EDEBİYAT-KÜLTÜR-SANAT
1MAJ7jV
1MAJ7jV
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
lastiği çıkarttı, krikoyla arabayı kaldırdı, bijon anahtarı,<br />
cıvatalar derken tekerleği yerleştirdi; çevirdi,<br />
sıktı, indirdi. Yasemin Hanım teşekkür edip arabaya<br />
bindi, kornaya dokundu ve tekleyerek kalktı. Lastik<br />
değiştirebildiğimi o uzaklaşırken hatırladım.<br />
Eve gitmek için parkta keşfettiğim geniş patikalardan<br />
birini kullanmaya karar verdim. Sebeplerini<br />
tekrar etmeme gerek yok; ağaçların yanında iyi ve<br />
normal hissediyordum kendimi. Gidene kadar üç<br />
beş sigara tüttürdüm. Bir iki tane de evde içip dört<br />
kişilik yatağa erkenden uzandım. Perşembe gecesinin<br />
hikmetinden bahsettiğini hatırlıyorum annemin.<br />
“Dua et oğlum,” derdi sık sık. “Dua et ki kimse sana<br />
yük olmasın, kimse yoluna çıkmasın.”<br />
Ben de hep dua ettim; annem ölene kadar, her Perşembe<br />
gecesi bıkmadan. Dizlerimi kırarak oturamadığım<br />
için yattığım yerden ellerimi tavana açtım ve<br />
gözümde canlanan kuşkulu istikbalimi iyileştirmesi<br />
için tek tanrıya yalvardım. İşte o günlerden sonra yitirdim<br />
tek tanrı inancımı. Annemin ardından tanrım<br />
olan birçok mübarekin kulu, çok tanrılı toplumun<br />
da kölesi oldum; yönetildim, yöneltildim, itildim,<br />
sağıldım, yaftalandım, kalaylandım ve en acısı, artık<br />
insanlar arasında sevilmeyen bir masal olarak anlatılacaktım.<br />
Duaya elbet sığınmak isterdim ama hülyalı düşünceler,<br />
heyecanlı titreyişler ve derin iç çekişler yakamı<br />
bırakmadı. Uykuya daldığımda günün ağarmasına<br />
az kalmıştı. Birkaç saat sonra kalkıp tıraş oldum.<br />
Berber çıraklığı günlerimden kalma bir ustura kullanma<br />
becerim vardı. Elime de diğer şeylerden iyi<br />
oturuyordu hani. Paçaları kısa gelen siyah bir pantolon,<br />
yaka düğmesi iliklenmeyen beyaz bir gömlek<br />
ve ucuz bir kravat takındım. Dışarı çıktığımda<br />
dükkan camlarında yansımamı aradım; oradaydım,<br />
benden bir tane daha vardı işte, Yasemin Hanım’ı<br />
hak eden gerçek bir beyefendi, şık ve seçkindi.<br />
Belediye’ye yaklaştıkça bir miskinlik ve uyku hali<br />
çöktü üzerime; oluru var mıydı bu işin? Durduk yere<br />
canım yanmaya başladı. Sevilmek adına düştüğüm<br />
durum beni varlığımdan utandırdı. Birinin kalbine<br />
böyle yalvar yakar girmek, merhamet ile geçecek bir<br />
ömür, her gün şüphe ve istenmediğine dair berbat<br />
bir ruh hali.<br />
‘Ne biçimsiz bir hayat be Necat! Özlüyor ama kavuşmak<br />
istemiyorsun.’<br />
Öğle tatiline kadar servise çıkmadım. Ocaktakiler<br />
kafayı kılık kıyafetime taktı, sorup durdular. Bir ara<br />
Sezai ile baş başa kaldık.<br />
“Hayırdır abi?” dedi.<br />
“Anla işte Sezai! Gerekmese giyinecek değildim ya.”<br />
“Orası öyle de, şaşırdık abi. Ondan uzattık.”<br />
“Haklısınız Sezai, bir şey dediğim yok.”<br />
Bir sessizlik, hatta derin bir ıssızlık çöktü çay ocağına.<br />
Bir süre boş boş durup ellerimize baktık, tırnaklarımızı<br />
kanırttık, geçmişimize sarktık. Sonra neden<br />
bilmem, sorasım geldi:<br />
“Siz nereliydiniz Sezai?”<br />
Esneyerek cevapladı:<br />
“Kamanlıyız abi.”<br />
“Nerede ki Kaman?”<br />
“Kırşehir’de.”<br />
“Güzel mi oralar?”<br />
“Değil abi.”<br />
“Niye değil?”<br />
“Annemi aldı orası abi, daha da vermez. Buralar<br />
güzel ama.”<br />
“Nesi güzel be Sezai?”<br />
“Her şey var abi. Işıl ışıl, değişik...Sıkılmaz insan.”<br />
“Ben çok sıkılıyorum.”<br />
“Niye abi?”<br />
“Annemi aldı burası Sezai, daha da vermez.”<br />
Yemekten dönenlerle birlikte Meryem abla da ocağa<br />
geldi. Bir karış suratla masanın başına oturdu,<br />
bir bardak suyu üç yudumda içti. Nefeslendikten<br />
sonra Sezai’ye depodan oralet tozu getirmesini<br />
söyledi.<br />
“Daha dün getirdim abla, aha orada duruyor.”<br />
“O zaman git boşları topla Sezai!” dedi celallenip.<br />
Sezai cevap vermeden ocaktan sıvıştı.<br />
Bir şeyler döndüğü belliydi ve ben öğrenmek istemiyordum.<br />
Çünkü biliyordum ne anlatacağını.<br />
“Necat,” dedi abla.<br />
“Abla kötüyse hiç anlatma, lüzum yok. Aklımda kalır,<br />
çıkartamam. Benim için yaşamaya değer az bir şey<br />
var, o da solup gitmesin ablam.”<br />
“Necat!” diye sesini yükseltince kıramadım, dinlemeye<br />
koyuldum.<br />
“Ne oldu abla?” dedim.<br />
Kıvırmadan:<br />
“İstemiyormuş,” diye cevapladı.<br />
“Ne demek istemiyormuş abla, ister demiştin.”<br />
“Konuşurum demiştim Necat.”<br />
“E konuştun değil mi abla?”<br />
“Evet konuştum.”<br />
“Ne dedi peki?”<br />
“Olmazmış işte Necat.”<br />
“Ne demek olmazmış abla, olur demiştin.”<br />
“Ay olur dememiştim Necat konuşurum demiştim.”<br />
“E olmadıysa konuştun da ne oldu abla! Niyeymiş<br />
peki, niye istemiyormuş.”<br />
“Gittim yemekte yanına oturdum, hoş beş sohbet<br />
ettik. Orada çıtlattım mevzuyu. Bir bir anlattım.<br />
Neler düşündüğünü, onun da yaşının geldiğini<br />
falan. Ama Yasemin Aleviymiş Necat, söylemedin hiç<br />
bana.”<br />
“Alevi miymiş? Nereden bileyim abla ben, hem ne<br />
olmuş Alevi ise?”<br />
“Oğlum ne olmuşu mu var? Sen Sünnisin o Alevi,<br />
olur mu hiç. Evlilik düşmez size!”<br />
“Abla ben pek inanmam ama. Sünni mi sayılırım<br />
gene de?”<br />
“Ne biçim laf o Necat? Ne demek inanmam, duymayayım<br />
bir daha!”<br />
Oturduk öylece. Sonra sanki içime bir gölge düştü;<br />
büyüdükçe kararttı her yanı. Yıllardır gidip geldiğim<br />
bu ocak, bu bina, bu yer; ve bir de beni adamdan<br />
saymamalarının derin hüznü aydınlık bir hatıra gibi<br />
kaybolandefterler<br />
/ zine<br />
37