20.06.2013 Views

Kargaflan›n kavramlar› Kavramlar›n kargaflas› - IGMG

Kargaflan›n kavramlar› Kavramlar›n kargaflas› - IGMG

Kargaflan›n kavramlar› Kavramlar›n kargaflas› - IGMG

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

YIL/JAHRGANG: 13 • SAYI/NR.: 156 • ARALIK / DEZEMBER 2007<br />

PERSPEKTIVE<br />

PERSPEKTIVE<br />

Hacc’›n›z mebrur olsun!<br />

Monatliche Zeitschrift der<br />

Islamischen Gemeinschaft Milli Görüfl<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl aylık yay›n organ›<br />

<strong>Kargaflan›n</strong> <strong>kavramlar›</strong><br />

<strong>Kavramlar›n</strong> <strong>kargaflas›</strong>


“Rabb'in için Namaz kıl, Kurban kes!” Kevser Sûresi 2<br />

KURBAN BEDELİ<br />

100,- 100,-<br />

EURO EURO<br />

“Mazlum ve mağdurlara uzanan dost el”<br />

<strong>IGMG</strong> KURBAN KAMPANYASI<br />

Hesap Numarası: <strong>IGMG</strong> • SEB Bank AG Köln<br />

Kontonr.: 162 888 56 04 • BLZ: 370 101 11<br />

Verwendungszweck: Kurban<br />

IBAN DE61 3701 0111 1628 8856 04 • BIC (SWIFT) ESSEDE5F370<br />

Kurban Bedellerini elden bölge ve şube kurban<br />

sorumlularına verebileceğiniz gibi<br />

banka hesabına da havale edebilirsiniz.<br />

SON HAVALE TARİHİ: 17 Aralık 2007<br />

İslam Toplumu Millî Görüş • Boschstr. 61-65 · D-50171 Kerpen • Tel: +49 (0)2237-656 293 • Fax: +49 (0)2237-656 222 • kurban@igmg.de · www.igmg.de


<strong>IGMG</strong><br />

Perspektive<br />

<strong>IGMG</strong> AYLIK YAYIN ORGANI<br />

ARALIK / DEZEMBER 2007<br />

Y›l/Jg.: 13, Say›/Nr.: 156<br />

ADRES · ANSCHRIFT<br />

<strong>IGMG</strong> Perspektive<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

www.igmg.de E-Mail: dergi@igmg.de<br />

YAYINCI · HERAUSGEBER<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

<strong>IGMG</strong> e.V.<br />

Amtsgericht Bonn, VR 6621<br />

Vertreten durch den Vorstand:<br />

Osman Döring, Vorsitzender<br />

Oguz Ücüncü, Generalsekretär<br />

Ali Bozkurt, stellv. Vorsitzender<br />

GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ · CHEFREDAKTEUR<br />

O¤uz Üçüncü<br />

(V.i.S.d.P)<br />

D‹ZG‹-LAYOUT<br />

‹lhan B‹LGÜ<br />

BASKI · DRUCK<br />

Yavuzsöhne-Duisburg<br />

Yay›nlanan makale ve fikir yaz›lar›n›n<br />

sorumluluklar› yazarlar›na aittir.<br />

•<br />

Die in der Zeitschrift veröffentlichten<br />

Meinungen binden die Autoren, nicht die <strong>IGMG</strong>.<br />

‹LAN SERV‹S‹ · ANZEIGENSERVICE<br />

Tel.: 02237/ 656-201 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: tanitma@igmg.de<br />

ABONE SERV‹S‹ · ABONNEMENT<br />

Islamische Gemeinschaft Millî Görüfl<br />

Lastschriftabteilung<br />

Boschstr. 61-65, D- 50171 Kerpen<br />

Tel.: 02237/ 656-0 • Fax: 02237/ 656 555<br />

E-Mail: mitglied@igmg.de<br />

Y›ll›k abone ücreti: 59,-EURO<br />

Jahresabonnement: 59,-EURO<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Merkez Üyelerine Ücretsizdir<br />

Für Vereinsmitglieder der <strong>IGMG</strong> kostenlos<br />

Der Bezugspreis ist im Mitgliedsbeitrag enthalten<br />

HESAP NO · BANKVERBINDUNG<br />

SEB-AG Köln.<br />

Kontonr.: 162 888 56 00<br />

BLZ 370 101 11<br />

ED‹TÖR<br />

Hac ve Kurban’›n›z makbul olsun<br />

‹slam dünyas› bu ay›n sonuna do¤ru Hac ve Kurban Bayram›<br />

gibi iki önemli ve büyük buluflmay› gerçeklefltiriyor. Bu<br />

buluflma asl›nda her y›l, Rabb’imizden gelen ça¤r› ve emir üzerine<br />

gerçekleflen bir buluflma. Milyonlarca Müslüman, milleti,<br />

dili ve ülkesi farkl› farkl› da olsa Allah’›n misafirleri olarak<br />

O’nun, “Yoluna gücü yeten herkesin, Kabe’ye gidip Hac etmesi<br />

Allah’›n insanlar üzerinde bir hakk›d›r” yüce ça¤r›s› ve emrine tabi<br />

olup, Kabe ve Arafat’ta bir araya geliyor. Hac›lar›m›z›n büyük<br />

bir k›sm› ve di¤er yerlerdeki Müslümanlar da “Rabb’in için<br />

namaz k›l ve kurban kes" emrine uyarak Kurban kesiyor. "Allah<br />

Teâla size hay›rl› iki gün verdi: Ramazan Bayram›, Kurban Bayram›"<br />

müjdesine uyarak ise bayram yap›yoruz. Yüce Allah’tan<br />

(c.c.) bu bayramlar›m›z›, hakikaten bir bayram olarak idrak<br />

edebilmemizi nasib etmesini niyaz ediyoruz.<br />

Bu anlamda, teflkilat›m›za düflen görevleri yerine getirmek<br />

ve Avrupa’da yaflayan Müslümanlar›n Hac ibadetlerini ifa etmelerine<br />

yard›mc› olmak için düzenledi¤imiz Hac organizasyonu,<br />

flu anda mukaddes beldelerde hac›lar›m›za hizmet<br />

vererek yaklafl›k 6 bin 500 hac›m›z›n Mekke ve Medine’de huzur<br />

içinde ibadetlerini yerine getirmelerine yard›mc› oluyor.<br />

Ayn› flekilde, ‘Ümmet’ olma bilincinden hareketle, bir kardefllik<br />

projesi olarak düzenledi¤imiz Kurban Kampanyas› ile<br />

de, mazlum ve ma¤dur Müslümanlarla birlikte Kurban kesiyor,<br />

bayram yap›yoruz. Tekrar hat›rlatal›m ki, bu kampanyan›n,<br />

bu insanlar›n dertlerine çözüm getirmesi mümkün de¤il.<br />

Ancak biz, dünyam›z›n içinde bulundu¤u mevcut flart ve duruma<br />

itiraz ediyor, tav›r koyuyoruz. Kan için, adam öldürmek<br />

için, savafl için milyarlar harcayan dünya sistemine itiraz ediyoruz.<br />

Bu vesile ile ‹slam aleminin Kurban Bayramlar›n› tebrik<br />

eder, hay›rlara vesile olmas›n› niyaz ederiz.<br />

Yaflad›¤›m›z flu günlerde iki önemli olaya daha flahit olmaktay›z.<br />

Birincisi Türkiye’de PKK teröründen kaynaklanan<br />

problem ve ikincisi de ‹srail iflgalinden kaynaklanan Filistin<br />

problemi. Umuyor ve bekliyoruz ki, Türkiye, bu problemi çözerken<br />

so¤uk kanl› olmak ve ona göre siyaset zemininde çözüm<br />

bulmak zorundad›r. Filistin’de de, at›lan bar›fl ad›mlar›n›n<br />

adalet ve hakkaniyet esaslar›na dayanmas› gerekmektedir.<br />

Adalate dayanmayan bar›fl, zorlama bir bar›fl olacakt›r ki,<br />

ileride yeniden çat›flma ç›kmas›n› önleyemeyecektir.<br />

Gelecek sayımızda buluflmak üzere Allah’a emanet olunuz.<br />

• O¤uz ÜÇÜNCÜ


BU SAYIDA...<br />

yorum<br />

‹yi terörist, kötü terörist?? 5<br />

gümdem<br />

Sa¤duyuya ihtiyac›m›z var 6<br />

<strong>Kargaflan›n</strong> <strong>kavramlar›</strong>, <strong>kavramlar›</strong>n <strong>kargaflas›</strong> 8<br />

Kavramlar dünyaya nas›l bakt›¤›m›z› gösterir 12<br />

teşkilat<br />

Hacc’›n›z mebrur olsun 13<br />

Kurbanlar›n›z 72 ülkede kesiliyor 14<br />

Endonezya sa¤lik merkezimiz aç›ld› 16<br />

islam coğrafyası<br />

Malezya 17<br />

‹srail-Filistin sorununa yaklaflmak 20<br />

irşad<br />

Kurban Bayram› üzerine 22<br />

Hac, mü’mini kemale ulaflt›r›r 24<br />

Meryem Sûresi 26<br />

Peygamberimiz Hz. ‹sa (as) 28<br />

kültür<br />

‹bn Haldun 30<br />

Mehmet Akif Ersoy 32<br />

irschad<br />

Unser Prophet Îsâ (as) 34<br />

aktuell<br />

Mit kühlem Kopf 36<br />

kommentar<br />

Gute Terroristen, böse Terroristen?? 38<br />

6<br />

14<br />

17<br />

gündem<br />

Sa¤duyuya ihtiyac›m›z var <strong>Kargaflan›n</strong> <strong>kavramlar›</strong>, <strong>kavramlar›</strong>n <strong>kargaflas›</strong><br />

teşkilat<br />

Kurbanlar›n›z 72 ülkede kesiliyor<br />

gündem<br />

teşkilat<br />

Endonezya sa¤l›k merkezimiz aç›ld›<br />

islam coğrafyası kültür<br />

Malezya ‹bn Haldun<br />

34 irschad aktuell 36<br />

Unser Prophte Îsâ (a.s.) Gute Terroristen, böse Terroristen<br />

8<br />

16<br />

30


‹yi terörist, kötü terörist??<br />

Terör örgütü PKK, sivillere ve askerlere<br />

yönelik sald›r›lar›yla yeniden<br />

kamuoyunun gündemine oturmay›<br />

baflard›. Ancak terör örgütü nitelemesi<br />

Avrupa’da medya sorumlular›n›<br />

ve siyasileri çok ta fazla ilgilendiriyor<br />

gözükmüyor. Zira sözkonusu<br />

katiller, direniflçi veya isyanc› olarak<br />

da lanse edilebiliyor. PKK’yla dayan›flma<br />

programlar›nda terör örgütünün<br />

sembolleri ve amblemleri k›flk›rt›c›<br />

biçimde sergileniyor ve güvenlik<br />

birimleri bir müdahale de bulunmuyorlar.<br />

Bu sorunu derinlemesine irdelemeye<br />

bafllad›¤›n›zda tam anlam›yla<br />

ikiyüzlülükle karfl›l›fl›yorsunuz. Bu anlamda<br />

ikiyüzlülük, toplumsal olarak<br />

uygulanan veya ses ç›kar›lmayan, de-<br />

¤er yarg›lar›n› kendi menfaatine göre<br />

biçimlendirme e¤ilimi olarak karfl›m›za<br />

ç›k›yor.<br />

Geçti¤imiz hafta gerçekleflen<br />

olaylar PKK sorunu ba¤lam›nda<br />

bat›n›n gösterdi¤i ikiyüzlülü¤ü etkiliyici<br />

biçimde gözler önüne seriyor.<br />

Türkiye’nin y›llard›r PKK eylemcilerinin<br />

ülkeye teslim edilmesi yönünde<br />

bask›s›na ra¤men, PKK’n›n Avrupa’daki<br />

para trafi¤ini yöneten R›za<br />

Altun Viyana’dan Kuzey Irak’taki<br />

Erbil flehrine uçabiliyor.<br />

Uluslararas› arama emriyle aranan<br />

bir El Kaide eylemcisinin bir<br />

ülkeden di¤erine rahatça seyahat<br />

etmesi halinde uluslararas› teröre<br />

savafl açm›fl ülkelerin baflkentlerinde<br />

oluflacak infiali bir düflününüz.<br />

Bu Türkiye’nin PKK ile mücadelesine<br />

bat›n›n seyirci kald›¤› ve hatta<br />

ikiyüzlü oldu¤u yönündeki ithamlar›n›<br />

do¤rulay›c› sadece küçük<br />

bir örnek. Türkiye’nin stratejik orta¤›<br />

olan ABD’de, PKK’y› bir terör<br />

örgütü olarak tan›rken, di¤er yandan<br />

PKK’n›n ‹ran’daki kardefl örgütünü<br />

askeri ve lojistik aç›dan desteklemekten<br />

çekinmiyor.<br />

Sanki bu ikiyüzlülük yetmiyormufl<br />

gibi, Türkiye’ye s›n›rötesi operasyon<br />

yapmamas› konusunda uyar›larda<br />

bulunuluyor. Hat›rlatmakta<br />

fayda var. Daha bir y›l önce ‹srail<br />

Lübnan’›n güneyinden gelebilecek<br />

terör tehdidini bertaraf etme bahanesiyle<br />

tüm ülkeyi harabeye çevirmiflti.<br />

Devletleraras› hukuka ayk›r›<br />

olan ve büyük ölçüde Lübnanl› sivillere<br />

yönelik yürütülen bu savafl,<br />

öncelikle ABD Baflkan› George W.<br />

Bush taraf›ndan ‹srail’in kendisini<br />

savunma hakk› olarak nitelendirilmiflti.<br />

Bu noktada Türkiye’nin kendi<br />

yorum<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

vatandafllar›n›, bu zamana kadar<br />

binlerce insan›n hayat›na mal<br />

olmufl terör tehditine karfl› savunma<br />

hakk›n›n neden reddedildi¤ini<br />

aç›klayabilecek birileri var m›?<br />

Gerçek flu ki, Türkiye’nin Güney<br />

Do¤u’sundaki siyasi ve ekonomik<br />

geliflmeler PKK’n›n dayand›¤› zemini<br />

yoketmekte, onlar ise ses getiren<br />

ama flüphesiz çaresiz eylemlerle<br />

bunu önlemeye çal›flmaktalar.<br />

Terör örgütü her yeni korkunç eylemiyle<br />

bat› kamuoyunun dikkatini<br />

üzerine çekmekte olabilir, ancak<br />

PKK ve onun siyasi temsilcilerinin<br />

Türkiye’deki Kürt kökenli toplum<br />

üzerinde etkilerini kaybettikleri de<br />

bir gerçektir.<br />

Türkiye’nin “müttefiki’’ olan ülkelerin<br />

siyasi sorumlular›, terör örgütleri<br />

ba¤lam›nda ikiyüzlü yaklafl›mlar›n<br />

ateflle oynamak anlam›n›na<br />

geldi¤ini, bu oyunda kendi parmaklar›n›n<br />

da yanabilece¤ini ve bu<br />

ç›kar hesab› ile bilinçli veya bilinçsiz<br />

bir flekilde, suçsuz insanlar›n<br />

hayatlar›n›n tehlike alt›na at›ld›¤›n›<br />

bilmeliler. ‹yi terörist, kötü terörist<br />

olmaz. Siyasi emelleri için suçsuz<br />

insanlar›n ölümünü göze alan herkes<br />

katildir ve katil kalacakt›r !!! <br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 5


gündem<br />

Sa¤duyuya ihtiyac›m›z var!<br />

Sa¤duyulu ve makul düflünüp, ona<br />

göre bir tav›r koyam›yoruz. Her<br />

fleyi siyah-beyaz görüyor, ara tonlar›n›n<br />

daha hikmetli olabilece¤ini düflünemiyoruz.<br />

Kuzey Irak’a yap›lmas›<br />

düflünülen askerî operasyonu, bu ruh<br />

halimizin d›fl›nda düflünemedi¤imiz,<br />

düflünemeyece¤imiz de ortada görünüyor.<br />

Operasyonun hemen ve acil<br />

olarak yap›lmas›n› isteyenler, kahraman<br />

ve vatanperver; karfl› ç›kanlar<br />

veya en az›ndan makul davran›lmas›n›<br />

isteyenler ise korkak, iflbirlikçi ya<br />

da vatan hainli¤i ile suçlan›yorlar<br />

Geldi¤imiz bugünkü noktada en<br />

sa¤l›kl› yolun, operasyon yap›ls›n m›,<br />

yap›lmas›n m› sorular›na cevap bulmaktan<br />

ziyade, bu sonuca geldi¤imiz<br />

sürecin kökten ve en ince detaylar›na<br />

kadar irdelenip, kal›c› ve bar›flc› bir<br />

çözümü düflünmek oldu¤unu bilmek<br />

zorunday›z. Türkiye ve Orta Do¤u<br />

için en do¤ru yol bu olmal›d›r. Zaman,<br />

hatalar›m›z›, hatta üzerinde ›srar<br />

etti¤imiz hatalar›m›z› de¤erlendirmenin,<br />

karfl› taraf›n iflledi¤i suçlar›<br />

gündeme getirip, intikam yemini etmekten<br />

daha etkili olaca¤› zamand›r.<br />

Türkiye’yi bir baflka ülke topraklar›na<br />

operasyon yapmaya zorlayan flartlarda,<br />

art›k bunu düflünmenin faydal› olmayaca¤›n›<br />

düflünenler yan›l›yor.<br />

Türkiye, aksine, tam bu zamanda bunu<br />

düflünmek zorundad›r. Do¤rusunu<br />

söylemek gerekirse ahlakî metabolizmam›z<br />

bozulmufl, dolay›s›yla<br />

millî ve askerî meselelerde makul bir<br />

görüfl ortaya koyma imkan›n›z neredeyse<br />

kaybolmak üzeredir. Sanki, sadece<br />

önceden ayarlanm›fl ve istikamet<br />

verilmifl hissiyat›m›z›n esiri olmufl<br />

durumday›z. Fakat aras›ra da olsa<br />

Türkiye’de art›k bu k›s›r döngünün<br />

6<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

k›r›lmas›n› isteyenlerin seslerini duymak<br />

da sevindirici.<br />

Sorunun ad› do¤ru konulmal›d›r.<br />

Sorun, 1- Demokratik, kültürel ve sosyal<br />

problem olarak toptan Do¤u ve<br />

Güney Do¤u Anadolu sorunu. 2- PKK<br />

terör eylemleri a¤›rl›kl› olmak üzere<br />

di¤er örgüt veya flah›slar›n gerçeklefltirdikleri<br />

terör sorunu. 3- Bu iki soruna<br />

karfl› bu zamana kadar al›nm›fl<br />

tedbirlerin yetersizli¤i ve hatta zaman<br />

zaman yanl›fll›¤›. 4- Bu tebdirlerde<br />

siyasî iradenin hakim olamay›fl›<br />

sorunudur.<br />

Gelinen bu noktada sorun, bir<br />

PKK (Partiya Karkeren Kürdistan) sorununa<br />

indirgenmifltir. PKK, sorunun<br />

böyle alg›lanmas›ndan da kazançl›<br />

ç›kmaktad›r. Asl›nda, PKK ayn› zamanda<br />

sorunu dayan›lmaz noktaya<br />

getiren taraf olmaktad›r. Toplumda<br />

oluflan derin kutuplaflma PKK’n›n, sorunu<br />

terör eylemleri ile yönlendirip<br />

derinlefltiren taraf oldu¤unu da göstermektedir.<br />

Bo noktada, inisiyatifi<br />

PKK’ya b›rakmamak, siyasetin görevidir.<br />

PKK da her hangi bir flarta ba¤l›<br />

olmadan terörü b›rakmak zorunda<br />

olan tarafd›r.<br />

Kanl› sald›r›lar›n ve silahl› çat›flmalar›n<br />

üzerinden 23 y›l geçmifl ve<br />

uzun süre PKK’n›n canland›¤› ve<br />

Kürt nüfusun yo¤unlukla yaflad›¤›<br />

Do¤u ve Güney Do¤u Anadolu’nun<br />

ola¤anüstü hal ile yönetilmifl olmas›na<br />

ra¤men, sürecin Türkiye aç›s›ndan,<br />

bir baflka ülke topraklar›na<br />

yo¤un bir askerî operasyonu kaç›n›lmaz<br />

k›lmas›, Türkiye’nin bir zaaf›d›r.<br />

Türkiye’nin ilk zaaf›, bölgenin<br />

etnik yap›s›ndan kaynaklanan<br />

sorunlar› reddetmesidir. ‹kinci en<br />

büyük zaaf› ise, sorunu, sadece as-<br />

‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />

kerî tedbirler ve çözümler üzerinden<br />

çözmeye yanaflmas›d›r. Bu<br />

ikinci zaaf›n bir baflka zaaf› da, askerî<br />

çözümlerin, siyasî çözümlerle<br />

desteklenmemesidir. Kara Kuvvetleri<br />

Komutan› Org. ‹lker Baflbu¤’un,<br />

“PKK terör örgütü’ne kat›l›m›<br />

önlemek konusunda devletin 23 y›lda<br />

baflar›l› olamad›¤›n›” itiraf etmesi,<br />

sorunun irdelenmesi için bir bafllang›ç<br />

olabilir asl›nda. Bu dönemde,<br />

yetkiyi elinde bulunduran askerî<br />

yetkililerin halk ile bütünleflmeyi<br />

gerçeklefltirememesi, zaman zaman<br />

halk› ürkütmesi ve köylerin boflalt›lmas›<br />

Türkiye’nin di¤er bölgelerine<br />

bir göçü de beraberinde getirmifltir.<br />

Böylece ülke çap›nda terör ve terör<br />

sonucu 35-40 bin insan›n ölmesinden<br />

kaynaklanan ac› verici sosyal bunal›mlara,<br />

yeni bir sosyal problem daha<br />

eklenmifl durumdad›r. Buna ek olarak,<br />

fail-i mechul cinayetlerin say›lar›n›n<br />

hâlâ kabar›k olmas› gibi bütün bu<br />

yanl›fl uygulamalar›n hiç birisi sorgulanamam›fl<br />

olmas›, problemi derinlefltirmektedir.<br />

Sorunun en iyi çözümü siyasî<br />

önlemlerin, bizzat Meclis taraf›ndan<br />

yönlendirilmesi ve hükümet taraf›ndan<br />

uygulanmas›d›r. Fakat, siyasal<br />

çözüm önerisini, bölgeye ba-<br />

¤›ms›zl›k, ya da özerklik olarak görenlerin<br />

yanl›fll›¤› bir yana, soruna<br />

siyasal çözümler önermek isteyenlerin<br />

vatan hainli¤i ile suçlanmas›<br />

da büyük bir hatad›r. DYP Genel<br />

Baflkan› oldu¤u s›rada DP Genel<br />

Baflkan› Mehmet A¤ar’›n “‹nin da¤dan,<br />

düz ovada siyaset yap›n” ça¤r›s›n›<br />

dahi ihanet olarak anlamak isteyenler,<br />

da¤› da siyaseti de flimdi<br />

PKK’n›n güdümüne soktuklar›n›


PKK karfl›t› miting...<br />

farketmek zorundalar. Hükümetler,<br />

her türlü terör sald›r›lar›na karfl›<br />

mutlaka vatandafllar›n› korumakla<br />

yükümlüdür. Dolay›s›yla Türk hükümeti,<br />

PKK sald›r›lar›na karfl›, ülke<br />

s›n›rlar› ötesinde de bir operasyon<br />

yapma hakk›n› sakl› tutar. Fakat<br />

hükümet, ülkedeki etnik kutuplaflman›n<br />

oluflturdu¤u psikolojik<br />

havan›n, bu terör sald›r›lar›ndan<br />

daha tehlikeli boyutlara ulaflt›¤›n›<br />

da görmek zorundad›r.<br />

Siyasî çözüm, bölgeye ba¤›ms›zl›k<br />

vermek de¤il, aksine, sorunun<br />

siyasîler taraf›ndan üstlenilmesi ve<br />

bölge temsilscilerinin de Meclis’te<br />

bu çözümleri müzakere edebilme<br />

imkan›na kavuflturulmas›d›r. Demokratik<br />

Toplum Partisi (DTP), bu<br />

anlamda bir rolü üstlenece¤ini söylemesine<br />

ra¤men, üzülerek söylemek<br />

gerekirse, bunda baflar›l› olma<br />

azmi gösterememifl, aksine, hem<br />

Türkiye’deki karfl›t hissiyat› deprefltirmifl,<br />

hem de da¤daki PKK’n›n siyaset<br />

boyunduru¤una girmifltir.<br />

Siyasal çözümde etnik yap› ya da<br />

etnik haklar gibi, süslü bazen de ürkütücü<br />

kelimeleri kullanmak da soruna<br />

çözüm üretmeyecektir. Sorunu bir insan<br />

haklar› ve demokratik anlay›fl sorunu<br />

olarak de¤erlendirmek gerekir. Fiilî<br />

tedbir olarak da, 23 y›ldan beri PKK<br />

sald›r›lar› ve askerî operasyonlardan<br />

türeyen sorunlar›n ortadan kald›r›labilmesi<br />

için ekonomik ve sosyal tebdirlere<br />

baflvurmak etkili olacakt›r.<br />

‹ktidarda, Meclis’te veya muhalefette<br />

olsun bütün partilere büyük bir sorumluluk<br />

düflmekle birlikte, DPT de<br />

kendi üzerine yükledi¤i siyasal görevi<br />

icra ederken, PKK teröründen kaynaklanan<br />

öfkeyi anlamak ve PKK’n›n da terörle<br />

ifltigal etti¤ini kabullenmek zorundad›r.<br />

Yine de, PKK’y› terör örgütü olarak<br />

görmekten kaç›nmas›na ve<br />

PKK’n›n terör eylemleri sald›r›lar›n›<br />

sürdürmesine ra¤men, flu önerileri, düflünmek,<br />

siyasetin görevi de¤il midir?<br />

Olaylar› PKK terörü yönlendirse<br />

de sorunu, sadece güvenlik veya terörizm<br />

sorunu olarak de¤erlendirmek<br />

eksiklik olur. Zira, bu safhadan<br />

sonra, her fley karmafl›k hale gelmifltir.<br />

Güvenlik güçleri görevlerini yerine<br />

getirirken, yapt›klar› hatalar› görmeli,<br />

görevini kötüye kullansalar da<br />

ba¤›ms›z sivil mahkemelerde yarg›lanabilmelidir.<br />

Mesele toptan ele al›nmal›,<br />

öncelikli olarak siyasî kurulufllar,<br />

sivil toplum örgütleri ve resmî kurumlar<br />

ile di¤er sosyal kesimler çözümü<br />

özgürce tart›flabilmelidir.<br />

Siyasetin dili, kuflat›c›, çözüm üretici,<br />

fliddeti ve toplumsal tahriki önleyici<br />

ve ›rkç› söylemlerden uzak durmal›d›r.<br />

Halk aras›nda etnik köken temeline<br />

dayal› güvensizli¤in giderilmesi<br />

için çal›fl›lmal›, farkl›l›klar›n ayr›l›k<br />

de¤il, zenginlik kayna¤› oldu¤u<br />

öne ç›kar›lmal›d›r.<br />

Kürtçenin serbestçe kullan›labilmesi<br />

için yap›lan yasal düzenlemeler<br />

gelifltirilmeli, hatta imkan dahilinde<br />

gündem<br />

çok dilli resmî hizmet ve siyasî faaliyet<br />

özgürlü¤ü sa¤lanmal›d›r. Bu anlamda<br />

Kürt dili ve edebiyat›n›n araflt›r›lmas›<br />

ve gelifltirilmesi ve e¤itimi önündeki<br />

engeller kald›r›lmal›d›r. E¤itim<br />

ve yönetimde devletle toplum aras›nda<br />

oldu¤u kadar, toplumun farkl› kesimleri<br />

aras›nda gerilim ve tart›flma<br />

oluflturacak soy aidiyeti vurgulamalar›ndan<br />

vazgeçilmelidir.<br />

‹nan›yoruz ki, Türkiye bunu tart›flabilme<br />

ve siyaset zeminine çekebilme<br />

becerisini gösterebilirse, baflar›l›<br />

olacakt›r. Yoksa, PKK, istedi¤i zaman<br />

inisiyatifi ele alacak, DTP’nin de, di-<br />

¤er siyasî partilerin de çözüm üretmesini<br />

engelleyecektir. Türk-Kürt<br />

kardefltir sözü ile de sorunun çözülece¤ini<br />

sanmak yanl›flt›r. Her fleyden<br />

önce bu kardeflli¤in icablar›n› yerine<br />

getirirseniz do¤ru olur. Herkes de biliyor<br />

ki, bu kardeflli¤i sa¤layacak maya<br />

hepimizin mensup oldu¤u ‹slam<br />

mayas›d›r.<br />

fiimdilik gündemimiz Kuzey<br />

Irak’a operasyon tart›flmalar› ile<br />

dolmufl durumda. Ama hiç kimse,<br />

Türkiye hükümetlerinin iç siyasetde<br />

baflar› gösterememelerini yan› s›ra,<br />

Irak ve dolay›s›yla Kuzey Irak siyasetinde<br />

de baflar›s›zl›klara att›¤› imzay›<br />

görmek istemiyor. Herkes biliyor<br />

ki, Irak’da söz ABD’nindir.<br />

ABD isterse, Kuzey Irak aç›s›ndan<br />

de¤erlendirildi¤inde, söz hiyarflisinde<br />

flöyle bir de¤ifliklik olur. Birinci<br />

s›rada Kuzey Irak bölgesel yönetiminin<br />

baflkan› Mesut Barzanî.<br />

‹kinci s›rada, Irak Cumhurbaflkan›<br />

Talabanî. Ve bu iki isimden sonra<br />

ve bu iki isim müsade ederse Irak<br />

Baflbakan› Malikî. Türkiye’nin hiyerarfliye,<br />

fiilî gerçeklerden de¤il de,<br />

normal iflleyen uluslararas› kurallarla<br />

bakmas› bu baflar›s›zl›¤›n ilk<br />

ad›m›d›r. Fakat en önemli baflar›s›zl›k,<br />

baflta Barzanî olmak üzere<br />

bölgesel yönetimin tüm yetkililerinin<br />

ve bölgede faaliyet gösteren<br />

gruplar›n kazan›lamamas›d›r. Bu<br />

aç›dan bak›ld›¤›nda, baba Bush döneminden<br />

bafllayan süreçten bu yana<br />

Türkiye, Kuzey Irak’›n gönlünü<br />

kazanmay› hem hak ediyordu hem<br />

de flartlar buna haz›rd›. <br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 7


gündem<br />

<strong>Kargaflan›n</strong> <strong>kavramlar›</strong>, <strong>kavramlar›</strong>n <strong>kargaflas›</strong><br />

<strong>IGMG</strong>’nin düzenledi¤i sempozyumda kavramlar tart›fl›ld›<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl<br />

(<strong>IGMG</strong>), Almanya’n›n eski baflkenti<br />

Bonn’da düzenledi¤i “<strong>Kargaflan›n</strong><br />

Kavramlar› ve <strong>Kavramlar›n</strong> Kargaflas›”<br />

isimli sempozyumda, Müslümanlar›n<br />

benlik ve dünyay› alg›lamalar›n›<br />

tart›flmaya açt›. Sempozyum’da özellikle<br />

bu tür tart›flmalarda kullan›lan<br />

kavramlara, bu <strong>kavramlar›</strong>n oluflumu<br />

ve kullan›m›na dikkat çekildi.<br />

200’ün üzerinde kat›l›mc›n›n geldi¤i<br />

sempozyum, Bonn’daki Gustav-<br />

Stresemann-Enstitüsü’nde yap›ld›.<br />

Sempozyumun selamlama konuflmas›n›<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Baflkan› Yavuz Çelik<br />

Karahan yapt›. Karahan, “‹slam art›k<br />

Almanya’n›n ve Avrupa’n›n bir gerçe-<br />

¤i haline geldi” tesbitini seslendirirken,<br />

“Dünya kamuoyunun dikkati uzun<br />

zamandan beri ‹slâm dini ve Müslümanlar<br />

üzerine odaklanm›fl durumda”<br />

diyen Karahan, Müslümanlar›n dahi,<br />

bu konular› tart›fl›rken, kulland›klar›<br />

<strong>kavramlar›</strong>n arka plan›n› ciddî manada<br />

sorgulamad›klar›n› ifade etti. Karahan<br />

konuflmas›na devamla “Kulland›¤›m›z<br />

kavramlar kendi iç dünyam›z›n<br />

d›fla yans›mas›, kelimelere dökülmesidir.<br />

O halde herhangi bir konuda birfleyler<br />

söylemeden önce, <strong>kavramlar›</strong>m›z›n<br />

kendi anlam dünyam›z› ne kadar ifade<br />

etti¤ini iyi düflünmek zorunday›z”<br />

dedi ve bunun ister istemez, “Biz kimiz?”<br />

ve “Nerede duruyoruz?” sorular›n›<br />

ve arkas›ndan muhasebesini de<br />

beraberinde getirdi¤ini ifade etti.<br />

“Dolay›s›yla bu konular› gündeme tafl›mak,<br />

modern dünyada yaflayan biz<br />

Müslümanlar›n, içinde yaflad›¤›m›z<br />

dünyaya karfl› bir süredir gelifltirmeye<br />

çal›flt›¤›m›z fikrî ve pratik tutumlar›n bir<br />

muhasebesi anlam›na” geldi diyen Karahan,<br />

“Müslümanlar›n, kulland›klar›<br />

<strong>kavramlar›</strong> dahi tart›flmaya açmalar›,<br />

zay›fl›¤›n ve güvensizli¤in de¤il, bilâkis<br />

8<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Sempozyumu izleyenler<br />

kendilerine olan özgüvenlerinin bir iflaretidir”<br />

dedi. Karahan ayr›ca böylesi<br />

bir sempozyumla amaclar›n›n “ak›p<br />

giden gündem karfl›s›nda acele ve haz›r<br />

cevaplar yetifltirmek yerine, do¤ru sorular›<br />

sorarak insanlar› düflünmeye sevketmek”<br />

oldu¤unu ifade etti.<br />

Karizman›n sürdürülmesi ve<br />

rutinleflmesi<br />

Sempozyumun aç›fl konuflmas›n›<br />

1993 y›l›ndan beri Bosna-Hersek Baflmüftülü¤ü<br />

(Reisu’l Ulema) görevine<br />

devam eden Prof. Dr. Mustafa Çeriç<br />

yapt›. “Burada olmam›, ‹slam Toplumu<br />

Millî Görüfl’e ülkem Bosna-Hersek için<br />

yapt›¤› herfley için flükranlar›m› sunmak<br />

için de¤erlendirmek istiyorum. Bu konuyu<br />

Bonn’da tart›flmam›z ilginç. Belki de<br />

Avrupa’da alimlerimizin aras›nda var<br />

olan baz› kafa ve konsept kar›fl›kl›klar›na<br />

baz› çözüm önerileri getirebilmemiz, iyiye<br />

bir iflarettir” fleklinde konuflmas›na bafllayan<br />

Çeriç, konuflmas›nda Akide, fieriat<br />

ve Hilafet konular›na ve bunlar›n<br />

Müslümanlar üzerindeki önemine de-<br />

¤indi. Daha geçen yüzy›lda fieyh fieltut<br />

gibi, ‹slam’› sadece Akide ve fieriat’dan<br />

olufltu¤unu söylerken, bugün Akide,<br />

fieriat ve Hilafet/‹mamet’ten oluflan bir<br />

‹slam’dan bahsetti¤imizi tesbit eden<br />

Çeriç “Akide, fieriat ve Hilafet’in tam olarak<br />

anlamad›¤›m›z ve sürekli yanl›fl kulland›¤›m›z<br />

üç temel konsept” olduklar›n›<br />

ifade etti.<br />

Çeriç tesbitlerine flöyle devam etti:<br />

“Akide bireysel bir inanç ifadesidir.<br />

‹tikad konsunda Müslümanlar›n ço¤unlu¤unun<br />

bir sorunu yok. Çünkü, ‹slam<br />

en kolay anlafl›labilir ve bilinebilir inanç<br />

temellerine sahip. Baz› âlimlerin Akaid’i<br />

zorlaflt›rmaya çal›flmalar›na bu aç›dan<br />

bir anlam veremiyorum. Akaid, bireysel<br />

bir konu iken, fieriat ise toplumsal bir<br />

konu. fieriat, ayn› zamanda, her zaman<br />

ahlak ile ba¤lant›l›d›r ve ahlak sadece<br />

bireysel bir mesele de¤ildir. Ahlak’da,<br />

her zaman öteki ile olan iliflki önemlidir.<br />

fieriat ise, Akaid gibi bireysel tutumlar›m›z›<br />

ve dünya alg›lar›m›z› belirledi¤i gibi,<br />

baflkalar›na karfl› sergiledi¤imiz toplumsal<br />

tutumlar›m›z› da belirler.”<br />

fieriat’›n geri gelmesinin gereklili-<br />

¤inden bahsetmedi¤ini ifade eden<br />

Çeriç, bu söylenenler ba¤lam›nda<br />

‹mamet’in hangi anlama geldini sorgulad›.<br />

“‹mamet tarihdir. Akide ve fieriat<br />

ise aflk›nd›r. Akidemizin ne olmas› gerekti¤ini<br />

bize Allah teala bildirmifltir. fieriat<br />

ise, onu Tevrat, ‹ncil ve Kur’an’da<br />

bulabilmemiz aç›s›ndan aflk›nd›r. fieriat,<br />

bir nevi Allah ile aram›zda olan bir mîsakd›r/sözleflmedir.<br />

Ama Hilafet ile ‹ma-


Prof. Alatas<br />

met, bize b›rak›lm›fl tarihimizdir; davran›fllar›m›z›n<br />

ve icraatlar›m›z›n tarihi. Ve<br />

genelde de, bu alanda baflar›s›z olmaktay›z.<br />

Çünkü ‹mamet’in yap›lanmaya,<br />

sosyolojiye, bir toplumun nas›l organize<br />

edilece¤i hakk›nda bilgiye ihtiyac› var.”<br />

Çeriç, Hamid Habbafli’nin, Peygamberimiz’in<br />

karizma sahibi oldu-<br />

¤una dair ifadesini kabullendi¤ini ifade<br />

etti. “Karizman›n rutinleflmesi, tarihte,<br />

Sünnîlerin yolu oldu, fiiî’lerse yaflayan<br />

karizmay› sürdürmeye çal›flt›lar.<br />

Haricîler ise, karizmay› da¤›tma yolunu<br />

tuttular. Sünnîler karizman›n rutinleflmesi,<br />

sürekli kurumsallaflmas› yolunda<br />

baflar›s›z oldular, çünkü yo¤un bir flekilde<br />

sekülerlefltiler. fiiîler, karizmay› yaflatabildiler,<br />

ama onlar da az›nl›k olarak.<br />

Ve Haricîler bugün farkl› flekillerde tekrar<br />

sahneye ç›kmaya bafllad›lar. Tarihde<br />

Sünnîler, ‹mamet kurumunu yerlefltirmede<br />

baflar›s›z olduklar›ndan, fiiîler karizmay›<br />

yaflatma yolu ile ortaya ç›kt›lar.<br />

fiiîler’in de hakim bir pozisyona sahip<br />

olamad›klar›ndan, bugün biz, Haricilerin<br />

“da¤›t›lm›fl karizma” düflüncesi ile<br />

karfl› karfl›yay›z. Ve Avrupa’daki bizler,<br />

bunun en iyi örne¤iyiz. Çünkü, bizi Avrupa’da<br />

kimse birlefltiremez. Bu aç›dan<br />

bak›ld›¤›nda hepimiz Haricîyiz. Zira, karizman›n<br />

kurumlaflmas›n›, Sünnet’i kabul<br />

etmiyoruz.” Çözüm olarak Çeriç,<br />

Sünnîlerin ve fiiîlerin biraraya gelerek,<br />

Sünnîlerin karizman›n nas›l yaflat›labilece¤ini<br />

fiiîlerden, fiiîlerin de karizman›n<br />

nas›l kurumsallaflt›r›laca¤›n›<br />

Sünnîlerden ö¤renmelerinin gereklili¤ini<br />

savundu: “Haricî mant›¤›n› ancak<br />

böyle aflabiliriz.”<br />

Dr. Mustafa Çeriç, fieriat kavram›n›,<br />

Asifa Kureyfli’nin çal›flmas›ndan<br />

yola ç›karak tarif etmeye çal›flt›. Çeriç,<br />

Kureyfli’nin çal›flmas›n›n Müslüman-<br />

Prof. Allievi<br />

lar›n fieriat’› hayatlar›na yans›tma konusunda,<br />

Bat›’n›n da, ‘fieriat’dan vaz<br />

geçin’ taleblerinde ne kadar ikiyüzlü<br />

olduklar›n› gösterdi¤ini ifade etti:<br />

“fieriat’› uygulad›klar›n› söyleyen ülkeler<br />

dahi bunu yapmamaktad›r.”<br />

Çeriç flöyle devam etti: “F›k›h, fieriat’›n<br />

kendisi de¤ildir. F›k›h sadece, fieriat’›<br />

anlama yöntemidir. fieriat aflk›nd›r,<br />

tamam›yla kavranamaz. Tarihde ‹slam<br />

hukukcular›, siyasetten ba¤›ms›zd›lar.<br />

Onlar bilim adam› ve âlimdiler. Siyasî<br />

sistemin parças› olduklar›nda ise, ba-<br />

¤›ms›zl›klar›n› ve haysiyetlerini kaybettiler.<br />

Bu, günümüzün bafll›ca sorunlar›ndan<br />

biri. Birçok Müslüman ülke hukuklar›n›n<br />

fieriata dayand›¤›n› ifade etseler<br />

de bu yanl›flt›r. Çünkü, onlar›n hareket<br />

temelleri gündelik siyasetleridir. ‹slam<br />

hukukcular›, ancak toplumun kenar›nda<br />

yer bulabilmekteler.”<br />

‹slam’a h›r›stiyan gözlü¤ü ile bakmak<br />

Sempozyum’un ilk oturumunun<br />

konusu “Kavramsal S›n›rlar› Aflmak ve<br />

Tercüme Sorunu”ydu. Singapur Üniversitesinden<br />

Prof. Syed Farid Alatas,<br />

konuyu, din bilimlerinde kavram oluflumu<br />

sorunu ba¤lam›nda ele ald›.<br />

Sosyal bilimlerdeki konseptlerin,<br />

güncel hayatta kulland›¤›m›z kültürel<br />

kavramlardan olufltu¤unu ifade eden<br />

Alatas, problemin, bu kavramlar ile,<br />

bunlar›n olufltuklar› çevrenin d›fl›ndaki<br />

olgular› tarif etmeye kalk›fl›ld›-<br />

¤›nda ortaya ç›kt›¤›n› ifade etti. Alatas<br />

flöyle devam etti: “Bunun sonucu<br />

ise, irdelemek istedikleri olgular› yanl›fl<br />

yans›tmalar›d›r. Mesela 18. yüz y›ldan<br />

dan beri “religion” kavram› h›r›stiyanl›k<br />

d›fl›ndaki inanç sistemlerini tarif etmek<br />

için kullan›lmaktad›r. Ama “religion”<br />

Prof. Çeriç<br />

gündem<br />

konsepti h›r›stiyanl›ktan baflka dinlerde<br />

kullan›ld›¤›nda, mesela ‹slam ya da Hinduizm’de.<br />

Bu flekilde, ister istemez bu<br />

dinler ve h›ristiyanl›k aras›nda bir mukayese<br />

yap›lmaktad›r. Bu tan›mlama ise<br />

gerçekleri dikkate almamakta ve di¤er<br />

inanç sistemlerinin “h›ristiyanlaflt›r›lmas›”yla<br />

sonuçlanmaktad›r. Böylece, h›ristiyanl›¤a<br />

özel unsurlar, di¤er inanç sistemine<br />

de atfedilmektedir.”<br />

Alatas bu iddias›na örnek olarak<br />

Hinduizm üzerindeki araflt›rmalar›<br />

gösterdi: “Alman ve ‹ngiliz flark›yatc›lar›,<br />

araflt›rma alan› olarak Hindistan’› keflfettiklerinde,<br />

beraberlerinde h›ristiyan din<br />

tasavvurunu da getirmifllerdi. Hindistan’da<br />

farkl› kültler ve tanr›larla karfl›laflt›lar.<br />

H›ristiyanl›k anlay›fllar› taraf›ndan belirlenmifl<br />

din alg›lar›ndan dolay› bunlar›,<br />

bir dinin farkl› mezhebleri ve tarikleri olarak<br />

kabul ettiler ve bu dini Hinduizm olarak<br />

adland›rd›lar. Hindistanl›lar ise o tarihe<br />

kadar Hinduizm diye bir din tan›mamaktayd›lar.<br />

Müslüman âlim Biruni ise<br />

daha önceleri Hindlilerin sadece bir dinin<br />

de¤il, birçok dînin varl›¤›ndan yola ç›kt›klar›n›<br />

tesbit etmiflti, mesela fiiva tanr›s›na<br />

inananlar›n oldu¤u gibi, bunun d›fl›nda<br />

Viflnu, ya da, baflka bir tanr›ya inananlar›n<br />

varl›¤›n› da tesbit etmiflti. Hindliler için<br />

bunlar ayr› dinler ve inanç sistemleri idi.<br />

Avrupal› flarkiyatc›lar ise, bunlar›n hepsini<br />

kapsayan bir Hinduizm dinini icat etmifl<br />

oldular.”<br />

Prof. Alatas Müslümanlar ba¤lam›nda<br />

ise, kulland›klar› birçok konseptin<br />

kendi alg›lar›n› yans›tamad›¤›<br />

tesbitinde bulundu. Oryantalizm’e<br />

yöneltilen elefltirilerin sosyal bilimlere<br />

karfl› elefltirileri de içermesi gerekti¤ini<br />

ifade eden Alatas, Bat›l› konseptlerin<br />

elefltirilmesine ra¤men bunlara alternatif<br />

olabilecek konseptlerin orta-<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 9


gündem<br />

ya konulmad›¤›n› söyledi: Hatta Müslümanlar<br />

da kendi dinlerine h›ristiyan<br />

kökenli kavramlarla bakmaya bafllam›fllar.<br />

“Protestan Müslümanl›k” kavram›<br />

da bu aç›dan örnek bir sorun olarak<br />

karfl›m›za ç›kmaktad›r. Neyin “Protestan<br />

Müslümanl›k” oldu¤u konusunda iki görüfl<br />

var. Birine göre Vahhabilerin ve ‹hvan-›<br />

Müslimin’in do¤uflu bir “protestanlaflma”<br />

hareketi olarak anlafl›lmal›,<br />

di¤erine göre ise, ‹slam’›n da, h›ristiyanl›k<br />

gibi bir reformdan geçmesi gerekiyor.<br />

Ama bu tür de¤erlendirmeler ‹slam<br />

dünyas›nda var olan geliflmeleri<br />

göz ard› etmekte ve mesela kilise gibi,<br />

olmayan öncüllerden yola ç›kmaktad›r.<br />

Hatta Müslümanlar, kendi tarihlerini<br />

de¤erlendirirken de, h›ristiyan gelenek<br />

taraf›ndan belirlenen <strong>kavramlar›</strong> kullanmaktalar.<br />

Bugün, Müslümanlar›n “haçl›<br />

seferler”inden bahsettikleri görülülür.<br />

Asl›nda bu seferlere “haçl› seferleri” demeleri<br />

de ilginçtir. O dönemin Müslüman<br />

alimleri ise “haçl› seferi” gibi bir<br />

kavram› kullanm›yorlard›. Mesela Selahaddin<br />

Eyyubi dönemindeki Müslümanlar<br />

için Avrupal›lar, h›ristiyan de¤ildi.<br />

Onlardan “Frenk” diye bahsedilmekteydi.<br />

O günkü Müslümanlar›n perspektifinden<br />

bak›ld›¤›nda, gelenler, h›ristiyan<br />

de¤il, Müslüman, h›ristiyan ve yahudilerin<br />

topraklar›n› iflgal eden yabanc›<br />

“Frenkler” idi. Bugün ise kendi kavram<br />

dünyam›z ve bu çat›flmalara bak›fl›m›z<br />

Avrupa’n›n tecrübesi taraf›ndan belirlenmekte.<br />

Müslümanlara düflen görev,<br />

bu tarih dilimine alternatif bir rekonstrüksyon<br />

oluflturma görevidir. Bunu<br />

da, sadece terminolojiyi de¤ifltirerek<br />

de¤il, olanlara fark› bir bak›fl aç›s›yla<br />

yaklaflmalar›yla gerçeklefltirmelidirler.<br />

“‹slam’da gelene¤i olmayan terimlerin<br />

devral›nmas›yla Müslümanlar, var<br />

olan, geçmiflte sorunlar›n›n çözümü için<br />

kulland›klar› terminolojilerini gözard›<br />

etmekteler,” diyen Alatas flöyle devam<br />

etti: “Burada amac›m›z “yabanc›” konseptlere<br />

karfl› toplu bir red de¤il, çünkü<br />

Müslümanlar her zaman faydal› bulduklar›<br />

“yabanc›” konseptleri alm›fllard›r.<br />

Ama, var olan ‹slamî miras, sadece<br />

bir veri kayna¤› olarak de¤il, sosyolojide<br />

konseptler için de bir kaynak teflkil etmeli.<br />

Ama biz Birûnî ya da ‹bn Haldun’u inceledi¤imizde,<br />

ilgimizi sadece o dönemin<br />

hayat› ile ilgili veriler çekmekte, kon-<br />

10<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Prof. Çi¤dem<br />

septleri ya da bak›fl aç›lar›n› de¤il.”<br />

Helsinki Üniversitesinden sempozyuma<br />

kat›lan Dr. Amr Sabet “‹slam’›n<br />

siyaseti mi, Siyaset’in ‹slam’› m›?”<br />

konulu bir tebli¤ sundu. Sunumunda<br />

‹slam’›n siyasetinin her zaman Siyaset’in<br />

‹slam’› ile örtüflmedi¤i gerçe¤ine<br />

dikkat çeken Sabet, “Ama ilki, sonrakini<br />

en az›ndan temellendirebilir, ama<br />

alt›n› da oyabilir” dedi: “Temellendirme<br />

için yap›c› konsept ve teorilerin olmas›<br />

gerekir. Ama, yap›c›l›c›l›k, yo¤un bir flekilde<br />

problem bilincine ve alternatif aray›fllar›na<br />

ba¤l›. Bunun için de gerekli<br />

olan sahih bir içtihadd›r. Kendi kendine<br />

konulan s›n›r ve özgüven eksikli¤i ise<br />

buna engel oluyor.”<br />

Anlayabilmek için konseptlere ve<br />

entellektüel tecrübeye ihtiyaç oldu¤unu<br />

söyleyen Sabet, soyutlaman›n<br />

konseptlefltirmek demek oldu¤unu,<br />

bunun sonucunun da anlama oldu¤unu<br />

ifade etti ve “Ben bilinci ve gerçek<br />

birbirine uymad›¤›nda, topyekün bir<br />

medeniyete zarar verebilecek kriz hissiyat›na<br />

yol açmaktad›r. Bugün ‹slam’›n<br />

sürekli de¤iflen bir dünyan›n sorunlar›yla<br />

karfl› karfl›yad›r,” dedi. Sabit’e göre,<br />

var olan eflitsizlik ve kafa kar›fl›kl›-<br />

¤›n›n Müslümanlar›, nerede hata<br />

yapt›k sorular›na sevk etmekte. Bu<br />

sorularla Müslümanlar daha 19. Yüzy›ldan<br />

beri ç›rp›nmaktalar. Doyurucu<br />

bir cevap bu güne kadar bulunamad›,<br />

hatta bu sorular daha çok savunmac›,<br />

ba¤lant›s›z soyut bir düflünceye sebep<br />

olmufltur. Bir zamanlar ‹slam<br />

dünyas›nda “Sosyalist ya da liberal-demokrat<br />

fikirlerin temel ‹slamî fikirler<br />

olarak yeniden paketlenip piyasaya sürülmeleri<br />

ola¤an d›fl› de¤ildi” tesbitinde<br />

bulunan Sabet, klasik ‹slamî düflüncenin<br />

temel sorununun, içerikte de¤il,<br />

usulde oldu¤unu ifade etti. “Hedef, di-<br />

nî ve sekuler bilginin uyumlu hale getirilmesi”<br />

diyen Dr. Sabet, düflüncenin<br />

sömürgeci anlay›fltan kurtuluflunun,<br />

bilgiyi, siyaseti, ekonomiyi ve toplumu<br />

anti-emperyalist ve çokkültürlü<br />

bir reformdan geçirilmesi ile mümkün<br />

olabilece¤ini ifade etti: “Buna, ‹slam<br />

destek olabilir ve tafl›yabilir. Ama<br />

bugün ‹slam dünyas› ne yaz›k ki, daha<br />

çok bir kargafla görüntüsü sergilemektedir”.<br />

Bir sonraki sunumda Padova Üniversitesin’den<br />

Prof. Dr. Stefano Allievi<br />

“Kamuoyundaki ‹slam Tart›flmalar›<br />

Ba¤lam›nda Müslümanlardaki Din Alg›s›<br />

De¤iflimi”ni ele ald›. Bat› dünyas›nda,<br />

son 30 y›lda, Müslümanlar› alg›lay›flta<br />

büyük bir de¤iflimin gerçekleflti-<br />

¤ini ifade eden Allievi, “Önceden göçmenlerden<br />

bahsedilirken, bugün ayn›<br />

insanlardan sadece Müslüman olarak<br />

bahsediliyor,” dedi. Allievi flöyle devam<br />

etti: “Ne zaman ki göçmenler burada<br />

kalmaya karar verdiler, o zaman,<br />

Müslüman oldular. Kamuoyu da bu insanlar›<br />

iflci, aile, çocuk, ö¤renci olarak<br />

de¤il, sadece Müslüman olarak alg›lamaya<br />

bafllad›. Bu tav›r yabanc› alg›s›n›<br />

güçlendirdi ve uyumsuzluk tart›flmalar›n›<br />

körükledi. Böylelikle, toplumsal korkuyu<br />

kullanarak ‹slam’›n tehlike olarak<br />

yan›st›lmas›na bafllan›ld›. Bu korkuyu<br />

ise, baz›lar› siyasî ve maddî rant kazanmak<br />

için kulland›. Bu zaman zarf›nda<br />

karfl›m›za tepkisel insanlar da ç›kmaya<br />

bafllad›; hiç bir flekilde dindar olmamas›na<br />

ra¤men, ‹slam’›n karfl›s›nda kendisinin<br />

h›ristiyanl›¤›n› keflfeden insanlar.<br />

Ayn› tutumu, Müslümanlar aras›nda da<br />

görebiliriz.”<br />

‹slam’›n Avrupa’daki varl›¤›, ‹slam<br />

hakk›nda tart›flmalara, ayn› zamanda<br />

böylece, Avrupa’n›n temelleri<br />

ve d›fla aç›kl›¤› hakk›nda da tart›flmalara<br />

sebep oldu¤unu söyleyen Allievi<br />

flöyle devam etti: “Genelde de bunlar,<br />

‹slam ve Müslümanlar hakk›nda ço¤unluk<br />

toplumunun içinde geçen iç tart›flmalar<br />

olmaktayd›. Müslümanlar s›k s›k<br />

çat›flmalar üzerinden tan›mlanmaktad›r.<br />

Dindar bir Müslüman›n sakal›, bir de<br />

bak›yorsunuz, bir afl›r›n›n üniformas›<br />

olarak alg›lanmaktad›r.”<br />

Prof. Allievi Müslümanlar›n da<br />

kendi dinlerini alg›lamada sorun yaflad›klar›na<br />

dikkat çekti. “Her türlü ha-


eketi, ‹slam ile delillendirme e¤ilimi<br />

bunlardan biri. Bu flekilde özcü, sabit bir<br />

‹slam anlay›fl› meydana ç›kmakta. Bunu<br />

yaparken de, ‹slam dünyas›nda, ço¤unluk<br />

bir toplum içinde var olan konseptler<br />

devr al›nmakta, burada Müslümanlar›n<br />

az›nl›k statüsünde oldu¤u dikkate<br />

al›nmamakta. Bugün Avrupa’daki ‹slam,<br />

daha çok Mekke dönemine benzemekte;<br />

ikisi de az›nl›k durumunda. Hatta,<br />

bir ‹slam ümmetinini fark›na, homojenleflmifl<br />

ana vatanlar›ndan daha çok,<br />

art›k Avrupa’da var›labilir.”<br />

Leeds Üniversitesinden Dr. Salman<br />

Sayyid sunumunda “‹slam’›n<br />

Farkl›laflmas› Ba¤lam›nda “Euro-‹slam”<br />

Tart›flmalar›”n› ele ald›. Sayyid “Euro-<br />

‹slam” ya da “Avrupa ‹slam’›” gibi terimlerin<br />

ortaya ç›kard›¤› sorunlara de-<br />

¤indi. Bu terimlerin ne ço¤rafi aç›dan,<br />

ne de, etnografik aç›dan aç›klanabilece¤ini<br />

ifade eden Sayyid, kamuoyunda<br />

‹slam alg›s›ndan önce, “yabanc› alg›s›n›n”<br />

hakim oldu¤unu ifade etti. Dr.<br />

Sayyid flöyle devam etti: “Göçmen ve<br />

ço¤unluk toplumu aras›nda afl›lamaz<br />

farkl›l›klar öne sürülmekte ve göçmenlerin,<br />

zamanla asimile olmas› beklenmekte.<br />

Bu süreç çercevesinde göçmenden tarihsizleflmesi;<br />

kendi tarihi yerine ço¤unluk<br />

toplumunun tarihini sahiplenmesi<br />

bekleniyor.” Sayyid, “Euro-‹slam” konseptini<br />

stratejik bir konsept olarak de-<br />

¤erlendirmekte: “Bu konseptte, Avrupa’n›n<br />

ve ‹slam’›n de¤erleri karfl› karfl›ya<br />

getirilmekte ve Müslümanlardan Avrupa<br />

de¤erlerini devr almalar› beklenmektedir.<br />

‹slam’›n reforme edilmesi, kaynaklar›n<br />

yeniden yaz›l›p yorumlanmas› ve dinî<br />

hayat›n yeniden tanzimi, bu ba¤lamda<br />

ileri sürülen taleplerin baz›lar›.” Sayyid’e<br />

göre “Euro-‹slam” konseptinin hedefi,<br />

‹slam’› h›ristiyanl›¤›n oldu¤u gibi bir<br />

din haline getirmek: “Böylece, ‹slam bat›n›n<br />

sekülerleflme flart›na uyumlu bir din<br />

haline gelmifl olur düflüncesi var herhalde.<br />

Herfleyden önce ‹slam, ‹slam’d›r. ‹slam’›n<br />

kendine has flartlar›n›n oldu¤unu<br />

kabul etmemiz gerekir.”<br />

Mainz üniversitesinden kat›lan<br />

Dr. Jörn Thielmann, Dr. Sayyid’in sunumun<br />

müzakeresinde flunlar› ifade<br />

etti: “Burda tart›fl›lan kavramlar, hakk›nda<br />

her ortamda ateflli tart›flmalar›n<br />

sürdürüldü¤ü kavramlar. Dr. Sayyid’in<br />

dedi¤i gibi, ‹slam: ‹slam’d›r demek yet-<br />

Dr. Thielmann<br />

miyor. Çünkü Almanya’da do¤up büyüyen<br />

Müslümanlar, mecburen farkl›<br />

bir ortamda geliflmekteler. Ve bu ortam<br />

onlar› ister istemez etkisi alt›na almaktad›r.<br />

“Euro-‹slam” kavram›ndan vazgeçilmesi<br />

gerekti¤i konusunda hemfikiriz.<br />

Sayyid’in, kuflaklara göre bir etiketlendirmenin<br />

varl›¤›na dikkat çekmesi de<br />

do¤ru. San›r›m bu etiketlendirme, sadece<br />

Müslümanlarda yap›lmakta, di¤er<br />

göçmen gurublarda yap›lmamakta.<br />

Ama sekularizm konusundaki söylediklerinde,<br />

çok fazla oranda “Bat›’dan bahsetti¤ini,<br />

Bat›’da da var olan farkl›l›klar›<br />

dikkate almad›¤›n› düflünüyorum.”<br />

Sempozyumun son bölümünde ‹slam<br />

Toplumu Milli Görüfl Genel Sekreteri<br />

O¤uz Üçüncü “Bir Tezahür Alan›<br />

olarak ‹slam Toplumu Millî Görüfl”ü ele<br />

ald›. Göç tarihi ile teflkilat tarihi aras›ndaki<br />

s›k› ba¤lant›ya dikkat çeken<br />

Üçüncü, göç araflt›rmalar›nda genelde<br />

Avrupa’daki ‹slamî cemaat yap›lanmalar›n›n<br />

gelifliminde 80’li y›llara kadar<br />

Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa’ya<br />

giden vatandafllar›n›, dinî ihtiyaçlar›<br />

konusunda yaln›z b›rakmas›n›n<br />

gözden kaçmakta oldu¤unu söyledi.<br />

“<strong>IGMG</strong>’de, bu yüzden, bafltan beri geleneksel<br />

ve devlet taraf›ndan belirlenmifl<br />

bir din anlay›fl›n›n yerine, fluur kavram›<br />

çevresinde bilinçli bir dinî yaflam hedeflemifltir.<br />

Birçok bilinen sorguland› ki, bu<br />

ba¤lamda merkezi soru, “Yaratan benden<br />

ne bekliyor?” sorusudur,” diyen Üçüncü<br />

flöyle devam etti: “Dinin sadece özel alana<br />

s›k›flt›r›lmas› kabul edilemez olarak alg›lanmaktayd›.<br />

O zamanlarda, zaman›n<br />

acil sorular›na ne Bat›’n›n ne de Do¤u’nun<br />

cevap bulabilece¤i kabul edilmekteydi.<br />

Çözüm ancak kendi kaynaklar›m›za bilinçli<br />

bir flekilde yönelmekle olabilirdi.”<br />

Bu gün için ise Üçüncü’nün tesbiti<br />

flöyle: “2007 y›l›ndaki duruma bakarsak,<br />

gündem<br />

bugün de, do¤ru yaflanm›fl bir ‹slam ile<br />

bar›fl ve adaleti ihdas edilece¤i inanc›<br />

mevcut. Ama “Nas›l?” sorusu her zamankinden<br />

daha fazla soru iflareti ve flüpheler<br />

tafl›makta; kavramlar hakk›nda oldu¤u<br />

kadar, kendimizin oluflturdu¤u çözüm<br />

önerileri hakk›nda da flüpheler var.”<br />

Üçüncü’ye göre bu elefltirel yaklafl›mlar›n<br />

sebepleri, alternatif toplum modellerini<br />

destekleyebilecek ve halen örnek<br />

uygulamalar›n olmamas› ve iddia ile<br />

gerçek aras›ndaki yo¤un tezatlard›r.<br />

Avrupa’da yaflayan Müslümanlar<br />

olarak bu tür tart›flmalar›n etkisi d›fl›nda<br />

kal›namad›¤›n› da ifade eden<br />

Üçüncü, sürekli kendimize kaynaklarda<br />

gerçekten sadece “yeni sorulara”<br />

cevap m› arad›¤›m›z›, yoksa istenen<br />

ve beklenen cevaplar› kaynaklara<br />

onaylatmaya m› çal›fl›yoruz sorusunu<br />

yöneltmemiz gerekti¤ine dikkat çekti.<br />

Üçüncü, bunun sonucunda cemaat<br />

içi gerginliklerin de ç›kabilece¤ine,<br />

içerikleri tart›flma taleblerinin “Euro-<br />

‹slam” ya da “›l›ml› ‹slam” tart›flmalar›<br />

ba¤lam›nda alg›lanabilece¤ine dikkat<br />

çekti: “Bu ise hem teflkilat içi, hemde<br />

ço¤unluk toplumu ile iliflkilerde “güvensizlik<br />

tart›flmalar›”na sebep olmaktad›r.”<br />

Müslüman cemaatin, d›fl bask›lara<br />

göre bir söylem izlendi¤i suçlamas›na<br />

muhatap olduklar›n› söyleyen<br />

Üçüncü, teflkilat içinde bu elefltirilere<br />

muhatap olurken, buna karfl›l›k, ço-<br />

¤unluk toplumunun sonsuz talepleri<br />

ile karfl›laflt›klar›n› belirtti. Örne¤in,<br />

cihad›n reddedilmesi, baflörtüsünün<br />

ç›kar›l›p at›lmas› ve Kur’an’›n<br />

tarihsellefltirilmesi istekleri ile karfl›laflt›klar›n›<br />

bildiren Üçüncü konuflmas›n›<br />

flöyle sürdürdü.<br />

“Her ne kadar önceden haz›rlanm›fl,<br />

sözde Avrupa’ya uygun konseptlerin<br />

alt›na, içerik hakk›nda görüfl belirtme<br />

imkan› dahi verilmeden imza at›n dayatmalar›na<br />

boyun e¤mesek de, toplumun<br />

temel meselelerine ‹slamî bir cevap<br />

ararken, demokrasi ve sosyal pazar<br />

piyasas› gibi konseptlerin, kendi adalet<br />

temelli idealimize çok yaklaflt›klar›n› itiraf<br />

etmekten de çekinmemeliyiz. Bu, ne<br />

‹slam’›n önemini azaltmakta, ne de<br />

<strong>IGMG</strong>’nin, dinî, kültürel ve medeniyet<br />

kökleri ›fl›¤›nda, kardefllik, merhamet ve<br />

yard›mseverlik gibi de¤erler ile toplumsal<br />

katk› iddias›n› ortadan kald›rabilir.”<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 11


gündem<br />

Kavramlar, dünyaya nas›l bakt›¤›m›z› gösterir<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Baflkan› Karahan’›n sempozyum aç›fl konuflmas›<br />

Sayg›de¤er misafirlerimiz, ‹slam<br />

Toplumu Milli Görüfl Teflkilat›<br />

olarak düzenlemifl oldu¤umuz bu<br />

sempozyuma hoflgeldiniz diyor hepinizi<br />

sayg› ve sevgiyle selâml›yorum.<br />

Malumunuz, dünya kamuoyunun<br />

dikkati uzun zamandan beri ‹slâm<br />

dini ve Müslümanlar üzerine<br />

odaklanm›fl durumda. Hepimiz, gerek<br />

gündelik yaflam›m›zda gerekse<br />

medya ve bilimsel yay›nlarda hemen<br />

hemen her gün ‹slam’la ilgili birbirinden<br />

farkl› tart›flmalara tan›k oluyoruz.<br />

Bu farkl›l›k kendini herfleyden<br />

önce, tart›flma esnas›nda ortaya at›lan<br />

kavramlarda gösteriyor: “Il›ml› ‹slam”,<br />

“radikal ‹slam”, “siyasal ‹slam”,<br />

“gelenekçi ‹slam”, “Euro-‹slam” bunlar›n<br />

sadece birkaç›. Bununla kalmay›p,<br />

liberalizm, sivil toplum, demokrasi,<br />

tarihsellik, evrensellik, ilerleme,<br />

eflitlik, birey, insan haklar›, teknoloji,<br />

siyaset, devlet, medeniyet gibi birçok<br />

di¤er kavram ise bir flekilde ‹slam ile<br />

ilintilendiriliyor: “‹slam’da kad›n haklar›”<br />

veya “‹slam ve Bat›” yollu ifadelerde<br />

oldu¤u gibi.<br />

Bu durumda dikkatimizi Müslümanlara<br />

yöneltti¤imizde, belirtti¤imiz<br />

konular›n onlar›n da gündemlerinin<br />

en ön s›ralar›nda yer ald›¤›n› görüyoruz.<br />

Fakat Müslümanlar›n, bu konular›<br />

tart›fl›rken, kulland›klar› <strong>kavramlar›</strong>n<br />

arka plan›n› ciddi manada sorgulamad›klar›n›<br />

san›r›m burada itiraf<br />

edebiliriz. Nitekim herfleyden önce bu<br />

konular› niçin tart›flt›¤›m›z› ve nas›l<br />

ele ald›¤›m›z› sordu¤umuzda maalesef<br />

tatmin edici bir cevap alamamaktay›z.<br />

Halbuki, merhum Cemil Meriç’in<br />

ifadesiyle söyleyecek olursak:<br />

12<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Karahan, Sempozyumun aç›fl konuflmas›n› yapt›<br />

“Düflünmeye bafllamak kelimeler üzerinde<br />

düflünmekle bafllar.”<br />

fiunu unutmamak gerekir ki kulland›¤›m›z<br />

kavramlar, herfleyden önce<br />

kendimize ve dünyaya nereden<br />

bakt›¤›m›z›n ifadeleridirler. Onlar<br />

kültürel kodlar›m›z›, daha da önemlisi:<br />

inanç kodlar›m›z› ele verirler. Yaflam<br />

felsefemiz, de¤er verdiklerimiz,<br />

sevdiklerimiz veya sevmediklerimiz,<br />

dünya görüflümüz bu kavramlarla<br />

örülüdür. Tek bir cümleyle söyleyecek<br />

olursak: Kulland›¤›m›z kavramlar<br />

kendi iç dünyam›z›n d›fla yans›mas›,<br />

kelimelere dökülmesidir. O halde herhangi<br />

bir konuda birfleyler söylemeden<br />

önce, <strong>kavramlar›</strong>m›z›n kendi anlam<br />

dünyam›z› ne kadar ifade etti¤ini<br />

iyi düflünmek zorunday›z.<br />

K›ymetli misafirler,<br />

Bugün burada sizlerle beraber<br />

<strong>kavramlar›</strong>m›z› yeniden gözden geçirmekle<br />

asl›nda kendi benlik, din ve<br />

dünya alg›lar›m›z› da tart›flmaya açm›fl<br />

oluyoruz. Nas›l ele al›rsak alal›m,<br />

“Biz bugüne kadar neler söyledik?”<br />

ve “Bugün neler söylüyoruz?” sorular›<br />

ister istemez, “Biz kimiz?” ve “Nerede<br />

duruyoruz?” sorular›n› ve peflis›ra<br />

muhasebesini de beraberinde getirmektedir.<br />

Dolay›s›yla bu konular›<br />

gündeme tafl›mak, modern dünyada<br />

yaflayan biz Müslümanlar›n, içinde<br />

yaflad›¤›m›z dünyaya karfl› bir süredir<br />

gelifltirmeye çal›flt›¤›m›z fikrî ve pratik<br />

tutumlar›n bir muhasebesi anlam›na<br />

gelmektedir flüphesiz.<br />

Bir hususun alt›n› çizmeden geçemeyece¤im:<br />

Müslümanlar›n, kulland›klar›<br />

<strong>kavramlar›</strong> dahi tart›flmaya açmalar›,<br />

zay›fl›¤›n ve güvensizli¤in de-<br />

¤il, bilâkis kendilerine olan özgüvenlerinin<br />

bir iflaretidir. Amac›m›z, ak›p<br />

giden gündem karfl›s›nda acele ve haz›r<br />

cevaplar yetifltirmek yerine do¤ru<br />

sorular› sorarak insanlar› düflünmeye<br />

sevketmektir. Her türlü fikir ve düflüncenin<br />

sorguland›¤› ve hiçbir görüflün<br />

mutlakl›k iddia edemedi¤i bir<br />

kargafla ortam›nda kal›c› fleyler söyleyebilmektir<br />

derdimiz.<br />

Sözlerimi bitirirken hepinize, bu<br />

program›m›za ifltirak etme nezaketini<br />

gösterdi¤inizden dolay› teflekkür<br />

eder, sempozyumumuzun hay›rlara<br />

vesile olmas›n› yüce Rabbim’den niyaz<br />

ederim.<br />

Allah’›n selâm› üzerinize olsun!


Kafileler hareket ediyor<br />

Hacc’›n›z mebrur olsun!<br />

<strong>IGMG</strong> Hac Organizasyonun ilk kafileleri yola ç›kt›<br />

Bir Hac dönemi daha bafllad›.<br />

Bütün ‹slam dünyas›ndan oldu¤u<br />

gibi Avrupa’da yaflayan Müslümanlar<br />

da Hac ibadetlerini yerine<br />

getirme üzere Mukaddes beldelere<br />

hareket ettiler.<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl<br />

Hacc ve Umre Organizasyonu da<br />

bu sene Avustralya ve Kanada da<br />

dahil olmak üzere toplam 41 kafile<br />

ile Hacc’a hareket etti. Kafilelerin<br />

19’unu Almanya’dan hareket eden<br />

kafileler oluflturdu.<br />

21 Kas›m 2007 tarihinde Frankfurt’tan<br />

hareket eden ilk kafile ile<br />

bafllayan yolculuk, 14 Aralık 2007<br />

tarihindeki son kafile ile Beytullah’›<br />

ziyaret ile devam edecek. Kafilelelerin<br />

dönüflleri ise 24 Aral›k’ta<br />

bafllayacak ve 13 Ocak 2008 tarihinde<br />

tamamlanacak.<br />

<strong>IGMG</strong> Hacc Organizasyonu, haz›rl›klar›n›<br />

görevlilerin <strong>IGMG</strong> Genel<br />

Merkezi’nde bir e¤itim program› ile<br />

devam ettirdi. Mekke ve Medine’de-<br />

ki hizmetlerin yürütülmesinin yan›<br />

s›ra özellikle sa¤l›k hizmletleri ile ilgili<br />

çal›flmalar›na önem veren <strong>IGMG</strong><br />

Hac Organizasyonu, bu sene de 37<br />

kifliden oluflan bir sa¤l›k ekibi ile yola<br />

ç›kt›. Prof. Dr. Yaflar Ba¤datl› baflkanl›¤›ndaki<br />

sa¤l›k görevlilerinin<br />

25’ini uzman doktorlar olufltururken,<br />

bunlar aras›nda eczac›, hastabak›c›<br />

ve di¤er sa¤l›k uzmanlar› bulunuyor.<br />

Acil sa¤l›k hizmetleri için iki de<br />

ambulans arac› bulunuyor. Bu seneki<br />

organizasyonda, hem Mekke ve<br />

hem de Medine’deki otellerde, üç<br />

Hac Bürosu, yo¤un bir çal›flma gerçeklefltirdi<br />

teşkilat<br />

ö¤ün tabldot yemek verilecek. Bu<br />

yemekler ücretsiz olacak.<br />

<strong>IGMG</strong> Hac Organizasyonunda<br />

görev yapacak olan görevliler, kafileler<br />

hareket etmeden önce görev bafl›<br />

yapt›lar. Arafat ve Mina’daki hizmetler<br />

için, daha yo¤unluk bafllamadan<br />

ön incelemeler de yap›ld›.<br />

Mekke ve Medine’de hac›lar›m›z›n<br />

irflad hizmetleri için 9 kiflilik bir<br />

irflad ekibi de görev yap›yor.<br />

Öteyandan, bu sene de, telefon,<br />

internet ve emanet hizmetleri devam<br />

edecek.<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 13


teşkilat<br />

Kurban kesim ve da¤›t›m görevlileri...<br />

Kurbanlar›n›z 72 ülkede kesiliyor<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Kampanyas› için<br />

yap›lan haz›rl›k çal›flmalar› tamamland›.<br />

Kampanya’da gönüllü olarak<br />

14<br />

Görevliler toplant›da<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

görev alan kesim ve da¤›t›m görevlileri<br />

de görev yapacaklar› ülkelere<br />

gitmeye bafllad›lar. Görevlilerin ta-<br />

mam› Kurban Bayram› arefesinde<br />

ilgili ülke ve bölgelerde haz›rl›klar›n›<br />

tamamlam›fl olacaklar. <strong>IGMG</strong><br />

Sosyal Hizmetler Baflkanl›¤› bu sene,<br />

geçen y›la oranla daha fazla<br />

kurban kesmeyi hedefliyor.<br />

Kurban Kampanyas› haz›rl›klar›<br />

çerçevesinde, kampanyada daha<br />

önce hizmet veren görevlilerin gittikleri<br />

yerlerle ilgili olarak tecrübelerini<br />

anlatt›¤› ve bilgi verdikleri bir<br />

de toplant› yap›ld›. <strong>IGMG</strong> Sosyal<br />

Hizmetler Baflkan› Ali Bozkurt baflkanl›¤›nda<br />

bir araya gelen Kurban<br />

kesim ve da¤›t›m görevlileri toplant›s›nda,<br />

Genel Baflkan›m›z Yavuz Çelik<br />

Karahan ile Genel Sekreterimiz<br />

O¤uz Üçüncü de kat›larak, bu büyük


Bangladefl<br />

organizenin amaçlar›n› anlatt›lar.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Baflkan› Yavuz Çelik<br />

Karahan, bu kampanyada görev<br />

alan her bir görevlinin, gittikleri ülkelerde<br />

Avrupa Müslümanlar›n›n<br />

Sri Lanka<br />

birer elçisi oldu¤una vurgu yapt›.<br />

Karahan “Sizler Avrupal› Müslümanlar›n<br />

elçisi olarak oralara gidiyorsunuz.<br />

Avrupa Müslümanlar›n›n dualar›n›,<br />

selamlar›n›, kardeflli¤imizi, dayan›flmam›z›<br />

götürüyorsunuz,” dedi.<br />

<strong>IGMG</strong> Genel Sekreteri O¤uz Üçüncü<br />

de, bu program›n sadece bir yard›m<br />

program› olmad›¤›na dikkat<br />

çekti. Üçüncü flunlar› söyledi: “Bu<br />

Kampanya, ‘Ümmet’ olma bilincini tafl›yan<br />

bir kardefllik projesidir. Götürdü¤ünüz<br />

yard›mlar›n çok az bir miktar<br />

oldu¤unu, dünyada en az 800 milyon<br />

kiflinin açl›kla mücadele etti¤i Lübnan<br />

gerçe¤ini biliyoruz. Onun içindir ki,<br />

bu Kurban Kampanyas› ile dünyam›z›n<br />

içinde bulundu¤u mevcut flart ve<br />

durumuna itiraz ediyoruz, direniyoruz,<br />

tav›r koyuyoruz. Kan için, adam<br />

öldürmek için, savafl için milyarlar<br />

harcayan dünya sistemine itiraz ediyoruz.<br />

Kar›ncan›n Hz. ‹brahim’in yak›ld›¤›<br />

atefli söndürmek için sahip oldu¤u<br />

mücadele azmi gibi, biz de bu<br />

ateflin söndürülmesi arzumuzu böyle<br />

ortaya koyuyoruz.”<br />

<strong>IGMG</strong> Kurban Kampanyas›nda<br />

180 gönüllü Kurban kesim ve da¤›t›m<br />

görevlisi hizmet verecek. Türkiye’de bir aile<br />

teşkilat<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 15


teşkilat<br />

16<br />

Yogyakarta sa¤l›k oca¤›<br />

Endonezya sa¤l›k merkezimiz aç›ld›<br />

<strong>IGMG</strong> geçti¤imiz y›l meydana gelen<br />

depremde 6 bin Müslüman›n hayat›n›<br />

kaybetti¤i Endonezya’n›n Yogyakarta<br />

bölgesinde PKPU derne¤iyle<br />

ortaklafla bir sa¤l›k merkezi açt›<br />

‹lk bölümü tamamlanan sa¤l›k<br />

merkezi 9 Kas›m’da düzenlenen törenle<br />

hizmete aç›ld›. Törene <strong>IGMG</strong><br />

Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan,<br />

<strong>IGMG</strong> ‹ngiltere Gençlik Teflkilat› Baflkan›<br />

ve Proje Sorumlusu Ufuk Seçgin,<br />

PKPU Derne¤i Baflkan› ve dernek<br />

yetkililerinin yan› s›ra, baz› Endonezyal›<br />

milletvekilleri ve hükümet yetkilileri<br />

kat›ld›.<br />

Aç›l›fl töreninde konuflan <strong>IGMG</strong><br />

Genel Baflkan› Yavuz Çelik Karahan,<br />

‹slam Toplumu Millî Görüfl olarak,<br />

Tsunami felaketini izleyen ilk günlerde<br />

felaketzedelerin yan›nda olduklar›n›<br />

söyledi. Açe’ye ulafl›p, bölgeye insanî<br />

yard›mlar›n yan›nda, kal›c› proje<br />

olarak e¤itim merkezi, yetim ve öksüzler<br />

yurdu projelerini, yerel bir yard›m<br />

kuruluflu olan PKPU ile ortaklafla<br />

hayata geçirdiklerini anlatan Karahan,<br />

Endonezya K›z›lay›na ambulans<br />

ve finans yard›m›nda da bulundukla-<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

r›n› belirtti. ‹mogiri Sa¤l›k Merkezi<br />

projesinin gerçekleflmesinde eme¤i<br />

geçenlere ve Avrupa’da bu kampanyaya<br />

kat›lan ve destek veren tüm Millî<br />

Görüfl mensuplar›na teflekkür eden<br />

Karahan, “‹lk bölümü tamamlanan bu<br />

Sa¤l›k Merkezimiz, bir ay içerisinde<br />

gereken t›bbî cihaz ve malzemelerle<br />

döflendikten sonra, PKPU’nun uzman<br />

sa¤l›k ekibiyle yerli halka hizmet vermeye<br />

bafllayacakt›r. ‹leri zamanda Allah’›n<br />

iziniyle master planda öngörüldü¤ü<br />

gibi projenin di¤er bölümleri de<br />

tamamlanarak bu Sa¤l›k Merkezimiz<br />

en son model t›bbî cihazlar, deneyimli<br />

doktor ve sa¤l›k ekipleri ile modern<br />

bir hastahaneye dönüflüp bu çevre-<br />

deki halka hizmet verecektir. Sa¤l›k<br />

Merkezimizde tüm hizmetler mevcut<br />

olacak, özellikle Do¤um ve Kad›n hastal›klar›<br />

bölümünde uzmanlafl›lacakt›r”<br />

dedi.2004 y›l›nda Güney Asya’da<br />

yaflanan Tsunami felaketinin yaralar›<br />

sar›lmadan, 27 May›s 2006 tarihinde<br />

Yogyakarta bölgesinde yine 5.8 büyüklü¤ünde<br />

bir deprem yaklafl›k 6 bin<br />

Müslüman›n hayatlar›n› kaybetmesine<br />

neden olmufltu. <strong>IGMG</strong> Yogyakarta<br />

bölgesinde yaflanan felakette yard›ma<br />

koflarak bölgeye acil insanî yard›mda<br />

bulunmufl, <strong>IGMG</strong> Yard›m Heyeti’nin<br />

‹mogiri ilçesinde bir sa¤l›k<br />

merkezi ihtiyac› oldu¤unu tespit etmesi<br />

üzerine ve bu proje hemen uygulamaya<br />

konmufltu.<br />

Endonezyal› yetkililer, Yogyakarta<br />

bölgesinde hasta say›s›n›n<br />

çok fazla olmas›na ra¤men k›s›tl›<br />

say›da hastane bulundu¤unu, sadece<br />

‹mogiri’de 15.000’den fazla yard›ma<br />

muhtaç insan oldu¤unu belirterek,<br />

<strong>IGMG</strong>’nin bölgedeki hizmetlerinin<br />

bu insanlar›n sorunlar›n›n<br />

çözümüne büyük katk› sa¤layaca¤›n›<br />

ifade ettiler.


Putrajaya Camii<br />

Malezya<br />

Çok de¤il daha bir kaç ay öncesine<br />

kadar Türkiye’de pek çok kiflinin<br />

belki ad›n› bile duymad›¤›, pek çok kiflinin<br />

de belki de sadece ad› d›fl›nda<br />

hiç bir fleyini bilmedi¤i bir ülke olan<br />

Malezya, “Türkiye Malezya olur mu,<br />

olmaz m›?” tart›flmalar›yla birden dikkatleri<br />

üstüne çekmifl, Türk gazeteciler<br />

ülkeye adeta ç›karma yapm›fl gazete<br />

ve tv kanallar›nda bol bol ülkeden<br />

sözedilmiflti. 5 y›l›n› bu ülkede geçirmifl<br />

biri olarak bende malesef, malum<br />

medyan›n bu ülkeyi adeta ?öcü”<br />

gibi lanse eden yaz› ve görüntülerini<br />

üzüntüyle karfl›lay›p, kalbimde ayr›<br />

bir yeri olan bu ülkeyi bir de benim<br />

kalemimden anlat›lmas›n› bir borç<br />

tellakki etmifltim.<br />

Malezya Güneydo¤u Asya’da bir<br />

ekvator ülkesi olup, topraklar› iki büyük<br />

kara parças›yla bunlar›n aras›ndaki<br />

Güney Çin Denizi içinde yer alan<br />

adalardan meydana gelir. ‹ki büyük<br />

kara parçasi Bati Malezya ve Dogu<br />

Malezya'dir. Baflkent Kuala Lum-<br />

pur’dur. Yüzölçümü 330.434 km 2 nüfusu<br />

ise 27 milyon civar›ndad›r.<br />

Malezya’n›n resmî dini ‹slam’d›r.<br />

Yönetim flekli federatif anayasal monarflidir.<br />

Bat› Malezya dokuz sultanl›ktan<br />

oluflur. Bunlardan her biri, s›ra<br />

ile befl y›ll›¤›na sultan tayin edilir. Fakat<br />

esas yönetim, demokratik seçimler<br />

neticesinde oluflan parlamentonun<br />

teflkil etti¤i hükümettedir. Ülke<br />

31 A¤ustos 1957’de yürürlüge konan<br />

anayasayla yönetilmektedir. ‹ki meclisli<br />

bir parlamenter sistem uygulanmaktad›r.<br />

Birinci meclis kral›n atad›¤›<br />

69 kifliden, di¤er meclis ise halk›n seçti¤i<br />

180 kifliden olufluyor.<br />

Tarih<br />

‹slamiyet, miladî 13. ve 14.yüzy›llarda<br />

gelmifltir. ‹slam’›n yay›lmas› da<br />

askerî fütuhatla olmay›p, daha çok ticarî<br />

ve ferdî münasebetler vesilesi ile<br />

olmufltur. Malaka flehrinin kurucusu<br />

Prens Prameswara 1414 y›l›nda Pasai<br />

islam coğrafyası<br />

‹lknur MELEKO⁄LU • imelekoglu@yahoo.de<br />

kral›n›n k›z›yla evlenerek Müslüman<br />

oldu, onun Müslüman olmas›ndan<br />

sonra yönetimi alt›ndaki bölgelerde ‹slam<br />

h›zla yay›lmaya bafllad›. Malaka<br />

Sultanl›¤›, Portekizliler’in 1511’deki istilalar›na<br />

kadar sürmüfltür. Müslümanlar<br />

Malaka’y› Portekizlilerden geri<br />

almak için defalarca teflebbüse geçtiler.<br />

Sumatra’da hüküm süren Açe ‹slam<br />

devleti de yard›m etmesine, Osmanl›<br />

Devleti’nin Açe’ye a¤›r silahlar<br />

göndererek desteklemesine ra¤men<br />

netice alamad›lar.<br />

1641’de, Hollandal›lar, 1824 y›l›nda<br />

da ‹ngilizler Malaka’y› ele geçirdiler.<br />

19. asr›n sonlar›nda sanayileflmifl<br />

‹ngiliz gücü ülkenin maddî servet<br />

kaynaklar›n› ça¤dafl teknoloji ile iflletmeye<br />

bafllay›nca, bölgeye Çin’den ve<br />

Hindistan’dan bir ak›n oldu. ‹ngilizler,<br />

sömürgecilik sonras› dönemde<br />

de, ülkeyi kontrol alt›nda tutabilmek<br />

için bölgeye yabanc›lar› yerlefltirdiler.<br />

‹ngilizler, bir yandan bölgenin bütün<br />

tabiî zenginliklerini ülkelerine tafl›r-<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 17


islam coğrafyası<br />

Batu Caves Hindu Tap›na¤›<br />

ken bir yandan da Müslüman halk›<br />

fakirlefltirdiler. Bu durum halk aras›nda<br />

bir uyan›fl hareketinin do¤mas›na<br />

vesile oldu. II.Dünya Savafl› s›ras›nda,<br />

bu sefer Japonlar sald›rd›lar, dört y›l<br />

boyunca iflgal ettiler. Japonlar savaflta<br />

yenilince, ‹ngilizler tekrar iflgal ettiler.<br />

Malaylarda da istiklâl arzular›<br />

kuvvetlenmiflti, ‹ngilizler eski rahatl›-<br />

¤› bulamayacaklar›n› anlad›lar.<br />

1948?de Ingiliz denetiminde bir Malaya<br />

Federasyonu kuruldu. 31 A¤ustos<br />

1957’de de Malezya’n›n ba¤›ms›zl›¤›<br />

ilan edildi. Malezya’ya ba¤l› olan<br />

Singapur ise 1965’de konfederasyondan<br />

ayr›larak ayr› bir devlet oldu.<br />

Malezya’da Laiklik (Sekülerizm)<br />

Ülkenin baflbakanlar›ndan Tunku<br />

Abdurrahman 1980lerde yapt›¤› bir<br />

aç›klamada “‹slamî devlet iste¤i bofl bir<br />

hayaldir. Malezya gibi çok etnik gruplu<br />

ve çok dinli bir ülkede ‹slamî devletin<br />

yeri yoktur,” demiflti. 1988’de yarg›tay<br />

karar›yla ülkenin teokratik yap›da olmad›¤›<br />

karara ba¤lanm›fl, bu karar›n<br />

ard›ndan da laiklik tart›flmalar› bafllad›.<br />

Mizan Zeynel Abidin’in krall›¤a<br />

seçilmesiyle birlikte türbanl› efli Nur<br />

Zahire de saray protokolüne girdi.<br />

Bunu protesto eden muhalefetteki<br />

Halk›n Adaleti Partisi ve Liberal Demokrat<br />

Hareket, türbanl› kraliçeyi<br />

protesto ederek yemin törenine kat›lmad›.<br />

LDH, türbanl› kraliçenin toplumun<br />

tüm kesimlerini temsil etmedi¤ini<br />

vurgulad›. Bunun üzerine Kral Zeynel<br />

Abidin ülkede laikli¤in tart›fl›lmas›n›<br />

yasaklad›. Baflbakan Yard›mc›s›<br />

18<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Necib Razak’›n da “‹slam resmî dindir<br />

ve biz ‹slamî bir devletiz. Asla laik olmad›k,<br />

çünkü Bat› tan›m›yla laik olmak, ülke<br />

yönetimiyle ‹slamî ilkelerin birbirinden<br />

ayr›lmas› anlam›na gelir” aç›klamas›n›<br />

yapm›flt›.<br />

Uluslararas› ‹slam Üniversitesi<br />

1977 y›l›nda Mekkede toplanan<br />

Uluslararas› ‹slamî E¤itim ve Ö¤retim<br />

Sempozyumu’nda, modern olanaklardan<br />

yararlanan bir üniversitenin<br />

aç›lmas› düflüncesi ile ortaya ç›km›flt›r.<br />

Dönemin Malezya E¤itim ve Ö¤retim<br />

Bakan› Dr. Mahatir Muhammed<br />

de üniversitenin Kuala Lumpur’da<br />

kurulmas›n› istedi.1983 y›l›nda<br />

e¤itim vermeye bafllayan üniversitede<br />

‹slamî ilimlerin yan› s›ra pozitif bilimler<br />

de ö¤retiliyor. ‹slam üniversitesi<br />

olmas› nedeniyle sosyalbilimler bölümlerinde<br />

okuyan ö¤rencilere de zorunlu<br />

ilahiyat dersleri getirildi. ‹slam<br />

üniversitesinde bütün Müslüman k›zlar<br />

örtünmek zorundad›rlar. Bu yönetmelik<br />

2004’e kadar gayr-› Müslim<br />

k›zlar için de geçerli idi. Ne ilginçtir<br />

ki; Türkiye’nin de kurucu üyeleri aras›nda<br />

oldu¤u ve halen Türk Büyükelçisinin<br />

Mütevelli Heyetinde Türkiye’yi temsil<br />

etti¤i, Ahmed Davudo¤lu, Sabri Orman,<br />

Mehmed Maksudo¤lu, Hulusi Yavuz,<br />

Faruk Befler, Yunus Vehbi Yavuz,<br />

Bedrettin Çetiner, Ahmed Turan Aslan,<br />

Cüneyt Eren ile ‹brahim Kafi Dönmez<br />

gibi Türkiye’nin de¤erli ilim adamlar›n›n<br />

görev yapt›¤› Malezya Uluslararas›<br />

‹slam Üniversitesi’nin denkli¤i, YÖK’ün<br />

ald›¤› kararla 1997 y›l›ndan itibaren<br />

Türkiye’de kabul edilmiyor.<br />

Ülkedeki e¤itim sistemindeki bir<br />

di¤er uygulama da, flirketlerin üniversite<br />

ö¤rencilerine mecburi olarak<br />

burs vermesi ve okul bitiminde bu<br />

ö¤rencileri bünyesinde istihdam etmesi.<br />

Böylece ailelerin üstünden e¤itim<br />

masraflar› kaldr›l›rken, iflsizlik sorununun<br />

da önüne geçilmifl oluyor.<br />

Bir hoflgörü örne¤i olarak Malezya<br />

Malezya otoriter ‹slamc› bir model<br />

de¤il, birden fazla dinin bir arada<br />

bar›fl ve hoflgörü halinde yaflayabilmesinin<br />

ça¤dafl bir örne¤idir. Bu<br />

hoflgörü ortam›n›n çerçevesini ise ‹slam<br />

çizmektedir. Dinî hoflgörünün en<br />

zirve örneklerinin gerek tarihte, gerekse<br />

günümüzde ‹slam medeniyetinden<br />

ç›kt›¤› bir gerçektir. Bu ortam›n<br />

günümüzde bir çok Müslüman ülkede<br />

kaybolmufl olmas›n›n nedeni ise<br />

‹slam de¤il, Bat› emperyalizmi karfl›s›nda<br />

geliflen savunmac› refleksler ve<br />

güvensizlik kültürüdür.<br />

Malezya’da, en kalabal›k etnik kitle<br />

ülke nüfusunun yüzde 50’sinden fazlas›n›<br />

oluflturan Malaylard›. ‹kinci en büyük<br />

etnik grup ise yüzde 35’lik nüfus yo¤unlu¤una<br />

sahip olan Çinliler?dir. Çinliler<br />

genelde Budist olup bir k›sm› da Hr›stiyand›r.<br />

Ülkede önemli oranda da aralar›nda<br />

Müslüman ve Sih de olan, ancak<br />

ço¤unlu¤u Hindu olan Hintliler bulunuyor.<br />

Halk›n geri kalan k›sm› da büyük<br />

bölümü Müslüman olan di¤er küçük<br />

etnik gruplardan olufluyor. Bu kadar<br />

etnik çeflitlili¤i herhangi bir etnik<br />

çat›flma ç›kmaks›z›n bir arada tutman›n<br />

formülü de dinî özgürlü¤e, adet ve geleneklere<br />

sayg›ya ve iktidar paylafl›m›na<br />

dayal› bir sosyal sözleflmeya dayan›yor.<br />

Malezya’n›n yarg› sistemi çok hukuklulu¤a<br />

dayan›yor. Malaylar ve di¤er Müslümanlar›n<br />

aile ve din ile ilgili davalar›na<br />

fleriat mahkemeleri bak›yor. Evlenme<br />

ve boflanmada da fleriat mahkemeleri<br />

geçerli say›l›yor. Ancak laik kamu<br />

mahkemeleri de Müslümanlar da dahil<br />

olmak üzere herkes için mevcut bulunuyor,<br />

Çinli ve Hintlilerin tüm davalar›na<br />

kamu mahkemeleri bak›yor. Hukuk<br />

sistemi, ‹ngiliz sömürgecili¤i dönemine<br />

dayan›yor. ‹ngilizler, otoriter laik Frans›zlardan<br />

farkl› olarak sömürgelerinde<br />

halk›n geleneklerine ve dini de¤erlerine<br />

dokunmad›lar. Mevcut sistem daha çok


unun miras› olarak devam ediyor.<br />

Malezya’daki sistemde gayr-› müslimler<br />

üzerinde ‹slam’›n herhangi bir<br />

kural› uygulanmamaktad›r. Halk›n<br />

vergileriyle kurulmufl hiçbir müessesede<br />

baflörtüsü ya da herhangi bir dine<br />

ait simge yasak ya da zorunlu de¤ildir.<br />

Buna mukabil, Malezya’da genel<br />

kurallar›n dinî uygulama serbestisiyle<br />

çat›flt›¤› nadir durumlarda dahi, kamusal<br />

güvenli¤e zarar vermemek flart›yla,<br />

dini özgürlü¤ün önceli¤i ilkesi benimsenmifltir.<br />

Örne¤in, 1995 y›l›nda<br />

ülkede yayg›n bir flekilde kullan›lan<br />

motorsiklet sürücülerine kask takma<br />

mecburiyeti getirildi. Sihler, bafllar›ndaki<br />

sar›¤›n kask takmalar›na izin vermedi¤i<br />

için dinlerini yaflama haklar›yla<br />

çeliflti¤i gerekçesiyle bu kuraldan<br />

muaf tutulmay› talep ettiler ve itirazlar›<br />

üst mahkemeler taraf›ndan kabul<br />

edildi. Gayr-› müslimlerin dini ibadet<br />

özgürlü¤ü devlet güvencesi alt›na al›nm›flt›r.<br />

Bütün dinî bayramlar çok dinli<br />

bir ortamda adeta bir festival havas›nda<br />

kutlan›yor. Budist Çinliler Çin’de<br />

yasaklanm›fl bayramlar›n› Malezya’da<br />

serbestçe kutlarken, Hindu dinî bayramlar›<br />

Hindistan’dakinden daha görkemli<br />

yaflan›yor. Bu çeflitlilik tüm ülkeye<br />

de yans›r. Örne¤in, ünlü ikiz kulelerdeki<br />

(KLCC) büyük al›flverifl merkezi<br />

Ramazan ay› boyunca ‹slamî motiflere<br />

bürünürken, y›lbafl›nda merkezin<br />

ortas›nda büyük bir cam a¤ac› ve noel<br />

baba görürsünüz. Hindular›n Depavali<br />

bayram›nda ise KLCC yine bu dine<br />

özgü süslemelerle bezenir. Tüm bu<br />

dinlere ait olan bayramlar da ülkede<br />

resmî tatildir. Bir çok Bat› ülkesinde<br />

flehir mimarisini bozdu¤u gerekçesiyle<br />

büyük ve minareli cami yap›m›na<br />

izin verilmezken, Müslüman Malezya’da,<br />

Budist ve Hindu tap›naklar›<br />

Kuala Lumpur ve di¤er flehirlerin merkezinde<br />

camilerle yanyana bulunuyor.<br />

Malezya’da gayr-› Müslimler gerek<br />

meclis ve gerekse devlet bürokrasisinin<br />

de¤iflik makamlar›nda hizmet veriyorlar.<br />

Siyasî aç›dan Malezya’y› bir<br />

arada tutan sistem, etnik koalisyona<br />

dayal› yönetim paylafl›m› düzenlemesi<br />

olarak tarif edilebilir. Malezya’da bu<br />

sistem alt›nda belirli bakanl›klar geleneksel<br />

olarak Çinli ve Hintlilere tahsis<br />

edilmifl durumda. Malaylara kamu gö-<br />

Kamusal alanda, baflörtülü ya da baflörtüsüz sorunu yok<br />

revleri, ifl dünyas› ve e¤itim alan›nda<br />

baz› ayr›cal›klar tan›nmaktad›r. Ülkede<br />

sadece Malaylar aras›ndan ç›kan ve<br />

birinci s›n›f vatandafl anlam›na gelen<br />

“Bumi Putralar” bulunuyor. Eyalet sultanlar›<br />

ve üst düzey din adamlar›ndan<br />

oluflan bu kifliler vergi ödemiyor. Çocuklar›<br />

ise üniversiteye s›navs›z giriyor.<br />

Malaylar din de¤ifltirmeleri halinde<br />

bu ayr›cal›klar›n› kaybetmektedirler.<br />

Etnik kimli¤in üniversite ö¤renci<br />

al›m kontenjanlar› için de baz olarak<br />

kullan›lmas›, baz› Malezyal›lar ve siyasi<br />

gözlemciler taraf›ndan elefltiriliyor<br />

olsa da Malezyal›lar etnik gruplar›n sahip<br />

olduklar› farkl› flehirleflme ve modernleflme<br />

seviyelerinden dolay› aç›k<br />

rekabete haz›r olmad›klar›n› ve bu nedenle<br />

de pozitif ayr›mc›l›k uygulamas›n›n<br />

devam ettirilmesi gerekti¤ini savunuyorlar.<br />

Bu konuda yaflanan bütün<br />

tart›flmalarla birlikte, Malezyal›lar kendileri<br />

için uygun gördükleri bu sistemi<br />

herhangi bir iç çat›flmaya neden olmaks›z›n<br />

baflar›yla uyguluyorlar. Malezya’da<br />

devletin resmî dili Malay dilidir.<br />

Ülkede Çince ve Hintçe’ye de ifade<br />

hakk› verilmekte gazete, radyo ve tv<br />

Baflkent Kuala Lumpur<br />

islam coğrafyası<br />

yay›nlar› bulunmaktad›r. Resmiyette<br />

yeri olmamakla beraber farkl› ›rklar<br />

aras›nda müflterek anlaflma vas›tas›<br />

olan ‹ngilizce, fiilen ikinci dildir. Malezya’daki<br />

bu hoflgörülü yaflam ve neticede<br />

sa¤lanan istikrar son çeyrek as›rd›r<br />

h›zl› bir iktisadî kalk›nma hamlesi gerçekleflmesine<br />

imkan verdi. Son otuz<br />

y›ld›r Malezya ekonomisi y›lda ortalama<br />

yüzde 7’lik bir büyüme performans›<br />

sergiliyor. Bu performansta ülkede<br />

hakim olan ço¤ulcu gelene¤in büyük<br />

rolü oldu¤u düflünülüyor. Malezya’da<br />

ekonominin dinamiklerini gayr-› Müslim<br />

Çinliler kontrol ediyor. Onlar›n ise<br />

özgür ve huzurlu yaflamaktan yana bir<br />

sorunlar› bulunmuyor. Yine bu istikrarl›<br />

atmosfer Malezya’y› uluslararas›<br />

sermaye aç›s›ndan da bir cazibe merkezi<br />

haline getirdi.<br />

Malezya halk› birarada yaflaman›n<br />

muhteflem bir örne¤ini sergiliyorlar.<br />

Malezya’n›n temsil etti¤i ço¤ulcu<br />

de¤erler, Türkiye’nin bin y›ll›k tarihi<br />

boyunca yaflatt›¤› de¤erlerin ayn›s›d›r,<br />

bu nedenledir ki Türkler kendilerini<br />

Malezya’da evlerinde hissederler,<br />

5 y›l boyunca ben öyle hissettim. <br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 19


islam coğrafyası<br />

‹srail-Filistin sorununa yaklaflmak<br />

Tarihçiler son elli y›lda Ortado-<br />

¤uda’ki en büyük sorunun, Filistin-‹srail<br />

aras›ndaki çat›flma oldu¤u<br />

konusunda hemfikirdirler. Küresel<br />

dünya düzeninde bu sorun sadece<br />

Ortado¤u’ya bar›fl getirmenin<br />

önündeki en büyük engel olmay›p,<br />

ayn› zamanda bölgedeki di¤er geliflmeleri<br />

de do¤rudan etkilemektedir.<br />

Ortado¤u devletlerinin ‹srail-<br />

Filistin çat›flmas›na yaklafl›m›, ilgili<br />

devletin Ortado¤u’daki etkinli¤ini<br />

do¤rudan etkiledigi gibi onlar›n iç<br />

meflruiyetleri aç›s›ndan da kilit bir<br />

öneme sahiptir. Filistin olaylar›na<br />

duyars›z hiç bir bölgesel devlet<br />

kendi halk›na bunu izah edemez.<br />

Filistin’de yaflanan trajedi, tarih boyunca<br />

çeflitli adland›rmalara sahne<br />

olmufltur. 1940’lardan bafllayarak<br />

1970’lere kadar süren dönemde Filistin’de<br />

yaflanan olaylar genel olarak<br />

Arap-‹srail çat›flmas› olarak adland›r›lm›flt›r.<br />

1970 sonras›nda ise<br />

daha çok Filistin-‹srail adland›r›lmas›<br />

tercih edilmifl olup bu ciddî<br />

bir ölçek daralmas›n› ifade eder.<br />

Son y›llarda ise durumu sadece Filistin<br />

sorunu olarak adland›rman›n<br />

yayg›nlaflt›¤›n› dikkatten kaç›rmamak<br />

gerekir. Bir durumu adland›rmak,<br />

onu anlamland›rman›n bir önceki<br />

aflamas›d›r. Filistinde bugün<br />

yaflananlar I. Dünya Savafl›ndan<br />

sonra bölgeye artarak devam eden<br />

Yahudi göçüyle bafllam›fl, 1948 y›l›nda<br />

‹srail devletinin kurulmas›yla<br />

çetrefilleflmifltir. Daha sonralar› yaflanan<br />

savafllar ve bar›fl görüflmeleri<br />

ise olay› bugün için çözülemez<br />

hale getirmifltir. Tarihi süreç boyunca<br />

Filistin taraf› sorunun ortaya<br />

ç›kmas›nda ‘pasif’ bir rol oynam›fl<br />

ve sorun üretici taraf ‹srail olmufltur.<br />

Dolay›s›yla bu yaz›da Filistin<br />

20<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

‹srail, Filistinlileri Kudüs’e yaklaflt›rm›yor<br />

meselesi bir ‹srail sorunu olarak nitelendirilecek<br />

ve sorun üretici taraf›n<br />

genel olarak izledi¤i stratejiler<br />

ve günümüze yans›lamar› izah edilecektir.<br />

Durumun Filistin aç›s›ndan<br />

incelenmesi ise baflka bir yaz›n›n<br />

konusudur.<br />

‹srail, bugün bölgede kal›c›l›¤›n›<br />

kuvvetlendirmek ve Filistin’i bar›fl<br />

istemeyen taraf olarak göstermek<br />

için temel olarak üç strateji izlemektedir.<br />

Bunlardan ilki, küçük ölçekli<br />

olup, iç ifllerle alakal›d›r. ‹kinci strateji,<br />

orta kademe olarak nitelenebilir<br />

ve genel olarak bölgeye gelen turist<br />

ve yabanc›larla ilgilidir. Üçüncüsü<br />

ise bölgesel ve küresel dengelerle ilgili<br />

olup, makro ölçeklidir.<br />

‹srail, hergeçen gün isgal etti¤i<br />

topraklar› çeflitli resmî ya da gayriresmî<br />

gerekçelerle geniflletmektedir.<br />

Check-Point olarak adland›r›lan askerî<br />

kontrol noktalar›n›n say›s› hergeçen<br />

gün, terör gerekçesiyle, artmakta<br />

ve bu durum Filistinliler için<br />

art›k çekilmez hale gelmektedir. Bir<br />

mahalleden di¤er mahalleye gitmek<br />

için bile ‹srail otoritelerinden izin al-<br />

Mehmet ÖZKAN • metkan82@hotmail.com<br />

mak gerekti¤i gibi, bu verilen iznin<br />

kontrol noktas›nda hale geçerli olup<br />

olmad›¤› sadece flansa ve oradaki<br />

askerin anlay›fl›na b›rak›lm›flt›r. Gerekçesiz<br />

olarak saatlerce bekletilmek<br />

art›k Filistinliler için s›radan bir fleydir.<br />

Ayn› flekilde Filistinlilerin yaflad›¤›<br />

bölgelerin içinde mantar gibi<br />

biten Yahudi yerleflim birimleri art›k<br />

modern dünyada “yavafl iflgal” in yeni<br />

ad› olmufltur. Her geçen gün geniflleyen<br />

bu yerleflim yerleri Filistinlileri<br />

yüzy›llard›r yaflad›klar› yerlerden<br />

zorla ya da gönüllü bir flekilde<br />

ayr›lmaya zorlamaktad›r. Her ne kadar<br />

bu durum iflgal amaçl› olsa da,<br />

asl›nda temel hedef Filistinliler üzerinde<br />

psikolojik y›k›md›r. ‹srail geri<br />

dönmemek üzere Filistin’i terk etmek<br />

isteyen herkese gereken kolayl›-<br />

¤› göstermeye dünden raz›d›r ve bu<br />

durumu psikolojik y›k›mla h›zland›rmaya<br />

çal›flmaktad›r. Azalan Filistin<br />

nüfusu her aç›dan israil’in iflini kolaylaflt›racakt›r.<br />

Çok çarp›c› bir örnek<br />

olarak medyaya yans›mayan<br />

ama hergün Jenin mülteci kamp›nda<br />

yaflanan olaylar örnek verilebilir. Je-


nin tarih boyunca ‹srail’e karfl› direniflin<br />

en güçlü oldu¤u yerlerden birisidir.<br />

Yaklafl›k 1km 2 ’lik bir alandan<br />

oluflan Jenin’de 15 bin kifli yaflamaktad›r.<br />

Burada e¤itimli insan say›s›<br />

hayli yüksek olup 860’dan fazla kifli<br />

universite, 67 kifli ise master diplomal›d›r.<br />

E¤itimle direnifl bilincini<br />

birlikte tafl›yan Jenin’in 2002 y›l›nda<br />

hiç yokken neden y›k›ma u¤rad›¤›n›n<br />

aç›klamas› burada yatmaktad›r:<br />

Psikolojik de-moralizasyon. Hiç bir<br />

gerekçe gösterilmeden halen her<br />

gece ‹srail askerleri Jenin mülteci<br />

kamp›na gelmekte ve bir kaç aileyi,<br />

zorla evlerini terke zorlamaktad›r.<br />

Aileler, ancak d›flar›da gece yar›s› 3-<br />

4 saat bekledikten sonra, evlerine<br />

girmelerine izin verilmektedir. Hergün<br />

tekrarlanan bu olay, medyan›n<br />

dikkatinden uzak ama, son derece<br />

önemli bir de-moralize etme, psikolojik<br />

y›k›m örne¤idir.<br />

‹srail’in ikinci temel stratejisi, ilginç<br />

bir ikilemi bar›nd›rmaktad›r.<br />

fiehirlerini bir turizm yeri olarak tan›tan<br />

ve yabanc› çekmeye çal›flan<br />

‹srail, ayn› zamanda ülkeye gelen<br />

yabanc›lar›n Filistin taraf›n› ziyaret<br />

etmemesi için elinden gelen bütün<br />

çabay› göstermektedir. Dünya<br />

medyas›nda da, bu söylem d›fl›nda<br />

insanlar›n bilgi edinmesi istenmemektedir.<br />

Filistin’e giden herkesin<br />

oradaki durumun göründü¤ünden<br />

en az on kat daha kötü oldu¤unun<br />

fark›na vard›¤›n› bilen ‹srail, s›n›r<br />

kap›s›nda Filistin bölgesini ziyaret<br />

edece¤ini söyleyenlerin baz›lar›n›<br />

gerekçesiz olarak geri gönderdi¤i<br />

gibi, baz›lar›n› ise ekstra sorgulamadan<br />

geçirmektedir. ‹srail, ülkeye<br />

gelen yabanc›lar üzerinde sorgulamalarla<br />

psikolojik bask› kurarak<br />

onlar›n Filistin taraf›na geçmesini<br />

önlemeye çal›flmaktad›r. Çünkü Filistin<br />

taraf›na geçen bir çok kifli art›k<br />

medyan›n, gerçeklerin ne kadar›n›<br />

yans›tt›¤›n›n fark›ndad›r.<br />

‹srail’in üçüncü stratejisi, bölgesel<br />

ve küresel siyasette kendi meflruiyet<br />

alan›n› mümkün oldu¤unca<br />

geniflletmektir. 1978’de M›s›r’la<br />

yapt›¤› anlaflma sonucu, M›s›r’› potansiyel<br />

savafl›labilecek bir ülke ol-<br />

‹flgal, terör gerekçesi ile mazur gösteriliyor<br />

maktan ç›karan ‹srail kendisine<br />

karfl› oluflabilecek herhangi bir bölgesel<br />

muhalefeti bütün gücüyle önlemeye<br />

çal›flmaktad›r. Ayn› zamanda<br />

bölge devletleriyle iliflkileri gelifltirmenin<br />

yolunu aramakta ve bu<br />

flekilde meflruiyet alan›n› geniflletmeye<br />

çal›flmaktad›r. 1990’larda Ürdün’le<br />

yapt›¤› anlaflmalarla iliflkilerini<br />

çeflitlendiren ‹srail’in, Türkiye<br />

ile iliflkileri ilerletmeye afl›r› istekli<br />

olmas›n›n arkas›nda bu meflruiyet<br />

aray›fl› yatmaktad›r. ‹srail’in son<br />

y›llarda körfez ülkelerine aç›lmaya<br />

çal›flt›¤› ve Katar baflta olmak üzere<br />

baz› krall›klarla flört etmeye bafllad›¤›n›<br />

ayr›ca belirtmek gerekir.<br />

Özellikle Irak savafl› sonras›, Ortado¤u’da<br />

oluflmaya bafllayan fiia-<br />

Sünni bloklaflmas›ndan kendine<br />

pay ç›karmaya çal›san ‹srail körfez<br />

ülkelerinin ‹ran karfl›t› duygular›n›<br />

sömürerek iliflkilerini gelifltirmeye<br />

çal›flmaktad›r. Normalde fiia hiç bir<br />

kökeni olmayan Hamas’› bile hep<br />

‹ran’la birlikte telaffuz ederek bölge<br />

devletlerinin gözünde devre d›fl› b›rakmaya<br />

çal›flmas› tamam›yla bu<br />

stratejinin bir parças›d›r. Ayn› flekilde<br />

‹ran’›n nükleer silah üretme<br />

çabalar›na karfl› oluflan küresel muhalefeti<br />

de, hem Hamas’› bitirmek<br />

hem de bölgedeki dengeleri de¤ifltirme<br />

potansiyeli bulunan ‹ran’›<br />

izole etmek için kullanmaktad›r.<br />

islam coğrafyası<br />

Bugün Ortado¤u’da yaflanan trajedi<br />

temel olarak bir ‹srail sorunudur.<br />

Bu sorunun çözümü, herfleyden önce<br />

‹srail’in nas›l bir devlet olmak istedi¤i<br />

sorusuyla do¤rudan alakal›d›r. Hergeçen<br />

gün toprak geniflleten ‹srail<br />

için son noktan›n neresi oldu¤u hala<br />

belli olmad›¤› gibi, art›k meflruiyetini<br />

hem bölgede hem de küresel düzeyde<br />

güçlendirmifl bir ‹srail’in, bar›fl yapma<br />

gibi bir ihtiyac› da yoktur. Bar›fl<br />

görüflmeleri bööyle güçlenmifl bir<br />

‹srail için zaman kazanma ve flirin görünmenin<br />

ötesinde bir anlam tafl›mamaktad›r.<br />

Uluslararas› düzende büyük ölçekli<br />

sorunlar›n çözümü ancak sistemdeki<br />

büyük de¤iflimlerle gerçekleflir.<br />

Güney Afrikada’ki ›rkç›<br />

Apartheid rejimini sona erdiren<br />

her ne kadar siyah halk›n mücadelesi<br />

gibi görünse de, asl›nda, so¤uk<br />

savafl›n sona ermesidir. Dolay›s›yla<br />

‹srail sorununun “sona erdirilmesi”<br />

de ancak ve ancak bölgesel ve küresel<br />

güç dengelerinde yaflanacak bir<br />

de¤iflimle mümkündür. Bölgesel<br />

anlamda güç dengelerini kendi<br />

aleyhine degifltirebilecek tek etkenin,<br />

‹ran’›n nükleer teknolojiye sahip<br />

olmas› oldu¤unun fark›nda<br />

olan ‹srail’in, ‹ran’› izole etmenin<br />

yan›nda, muhtemel bir savafl› bile<br />

desteklemesinin arkas›ndaki temel<br />

etken budur. <br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 21


irşad<br />

Kurban Bayram› üzerine...<br />

Her din, kültür ve milletin sevinçlerini,<br />

k›vançlar›n› ve geçmifllerini<br />

yadettikleri önemli günleri,<br />

flenlikleri ve bayramlar› vard›r.<br />

‹slam milletlerinin de kendisinde<br />

sevinç ve coflkular›n› paylaflm›fl olduklar›<br />

y›lda iki bayramlar› vard›r.<br />

Bunlar Ramazan ve Kurban Bayram›d›rlar.<br />

Kurban Bayram›, Peygamberimizin<br />

Mekke'den Medine'ye<br />

hicretlerinin ikinci y›l›nda<br />

meflru k›l›nm›flt›r. Peygamberimiz<br />

efendimiz (as) Medine'ye hicret buyurduklar›nda<br />

Medinelilerin y›lda<br />

iki bayram yaparak e¤lendiklerini<br />

görmüfl ve bunlar›n asl›n›n neden<br />

ibaret oldu¤unu sormufl, onlar "Biz<br />

cahiliyette bu günlerde oynay›p e¤lenirdik.''<br />

demifllerdi. Bunun üzerine<br />

peygamberimiz: "Bunlar›n yerine<br />

Allah Teâla size daha hay›rl› iki gün<br />

verdi: Ramazan Bayram›, Kurban<br />

Bayram›" (Ebû Davût, Salat, 245) buyurdular.<br />

‹slâm Dininde bayram olan bu<br />

iki gün, Müslümanlar›n çok önemli<br />

dinî görevlerini yerine getirmeleri<br />

ile ilgilidir. Birincisi, bir ay Ramazan<br />

orucunu tamamlaman›n sevincini<br />

yaflamak içindir. Ramazan<br />

ay›ndan sonraki ay olan fievval ay›n›n<br />

ilk günü bayram say›lm›flt›r.<br />

‹kincisi de çok önemli bir ibadet<br />

olan Hac görevinin yerine getirildi-<br />

¤i gün olan Zilhiccenin 10. günü<br />

Kurban Bayram› olmufltur. Bu günde<br />

ayr›ca zengin olan Müslümanlar<br />

kurbanlar›n› keserek, Yüce Allah'›n<br />

verdi¤i varl›klara flükretmifl olurlar.<br />

Ramazan ay›nda oruç tutan Müslümanlar<br />

için üç türlü sevinç vard›r.<br />

Bunlardan birincisi; kifli günlük<br />

orucunu akflam iftar etti¤i zaman<br />

22<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

yaflan›r. O anda insan: "Rabbime<br />

flükürler olsun. Bir gün daha orucumu<br />

tamamlad›m. Rabbimin bana<br />

emretti¤i görevi yapt›m" diye düflünüp,<br />

görevini yerine getirmenin<br />

mutlulu¤unu yaflar. ‹kincisi, Ramazan<br />

ay› bitip bayram geldi¤i gündür.<br />

Müslüman o zaman mübarek<br />

bir ay› ibadet ve iyiliklerle geçirmenin<br />

sevincini yaflar. O gün bayram<br />

ederek sevinç ve mutlulu¤unu göstermifl<br />

olur. Üçüncüsü de, Müslüman<br />

k›yamet gününde tuttu¤u<br />

oruçlar›n ve yapt›¤› di¤er ibadetlerin<br />

sevab›n› ald›¤› ve mükâfat›n›<br />

gördü¤ü zaman yaflanacakt›r. Bizler<br />

e¤er Rabbimizin emretti¤i ibadet<br />

ve iyilikleri yaparsak, yasaklanan<br />

kötülük ve ve günahlardan sak›n›rsak,<br />

her günümüz bir bayram<br />

gibi olacakt›r. Müslümanlar olarak<br />

bizim en önemli görevimiz, Allah'›n<br />

ve O'nun elçisi Hz. Muhammed'in<br />

emirlerini tutmak ve yasaklar›ndan<br />

sak›nd›rmakt›r.<br />

Ramazan Bayram› Namaz› gibi,<br />

kurban bayram› namaz› da vaciptir<br />

ve Cuma namaz›n›n flartlar›na tabidir.<br />

Yani Cuma namaz›n› k›lmakla<br />

yükümlü olanlar, bayram namaz›n›<br />

k›lmakla da yükümlüdürler. Ancak<br />

Cuma namaz› farz, bayram namazlar›<br />

ise vaciptir.<br />

Kurban Bayram›, yukarda da<br />

ifade edildi¤i gibi Müslümanlar taraf›ndan<br />

Hicri Takvime göre Zilhicce<br />

ay›n›n onuncu gününden itibaren<br />

dört gün boyunca kutlanan bir<br />

dini bayramd›r. Tüm dünya Müslümanlar›<br />

taraf›ndan kutlanan Kurban<br />

Bayram›'nda ‹brahim Peygamber'in<br />

o¤lu ‹smail Peygamber'i kurban<br />

etmek istemesi hadisesi an›l›r.<br />

M. Hulusi ÜNYE • mhulusiunye@hotmail.com<br />

Ad› üstünde bayram günleri sevinç<br />

ve neflenin cofltu¤u günlerdir.<br />

Hatta bu günlerde sevinçli, nefleli<br />

ve güler yüzlü görünmek ve yap›lacak<br />

bayram e¤lencelerine ifltirak etmek<br />

dinimizce tavsiye edilmifltir.<br />

Çünkü bayramlar›n toplum hayat›nda<br />

önemli bir yeri ve de¤eri vard›r.<br />

Bu güzel günlerde topluma birlik<br />

fluuru hakim olur ve toplum bütünleflir.<br />

Toplumda herkes birbirleriyle<br />

yeniden kaynafl›r ve aralar›nda<br />

muhabbet daha da güçlenmifl<br />

olur. K›rg›nl›klar, darg›nl›klar yerini<br />

kardeflli¤e ve bar›fla terkeder.<br />

Bilhassa ça¤›m›zda modern hayat›n<br />

getirdi¤i bitmek tükenmek bilmeyen<br />

kofluflturmalar› aras›nda bunalan,<br />

bitkin ve yorgun düflen, çeflitli<br />

streslerle bo¤uflan insanlar için<br />

bayramlar birer rehabilite günleri<br />

olur; yeni bir moralle dinçleflen insanlar›n<br />

çal›flma azimleri artm›fl ve<br />

güçlenmifl olur.<br />

Bu günlerde akraba ve komflular›m›zla<br />

olan aram›zda varolup ta<br />

zay›flyan iliflkilerimiz kuvvetlenir,<br />

birlik ve kardeflli¤imiz güçlenir.<br />

Çünkü günlük olarak icra etti¤imiz<br />

ve adeta makinalaflt›¤›m›z dünyam›zda,<br />

insani iliflkilerimiz, hatta aile<br />

içindeki iliflkilerimiz bile çok k›sa<br />

mülakatlar fleklinde cereyan etti-<br />

¤inden nerede ise yok denecek kadar<br />

azalm›flt›r. ‹flte y›lda en az›ndan<br />

iki bayramda yedi gün boyunca yap›lacak<br />

ziyaretlerle bir y›l›n aç›klar›n›<br />

kapatma imkan› bulunailir.<br />

Onun için de daha bayram sabah›ndan<br />

itibaren camilerimize koflarak,<br />

camilerimizi dolduran din kardefllerimizle<br />

beraber içtenlikle yüce<br />

Allah'a yönelmeli, O'ndan af ve ba-


Güney Afrika’da bayram...<br />

¤›fl dilemeli ve dualar edilmelidir.<br />

Çünkü böyle bir amaçla bir araya<br />

gelen, ayn› iman ve heyecan› tafl›yan<br />

topluluklar› yüce Allah'›n rahmeti<br />

kuflat›r ve onlar› affeder.<br />

Bayram günlerinde yapaca¤›m›z<br />

güzel amellerimize önce annemizin-babam›z›n<br />

ellerini öpüp hay›r<br />

dualar›n› alarak devam etmeliyiz.<br />

Zira dinimizde Allah'a ibadetten<br />

sonra anne ve babaya sayg› ve<br />

iyilik emredilmifl, onlara karfl› "öf"<br />

demek dahi yasaklanm›flt›r. Devam›nda<br />

akraba ve komflular›m›zla<br />

tebrikleflerek, karfl›l›kl› sevgi ve<br />

sayg› duygular›m›z tazelenmeli,<br />

karfl›laflt›¤›m›z herkesle selâmlaflmak<br />

ve tebrikleflmek suretiyle topluma<br />

kardefllik duygular›n›n hakim<br />

olmas›na gayret etmeliyiz. Bu arada<br />

tan›d›klar›m›z› ziyaret ederek<br />

hat›rlar›n› sormal› ve gönüllerini almal›y›z.<br />

Hastahanelerde ve evlerde<br />

yatan hastalar› ziyaret etmeli ve onlara<br />

flifa dileklerimizi sunmal›y›z.<br />

Varsa yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla<br />

ilgilenip onlar› okflamal› ve<br />

onlara anne ve babalar›n›n yokluklar›n›<br />

hissettirmemeliyiz. Çevremizde<br />

bulunan yoksul ve bak›ma muhtaç<br />

çocuklara yard›m ellerimizi<br />

uzatmal›, onlar›n da bayram sevinci<br />

yaflamalar›na imkan haz›rlamal›y›z.<br />

Avrupal› Müslümanlar olarak<br />

genelde mahrumuz ama yine de<br />

uzaktan, imkan›m›z varsa bizzat gi-<br />

derek bizden hay›r dua bekleyen<br />

ölülerimizi hay›r dua ile anmal› ve<br />

mezarlar› bafl›nda onlara dua etmeliyiz<br />

ve ruhlar› için hay›r ve hasenatta<br />

bulunmal›y›z. Kardefllerimiz<br />

aras›ndan darg›n, k›rg›n ve küs<br />

olanlar› bar›flt›rmaya çal›flmal› ve<br />

aralar›n› bulmal›y›z. Her zaman oldu¤u<br />

gibi bayram günlerinde de ‹slâm'›n<br />

emretti¤i flekilde çevremizdeki<br />

insanlara iyi davranmal›, incitici<br />

ve zarar verici davran›fllardan<br />

sak›nmal›y›z. Bütün bunlar, toplumda<br />

yafl›yan fertleri birbirleriyle<br />

kaynaflt›r›r ve birlikte yaflama sevincini<br />

art›r›r. Toplumu rahats›z<br />

eden ayr›l›k ve düflmanl›klar›n yok<br />

olmas›nda etkili olur. ‹slam f›kh› ve<br />

kültürü aç›s›ndan flu afla¤›da say›lacak<br />

fleylerin bayram günlerinde yap›lmas›<br />

güzel olur. fiöyleki:<br />

Bayram gecelerini dua ve ibadetle<br />

ihya etmek, kaza namaz› k›lmak,<br />

Kur'an okumak ve Allah Teâlâ'dan<br />

af ve ma¤firet dilemek. Çünkü<br />

dualar›n makbul oldu¤u gecelerden<br />

birisi de bayram geceleridir.<br />

Nitekim Peygamberimiz efendimiz<br />

(as) flöyle buyurmufllard›r: "Ramazan<br />

ve Kurban Bayram› gecelerini,<br />

sevab›n› umarak ibadetle geçiren<br />

kimsenin kalbi, kalplerin öldü¤ü gün<br />

ölmez." (Mecmeu'zevâid, Beyrut,<br />

1967, c. 2, s. 198) Bayram sabah› erken<br />

kalkarak y›kan›p temizlendikten<br />

sonra namaza gitmek. Güzel<br />

koku sürünmek. Temiz ve yeni elbi-<br />

irşad<br />

se giyinmek. Gücü yetiyorsa namaza<br />

yürüyerek gitmek. Güler yüzlü<br />

ve sevinçli görünmek. Yoksullara<br />

çokça sadaka vermek. Bayram namaz›na<br />

giderken yolda tekbir getirmek.<br />

Kurban kesecekse kurban<br />

etinden yiyinceye kadar oruç tutuyormufl<br />

gibi bir fley yiyip içmemek.<br />

Kurban etinden iftar etmek. Çünkü<br />

peygamberimiz böyle yaparlard›.<br />

Çoluk çocu¤una bolluk göstermek.<br />

Onlara hediyeler almak. Bütün<br />

bunlar bayramda yap›lmas› müstehap<br />

olan ifllerdir.<br />

Önemli bir not: Avrupal› Müslümanlar<br />

olarak kesece¤imiz kurbanlar›m›z›<br />

bulundu¤umuz ülkelerde<br />

kesmek yerine kurban ibadetinin<br />

hikmetine uygun olarak daha çok<br />

muhtaç olan insanlar›n bulundu¤u<br />

yerlere göndererek oralarda kurbanlar›n›<br />

kestirmektir. Bu manada<br />

en büyük dinî organizelerden birisi<br />

olan teflkilat›m›z›n seçilmesi bizi<br />

do¤rusu memnun eder.<br />

Bu duygularla bütün din kardefllerimizin<br />

kurban bayramlar›n›<br />

tebrik ediyor, daha nice bayramlara<br />

sa¤l›kla, huzurla eriflmemizi Cenâb-›<br />

Hak'tan diliyorum. Mübarek<br />

bayram›n hem bütün bir ‹slâm alemine<br />

ve bütün insanl›¤a iyilik ve<br />

hay›rlar getirmesini diliyorum. Cenâb-›<br />

Hak yapt›¤›m›z ibadetleri ve<br />

kesece¤imiz kurbanlar› r›zas›na<br />

muvaf›k eylesin ve bizi kendisine<br />

ibadetten ay›rmas›n. <br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 23


irşad<br />

Hac, mü’mini kemale ulaflt›r›r<br />

Hac; Zilhiccenin dokuzuncu günü<br />

Arafat’ta vakfe yapmak, Beytullah’›<br />

yedi kere tavaf etmek ve Safa ile<br />

Merve aras›nda sa’y etmektir. Hac ve<br />

umre niyetiyle özel mekânda, özel zamanda<br />

ve özel fiillerle, Allah’a yaklaflmak<br />

için Beytullah’a yönelmektir. 1<br />

Hac bir akittir. Elest bezminde<br />

Allah Teâlâ’ya verilen akdi tazelemektir<br />

ve bu akde muhalif olan bütün<br />

akitleri bozmak, bütün yanl›fll›klardan<br />

tövbeye ermektir ve buna sad›k<br />

kalaca¤›m›za dair söz vermektir.<br />

Hacc›n Farz Oluflu:<br />

a. Kur'ân-› Kerîm’den deliller:<br />

“‹nsanlardan gücü yeten herkesin<br />

Beyti (Kâbe’yi) ziyâret etmesi Allah’›n<br />

bir hakk›d›r...” 2 “Hacc› ve umreyi Allah<br />

için tamamlay›n›z!” 3<br />

“‹nsanlar içinde hacc› ilan et. Gerek<br />

yaya, gerek her uzak yoldan gelerek<br />

yorgunluk-tan incelmifl binekler üzerinde<br />

sana gelsinler. Ta ki kendilerine ait<br />

menfaatlere flahit olsunlar. ve (Allâh'›n)<br />

kendilerine r›z›k olarak verdi¤i hayvanlar<br />

üzerine belli günlerde (onlar› kurban<br />

ederken) Allâh'›n ad›n› ans›nlar. Onlardan<br />

yeyin, s›k›nt› içinde bulunan fakire<br />

de yedirin.” 4<br />

b. Hadîs-i fierîf’ten deliller:<br />

Ebû Hureyre (r.a.) flöyle demifltir:<br />

Rasûlullah (s.a.s.) bize hutbe okuyarak<br />

flöyle buyurdu:<br />

“Ey insanlar! Allah size hacc› farz<br />

k›lm›flt›r. Öyleyse haccediniz!” 5<br />

Nas›l haccedilecek? ‹flte bunun cevab›n›<br />

da yine Hz. Peygamber<br />

(s.a.s.)’de bulaca¤›z. Çünkü Kur'ân-›<br />

Kerîm’in aç›klamas›n› Hz. Peygamber<br />

(s.a.s.) hem sözüyle hem fiiliyle yapm›flt›r.<br />

Bu konuda da Hz. Peygamber<br />

(s.a.s.) flöyle buyurmufltur:<br />

“Ey insanlar! Hacc›n menâsikini (iflte<br />

benden) al›n›z (iyice ö¤reniniz). Çün-<br />

24<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

kü ben bilmiyorum (ne zaman görevim<br />

bitecek), belki bu hacdan sonra bir daha<br />

hac yapamam.” 6<br />

Hacc›n Önemi:<br />

1. Hac, temeli tevhid olan ‹slâm<br />

binas›n›n dört dire¤inden birisidir:<br />

Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)<br />

flöyle buyurmufltur:<br />

“‹slâm befl fley üzerine bina edilmifltir:<br />

(Temeli) Allah’tan baflka (hak) ilah<br />

olmad›¤›na, Muhammed’in O’nun kulu<br />

ve rasûlü oldu¤una flehâdet etmek, (direklerden<br />

birincisi) namaz k›lmak, (ikincisi)<br />

zekat vermek, (üçüncüsü) haccetmek,<br />

(dördüncüsü) Ramazan orucunu<br />

tutmakt›r.” buyurmufltur. 7<br />

2. ‹slâm Dini hac ile kemal bulmufltur.<br />

Kiflinin dini de hac ile kemal<br />

bulur.<br />

Âyette Allah Teâlâ flöyle buyurmufltur:<br />

“Bugün dininizi kemâle erdirdim,<br />

size olan nimetimi tamamlad›m ve<br />

din olarak da ‹slâm’a raz› oldum.” 8 Din,<br />

hac ile kemâl bulmufltur, kiflinin dini<br />

de hac ile kemâl bulur. Kim hac etmezse<br />

kemâli kaybeder, demektir.<br />

3. Allah Teâlâ hacca gitmeyi emretmifl<br />

hem de dünya ve âhiret<br />

menfaatleri vaat etmifltir.<br />

Bu konuda Allah Teâlâ flöyle buyurmufltur:<br />

“‹nsanlar içinde hacc› ilan<br />

et. Gerek yaya, gerek her uzak yoldan<br />

gelerek yorgunluk-tan incelmifl binekler<br />

üzerinde sana gelsinler. Ta ki kendilerine<br />

ait menfaatlere flahit olsunlar.” 9<br />

4. Hac, günahlar› ve fakirli¤i<br />

yok eder:<br />

Hz. Peygamber (s.a.s.) flöyle buyurmufltur:<br />

“Kim (Beytullah’›) Allah için<br />

ziyaret eder de cinsî münasebette (ve<br />

ona götüren fleylerde) bulunmaz ve taat<br />

yolundan ç›kmazsa, o kimse (günahtan<br />

s›yr›l›p) anas›n›n onu do¤urdu¤u günkü<br />

gibi (temiz bir hayata) kavuflur.” 10<br />

5. Hacc›n Mükâfat› Cennettir.<br />

‹brahim CÜCÜK •<br />

Hz. Peygamber (s.a.s.) umre ve<br />

mebrûr hac hakk›nda: “Umre kendisiyle<br />

öbür umre aras›ndaki zaman içinde<br />

ifllenilen (kü-çük) günahlara keffârettir.<br />

Mebrûr hacc›n karfl›l›¤› da ancak<br />

cennettir” buyurmufltur. 11<br />

6. Hac›lar ve umre yapanlar, Allah’›n<br />

elçisi ve ziyaretçileridir. Dua<br />

ve flefaatleri kabul edilir.<br />

Hz. Peygamber (s.a.s.) flöyle buyurmufltur:<br />

“Hacca ve umreye gidenler<br />

Allah’›n elçileridir. Onlar Allah’a dua<br />

ederlerse Allah dualar›n› kabul eder<br />

ve onlar Allah’tan günahlar›n›n ba¤›fllanmas›n›<br />

isterlerse Allah onlar›n günahlar›n›<br />

ba¤›fllar.” 12<br />

Hacc›n Esrâr›:<br />

Hac, mü’mini Hakk’a ulaflt›r›r.<br />

Hakk’a ulaflmak için flunlar gerekli:<br />

1. Anlay›fl:<br />

a) fiehvetlerden uzaklaflmak,<br />

b) Lezzetlere dalmaktan çekinmek,<br />

c) Zarurî ihtiyaçlarla yetinmek.<br />

2. fievk ve ifltiyak: Beytullah›/Allah’›n<br />

evini ziyaret, adeta Allah’› ziyaret.<br />

Hac aksiyonunu, âhiretteki cemale<br />

ermenin flevki bilmek...<br />

3. Azim: Riya ve gösteriflten uzak<br />

durarak ihlasla yönelmeye azmetmek.<br />

4. Alakalardan kesilmek:<br />

a) Hak sahipleriyle helalleflmekle,<br />

b) Günahlardan tövbe etmekle,<br />

c) Âhirete gider gibi bütün alakalardan<br />

kesilmekle.<br />

5. Yol az›¤›: Maddî ve manevî az›kla<br />

az›klanmak:<br />

Maddî az›k, beden sa¤l›¤› ve imkand›r,<br />

manevi az›k ise takvad›r.<br />

Allah Teâlâ bu konuda flöyle buyurmufltur:<br />

“Az›k haz›rlay›n! fiüphesiz<br />

az›¤›n en hay›rl›s› takva (Hakk’a ve halka<br />

karfl› yanl›fllardan korunmak ve yap›lmas›<br />

gerekenlerin de terk edilmesin-


den korunmak)d›r.” 13<br />

Takvaya erebilmek için sab›r gerekmektedir.<br />

Onun için flöyle denilmifltir:<br />

Sabr›n ve paran varsa hac›<br />

olursun.<br />

6. Binek: ‹badete mani olmayacak<br />

ve kifliyi hedefe ulaflt›racak bir bine¤e<br />

sahip olmak<br />

7. Memleketten Allah’a do¤ru yola<br />

ç›k›fl: Bir âyette Allah Teâlâ flöyle buyurmufltur:<br />

“...Kim evinden, Allah’a ve<br />

O’nun peygamberine muhacir olarak<br />

ç›k›p da sonra kendisine ölüm yetiflirse<br />

muhakkak ki onun mükâfât› Allah’a<br />

düflmüfltür. Allah ⁄afûr/çok ba¤›fllayan<br />

ve Rahîm/çok merhamet edendir.” 14<br />

8. Mikat: Buralarda ihram› giyerken<br />

kabre girer gibi giymek...<br />

9. ‹hram ve telbiye: ‹hram, yapt›¤›<br />

bütün yanl›fll›klardan bütün elbiseleriyle<br />

birlikte soyunup haramlar› ve<br />

bir müddet helalleri bile kendine haram<br />

k›lmak düflüncesiyle giyindi¤i iki<br />

bez parças›d›r. Telbiye, Allah’›n davetine<br />

icabetin, emrine boyun e¤menin,<br />

bütün varl›¤›yla teslim olman›n ve<br />

tevhidin ifadesi; bütün nimetlerin,<br />

hamdlerin ve bütün kâinat›n Allah’›n<br />

oldu¤unun ikrar›d›r.<br />

Hareme Mekke’ye Girifl:<br />

1. Allah’›n haremine girerken azab›ndan<br />

emin olmay› istemeli,<br />

2. Ev sahibinin ziyaretçiye eman<br />

vermesi ve bir fleyler ikram etmesi hakd›r<br />

anlay›fl›n› kalbinde bulundurmas›,<br />

3. Emin bölgeye s›¤›nan›n hakk›<br />

elbette gözetilir düflüncesini kalbinde<br />

bulundurmas›.<br />

Kâbeyi ‹lk Görüfl:<br />

1. Azametini kalpte haz›r bulundurmal›,<br />

2. Sanki Rabbini müflahede eder<br />

gibi bakmal›,<br />

3. Âhirette de cemâlini nasip etmesini<br />

ümit etmeli,<br />

4. Kalbinde; s›rf mahabbetullah›/Allah<br />

sevgisini kazanma düflüncesi,<br />

âhirette cennet arzusu ve âhireti<br />

kazand›ran dünya iste¤i bulundurmal›,<br />

5. Kâbe’yi ilk görünce en de¤erli<br />

olan mahabbetullah› ve onu kazand›ran<br />

fleyleri istemeli, di¤er gördüklerinde<br />

Allah’›n raz› oldu¤u fleyleri istemeli,<br />

6. Kâbe’yi her gördü¤ünde tavaf<br />

etmeli ve secdelere kapanmak adeta<br />

ayaklar›na kapan›rcas›na küçülerek,<br />

tevazu ile, oradakilerin en afla¤›s› bir<br />

kul idrâkiyle, Hakk’›n ma¤firetini,<br />

azab›ndan emin olmay› t›pk› günahkâr›n<br />

hakaret ve zulme u¤rayandan<br />

günah›n›n aff› için özür dilemesi ve<br />

senden baflka s›¤›nak yoktur diyerek<br />

ve ›srarla istemek,<br />

7. Her tavafta; kalpde tazim, korku,<br />

ümid ve muhabbet bulunarak,<br />

hem kalble hem iskeletle arfl›n etraf›nda<br />

dönen melekler gibi...<br />

8. Kâbe’de k›l›nan namaz›n di¤er<br />

yerlerde k›l›nan namazlardan daha<br />

evlâ oldu¤unu bilmelidir. Kâbe’de<br />

k›l›nan namaz›n sevab› fazla oldu¤una<br />

göre Kâbe’ye sayg›da kusur etmemek<br />

ve imkan dahilinde namazlar›<br />

burada k›lmak gerekir. Belli vakitleri<br />

Kâbe’de rahatça, di¤er vakitleri de<br />

durulan o uzak yerde imkan nisbetinde<br />

cemaatle k›lmaya dikkat edilmelidir.<br />

Kâbe’de; ya tavaf etmek, ya namaz<br />

k›lmak, ya Kur’ân okumak, ya Kâbe’ye<br />

bakmak, ya da zikir ve tefekkürle mefl-<br />

irşad<br />

gul olmak için bulunulmal›; orada bofl<br />

ve gereksiz söz ve davran›fllarda bulunulmamal›d›r.<br />

Ayr›ca hacc› iyi de¤erlendirmek<br />

için vücut s›hhatine çok dikkat edilmelidir.<br />

Çünkü sa¤lam ibadet ve taat,<br />

sa¤lam iman, sahih ilim ve sa¤lam<br />

vücutla yap›l›r. Hac ve umrede en<br />

önemli husus daha yola ç›kmadan<br />

önce rehberin âlim ve fedakar, arkadafl›n<br />

halim (yumuflak huylu) ve vefakar<br />

olan›n› seçmeye özen göstermektir.<br />

9. Tavaftan sonra Safâ ve Merve<br />

aras›ndaki sa’yi yaparken her Safâ ve<br />

Merve tepelerine geldikçe Kâbeye<br />

bak›p “ziyaretin kabul edildi” müjdesini<br />

duymak için bakan bir anlay›flla<br />

yapmak. K›yamette hay›r ve günahlar›<br />

tartan terazinin iki kefesi aras›nda<br />

gidip gelmeyi hat›rlayarak Safâ’y› hasenât<br />

kefesine, Merve’yi de seyyiât<br />

kefesine benzeterek hangi taraf›n<br />

a¤›r oldu¤unu gözeten gibi azap ile af<br />

aras›nda koflup geldi¤ini hat›rdan ç›karmamak.<br />

<br />

1 Sa’dî Ebû Ceyb, el-Kâmûsu’l-F›khî, s. 76,<br />

77.<br />

2 Âl-i Imrân sûresi (3), 97.<br />

3 Bakara sûresi (2), 196.<br />

4 Hacc sûresi (22), 27, 28.<br />

5 Müslim, Hacc, 412, Menâsik, 1; Ahmed, II,<br />

508.<br />

6 Nesâî, Menâsik, 220; Ahmed, III, 318, 366.<br />

7 Müslim, Îmân, 21-22; Buhârî, Îmân, 2; Tirmizî,<br />

Îmân, 3; Nesâî, Îmân, 13<br />

8 Mâide sûresi (5), 3.<br />

9 Hacc sûresi (22), 27, 28.<br />

10 Buhârî, Muhassar, 9-10, Hac, 4; ‹bn Mâce,<br />

Menâsik, 3.<br />

11 Buhârî, Umre, 1; Müslim, Hacc, 437; Tirmizî,<br />

Hacc, 88.<br />

12 ‹bn Mâce, Menâsik, 5.<br />

13 Bakara sûresi (2), 197.<br />

14 Nisâ sûresi (4), 100.<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 25


irşad<br />

Meryem Sûresi<br />

26<br />

‹manda sebat önderleri<br />

Kureyfl’in ileri gelenleri ‹slamî hareketi<br />

alay ve küçümseme ile, tehditler<br />

yaparak, iftiralar atarak bast›ramayacaklar›n›<br />

anlay›nca iflkence,<br />

maddi bask› ve ekonomik k›s›tlamalara<br />

bafl vurdular. Yeni Müslümanlar›<br />

kabilelerinden ay›r›yor, onlara iflkence<br />

yap›yor, onlar› açl›¤a mahkum ediyor,<br />

hatta ‹slam’dan vazgeçmeleri<br />

için onlara fiziksel bask› uyguluyorlard›.<br />

Bu iflkencenin en zavall› kurbanlar›<br />

ise fakirler, köleler ve Kureyfl’e<br />

s›¤›nan yabanc›lard›. Örne¤in,<br />

Bilal, Amir bin Füheyra, Ummi<br />

Ubeys, Zinnire, Ammar bin Yasir ve<br />

onun anne-babas›. Bu zavall› insanlar<br />

dövülüyor, hapsediliyor aç ve susuz<br />

b›rak›l›yor ve Mekke’nin kaynar kumlar›<br />

üzerinde sürükleniyorlard›. Ço¤u<br />

kimse vas›fl› iflçileri çal›flt›r›yor ve<br />

yapt›klar› iflin karfl›l›¤›n› vermiyordu.<br />

Buna örnek olarak Buhari ve Müslim’de<br />

yer alan Habbab b. Eret olay›n›<br />

gösterebiliriz: “Mekke’de demircilik<br />

(nalbantl›k) yap›yordum; bir keresinde<br />

As ibn Vail’in bir iflini yapt›m.<br />

Param› almaya gitti¤imde Muhammed’den<br />

vazgeçmedikçe sana ücretini<br />

ödemeyece¤im” dedi.<br />

Ayn› ba¤lamda Habbab der ki:<br />

“Bir gün Nebi(s.a) Kabe’nin gölgesin-<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

de oturuyordu. Ona gittim ve ‘Ey Allah’›n<br />

Rasûlu! ‹flkence son s›n›r›na<br />

ulaflt›. Niçin Allah’a dua etmiyorsun?’<br />

Nebi (s.a) buna çok k›zd›. Dedi ki: Sizden<br />

önce geçen müminler sizden daha<br />

çok ac› çektiler. Onlar›n kemikleri<br />

demir taraklarla tarand›, bafllar› testere<br />

ile kesildi, fakat yine de imanlar›ndan<br />

dönmediler. Seni temin ederim<br />

ki, Allah dinini tamamlayacakt›r<br />

ve öyle bir zaman gelecek ki bir kimse<br />

Sana’dan Hadramut’a kadar yolculuk<br />

yapacak ve Allah’dan baflka<br />

korkulacak hiçbir kimse ile karfl›laflmayacakt›r.<br />

Fakat siz sab›rs›zl›¤a düflüyorsunuz.”<br />

(Buhari)<br />

Haks›zl›¤a karfl› insan hakk›n›<br />

savunan Hr›stiyan bir kral<br />

fiartlar art›k dayan›lmaz hale geldi¤inde,<br />

Peygamber (s.a) Peygamberli¤inin<br />

5. y›l›n›n Recep ay›nda ashab›na<br />

flöyle bir tavsiyede bulundu:<br />

“Habeflistan’a hicret edebilirsiniz,<br />

çünkü orada hiç kimseye haks›zl›k yap›lmas›na<br />

izin vermeyen bir kral vard›r.<br />

Onun ülkesinde hay›r vard›r. Allah<br />

size bu beladan bir kurtulufl verinceye<br />

kadar orada kalabilirsiniz.”<br />

Bundan sonra ilk planda 11 erkek<br />

ve 4 kad›n Habeflistan’a do¤ru yola<br />

ç›kt›lar. Birkaç ay sonra bir grup mü-<br />

Ahmet ARSLAN • ahmetasl@hotmail.de<br />

Meryem Sûresi (19. Sûre) Sûre ad›n› 16. ayetten al›r. Habeflistan’a<br />

hicretten önce nazil olmufltur. Sahih hadislere göre, Hz.Cafer (r.a),<br />

Necafli, muhacirleri saray›nda toplad›¤› zaman onun huzurunda bu<br />

surenin 1-40. ayetlerini okumufltur.<br />

min daha Habeflistan’a hicret etmifl<br />

ve say›lar›, Kureyfl’ten 83 erkek ve 11<br />

kad›n, Kureyflli olmayanlardan da 7<br />

kifliye ulaflm›flt›. Bundan sonra Mekke’de<br />

Peygamber’le (s.a) birlikte sadece<br />

40 kifli kalm›flt›.<br />

Hicretten sonra Kureyflliler toplant›lar<br />

yapt›lar ve Ebu Cehil’in üvey<br />

kardefli Abdullah ibni Ebi Rebia’y› ve<br />

Amr b. As’› Necafli’yi muhacirleri<br />

Mekke’’ye geri iade etmeye ikna etmek<br />

üzere de¤erli hediyelerle Habeflistan’a<br />

göndermeye karar verdiler.<br />

Hz. Ümmü Seleme (Nebi’nin han›mlar›ndan<br />

biri) muhacirler aras›ndayd›<br />

ve olay›n bu k›sm›n› flöyle anlatm›flt›r:<br />

Kureyfl’in bu iki ak›ll› sözcüsü Habeflistan’a<br />

ulaflt›klar›nda de¤erli hediyeleri<br />

Necafli’nin saray›ndaki adamlar›<br />

aras›nda da¤›tt›lar ve onlar› Necafli’yi<br />

muhacirleri geri vermeye teflvik etmeleri<br />

için ikna ettiler. Daha sonra<br />

Necafli’nin huzuruna ç›kt›lar, ona da<br />

de¤erli hediyeler verip: “fiehrimizden<br />

baz› ak›ls›z insanlar ülkenize s›¤›nm›fl,<br />

liderlerimiz bizi, bu insanlar› geri iade<br />

etmenizi rica etmek üzere size gönderdiler.<br />

Bu sap›klar bizim inanc›m›zdan<br />

döndüler, sizin dininize de girmediler,<br />

fakat yeni bir din icad ettiler”<br />

dediler. Onlar konuflmalar›n› bitirir<br />

bitirmez, saray adamlar› onlar› destekledi<br />

ve: “Biz onlar› memleketlerine


geri gönderece¤iz, çünkü kendi kavimleri<br />

onlar› daha iyi bilir. Onlar› burada<br />

bar›nd›rmam›z do¤ru de¤il”.<br />

Kral buna sinirlendi ve “Yeterli bir<br />

araflt›rma yapmadan onlar› geri vermeyece¤im.<br />

Bu insanlar baflka bir ülkeye<br />

de¤il de benim ülkeme s›¤›nd›klar› ve<br />

buraya bar›nmaya geldikleri için onlara<br />

ihanet etmeyece¤im. ‹lk önce onlara haber<br />

gönderip daha sonra bu insanlar›n<br />

onlar hakk›nda öne sürdükleri suçlamalar›<br />

araflt›raca¤›m. Sonra son karar›m›<br />

verece¤im”’ dedi. Bundan sonra Kral<br />

Peygamber’in (s.a) ashab›na haber<br />

gönderdi ve onlar› saray›na ça¤›rd›.<br />

Meryem Sûresi<br />

Muhacirler Kral’›n gönderdi¤i haberi<br />

duyunca topland› ve Kral’a ne<br />

söyleyeceklerini tart›flt›lar. Sonunda<br />

flu karara vard›lar: “Kral’a Peygamberimizin<br />

(s.a) ö¤rettiklerini, ona hiçbir fley<br />

ekleyip eksiltmeden, bildirelim ve bizi<br />

ülkesinde bar›nd›rma veya d›flar› atma<br />

karar›n› ona b›rakal›m.” Saraya geldiklerinde<br />

Kral hemen onlara flu soruyu<br />

yöneltti: “Kavminizin dininden ç›k›p,<br />

ne benim inand›¤›m dine, ne de varolan<br />

dinlerden hiçbirine girmedi¤inizi<br />

biliyorum. ‹nand›¤›n›z bu yeni dinin<br />

ne oldu¤unu bilmek istiyorum.” Bunun<br />

üzerine Cafer ibn Ebi Talib Muhacirler<br />

ad›na önceden haz›rlanmad›-<br />

¤› bir konuflma yapt›.<br />

“Ey Kral! Biz cehalete batm›fl ve<br />

sap›tm›flt›k. ‹flte o zaman Muhammed<br />

(s.a) bize Allah’›n Rasûlü olarak geldi<br />

ve bizi islah etmek için elinden geleni<br />

yapt›. Fakat Kureyflliler ona uyanlara<br />

iflkence etmeye bafllad›lar. Bizde bu<br />

iflkence ve ac›lardan kurtulmak amac›yla<br />

sizin ülkenize geldik.” Bu konuflmadan<br />

sonra Kral: “Allah taraf›ndan<br />

sizin peygamberinize gönderilen vahiyden<br />

bir bölümünü oku!” dedi. Bunun<br />

üzerine Cafer, Meryem Sûresinden<br />

Hz.Yahya ve Hz.‹sa(a.s) ile ilgili<br />

k›ssay› anlatan bölümünü okudu. Kral<br />

bunu dinledi ve a¤lamaya bafllad›, o<br />

denli a¤lad› ki sakallar› gözyafl›ndan<br />

›sland›. Cafer (r.a) okumas›n› bitirdi-<br />

¤inde: “Muhakkak bu söz ‹sa’ya indirilen<br />

ayn› kaynaktan geliyor. Allah’a<br />

andolsun sizi bunlar›n eline teslim etmeyece¤im”dedi.<br />

Gerçe¤in gücü<br />

Ertesi gün Amr b. As, Necafli’ye<br />

gitti ve flöyle dedi: “Onlara bir haber<br />

daha gönder ve onlar›n Meryem o¤lu<br />

‹sa ile ilgili inançlar›n› sor, çünkü onlar<br />

onun hakk›nda kötü fleyler söylüyorlar.”<br />

Kral tekrar muhacirlere haber<br />

gönderdi. Muhacirler o zamana<br />

kadar Amr’›n düzenini ö¤renmifllerdi.<br />

Tekrar bir araya geldiler ve Kral,<br />

Hz.‹sa ile ilgili soruyu sordu¤unda ne<br />

cevap vereceklerini tart›flt›lar. ‹çinde<br />

bulunduklar› durumun çok kritik olmas›na<br />

ve hepsinin de bundan korkmalar›na<br />

ra¤men, bu konuda Allah’›n<br />

ve Rasûlü’nün kendilerine ö¤retti¤i<br />

gerçekleri söylemeye karar verdiler.<br />

Saraya gittiklerinde, Kral onlara Amr<br />

‹bn As’›n teklif etti¤i soruyu sordu.<br />

Bunun üzerine Cafer b. Ebi Talib aya-<br />

¤a kalkt› ve hiç tereddüt göstermeden<br />

cevap verdi: “O Allah’›n bir kulu ve elçisiydi.<br />

O bir Ruh ve Allah’›n Meryem’e<br />

ilka etti¤i bir kelimesi idi.” Kral yerden<br />

bir çöp ald› ve “Allah’a andolsun! ‹sa,<br />

sizin söyledi¤inizden ancak flu çöp kadar<br />

farkl›d›r.” dedi. Bundan sonra<br />

Kral, Kureyfl’in gönderdi¤i elçilere<br />

döndü ve: “Ben rüflvet kabul etmem”,<br />

dedi. Daha sonra muhacirlere dönerek:<br />

“Burada huzur ve güvenlik içinde<br />

kalabilirsiniz.” dedi.<br />

Bu tarihsel arka-plan› göz önünde<br />

bulundurursak, Meryem Sûresi’nin<br />

muhacirlere Habeflistan’a yapacaklar›<br />

yolculuk için bir “erzak” olarak indirildi-<br />

¤i söylenebilir. Sûrede sanki muhacir<br />

Müslümanlara flöyle denilmektedir: “Siz<br />

iflkence çeken muhacirler olarak kendi ülkenizi<br />

b›rak›p bir H›ristiyan memleketine<br />

s›¤›n›yorsunuz. Fakat buna ra¤men sahip<br />

oldu¤unuz bilgilerden hiçbirini gizlememelisiniz.<br />

Bu nedenle Hz. ‹sa’n›n, Allah’›n<br />

o¤lu olmad›¤›n›, Hristiyanlara apaç›k ilan<br />

etmelisiniz.”<br />

Sûrenin 1’den 40. ayetine kadar, ‹sa<br />

(a.s) ve Yahya (a.s) k›ssalar› anlat›l›r.<br />

De¤iflik sebeplerle 34 ila 40. ayetler müfessirlere<br />

göre bu surenin as›l maksad›n›<br />

anlatan karar mahiyetindeki ayetlerdir<br />

ki, baflta Allah’a çocuk isnad›n›<br />

“Allah’›n çocuk edinmesi hiçbir zaman<br />

olur fley de¤ildir. O’nu tenzih ederiz.”<br />

ayetiyle reddedip, Allah’› tenzih etmekte<br />

ve ‹sa’n›n dilinden de “Allah benim<br />

irşad<br />

de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’na<br />

kulluk ediniz. ‹flte bu do¤ru bir yoldur,”<br />

demek suretiyle tevhide davet etmektedir.<br />

Bu ayet, ta yukar›daki “Ben Allah’›n<br />

kuluyum” (19/30) cümlesine atfedilmifltir.<br />

Eldeki ‹ncillerde de kendisine yer<br />

verilen bu söz, onun peygamberli¤inde,<br />

davetinin özünü teflkil etti¤i ve tevhid<br />

inanc›n› net bir flekilde ifade etti¤i<br />

için, burada tekrar sözkonusu yap›lm›flt›r.<br />

Sonra f›rkalar kendi aralar›nda<br />

ihtilafa düfltüler. Yahudiler bir türlü<br />

söyledi. Hristiyanlar›n kendi f›rkalar›<br />

da de¤iflik tart›flmalar›n içine girdiler;<br />

bir k›sm› Allah’›n o¤lu dediler, bir k›sm›<br />

da Allah’›n kendisidir, yere indi sonra<br />

gö¤e ç›kt› dediler; di¤er bir k›sm› ise<br />

üçün biri dediler. Sa¤lam bir grup da,<br />

Allah’›n kulu ve peygamberi oldu¤unu<br />

tasdik ettiler. “Vay haline o küfreden<br />

kimselerin!...”<br />

41. ayetten 50. ayete kadarki bölümde<br />

ise, ‹brahim’in (a.s) k›ssas›na de-<br />

¤inilmektedir. Bu da muhacirlere bir<br />

teselli sunmaktad›r, çünkü ‹brahim de<br />

(a.s) onlar gibi babas›, ailesi ve kavmi<br />

taraf›ndan yap›lan iflkencelerle memleketinden<br />

ayr›lmaya zorlanm›flt›r. Bu bir<br />

taraftan muhacirlerin Hz. ‹brahim’in<br />

izinden yürüdükleri ve ayn› o Peygamber<br />

gibi iyi bir akibete kavuflacaklar›<br />

anlam›na gelmektedir. Di¤er taraftan<br />

bu Mekke’li müflriklere, kendilerinin<br />

Müslümanlar›n atalar› ve liderleri olan<br />

‹brahim’e (a.s) iflkence yapan insanlar›n<br />

konumunda olduklar›, oysa müminlerin<br />

Hz. ‹brahim’in konumunda<br />

olduklar› söylenmek istenmektedir.<br />

Daha sonraki (51-65) ayetlerde Hz.<br />

Muhammed’in (s.a) daha önce peygamberlerin<br />

getirdi¤i ayn› hayat tarz›n›<br />

tebli¤ etti¤ini fakat onlara uyanlar›n<br />

sonradan sap›tt›klar›n› vurgularcas›na<br />

di¤er baz› peygamberlere de de¤inilmektedir.<br />

Son bölümde (66-98) Mekkeli müflriklerin<br />

kötü tav›rlar› sert bir flekilde<br />

elefltirilirken, müminlere hak düflmanlar›n›n<br />

tüm çabalar›na ra¤men kendilerinin<br />

baflar›l› olacaklar› ve insanlar›n en<br />

çok sevileni olacaklar› konusunda müjde<br />

verilmektedir. <br />

Faydalan›lan Tefsirler:<br />

1) Tefhimu’l-Kur’an;Mevlana Mevdudi<br />

2) Hakk Dini Kur’an Dili; Elmal›l› M.Hamdi<br />

Yaz›r<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 27


irşad<br />

Peygamberimiz Hz. ‹sa (as)<br />

Birçok Avrupal› gayri-müslim<br />

Müslümanlar›n Hz. ‹sa’y› bir<br />

peygamber, hatta büyük peygamberlerden<br />

biri olarak kabul ettiklerini<br />

ve bir peygamber oluflundan<br />

dolay› hürmet ettiklerini bilmezler.<br />

Bu sebeple “Sizin peygamberiniz<br />

size, bizim peygamberimiz bize”<br />

fikri din anlay›fllar›na yerleflmifltir.<br />

Di¤er taraftan Müslümanlar da bu<br />

düflünceden etkilenmifl olmal›lar ki,<br />

Hz. ‹sa (as)’dan bahsetmeleri ancak<br />

Hristiyanlar veya Hristiyanl›k hakk›nda<br />

konuflulurken söz konusu<br />

oluyor. Elbette bu bir yere kadar<br />

gerekli ve do¤ru. Fakat nas›l ki, Hz.<br />

Nuh (as)’un, Hz. ‹brahim (as)’in, Hz.<br />

Eyyub (as)’un veya Hz.Yusuf(as)’un<br />

k›ssalar›ndan bireysel veya toplumsal<br />

dersler ç›kar›p hayatlar›m›za<br />

uygulamaya çal›fl›yorsak; büyük<br />

peygamberlerden olan Hz. ‹sa<br />

(as)’n›n hayat›n›, davas›n› ve mesaj›n›<br />

bilmemiz ve üzerinde düflünmemiz,<br />

birilerinin bu peygamberi<br />

‘kendi’ peygamberleri olarak<br />

görmeleri olgusundan etkilenmemeliyiz.<br />

Müslümanlar›n böyle bir düflünceye<br />

kap›lmalar›n›n iki sebebi vard›r:<br />

Hz. ‹sa (as)’n›n hayat› hakk›nda<br />

kaynaklar›m›zda fazla bilgi mevcut<br />

de¤ildir. Kur’an’daki ayetlerin d›fl›nda<br />

klasik hadis külliyat›nda birço¤u<br />

sahih olmayan (tekrarlar say›lmaz<br />

ise) ancak 300 küsür rivayet<br />

bulunmakta. 1 Nas’a dayanmayan ve<br />

rivayet yoluyla bize ulaflm›fl olma-<br />

28<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

yan tarihî ve arkeolojik bilgiler ise<br />

‹slam ilimlerinde reva görmezler.<br />

Daha mühim sebeb ise Hz. ‹sa<br />

(as)’n›n nerdeyse peygamberimiz<br />

de¤ilmifl veya yaln›z Hristiyanlar›n<br />

peygamberiymifl gibi alg›lanmas›.<br />

Bu alg› elbette aç›kça dile getirilmez.<br />

Fakat Hristiyanl›¤›n hakim oldu¤u<br />

ülkelerde yaflamam›z ve birinci<br />

maddede dedi¤imiz gibi bilgiden<br />

yoksun olmam›z hasebiyle böyle bir<br />

tasavvurdan bahsedilebilir.<br />

Bütün insanl›¤a peygamber olarak<br />

gönderilmifl olan Hz. ‹sa (as),<br />

flahs› ve özel mesaj› hakk›nda bilgi<br />

sahibi olma yolunda bütün kaynaklar›n<br />

göz önünde bulundurulmas›<br />

gerekti¤ini hat›rlad›ktan sonra, bu<br />

yaz›da k›saca Hz. ‹sa (as)’n›n hayat›n›<br />

ve en sa¤lam kaynak olan<br />

Kur’an ayetlerin ›fl›¤›nda mesaj›n›<br />

aktarmaya çal›flaca¤›z.<br />

Hz. ‹sa (as) Kudüsün (Jerusalem)<br />

güneyinde bulunan Betlehem<br />

(arapça Beyt Lahm) flehrinde mucizevi<br />

bir flekilde do¤mufltur. Do¤um<br />

tarihi Hristiyan aleminde miladi<br />

takvimin bafllang›c› olarak addedilse<br />

de, bugünkü araflt›rmalara göre<br />

Hz. ‹sa (as) miladdan en geç 4 ve en<br />

erken 7 y›l önce do¤du¤u kabul edilir.<br />

Hz. ‹sa (as)’n›n annesi Hz. Meryem’dir.<br />

Bilindi¤i gibi Hz. ‹sa (as)<br />

babas›z olarak Allah’›n “Ol” emriyle<br />

t›pk› Hz. Adem (as) gibi dünyaya<br />

gelmifltir:<br />

“(Hz.Meryem) ‘Rabbim, bana bir<br />

befler dokunmam›flken, nas›l bir ço-<br />

Ali METE • amete@igmg.de<br />

cu¤um olabilir?’ dedi. (Fakat) Allah<br />

neyi dilerse yarat›r. Bir iflin olmas›na<br />

karar verirse, yaln›zca ona ‘ol’ der, o<br />

da hemen oluverir.” (Al-i, ‹mran Sûresi,<br />

47) Hayat› hakk›nda fazla bir<br />

bilgi mevcut olmamas› ile birlikte<br />

peygamber olmadan önce ailesiyle<br />

birlikte M›s›r’a gitmesi ve tekrar<br />

geri dönmesi bilinir. Peygamber olduktan<br />

sonra ilk olarak do¤du¤u<br />

bölgede, fakat zaman›n din adamlar›n›n<br />

sert muhalefetiyle karfl›lafl›nca<br />

Kudüs d›fl›ndaki bucak kentlere giderek<br />

ö¤retilerini yayma¤a çal›flm›flt›r.<br />

Kendisi miladdan yaklafl›k<br />

30 y›l sonra, dolay›s›yla 34 veya 37<br />

yafl›nda Allah’›n huzuruna kavuflmufltur.<br />

Evlenmedi¤i için ne bir aile<br />

hayat› ne de çoluk-çocu¤u olmuflt›r.<br />

Kur’an’da kendisinden “Meryem’in<br />

o¤lu ‹sa’ diye bahsedilerek<br />

onun bir anneden do¤du¤u için bir<br />

insan oldu¤u ve babas› olmad›¤›<br />

vurgulan›r. Hz. ‹sa (as)’n›n bafll›ca<br />

görevi, içinde yaflad›¤› Yahudi toplumuna<br />

ve tüm insanlara ‹ncil’i<br />

ulaflt›rmak ve daha önce Hz.Musa(as)’a<br />

indirilen Tevrat’› do¤rulamakt›r.<br />

Ayr›ca tüm peygamberlerde<br />

oldu¤u gibi Hz. ‹sa (as) Müslümanlar<br />

ve tüm insanlar taraf›ndan<br />

örnek al›nacak bir insand›r.<br />

Kur’an’da Hz. ‹sa (as)’›n bir insan<br />

oldu¤u vurgulan›r. Rasulullah<br />

zaman›nda oldu¤u gibi bugünde<br />

Hristiyan ve Müslümanlar› ay›ran<br />

en belirgin konu Hz. ‹sa (as)’n›n ila-


hîli¤i konusudur. Hristiyanlar›n büyük<br />

ço¤unlu¤una göre Hz. ‹sa (as)<br />

Allah veya Allah’›n bir parças›d›r<br />

yani o¤ludur. Kur’an’da “O do¤urmam›fl<br />

ve do¤mam›flt›r.” (‹hlas Sûresi,<br />

3) ilkesine dayanarak Allah’›n bir<br />

o¤lu olmad›¤› aç›kça ifade edilir.<br />

Bu gerçek Kur’an’da flu ayetlerde<br />

dile getirilir: “Meryem o¤lu Mesih,<br />

yaln›zca bir elçidir. Ondan önce de elçiler<br />

gelip geçti. Onun annesi dosdo¤rudur,<br />

ikisi de yemek yerlerdi. Bir<br />

bak, onlara ayetleri nas›l aç›kl›yoruz?<br />

(Yine) bir bak, onlar ise nas›l da çevriliyorlar?”<br />

(Maide Sûresi, 75) “Meryem<br />

o¤lu Mesih ‹sa, ancak Allah’›n<br />

elçisi ve kelimesidir.” (Nisa Sûresi,<br />

171)<br />

Hz. ‹sa (as) Yahudi bir topluma<br />

Tevrat’› do¤rulamak ve baz›<br />

emirleri bildirmek için gönderildi.<br />

Tüm peygamberler<br />

gibi insanlar› Allah’tan<br />

korkmalar›n› ve O’nun<br />

emirlerine uymaya ça¤›rmak<br />

üzere insanlara gönderilmifltir.<br />

Onun için<br />

Kur’an’da flöyle denilir:<br />

“Benden önceki Tevrat’› do¤rulamak<br />

ve size haram k›l›nan<br />

baz› fleyleri helal k›lmak üzere<br />

size Rabbinizden bir ayetle<br />

geldim. Art›k Allah’tan korkup<br />

bana itaat edin.” (Al-i,<br />

‹mran Sûresi, 50)<br />

“Meryem o¤lu ‹sa” hitab›n›n<br />

yan›s›ra Allah, Hz. ‹sa (as)’y›<br />

bir kul ve elçi olarak adland›r›r.<br />

Özellikle onun kul olarak vas›fland›r›lmas›<br />

Allah’a teslim olmas›n› (yani<br />

Müslüman olmas›n›) vurgulamak<br />

içindir. Namaz k›lmak, sadaka vermek,<br />

kendini di¤er insanlara karfl›<br />

sorumlu bilmek, merhamet sahibi<br />

olmak ve sevgi beslemek gibi özellikler<br />

Hz. ‹sa (as)’y› örnek bir Müslüman<br />

yap›yor. Asl›nda bu sayd›klar›m›z<br />

tüm peygamberlerin özelliklerindendir<br />

ve dolay›s›yla her Müslüman›n<br />

kendisine örnek almas› gereken<br />

özelliklerdir. Hz. ‹sa (as)’n›n<br />

bir kul oldu¤u hususu Kur’an’da<br />

flöyle dile getirilir: “Do¤rusu Allah<br />

benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir,<br />

art›k O’na kulluk edin, bu, do¤ru<br />

yoldur.” (Zuhruf Sûresi, 64) “(‹sa)<br />

Dedi ki:fiüphesiz ben Allah’›n kuluyum.<br />

(Allah) Bana Kitab› verdi ve beni<br />

peygamber k›ld›. Nerede olursam<br />

(olay›m,) beni kutlu k›ld› ve hayat sürdü¤üm<br />

müddetçe, bana namaz› ve<br />

zekat› vasiyet etti. Anneme itaati de.<br />

Ve beni mutsuz bir zorba k›lmad›. Selam<br />

üzerimedir; do¤du¤um gün, ölece¤im<br />

gün ve diri olarak yeniden-kald›r›laca¤›m<br />

gün de.” (Meryem Sûresi,<br />

30-33)<br />

Allah’›n izni ile gerçekleflen ve<br />

birer yard›m mahiyetinde olan Hz.<br />

‹sa (as)’n›n gösterdi¤i mucizeler<br />

hakk›nda Kur’an’da flöyle buyurulur:<br />

“Bunun üzerine ona (çocu¤a) iflaret<br />

etti. Dediler ki: Henüz beflikte olan<br />

bir çocukla biz nas›l konuflabiliriz?<br />

(‹sa) Dedi ki: fiüphesiz ben Allah’›n<br />

kuluyum. (Allah) Bana Kitab› verdi ve<br />

beni peygamber k›ld›.” (Meryem Sûresi,<br />

29-30) “Gerçek flu, ben size Rabbinizden<br />

bir ayetle geldim. Ben size<br />

çamurdan kufl biçiminde bir fley oluflturur,<br />

içine üfürürüm, o da hemencecik<br />

Allah’›n izniyle kufl oluverir. Ve<br />

Allah’›n izniyle do¤ufltan kör olan›,<br />

alaca hastal›¤›na tutulan› iyilefltirir ve<br />

ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi<br />

size haber veririm. fiüphesiz,<br />

e¤er inanm›flsan›z bunda sizin<br />

için kesin bir ayet vard›r.” (Al-i ‹mran<br />

Sûresi, 49) ‹nciller’de Hz. ‹sa<br />

(as)’n›n, buna benzer birçok mucizesi<br />

anlat›l›r. Mesela kendisinin<br />

beflbin kiflilik bir toplulu¤a, befl yufka<br />

ve iki bal›k do¤ray›p verdi¤i.<br />

Hepsinin yedi¤i, doydu¤u ve geri<br />

kalan art›k ekmeklerin yedi seleye<br />

irşad<br />

dolduruldu¤u anlat›l›r.<br />

Son olarak kaynaklar›m›zda geçen<br />

ve Hz. ‹sa (as)’›n özel mesaj›<br />

hakk›nda bize ipucu veren, yaflad›¤›<br />

ça¤›n insanlar›na oldu¤u gibi tüm<br />

insanlara verdi¤i baz› ö¤ütleri 2 zikretmek<br />

istiyoruz:<br />

“Allah, ‹sa(as)’ya flöyle dedi: Ey<br />

‹sa! Önce kendi nefsine ö¤üt ver.<br />

Ö¤üdün sana fayda verirse, ondan<br />

sonra insanlara nasihat et. Aksi<br />

takdirde, Allah’tan utan.”<br />

“Allah’› çok zikredin, O’na çok<br />

flükredin ve O’nu takdis edin. Kendisine<br />

itaatte bulunun, çünkü Allah<br />

kendisinden hoflnud ve raz› oldu¤u<br />

zaman, sizden birinizin duas›nda:<br />

“Allah’›m! Ey Rabbim! Günahlar›m›<br />

ba¤›flla, geçimime dirlik düzenlik<br />

ver. Beni çirkin fleylerden<br />

muhafaza et.’ demesi,<br />

O’na yeter.”<br />

“Sizden biriniz sa¤<br />

eli ile verdi¤i sadakay›,<br />

sol elinden gizlesin.<br />

Namaz k›laca¤› zaman<br />

da, evinin kap›lar›n›<br />

güzelce kapats›n. Zira,<br />

Allah, r›z›klar› taksim<br />

etti¤i gibi, övgüsünü<br />

de taksim eder.”<br />

“Meryem o¤lu<br />

‹sa(as) havarilere sordu:<br />

“Ne oluyor da ibadetlerin<br />

en üstününü<br />

yapm›yorsunuz?” Onlar<br />

da: ‘‹badetlerin en faziletli olan›<br />

hangisidir?’ demifller. O, ‘Allah için<br />

alçak gönüllülüktür.” cevab›n› vermifltir.”<br />

“Bilginin, ö¤retmedikçe ve<br />

onunla amel etmedikçe sana bir<br />

faydas› olmaz. Kendisiyle amel etmedi¤in<br />

müddetçe bilginin çoklu¤u<br />

sadece senin kibrini art›r›r.”<br />

“Ey Havariler toplulu¤u! Mescidleri,<br />

meskenler edininiz! Evlerinizi<br />

de, yolcu menzilleri gibi edininiz<br />

ki, dünyadan, selametle kurtulas›n›z!”<br />

<br />

Kaynaklar:<br />

- Der muslimische Jesus, Tarif Khalidi, 2001<br />

- Kitabu'z-Zühd, Ahmed bin Hanbel<br />

- Jesus. Eine Einführung, Peter Antes<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 29


kültür<br />

‹bn Haldun<br />

‹<br />

bn Haldûn (1332-1406) ‹slam tarihinde<br />

kendine mahsus fikir ve<br />

metoduyla sonraki nesiller üzerinde<br />

derin etkiler uyand›ran bir düflünürdür.<br />

Hayat›n›n ilk yirmi y›l›n›<br />

Tunus’ta yirmi alt› y›l›n› Cezayir,<br />

Fas ve Endülüs’te, dört y›l›n› yine<br />

Tunus’ta, son yirmi dört y›l›n› Kahire’de<br />

geçiren ‹bn Haldûn, iyi bir<br />

e¤itim görmüfl, küçük yafltan itibaren<br />

ilim ve fikir hayat›na ilgi duymufl,<br />

ancak siyasetin cazibesinden<br />

kurtulamam›flt›r. Devletin üst kademelerinde<br />

bulunmas› takibata u¤ramas›na<br />

sürgün ve hapsedilmesine<br />

sebep olmufltur. Bu k›smen s›k›nt›l›<br />

dönemlerin d›fl›nda genelde<br />

saray ve konaklarda refah içinde<br />

bir hayat sürmüfltür. Birçok hânedan›n<br />

yönetiminde bazen sultan ve<br />

emirler kadar etkili olmufl, iktidarlar›n<br />

el de¤ifltirmesinde önemli roller<br />

oynam›flt›r. Di¤er taraftan s›k<br />

s›k kabileler aras›nda dolaflarak bedevi<br />

kabile hayat›n› yak›ndan tan›m›fl,<br />

f›rsat buldukça da ilim ve ö¤retimle<br />

meflgul olmufltur. Mukaddime<br />

ad›yla ün yapm›fl eserini de böyle<br />

bir bilgi birikimiyle kaleme alm›flt›r.<br />

Esasen “Mukaddime” ‹bn Haldûn’un<br />

bir dünya tarihi niteli¤i tafl›yan<br />

k›saca “Kitabü’l-‹ber” adl› esere<br />

önsöz ve girifl mahiyetinde yazd›¤›<br />

bölümdür. Ancak ‘Mukaddime’,<br />

‹bn Haldûn’a hakl› bir flöhret<br />

kazand›rm›fl, ‹slam ve hatta dünya<br />

30<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

‹bn Haldun<br />

tarihinin en özgün eserleri aras›nda<br />

yerini alm›flt›r.<br />

‹bn Haldûn’un düflünce sisteminin<br />

merkezini Mukaddime’de ortaya<br />

koydu¤u gibi “umran ilmi” oluflturur.<br />

Bu ilim, âlemin umran›ndan<br />

ibaret olan insan toplumunu ve ona<br />

tabiat› gere¤i ârîz olan halleri, bu<br />

hallerin zorunlu sonuçlar›nda ibaret<br />

olan tarihi ve tarihin hakikatini<br />

konu edinmektedir. Umran ilminin<br />

amac›, insanlar› taklitten kurtar›p<br />

daha önce olmufl bitmifl olanla daha<br />

sonra olacak olan›n anlafl›lmas›<br />

konusunda bir bak›fl aç›s› kazand›r-<br />

Ömer Faruk ALTINTAfi • ofaltintas@igmg.de<br />

makt›r. ‹bn Haldûn, bu olufl ve bozulufl<br />

âleminde kal›c› olan› tespit<br />

ederek olup bitenin kendisine dayand›¤›<br />

esaslar› ortaya ç›karmak,<br />

böylece hem geçmiflin hem de gelece¤in<br />

anlafl›lmas›n› mümkün k›lacak<br />

bir ilim aray›fl› içerisindedir.<br />

‹bn Haldûn’un gözlemleri ve yetiflme<br />

döneminde ald›¤› felsefe ve<br />

özellikle mant›k e¤itimi, kendisinde<br />

zâhirde olup bitenin anlafl›lmas›n›n<br />

onun gerisinde bulunan ve do¤rudan<br />

idrak edilemeyen bat›nî esaslar›n<br />

tesbitiyle mümkün olaca¤›n› ö¤retmifltir.<br />

Bu da ona tarih yaz›c›l›¤›<br />

alan›nda tenkidî bir tav›r ortaya<br />

koyma imkan› sa¤lam›flt›r, bir bütünlük<br />

içinde tarihte olup bitene<br />

bak›p havâdis âleminin gerisinde<br />

bulunan ilkeleri araflt›rmak onda<br />

bir tav›r olarak yerleflmifltir. ‹bn<br />

Haldûn olup biteni incelerken tarihin,<br />

toplumsall›¤›n bir gerçekleflme<br />

sürecinden ibaret oldu¤unu farketmifltir.<br />

Bundan dolay› tarih içinde<br />

toplumsallaflma sürecini kendine<br />

konu edinen umran ilmi bir yönü<br />

ile tarih felsefesi, baflka bir yönü<br />

ile de tarihe yönelmifl toplum-bilim<br />

olarak görülebilir.<br />

‹bn Haldûn tarihi “yolu kutsal,<br />

faydas› çok, gayesi flerefli bir ilim”<br />

olarak tan›mlamaktad›r, zira onunla<br />

ümmetlerin ahlâklar›nda, enbiyan›n<br />

siretlerinde, meliklerin siyasetlerinde<br />

ortaya ç›kan hâllere vak›f


olunur. Tarihin zahirî ve bat›nî olmak<br />

üzere iki yönü vard›r: Zahirî<br />

yönüyle tarih olup bitenlerin naklinden<br />

ibarettir. Tarihî olaylar tarihin<br />

seyrinde tesir icra etmifl olaylard›r.<br />

Bu olaylar›n fâilleri insan<br />

topluluklar›d›r. Zahirî yönüyle tarih<br />

olaylar›n nas›l gerçekleflti¤ini ve ne<br />

gibi sonuçlar ortaya ç›kard›¤›n›,<br />

ahvâlin nas›l de¤iflti¤ini, devletlerin<br />

s›n›rlar›n›n nas›l geniflledi¤ini, insanlar›n<br />

yeryüzünü nas›l imar ettiklerini<br />

anlat›r; bat›nî yönüyle de bütün<br />

bu olaylar› var ve mümkün k›lan<br />

esaslar› sözkonusu eder. Bu yönüyle<br />

tarih umran ilmine tekabül<br />

eder. Bu ikinci anlam›yla tarih hikmetin<br />

aslî bir unsurudur ve bu yönüyle<br />

de felsefedir.<br />

‹bn Haldûn insan›n toplumun<br />

olufltu¤u flartlarda olufltu¤unu ve<br />

her insan›n içinde yaflad›¤› toplumun<br />

bir aynas› oldu¤unu söyler.<br />

‹nsan›n toplumsal bir varl›k oluflunun,<br />

varolmas›n› sürdürmesinin<br />

önflart› oldu¤unu belirten ‹bn Haldûn,<br />

ayr›ca umran›n gerçekleflmesi<br />

için en önemli flart olarak tabiî<br />

bir çevrenin bulunmas›n› görür.<br />

Umran ve umran›n zorunlu önflart›<br />

olan insan toplumu, bir co¤rafya ve<br />

bir iklim içinde ortaya ç›kar ve bu<br />

iklimin öngördü¤ü özellikleri tafl›r.<br />

Co¤rafya umran›n ahvâlini kendisine<br />

konu edinen tarihin mukaddimesidir.<br />

Bunun için ‹bn Haldûn<br />

umran ilmini anlatmaya önce içinde<br />

yaflan›lan dünyay› herhangi bir<br />

de¤er hükmü vermeden tasvir ederek<br />

bafllar. ‹bn Haldûn, gözlemleri<br />

sonucunda tespit etti¤i toplumsal<br />

hayat flekilleri aras›nda ortak yanlar›<br />

dikkate alarak temel iki kategoriyi<br />

birbirinden ay›r›r. Bu ay›r›m› yaparken<br />

esas ald›¤› husus insanlar›n<br />

geçimlerini sa¤lama tarz›d›r. Bu iki<br />

kategori göçebelik (bedâvet) ve<br />

yerleflikliktir (hadâret). ‹nsanl›¤›n<br />

tarihî seyri içinde mevcut olan göçebelik-yerlefliklik-bozulufl<br />

çizgisini<br />

‹bn Haldûn, tarihin yaflad›¤› umran›n<br />

ahvâli aç›s›ndan en esasl› gerilim<br />

olarak kabul eder. Bu gerilim<br />

bir anlamda tabiî ve dolay›s›yla zorunludur.<br />

"Tarih hikmetin aslî bir unsurudur."<br />

Kendilerini sosyal bir mekân ve<br />

nesep aç›s›ndan ortak kabul eden<br />

insanlar›n oluflturdu¤u toplumda,<br />

insanlar›n kendilerini di¤erlerinden<br />

ay›rmas›n› ve bu sayede di¤erlerine<br />

karfl› savunma ve geçim konusunda<br />

iflbirli¤ine yönelmesini “<br />

asabiyet” olarak tan›mlayan ‹bn<br />

Haldûn, bir kabile içerisinde iktidar›<br />

eline geçirerek iç ifllerini düzene<br />

sokan asabiyetin sahip oldu¤u güç<br />

gere¤i bununla yetinmedi¤ini daha<br />

uzak kabileleri ve topluluklar› hakimiyeti<br />

alt›na almak için u¤raflt›¤›n›,<br />

bunun neticesinde de “devlet” ve<br />

“mülk” denilen toplumsal varl›¤›n<br />

ortaya ç›kt›¤›n› söyler. ‹bn Haldûn’un<br />

devlet ve mülk görüflü, tarihî-toplumsal<br />

varl›k alan›nda temel<br />

tayin edici olan gücün, olufl ve yokolufl<br />

sürecini ortaya koyar. Bu süreçte<br />

sadece Allah’›n bakî kald›¤›<br />

kural›n›n bir tezahürüdür.<br />

‹bn Haldûn klasik felsefe gelene-<br />

¤i içerisinde düflünen bir düflünürdür.<br />

Bu husus kendini hem ilim anlay›fl›nda<br />

hem de tasnifinde gösterir.<br />

Ona göre ilim bir alanla ilgili malûmat<br />

y›¤›n› de¤il bir melekedir ve bu<br />

melekeye sahip olan insanlar tara-<br />

kültür<br />

f›ndan tafl›n›r. ‹bn Haldûn’un ilmi, o<br />

ilmin içerisinde kullan›lan terimlerden<br />

ay›rmas› oldukça önemlidir.<br />

Ona göre ilim bir melekedir; terimler,<br />

bu melekler kullan›l›rken insanlar<br />

aras›nda anlaflmay› sa¤lamak<br />

için oluflturulmufl vas›talard›r. Bir ilmin<br />

terimlerini ezberlemek ilim sahibi<br />

olmak anlam›na gelmez. Bir ilme<br />

sahip olmak demek, o ilimde<br />

karfl›lafl›lan meseleleri baflkalar›n›n<br />

yard›m› olmadan çözebilecek duruma<br />

gelmek demektir. ‹bn Haldûn’a<br />

göre, ilmin esasen bir meleke olmas›<br />

ve ilmî-ahlakî melekelerin de daha<br />

çok bu melekeye sahip olan âlimlerle<br />

do¤rudan kurulacak iliflkilerle kazan›lmas›<br />

ilimle e¤itimi bir noktada<br />

birlefltirmektedir. Bu durumda e¤itim<br />

ve ö¤retim do¤rudan hoca-talebe<br />

münasebetiyle kazan›lan bir malûmat<br />

al›flverifli olmaktan ç›kmakta,<br />

hemen bütün boyutlar›yla bir hayat<br />

ve düflünme tarz›n›n meleke olarak<br />

kazan›lmas› sürecinin bir parças›<br />

haline gelmektedir. <br />

Kaynak:<br />

1. TDV- ‹slam Ansiklopedisi, “‹bn Haldûn”<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 31


kültür<br />

Mehmet Akif Ersoy<br />

Hicrî 1290 y›l› fievval ay›nda (Aral›k<br />

1873), ‹stanbul’da Fatih’in Sar›güzel<br />

mahallesinde dünya geldi, Akif.<br />

1889 y›l› bahar›nda Yakac›k’a Emin<br />

Pafla’n›n yazl›¤›nda odluklar› bir s›rada<br />

evleri yand›. Merhum babas› Fâtih<br />

medresesi müderrislerinden Mehmed<br />

Tâhir Efendi’nin (1826-1888) telebelerinden<br />

Mustafa S›dk› Efendi yanan<br />

evin oldu¤u yere baflka bir ev yapt›rarak<br />

onlar› evsiz kalmaktan kurtarm›flt›.<br />

1878 y›l› fiubat ay› bafllar›nda Hicri<br />

hesapla 4 y›l 4 ay ve 4 günlük oldu¤unda,<br />

o zaman ki gelene¤e uyularak, Fatih’te<br />

“Emir Buhari” mahalle mektebine<br />

bafllayan Akif bir y›l sonra Fatih ibdidaisine<br />

(ilkokul) geçmesiyle birlikte<br />

babas›ndan Arapça ö¤renmeye bafllad›.<br />

Ortaokula bafllad›¤› y›l (1882) babas›ndan<br />

ald›¤› arapça derslerinin yan›s›ra<br />

Fatih camiinde Farsça ders vermekteydi.<br />

‹lk olarak Rüfldiye y›llar›nda<br />

fliire merak duymaya ve fliir kitaplar›<br />

okumaya bafllad›. ‹lk okudu¤u manzum<br />

eserin Fuzûli’nin “Leyla ve Mecnûn”u<br />

oldu¤unu kendisi söylemektedir.<br />

Meslek seçiminde serbest b›rak›lan<br />

Akif; üç y›ll›k rüfldiye mektebini bitirdikten<br />

sorna Mülkiye Mektebi’ne<br />

bafllad›. Haz›l›k okulu olarak aç›lm›fl<br />

olan “milkiye i’dadisi”nde (sivil lise)<br />

1889 y›l›na kadar okudu.<br />

Babas› Hoca Tahir Efendi, tutuldu-<br />

¤u g›rtlak veremi hastal›¤›ndan kurtulamayarak<br />

1888 y›l›nda vefat etti. Mehmed<br />

Akif’in k›rk yafl›nda iken babas›<br />

hakk›nda yazm›fl oldu¤u sat›rlar, Tahir<br />

Efendi’nin o¤lu ile olan yak›n iliflkisini<br />

ortaya koymaktad›r: “Benim hem babam,<br />

hem hocamd›r. Ne biliyorsam<br />

kendisinden ö¤rendim.”<br />

32<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Mehmet Akif<br />

‹çinde bulundu¤u maddi s›k›tn› sebebiyle<br />

sadece on gün devam etti¤i<br />

Mülkiye’yi b›rakt› ve 1889 y›l› sonunda<br />

aç›larak tedrisata bafllam›fl ve ilk mezunlar›na<br />

hemen ifl verilecek olan Baytar<br />

Mektebi’ne (Veteriner Yüksek Okulu)<br />

bafllad›. Dört y›ll›k tahsili s›ras›nda,<br />

ço¤u doktor ve dindar kimseler olan<br />

hocalar›ndan misbet te’sirler alm›fl,<br />

okulun mescidine de, laboratuvarlar›na<br />

da ayn› flevk ve arzu ile devam etmifltir.<br />

Okulun son iki senesinde daha<br />

çok fliir ile meflgul olan Akif’in, divan<br />

edebiyat›nda nazire olarak kaleme ald›¤›<br />

birçok manzûme eser daha sonra<br />

kendisi taraf›ndan tamamen imha<br />

edilmifltir. Mehmed Akif 22 Aral›k<br />

1893’te, o zaman “Halkal› Baytar ve Ziraat<br />

Mektebi” ad›n› tafl›yan “Veterinerlik<br />

Fakültesi”nden birincilikle mezun<br />

olmufltur.<br />

Mehmed Akif'in 1911'de 38 yafl›n-<br />

Akil ALTUNTAfi • aaltuntas@igmg.de<br />

da iken yay›mlad›¤› ilk kitab› Safahat<br />

ba¤›ms›z bir edebi kiflili¤in ürünüdür.<br />

Aruzu en güzel flekilde kullanan flairler<br />

aras›nda yer alan Akif’in, fliirlerinde<br />

bazan duygu, bazen de düflünceler ön<br />

plana ç›kmaktad›r.<br />

Bakma kabristân›n ancak sâha-i<br />

medhûfluna,<br />

Dur da bir müddet kulak ver nâle-i<br />

hâmufluna!<br />

fiiirlerinde bir taraftan hürriyet,<br />

do¤ruluk, samimiyet, vatanseverlik,<br />

adâlet, istiklâl gibi ahlâkî k›ymetleri telkin<br />

ederken, di¤er taraftan cemiyetlerin<br />

çökme sebebi olan riyakârl›k, münâf›kl›k,<br />

korkakl›k, dalkavukluk, tembellik,<br />

zulüm gibi fenal›klara fliddetle<br />

karfl› ç›kmaktad›r.<br />

Üç beyinsiz kafan›n derdine, üç milyon<br />

halk,<br />

Bak nas›l do¤ran›yor? Kalk, baba,<br />

kabrinden kalk!<br />

Diriler koflmad› imdâd›na, sen bâri<br />

yetifl...<br />

‹çinde bulundu¤u yüzy›lda Osmanl›n›n<br />

yaflad›¤› ac›lar›, sevinçleri,<br />

ümidleri ve hayal k›r›kl›klar›n› manzum<br />

bir târih, bir roman, bir hikâye,<br />

bir destan havas› içinde anlatmaya çal›flan<br />

Akif; eserlerindeki kifliler de ayd›n,<br />

cahil, yobaz, züppe, flehirli, dinli,<br />

dinsiz, sarhofl, gariban, külhanbeyi vs.<br />

gibi cemiyetin hemen her kesiminden<br />

insanlard›r. Çevre olarak da saray, konak,<br />

câmi, sokak, bayram yeri, mevlit<br />

cemiyeti, savafl yeri, mahalleler, köhne<br />

evlerin odalar›, oteller vs. fleklinde yaflad›¤›<br />

devrin bütün husûsiyetlerini aksettiren<br />

yerleri seçmifltir.<br />

Baksana kim boynu bükük a¤layan?<br />

Hakk-› hayât›n senin ey mülüman!


Kurtar o biçâreyi Allâh için,<br />

Art›k ölüm uykusundan uyan!<br />

Akif; haks›zl›k karfl›s›nda susan dilsiz<br />

fleytand›r inanc›ndayd›. Haks›zl›¤a<br />

tahammül etti¤i ve hele yaltaklanarak<br />

menfaat peflinde kofltu¤u görülmemifltir.<br />

1911 y›l› bafllar›nda Baytarl›k Dairesi,<br />

katiplik için imtihan açar ve bunu<br />

kazanan bir genç ifle al›n›r. Daha önce<br />

tan›mad›¤›, fakat zeki ve yetenekli olan<br />

bu genç ile ilgilenir. Mülkiye’ye devam<br />

etmesi için ona yar›m gün izin verir.<br />

Akif’in bu ilgisinden genci daha öncede<br />

tan›d›¤› ve imtihanda ona yard›m<br />

etti¤i düflüncesine kap›lanlar, gencin<br />

ifline son verir. Birkaç gün sonra tüm<br />

olup bitenden haberdar olan Akif derhal<br />

istifas›n› vererek daireden ayr›l›r.<br />

Genç geri al›n›r ve Akif’de ricalar sonucu<br />

görevine geri döner.“<br />

Veteriner ‹flleri Müdür Yard›mc›s›<br />

görevini üstlendi¤i y›llarda Veteriner<br />

‹flleri Müdürünün bir haks›z karar ile<br />

azledilmesi üzerine görevinden istifa<br />

eder. Kendisine bu hareketinin sebebi<br />

soruldu¤unda baflkas›na yap›lan haks›zl›¤a<br />

tahammül etmesinin mümkün<br />

olmad›¤›n› söylüyordu. ‘Arkadafl›ma<br />

yap›lan haks›zl›k bana yap›lm›fl demektir‘<br />

diye 20 y›ll›k memuriyetine tereddütsüzce<br />

veda etmifltir.<br />

Üç buçuk soysuzun ard›ndan za¤arl›k<br />

yapamam.<br />

Hele hak nam›na haks›zl›¤a ölsem tapamam.<br />

Yumuflak bafll› isem, kim demifl uysal<br />

koyunum.<br />

Kesilir belki fakat, çekmeye gelmez<br />

boynum!....<br />

1912 y›l›nda Balkan savafllar›n›n<br />

bafllamas›ndan sonra 1913 de Beyaz›t<br />

Camii Kürsüsü’nde daha sonra Fatih<br />

Camii’nde halk› birlik ve beraberli¤e<br />

ça¤›rd›. 30 Ekim 1918 y›l›nda Mondros<br />

Ateflkes Anlaflmas› imzalanmas›<br />

ile Mehmed Akif ümitlerini kaybetmeye<br />

bafllam›flt›r. ‹slam âlemini kurtaracak<br />

en ayd›nl›k yolun el birli¤i ile mücadele<br />

oldu¤una inan Akif; onu yeniden<br />

ayd›nl›¤a kavuflturacak ruhun<br />

Türk milletini yeniden ayakland›rmak,<br />

halk› milli mücadeleye sevketmek oldu¤unu<br />

benimsemifltir.<br />

Bu sebeple ‹stanbul’dan Kastamonu’ya<br />

geçerek Nurullah camiinde ve<br />

‹stiklal Marfl›<br />

civar kazalarda vaazlar vermeye bafllar.<br />

25 Ocak 1920 de Kastamonu’dan<br />

Ankara’ya hareketi s›ras›nda; Yunan<br />

ordular›n›n Ankara’ya yaklaflmakta oldu¤u<br />

haberini al›nca tekrar Kastomonu’ya<br />

geri döner. Burada tekrardan<br />

Milli Mücadele kat›lman›n önemi hakk›nda<br />

vaazlar›na devam eder.<br />

3 Haziran 1920 de Biga’da adaylar<br />

aras›nda en fazla oyu alarak milletvekili<br />

seçildi. Konya’da bafllayan ayaklanmalar›<br />

bast›rmas› için görevlendirilmesi<br />

sebebiyle 15 Temmuz 1920 de<br />

Meclis’te ant içti.<br />

Mehmed Akif Ankara’ya gelince<br />

Hac› Bayram Camiinde va’za bafllar.<br />

Milli Mücadeleye katk›s› olabilecek flekilde<br />

baz› kentleri dolafl›r ve o kentlerde<br />

vaazlar verir. Kuvâ-y› Milliye'nin<br />

bir ‹ttihatç› hareketi olmad›¤›n› anlat›r.<br />

E¤er vatan› kaybedersek gidecek<br />

yerimiz kalmayaca¤›n› söyler. Bu savafl›n<br />

dine ve halifeye hiyanet için yap›lmad›¤›n›<br />

anlat›r. Aksine milli mücadelenin<br />

bir cihad oldu¤unu ve bu savafla<br />

kat›lman›n dinen farz k›l›nd›¤›n›<br />

aktar›r.<br />

1921 y›l›nda Milli Mücadele’yi canland›rmak<br />

için aç›lan fliir yar›flmas›na;<br />

kazanana para ödülü olmas› dolay›s›yla<br />

kat›lmayan Akif, dönemin Milli E¤itim<br />

Bakan› Hamdullah Suphi’nin (Tanr›sever)<br />

›srar› üzerine, ödülsüz olmak<br />

flart›yla fliirini gönderir. 12 Mart 1921<br />

de “Kahraman Ordumuza” adl› fliiri<br />

kültür<br />

büyük ço¤unlukla TBBM taraf›ndan<br />

birinci seçilerek ‹stiklal Marfl› olarak<br />

kabul edilir.<br />

(1926) 53 yafl›ndaki Akif, M›s›r Darülfünunu<br />

Edebiyat fiubesi, Edebiyet-›<br />

Türkiye müderrisli¤ine atamas› sebebiyle<br />

10 y›l boyunca M›s›r’da kal›r. Burada<br />

kald›¤› son y›llarda (1935) rahats›zlanmas›<br />

üzerine tedavi olmak için<br />

önce Lübnan’a daha sonra da Antakya’ya<br />

geçer. 63 yafl›nda hasta olarak<br />

tekrar ‹stanbul’a dönen Akif, ilk olarak<br />

bir ay kadar Niflantafl› S›hhat Yurdunda<br />

tedavi görmeye bafllar, hastal›¤›n<br />

günden güne fliddetlenmesi yüzünden,<br />

Dr. Fuat fiemsi'nin tavsiyesiyle<br />

buradan al›narak M›s›r apartman›na<br />

götürülür. Bir süre sonra M›s›r’da<br />

iken arzulad›¤› Prenses Halim'in Alem<br />

Da¤›ndaki Baltac› Çifli¤ine gitti. Kan›nda<br />

toplanan suyu ald›rmak için s›k<br />

s›k ‹stanbul’a giden Akif, 27 Aral›k<br />

1936 Pazartesi gecesi vefat etmifltir. <br />

Eserleri:<br />

Safahat, "‹ttihat Yaflat›r, Yükseltir,<br />

Tetrika Yakar Öldürür", "Kastamonu'da<br />

Nasrullah Kürsüsü'nde",<br />

"Kur'an'dan Ayetler ve Nesirler",<br />

"Mehmet Akif Ersoy ( Safahat ve ‹stiklal<br />

Marfl› fiairi), Kur'an -I Kerim'den<br />

Ayetler (Meal-Tefsir)- Mev'izeler (Balkan<br />

Harbi'nde-Milli Mücadele'de),<br />

"Mehmet Akif, ‹stiklal Marfl› fiairimizin<br />

‹stiklal Harbindeki Vaazlar›", "Babanzade<br />

Ahmet Naim, Profesör Abbas<br />

Mahmut Akkad, Mehmet Akif:<br />

‹man ve Ahlak", "Mehmet Akif Ersoy<br />

Hutbeler".<br />

Çevirileri:<br />

"Müslüman Kad›n›", "Hanoto'nun<br />

(Hanotaux) Hücmuna", "‹çkinin Hayat-›<br />

Beflerde Açt›¤› Rahneler", "Anglikan<br />

Kilisesi'ne Cevap", "Mehmet Akif<br />

Külliyat›", "Hadika-i Fikriyye", "Müslümanl›kla<br />

Medeniyet", "Medeniyet-i<br />

‹slamiye Tarihi'nin Hatalar›", "Asr<br />

Sûresi Tefsiri", "Alemi ‹slam": Hastal›klar›<br />

ve Çareleri, "Müslümanl›k Fikir<br />

ve Hayata Neler Bahfletti?", "Kavmiyet<br />

ve Din, ‹slam ve Medeniyet", "Esrar-ül<br />

Kur'an", "‹slamlaflmak"<br />

fiiirleri:<br />

Bülbül, Çanakkale fiiirleri, Azim,<br />

Uyan, Bayram, Dirvas, Canan Yurdu,<br />

Durmayal›m, Cenk fiark›s›, Hasta...<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 33


irschad<br />

Unser Prophet Îsâ (as)<br />

Viele Menschen in Europa wissen<br />

nicht, dass die Muslime Îsâ (as)<br />

(Jesus) als Propheten, ja sogar einen<br />

der großen Propheten, betrachten<br />

und ihn aufgrund seiner Prophetenschaft<br />

ehren. Aus diesem Grund hat<br />

sich bei ihnen ein Verständnis von<br />

Religion etabliert, das man im Satz<br />

„Euch euren Propheten und uns<br />

unseren Propheten“ widergeben<br />

könnte. Auf der anderen Seite<br />

scheinen die Muslime von diesem<br />

Verständnis beeinflusst zu sein, denn<br />

sie sprechen nur von Îsâ (as), wenn es<br />

um die Christen oder das Christentum<br />

geht. Selbstverständlich ist das bis zu<br />

einem bestimmten Punkt erforderlich<br />

und richtig. Doch so, wie wir aus den<br />

Berichten über Nûh (as) (Noah),<br />

Ibrâhîm (as) (Abraham), Ajjûb (as)<br />

(Hiob) oder Jûsuf (as) (Josef) Lehren zu<br />

ziehen und in unserem Leben<br />

umzusetzen zu versuchen, so darf es<br />

auch kein Hindernis sein, dass einige<br />

Menschen Îsâ (as) als „ihren“ Propheten<br />

ansehen, sich Wissen über das<br />

Leben und die Botschaft des<br />

Propheten Îsâ (as) anzueignen und<br />

darüber nachzudenken.<br />

Dass die Muslime einem solchen<br />

Gedanken verfallen, hat zweierlei<br />

Gründe: Zum einen gibt es nicht viele<br />

Informationen in unseren Quellen<br />

über das Leben dieses Propheten.<br />

Außer den betreffenden Versen des<br />

Korans, gibt es etwa 300 Überlieferungen<br />

(wenn man die mehrfach<br />

vorkommenden nicht mitzählt), von<br />

34<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

denen die meisten nicht vertrauenswürdig<br />

sind. Quellen, die sich auf<br />

historische oder etwa archäologische<br />

Erkenntnisse berufen, denen aber<br />

kein eindeutiges Gebot oder keine<br />

Überlieferung zugrunde liegt, haben<br />

in den islamischen Wissenschaften<br />

keine große Relevanz. Der wichtigere<br />

Grund ist jedoch die Sichtweise<br />

derjenigen, die Îsâ (as) nahezu nicht<br />

als Prophet ansehen bzw. fast ausschließlich<br />

als Prophet der Christen<br />

betrachten. Dies tritt natürlich nicht<br />

offen zutage, doch vor dem Hintergrund,<br />

dass wir in vom Christentum<br />

dominierten Gesellschaften leben<br />

und nur begrenztes Wissen bezüglich<br />

dieses Propheten haben, kann<br />

von solch einem Verständnis gesprochen<br />

werden.<br />

Nachdem also festgehalten<br />

werden kann, dass alle Quellen<br />

bezüglich des Lebens und Wirkens<br />

des Propheten Îsâ (as), der der<br />

ganzen Menschheit gesandt<br />

wurde, in Betracht gezogen<br />

werden müssen, möchten wir das<br />

Leben und die Botschaft, im Licht<br />

der Verse des Korans, darlegen.<br />

Îsâ (as) wurde in Betlehem<br />

(arabisch Bajt Lahm) im Norden Jerusalems<br />

auf wundersame Weise zur<br />

Welt gebracht. Auch wenn die<br />

Geburt des Propheten Îsâ (as) als<br />

Beginn der Zeitrechnung festgelegt<br />

wurde, nimmt man heute an, dass er<br />

im Jahre 4 bis 7 vor diesem Datum<br />

geboren wurde. Die Mutter von Îsâ<br />

Ali METE • amete@igmg.de<br />

(as) heißt Marjam (Maria). Es ist<br />

bekannt, dass er – genau wie der<br />

Prophet Âdam (as) – durch den Befehl<br />

Allahs “Sei!” auf die Welt kam, wie es<br />

im folgenden Vers heißt: “Sie sagte:<br />

„Mein Herr, wie soll ich einen Sohn<br />

bekommen, wo mich doch kein Mann<br />

berührte?“ Er sprach: „Allah schafft,<br />

was Er will. Wenn Er eine Sache<br />

beschlossen hat, spricht Er nur zu ihr<br />

„Sei!“ und sie ist.” [3:47] Auch, wenn<br />

nicht viel über sein Leben bekannt ist,<br />

weiß man, dass er vor der Prophetenschaft<br />

zusammen mit seiner<br />

Familie nach Ägypten reiste und<br />

wider zurückkehrte. Nachdem er<br />

zum Propheten berufen wurde,<br />

versuchte er seine Botschaft zuerst<br />

der Bevölkerung seiner Heimat zu<br />

vermitteln. Doch aufgrund der<br />

großen Feindschaft der Religionsgelehrten<br />

seiner Zeit setzte er seine<br />

Arbeit in benachbarten Regionen<br />

fort. Etwa 30 n. Chr., also im Alter<br />

von 34 bis 37 Jahren, gelangte er zu<br />

seinem Herrn. Da er nicht geheiratet<br />

hat, führte er weder ein Familienleben<br />

noch hinterließ er Nachkommen.<br />

Im Koran wird Îsâ (as) als<br />

Mensch dargestellt, indem er<br />

„Sohn der Maria” genannt wird<br />

und von der Besonderheit, dass er<br />

keinen Vater hatte, berichtet wird.<br />

Die Hauptaufgabe des Propheten<br />

Îsâ (as) bestand darin, der<br />

jüdischen Gesellschaft, in der er<br />

lebte, den Indschîl (Evangelium)<br />

mitzuteilen und die Tawra (Thora)


zu erneuern und zu bestätigen. Wie<br />

alle Propheten ist Îsâ (as) außerdem<br />

ein von allen Menchen zum Vorbild<br />

zu nehmender Mensch.<br />

Im Koran wird die Menschlichkeit<br />

des Propheten Îsâ (as) hervorgehoben.<br />

Wie zur Zeit des Gesandten<br />

Gottes Muhammad (saw), ist die<br />

Frage der „Göttlichkeit” des Propheten<br />

Îsâ (as) das die Muslime und<br />

Christen trennenden Hauptmerkmal.<br />

Für die große Mehrheit der Christen<br />

ist Îsâ (as) Gott bzw. ein Teil Gottes,<br />

also dessen Sohn. Im Koran wird<br />

diese Aussage, ausgehend vom<br />

Grundsatz „Er zeugt nicht und ist nicht<br />

gezeugt.” [112:3], abgelehnt und in<br />

folgenden Versen zur Sprache<br />

gebracht: „Der Messias, der Sohn der<br />

Maria, ist nichts anderes als ein Gesandter.<br />

Ihm gingen andere Gesandte<br />

voraus, und seine Mutter war aufrichtig.<br />

Beide nahmen Nahrung zu sich.<br />

Schau, wie deutlich Wir ihnen die<br />

Botschaft erklären! Dann schau, wie sie<br />

sich abwenden.” [5:75] „Der Messias<br />

Jesus, der Sohn der Maria, war ein<br />

Gesandter Allahs und Sein Wort.”<br />

[4:171]<br />

Îsâ (as) wurde einer jüdischen<br />

Gesellschaft gesandt, um die Tawra<br />

zu erneuern und neue Gesetzte zu<br />

verkünden. Wie alle anderen<br />

Propheten hatte er die Aufgabe, sie<br />

zur Gottesfurcht (Takwâ) und<br />

Gehorsam gegenüber Allah zu rufen.<br />

Dies wird im Koran wie folgt zur<br />

Sprache gebracht: „Und (ich komme<br />

zu euch) als ein Bestätiger der Thora,<br />

die bereits vor mir da war, und um<br />

euch einen Teil von dem zu erlauben,<br />

was euch verboten war. Und ich<br />

komme zu euch mit einem Zeichen von<br />

eurem Herrn. So fürchtet Allah und<br />

gehorcht mir.” [3:50]<br />

Neben der Bezeichnung „Sohn<br />

der Maria“ nennt Allah Îsâ (as)<br />

seinen Diener und Gesandten. Vor<br />

allem die Betonung der Dienerschaft<br />

weist auf die Ergebenheit<br />

des Propheten Îsâ (as) gegenüber<br />

Allah hin. Die Verrichtung des<br />

Gebets, das Geben von Almosen,<br />

das Bewusstsein der Verantwortung<br />

gegenüber anderen Menschen,<br />

Barmherzigkeit und Liebe<br />

machen aus Îsâ (as) einen<br />

vorbildlichen, Allah ergebenen<br />

Menschen, also einen Muslim. Im<br />

Grunde gehören diese Eigenschaften<br />

zu den Eigenschaften<br />

jedes Propheten und damit jedes<br />

Muslims. Die Dienerschaft des<br />

Propheten Îsâ (as) wird im Koran<br />

folgendermaßen widergegeben:<br />

„Allah, Er ist wahrlich mein Herr und<br />

euer Herr. So dient Ihm! Das ist der<br />

gerade Weg.” [43:64] „Er sprach:<br />

„Seht, ich bin Allahs Diener. Er hat<br />

mir das Buch gegeben und mich zum<br />

Propheten gemacht. Und Er machte<br />

mich gesegnet, wo immer ich bin,<br />

und befahl mir Gebet und Almosen,<br />

solange ich lebe, Und Liebe zu<br />

meiner Mutter. Und Er hat mich<br />

weder gewalttätig noch unheilvoll<br />

gemacht. Und Frieden war mit mir<br />

am Tage meiner Geburt und wird es<br />

am Tage sein, da ich sterbe, und am<br />

Tage, da ich zum Leben erweckt<br />

werde!” [19:30-33]<br />

Über die Wunder, mit denen<br />

Allah seine Propheten unterstützt,<br />

wird im Koran wie folgt berichtet:<br />

„Da verwies sie auf ihn. Sie sagten:<br />

„Wie sollen wir mit ihm, einem<br />

kleinen Kind in der Wiege, reden?“<br />

Er sprach: „Seht, ich bin Allahs<br />

Diener. Er hat mir das Buch gegeben<br />

und mich zum Propheten gemacht.”<br />

[19:29-30] „Siehe, ich komme mit<br />

einem Zeichen von eurem Herrn zu<br />

euch. Wahrlich, ich will euch aus Ton<br />

die Gestalt eines Vogels formen und<br />

in sie hauchen. Und mit Allahs<br />

Erlaubnis soll sie ein Vogel werden.<br />

Und ich will den Blindgeborenen und<br />

Aussätzigen heilen und mit Allahs<br />

Erlaubnis die Toten lebendig machen,<br />

und ich will euch verkünden, was ihr<br />

essen und was ihr in euren Häusern<br />

irschad<br />

aufspeichern sollt. Siehe, hierin ist<br />

wahrlich ein Zeichen für euch, wenn ihr<br />

gläubig seid.” [3:49]<br />

In den Evangelien wird von vielen<br />

ähnlichen Wundern berichtet. Beispielsweise<br />

wird erzählt, dass Îsâ (as)<br />

fünf Tausend Menschen mit fünf<br />

Fladenbroten und zwei Fischen<br />

gesättigt habe. Nachdem alle gegessen<br />

und satt geworden waren, habe<br />

man den Rest in sieben Körbe gepackt.<br />

Abschließend sollen einige<br />

Überlieferungen wiedergegeben<br />

werden, die uns auf die Botschaft<br />

des Propheten Îsâ (as) hinweisen.<br />

Diese Ratschläge erteilte er zwar<br />

seinen unmittelbaren Anhängern,<br />

doch sie haben ihre Gültigkeit auch<br />

in unserer Zeit nicht eingebüßt:<br />

„Gedenkt oft Allahs, dankt Ihm,<br />

preist Ihn und gehorcht Ihm. Denn,<br />

demjenigen, mit dem Allah zufrieden<br />

ist, reicht folgendes Gebet: „O Allah, o<br />

mein Herr! Vergebe meine Sünden,<br />

erleichtere meinen Unterhalt und<br />

bewahre mich vor schlechten Dingen.“<br />

„Derjenige, der mit seiner<br />

rechten Hand einen Almosen gibt,<br />

soll es vor seiner linken Hand<br />

verstecken. Wenn er das Gebet<br />

verrichten möchte, soll er die<br />

Türen des Hauses zumachen. Denn<br />

so wie Allah seine Gaben verteilt,<br />

so verteilt er auch sein Lob.”<br />

„Der Sohn der Maria, Îsâ (as),<br />

fragte seine Anhänger: „Was ist<br />

mit euch, dass ihr den höchsten<br />

Gottesdienst nicht verrichtet?” Sie<br />

fragten: „Welcher ist denn der<br />

höchste Gottesdienst?” Er sagte:<br />

„Bescheidenheit um Allahs Willen.”<br />

„Wissen nützt dir nichts, solange<br />

du es nicht weitergibst und es<br />

umsetzt. Solange du es nicht umsetzt,<br />

nährt Wissen bloß deinen Stolz.”<br />

„O meine Anhänger: “Macht euch<br />

die Gebetsstätten zum Heim und die<br />

Wohnungen zu Raststätten, damit ihr<br />

in Frieden von der Welt befreit<br />

werdet.” <br />

Quellen:<br />

- Der muslimische Jesus, Tarif Khalidi, 2001<br />

- Kitabu'z-Zühd, Ahmed bin Hanbel<br />

- Jesus. Eine Einführung, Peter Antes<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 35


aktuell<br />

Mit kühlem Kopf<br />

Wir sind nicht in der Lage erst<br />

klar zu denken und dann zu<br />

handeln. Alles erscheint uns<br />

schwarz-weiß. Dass die Graustufen<br />

dazwischen auch einen Sinn haben<br />

könnten, bemerken wir nicht. Es ist<br />

offensichtlich, dass wir auch die<br />

geplante Irakoffensive nicht außerhalb<br />

dieses Zustandes bewerten können.<br />

Während die Befürworter einer<br />

baldigen Operation als Helden und<br />

Patrioten bejubelt werden, sehen sich<br />

die Gegner einer Offensive und diejenigen,<br />

die zumindest ein vernünftiges<br />

Abwägen verlangen, dem Vorwurf<br />

der Kollaboration und des Verrats<br />

gegenüber.<br />

Vom heutigen Standpunkt aus, ist<br />

es notwendig, den Prozess, der zu<br />

dieser Situation geführt hat, zu hinterfragen,<br />

anstatt eine Antwort auf<br />

die Frage zu suchen, ob ein Angriff<br />

stattfinden soll oder nicht. Für die<br />

Türkei und den Mittleren Osten wäre<br />

dies der beste Weg. Es ist Zeit, über<br />

unsere Fehler, insbesondere die, auf<br />

denen wir beharren, nachzudenken,<br />

anstatt auf die Fehler der gegnerischen<br />

Seite hinzuweisen und Rache<br />

zu schwören. Diejenigen, die meinen,<br />

dass dies vor dem Hintergrund der<br />

Umstände, die die Türkei zum Angriff<br />

zwingen, nicht mehr sinnvoll ist,<br />

irren sich. Im Gegenteil, gerade jetzt<br />

muss die Türkei darüber nachdenken.<br />

Um die Wahrheit zu sagen:<br />

Unser moralisches Gleichgewicht ist<br />

nicht mehr intakt, so dass wir fast<br />

nicht mehr in der Lage sind eine vernünftige<br />

Meinung bezüglich nationalen<br />

und militärischen Themen zu<br />

äußern. Wir sind Geiseln unserer<br />

vorherbestimmten und bewusst<br />

geleiteten Gefühle. Jedoch ist es<br />

erfreulich, dass man in der Türkei<br />

Menschen antrifft, die diesen engen<br />

Kreis zu durchbrechen versuchen.<br />

36<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

Das Problem muss erst einmal<br />

richtig benannt werden. Erstens: Das<br />

Problem bezüglich der Demokratie<br />

sowie kulturelle und soziale<br />

Probleme des Ostens und Südostens;<br />

Zweitens: Das Problem des Terrors<br />

von Seiten der PKK, aber auch von<br />

Seiten anderer Organisationen und<br />

Personen; Drittens: Die unzureichenden<br />

und manchmal sogar falschen<br />

Maßnahmen, um gegen diese beiden<br />

Probleme vorzugehen; Viertens: Der<br />

fehlende politische Wille bei diesen<br />

Maßnahmen. Das Problem wurde bis<br />

in unsere Tage auf ein PKK-Problem<br />

reduziert, wobei die PKK von solch<br />

einer Reduktion sogar profitiert.<br />

Eigentlich ist die PKK auch gleichzeitig<br />

die Partei, die das Problem auf die<br />

Spitze getrieben hat. Dafür spricht<br />

jedenfalls die Polarisierung der türkischen<br />

Gesellschaft. Es ist die<br />

Aufgabe der Gesellschaft der<br />

Politik, die Initiative nicht der PKK<br />

zu überlassen und die Aufgabe der<br />

PKK dem Terror abzuschwören,<br />

ohne an eine Bedingung gebunden<br />

zu sein.<br />

Obwohl es im Osten und<br />

Südosten der Türkei, in dem die PKK<br />

entstand und das mehrheitlich von<br />

Kurden bevölkert wird, schon seit 23<br />

Jahre zu Angriffen und bewaffneten<br />

Auseinandersetzungen kommt und<br />

die Verwaltung dieses Gebiet stets<br />

mit Problemen verbunden war, ist es<br />

ein Schwachpunkt der Türkei, dass<br />

sie sich heute zu einer militärischen<br />

Operation in ein anderes Land<br />

gezwungen sieht. Der erste<br />

Schwachpunkt der Türkei ist, dass sie<br />

die Probleme, die aus der ethnischen<br />

Zusammensetzung des Gebietes<br />

resultieren, verneint. Zweitens ist es<br />

ein Fehler, anzunehmen, dass man<br />

das Problem nur auf militärischem<br />

Wege lösen könnte, ohne dabei die<br />

‹lhan B‹LGÜ • ibilgu@igmg.de<br />

militärischen Maßnahmen durch<br />

politische Schritte zu unterstützen.<br />

Das Geständnis des Kommandanten<br />

der Landstreitkräfte, General ‹lker<br />

Baflbu¤, wonach „der Staat es seit 23<br />

Jahren nicht fertiggebracht hat, den<br />

Zulauf der Terrororganisation PKK zu<br />

stoppen“, könnte ein Anfang sein, das<br />

Problem unter die Lupe zu nehmen.<br />

Die Tatsache, dass die militärischen<br />

Verantwortungsträger es nicht<br />

geschafft haben sich mit dem Volk<br />

anzufreunden, dass von Zeit zu Zeit<br />

Dörfer evakuiert wurden und das<br />

Volk verschreckt wurde, hat auch<br />

eine Inlandsmigration mit sich<br />

gebracht. So hat der durch Terror<br />

verursachte Tod von 35 000 bis 40 000<br />

Menschen den schmerzlichen sozialen<br />

Krisen eine weitere hinzugefügt.<br />

Hinzukommt die noch immer große<br />

Zahl unaufgeklärter Morde, wodurch<br />

das Problem umso mehr an Brisanz<br />

gewinnt.<br />

Die beste Lösung des Problems<br />

wäre eine vom Parlament geleitete<br />

und von der Regierung umgesetzte<br />

Maßnahme. Doch, mal abgesehen<br />

von denen, die der Region eine<br />

Unabhängigkeit oder Autonomie<br />

zugestehen, ist es ein großer Fehler,<br />

diejenigen, die einen politischen<br />

Lösungsansatz befürworten, mit<br />

Verrat am Vaterland zu beschuldigen.<br />

Diejenigen, die sogar die<br />

Aufforderung des ehemaligen<br />

Vorsitzenden der Partei des<br />

Rechten Weges Mehmet (DYP)<br />

A¤ar, von den Bergen hinabzusteigen<br />

und im Tal Politik zu betreiben,<br />

als Verrat ansehen, müssen jetzt<br />

zusehen, wie die PKK die Berge und<br />

die Politik leitet. Jede Regierung hat<br />

die Aufgabe die Bevölkerung vor terroristischen<br />

Anschlägen zu schützen.<br />

Die türkische Regierung hat also<br />

auch das Recht außerhalb ihrer


Grenzen gegen die Angriffe der PKK<br />

anzugehen. Doch die Regierung<br />

muss auch erkennen, dass die durch<br />

die ethnische Polarisierung entstandene<br />

Atmosphäre gefährlicher ist, als<br />

die Angriffe.<br />

Es wäre keine Lösung, die Region<br />

für unabhängig zu erklären. Vielmehr<br />

müssen die politischen Verantwortungsträger<br />

sich der Problematik<br />

annehmen und den Vertretern der<br />

Region die Gelegenheit geben, ihr<br />

Anliegen im Parlament zur Sprache<br />

zu bringen. Auch wenn die Partei der<br />

demokratischen Gesellschaft (DTP)<br />

diese Rolle zu übernehmen beabsichtigte,<br />

hat sie es nicht geschafft. Im<br />

Gegenteil – auf der einen Seite hat sie<br />

ihre Gegner in der Türkei in ihrer<br />

Motivation bestärkt und andererseits<br />

hat sie sich dem politischen Joch der<br />

PKK ergeben.<br />

Auch beschönigenden, manchmal<br />

sogar abschreckende, Begriffe<br />

wie ethnische Struktur oder ethnische<br />

Rechte werden bei der Lösungsfindung<br />

keine Hilfe sein. Das Problem<br />

muss vielmehr als Menschenrechtsproblem<br />

und Problem des Demokratieverständnisses<br />

aufgefasst werden.<br />

In der Praxis muss man, um die in 23<br />

Jahren entstandenen Schäden zu<br />

beseitigen, auf wirtschaftliche und<br />

soziale Maßnahmen setzten.<br />

Jede Partei, egal ob sie regiert, im<br />

Parlament ist oder in der Opposition,<br />

trägt eine große Verantwortung.<br />

Besonders die DTP muss akzeptieren,<br />

dass die PKK vom Mittel des Terrors<br />

Gebrauch macht. Sie muss die Wut,<br />

die aufgrund des Terrors bei der<br />

Bevölkerung entsteht, verstehen.<br />

Ebenso muss sie, obwohl sie die PKK,<br />

die währenddessen ihre Terrorangriffe<br />

fortführt, nicht als Terrororganisation<br />

ansieht, folgende Vorschläge<br />

betrachten.<br />

Obwohl diese terroristischen Angriffe<br />

von der PKK forciert werden,<br />

wäre es fehlerhaft, das Problem als<br />

reines Sicherheits- oder Terrorismusproblem<br />

anzusehen. Denn in der<br />

aktuellen Situation hat alles eine verworrene<br />

Gestalt angenommen. Die<br />

Sicherheitskräfte müssen ihre Fehler<br />

während ihres Einsatzes erkennen<br />

Demonstration gegen die PKK<br />

und diese müssen von unabhängigen<br />

zivilen Gerichten verurteilt werden.<br />

Der Sachverhalt muss als Ganzes betrachtet<br />

werden. Besonders politische<br />

Einrichtungen und zivile und<br />

öffentliche Organisationen müssen<br />

die Lösung frei diskutieren dürfen.<br />

Die politische Sprache muss<br />

umfassend und produktiv sein, Gewalt<br />

und gesellschaftliche Konflikte<br />

verhindern und frei von rassistischen<br />

Ausdrücken sein. Das Misstrauen der<br />

Bevölkerung gegenüber Menschen<br />

mit einer anderen ethnischen<br />

Herkunft muss beseitigt werden. Es<br />

muss hervorgehoben werden, dass<br />

Vielfältigkeit nichts Trennendes, sondern<br />

die Quelle des Reichtums ist.<br />

Der Gebrauch des Kurdischen<br />

muss per Gesetz unter Schutz genommen<br />

werden. Nach Möglichkeit<br />

sollte die Freiheit bestehen, öffentliche<br />

Dienste und politische Aktivitäten<br />

mehrsprachlich auszurichten.<br />

In diesem Sinne müsste die kurdische<br />

Sprache und Literatur erforscht und<br />

erweitert und die Hürden hinsichtlich<br />

der Unterrichtung des Kurdischen<br />

beseitigt werden. Von der Betonung<br />

der Abstammung im Bereich der<br />

Bildung und Verwaltung wie auch<br />

zwischen verschiedenen gesellschaftlichen<br />

Gruppen, die zu Spannungen<br />

und Diskussionen führt, muss abgelassen<br />

werden.<br />

Wir glauben, dass die Türkei<br />

erfolgreich sein wird, wenn sie es<br />

zustande bringt diese Dinge auf einer<br />

politischen Plattform zu diskutieren.<br />

Ansonsten wird die PKK die Initiative<br />

ergreifen und die DTP sowie die<br />

aktuell<br />

anderen Parteien an einer Lösungsfindung<br />

behindern. Dabei ist es auch<br />

nicht ausreichend lediglich darauf<br />

aufmerksam zu machen, dass Türken<br />

und Kurden Geschwister seien.<br />

Zuerst sollte man nämlich die<br />

Erfordernisse dieser Geschwisterlichkeit<br />

erfüllen. Jeder weiß, dass das<br />

Bindeglied dieser Geschwisterlichkeit<br />

der Islam ist.<br />

Unsere Tagesordnung wird von<br />

der Diskussion um die Operation im<br />

Nordirak dominiert. Doch niemand<br />

will die innenpolitischen und außenpolitischen<br />

Misserfolge, insbesondere<br />

die Misserfolge im Nordirak, der türkischen<br />

Regierungen sehen. Jeder<br />

weiß, dass die USA das Sagen im Irak<br />

hat. Wenn die USA möchte, sieht die<br />

Reihenfolge der Akteure folgendermaßen<br />

aus. Zuerst kommt Barzani,<br />

der Chef des autonomen Nordirak.<br />

Als zweiter folgt der irakische<br />

Staatpräsident Talabani. Dann<br />

kommt, wenn die ersten beiden es<br />

erlauben, der irakische Ministerpräsident<br />

Maliki. Eines der Gründe der<br />

Erfolglosigkeit der Türkei ist, dass sie<br />

nicht die reale Situation betrachtet,<br />

sondern von den Regeln der internationalen<br />

Politik ausgeht. Doch der<br />

erste Grund für den Misserfolg ist,<br />

dass man es nicht geschafft hat, die<br />

regionalen Akteure und Gruppen,<br />

insbesondere Barzani, für sich zu<br />

gewinnen. Aus diesem Blickwinkel<br />

betrachtet, wäre die Türkei seit der<br />

Periode Bush sen. in der Lage gewesen,<br />

den Nordirak für sich zu gewinnen,<br />

denn die erforderlichen<br />

Voraussetzungen waren gegeben.<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE 37


kommentar<br />

Gute Terroristen, böse Terroristen??<br />

Mit Mit blutigen Anschlägen gegen<br />

Zivilisten und Soldaten hat<br />

sich die international als Terrororganisation<br />

eingestufte PKK wieder in<br />

das Bewusstsein der Öffentlichkeit<br />

gerückt. Doch als Terrororganisation<br />

eingestuft zu sein, scheint insbesondere<br />

die Verantwortlichen in den<br />

Medien und der Politik Europas<br />

wenig zu beeindrucken. Denn nach<br />

wie vor werden gemeine Mörder zu<br />

Rebellen, Aufständischen und<br />

Widerstandskämpfern stilisiert. Bei<br />

Solidaritätsbekundungen für die PKK<br />

werden verbotene Symbole und<br />

Embleme demonstrativ zur Schau<br />

gestellt, ohne dass die Sicherheitsbehörden<br />

einschreiten.<br />

Bemüht man mal das Lexikon zu<br />

dieser Problematik, stößt man<br />

schnell auf den Begriff Doppelmoral<br />

der dort unmissverständlich<br />

definiert wird. Danach bezeichnet<br />

der Ausdruck Doppelmoral eine<br />

gesellschaftlich praktizierte oder<br />

auch stillschweigend sanktionierte<br />

Moral, die "mit zweierlei Maß"<br />

misst und ihr Werturteil zugunsten<br />

ihrer eigenen Bedürfnisse oder Interessen<br />

fällt.<br />

Dass es sich im Umgang mit der<br />

PKK-Problematik um ein Paradebeispiel<br />

westlicher Doppelmoral<br />

handelt, unterstreichen die Ereignisse<br />

der vergangenen Wochen besonders<br />

eindrucksvoll. Da wird Riza<br />

Altun seines Zeichens Schatzmeister<br />

der PKK, mit einem Sonderflugzeug<br />

von Wien nach Erbil im Nordirak<br />

ausgeflogen, obwohl die Türkei<br />

38<br />

<strong>IGMG</strong> PERSPEKTIVE<br />

schon seit Jahrzehnten auf die Auslieferung<br />

von PKK-Funktionären<br />

drängt. Man stelle sich nur die<br />

Empörung in den Hauptstädten der<br />

Koalitionsfront gegen den internationalen<br />

Terrorismus vor, wenn ein<br />

steckbrieflich gesuchter Al-Kaida-<br />

Aktivist unbehelligt in ein Land einund<br />

wieder ausreisen dürfte. Nur<br />

ein Beispiel von vielen, die dazu<br />

beitragen, dass die Türkei dem<br />

Westen im Kampf gegen den PKK-<br />

Terrorismus Untätigkeit und sogar<br />

Heuchelei vorwirft. So stufen die<br />

USA als strategischer Bündnispartner<br />

der Türkei die PKK zwar als Terrororganisation<br />

ein, haben aber<br />

kein Problem damit, die Schwesterorganisation<br />

der PKK im Iran militärisch<br />

und logistisch zu unterstützen.<br />

Und als ob diese Heuchelei noch<br />

nicht reichen würde, warnt man die<br />

Türkei eindringlich davor, sich mit<br />

grenzüberschreitenden militärischen<br />

Aktionen der terroristischen<br />

Bedrohung zu erwehren. Nur zur<br />

Erinnerung; vor gut einem Jahr hat<br />

Israel den Libanon in Schutt und<br />

Asche gelegt mit dem Argument, einen<br />

Präventivschlag gegen die terroristische<br />

Bedrohung aus dem<br />

Süden des Landes zu führen. Obwohl<br />

sich der völkerrechtswidrige<br />

Angriffskrieg vornehmlich gegen<br />

die libanesische Zivilbevölkerung<br />

richtete, war es allen voran der<br />

amerikanische Präsident George W.<br />

Bush, der vom legitimen Selbstverteidigungsrecht<br />

Israels sprach. Da<br />

möge bitte mal jemand erklären,<br />

kommentar<br />

O¤uz ÜÇÜNCÜ • oucuncu@igmg.de<br />

warum ausgerechnet der Türkei das<br />

legitime Recht auf die Verteidigung<br />

seiner Bürger gegen eine terroristische<br />

Bedrohung, die bisher tausende<br />

von Menschen das Leben gekostet<br />

hat, abgesprochen wird.<br />

Tatsache ist, dass der PKK mit<br />

den rasanten politischen und<br />

wirtschaftlichen Entwicklungen<br />

auch im Südosten der Türkei<br />

immer mehr der Boden entzogen<br />

wird und sie mit spektakulären,<br />

aber hilflos wirkenden Aktionen<br />

versucht, ihrem Bedeutungsverlust<br />

entgegen zu wirken. Die öffentliche<br />

Aufmerksamkeit im westlichen<br />

Kontext mag der PKK mit jeder<br />

neuen grausamen Aktion zwar<br />

gewiss sein, genauso gewiss ist<br />

inzwischen aber auch, dass sie und<br />

ihre politischen Vertreter immer<br />

mehr an Einfluss auf die kurdischstämmige<br />

Bevölkerung in der<br />

Türkei verlieren.<br />

Den politisch Verantwortlichen<br />

in den „Partnerstaaten“ der Türkei<br />

sei ins Heft geschrieben, dass das<br />

Anlegen von zweierlei Maßstäben<br />

bei terroristischen Organisationen<br />

ein Spiel mit dem Feuer ist, bei dem<br />

man sich nur die Finger verbrennen<br />

kann und aus politischem Kalkül<br />

bewusst oder unbewusst das<br />

Leben unschuldiger Menschen<br />

gefährdet. Es gibt keine guten und<br />

keine bösen Terroristen. Menschen<br />

die den Tod unschuldiger für die<br />

Durchsetzung ihrer politischen<br />

Ziele billigend in Kauf nehmen sind<br />

und bleiben Mörder!!!


Yeni dizayn ve içeri¤iyle


• Kur’an-› Kerim<br />

• Haberler<br />

• Radyo Tiyatrolar›<br />

• Anlat›lar<br />

• Sohbetler<br />

• Müzik<br />

www.igmg.fm<br />

<strong>IGMG</strong> İnternet Radyosu • Boschstraße 61-64 50171 Kerpen / Germany • Tel.: +0049 2237/656 208 • info@igmg.fm

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!