20.08.2015 Views

Sendikam Sayı 7 - Birleşik Metal-İş

Sendikam Sayı 7 - Birleşik Metal-İş

Sendikam Sayı 7 - Birleşik Metal-İş

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ya İsrail’in elindeki füzelerkimler için tehdit oluşturuyor? Bu soruyuda biz soralım!Diğer yandan Amerika’nın önerdiğiçözüm, Lübnan’da barış gücübulundurulmasıdır.1978 yılından beri Lübnan’da barış gücüvardır ve bu koşullarda bile 300’e yakın sivilöldürüldü, kaçırıldı, yok edildi... Bu kez farknedir, neden aynı yöntem tekrar öneriliyor?1978’de BM kontrolünde bir barış gücüoluşturuldu. Ama bugün oluşturulacak barışgücü sadece Amerika’nın kontrolündeolacaktır, Irak’ta olduğu gibi...Amaç, Ortadoğu’yu tamamen denetimaltına almaktır. Böylece Emperyalizme karşıdurma olasılığı bulunan ülkeler de markajdatutulabilecektir.Bunun için bu kadar işgal, katliam, kanve göz yaşı gerekli mi?ABD emperyalizmi güç gösterisi yapıyor.Bölgedeki diğer ülkelere göz dağı veriyor.Yeni silahlarını deniyor.Emperyalizmin ahlaksızlığına tanıkoluyoruz. Ahlaksız olan, güç gösterisininmasum ve savunmasız insanların kanıüzerinden yapılmasıdır.ABD ortadoğu petrollerine ilişkinkonumunu güçlendirirken, insanlık tarihi birdram daha yaşıyor...aaİşgalin ikincihaftasındaABDyetkililerininağzındançıkan “YeniOrtadoğu ”ifadeleri, işgalve savaşıntesadüf değil,emperyalistplanın parçasıolduğunugösteriyor.Çözüm,barışisteyenlerinörgütlenmesi,güçlerinibirleştirmesiile gelecektir.ÇÖZÜM YOK MU ?Elbette, çözüm var.Ortadoğu Halkı, o iklime ait olmayan biravuç eşkıyanın eline teslim edilecek?Çözüm : insandır, insandadır...Çözüm örgütlü olmaktır.Lübnan halkının örgütlü olmamasınınnelere yol açtığını acıyla tanık oluyoruz.Örgütsüzlük, peşin kaybetmektir.İki temel çözüm vardır. Birincisi, barışmücadelesidir. Yani, savaşlara karşı durmak,silahların yok edilmesi, insanın insanisömürmesine son verilmesi ve insanın insangibi yaşaması için kavga yürütmektir.İkincisi, ise barış talebinin de teminatıolan, örgütlü olmaktır. Bilindiği gibi, örgütlüolmak; güçlü ve etkin olabilmektir.İSTEMEYEN VAR MI?Elbette vardır, görülüyor...Ama tıpkı demokrasi gibi barışı daistemeyenler, bunu açıkça söyleyemezler.Çünkü kitlelerden korkarlar.Acaba kesin ve kalıcı bir barış mümkünmü?Elbette, bu tüm insanların ama en çokda biz emekçilerin ütopyasıdır ve bir günmutlaka gerçekleşecektir.Bu nasıl olacak?Barışı isteyenlerin örgütlenmesi vegüçlerini birleştirmesi ile...Ama bu yetmez.Örgütlenmiş kitlenin etkinliği gücündengelir.Gücü ise, mücadele alanında, ermeydanında belli olur.Kısaca, İsrail’i durdurmak mümkündür.Bunu başarabilecek güç, barış isteyenlerinseslerini, güçlerini ve yüreklerini birleştirerekharekete geçmesi ve gücünü göstermektençekinmemesidir.İnsanlık için, göz yaşlarının dinmesi için,çocukların öldürülmemesi içinVe emperyalizmin durdurulması için;Haydi barış için alanlara!2/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İşçi Sınıfının GüvenceSorunuYeni yasal düzenlemeler, sosyal güvenliksisteminin krizini aşmak için değil, krizisermayenin çıkarları doğrultusunda yönetmekiçin uygulamaya konmuştur.Mehmet Beşeli(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Genel Sekreter Yardımcızı)“İktisadi aklın” her şeye hakimkılındığı bir dünyada yaşıyoruz.İktisadi mantık, paranın, sayıların,karın mantığını dayatmaktadır.“İktisadi akıl” sermayenin aklıdır.Sosyal akıl ise, tüm insanlığın ortakaklıdır. Dar, bencil ve kısa dönemliçıkarların değil, tüm insanlığı; geçmişi,bugünü ve geleceğiyle birliktekucaklayan, insanların yarattığı bütünortak değerleri sahiplenen, onlarıkorumaya çalışan, tüm insanların ortakmülkiyetini savunan, insanlığıngelecekte daha adil, daha eşitkoşullarda yaşaması kaygısı taşıyanbir akıldır sosyal akıl.“İktisadi aklın” dünyaya egemenkılınması, kendi başınagerçekleşmiyor. Sermayenin, dünyaüretim ve geçim araçları üzerindekidenetimi (doğrudan mülkiyet vedolaylı biçimlerde kontrol)genişledikçe, bu akıl, insani olanıdışarıda bırakıyor. Sermayeegemenliği yayıldıkça, kendihukukunu da beraberinde getiriyor.Yeni yasal ve siyasal düzenlemelerdünyanın hemen her yerinde insaniolan her şeyin dolayısıyla sosyaldüzenlemelerin dışlandığı biçim veöze sahip olarak insanlığa dayatılıyor.Türkiye’de özellikle son 10 yıllıkdönem içinde, görüntüde IMF veDünya Bankası gibi kuruluşlarındayatmalarıyla gerçekleştirilen, amaözünde uluslararası mali sermayenindünyayı düzleme (kötüde eşitleme)programının bir sonucu olan kimi yasaldeğişiklikler yapıldı. Bu değişiklikler,esas itibariyle, kapitalist toplumuntemel sınıflarının birbiriyle ve devletleolan ilişkilerini yeniden düzenleyendeğişikliklerdir.Bu anlamda başta İş Yasası olmaküzere, sosyal güvenlikle ilgili yasaldüzenlemeler, hemen tüm alanlardabağımsız kurullar oluşturulması,özelleştirmeler, kamu yönetimi ileilgili atılan adımlar; bütün bunlarınhepsi “devletin yeniden“İktisadi akıl”sermayenin aklıdır.“Sosyal akıl” ise, tüminsanlığın ortakaklıdır.yapılandırılması” diye adlandırılan,uluslararası sermayenin “reform”programının parçasıdır. Bu programınher paragrafında, mali sermayeninekonomi ve siyaset üzerindekiegemenliğinin işaretlerini görmekmümkündür.Bu yazının sınırları detaylaragirmeye elvermiyor. Yazıda sadecesosyal güvenlik alanında içindebulunduğumuz dönemde yapılandeğişiklikler, yukarıda çizilen anaçerçeve ele alınarakdeğerlendirilecektir. Budeğerlendirmede, yeni yasalarınayrıntılarına değil, işçi sınıfı açısındankapitalist toplumda “güvence”sorununa odaklanılacaktır.Sosyal güvenlikle ilgilidüzenlemeler, toplumun hemen herkesiminin şikayetçi olduğu, kaynaksorunu yaşayan, hizmet sunum kalitesidüşük, çalışanlarının iş yükününyüksek olduğu, sigortalılarınhizmetlerden katkı payı ödeyerekyararlandığı, yolsuzlukların ayyukaçıktığı sosyal güvenlik sistemininradikal bir biçimde dönüştürülmesiniiçermektedir.ð3/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Özü itibariyle bakıldığında bunların ortaközelliği sosyal sigorta fonlarına el konulmasıve sosyal güvenliğin kamusal bir hizmetolmaktan çıkarılarak tasfiye edilmesidir.Sosyal güvenlik sistemleri, her türlü işgöremezlik halinin ortaya çıkaracağı gelirsizkalma durumuna yönelik olarak geliştirilmişsistemlerdir. Yaşaması ancak çalışmasınabağlı olan işçi sınıfı açısından iş göremezduruma düşmek (işsiz kalmak, emekliolmak, iş kazası ve meslek hastalığına maruzkalmak, greve çıkmak vb.) gelirsiz kalmakanlamına gelmektedir, yaşamsaldır.Tarihsel gelişimi içinde sosyal güvenliksistemleri, işçilerin kendi oluşturduklarıfonların (sandıklar), ulusal boyuttabirleştirilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır.Dolayısıyla kapitalist sistem, işçilerin işgöremez duruma düşmelerini ortadankaldıramadığını, kaldıramayacağını kabuletmektedir. İş göremezlik durumununfinansmanında, bizzat işçilerin tasarruflarınıkullanmak yoluyla sistem, kapitalistlerin işgöremezliğe yapabilecekleri katkıyı asgaridetutmaya çalışmaktadır.Biraz daha açacak olursak, kapitalistsistemde işçiler, başkaca satacak bir şeyleriolmadığından, emek-güçlerini satmakzorunda bırakılmışlardır. Bu kapitalistlerinişçiler üzerinde egemenlik kurmalarının ilkkoşuludur. İşçinin emek-gücünü satabilmesiise kapitalistler tarafından bir koşulabağlanmıştır; kendisine belirli bir süre bedavaçalışmak. Bu koşul yerine gelmeden birişçinin çalışabilmesi ya da bu koşul ortadankalktığında işe devamedebilmesi mümkündeğildir. Bu anlamda işçinintüm insani ihtiyaçlarınıkarşılayabilmesi,kapitalistin sömürüsüaltında çalışmasıylamümkündür.Ama işçiler, ölünceyekadar çalışamazlar. Zatenkapitalistler de işçileryaşlandıklarındaperformansları düştüğü içinonları çalıştırmakBaşta İş Yasası olmak üzere, sosyal güvenlikleilgili yasal düzenlemeler, hemen tümalanlarda bağımsız kurullar oluşturulması,özelleştirmeler, kamu yönetimi ile ilgili atılanadımlar; bütün bunların hepsi “devletinyeniden yapılandırılması” diye adlandırılan,uluslararası sermayenin “reform”programının parçasıdır.istemezler. İyi de, işçinin çalışmamasıdurumunda yaşamını devam ettirmesi içingerekli araçlarını elde etmesi mümkündeğildir. Bu anlamda işten ayrıldıktan sonra(işgöremez hale geldiğinde) boşta geçensürede nasıl yaşayacağı belirsizdir.Yaşaması çalışması şartınabağlandığından ve kapitaliste bedavaçalışmadan çalışmasına izin verilmeyen birsınıfın üyesi olduğundan, kapitalist sistemdeişçinin hiçbir güvencesi yoktur. Bu güvenceolmadığı için de sosyal güvenlik sistemlerivardır. Daha doğru ifade şudur: Bir toplumdaözel olarak kurulmuş bir sosyal güvenlikkuruluşu var ise, orada güvencesizlik hakimdurum demektir. Aynen bir toplumda özelbir polis kuvveti oluşturulmuşsa, bu suçungöstergesidir.Bu noktada kritik olan kapitalist toplumungüvencesiz sınıfı olan işçi sınıfını kucaklayansosyal güvenlik sistemlerinin neredenfonlanmakta olduğu, diğerbir deyişle işgöremezliksüresi için ödemelerin kimeyaptırıldığıdır. Bu sorununyanıtı sosyal güvenliğinkapitalizme içsel olmadığınıda ortaya koyacaktır.Primli sosyal güvenliksistemleri, işçilerinücretlerinden yapılankesintilerle oluşturulanfonların çeşitli işgöremezlik(hastalık, iş kazası, emeklilik,işsizlik vb) durumlarındakullanılmasına dayanır. ð4/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Görüntü de bu fonlara işverenler ve hattadevlette katkıda bulunmaktadır. Ama busadece görüntüdür. İşçilerin ücretlerindenprim olarak yapılan kesintiler de, işverenlerinişçiler için ödedikleri de işverenin ücretkalemini oluşturmaktadır. İşverenler veörgütleri, ücretlerle ilgili her hangi biraçıklama yaparlarken, tüm ödemeleri(ikramiye, sigorta primleri, yan ödemelervb.) dikkate almaktadırlar. Bu özü itibariyledoğrudur. İşçinin cebine girmemekle birlikte,işverenlerin yaptığı bu tür ödemeler deişçinin ücretinin bir parçasıdır.Bu nedenle de sosyal sigortalar veemeklilik fonları sadece işçilerinücretlerinden yapılan kesintilerleoluşturulmakta, dolayısıyla kapitalistlerinbu fona zerre kadar katkısı bulunmamaktadır.Ama buna rağmen, bu fonların yönetimikonusunda iki kapitalist ortak (sermaye vedevlet) doğrudan ve etkili söz ve yönetimhakkına sahiplerdir. Türkiye’de sigorta ileilgili bir reformun gerçekten reformolabilmesi için öncelikle bu saçmalığınortadan kaldırılması, sigorta ve emeklilikfonlarının yönetiminden sermaye ve devletindışlanması ve bu fonların tümüyle işçileredevredilmesi gerekmektedir.Diğer taraftan, sigorta fonlarının tümüyleişçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerdenoluşması durumu bir başka gerçeği ortayaçıkarmaktadır. Sigorta fonları konusundayapılacak her türlü düzenleme, işçilerinücretlerini dolayısıyla yaşama standartlarınıdoğrudan etkileyici bir öneme sahiptir. Örnekvermek gerekirse, sigorta primlerininartırılması ya da sigorta harcamalarınınkısılması işçi ücretlerinin düşmesi anlamınagelir. Bu nedenle yeni yasaldüzenlemelerin her şeydenönce işçi ücretleriningeriletilmesi olduğunusöylemek yanlış olmayacaktır.Ancak burada bir başkadikkat edilmesi gereken noktavar: İşçi ücretleri geriletilirkenfon büyümektedir. Diğertaraftan büyüyen fon işçilerinişgöremezlik durumunu dahaYaşaması ancak çalışmasına bağlı olan işçisınıfı açısından iş göremez duruma düşmek(işsiz kalmak, emekli olmak, iş kazası vemeslek hastalığına maruz kalmak, greveçıkmak vb.) gelirsiz kalmak anlamınagelmektedir, yaşamsaldır.rahat geçirmesini sağlayacak biçimdekullanılmamakta, fon harcamaları dakısılmaktadır. Dolayısıyla işçilerinücretlerinden yapılan kesintilerle oluşan fonabaşkaları tarafından el konulmaktadır. Bubaşkaları başta sermaye ve onun birikimiiçin hizmetli konumunda olan devlettir.Fon birikiminden sigortalıların talepettikleri miktarı azaltmak fonu sermayeyebirikim kaynağı olarak sunmak sonucunudoğurur. Ayrıca fona, bağımsız çalışanları(küçük ve orta sermayeyi) dahil ederekbunların batık durumda olan sigortalarının(Bağ-Kur), işçilerin fonları aracılığıylakurtarılması söz konusudur. Dolayısıyla,sadece büyük sermaye ve devlet işçilerinbirikimlerine el koymuş olmamakta, aynızamanda küçük ve orta sermaye kesimi debu el koyma sürecine ortak edilmektedir.Diğer yandan, emeklilik fonundan ayrılansağlık fonu (genel sağlık sigortası)uygulaması da, sigorta birikimlerine elkoyma sonucu doğurmaktadır. Genel sağlıksigortası, zorunlu ve primli bir sistem olarakön görülmüş ancak primlerin karşılığındasunulan sağlık hizmetlerine sınırlamagetirilmiş ve sigortalılar, tedavi için katkıpayı ödemek zorunda bırakılmışlardır.Yeni yasal düzenlemeler, sosyal güvenliksisteminin krizini aşmak için değil, krizisermayenin çıkarları doğrultusundayönetmek için uygulamaya konmuştur.Uluslararası sermayenin devleti yenidenyapılandırma programı sermaye birikiminintıkanmasına neden olabilecek her türlüengelin ortadan kaldırılması, sermayeninyeniden değerlenme hızının artırılmasınıtercihine dayanmaktadır.ð5/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Dolayısıyla sosyal güvenlik krizinin temelnedeni, sermayenin artan egemenliğine bağlıolarak yaşanan hızlı mülksüzleşmesürecinden başka bir şey değildir.Aynı zamanda bu tıkanma, kapitalizmdeişçilerin gelecek ve bugün güvencesiningiderek belirsizleşmekte olduğunun, hattaortadan kalkma eğilimine girdiğinin açıkbir göstergesidir. Bu nedenle de sorun sadecebir gelir gider dengesi (aktüarya hesabı)olarak ele alınamaz. Yaşam beklentisi uzuyorolabilir ama, çalışma beklentisi günümüzkapitalizminde giderek kısalmakta, işsizgeçirilen süreler uzamaktadır.Krize yönelik müdahaleler bu nedeni gözönüne almadıkları sürece başarısız olmaya,krizi daha da derinleştirmeye mahkumlardır.Sermayenin üstleneceği maliyete dokunmatercihini kullanmayan siyasal ve yasalmüdahalelerin çözüm önerileri, sigorta primiödeyenlerin prim yükünü artıran amabunların sigorta hizmetlerinden faydalanmaimkanlarını kısıtlayan dolayısıyla hizmetikullananlar açısından pahalı hale getirenöneriler olmak zorundadır. Yeni yasaldüzenlemelerde bunu görmek mümkündür.Emeklilik yaşı ve prim ödeme günsayısının artırılması en açık örneklerdendir.İçinde bulunduğumuz dönemde geçici, kısmiçalışma biçimlerinin giderek yaygınlaştığıgerçeği göz önünde bulundurulduğundaemeklilik yaşının ve prim ödeme günsayısının yükseltilmesininsonucunda hak sahiplerinindeğil mirasçılarının bubirikimlerden yararlanmasıgiderek daha yaygın bir halalacaktır.Bu anlamda sosyal güvenliksisteminin mali krizi bir bütünolarak işçi sınıfının haklarınıngeriletilmesi yöntemiyleçözüldüğü saptaması hiç de boşdeğildir. Sosyal güvenlikkrizinin bu çerçevede çözülmeçabası diğer taraftan sermayedarsınıf karşıtı çözüm önerilerininönünü tıkamaktadır. 2002’deSSK’nın prim tahsilat oranıyüzde 82’ler civarındadır. 1995-Genel sağlık sigortası, zorunlu ve primli birsistem olarak ön görülmüş ancak primlerinkarşılığında sunulan sağlık hizmetlerinesınırlama getirilmiş ve sigortalılar, tedaviiçin katkı payı ödemek zorundabırakılmışlardır.2002 arasındaki dönem değerlendirildiğindeSSK prim tahakkuklarının yüzde 15 ileyüzde 25’i tahsil edilememektedir.Buna ek olarak kayıt dışı ekonomininulaşmış olduğu düzey dikkate alındığındasigorta prim kaçağının daha üst boyutlardaolduğu ortaya çıkmaktadır. SSK’nın malidengesinin sağlanabilmesi prim kaçağınınönlenmesi, dışarıdan pahalı hizmet alımınınönüne geçilmesi ve alacakların hızla tahsilive bununla da kalınmayıp SSK’lılara sunulanhizmetlerin kalitesinin yükseltilmesimümkün iken, SSK’nın ortadan kaldırılmasıve fonlarına el konulması çözümünün tekbir anlamı vardır. Sermayenin soysalgüvenlik prim ödemeleri aracılığıyladoğrudan vergilendirilmesinin önlenmesi.Prime dayalı sağlık sistemi sermayeyivergilendirmeme tercihinin doğalsonucudur.Yeni yasal düzenlemelerden olan GenelSağlık Sigortası Kanunu 2002’deyayınlanan bir Dünya Bankasıdokümanına dayanmaktadır.Sağlık hizmetlerininfinansmanında yapılan tercihzorunlu sağlık sigortası ve bununisteğe bağlı özel sigortalar iledesteklenmesidir.Sağlık hizmetlerindenfaydalananların, hizmetinkarşılığını daha hizmetikullanmadan ödemelerianlamına gelen bu sistem,devletin tüm vatandaşlarınasağlık hizmetlerini sunmaklayükümlü kılındığı sisteme göreeşitsizlikleri artıran bir sistemolma özelliği taşımaktadır. ð7/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Devletin sağlık hizmetlerini sunduğusistem de, karşılığı ödenmeyen, parasız birsistem değildir. Bu sistemde sağlıkhizmetlerinin finansmanı toplananvergilerden sağlanır. Nüfus cüzdanı sahibiolan her vatandaş sağlık hizmetlerinikullanırken her hangi bir ödeme yapmaz.Prim ödemeye dayalı sistem, vergi ödemeyükümlülüğünü ortadan kaldırmadığı içinvatandaşlara ek bir yük getirmekte, devletinsağlık harcamalarının finansmanına katılmasıyükümlülüğünü ortadan kaldırmaktadolayısıyla sağlık hizmetleri için fonoluşturma sürecinin dışında bırakmaktadır.Devlet topladığı vergileri, sağlık, eğitim vb.sosyal hizmetlere değil, sınıfsal tercihlerinegöre kullanma konusunda özgürleşmektedir.Prime dayalı sistemde primiödeyemeyecek durumda olanların varlığınıyasa da kabul etmektedir. Diğer yandan,prim ödeyebilir durumda olmak, her türlüsağlık hizmetinden ve tümüyle ücretsizyararlanılabileceği anlamına gelmemektedir.Sigortalılar, prime ek olarak ceplerinden depara ödeyeceklerdir.Genel sağlık sigortası sistemi, sağlıkhizmetlerinin sunumu konusunda da varolandengesizliği artırıcı etkide bulunacaktır.Sigorta sistemi, tedavi edici sağlıkhizmetlerine yönelme sonucudoğuracağından, halkın büyükçoğunluğunun sağlık koşullarıyla ilgili olankoruyucu sağlık hizmetlerine ayrılankaynakların azalmasına yol açacaktır.Yeni düzenlemelerle kurulan vekurulacak olan çok sayıda kurum ve fon,sermaye devletinin yeni biçimininkaçınılmaz sonucu ve demokrasininbudanmasıdır.Dünya Bankası veIMF’nin sözcülüğünüyaptığı uluslararasıkapitalist sınıf, devletyönetimi üzerinde halk(seçmen) etkisindenrahatsızdır. Kendiçıkarlarını savunansiyasal partileri bile,“popülizm” yapmakla,Yeni yasal düzenlemeler, sosyal güvenliksisteminin krizini aşmak için değil, krizisermayenin çıkarları doğrultusundayönetmek için uygulamaya konmuştur.kaynakları oy kaygısıyla dağıtmaklasuçlamaktadır. Buna yönelik geliştirdikleriprogramda ise, yasama organlarınıetkisizleştirmek, yürütme erkini ise, teknokratve bürokratlardan oluşan “özerk kurullar”diye adlandırdıkları kurumlara devretmeyisavunmaktadırlar.Bu kurullar, seçimle gelmeyen ama büyükyetkilere sahip onun da ötesinde bizzat büyükşirket temsilcilerine yönetim kurulunda yerverilen yapılardır. Bu kurulların ortaya çıkışı,var olan “demokratik” yöntemlerin gösteriyedönüşmesi anlamına gelmektedir. Yapılmasıgereken işler, hiçbir seçim sürecine girmeden,onay ve destek almadan görünürde teknikzorunluluklar olarak gerçekleştirilmektedir.Bu kurullar yaptıkları işler açısındanbakıldığında, çok özel bir işlevgörmektedirler: Sermayenin merkezileşmeve yoğunlaşma sürecini hızlandırmak.Bankacılıktan, tütüne, şekerden milligüvenliğe kadar yönetimde bu kurullarhakim durumdadır.Şimdi sıra uluslararası sermayeden göreceözerk olan sosyal güvenlik kuruluşlarınagelmiştir. Emeklilik Sigortaları Kurumu,Sağlık Sigortası Kurumu, Sosyal GüvenlikKurulu, Sosyal Hizmetler ve Sosyal YardımKurumu adı altında sosyal güvenlik alanınıda diğer alanlarda olduğu gibi sermayeyebağımlı hale getirmektedir.Bu kurullar, sosyal güvenlik ve sağlıkalanında yapılacak her şeyi belirleyecekgüçle donatılmışlar, kurumların fonlarınıbesleyen başta işçiler olmak üzere tümçalışanları kurum yönetiminden “incelikle”dışlamışlardır.Tablo tamamlanmaktadır. Uluslararasımali sermayenin demokrasisi, geniş yığınlariçin gösteri dünyasının bir parçası, ð8/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


yönetim ise sermayenin emrindeki teknikadamlarca sürdürülen, “politikadanarındırılmış” teknik bir iştir. Ulusal veuluslararası düzeyde toplumsal artığın nasılbölüşüleceği konusunda, işçi sınıfı ve diğeremekçilerin örgütlü güçleri ve siyasetaracılığıyla yapacakları müdahalelerin önükapatılmıştır. Sivil toplum örgütleri, gönüllükuruluşlar yeni demokrasinin temelaygıtlarıdır.Ortaya çıkan yeni devlet ve yenidemokrasi, işçi sınıfının örgütlü bir güçolarak tanınmadığı, yasamanın gösterisanatına, yürütmenin teknik bir işlemedönüştürüldüğü, sosyal hakları ancakkarşılığı önceden ödendiğinde yani satınalınabildiğinde tanıyan bir özelliktaşımaktadır. Ulus devletin ortadankalktığının iddia edildiği bir dönemde,aslında ulus devlet vatandaşlığı, bizzat ulusdevletin kendi organları tarafından ortadankaldırılmaktadır. Artık doğumu itibariyle,eşit haklara sahip “vatandaş”, karşılığınıödemeden hizmetlere ulaşabilen vatandaşyoktur. Sosyal güvenlikten, sağlıktan,eğitimden yararlanabilmek için karşılıködemek zorunda olan, bunu ödeyebilen veödeyemeyen mal ve hizmetlerin tüketicilerivardır.Diğer yandan yaratılan bütün bu kurullar,ciddi bir harcama yapmakta, ek masraflarçıkarmakta ve bunlar çalışan halkın sırtındançıkmaktadır. Yeni bürokrasi, sayısal ve maliolarak giderek büyüyen, denetimsiz yenibir iktidar yapılanması biçiminde halkıntepesine yabancı bir güç olarak dikilmektedir.SonuçEmek gücü sömürüsü sayesindevarlığını devam ettirebilen kapitalistsistem, sömürebileceğinden fazla birnüfus ortaya çıkarmıştır. Bu nüfus,mutlak yoksulluk sınırının altındayaşamaktadır. Yaşamlarını ancakçalışma karşılığı sürdürebilecek olanmülksüz kitlesindeki bu büyümesistemin krizinin en açık halidir. Bufazlalığın bir bütün olarak yok edilmesive ortadan kaldırılması ise günümüzkoşullarında mümkün değildir.Kapitalizmin kuramcıları bu sorunuYaşanan tıkanma, kapitalizmde işçileringelecek ve bugün güvencesinin giderekbelirsizleşmekte olduğunun, hatta ortadankalkma eğilimine girdiğinin açık birgöstergesidir.“yoksulluğun yönetilmesi” başlığıyla elealmaktadırlar. Buna göre yoksulluk, nedenleritartışılmaksızın tanımlanmakta ve bunuazaltıcı, yoksulları kullanabilir halde tutucuönlemler dünyanın hemen her yerindeuygulamaya sokulmaktadır.Bu tür öneriler yeni değildir. Kapitalizminilk ortaya çıktığı dönem ve ülkelerde,topraklarından sürülüp atılan milyonlarcainsan için yasalar çıkarılmıştır. Her türlügelirden yoksun bırakılan bu insanlara karşıönce Dilenciler sonra Yoksullar Yasaları ilekarşı konulmaya çalışılmış, dilencilik ağıryaptırımlarla cezalandırılarak sorunhafifletilmeye çalışılmıştır. Yoksullar yasasıile de, yoksullar temel ihtiyaçlarınınkarşılandığı evlere doldurularak, ucuz emekkaynağı olarak kullanılmışlardır. Aynı şekildekimsesiz çocuklar, sokak kadınları da buyasalar çerçevesinde “yardım” almışlardır.Bu yasal düzenlemelerin ortak özelliği,yoksulluk sorununu çözmek yerine onutanımlayarak, belirli sınırlar içinde tutmaktır.Bu yasaların hiç biri yoksulluğun nedenortaya çıktığı sormamıştır. Ancak temelihtiyaçlarını karşılayamayan bir nüfusungiderek büyümekte olması tüm iktidarlarınuykusunu kaçıracak bir özellik taşımaktadır.Yönettikleri sistemin meşruiyeti, genişkitlelerin gözünde her geçen günkaybolmakta ve iktidarları tehlikeyegirmektedir.Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için,sistemin temel mantığına aykırı olarak,yoksullara karşılıksız transfer yapılmasınatek çözüm olarak bakılmaktadır. Bu faaliyet,hayırseverlik, sosyal yardım, sosyalsorumluluk gibi çoğunluğun itirazedemeyeceği etiketler altındasürdürülmektedir.ð9/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Yoksulluk yardımları diğer taraftan,toplumsal artığın yeniden bölüşümüanlamına gelmektedir. Yoksulluğun nedeninidoğru tanımlayamayan girişimlerin, yenidenbölüşümü doğru yapmaları söz konusuolamaz. Bu açıdan toplumsal artığındağıtımında, sosyallik adı altında tümsınıfların ortak edildiği bir hayırseverlikkampanyasının hakim duruma gelmesikaçınılmazdır. Bu, mülksüzlerin bir kısmınıngöreli konumlarının iyileşmesine yol açsada mülksüzler sınıfının genel koşullarınınbir bütün olarak kötüleşmesi sonucunudoğuracaktır. Diğer taraftan toplumsal artığınyeniden dağıtımının tek elde toplanması,mülksüzler arasında bağımlılık ve kölelikilişkilerinin yaygınlaşmasına yol açmaktadır.İşte bir taraftan yoksulluk yönetimi, diğertaraftan sosyal güvenliğin tasfiyesi, bütünkatmanları ile mülksüzleri cepheye almakta,onların sermaye egemenliği altındaezilmelerini dayanılmaz hale getirmektedir.Bu basınç, diğer taraftan, mülksüzlerinsaflarında bir dağınıklığa neden olmaktadır.Kimileri, hayırseverlere duacı ve dilenciliğimeslek edinme eğilimine girerken kimileride bireysel kurtuluş hayali kurmaktadırlar.Özellikle son dönemlerde, bireyselsigortacılığın ve bireysel emeklilikkuruluşlarının mantar gibi bitmesinin vebunun özellikle işçiler arasında taliplerininçoğalması ciddiye alınması gereken birgelişmedir.Kimileri ise, sermayedar sınıfın tasfiyesiniTemel ihtiyaçlarını karşılayamayan birnüfusun giderek büyümekte olması tümiktidarların uykusunu kaçıracak bir özelliktaşımaktadır.son aşamaya getirdiği “sosyal” devlethayaline sarılmaya devam etmekte, soysalbir dünya ve devletin sermaye ile birliktedeğil sermayeye rağmen ve ancak onunegemenliği ve sömürüsü sınırlanıp vegerileterek kurulabileceği gerçeğinigözlerden gizlemektedir.Oysa, sosyal güvenlik sistemindekitıkanmanın nüfusun büyük çoğunluğununyararına çözülebilmesi aşağıdakidüzenlemeleri hayata geçirmek için işçisınıfının tüm kesimlerinin ortakmücadelesiyle sağlanabilir.a. Ücret ve maaş karşılığı çalışanlarıkapsayan, tüm iş göremezlik durumlarınıkapsayan tek bir sigortanın oluşturulması.Bu sigortanın işçiler tarafından yönetilmesi.b. İş yerlerinin denetim ve teftişininsigortaya bağlı müfettişler tarafındanyapılması.c. İş ve işçi bulma işlevinin sigortatarafından yerine getirilmesi.d. Sigorta alacaklarının öncelikli olması,e. Kayıt dışına ağır cezai yaptırımlarıngetirilmesif. Çalışma sürelerinin kısaltılarak sigortakapsamının genişletilmesi.Sağlık hizmetlerinin isea. Devlet eliyle işletilmesi,b. gelire göre artan oranlı vergilemesistemiyle oluşan genel bütçeden finanseedilmesi,c. bütün nüfusu sağlık güvencesikapsamına alması,d. koruyucu hekimlik hizmetlerininağırlığını artıran bir biçimde ele alınmasıe. “nüfus cüzdanını gösteren herkesinsağlık hizmetinden faydalanacağı” bir yapıyakavuşturulması.10/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Bu temel sınırlamanın yanında, toplupazarlık sürecinin yürütülmesi de uluslararası normlara aykırı yasaklama vekısıtlamalarla doludur. Grev hakkı büyükölçüde sınırlandırılmış, hak grevi, siyasiamaçlı grev, genel grev, dayanışma greviaçıkça yasadışı grev sayılmıştır.Grev ertelemeleri fiilen grev yasaklarınadönüştürülmekte, cam ve lastik grevlerindeolduğu gibi etkili grevlerin uygulanabilmesibu yolla engellenmektedir.Öte yandan grev hakkınınkullanılabilmesi bildirimlerle, formalitelerle,tuzaklarla dolu uzun, karmaşık ve meşakkatlibir hukuksal prosedüre bağlıdır. Bu prosedürson derece ağır yaptırımlarla dadesteklenmektedir. En küçük bir şekil şartınınatlanması, sürelerdeki en ufak bir gecikmegrevi yasadışı duruma getirmekte,sendikacılar ve işçilerin ağır para ve hapiscezalarına çarptırılmalarına nedenolabilmektedir.Bunlar kabul edilemez sınırlamalardır veamaçlanan işçi sınıfının, bir sosyal politikaaktörü, bir demokratik baskı grubu olarakülke gündemine ağırlığını koyabilmesininönlenmesidir. Bu yasaklama ve sınırlamalarILO denetim organlarınca hazırlananraporlarda uluslar arası hukuka aykırıbulunarak açık bir dille pek çok kezeleştirilmiştir.Toplu azarlığın yasal çerçevesine ilişkinolarak vurgulanması gereken bir husus da,toplu pazarlığın konusunu yakındanilgilendiren 4857 sayılı İş Kanunu ve buKanunun temel tercihleridir. 4857 sayılı İşKanunu ile “esneklik” uygulanabilirlikkazanmış, işveren kuruluşlarının esnekistihdam talepleri toplu pazarlık masalarınataşınmıştır.Yasalardaki sınırlamalarla amaçlanan, işçisınıfının, bir sosyal politika aktörü, birdemokratik baskı grubu olarak ülkegündemine ağırlığını koyabilmesininönlenmesidir.1. Ulusal düzeyde, işkolu düzeyinde,bölgeler düzeyinde toplu pazarlığıyasaklayan hükümler kaldırılmalıdır. Toplupazarlığın her düzeyde özgürceyürütülebileceği bir model esas alınmalıdır.2. Her türlü sendika örgütü serbestçekurulabilmelidir. Bu konudaki yasaklamalarKanundan çıkarılmalıdır. Sendikaözgürlüğünü ciddi biçimde sınırlayan yüzde10 barajı kaldırılmalıdır.3. Toplu pazarlık ve grev hakkınınönündeki uluslar arası normlara aykırıyasaklamalar ve sınırlamalar bütünüylekaldırılmalıdır.Toplu pazarlığın yasal çerçevesinindemokratik ilkeler çerçevesinde yenidenşekillendirilmesi kuşku yok ki sendikahareketi için kayda değer bir açılımsağlayacaktır. Ancak bu tek başına yeterlideğildir.Toplu pazarlık süreci taşeronmeselesinden esnek çalışma modellerininpervasızca uygulanmasına, kapsamdışıpersonel sorununa kadar son derece köklüve yakıcı sorunlarla kuşatılmıştır. Ve busorunların çözümü esas olarak sendikahareketinin programlı, kararlı ve etkilimücadelesini gerektirmektedir.Taleplerimiz neler?Toplu pazarlık sürecinde sendikalarındesteklenebilmesi bakımından öncelikle buyasaklayan, sınırlayan devlet zihniyeti terkedilmelidir. Devletin bu alandamüdahalesinin en aza indirilmesi,sendikacılık ve toplu pazarlık modelininşekillenmesi sürecinin olabildiğince kendidinamiğine bırakılması zorunludur.13/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Hiçbir devlet kurumu da, “Bu suçtur,yüce meclisimizin onayından geçen veyürürlüğe girecek bir yasadan dolayı işçiatmak ceza gerektirir” demedi. Patronlarınsaldırısı bir kez daha yanlarına kalmıştı.Ama bu yetmemişti..!İşte bu ortamda MESS “akıllı” kitabı ilesermaye sahipleri olan patronlara “akıl”dağıtmayı görev bildi.“Akıllı” kitap üzerinden İş Güvencesininasıl “hiç” edeceklerini, İş GüvencesiYasasının getirdiği görece “güvence”yi nasılortadan kaldırabileceklerine dair akılveriyordu sermaye kesimine.MESS yasanın açıklarından yararlanarak“İşletmenin, işyerinin veya işingerekleri”nden hareketle işçileri rahatlıklaişten atabileceklerini ve İş Hakimlerinin bukonuda işveren kararlarına itirazetmeyeceklerini ifade ediyordu.Ama İş Hakimlerinin zorluk çıkartacaklarıbir alan olarak “İşçinin yeterliliği veyadavranışları”nın belirlenmesi noktasındagündeme geleceğini ve bu noktayı da“Performans değerlendirmesi” üzerindençözeceklerini düşünüyorlardı.Yani MESS, işçinin verimliliğinin yeterliolmadığını yine kendisinin tek yanlı olarakortaya koyacağı “kriter”ler üzerindenispatlayacaktı ve hakimler de patronlara“Aferin iyi yapmışsınız” diyeceklerdi veişçinin işe iade talebini geri çevireceklerdi.Biz daha fazla bu noktadadetaya girmeden şunu belirtelim;Bu noktadan itibaren biz şunusöyledik:“Siz Performansı, tek yanlıve bilimsel olmayan kriterlerüzerinden ortaya koymaya vebu temelde işçiyi işten çıkarmahakkına sahip değilsiniz!” Bunoktada “Klavuz Kitap” adıaltında 2003 ortalarındaçıkardığımız kitapta MESS’inaaİşverenler,performansı,tek yanlı vebilimselolmayankriterlerüzerindenortayakoymaya vebu temeldeişçiyi iştençıkarmahakkına sahipdeğildir.kriterlerinin neden bilimselolmadığını, neden tek yanlıolduğunu, uluslar arasıalandaki uygulamaların özselolarak ne olduğunu ortayakoyduk.İşte ne olduysa bundansonra oldu!MESS kendi eğitimlerinin,kendi kıstaslarının bilimsel olmadığını, tekyanlı olduğunu görmüş olacak ki REFA’yasarıldı. REFA ile görüşmeleri başlatarakMayıs 2004’te Sözleşmeyi imzaladı.MESS bunu Aralık 2004 tarihindeçıkardığı gazetesinde şöyle ifade etti:“...bu işbirliği (kastdedilen MESS –REFA işbirliği sözleşmesidir.) ile uluslararası alanda etkin ve yaygın olarak kullanılanbilimsel metodolojinin, Türk çalışmahayatında da yaygınlaşması ve sağlıklı birşekilde uygulanması sağlanacaktır.”MESS yazarları kusura bakmasınlar ama,yaptıkları bu tespit, bu sözleşme imzalananakadar ve bu eğitimler alınana kadar TürkÇalışma hayatında “bilimselmetodoloji”ninin yaygınlaşmamış olduğunuve aslında bu temelde çalışılmadığının tespitedilmesinden ve teslim edilmesinden başkabir şey değildir.Peki o zaman bu “bilimsel metodoloji”nineğitimi ve uygulanması ne kadar zamandamümkün olacaktır?Yurtdışında mesela sadece ücretlendirmeve performans ile alakalı olarak iki yıldaverilen ve en hızlı edinim ile 9 tam haftadaedinilebilecek olan bir bilginin üç günlükve ya haftalık eğitimlerle edinilmesi mümkünmü?Mümkün değilse MESS’e bağlıişyerlerinde ve diğer işyerlerinde hangitemelde ücretleri ve performansıbelirliyorsunuz?Hangi bilimsel temel üzerinden işçileriişlerinden ediyorsunuz?ð15/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Bu noktada da MESSyazarları, İş HakimlerininMESS’in genel olarak keyfidavranışı temelinde işten attığıişçilerin “İşe iade” davalarıaçması sonucu, genel olarakdavaların işe iade ilesonuçlanmasından duyduğurahatsızlığı ifade etmeyeçalıştıkları bir yazısında şunlarısöylemektedirler:“... ülkemizde performanskonusunda yetişmiş uzmansayısı yetersiz. ..” (MESSgazetesi Temmuz 2005, sayfa 4)MESS’in çıkış noktası, İş HakimlerininPerformans ile ilgili davaları Bilirkişilerehavale etmesinden rahatsızlıktır.MESS İş Hakimlerine diyor ki, “bukonuda yetişmiş uzman sayısı yetersiz,bundan dolayı biz ne diyorsak onu kararaltına alınız. Bu davaları uzatmayın, bizbiliriz kimin performansı yeterli, kiminyetersiz ve bunu tartışmayın.”İyi hoş da senin yetişmiş uzman sayısıaz dediğin yerde, kendinin de yeterli kadaruzmana sahip olmadığını teslim etmiyormusun? Zaten REFA’dan eğitim alman veeğitim vermen de bunun ifadesi değil mi?Bu tespitlerin sonucu olarak da işyerindeişçinin performansını değerlendirmeninbilimsel olmayacağı, çoğu kez keyfi olacağıaçık değil mi?Dolayısıyla performans üzerinden işçiatmanın bu keyfiliğini önlemenin yolusendikalarla oturup ortak kurullar ya da eşdeğer kurullar oluşturarak, ortak kriterlerbelirlemekten geçmiyor mu? Biz bunuönerdik ve sizler bu önerimize kulaktıkamaya devam ediyorsunuz.Bu konuda çok öykündüğünüz bir çokAB ülkesindeki iş yasalarında çalışanı dahakoruyucu Yasalar mevcutken, örnek olarakAlmanya’yı alabiliriz, ayak diremenizin biranlamı yoktur.AB ülkelerinin bir çoğunda çıkıştankorunma bizim yasamızın çok ilerisindedir.İşyerindeki Çalışanların PersonelAB ülkelerininbir çoğundaçıkıştankorunmabizimyasamızın çokilerisindedir.İşyerindekiÇalışanlarınPersonelkomisyonlarıya da İşçiTemsilcilerininonayındangeçmeyen biriş akti feshinehakimlergeneldeolumsuzbakarlar.komisyonları ya da İşçi Temsilcilerininonayından geçmeyen bir iş akti feshinehakimler genelde olumsuz bakarlar.Yine Performansın belirlenmesi ancakişyerindeki ücretlendirme ve akortkomisyonlarının onayına bağlıdır. Ya daonların itirazı olan konularda işverenler tekbaşına “belirledim, oldu-bitti” diyemezler.Yine İş yasalarında ölçümlerin iki de birkeyfi bir şekilde tekrarlanamayacağı, yateknik değişimler, teknik yenileme ya daiş akışını etkileyen iş örgütlenmesi değişikliğiolmadan yapılan bir ölçümün yer yer 10 yılsüre ile aynı kaldığı bilinmektedir. Ama tümbunlar sizin bilimselliğinden şüpheetmediğiniz ve bilimselliğine inandığınızREFA’nın çıktığı ülkede uygulanmaktadır...Umarız MESS bu yazdıklarımızı daciddiye alır ve sendikalarla bu konularüzerine ortak bir yaklaşımın yaratılmasıyönünde adımlar atar.Bizim itirazlarımızın haklılığı, sorunlarabilimsel yaklaşmamızdankaynaklanmaktadır.Önümüzdeki dönemde CoğrafyamızdaTİS görüşmeleri gündeme gelecektir. İşçive Patron örgütlerinin taraflar olarak bukonuda uzlaşmaları ve TİS maddesi olarakbir karar vermeleri kuşkusuz üretimfaaliyetinin dolaysız parçası durumundaolan işçileri rahatlatabilir.Yukarıda ortaya koyduğumuz gibi, sadeceMESS’in değil, genel olarak İşverenÖrgütlerinin kendi içerisinde bile tutarlıolmayan durumuna bir son vermeleri,çalışma hayatı içerisinde yer alan hepimizinyararına olacaktır.Sorun Emek ile Sermaye arasındakiçelişmelerin günün koşullarında kısmi olaraknasıl çözüleceği meselesidir.Emek ile Sermaye arasındaki çelişmeninesasen çözülmesi meselesi, toplumsalyapının tümden radikal dönüşümü ile alakalıbir meseledir. Bu sorunun tartışılması buyazımızın konusu değildir.16/Birleşik <strong>Metal</strong>-İşð


Toplu İş Sözleşmesi YetkisininBelirlenmesindeki Açmazlarve 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt YasasıI- GirişAv .Murat Özveri(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Avukatı)Çalışma yaşamını düzenleyenyasalar her zaman kollektif haklarınkullanılmasında tüm dünya da hesabakatılması zorunlu olan unsurlardanbirisi olmuştur. Türkiye de ise buunsurun belirleyiciliği oldukça çeşitlinedenlerle her zaman ön plandaolagelmiştir. Ülkemiz de sendika vetoplu pazarlıkta ortaya çıkan her sorunyasalar aracılığı ile çözülmeyeçalışılmış, her yasal düzenleme debaşka açmazları başka sorunlarıberaberinde getirmiştir. Bu sorunlarınçözümü içinde yine yasa çıkartılarakdeğim yerindeyse bir kısır döngüyaratılmıştır.Özgür toplu pazarlık dönemininbaşlamasıyla birlikte toplu pazarlığınişçi tarafını kimin temsil edileceğininbelirlenmesi de aynı kaderi paylaşarak,bu alanın en dikenli konularındanbirisini oluşturmuştur. Özellikle 1980tarihine kadar geçen süre sendikasayısındaki artışlarla sendikaenflasyonu olarak nitelendirilmiş, sırfişçilerin sendikalaşma hakkınıengellemek için işverenler tarafındankurdurulan sarı sendikaların sendikahakkının kullanılmasını engellediği,güçlü sendikaların oluşup gelişmesineizin vermediği, yetki kargaşasına yolaçtığı sık sık vurgulanmıştır.Öte yandan 1980 öncesi grevhakkının kullanılması özellikle işverentemsilcilerinin şiddetli eleştirileriylekarşılanmıştır. (TİSK XIII.Olağan GenelKurul Çalışma Raporu, 1980) 1982Anayasası’nın Sendika TopluSözleşme ve Grev haklarınıdüzenleyen hükümleri bu eleştirilerve 1980 öncesi yaşanan terörgerçeğinin sendikalara çıkartılanhaksız faturasının da izlerinitaşımaktadır. Sonuçta 21 yıldıruygulanan yeniden değiştirilmesiistenilen bir sistem ortaya çıkmış, yineyasal değişikler gündeme getirilmiştir.2822 sayılı yasanınuygulamada ortayaçıkarmış olduğusorunlar, sendikalarıngüç kaybınınnedenlerinden biridirSendikaların içerisinde bulunduğusorunları irdeleyen hemen hermakalede sendikaların ülkemizdekigüç kaybettiği bu güç kaybınınnedenlerinden birisininse 2822 sayılıyasadaki düzenlemeler olduğubelirtilmiştir. Bu yazıda sendikalarıngüç kaybının nedenlerinden birisiolarak gösterilen bizimde böylegördüğümüz, 2822 sayılı yasanınuygulamada ortaya çıkarmış olduğusorunlara örnekler verilerek, yasalarnasıl engel oluyor sorusuna yanıtvermeye çalışacağız.II- 2822 Sayılı Yasanın Amacı2822 sayılı Toplu İş SözleşmesiGrev ve Lokavt Yasası 05.05.1983tarihinde kabul edilmiştir. Yasanıngenel gerekçesinde 275 sayılı Topluİş Sözleşmesi Grev ve LokavtYasası’nın uygulandığı 18 yıliçerisinde sistemin aksamalara yolaçtığı, boşluklar doğurduğu, bazıkurumlarının canlılığını yitirdiği veyayetersiz kaldığı, gereksiz grev velokavtlara yol açtığı, yetkininkazanılması konusunda yaratmışolduğu boşluklar nedeniyle sahtecilikiddialarının doğmasına yol açtığı, ð17/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


işyerlerini sürekli grev tehdidi altındabırakarak üretimin düşmesine neden olduğuileri sürülerek, 2822 sayılı Toplu İşSözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’nınamacının belirtilen aksaklıkları gidermek,çalışma barışını sağlamak, işçi ile işverenilişkilerini düzeltmek, güçlü sendikacılıkilkesine uygun olarak işçi haklarını güvencealtına almak, buna karşılık hakkın kötüyekullanılmasını engellemek olduğubelirtilmiştir (Abdullah Berksun-İbrahim Eşmelioğlu,Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu, Ankara1989, s.4.)Gerekçeye göre, 2822 sayılı yasanınvarlık nedeni Anayasa’da tanımlanan TopluSözleşme ve Grev hakkının nasılkullanılacağını göstermesidir. (AbdullahBerksun-İbrahim Eşmelioğlu, a.g.e.s.4) Bir başkaanlatımla 2822 sayılı Yasa Anayasa’nınkendisine çizdiği çerçeve içerisinde işçi veişverenlerin çalışma yaşamının kurallarını,çalışma ortamını belirleyecek düzenlemelerien kısa zamanda, çekişme ve çatışmalaragerek bırakmaksızın nasıl yapacaklarınıgösteren bir yasa olarak kendisinitanımlamıştır.Nitekim bu tanım yasanın amaç başlıklı1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, işçilerinve işverenlerin karşılıklı olarak ekonomikve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarınıdüzenlemek üzere, toplu iş sözleşmesiyapmalarının, uyuşmazlıkları barışçı yollarlaçözümlemelerinin ve grev ve lokavtınesaslarını ve usullerini tespit etmektir.”sözleriyle ifade edilmiştir.Yasanın 1. maddesinde belirlediği amacaulaşmak için getirdiği sisteme genel olarakbaktığımızda toplu iş sözleşmesi hakkınınsınırlarının dar tutulduğunu, toplu işsözleşmesinin düzeyini işyeri ve işletmeolarak belirlediğini, grev hakkını sadecemenfaat grevi ile sınırladığını, güçlüsendikacılık için çifte baraj sistemi veyargısal denetime açık bir yetki sistemiöngördüğünü görüyoruz.Toplu iş sözleşmesi yetkisi, toplu işsözleşmesinin güvencesi, toplu işsözleşmesinin sınırlarının belirlenmesi,konuları ise önemli ölçüde yasayla Yargıyabırakılmıştır.Sendikayı istemeyen her işveren mutlakayetki tespitine itiraz edip uzun bir yargımaratonunu başlatmakta; bu zamaniçerisinde işçi çıkartarak gözdağı verereksendikalı işçileri istifa ettirmektedir.III- 2822 Sayılı Yasa HedeflerineUlaşamamıştır1. Sahte Üyelikler Devam Etmiştir.Yetkili sendikanın belirlenmesi her zamanülkemizde içerisinden çıkılamaz konulardanbirisini oluşturmuştur. Özellikle 1967 yılındaDİSK’in kurulmasıyla birlikte artan sendikalrekabetle ortaya çıkan çift üyelikler, sahte üyeyazımları nedeniyle sağlıklı bir şekildesendikaların üye sayısının belirlenmesiolanaksız hale gelmiş, yetki davalarında işkolunda çalışan toplam işçi sayısının üzerindeüyelikler olmasına karşın verilen yetkilergörülmüştür.Sendika sayısının fazla olmasına yol açtığı,sahteciliği engelleyemediği için 275 sayılıyasayı gerekçesinde eleştirerek yola çıkan2822 sayılı yasa, bu sorunu çifte baraj veüyeliklerin noterden geçirilmesi yoluylaçözmek istemişse de ülkemizde toplu işsözleşmesinden yararlanan işçi sayıları ilesendikalı işçi sayılarındaki uçurum sorununçözülmediğinin çarpıcı yanıtıdır. (Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığının 2001 yılı Temmuz ayıverilerine göre sendika üyesi işçilerin %60 toplu işsözleşmesinden yararlanmayan işçilerden oluşmaktadır.)Sahte üyelik sorunu da çözülememiştir. %10barajına yapılan itirazlar için İş Mahkemeleriaracılığı ile yaptırılan kimi delil tespitlerindeoto kaportacısı olan ve toplam üç kişinin çalıştığıbir işyerinden 300 kişinin üye kayıt edildiği,üye kayıt fişlerindeki bilgilerin bir başkaişkolunda sendikadan istifa eden işçilerinçekilme bildirimlerine göre hazırlandığıgörülmüş, (İstanbul 5. İş Mah. 1994/8, 9...18 D.İş.sayılı dosyaları) Çalışma Bakanlığı bu tespitleredeğer vererek üyelikleri iptal etmemiş, yargıÇalışma Bakanlığı’nın gerçekleri yansıtmadığınıherkesin bildiği kayıtlarına göre itiraz davalarınısonuçlandırmıştır. (Ankara 6. İş Mah.1994/304 E.sayılı dosyası)ð18/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


2. Sendikaların Yeni ÖrgütlendikleriBir İşyerinde Toplu İş Sözleşmesi YetkisiAlmaları Neredeyse İmkansızlaşmıştır.2822 sayılı Yasaya göre bir sendikanınyetki alıp toplu iş sözleşmesinisonuçlandırabilmesi için yapması gerekenişlemlere baktığımızda karşımıza tamamıhak düşürücü sürelerle donatılmış uzun birsüreç çıkmaktadır.Asıl üzerinde durmamız gereken ise 2822sayılı Yasanın yetki tespitini düzenleyen 13ve bu tespite itirazı düzenleyen 15.maddesidir.Yasının 13. maddesine göre sendikanınçoğunluğa sahip olup olmadığını Bakanlıkbaşvuru tarihindeki kayıtlarına görebelirleyecektir. Bu gereklilik yasanın 13.maddesin de “Çalışma Bakanlığı, kayıtlarınagöre sendikanın çoğunluğu haiz olmasıhalinde, toplu iş sözleşmesi yapmabaşvurusunu işyerindeki işçi ve üye sayısını,o işkolunda kurulu işçi sendikalarıyla tarafolacak işveren sendikası veya sendika üyesiolmayan işverene başvurunun alındığıtarihten itibaren altı işgünü içinde başvurutarihindeki kayıtlara göre bildirir. Çoğunluğuhaiz olmadığının tespiti halinde bu bilgilersadece başvuran sendikaya aynı süre içindebildirilir.” Sözleriyle vurgulanmıştır.Bakanlığın tespit yapabilmesi içinbaşvuru tarihinde çalışan işçi sayısının vesendikanın üye sayısının kayıtlarını tutuyorolması gerekmektedir. Başvuran sendikabaşvurusunun ekine üye kayıt fişlerini deekleyerek bakanlığa veriyi sunmaktadır.İşyerinde çalışan işçi sayısının ise 2821sayılı sendikalar yasasının 62. Maddesindeki“İşveren, işe aldığı veya herhangi bir nedenlehizmet akdi sona eren işçileri, izleyen ayınYetki tespitine yapılan itirazlar, 1,5-2 yılsonra sonuçlandığı için; bu sürecinsonunda sendikalar, üyeleri ya iştençıkartıldığından ya da istifa ettirilmişolduğundan yetkili ancak üyesiz sendikakonumuna düşmüşlerdir.15’ine kadar aylık bildirimlerle işyerininbağlı bulunduğu bölge müdürlüğüne veÇalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nabildirmek zorundadır.” Hükmüyle işverenleregetirilen yükümlükten yararlanarak işvereninbildirimleriyle belirlemesi gerekmektedir.Kağıt üzerinde oldukça tutarlı ve kolaygözüken bu sistemin işleyebilmesi için,işverenlerin yükümlülüklerini yerine getirip15 gün içerisinde işten çıkarttığı işçi ve işealdığı işçileri bildirmeleri, bakanlığında bubildirimleri kayıt altına almaları zorunludur.Ne var ki ne işverenler bugüne kadar buyasal yükümlülüklerinin gereğini yerinegetirmişler, ne de Bakanlık bugüne kadardüzenli bir şekilde kayıt tutabilmiş, ne deyasal yükümlüklerini yerine getirmeyenişverenleri denetleyebilmiştir. Tüm buişlemleri yapması da elindeki kadro sayısıteknik alt yapı nedeniyle olanaklı değildir.Yasa’nın öngördüğü sistemin işlemesiiçin gerekli alt yapı daha başından varedilemeyince ise yasanın öngörmediğiuygulamalar ister istemez devreyesokulmuştur. Bakanlık uzun bir süre ilk kezyetki istenilen bir işyeri varsa iş müfettişlerigöndererek, işyerinde çalışan işçi sayısınıtespit etmeye çalışmış, bu yöntemin çokzaman aldığından yakınılması üzerindeişverenlere faks çekme yöntemi devreyesokulmuştur. Bakanlık sendikalar yetki içinbaşvurduğunda işverene faks çekerekişyerinde çalışan işçilerin başvuru tarihiitibarı ile listesini istemekte bu listeye göreçoğunluk tespiti yapmaktadır.İşverenden liste istenmesi işverenin 62.madde ki yükümlülüğünü yerine getirmediğianlamına gelmesine karşın 62. madeninyaptırımı devreye sokulmamaktadır. İşverenlistesi ise yine bir başka işveren listesi olanSSK 4 aylık prim bordroları iledenetlenmektedir.Dolayısıyla uygulama göstermiştir ki 13.madde bakanlık kayıtlarına göre çoğunluktespiti yapılmasını öngörse de, Bakanlığınçoğunluk tespiti yapacak sağlıklı kayıtlarıyoktur. Sistem işverenin denetimsiz beyanınagöre yasanın hiçte öngörmediği bir kimlikkazanarak işleye gelmiştir.ð19/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


15. Maddeye göre “Kendilerine 13. ve14. üncü maddeler uyarınca gönderilen tespityazısını alan işçi veya işveren sendikalarıveya sendika üyesi olmayan işveren,taraflardan birinin veya her ikisinin gerekliyetkiyi haiz olmadıkları veya kendisininçoğunluğu bulunduğu yolundaki itirazınısebeplerini de göstererek yazının kendilerinetebliğ tarihinden itibaren altı iş günü içindeişyerinin bağlı olduğu bölge müdürlüğününbulunduğu yerdeki iş davalarına bakmaklagörevli mahkemeye yapabilir. Toplu işsözleşmesi birden fazla bölge müdürlüğününyetki alanına giren işyerlerini kapsadığıhallerde itiraz Ankara'daki iş mahkemesineyapılır. İşletme toplu iş sözleşmesi için itiraz,işletme merkezinin bulunduğu yerdeki işmahkemesine yapılır. İtiraz dilekçesi Çalışmave Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na veya ilgiliBölge Müdürlüğüne kayıt ettirildikten sonramahkemeye verilir. Kurulu bulunduğuişkolunda çalışan işçilerin yüzde onunutemsil edemeyen sendika yetki itirazındabulunamaz. İşçi ve üye sayılarının tespitindemaddi hata iddiasıyla süreye ilişkin itirazlarımahkeme altı işgünü içinde duruşmayapmaksızın kesin olarak karara bağlar.Bunların dışındaki itirazlar için mahkemeduruşma yaparak karar verir. Duruşmasonunda verilecek karar temyiz edildiğitakdirde Yargıtayca onbeş gün içinde kesinkarara bağlanır. Mahkemeye itirazınyapılması, karar kesinleşinceye kadar yetkiişlemlerini durdurur.”Yasa da ki “Mahkemeye itirazınyapılması, karar kesinleşinceye kadar yetkiişlemlerini durdurur.” cümlesini okuyan vesendikayı istemeyen her işveren mutlakayetki tespitine itiraz edip uzun bir yargımaratonunu başlatmaktadır. Üstelik zamankazanarak bu zaman içerisinde işçi çıkartarakgözdağı vererek sendikalı işçileri istifaettirmeyi hedefleyen işverenler, buhedeflerine ulaşabilmek için her biri bekleticimesele olabilecek bir dizi itirazı peşi peşinesıralamaktadırlar.a- Yetkili olmayan mahkemede itirazYargılama sistemi kural olarak davacınınyargılamayı en kısa sürede sonuçlandırmakisteyeceği kabulüne göre kendisiniToplu işsözleşmelerininkorumaişlevini yerinegetirebilmesiiçin grevhakkıyladonatılmışolması dagerekmektedirkurgulamıştır. Yetki davalarında ise tam tersiolmakta davacı davayı uzatmak için gayretiçerisine girmektedir. Yetki itirazı ile sürekazanmak isteyen işverenler itiraz dilekçesinibölge çalışma müdürlüğünden geçirmekkoşuluyla yetkisiz mahkemeye de verereksüreyi kesebilmektedir. Yetkili mahkemekamu düzeninden olduğu için yargıç Re’senbu durumu dikkate alıp yetkisizlik kararıvermekte bu kararın temyiz aşaması dadüşünüldüğünde ortalama 4 ay geçmektedir.b- İşyerinin girdiği işkoluna itirazYetki itirazında bulunan işveren işyerininyetki isteyen sendikanın kurulu bulunduğuişkoluna girmediğini, bu konuda 2821 sayılıYasanın 3. maddesine göre tespit isteyeceğinibekletici mesele yapılması gerektiğini ilerisürdüğünde de yargılama durmakta,öncelikle işyerinin girdiği işkolunun tespitedilmesi gerekmektedir. GerçektendeYargıtay sistemin mantığı ile tutarlı birşekilde; işyerinin girdiği işkolu belirlenmedençoğunluk tespit işleminin iptaline yönelikdava açıldığında işkolunun tespiti içinbakanlığa başvurmak üzere davacıya süreverilip konu ön sorun olarak ele alınaraksonuca göre karar verilmelidir” demiştir.(Y.9. H D, E.1997/8907, K.1997/10537, T.¸ 30.05.1997TUBA Bimed, ayrıca; “İşyerinin yetki tespit işlemi,işkolunun tespiti için Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı'na yapılan başvuru sonuçlanmadansonuçlandırılamaz. İşkolu tespit başvurusu yetki tespiti(çoğunluk tespiti) açısından bekletici sorun olarakkabul edilmelidir. Y.9. H D.E.1993/12762,K1993/12747, T.14.10.1993 TUBA Bimed, işkolutespiti yetki tespiti itirazına etkilidir bakanlıkça verilenyetki tespit yazısı, işkolu tespitinin başka bir işkolunugöstermesi halinde iptal edilmelidir Y.9. H D E.1993/5683, K. 1993/6299, T. 15.04.1993 TUBA Bimed)c- Üye kayıt fişlerinin sahte olduğuitirazıBilindiği gibi yasa koyucu sahte üyelikiddialarının önünü almak amacıyla 2821sayılı Sendikalar Yasası’nın 22. maddesiyleüyeliğin ve üyelikten çekilme bildirimlerinin(md. 25) noterde yapılmasını zorunlukılmıştır. Bu yöntem sendikalara ciddi maliyük getirmenin dışında işe yaramamış, sahteüye olgusunu da sahtelik iddialarını daortadan kaldırmamıştır.ð20/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Gerçektende; 11.09.2001 tarihindesendika 80 kişiyi üye yapmış, 19.09.2001tarihinde, 2822 sayılı yasanın 13. maddesiuyarınca Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığından TİS Yetkisi istemiştir.Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı17.10.2001 tarihinde sendikaya bu işyerindetespit yazısını göndermiştir. İşveren ise buyetkiye İş Mahkemesi’nde itiraz etmiştir.İş Mahkemesi ve Yargıtay aşaması dahilyargı 18 ayda uyuşmazlığı sonuçlandırmış,sendikanın yetkisi olduğunu gösteren tespitindoğruluğuna, itirazın iptaline karar vermiştir.İşveren 17 işçiyi işten atmış işten atılmayanişçiler, diye aynı günde hep birliktesendikadan istifa etmişledir. Bir tek üyesikalan sendika ise grev prosedürünü devamettirerek 19.12.2002 tarihinde greve çıkmış,ancak grev bu kez de İş Mahkemesi kararıylakaldırılmıştır. (Bu bir Tek Kişilik Grev Hikayesidir,Ekonomist, 28 Aralık 2002, Selüloz-İş Dergisi, Ocak2003, sayı 73)IV- Grev Hakkı Kullanılmaz HaleGelmiş Toplu İş SözleşmeleriGüvencesiz kalmıştırToplu iş sözleşme yetkisinin alınmasıkuşkusuz toplu iş sözleşmesinin hemenimzalanması anlamına gelmemektedir. Topluiş sözleşmelerinin koruma işlevini yerinegetirebilmesi için grev hakkıyla donatılmışolması da gerekmektedir. Bir başka anlatımlatoplu iş sözleşmeleri güçlü işveren karşındagüçsüz işçilerin sendika ve grev haklarınıkullanarak işveren karşısında dengeleyicibir güç haline gelmeleriyle oluşturulansözleşmelerdir. Bu nedenle de toplu sözleşmehakkı grev hakkının var olduğu durumlardaanlamlı olabilen bir haktır. 2822 sayılı yasaise, yasanın belirlediği prosedürün izlenmesisonucu kullanabilen menfaat grevinindışındaki tüm direniş ve grevleri yasa dışıgrev statüsünde toplayarak yasaklamıştır.Menfaat grevi için ise;İşyeri ya da iş kolunun grev yasağıkapsamında olmaması,Yetki aldıktan sonra en az 30 gün taraflarıngörüşme yapmış olması,Tarafsız arabulucu aşamasının aradakisürelere bire bir uyularak geçilmiş olması,60 gün önceden grev kararı alıp işyerindeilan edilmesi, grev oylaması için gereklisüreyi de aştıktan sonra, 6 işgünü öncesindennoter aracılığı ile işverene grev tarihininbildirilmiş olası zorunludur.Anayasanın 54, 2822 Sayılı Yasanın 33.,34. maddelerine göre Bakanlar Kurulu MilliGüvenlik, genel sağlık gerekçesiyle grevierteleme hakkına sahiptirBakanlar Kurulu, grevi arteler ise 60 güniçerisinde anlaşmaz ise uyuşmazlık YHK’yagidecek ve YHK’nın kararı kesin ve TİShükmünde olacaktır.“Grev erteleme kurumu son yıllardagiderek sistematik bir yasaklamamekanizmasına dönüşmüştür. 1995 yılındanbu yana ekonomik olarak etkili hiçbir greveizin verilmemiştir Cam ve lastik sektöründeneredeyse otomatik grev ertelemelerigündeme gelmiştir. Grev ertelemeleriningrev eğilimi üzerinde caydırıcı bir etkisiolduğu grevde geçen iş günü sayısında sonyıllarda yaşanan hızlı düşüşle dekanıtlanmaktadırSon yıllarda greve katılan işçi sayısı vegrevde kaybolan işgünü sayısı dramatik birbiçimde düşmüştür.ð22/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


1985 yılından bu yana yıllık ortalamagreve katılan işçi sayısı 43 bin ve grevdekaybolan iş günü 1.2 milyon iken 1996-2002 döneminde bu sayılar sırasıyla 8600ve 238 bin olarak gerçekleşmiştir. 2002yılında grevde kaybolan işgünü sayısıtoplamı 43.885 olarak gerçekleşmiştir.Açıktır ki grev eğiliminin azalmasında grevertelemelerinin yarattığı basınç etkiliolmakladır” (Aziz Çelik, “Bir Hukuk Skandalı:Şişecam Grev Ertelemeleri, Türk İş dergisi Ocak-Şubat 2004, sayı 359, s.47)Kağıt sektöründe uygulamaya konulangrevlerin ertelenmesine ilişkin açılan davada grev ertelemesinin gerekçesi olarakgösterilen milli güvenlik gerekçesininoldukça geniş yorumlanmaya çalışılmasıise özellikle çarpıcıdır. Grev ertelemesineilişkin Bakanlar Kurulu Kararınıdeğerlendiren Danıştay savcısı; “Türkiye’dekağıt üretiminin aksaması basın yayınkuruluşlarının yanı sıra ambalaj kağıdıgereksini dolayısıyla ihracat sektörünü,ülkeye döviz girişini, yosun kalınan dövizdolayısıyla milli güvenliğe ilişkinmalzemelerde dahil ülkemiz için gerekliihtiyaç maddelerinin dışalımınıbaltalamaktadır. İhracata dönük üretim yapançiftçi ve sanayicinin, dolayısıyla milliekonominin göreceği zarar telafi edilemezboyutlara yaklaşmış milli güvenliği ve halkıngenel sağlığını da etkilemiştir.” (Danıştay10.Dairesi, 1995/6508 E.,20.11.1995 T.) kararısözleriyle grev erteleme kararınısavunmuştur.İmzalanan toplu iş sözleşmeleri iseözellikle 5 Nisan 1994 krizinden sonra biryandan uyarlama kurumu aracılığı ileyargının işlem temelinin çökmesi teorisindenhareketle müdahalesine uğrarken, (MuratÖzveri, Ekonomik Kriz Koşullarında Toplu İşHaksız ve kötü niyetli itirazlar sonucunda,dört, beş yıla ulaşan, uzun yıllar sürenyargılamalar, sendikal örgütlenmeözgürlüğüne, toplu iş sözleşmesi hakkınınkullanılmasına ağır darbeler vurmuştur.2822 sayılı yasanın uygulandığı 21 yılınsonunda tüm veriler sendikaların üyekaybettiklerini, etkisizleştiklerini, yeniişyerlerinde örgütlenemedikleri gibi örgütlüoldukları işyerlerini dahi koruyamadıklarınıortaya koymaktadır.Sözleşmesi Özerkliği Uyarlama sorunu, Harp-İşSendikası Yayını, Ankara 1999) öte yandanimzalanan toplu iş sözleşmeleri protokollerleyürürlük süresi içerisinde değiştirilmeyebaşlanmıştır. (Kocaeli 1.İş. Mah. 2001/340-344Esas sayılı dosyalar)Uyarlama kurumunun toplu işsözleşmesiyle bağdaşmadığı, grev hakkınınolmadığı koşullarda ya işçi çıkartırım ya datoplu sözleşmeyi değiştiririm baskısı altındayapılan protokollerin hukuki geçerliliğitartışılsa da, bu durum sonuçta Sendikalarınimzaladıkları toplu iş sözleşmelerinikoruyamayacak duruma geldikleri gerçeğinideğiştirmemektedir.Sonuçİlk sendikalar yasasınınyürürlüğe girdiği 1947tarihinden bu güne kadarülkemiz sendikal hareketiningelişimi neredeyse tümüyleyasalara dayanarak,yasalardan güç almayaçalışarak ya da yasalarlasınırlanarak oluşturulan birtoplu sözleşme sistemi çözümsüzlüğü deberaberinde getirmekte, sistem en iddialıolduğu, yetkili sendikayı belirleme,sahtecilikleri önleme, etkin bir TİS düzeyikurma konularında daha başındantıkanmakta, Yargıya altından kalkamayacağıyükler bindirmektedir.2822 sayılı yasanın uygulandığı 21 yılınsonunda tüm veriler sendikaların üyekaybettiklerini, etkisizleştiklerini, yeniişyerlerinde örgütlenemedikleri gibi örgütlüoldukları işyerlerini dahi koruyamadıklarınıortaya koymaktadır.ð23/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Kuşkusuz bu durumun tek nedeniolarak 2821 ve 2822 sayılı yasalargösterilemez. Sendikaların kankaybının hem ülkemiz de hem dünyada çok yönlü nedenleri yoğun birşekilde tartışılmaktadır.Ne var ki bu gerçeklik yasalaradayalı sistemlerin içinde barındırdığıaçmazları örtmemektedir. En azından“toplu iş sözleşmesi yetkisine itirazve çözümü düzenleyen mevcuthükümler, gerek 275 sayılı Yasanınuygulandığı, gerek 2822 sayılı mevcutyasanın uygulandığı dönemde,yaklaşık 41 yıllık süreçte, sendikalalanda, endüstri ilişkileri alanındagerilim ve çatışmadan başka bir şeyüretmemiştir.Sendikal ayırımcılık nedeniyleişverenlerin, sendikal çatışma verekabet nedeniyle farklıkonfederasyonlara kimi zaman aynıkonfederasyona üye sendikaların işyeriçoğunluk tespitlerine yaptıkları, çoğuzaman haksız ve kötü niyetli itirazlarsonucunda, dört, beş yıla ulaşan, uzunyıllar süren yargılamalar, sendikalörgütlenme özgürlüğüne, toplu işsözleşmesi hakkının kullanılmasınaağır darbeler vurmuştur.” (Mehmet Uçum,Nejdet Okcan, “2822 Sayılı Toplu İş SözleşmesiGrev ve Lokavt Kanununda Değişiklik İçerenÖn Tasarının Hükümleri Ve GenelDeğerlendirmesi, İş Hukuku ve Sosyal GüvenlikHukuku Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran Sayı2., 413) Bu sonucun doğmasının nedeniolarak yasaları suçlamakta çok anlamlıdeğildir. Aksine ayrıntılı yasaldüzenlemelerde boğulmuş bir sistemsorunun merkezinde yer almaktadır.Türk sendikal hareketinin hedeflerindenbirisi yasal güvence değil, yasalarınsınırlayıcılığından olabildiğince kurtulmakolmalıdır.YAŞAMIN İKİ YÜZÜ“Bu nedenle, toplu iş sözleşmesi yetkisineyapılan itirazların, referandum, irade beyanı, hakimtespiti vb. işyeri veya işletmede çalışan işçilerindoğrudan iradelerini ortaya çıkaracak yöntemlerle,süratle ve ekonomik olarak çözülmesinin, sendikaözgürlüğü ve toplu iş sözleşmesi haklarınınserbestçe, hakkın özüne uygun bir şekildekullanılmasına önemli bir katkı yapacağı” (MehmetUçum, Nejdet Okcan,a.g.m.,s.414) inancınıpaylaşmaktayız.Bu nedenle Türk sendikalhareketinin hedeflerinden birisi yasalgüvence değil, yasalarınsınırlayıcılığından olabildiğincekurtulmak olmalıdır.Sendikalar yetki sorununu, yargıyataşımadan işyerinde işçilerin özgüriradelerini ortaya koyabileceğibiçimlerle aşabilirler.habermania’dan24/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Enflasyon ve yoksullukToplusözleşme dönemlerinde, enflasyonverilerinin taşıdıkları sakıncalar dikkate alınarak,emekçilerin yaşam düzeylerinin daha iyi birdüzeye çekilmesi, önemli bir taleptir.F. Serkan Öngel(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Araştırma Uzmanı)Enflasyon, fiyatlar genel düzeyininetkili bir şekilde devamlı yükselmesinedeniyle paranın sürekli olarak değerkaybetmesi, bunun sonucu olarak datüketicilerin satın alma gücünüyitirmesi olarak tanımlanmaktadır.(DİE, “Fiyat endeksleri ve Enflasyon”,Sorularla İstatistikler Dizisi, Ankara)Bu tanım çerçevesinde enflasyonçeşitli mal ve hizmetlerin fiyatlarındayaşanan artış veya düşüşlerin ortalamaolarak yansımasını temsil etmektedir.Fiyatlardaki eğilimin tespitedilmesi için kullanım yaygınlığı olançeşitli mal ve hizmetlerde ki değişimlerizlenmekte ve fiyat indeksioluşturulmaktadır. Türkiye’de Türkiyeİstatistik Kurumu(TÜİK) tarafındanoluşturulmuş Üreticive Tüketici FiyatEndeksleribulunmaktadır. Sözkonusu indeksler, fiyathareketlerinin takibi,ücret ve maaşartışlarınınbelirlenmesi, hayatpahalılığının ölçülmesigibi pek çok alandakullanılmaktadır.Dolayısı ileenflasyondaki hareketler doğrudandoğruya alım gücüne etki eden bir rolesahiptir. Bu çerçevede emekçileraçısından temel sorun enflasyonoranlarının yüksekliği değil, ücretartışlarının enflasyon artışlarını neölçüde karşılayıp karşılamadığıdır.Yüksek enflasyona dayalı büyümemodelinin tercih edildiği 80-90’lıyıllarda enflasyonun ücretlerieritmenin bir aracı olarak kullanıldığıbilinmektedir. Ancak yüksekenflasyona rağmen, ücret artışlarınınenflasyonun üzerinde seyrettiği ve reelücretlerle alım gücünde ciddiyükselişlerin yaşandığı dönemler deolmuştur. Son dönemde yaşadığımızKaynak: TCMB veritabanı, kişisel seriaadüşük enflasyon ortamında da kimisektörlerde reel ücretlerde ciddigerilemelerin yaşanması enflasyon verefah arasındaki ilişkiyideğerlendirmek açısından önemlidir.Tablo 1’de 1989-2005 yıllarıarasında ücret artış oranları ileenflasyon oranları karşılaştırılmaktadır.Ücret artışlarının enflasyonun çokaltında kaldığı dönemlerse reelücretlerde yüksek kayıplarıyaşanmaktadır. 1989-1991 yıllarıarasında ücret artışlarının enflasyonunoldukça üzerinde seyrettiğigörülmektedir. Enflasyonun yüzde 60-70’ler düzeyinde gerçekleştiği budönemde ücret artışları yüzde 100’ünüzerine çıkmıştır.1994 ve 2001 yıllarıise ücretlerin enflasyonaltında büyük orandaezildiği görülmektedir.1994 yılında enflasyonyüzde 124 düzeylerineulaşırken, ücretartışıları yüzde 60düzeyinde kalmıştır.Yine 2001 yılındaenflasyon yüzde 68,5düzeyindeyken, ücretartışları sadece yüzde35 düzeyindedir. ð25/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Bu iki kriz yılında emekçilerin ücretleribüyük kayıplar yaşamıştır.Diğer yıllarda ise ücret artışları birbirineyakın değerlerde seyretmiştir. Ancak bu ikikrizin ücretler üzerindeki etkisi hala devametmektedir. Bugün itibari ile üretimdeçalışılan saat başına ücretler 1993 yılınınikinci dönemindeki değerinin yüzde 64’ükadardır.Reel ücret artışları ile enflasyon verilerinikarşılaştırdığımızda dikkat çeken bir başkakonu ise enflasyonun tek başına ücretleringerilemesinde etkili olmadığıdır. Ancak krizdönemlerinde enflasyonda bekleneninüzerinde gerçekleşen artışlar, emekçilerinyoksullaşmasına yol açmıştır.2006 yılı enflasyon hedeflemesindekisapmada emekçilerin 1994 ve 2001 krizlerigibi yoksullaşmasına neden olacaktır. Çünküemekçilerin ücret artışları büyük orandaenflasyon hedeflemesi üzerindenbelirlenmektedir.Sonuçta emekçiler ve yoksullar açısındanenflasyon oranlarındaki düşüş değil, gerçekücretlerin artıp artmadığı önemlidir. Reelücretler gerilerken enflasyondaki düşüşünçalışanlar açısından hiçbir anlamı yoktur.Nitekim enflasyonda hızlı bir düşüşyaşandığı 2005 yılında kimi sektörlerde reelücretler azalmıştır. TÜİK İmalat Sanayi ReelÜcret endeksine göre yılın ilk 3 aylık dönemiiçin reel ücretler bir önceki yılın aynıdönemine göre yüzde 0,6 oranında azalırken,kimi sektörlerde bu oran yüzde 8,4’eulaşmıştır.Ana metal sanayiinde reel ücretler yüzde4,4 oranında azalırken, tütün ürünleriimalatında yüzde 6,4, diğer ulaşım araçlarıimalatında yüzde 8,4 oranında azmıştır.Kamu hizmetlerinin niteliksizleştirilmesi veözelleştirilmesi AKP hükümetinin zaten temelyönelimini oluşturmaktadır. Dolayısıylaenflasyon karşıtı politikalar, gelir artırıcıdeğil, harcamaları kısmayaodaklanmaktadır.26/Birleşik <strong>Metal</strong>-İşEmekçiler ve yoksullar açısından enflasyonoranlarındaki düşüş değil, gerçekücretlerdeki azalma önemlidir. Reel ücretlergerilerken enflasyondaki düşüşün çalışanlaraçısından hiçbir anlamı yoktur.ENFLASYONLA DEĞİL, HALKLAMÜCADELEEnflasyon ve yoksulluk arasındaki ilişkiyiirdelerken bir başka önemli konu ise kamuharcamalarının niteliğidir.Bilindiği gibienflasyonla mücadelenin en temelunsurlarından birini kamu harcamalarınınaşağı çekilmesi oluşturmaktadır. (Hançerlioğlu,Orhan (1993), “Ekonomi Sözlüğü”, s.106, RemziKitabevi, İstanbul)Kamu harcamalarının aşağıçekilmesinin ise toplumsalmaliyetlerinin olduğu bir gerçektir.Kamuda ücretlerin baskı altındatutulması, toplumsal yaşam açısındanzorunluluk taşıyan alanlara gerekli olan(başta eğitim ve sağlık) yatırımlardakısıntıya gidilmesi, personel alımınasınırlama getirilmesi, sosyal transferharcamalarının azaltılması vb.Tüm bu süreçler beraberinde kamuhizmetlerinin niteliğinde bir erozyona yolaçmakta, geniş halk kitlelerinin parasız,nitelikli kamu hizmetlerine ulaşmasınınönüne geçmektedir.Kamu hizmetlerinin niteliksizleştirilmesive özelleştirilmesi, sermayenin tercihidir veAKP hükümetinin zaten temel yöneliminioluşturmaktadır. Dolayısıyla enflasyon karşıtıpolitikalar, gelir artırıcı değil, harcamalarıkısmaya odaklanmaktadır.Oysa kayıt dışı ekonomiye karşı etkilibir mücadele, iç ve dış borçların yenidenyapılandırılması, sermaye kesimlerininüzerindeki vergilerin artırılması yolu ilekamu mali dengesinin tesis edilmesi, kamuharcamalarında bir kısıntıya gidilmeksizinfiyat artışlarının kontrol altına alınmasımümkündür.ð


ÇİFTE KAVRULMUŞ YOKSULLUKYoksulların ve emekçilerin devletinsağladığı kamu hizmetlerden ve sosyalharcamalardan faydalanma düzeyi de, yaşamkalitesinin belirlenmesinde, ücret artışınınyanında önemli bir etmen olmaktadır.Devletin sosyal sorumluluklarından hızlauzaklaştığı bir süreçte, kamu hizmetlerindenyoksun kalmak ya da yeterinceyararlanamamak, emekçilerin ücretlerindekireel gerilemeye ilave bir katkı yapmaktadır.Bu gündelik hayatta emekçilerin eğitimve sağlık gibi temel ihtiyaçlarında fazladanharcama yapmaları demektir. Yani ücretlilerindaha da yoksullaşmasına anlamınagelmektedir. Dolayısı ile sadece fiyatartışlarına odaklanan bir ücret pazarlığı buetkiyi göz ardı etme riski ile karşı karşıyadır.Yoksulluk konusunda “salt gelir odaklıperspektifin bireylerin toplumsal oluşumunsunduğu hak ve olanaklara ulaşıpulaşamaması konusunda kapsamlı bilgiveremeyeceği, özellikle son on yıldakitartışmalarda gittikçe artan ölçüde kabulgörmektedir.Alternatif yaklaşımların başlangıçnoktasını, bireyin gereksinimlerinin dahageniş tanımlanması gereği oluşturmaktadır.Beslenme, barınma ve giyim gibiminimum gereksinimlere ek olarak, güvenliiçme suyu, kanalizasyon, elektrik, sağlık veeğitim gibi hizmetlere ulaşım, yönetimekatılma, temel insan hak ve özgürlüklerindenyararlanma, sigortalı bir işte çalışma gibiöğeler ön plana çıkarılmaktadır.Başka bir deyişle, örneğin, sivil,toplumsal, kültürel ve siyasal haklardanyararlanma olanağının bulunmamasının datoplumsal dışlanma anlamına geleceği vebu nedenle yoksulluk tanımı içerisindedeğerlendirilmesi gerektiği ifade edilegelmektedir.Ayrıca, cinsiyet ayrımcılığı gibi olgularınyoksulluk üzerinde önemli etkileri olabileceğisürekli vurgulanmaktadır.” (SürdürülebilirKalkınma Dünya Zirvesi Türkiye Ulusal Raporu(Taslak), s.85-86)Yoksulluk,işsizlik gibikapitalizminürettiği yapısalbir sorundur.ENFLASYON ODAKLI YAKLAŞIMLARYOKSULLAŞTIRIYOREnflasyon alanında yaşanan gelişmelerinücret artışlarında kilit bir rol oynadığınısöylemiştik.Açıklanan enflasyon rakamları Türkiyegeneline göre ortalama olarakbelirlenmektedir. Buna karşın enflasyonoranları yaşanılan il, gelir düzeyi ve gelirgetirici faaliyete göre farklılıkgösterebilmektedir.<strong>Sendikam</strong>ız Araştırma Dairesi farklı gelirgrupları ve harcama düzeylerine göreenflasyon verilerinin belirlenmesini, bu tipfarklılıkların göz ardı edilmemesi gereğindenhareketle bir ihtiyaç olarak değerlendirmiştir.Bu çerçevede gelir gruplarına göreenflasyon oranları, TÜİK 2004 yılıHanehalkı Tüketim ve Gelir Araştırmasıharcama kalıpları ile TÜFE verileri esasalınarak, tespit edilmekte ve kamuoyununbilgisine sunulmaktadır.Burada amaçlanan fiyat artışlarınınnüfusun önemli bir kısmına daha fazlayansıdığını ortaya koyarak ücret artışlarındakent-kır, il, gelir grubu, kirada oturan vb.esas alınarak, fiyat artışından en çoketkilenen kesimlerin göz önüne alınmasınısağlamak ve enflasyonun yoksullaştırıcıyanına dikkat çekmektir.TOPLUSÖZLEŞME STRATEJİLERİ İÇİNÖNERİLERToplusözleşme dönemlerinde sıkçagündeme gelen enflasyon verilerinintaşıdıkları sakıncalar dikkate alınarak,emekçilerin yaşam düzeylerinin günlükihtiyaçlarını yeterince karşılayabildikleri birdüzeye çekilmesinin talep edilmesi önemlibir taleptir.Kalıcı çözümler üretebilmenin yolu ancakemekçilerin söz, yetki, karar ve iktidar sahibiolduğu eşitlikçi ve özgürlükçü bir sistemdemümkündür.27/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Ücretlerdeki reel erimenin yanı sırayapısal uyum yasaları ile gündeme gelenyeni liberal düzenlemenin yarattığı tahribattabu süreçlerde dikkate alınmalıdır.Bu çerçevede toplusözleşmegörüşmelerinde belirlenecek stratejilerde şukonular gündemde tutulmalıdır.1- Bir işçinin ailesi ile birlikte insancayaşayacağı temel bir ücret,2- Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasınedeniyle işçilerin refah düzeyinde yaşadığıkayıpların dikkate alınması,3- Büyüme oranlarının ve üretimdekiartışın ücret artışlarına yansıtılması,Gelir dağılımı adaletsizliği4- Fiyat artışlarından en mağdurkesimin enflasyonu dikkate alınarakbir düzenlemenin yapılması,Sonuç olarak, yoksulluk, aynıişsizlik gibi kapitalizmin ürettiği yapısalbir sorundur. Dolayısıyla temeldeyoksulluğa ve işsizliğe karşı verilenmücadele aynı zamanda sisteminkendisi ile bir hesaplaşmayı da zorunlukılmaktadır.Bu tip sorunlara kalıcı çözümlerüretebilmenin yolu ancak emekçilerin söz,yetki, karar ve iktidar sahibi olduğu eşitlikçive özgürlükçü bir sistemde mümkündür.BasındanTürkiye gelir dağılımının çok kötübir şekilde yürüdüğü bir toplumhaline geldi. Cumhuriyet,Osmanlı'dan oldukça eşitlikçisayılacak bir 'küçük üreticilertoplumu' devralmıştı. Bunu uzunsüre devam ettirdi. Böyle bir yapı,korporatist bir ideolojiye de uzunzaman var olma imkânı verdi. AmaCumhuriyet son analizde kapitalistmodeli seçmişti. Dolayısıyla uzunvadede bu genel modelin belli başlıözellikleri Türkiye'nin de özelliklerihaline gelmeye başladı.60'larda ve 70'lerde iç pazarıcanlı tutan, dolayısıyla emekçileregörece yüksek alım gücü tanıyan,Keynes devamı ekonomik politikalarhâlâ geçerliydi.Bu da sendikaları güçlü kılıyordu.Ama dünya kapitalizmimonetarizme, neo-liberalizme vb.kaymaya başlayınca bütün buanlayışlar değişti. 12 Eylül zaten işçisınıfının 'talepkâr' olma cüretinigösteren kesiminin haddinibildirmişti. Daha sonra Turgut Özalda kapitalizmin yeni 'trend'lerininTürkiye'deki temsilcisi oldu.O yılların 'ortadirek' edebiyatıarasında orta gelir dilimleri büyükaşınmaya uğradı ve gelir dağılımıuçurumları toplumsal yapının kalıcıbir özelliği haline geldi.Şimdi böyle bir Türkiye'de yaşıyoruz.Dün, ayakkabı boyama üzerindenstrateji kurmuş bir yoksul adamınhikâyesini anlatıyordum, bu adamınzengin vatandaşlarının birçoğununda para kazanma yöntemleri çokfarklı değil.Cinlik, hinlik, şeytanlık odüzeylerin de başlıca işi. Medyayaher gün yansıyan türlü türlühikâyeleri okuyor, öğreniyor ve bunuyaptıkça, yansımayanları dadüşünebiliyoruz.Şüphesiz, herkesin böyle parakazandığını iddia etmiyorum. İki ayrıtoplum gibi yaşamak, Türkiye'ninbir başka yapısal özelliği. Bununnedeni de, şu günlerde konu ettiğimnüfus politikası. Bir yandan toplum,elindeki kaynaklarla, dünyanınbilinen kurumlarını, bilinen şekildeyaratmaya çalışıyor, bir yere kadaryaratıyor da. Ama öbür tarafta, bukaynak ve somut imkânların herzaman önünde seğirten ve bu legalçerçevelere sığmayan nüfus fazlasıvar. Tabii onlar da yaşayacak ve'refah toplumu' aşamasına hiçuğramadan 'tüketim toplumu'normlarını benimsemiş bir ülkede,onların 'isteme' kapasiteleri de ötekikesimin gerisinde hiç değil.Dolayısıyla Türkiye'nin yanında herzaman bir 'kara Türkiye', 'kayıt dışıTürkiye', 'mafioso Türkiye' var. Buikincinin sürekli varlığı, birincinindüzgün işlemesine de sık sık engeloluyor.Bu nüfus fazlasının büyük kısmıyoksul. Epeycesi yoksulluksınırlarının da altında. Yani Hindistangibi, Brezilya gibi, yoksullarınıngerçekten çok yoksul olmasıyla ünyapmış ülkelerin bazı özelliklerinibiz de edinmekteyiz. Bir yandan hiçtenhalaşmayan alışverişmerkezlerimize yenilerini ekliyoruz,Dubai kulelerinin kopyalarını yapmışolarak tüketimin bilmem kaçıncıkatında yaşayan bir Türkiye'ninhayalle karışık planlarını yapıyoruz,bir yandan da, yoksulluk sınırınınaltında yaşayan birileriylekarşılaştıkça, görmemek için kendigözümüzü yumuyoruz. Bu ikikesimin dramatik karşılaşmalarıolmuyor değil, Üzeyir Garih'in birEyüp mezarlığında, istemesinde hiçeksiklik olmayan bir yoksullakarşılaşması gibi.Ama genel olarak, bir 'münferitvakalar' ilüzyon dünyasındayaşamaya alıştığımız için, onlarada 'münferit vaka' deyip yolumuzadevam ediyoruz. Bakalım, daha nekadar yol kaldıMurat BelgeRADİKAL - 22 Temmuz 200628/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Basın Açıklamalarımızdan17.08.2006TİSK verileri çarpıtıyorSon 5 senede, ücretler yüzde 17 eridiTürkiye İşveren SendikalarıKonfederasyonu’ndan (TİSK) kamuoyuna yönelik bir açıklama yaparak500 Büyük Sanayi Kuruluşundaücretlerin net katma değerden aldığıpayın 2005 yılında önemli ölçüdearttığını, Söz konusu oranın 2004’te%53,6 iken 2005’te %62,7’yeyükseldiğini, Net katma değerde kârınpayının ise %35,9’dan %29,2’yeindiğini belirtmiştir. Reel ücretlerinarttığı, buna karşın verimliliğin azaldığıiddiası ise yine ISO 500 BüyükRaporunun 2004-2005 yılıkarşılaştırmaları üzerine kurulmaktadır.Ancak verilerin bu biçimi ileyorumlanmasında ciddi sakıncalarbulunmaktadır. Çünkü Türkiye İmalatSanayi İstatistikleri ile bu verilerarasında ciddi farklar bulunmaktadır.Zaten İSO raporunda, TÜİK ve 500Büyük Sanayi verileri arasındaki ücret,verimlilik ve üretimdeki farka dikkatçekilerek, büyümenin esas dinamiğininKOBİ’ler olduğunun beklenebileceğineişaret edilmektedir.REEL ÜCRETLERDE ERİMEYÜZDE 17TÜİK verilerine göre Son 5 yıldaimalat sanayiinde çalışılan saat başınareel ücretler ile verimlilik ve üretimdeğerlerine baktığımızda, reelücretlerde erimenin yüzde 17,üretimdeki artışın yüzde 26,verimlilikteki artışın ise yüzde 34olduğu görülmektedir. 2005 yılı içinise reel ücretler bir önceki seneye göresadece yüzde 1,91 oranında bir artışgösterirken, üretim yüzde 5,33,verimlilik ise yüzde 5,56 oranındaartmıştır. 2006 yılının ilk altı 3 aylıkdönemi için ise bir önceki seneye göreücretlerde reel bir artış hemen hemenyokken, üretim yüzde 3,5, verimlilikyüzde 4,6 olarak artmıştır.ISO RAPORUNDAKİ ZORLUKLARISO 500 Büyük Sanayi Kuruluşuraporu incelemek açısından önemlibir belge olmasına karşı özellikle sondönemde yaşanan büyüközelleştirmeler ve kamunun payınınküçülmesi, kimi büyük şirketlerin bilgivermekten kaçınmaları nedeniyleönceki yıllarla karşılaştırmalardagiderek artan zorluklara sahiptir. Bunakarşın ISO 500 verilerinde son 5 yıllıkgelişmelere baktığımızda da Ortalamaücretlerin yüzde 6 eridiği, işgücüverimliliğinin ise yüzde 22 artığıgörülmektedir.Kaldı ki, TİSK’inaçıklamasında referans aldığı makaleProf.Dr. Süleyman Özmucur’unmakalesidir. Makalede söz konusuveriler değerlendirilirken şu ifadelereyer verilmiştir:“1997 yılı baz alınırsa, BeşyüzBüyük Kuruluştaki emek verimliliği2005 yılında sadece 108, reel ücretlerise 105’tir. Türkiye imalat sanayiindeüretimde çalışanlar reel kazançendeksi 1997’de kinin yüzde 15altındadır. (2005 yılı değeri 84,9). Buverilere göre Türkiye imalat sanayiinde1997-2005 döneminde emek verimiönemli ölçüde artmış, reel kazanç iseazalmıştır. Aynı dönemde, BeşyüzBüyük kuruluşta ise reel ücretler veemek verim artışları birbirine oldukçayakındır.”TİSK bu değerlendirmeleri göz ardıederek kamuoyunu yanlışbilgilendirmektedir.ENFLASYON VE ÜCRETLEREnflasyon hedefinde yaşanan ciddisapma 2006 yılı için reel ücretlerdeciddi bir gerilemeye neden olacaktır.Zaten 1994 ve 2001 yılı krizleri ileyoksullaşan ve alım gücü düşenemekçilerin, daha da yoksullaşmasınıamaçlayan açıklamalara karşıkamuoyunun bilgilendirilmesi birzorunluluk olarak görülmektedir. 1993yılında ortalama bir işçinin bugünküücretinin yüzde 50 oranında fazlasınıaldığı düşünüldüğünde Türkiyeemekçilerinin bunu hak etmediğigörülmelidir.29/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Mühendisler ve işçiler içinEsnek üretim sistemive sendikal eğilimlere etkisiZehra Güner Akad(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Örgütlenme Uzmanı)Esnek üretim sistemi ve esnek istihdam biçimleritüm çalışanları olumsuz etkilemiştir. Mühendislerinüretim içerisindeki rolü teknolojik gelişmelernedeniyle, niteliksizleşmiştir.GirişÜretim sistemindeki değişimlerçalışanların tümünün yaşamında veönemli değişiklikler yaratıyor. Üretimsistemindeki değişim, iktidarda olansınıfın gereksinimleri doğrultusundabelirleniyor. Bu değişim yalnızcaçalışma yaşamında kalmıyor, yaşamıntümünü belirlemeye başlıyor.Çalışanlar arasındaki ilişki de budeğişimden etkileniyor. Aynı sınıfsalaidiyete sahip olsalar dahi kendilerinifarklı çıkar gruplarına aithissedebiliyorlar. Talepleriortaklaştırmak daha da zorlaşıyor.Mühendisler ve işçiler için olduğugibi. Talepleri farklılaşan topluluklarınaynı sınıfın parçası olsalar dahi yanyana gelmesi ve ortak bir mücadeleetrafında birbirine kenetlenerek haklarıiçin mücadele etmesi ise, farklıtoplumsal koşulların gündemi olmayızorluyor.Mühendislik mesleğini icraedenlerin tümünü kapsayan biryaklaşım yalnızca meslek alanınıilgilendiren bir özellik taşımak30/Birleşik <strong>Metal</strong>-İşzorundadır. Bunun dışındamühendislik mesleğine sahip olanlarıntek bir yapı içerisinde ifade edilmesimümkün değildir. Çünkü, mühendislikbir meslek olduğundan sınıfsalkarakteri yoktur. Mühendis mesleğiniicra edenler, ücretli olabildiği gibisermaye sahibi de olabilirler, işsiz de.Bu nedenle mühendislik, tek birsınıfsal aidiyetle anılamaz. Bu yazıdaişgücünü işverene satarak yaşamınısürdüren mühendisler konu edilecektir.Üretim sistemindeki değişiminnedenleri ve sonuçlarıSanayi üretiminin yaygın halegelmesi ile birlikte işçiler ve mühendislerbir arada çalışmaya başladılar. Tarihselsüreç içerisinde mühendisler ve işçilerietkileyen en önemli dönüşümler1970’lerin başında kapitalist sisteminkar oranlarının düşmesi ile başladı.Üretim sisteminin değişimine neden olanbu gelişmelere esnek üretim sistemininkonu olduğu yaygınlık kazanan ve kabulgören bir tezdir.Sermayenin kar oranlarındakiazalmayı durdurmak ve dahasıartırmaya yönelik çabası, verimliliğiartırması, eşdeğer olarak sömürüyüartırması, teknolojik olanaklarıngeliştirilmesi ve kullanılması ilesağlanmıştır. Yoğun emek gücünedayanan üretim sistemindenuzaklaşılmıştır. Üretim sistemindeteknolojik gelişmenin etkisi daha fazlahissedilmiştir. Teknolojideki gelişme,esnekliğin temelini oluştururken,esneklik uygulamalarına da genişolanak sağlamıştır.Öte yandan esnek üretim sistemiuygulamaları yalnızca teknolojiningelişmesine bağlanamaz. Sermayesınıfının kar hırsı ve bunugerçekleştirdiği ideolojik atmosfer deüretim sistemindeki değişiklikleribeslemiştir.ð


Sermaye sınıfının çıkarları doğrultusundaşekillendirilen bilimsel ve teknolojik gelişmesermaye sınıfına da bu yönde ciddiyealınabilecek bir olanak yaratmıştır.Esnek üretim sisteminin tanımlayıcınoktaları araştırmacılar tarafındanfarklılaştırılmasına rağmen, genel kabulgörenler şu şekilde belirlenmiştir:1- Temel amaç kalite, maliyet ve zamankonusunda gelişme sağlamaktır.2- Temel yönelim tüketici tatminidir.3- Sürekli gelişme esastır. Esnek üretimgelişmeleri olabildiğince hızlı uygulamayıhedefler.4- Emek gücü ekipler biçiminde organizeedilir ve çok amaçlı işlevleri yerine getirmekhedeflenir.5- Firmaya ürün sunanlarla uzun ilişkilerhedeflenir.6- Teknoloji organizasyonel gelişmelerleilişkilendirilir.7- Performans değerlendirme temelamaçlardan birisidir ve sürekli gelişmeyihedefler.(Duguay CR ve ark. 1997, Dyer S 1998)Mühendisler ve işçilerin bir aradaçalıştıkları ortamı derinden etkileyen buuygulamalarla üretim hızı istenildiği gibiayarlanabiliyor, stoksuz tam zamanındaüretim yapılabiliyor, ekip çalışması,taşeronlaştırma, performansa göreücretlendirme, kalite çemberleri, toplamkalite yönetimi gibi uygulamalarla dayönetim sisteminde önemli değişiklikleroluşturuluyor, üretim sistemi tümüyledeğiştiriliyor. Bunun sonucunda işyerleriküçüldü, istihdam azaldı, kontrolmekanizmaları, ücretlendirmemekanizmaları biçim değiştirdi.Sanayi üretiminin yaygın hale gelmesi ilebirlikte işçiler ve mühendisler bir aradaçalışmaya başladılar. 1970’lerin başındamühendisler ve işçileri etkileyen önemlidönüşümler yaşandı..Fabrikalar ve istihdam parçalanıyorİlk kez Atkinson tarafından teknolojininişçileri merkez ve çevre işgücü olarakböldüğü ileri sürülmüştür. Atkinson’a göreesneklik, sayısal ve işlevsel olmak üzereikiye ayrılır. İşlevsel esneklik, emeğin değişikişleri yapabilecek şekilde çokyönlüleştirilmesini ifade ederken, işlevselesnekliğe sahip olan emek gücünün merkezsektörleri aynı zamanda iş güvenceli, yüksekücretli ve daha fazla sosyal haklara sahiptir.Sayısal esneklik ise çevre işgücü ileilgilidir. Sıradan, rutin, işlerde çalışır, işgüvencesi yoktur. Eğitim düzeyi düşük,düşük ücret alır, niteliksiz işlerde çalışırlar.Üretim sisteminde yaşanan gelişmeler,istihdamın esnek üretim sistemindeparçalandığını göstermektedir. Parçalanmanedeniyle, çalışma koşulları, ekonomik vesosyal haklarda da farklılıklar ortayaçıkmakta ve bunun sonucu olarak da taleplerfarklılaşmaktadır. Öyle ki bazı talepleruzlaşılması mümkün olmayan ayrılıklariçerir hale gelmektedir.Mühendisler Süreçten NasılEtkileniyor?Üretim sisteminde yukarıda anılandeğişimlerden ücretli çalışan mühendislerinmuaf olmadığı belirtilmelidir. Esnek üretimsistemi ve esnek istihdam biçimleri tümçalışanları olumsuz etkilemiştir.Mühendislerin üretim içerisindeki rolüteknolojik gelişmeler nedeniyle,niteliksizleşmiştir.ð31/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Planlama yapan, proje hazırlayanmühendislerin sayısı hızla azalmıştır. Çünkü,dünyada mühendisliğin teknolojiningelişmesi ile birlikte işlevi değişmiş,mühendislik işlevleri araştırma-geliştirmeve tasarımda yoğunlaşmıştır.Türkiye gibi sanayi üretimi her anlamdabağımlı ülkelerde ise, araştırma geliştirmeve tasarımda çalışan mühendislerden sözetmek çok olanaklı değildir. Türkiyearaştırma geliştirme faaliyetlerinin yoğunluğuyüzde 0.21 kadardır. Bu oran gelişmişkapitalist ülkelerin araştırma geliştirmeyeayırdıkları payla karşılaştırılamayacakdüzeydedir. Türkiye’de on bin işgücü başınaaraştırmacı sayısı yalnızca yedidir. Buaraştırmacıların tamamının da mühendisolmadığı düşünülürse mühendislerinaraştırma geliştirme alanında istihdamedilmediği rahatlıkla gözler önüneserilecektir.Mühendisler, çalışma yaşamında üretimplanlama ve üretim sürecini yönetme işindeyoğunlaşmaktadır. Bir bütün olarak budurumun kendisi işsiz mühendislerinsayısında artışa neden olmuştur. DİEverilerinden hareketle 2000 yılında yapılanGenel Nüfus sayımı mühendis ve mimarlarınyüzde yirmisinin işsiz olduğunu ortayakoymuştur. Türk Mühendis ve MimarOdaları tarafından 2001 yılında yaşanankrizle bu rakamın yüzde otuzlara çıktığıaçıklanmıştır.Esnek üretim sisteminin en önemlisonuçlarından biri, parçalanmadır.Parçalanma, ortak hareket kabiliyetini önemliölçüde azalmasına neden olmaktadır. Esneküretim sisteminin teknolojinin gelişmesinekoşut olarak değiştirdiği özellikler yanındageliştirilen yeni yönetimanlayışları da parçalanmayıbeslemektedir.Esnek üretim sistemininayrılmaz bileşenlerinden toplamkalite yönetimi, bir bütün olaraksistemin yönetim alanınıbelirlemektedir. Toplam kaliteyönetim teknikleri, işçilerinBugün sendikalı çoğu işyerindemühendisler kapsam dışıdır. Bunun anlamısendika üyesi olsalar bile, geçerli olantoplu iş sözleşmesinden yararlanamayacakolmalarıdır.Mühendis vemimarlarınyüzde otuzuişsiz...sorun çözme yeteneklerinin geliştirilmesi,hataların ortadan kaldırılması, işçilerinbirbirini denetlemesi amacıyla yapılırkenişyerindeki sorunların çözümü de hedeflerarasında yer almaktadır. Toplam kaliteyönetim teknikleri, sermayenin çıkarlarınınön plana alındığı bir düşünme ve yönetimsistemini işçilerin düşünce sistemineyerleştirerek, ideolojik bir işleve sahipolmaktadır. İşyerindeki sorunlarınçözümünde toplam kalite yöntemlerindenyararlanılması sendikaya olan gereksinimide azaltmaktadır.Mühendis ve mimarların ülkemizdesendikalarda örgütlenme geleneğiolduğundan bahsetmek oldukça zordur.Kaldı ki, mühendis ve mimarların meslekörgütleri olan TMMOB’ye üyelik oranıyüzde elli düzendedir. Sendikalaşma oranlarıise TMMOB tarafından 1999 yılında yapılanaraştırmaya göre, özel sektörde çalışanmühendisler arasında binde altı, kamukesiminde çalışanlar arasında yüzde yirmibeşler düzeyindedir.Aynı araştırmada mühendis mimarlarındiğer çalışanlardan bağımsız bir sendikadaörgütlenme eğiliminin çok yüksek olduğubelirlenmiştir. Mühendislerin yalnızca dörttebirlik bir kesiminin diğer çalışanlarla aynısendikaya üye olma düşüncesinde olduğusaptanmıştır. Bu sonuç bir genellemedir.Ülkemizde mühendisler, üretim prosesleriniyönetme işlevine sahip olduklarındanişçilerle aynı çatı altında –sendikalaşmanıngerekli olduğu düşünülse bile- kendileriniifade etmek istememektedir.Ülkemizde sendika üyesi mühendislereilişkin güncel veri bulmak oldukça zordur.ð32/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Ancak, gözlemlerden ve istatistik halinegelmemiş verilerden hareketle kamukesiminde mühendisler ve işçiler aynısendikalara üye olmakta bir sorun görmezkenözel sektörde bu durumdan söz etmekmümkün değildir. Bunun değişik nedenlerisıralanabilir. Ancak ilk elden söylenebilecekolan esneklik uygulamalarının özel sektördedaha hızlı yer edinmesi ve sermaye sınıfınınörgütlenmeye olan tavrıdır.Kuşkusuz esneklik uygulamaları sendikalörgütlenmeyi olumsuz bir biçimdeetkilemiştir ve etkilemeye de devametmektedir. Esneklik, örgütsüzleştirmeyedaha fazla olanak sağlamaktadır. Ayrıca,işçiler ve mühendisler çıkarlarınıortaklaştıracak politikalar etrafındatoplanamamaktadır.Örgütsüzleştirme konusunda ülkemiz içinen önemli kavşaklardan biri, 12 Eylül1980’dir. Örgütsüzlüğün kutsandığı birdönemde, sendikalı işyerlerinde kapsammaddesi iyice daraltılmış ve toplu işsözleşmelerindeki kapsam maddesiörgütsüzleştirmenin aracı haline getirilmiştir.Bugün sendikalı çoğu işyerindemühendisler kapsam dışıdır. Bunun anlamısendika üyesi olsalar bile, geçerli olan topluiş sözleşmesinden yararlanamayacakolmalarıdır. Kapsam maddesinin tümçalışanları kapsaması bir mücadeleKapsam maddesinin tüm çalışanlarıkapsaması bir mücadele konusudur.Bugün ise işyeri ölçeğinde esnekliğe karşımücadele, dayanışmacı siyasetinmerkezinde durmaktadır.konusudur. Ancak bu mücadeleyi de içerisinealan en önemli mücadele sermayenin kendikazanç hanesine yazdığı parçalanmayı yoketmek, yerine dayanışmacı bir siyasetigeliştirmektir. Bugün ise işyeri ölçeğindeesnekliğe karşı mücadele dayanışmacısiyasetin merkezinde durmaktadır.Kaynakça1- Belek İlker; “Üretim Sürecinde Değişmeler veİşçi Sınıfı”- Türkiye Sosyalist İktisat Kongresi-2005Bildirileri, Nazım Kitaplığı, Aralık 20052- Köse, Ahmet Haşim; Öncü Ahmet; “Kapitaliz,İnsanlık ve Mühendislik- Türkiye’de Mimar veMühendisler”; TMMOB, Nisan 20003- Bilgi Ekonomisine Geçiş Sürecinde TürkiyeEkonomisinin Dünyadaki Konumu, DPT yayınları,yayın no: 2675, Temmuz 20034- Teknik Elemanlar ve Sendikalar Sempozyumu, Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Sendikası Teknik Elemanlar Bürosu,Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Sendikası, Mayıs 19995- Teknik Elemanlarla Sendikalaşmaya Doğru,Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Yayınları, Mayıs 1999Kaynak az, kamu emekçisi yoksulArastırmalardanKESK Araştırma Merkezitarafından yapılan araştırmaTürkiye’de Askeri ve faiz hariç kamuharcamalarının GSYİH içindekipayının OECD ülkeleri ortalamasınınyarısı kadar olduğunu ortaya koydu.Ayrıca kamu emekçisi sayısıOECD ülkeleri ile karşılaştırıldığındaçok az. Örneğin Türkiye’de bir kamuemekçisi, Finlandiyalı bir kamuemekçisine göre 3,3 kat daha fazlakişiye hizmet üretmek durumunda.Araştırmaya göre, kamuharcamalarının Gayri Safi Yurt İçiHasıla içindeki payı OECD ülkelerindeortalama yüzde 41. Türkiye’de isekonsolide bütçe için 2005’te yüzde30.8 olarak belirlenen bu oran,2006’da yüzde 29’a düşmüşdurumda. 2006 yılında faiz hariç kamuharcamalarının oranı ise yüzde 20civarında. Askeri harcamaları dadüştüğünde bu oran yüzde 17. OECDortalamasında ise bu oran 34.Araştırmaya göre Türkiye kamuharcamalarına son derece az kaynakayırıyor. Kamu harcamalarına ayrılanpayın az olmasının, yetersiz sayıdaokul, hastane, doktor, öğretmen,fabrika, yol ve iş demek olduğununifade edildiği araştırmada OECD veTürkiye verileri karşılaştırması şöyle;Araştırmada yer alan Kamuharcamalarının GSYİH paylarınınseçilmiş ülkelere göre dağılımı isesırayla, İsveç’te yüzde 58,Danimarka’da yüzde 56, Fransa’dayüzde 52, Avusturya’da yüzde 51,Belçika ve Finlandiya’da yüzde 50,Almanya’da yüzde 49, Norveç veMacaristan’da yüzde 48, Hollanda’dayüzde 47, Yunanistan’da yüzde 45,İngiltere’de yüzde 41, İspanya’dayüzde 38, Türkiye’de yüzde 29.33/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


CSRİki soru, iki cevap:1- İşçiler, örgütsüz olduğunda işverenler sosyalsorumluluk üstlenme ihtiyacı duyar mı? Duysa bile busorumluluk ne kadar “sosyal” olabilir?2- İşçiler, örgütlüyken işverenlerin keyfi olarak sosyalsorumluluk üstlenmesine ihtiyaç duyar mı?Şirketlerin Sosyal SorumluluğuGaye Yılmaz(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Uluslararası ilişkiler Uzmanı)CSR’ın öncelikli hedefi, toplumu, şirketlerin baskı,kanun ve yaptırımlar olmaksızın kendisorumluluklarını yerine getirecekleri yönündeikna etmeyi amaçlayan yaygın bir propagandafaaliyetinde bulunmaktır“CSR-Şirketlerin sosyalsorumluluğu, şirketlerden oluşan işaleminin kendi değerleri vedavranışlarını, yalnızca müşteriler veyatırımcılar değil aynı zamanda işçive çalışanların ve özel çıkar gruplarınında içinde olduğu tüm çıkar sahiplerininbeklentileriyle uyumlu hale getirmeamacıyla, gönüllülük temelindebulunduğu taahhütler bütünüdür.Bu anlamda CSR, şirketlerin tümmuhatapları karşısında saygınlıkkazanmak için yaptığı taahhüttür”(CSR-Network Client List, july, 2006).Bu tanım, tahmin edilebileceği gibiCSR kavramını dünya literatürüneekleyen, aralarında BP, McDonalds,Shell, Nike, Toyota, Coca-Cola,Nestle, Unilever gibi “şöhret” yapmışşirketlerin de bulunduğu ulusötesisermayeye aittir. Şirketlerin SosyalSorumluluğu bir kavram olarak ortayaatılmadan önce ilk kez 2000 yılıTemmuz ayında kavramın uluslar arasıdüzeyde kurumsallaşması için gereklialtyapı kurulmaya başlanmış, ulusötesi şirketlerin, Birleşmiş Milletler34/Birleşik <strong>Metal</strong>-İşnezdinde Küresel İlkeler Sözleşmesiadlı (Global Compact Initiative) birsözleşmeye angaje olmaları veböylece, gönüllülük temelinde sosyalsorumluluk üstleneceklerini tümdünyaya deklare etmeleri sağlanmıştır.Çok geçmeden pek çok ülkedesermaye örgütlerinin sponsorluğundapropaganda amaçlı tanıtım toplantılarıdüzenlenmeye başlanmıştır.Kavramın, CSR adıyla ilk ortayaçıkışının, dünyanın Enron’la başlayanskandallar dizisinin tarihleriyleçakışması bazı yorumlara göre tesadüfdeğildir (Wilton, B. Temmuz 2005/Uluslararası İşverenler Teşkilatı).Bu görüşe göre, ulus ötesi şirketlerinzedelenen imajının acilengüçlendirilmesi gerektiği için CSRdünya gündemine yerleştirilmiştir.İşveren örgütleri, herhangi iki şirketinaynı olmadığı; bu nedenle her şirketinCSR’yi kendi ihtiyaçlarına en uygunbiçimde kullanma esnekliğine sahipolması gerektiği ve esas olarak daCSR’ın, işletmelerin hızla değişenpiyasa koşullarına en süratli ve endoğru yanıtları verebilmek için dizaynedildiği görüşündedir (IOE/2005).CSR’a getirilen bir diğer yorumda dünyada ekonomik anlamdaliberalizasyonun, özelleştirme vekuralsızlaştırmanın, küreselleşme veartan rekabetin sermayenin rolünüyeniden tanımladığı ve gücünüarttırdığı biçimindedir (Paker, 2006).Bir diğer görüşe göre ise temelhedef , 90’ların ortasından itibarenyükselmeye başlayan küreselleşmekarşıtlığına yanıt olarak getirilenönerilerden “çalışma standartlarınındünya ticaret sistemine dahil edilmesi”talebinin önünü kesmektir.Ülkemiz sermaye örgütlerininkonuya yaklaşımı bu ikinci görüşüdestekler niteliktedir: Ekim 2002’deBM-Kalkınma Programı UNDP veTİSK’in ortaklaşa düzenlediği tanıtımtoplantısında altı çizilen bazı hususlarhem şirketlerin sosyal sorumluluğuhem de Küresel İlkeler Sözleşmesikavramlarının ücretli emek için neanlama geldiğinin ip uçlarınıvermektedir.ð


Toplantının açış konuşmasını yapan TİSKBaşkanı Refik Baydur, Küresel İlkelerSözleşmesinin gönüllülük esasınadayanmasının önemli bir avantaj olduğunu,gönüllülüğün -mantık ve akla dayanmasıdolayısıyla- başarı şansını arttırdığınıbelirtmiştir. Ama çok daha ilginç olan şey,aynı sunum sırasında Refik Baydur’unTİSK’e üye şirketlerin 9 ilkeden oluşanKüresel İlkeler Sözleşmesine zaten tamolarak uyduklarını ve bu nedenle uyum içinhiçbir çaba göstermeye gerek olmayacağıanlamına gelecek şekilde “Türkiyeşirketlerinin ihracat avantajına sahipoldukları”nı belirtmesidir.İşte tam da bu noktada, sosyal sorumlulukile murat edilen propaganda hedefi ve bununda ötesinde kavramın gönüllülüğe dayalıdoğasının hatırlanması gerekmektedir.Baydur, şirketlerin sosyal sorumluluğu veküresel ilkeler sözleşmesini ancak ve ancakgönüllülük temelinde destekleyeceğini, bukavramlar, gelecekte ticaret ve çalışmastandartları arasında ilişki kuran bir kurallarve yaptırımlar sistemine dönecek olursakötüye kullanmaya da açık hale gelmişolacaktır uyarısını yapmaktadır.Aynı sunumda, küresel ilkelerin nasılişletilmesi gerektiğini anlatırken Türkiye’deçıkarılan iş güvencesi yasasını “kötü örnek”olarak veren Baydur, “söz konusu yasa,çağdaş ve esnek iş kanunu ile birlikteuygulanmadığı taktirde işletmelerimize,işçilerimize, işsizlerimize ve tüm toplumabüyük zararlar verecektir” diyerek şirketlerinsosyal sorumluluğunun da sınırlarınıgöstermiştir (Baydur, 2002).Kavramı daha sağlıklı bir analize tabitutmak için Avrupa Birliği uygulamalarınada göz atmakta yarar vardır. İlk kez Temmuz2001’de resmi olarak AB Komisyonugündemine alınan CSR ile ilgili olarak,Komisyon, bir Avrupa çerçevesininoluşturulması, kamu oyunun şirketlerinsosyal sorumluluğu kavramına olan ilgisininarttırılması ve bu alanda yapılacak işbirliğimodellerinin geliştirilmesi önerisinigetirmiştir (İKV, 2006). Bu alıntıdan daanlaşılacağı gibi CSR’ın öncelikli hedefi,Hedeflenen,sendikalarıişyerlerindenuzak tutmaktır.toplumu, şirketlerin baskı, kanun veyaptırımlar olmaksızın kendisorumluluklarını yerine getirecekleriyönünde ikna etmeyi amaçlayan yaygın birpropaganda faaliyetinde bulunmaktır.Komisyon, CSR’ın, Mart 2000’de kabuledilen Lizbon hedeflerine ulaşılmasındaönemli katkılarda bulunacağını belirtmiştir.Komisyon tarafından önerilen CSR çerçevesiTemmuz 2002’de belirlenmiş ve çıkarılantebliğde CSR’ın sürdürülebilir kalkınmayahizmet ettiği, küreselleşmenin olumsuzetkilerini hafiflettiği ve topluma faydasağladığı ifadelerine yer verilmiştir (İKV,2006). Daha ilk gündeme alındığı gün,kavramın faydalarının test edildiği veonaylandığı izlenimini yaratan bu ifade bileCSR ile propaganda arasındaki ilişkininboyutları hakkında fikir vermektedir.Kavramın kurumsallaşması çerçevesindeatılan tek adım Küresel İlkeler Sözleşmesideğildir kuşkusuz. Kavramın sponsorlarının,biri dünya diğeri Avrupa düzeyinde olmaküzere iki ayrı networku bulunmaktadır.Uluslar arası CSR networkü tarafındanbelirlenen aşağıdaki “sorumluluk” hedefleriarasında sendikalaşma ve örgütlenme gibitemel haklara hiçbir şekilde yer verilmemesişüphesiz tesadüf değildir:·Sermaye erişiminin kolaylaşması·Şirket imajının güçlenmesi·Satışların artması·Çalışanların motivasyonu üzerindenverimliliğin arttırılmasıð35/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


· Karar mekanizmalarınınkeskinleştirilmesi (emek üzerindekidenetimin arttırılması)· Risk yönetiminin gelişmesi· Maliyetlerin düşürülmesiGerçekten de hedeflenen, sendikalarıişyerlerinden uzak tutmaktır. Bu hedefeulaşmak için iki ana strateji belirlenmiştir:1) Eşitlik, insan hakları, ayrımcılıkyapılmaması gibi içi boşaltılmış,muğlaklaştırılmış ve ihlal edilmeleri halindeispatlanması son derece güç olan kavramlarkullanılarak emek-sermaye çatışmasının enalt düzeye çekilmesi ve sendikalörgütlenmeye duyulan ihtiyacın bu yöntemlezayıflatılması 2) Diyalog ve toplumsalsorumluluk söylemleri üzerinden çalışanların,verimlilik, performans, esneklik, maliyetlerindüşürülmesi gibi kendi sınıfsal çıkarlarıylataban tabana zıt olan sermaye politikalarınıbenimseyip, desteklemelerinin sağlanması.Sendikalardan, bu sermaye girişimindenmedet ummaları ve bu nedenledesteklemelerinin beklenemeyeceği açıktır.Birincisi, CSR’ın vaat ettiği asgari düzeydekihaklar sendikalarda örgütlü işçilerin zatensahip olduğu haklardır. Bunun aksinidüşünmek, işçilerin örgütlü gücüne rağmenasgari düzeydeki hakları bilekullanamadıkları, örgütlü sendikanın buhaklar için işverenin keyfi iradesine belbağladığı anlamına gelir ki bu, işçilerin kendiörgütlü gücüne olan inançlarınındinamitlenmesi, toplu pazarlık sistemininyok sayılmasıdır .CSR prensipleri arasında toplu pazarlıkve sendikal örgütlenme gibi haklara saygıgösterilmesi ilkesi yer almadığına; CSR’ındünya ölçeğindeki kurumu olan Küreselİlkeler Sözleşmesinde ise bu haklara kısmiolarak yer verilmesine karşın sözleşmeningönüllülüğe endeksli olduğu belirtildiğinegöre bu kavram, yeni örgütlenmelerdesendikalar tarafından bir araç olarak dakullanılamayacaktır. O halde CSR’ın, esasolarak sendikasız işçileri hedeflemesigerekmektedir. Sendikaların da hedefiörgütsüz işçiler olduğu için, örgütsüz işyerleriaslında CSR ve sendikal örgütlülükkavramlarının her birinin var oluş mücadelesiKapsam maddesinin tüm çalışanlarıkapsaması bir mücadele konusudur.Bugün ise işyeri ölçeğinde esnekliğe karşımücadele, dayanışmacı siyasetinmerkezinde durmaktadır.verdiği, çatışma alanları olması gerekir.Bir başka deyişle, işyerlerinde Sendikalörgütlülük varsa CSR ilkeleri -adı CSRolmasa da- vaz geçilmez olarakuygulanmakta, daha doğrusu uygulanmakzorunda kalınmaktadır. Ancak aksi doğrudeğildir. Yani, işyerlerinde CSR’ınuygulanması otomatik bir şekilde sendikalörgütlenmeye yol açmadığı gibi pek çokdurumda da sendikal örgütlenmeyiengelleyici bir işleve sahip olduğugörülmektedir.İşte bu yüzden, KonfederasyonumuzDİSK’in de üye olduğu Uluslar arası HürSendikalar Konfederasyonu ICFTU’nun2004 yılı kongresi CSR-Şirketlerin SosyalSorumluluğu ile ilgili olarak aşağıdaki kararıalmak zorunda kalmıştır:“…Kongre, işçilerin çıkarlarının,bağımsız işçi örgütlenmesi dışındaki kişive kurumlarca da savunulabileceğine dairyanlış ve tehlikeli algılamaları tümüylereddeder. Bağımsız işçi örgütlenmesi, bumücadeleye inanmış başka örgütlerce dedesteklenebilir, belli düzeyde yardım alabilirama bu yapılar asla sendikal hareketin yerinegeçemez. İşverenlerin “şirketlerin sosyalsorumluluğu” çerçevesindeki faaliyetlerisendikal örgütlenmenin yerine geçemez vesendikaya bir engel gibi kullanılamaz.İşverenlerin en önemli sosyal sorumluluğuişçilerinin örgütlenme hakkına saygıgöstermektir.”(ICFTU, Kongre Kararları, Ağustos,2004)ICFTU’nun 2004 kongre kararında altınıçizdiği “Bağımsız işçi örgütlenmesi, bumücadeleye inanmış başka örgütlerce dedesteklenebilir ama bu yapılar asla sendikalhareketin yerine geçemez” vurgusu sonderece yerinde ve bir o kadar da önemlidir.ð36/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


CSR, bu şartlı onayı dahi haketmemektedir. Çünkü, şirketler CSRçerçevesinde gönüllülük temelindesağlayacakları asgari hakları işçi sınıfınınmücadelesine inandıkları için değil, tam datersi, sınıf mücadelesini geriletmek istedikleriiçin desteklermiş gibi görünmektedirler.Yalnızca ICFTU değil, sendikamızınuluslar arası federasyonu IMF de, şirketlerinsosyal sorumluluğu konseptinin en temelaraçlarından olan “şirket davranış kodlarına”(Corporate Codes of Conduct) aynı kuşkularlayaklaşmaktadır. 2003 yılında uluslar arasısendikalar ile ulusötesi şirketlerin müzakereederek imzaladıkları Çerçeve Sözleşmelerile gönüllü şirket davranış kodları arasındakifarkları belirleyen IMF, aşağıdaki hususlaradikkat çekmektedir:- Şirket davranış kodları tek taraflı olarakişverenler tarafından belirlenirken; çerçevesözleşmeler emek örgütleri ve şirketyönetimlerinin müzakereleri sonucunda,yani emeğin örgütlü gücü sayesindebağıtlanır- Tek taraflı olduğu için şirket davranışkodları bütün çalışma standartlarını tanımakzorunda değilken; çerçeve sözleşmeler bütüntemel çalışma standartlarını tanımaktadır- Şirket davranış kodları çok nadir olaraktedarikçileri de kapsarken; çerçevesözleşmeler genellikle (müzakere sırasındasendikaların örgütlü gücüne bağlı olarak)tedarikçileri de kapsamaktadır.- Şirket davranış sözleşmelerininuygulanması ve denetlenmesi tek taraflıolarak sadece şirketler tarafından yapılırken;çerçeve sözleşmelerin uygulanma vedenetimine sendikalar da katılmaktadır.Sendikalardan, bu sermaye girişiminidesteklemelerinin beklenemeyeceği açıktır.Çünkü, CSR’ın vaat ettiği asgari düzeydekihaklar sendikalarda örgütlü işçilerin zatensahip olduğu haklardır.- Şirket davranış sözleşmelerinde emekşirketyönetimi arasındaki diyalog son derecezayıf iken; çerçeve sözleşmeler sendikalarve yönetim arasında güçlü bir diyalogtemelini ön koşul olarak gerektirmektedir.(IMF <strong>Metal</strong>, Ocak, 2003)yukarıdaki mukayeseli analiz degöstermektedir ki, gönüllülük temelindekişirket taahhütlerinde sendikaların adı hiçbirşekilde geçmemektedir. Zaten, sendikalarında örgütlü oldukları işyerlerinde kendilerinimuhatap almayan bir oluşuma izinvermeyecekleri aşikardır. Buradan hareketle,gönüllü işveren taahhütlerinin olduğu yerdeörgütlü sendikaların olamayacağı,sendikaların örgütlü olduğu yerlere gönüllüişveren taahhütlerinin giremeyeceği tespitiniyapmak mümkündür.KAYNAKÇACSR-Network Client List, july, 2006Wilton, B. Temmuz 2005/Uluslar arası İşverenlerTeşkilatı – IOE, içinde: “İşverenlerden devletinfonksiyonlarını üstlenmesi beklenmemeli/Brent WiltonIOE G.Sekreter Yrd.” İşveren Dergisi TİSK , Temmuz2005Paker, 2002/ TESEV Bşk. Can Paker içinde:“TİSK-BM Küresel İlkeler Sözleşmesi TanıtımToplantısı İşveren Dergisi TİSK, Ekim 2002”Baydur, 2002 / TİSK Başkanı Refik Baydur içinde:“TİSK-BM Küresel İlkeler Sözleşmesi TanıtımToplantısı İşveren Dergisi TİSK, Ekim 2002”İKV, 2006CSR-Network July 2006ICFTU, Kongre Kararları, Ağustos, 2004IMF <strong>Metal</strong>, Ocak, 200337/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İşe iade veSendikal tazminat davalarıAv. Olcay Yanar(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Avukatı)İşveren iş sözleşmesini feshederken, bazışartlara uymak zorundadır. Peki işveren,geçerli feshin şartlarına uymaz ise işçi budurumda ne yapabilir?Yazımızın konusunu oluşturan işeiade ve sendikal tazminat davalarıözellikle yeni İş Kanununun yürürlüğegirdiği Haziran 2003 tarihinden buyana epey tartışma konusu olmuştur.Bu nedenle işe iade davalarındaözellikle sendikal sebeplerle fesihhalinde hükmedilmesi gerekensendikal tazminat üzerinde durmakistiyoruz. Sendikal tazminatla ilgiliYargıtay kararları ile konuyuirdelemeye çalışacağız.İşe İade Davalarıİşe iade düzenlemesi ile birlikteeskiden sadece sendika temsilcilerinetanınan mahkeme kararı ile işe geridönme imkanı iş güvencesikapsamında olan tüm işçileretanınmıştır. İş Yasasının 18. maddesinegöre; otuz veya daha fazla işçiçalıştırılan işyerlerinde en az altı aylıkkıdemi olan işçinin belirsiz süreli işsözleşmesini fesheden işveren, işçininyeterliliğinden veya davranışlarındanya da işletmenin, işyerinin veya işingereklerinden kaynaklanan geçerli birsebebe dayanmak zorundadır.Ancak işçinin yeterliliğinden veyadavranışlarından kaynaklanan nedenlerişyerinde olumsuzluğa yol açar isegeçerli sebep olarak kabuledilebilecektir. İşveren eğer bu ikisebepten birine dayanıyor ise mutlakaişçinin savunmasını almaklayükümlüdür.İşveren iş sözleşmesinifeshederken, fesih bildirimini yazılıyapmak, fesih sebebini açık ve kesinolarak belirtmek zorundadır. Pekiişveren, bu saydığımız geçerli feshinşartlarına uymaz ise işçi bu durumdane yapabilir?Yasalarda, işçininsendikaya üye olmasıveya sendikalfaaliyetlere katılmasısebebiyle işsözleşmesininfeshedilemeyeceğiaçıkça düzenlenmiştir.İşveren, iş sözleşmesini sonaerdirirken geçerli bir sebepgöstermemiş veya gösterdiği sebepgeçerli değil ise ya da geçerli sebeplefeshin usulüne uymamışsa (savunmaalmamış, feshi yazılı yapmamış veyaaçık ve kesin olarak gerekçegöstermemiş) bu durumda işçinin İŞEİADE DAVASI açma hakkı vardır.Mahkemece geçerli sebepgösterilmediği veya gösterilen sebebingeçerli olmadığına karar verildiğindeişçinin işe iadesine, çalıştırılmadığısüre için en fazla 4 aylık ücretinin vediğer haklarının ödenmesine; işbaşıyaptırılmaması halinde ödenecektazminatın en az 4 en çok 8 aylık ücretitutarında belirlenmesinehükmedecektir. Mahkeme kararınınkesinleşmesinden itibaren 10 iş günüiçinde işçinin işbaşı yapmak içinbaşvuru yapması gerekmektedir. Aksihalde fesih geçerli sayılır. İşçininbaşvurusundan itibaren işveren 1 ayiçinde işçiyi işbaşı yaptırmaz isemahkemenin takdir ettiği tazminatıödemekle yükümlüdür.ð38/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İşe İade Davası Sürerken İşçinin YeniBir İşe Girmesiİşe iade davalarında tartışma konusu olandiğer bir hususta işe iade davası devamederken işçinin yeni bir işe girmesinin işeiade davasına etkisidir. Yargıtay 06.02.2006tarihli kararında işçinin yeni bir işegirmesinin davayı etkileyen bir hususolmadığını belirtmiştir. Kararda “Somutuyuşmazlıkta davacının, iş sözleşmesininfeshinden sonra 12.05.2004 tarihinde yenibir işyerinde işe başladığı sabittir. SSKkayıtlarına göre de, davalı işyeri 30.04.2005tarihinde kapatılmıştır. Belirtmek gerekirki, feshin geçersizliği ve işe iade istemindebulunan işçinin, boşta geçen süre içerisindeyeni bir iş bulması, feshin geçersizliğini veişe iadeyi etkileyen bir unsur değildir.Kanunda bu yönde düzenleme olmadığıgibi, çalışma halinde bu sürenin boşta geçensüreden mahsup edileceğine dair bir kuralada yer verilmemiştir. Mahkemece, bunedenle işe iadeye karar verilmemesi veboşta geçen süre ücretinin 41 günlesınırlandırılması hatalıdır. “ denmektedir.(Yargıtay 9. H.D. 06.02.2006, 2006/942 E. ve2006/2409 K.)Sendikal Sebeplerle Fesihİş Kanunu ve Sendikalar Kanunundaişçinin, sendikaya üye olması veya sendikalfaaliyetlere katılması sebebiyle işsözleşmesinin feshedilemeyeceği açıkçadüzenlenmiştir. Ancak ülkemizde özelliklesendikal örgütlenmenin başlangıçaşamasında olmak üzere birçok işçinin işsözleşmesi bu nedenle feshedilmektedir.İşverenin, işçinin iş sözleşmesini sendikalsebeplerle feshetmesi durumunda işçi işgüvencesi kapsamında ise işe iade davasıaçabilecektir. Ancak İş Yasasının 21.maddesinin birinci fıkrası uyarınca ödenecekiş başı yaptırmama yıllık ücret tutarındanİşverenin, işçinin iş sözleşmesini sendikalsebeplerle feshetmesi durumunda, işçi işgüvencesi kapsamında ise işe iade davasıaçabilir...az olamayacaktır.Yargıtay hangi durumlarda feshin sendikalsebeplerle yapıldığını kabul etmektedir? Bukonuyu örnek Yargıtay kararları ileirdelemek istiyoruz.Yargıtay’ın 2006 tarihini taşıyankararında, TİS görüşmelerinin uyuşmazlıklasonuçlanması üzerine işyeri sendikatemsilcisi, yetki uyuşmazlığını yakasınakokart takarak protesto etmiş, davalı işverenise iş sözleşmesinin bu davranışı gerekçegöstererek geçerli sebebe dayandığı iddiasıile feshetmiştir. Yerel mahkeme işyerindeolumsuzluğa yol açmayan bu davranışıdemokratik bir tepki olarak nitelendirmişve iş sözleşmesinin feshinin geçersizolduğuna karar vermiştir. Ancak işebaşlatmama tazminatını ise 4 ay olarakhüküm altına almıştır. Yargıtay “davacınınişyerinde demokratik tavır şeklinde olankokart takma ve diğer işçilere taktırmaeyleminin temsilcilik faaliyeti olduğutartışmasızdır.” diyerek yerel mahkemeninfeshin geçersizliğine ilişkin kararının uygunolduğunu belirtmiştir. Yargıtay, bahsi geçeneylemden ötürü iş sözleşmesininfeshedilmesinin sendikal sebeplerle feshegirdiğine karar vermiş ve dolayısı ile işebaşlatmama tazminatının 4 ay olarakbelirlenmesinin yanlış olduğunu belirtmiştir.Bu durumda tazminatın işçinin 1 yıllık brütücreti tutarında belirlenmesi gerektiğinihüküm altına almıştır. ( Yargıtay 9. H.D.23.06.2006 2006/3230 E. 2006/7008 K. )Yargıtay’ın 2005 tarihli diğer bir kararındadavacı işçinin, daha önce işten çıkarılan vetazminatlarını almak üzere işyerine gelenişçi arkadaşlarının yanına işverenin karşıkoymasına rağmen gitmesi işveren tarafındaneylem olarak değerlendirilmiş ve işsözleşmesi feshedilmiştir.ð39/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Davacı iş sözleşmesinin sendikalsebeplerle feshedildiğinden bahisle işeiadesini talep etmiştir. Yerel mahkeme talebireddetmiştir. Yargıtay “... dosya içeriğindenbu davranışın yemek tatilinde olduğu, başkabir anlatım ile çalışma saati içerisindeolmadığı, davacının ziyaretine gittiği,arkadaşlarının iş yerinde yasa dışı bireylemde yapmadıkları, arkadaşlık duygularıile yapılan ziyaretin iş yerinin çalışmadüzenini aksatmadığı, davacının feshe nedengösterilen eyleminin haklı ve geçerli birfesih nedeni sayılamayacağı saptanmıştır.Diğer taraftan davacı dinlettiği tanıkanlatımları ile fesih bildirimindeki asılnedenin sendikal faaliyetler olduğunukanıtlamış bulunmaktadır.” demek suretiyleyerel mahkemenin kararının bozmuş,davacının işe iadesine ve işe başlatmamatazminatının 1 yıllık brüt ücreti olarakbelirlenmesine karar vermiştir. (Yargıtay 9.H.D. 27.10.2005 2005/29210 E. 2005/34772 K. )Yargıtay diğer bir kararında ise sadecesendika üyesi olmanın sendikal tazminattalebi için yeterli olmadığına karar vermiştir.Kararda. “Aynı işyerinde çalışan işçilertarafından açılan seri davaların aynı günyapılan temyiz incelemesi sonucundaişyerinde üretim alanlarında yeni biryapılanmaya gidildiği bu nedenle yalnızsendika üyesi işçilerin değil, sendika üyesiolmayan işçilerin de çıkarıldığı; sendikalıişçi çıkarmada sendikalı-sendikasız işçiayırımı yapıldığına dair somut bir delilbulunmadığı sendika üyesi olmanın sendikaltazminat talebi için yeterli olmadığı üyelikdışında, davacının sendikal faaliyettebulunduğu bu nedenle hizmet akdinin sonaerdiği iddia edilip kanıtlanmadığıanlaşıldığından davacının sendikal tazminatisteğinin reddi gerekirken kabulüne kararverilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”denmektedir. (Yargıtay 9. H.D. 14.04.20052005/10880 E. 2005/13247 K. )İş Güvencesi Kapsamındaki İşçininDoğrudan Sendikal Tazminat Talebiİşe iade ve sendikal tazminat davalarındayaşanan önemli bir sorun da iş güvencesiSendikal nedenlerle işten çıkarılan işçi işinegeri dönmek istemiyor ise, işverenin işsözleşmesini feshetme hakkını kötüyekullanmasına karşı sendikal tazminat talepedebilmelidir.kapsamında olan işçinin, sendikal faaliyetlernedeni ile iş sözleşmesinin feshedilmesihalinde işe iade davası açmadan doğrudansendikal tazminat davası açamamasıdır. İşeiade davasının temelini işçinin işine geridönme isteği oluşturur. Sendikal nedenlerleişten çıkarılan işçi işine geri dönmekdolayısıyla işe iade davası açmak istemiyorise işverenin iş sözleşmesini feshetme hakkınıkötüye kullanmasına karşı sendikal tazminattalep edebilmelidir. Ancak Yargıtay’ın bukonuda yerleşmiş kararı aksi yöndedir. Buyol ile işçinin hakları kısıtlanmakta işe iadedavası açmaya mecbur bırakılmaktadır.Aşağıda Yargıtay’ın bu konuda örnek birkararı bulunmaktadır.“Davacı işçi iş sözleşmesinin davalıişverence 6.6.2003 tarihinde sendikal nedenlefeshedildiğini ileri sürerek sendikal tazminatisteğinde bulunmuş, mahkemece istekdoğrultusunda karar verilmiştir.2821 sayılı yasanın 4773 sayılı yasa iledeğişik 31. maddesine göre, iş güvencesikapsamında olan işçiler yönünden işsözleşmesinin sendikal nedenle feshindedoğrudan sendikal tazminat talep edilmesimümkün değildir. Gerçekten iş güvencesikapsamında olan işçiler için anılan yasayagöre feshin geçersizliğinin tespitininistenmesi gerekir. Davacı işçi bu yolagitmemiş doğrudan sendikal tazminat davasıaçmıştır.Çalışan işçi sayısı itibarıyla işyerinin işgüvencesi kapsamında olduğu dosya içindekibilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. 2821sayılı yasanın 31. maddesine göre davacınınsendikal tazminat istemesine olanakbulunmamaktadır. Anılan isteğin reddinekarar verilmelidir.” (Yargıtay 9. H.D. 24.05.20052004/30766 E., 2005/19241 K.) ð40/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İşçinin Sendikal Nedenlerle FarklıMuameleye Tabi TutulamamasıDaha önce de belirttiğimiz üzere işçisendikal sebeplerle işten çıkarılamayacağıgibi farklı muameleye de tabi tutulamaz.Sadece işten çıkarmalarda değil, işsözleşmesinin devamı sırasında işverenceişçiye farklı işlemde bulunulmasıdurumlarında da en az 1 yıllık ücreti tutarındasendikal tazminat istenebilmektedir.Sendikal sebeplerle farklı muameleyetabi tutulan yani bir sendikaya üye olanişçilerle sendika üyesi olmayan işçiler veyaayrı sendikalara üye olan işçiler arasında,işin sevk ve dağıtımında, işçinin meslekîilerlemesinde, işçinin ücret, ikramiye veprimlerinde, sosyal yardım ve disiplinhükümlerinde ve diğer hususlara ilişkinhükümlerin uygulanması durumunda işçiçalışmaya devam ederken sendikal tazminattalebi ile dava açılabilecektir.“Dosya içeriğine göre davacının hizmetakti kapsam dışı personel statüsündebulunduğu sırada 2.2.1994 tarihinde, sonaerdirilmiştir. Anılan tarihten önce, müdüryardımcısının önerisi üzerine YönetimKurulunun 28.1.1994 Tarihli kararı ile,1.1.1994 tarihinden geçerli olmak üzere,kapsam dışı personel ücretlerine % 25 zamyapılmış, ancak davacı ile bir diğer kişihakkında bu zammın uygulanmayacağıbelirtilmiştir.Sendikalar Kanununun 31/3. maddesinde;işçiler arasında ücret, ikramiye ve primlerinödenmesi konusunda, bir ayrımyapılamayacağı öngörülmüştür. MK`nın 2.maddesi de, haklı bir neden olmadan işçilerarasında ücret, ikramiye prim ve sosyalyardımlar hakkında farklı işlem yapılmasınacevaz vermez. Gerçekten böyle bir ayırımdürüstlük kuralına uygun düşmez. EsasenAnayasa`nın 10. maddesi, aynı konumdabulunanlar arasında haklı bir neden olmadanayrım yapılamayacağı kuralına yer vermiştir.Böyle bir ayrım eşitlik ilkesine aykırı düşer.Mahkemece de, davacı işçi hakkındakiuygulamanın eşitlik ilkesine aykırı olduğukabul edilmiştir. Buna rağmen, fark ihbar,2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 31 incimaddesinin 3 üncü fıkrasına göre, işverensendikaya üye olan işçilerle sendika üyesiolmayan işçiler arasında ücret bakımındanbir ayırım yapamaz.kıdem ve işçilik haklarının hüküm altınaalınmamış olması isabetsiz olup, bozmayıgerektirmiştir.“ (Yargıtay 9. H.D. 24.10.19951995/12072 E., 1995/32880 K.)“Davacı, davalıya ait işyerinde işçi olarakçalıştığını ve işyerinde uygulanan TİS`netaraf sendikaya üye olduğunu işvereninsendikaya üye olmayan işçilerin aylıkücretlerine TİS ile kararlaştırılan ücretinüzerinde zam yaptığını ve böylece 2821sayılı Kanun`un 31/son maddesine aykırıdavranıldığını ileri sürerek sendikal tazminatistemiştir.Mahkemece, davacının halen işyerindeçalıştığı ve bir fesih söz konusu olmadığındansendikal tazminat isteme hakkının doğmadığıgerekçesiyle davanın reddine kararverilmiştir.2821 sayılı Sendikalar Kanunu`nun 31inci maddesinin 3 üncü fıkrasına göre,işveren sendikaya üye olan işçilerle sendikaüyesi olmayan işçiler arasında ücretbakımından bir ayırım yapamaz. Aksi haldeişçi aynı maddenin son fıkrası hükmünedayanarak bir yıllık ücretinden az olmamaküzere tazminata karar verilmesini isteyebilir.Bu hüküm uygulanması işçinin iş akdininfeshi ile sınırlandırılmış değildir. Bu nedenleyerel mahkeme kararının gerekçesibenimsenemez.O halde, ücret zammı yönünden işvereninsendika üyesi olan işçilerle sendikaya üyeolmayan işçiler arasında bir ayırım yapıpyapmadığı incelenerek varılacak sonucagöre bir karar vermek gerekirken yazılışekilde davanın reddi isabetsiz olup bozmayıgerektirmiştir. (Yargıtay 9. H.D. 08.11.19931993/6484 E., 1993/15794 K.)41/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


4857 Sayılı Kanunu’nun 2. ve 81. MaddelerindeDeğişiklik Yapıldı!Asıl işveren - Alt İşveren ilişkisiaa4857/2. maddesi ile ilgili tartışmalar devamederken Hükümet İş Kanunu’nda yaptığıdeğişiklik ile alt işveren işçilerinin, yasalhaklarını kısıtlayan hükümler getirdi.4857 Sayılı İş Kanunu’nun asıl işinalt işverene verilmesini sınırlandıran2. maddesinde sesiz sedasız değişiklikyapılmıştır. “Tanımlar” başlığınıtaşıyan ilgili madde de asıl işveren vealt işveren ilişkisi ve alt işverenişçilerinin yasal haklarıdüzenlenmektedir. 2. maddenin 6.fıkrasına göre asıl işe yardımcı nitelikteolan işler veya işletmenin ve işin gereğiolarak asıl işin teknolojik nedenlerleuzmanlık gerektiren bölümü altişverene verilebilmektedir.Asıl işveren, alt işverenin istihdamettiği işçilere karşı kanundan, işsözleşmesinden veya toplu işsözleşmesinden doğanyükümlülüklerden alt işverenle birliktesorumludur. Asıl işveren- alt işverenilişkisinin muvazaalı olarak kurulmasıhalinde de göre alt işveren işçileribaşlangıçtan itibaren asıl işveren işçisiolarak kabul edilmektedir.4857/2. maddesi ile ilgili tartışmalar42/Birleşik <strong>Metal</strong>-İşdevam ederken Hükümet İşKanunu’nda yaptığı değişiklik ile altişveren işçilerinin, yasal haklarınıkısıtlayan hükümler getirdi.01.07.2006 tarihinde TBMM GenelKurulunda kabul edilen ve 12.07.2006tarihinde Resmi Gazete’deyayımlanarak yürürlüğe giren 5538Sayılı Kanun ile 4857 Sayılı İşKanunu’nun 2. maddesinin sonunaaşağıdaki fıkralar eklendi:"Kanuna veya kanunun verdiğiyetkiye dayanılarak kurulan kamukurum ve kuruluşları ile bunlarındoğrudan veya dolaylı olaraksermayesinin en az yüzde ellisine sahipoldukları ortaklıklarda, 4734 sayılıAsıl işte yüklenicileraracılığı ile çalıştırılanişçiler, ilgili kamukurumunun işçisisayılmayacaklarKamu İhale Kanunu veya diğer kanunhükümleri çerçevesinde, hizmet alımıamacıyla yapılan sözleşmelergereğince, yüklenici aracılığıylaçalıştırılanlar, bu şekilde çalışmışolmalarına dayanarak;a) Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklaraait kadro veya pozisyonlara atanmaya,b) Bu kurum, kuruluş veortaklıklara ait işyerlerinin kadro veyapozisyonlarında çalışanlar için topluiş sözleşmesi, personel kanunları veyailgili diğer mevzuat hükümlerine görebelirlenen her türlü mali haklar ilesosyal yardımlardan yararlanmaya,hak kazanamazlar.Sekizinci fıkrada belirtilenişyerlerinde yükleniciler dışında kalanişverenler tarafından çalıştırılanlar ilebu işyerlerinin tabi oldukları ihalemevzuatı çerçevesinde kendi nam vehesabına sözleşme yaparak üstlendiğiihale konusu işte doğrudan kendileriçalışanlar da aynı hükümlere tabidir. ð


Sekizinci fıkrada belirtilen kurum, kuruluşveya ortaklıkların sermayesine katıldıklarıortaklıkların kadro veya pozisyonlarındaçalışan işçilerin, ortak durumundaki kamukurum, kuruluş veya ortaklıkların kadroveya pozisyonlarına atanma ya da bu kurum,kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan malihaklar ile sosyal yardımlardan yararlanmatalepleri hakkında da sekizinci fıkrahükümleri uygulanır. Hizmet alımınadayanak teşkil edecek sözleşme veşartnamelere;İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve iştençıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşlarıve ortaklıklarına bırakılması,Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesindeya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde dahaönce çalışmış olanların çalıştırılmasınadevam olunması,yönünde hükümler konulamaz."Eklenen yeni fıkralar ile Kamu İhaleKanunu’na göre hizmet alımı amacıylayapılan sözleşmeler gereğince, asıl işteyükleniciler aracılığı ile çalıştırılan işçiler,ilgili kamu kurumunun işçisisayılmayacaklar, çalışanlar için toplu işsözleşmesi, personel kanunları veya ilgilidiğer mevzuat hükümleri uyarınca kamukurumlarında uygulanan her türlü mali haklarile sosyal yardımlardanyararlanmayacaklardır.4734 Sayılı Kamu İhale Kanunu’nda kiusullere dayanarak, kamu kurum vekuruluşları görevleri olan birçok hizmetlerinyürütülmesini ihale usulü ile yüklenicifirmalara yani özel teşebbüslereverilebilmektedir.İş Kanununda yapılan değişikliği ile;yüklenicinin istihdam ettiği işçiler, hizmetalımını yapan kamu kurum ve kuruluşlarıile ortaklıklarının, asıl işverenleri olduğunuiddia ederek bu kurumların aslî kadrolarınaatanma veya bu kurumlarda uygulanmaktaolan toplu iş sözleşmesi ya da personelkanunundan yararlandırılma talebindebulunma hakları ortadan kaldırılmıştır.21.12.1960 tarihinde Resmi Gazete’deyayımlanarak yürürlüğe giren UluslararasıAsıl işte yükleniciler aracılığı ile çalıştırılanişçiler, kamu kurumlarında uygulanan hertürlü mali haklar ile sosyal yardımlardanyararlanmayacaklardır.Çalışma Örgütü’nün 94 Nolu Sözleşmesi’negöre ihale yolu ile kamu kurumlarından işalan yüklenici firmalarda çalışan işçilere,asıl işte çalışan işçilerden daha az ücretverilemeyeceği ve çalışma şartlarının dadaha ağır olamayacağı düzenlenmiştir.Sözleşmede açıkça imzacı ülkelerin,yüklenici firma çalışanlarının ücret ve diğerçalışma koşullarının garanti ettikleribelirtilmiştir.Benzer bir düzenleme de ResmiGazete’de yayımlanarak yürürlüğe girenUluslararası Çalışma Örgütü’nün 111 NoluSözleşmesi’nin 2. maddesinde yeralmaktadır. 111 Nolu Sözleşme’nin 2.maddesine göre: “Bu sözleşmeninyürürlükte bulunduğu üye memleketler,ulusal şartlara ve tatbikata uygun metotlarla;bu sözleşmede ele alınan anlamda her türlüayırımı ortadan kaldırmak maksadıyla işveya meslek edinmede ve edinilen iş veyameslekte tabi olunacak muamelede eşitliğigeliştirmeyi hedef tutan milli bir politikatespit ve takip etmeyi taahhüt eder.” İşKanununda yapılan değişiklik eşitliğigeliştirmek bir yana yüklenici firmalardaçalışan işçilerin haklarının daraltılmasınasebep olmuştur.Yapılan kanun değişikliği bahsi geçensözleşmelere aykırı olduğu gibi Anayasanıneşitlik ilkesine ve Anayasa’da belirtilensosyal hukuk devleti ilkelerine de aykırıdır.İşverenlerin, yasa yürürlüğe girdiği tarihtenbu yana en çok itiraz ettikleri maddelerdenbiri olan 4857/2. maddesindeki değişikliğinsessiz sedasız yapılması dikkat çekicidir.2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılmasıplanlanan değişiklikler için sosyal tarafların“mutabakatını” arayan Hükümetin, İşKanunu’nda yaptığı bu önemli ð43/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


değişikliği hiç duyurmadan, torba kanunolarak adlandırılan; aynı tasarı içinde birdençok kanunda değişikliğin yapıldığı bir metnesıkıştırması da düşündürücüdür.İşyeri Hekimliğine Darbe!Aynı kanun ile 4857 sayılı İş Kanununun81. maddesinin sonuna aşağıdaki fıkraeklenmiştir."Kanuna veya kanunun verdiği yetkiyedayanılarak kurulan kamu kurum vekuruluşlarında ilgili mevzuatına göreçalıştırılmakta olan hekimlere, ikinci fıkradaöngörülen eğitimler aldırılmak suretiyle veasli görevleri kapsamında, çalışmaktaoldukları kurum ve kuruluşların asıl işverenolarak çalıştırdıkları işçilerin iş yeri hekimliğihizmetleri gördürülür.Bu kurum ve kuruluşların diğer personeliçin oluşturulmuş olan sağlık birimleri işyeri sağlık birimi olarak da kullanılabilir."Yapılan değişiklik ile kamu kurumlarındaYapılan kanun değişikliği uluslararasısözleşmelere aykırı olduğu gibi Anayasanıneşitlik ilkesine ve Anayasa’da belirtilen sosyalhukuk devleti ilkelerine de aykırıdır.çalışan doktorlar, yaptıkları asıl işin dışındaaynı zamanda çalıştıkları kurumlarda işyerihekimliği görevi de yürütecekleri hükmebağlanmıştır.Yapılan düzenleme bahsi geçenkurumlarda çalışan doktorlara, asıl işi dışındayapacakları işyeri hekimliği için ayrı birücret ödenmeyeceği belirtilmiştir. İşyerihekimliğinin uzmanlık gerektiren bir işolduğu göz önüne alındığında yapılandüzenleme ile hem çalışanların hem de işyerihekimliğine zorlanan doktorların yasal haklarıçiğnemektedir.Safımız belli olsun !Engin Kulu(Kroman İşyeri Temsilcisi)Yıllar önce zalim Nemrut bütünhalklara zülm edip kankusturuyordu.İnsanlara açlık, şiddet baskıuygulayan bir hükümdar olarak namsalmıştı.Nemrut, bu gücünden kendisibile etkilenerek kendini tanrı ilaneder. Nemrut’un gücünden korkanhalk artık hiç bir şeyyapamayacağına inanır.Bir gün zalim Nemrut’unkarşısına Hz. İbrahim büyük bircesaretle çıkar. Nemrut Hz.İbrahim’e ne istediğini sorar.Hz. İbrahim, Nemrut’a tanrıolmadığını, insan olduğunuhatırlatmak için geldiğini söyler.Bunun üzerine Nemrut ; “Bu necaseret?” diyerek şiddetle tepkigösterir. Bununla yetinmeyerek Hz.İbrahim’i cezalandırmak için şehrinortasına büyük bir ateş yakarak Hz.İbrahim’i ateşe atar.Ve Nemrut şöyle seslenir, “Hadibakalım, şimdi seni kimkurtaracak?” der.Nemrut’un bu zülmü karşısındatüm canlılar Hz. İbrahim’ikurtarmak için ateşe su taşımayabaşlarlar.Bir karınca da ağzı ile bir damlasu almış ateşe götürürken, karıncayasorarlar “Ağzında bir damla su ilekoca ateşi nasıl söndüreceksin?”Karınca; “Olsun, belkisöndüremem ama en azından safımbelli olur!” der.Bugün emperyalizm karşısındaİsrail siyonizmine karşı herkeszalimlere karşı karınca gibi safınıbelirlemeli, çünkü Ortaoğu’nunmazlum ve masum halkları yanıyor..44/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Bölüm: 14857 Sayılı Yasa kapsamında İşçi Sağlığı ve Güvenliği yönündenİşverenlere düşen görevlerSon dönemde çıkarılan pek çok yasa veyönetmelikte, işçi sağlığı ve Güvenliğikonularında işverenlere yüklenen görevleribilmek, ve denetlemek zorundayız..Av. Hacer Tuna(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş İSİG Uzmanı)Sosyal Sigortalar Kurumu’nun2005 yılı istatistiklerine göre; 2005yılında ülkemizde toplam 73.923sigortalı işçi bulunmaktadır.Yine 2005 yılında 73.923 sigortalıişçiden 73.923’ü iş kazası geçirmiş,519’u da meslek hastalığınayakalanmıştır. İş kazası geçirenişçilerden 1374’ü, meslek hastalığınayakalanan işçilerden 519’u % 10 vedaha fazla oranda sürekliişgöremeszliğe uğramış; iş kazasıgeçiren işçilerden 1072’si, meslekhastalığına yakalanan işçilerden 24’üyaşamını kaybetmiştir. % 10’dan dahaaz oranda sürekli işgöremezliğeuğrayan işçilerin sayısı, istatistikkapsamından çıkarılmış olup; bu sayıyıbelirlemek halen mümkün değildir.Meydana gelen iş kazalarının27.255’i, meslek hastalıklarının 120’si1 ila 9 işçi çalıştıran küçük işyerlerindemeydana gelmiştir.Yine meydana gelen iş kazalarınedeniyle 2005 yılında 1.791.292 gün,meslek hastalıkları nedeniyle 6.625işgünü kaybedilmiş, meslek hastalığınayakalanan işçiler, bu kaybedilen günün3236’sını yatakta geçirmiştir.Dolayısıyla son derece küçük birçalışan grubuna ait olan buistatistikler, ülkemizde işçilerinişyerlerinde, ne çok risk altındaolduğunun açık kanıtıyken; çalışmayaşamının işçi sağlığı ve güvenliğineilişkin bölümünü düzenleyen yasalar,öne çıkmakta, uygulanması zorunlumetinler haline gelmektedir.Fakat bu yasalar, çoğu zaman işçilertarafından bilinmemekte, dolayısıylauygulanması sağlanamamaktadır.Bu nedenle dergimizin bu sayısındave ilerideki sayılarında AvrupaBirliği’ne uyum sürecinde çıkarılanpek çok yasa ve yönetmelikte yer alanişveren yükümlülükleri işlenecektir.İşvereninizin bu yükümlülükleri yerinegetirip getirmediğini denetlemeköncelikle işçilerin görevi olup, buradasıralanan yükümlülüklerin, işçilereaynı zamanda hak verdiğini, hak olarakdöndüğünü unutmamak son dereceönemlidir.A. KURMA İZNİ VE İŞLETMEBELGESİ ALMA GÖREVİ:Hangi işyerleri için gereklidir ?- 10 ve daha fazla kişinin çalıştığısanayiden sayılan işyerlerinde- Çalışan sayısına bakılmaksızınKimyasal Maddelerle ÇalışmalardaSağlık ve Güvenlik ÖnlemleriHakkında Yönetmeliğin 4.Maddesinde tanımlanan, tehlikelikimyasal maddelerin üretildiği,kullanıldığı ve depolandığıişyerlerinde,- İnşaat ve maden işyerleri ile taşocaklarının sabit kesimlerindegereklidir.ð45/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İşyeri Kurma İzni; işyerlerininkurulmadan önce sağlık ve güvenlikmevzuatı hükümlerine uygun kurulması içinyapılan inceleme sonucunda verilen izinbelgesidir.İşyeri kurma izni talebi, 30 gün içerisindeincelenir. İnceleme süresindesonuçlandırılmaz, ya da bu sürededüzeltilmesi, değiştirilmesi gereken hususlarbildirilmez ise, işveren kurma iznindekibelgelere göre işyerini kurar.İşletme Belgesi; işyerlerinini kurma iznineuygun olarak kurulduğunun tesbiti içinyapılan incelemede İSİG konusunda noksanhusus bulunmaması halinde verieln izinbelgesidir.Kurma izni alınmadan açılmış işyerleri,işletme belgesi için yapılan incelemedekruma izni için gereken belgelerini de hazırbulundurur, denetleme sonucunda işyeriİSİG açısından uygun bulunur ise hemkurmz izni, hem işletme belgesi birlikteverilir.İşletme belgesi de talepten itibaren 30gün içinde incelenir, bu incelem yapılmazise işveren, işyerini çalıştırma hakkı kazanır.Kurma izni ve işletme belgesi ne zamangeçersiz sayılır ?- İşyeri başka bir adrese taşınırsa,- İşyerinin üretim konusununu ve üretimbiçiminin değişmesi halinde ve çalışanlarınsağlık ve güvenliğini tehlikeye atacakdurumların ortaya çıkması halinde, anılanbelgeler geçersiz hale gelir.İşyerinin işvereni ve/veya ünvanınındeğişmesi halinde de mutlaka başvurudabulunulup, inceleme talep etmek gereklidir.İş müfettişinin yapacağıincelemeden sonra, kurma iznive işletme belgesindeki işverenve/veya ünvan değiştirilir.İşyerine eklentiler yapılmasıhalinde de, ilk baştaki gibigerekli müracaatlar yapılır vebu yerel için ayrıca kurma iznive işletme belgesi alınır.Kurma izni ve işletme belgesi2005 yılında 73.923 sigortalı işçiden73.923’ü iş kazası geçirmiş, 519’u da meslekhastalığına yakalanmıştır. İş kazası geçirenişçilerden 1072’si, meslek hastalığınayakalanan işçilerden 24’ü yaşamınıkaybetmiştir.için hangi belgelere ihtiyaç duyulduğunuİşyeri Kurma İzni ve İşletme BelgesiAlınması Hakkında Yönetmelik hükümleriincelendiğinde görülebilir.B. EŞİT DAVRANMA GÖREVİ:İş Kanunu’nun 5. maddesinde tanımlananbu görev, ILO ve Avrupa Birliği mevuzatınınaksine sadece iş ilişkisinin devamı vesonlandırılma aşamasında eşit davranmayıgerektirmektedir. Oysa uluslararası mevzuat,işin kurulması aşamasında da işvereneişçilerine eşit davranması göreviniyüklemektedir.Buna göre işveren, iş ilişkisinde dil, ırk,cinsiyet, siyasal düşünce, felsefi inanç, dinve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayırımyapamayacağı gibi; esaslı nedenle olmadıkçatam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreliçalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçikarşısında belirli süreli çalışan işçiye farklıişlem yapamayacaktır.İşletmelerde özellikle fazla emek ve riskyaratan işler, kısmi süreli çalışan işçilere yada –şimdi eskisi kadar kolaylıkla verilemesede- taşeronlarda ya da alt işverenlerde çalışanişçilere yaptırılmakta, bu işçilerin risklerdenkorunması için gerekli önlemleralınmamaktadır. Yeni yasada yer alan budüzenleme ile alt işveren işçisi de olsaçalışanlar arasında ayırım yapılabilmesimümkün değildir.Yine “Geçici veya Belirli Süreli İşlerdeİş Sağlığı ve Güvenliği HakkındaYönetmelik”in 4. maddesine göre işveren,geçici veya belirli sürelerle çalıştıracağıişçilere, işyerinde sağlık ve güvenliklerininkorunmasını içeren çalışma koşullarıbakımından aynı işyerinde çalışan diğer ð46/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


işçilere sağladığı düzeydeki korumayısağlayacak, özellikle kişisel koruyucudonanımlara erişim açısından farklıuygulamada bulunamayacaktır.İşveren, geçici iş ilişkisi ile çalıştırılacakişçiler temin edilmeden önce, işçiyidevredecek işverene, yapılacak işingerektirdiği mesleki bilgi ve yetenek ile işinözellikleri hakkında gereken bilgiyi verecek;işçiyi devredecek işveren de bu bilgileriişçiye verecektir.Geçici iş ilişkisinde, işçiyi devralanişveren; İSİG ve hijyen konularında, işçiyidevereden işverenle birlikte sorumludur.İş ilişkisinin kurulmasında da eşitlikilkesine uygun davranılmasına ilişkin tekistisna cinsiyet veya gebelik halidir.İşveren, biyolojik veya işin niteliğineilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, birişçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında,şartlarının oluşturulmasında,uygulanmasında ve sona ermesinde cinsiyetveya gebelik nedeniyle doğrudan veyadolaylı farklı işlem yapamaz.Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyetnedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucuhükümlerin uygulanması, daha düşük birücretin uygulanmasını haklı kılmaz.“Eşit Davranma İlkesi”neuyulmamasının yaptırımı:Yine İş Kanunu’nun 5. maddesinin 6.paragrafına göre, iş ilişkisinde veya sonaermesinde, eşit davranma ilkesineuyulmadığında, işçi dört aya kadar ücretitutarında bir tazminat ile yoksun bırakıldığıhaklarını da talep edebilir.Ancak maddenin 3.paragrafında, cinsiyet ve gebelikhalinde iş ilişkisininkurulmasında da eşitliğe aykırıdavranılamayacağıdüzenlenmesine rağmen,yaptırım bölümünde sadece işilişkisinin devamı vesonlandırılmasında yaratılaneşitsizliğin yaptırıma bağlanmasıçelişkidir ve hatalıdır.Özellikle fazla emek ve risk yaratan işler,kısmi süreli çalışan veya taşeronlarda ya daalt işverenlerde çalışan işçilere yaptırılmakta,bu işçilerin risklerden korunması için gerekliönlemler alınmamaktadır.İşverenin eşit davranma ilkesine aykırıdavrandığını işçi kanıtlamak zorundadır.Ancak işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlübir biçimde gösteren bir durumu ortayakoyduğunda, işveren böyle bir ihlain mevcutolmadığını ispat etmekle yükümlü olur.C. İŞÇİLERİN BİLGİLENDİRİLMESİGÖREVİ:Yeni dönemde “işçilerin bilgilendirilmesi”görevi ya da kavramı son derece önemkazanmış, çıkarılan yönetmeliklerinneredeyse tamamında bu göreve tekrar tekraryer verilmiştir.1475 sayılı İş Kanunu ve buna bağlı tüzükve yönetmeliklerde işçilerin bilgilendirilmesikavramına, işçilerin eğitimine ilişkinmaddelerden haraket ederek ulaşırken, yeniyasa ve yönetmelikler bu kavrama doğrudanyer vermekte, işverenin ticari sır adı altındabu görevden kaçınması imkanını ortadankaldırmaktadır.Geçici veya belirli Süreli İşlerde İş Sağlığıve Güvenliği Hakkında Yönetmeliğin 5.Maddesi, Güvenlik ve Sağlık İşaretleriYönetmeliği’nin 7. Maddesi, AsbestleÇalışmalarda Sağlık ve Güvenlik ÖnlemleriHakkında Yönetmeliğin 18. maddesi,Kimyasal Maddelerle Çalışmalarda Sağlıkve Güvenlik Önlemleri HakkındaYönetmeliğin 10. maddesi, İşsağlığı ve GüvenliğiYönetmeliğinin 10. Maddesi, bumaddelerden sadece bir kaçıdır.Gerçekten de 4857 sayılı İşKanunu’nun 77. maddesine göreişverenler, “işçileri karşı karşıyabulundukları mesleki riskler,alınması gerekli tedbirler, yasalhak ve sorumlulukları ð47/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


konusunda bilgilendirmekle yükümlüdür.Yönetmeliklerde bilgilendirme göevidaha da ayrıntılandırılmıştır.D. İŞÇİLERİN GÖRÜŞLERİNİNALINMASI VE KATILIMLARININSAĞLANMASI GÖREVİ:Yeni yasal düzenlemelerle gündemimizegiren yeni kavramlardan biri de “işçileringörüşlerinin alınması ve katılımlarınınsağlanması”dır. Bu kavram da “işçilerinbilgilendirilmesi” kavramı gibi, çıkarılanyönetmeliklerin neredeyse tamamında yeralmaktadır. Aşağıda dökümü yapıldığındagörüleceği üzere, işveren yönetim hakkınıve karar alma hakkını uygularken, neredeyseiş sağlığı ve güvenliği ilgili her konudaişveren işçilerine danışmak ve onlarıngörüşünü almak zorundadır. İşçilerinkatılımını sağlarken ve görüşünü alırkende bu işlemi DENGELİ bir şekilde yapmakve bunu ÖNCEDEN yapmak zorundadır.Yasak savma amacıyla, sadece bir işçiningörüşünün alınması ya da karar alındıktansonra işçlerin fikrinin alınması, bu işinyapıldığı anlamına gelemeyecek ve işvereninsorumluluğunu doğuracaktır. İşçilerindenegeli katılımının sağlanması vegörüşlerinin alınması işleminin yazılı olarakyerine getirilmesi, isbat kolaylığısağlayacaktır. Örneğin işyerinde çoktanseçmeli seçenekler yanında, işçininkendi önerisini de açıklayabileceğianketler yapılması ve bunlarındeğerlendirilerek karar verilmesi,uygulanabilecek yöntemlerden sadecebirisidir.E . İŞVERENİN İŞ SAĞLIĞI VEGÜVENLİĞİYLE İLGİLİORGANİZASYON KURMA GÖREVİYeni yasal düzenlemelere göreişveren, işçilerin sağlığını ve güvenliğinikorumak için mesleki risklerinönlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesidahil gerekli her türlü önlemi almak,organizasyonu yapmak, araç vegereçleri sağlamak zorundadır.Bunu yaparken de, sağlık ve güvenlikönlemlerinin değişen şartlara uygunYeni dönemde “işçilerin bilgilendirilmesi”görevi ya da kavramı son derece önemkazanmış, çıkarılan yönetmeliklerinneredeyse tamamında bu göreve tekrartekrar yer verilmiştir.hale getirilmesi ve mevcut durumun sürekliiyileştirilmesi amaç ve çalışması içindeolacaktırİşverenin organizasyon kurma göreviniyerine getirirken, işyerinde aşağıdasıraladığımız kişi ve kuruluşları oluşturmasıgerekmeketdir.a. İşyeri İş Sağlığı ve güvenliğisorumlusu ya da koordinatörü.:İşyerini gerekli iş sağlığı ve güvenliğiilkelerine uygun olarak, yani kurma izni veişletme belgesini alarak kuran işveren; işinikurar kurmaz önce işyerinde iş sağlığı vegüvenliğinden sorumlu bir elemanıbelirlemek zorundadır.Nitekim İş Sağlığı ve GüvenliğiYönetmeliği’nin 7/a maddesine göre; işverenişyerindeki sağlık ve güvenlik riskleriniönlemek ve koruyucu hizmetleri yürütmeküzere, işyerinden bir veya birden fazla kişiyigörevlendirir. Buna göre isterse bir kişininçalıştığı işyeri olsun, işveren İSİGkonusundan sorumlu bir kişiyigörevlendirmek zorundadır.İşyerinde bu iş için gerekli görevli birkişinin bulunması, işvereninsorumluluklarından kurtulacağı anlamınagelmemektedir. İSİG Yönetmeliğinin 7/amaddesi de işverenin, anılan yönetmeliğin5 ve 6. maddesinde yer alansorumluluklarının devam ettiğini açıkcabelirtmiştir.Kaldı ki işyerinde harcama yeteneğinesahip bulunmayan bir görevlinin, işvereninsorumluluklarını ortadan kaldırması dadüşünülemez. Ancak uygulamada özellikleceza davalarında sanık sandalyesinde bukişilere yer verilebilecektir.ð48/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Açılacak maddi ve manevi tazmnatdavalarında da, bu kişilerin kusuru olduğuiddia edilerek şahsi mal varlıklarıyla dasorumlu olabilecekleri şekilde davalıgösterilebileceklerdir. O yüzden işyerindesağlık ve güvenlik sorumlusu olarakgörevlendirilen kişinin, alınacak önlemleriya da yapılacak işleri önerirken, önerileriniyazılı olarak sunmayı alışkanlık halinegetirmesi ve yaptığı önerilerin alındı tarihve kaşeli örneğini kendi dosyasındasaklaması isbat açısından son dereceönemlidir.göre sağlık ve güvenlikle görevlikişiler, işyerinde bu görevleriniyürütmeleri nedeniyle hiçbir şekildedezavantajlı duruma düşmezler. Bukişilere, söz konusu görevleriniyapabilmeleri için yeterli zamanverilir. Yönetmeliğin bu maddesindebelirtilen dezavantaj, işverenin bu işini gereğigibi yapan kişiyi sırf bu görevi nedeniylecezalandıramaması, baskı yapamaması,ücretinde kesinti yapamaması gibi anlamlaragelir.İşyerinde bu görevleri yürütebileceknitelikte personel bulunmaması halinde,işveren dışarıdan bu konuda yeterlik belgesiolan uzman kişi veya kuruluşlardan hizmetalır.İşveren hizmet aldığı kişi veyakuruluşlara, işçilerin sağlık ve güvenliğinietkilediği bilinen veya etkilemesi muhtemelfaktörler hakkında bilgi verir. Bu kişi veyakuruluşlar, bu Yönetmeliğin 10 uncumaddesinin (b) bendinde sözü edilen işçilerve bu işçilerin işverenleri hakkındaki gereklibilgilere de ulaşabilmelidirler.İşyerinde sağlık ve güvenlik hizmetleriniyürütmek üzere:1) Görevlendirilen kişiler gerekli nitelik,bilgi ve beceriye sahip olacaktır.2) Dışarıdan hizmet alınan kişi veyakuruluşlar gerekli kişisel beceri, meslekiİşçi sağlığı ve güvenliği konularındahaklarımızı ve görevlerimizi bilelim!...İşveren yönetim hakkını ve karar almahakkını uygularken, neredeyse iş sağlığı vegüvenliği ilgili her konuda işçilerinedanışmak ve onların görüşünü almakzorundadır.bilgi ve donanıma sahip olacaktır.3) Görevlendirilen kişiler veyadışarıdan hizmet alınan kişi veyakuruluşların sayısı; işyerinin büyüklüğü,maruz kalınabilecek tehlikeler veişçilerin işyerindeki dağılımı dikkatealınarak, koruyucu ve önleyiciçalışmaların organizasyonunu yapmayave yürütmeye yeterli olacaktır.İşyeri içindeki veya dışındaki kişi veyakuruluşların bu maddede belirtilen sağlıkve güvenlik risklerini önleme ve risklerdenkorunma ile ilgili görev ve sorumluluklarıaçık olarak belirlenir. Bu kişi ve kuruluşlargerektiğinde birlikte çalışırlar.İşverenin yeterli mesleki bilgi, beceri vedonanıma sahip olması halinde, işyerininbüyüklüğü, işin niteliği ve işçi sayısı dikkatealınarak bu maddenin (a) bendinde belirtilenhususların yerine getirilmesi sorumluluğunukendisi üstlenebilir.Yönetmelikte iş sağlığı ve güvenliğikonularında hizmet verecek kişi vekuruluşların nitelikleri ve belgelendirilmesiile işverenin sorumluluğu hangi hallerdeüstlenebileceği ile ilgili usul ve esaslarBakanlık tarafından belirleneceğibelirtilmişse de, adı geçen belirleme henüzyapılmamıştır.Yapı İşlerinde Sağlık ve GüvenlikYönetmeliği’ne göre de işveren, aynı yapıalanında bir veya daha fazla işveren veyaalt işverenin iş yaptığı durumda, işverenveya proje sorumlusu, sağlık ve güvenlikkonularında bir veya daha fazla koordinatöratayacaktır. Anılan Yönetmelik gerek projeaşamasından önce, gerek proje aşamasındave çalışırken bu kişilerin yapacağı görevlerison derece ayırntılı olarak düzenlemiştir. ð49/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


. İşyeri sağlık birimi ve işyeri hekimi,Hangi işyerlerinde işyeri sağlık birimikurulmak ve işyeri hekimi çalışmakzorundadır ?İş Kanunu’nun 81. maddesine ve İşyeriSağlık Birimleri ve İşyeri HerkimlerininGörevleri ile Çalışma Usul ve EsaslarıHakkında Yönetmelik (İSBİHGÇUEHY)maddelerine göre elli ve daha fazla işçiçalışıtılan işyerlerinde işveren bir sağlıkbirimi kurmak ve işyerlerinde sağlıklı vegüvenli bir çalışma ortamının tesis edilmesi,sağlık ve güvenlik risklerinin önlenmesi vekoruyucu hizmetlerin yürütülmesi içingerekli tedbirlerin belirlenmesi, bu tedbirlerinuygulanması ve uygulamaların izlenmesiişlerini yürütmek üzere; işyerinin riskgrubuna ve işçi sayısına göre bir veya dahafazla işyeri hekimi görevlendirmek ve bugörevlerin yapılması için gerekli yer,donanım ve personeli temin etmekleyükümlüdürler.İşyeri sağlık birimi nasıl olmalıdır ?Görev ve sorumlulukları,yükümlülükleri nelerdir?Sağlık birimi, iş sağlığı ve güvenliğihizmetlerinin yürütülebilmesine ve çalışacakpersonel sayısına yetecek büyüklükte, kolayulaşılabilir, tercihen tek katlı bir binada veyakurulacağı binanın giriş katında olmalıdır.Sağlık birimi; en az bir muayene odası, birmüdahale odası, bir yardımcı sağlık personeliodası ile bekleme odasından oluşur. Sağlıkbiriminde yeterli aydınlatma, havalandırma,ısıtma, soğuk ve sıcak su tesisatı bulunmalı,sağlık biriminin tabanı kolay temizlenebilenve yıkanabilen nitelikte olmalıdır. Sağlıkbirimi yönetmelik de belirtilen araç vegereçler ile donatılır.İşveren, işçilerin sağlığını ve güvenliğinikorumak için mesleki risklerin önlenmesi,eğitim ve bilgi verilmesi dahil gerekli hertürlü önlemi almak, organizasyonu yapmak,araç ve gereçleri sağlamak zorundadır.Nitelikleri dolayısıyla devamlı çalışmayapılan işyerlerinde sağlık birimleri çalışmasüresince açık bulundurulur ve en az birişyeri hemşiresi veya sağlık memurugörevlendirilir. Normal çalışma süresi dışındakalan vardiya çalışmalarında bu personelinsağlanamadığı hallerde, sağlık birimindeilkyardım kursu görmüş en az bir elemangörevlendirilir.Sağlık birimi, işyerinde yürütülecek sağlıkhizmetleri ile ilgili olarak yıllık çalışma planıhazırlayarak işverenin onayına sunar.Onaylanan plan işyerinde ilan edilir. Ayrıca,bu plan çalışanların temsilcilerine ve varsaiş sağlığı ve güvenliği kuruluna gönderilir.Sağlık birimi, işyerinde yürütülen sağlıkhizmetleri ile ilgili olarak yapılacakdenetimlerde incelenmek üzere her yıl yineYönetmeliğin Ek-2’sinde örneğe uygun yıllıkdeğerlendir-me raporu hazırlar ve birnüshasını Genel Müdürlüğe gönderir.Sağlık birimi personeli, işyerine veçalışanlara ait tıbbi, teknik ve idari bilgilerleilgili olarak gizlilik ilkesine uymakzorundadır.İşyeri sağlık birimi, işyerindeki ilgili diğerbölümlerle, varsa iş sağlığı ve güvenliğikurulu ile iş güvenliği uzmanı ve çalışanlarıntemsilcileriyle işbirliği içinde çalışır. ð50/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Bakanlığın iş sağlığı ve güvenliği alanındafaaliyet gösteren birimleri ve diğer ilgilikuruluşlarla yakın işbirliği içinde çalışır.Ulusal düzeydeki organizasyonlarkapsamında; sağlığın korunması vegeliştirilmesi kampanyalarında yer alır, işsağlığı programları çerçevesinde ilgiliotoriteler ile işbirliği yapar.İşyeri hekimleri sağlık durumu bakımındanyaptığı işle uyumsuz olduğu belirlenençalışanın, işyerinde uygun iştegörevlendirilmesini sağlar.Büyük kazalar ve doğal afetlere karşı acileylem planı hazırlanması ve uygulanmasındailgili diğer birim, kurum ve kuruluşlarlaişbirliği yapar.İşverenin işyeri hekimiyle ilgilisorumlulukları nelerdir ?İşverenler, işyerinde görev yapan işyerihekiminin adı, soyadı, adresi, çalışma saatleriile yetki ve sorumlulukları konusundaçalışanları bilgilendirmekle yükümlüdürler.Ayrıca işyeri hekiminin görevini etkilibir şekilde yürütebilmesi amacıyla gerekliplanlama ve düzenlemeler yapmasına vemesleği ile ilgili gelişmeleri izlemesineimkan sağlar.İşyeri sağlık hizmetlerinin yürütümündende işveren sorumludur.İşyeri hekimlerinin görev süresi vesayısı nasıl belirlenmelidir ?İşyerinde işyeri hekimlerinin asıl görevikoruyucu sağlık hizmetlerini yerinegetirmektir.İşyeri hekimlerinin, aşağıda belirtilengörevleri eksiksiz olarak yerine getirmekiçin;I inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine;ayda en az 1 iş günü,II inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine;ayda en az 2 iş günü,III üncü Risk Grubunda yer alanişyerlerine; ayda en az 3 iş günü,IV üncü Risk Grubunda yer alanişyerlerine; ayda en az 4 iş günü,İşyeri sağlık biriminiz, yasa ve yönetmeliklereuygun, olması gerektiği gibi mi?V inci Risk Grubunda yer alan işyerlerine;ayda en az 5 iş günü,gitmek zorundadır.İşe giriş ve periyodik sağlık kontrolleriiçin çalışan başına yılda en az 30 dakikasüre, yukarıda hesaplanan koruyucu hizmetsüresine eklenir.Ayrıca işyerinde tedavi hizmeti verilmesidurumunda, bu hizmet için gerekli süreyukarıda belirtilen sürelerin dışında tutulur.Ancak uygulamada, işverenler sadeceişyerinde tedavi hizmeti görevini yerinegetirmek için işyerinde durmakta, diğergörevleri için gereken zamanlarıçalışmamaktadır. Bu da uygulamadasorunlara neden olmakta, işyerini tanımayanişyeri hekimleriyle karşılaşılmaktadır.İşyerlerinin, iş sağlığı ve güvenliğiaçısından hangi risk grubuna gireceği SosyalSigortalar Kurumu iş kazaları ve meslekhastalıkları istatistikleri de göz önündebulundurularak; İş Sağlığı ve GüvenliğiGenel Müdürü başkanlığında, SağlıkBakanlığı, Sanayi Bakanlığı, SosyalSigortalar Kurumu Başkanlığı, İş TeftişKurulu Başkanlığı ile en çok üyeye sahipişçi sendikaları konfederasyonu, Türkiyeİşveren Sendikaları Konfederasyonu, TürkTabipleri Birliği ile Türk Mühendis ve MimarOdaları Birliğinden birer temsilcininoluşturduğu bir komisyonun görüşleridoğrultusunda her yıl Şubat ayındaBakanlıkça belirlenir.İlk risk grupları listesi yayınlanmıştır.I inci, II inci ve III üncü Risk Gruplarındayer alan ve 1000 işçi çalıştırılan işyerlerindetam gün çalışacak bir işyeri hekimigörevlendirilir. 1000 kişiyi aşan hallerdeyeteri kadar hekim eklenir.ð51/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


IV üncü ve V inci Risk Gruplarında yeralan ve 750 işçi çalıştırılan işyerlerinde tamgün çalışacak bir işyeri hekimigörevlendirilir. 750 kişiyi aşan hallerde yeterikadar hekim eklenir.İşyeri hekimlerinin görevleri nelerdir?Yönetmeliğin 22. maddesine göre, işyerihekimi iş sağlığı hizmetleri kapsamındaaşağıdaki görevleri yapmakla yükümlüdür:a) Çalışanların işe giriş ve periyodikmuayenelerini yönetmeliğin Ek-5 de verilenörneğe uygun olarak yapar,b) İşyerindeki iş sağlığı ve güvenliğikuruluna katılarak çalışma ortamı veçalışanların sağlığının gözetimi ile ilgiligerekli açıklamalarda bulunur, danışmanlıkyapar ve kurulda alınan kararlarınuygulanmasını izler,c) Özelliği olan çalışanları; gebe veemzikli kadınları, on sekiz yaşındanküçükleri, iki yaşından küçük çocuğu olananneleri, meslek hastalığı veya şüphesi tanısıalanları, kronik hastalığı olanları, malul veözürlüleri, alkolikleri, ilaç ve uyuşturucubağımlılığı olanları, birden fazla iş kazasıgeçirmiş olanları yakın takip ve korumaaltına alır,d) Özürlülerin işe alınmaları, işyerindeoluşan bir kaza ya da hastalık sonrasındageçici ya da kalıcı iş göremezliği olanlarınişe başlamaları veya eski hükümlüleringerekli sağlık muayenelerini yaparak uygunişe yerleştirilmeleri için rapor hazırlar,e) Sağlık nedeniyle üç haftadan uzunveya meslek hastalıkları veya iş kazalarınedeniyle veya sık tekrarlanan iştenuzaklaşmalarda, işe dönüş muayenesi yapar,f) Kronik hastalığı olanları dahasık aralıklarla muayene eder, gereklitetkikleri yaptırır ve koruyucuönlemlerin alınması hususundagerekli işlemleri yapar,g) Gerekli laboratuvar tetkiklerive radyolojik muayeneleri yaptırır,h) İşyerinde ilk yardım ve kurtarmaçalışmalarının organizasyonunuyapar, ilgili personelin eğitimini sağlarİşyeri hekimleri işyerinde çalışanların hayatıile ilgili yakın tehlike oluşturan bir husustespit edildiğinde derhal üst yönetimibilgilendirip onaylarını alarak işin geçiciolarak durdurulmasını sağlar.ve acil tedavi hizmetlerini yürütür,i) Bulaşıcı hastalıkların kontrolünüsağlayarak yayılmasını önleme ve aşılamaçalışmaları yapar,j) Kreş ve çocuk bakım yurdu ile emzirmeodalarının sağlık koşullarını kontrol eder,sağlık koşullarına uygunluğunu sağlar,çocukların sağlık muayenelerini yaparakkayıt altına alır,k) Gebe ve emzikli kadınların işyerindekiolası sağlık tehlikelerine karşı sağlığını korur,geliştirir ve eğitimlerini sağlar,l) İşyerinde kullanılan, tüketilen maddelerikontrol ve izlemek için aralıklı olarakinceleme yaparak etmenleri belirler,değerlendirir ve kontrol önlemleri geliştirir,m) Çalışma ortamı gözetimi ile ilgiliolarak gerektiğinde ölçümler yapılmasınısağlayarak alınan sonuçların çalışanlaryönünden değerlendirmesini yapar,n) İşyerinin genel hijyen koşullarınıdevamlı izleyerek ve denetleyerekişyerindeki bütün birimlerin çalışanlarınsağlığını koruyup geliştirecek biçimdedüzenlenmesi, çalışana sağlıklı bir ortamdave yürütülen işin gerektirdiği kaloriyikarşılayacak nitelikte yemek sunulması,içme suyu imkanı sağlanması, soyunmaodaları, banyo, lavabo ve tuvaletlerin bakımlıve temiz olması ve genel temizlikdonanımının temin edilmesi ve sürdürülmesiiçin gereğini yerine getirir,o) İş ve çalışanın uyumunu sağlamak içinçalışanların sağlığının, yapılan iş ve işlemlerile çalışma ortamındaki çeşitli stresfaktörlerinden olumsuz yönde etkilenmesiolasılığına karşı inceleme ve araştırmalaryapar,ð52/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


p) Meslek hastalığı veya şüphesi tanısıalan çalışanların izleme ve kontrolünü yapar,SSK Meslek Hastalıkları Hastaneleri ilesürekli işbirliği içinde çalışır,r) İşyerinde meslek hastalığı veya meslekhastalığı şüphesi tanısı alanların çalıştığıortamda ve çalışanlarla ilgili inceleme yapar,s) Herhangi bir hastalık veya kaza ya daperiyodik muayene sonrasında eski işindeçalışması sakıncalı bulunan çalışanın, mevcutsağlık durumuna uygun bir işteçalıştırılmasını sağlar,t) İş kazasına uğrayan ya da meslekhastalığına tutulan çalışanlarınrehabilitasyonu konusunda işyerindeki ilgilibirimlerle işbirliği içinde çalışır,u) Eski hükümlü, malul ve özürlülerinişlerine uyumlarını sağlar,v) İşyeri yöneticilerine, iş sağlığı ve işgüvenliği kurul üyelerine, çalışanlara vetemsilcilerine genel sağlık konularındaeğitim verir ve bu eğitimlerin sürekliliğinisağlar,y) Çalışanların, zamanlarını etkin veverimli biçimde değerlendirmeleri içineğitici, kültürel ve sportif etkinliklerlezenginleştirilmiş dinlenme imkanısağlayacak çalışmalar yapar,z) İşyerindeki sağlık gözetimi ile ilgiliçalışmaları kaydeder ve Yönetmeliğin Ek-6’sında belirtilen örneğe uygun yıllık çalışmaraporu hazırlayarak iş sağlığı ve güvenliğikuruluna gönderir.İşyeri hekiminin yetki vesorumlulukları nelerdir ?İşyeri hekimlerine ilişkinyönetmeliğin 23 ve 24. maddelerinegöre; işyeri hekimi, bağımsız çalışmailkesi uyarınca yönetmelikhükümlerini yerine getirirken hiçbirşekilde engellenemez, göreviniyapmaktan alıkonulamaz.İşçiler veya temsilcileri, iş sağlığı ve güvenliğikonusunda işverence alınan önlemlerin vesağlanan imkanların yetersiz olduğukanaatine varmaları halinde Bakanlığabaşvurma hakkına sahiptir.İşyeri hekimleri çalışmalarını tam birmesleki özgürlük içinde ve tıbbi deontolojikurallarına uygun biçimde yürütür.İşyerinde çalışanların hayatı ile ilgili yakıntehlike oluşturan bir husus tespit edildiğindederhal üst yönetimi bilgilendirip onaylarınıalarak işin geçici olarak durdurulmasınısağlar.Sağlık durumu bakımından yaptığı işleuyumsuz olduğu belirlenen çalışanın,işyerinde uygun işte görevlendirilmesinisağlar.Üretim teknolojilerinin planlanmasındaiş sağlığı ile ilgili tavsiyelerde bulunur.Görevi gereği işyerinin bütünbölümlerinde iş sağlığı konusunda inceleme,araştırma ve çalışanlarla görüşme yapabilir.Gerektiğinde konu ile ilgili kurum veyakuruluşlar ile işbirliği yapar.İşyeri hekimi, bu Yönetmelikte belirtilengörevlerini yaparken, işin normal akışınımümkün olduğu kadar aksatmamak veverimli bir çalışma ortamının sağlanmasınakatkıda bulunmak, işverenin ve işyerininmeslek sırları, ekonomik ve ticari durumlarıile çalışanın kişisel sağlık dosyasındakibilgileri gizli tutmakla sorumludur.Bu sorumluluklarını yerine getirmeyenişyeri hekimleri hakkında da yenidönemde maddi ve manevi tazminatdavaları açılabilecek, şahsi malvarlıklarıyla meydana gelen meslekhastalığı, iş kazası ya da iş hastalıklarındansorumlu olabileceklerdir.53/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Eğitim için birkaç söz veyaSesli düşüncelerDünya, aç oldukları için uyuyamayanlarla,açlardan korktukları için uyuyamayanlararasında bölünmüş durumdadır.P.FreireGökhan Düren(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Eğitim Uzmanı)Hani bir TV reklamında sarf edilen“Eğitim şart” cümlesi vardı ve bir andahemen herkesin diline yerleşivermişti.Aslında söz konusu cümle yenibulunmuş ve o kişinin yarattığı bircümle de değildi. Gündelik yaşamiçinde hepimizin yaşadığı her türlüolumsuzluk ve doğru gitmeyenişlerden sonra eksikliğini hissettğimizbir kavrama, yani eğitimin eksikliğineyaptığımız vurgunun olabilecek enbasit anlatımıydı. Bu nedenle de çoktuttu ve adeta bir slogana dönüştü.Eğitim elbette ve kesinlikle şart.Bir görüş ve düşünce etrafında kolaykolay anlaşamayan toplumumuzdabu tespit ve sloganın tam anlamıylagörüş birliği yarattığını söyleyebilirz.Eğitime atfedilen ve birazcık daabartılan o sihirli değnek misalimucize beklentisini bir yana bırakacakolursak, şart olan eğitim, nasıl bireğitim olmalıdır ?İşte burada iş çatallaşıyor, görüşfarklılıkları keskinleşiyor veya çoğuzaman içinden çıkılamayınca kolaycıyaklaşımlara teslim olunarak, olsunda nasıl olursa olsun deniveriyor.Esasen eğitim, örgün öğretimdönemini de içine alarak insanyaşamının tüm alanlarını kapsayan birsüreçtir. Ömür boyu da sürer.“Annemizin söylediği ninniden” başlarve “spikerin okuduğu haberle” devameder.Nedir annemizin söylediği ninni vene söylemektedir bize spikerinokuduğu haber ? İşte burada da bizimeğitim anlayışımız başlar. Bakmaktanöte “görmeyi” , bizlere dayatılan“yalan” ile “gideni ve gelmekte”Eğitimin asıl amacı,bilgi vermek değil,kişiyi etkin kılmaktır."Herbert Spencerolanı anlayabilmeyi sağlayacak birsüreç olmalıdır eğitim .Dünya çapında ünlü ve çoksayıdaki kitabıyla bu işin aynızamanda teorisyeni de olan Brezilyalıeğitimci Paulo Freire “eğitim alacakkişiye doldurulması gereken boşbardak” gözüyle bakan eğitimmodelinin uzak durulması gerekenfakat aynı zamanda da en yaygıneğitim modeli olduğunu belirtiyor vebizlerin genelde “ezberci “ olarakadlandırdığımız bu modeli “ bankacı”eğitim modeli diyerek mahkumediyor.“Ezen ezilen” ilişkisinin bir çeşitdevamı niteliğindeki bu eğitim tarzı,sömürünün sınırlandırılması ve ennihayetinde de tamamen ortadankaldırılması gibi bir amacı olansendikaların yöntemi olamaz. Çünküklasik de diyebileceğimiz bu eğitimmodeli, ezen-ezilen ilişkisininöğretmen-öğrenci (eğitimcikursiyer)ilişkisi üzerinden ð54/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


yeniden üretilmesi demektir. Bu eğitimmodelinde bilgiyi verecek kişi (öğretmen)kesin bir otoritedir ve bilgiyi alacak olan(öğrenci) burada tamamen pasif ve ittaatetmesi gereken kişi konumundadır.Sömürü düzeninin hakim olduğuKapitalist toplumda gündelik yaşamdaözellikle emekçilerin yaşadıklarınıntekrarından ibaret olacak böyle bir eğitimmodeli bilginin aktarılmasından öteye hiçbiranlam ifede etmeyecek, hatta ulaşılacakbilginin sınırsızlığını gördükçe öğrencininkendisini daha da ezik ve küçülmüşhissetmesine yol açabilecektir.İtaatçi, ezberci, gerçekleri göstermeyideğil gizlemeyi esas alan , katı ve şekildenibaret bir disiplin anlayışına dayalı bu tarzeğitim , sistemin özünü oluşturan sömürüilişkisinin devam etmesini sağlamaktan vesöz konusu eğitimi alan kişi tarafındandurumunun kader olarak algılanmasındanbaşka hiçbir işe yaramaz. Bu eğitimmodelinde insanlar, yaşamı değişmez vedeğiştirilemez bir olgu olarak algılarlar.Bir emekçinin içine kıstırıldığı budüzende yaşadığı “yabancılaşma” sözkonusu eğitim yöntemiyle daha da derinleşir.İlk öğrenim , orta öğrenim ve üniversitedüzeylerinde bir çok öğrencinin okul dönemisonrasında kitaplarını yakma isteğiduymaları, veya dersler sırasında “buöğrendiklerimiz ne işe yarayacak ki” diyerekdersleri sevmeden, benimsemeden sınavlarahazırlanmak zorundakalmaları sendikalarınböylesi bir eğitimmodelinden uzakkalmaları için yeter deartar bile.Oysa bizim için esasolan , dünyaya eleştirelbakıp , hayatı korkusuzcasorgulayan, olaylararasında bağ kurabılen,gerçekçi ve kollektifüretkenliğe dönükinsanların çoğalmasıdır.Bunu sağlamanın enönemli yollarından birisiKlasik eğitim, sistemin özünü oluşturansömürü ilişkisinin devam etmesine ve sözkonusu eğitimi alan kişi tarafındandurumunun kader olarak algılanmasınaneden olur.de elbette eğitimdir. Bu nedenle eğitimlerdeöğrenciye dayatılanın dışında, kendisini ifadeedebilmesi için fırsatlar yaratılmasıgerekmektedir. Eğitim, bilginin eyleme,eylemin bilgiye dönüştüğü , yaşamınpratiğiyle öğrenilenlerin içiçe geçipolgunlaştığı diyalektik bir süreç olmalıdır.Çünkü okulların ve klasik eğitimsisteminin vermeye çalıştığı gibi bilginintek başına yaşamımızı değiştirmeyeceğiaçıktır. Sadece bilginin eylemedönüştürülmesi yaşamı değiştirebilir.İşçi sınıfının tarihsel hak ve çıkarmücadelesinin “bireysel değil” toplu/kolektifolması gerektiği öğretinin temel derslerindenve mücadelenin temel koşullarından biridir.Ezilenler, durumlarının nedenlerininfarkına varmadıkça, sömürülmelerini kadercibir şekilde “kabul ederler”. Ezilenler ancakezenleri keşfettikleri ve özgürleşme içinörgütlü mücadeleye girdikleri zamankendilerine inanmaya başlarlar.Bu keşif sadece düşünce düzeyindeolamaz, eylemi içermelidir. Öte yandan dasalt eylemcilikle sınırlı kalamaz, ciddi şekildedüşünme etkinliğini gerektirirFreire’ye göre, özgürlükçü bir eğitimçalışmasının varlık nedeni öğreten ileöğrenen arasındaki uzlaşma güdüsündedir.Eğitim çalışması öğretmen-öğrenciçelişkisini çözmekle başlamalıdır. Çelişkininkutuplarını öyle uzlaştırmalıdır ki; her ikitarafta aynı anda, öğrenciler ve öğretmenlerolmalıdır. Yani öğretmen aynı zamandaöğrenme sürecini devam ettiren bir öğrenci,öğrenci de yine aynı şekilde öğrenirkendiğer yandan da öğreten bir öğretmenolabilmelidir. Bu, her iki tarafı dazenginleştiren ve dolayısıyla gündelik ð55/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


yaşamdaki ezen-ezilen ilişkisini yenidenüretmeyen, özgürleştiren bir eğitim süreciolacaktır.Bu yöntem her iki taraf içindeolabildiğince “özgürleştirici” dir. Sisteminen yaralayıcı unsuru olan “ insanınnesneleşmesi-nesneleştirilmesinden “kurtulması ve özgürleşmesi için bir kapıaralanmasına da yol açar.piyasa ekonomisinin alabildiğinekutsallaştırıldığı kapitalist sistemde her şeyalınıp satılabilir olmuştur. Her şey tüketimeaçılmış ve metalaşmıştır. İnsan emeği deböyledir.Yaşamak için işgücünü satmak zorundakalan bir işçi , aslında tamamiyle kendisinedayatılan bir üretim sürecinde yer alarak ,ve ancak bu şekilde yaşamını sürdürebileceğiiçin çalışarak zamanının büyük bir bölümünüişyerinde geçirmek zorunda kalmaktadır.Bunun sonucunda elde ettiği ücretletüketirken, tükettiği aynı zamanda kendiyaşamıdır. Ve ancak o, üretim sürecindekullanılan bir makine gibi işe yaradığıoranda çalışabilecektir. Mercedes, Siemens,General Elektirik , Ford ve benzeri çokbüyük işletmelerin bile sık sık bazan tekilbazan topluca işçi kıyımı yaptıklarınıbiliyoruz. Artık o andan itibaren yıllardırverilen emeğin, akıtılan terin , tüketilenyaşamın hiçbir önemi yoktur .Çünkü kapitalistin o işçiye ihtiyacıkalmamıştır. İşte bu , insanın artıkinsan olarak algılanmasından çokinsanın nesneleştirilmesinin(şeyleşmesinin) en çarpıcıörneklerinden birisidir.Prof. Ellen Meiksins Woodkapitalizmi bugün geldiği noktadaşöyle yorumluyor: ” Kapitalizmsınıfsal sömürüden oluşur, ancakkapitalizm sadece sınıfsal baskısisteminden daha fazla bir şeydir.Hayatlarımızı akla gelen heraçıdan ve kapitalist Kuzey’ingörece servetinde değil, her yerdebiçimlendiren merhametsiz birtekelleştirici süreçtir. Diğerşeylerin arasında, hatta hemİşçi sınıfının tarihsel hak ve çıkarmücadelesinin “bireysel değil” toplu/kolektifolması gerektiği öğretinin temel derslerindenve mücadelenin temel koşullarından biridir.iktisadi hem de politik alanlarda kapitalistzenginlik tarafından doğrudan kullanılaniktidarı bir kenara bırarakarak, yaşamın heryönünü metalaştırararak , emeğin , boşzamanın, kaynakların, üretim biçimlerinin,tüketimin ve harcanan zamanın dağılımınıbelirleyerek tüm toplumsal hayatı piyasanıngenel taleplerine bağlı kılar. Bu, bizim bütünözerklik, seçme özgürlüğü ve demokratiköz-yönetim hedeflerimizi alay konusunaçevirir.”Bunun anlamı şudur ki ; gündelik hayattaönemsediğimiz ne varsa, kendimizçocuğumuz, ailemiz, inançlarımız vezamanımız yani herşey bize ait olmaktançıkarılıp TV ve benzeri bir çok araçlayönlendirilerek bize yeniden dayatılmaktadır.Çoğu zaman, hatta çocuklarımızlakurduğumuz ilişki bile TV aracılığıyla dizi,reklam ve oradakı kahramanlar , tiplemelerüzerinden gerçekleşmeye başlamıştır.Gerçekten de sermaye daha önce hiç bukadar, bir zamanlar sınırsız olan yaşamalanları içine nüfus etmemiş ve bunutüm gezegende gerçekleştirmemişti.Bu bilgiler ışığında ve “Sendikalar,sermaye ile emek arasındaki yer yerküçük çatışmalardan ibaret gündeliksavaş için vazgeçilmez iseler de,örgütlü aygıtlar olarak, bizzat ücretliliksisteminin kaldırılması için çok dahaönemlidirler” düşüncesindenhareketle, sendika üyelerinin eğitimive bu eğitimde izlenecek yöntem çokdaha fazla önem kazanmaktadır.Özünde totaliter, baskıcı veyabancılaştırıcı düzenin eğitim sistemide farklı olmadığına göre sendikaleğitimin, bu unsurları beslemeyen,tam tersi deşifre eden bir yöntem veiçerikle oluşturulması gerekir.ð56/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


İnsanı dışlayan, insanı sadece sisteminbir dişlisi olarak gören , buna göre kurgulayıpyetiştiren kısaca “sevgisiz” bir sistemintamamen karşıtı bir yöntemin esas unsuruise “insana ve dünyaya sevgiyle bakabilmekolmalıdır.” Eğitim, diyalog ve iletişim temelalınarak , kursiyerleri dünyayı anlama,yorumlama ve en nihayetinde “değiştirme”eylemine katacak bir sürece yönelik olmaldır.“Diyalog, dünya ve insan için derin birsevgi olmadan var olamaz. Bir yaratma veyeniden yaratma eylemi olarak dünyanınadlandırılması , eğer sevgiyle aşılanmamışsaolanaksızıdır. Sevgi aynı zamanda ,diyaloğun esası ve diyaloğunkendisidir...Sevgi, bir korku değil cesareteylemi olduğu için, diğerlerine verilmiş birsözdür. Ezilenler nerede bulunursa bulunsun,sevgi onların davalarına verilmiş bir sözdür; özgürleşme davası. Ve bu söz sevdiği içindiyaloğa dayalıdır. Yalnızca ezme-ezilmedurumunu kaldırarak, bu durumun olanaksızkıldığı sevgiyi yeniden canlandırmakmümkündür. Dünyayı sevmezsem –hayatısevmezsem- insanları sevmezsem diyaloğagiremem.”P.Freire eğitim sürecinde sevgiyi bu denlimerkezi bir yere oturkurken , aslında sevgiyiyapmacık bir gösteriden ibaret sayan veyılın bir gününe , onu da pazarlamatekniğinin bir parçasına dönüştürerek tüketimçılgınlığına indirgeyip , hani o meşhur 14şubat gününe sığdırmaya çalışacak kadaryüzeysel ele alan kapitalızmin sevgisiz,mutlakiyetçi ve yabancılaşmış eğitimsistemine de en ağır darbeyi vuruyor.B u nedenleeğtimlerde;Dünya , sevgiyedayalı iletişimi esasalan bir yaklaşımlave öğrencilerinkendi çabalarıylaanlayıp,bilebilecekleri birnesne olarak elealınmalıdır. Dahası,bilgi edinmesüreçleri ,Eğitim, diyalog ve iletişim temel alınarak ,kursiyerleri dünyayı anlama, yorumlama veen nihayetinde “değiştirme” eyleminekatacak bir sürece yönelik olmalıdır.kursiyerlerin deneyimleri, ihtiyaçları,durumları ve yazgılarından yola çıkılarakişlenmeli ve bunlara dayandırılmalıdır.Kendilerini ifade edebilecekleri , baskıcıolmayan, demokratik ve yanlış yapmakorkusu yaşamadıkları bir diyalog ortamıyaratılarak , sistemin sorgulanması dasağlanmalıdır.Bugün var olan sistem her şeyi tüketilebilirhale getirip insanı da salt tüketilebilir vetüketebilir olma hali üzerinden ele aldığısürece, sendikalar sadece eğitimfaaliyetlerinde değil, üyelerine dönük tümfaaliyetlerinde, “ insanı hiçleştirici” ,“yabancılaştırıcı” bir yöntemin tam tersibir yöntemle dünyayı anlama vedeğiştirmeye yönelik diyalogcu, iletişimedayalı ve sevgi temelli bir modelibenimsemek zorundadırlar.Konunun geniş ve derin bir konuolduğunun altını çizip , gelecek sayılardadaha somut ve pratiğe dönük görüş veönerileri ele alabileceğimizi umut ederek ,şimdilik kaydıyla bu yazıyı P.Feire’denyaptığımız başka bir alıntıyla noktalayalım:“Umut, öğretmenlerle öğrencilerinpaylaştığı bir şeydir. Birlikteöğrenebileceğimiz, birlikteöğretebileceğimiz, birlikte meraklı bir şekildesabırsız olabileceğimiz , birlikte bir şeylerüretebileceğimiz , neşemizin çiçeklenmesinemani olacaklara birlikte direnebileceğimizumudu...Gerçekte insanlık durumunun bakışaçısından, umut ana öğedir, davetsiz misafirdeğil. (...). Umut , bitmemişliğimiz demektir.Umut , insani ve tarihi deneyimimizinvazgeçilmez bir çeşnisidir... Umut değişimeinanmaktır. Değiştirilemez bir gelecek ise,tarihin inkarıdır.”57/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Medya: Kimin sesiYürüdüğümüz, aaalanlarda taleplerimizihaykırdığımız, greve çıktığımız haberini, ,bir TV kanalında ya da gazetede göremeyiz,üzülürüz. Ve haklı olarak sorarız: “Medyakimin medyası?”Canan Aslan(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Basın-Yayın Uzmanı)Fabrikaları boşaltıp meydanlarıdoldurur, ailemize ve kendimizezaman ayırabileceğimiz,dinlenebileceğimiz haftanın belki detek izin gününde, çıkarılan bir çokgüçlüğü aşarak ve muhtemel bir çokriski göze alarak emekçiler olaraksesimizi duyurmaya çalışırız. Saatlerceayakta bekleyip sesimiz kısılana kadarhaklarımızı elimizden alanlaratepkimizi gösteririz. Amacımızuğradığımız haksızlığı veya hakkımızolan talepleri kamuoyuna duyurmak,birilerine seslenebilmektir.Akşam yorgun argın eve gelip omeşhur TV kanallarının yine o meşhurana haber bültenlerinde, onbinlercedolar ücret alan enkırmenlerinonbinlerce emekçinin sesini duyurmakadına yaptığımız o yürüyüşü veyamitingi vermesini bekleriz, sabırla...Güneş yağını neremize ve ne kadaryoğunlukta süreceğimizi, zayıflamakiçin hangi yosunları nasıl yiyeceğimizi,Başbakan’ın kravatıyla eşinintürbanının renkleri arasındaki uyumile Hülya Avşar’ın aldatma üzerinetiradlarını veren haberler ardı ardınageçer ve biz umudumuzu giderekyitirirken, birdenbire birkaç saniyekalabalığı gösteren bir iki kareninardından katıldığımız mitinginboşalmış meydan görüntüleri ve ortayaçıkan çöplerin ne kadar çok olduğuhaberiyle kala kalırız ekran karşısında.Ya da biraz olsun hakkımızıalabilmek, işverenlerin küstahçamasada söylediği “karımız azaldı, işlerkötü, işsizlik var, bununla idare edin”sözlerine karşı yasal hakkımız olangrev silahını kullanırız. Grev haberininertesi gün hiç olmazsa bir TVkanalında ya da gazetede çıkacağınıumarız. Tek bir görüntü veya tek birsatır bile göremeyiz, üzülürüz.Bütün bunlar, bizleri medya kiminmedyası ve biz emekçiler olarak neyapmalıyız, medya karşısındakitavrımız ne olmalıdır sorusu üzerinebir kez daha düşünmeye yöneltiyor.Çağdaş demokrasilerde yasama,yürütme ve yargının yanı sıra“Dördüncü kuvvet” olarak adlandırılanmedyanın gücü nedir ve bu güçnereden geliyor? Medya hangi haberi,nasıl ve neden farklı veriyor ya davermiyor? Bu sorgulamanın temelçıkış noktası da “Medya bağımsızmı?” sorusunda düğümleniyor.Güvenirlik sıralamasında medyaUluslararası araştırma şirketiGallup’un Temmuz 2006’da yaptığıkurumlara duyulan güveni araştırananket, ilginç gerçekleri de ortayaçıkardı. Gazeteler, bu araştırmanınsadece bir yönüne odaklandı. KimiAB ülkeleri ile karşılaştırma yaptı,kimi de sadece orduya güven boyutunu58/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


ön plana aldı. Hürriyet Gazetesi, 4 Temmuztarihli haberinde; “Orduya tam güven”başlığı ile Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın birvatandaşa sarılmış fotoğrafı ile vermeyitercih etmişti.çıkardığı sonuçtan daha önemli ve belki degözden kaçan veya kaçırılan başka gerçeğinaltını çizmek gerekiyor. Güvensıralamasında; 1- Ordu (% 86) 2- Hükümet(% 60) 3- Yargı ve dini organizasyonlar (%57) 4- Sağlık sistemi (% 48) 5- Seçimlerindürüstlüğü (% 48) 6- Finans sektörü (% 37)7- Medya (% 25) ile en son sıradayeralıyordu.Bu tablonun ifade ettiği “gerçek” nedir?Medyaya duyulan güven hükümetten dahaaşağılarda. AB ülkeleri ile yapılankarşılaştırmada; AB vatandaşı, hükümetleremedyadan daha az güveniyor. Bu durummedya için bir anlam ifade etmiyor olmalıki görmezden gelindi.Medyada hangi haberin neden yazıldığı,hangi çıkarların sonucu olduğunu izlemekEllerinize ve Yalana Dair“(…) İnsanlarım, ah, benim insanlarım,antenler yalan söylüyorsa,yalan söylüyorsa rotatifler,kitaplar yalan söylüyorsa,duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,dua yalan söylüyorsa,ninni yalan söylüyorsa,rüya yalan söylüyorsa,meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,ses yalan söylüyorsa,söz yalan söylüyorsa,ellerinizden başka her şeyherkes yalan söylüyorsa,elleriniz balçık gibi itaatli,elleriniz karanlık gibi kör,elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,elleriniz isyan etmesin diyedir.Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımızbu ölümlü, bu yaşanası dünyadabu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.”Nazım Hikmetson derece güçtür. Bununda birbedeli vardır. Gazetecilik mesleğikamuoyu nezdinde prestijini yitirir.“Medyatik Gerçek” “HakikiGerçeğe” karşıSon yıllarda, medyanın etkilemegücü nedeniyle hemen bütündünyaya paralel olarak, Türkiye’dede medyanın kayıtlı olduğu veyaolması gerektiği etik kurallarüzerinde yoğun bir tartışmasürdürülmektedir.Bu kurallar arasında yer alan“objektiflik, tarafsızlık ve doğruluk” ilkelerigibi “özel çıkarlara âlet olmama, toplumsaldeğer ve birikimlere saygılı olma, insanlarındini, siyasi değer ve tercihlerine karşısaldırgan tutum ve davranışlardan kaçınma,kişi ve kuruluşları eleştiri sınırlarının ötesindeküçük düşürücü veya aşağılayıcı tutum vedavranışlara girmeme’ vb. pek çok yolgösterici ilkeler geliştirilmiştir. Ve bukurallara ek olarak, anti kartel-tröstdüzenlemeleri eklenmiş, medyanın gerektekelleşme ve gerekse medya dışı sektörlerdehaksız kazanç ve rekabet ortamına girmesiniönleyecek kurallar getirilmiştir.sadece Türkiye’de değil, bütün dünyadaönemli bir güvenilirlik, inanırlık ve prestijkrizi yaşıyor. Eskiden, bir bilginindoğruluğunu kanıtlamak için ‘Gazeteyazıyor’ denilirdi, bu deyim bugün anlamınıtamamen kaybetti. Yurttaşların çok büyükbir kesimi gazetelerde yazılanlara, radyodaduyduklarına, televizyonlarda gördüklerineartık inanmıyor. Çünkü Türk tekelci medyası,doğru, çok boyutlu, güvenilir, inanılır, hızlıhaber vermek yerine, bağlı olduğu grubunya da genel olarak siyasi, iktisadi, ideolojikiktidarın görüşlerini empoze etmeye çalışıyor.Çalışma hayatının sorunları yerineuluslararası sermayenin daha çok ürünsatması için toplumun tüketim iştahınıkamçılayan, tüketim eğilimlerini değiştirenhaberlere ağırlık veriliyor. Bugün medyaiçin üreten değil, tüketen önemli halegelmiştir. Amerikalı Akademisyen NaomChomsky, mülkiyet ilişkisi sayesinde,egemen medyanın düzeni sürdürmek ð59/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


amacıyla yayın yaptığını saptıyor ve“varsılların, medya aracılığı ile kamuoyunureklam verenlere pazarlayan bir araç” olduğutespitinde bulunuyor.Medya tüketimi teşvik ederken, moralve insani değerlerimiz de hızla tüketilmekti,“yeni” yoz değerlerini tüm topluma şırıngaetmektedir. “Dostluk, dayanışma” onlarayabancı kavramlardır. Düşünmeyen,yorumlamayan ve sadece verileni alanyığınlar yaratılmak istenilmektedir.Sahibinin sesi tekelci medya“Doğruyu söyleme mesleği” olangazetecilik, günümüz koşullarında medyapatronlarının çıkarları doğrultusunda hizmetveren bir kuruma dönüşmüştür. Medyanınböyle bir dönüşüm göstermesinde, mülkiyetyapısındaki değişim önemli bir roloynamıştır.Her ne kadar resmi kayıtlarda kamuoyutarafından bilinen sahiplerine ait gözükmesede, ülkemizde pek çok radyo ve televizyonunyanı sıra gazete ve dergilerin de aynı“patron”a veya sermaye grubuna ait olduğuda bilinen bir gerçektir. Medyadaki her etkiligrup; gazetesi, televizyonu, bankası ve diğersınai-ticari kuruluşlarıyla holding yapısınakavuşmuştur.Yıllardır ülkenin çok satan gazeteleriniçıkaran Doğan Grubu’na incelersek, medyadışında bankacılık, tekstil, ticaret, sigortacılık,turizm ve otomobil sektörlerinde de faaliyetgöstermektedir. Doğan Holding, Dış Bank,Ray Sigorta, Milpa, Pen Turizm, Hür İthalat,AD Yayıncılık gibi şirketleri bünyesindebulunduran grup, İş Bankası ile birlikte birkamu kuruluşu olan Petrol Ofisi AŞ’yi(POAŞ) satın almıştır. İzlenme oranı yükseközel televizyon kanalları (KanalD ve CNN-Türk), ayrıca Hürriyet,Milliyet, Radikal, Posta, Fanatik,Gözcü gibi gazeteler ile HaftaSonu, Tempo, Ekonomist gibidergiler ve Radyo Foreks, Hür FMgibi radyolar bu gruba bağlıdır.Birbiri ardına medya sektörüneyatırım yapan sermayedarlar,ülkenin demokratikleşmesine,Medya, sadece Türkiye’de değil, bütündünyada önemli bir güvenilirlik, inanırlık veprestij krizi yaşıyor. Yurttaşların çok büyükbir kesimi gazetelerde yazılanlara, radyodaduyduklarına, televizyonlarda gördüklerineartık inanmıyorçoksesliliğe katkı yapmak gibi soylu biramaçla değil, elindeki medya kanalını birsiyasal baskı aracı olarak kullanmaktan daçekinmemektedirler. Medyanın kitlelerietkileme ve manipülasyon gücü iş dünyasıve siyasi iktidar ilişkisi içinde tahminlerinçok ötesinde, karmaşık bir güç ilişkisiniiçinde barındırmaktadır.1980 sonrasında medya-siyaset ilişkisiyoğunlaşmış, medya sahipleri, ellerindebulunan gazete ve TV kanallarını bir anlamda“silah” olarak kullanmışlardır. Bu gruplar,siyasal iktidarla ve diğer güç odaklarıylayakın işbirliğine girerek mali olanaklar eldeetmişlerdir. Özelleştirme ve banka satınalmalarda medya-siyaset ilişkisi önemli birişlev görmüştür. Buna en son örnek olarakAKP hükümeti ile yakınlaşma sürecine girenDoğan Grubu, POAŞ’ın devlete olan 271trilyon liralık borcunu 2005’ten 2007 yılınaerteletmiştir.Türkiye genelinde satış yapan 28gazetenin 16’sı, üç yayın grubuna (Doğan,Bilgin ve Çukurova) ait olup, bu üç grubuntoplam günlük pazar payı yüzde 84’üoluşturmaktadır. Benzer durum, radyo vetelevizyonlar için de geçerlidir. Bunlarınyanı sıra, aynı modelde daha küçük ölçekli,İhlas, Feza Yayıncılık ve Albayraklargibi, İslamcı medya olarak adlandırılangruplar vardır. Medya tekelleri,uluslararası iletişim tekelleriyle debütünleşme sürecindedirler.bunların dışında emekten yana yayınyapan gazete ve dergiler debulunmaktadır ama gerek ulaştıklarıkitle ve ellerindeki teknolojik olanaklarınsınırlılığından, kitleleri etkileme güçleride sınırlı kalmaktadır.ð60/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Medyadaki tekelleşme, ekonomikanlamda belli bir güç oluşmasını sağlarken,aynı zamanda siyasal etkinlik sağlamasürecini de yaratmıştır. Egemen sınıflar,ekonomik ve siyasal egemenliklerinin yanısıra, kapitalist sistemin ideolojik düzeydeyeniden üretilmesinde medyadan büyükölçüde yararlanmışlardır. Medyadatekelleşmenin başladığı 1980’li yıllardanitibaren toplumsal muhalefetin sesi giderekduyulamaz hale gelmiş, neoliberalizmin tekyanlı ideolojik egemenliği hüküm sürmeyebaşlamıştır.Medya’da kast sistemiMedyadaki tekelleşmenin demokrasiyeolan olumsuz etkisinin başında,düşünce özgürlüğü ve halkın haberalma hakkının sınırlanmasıgelmektedir. Diğer olumsuz etkisiise, medya çalışanlarının durumuile ilgilidir. Tekelleşme ile birliktebasın çalışanlarının iş güvencesive editoryal bağımsızlığı iyicekısıtlanmış, sendikalaşmaları isefiilen olanaksız duruma gelmiştir.Basında sendikal örgütlenmegeleneğinin son derece zayıfolması, basın emekçilerini mesleğe giriştekölelik koşullarını kabul etmek zorundabırakmaktadır.Medya çalışanlarının durumu, emekdünyasının sorunlarından ayrı değildir.2000’li yıllarda çalışanlar açısındansendikanın etkisizleştirildiği, 212 sayılıYasa’nın uygulanmasından büyük ölçüdevazgeçildiği, centilmenlik anlaşmalarıylabüyük grupların birbirlerinden elemanalmamasının ve işten çıkarılanların ötekigrup tarafından istihdam edilmemesiningündeme geldiği, taşeronlaşmanınyaygınlaştığı bir sürece girilmiştir.Elbette, emekten yana yayın yapan gazeteve dergiler de bulunmaktadır ama ulaştıklarıkitle ve ellerindeki teknolojik olanaklarınsınırlılığından, kitleleri etkileme güçleri desınırlı kalmaktadır.ülkemizde pek çok radyo ve televizyon,gazete ve dergiler, aynı “patron”a veyasermaye grubuna aittir. Medyadaki her etkiligrup; gazetesi, televizyonu, bankası ve diğersınai-ticari kuruluşlarıyla holding yapısınakavuşmuştur.Medya’daki emek sömürüsü, ücretindüşük tutulmasıyla sınırlı değildir.Sömürünün başka bir yolu, çifte bordrouygulamasıdır. Gazetecinin gölge şirketleimzaladığı resmi sözleşmede gerçek ücretideğil, asgari ücretin biraz üzerinde farklıbir ücret rakamı yazılıdır. Gazeteci iştenatıldığında ödenecek kıdem tazminat veihbar tazminatı, resmi sözleşmedeki budüşük ücret üzerinden hesaplanır. Topluiş sözleşme düzeni olmadığında, gazeteciçoğunlukla kaçak işçi konumundaçalıştırılmaktadır. Gazeteci İzzet Kezer,meslekte on yılı doldurduğu halde, 1992Nevroz’unu izlerken öldürüldüğündehâlâ kaçak işçi statüsündeydi.Medyada kast sistemi en en yalınşekliyle ücret politikasında kendisini gösterir.Basın emekçilerinin kölelik koşullarındakiçalışma şartlarına rağmen üst kademedekihaber spikerleri, köşe yazarları veyöneticilerin arasında uçurumlar oluşmuşdurumda.Medyadaki ücret skalasına ilişkin resmenaçıklanmış bilgiler maalesefbulunmamaktadır. Bununla birlikte, KuvayıMedya Dergisi’nin 12 Ekim 1998 tarihli122’nci sayısında verilen ve yalanlanmayantablo, yeterince açıklayıcıdır. Buna göre;Güneri Cıvaoğlu, Milliyet, Kanal D 50.000dolar, Ali Kırca, atv 40.000 dolar, GülgûnFeyman, İnterstar 30.000 dolar, MehmetBarlas, Zaman 25.000 dolar, Reha Muhtar,Show tv 25.000 dolar, Savaş Ay, Yeni Yüzyıl,atv 20.000 dolar. Bu tablo, yukarda adlarıgeçen gazetecilerin bir medya kuruluşundandiğerine geçerken milyon dolarla ifade edilentransfer ücreti aldıkları bilgisiyle daha daanlam kazanmaktadır.ð61/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Tekelci medya ve biz emekçilerMedyanın emeğin örgütlü güçlerine,sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinetakındığı yaklaşımlar bilinmektedir.Yüzbinlerce emekçi alanlarıdoldurduğunda dahi görmezliktengelinebilmekte ya miting sonrası oluşançöpler, ya da mitingde gruplar arasında zamanzaman çıkan ufak tefek tartışmalargösterilmektedir.Özellikle de toplu iş sözleşmelerisüreçlerinde yani hak aramanın yoğunlaştığıdönemlerde; “Şoför genel müdürden, çöpçüprofesörden fazla maaş alıyor” ya da sendikabaşkanlarının özel hayatı ve bindikleriarabaların markaları gündeme getiriliyor.Yıllardır “KİT’ler zarar ediyor”haberleriyle, bu kurumların haraç-mezatsatılmasının önü açılmıştır.Manken, pop star, cinayet haberleri, küçükpandanın öksüz kalması ve özellikle de futbolve magazin haberleri yüz binlerce işçininsözleşmesinden, işten atılmasından, emeklilikhaklarının gasp edilmesinden daha geniş yerbulur medyada.İşçi ve emekçilerintaleplerinin haklılığı yeterliolmamakta, bu haklılık kadartaleplerin kamuoyunaanlatılması da önem taşımaktadır. Sendikalar,Bu koşullarda biz...<strong>Sendikam</strong>ızın ve diğer sendikaların çıkarmışolduğu yayınların okunması ve dağıtımındagerekli duyarlığı gösterebiliyor muyuz?kamuoyuna kendilerini, mücadelelerini,görüş ve hedeflerini anlatabilmelidir kigerekli destek ve dayanışmayısağlayabilsinler.sendikalar gibi sendikamızda üyelerineyönelik yayınlar çıkarmaktadır.<strong>Sendikam</strong>ız aylık olarak tüm üyelerineyönelik olarak çıkarmış olduğu “Birleşik<strong>Metal</strong>-İş” Gazetesi, 3 aylık “<strong>Sendikam</strong>”dergisi, “Çalışma ve Toplum” isimli hukukve ekonomi dergisi, İngilizce yayınlananuluslararası bülten, yılda 2-3 defa yayınlananmizah gazetesi “Homur, kitaplar, broşürlerel ilanı, afiş ve internet sitesi ile üyelerinibilgilendirmeye çalışmaktadır.Ancak bu yayınlarımız, sermayeninelindeki iletişim olanakları karşısında yetersizkaldığı da bir gerçektir.Peki ya biz, sendikamızın çıkarmış olduğuyayınların okunması ve dağıtımında gerekliduyarlığı gösterebiliyor muyuz?Okumak insanı olgunlaştırır,Konuşmak ustalaştırır,Yazmak ise daha somut birbilgi sağlar.Dolayısıyla;Az yazanın iyi bir belleğiolması gerekir,Az konuşanın keskin zekalı,Az okuyanın da bilmediğinibilir gibi görünebilmek içinkurnaz olması gerekir.Bacon62/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


Serbest Bölgeler hakkındaKemal Alım(Birleşik <strong>Metal</strong>-İş Örgütlenme Uzmanı)Sermaye yatırımları açısından “doğru yer”olarak değerlendirilen serbest bölgede işçileriçin durum pek öyle değil.aaSerbest bölge bir ülkenin siyasisınırları içinde ancak gümrük sınırlarıdışında kalan, ticari ve sınai faaliyetlereözel teşvikler sağlanan yerdir. Serbestbölgeler birçok ilave avantaja sahip,vergi muafiyeti olan endüstri parklarıdır.Ege Serbest BölgesiEge Serbest Bölgesi 1990 yılındanitibaren “yap, işlet, devret” modeliylebir Amerikan özel sektör kuruluşu olanEAC International’ın en büyük ortağıolan ESBAŞ tarafından kurulupişletilmektedir. Bölge, Türkiye’de özelsektör tarafından kurulup işletilen ilküretim serbest bölgesidir.İzmir’in Gaziemir ilçesinde 2.2milyon m2’lik bir alan üzerindekurulmuştur ve Türkiye’deki 21 serbestbölge içinde toplam istihdamın 1/3’ünüsağlayan en büyük serbest bölgedir.Yılda 2.6 milyar dolardan fazla ticarethacmi gerçekleştiren bölgede 360 firmave 12.500 çalışan bulunmaktadır.Serbest bölge ile ilgili yapılanyayınlarda global pazar yerlerigelişmeye devam ederken, Ege SerbestBölgesi dünyanın en yüksek büyümepotansiyeline sahip Doğu Avrupa,Rusya, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve OrtaAsya pazarlarına nüfuz etmek isteyenuluslar arası işletmeler için yatırımyapılacak en “doğru yer” olarakdeğerlendirilmektedir.Sermaye yatırımları açısından“doğru yer” olarak değerlendirilenserbest bölgede işçiler için durum peköyle değil. Bölgede faaliyet gösteren360 firmadan ancak 6 tanesi sendikalı,çalışma koşulları ağır, ücretler asgariücret düzeyinde veya 40 – 50 YTLfazladır. Burada çalışanlar açısındantek fark, vergi uygulaması olmadığıiçin çalışanlar brüt maaşlarını net olarakalmaktadır. Bunun dışında hemenhemen hiçbir sosyal hakbulunmamaktadır.Serbest bölge tanıtımı yayınlarındabu durum “çağdaş altyapı, genç,eğitimli, kalifiye, düşük maliyetli işgücüolarak” değerlendirilmektedir.Bölgeye giriş çıkışlarda tam bir sıkıdüzen uygulanmaktadır. Önce gümrükgörevlileri sonra polis güvenliği dahasonra da serbest bölgenin özelgüvenliğini aşmak gereklidir. Sendikalfaaliyet sırasında diğer işyerlerindeolduğu gibi, fabrika önünde herhangibir etkinlik, eylemlilik yapmakneredeyse imkansızdır. Ege Serbestbölgesinde sendikal örgütlenmeyebaşladığımız 2004 yılında ilkörgütlediğimiz işyeri FTB FastenerTechnology San. Tic. Aş.’dir. Zorlu birörgütlenme ve arkasından 28 gün sürenve serbest bölgelerde bir ilk olangrevden sonra toplu sözleşmeimzalanmıştır.FTB’de yürüttüğümüz çalışmalar veserbest bölge önünde yaptığımız eylemve etkinliklerden sonra DELPHI DizelSistemlerinde sendikamız örgütlenmeçalışmaları 1,5 yıl süren bir mücadeleninsonunda bu yılın Mayıs ayında buişyerinde de toplu sözleşmeimzalanarak sonuçlanmıştır.Bu işyerlerinde başarıylayürüttüğümüz çalışmalar, eylem veetkinlikler Ege Serbest Bölgesindeçalışan işçiler arasında heyecanyaratmış, sendikamıza olan taleplerartmıştır. Bu yılın başında yürüttüğümüzörgütlenme çalışmaları sonucunda400’ün üzerinde işçinin çalıştığıEnercon Aero Rüzgar End. AŞ. işyeride sendikamız saflarına katılmıştır.Bütün bu çalışmalar, eylemler,etkinlikler içinde sonuç almamızda enetkili çalışmalarda Genel MerkezimizinAlmanya ve Fransa’daki Sendikalarlayürüttüğü faaliyetleri dikkate almakgereklidir.63/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


DİSK’in kurucularından yaşayan son sendikacıyı da kaybettik...Kemal Nebioğlu'nunanısınaDİSK Yönetim Kurulu adına GenelBaşkan Süleyman Çelebi’nin,Konfederasyonumuzun kurucusu ve eskiGenel Başkanımız Kemal NEBİOĞLUanısına yayınladığı bildiri...Dün Konfederasyonumuzaçısından acı bir gün yaşandı.Türkiye işçi sınıfı değerli bir sıraneferini, öncüsünü, liderini kaybetti.Üzüntümüz büyük, yüreklerimizdedinlemeyecek bir sızı var.Türkiye’nin yakın tarihinin canlıtanıklarından, o tarihi yazaninsanlardan biri daha aramızdanayrıldı.İbrahim Güzelce, Kemal Türkler,Rıza Kuas, Mehmet Alpdündar’dansonra son kurucumuzu, KemalNebioğlu’nu da yitirdik.80 yıllık bir ömre, bir değil birçokyaşamı sığdırabilmeyi başarmış, enzor zamanlarda bile gücümüze güçkatmış, gerektiğinde hasta yatağındankalkarak eylem alanlarında bizlereomuz vermiş bir büyüğümüzdü.Yaşamını işçi sınıfının davasınaadamış, bu uğurda çocuklarınındoğumuna bile tanıklık edememiş birmücadele insanıydı.Dilinden kavga sözcüğünüdüşürmezdi, koşullar zorlarsa en önsafta yerini almayı da bilirdi; aynışekilde yüreği insan sevgiyle doluydu,karıncanın bile incinmesine gönlü razıolmazdı.O ve yol arkadaşları, Türkiyesendikal hareketini oluşturan, büyüten,hak ve özgürlükleri bileklerinin gücüylealmayı bilen bir kuşaktı.Kemal Nebioğlu bir görev insanıydı,aldığı sorumluluğu zorluğu ne olursaolsun cesaretle, akılla, büyük birbeceriyle yerine getirirdi. İşte bunedenle en zorlu görevlerde hep onunadı, damgası vardı.15-16 Haziran Direnişimizinörgütlenmesinde en büyüksorumluluğu O üstlenmişti. Zamansızkaybettiğimiz Güzelce’nin en büyükdüşünü, 1 Mayıs’ı alanlarda kutlamayı,en görkemli biçimde yaşama geçirenekibin başında yine Nebioğlubulunuyordu.Kemal Nebioğlu zor dönemlerin,zorlukların insanıydı; cezaevindedirenişin, cesaretin, yüksek moralgücünün simgesiydi. Birçok keztutuklandı, en son DİSK Davası’nda4 yıla yakın cezaevinde kaldı.Hepsinden, başı dik, işkencelere,baskılara karşı onurlu bir duruşsergileyerek çıktı.İşçi sınıfının Türkiye’dedemokrasinin gelişiminde önemli veöncü bir rolü olduğunu söyler, bununiçin de işçilerin aktif olarak siyasetyapmasını, partili mücadeleyisavunurdu. TİP’in, SDP’ninkuruluşunda, CHP’de verdiğimücadele ile bunu pratikte degöstermişti. İşçi sınıfını Meclis’tebaşarıyla temsil etmişti.Yaşamının önemli bir bölümünüsolun birliği uğruna vermiş, yakın tarihekadar da bu çabaların içinde yeralmıştı.Kemal Nebioğlu, her yönüylebugünün gençlerine örnekgösterebileceğimiz, tarihimizle canlıbağımızdı. Günümüzünsendikacılarına, siyaset adamlarınaverebileceği, aktarabileceği zengindeneyimlere sahipti.Türkiye’nin bağımsız, demokratik,özgür ve barış içinde bir ülke olmasınısavunan bilinçli bir emekçi, inançlı birsosyalist, inatçı bir mücadele insanıydı.Kurucularımızın sonuncusu, eskiGenel Başkanımız, abimiz, dostumuz,yoldaşımız, sırdaşımız KemalNebioğlu’nun anısının önünde bir kezdaha saygıyla eğiliyoruz.64/Birleşik <strong>Metal</strong>-İş


HaydiGençlik!DİSK Genel Sekreteri Musa Çam’ın,Barışarock 2006’ya katılım çağrısıkonuşmasıÜlkemizin içinde bulunduğucoğrafyada, Filistin’den Lübnan’a, Irak’tanAfganistan’a gün geçtikçe boyutları artanbir savaş sürmektedir.Yeni haritaların ortalıkta dolaştığı,emperyalistlerin uluslararası yasaları vehukuku hiçe sayarak kendi çıkarlarıdoğrultusunda Ortadoğu’yu kan gölüneçevirdikleri bir süreçte, “ŞarkılarımızYeryüzüne, Evimiz Dünya” sloganlarıylabir karşı festival organize edenBarışarock’ın bu girişimi, savaşa karşıönemli bir BARIŞ ZEMİNİoluşturmaktadır.Küresel direnişin bir parçası, barış,adalet, özgürlük, eşitlik ve kardeşlikarayan milyarların şen sesi olmayadevam eden Barışarock’a, bir avuç petroltüccarı, silah satıcısı, çokuluslu şirketbürokratına, ABD müdahalalerine,sendikasızlaştırmalara, paralı eğitime,cinsiyetçi baskılara, homofobiye,nükleere, ırk ayrımcılığına, yoksulluğa,açlığa, adaletsizliğe, özelleştirmelere,küresel iklim felaketine, militarizme,milliyetçiliğe karşı direnenler katılıyor.İşte bu önemden dolayı;kurulduğundan beri demokrasimücadelesi veren, geçmişte veyargılandığı 12 Eylül mahkemelerindeyaptığı demokrasi mitingleri için, DGMDirenişleri için, 1 Mayıslar için, faşizmeihtar eylemleri için suçlanan veyargılanan, kendini yalnızca üyelerininçıkarlarını korumakla sınırlamayıp tümtopluma karşı sorumlu olduğunu bilerekhareket eden ve bu nedenle de ülkenintüm sorunlarını kendi sorunu olarakgören, bunu vatandaşlık bilincinin,toplumun örgütlü ve öncü gücü olmanınbir gereği olarak hakkıyla yerinegetirmeye çalışan, bütün bunlardan dolayıda ülkemizde demokrasinin sağlamkalelerinden biri olan DİSK de 2005’teolduğu gibi Barışarock 2006’ya katılmakararı almıştır.Ülkemizin haksızlığa, hukuksuzluğa,yoksulluğa, adaletsizliğe mahkumolmadığını yüreğinde hisseden herkesive özellikle de dinamizmiyle bu mücadeleomuz vermesi gereken, toplumungeleceği olan gençleri Barışarock’akatılmaya davet ediyoruz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!