da bu rahatsızlıklardan korunmak isteyenler için<br />

olumlu sonuçlar verir. Vücutta folik asit eksikliği kansızlığa, özellikle<br />

de megaloblastik anemiye yol açar. Folik asidin vücutta depolanmasının<br />

zor olduğunu belirten uzmanlar bu nedenle sürekli<br />

olarak folik asit içeren besinler tüketilmesini öneriyor.<br />

KALP KRİZİNE KARŞI<br />

Maydanozun barındırdığı bir diğer vitamin olan K vitamini kan<br />

pıhtılaşması ve güçlü, sağlıklı kemikler açısından önem taşır; ayrıca<br />

kalp hastalıkları riskini azaltır. Beta-karoten ve C vitamini<br />

ise iltihaplanmalara ve enfeksiyonlara karşı korur. İçerdiği yoğun<br />

miktardaki demir, C vitamini ile birlikte vücutta demirin daha iyi<br />

emilmesine, böylece daha fazla kırmızı kan hücresi üretimine yardımcı<br />

olur.<br />

HAZIMSIZLIĞA KARŞI<br />

Maydanoz sindirime yardımcı olan mükemmel bir besindir. Yağların<br />

ve proteinlerin sindirilmesine yardım eder, ayrıca besinlerin<br />

bağırsaklarda daha kolay emilmesini ve özümlenmesini sağlar.<br />

Maydanoz suyundaki yüksek klorofil oranı böbreklerin, karaciğerin,<br />

idrar yollarının temizlenmesine yardım eder; gazın dışarı<br />

atılmasını sağlar. İdrar söktürücü özelliğiyle kilo verilmesine de<br />

katkıda bulunur.<br />

MENOPOZA KARŞI<br />

Maydanoz kadınlarda östrojen hormonunun daha fazla salgılanmasını<br />

sağlar. Aynı zamanda rahimdeki kanın beslenmesine ve yenilenmesine<br />

yardımcı olur. Dolayısıyla adet düzensizlikleri, PMS<br />

ve menopoz gibi sorunlarda mucizevi etkiler yaratabilir. Ayrıca<br />

depresyon, saç dökülmesi, deri kuruması gibi durumlarda da fayda<br />

sağladığı gözlenmiştir.<br />

ŞİŞKİNLİĞE KARŞI<br />

Maydanoz ödem atıcı ve yağ yakıcı özelliğiyle sağlıklı zayıflama ve<br />

detoksta sık başvurulan besinlerin başında gelir. İçeriğindeki uçucu<br />

yağlar iştah kesici özelliğe sahiptir. Fazla kilolarınızdan sağlıklı<br />

bir şekilde kurtulmak istiyorsanız gün içinde birkaç çay bardağı<br />

olarak tüketeceğiniz maydanoz suyunu limon ve salatalık katarak<br />

daha faydalı hale getirebilirsiniz.<br />

Mücadele ettikleri<br />

Maydanoz C vitamini dışında demir, kalsiyum, potasyum, bakır,<br />

magnezyum, manganez ve iyodin içerir ve bu özellikleriyle pek çok<br />

rahatsızlığa karşı mücadele verir. Maydanozun 100 gramında<br />

5,5 mg demir bulunur. Maydanoz: Ağız kokusunu giderir.<br />

Böbrekleri temizler ve güçlendirir. Bağışıklığı destekler. Kemik<br />

ve dişleri güçlendirir. Enfeksiyona karşı korur.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 23


sağlık<br />

24 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Bu hap yutulur<br />

21’inci yüzyılın süper besini<br />

olarak adlandırılan spirulina<br />

bilim çevrelerinin de onayını<br />

alan en iyi besin takviyesi.<br />

BURCU SEVER<br />

Bilimkurgu filmlerinde geleceğin dünyasına yönelik yapılan<br />

tahminler arasında en popüler olanı hap şeklindeki yemeklerdir.<br />

İnsanların gerekli besinleri artık pişmiş ya da çiğ gıdalardan<br />

değil, haplardan alacağı öngörülür. Son yıllarda<br />

üretimi ve tüketimi hızla artan spirulina besin takviyesi tabletleri<br />

zengin içeriğiyle bu ütopyayı gerçeğe dönüştürebilir.<br />

Sodalı ve mineralli sularda yetişen mikroskobik bir mavi-yeşil<br />

alg türü olan spirulina aslında yeni bir keşif değil. Geçmişi<br />

Mayalar ve Azteklere kadar uzanıyor. İspanyol tarihçi Hernandez,<br />

1513’de yazdığı kitabında Texcoco Gölü kıyısında yaşayan<br />

Azteklerin “teocuitlatl” adını verdikleri spirulinayı besin olarak<br />

kullandıklarını yazıyor. 40’lı ve 50’li yıllarda yayımlanan bazı kaynaklarda<br />

Çad Gölü’nün kuzey kıyısında yaşayan insanların gölden<br />

topladıkları spirulina algini yedikleri, Kanembu kabilesinin göldeki<br />

spirulina alginden elde ettikleri yeşilimsi unu yiyeceklerine<br />

kattıkları bilgisi geçiyor. 1962 yılında Fransız Petrol Araştırma<br />

Enstitüsü’nün yayımladığı bir araştırmanın sonucunda spirulina<br />

alglerinde yüzde 60 ila 70 oranında protein olduğu tespit edildi. Bu<br />

analizin ardından spirulinanın içeriği ve yararları üzerine sayısız<br />

bilimsel çalışma yürütüldü. NASA ve ESA (Avrupa Uzay Ajansı)<br />

astronotlara besin kaynağı olması için üretim çalışmaları yaptı.<br />

Yetersiz beslenme problemlerini çözmek için Birleşmiş Milletler<br />

gibi kuruluşlar Üçüncü Dünya Ülkeleri’nde spirulina yetiştirilmesi<br />

ve tüketimi konusunda insanları eğitmeye başladı.<br />

Peki, spirulinayı “süper” bir besin yapan ne? Sıradan bir su yosunu<br />

gibi görünen spirulina, doğadaki en zengin bitkisel proteine,<br />

demir oranına ve B12 vitaminine sahip. Soya fasulyesinden<br />

yaklaşık iki kat fazla protein; ıspanaktan 58 kat fazla demir; dana<br />

ciğerinden 2 ila 6 kat fazla B12 vitamini içeriyor. Aynı zamanda<br />

doğadaki en zengin E vitamini kaynağı. En iyi E vitamini kaynaklarından<br />

biri olarak bilinen buğday filizinden yaklaşık 3 kat fazla<br />

E vitamini içeriyor.<br />

Spirulina alginden elde<br />

edilen bu hap doğadaki en<br />

zengin E vitamini kaynağı.


Dünya Sağlık Örgütü ile Birleşmiş Milletler Gıda<br />

ve Tarım Örgütü spirulinayı her yaş grubu için<br />

ve gebelikte güvenli bir gıda olarak tanımlıyor.<br />

HER DERDE DEVA<br />

Japonya, Çin, Hindistan, Avrupa ve ABD’deki araştırmacılar bu<br />

mikroalgin insan ve hayvan sağlığına faydalarını keşfetmeye çalışıyor.<br />

İçeriğindeki bileşenlerin bağışıklık sistemi ve birçok sağlık<br />

problemi üzerindeki olumlu etkisini gösteren yüzlerce bilimsel<br />

çalışma yapıldı. Bu çalışmaların bazılarında insanlar ve hayvanlarda<br />

kanseri engellediği gözlemlendi. 2001’de yapılan bir araştırmada<br />

spirulinanın insanlar ve hayvanlarda antikor ve sitokin<br />

üretimini uyararak bağışıklık sistemini güçlendirdiği sonucuna<br />

varıldı. İçeriğindeki sulfolipidlerin HIV virüsüne karşı etkili olduğu<br />

kanıtlandı. Ayrıca özütlerinin kanser oluşumunun önüne geçtiği<br />

saptandı. Güney Carolina Üniversitesi’nde yürütülen başka<br />

bir araştırma spirulinanın HIV üzerindeki olumlu etkisini destekliyor.<br />

Diğer önemli bir çalışma tütün çiğneyicisi olan ve ağzında<br />

kanser öncesi lezyonlar bulunan bir grup üzerinde yapıldı. Günde<br />

1 gr spirulina alan grupta 44 kişiden 20’sinde lezyonların tamamen<br />

yok olduğu gözlendi.<br />

Spirulina hakkındaki en önemli çalışmalardan biri 2002 yılında<br />

gerçekleşti. Chamarro ve ekibinin imza attığı araştırmada<br />

spirulinanın bazı alerjileri, kanseri, karaciğer toksiditesini, viral<br />

ve kardiyovasküler hastalıkları, yüksek şeker, kolesterol ve trigliserid<br />

ile bağışıklık sistemi yetersizliği tedavilerinde etkili olduğu<br />

kanıtlandı. Süper besinin bilim insanlarını heyecanlandıran diğer<br />

bir etkisi ise radyasyon oranını düşürmesi. Çernobil kazası sonucu<br />

yüksek radyasyona maruz kalan çocuklar üzerinde yapılan deneylerde<br />

başarılı sonuçlar elde edildi. Bu yosunla beslenen çocuklarda<br />

radyasyonun diğerlerine oranla daha düşük seviyelere gerilediği<br />

saptandı.<br />

Alman araştırmacıların 15 gönüllünün katılımıyla yaptığı bir<br />

test spirulinanın çeşitli hastalıkları önlemek dışında etkili bir iştah<br />

kesici olduğunu da ortaya koydu. Obezite hastaları üzerinde<br />

uygulanan deneyde bir gruba dört hafta boyunca, günde üç kere<br />

yemeklerden önce bir tablet spirulina verildi. Spirulina alan grupta<br />

placebo verilen gruba oranla, çok büyük miktarda olmasa da,<br />

belirgin oranda kilo kaybı gözlendi. Ayrıca deneklerin serum kolesterol<br />

oranında önemli düşüş belirlendi.<br />

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi<br />

(FDA) ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) gibi kuruluşlar<br />

spirulinayı her yaş grubu için ve gebelikte herhangi bir<br />

yan etkisi veya etkileşimi olmayan güvenli bir gıda olarak tanımlıyor.<br />

Aynı kuruluşlar sağlıklı bir yaşam ve dengeli beslenme için<br />

günlük 5 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesini öneriyor. Günlük<br />

1 porsiyon (6 tablet) spirulina bu ihtiyacı karşılamaya yetiyor.<br />

Çeşitli rahatsızlıklar, vejetaryen beslenme ve ağır egzersiz gibi<br />

durumlarda günlük 3 ila 5 porsiyonun güvenle tüketilebileceği<br />

belirtiliyor.<br />

Geçmişten günümüze spirulina<br />

MS 300-900: İlk kez Mayalar tarafından kullanıldı.<br />

13. Yüzyıl: Çad Gölü çevresinde yaşayan Kanembu kabilesi<br />

tarafından protein ve vitamin kaynağı olarak yetiştirildi.<br />

1962: Fransız Petrol Araştırma Enstitüsü’nün yayımladığı bir<br />

araştırmanın sonucunda spirulina alglerinde yüzde 60 ila 70<br />

oranında protein olduğu tespit edildi.<br />

1974: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO)<br />

spirulinanın geleceğin en iyi gıdası olduğunu açıkladı.<br />

1981: Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) en iyi besin takviyesi<br />

olarak tanıttı.<br />

1993: Dünya Sağlık Örgütü (WHO) İsviçre’de spirulinanın<br />

çocuklara verilmesinin uygun olduğunu açıkladı.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 25


sağlık<br />

Piyasada sayısız spirulina tableti bulunuyor. Bunlar arasında en<br />

güvenilir markalardan biri Nutrex’in ürettiği Hawaiian Spirulina<br />

Pacifica. D-<strong>Life</strong> da müşterilerine bu markanın ürünlerini sunuyor.<br />

Üretiminde kullanılan bütün maddeler en saf halleri ile doğal kaynaklardan<br />

sağlanıyor. Hawaiian Spirulina Pacifica ürünleri hiçbir<br />

ısıl işleme maruz bırakılmadığı için dünyada üretilen en doğal (işlenmemiş)<br />

gıda takviyelerinden biri. 1983’ten bu yana Hawaii’de biyolojik<br />

güvenlik alanında üretiliyor. Bu bölgenin en önemli özelliği<br />

herbisit, pestisit gibi ilaç ve kimyasalların kullanımının yasak olduğu<br />

ve endüstriyel kirliliğin olmadığı bir bölge olması. Hawaiian Spirulina<br />

Pacifica yüksek besin değerlerini kayıpsız muhafaza edebilen<br />

patentli “Ocean Chill Drying” oksijensiz soğuk kurutma ve soğuk<br />

tabletleme yöntemleriyle üretiliyor.<br />

İNSAN SAĞLIĞINA FAYDALARI<br />

Hawaiian Spirulina Pacifica’nın içerdiği maddelerin bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış pozitif etkileri<br />

Sinir<br />

Sistemi<br />

Bağışıklık<br />

Sistemi<br />

Solunum<br />

Sistemi<br />

Kas ve İskelet<br />

Sistemi<br />

Sindirim<br />

Sistemi<br />

26 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Sinir ve beyin hücrelerini dejenerasyonlardan<br />

korur. Nörotransmitter salınımını (iletim)<br />

ve beyin fonksiyonlarını artırır. Sinir<br />

stabilizasyonunu sağlar.<br />

Antienflamatuvar, antikanserojen, antioksidan,<br />

antiviral, antialerjik, antifungal, antibakteriyel<br />

etkileri vardır. Immünoregülatör ve<br />

Immünostimülan etkilidir. Antikor üretimini,<br />

IL-1 salınımı ve fagositik aktiviteyi artırır.<br />

T, B lenfositleri ve doğal öldürücü hücrelerin<br />

üretimini artırır.<br />

Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarında<br />

(KOAH) oksidatif stresi azaltıcı etkisi vardır.<br />

Astım, rinit gibi solunum rahatsızlıklarında pozitif<br />

etkisi vardır. Solunum yoluyla bulaşan bakteri,<br />

virüs ve alerjenlere karşı vücut savunmasını<br />

güçlendirir. Akciğer gaz değişim kapasitesine<br />

pozitif etkilidir.<br />

İçerdiği tam protein, organik demir ve biyoaktif<br />

maddelerle kas kütlesini büyütür, tamirini<br />

hızlandırır ve egzersize bağlı oksidatif stresten<br />

korur. Kemik çatısını sağlamlaştırır, iyileşmesini<br />

hızlandırır. Eklem hastalıklarında yangı giderici,<br />

ağrı kesici ve koruyucu etkileri vardır.<br />

Laktobasil ve Bifidus bacilli gibi yararlı<br />

mikroorganizmaları artırır, ağır metal ve<br />

farmakolojik zehirlenmelerde şelasyon<br />

etkisi vardır. Gastroprotektif ve anti-asit<br />

etkisi vardır. Gastrit ve ülsere karşı etkilidir.<br />

Gastrointestinal fonksiyonu düzenleyerek<br />

besinlerin sindirim ve emilim oranlarını<br />

yükseltir. Karaciğer enzimlerini düzenler.<br />

Deneysel kolite ve karaciğer yağlanmasına<br />

karşı etkisi kanıtlanmıştır.<br />

Endokrin<br />

Sistem<br />

Üreme<br />

Sistemi<br />

Hematoloji<br />

Genetik<br />

Kardiyovasküler<br />

Sistem<br />

Hawaiian Spirulina<br />

Pacifica ürünlerini<br />

D-<strong>Life</strong>’ta bulabilirsiniz.<br />

200 adet tablet 69 TL.,<br />

100 gr toz 60TL.<br />

Hormonların dengesini salındıkları bezleri<br />

etkileyerek düzenler. Büyüme hormonu<br />

salınımını destekler. Diyabet gibi durumlarda<br />

glikozun periferal kullanımına yardımcıdır.<br />

Normal seksüel hormonal dengenin<br />

oluşumunu destekler. Sağlıklı gametlerin<br />

oluşumu için gerekli olan besin maddesini<br />

sağlar. Seksüel kapasiteyi artırır, düşük<br />

görülme oranını azaltır. Gebeler, süt veren<br />

anneler, bebekler ve çocuklar için en uygun<br />

besin takviyesidir.<br />

Kan hücrelerinin kemik iliğinde yapımını teşvik<br />

eder, antianemik etkilidir, kan değerlerini<br />

yükseltir. Kandaki pH dengesini ve kan<br />

dolaşım hızını düzenler. Kan hücrelerinde<br />

oksijen değişimini ve atık maddelerin<br />

detoksifikasyonunu hızlandırır.<br />

DNA hasarlarını ve replikasyon hatalarını<br />

önlemeye yardımcı olur, iyileşme sürecini<br />

destekler. Hatalı DNA kodlamasını tamir<br />

eder. Radyoprotektif etkilidir ve radyasyonun<br />

negatif etkilerini temizler. Karsinojenez<br />

proseslerini engeller.<br />

Kötü kolesterolü ve trigliseritleri düşürür,<br />

iyi kolesterolü yükseltir. Arter duvarlarını<br />

temizleyici ve kardiyoprotektif etkileri vardır.<br />

Damarların ve çevre dokuların elastikiyetini<br />

artırarak kan basıncının kontrolünü sağlar.


OMEGA KAYNAĞI<br />

Ketentohumu, N-3 yağ asitlerinin en önemli<br />

üyelerinden biri olan alfa-linolenik asit açısından<br />

zengin bir besindir. Alfa-linolenik asidin bir kısmı,<br />

vücutta EPA ve DHA’ya dönüşür. Bu yüzden<br />

düzenli ketentohumu tüketimi sayesinde iyi<br />

kolesterol yükselir, tansiyon normal değerlerde<br />

seyreder, kanın pıhtılaşma riski azalır. Dolayısıyla<br />

alfa-linolenik asit koroner kalp rahatsızlığı riskini<br />

düşürerek insan sağlığına önemli katkıda bulunur.<br />

Bol miktarda potasyum, az miktarda magnezyum,<br />

demir, bakır ve çinko içeren ketentohumunun<br />

N-3 yağ asiti oranı, Omega-6’nın yaklaşık dört<br />

katıdır. Yağ veya öğütülmüş olarak günde bir<br />

çorba kaşığı tüketilmesi önerilen bu tohum,<br />

tokluk hissi vererek ve bağırsak çalışmasını<br />

düzenleyerek sağlıklı kilo kaybına yardımcı olur .<br />

diyet-hareket<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 27<br />

DAVID ENGELHARDT / GETTY IMAGES TURKEY


diyet<br />

Bahar detoksu<br />

Kışın kapalı kapılar ve kalın giysiler ardına saklanan vücudumuzu<br />

toksinlerden arındırmak için bahar mevsiminden daha iyi bir dönem<br />

olamaz. Doğa kendini baharda nasıl yeniliyorsa biz de kendimizi<br />

yenileyebiliriz. GÜL KAYNAK<br />

Kış bu yıl çok uzun sürdü. Hepimiz<br />

güneşe hasret kaldık. Ve sonunda<br />

cemrelerin düşmeye başlaması ile<br />

havalar ısındı, en güzel mevsim<br />

yüzünü gösterdi: İlkbahar!<br />

İlkbahar, vücutta en güzel “Bahar Temizliği”<br />

yapılan aydır. Hücreler kolayca<br />

yenilenir, uzun süren kıştan sonra hızlanan<br />

metabolizma arınmayı daha çabuk<br />

gerçekleştirir. Havadaki mis gibi bahar<br />

kokusu, cıvıldayan kuşlar, uyanmaya başlayan<br />

doğa bize harika bir temizlenme<br />

enerjisi verir. Kalın kışlık kıyafetlerimizi<br />

atıp, derimizi yenilememiz ve kendimizi<br />

doğaya daha yakın ve uyumlu hissederek,<br />

bir detoks merkezinde yalınayak, negatif<br />

enerjimizi topraklayarak dolaşmaya<br />

başlayıp hafiflememiz için en güzel aylar<br />

geldi. Bu vesile ile deniz sezonundan önce<br />

kimsenin birkaç kilo vermeye de şikayeti<br />

yoktur.<br />

Bahar detoksunu bedenimizde başlatmak<br />

ve ilkbaharın da yardımıyla doğanın<br />

enerjisini içimizde hissetmek için uygulayabileceğimiz<br />

birkaç basit öneri şöyle:<br />

Su tüketimini artırın: “Kışın su içmek<br />

ne zordu...” diyenler için baharla birlikte<br />

günde minimum 3 litre suya başlamak<br />

enerjiyi hemen artıracak ve temizliği<br />

başlatacaktır. Su şişeniz en yakın arkadaşınız<br />

olsun.<br />

Meyve-sebzeyi artırıp, ağır karbonhidratları<br />

ve hayvansal proteini azaltın:<br />

Tamam haklısınız, güneş yokken<br />

karbonhidrat tüketimine karşı koymak<br />

zordu. Şimdi sebze ve meyvelerle beslenmenin<br />

tam zamanı. Ne kadar çiğ ve organik,<br />

o kadar iyi.<br />

Çay-kahve yerine bol bol taze sıkıl-<br />

28 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

mış meyve-sebze suyu için: Sıcak içecek<br />

ihtiyacımız havaların ısınmasıyla birlikte<br />

zaten azalacak. Vitamin ve mineral zengini<br />

meyve ve sebze suları ile yapılan arınma<br />

kürlerinin tam zamanı.<br />

Kese yaptırın: Ölü derilerimizin, tozun,<br />

kozmetiklerin kapadığı gözeneklerimizi<br />

açmanın en güzel yolu. Vücudumuzun<br />

nefes alması için ideal bir bahara hoş<br />

geldin detoksu.<br />

Bağırsak temizliği yapın: Sadece dışımızı<br />

temizlemek yetmez. İçimizi de baharla<br />

birlikte temizleyip enerjimizi artıralım.<br />

Ayaklarınızı özgür bırakın: Bütün<br />

kış çizmelere, botlara sıkışıp kalmış ayaklarımıza<br />

önce güzel bir bakım, ardından<br />

rüya gibi bir refleksoloji masajı ve her gün<br />

yarım saat de olsa çimlere çıplak ayak basarak<br />

topraklanmak çok iyi gelecektir. İşte<br />

bahar detoksu bu: Yalınayak en doğal halimize<br />

geri dönmek!<br />

Açık havada egzersiz yapın: Belki<br />

yoga veya her gün düzenli yapılacak birkaç<br />

basit esneme hareketi, isterseniz bahar<br />

çiçekleri arasında bir doğa yürüyüşü...<br />

Ağır paltolar, kar ve soğuk hava artık bahanemiz<br />

değil. “Ne kadar hareket o kadar<br />

bereket...”<br />

Bir detoks merkezine kendinizi<br />

teslim e din: “Her işin bir uzmanı var” diyerek<br />

bir haftada hem 4-6 kilo verip, hem<br />

ödemden ve kışın aldığınız yağlardan kurtulup,<br />

hem de içten dışa arınıp yenilenmek<br />

için bir detoks merkezine başvurun.<br />

Profesyonellere kendinizi teslim edin. Tek<br />

yapacağınız sizin için hazırlanmış taze<br />

meyve ve sebzelerden oluşan lezzetli sıvı<br />

karışımlardan bolca tüketip kendinizi terapistlerin<br />

büyülü ellerine bırakmak...


Bahar temizliği için<br />

mucizevi yeşil içecek<br />

4 salatalık (kabuğu ile), 6-8 yaprak<br />

ıspanak,1 adet kereviz sapı, 3 çiçek<br />

brokoli, 1 adet limon, 1/2 çay kaşığı<br />

Himalaya tuzu<br />

Katı meyve suyu sıkacağında çiğ olarak<br />

sıkılıp taze olarak için. İsterseniz biraz<br />

taze zencefil, bir parça kırmızı pancar,<br />

her tür taze kırmızı, yeşil biber, pazı vs<br />

ekleyebilirsiniz. Her sabah aç karnına<br />

büyük bir bardak (330 cc) ve gün<br />

içinde 2 kere daha için. Detoks ve<br />

sağlıklı yaşam kürlerinin baş tacı bir<br />

içecek...<br />

Bahar enerjim salatası<br />

Yarım avokado (yumuşak), kıvırcık marul<br />

ve renkli Akdeniz yeşillikleri nane,<br />

fesleğen, bir avuç kabak çekirdeği<br />

içi, bir avuç ayçekirdeği içi, bir avuç<br />

gojiberi, bir çorba kaşığı taze öğütülmüş<br />

ketentohumu, 1çorba kaşığı susam<br />

Sosu için<br />

Taze limon suyu, elma sirkesi, soğuk<br />

sızma zeytinyağı, Himalaya tuzu<br />

Bahara hazırım çayı<br />

Başparmak büyüklüğünde taze zencefil<br />

kökü, 1 adet tarçın kabuğu, 4-5 adet<br />

karanfil, yarım lime (yeşil limon)<br />

100 derecede kaynatılıp 85 dereceye<br />

ılıtılmış pH 10 suya, soyulmuş taze<br />

zencefil kökünü dilim halinde, tarçın<br />

kabuğu, karanfil ve yarım lime’ı da<br />

dilimlenmiş olarak bir demlikte beş<br />

dakika bekletip gün içinde bol bol için.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 29<br />

NICHOLAS EVELEIGH / DIGITAL VISION / GETTY IMAGES TURKEY


diyet<br />

Kronik olarak dehidre, yani sağlık uzmanları<br />

tarafından önerilen miktar olan günde minimum<br />

2 litre suyu içmeyen yüzde 75’in<br />

arasında mısınız?<br />

Maalesef günümüzde çoğu insan günlük ortalama<br />

1 litre sıvı alıyor. Bunun da çoğu asidik<br />

içeceklerden, yani çay, kahve ve meşrubattan<br />

alınıyor, ki bunlar aslında vücudun suyunu<br />

çalıyor. Amerika’daki Cornell Tıp Beslenme<br />

Merkezi’nin yaptığı bir ankette katılımcıların<br />

yüzde 10’u gün içinde hiç su içmediklerini belirtiyor.<br />

Sağlıklı bir insanın vücut ağırlığının yüzde<br />

70’i sudur. Kaslarımızın ve kalbimizin yüzde<br />

75’i, beynimizin ve<br />

böbreklerimizin yüzde<br />

83’ü, akciğerlerimizin<br />

yüzde 86’sı ve<br />

gözlerimizin yüzde<br />

95’i sudan oluşur. Kemiklerimizin<br />

bile yüzde<br />

22’si sudur. Yeterince<br />

su içmezsek –ki<br />

çoğumuz içmiyoruz–<br />

veya yanlış içecekler<br />

tüketirsek vücut sağlığımızı riske atarız.<br />

Ortalama bir yetişkin gün içinde terleme,<br />

idrar, hareket, hatta uyku yolu ile 2,5-3 litre sıvı<br />

kaybeder ve bu yerine konmazsa vücut susuz<br />

kalır.<br />

Yeterince su içmemek bizi öncelikle yorgun<br />

yapacaktır. Gün içindeki yorgunlukların bir numaralı<br />

sebebi su eksikliğidir. Yeterince su olma-<br />

30 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Bugün<br />

kaç litre<br />

su içtiniz?<br />

dan yeterince enerjiye sahip olamayız ve güçsüz<br />

hissederiz. Yapılan çalışmalar su oranındaki<br />

yüzde 3’lük bir düşüşün, kas gücünde yüzde 10<br />

azalma, hızda yüzde 8 düşme ve daha düşük<br />

kas dayanıklılığına yol açtığını göstermektedir.<br />

Yüzde 4’lük su kaybına ulaştığımızda ise<br />

baş dönmeleri hissederiz ve fiziksel güç kapasitemizde<br />

yüzde 30’luk bir güç kaybı oluşur. Bir<br />

puan daha düşünce büyük ihtimalle konsantrasyon<br />

bozukluğu, uyuşukluk ve baş ağrısı yaşarız.<br />

Susuzluk düşünce bozukluğuna, kısa süreli<br />

hafıza sorunu yaşamamıza, kendimizi sözlü olarak<br />

ifade etmemizde zorlanmaya ve odaklanma<br />

problemlerine yol açabilir. Belki de hafıza<br />

zayıflaması zan-<br />

nettiğiniz şey,<br />

günlük su tüketiminizin<br />

azlığı<br />

ile alakalıdır.<br />

Baş dönmesi,<br />

el ve<br />

ayak soğukluğu,huzursuzluk,<br />

asabiyet,<br />

depresyon,<br />

şeker tüketme isteği, kramplar, mide ekşimesi,<br />

eklem ve sırt ağrıları, migren, kabızlık… Liste<br />

uzayıp gidiyor. Uzun süreli kronik susuzluk ise<br />

obezite, kalp hastalıkları, kanser gibi daha ciddi<br />

hastalıkların sebeplerinden biri olarak gösteriliyor.<br />

Vücudumuzdaki suyun yüzde 15-20’sini<br />

kaybedersek yaşamımız direkt olarak tehlikeye<br />

girebilir. Kısacası su eksikliği bizi öldürebilir!<br />

VÜCUDUMUZUN SUSUZLUK<br />

İŞARETLERİNE GÖZÜMÜZ<br />

O KADAR KAPALIDIR Kİ,<br />

SUSADIĞIMIZDA ACIKTIĞIMIZI<br />

ZANNEDİP HEMEN AĞZIMIZA<br />

YİYECEK BİR ŞEYLER ATARIZ.<br />

Öte yandan sağlığımızla ne kadar ilgiliyiz tartışılır.<br />

İçimde uyuyan “mühendisi” uyandırarak<br />

verdiğim bunca istatistik ve bol rakamlı bilgiyi<br />

aldığım “Zayıflamada pH Mucizesi” kitabının<br />

yazarı Dr. Robert Young’dan pH eğitimi almak<br />

için San Diego’daki merkezine gittiğimde, biz<br />

öğrencilere ilk söylediği şey, “Aslında kitabımın<br />

adı Sağlıkta pH Mucizesi olacaktı. Ama editörüm<br />

büyük bir çoğunluğun sağlıkla değil de<br />

zayıflamayla ilgilendiğini söyledi. Biz de kitabın<br />

adını değiştirmek zorunda kaldık” idi!<br />

İngilizcede “You can never be too thin or too<br />

rich”, yani “Hiçbir zaman yeterince zayıf veya yeterince<br />

zengin olamazsınız” sözü çok üzücü ama<br />

belki de günümüzde insanoğlunun bir türlü tatmin<br />

olamama sıkıntısını açıkça anlatıyor.<br />

O zaman oyunu kurallarına göre oynayalım.<br />

Evet, yeterince su içmezsek şişmanlarız. Bu kadar<br />

basit. Hafif susuzluk bile metabolizmamızı<br />

yüzde 3 oranında yavaşlatır. Vücudumuzun susuzluk<br />

işaretlerine gözümüz o kadar kapalıdır<br />

ki, susadığımızda acıktığımızı zannedip hemen<br />

ağzımıza yiyecek bir şeyler atarız. Yani, yeterince<br />

su içmezsek, gereğinden fazla yeriz. Ayrıca<br />

yeterince su almazsak, vücut elindeki suyu<br />

tutar, kendimizi şişmiş ve rahatsız hissederiz,<br />

olduğumuzdan daha kilolu görünürüz. Vücudumuzdaki<br />

ödemi atmanın en kolay yolu daha<br />

fazla su içmektir.<br />

Asidik bir vücut yağlanmaya başlamış bir vücuttur.<br />

Vücut içtiğimiz suyu asitleri nötrlemek,<br />

asit fazlasını seyreltmek, asitleri ve toksinleri<br />

idrar, ter ve bağırsak yoluyla yıkamak için kul-


lanır. Yeterince su içmezsek vücudumuz çok<br />

asitli olur ve yağ depolama durumuna geçer.<br />

Alman araştırmacılar su içmenin kalori yakma<br />

oranını artırdığını ortaya koymuştur. Sadece<br />

2 bardak su bile metabolik oranı 3 puan artırır.<br />

Bu bulguların yayımlandığı Journal of Clinical<br />

Endocrinology and Metabolism dergisi, bir yıl<br />

boyunca günde içilen 1,5 litre ilave suyun ekstra<br />

17.400 kalori yakmayı sağladığını anlatıyor.<br />

Başka bir deyişle tam 2,5 kg!<br />

Hiçbir şey yemeden 30 gün dayanabileceğimizi,<br />

öte yandan sadece 72 saatlik bir<br />

susuzluğun ölümle sonuçlanacağını biliyoruz.<br />

Ayrıca vücudumuz soğuk havada, sıcak havada<br />

kullandığı kadar su kullanıyor ve uyurken kullandığımız<br />

su oranı uyanıkken kullandığımız su<br />

oranına eşit.<br />

O zaman bu kadar bilgi üzerine hemen bir<br />

bardak su içelim ve gün içinde devamlı ve bol<br />

su içmekten korkmayalım. Halk arasında yaygın<br />

olan “Çok su içersem böbreklerim yorulur”<br />

inancı maalesef doğru değildir. Asıl bol su<br />

içmek böbrek taşı oluşumunu önlemede çok<br />

önemli bir etkendir.<br />

Su içmenin önemini hatırladık. Şu andan<br />

itibaren günde en az 2,5-3 litre su tüketmeyi<br />

hedefleriniz arasına koymanız dileğiyle...<br />

Asidik bir vücut<br />

yağlanmaya başlamış bir<br />

vücuttur. Vücut içtiğimiz<br />

suyu asitleri nötrlemek,<br />

asit fazlasını seyreltmek,<br />

asitleri ve toksinleri idrar,<br />

ter ve bağırsak yoluyla<br />

yıkamak için kullanır.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 31


diyet<br />

32 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


40’tan sonra<br />

metabolizmayı<br />

canlandırmanın<br />

Metabolizma sandığınız gibi vücut<br />

yaşlandıkça yavaşlayan bir sistem değil. İşin<br />

aslını öğrenin, püf noktalarını uygulayın ve<br />

yaşlanırken de zayıflayın. MELİS ERDEN<br />

Aslında suçlu metabolizmanız değil,<br />

sizsiniz. Çünkü yaş ilerledikçe<br />

metabolizma yavaşlamıyor,<br />

siz yavaşlıyorsunuz. Hareketsiz<br />

yaşam tarzınız sağlıklı ve hızlı bir şekilde<br />

kilo vermenize engel oluyor. Biraz hareket<br />

ve dikkatle uygulanan dengeli bir beslenme<br />

programıyla 40 yaşından sonra da en az<br />

20’li yaşlardaki kadar hızlı bir şekilde zayıflayarak<br />

ince bir bedene kavuşabilirsiniz.<br />

Dünyaca ünlü Mayo Clinic, metabolizmayı<br />

vücudun besinleri enerjiye dönüştürme<br />

işlemi olarak tanımlıyor. İnsan bedeni<br />

hareket halindeyken enerji yakabiliyor.<br />

Yine Mayo Clinic’e göre termojenez, yani<br />

vücudun metabolik hızı artırarak veya titreyerek<br />

ekstra ısı enerjisi üretebilme reaksiyonu<br />

insan ömrü boyunca istikrarlı bir<br />

yol izliyor. Yaş ilerledikçe metabolizmanın<br />

yavaşlaması bir yanılsama. Bu yanılsamaya<br />

neden olan, ilerleyen yaşla birlikte kas<br />

kütlesindeki azalma ve yağ oranındaki artış.<br />

Bu da hareketsiz yaşam tarzı yüzünden<br />

meydana geliyor. Yaş aldıkça hareket etmeye<br />

devam edersek, yani spor yaparsak kas<br />

kütlemizi korur ve fazla yağları yakarız.<br />

İşte 40 yaşından sonra formda kalmanıza<br />

yardımcı olacak 5 anahtar öneri:<br />

SU İÇİN<br />

Su metabolizmayı hızlandıran en önemli<br />

içecekler arasında yer alır. Uzmanlar bu<br />

yüzden su tüketiminin günlük alışkanlıklarımız<br />

arasında yer alması gerektiğinin altını<br />

çizer. Uyandıktan sonra ilk iş olarak iki<br />

bardak su için. Her sabah taze sıkılmış bir<br />

bardak sebze veya meyve suyu da içebilirsiniz.<br />

Özellikle yeşil sebze suları 40 yaşından<br />

sonra da kas yapmanıza yardımcı olacaktır.<br />

YETERLİ YİYİN<br />

Az yiyerek hızlı kilo veremezsiniz. Günde<br />

1000 kalorinin altında bir beslenme reçetesi<br />

uygulandığında vücut enerjiye ihtiyaç<br />

duyabileceğini düşünerek yağları yakma<br />

değil, tutma yoluna gider. Gün içinde belirli<br />

aralıklarla küçük porsiyonlar halinde<br />

beslenerek yağ yakım işlemine katkıda bulunabilirsiniz.<br />

Taze meyveler, baklagiller<br />

ve karabuğday bu süreci hızlandıran besinler<br />

arasında.<br />

ERKEN YİYİN<br />

Günün ana öğününü saat 11.00 ila 16.00<br />

arasında yiyerek vücudunuzun yağ yakmasına<br />

destek olabilirsiniz. Çünkü bu saatler<br />

gün içinde en aktif olduğunuz saatlerdir.<br />

yolları<br />

Uzmanların akşam 18.00’den sonra yemek<br />

yenmemesi konusundaki uyarılarının nedeni<br />

de budur. Akşam saatleri en az hareket<br />

edilen saatlerdir. Dolayısıyla kas yapma ve<br />

yağ yakma işlemleri de yavaşlar.<br />

HAREKET EDİN<br />

Günün her saatini hareket ederek geçirmeye<br />

çalışın. Daha az taşıt kullanın, daha<br />

fazla yürüyün. Daha da önemlisi, haftada<br />

iki ya da üç kez direnç egzersizleri ve ağırlık<br />

çalışmaları yapın. Ancak bu şekilde kas<br />

kütlenizi koruyabilir ve vücudunuzun yağ<br />

depolamasını önleyebilirsiniz. Bu egzersizleri<br />

ömür boyu devam ettirebileceğiniz bir<br />

yaşam tarzı edinmek kendinize vereceğiniz<br />

en büyük hediye olacaktır.<br />

DETOKS YAPIN<br />

Vücudu toksinlerden arındırma işlemi<br />

olan detoks, sağlık için önemli bir uygulama.<br />

Doğallıktan giderek uzaklaşan besinler<br />

tüketerek ve çevre kirliliğine maruz<br />

kalarak sürekli toksin yükleniyoruz. Çoğunlukla<br />

sıvı ve çiğ beslenmeye dayanan<br />

detoks programlarını belirli aralıklarla uygulayarak<br />

hem vücudunuzu temizleyebilir<br />

hem de yağ yakımını hızlandırabilirsiniz.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 33


diyet<br />

PORTRE<br />

34 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

NAS<br />

detoksla<br />

enerjilerine<br />

kavuştular<br />

ÖZGÜ NAMAL<br />

DETOKSLA TANIŞTIKTAN SONRA<br />

BOL BOL SU İÇMEYE VE ÇİĞ YEMİŞ<br />

TÜKETMEYE BAŞLADIM.


IL<br />

BAŞARDIM?<br />

Dizi setlerinin yorucu temposu karşısında<br />

kendini sürekli yorgun ve halsiz hisseden<br />

ünlü oyuncu Özgü Namal ve fazla<br />

kilolarından rahatsız olmaya başlayan<br />

Teknosa Genel Müdürü Mehmet T. Nane<br />

D-<strong>Life</strong>’ta uyguladıkları detoksla artık<br />

daha zinde ve enerji dolular.<br />

MEHMET T. NANE<br />

DETOKSLA TANIŞTIKTAN SONRA<br />

KENDİMİ DAHA SAĞLIKLI VE DİNAMİK<br />

HİSSETMEYE BAŞLADIM.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 35<br />

FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ


diyet<br />

PORTRE<br />

36 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

ÖZGÜ NAMAL<br />

1997 yılında Masal Gerçek<br />

Tiyatrosu’nda çocuk oyunlarıyla<br />

profesyonel sanat hayatına başlayan<br />

Özgü Namal İstanbul Üniversitesi<br />

Devlet Konservatuarı Tiyatro<br />

Bölümü’nden mezun oldu. Namal,<br />

2005 yılında Kiralık Oyun adlı tiyatro<br />

oyunuyla hem Afife Jale hem de Sadri<br />

Alışık Tiyatro Ödülleri’nde yılın en<br />

başarılı komedi kadın oyuncusu seçildi.<br />

2007 yılında Mutluluk filmiyle Antalya<br />

Altın Portakal Film Festivali’nde,<br />

Beynelmilel ile de İstanbul Uluslararası<br />

Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu<br />

ödülünü aldı. Yurtiçi ve yurtdışındaki<br />

çeşitli festivallerde de pek çok ödüle<br />

layık görülen sanatçı, bu aralar Star<br />

TV’de ekrana gelen Koyu Kırmızı adlı<br />

diziyle sevenlerinin karşısına çıkıyor.<br />

Özgü Namal günde 2,5 litre<br />

su içiyor, haftanın beş günü<br />

sebze tüketiyor.<br />

Günlük temponuz ne derece yoğun,<br />

biraz bahsedebilir misiniz?<br />

Günlük tempom sürekli değişiyor. Bazen<br />

çok yoğun oluyorum bazen de uzun aralıklarla<br />

tatil yapma fırsatım oluyor. Aslında<br />

belirli bir tempom yok ama genelde kış aylarını<br />

daha yoğun, yazları daha sakin geçirdiğimi<br />

söyleyebilirim.<br />

Bu yoğun tempoda detoksla nasıl tanıştınız?<br />

Detoksu daha önce hiç denememiştim. Yalnızca<br />

iki-üç gün süren, insanın içini temizleyen<br />

bir sistem olduğunu zannediyordum.<br />

Bu kadar kapsamlı, dikkatli ve yoğunlaşma<br />

gerektiren bir uygulama olduğunu bilmiyordum.<br />

D-<strong>Life</strong>’ı bir dergide okuduğum<br />

haber sayesinde tanıdım. Daha önce detoks<br />

yapmak için şehir dışına ya da yurtdışına<br />

gitme planlarım vardı ama bir türlü gerçekleştirememiştim.<br />

“Artık bir yerden başlamak<br />

gerekiyor” diyerek evime de yakın<br />

olduğundan –böylelikle akşamları evimde<br />

uyuyabilecektim– D-<strong>Life</strong>’ı seçtim.<br />

Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?<br />

Su içmeye başladım. Sebze suları girdi hayatıma.<br />

Evde eskiden haftada iki gün sebze<br />

pişerdi, şimdi beş gün pişiyor. Sebzeleri<br />

de çok öldürmeden pişiriyoruz. Ben zaten<br />

yemek yaparken sebzeyle eti asla karıştırmam.<br />

Ispanak yapacaksam içine kıyma<br />

koymam mesela. Eti ayrı, sebzeyi ayrı yemeyi<br />

tercih ederim. Bunların haricinde<br />

daha fazla kuruyemiş ve baklagil tüketmeye<br />

başladım.<br />

Detoksu ne sıklıkla yapıyorsunuz?<br />

Detoksa ilk kez ocak ayında başladım.<br />

D-<strong>Life</strong>’ta iki çeşit program vardı. Biri Green,<br />

diğeri de Master detoks programı. Hem kış<br />

aylarında metabolizmanın yavaşlamasından<br />

hem de çok az su içtiğimden kendimi<br />

yorgun ve halsiz hissediyordum. Merkeze<br />

ilk gittiğimde bir kan testi yaptılar. Testin<br />

sonucunda alyuvarlar ile akyuvarların birbirine<br />

geçtiğini, vücudumda toksinlerin<br />

dışarı atılma şeklinin çok iyi çalışmadığı


nı gördük. Her ne kadar toksin atımında<br />

sporun, terlemenin ve saunanın etkisi olsa<br />

da yeterli olmuyor. Bir şekilde o toksinler<br />

bağırsaklardan içeri sızdığı için halsizlik ve<br />

bitkinlik yapıyor. Durum böyle olunca Gül<br />

Kaynak beni hemen master detoks programına<br />

aldı. Eğlenceli ama başlangıcı zor<br />

bir program. İlk gün vücudumdan toksin<br />

atarken çeşitli semptomlar yaşadım. Ama<br />

üçüncü günden sonra kendimi yeniden<br />

doğmuş gibi hissettim. 7 gün süren programın<br />

ardından yaklaşık 4-4,5 kilo verdim.<br />

Zaten hayatım boyunca hiç kilo problemi<br />

yaşamadım. Hep çok hareketli oldum. Ancak<br />

detoks sayesinde vücudumdaki şişkinliği<br />

attım. Bundan sonra yılda bir kez detoks<br />

yapmak istiyorum.<br />

Detoksla beraber hayatınızdan neleri<br />

çıkardınız?<br />

Alkolü azalttım. Vücudumda biriken toksinleri<br />

yaz aylarında daha rahat atabiliyorum.<br />

Bu yüzden kış aylarında daha sağlıklı<br />

beslenip yaz aylarında yaramazlık yapacağım.<br />

Ben buna sağlıklı yaşamak değil, doğru<br />

beslenmek diyorum. Sonuçta yemek<br />

de hayatın bir parçası, sosyalleşmenin bir<br />

adımı. Gül Kaynak’tan öğrendiğim 3/4 kavramını<br />

tavsiye edebilirim. Gül Hanım tabağımızın<br />

3/4’üne yeşillikleri, 1/4’üne de yaramazlıkları<br />

koymamızı öneriyor. Bunun<br />

farkında olarak yaşamak güzel bence.<br />

Detoks yapmak size nasıl bir beslenme<br />

alışkanlığı kazandırdı?<br />

O konuda şanslıydım. Çünkü sebze ile büyütüldüm.<br />

Babam erken yaşta kalp krizi<br />

geçirdiği için sakatat gibi yiyecekler zaten<br />

mutfağımıza girmiyordu. Detoksta meyve<br />

ve sebze suları ağırlıklı olduğundan hiç<br />

zorluk yaşamadım. Sınırsız çorba ve su<br />

içtim. Şu anda da içebildiğim kadar su içiyorum,<br />

günde 2,5 litreyi buluyor. Mesela<br />

detoks yaparken sabahları 08.00’de merkezde<br />

oluyordum. Güne elma ve havuç karışımından<br />

oluşan meyve suyuyla başlıyordum.<br />

Öğlene doğru çim suyu içiyordum.<br />

Ardından da aklınıza gelebilecek her çeşit<br />

sebzenin suyunu... Tabii probiyotikler de<br />

ihmal edilmiyordu.<br />

Detoksun ruhsal anlamda arınmaya<br />

da katkısı oluyor mu?<br />

Kesinlikle. Açlık zihinde başlayıp zihinde<br />

biten bir şey. Bu, bir nevi ibadete de benziyor.<br />

Detoks zihinsel ve duygusal arınma<br />

sağlıyor. Çünkü vücut aç kalınca sindirim<br />

sistemimiz bir şekilde vücudu yenilemek<br />

üzere çalışmaya başlıyor. Bu, detokstan öğrendiğim<br />

en güzel şey oldu. Biz her yemek<br />

yediğimizde sindirim sistemimizi harekete<br />

geçirip onu yoruyoruz. Çok ağır yediğimizde<br />

de iki katı yoruyoruz. Sindirim sistemi<br />

çok fazla enerji harcadığı için bütün enerjimizi<br />

alıyor. Söylenen çok basit bir şey var:<br />

Sindirim sisteminizi bu kadar çok yormayın,<br />

bırakın asıl görevini yapsın, yani vücudu<br />

yenilesin. Ben sindirim sistemime saygı<br />

duyuyorum. Onu önemsiyorum ve işini<br />

yapması için ona yardımcı oluyorum sadece.<br />

Bu da bana daha çok enerji verdiğinden<br />

kendimi hem duygusal hem de ruhsal<br />

açıdan mutlu hissediyorum. Aslında açlık<br />

inanılmaz bir eğitim. Hangi konuda olursa<br />

olsun nefsinize hakim olduğunuzda müthiş<br />

bir açılım yaşıyorsunuz.<br />

Detoks süresince ne tür egzersizler<br />

yaptınız?<br />

Yoga yaptım. Zaten sevdiğim ve bana çok<br />

iyi gelen bir spor. İlk iki gün çok ağır sporları<br />

önermiyorlar. Normalde pilates yapıyorum.<br />

Fırsat buldukça da yüzüyorum.<br />

Aslına bakarsanız spor salonlarına tıkılıp<br />

saatlerce oksijensiz ortamlarda spor yapmanın<br />

çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum.<br />

Doğada yürümek, yüzmek ya da at<br />

binmek benim için her şeye bedel.<br />

İlk kez detoks yapacaklara neler<br />

önerirsiniz?<br />

Gözlerini karartsınlar, bu işe baş koysunlar.<br />

İradelerini ve nefislerini test etsinler.<br />

Kendilerini daha iyi tanımak ve kendileriyle<br />

bir kez daha buluşmak istiyorlarsa<br />

mutlaka detoks yapsınlar.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 37


diyet<br />

PORTRE<br />

38 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

MEHMET T. NANE<br />

1990 yılında Boğaziçi Üniversitesi<br />

Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde<br />

lisans eğitimini tamamlayan Nane,<br />

1993 yılında İskoçya Herriot Wall<br />

University’de Uluslararası Bankacılık<br />

ve Finans Bölümü’nde yüksek<br />

lisans yaptı. Türkiye Emlak Bankası,<br />

Demirbank ve Demir Yatırım’da<br />

çeşitli birimlerde görev aldıktan sonra,<br />

Sabancı Grubu bünyesinde Planlama, İş<br />

Geliştirme Dairesi Başkan Yardımcılığı,<br />

Perakendecilik Grubu Direktörlüğü,<br />

Sabancı Holding Genel Sekreterliği<br />

görevlerinde bulundu. Kurulduğu<br />

günden bu yana Teknosa’da görev<br />

yapan Mehmet T. Nane, 2005 yılından<br />

beri şirketin genel müdürü. Nane,<br />

aynı zamanda Alışveriş Merkezleri<br />

ve Perakendeciler Derneği (AMPD)<br />

Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı<br />

ve TOBB Perakende Meclisi Başkan<br />

Yardımcılığı görevlerini de sürdürüyor.<br />

Mehmet T. Nane öğünlerinde<br />

mutlaka salata ve sebzeye ağırlık<br />

veriyor, hayvansal proteinleri<br />

günde bir kez tüketip akşam geç<br />

saatlerde yemek yemiyor.<br />

Günlük temponuz ne derece yoğun,<br />

biraz bahsedebilir misiniz?<br />

İş, sektörel dernekler derken oldukça yoğun<br />

bir tempoda çalışıyorum. Bu nedenle<br />

gün içerisinde düzenli beslenme fırsatım<br />

pek olmuyordu. Çok kilo aldım ve bu durum<br />

beni olumsuz etkilemeye başladı.<br />

Şimdi baktığımda aslında yorgunluğumun<br />

büyük bir bölümünün tempodan değil, fazla<br />

kilolardan kaynaklandığını görüyorum.<br />

Bu yoğun tempoda detoksla nasıl tanıştınız?<br />

Diyet anlamında daha öncesinde birkaç<br />

denemem olmuştu fakat bugüne kadar<br />

disiplinli ve istikrarlı bir programa dahil<br />

olmamıştım. Daha çok beslenme düzenimi<br />

kendim kontrol etmeye çalışıyordum.<br />

Fazla kilolardan kurtulmaktan öte vücudu<br />

toksinlerden arındırma ve anti-aging özelliği<br />

nedeniyle detoksa karar verdim. Gül<br />

Kaynak ile Tarsus Amerikan Koleji’nden<br />

tanıştığımız için çalışmalarını uzun zamandır<br />

takip ediyordum. Kendisini birkaç<br />

defa dinleme şansım da oldu. Böyle önemli<br />

bir tanıdığım varken neden bu kilolarla<br />

uğraşıp sıkıntı yaşıyorum diye düşündüm<br />

ve kararımı verdim. Detoksu takip eden<br />

beslenme programını diyetisyenim kontrolünde<br />

hâlâ disiplinle sürdürüyorum.<br />

Detoks hayatınızda neleri değiştirdi?<br />

Kendimi çok daha sağlıklı ve dinamik hissetmeye<br />

başladım. En büyük fayda buydu.<br />

Dolayısıyla hafifledim ve daha az yorulmaya<br />

başladım. Enerjim her zaman yüksektir<br />

ama detokstan sonra daha da hareketli bir<br />

yapıya kavuştum. Açıkçası artık gün içerisinde<br />

tempo ne kadar yoğun olursa olsun<br />

yorgunluk hissetmiyorum. Yeme stilimi<br />

değiştirdim. Bence en önemli kazanımlarımdan<br />

biri bu oldu. Spora devam ediyorum.<br />

Klasik bir laftır ama düzenli beslenmeyi<br />

yaşam biçimi haline getirdim. Ailece<br />

daha kaliteli yaşamak için sağlıklı besleniyoruz.<br />

Detoks ve diyet sürecine başladığım<br />

günden beri toplam 15 kilo verdim. Şimdi<br />

91 kiloyum. Hedefim Haziran 2012’ye kadar<br />

85 kiloya inmek ve bu kiloyu korumak.


Detoksu ne sıklıkla yapıyorsunuz?<br />

Detoksu ilk kez aralık ayında yaptım. Bundan<br />

sonra danışmanıma sorup yapmam<br />

gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu tür<br />

şeyleri bir bilen vasıtasıyla yapmak gerekir.<br />

İzin verirlerse mart ayında tekrar detoks<br />

yapıp hedefime ulaşmak istiyorum.<br />

D-<strong>Life</strong>’ta 7 günlük sıvı detoksu yaptım.<br />

Kahvaltıda portakal hariç istediğim meyveleri<br />

karıştırabildiğim meyve suyundan<br />

içiyordum. Günde 5 kez, sabahtan akşam<br />

yatana kadar, bu tarz meyve sularından<br />

içtim. Yine gün içinde 3 kez de sebze suyu<br />

tükettim. Aralarda sıcak çorba mantığında<br />

yapılmış sebze suyu içtim. Bunları çeşitlendirmek<br />

için içlerine baharatlar ve limon<br />

da ekliyordum. Uyguladığım detoks<br />

sıvı detoksu olduğu için ilk başlarda şişkinlik<br />

yapıyor tabii. Ayrıca normalde fazla<br />

miktarda kahve ve çay içtiğim için detoksun<br />

ilk iki günü biraz baş ağrısı çektim.<br />

Ama daha sonra kafein direncini yenmeyi<br />

başardım.<br />

Detoksla beraber hayatınızdan neleri<br />

çıkardınız?<br />

Düzenli beslenmiyordum. Böyle olunca<br />

az da yeseniz kilo alıyorsunuz. Artık diyetisyen<br />

kontrolünde besleniyorum. Akşam<br />

20.00’den sonra iş yemeği, toplantı gibi<br />

özel bir durum yoksa yemek yememeye<br />

özen gösteriyorum. Tatlıya çok düşkündüm.<br />

Bu da diğer bir kilo alma nedenimdi.<br />

Artık tatlıyı da çok az tüketiyorum.<br />

Detoks yapmak size nasıl bir beslenme<br />

alışkanlığı kazandırdı?<br />

Öncelikle detoks sayesinde düzenli beslenmeye<br />

başladığımı söylemeliyim. Her şeyi<br />

yiyorum ama kontrollü yiyorum. Örneğin<br />

eskiden çok rahat bir porsiyon kebap yiyebilirken<br />

şimdi bunu çeyrek porsiyona<br />

indirdim. Hayvansal proteini (kırmızı et,<br />

balık veya tavuk) günde bir kez tüketiyorum.<br />

Öğünlerimde salata ve sebzeye ağırlık<br />

veriyorum. Vücudumu yoracak besinlerden<br />

kaçınıyorum. Akşam geç saatlerde<br />

yemek yemiyorum. Meyveyi ya yemekten<br />

1-2 saat önce ya da üç saat sonra yemeye<br />

çalışıyorum.<br />

Detoksun ruhsal arınmaya da katkısı<br />

oluyor mu?<br />

Detoksun farklı felsefelerde değişik kullanımları<br />

var. Mesela insanı alışkın olduğu<br />

rutinin dışına çıkarıyor. Bunu yaparken de<br />

nefsinizin en zayıf olduğu noktalardan biri<br />

olan yemek ve içmekten sizi alıkoyuyor.<br />

Yeme ve içmeyi farklı bir yola taşıyor. Normalde<br />

bir standardımız vardır. Sabah kahvaltı<br />

yaparız, öğlen ve akşam yemek yeriz.<br />

Ara öğünlerde de meyve tüketiriz. Böyle bir<br />

şart yok aslında. İnsanların kendi kendilerini<br />

şartlandırmasıyla oluşmuş bir şey bu.<br />

Eğer işiniz varsa öğlen ya da akşam yemek<br />

yemeden de yaşayabiliyorsunuz. Esasında<br />

vücudun ihtiyacı kadar kalori almak gerekiyor.<br />

Ayrıca nefsi terbiye etmek ve vücudu<br />

hareket ettirmek de önemli. Tabii ki mideyi<br />

aç bırakmamak lazım ama ihtiyaçtan fazlasını<br />

da tüketmemeliyiz.<br />

Detoks süresince ne tür egzersizler<br />

yaptınız?<br />

Spor kilo verme sürecinde çok önemli. Sadece<br />

diyetle dengeli bir zayıflama mümkün<br />

değil. Ayrıca hem stres atmak hem de kilo<br />

vermek için ideal bir yöntem. Bu nedenle<br />

sağlığımı ve kilomu korumak için haftada<br />

iki gün spor yapıyorum. Önce yarım saat<br />

kardiyo (yürüyüş, yavaş tempoda koşu) ile<br />

başlıyorum. Ardından hafif bir ağırlık kaldırma<br />

ve ardından tekrar yürüyüş, bisiklet<br />

veya yüzme ile çalışmamı sonlandırıyorum.<br />

Ancak detoks sırasında vücuduma<br />

çok yüklenmemek için sadece yürüyüş<br />

yaptım. Yoga yapmamı da önermişlerdi<br />

ama yoga saatleri çalışma saatlerime denk<br />

geldiğinden yapamadım.<br />

İlk kez detoks yapacaklara neler<br />

önerirsiniz?<br />

Öncelikle kafalarında kendilerini ikna etmeleri<br />

gerekiyor. Bu işe gönül koymak şart.<br />

Aksi takdirde kaçmak için çok bahaneleri<br />

olur. Bir bilenle çalışmaları en iyisi. Kendi<br />

kendilerine detoks yapmasınlar. Çünkü<br />

her vücudun dengesi farklı. Ben hayattan<br />

bilmediğimi bilmeyi, onu da bir bilene sormayı<br />

öğrendim. Detoks da bu felsefemin en<br />

güzel çıktısı oldu.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 39


hareket<br />

40 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


Omurgası<br />

sağlam<br />

hareketler<br />

Bel ve boyun ağrılarından kurtulmak için güçlü bir<br />

omurga yapısına sahip olmak gerekiyor. Yüksek derecede<br />

biyoyararlılığı olan bu egzersizlerle daha sağlıklı bir<br />

omurgaya ve ağrısız bir yaşama kavuşabilirsiniz. BURCU SEVER<br />

Yetişkin nüfusun yaklaşık yüzde 80’inde görülen<br />

bel ve boyun ağrıları, kas-iskelet sistemi<br />

rahatsızlıklarının başında geliyor. Araştırmalar<br />

bu ağrılardan şikayet edenlerin genellikle<br />

masa başında uzun süre çalışanlar olduğunu gösteriyor.<br />

İlerleyen teknolojinin insan gücüne ihtiyacı önemli<br />

seviyede düşürmesi insanların fiziksel aktivitelerinde<br />

azalmaya neden oldu. Fiziksel aktivitenin azalması<br />

ise kişinin kas-iskelet yapısını ve postürünü olumsuz<br />

etkileyerek omurganın en hassas bölümü olan bel ve<br />

boyunda ağrılara yol açtı. Yanlış duruş ve oturuş pozisyonları<br />

yüzünden omurga çevresindeki belli kas grupları<br />

güçsüzleşiyor. Sağlıklı kas gruplarının zayıflayan<br />

kasların görevini üstlenmesi, aşırı yüke ve omurga yapısında<br />

dejenerasyona sebep oluyor.<br />

Omurgayı destekleyen kasların aşırı gerilime maruz<br />

kalmasında stres ve psikolojik faktörler de etkili. Stres<br />

omurga çevresindeki kasların aşırı tansiyon üretmesine<br />

ve kasılmalara neden oluyor. Araştırmalar sigara içenlerde<br />

bel ve boyun hassasiyetinin arttığını, sigara kullanımının<br />

tedavi sürecini uzattığını gösteriyor. Bunun nedeni<br />

sigara yüzünden kan akışının azalması, kireçlenme ve<br />

kanlanmada yetersizlik gibi problemlerin yaşanması.<br />

Sağlam bir omurga y apısına sahip olmak için yapılabilecek<br />

basit ama yüksek derecede biyoyararlılığı olan pek<br />

çok egzersiz var. Bu egzersizler kasları kuvvetlendirdiği<br />

gibi esneklik kazanılmasına da yardımcı oluyor. D-Gym<br />

Fitness ve Grup Dersleri Eğitmeni Gizem Atak, boyun ve<br />

bel ağrılarından kurtulmanıza yardımcı olacak, evde kolayca<br />

uygulayabileceğiniz bu hareketleri anlatıyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 41<br />

FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ


hareket<br />

PELVIC TILT<br />

Yere sırtüstü uzanın. Dizlerinizi bükün<br />

ve kollarınızı kalçanın iki yanında<br />

tutun. Derin bir nefes vererek karnı<br />

yere bastırın. Abdominal basıncın<br />

artmasını sağlayan bu pozisyonda<br />

3 saniye bekleyin. Karın içi arka<br />

duvarının çalışmasını sağlayan bu<br />

hareket bel omurlarını kuvvetlendirir.<br />

Haftada 3 gün, 10-15 tekrarlı 2 set<br />

uygulayın.<br />

42 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

COBRA<br />

Yüzüstü yere uzanıp kolları vücudun iki yanında başparmaklar<br />

yukarı bakacak şekilde açın. Bu sırada alın yerde olsun. Nefes<br />

vererek gövdenin üst kısmını baş ve kollarla beraber hafifçe yukarı<br />

kaldırın. Hareketi yaparken sırtınızın üstünde ve ortasında ceviz<br />

kırıyormuş gibi kolları yukarı kaldırın. Bu hareket boyun kaslarıyla<br />

beraber dik durmamızı sağlayan kasların çalışmasına yardımcı<br />

olur. Haftada 3 gün, 15 tekrarlı 2 set uygulayın.<br />

KEDİ-DEVE<br />

Eller ve dizler yerdeyken boyun, bel,<br />

kalça, eklem ve omurlar aynı hizada<br />

olacak şekilde durun. Derin bir nefes<br />

alarak başınızı aşağı doğru uzatırken,<br />

belinizi tam ortasından bir iple yukarı<br />

çekiliyormuş gibi esnetin. Nefes vererek<br />

başlangıç pozisyonuna geri dönün. Bu<br />

egzersiz boyun ve bel omurlarını hareket<br />

ettirerek esneklik sağlar.<br />

BOYUN KASLARINI<br />

ESNETME<br />

Vücudun üst kısmı dik ve arkası boş<br />

kalacak şekilde yere oturun. Sağ eli<br />

dirsekten bükerek belin arkasına<br />

yerleştirin. Diğer elinizle başınızı öne,<br />

çapraz yönde hafifçe çekerek boyun<br />

kaslarını esnetin. Bu pozisyonda<br />

10 saniye bekleyerek kaslara yeterli<br />

esnekliği kazandırabilirsiniz. Haftada<br />

3 gün 2 set uygulayın.


AYAKTA<br />

LASTİK ÇEKİŞ<br />

Bacakları omuz genişliğinde açın. Vücut<br />

dik pozisyondayken her iki elinizle<br />

kavradığınız lastiği, el bileği, dirsek<br />

ve omuz aynı paralelde olacak şekilde<br />

kendinize doğru çekin. Bu hareket<br />

sırt kaslarını çalıştırır. Haftada 3 gün<br />

15 tekrarlı 2 set uygulayın.<br />

SÜPERMEN<br />

Yerde yüzüstü yatarken, elleri öne<br />

ve ileriye uzatıp alnı yere koyun. Bu<br />

pozisyondayken nefes vererek sağ<br />

kol ve sol bacağı (diz ve dirsek eklemi<br />

bükülmeden) senkronize olarak yerden<br />

hafifçe kaldırın. Aynı hareketi sol kol<br />

ve sağ bacakla da yapın. Bu hareketle<br />

bel kaslarını kuvvetlendirebilirsiniz.<br />

Haftada 2 veya 3 gün 15-20 tekrarlı 2 set<br />

uygulayın.<br />

90\90 KALÇA<br />

ESNETME<br />

Her iki diz eklemi 90 derece bükülü,<br />

bacakların biri önde diğeri arkada<br />

kalacak şekilde yere oturun. Öndeki dizi<br />

çaprazındaki kol ile destekleyin. Diğer<br />

elinizi yana koyarak dengeyi sağlayın.<br />

Beli bükmeden gövdenizi öne ve ileri<br />

doğru uzatın. Bu hareketle kalçanın<br />

esnemesi sağlanır. Bel rahatsızlıklarında<br />

kalçanın esnekliği, bel omurlarına binen<br />

yükü hafifletir.<br />

3 YÖNLÜ BOYUN<br />

ÇALIŞMASI<br />

Vücut dik ve rahat bir pozisyondayken<br />

elinizle alnınıza 10 saniye kuvvet<br />

uygulayın. Aynı kuvveti başın her iki<br />

yanına da uygulayarak boyun kaslarını her<br />

üç açıdan çalıştırabilirsiniz. Bu hareketle<br />

boynun anatomik duruşu bozulmadan<br />

statik olarak kuvvetlenmesi sağlanır.<br />

Haftada 2 veya 3 gün 2 set uygulayın.<br />

GÖVDE<br />

ROTASYONU<br />

Sırtüstü yatarak kolları iki yana açın.<br />

Bacakları öne uzatıp tek dizinizi<br />

bükün ve diğer bacağın üzerinden<br />

aşırarak yere yaklaştırın. Bu pozisyonda<br />

8 kere derin nefes alıp verin. Dengeyi<br />

sağlamak için diğer elinizle bükülü olan<br />

dizi destekleyebilirsiniz. Bu hareketi<br />

yaparken dikkat edilmesi gereken<br />

her iki omuzun da hareket sırasında<br />

yerden kalkmaması. Her iki yöne de<br />

uygulanabilen hareket omurganın<br />

esneklik kazanmasını sağlar. Haftada<br />

2 veya 3 gün 2 set uygulayın.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 43


eslenme<br />

ÇİLEK<br />

ZAMANI<br />

Çilek, rengi, kokusu ve tadıyla<br />

baharın gelişini müjdeleyen en<br />

güzel meyvelerden biridir. Bu kısa<br />

ömürlü meyveyi bol bol tüketmek<br />

gerekir. Çünkü insan sağlığına sayısız<br />

faydası vardır. Çilek her şeyden önce<br />

çok güçlü bir C vitamini kaynağı ve<br />

antioksidandır. Yaşlanmayı geciktirici etkisi<br />

araştırmalarla kanıtlanmıştır. Kolesterolü<br />

düşürür ve damar tıkanıklığını önler.<br />

Kansere karşı koruyucudur. Sindirim<br />

sisteminin düzenli çalışmasına yardımcı<br />

olur, idrar söktürür ve vücuttan zararlı<br />

maddeleri atar. Aynı zamanda kanı<br />

temizler, dişetlerini güçlendirir ve ağız<br />

kokusunu giderir. Sakinleştirici etkisi ile<br />

tansiyonu düşürdüğü ve stresi azalttığı da<br />

belirlenmiştir.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 45<br />

RAY KACHATORIAN / TAXI / GETTY IMAGES TURKEY


eslenme<br />

46 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


Mantarlar<br />

alemi<br />

Karbon-azot döngüsünün devamını<br />

sağlıyor, insanları besliyor, tedavi<br />

ediyor. Milyonlarca türü bulunan<br />

mantar, gezegenimizdeki yaşama<br />

önemli katkıları bulunan hayati<br />

bir organizma. PINAR DENİZER<br />

Bazıları onun meyve ya da sebze olduğunu düşünüyor.<br />

Oysa o bitki bile değil. Görüntü olarak<br />

bitkiyi andırsa da hücre yapısı bakımından hayvanlara<br />

benzeyen mantarlar, 1960’lı yıllarda bitkilerle<br />

hayvanların arasında ayrı bir canlı alemi olarak<br />

kabul edildi. Mantarlar olmasaydı belki de yaşam olmazdı.<br />

Çünkü bu organizmalar ölü ya da canlı organik<br />

maddeleri parçalayarak karbon-azot döngüsünün sürdürülmesinde<br />

büyük rol oynar.<br />

Dünyada bazıları mikroskobik boyutlarda olmak<br />

üzere milyonlarca mantar türü var. Ancak bizim için<br />

önemli olanlar, sofralarımızda yerini alanlar. Mantar<br />

besleyici bir yiyecektir. Yabanıl olanlar genellikle ağaç<br />

ya da kaya dipleri, çayırlıklar, bazen de toprak altında<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 47


eslenme<br />

Pişirme teknikleri<br />

Soteleme<br />

Geniş bir tavaya bir parça yağ ve mantarları<br />

koyun. Mantarların rengi değişene<br />

ve saldığı su buharlaşana kadar,<br />

yaklaşık beş dakika pişirin. Mantarların<br />

eşit pişebilmesi için tavayı fazla doldurmamaya<br />

dikkat edin.<br />

Fırınlama<br />

Mantarları sığ bir fırın kabına koyun,<br />

üzerine yağ gezdirin ve 230°C’de ısıtılmış<br />

fırına verin. Arada sırada karıştırarak<br />

yaklaşık 20 dakika pişirin.<br />

Izgarada<br />

Genellikle portobello ya da şitake gibi<br />

büyük mantarlara uygulanan yöntemde<br />

mantarı bir fırçayla yağlayın. Dilerseniz<br />

tuz ve biber ekleyerek ısı kaynağından<br />

10-15 cm uzak kalacak şekilde her bir<br />

yüzünü 4-6 dakika pişirin. Mantarı pişirme<br />

sırasında kurumaması için bir ya da<br />

iki kere daha yağlayabilirsiniz.<br />

Kurutulmuş<br />

Birçok mantar kurutulunca da lezzetini<br />

koruyabilir. Çorba gibi sulu bir yemekte<br />

kullanmayacaksanız kurutulmuş mantarı<br />

önce suda bekletmelisiniz. Mantarın lezzeti<br />

suya geçeceğinden yemeğinize bu<br />

sudan ekleyebilirsiniz.<br />

48 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

yetişir. Türkiye uygun iklimsel koşullar, 20 milyon<br />

hektarlık orman alanı ve geniş tarım arazileri sayesinde<br />

mantar için elverişli bir ülkedir. Bazı araştırmalara<br />

göre Türkiye’de yenilebilir 40 civarında mantar türü<br />

vardır ve bunların 25’i ticari amaçlı kullanılır. Dünyada<br />

ise yaklaşık 20 mantar türünün üretimi yapılır.<br />

Tatlı, tuzlu, acı ve ekşinin<br />

yanı sıra beşinci temel tat olan<br />

umami mantarda yoğun olarak<br />

bulunur. Farklı şekil, boy<br />

ve renklerdeki bu organizmanın<br />

en önemli ortak özelliği<br />

lezzetinin yanı sıra sağlıklı<br />

olmasıdır. Bu nedenle özellikle<br />

Doğu ve Uzakdoğu’da mantar<br />

binlerce yıldır tedavi amaçlı<br />

kullanılır. Yağ ve kolesterol<br />

içermeyen, düşük kalori ve<br />

sodyum ile bağışıklık sistemi-<br />

ni destekleyen karmaşık bir<br />

karbonhidrat yapısına sahip<br />

olan mantar protein zenginidir.<br />

İçeriğinde bulunan yüzde<br />

20-30 oranındaki protein ile B<br />

vitaminleri mantarı özellikle<br />

vegan beslenme tarzını benimseyenler<br />

için vazgeçilmez<br />

bir besin yapar. Mantar düşük<br />

enerji yoğunluğuna sahiptir ve<br />

günlük kalori alımına dikkat<br />

edenler için doyurucu bir alternatiftir.<br />

ANTİOKSİDAN<br />

Kolesterol düşüren ve sindirim<br />

sistemini destekleyen lifler<br />

mantarda yüksek oranda bulunur.<br />

Kalsiyum emilimi için<br />

gerekli olan D vitamini; vücudun<br />

oksijen emilimini artıran<br />

ve kırmızı kan hücresi oluşumunu<br />

destekleyen bakır; serbest<br />

radikalleri nötralize eden,<br />

hücre hasarlarının önlenmesini<br />

sağlarken kanser oluşumu<br />

riskini düşüren selenyum; kan<br />

basıncını düzenleyen ve hücrelerin<br />

düzgün çalışmasını sağlayan<br />

potasyum mantarda bolca<br />

vardır. 100 gr kültür mantarı<br />

günlük D vitamini ihtiyacının<br />

yüzde 4’ünü, şitake ise yüzde 13’ünü karşılar. Büyükçe<br />

bir portobello mantarında muzdan bile fazla potasyum<br />

bulunur. Özellikle sebzelerle birlikte tüketildiğinde<br />

yüksek besin değerine sahip et, bakliyat ve<br />

tahılların yerini tutabilir.<br />

Mantarın sağlıklı bir besin maddesi olarak kabul<br />

edilmesinin önemli nedenlerinden biri güçlü bir antioksidan<br />

olmasıdır. Mantardaki en zengin antioksidanlardan<br />

biri ergothioneine adı verilen amino asittir.<br />

Şitake ve maitake gibi mantarlarda buğday ruşeyminden<br />

40 kat daha fazla ergothioneine vardır. Mantar<br />

türleri arasında besin değeri en zayıf olan kültür<br />

mantarıdır. Buna rağmen içeriğindeki ergothioneine<br />

buğday ruşeyminden 12 ve tavuk karaciğerinden 4 kat<br />

fazladır. Kültür mantarının erişkin hali olan portobello<br />

ve kestane mantarı gibi mantarlar brokoli, kırmızı<br />

biber ve havuç gibi antioksidan zengini sebzeleri bile<br />

geride bırakır.<br />

Yoğun antioksidanın yanı sıra mantar istilacı patojenlerle,<br />

yani hastalığa neden olan her tür organizma<br />

ve maddeyle savaşan hücrelere gerekli besin desteğini<br />

sağlar. Yapılan bazı araştırmalar eklem romatizması,<br />

atheroma, HIV ve kanser gibi hastalıklara karşı<br />

korunma ve tedavide bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi<br />

için mantarın etkili olduğunu ortaya koymuştur.<br />

Özellikle Çin’de yapılan bir araştırma, günde<br />

10 gr taze, 4 gr kurutulmuş mantar tüketen kadınlarda<br />

meme kanseri görülme olasılığının yüzde 64 oranında<br />

azaldığı tepsit edilmiştir. Mantarın antikanser<br />

etkisinin en önemli kaynağı ise içeriğindeki fitokimyasallardır.<br />

Şitake, reishi gibi bazı mantar türlerinde<br />

bulunan beta glukan ise alerjilere karşı koruma sağlar.


MAITAKE<br />

İSTİRİDYE<br />

ALTERNATİF TÜRLER<br />

Farklı mantar türleriyle damak zevkinizi geliştirin.<br />

ENOKI/İNCİ<br />

Enoki olarak da bilinen inci mantarının ince uzun sapı,<br />

küçük beyaz şapkası vardır. Genelikle demet şeklinde<br />

büyür ve hafif tatlı lezzetiyle çorbalara yakışır.<br />

KUZU GÖBEĞİ<br />

Ormanlık alanlarda tek ya da küçük gruplar halinde yetişen<br />

bir mantar olan kuzu göbeği en lezzetli türlerden<br />

biridir. Yüksek ekonomik değere sahiptir. Alerjik reaksiyonlara<br />

yol açabileceğinden çiğ olarak tüketilmez.<br />

MAITAKE<br />

Tedavi amaçlı kullanılan mantar türlerinden biri olan<br />

maitake dalgalı şapkasıyla dikkat çeker. Görüntü olarak<br />

beyni andırır. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve her<br />

yemeğe yakışır.<br />

İSTİRİDYE<br />

Krem rengi, yelpaze şekilli istiridye mantarı anasonlu<br />

bir kokuya sahiptir. Kolesterol düşürücü bazı ilaçların<br />

kaynağıdır ve kalp hastalıklarına karşı etkilidir.<br />

ÇÖREK<br />

KORDİSEPS<br />

ÇÖREK<br />

Kısa, küt sapı, geniş kızıl kahverengi şapkası vardır. Kültür<br />

mantarından sonra en çok tercih edilen türlerden<br />

biridir. Taze ya da kurutulmuş olarak tüketilebilir.<br />

ŞİTAKE<br />

Asya’nın popüler mantarlarından biri olan şitake tam<br />

bir sağlık deposudur. Kızartılarak ya da çorbalarda sıkça<br />

kullanılır; tazeyken daha hafif olan lezzeti kurutulunca<br />

yoğunlaşır.<br />

KIRMIZI REİSİ<br />

Geleneksel Çin tıbbında binlerce yıldır tedavi amaçlı<br />

kullanılan kırmızı reisi mantarı buruk bir tada sahiptir.<br />

Genellikle tazeyken ya da kurutulmuş olarak ince toz<br />

haline getirilir ve suda çözdürülerek tüketilir.<br />

KORDİSEPS<br />

Tırtıl görünümlü kordiseps mantarı geleneksel Çin tıbbının<br />

en ünlü mantarları arasındadır. Enerji verir, bağışıklık<br />

sistemini güçlendirir, vücuda tonik etkisi yapar.<br />

DİKKAT!<br />

Portobello ya da<br />

kestane mantarı gibi<br />

yetiştirilen türleri<br />

yıl boyu bulabilir ve<br />

tüketebilirsiniz. Yabani<br />

mantarları tüketmek<br />

için mevsimlerini<br />

beklemeniz daha doğru<br />

olur. Bu, mantarın<br />

türüne göre ilkbahar<br />

ya da sonbahar<br />

olabilir. Mantarı satın<br />

alırken yaralanmamış,<br />

şapkasının kırılmamış<br />

ve derisinin<br />

buruşmamış olmasına<br />

dikkat etmeniz gerekir.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 49


eslenme<br />

TARİF<br />

İÇEREK<br />

ARININ<br />

D-<strong>Life</strong>’ın meyve ve sebze sularıyla yapılan detoks içecekleri<br />

toksinlerin ve zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlayarak<br />

detoks sürecini hızlandırıyor; zayıflamaya ve zinde kalmaya<br />

yardımcı oluyor. PINAR DENİZER<br />

50 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

ÇİM SUYU<br />

Buğdayı bir gün suda bekletin. Ertesi gün süzüp<br />

bir gün de susuz olarak bekletin. Üçüncü günde<br />

filizlenmeye başlayan buğdayı toprağa ekin. Çimleri<br />

yaklaşık 15 cm uzunluğa eriştiğinde kesip suyunu<br />

sıkın. Havuç suyu ile birlikte tüketin. Özellikle<br />

sabah aç karnına içilmesi tavsiye edilen çim<br />

suyunda doğadaki 102 mineralin 92’si bulunur.<br />

Yoğun miktarda A, B, C, E ve K vitamini ve<br />

yüzde 70 klorofil içeren çim suyu bütünsel bir<br />

protein kaynağıdır. Bütün temel amino asitlere<br />

sahip olan içecek bağışıklık sistemini güçlendirir,<br />

toksinlerden ve vücutta biriken ilaç atıklarından<br />

arınmaya yardımcı olur, kabızlığı giderir, cildi<br />

güzelleştirir ve vücutta detoks etkisi yaratır.


Bir shot bardağı çim<br />

suyunda 1,5 kg’lık yeşilliğin<br />

içerdiği kadar mineral,<br />

vitamin ve protein bulunur.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 51<br />

FOTOĞRAFLAR: DİNÇER DİNÇ


eslenme<br />

52 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

TARİF<br />

GÜNEŞ İÇECEĞİ<br />

5 ya da 6 adet havuç, 3 adet yeşil elma ve<br />

1 adet soyulmuş limonu karıştırın. Yemeklerden<br />

önce aç karnına içilmesi tavsiye edilen<br />

havuç suyu mükemmel bir A ve E vitamini<br />

kaynağıdır. Bu içecek böbreklerdeki bakteriyal<br />

enfeksiyonun atılmasına destek olur, gözleri,<br />

kemikleri, dişleri güçlendirir, kanı temizler.<br />

ALKALIZE GREEN JUICE<br />

3 adet salatalık, bir avuç brokoli, 2 sap kereviz (mevsime<br />

göre), bir avuç semizotu, 8 ya da 10 dal ıspanak ve 1<br />

soyulmuş limonun suyunu sıkın. Alkalize Green Juice’un<br />

içeriğindeki yüksek klorofil sayesinde kandaki hemoglobin<br />

miktarı artar. Demir açısından zengindir. Bağırsakları<br />

temizler. Kalp dostu bu içecek ayrıca vücuda zindelik ve<br />

enerji verir. Arındırıcı ve ödem söktürücü etkiye de sahip<br />

olan içeceğin sabah aç karnına tüketilmesi tavsiye edilir.


NARLI IMMUNE BOOST<br />

1 adet nar, 3 adet elma, 1 adet soyulmuş limon ve ceviz<br />

büyüklüğünde taze zencefilin suyunu sıkıp için. Antioksidan ve demir<br />

açısından oldukça zengin olan Narlı Immune Boost bağışıklık sistemini<br />

destekler. Kolesterol ve kan şekerini düzenleyen içeceğin gün içinde<br />

aç karnına içilmesi tavsiye edilir.<br />

IMMUNE BOOST<br />

3 adet elma, 1 adet soyulmuş limon ve ceviz büyüklüğünde taze<br />

zencefilin suyunu sıkıp için. Gün içinde, yemeklerden önce aç<br />

karnına içilmesi tavsiye edilen Immune Boost özellikle kış ve bahar<br />

aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmede, nezle ve gribe karşı<br />

korunmada çok etkilidir. Immune Boost solunum yollarını açar,<br />

mide bulantısını giderir ve kanın temizlenmesine yardım eder. Kalp<br />

ritminin düzenlenmesine destek olan içecek kolesterolü düşürür.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 53


İyi bir imaj danışmanı,<br />

profesyonel bir yaşam koçu,<br />

özel halkla ilişkiler uzmanı...<br />

Ya da yalnızca CC.<br />

Yeni Volkswagen CC. İyi bir ilk izlenim için tek şansınız var.<br />

Volkswagen ailesinin sedan ruhlu coupe’si Yeni Volkswagen CC, sade ama etkileyici hatlarıyla tüm bakışları<br />

üzerinde topluyor. Üstelik 1,4 lt TSI 160 PS DSG, 2,0 lt TDI 140 PS ve 170 PS BMT DSG, 2,0 lt TSI 210 PS DSG motor<br />

seçenekleriyle farklı sürüş ihtiyaçlarına cevap veriyor. Yeni Volkswagen CC, standart olarak sunulan Bi-Xenon<br />

farlar, LED stop lambaları, yorgunluk tespit sistemi gibi yenilikçi teknolojileri ve geniş kişiselleştirme olanakları<br />

sunan opsiyonel ekipman seçenekleriyle Volkswagen Yetkili Satıcılarında sizi bekliyor.<br />

DANIŞMA HATTI: 444 89 24<br />

www.vw.com.tr www.facebook.com/vwturkiye<br />

Yeni Volkswagen CC’nin resmi spesifik CO 2 salınımı (99/94/AT) 139 - 182 g/km arasında, resmi yakıt tüketimleri (99/94/AT) lt/100 km: Şehir içi 6,4 - 11,0, şehir dışı 4,7 - 6,0 ve ortalama 5,3 - 7,8 arasındadır.


eslenme<br />

Süt bozuk çıktı<br />

Genel kanı sütün güçlü dişler ve kemikler yarattığına yönelik olsa da bilim insanları<br />

her geçen gün sütün zararlarını ortaya koyan araştırmalar yayımlıyor. GÜLAY KOÇ<br />

Süt, dünyaya geldiğimiz ilk andan<br />

itibaren içmeye başladığımız, sudan<br />

önceki ilk içeceğimiz... Yıllar<br />

yılı özellikle kemikler için faydalı<br />

olduğu savunulan bu içecek son<br />

dönemde insan sağlığını tehdit eden<br />

besinler listesinde yer almaya başladı.<br />

Çünkü bazı bilim insanları iyi bir kalsiyum<br />

kaynağı olarak bilinen sütün<br />

gerçekte böyle olmadığını iddia ediyor.<br />

İnek sütünün her 100 gramında 118 mg<br />

kalsiyum içerdiği biliniyor. Ancak inek<br />

sütünün 100 gramında fosfordan 97 mg<br />

bulunduğu göz ardı ediliyor. Uzmanlara<br />

göre fosfor, sindirim yolunda kalsiyum<br />

ile birleşip kalsiyum emilimini önlüyor.<br />

Bu iddianın en şidddetli savunucularından<br />

New York Devlet Üniversitesi<br />

Pediatri Bölüm Başkanı Dr. Frank Oski,<br />

sadece kalsiyum-fosfor oranı 2’ye 1 olan<br />

besinlerin temel kalsiyum kaynağı olabileceğini<br />

düşünüyor. 1,27’ye 1 oranıyla<br />

inek sütü bu ortalamayı tutturamıyor.<br />

SORUN PASTÖRİZASYON<br />

İnek sütü bilinenin aksine iyi bir kalsiyum<br />

deposu olarak görülmüyor.<br />

Üstelik sindirimi de hiç kolay değil.<br />

Oski’nin yaptığı bir araştırmada, 100<br />

gramında 118 mg kalsiyum bulunan<br />

inek sütü diğer besinlerin 100 gramı<br />

ile karşılaştırıldığında ortaya şu tablo<br />

çıkıyor: Badem (254 mg), brokoli (130<br />

mg), lahana (187 mg), susam (1.160 mg)<br />

ve sardalya balığı (400 mg).<br />

Sütün zararları tartışılırken akıllara<br />

hemen kemik erimesi rahatsızlığı gelebilir.<br />

Uzmanlar bu hastalığın beslenmedeki<br />

kalsiyum eksikliğinden değil, şe-<br />

56 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

ker gibi kemik ve dişlerden kalsiyum süzen<br />

beslenme etkenlerinden kaynaklandığını<br />

söylüyor. Şeker, et, rafine nişasta ve her tür<br />

alkol kanda sürekli bir asit ortamı yaratıyor<br />

ve asidik kan kemiklerden kalsiyumu<br />

çözüyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk<br />

Bölümü Metabolizma ve Beslenme Bilim<br />

Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın kemik<br />

erimesinin artış nedenlerini hareketsizliğe,<br />

yeterli güneş ışığı (D vitamini) alama-<br />

Pastörizasyon<br />

işlemine maruz<br />

kalan sütte<br />

vitaminlerin<br />

yüzde 80’i ve<br />

B12 vitamininin<br />

tamamı yok oluyor.<br />

maya, kemiğin hammaddesini oluşturan<br />

kalsiyum, magnezyum, potasyum, omega-3,<br />

C vitamini, A vitamini ve B kompleks<br />

vitaminleri gibi besin unsurlarını yeteri<br />

kadar içermeyen rafine gıdaların aşırı tüketilmesine<br />

bağlıyor.<br />

Aslında sütle ilgili asıl sorun hem pastörizasyon<br />

işlemine maruz kalması hem<br />

de paketlenerek uzun süre raflarda kalabilecek<br />

şekle sokulması. “Dayanıklı beyaz<br />

eşya mıdır bunlar?” diye tüm bu uygulamalara<br />

karşı çıkan bilim insanlarına göre<br />

pastörizasyon, sütün sadece enzimlerine<br />

zarar vermekle kalmıyor, vitaminleri de<br />

tahrip ediyor. Örneğin C vitaminini ele<br />

alalım.<br />

VİTAMİNLERİ ÖLDÜRÜYOR<br />

Pastörizasyon işlemi sırasında çiğ sütteki<br />

C vitamininin büyük bir bölümü yok<br />

oluyor. Aslında bu işlem besin maddelerini<br />

hastalık yapıcı mikroorganizmalardan<br />

arındırmak amacıyla uygulanan bir<br />

ısıtma yöntemi. 1860’larda Fransız bilim<br />

insanı Louis Pasteur tarafından geliştirilen<br />

pastörizasyon yöntemi, içinde enzim<br />

ve bakteri bulunan besleyici özelliği olan<br />

maddenin yaklaşık 135 dereceye kadar ısıl<br />

işlemle öldürülmesine dayanıyor. Ancak<br />

Aydın’a göre pastörizasyon, sütün içinde<br />

bulunan suda çözünen vitaminlerin yüzde<br />

80’ini ve B12 vitamininin tamamını<br />

yok ediyor. Üstelik bu işlem kalsiyum da<br />

olmak üzere sütün içindeki pek çok mineralin<br />

vücut tarafından alınma ve kullanılma<br />

özelliklerini azaltıyor.<br />

Batılı bazı bilim insanlarına göre bugün<br />

süt, içindeki doğal enzimleri yok eden<br />

ve proteinleri değiştiren pastörizasyon yüzünden<br />

kolay sindirilemiyor. Çiğ süt sindirimi<br />

kolaylaştıran laktaz ve lipaz aktif enzimlere<br />

sahipken pastörize süt, canlılığını<br />

yitirmiş laktaz ve diğer aktif enzimleri<br />

içerdiğinden gerektiği gibi sindirilemiyor.<br />

Bu durum 1930’lu yılların başında Dr.<br />

Francis M. Pottenger tarafından yapılan ve<br />

yaklaşık 10 yıl süren bir deneyle de kanıtlandı.<br />

900 kedi üzerinde gerçekleştirilen<br />

araştırmada bir grup kedi yalnızca çiğ


sütle beslenirken diğer gruba pastörize<br />

süt verildi. Çiğ süt içenler daha çabuk büyürken<br />

hayatları boyunca sağlıklı, aktif<br />

ve canlı yaşadı. Pastörize sütle beslenenler<br />

ise hem durgunlaştı hem de insanların<br />

yakalandığı kalp krizi, böbrek yetmezliği,<br />

tiroid bozukluklar, solunum rahatsızlıkları,<br />

diş kaybı ve kemik zayıflığı gibi hastalıklarla<br />

mücadele etmek zorunda kaldı.<br />

Araştırmanın şaşkınlık veren boyutu ise<br />

kedilerin ikinci ve üçüncü nesillerinde<br />

gözlemlenenler oldu. Pastörize sütle beslenenlerin<br />

yavruları güçsüz kemikler, zayıf<br />

ve küçük dişlerle doğdu. Çiğ sütle beslenenlerinkiler<br />

ise sağlıklı dünyaya geldi.<br />

ABD’deki Seton Tıp Merkezi’nden Dr.<br />

Robert M. Kradjian tarafından inek sütü<br />

üzerinde gerçekleştirilen bir araştırmanın<br />

sonuçları ise dikkat çekici. Çünkü sütün<br />

başta astım ve romatizma olmak üzere,<br />

meme kanseri, diyabet, kolon kanseri ve<br />

akciğer kanseri gibi tehlikeli hastalıklara<br />

neden olduğunu ortaya koyuyor. İddianın<br />

kaynağı inek sütündeki proteinin insan<br />

bağışıklık sistemine zarar vermesi. Sütteki<br />

protein düzensiz bir şekilde kan hücreleri<br />

tarafından emiliyor ve bu işlem tekrar<br />

ettiğinde sağlıklı hücreler bozulup bağışıklık<br />

sistemini çökertiyor.<br />

KANSER HORMONU<br />

The Dairy Education Board/Süt Ürünleri<br />

Eğitim Kurulu’na (www.notmilk.com)<br />

göre de süt kelimenin tam anlamıyla<br />

ölümcül bir zehir. Çünkü inek sütünde<br />

kansere neden olan hormonlar bulunuyor<br />

ancak süt firmaları bu gerçeği bizden gizliyor.<br />

Food and Drug Administration/Amerikan<br />

Gıda ve İlaç Dairesi, 1993 yılında büyükbaş<br />

hayvanlarda rBGH hormonunun<br />

kullanılmasına onay vermesiyle gündeme<br />

taşınan bu iddiaya göre rBGH, sütteki IGF<br />

(Insulin-like Growth Factor) hormonunun<br />

aşırı artmasına yol açıyor. IGF de kanserle<br />

bağlantısı olduğu bilinen bir hormon. Bir<br />

başka ama kanıtlanmamış iddia ise antibiyotik<br />

verilen ineklerin sütlerine yönelik.<br />

Bu ineklerin sütlerini içenlerin antibiyotik<br />

kullandıklarında fayda göremeyecekleri<br />

tartışılıyor.<br />

Sütün zararlarına yönelik uyarıda bulunanlar<br />

süt alerjilerine de dikkat çekiyor.<br />

Bir başka ifadeyle protein alerjisine... Hastalığın<br />

en belirgin semptomu üst solunum<br />

yolu enfeksiyonları. Eğer sık sık soğuk algınlığı<br />

ve kulak enfeksiyonu yaşıyorsanız<br />

ya da sinüzitiniz varsa bunun nedeni süt<br />

alerjisi olabilir.<br />

Ancak şunu da unutmamak gerekiyor<br />

ki süt endüstrisi tüm dünyada ciddi bir<br />

pazar oluşturmaya devam ediyor. Ambalajlı<br />

Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri<br />

Derneği’nin (ASÜD) 2010 yılında gerçekleştirdiği<br />

Dünya ve Türkiye Süt Endüstrisi<br />

başlıklı raporuna göre 2009 yılında dünyada<br />

toplam 703 milyon ton süt üretildi. Bunun<br />

yüzde 84’ü ise insanların içmeyi çok<br />

sevdiği inek sütüydü.<br />

Püf noktası<br />

Temiz olduğuna güveniyorsanız<br />

sokak sütçüsünden süt alın.<br />

Sütün temizliğine, içine nişasta<br />

ve çamaşır suyu atılıp atılmadığına<br />

dikkat edin.<br />

Uzun ömürlü homojenize kutu<br />

sütleri kullanmayın.<br />

Yoğurt ve sütlerin süt tozu<br />

ve margarinden yapılmadığının<br />

garantisini isteyin.<br />

Ekşiyen, kesilen ve kaymak<br />

bağlayan süt ve yoğurt yiyin.<br />

DIAMOND SKY IMAGES / STONE / GETTY IMAGES TURKEY<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 57


eslenme<br />

Sağlıklı alternatif<br />

susam sütü<br />

Kalsiyuma ihtiyacınız varsa -ki hepimizin var- işte kalsiyum zengini bir lezzet daha.<br />

Günde bir büyük bardak susam sütü, günlük tüm kalsiyum ihtiyacınızı karşılar.<br />

Yağ oranı ve enerji değeri çok yüksek bir besin olan susam,<br />

protein, kalsiyum, magnezyum, potasyum, mineraller<br />

ve B vitaminleri açısından çok zengin bir bitkidir.<br />

Ülkemizde bolca yetişen susam vücuda enerji verir.<br />

Aynı zamanda kansere karşı koruyucudur ve yaşlanmaya karşı<br />

antioksidan etkisi vardır. Solunum yolu hastalıklarını iyileştirdiği<br />

bilinen susam, göğsü yumuşatarak nefes darlığı ve bronşite iyi<br />

gelir. Kısacası çiğ susam zengin bir vitamin ve mineral kaynağı<br />

olarak insan vücuduna sayısız fayda sağlar. Çiğ susam sütü ise<br />

tıpkı çiğ badem sütü gibi inek sütü yerine tüketilebilecek son<br />

derece sağlıklı bir alternatiftir. Günde bir büyük bardak susam<br />

sütü, günlük tüm kalsiyum ihtiyacımızı karşılar.<br />

Malzemeler: (yaklaşık 400 ml susam sütü için), 4 çorba kaşığı<br />

çiğ susam (yaklaşık 36 gr), 1 büyük bardak içme suyu (yaklaşık<br />

400 ml). İsteğe göre mevsim meyveleri.<br />

Hazırlanışı: Susamların çiğ, yani kavrulmamış olması çok<br />

önemlidir. Çünkü kavrulmuş susamda yüksek ısı nedeniyle<br />

protein yüzde 50 oranında, vitaminler yüzd e 85 oranında<br />

ve tüm faydalı enzimler neredeyse tamamen hasar görüp<br />

kaybolur. Yani susam besin değerlerini kavrulma ile önemli<br />

ölçüde kaybeder.<br />

1. Çiğ susam içme suyu ile yıkanıp, bol içme suyunda yaklaşık<br />

8 saat bekletilir.<br />

2. Suda bekletme süresi dolunca, susamlar içme suyu ile yıkanarak<br />

blender’a konur.<br />

3. İstenirse mevsim meyvelerinden 2-3 çilek veya 1/2 muz eklenir.<br />

4. Bir büyük bardak (400 ml) içme suyu eklenerek yaklaşık<br />

3 dakika boyunca iyice karıştırılır.<br />

5. Susam sütünüz neredeyse hazır. Blender’daki susam sütünü<br />

olduğu gibi veya istenirse ince tülbent torbadan süzerek<br />

servis yapabilirsiniz.<br />

6. Susam sütünü içerken her yudum ve lokmanızın doğanın<br />

sunduğu besinleri yüzde 100 canlı olarak içerdiğini ve bunların<br />

vücudunuzun canına can katacak tam şifa olduğunu bilin.<br />

Her gün taze susam sütü yapmak yerine birkaç günlük süt<br />

hazırlamak istenirse, hazırlanacak susam sütünü ağzı kapalı<br />

şekilde en fazla 2 gün içinde tüketilmek üzere buzdolabında<br />

saklayabilirsiniz. Bu durumda her gün içmeden önce şişenin<br />

çalkalanarak servis yapılmasını öneriyoruz.<br />

58 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Çiğ olarak tüketilecek 100 gr inek<br />

sütünde 120 mg, 100 gr bademde<br />

294 mg, 100 gr susamda 1200 mg ve<br />

1 demet rokada 97 mg kalsiyum bulunur.


PAPATYA GÜZELLİĞİ<br />

Papatya sadece kırların ve aşk fallarının kahramanı değil,<br />

aynı zamanda cilt bakımı için de çok faydalı bir çiçek. Bahar<br />

aylarında hemen her yerde karşılaşabileceğimiz papatyaları<br />

yenileyici ve iyileştirici etkileriyle cilt güzelliğimiz için<br />

güvenle kullanabiliriz. Temiz bir suda bol miktarda papatya<br />

çiçeğini kaynatıp elde ettiğimiz suyla haftada bir yüzümüzü<br />

yıkarsak, cildimiz temizlenir ve renk kazanır. Ayrıca birkaç<br />

avuç papatyanın üzerine sıcak su döküp yüzümüzü oluşan<br />

buhara tutarak cildimizdeki tıkalı gözenekleri açabilir ve<br />

böylece doğal bir peeling uygulaması yapabiliriz.<br />

yenilenin<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 59<br />

MARTA NARDINI / FLICKR / GETTY IMAGES TURKEY


yenilenin<br />

Anti-aging’in<br />

ABC’si<br />

Yaşlanmak her ne kadar doğal bir süreç olsa da,<br />

kabullenilmesi zordur. Yaşlanmayı geciktirmek<br />

için yaşam tarzımızı gözden geçirmeli ve anti-aging<br />

ürünlerden destek almalıyız. SEREN PAK GENÇEL<br />

60 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Son zamanlarda sık sık duyduğumuz<br />

bir kelime var: Anti-aging. Anti-aging<br />

ürünleri bilinçsizce kullanmadan<br />

önce, bu konuda bilmemiz gerekenlere<br />

göz atalım.<br />

Anti-aging, kelime anlamı olarak “yaşlanma<br />

karşıtı” demektir. Anti-aging’de<br />

amaç, olanı korumak ve yaşlanmayı mümkün<br />

olduğunca geciktirmektir. Peki, o zaman<br />

yaşlanma nedir? Yaşlanmayı ertelemek<br />

mümkün müdür?<br />

Yaşlanma, kabullenilmesi zor bir durumdur.<br />

Ancak doğduğumuz andan itibaren,<br />

kaçınılmaz olan bu gerçekle yaşarız.<br />

Çünkü bu bir rahatsızlık değil, doğal bir<br />

süreçtir. Yaşlanmanın en basit tanımı, hücre<br />

yenilenmesinin yavaşlamasıdır. Genç bir<br />

insanın derisinde 28-30 gün içinde tüm hücreler<br />

değişir ve yenilenir. Fakat 60’lı yaşlarda<br />

bu döngü 45-50 güne düşer.<br />

Yaşlanma 30’lu yaşlarda başlayıp, 50’li<br />

yaşlara kadar yavaşça devam eder. Maalesef<br />

sonraki yaşlarda da hızlanır. Ciltte esneklik<br />

kaybı, deformasyon, sarkma ve kırışıklar<br />

iyice belirginleşir. Tabii kişisel ve genetik<br />

farklılıklar vardır. Kimi 35’inde birçok kırışığa<br />

sahip olur, kimi 55 yaşında hâlâ gergindir.<br />

Genetik ve kişisel özellikler bir yana,<br />

kişinin kendine nasıl baktığı veya bakmadığı<br />

da yaşlanmanın gelişimini etkileyen en<br />

önemli faktörler arasındadır.<br />

YAŞLANDIRAN FAKTÖRLER<br />

Bazı etkenler doğal yaşlanma sürecimizi<br />

dejenere eder ve daha hızlı yaşlanmamıza<br />

sebep olur.<br />

İşte o etkenler:<br />

Güneş: Erken yaşlanmanın en önemli<br />

nedeni güneştir. Güneş bir bakıma hücreleri<br />

yiyip bitiren serbest radikalleri çoğaltır ve<br />

bu da dolaylı olarak DNA’ya zarar verir. Serbest<br />

radikaller üç- dört atomdan meydana<br />

gelmiş, oksijen içeren çok minik moleküllerdir.<br />

Bunlar dengede kalırsa vücut için faydalıdır<br />

ama dengeleri bozulup çoğaldığında<br />

hücreleri tahrip ederler. Kansere kadar uzanan<br />

istenmeyen sonuçlar yaratırlar.<br />

Sigara: Sigaranın zararları hakkında<br />

sayfalarca yazabiliriz. Ama tek bir cümle<br />

söylemek gerekirse: Sigara içenlerin yüzünde<br />

içmeyenlerden 5 kat fazla kırışık oluşur.<br />

Çünkü sigara vücuttaki C vitaminini azaltır<br />

ve bu da cildi gergin tutan kolajen üretimi<br />

için çok önemlidir. Ayrıca sigara, kan dolaşımını<br />

olumsuz etkiler ve damarlar cildi


esleyemez hale gelir. Beslenemeyen cilt<br />

kalınlaşır, esnekliğini kaybeder ve kırışır.<br />

Hava kirliliği: Havadaki kirlilik cildi<br />

yıpratır, cildin oksijen dengesini bozar.<br />

Sağlıksız beslenme: Cildin sağlıklı olması<br />

için A, C, E vitamini gibi temel maddelere<br />

ihtiyacı vardır. Dengeli beslenemezsek,<br />

cilt de beslenemez.<br />

Alkol: Alkol “kapiler” denen, küçük<br />

kılcal damarlardan sıvı sızıntısını artırır.<br />

Damarlardan yumuşak dokulara giden sıvı,<br />

cildin kırışmasına neden olur.<br />

Stres: Uzun süreli gerginlik durumunda<br />

kas kasılmaları derin çizgilere zemin hazırlar.<br />

Çünkü bunlar endişe ve kaş çatma kırışıklarına<br />

dönüşür.<br />

Yanlış kozmetik kullanımı: Sert temizleyiciler<br />

ve pH değeri cildimize uygun<br />

olmayan ürünler, derimizi tahriş eder ve<br />

ona çok zarar verir.<br />

Uyku düzensizlikleri: Düzenli ve<br />

yeterli uyku çok önemlidir. Cilt, uykuda<br />

kendini yeniler ve dinlenir. Ayrıca yatış<br />

şekli de çok önemlidir. İdeal olan sırtüstü<br />

uyumaktır. Yaşlanmayı hızlandıran tüm bu<br />

etkenlerden belki tamamen kaçamayız ama<br />

ne kadar dikkat edersek o kadar faydasını<br />

görürüz. Unutmayın, doğuştan sahip olduğunuz<br />

iyi/kötü genetik faktörleri değiştiremezsiniz.<br />

Ama sahip olduklarınızı korumamak<br />

sizin seçiminizdir.<br />

OLMAZSA OLMAZLAR<br />

Yaşlanma ile savaşırken birçok kozmetik<br />

üründen yardım alıyoruz. Anti-aging ürünlerin<br />

içerisinde yaşlanma karşıtı maddeler<br />

bulunuyor. Bu maddelerin en etkilileri peptitler,<br />

retinoller ve hyalüronik asittir.<br />

Peptit: Peptit, hücre yenilenmesini hızlandırır<br />

ve kolajen üretimini destekler. Kozmetiklerde,<br />

sentetik peptitler ya da süt ve<br />

soyadan elde edilen peptitler kullanılır.<br />

Retinol: A vitamininin en saf hali retinoldür.<br />

Retinol, yeni cilt hücrelerinin oluşumunu<br />

hızlandırır, cilt hasarlarını onarır<br />

ve lekeleri giderir.<br />

Hyalüronik asit: Vücudumuzda olan<br />

bir bileşendir. Hyalüronik asit, bol miktarda<br />

su tutabildiği için cildin sıkı, esnek ve genç<br />

olmasını sağlar. Ancak yaşlandıkça vücut<br />

hyalüronik asit üretimini azaltır. Kozmetikler<br />

laboratuvarlarda üretilen hyalüronik<br />

asit içerir. Bunlar da doğal olanla eşdeğerdir.<br />

Anti-aging ürün alırken içeriğini mutlaka<br />

sorun. Bu üç maddeden biri varsa o sizin<br />

aradığınız üründür.<br />

LIVING<br />

NATURE<br />

NEMLENDİRİCİ<br />

JEL<br />

Manuka balı ve<br />

harakeke içeriyor.<br />

Stresten koruyor,<br />

gözenekleri<br />

küçültüyor ve<br />

cildin pH dengesini<br />

düzenlemesine<br />

yardımcı oluyor.<br />

Cilde nem ve<br />

elastikiyet veriyor.<br />

RAREBLOSSOM<br />

ONARICI ANTI-<br />

AGING KREM<br />

rareblossom Antiaging<br />

krem hücresel<br />

fonksiyonları<br />

artırıyor. Bu sayede<br />

hücre yapımını<br />

hızlandırırken,<br />

dermal dokuların<br />

yıkımını sınırlıyor ve<br />

kırışıkları azaltıyor.<br />

Kolayca emilen<br />

krem Mamaku<br />

yaprağı ekstreleri,<br />

argan ve seçkin<br />

bitkisel yağlarla<br />

zenginleştirilmiş.<br />

Editörün seçtikleri<br />

DR.HAUSCHKA<br />

YENİLEYİCİ<br />

SERUM<br />

Regenerating Serum<br />

olgun ciltlerde gün<br />

boyu cildin ihtiyacı<br />

olan nemi sağlıyor.<br />

Böylece cildinizi<br />

daha taze ve sıkı<br />

hissediyorsunuz.<br />

Cilt fonksiyonlarını<br />

güçlendiriyor,<br />

kızarıkları gideriyor,<br />

hassas cildi<br />

yatıştırıyor. Nem<br />

dengesini sağlayan<br />

ayva, kırmızı yonca ve<br />

yonca balı içeriyor.<br />

FLORAME<br />

GÖĞÜS VE<br />

DEKOLTE<br />

BÖLGESİ<br />

ŞEKİLLENDİRİCİ<br />

Sıkılaşmış bir<br />

dekolte ve düzgün<br />

bir göğüs bölgesi<br />

için etkili organik<br />

göğüs ve dekolte<br />

yağı, içeriğindeki<br />

turunç esansiyel<br />

yağı sayesinde<br />

cildi yeniliyor ve<br />

elastikiyetini geri<br />

kazandırıyor.<br />

SUKI ZENGİN<br />

NEMLENDİRİCİ<br />

TEMİZLEYİCİ<br />

LOSYON<br />

D-<strong>Life</strong>’ta satılan<br />

Suki ürünlerinden<br />

Moisture-Rich<br />

Cleansing Lotion<br />

adaçayı, limon ve<br />

kekik içeriğiyle<br />

makyaj ve kiri<br />

cildi yıpratmadan<br />

temizliyor.<br />

Gözenekleri<br />

açarak yenilenmeyi<br />

hızlandıran ürün<br />

cilt tonu dengesinin<br />

korunmasına<br />

yardımcı oluyor.<br />

PATYKA GÖZ<br />

ÇEVRESİ BAKIM<br />

KREMİ<br />

Patyka göz çevresi<br />

bakım kremi,<br />

zamanın izlerini<br />

yok etmeye<br />

yardımcı oluyor.<br />

İçeriğindeki kayın,<br />

tomurcuk, siyah<br />

buğday balmumu,<br />

susam, jojoba ve<br />

papatya ile göz<br />

çevresini sıkılaştırıp<br />

canlandırıyor. Göz<br />

çevresine parlaklık<br />

kazandırıyor.<br />

SUKI GÖZ<br />

ÇEVRESİ<br />

HÜCRE<br />

YENİLEYİCİ<br />

KREM<br />

Eye Lift Cellular<br />

Renewal Cream göz<br />

çevresine ışıltılı ve<br />

genç bir görünüm<br />

kazandırıyor.<br />

Gelişmiş lipozom<br />

teknolojisi sayesinde<br />

kolojen sentezini<br />

artıran krem<br />

gözaltı çevresini<br />

sıkılaştırarak<br />

belirgin çizgiler ve<br />

kırışıklarla savaşıyor.<br />

AVEDA GREEN<br />

SCIENCE <br />

SIKILAŞTIRICI<br />

SERUM<br />

Glukosamin,<br />

organik argan<br />

yağı, antioksidan<br />

ve peptitlerden<br />

oluşan cilt yenileme<br />

karışımı, yüzey<br />

hücreleri döngüsünü<br />

ve cilt dayanıklılığını<br />

desteklemeye, cildin<br />

bariyer işlevini<br />

güçlendirmeye<br />

yardımcı oluyor.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 61


yenilenin<br />

Saçlarınız kırıl masın<br />

Saçlar, görüntümüzün en önemli tamamlayıcısı ve sağlığımızın habercisidir. Sağlıklı<br />

saç, bizi genç ve bedenen de sağlıklı gösterir. Bakımsız ve sağlıksız saçlarınız varsa<br />

derhal önleminizi alın. SEREN PAK GENÇEL<br />

62 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Saçlar, keratin denen proteinlerden<br />

oluşan ölü hücrelerdir. Cildin dermis<br />

tabakasındaki canlı kökten<br />

uzayarak gelirler. Saç teli tıpkı bir<br />

canlı gibi doğar, büyür, ölür ve yerine yenisi<br />

gelir. Tüm kıllar gibi saçlar da sürekli<br />

uzayamaz. Dinlenme dönemleri vardır.<br />

Saçların yüzde 90’ı 2-5 yıl boyunca<br />

devamlı uzar. Sonra birkaç gün ara<br />

devrede kalır ve bunu takip eden<br />

dönemde birkaç ay dinlenir. Saçın<br />

cansızlaştığını ve uzamadığını<br />

fark ettiğiniz bu sürede saçlar<br />

dökülmez. Yeniden 2-5 yıllık<br />

aktif dönem başladığında,<br />

başımızı yeni saçlar kaplar,<br />

eski saçlar dökülür.<br />

Lavaboda veya duşta dökülen<br />

saçları gördüğümüzde<br />

canımız sıkılır. Ama bunlar<br />

ölü saçlardır. Her gün 100<br />

saç telinin dökülmesi normaldir.<br />

Tabii bunu saymak<br />

mümkün değil ama dökülmede<br />

bir anormallik fark<br />

ettiğimizde hemen dermatoloğa<br />

danışmamız gerekir.<br />

Saçlarımızla ilgili dert<br />

ortağımız kuaförlerdir. Saçımızın<br />

neden kırıldığını veya<br />

uzamadığını onlara sorarız.<br />

Oysa saç sağlığı kozmetik olmaktan<br />

çok tıbbi bir konudur<br />

ve dermatologları ilgilendirir.<br />

Saç da cildimizin bir parçası<br />

olduğundan cilt sağlığı için<br />

geçerli olan her şey saçlar için de<br />

geçerlidir. Sağlıklı saçlar yüzde 88<br />

protein ve yüzde 12 sudan oluşur.<br />

Nem ve protein dengesi bozulduğunda<br />

saçlar sağlığını kaybeder. Protein saça<br />

dayanıklılık ve şekil verirken nem, canlılık<br />

ve esneklik katar. Saçlar sağlıklıyken<br />

güçlü, parlak ve hareketlidir. Belirgin kı-<br />

rıkları yoktur. Yağlı, kuru, ince veya güçsüz<br />

görünmezler. Kepek, egzama gibi saç derisi<br />

problemleri yaşamazlar. Kısaca kökten uca<br />

sağlıklı görünürler. Sağlıklı beslenme saçları<br />

doğrudan etkiler. Şok diyetler ise saçın<br />

sağlığını hemen bozar. Çünkü demir eksikliği<br />

saçın yapısını olumsuz etkiler. Saçlar<br />

cansız, donuk, mat görünür ve dökülürler.<br />

Sağlıklı saç, genç ve bakımlı görünümün<br />

de temelidir. Sağlıksız saçlar bakımsız<br />

görüneceği gibi, kişiyi kesinlikle daha<br />

yaşlı gösterir. O yüzden saçlar en önemli<br />

vitrinimizdir. Sağlıklı saçlara sahip olmak<br />

için beslenmeden spora kendimize dikkat<br />

etmeliyiz. Jojoba, hindistancevizi yağı ve<br />

zeytinyağı içeren bakım ürünleri saçları<br />

nemlendirir. Bol su içmek de vücudun nem<br />

dengesini içeriden destekleyecektir. Ayrıca<br />

protein ağırlıklı beslenmenin saç sağlığına<br />

olumlu etkisi bulunur.<br />

KADINDA SAÇ DÖKÜLMESİ<br />

Kadınlarda saç dökülmesinin birkaç farklı<br />

sebebi vardır. Saçların çok sıkı toplanması<br />

ve topuz yapılması, yüksek sıcaklıkta fön<br />

ve maşa kullanılması, kimyasal içeren boya<br />

ve kalıcı düzleştirme uygulamaları, yanlış<br />

şampuan ve krem seçimleri (silikon içerikli<br />

ürünler saçın nem dengesini bozar), içerisinde<br />

endüstriyel temizlemede kullanılan<br />

bileşimler bulunan ürünler saçın dengesini<br />

bozarak saçta dökülme ve kopmalara sebep<br />

olabilir. Ama kadınlar için asıl dönüm<br />

noktası menopozdur. Menopozdan sonra<br />

saçlarda azalma, incelme ve dökülme başlar.<br />

Maalesef menopoz döneminde gücünü<br />

kaybeden saçların geri dönüşü yoktur.<br />

Doğumdan sonra da saçlar dökülebilir<br />

ama bu, hormonlara bağlı normal bir durumdur.<br />

Dökülen saçlar 4-8 ay sonra yerine<br />

gelir. Daha önce bahsettiğimiz gibi, beslenme<br />

saçları doğrudan etkiler. Bazı gıdaların<br />

eksikliği saç dökülmesine yol açacağından<br />

diyet yapanların dengeli beslenmesi gere-


kir. Demir, çinko, bakır, C ve B vitaminleri<br />

beslenme programında mutlaka olmalıdır.<br />

Saçlar stresten de çok etkilenir. Aşırı<br />

stres altındayken saçlar dökülmeye başlar.<br />

Ruhumuza iyi gelen her şey, saçlarımıza da<br />

iyi gelir. Stresle mücadele etmeyi hiç bırakmamalıyız.<br />

ERKEKTE SAÇ DÖKÜLMESİ<br />

Erkeklerde en yaygın saç kaybı sebebi genetiktir.<br />

Bir erkek kelliğe doğru gidiyorsa maalesef<br />

yapılacak bir şey yoktur. Saçlı deride<br />

önce seyrelme, sonra saçsızlık başlar.<br />

Erkekte saç dökülmesinin nedeni, erkeklik<br />

hormonu olan testosteronun DHT<br />

üretmesidir. Saç dökülmesine DHT adlı<br />

DOĞRU ŞAMPUAN HANGİSİ?<br />

İngiliz Sağlık Bakanlığı ve ABD’de<br />

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA)<br />

adlı tüketici sağlığını koruma kuruluşu<br />

gibi devlet kurumları, her yıl<br />

kozmetiklerde kullanılmaması gereken<br />

zararlı sentetiklerin bir listesini<br />

yayımlıyor. Bu listeler denekler üzerinde<br />

yapılan testler sonucunda oluşturuluyor.<br />

Örneğin, Edinburgh Üniversitesi<br />

Onkoloji Uzmanı Philippa<br />

Darbe tarafından bildirilen kimyasal<br />

tahlillerde 20 tümörün 18’inde paraben<br />

tespit edildi.<br />

Silikon tehlikesi<br />

Piyasada satılan şampuan ve saç<br />

kremlerinin büyük bir kısmı silikon<br />

içerir. Silikon, saç tellerini sararak<br />

daha parlak ve hacimli görünmesini<br />

sağlar ancak telin nem almasını en-<br />

Organicum şampuan<br />

yüzde 100 organik<br />

hidrosolle (organik<br />

bitki özsuları)<br />

üretiliyor ve 8-12<br />

yıkamada saç<br />

dökülmesine karşı<br />

etkisini gösteriyor.<br />

Bebek cildinin<br />

kurumasını önleyen<br />

buğday, yulaf ve<br />

soya proteinleriyle<br />

zenginleştirilmiş<br />

doğal içerikli bu<br />

şampuanı D-<strong>Life</strong>’ta<br />

bulabilirsiniz.<br />

hormon sebep olur. DHT, saçı küçültür ve<br />

dökülmesine yol açar. Dökülme hızı değişken<br />

olsa da ilerleyerek devam eder. Saçları<br />

tamamen kaybetmek bazılarında 5 yıl, bazılarında<br />

15 yılı bulabilir. Saç, genelde alından<br />

ve tepeden dökülür. Ensede çember gibi<br />

saçlı bir bölge kalır. Erkeklerin çoğu bu saç<br />

dökülmesinden yana dertlidir. Çünkü yaşlanmanın<br />

en önemli tepkisidir. Günümüzde<br />

ilaç tedavileri, saç nakli, saç protezi gibi<br />

pek çok çözüm mevcuttur. Ciddi boyutlardaki<br />

erkek tipi saç dökülmesinde en etkili<br />

ve kalıcı çözüm saç naklidir. Günümüzde<br />

uygulanan saç nakli teknikleriyle (FUT ve<br />

FUE) çok başarılı ve doğal görünümlü sonuçlar<br />

elde edilir.<br />

geller. Böylece saç telinin nem dengesini<br />

bozar. Saçlar kurur ve kırıklar<br />

oluşur. Bu yüzden silikon bazlı olmayan<br />

esansiyel yağlar içeren şampuanları<br />

tercih etmek daha doğru olur.<br />

İyi şampuanlarda nemlendirici olarak<br />

gliserin bulunur. Doğal gliserin yerine<br />

sodyum loret sülfat veya loril sülfat<br />

içeren şampuanlar kullanmaktan<br />

kaçınılmalıdır. Çünkü bu maddeler<br />

saçı tahriş eder; yağlı, kepekli ve kaşıntılı<br />

bir kafa derisine neden olurlar.<br />

Şampuanların petrol türevi maddeler<br />

içermediğinden de emin olunmalıdır.<br />

Çünkü sentetik renklendiriciler petrol<br />

ve türevlerinden, kömür katranından<br />

elde edilmektedir. Ağır metal<br />

tuzları içerdiklerinden deri altında<br />

toksik birikime neden olurlar. Yüksek<br />

dozlarda veya sürekli kullanımda<br />

rareblossom’ın<br />

üçboyutlu yapısı<br />

sayesinde aktif<br />

maddeler yavaş<br />

salınıyor ve<br />

böylece uzun<br />

süreli etki<br />

sağlanıyor.<br />

hepsi kanserojendir. Aynı şekilde<br />

şampuanlarda paraben olmamasına<br />

dikkat etmek gerekir. Paraben vücutta<br />

östrojen hormonunu taklit eden<br />

bir yapı içerisinde biriktiğinden gençlerde<br />

cinsiyet bozukluklarına, yaşlılarda<br />

ise kansere yol açabilmektedir.<br />

Organik şampuanlar<br />

Organik şampuan, içeriğindeki bitki<br />

özlerinin organik sertifikalı bitkiler<br />

kullanılarak elde edildiği, buna ilaveten<br />

temizleyici, köpürtücü, yumuşatıcı<br />

ve raf ömrünü uzatıcı kimyasalların<br />

da organik sertifikasyon firmalarının<br />

izin verdiği hammaddelerden<br />

seçildiği şampuandır. Organik şampuanları<br />

tüm saç tipleri kullanabilir.<br />

İçeriğindeki doğal özler saç tellerini<br />

besler, nemlendirir ve korur.<br />

Mineral Fusion<br />

Fortifiying şampuan<br />

zengin mineral<br />

içeriğiyle saç yapısını<br />

kuvvetlendirirken<br />

sağlıklı saçları kir<br />

ve güneşin olumsuz<br />

etkilerine karşı koruyor.<br />

Klorane’in yulaf<br />

özlü şampuanı<br />

saçı parlatıyor,<br />

taranmasını<br />

kolaylaştırıyor ve<br />

elektriklenmesini<br />

önleyerek kolay şekil<br />

almasını sağlıyor.<br />

Püf<br />

noktası<br />

Taraklarınızı 15<br />

günde bir sirke<br />

veya alkolle<br />

temizleyin. Birikmiş<br />

bakterilerden<br />

kurtulmuş<br />

olursunuz.<br />

Saçlarınızı çok sıcak<br />

suyla yıkamayın.<br />

Çok sıcak su,<br />

saç derisindeki<br />

yağı olduğu gibi<br />

aldığından kuruluğa<br />

sebep olur. Saç<br />

derisinin sağlığı için<br />

doğal yağ dengesi<br />

korunmalıdır.<br />

Saç köklerinize<br />

zarar verebilecek<br />

kimyasallar içeren<br />

sprey, köpük, jöle<br />

ve briyantin gibi<br />

ürünleri mümkün<br />

olduğunca az<br />

kullanın.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 63


yenilenin<br />

KURU CİLTLER İÇİN<br />

Kabak maskesi: İki çorba kaşığı edecek<br />

kadar kabak haşlayın. Püre kıvamına<br />

getirdiğiniz kabakların içine 1 çorba kaşığı<br />

zeytinyağı karıştırın. Bu karışımı yüzünüze<br />

sürerek 20 dakika bekletin. Sonra ılık suyla<br />

durulayın.<br />

Havuç maskesi: İki havucu rendeleyin,<br />

yumurta akı ile çırpın. İçine 1 tatlı kaşığı<br />

zeytinyağı ve az miktarda nişasta katın.<br />

Yüzünüzde 30 dakika bekletip durulayın.<br />

Muz maskesi: Bir adet muzu iyice ezip, içine<br />

1 tatlı kaşığı kaymak karıştırın. 20 dakika<br />

yüzünüzde bekletip, durulayın.<br />

Elma maskesi: Kabuğunu soyup ince<br />

ince rendelediğiniz elmayı 1 yemek kaşığı<br />

dolusu krema ile iyice karıştırın. Yüzünüze,<br />

boynunuza ve dekoltenize uygulayın.<br />

10 dakika bekletip temizleyin.<br />

64 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

YAĞLI CİLTLER İÇİN<br />

Elma maskesi: Yarım elmayı ince ince<br />

rendeledikten sonra çırpılmış yumurta akı<br />

ile karıştırın. Elde ettiğiniz karışımı yüzünüze<br />

sürüp 20 dakika bekledikten sonra ılık su ile<br />

durulayın.<br />

Bal maskesi: Üç kaşık bal, iki kaşık yoğurt ve<br />

biraz yulaf ununu karıştırın. Bu karışım taneli<br />

olduğu için cilde “peeling” gibi etki eder.<br />

Siyah noktaları temizler. Cildinize dairesel<br />

hareketlerle uygulayın, fazla bastırmayın.<br />

Yoğurt maskesi: İki yemek kaşığı yoğurt, 1 çay<br />

kaşığı bal, 1 çay kaşığı limon suyunu karıştırın,<br />

yüzünüze sürün. 20 dakika bekleyin. Sonra,<br />

yüzünüzü 1 litre suyun içine 1 adet limon<br />

sıkarak hazırladığınız suyla yıkayın.<br />

Salatalık maskesi: İki salatalığı rendeleyip bir<br />

kaşık yoğurt ile karıştırın. Yüzünüze sürüp<br />

20 dakika bekledikten sonra durulayın.<br />

Mutfak maskeleri<br />

Cildimiz bizden çok fazla şey istemez.<br />

Güzel bir temizlik, biraz nem ve bakım<br />

takviyesi yeterlidir. Doğal maskelerle<br />

günlük bakımımızı tamamlayabiliriz.<br />

Yüzümüz ve boynumuz çevresel koşullardan ciddi şekilde etkilenir.<br />

Bu yüzden zaman zaman siyah nokta, sivilce, yağlanma veya<br />

kuruma gibi problemler yaşayabiliriz. Bunlara teslim olmamak için<br />

cildimizin sesine kulak vermeli ve bakımına özen göstermeliyiz. İstediğimiz<br />

gibi bir cilde kavuşmak biraz emek ister. Bunun için kozmetiklere alternatif<br />

ev maskelerini deneyebiliriz. Mutfağımızdaki malzemelerle yapacağımız<br />

bakımı, hem sağlıklı hem de doğal olduğu için uygulamalıyız.<br />

NORMAL CİLTLER İÇİN<br />

Bal badem maskesi: Bir yumurtanın beyazını<br />

iyice çırparak kabartın. İçine 1 tatlı kaşığı<br />

bal ile birkaç damla badem yağı ilave edin.<br />

Karışımı krema haline gelinceye kadar çırpın<br />

ve yüzünüze sürüp 1-2 saat bekleyin. Sonra<br />

suyla temizleyin.<br />

Muz maskesi: Bir tane muzu iyice ezin ve<br />

yüzünüze sürüp 15 dakika bekleyin. Daha<br />

sonra yüzünüzü su ile temizleyin ve günlük<br />

nemlendirici kreminizi uygulayın.<br />

Bitkisel yağ maskesi: Aynı miktarlarda<br />

avokado yağı, buğday yağı, zeytinyağı<br />

ve 2 yemek kaşığı balı iyice karıştırıp<br />

cildinize sürün.<br />

10-15 dakika sonra<br />

yüzünüzü yıkayın.<br />

Patates maskesi:<br />

Patatesi çiğ olarak<br />

doğrayın ve<br />

blenderdan geçirip,<br />

suyunu iyice süzün.<br />

Çıkan suyun içerisine<br />

bir yumurta sarısı ve<br />

zeytinyağı ekleyerek<br />

cildinize sürün. 15-20<br />

dakika bekledikten<br />

sonra yüzünüze ıslak<br />

bir havlu koyarak<br />

maskeyi yumuşatın<br />

ve daha sonra<br />

yüzünüzü<br />

yıkayın.


Güzellik yogası<br />

Sağlık ve beslenme uzmanı Lourdes Doplito Çabuk, ciltte oluşan kırışık<br />

ve sarkmaları yüz yogası ile engelleyebileceğimizi söylüyor.<br />

1950 yılında Filipinler’de doğan Lourdes Çabuk,<br />

Santo Tomas Üniversitesi’nden tıp teknisyeni olarak<br />

mezun oldu. Mesleğini yapmayan ve spiritüel<br />

konulara ilgi duyan Çabuk, 1970 yılında Osho<br />

Bhagwan Shree Rashneesh’in öğrencisi olarak yogaya<br />

başladı. Daha sonra İstanbul’a gelip Yogi Adnan<br />

GENÇ KALMAK İÇİN YAPILACAK EGZERSİZLER<br />

GIDI VE ALT YANAK İÇİN<br />

Üst dudağınızı tam kaşığın ucuna koyun.<br />

Alt dudağınızı biraz daha uzak tarafa doğru,<br />

yani öne doğru mümkün olduğu kadar<br />

uzağa doğru itin. Sonra kaşığı aşağıya doğru<br />

uzatın. Ardından kaşığı yukarı kaldırın. Yukarı<br />

kaldırırken iki saniye bekleyin ki, yanaklarınız<br />

sıkışmış olsun.<br />

DUDAK ÜSTÜ ÇİZGİLERİ İÇİN<br />

Kalemi dudaklarınızın arasına sıkıştırın<br />

ve yuvarlayın. Kalemi öne arkaya doğru<br />

hareket ettirin ve bu sırada yüzünüzde<br />

başka bir yerin kırışmamasına özen gösterin.<br />

Kalemi ağzınızda içe doğru çevirerek<br />

yapacağınız hareketle hem yanak kaslarınızı<br />

çalıştıracak hem de dudaklardaki sarkmayı<br />

önleyeceksiniz. Bu şekilde 10 saniye kalın.<br />

Hareketi 20 kere tekrarlayın.<br />

Ağzınızı hafifçe açın. Üst ve alt dudaklarınızı içeri<br />

doğru kıvırın. Ses çıkarmadan dudaklarınızı bu şekilde<br />

açın: Büyük “A” diyormuş gibi ağzınızı açın. Beş saniye<br />

bu şekilde durun. Pozisyonu bozmadan ağzınızı biraz<br />

kapayarak “E” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye<br />

bu şekilde durun. Sonra ağzınızı biraz daha kapatarak<br />

“İ” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye bu şekilde<br />

durun. Pozisyonu bozmadan dudaklarınızı içe doğru<br />

Çabuk’la evlenen Lourdes Çabuk, yoga eğitmenliğini<br />

Nişantaşı’ndaki Siddashramyoga Center’da sürdürüyor.<br />

Gençlik ve güzellik yogası üzerine çalışmalar<br />

yapan Lourdes Çabuk, güzellik yogası olarak da<br />

bilinen yüz yogasının en önemli hareketlerini<br />

D-<strong>Life</strong> okurlarıyla paylaştı.<br />

yenilenin<br />

KAŞLARI KALDIRMAK İÇİN<br />

Her iki elinizin avuç içleriyle her iki kaşınızın<br />

altındaki bölgeye bastırın ve kaşlarınızı yukarı<br />

kaldırın. Aşağıya, göğsünüze doğru bakarak<br />

göz kapaklarınızın iyice gerildiğini hissedin ve<br />

kaşlarınızı çatın. Bu şekilde 10 saniye durun.<br />

Bu hareketi üç kere tekrarlayın.<br />

ALIN KIRIŞIKLARI İÇİN<br />

Serçe parmaklarınızla her iki kaşınızın<br />

başladığı noktaya, başparmaklarınızla<br />

kaşlarınızın bittiği noktaya bastırın. Kaşlarınızı<br />

her iki yana doğru hafifçe çekin. Serbest kalan<br />

parmaklarınızın uçlarını alnınızın en tepesine,<br />

saçlarınızın başladığı çizgiye yerleştirin ve alın<br />

kaslarını kaşlarınızla beraber yukarı doğru<br />

kaldırın. Aşağıya bakarak göz kapaklarınızın<br />

iyice gerildiğini hissedin ve kaşlarınızı çatın.<br />

Bu şekilde 10 saniye durun. Hareketi üç kere<br />

tekrarlayın.<br />

YANAK SARKMASI VE DUDAK KENARI KIRIŞIKLARI İÇİN<br />

kıvırarak “O” dermiş gibi şekillendirin. Beş saniye bu<br />

şekilde durun. Son olarak dudaklarınızı “U” der gibi<br />

şekillendirin ve beş saniye bu şekilde kalın. Her harfi<br />

söylerken kocaman bir tebessüm ile yanaklarınızı<br />

yukarı-yana ve aşağıya (her tarafa) doğru olabildiğince<br />

esnetin. Bu hareketi üç defa tekrarlayın. Bu hareket<br />

sırasında yanaklarınızda çizgi oluşuyorsa avuç içlerinizle<br />

çizginin üzerine bastırmadan tutun.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 65


focus<br />

Bütün hastalıklar<br />

bağırsakta<br />

başlar<br />

66 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


Hipokratın bu sözü, özellikle kolon kanseri vakalarında ciddi bir artışın yaşandığı şu<br />

günlerde bağırsak sağlığının önemine bir kez daha dikkat çekiyor. Düzenli bağırsak<br />

temizliği ve sonrasında yapılacak probiyotik kürü bizi sadece kanserden değil, her<br />

tür hastalıktan koruyacaktır. GÜL KAYNAK<br />

Seneler önce yurtdışında gittiğim<br />

bir detoks merkezinde, normal<br />

bağırsak çalışmasının günde üç<br />

kere olması gerektiğini anlatmıştı<br />

uzman. “Sabah uyandıktan sonra yarım<br />

saat içinde ve iki büyük öğünden sonra<br />

bağırsak çalışması olan kişi sağlıklıdır”<br />

demişti.<br />

Detoks dünyasında olduğum son 10 senedir<br />

o kadar çok “21 gündür doğru dürüst<br />

tuvalete çıkamadım” diye yakınan kişi ile<br />

karşılaştım ki, çoğu kişiye ütopik gelecek<br />

bu günde üç kere ideali yerine “Her 24 saatte<br />

bir tuvalete çıkmazsanız, bu konuda<br />

muhakkak bir şey yapın. Çünkü bu, bütün<br />

gün evde biriktirdiğiniz çöpü atmadan<br />

yastığa başınızı koyup uyumanıza<br />

benzer” diyerek bağırsak çalışmalarının<br />

önemini anlatmaya çalıştım. Siz de bir<br />

günden fazla süredir kalınbağırsak hareketi<br />

yaşamadıysanız, bu konuda bir şeyler<br />

yapmanız gereklidir.<br />

Harakiri ile hayata son vermek, “Zaten<br />

ölümün geleceği organlardan ölümü başlatmaktır”<br />

der bazı Uzakdoğu gelenekleri.<br />

Batı’da eskiden prostat ve meme kanserinden<br />

korkulurken, artan kolon kanseri<br />

vakaları gözleri bağırsak sağlığına çevirdi.<br />

Evlerimize giren paketlenmiş, raf ömrü<br />

uzatılmış suni yiyecekler, aşırı hayvansal<br />

protein tüketimi, litrelerce tüketilen asitli<br />

içecekler, seneler boyunca ve her gün alınan<br />

ilaçlar, ağız kuruluğunu kafeinli içeceklerle<br />

giderip saf su tüketimini unutan<br />

bedenler, aşırı stres ve hareketsiz geçirilen<br />

uzun çalışma saatleri, bağırsak sağlığımızı<br />

tehdit eden çok önemli faktörler.<br />

Doğal yaşamdan uzaklaştıkça, fonksiyon<br />

bozukluğuna uğrayan ve ciddi hastalıklara<br />

vücudumuzun kapılarını açan organların<br />

başında gelen bağırsağın sağlığı<br />

için yapılacak şeyler listesinin ilk sırasında<br />

sulu temizlik geliyor.<br />

Diyelim ki 47 yaşındasınız. İlk iki<br />

seneyi annenizin sütü ile geçirdiğinizi<br />

farz edersek, 45 senedir günde ortalama<br />

üç kez yemek yediniz. Bu, 365 günx3x45<br />

sene= 49.275 kez yemek yediğiniz anlamına<br />

gelir. Bütün bu yediklerimiz acaba<br />

bahçenizden maydanoz, salatalık, domates<br />

miydi? 2 yıl raf ömrü olan bisküviler,<br />

6 ay raf ömrü olan cipsler, haftalarca bozulmadan,<br />

ekşimeden dayanan besinler,<br />

aylarca dayanan meyve suları, plastik<br />

şişede ısıda ve soğukta kalmış, içine plastikten<br />

maddeler karışmış sular, avuçla alınan<br />

ilaçlar, şekerlerin üzerindeki gıda boyaları<br />

vb birçok suni maddeyi sisteminize<br />

aldığınızda hepsini sindirebildiniz veya<br />

atabildiniz mi? Bunun da üstüne eğer probiyotik<br />

dengeniz ve floranız kötü beslenme<br />

yüzünden bozulduysa, bağırsak geçirgenliğiniz<br />

artmış ve bu zararlı maddeler<br />

bağırsak duvarını geçerek kana karışmaya<br />

başlamış demektir.<br />

Ortalama 300 metrekare yüzölçümü<br />

olan bağırsağın arada saf su ile hareketlendirilmesi<br />

ve kalıntıların dışarı atılması<br />

asırlardır her kültür ve coğrafyada yapılan<br />

bir temizlik işlemi. Dünyada birçok sağlık<br />

ve spa merkezinde doktor gözetiminde<br />

hemşireler tarafından yapılan profesyonel<br />

kolon hidroterapi uygulanmakta. Kolon<br />

hidroterapinin kökleri MÖ 1500’lü<br />

yıllara kadar uzanıyor. 19’uncu yüzyılda<br />

biyokimya ve mikrobiyoloji çalışmaları<br />

da bağırsak temizliğini yeniden gündeme<br />

getirdi. Uzakdoğu ve Rusya’da, ayda bir<br />

evde lavman torbaları ile kalınbağırsak<br />

temizliği yapmak çok yaygın.<br />

Tamamen yanlış yiyecek seçimlerimizden<br />

ve doğadan uzak beslenme alışkanlıklarımızdan<br />

kaynaklanan toksik birikintiler<br />

ve yarı sindirilmiş proteinlerin temizlenmesi<br />

için basit bir sulu temizleme, hastalanmadan<br />

yaşama çabamızın en önemli<br />

adımlarından biridir.<br />

Korkmamız gereken bu hassas organımızın<br />

boşaltılması değil, toksik ve suni<br />

maddelerle dolu olmasıdır.<br />

Bağırsak temizliği<br />

yöntemleri<br />

Enema: Lavman torbası adını verdiğimiz<br />

1-2 litre su alabilen basit plastik torbalarla<br />

kişinin kendi kendine manuel olarak<br />

temizlik yapmasıdır. Seyahat kabızlığı<br />

ve periyodik temizlik için her zaman<br />

yapılabilir. Kaynatılıp ılıtılmış su ile<br />

rahatlıkla ev ortamında uygulanır.<br />

Kolema: Bağırsak temizliği işlemlerinin<br />

Rolls-Royce’u olarak bilinen Angel of<br />

Water açık sistem koltukları, en rahat<br />

ve konforlu kolema yoludur. Kişinin<br />

self-service olarak ortalama 20 litre<br />

suyu azar azar alıp bırakarak yaptığı bu<br />

temizlik işlemi yaklaşık 20-30 dakika sürer.<br />

5 yaşında çocukların bile rahatça bağırsak<br />

temizliği yapmasına imkan veren çok<br />

rahat, hijyenik ve kolay bir ortam sağlar.<br />

Kolema 5-10 litrelik plastik kolema setleri<br />

ve çekim gücü yardımı ile kurulan basit bir<br />

düzenekte tuvalet ortamında da yapılabilir.<br />

Kolon Hidroterapi: Dünyanın önde<br />

gelen birçok sağlık ve detoks merkezinde<br />

kullanılır. İşin uzmanı bir hemşire tarafından<br />

yapılır. Aynı anda Chi Nei Tsang adlı karın<br />

masajı yapılması tavsiye edilir. Bağırsaktan<br />

çıkan toksik maddeleri ve birikimleri<br />

gözlemlemek mümkündür. Kolon<br />

hidroterapi seansı yaklaşık 45-60 dakika<br />

sürer ve kendi başına mini bir detokstur.<br />

Her tür bağırsak temizliği saf, ılık içme<br />

suyu ile yapıldığı gibi, istenirse karaciğer<br />

temizliği için organik kafeinsiz kahve de<br />

kullanılır.<br />

Temizlik işleminin sonunda bağırsak<br />

florasını zenginleştirmek için sıvı olarak<br />

klorofil, buğday çimi suyu ve su içinde<br />

probiyotik yollanabilir. Bağırsak temizliği<br />

sonrası, toksik maddelerin ve birikimlerin<br />

atılması ile florayı zenginleştirmenin en<br />

doğru zamanıdır. Özellikle en az bir<br />

hafta temizlik yaptıktan sonra aylık bir<br />

probiyotik kürü ile yepyeni bir flora<br />

oluşturmaya başlanması önerilir.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 67<br />

© PASCAL BROZE / ONOKY / CORBIS


focus<br />

Arkadaş<br />

Bakteriler<br />

Probiyotikler<br />

Sağlıklı bir bağırsak ve vücudun olmazsa<br />

olmazı iyi bir floradır. Bağırsak<br />

florası faydalı (probiyotik) ve<br />

hastalık yapan (patojen) mikroplardan<br />

oluşur. Probiyotik miktarımız yüksekse,<br />

bağırsakta bulunan toksik maddeler ve<br />

sindirilememiş yiyecekler kana geçmez ve<br />

bağırsakta kalır. Unutulmaması gereken,<br />

bağırsağımızın içinin hâlâ vücudumuzun<br />

dışı olduğu gerçeğidir. Bağırsağın hastalık<br />

yapan kötü maddeleri kana sızdırmadan<br />

içeride tutması için gerekli olan şey probiyotik<br />

miktarı zengin bir floradır.<br />

Bebek anne karnındayken bağırsağında<br />

flora olmaz. İlk probiyotiklerini doğal doğum<br />

esnasında annesinin doğum yolundan<br />

geçerken alır ve anne sütü ile beslenmeye<br />

başlayarak florası oluşur. Sezaryenle doğan<br />

bebeklerde maalesef probiyotik eksiği bir<br />

flora, başta hazım ve bağışıklık problemleri<br />

olmak üzere birçok sıkıntıyı beraberinde<br />

getirir.<br />

Probiyotik eksikliğinin en büyük sebepleri<br />

başta antibiyotik olmak üzere ilaç kullanımı,<br />

çeşitli toksinler, paketlenmiş gıdalar,<br />

asitli içecekler ve karbonhidrat ağırlıklı<br />

gıdalarla yapılan yanlış beslenmedir. Vücudumuzda<br />

faydalı probiyotik miktarını hep<br />

yüksek tutmak için sebze ve doğal fermante<br />

gıdalar yönünden zengin beslenmeli ve iyi<br />

kalitede probiyotiklerden oluşan takviyeleri<br />

zaman zaman bir aylık kürler olarak<br />

kullanmalıyız. Özellikle en az bir hafta<br />

boyunca düzenli yapılan uzman gözetimindeki<br />

bağırsak temizliği sonrası probiyotik<br />

kürüne başlamak en doğru zamandır.<br />

UHT’li (Ultra High Temparature 135-<br />

150 0 C’de 2-4 saniye kaynatılmış) sütlerden<br />

yapılmış, raf ömrü 4 ay olan yoğurtlarda,<br />

hiçbir doğal probiyotiğin kalmadığını belirtmekte<br />

fayda var. Amacı sütün kesilmesini<br />

ve ekşimesini engelleyerek raf ömrünü<br />

68 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

uzatmak olan tüm ısıl<br />

işlemler, maalesef süt ve<br />

süt ürünlerindeki tüm yararlı<br />

enzimleri, vitaminleri<br />

ve faydalı bakterileri<br />

tahrip eder.<br />

Probiyotiklere sadece<br />

bağırsaklarda ihtiyacımız<br />

yok. Ağız kokusunun bir<br />

sebebi de ağız florasındaki<br />

kötü bakteri oranının<br />

artıp, probiyotik miktarının<br />

azalmasıdır. Diş fırçamıza<br />

açacağımız bir probiyotik<br />

kapsülü ile dişlerimizi<br />

birkaç kez fırçaladığımızda<br />

kötü kokunun<br />

tamamen yok olduğunu<br />

fark edeceğiz. Antibiyotik<br />

kullanmak zorunda olduğumuz<br />

dönemlerden sonra<br />

muhakkak probiyotik kürü yapmamız<br />

gerektiğini de bilelim. Unutmayalım ki antibiyotikler<br />

“Zararlılar sağa, faydalılar sola,<br />

sadece zararlı bakterileri yok edeceğiz” demeden<br />

vücudumuzdaki faydalı bakteriler<br />

olan probiyotiklerin de sayıca azalmasına<br />

sebep oluyor.<br />

Sağlığa faydaları<br />

Probiyotiklerin görevleri arasında şunları sayabiliriz:<br />

Bağışıklık sistemini kuvvetlendirmek Hazmı kolaylaştırmak Sağlıklı bir bağırsak florası<br />

oluşturarak hem ishali hem de kabızlığı engellemek B12, niasin gibi önemli vitaminlerin<br />

sentezini yapmak Bağırsak duvarının zararlı maddeleri geçirmesini engellemek Besin<br />

alerjilerini önlemek Yaşlanmayı yavaşlatmak Toksik maddelerin kana karışmasını<br />

engelleyerek kanseri önlemek Depresyonu hafifletmek İdrar yolu iltihaplarını<br />

engellemek Kronik enflamatuar (iltihabi) hastalıkların oluşumunu engellemek<br />

Kaynaklar: Kansere Çözüm Var / Taş Devri Diyeti - HayyKitap


focus<br />

Faydalı mı<br />

Zararlı mı?<br />

Biyogüvenlik Kurulu’nun genetiği değiştirilmiş 13 mısır<br />

çeşidinin yem olarak kullanımına izin vermesi konunun<br />

uzmanları arasında tartışma yarattı. GÜLAY KOÇ<br />

70 | D-LIFE MART-NİSAN 2012


Biyogüvenlik Kurulu geçtiğimiz aralık<br />

ayında yem amaçlı 13 GDO’lu<br />

(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)<br />

mısır çeşidinin kullanımına<br />

izin verince tartışmanın da fitili ateşlendi.<br />

Aslında Türkiye’de bu ürünlerin ticareti<br />

1998 yılından beri yapılıyor ve dönem dönem<br />

genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan<br />

sağlığı üzerindeki olası etkileri gündeme<br />

taşınıyor. Dünyada 16 yıllık geçmişi olan bu<br />

ürünler bitki biyoteknolojisindeki gelişmelere<br />

paralel olarak üretilmeye başlandı. İlk<br />

ürün Flavr Savr domatesleriydi. Onu mısır,<br />

pamuk ve patates izledi.<br />

Peki, dünyada neden GDO’lu ürüne ihtiyaç<br />

duyuluyor? Bu ürünleri savunan bilim insanlarına<br />

göre yanıt basit: Her geçen yıl hızla<br />

artan dünya nüfusuna hem besleyici hem de<br />

dayanıklı ürünler sunmak için. Araştırmalar<br />

ABD’de işlenmiş gıdaların yüzde 75’inin<br />

GDO’lu ürün olduğunu gösterirken tüketici-<br />

lerin de bu ürünleri üreten kuruluşlara sonsuz<br />

güven duyduklarını ortaya koyuyor.<br />

Dünyada kanoladan karanfile, pirinçten<br />

mısıra kadar 20 civarında tür üzerinde GDO<br />

çalışmaları yapılıyor. Ancak ticarete konu<br />

olan GDO’lu türler soya fasulyesi, pamuk,<br />

mısır ve kanola. 2009 yılında yapılan bir<br />

araştırmaya göre dünyada GDO’lu tohum<br />

ekimine izin verilen ülkelerde 90 milyon<br />

hektar soya ekim alanının yüzde 77’si genetiği<br />

değiştirilmiş soya, 33 milyon hektar<br />

alanın yüzde 49’u pamuk, 158 milyon<br />

hektar alanın yüzde 29’u da mısır olarak<br />

belirlenmiş. Avrupa’da ise İspanya yaklaşık<br />

135.000 dönüm ile en fazla GDO’lu ekim<br />

alanına sahip ülke. Burada 27 GDO’lu ürün<br />

üretimine izin verilmiş durumda. Tarımsal<br />

Biyoteknoloji Uygulamaları İçin Uluslararası<br />

Hizmetler Enstitüsü’nün (ISAAA) 2008<br />

raporuna göre de 1996-2007 yılları arasında<br />

GDO sektörü ile 44 milyar dolarlık gelir ar-<br />

tışı gerçekleştiği saptanmış. Bu artışın yüzde<br />

44’ü verim artışından elde edilen fazla<br />

üründen elde edilmiş. Yine aynı çalışmada<br />

dünyada toplam GDO ekim alanının 312<br />

milyon 500 bin dönüme ulaştığı belirlenmiş.<br />

ABD, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Hindistan<br />

bu ürünlerin ekimini en fazla yapan<br />

ilk beş ülke arasında yer alıyor. Son 10 yılda<br />

GDO’lu bitkilerden en fazla üretilenin ise<br />

soya olduğu belirtiliyor.<br />

TÜRKİYE’DE HAYVAN YEMİ<br />

GDO’lu ürünler Avrupa Gıda Güvenliği<br />

Otoritesi (EFSA) tarafından test ve risk<br />

değerlendirmelerine tutuluyor. Sonuçlar<br />

EFSA’nın web sitesinde yayımlanıyor. Örneğin<br />

sitede en son genetiği değiştirilmiş<br />

mısırın normal mısır kadar güvenli olduğu<br />

açıklandı. Türkiye’de ise GDO’lu ürünler<br />

sadece hayvan yemi olarak kullanılıyor. İlk<br />

kez GDO’lu üç soya çeşidinin yem olarak<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 71


focus<br />

girişine izin verilirken bunu, alınan son<br />

kararla 13 mısır türü izledi. Türkiye her yıl<br />

1 milyon ton mısırı ABD, Kanada ve Latin<br />

Amerika ülkelerinden ithal ediyor. Dünyada<br />

da mısırların yüzde 29’u genetiği değiştirilmişlerden<br />

olunca GDO tartışmasının<br />

hararetlenmesi ve gözlerin bir anda kararı<br />

alan Biyogüvenlik Kurulu’na çevrilmesi kaçınılmazdı.<br />

KARARIN ARKASINDAYIZ<br />

Biyogüvenlik Kurulu Başkanı Prof. Dr.<br />

Hakan Yardımcı aynı zamanda Ankara<br />

Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Öğretim<br />

Üyesi. Kurula başvurusu yapılan ve<br />

aralarında soya, mısır, şekerpancarı, patates<br />

ve kolzanın bulunduğu tüm bitkilerin<br />

AB ülkelerinde yıllardır hem hayvan yemi<br />

hem de insanlar için gıda maddesi olarak<br />

kullanıldığını söylüyor. “Başvurusu yapılan<br />

gıda ve yem amaçlı toplam beş bitkiye ait<br />

58 çeşit değerlendirmeye alınmış; henüz<br />

bunlardan 16’sına yem amaçlı kullanım<br />

izni verilmiştir. Konunun bilimsel değerlendirmesini<br />

yapmak üzere tamamı öğretim<br />

üyeleri ve bilim insanlarından oluşan<br />

bir kadro kurulmuştur.” Yardımcı, Biyogüvenlik<br />

Kanunu’na göre gıda ve yem amacıyla<br />

kullanılan tüm GDO’lu ürünlerde etiket<br />

zorunluluğu olduğuna da dikkat çekiyor.<br />

“İzin alan GDO ürünlerinde AB ülkelerinde<br />

olduğu gibi yüzde 0,9 üzerindeki<br />

oranlarda mutlaka etiketleme<br />

olacaktır.”<br />

Alınan kararın arkasında<br />

duran Yardımcı, GDO’lu<br />

yemlerle beslenen hayvanların<br />

insan sağlığına<br />

zarar vereceği konusunun<br />

ise denetimi<br />

son derece sıkı olan<br />

bir ürünü yiyen<br />

hayvanın ve<br />

bundan elde<br />

72 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

edilen ürünün de aynı derecede denetlenmesi<br />

gerektiği düşüncesine dayandırıyor.<br />

“Bu ürünlerin hayvanlar tarafından tüketilmesine<br />

izin verilirken konunun uzmanları<br />

böyle bir risk olup olmadığını değerlendiriyor.<br />

Bilimsel kararlar da ona göre veriliyor.”<br />

GDO konusuna Yardımcı gibi olumlu<br />

yaklaşmayanlar da var. Türkiye Tohumcular<br />

Birliği (TÜRKTOB) Başkanı Hakan Şafak<br />

Ses, bu isimlerden biri. Türkiye’de sadece<br />

mısırda değil, aşı, ilaç ve serumda da GDO<br />

kullanıldığını söyleyen Ses, hatta şeker hastalarının<br />

kullandığı insülinin de GDO’lu<br />

olduğunu belirtiyor. “Biz GDO’lu ürünlerin<br />

zararlı olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle<br />

TÜRKTOB olarak GDO’lu yemlerin kullanımına<br />

karşıyız.”<br />

Türkiye’nin bu tarz yem hammaddelerinde<br />

dışarıya bağımlı olduğunu, 2011 yılında<br />

önemli miktarda mısır, soya ve kanola<br />

ithal edildiğini söyleyen Ses, gerekli tedbirlerin<br />

alınarak dış bağımlılığın azaltılması,<br />

sonra da yok edilmesi gerektiğini savunuyor.<br />

GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların<br />

sütüne ve etine GDO geçişi ile ilgili somut<br />

bir verinin olmadığını söyleyen Ses, “Asıl<br />

sıkıntı bunu ortaya çıkaracak deneylerin fareler<br />

üzerinde yapılması” diyor. Bu yüzden<br />

GDO’ların uzun dönemde insan sağlığına<br />

ne gibi etkileri olacağı bilinmiyor. Ancak<br />

Ses’e göre dikkatli olmak gerekiyor.<br />

GDO’NUN YARARLARI<br />

Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa<br />

Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr.<br />

Selim Çetiner GDO’ların masum olduğunu<br />

savunuyor. Bu ürünlerin modern biyoteknoloji,<br />

yani genetik mühendisliği teknikleri<br />

kullanılarak geliştirildiğini söyleyen Çetiner,<br />

şimdiye kadar yapılan bilimsel araştırmaların<br />

hiçbirinde GDO’lu ürünlerle beslenen<br />

hayvanların insan sağlığını etkilediği<br />

yönünde bir bilgiye rastlanmadığını açıklıyor.<br />

“Teknoloji karşıtlarının bilimsel dayanak<br />

olarak gösterdikleri çalışmalar 1998<br />

Dr. Árpád Puzstai örneğindeki gibi ya piyasaya<br />

çıkmamış ürünle (patates) ilgilidir ya<br />

da Dr. Elana Ermakova (soya) ve Avusturya<br />

(mısır) çalışmalarında olduğu gibi bilimsel<br />

dergilerde yayımlanmayan çalışmalardır.”<br />

Sağlığa zararı olmayan bir ürünün yararları<br />

nedir diye sorduğumuzda şu yanıtı veriyor:<br />

“GDO’lu ürünler soya, mısır, pamuk<br />

ve kolzadır. Bunlar ya bazı böceklere karşı<br />

dirençli hale getirilmişlerdir ya da herbisit<br />

denen yabancı ot ilaçlarına dayanıklılık<br />

taşırlar. Ürünler daha az ilaçlama gerektirdiğinden<br />

çiftçiler açısından girdi masraflarını<br />

azaltıyor.”<br />

“Çevre açısından ise daha az tarımsal kimyasal<br />

kullanımının olumlu etkisi yadsınamaz.<br />

Yine, ürünleri ilaçlarken ya da yabancı<br />

ot mücadelesi için tarla sürümleri sırasında<br />

kullanılan traktörlerin saldığı karbon dioksit<br />

miktarının (sera gazı salımının) azalıyor<br />

oluşu çevre açısından yararlı faktörler arasında.<br />

Yapılan bilimsel çalışmalar, GDO’lu<br />

mısırların klasik mısırlara göre önemli ölçüde<br />

daha az fumonisin (kansere neden olan<br />

madde) içerdiğini de göstermiştir.”<br />

Bugüne kadar piyasaya sürülen genetiği<br />

değiştirilmiş ürünlerin tamamının uluslararası<br />

standartları belli olan yöntemler<br />

ve bilimsel risk analizlerine tabi olduğunu<br />

söyleyen Çetiner, şimdiye kadar yapılmış<br />

olan risk analizlerinden hiçbirini genetiği<br />

değiştirilmiş ürünlerin kanser riskini artırdığı<br />

yönünde bir sonuç ortaya koymadığını<br />

açıklıyor.<br />

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji<br />

Enstitüsü’nden Prof. Dr. İsmail Çelik de<br />

Çetiner ile benzer görüşte. Genetiği değiştirilmiş<br />

gıdaların ürünlerin ekim, üretim ve<br />

insan sağlığı açısından denetiminde, çok<br />

sayıda önemli ve saygın kurumun görev<br />

aldığını söylüyor. Genetiği değiştirilmiş gıdaların<br />

kansere yol açabileceği iddiasının<br />

bilimsel çevrelerce kabul görmediğini belirten<br />

Çelik’e göre, konu hakkında en yetkin<br />

otoritelerden olan ACS’in (American<br />

Cancer Society) deklarasyonunda genetiği<br />

değiştirilmiş gıdaların insan sağlığı için zararlı<br />

olduğuna ya da eklenen genlerin kanser<br />

riskini artırıp azaltabildiğine dair hiçbir<br />

kanıt yok.<br />

EURO<br />

AB’NİN GDO<br />

ARAŞTIRMALARI<br />

11,5MİLYON<br />

HARCAMASI


GDO’lu yemlerle beslenen hayvanların<br />

insan sağlığına zararlarına ilişkin yediğimiz<br />

içtiğimiz her şeyin içinde DNA olduğunu ve<br />

tüm canlıların günlük yaşamda diğer canlıların<br />

içerdiği DNA’yı tüketip sindirdiklerini<br />

söyleyen Çelik, gıda ile alınan DNA hızla<br />

sindirildiğinden, mide ve kolon mukozası<br />

ile etkileşimde bulunup vücut sıvılarına geçebilecek<br />

bir etkileşimin söz konusu olmadığını<br />

anlatıyor. “AB ülkelerindeki yoğun<br />

kamuoyu endişelerini giderebilmek amacıyla,<br />

13 AB üyesi ülkeden 65 bilim insanının<br />

katılımıyla, 3,5 yıl süren ve 11,5 milyon<br />

Euro harcanarak yürütülen ENTRANSFO-<br />

OD Projesi, hâlâ üretilip tüketilmekte olan<br />

genetiği değiştirilmiş ürünlerin, insan sağlığı<br />

açısından klasik yöntemlerle elde edilen<br />

ürünlerden daha tehlikeli olmadığını<br />

ortaya koymuştur. Yine, Ekonomik İşbirliği<br />

312<br />

ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından gerçekleştirilen<br />

besin bileşikleri analizlerinde,<br />

genetiği değiştirilmiş ürünle referans ürün<br />

arasında besleyici değerler açısından önemli<br />

bir farklılık tanımlanmamıştır. Dünya Sağlık<br />

Örgütü, Codex Alimentarius çerçevesinde<br />

genetiği değiştirilmiş her ürünün mevcut<br />

riskler dikkate alınarak ayrı ayrı testten geçirilmesi<br />

durumunda kısa ve orta vadedeki<br />

sağlık risklerinin büyük çoğunluğunun üstesinden<br />

gelinebileceği ifade ediyor.”<br />

Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji<br />

Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr.<br />

Nazım Serdar Turhal da GDO’lu ürünlerin<br />

kansere yol açacağına dair kesin bir kanıtın<br />

olmadığını söylüyor. Her ne kadar bu yöntem<br />

sayesinde hayvan türlerinde birtakım<br />

değişiklikler yapılsa da genel olarak endişenin<br />

genetiği değiştirilmiş bitki ürünlerinin<br />

tüketilmesiyle olan riskler olarak algılandığını<br />

söylüyor.<br />

GDO tartışmasında her iki tarafta da olmadıklarını<br />

söyleyen Slow Food Türkiye,<br />

Fikir Sahibi Damaklar kurucusu Defne Koryürek<br />

bu tarz bir taraflılık için yeterli veri<br />

olmadığına inanıyor. “Basit ve on yıllardır<br />

kullanılan aspirin ya da 30 yılı aşkındır kul-<br />

MİLYON 500 BİN DÖNÜM<br />

DÜNYADA GDO’LU<br />

TARIM ALANININ<br />

ULAŞTIĞI HACİM<br />

lanılan antidepresanlar ve kolesterol ilaçları<br />

ile ilgili yeni yeni bazı veriler oluşuyor.<br />

Daha önce bildiklerimizin eksik olduğunu<br />

görüyoruz. Tarımdan örnek verecek olursak,<br />

DDT yıllarca ‘güvenli’ bir zirai mücadele<br />

aracı olarak ifade edildi. Ta ki kırsalda<br />

kısırlık, ölü ya da özürlü doğumlar artana<br />

kadar... O zaman fark edildi ki ‘güvenli’ değilmiş.<br />

GDO’lu tarım ve dolayısıyla GDO’lu<br />

gıda için konuşmak bu yüzden erken.”<br />

AÇLIĞA ÇARE OLSUN DİYE<br />

İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi<br />

Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Yavuz Dizdar,<br />

GDO’lu ürünlerin zararlı olduğunu savunup<br />

aslında bu konunun<br />

tartışılacak bir yanı<br />

olmadığını belirtiyor.<br />

“İnsan gibi bir canlıda<br />

25-30.000 gen var. Bu<br />

genlerin dizi analizi bile<br />

tamamlandı, milyonlarca<br />

protein çeşitliliğine<br />

bir açıklama getirilemedi.<br />

Biyolojide standart dogma bir genden<br />

bir protein sentezlendiği şeklindedir. Oysa<br />

bu kadar proteinin kaynağı olan gen yok.<br />

Dolayısıyla belli ki sentez mekanizması<br />

çok daha karmaşık bir şekilde yürütülüyor,<br />

santral dogma bile çöktü. Bu durumda siz<br />

sanki bir motorun bir dişlisini değiştirir<br />

gibi bir geni sistemin içerisine ekleyemezsiniz.<br />

Bunu yaparsanız, yan ürün olarak nelerin<br />

ortaya çıktığını asla kestiremezsiniz,<br />

araştırılması da mümkün değil.”<br />

GDO’ların açlığa çare olsun diye geliştirilmediğini<br />

düşünen Dizdar, amacın ticari<br />

olduğunu söylüyor. “Emperyalist bir çıktısı<br />

da söz konusu. Döl vermeyen kısır tohumları<br />

piyasaya hakim kılarsanız çiftçi ve ülke<br />

size bağımlı hale gelir. Çünkü normal tohumun<br />

ömrü iki yıldır. Konuyu bir de bu<br />

gözle değerlendirin.” Bu topraklarda yetişen<br />

tohumların çok değil birkaç yıl içinde<br />

kaybolacağını öngören Dizdar, tohum yasasının<br />

bu durumu hızlandırdığını açıklıyor.<br />

“Tohum bankası kurulma fikri vardı. Ancak<br />

tohumun en iyi saklanma biçimi onu<br />

sürekli ekimde tutmanızdır. Bugün Sülüklü<br />

Göl’de sülük yoksa, bu, insanın burada<br />

balık yetiştirme hevesinin sonucudur.”<br />

UZMANLAR<br />

KONUYU TARTIŞIYOR<br />

Sektörün uzman isimleri GDO’lu üretim<br />

konusundaki görüşlerini<br />

D-<strong>Life</strong> dergi ile paylaştı.<br />

PROF. DR.<br />

HAKAN<br />

YARDIMCI<br />

BİYOGÜVENLİK<br />

KURULU<br />

Başkanı<br />

HAKAN ŞAFAK<br />

SES<br />

TÜRKİYE<br />

TOHUMCULAR BİRLİĞİ<br />

(TÜRKTOB)<br />

Başkanı<br />

PROF. DR. SELİM<br />

ÇETİNER<br />

SABANCI ÜNİVERSİTESİ<br />

MÜHENDİSLİK VE<br />

DOĞA BİLİMLERİ<br />

FAKÜLTESİ<br />

Öğretim Üyesi<br />

PROF. DR.<br />

İSMAİL ÇELİK<br />

HACETTEPE<br />

ÜNİVERSİTESİ<br />

Onkoloji Enstitüsü<br />

PROF. DR.<br />

N. SERDAR<br />

TURHAL<br />

MARMARA ÜNİVERSİTESİ<br />

TIP FAKÜLTESİ<br />

Onkoloji Bilim Dalı<br />

Öğretim Üyesi<br />

DEFNE<br />

KORYÜREK<br />

SLOW FOOD TÜRKİYE<br />

Fikir Sahibi Damaklar<br />

Kurucusu<br />

PROF. DR.<br />

YAVUZ DİZDAR<br />

İSTANBUL<br />

ÜNİVERSİTESİ ÇAPA<br />

TIP FAKÜLTESİ<br />

Onkoloji Bölümü<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 73


focus<br />

NEFES al<br />

SAĞLIK ver<br />

D-<strong>Life</strong>’ın daha sağlıklı bir yaşam için sunduğu terapilerden transformal nefes pek çok<br />

hastalığa iyi geldiği gibi etkili bir arınma deneyimi de vaat ediyor. BURCU SEVER<br />

74 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Transformal nefes, metafizik doktoru Judith<br />

Kravitz’in geliştirdiği etkili bir şifa yöntemi.<br />

Yaklaşık 35 yıl önce gırtlak kanseri olan<br />

Kravitz hastalığı 6 ay gibi kısa bir sürede bu<br />

yöntemle (modern tıp tedavilerini kabul etmemiş) yenince<br />

bu teknik hızla tüm dünyaya yayıldı.<br />

Oksijenin hastalıkları<br />

iyileştirmede<br />

ne denli güçlü olduğu<br />

tartışmasız bilimsel<br />

bir gerçek. 50’nin üzerinde<br />

anaerobik (oksijensiz)<br />

hastalığın<br />

oluşmasına hücrelerdeki<br />

yetersiz oksijen<br />

neden oluyor. Çoğumuz,<br />

insanların yüzde<br />

90’ı, sadece yüzde<br />

30 kapasiteyle nefes<br />

alıyoruz. Üzüntü, korku,<br />

stres gibi olumsuz<br />

etkenler nefes alma<br />

kapasitemizi düşürüyor.<br />

Transformal<br />

nefes bu oranı daha<br />

yüksek seviyeye çıkaran<br />

bir teknik. Doğru<br />

nefes ve daha fazla<br />

oksijen almayı sağlayarak<br />

bağışıklık sistemini<br />

güçlendiriyor ve<br />

vücut fonksiyonlarının düzgün işlemesine yardımcı<br />

oluyor.<br />

D-<strong>Life</strong> bünyesinde nefes eğitmenliği yapan Fatoş<br />

Sezer ağır bir duygusal travma geçirdiği dönemde<br />

tanışmış bu teknikle. “Depresyondaydım. Nefes alamadığımı<br />

hissediyordum. Nefes göğsümde tıkanıyor,<br />

karnıma inmiyordu. Bu sırada nefes terapisini öğrendim.<br />

İlk seanstan sonra depresyondan eser kalmadı.<br />

Yaşama neşeyle, tutkuyla bakmaya başladım.” 8 seanstan<br />

sonra beş buçuk günlük nefes seminerlerine de<br />

katılan Sezer, seminerden çıktığında bambaşka bir insan<br />

olduğunu söylüyor. “Aslında nefes anlatılası değil,<br />

yaşanılası bir şey. İlk nefesle dünyaya geliyoruz, son<br />

nefesle bu dünyadan göçüyoruz. Yaşam tecrübemiz<br />

bu iki nefes arasında geçiyor. Nefesimiz açıldığında<br />

muazzam mucizeler gerçekleşiyor. Terapiye katılanlar<br />

kendini daha genç, dinamik ve canlı hissediyor.<br />

Kandaki oksijen oranı yükseldiği için hücreler yenileniyor,<br />

bağışıklık sistemi güçleniyor.”<br />

EN AZ 8 SEANS<br />

Sezer diyaframdan, karından alınan nefesin doğru nefes<br />

olduğunu söylüyor. Ağızdan alınıp verilen transformal<br />

nefes sadece seans sırasında uygulanabiliyor. Gündelik<br />

yaşamda böyle nefes almak mümkün değil. Terapiyle<br />

solunum sistemi eğitiliyor. Seans sırasında açılan nefes<br />

günlük yaşamda daha rahat nefes almayı sağlıyor. Sezer,<br />

nefes terapisinin etkili olabilmesi için en az 8 ila 10<br />

seansa girmeyi öneriyor. “Daha sonra seminere katılıp<br />

bambaşka bir insan olarak hayatınıza devam edebilirsiniz.”<br />

Nefes terapisinde bir seans ortalama 45 dakika


Olumlu etkileri<br />

Daha fazla oksijen alımını sağlayarak hücreleri besleyen nefes terapisinin vücutta fiziksel,<br />

ruhsal ve zihinsel olarak üç aşamalı etkileri oluyor:<br />

Toksinlerin vücuttan atılımını hızlandırır. Solunum sistemini geliştirir ve zindelik verir.<br />

Bağışıklık sistemini güçlendirir ve dayanıklılığı artırır. Stresin olumsuz etkilerini yok eder.<br />

Zihne kazınan eski travmaların izlerini siler. Öfke, korku, endişe, suçluluk ve keder gibi<br />

olumsuz duyguları yok eder. Huzur ve neşe verir.<br />

sürüyor. Ek olarak 20 dakika spiritüel yaşam koçluğu<br />

–neşe, sevgi, coşku, yaratıcılık gibi pozitif niyetlerin uygulandığı–<br />

ve 15 dakika meditasyon yapılıyor.<br />

BİLİNÇALTINI TEMİZLİYOR<br />

Karın ve göğüs nefesini bağlayan nefes terapisinin<br />

fiziksel, ruhsal ve duygusal olmak üzere üç seviyeli<br />

etkisi var. Fiziksel etkilerine en iyi örneklerden biri<br />

Sezer’in kişisel deneyimi. Terapinin ardından 20 yıldır<br />

muzdarip olduğu spastik kolon hastalığından kurtulmuş.<br />

“Zihinsel olarak muazzam bir konsantrasyona<br />

sahip oluyor, kendinizi daha huzurlu ve mutlu hissediyorsunuz.<br />

Korku, endişe ve kaygı gibi olumsuz<br />

duygular daha pozitif düşüncelerle yer değiştiriyor.<br />

Ruhsal olarak da bizi özümüzle buluşturan en etkili<br />

yöntem. Bugün dünyada en kolay uygulanan ve en etkili<br />

bilinçaltı temizleme tekniği. Bilinçaltındaki tüm<br />

olumsuz travmaları dönüştürüyorsunuz. Geçmişten<br />

taşıdığınız tüm olumsuzlukları hücre bazında tek tek<br />

temizliyorsunuz.”<br />

Sezer, detoks yapanların mutlaka nefes terapisine<br />

katılmasını öneriyor. Bu terapide bol oksijen<br />

alarak bedendeki tüm toksinlerin atılması sağlanıyor.<br />

Bu yüzden detoksun en önemli destekçilerinden.<br />

D-<strong>Life</strong>’ta her pazartesi, çarşamba ve cuma<br />

nefes terapileri düzenleniyor. Grup seansları 150,<br />

özel seanslar 250 TL. 7’den 70’e herkesin uygulayabileceği<br />

terapiyi deneyimlemek isterseniz bir seanslık<br />

ücretsiz tanıtım eğitimine katılabilirsiniz.<br />

Rezervasyon için; 0 212 381 3000.<br />

Mücadele<br />

ettiği<br />

hastalıklar<br />

Astım, kalp<br />

hastalıkları,<br />

tansiyon, şeker,<br />

panik atak, adet<br />

öncesi sendrom,<br />

migren, sindirim<br />

bozuklukları,<br />

kısırlık, uyku<br />

apnesi, horlama,<br />

sırt ağrıları,<br />

depresyon, kronik<br />

yorgunluk, alerjiler,<br />

sigara ve alkol<br />

gibi zararlı madde<br />

bağımlılığı<br />

D-<strong>Life</strong> nefes<br />

eğitmeni Fatoş<br />

Sezer seans<br />

sırasında.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 75<br />

FOTOĞRAF: BEGÜM ÖZPINAR


focus<br />

Etikete aldanmayın<br />

Gıda ürünlerinin etiketleri gerçekleri yansıtmayabiliyor. Onları<br />

doğru okumayı öğrenin, sağlığınızı koruyun. PINAR DENİZER<br />

Market alışverişinde ürün seçerken kafanız karışıyor olabilir. Çünkü hazır gıdaların<br />

ambalajlarında aslında çok da doğru olmayan bir dolu bilgi yer alıyor. Üstelik<br />

içeriklerindeki pek çok zararlı madde ambalajlarında yazmıyor. Antioksidan içeren<br />

kahvaltılık gevrekten, tam tahıllı ekmeğe ya da bol karışımlı yüzde 100 meyve suyuna<br />

kadar sağlıklı sandığınız ürünlerin ardındaki gerçeklere karşı dikkatli olun.<br />

TRANS YAĞ YOKTUR<br />

TEHLİKE Üzerinde trans yağ yoktur yazan<br />

ürünlerin içindekiler listesinde hidrojen<br />

ya da bitkisel yağ olabilir.<br />

NEDEN Trans yağlar (trans-izomer,<br />

E-izomer, hidrojene nebati yağ, hidrojene<br />

bitkisel yağ) sıvı bitkisel yağlara katılaşmaları<br />

için hidrojen eklenmesiyle elde edilir.<br />

Bu doymamış yağlar kötü kolesterol olarak<br />

bilinen LDL düzeyini artırıp, HDL düzeyini<br />

azaltır. Bu da koroner kalp rahatsızlığı,<br />

diyabet, obezite ve kanser gibi hastalıklara<br />

yol açar. Bir ürünün içeriğindeki toplam<br />

yağ ın 100 gramında 1 gramdan az olması<br />

halinde paket üzerine trans yağ içermez yazılabilir.<br />

Tabii bu gıdanın içeriğinde trans<br />

yağ olmadığı anlamına gelmez.<br />

YAPAY AROMALAR<br />

İÇERMEZ<br />

TEHLİKE Paketlenmiş gıdanın içindekiler<br />

listesinde aroma, doğala özdeş aroma<br />

ya da monosodyum glutamat gibi katkı<br />

maddeleri bulunabilir.<br />

NEDEN İster doğal ister yapay aromalandırılmış<br />

olsun, gıdalara eklenen her tür<br />

aroma için laboratuvar ortamı gerekir. Örneğin<br />

hindistancevizi aroması Malezya’daki<br />

bir ağacın kabuğundan, vanilya bir mantar<br />

küfünden, bal bir ağaç mantarından,<br />

fındık ise bir tür mikroptan elde edilir ve<br />

bunların hepsi aslında doğal birer maddedir.<br />

Yapay aromalar arasında en tehlikeli<br />

olanlardan biri beşinci tat duyusu umamiyi<br />

harekete geçiren MSG’dir (monosodyum<br />

glutamat, MSG, E621, 620, 625, glutamik<br />

76 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

asit). Bir amino asidin sentetik versiyonu<br />

olan ve yiyeceklere lezzet katan bu madde<br />

sinir hücrelerine zarar verir, Alzheimer,<br />

Parkinson, epilepsi, diyabet ve obezite gibi<br />

birçok rahatsızlığa davetiye çıkarır.<br />

TAM TAHILLI VE<br />

LİF KAYNAĞI<br />

TEHLİKE Tam tahıllı ürünleri<br />

daha fazla tüketerek daha fazla<br />

lif alabilirsiniz ama ürünler<br />

gerçekten tam tahıllı ise!<br />

NEDEN Tam tahıllı<br />

olduğu iddia edilen<br />

birçok üründe bolca<br />

buğday kepeği<br />

ve lif bulunur. En<br />

önemli sorun bu<br />

maddelerin ağartılmış<br />

buğday<br />

ununa sonradan<br />

eklenmesidir. Bir<br />

ürünün gerçekten<br />

tam tahıllı olabilmesi<br />

için en az<br />

yüzde 20 oranında<br />

tam tahıl içermesi<br />

gerekir. Oysa piyasadaki<br />

ürünlerin<br />

çoğunda ancak yüzde<br />

10 oranında tam tahıl<br />

bulunur. Ayrıca hazır<br />

gıdalara sonradan eklenen<br />

polidekstroz (E 1200,<br />

prebiyotik lif) ve inülin gibi<br />

lifler de bazen vücuda yarar değil<br />

zarar verebilir.


% 100 MEYVE SUYU<br />

TEHLİKE Yüzde 100 doğal elma suyu<br />

diye aldığınız ürünün içinde aslında başka<br />

meyvelerin suları da bulunur.<br />

NEDEN Meyve türevli içecekler, içerdikleri<br />

meyve oranına göre dört kategoriye<br />

ayrılır. Meyveye yakınlık sırasına göre<br />

meyve suyu, meyve nektarı, meyveli içecek<br />

ve aromalı içecek gibi. Meyve suları<br />

zaman zaman su ile seyreltilebilir ve bozulan<br />

tat dengesi katkı maddeleriyle yeniden<br />

kurulur. Bu tür içeceklerde şeker, mısır<br />

şurubunun işlenmiş hali olan yüksek früktozlu<br />

mısır şurubu (YFMŞ) ve renklendirici<br />

bulunabilir. Yüzde 100 doğal olduğu<br />

belirtilen ürünlere bile daha içilebilir ya<br />

da d ucuz uc olabilmesi için<br />

farklı fark meyve karışım-<br />

ları l<br />

eklenebilir. Tıpkı<br />

% 100 1 elma suyu olarak<br />

satılan ürünün içinde bu-<br />

lunan vişne v suyu gibi.<br />

KOLESTEROLSÜZ<br />

TEHLİKE Kolesterol, et, balık, süt ve tereyağı<br />

gibi hayvansal gıdalarda bulunan bir<br />

tür yağdır. Buna rağmen bitkisel bazı ürünlerin<br />

etiketlerinde kolesterol içermez yazar.<br />

NEDEN Hazır ya da paketlenmiş gıda üreticileri<br />

tüketicinin kolesterol değerleri konusunda<br />

gösterdiği hassasiyetin farkında.<br />

Ayrıca birçok tüketici bitkilerde kolesterol<br />

olamayacağını bilmiyor. Üretici firmalar<br />

bu durumu kullanarak tüketicinin hassas<br />

noktasına dokunuyor. Bazı kahvaltılık<br />

gevrek, ekmek ve kurabiye üreticileri bilinçsiz<br />

tüketicinin gözünü paket üzerine<br />

bu bilgiyi koyarak boyuyor.<br />

TAMAMEN DOĞAL<br />

TEHLİKE Üzerinde % 100 Doğal ya da Tamamen<br />

Doğal yazan ürünleri satın almadan<br />

önce gerçekten doğal olup olmadığını<br />

kontrol edin.<br />

NEDEN Nereden geldiğini bilmediğiniz<br />

bir tavuk yerine üzerinde tamamen doğal<br />

yazan bir ürünü tercih edebilirsiniz.<br />

Ama bu yazı sizi yanıltmasın. Çünkü bir<br />

ürünün paketine tamamen doğal yazılabilmesi<br />

için uyulması gereken yasal bir<br />

düzenleme bulunmuyor. Dolayısıyla üretim<br />

aşamasını ya da içindekiler kısmını<br />

görmeden gerçekten doğal olup olmadığından<br />

emin olamazsınız. İçindekiler kısmında<br />

gıda boyası, aroma artırıcı ve koruyucu<br />

olup olmadığını kontrol edin ya da<br />

organik sertifikalı ürünleri tercih edin.<br />

ŞEKERSİZ<br />

TEHLİKE Aspartam gibi yapay tatlandırıcı<br />

ya da mısır şurubu içeren ürünleri tüketmek<br />

sizi şekerden daha fazla hasta edebilir.<br />

NEDEN Üzerinde şekersiz yazan ürünlerin<br />

büyük kısmında aslında içeriğinde sakkaroz<br />

olmadığı belirtilmek istenir. Ama<br />

diğer şekerler de kalorisiz sayılmaz. Şeker<br />

gramda 4 kaloriye sahipken şeker alkolleri<br />

gramda 1,5 ila 3 arası enerjiye sahiptir.<br />

Mısır şurubunun işlenmiş hali olan YFMŞ<br />

son yıllarda en yaygın kullanılan şeker<br />

kaynaklarından biridir. Pek çok farklı gıda<br />

maddesine giren bu madde birçok hastalığa<br />

davetiye çıkarır. Pirinç şekeri, karamel,<br />

früktoz ve meyve suyu konsantresi gibi<br />

diğer işlenmiş kompleks şekerler de en az<br />

işlenmiş şeker kadar zararlıdır.<br />

ANTİOKSİDAN YÜKLÜ<br />

TEHLİKE Antioksidanın sağlıklı bir enzim<br />

olması sonradan antioksidan yüklenmiş gıdaların<br />

sağlıklı olacağı anlamına gelmez.<br />

NEDEN Antioksidanlar hücrelerdeki<br />

oksitlenmenin önüne geçen mucize enzimlerdir.<br />

Antioksidan deposu olarak sunulan<br />

hazır gıdaların çoğu ya meyve gibi<br />

bir zamarlar antioksidan içeren maddeden<br />

yapılmıştır ya da gıdanın içeriğine çeşitli<br />

vitaminler eklenmiştir. Ancak gıdalar işlendiklerinde<br />

içeriklerindeki yararlı maddeler<br />

yok olur. Bu nedenle doğal halleriyle<br />

tüketmek daha sağlıklıdır.<br />

RENKLENDİRİCİ<br />

İÇERMEZ<br />

TEHLİKE Hazır gıdaların içeriğindeki en<br />

tehlikeli katkılar arasında gıda boyaları<br />

yer alıyor.<br />

NEDEN Gıda renklendiricilerinin büyük<br />

bir kısmı kömür katranından elde edilir<br />

ve pek çok farklı gıda maddesinde kullanılır.<br />

Bilim insanlarının yaptığı birtakım<br />

araştırmalar gıdalarda kullanılan renklendiricilerin<br />

hiperaktiviteden astıma,<br />

kanserden kromozom hasarına kadar birçok<br />

hastalığa yol açabileceğini gösteriyor.<br />

Tartrazin (E102, E102a, Sarı #5, Yellow #5),<br />

böcekten elde edilen karmen kırmızısı<br />

(E120, Karmin, Kosinal ekstrakt, koşineal),<br />

sodyum nitrat, eritrosin (Red 3, E127),<br />

parlak mavi (Brillant Blue, E133) gibi boyalar<br />

ise bu katkı maddeleri arasında en<br />

tehlikelileri.<br />

KORUYUCU<br />

İÇERMEZ<br />

TEHLİKE Aldığınız ürünün içindekiler kısmını<br />

kontrol ettiğinizde adını bile duymadığınız<br />

birçok koruyucu madde görebilirsiniz.<br />

NEDEN Gıdaların tazeliğini uzun süre korumasını<br />

sağlamak ve bozulmalarını önlemek<br />

için birçok hazır gıdaya koruyucu<br />

madde eklenir. Tabii genellikle bu maddeler<br />

ürünlerin paketlerinde açıkça yazmaz.<br />

Sülfit (E220-E228, SO2, sülfür dioksit, sodyum<br />

veya potasyumsülfit, bisülfit, metabisülfit),<br />

MSG, butillenmiş hidroksianisol<br />

ve butillenmiş hidroksitoluen (BHA, E320<br />

ve BHT, E321) gibi koruyucu maddeler son<br />

derece ciddi hastalıklara yol açabilir.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 77


focus<br />

78 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

Çevrimiçi<br />

Arınma<br />

iPad ve iPhone uygulamalarıyla<br />

detoks hakkında bilmeniz gereken<br />

her şeye ulaşabilirsiniz. İşte<br />

Apple Store’un en popüler detoks<br />

aplikasyonları. BURCU SEVER


ULTIMATE DETOX DIET $9,99<br />

10 günlük bir arınma programı içeren bu uygulama<br />

günlük talimatlarla sizi yönlendiren yardımcı<br />

bir detoks rehberi. Programda aşamalı olarak<br />

arınmaya başlanıyor. Önce gıda alımı azaltılıyor.<br />

Ardından, 3 günlük oruç sonrasında tekrar aşamalı<br />

olarak orucu bırakıp, tüm gıdalara yeniden<br />

entegre olunuyor. Daha önce hiç detoks yapmamış<br />

olanların bu uygulamayı kullanmadan önce mutlaka bir uzmana<br />

danışmasında fayda var.<br />

LEMON DETOX DIET $0,99<br />

Limon Detoks Diyeti vücudu içten dışa etkin bir<br />

şekilde temizleyen bir arınma programı. Uygulamada<br />

neden vücudunuzu arındırmanız gerektiği<br />

ve Limon Detoksu için gerekli içeceklerin nasıl<br />

hazırlanacağı öğretiliyor. Limon Detoks Diyeti<br />

vücudu temizlerken bağışıklığı güçlendiriyor<br />

ve kilo kaybına yardımcı oluyor. Ayrıca kanser gibi hastalıklara<br />

karşı koruma sağlıyor ve akne gibi cilt problemlerini iyileştiriyor.<br />

DETOX DIET SHOPPING LIST $1,99<br />

Detoks diyetiniz için yapacağınız alışveriş konusunda<br />

kafanız karışık mı? Endişelenmeyin. Bu<br />

alışveriş listesi markette doğru ürünleri seçmenize<br />

yardımcı oluyor. Kullanımı oldukça kolay<br />

ve kişiselleştirilebilen bu kontrol listesi detoksta<br />

izin verilen ve yasaklanan besinleri içeriyor.<br />

Diyetinizde daha doğru kararlar almanıza yardımcı<br />

olan bir uygulama ama sadece detoks değil herhangi bir diyete başlamadan<br />

önce bir uzmana danışmanız gerektiğini unutmayın.<br />

ULTIMATE DETOX DIET EVALUATION QUIZ FREE<br />

Uygulama detoks ihtiyaçlarınızı değerlendirmek<br />

için oluşturulmuş bir anketle başlıyor. Anketin<br />

sonuçlarına göre programın size uygun olup olmadığı<br />

belirleniyor. The Ultimate Detox Diet, 10<br />

günlük bir detoks programı. Günlük detaylı talimatlarla<br />

kullanıcı yönlendiriliyor. Her gün ne<br />

yemeniz ve içmeniz, nasıl egzersizler yapmanız<br />

ve dinlenmeniz gerektiği konusunda bilgiler veriliyor. Ayrıca kişisel<br />

deneyiminizi aktarabilmeniz için uygulamanın günlük tutma<br />

özelliğini kullanabiliyorsunuz.<br />

21 DAY DETOX - THE SIMPLE CLEANSE $2,99<br />

21 Day Detox kitap kategorisindeki bir diğer uygulama.<br />

Rehber niteliğindeki kitapta adım adım<br />

takip edilebilecek bir program öneriliyor. Gerekli<br />

alışveriş listesinden yemek tariflerine ve meditasyon<br />

tekniklerine kadar herkesin uygulayabileceği<br />

basit arınma teknikleri öğretiliyor.<br />

A 7 - DAY DETOX $0,99<br />

7 Day-Detox Hollywood ünlülerinin ve tanınmış<br />

spaların kullandığı bir program. İki temel amaca<br />

hizmet ediyor. Öncelikle bir türlü verilemeyen<br />

inatçı birkaç kilonun hızlı ve sağlıklı bir şekilde<br />

kaybedilmesine yardımcı oluyor. Sonra vücudu,<br />

kanı ve hayati organları toksinlerden arındırıyor.<br />

Uygulama bağışıklık sistemini güçlendiren ve vücudu doğal dengesine<br />

kavuşturan yemek tarifleri ve doğru pişirme tekniklerini<br />

içeriyor. Sabah, öğle ve akşam yemeklerinde bu tarifleri uygulamak<br />

yeterli.<br />

NATURAL DETOX $1,99<br />

Marketler detoks sırasında kullanılabilecek<br />

sayısız ürünle dolu. Peki, bunlardan hangilerini<br />

ve ne kadar tüketmek gerekiyor? Natural<br />

Detox, kendi kendinize neler yapabilirsiniz,<br />

neden ve nasıl yapmalısınız gibi konularda kullanıcıyı<br />

bilgilendiriyor ve detoks konseptini<br />

anlamaya yardımcı oluyor. İnternetten ya da<br />

marketten uygun detoks ürünlerini bulmanızı sağlarken evde rahatça<br />

uygulayabileceğiniz arınma formülleri ve tarifler öneriyor.<br />

DETOX JUICE RECIPES $0,99<br />

Sıvı içecekler detoksun vazgeçilmez bir parçası.<br />

Bu uygulamayla detoks diyetinizde rahatlıkla<br />

kullanabileceğiniz sayısız içecek tarifine ulaşabilirsiniz.<br />

Uygulamada detoks yapmadan, sadece<br />

sağlıklı sıvılar tüketmek isteyenler için sayısız<br />

sebze ve meyve suyu tarifinin detaylı açıklamaları<br />

veriliyor. Kullanımı oldukça kolay olan uygulamada tarifleri<br />

ister içeceğin türüne isterseniz sebze veya meyvelerin isimlerine<br />

göre aratabiliyorsunuz.<br />

iDETOX - DAILY DETOX TIPS $0,99<br />

iDetox kullanıcılara günlük küçük değişimler<br />

için basit öneriler sunuyor. Gündelik yaşamda<br />

zihni, vücudu ve ruhu arındırmak için neler yapılabileceğini<br />

anlatıyor. Uygulamada detoks için<br />

sürekli güncellenen ipuçları veriliyor. Favori<br />

ipuçlarını işaretleyerek sık kullanılanlara ekleyebiliyor<br />

ve uygulamayı kişiselleştirebiliyorsunuz.<br />

HOME DETOX £0,69<br />

Home Detox eğitim amaçlı bir online kitap. Daha<br />

önce detoksu denemediyseniz bu kitabı okuyarak<br />

detoksun vücudunuza faydalarını, sayısız detoks<br />

tarifini ve evde bu tarifleri nasıl uygulayabileceğinizi<br />

öğrenebilirsiniz.<br />

MART-NİSAN 2012 D-LIFE | 79


Fitness ve<br />

sağlıklı yaşam<br />

Fitness nedir ve egzersiz yapmak<br />

günümüzde neden bu kadar önemli? Bu<br />

soruların cevaplarını aşağıdaki yazımızda<br />

bulacaksınız.<br />

Fitness’ı tanımlamadan önce kısaca neden egzersiz yapmaya<br />

ihtiyaç duyduğumuzu size anlatmak isteriz.<br />

1800’lü yılların sonunda, tüm dünyada tarımdan sanayileşme<br />

yoluna hızlı bir geçiş yapıldı. İnsanların tarlalardan çıkıp<br />

fiziksel aktiviteye ihtiyaç duyulan fabrikalarda çalışmaya başlamalarıyla<br />

beraber fiziksel inaktivite problemi ortaya çıktı. Bu nedenle,<br />

bireylerin sağlık normlarının daha verimli hale gelebilmesi için<br />

çeşitli kuruluşlar; sağlık, fiziksel aktivite ve beslenme konuları üzerine<br />

reformlar geliştirdi. Tıbbın gelişmesiyle, son yüzyılda özellikle<br />

medeni ülkelerde ortalama yaşam süresi 78’lere dayandı.<br />

Uzayan ömrümüzü sağlıklı geçirmeyi başarabilmemiz için sağlığın<br />

ne demek olduğunu bilmemiz gerekir. Dünya Sağlık Örgütü’nün<br />

(WHO) 1948 yılında yaptığı tanıma göre sağlık; hastalıklara yakalanmama<br />

ve fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan iyi olma halidir.<br />

Fitness, sağlığın fiziksel sağlık boyutuyla ilgilidir. Fiziksel sağlık,<br />

kişinin düzenli fiziksel aktivite ve uyku düzeni ile vücut yağ oranını<br />

düşük ve kas tonusunu formda tutarak, orta ve şiddetli fiziksel hareketleri<br />

aşırı yorulmadan yapabilecek enerjiye sahip olma halidir. Bu<br />

nedenle fitness’ın hem sağlığa hem de beceriye ilişkin ölçülebilir en<br />

önemli enstrümanlarının ne olduğunu bilmek çok önemlidir.<br />

Kardiyovasküler dayanıklılık, vücut kompozisyonu ve kasiskelet<br />

sağlığı olarak gruplayabileceğimiz fitness bileşenlerini kullanarak,<br />

sağlık hikayenizi, egzersiz geçmişinizi ve amaçlarınızı göz<br />

önünde bulundurarak, egzersizi size özel yapmak ve eğlenceli kılmak<br />

öncelikli hedefimizdir.<br />

Kardiyovasküler çalışmalar, kişinin kalp ve dolaşım<br />

sistemini güçlendirmeye yarayan ve özellikle kilo<br />

kontrolü açısından da en fazla enerji sarfiyatını gerçekleştiren<br />

çalışmalardır. ACSM’ye (American College<br />

of Sports Medicine) göre bu çalışmaların yapılma sıklığı,<br />

haftada 3-5 gün, 20-60 dakika arası ve uygun şiddetlerde<br />

olmalıdır. Fitness alanının içinde, bireysel olarak<br />

koşu bandı, eliptik bisiklet ve kürek cihazları gibi aletleri<br />

ya da stüdyo grup egzersizlerinde spinning, dans<br />

veya aerobik derslerini programınıza uygun reçetelendirme<br />

şansınız bulunmaktadır.<br />

Yaşa bağlı kas kaybını ve uzayan ömrümüzü düşündüğümüzde,<br />

kas kütlemizi ve gücümüzü korumak<br />

için direnç egzersizlerinin egzersiz reçetemizde önemi<br />

80 | D-LIFE MART-NİSAN 2012<br />

çok büyüktür. Bu çalışmalarda amaca göre haftada 2-3 gün, 1-3 set,<br />

8-30 tekrar sayıları ile tüm ana kas gruplarının çalıştırılmasını önermekteyiz.<br />

Bireysel olarak her kas grubunu ayrı ayrı çalıştıracak ağırlık<br />

aletlerinin, dumbbell, bar ve lastik bantların yanı sıra, stüdyo<br />

grup egzersizlerinde TRX, kettlebell, pilates reformer ve pilates matwork<br />

derslerini bu kategoride sayabiliriz. Farklı amaçlar güden grup<br />

egzersizleri, kişinin fonksiyonel becerilerini de geliştirici özellikleriyle<br />

hem eğlenceli hem de verimlilik anlamında çok faydalıdır.<br />

ÇOK YÖNLÜ EGZERSİZ<br />

Kronik bel ağrısı sendromu, modern toplumların en önemli problemlerinden<br />

biridir. Esneklik çalışmaları ise bu problemleri aşmamızda<br />

yardımcıdır. Bu çalışmalar haftada 2-3 gün, kaslarınızı aşırı<br />

gerginliğe sokmadan, her ekleme yönelik 10-30 saniye arası bekletmelerle<br />

yapılır. Bireysel çalışmanın yanı sıra esneklik gerektiren<br />

ve dolaylı olarak esnekliğe fayda sağlayacak yoga veya pilates gibi<br />

diğer egzersiz türleriyle de geliştirilebilir. Yogadan örnek vermek<br />

gerekirse, bunun en büyük faydası kişinin stres yönetimine ve zihinsel<br />

sağlığına büyük katkı sağlamasıdır. Sağlık kavramına atıfta<br />

bulunarak, kişinin sağlıklı olması sadece fiziksel değil, zihinsel ve<br />

sosyal olarak da sağlıklı olmasına bağlı olduğu için insanların programlarını<br />

çok yönlü planlamaya çalışmaktayız.<br />

Vücut kompozisyonunuz içinse BIA (Biyoelektrik Empedans<br />

Analizi) yöntemiyle vücudunuzdaki yağ miktarının yanı sıra, vücudunuzun<br />

biyoyararlılığı açısından çok önemli olan hücre içi ve<br />

dışı sıvı oranları gibi önemli verileri toplayabilmekteyiz. Bu verilere<br />

dayanarak ve beslenme uzmanımızdan yardım alarak, beslenmeniz<br />

ile egzersiz reçeteniz arasındaki uyumu sağlayabilmekteyiz.<br />

Amacımız, mümkün olduğu kadar sizi hareketli hale getirmektir.<br />

Ancak fiziksel aktivite ve egzersiz eşanlamlı kavramlar değildir.<br />

Egzersiz, fiziksel aktivitenin bir alt kategorisidir ve aralarında çok<br />

önemli farklar vardır. Egzersiz, kişinin fiziksel sağlığını iyileştiren<br />

ya da en azından muhafaza eden belli bir yapıda, planlı, tekrarlanan<br />

ve amacı olan fiziksel aktiviteyi içermektedir. Örnek vermek gerekirse,<br />

bir kişinin sahilde gelişigüzel yürümesi fiziksel aktiviteye girerken,<br />

aynı kişinin aynı yürüyüşü haftada 4 kere, belli bir nabızda,<br />

35 dakikada yapması egzersiz yapması anlamına gelmektedir.<br />

Egzersizde değişim, yaşam kalitesinde değişim, insanda değişim<br />

mesajlarını kitlelere yaymayı hedefleyen D-Gym, size sağlıklı ve<br />

mutlu bir yaşam diler.<br />

D-GYM: 0212 346 35 45 / 346 30 46 - www.dgym.com.tr


Doğuş Power Center AVM G-45 No: 4/33 Maslak/İstanbul<br />

Tel: 0212 346 3545 - 0212 346 3046<br />

www.dgym.com.tr

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!