26.12.2015 Views

EDEBİYAT-KÜLTÜR-SANAT

1MAJ7jV

1MAJ7jV

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

kaybolandefterler<br />

/ zine<br />

beş-altı tane attım ağzıma. Fazla yersem laf<br />

ederler diye çekiniyorum.<br />

İkizlerden Zekai “Necat abi doydun mu?<br />

Alsana biraz daha,” dedi. Cemal ile Sezai<br />

kıkırdadılar. Meryem abla ters bakınca ikisi<br />

de sustu. Eğlenmek istiyor çocuklar, kırılıp<br />

kırılmadığımı önemsemiyorlar. Alıştığımdan<br />

olsa gerek sorun etmiyor, kınamıyorum<br />

hiçbirini. Bardakları sıcak suyla ısıtırken düşünüyorum<br />

bazen: ‘Acaba onların yerinde<br />

olsaydım, ben de benimle dalga geçer miydim?’<br />

diye. Belki de problem budur. Kendimi<br />

matah bir şey sanıyorumdur. Ufakken<br />

annem zar zor uzanıp “Güçlü kuvvetli<br />

yavrum, küçük devim benim,” diye okşardı<br />

saçımı. Bu yüzden midir bilmem, biraz irice<br />

olmamın iyi bir şey olduğuna inandım yıllarca.<br />

Şimdi bu kemiği nasıl törpüler insan,<br />

kök saldığı topraktan fikri nasıl söküp atar.<br />

Ne diyeyim kendime:<br />

“Kabul et Necat, onların arasında olmayı<br />

hak etmiyorsun. Şimdi alışırsan ilerde rahat<br />

edersin. Hep yaşanan şeyler bunlar; çok<br />

küçük ya da çok büyüksen, biraz değişiksen,<br />

biraz eksiksen dışarıda kalırsın. E<br />

normal Necat! İtiraz edilecek bir şey yok.<br />

Bu dünyada durumu iyi olan öte tarafta<br />

kötü olur, kötü olan da iyi; orta olan orada<br />

da ortadır. Sıkma canını, kendine bir bak<br />

hele. Sen yolda seni görsen ürkmez misin?<br />

Bir çift laf etmeye kalksan akşama kadar<br />

kulağında yankılanmaz mı sesin? Ulan gece<br />

rüyanda kendini görsen sıçrayarak uyanırsın<br />

be dümbük.”<br />

Neyse. Kafası çalışıyor bizim Zekai’nin.<br />

Aklında bin bir fıkra, bilmece var. Susmak<br />

nedir bilmez, anlatır durur. Merak ettim;<br />

niye okumadığını, buraya nasıl düştüğünü<br />

sordum.<br />

“Babam yüzündendir,” dedi. “Sezai’ye kızar<br />

beni döverdi. ‘Her şeye cevap verme!’ der<br />

yapıştırırdı kemeri. Bende de keçi inadı var<br />

he, susmazdım. Ertesi gün bir daha, bir<br />

daha…Sonunda Sezai’ye dedim, ben gidiyorum.<br />

Bırakmadı beni. Borç harç geldik<br />

İstanbul’a.”<br />

“İyi yapmışsınız,” dedim. “Annen üzülmüştür.”<br />

“Annem mi? Oho, o biz küçükken öldü.<br />

Yaşasa üzülmez miydi...Yaşasa böyle olur<br />

muyduk biz? Korur saklardı hatırlarım. Onu<br />

da döverdi babam, kan kusardı her gece.<br />

Ama öldü işte ne gelir elden. O ölünce ben<br />

de herifin canına ot tıkadım iyi mi, kader<br />

işte.”<br />

Kalbim duracak sandım. Ben validemi on<br />

sekizimde kaybettim. Yanı başımda anne<br />

demeyiversinler; yelkenlerim suya iner,<br />

gözlerim taşar, fena olurum. Gene iyi<br />

tuttum kendimi; bacağımı çimdikledim, yanağımı<br />

ısırdım, olur olmaz şeyler düşündüm ağlamamak<br />

için. Ağlasam şamatayı gör sen. İki metre on beş<br />

santim boyum var; yakıştıramazlar. Baktım Zekai’yi<br />

düşünceli bir hal aldı, suyuna gittim biraz.<br />

“E olan olmuş artık, kader. Hadi yok mu soracağın<br />

bir şey bugün? Başka bilmece kalmadı mı yoksa?”<br />

“Oho, olmaz mı abi!” deyip sordu bir tane.<br />

“Abi düşün hele, arkandan biri kovalıyor, sen de<br />

yolda kaçıyorsun tamam mı? Solun kapkara orman,<br />

içinde aslan var; sağın uçurum. Hangi tarafa gidersin?”<br />

Ne tarafa giderdim? Öyle birden sorulunca yutkunup<br />

kızardım. Sanki doğru cevabı bilmem gerekiyormuş,<br />

herkesten geri kalmışım gibi bir hummaya<br />

tutuldum.<br />

“Ormana giderim,” dedim. Ah nasıl pişman oldum<br />

hemen sonra! Cevap uçurumdur diye içim içimi<br />

yedi. Zekai kasılarak arkasına yaslandı. “Eyvah,”<br />

dedim, “geliyor!”<br />

“Abi iki ucu boklu değnek, ne diye düz gitmiyorsun?”<br />

‘Düz mü? Düz demedi ki. Dedi de duymadım mı<br />

yoksa? Kendim mi anlamam gerekiyordu? Düz gidebilirsin<br />

deseydi, düz giderdim. Öyle ‘bu mu o mu?’<br />

diye sorunca seçtim birini.’<br />

Durmadı:<br />

“Köprüden atla desem atlayacak mısın Necat abi?”<br />

Kahkaha attılar. Şeker kutusunu yırtarken Meryem<br />

abla bile gülümsedi. İçimden “Hay Necat!” dedim.<br />

“Senden adam olmaz. Akıllanmazsın.”<br />

Neyse zil çaldı da Fen İşleri’ne iki orta, iki sade Türk<br />

kahvesi istendi. Servis sırası Sezai’de idi. Kalkarken<br />

omzundan tutup oturttum.<br />

“Ben giderim,” dedim.<br />

Meryem abla kahveleri askılı tepsiye yerleştirdi.<br />

“Bir tane çikolatalı lokum versene abla,” dedim.<br />

Çöpçatan gülüşü atıp lokumu sade kahvelerden<br />

birinin yanına yerleştirdi.<br />

“Dökme e mi!” diye tembihledi.<br />

Bahtıma, o gün şık giyinmiştim: El örgüsü, yeşil<br />

balıkçı kazağı; gri, kumaş pantolon; ceket niyetine<br />

de dar, mavi önlük. Koridoru arşınlayıp Fen İşleri’nin<br />

önünde durdum. Kapı açıktı. Çalışanlar koyu bir<br />

muhabbete dalmış söyleşiyor, melek uçlu kolyesi<br />

gözümü alan Yasemin Hanım bilgisayarla ilgileniyordu.<br />

Bir melekti o; değilse de bir gün olacaktı.<br />

İçeri girmeden önce biraz soluklandım, sonra biraz<br />

daha, biraz daha. Her defasında kapıya kadar geliyor,<br />

içeri girecekken onu görüp taş kesiliyordum. Bu<br />

sefer de sırtımı duvara yaslayıp ‘Nasıl olurdu?’ diye<br />

hayal kurarak iç çektim. ‘Sadece bir kez dokunabilsem,<br />

gözlerinde yaşadığımı görsem nasıl olurdu?’<br />

Hemen sonra dönüp tekrar Yasemin Hanım’ı<br />

izlemeye koyuldum. İmar Müdürü Kasım Bey’in<br />

beni fark edeceğini, fark etse de dikkat kesileceğini<br />

bilemezdim elbet.<br />

“Necat Efendi!” dedi asabi ve hamhalat bir ses.<br />

Kahveleri taşırmadan dönüverdim arkamı:<br />

“Buyurun müdürüm!”<br />

34<br />

ARALIK 2015 - OCAK 2016<br />

SINIR

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!