Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit
Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit
Vilâdetin, insanlığın da vilâdeti oldu. Dost-düşman ... - Yeni Ümit
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İhtiyaçları Gidermede Kullanılacak Kaynak Miktarı<br />
Beşeri ihtiyaçlar iktisatçıların dediği gibi sınırsız değildir.<br />
Dolayısıyla ihtiyaçların tatmininde sınırsız kaynak kullanmak<br />
<strong>da</strong> gerekmez. Sınırsız olanlar arzu ve ihtiraslardır.<br />
İnsanlar arzu ve ihtiraslarını tatmin için ihtiyaçları karşılayacak<br />
şeylerden fazlasını isterler. Peygamber Efendimiz<br />
(s.a.s.) bu hakikati, “İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı olsa<br />
ikincisini ister” (Müslim, Zekât, 117) hadisiyle anlatmıştır.<br />
İhtiyaçların karşılanması için yeterli seviyede kaynak<br />
kullanmak, iktisat; yeterli seviyenin üstüne çıkmak israf;<br />
imkânı <strong>oldu</strong>ğu halde ihtiyaç tatmininde yeterli seviyenin<br />
altın<strong>da</strong> kalmak <strong>da</strong> cimriliktir. Bu, ibadetler için sarf edilen<br />
kaynakların kullanımı bile olsa böyledir. Bunun en güzel örneğini,<br />
abdest konusun<strong>da</strong> Hz. Peygamber’in yaptığı uyarı<br />
oluşturur. Bir defasın<strong>da</strong> Hz. Peygamber (s.a.s.) Sa’d’e (r.a.)<br />
uğradı. Sa’d bu esna<strong>da</strong> abdest alıyordu. Resûlullah (s.a.s.),<br />
onun suyu aşırı kullandığını görünce “Bu israf <strong>da</strong> nedir?”<br />
diye sordu. Sa’d de, “Abdestte de israf olur mu?” dediğinde,<br />
Hz. Peygamber (s.a.s), “Evet, hatta akmakta olan bir<br />
nehirde abdest alsan bile” şeklinde cevap verdi.” (İbn Mâce,<br />
Tahare, 48).<br />
Ancak ihtiyaç denilince bun<strong>da</strong>n sadece yeme, içme, giyme<br />
gibi şahsi ihtiyaçlar anlaşılmamalıdır. Dinî, millî, içtimaî,<br />
ailevî, meslekî temel görevlerin îfası için gerekli olan<br />
şeyler de bu ihtiyaç listesinin içine girer. İnsan bazen şahsi<br />
ihtiyaçlarını basit, ekonomik değeri düşük maddelerle karşılayabilecek<br />
iken, toplumsal kabuller, sosyal statüler gereği<br />
<strong>da</strong>ha karmaşık, ekonomik yönden <strong>da</strong>ha değerli maddeler<br />
kullanmak zorun<strong>da</strong> kalır. Bu ve benzeri durumlar<strong>da</strong> harcanan<br />
şeyler israf sayılmaz. Örneğin, insan basit ve ucuz<br />
kumaştan bir beze bürünmek suretiyle örtünebilir, bu bez<br />
örtünme ihtiyacını karşılayabilir. Ancak toplumsal kabuller,<br />
o topluma mensup insanların toplum içindeki yerlerine<br />
göre farklı giyinmelerini zorunlu kılar. Bu <strong>da</strong> fazla<strong>da</strong>n<br />
kaynak harcamayı gerektirir ki, bu türden bir harcama israf<br />
kapsamın<strong>da</strong> değerlendirilmez. Hatta örfün gerektirdiği şekilde<br />
ve sosyal statüye göre ihtiyacı karşılayacak özellikte<br />
giyinmemek cimrilik olarak mütalaa edilebilir. Bunun <strong>da</strong><br />
ötesinde Allah’ın nimetlerini kulların kullanmaları O’nun<br />
hoşuna giden bir <strong>da</strong>vranıştır. Nitekim Peygamber Efendimiz<br />
(s.a.s.) de bir hadis-i şeriflerinde “İsraf ve gösteriş<br />
olmaksızın yiyiniz, giyiniz, tasadduk ediniz. Allah verdiği<br />
nimeti kulunun üzerinde görmekten hoşlanır” (Buhari, Libas,<br />
1) buyurarak bu hakikati dile getirir.<br />
Yalnız hem kişisel anlayışlar, hem sosyal statüler, hem de<br />
toplumsal kabuller nazar-ı dikkate alındığın<strong>da</strong>, ihtiyaç tatmininde<br />
sınırları belirsiz, çok geniş bir alan ortaya çıkarıyor<br />
ki, bu <strong>da</strong> ihtiyaç olmayacak pek çok maddenin ihtiyaç olarak<br />
algılanabileceği ya <strong>da</strong> ihtiyacın giderilmesinde dengesiz<br />
harcama olabileceği endişesine yol açıyor. Yeterli seviyenin<br />
ne ka<strong>da</strong>r olacağına karar verecek olan akıldır. Akıl, anlayan,<br />
kavrayan hüküm veren tarafımız <strong>oldu</strong>ğu için, neyin israf,<br />
ne ka<strong>da</strong>rının cimrilik <strong>oldu</strong>ğuna o hükmeder. Dolayısıyla<br />
bura<strong>da</strong> akıl hakem konumun<strong>da</strong>dır. Ancak aklın çok keyfi<br />
ve bencilce hüküm verebileceğini göz önünde bulundurursak<br />
bunu kayıtlayıcı bir başka unsura <strong>da</strong>ha ihtiyaç vardır<br />
ki bu <strong>da</strong> vic<strong>da</strong>ndır. Bu durum<strong>da</strong> insana bazen ihtiyaç gibi<br />
görünen, fakat toplumsal durumlar göz önüne alındığın<strong>da</strong><br />
insan vic<strong>da</strong>nını rahatsız eden hususlar olabilir. Dolayısıyla<br />
aklın israf olmadığına hükmettiği bir konu<strong>da</strong> vic<strong>da</strong>n tereffühe/rahat<br />
yaşamaya izin vermez. “Komşusu açken tok yatan<br />
bizden değildir” hadis-i şerifi, vic<strong>da</strong>nın belirleyiciliğini<br />
ortaya koyar.<br />
İnfakta İsraf Olur mu?<br />
İnfak, Allah yolun<strong>da</strong> veya Allah’ın rızasını kazanmak<br />
için mal sarf etmektir. Peki, bun<strong>da</strong> <strong>da</strong> israf olur mu? İnsan<br />
ne ka<strong>da</strong>r infak ederse israf etmiş olur? Kur’an-ı Kerim’de<br />
muhtelif ayetlerde bu konu üzerinde durulmuş ve kişinin,<br />
kendisini başkasına muhtaç duruma düşürecek miktar<strong>da</strong><br />
mal sarf etmesi israf olarak nitelenmiştir. En’âm suresinin<br />
141. ayetinde ekinleri ve meyveleri verenin Allah <strong>oldu</strong>ğun<strong>da</strong>n<br />
bahisle “hasat gününde onlar<strong>da</strong>n yiyin, fakirin hakkını<br />
<strong>da</strong> verin, israf etmeyin” deniliyor. Bura<strong>da</strong> “israf etmeyin”<br />
sözü “vermekte israf etmeyin, yani aşırı gitmeyin” şeklinde<br />
tefsir edilmiştir. Bu hususla ilgili şöyle bir olay anlatılır ki,<br />
bu olay aynı zaman<strong>da</strong> ayetin nüzul sebebi olarak gösterilmiştir.<br />
Sabit b. Kays (r.a.) hasat zamanın<strong>da</strong> insanları hurma<br />
bahçesine girip üründen almaları konusun<strong>da</strong> serbest bırakmış,<br />
fakat bütün meyveler toplandığı için de ailesine hiçbir<br />
şey kalmamıştır. Bu yüzden de ayet nazil olarak orta bir<br />
yolu tavsiye etmiştir.<br />
İsrâ suresinin 26–27 ve 29. ayetlerinde, “Yakınlarına,<br />
yoksula, yol<strong>da</strong> kalmışa haklarını ver, ama saçıp savurma.<br />
Saçıp savuranlar şeytanın kardeşleridir. Zaten şeytan <strong>da</strong><br />
Rabbine karşı büyük bir nankörlük sergilemiştir. Ne ellerini<br />
bütün bütün boynuna bağlayıp kilitli tut, ne de sonuna ka<strong>da</strong>r<br />
aç. Böyle yaparsan kınanan ve eli boş, açıkta kalan biri<br />
olup çıkarsın” buyruluyor. Bu ayette de açıkça infakta orta<br />
yol emrediliyor.<br />
Furkan suresinin 67. ayetinde ise, infakta israf ve cimrilik<br />
etmeme müminlerin niteliği olarak gösteriliyor; ikisi<br />
arasın<strong>da</strong> orta bir yol tutulması tavsiye ediliyor. Peygamber<br />
Efendimiz (s.a.s.) de “Sa<strong>da</strong>kanın hayırlısı, kişiyi fakir/başkasına<br />
muhtaç duruma düşürmeyecek ka<strong>da</strong>r olandır” (Buhârî,<br />
Zekât, 18) buyuruyor. Yine bununla ilgili olarak Hz.<br />
Peygamber’in (s.a.s.) malın tamamını tasadduk veya vasiyet<br />
etmeyi yasakladığı rivayet ediliyor (Buhârî, Vesâyâ, 2).<br />
48