EDEBİYAT-KÜLTÜR-SANAT
1MAJ7jV
1MAJ7jV
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
kaybolandefterler<br />
/ zine<br />
ahlaklarını yüceltecek ve başkalarınınkini eleştirecek her türlü durumda saldırma fırsatını<br />
kaçırmazlar. O olmazsa, mahalle baskısıyla sustururlar. Alsana 21. yüzyıl ve 21. yüzyılda<br />
Türkiye.’’ Tayfun’un bu söyledikleri içimin daha da acımasına neden oluyor. Cidden hiçbir şey<br />
geçen onca asra rağmen değişmemiş ve gelişmesini beklediğim insanlar benden çok daha<br />
çağın dışında kalmış diye iç geçiriyorum ve Tayfun’a gülümseyerek ‘‘Jean Jacques Rousseau’ya<br />
benzemediğin konusunda emin misin genç adam? Kimsenin kalbine ve ruhuna girmese de<br />
romanlarda ve tiyatrolarda boy boy sergilenen köksüz ahlakı ve maske görevi üstlenen, sadece<br />
saldırmak amacıyla gerçekleştirilen ve savunmaya yaramayan ahlakı eleştirir Rousseau<br />
da. Ve bence sandığınızdan daha çok benzer yanlarınız var yazarla.’’ diyorum Tayfun’a gülümseyerek.<br />
Tayfun gülerek ‘’Her neyse… Size yeni şeyler alacağımız mağaza hemen üç bina<br />
yanda.’’ diyerek beni geçiştiriyor. Gülümsüyorum. Üç bina yanda dediği mağazaya gidene<br />
kadar karşıma beni şaşkınlığa uğratan neler çıkmıyor ki; konuşan kantarlar, sinema olduğunu<br />
öğrendiğim bir eğlence şeklinin-ki fazlasıyla önemli bir iletişim ve eğlence aracıymış bu sinema<br />
dedikleri- afişleri, her adım başı karşına çıkan biletçi adamlar-demek ki bu çağın insanının<br />
mutluluğu da şansa kalmıştı- , yayadan başka bir şey olmayan caddede bir ara sokaktan-Tayfun’un<br />
öğretmenlik yaptığını söylediği heybetli lisenin yanındaki ara sokakmış bu- karşımıza<br />
aniden çıkan yine o aynı korkunç görünüşlü, metalden yapılma sürat araçları, …<br />
Sonunda sadece yol değil aynı zamanda da çağ rehberim olan genç dostumla bahsettiği<br />
mağazaya geliyoruz. Dükkan önünde beni durdurup ‘‘Bay Jean ne kadar paranız var? Nasıl<br />
bir şey bakalım?’’ diye soruyor bana. Zoraki tiyatro güldürümden kazandığım tüm paraları<br />
cebimden çıkarıp eline veriyorum. Bana inanmayan gözlerle bakıyor, ‘‘Ciddi olamazsınız?<br />
Sadece bu kadarınız m var? Fena bir para değil ama kıyafet almaya yetmeyeceği de kesin.<br />
Siz cidden bir hayalet ya da geçmişten gelen bir ruh musunuz yoksa?’’ diyor bana iç çekerek.<br />
‘‘Neyse’’ diyor ‘’benim de yanımda yetecek param yok ama bir fikrim var.’’ diyip beni mağazanın<br />
içine doğru çekiyor. Mağazaya o şekilde girince insanların bazıları dalga geçerek gülmeye<br />
bazısı da beni aşağılarcasına baştan aşağı süzmeye başlıyor hemen. İlk önce mağazanın<br />
sahibini olduğum sandığım bir bayan, ukala ve kibirli tavırlarla sanki her an bizi defetmeye<br />
hazırmışçasına yanımıza yaklaşıyor. Tayfun hemen kendinden emin ve kararlı bir tavırda kadınla<br />
Türkçe dedikleri dilde konuşmaya başlıyor. Snop kadın beni süzerek sözleri dinlemeye<br />
devam ederken bir süre sonra kafasını onaylarcasına sallıyor. Tam Tayfun bana konuşmaları<br />
açıklayacakken, hemen genç adama dönüp ‘’Bu bayan’’ diyorum ‘’Bu zengin görünüşlü bayan,<br />
mağazanın sahibi mi?’’Tayfun gülerek ‘‘ Hayır, yalnızca mağaza müdürü.’’ diyor. ‘‘Peki’’<br />
diyorum ‘‘Türkiye’nin bir krallık değil de cumhuriyet olduğuna emin misiniz?’’ Bana şaşkın ve<br />
anlamayan gözlerle bakınca gülümseyerek açıklıyorum, ‘’ Kraldan çok kralcı olmak… Mağaza<br />
müdürü dediğin bayanın sadece görevli olduğu bir mağazanın sahibiymişçesine mağaza<br />
müşterisi profilinden farklı görünüşe sahip insanları aşağılaması…İşte bu ancak kraldan çok<br />
kralcı olmakla açıklanır.’’ diyorum. Tayfun bana bakıp önce bir kalakalıyor sonra ise kahkahayı<br />
basıp ‘’Sizi cidden sevdim Bay Jean’’ diyerek bana kadınla olan konuşmalarının içeriğini aktarıyor.<br />
‘’ Bay Jean, sizin Fransa’da profesyonel bir gösteri sanatçısı olduğunuzu Necla Hanım’a<br />
söyleyip, son moda kıyafetlerden oluşturulmuş bir iki kombinasyonunda iki adet-size ve<br />
bana- parasız vermeyi kabul ederlerse sizin, mağazanın önüne daha çok müşteri çekmek<br />
için gösteri yapacağınızı söyledim’’ diyor. Ben tam itiraz edecekken, Tayfun ‘’ Reklamı sormuştunuz<br />
yaşlı dostum, işte artık siz de reklam dünyasına giriyorsun. Hemen itiraz etmeyin,<br />
bunu insanları ve çağı daha iyi anlamak için bir oyun gibi düşünün Bay Jean. Tek yapmanız<br />
gereken mağazadaki tezgahtarlardan biri sizi ve giydiğiniz çağdışı kıyafetleri gösterip ‘’Çağdışı<br />
giyinmek istemiyorsanız bizim markamızla çağın ötesini yakalayın!’’ diye bağırarak mağazaya<br />
müşteri toplarken gülümseyip kendi etrafınızda dönmek.Hem itiraf etmek gerekirse, benim<br />
için de bu önemli Bay Jean. Ben de ne zamandır bu markanın son moda kazaklarından ve<br />
paltosundan satın almayı arzu ediyordum. Hem bakın, iki adet vermeyi kabul ettiklerine<br />
göre hem siz bu dikkatleri üzerinize çeken demode kıyafetlerden kurtulacak hem de şu genç<br />
arkadaşınızı mutlu edeceksiniz. Bir taşla iki kuş diyoruz biz buna Bay Jean.’’ diye konuşmasını<br />
sonlandırıyor Tayfun. İçimden, ‘’Yine zoraki bir iyilik’’ diye geçirip iç çekerken, bu dikkat çeken<br />
kıyafetlerden kurtulmak ve yine de bu genç arkadaşımı mutlu edebilmek için bu aşağılayacağı<br />
teklifi kabul ediyorum.<br />
60<br />
Bir saat kadar süren aşağılayıcı, ayaklı reklam panosu halinde oradan oraya dönerek gerçekleştirdiğim<br />
gösterimden sonra, tüm insanlık onurumu kaybettiğimi hisseden mutsuz ve bitkin<br />
bir halde, çağa uyumlu yeni giysilerimle-Tayfun da hemen üstüne yeni kazağını geçiriyor- mağazadan<br />
çıkarak genç adamı takip etmeyi sürdürüyorum. Birden Tayfun duruyor ve ‘’ Bakın<br />
sizi nereye götüreceğim…’’ diyerek beni çekiştirmeye ve lisesinin olduğu ara sokağa doğru<br />
beni itelemeye balıyor. Telefon kulübesi olduğunu öğrendiğim-ki telefon benden sonra olan<br />
yeni bir icatmış. Telefon önce kordonlu sonra ise cep telefonu olarak iletişime ve haberleşmeye<br />
büyük bir hizmet vermekteymiş. Üstelik artık görüntülü konuşma ile uzaktaki bir<br />
yerdeki insanla anında telefonla yüzyüze görüşme mümkün olmuş. Hatta bu durum eşlerini<br />
aldatan pek çok kişi için de yarardan çok zarar getirmiş. Tanrım ne çağ!- metal kulübe, mukavvadan<br />
evlerinde kardan titreyerek öylece duran sokakta yaşayan insanların yürek dağla-<br />
ARALIK 2015 - OCAK 2016<br />
SINIR