30.01.2015 Views

hilafetin-ilgasinin-arka-plani

hilafetin-ilgasinin-arka-plani

hilafetin-ilgasinin-arka-plani

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Ayrıca tarihî bilgisi ve İslâm düşmanlarının entrikalarına vukufiyeti sonucu olayları, zaman<br />

ve mekandan ayrı yaşamak yerine, sebeplerine inme ve yorumlama kabiliyetine sahip<br />

olmuştur. (Daha önce de geçtiği gibi sadrazam vekilliği yapmıştır.)<br />

Kemalistlerin yaptıklarıyla, daha önce meydana gelen Fransız İhtilalini mukayese etmiş,<br />

kısmî ıslahatlar ve geçici zaferlerin perde <strong>arka</strong>sını tahlil etmiş ve gözler önüne sermeye<br />

çalışmıştır. Oysa bu reformlar ve zaferler birçok kimsenin bakışını değiştirmişti. Olaylar onun<br />

sezgi ve ferasetini doğrular yönde gelişmiştir.<br />

Şeyh'in İlmi ve Ahlâkı<br />

Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemişti. Hadis ve akaid ilimlerine derin vukufiyeti vardı. İçtihad<br />

derecesine yakın bir mertebede fıkıh ve usûl-i fıkıh bilgisi vardı. Kendine güveni tamdı.<br />

Müslümanlığından, ümmetinden ve medeniyetinden gurur ve izzet duyardı. Olayları ve<br />

gelişmeleri yakından takip ederdi. Ayrıca olaylar hakkında geniş malumata sahipti.<br />

Dolayısıyla, o dönemde âlimler arasında vuku bulan inanç sapmalarına dikkat çekiyor,<br />

omuzlarında hissettiği ağır sorumluluk duygusundan dolayı, eleştirdiği şahısların isimleri ve<br />

makamları onu korkutmuyordu.<br />

Çünkü o bir Şeyhülislâmdı ve bu makamın <strong>hilafetin</strong> parlak günlerinde müstesna bir yeri<br />

ve önemi vardı.<br />

(Abdulaziz Şinnavî: Devle Osmaniye, Devleh İslâmiyeti el-Müftera aleyha. Yazar bu<br />

kitabında, Osmanlıların İslâm şeriatına son derece bağlı olduklarını, bundan dolayı da, dinî işlerin<br />

yürütülmesi için bağımsız bir otorite olan şeyhülislâmlığı tesis ettiklerini, şeyhülislâmın büyük âlimler<br />

arasından seçildiğini ve bu makamın çok önemli olduğunu yazmaktadır.)<br />

Sabri Efendi, Batı medeniyetine müslümanlığından duyduğu şeref ve izzet duygularıyla<br />

bakardı. İslâm medeniyeti tarihinin ve İslâm şeriatının diğer tüm medeniyet ve kanunlardan<br />

çok daha üstün olduğunu savunurdu.<br />

Askeri, kültürel ve iktisadî alanlardaki kontrolü Müslümanların elinden alan Batılılar<br />

karşısında asla aşağılık kompleksine kapılmadı. Bilinçsizce Batıdan her gelen şeye sarılan<br />

kimselere şaşırıyor, onlara bu psikolojik hastalıktan kurtulmaları gerektiğini söylüyordu.<br />

Kendilerini uygar kabul eden Batılıların aslında barbar milletler olduğunu savunuyordu.<br />

Çünkü onların belli bir adalet anlayışı yoktu. Kendilerince iki türlü adalet ölçüleri vardı. Biri<br />

kendi vatandaşları için, diğeri ise mağlup devletlerin halkları için!..<br />

İhanet halindeki lider ve kalemlerin birtakım duygu sömürücü ve yalan beyanatlarla halkı<br />

aldatmalarını ve hakikat ile vakıa arasındaki uyumsuzluğu okuyup işitmesi, onu acılarının<br />

zirvesine çıkarıyordu.<br />

Müslümanları bekleyen felaketlere ağlamak gerekirken, kimilerine zafer tâcı<br />

giydirilip yüceltilmesi onu hayretler içinde bırakıyordu.<br />

İngilizlerin zahiren yenilmesi, Yunanlıların İzmir'den çıkarılması üzerine herkes birilerini<br />

binbir övgüyle alkışlamaktaydı. Ancak Mustafa Sabri, onların kişiliğini ve birtakım çevrelerle<br />

olan bağlantılarını bilmesi ve tahlil etmesi nedeniyle, olup bitenlerin bir tiyatro gösterisi<br />

olduğunu düşünüyordu. Ona göre, bu, ardında birçok gizlilikleri barındıran bir gösteriden<br />

başka bir şey değildi.<br />

Birinci Dünya Savaşı'nın galibi olan İngiltere Atatürk'le "hayatının anlaşmasını"<br />

yapmıştı. Atatürk özellikle İslâm âleminde büyük bir komutan olarak tanıtılmaktaydı.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!