04.11.2014 Views

Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit

Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit

Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

- Ey insanlar! Bana ulaştığına göre sizler, nebinizin vefatın<strong>da</strong>n<br />

endişe ediyormuşsunuz; Benden önce hangi peygamber<br />

ebedi yaşadı ki Ben, bura<strong>da</strong> ebedi kalayım! Dikkat edin!<br />

Ben de Rabbime kavuşacağım, sizler de!<br />

Sonra <strong>da</strong> şu hakikati aktardı onlara:<br />

- Şüphe yok ki sizin için Benim, hayatım <strong>da</strong> hayırlıdır<br />

ölümüm de!<br />

Zaten son kıldırdığı namaz <strong>da</strong>, Perşembe günkü akşam<br />

namazıydı ve bu namaz<strong>da</strong>, Mürselât suresini okumuştu.<br />

Bugün <strong>oldu</strong>ğu gibi o gün de Bilâl, yatsı namazı için ezan<br />

okumuş, mescide koşan cemaat de imamını beklemeye durmuştu.<br />

Hücre-i saadetlerinde olanlar<strong>da</strong>n habersizlerdi; zira,<br />

hastalığı şiddetlenen Resûlullah (s.a.s.), ora<strong>da</strong> kendinden<br />

geçmiş ve bayılmıştı. Ayılır ayılmaz namazın kılınıp kılınmadığını<br />

sormuş ve abdest alıp namaza çıkmak istemişti. Ancak,<br />

bunun için takati yoktu; zira, tekrar tekrar bayılıyordu.<br />

Nihayet, namazı Hz. Ebû Bekir’in kıldırmasını isteyecek ve<br />

<strong>da</strong>ha sonra <strong>da</strong> kendisi, ancak iki kişinin yardımıyla namaza<br />

çıkabilecekti.<br />

Gelişini bekleyenlerin üzerine dolunay misali doğuverince<br />

o gün, mescide bir heyecan <strong>da</strong>lgası yayılıvermişti. Feraset<br />

insanı Hz. Ebû Bekir, işi sahibine bırakmak için geri geri çekilmek<br />

istiyordu. Elleriyle işaret ediyor ve ‘yerinde kal!’ diyordu.<br />

Açılan safların arasın<strong>da</strong>n, imamın yanına ka<strong>da</strong>r geldi.<br />

Ayakta duracak takati yoktu ve ancak, oraya oturarak namazını<br />

tamamlayabildi.<br />

O gün de cemaatine dönmüş, aynı zaman<strong>da</strong> şunları söylemişti:<br />

- Artık sizin aranız<strong>da</strong>n Benim ayrılık vaktim geldi; şüphe<br />

yok ki Ben de bir beşerim. Kimin Bende bir alacağı varsa,<br />

gelsin ve bugün alsın!<br />

İşte, o perşembeden bu yana Allah Resûlü (s.a.s.),<br />

namazlara çıkamamış ve ashabına imam olup namaz kıldıramamıştı.<br />

O gün geldiği gibi, belki bugün de gelir diye ümit ediyorlardı.<br />

Bugünün sabah namazına <strong>da</strong>, bir umut deyip gelmişlerdi;<br />

iyileştiğini görmek ve yine önlerine geçip de namaz kıldırmasını<br />

istiyorlardı.<br />

Halbuki O (s.a.s.), aylar öncesinden mesajı almış ve yönünü<br />

de, ebedi dostluğa çevirmişti.<br />

Onun için, her yıl on gün mescide çekilip itikaf yaparken<br />

bu yılın Ramazan ayın<strong>da</strong>, mescidde yirmi gün kalmayı tercih<br />

etmişti.<br />

Ayrıca bu Ramazan, Cibrîl-i Emîn gelmiş ve karşılıklı<br />

olarak Kur’ân’ı iki defa mukabele ederek hatmetmişlerdi.<br />

Aylar öncesinden, Muâz İbn Cebel’i Yemen’e gönderirken<br />

yanına çağırmış ve ona <strong>da</strong> şunları söylemişti:<br />

- Yâ Muâz! Şüphe yok ki sen, bu yıl<strong>da</strong>n sonra Beni göremeyeceksin;<br />

geri geldiğinde artık, Benim şu mescidimle<br />

kabrimi ziyaret edersin!<br />

Demek ki O (s.a.s.), <strong>da</strong>ha o günden ve<strong>da</strong>laşmaya başlamış,<br />

Yüce <strong>Dost</strong>luğa pervaz edeceği bu pazartesi günü, yanın<strong>da</strong><br />

göremeyeceğini bildiği dostlarıyla <strong>da</strong>ha o günden teker<br />

teker helalleşiyordu.<br />

İlk ve son haccı <strong>da</strong>, zaten böyle bir ve<strong>da</strong>laşmayı ifade ediyordu.<br />

O gün, Hacûn’<strong>da</strong> toprağa emanet ettiği çeyrek asırlık hayat<br />

arka<strong>da</strong>şı Hz. Hatice validemizin mezarını ziyaret edecekti;<br />

vefa insanıydı ve ashabına <strong>da</strong> vefa dersi veriyordu.<br />

Zaten, Arafat’ta gelen ayet, dinin tamam <strong>oldu</strong>ğunu ilan<br />

etmiş, kitleler halinde insanların dine girdiklerini gördüğünde<br />

de Rabbini zikirle tesbih etmesi istenmişti. Onun için:<br />

- Ey insanlar, diye başlamıştı hutbesine. Sözlerimi iyi dinleyin!<br />

Çünkü Ben, bu yıl<strong>da</strong>n sonra bir <strong>da</strong>ha sizinle bura<strong>da</strong><br />

asla buluşamayacağım!<br />

Bu ifadeleri duyar duymaz, bir kenara çekilip de ağlaşanlar<br />

vardı… Zira biliyorlardı ki, din tamamsa, vazife bitmiş demektir;<br />

vazife bitmişse, yolculuk var; Resûlullah <strong>da</strong> gidecektir!<br />

Bir de işin, hüsn-ü şehadet boyutu vardı; zira, ümmet-i<br />

Muhammed’in şehadetine Allah (cc) <strong>da</strong>, ayrı bir ehemmiyet<br />

atfediyordu. Onun için:<br />

- Yarın size, Beni de soracaklar; ne diyeceksiniz? Bana düşen<br />

tebliğ vazifemi yerine getirdim mi, diye soracaktı.<br />

Arafat mey<strong>da</strong>nı, kazan gibi kaynıyor:<br />

- Evet, hepimiz şehadet ederiz ki Sen vazifeni hakkıyla<br />

e<strong>da</strong> ettin, çığlıkları, Fârân <strong>da</strong>ğlarına çarpıp geri geliyordu.<br />

Nur insan, huzur kesilmişti. İşaret parmağını semaya<br />

doğru kaldıracak ve şunları söyleyecekti:<br />

- Allah’ım, Sen şahid ol! Allah’ım, Sen şahid ol! Allah’ım,<br />

Sen şahid ol!<br />

Her cümlesinde bir ve<strong>da</strong> bûsesi gizliydi. Yirmi üç yıllık<br />

birikimi siyah gözleriyle süzüyor ve cemaatini, kendisinden<br />

sonraki günlere hazır hale getirmek istiyordu. Onun için bir<br />

ara sesini yükseltecek ve:<br />

- Hac vazifesiyle ilgili amel ve <strong>da</strong>vranışlarınızın keyfiyetini<br />

bugün Benden öğrenip alın; zira Ben, bu yıl<strong>da</strong>n sonra bir<br />

<strong>da</strong>ha hac vazifesi yapacağımı sanmıyorum, diyecekti.<br />

Medine’ye döndükten sonra <strong>da</strong> ve<strong>da</strong>laşmaya devam etmişti;<br />

Uhud’a gitmiş ve yaşayan ashabıyla ve<strong>da</strong>laştığı gibi<br />

Hz. Hamza ve Mus’ab başta olmak üzere Uhud şehidlerine<br />

de selam verip ve<strong>da</strong>laşmıştı.<br />

Cennetü’l-Bakî’ye emanet ettiği ashabını <strong>da</strong> unutmamıştı;<br />

onların yanına <strong>da</strong> uğruyor, adeta her biriyle konuşarak helalleşiyordu.<br />

Bu helalleşme sonrasın<strong>da</strong>, yanın<strong>da</strong> bulunan Ebû<br />

Müveyhibe’ye şöyle seslenmişti:<br />

- Ey Ebâ Müveyhibe! Şu an<strong>da</strong> Bana, dünya hayatının<br />

hazinelerine ulaştıracak anahtarlarla bura<strong>da</strong> ebedi kalma imkanı,<br />

ardın<strong>da</strong>n <strong>da</strong> cennet vaat edildi; ve Ben, Rabbime kavuşmak<br />

ve cennetle bunlar arasın<strong>da</strong> muhayyer bırakıldım!<br />

Böyle bir tercihten memnuniyetini dile getirmek isteyen<br />

azatlı Ebû Müveyhibe:<br />

- Anam-babam Sana fe<strong>da</strong> olsun yâ Resûlallah, diyecekti.<br />

17

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!