"Yâ Rabbi, beni îmân ve islâmdan mahrûm eden, beni Sen’den gafilve ahlâksız bir şekilde yetiştiren, müslüman fıtratı üzere yarattığın halde,beni İslâmiyetten uzak bırakmış olan şu babam ile anamdır. Bunlardandâvâcıyım." diyerek huzûru ilâhîde şikâyet edecektir.Bir çocuk, dünyaya gelişte ve anasının kucağına tesliminde İslâmfıtratı üzerine yaratılmış bulunur. İslâmiyeti öğrenecek ve yaşayacakkabiliyette yaratıldığı hâlde, anne ve baba, o çocuğu kendi düşüncesinegöre şekillendirir. Anne-baba Müslüman ise, çocuğunu Müslüman,Hıristiyan ise çocuğunu Hıristiyan, yahudî ise mûsevî, ateşperest ise,mecûsî olarak yetiştirmektedir.Bundan dolayı dinimiz, anne ve babanın, çocuklarına dînî vazifeleriöğretmeleri hususuna çok önem vermiştir. Nitekim Peygamber efendimizbir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmaktadır: "Bir baba, çocuğuna güzelterbiyeden daha üstün bir ihsânda bulunamaz."İnsanlar, emirleri altında bulunan kimselerden Allaha karşısorumludurlar. Anne ve baba da evlâdının yetişmesini, mes'ûliyetiniyüklenmiş bulunmaktadır.Bu öğle bir sorumluluk ki, enbiyâyı Allah korkusu ile titretmiş; bumesûliyet endişesidir ki, insanları evlât terbiyesine sevk etmiştir. Bumes'ûliyetten haberdar olmayan anne ve babalar, evlâdını dünya veâhırette perişan bir hâle düşürmüş demektir. Bu mesûliyetin korkusundandolayı birçok âlim, evliyâ, evlenmekten veya fazla çocuk sahibi olmaktançok korkmuşlardır. Birçok Allah dostu bu korku sebebi ile evlenmemiş;evlenenlerden İslâm terbiyesi ile yetiştirebileceği kadar evlât vermesi içinCenâb-ı Hakka yalvarmışlardır.Nasıl korkulmasın ki, Hadis-i şerîflerde, “Çok müslüman evlâdı,babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gideceklerdir. Benböyle babalardan uzağım. Onlar da, benden uzaktır.” buyurulmuştur:Böyle baba olmamak için, “doğruyu kendisi bulur” mantığı ile, çocuğukendi haline bırakmamalıyız. Çocuk eğitiminde yapılan hataları geriyedönüp tamir etmek mümkün değildir. Nasıl, “Kendisi okuma yazmaöğrenir.” diye düşünmeyip okula, kurslara gönderiyor isek, dininiöğrenmede Allah’a ve ahiret gününe imanı telkin etmekte ve öğretmekte deaynı yolu takip etmek zorundayız. , öğretmek zorundayız.Bugün okullarda yeterli dini eğitim verilemediği bir gerçektir. Çocuğunhayatının önemli bir kısmı okul duvarları arasında geçmektedir. Çocuğunkişiliği bu dönemde gelişip tamamlanmaktadır. Bu dönemde, diğerderslerinin yanında dinimizi, insanı insan yapan manevi değerlerimiziöğretmek zorundayız. Bunlar bu dönemde verilemezse bundan sonraverilmesi çok zordur, hatta imkanzsız gibidir. Çünkü artık kuş, yuvadanuçmuştur.Yeterli dini eğitim alan genç nesillerimiz vicdan, doğruluk,yardımseverlik, düşkünün ve yetimin elinden tutma, her amelinde Allahrızasını gözetmek, kimseyi aldatmama, helal kazanç gibi toplumu ayaktatutan değerleri öğrenecekler ve hayatlarında bunları uygulayacaklardır.Böylece kendileri ve çevresi huzur bulacaktır.
Anayasamız ve Devlet olarak imzaladığımız “İnsan HaklarıBeyannamesi” her çocuğa velisinin istediği tarz ve yoğunlukta dini eğitimiverme hürriyetini garanti altına almıştır. Vakit geçirmeden gerekli tedbirlerialmak, ebeveynin hem hakkı hem de vazifesidir.Bu vazifesini yapmayan, ihmal eden sonra çok pişman olur fakat işişten geçmiştir artık. Ömrü boyunca vicdanen huzursuz olur, kahrolur; amane fayda!.. Ne demişler: Son pişmanlık fayda vermez!Tek pırpırlı Osmanlı onbaşısı 13.4.<strong>2001</strong>Geçenlerde küçük bir haber yayınlandı gazetelerde. Pek önemverilmediği için iç sayfalara sıkıştırılmıştı. Aslında önemli bir haberdi;manşetten verilmesi gerekirdi bence. Çünkü milyonlarca insanın kan vegözyaşını ilgilendiriyordu; bu kan ve göz yaşının nasıl dineceğinin çaresinide gösteriyordu bu haber. Önce haberi verip sonra da bununla ilgili tarihigerçeklere geçmek istiyorum:“ Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, UluslararasıOrtadoğu Komisyonu üyesi olarak İsrail'e geçen hafta yaptığı gezi ilginçdiyaloglara sahne oldu.İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, Demirel'le görüşmesi sırasında,bölgedeki güvenlik sorunundan yakınırken, Kudüs'ün Osmanlı dönemindekiyönetiminden bir örnek verdi. Barak, ‘Osmanlı döneminde tek pırpırlı birOnbaşı, 20 kişilik askeri gücüyle burayı huzur içinde yönetiyordu.İstanbul’dan gelen talimatları uygulayan Onbaşı, otur deyinceoturuluyor, kalk deyince kalkılıyordu. ‘Osmanlı Onbaşısı’ o zaman,şimdi bölgede kendilerinin içinden çıkamadığı işlerin üstesindenrahatlıkla geliyordu.” dedi.Bölge aynı, insanlar aynı olduğuna göre bugünkü sıkıntı neredengeliyordu? Doğru, bölge aynı, insanlar aynı fakat değişen bir şey vardı; oda bu bölgeyi idareden insanlar. Demek ki, kan ve göz yaşının sebebibölgeyi idare eden insanlarda.Osmanlıya niçin boyun eğiyorlardı? Çünkü biliyorlardı ki, Osmanlıdankendilerine zarar gelmez. Yaptıkları herşey onların lehineydi.Osmanlı idare ettiği insanları, dini ırkı ne olursa olsun sömürü vasıtasıolarak görmüyordu. Her şeyden önce onları insan olarak görüyordu.Onların hak ve hukukunu, inançlarını, huzur ve sükunu muhafazayı birinciiş addetmişlerdi kendilerine. Bütün insanların istediği de bu değil miydizaten. Siz, önce sözde bağımsızlık verip sonra da inim inim inletirseniz tabiiki isyan eder halk. Sözünüzü dinlemez.Osmanlıda insanlara hizmet esastı. Bunlarda ise kendilerine hizmetkölelik esas. Böyle bir niyetin, adaletsizliğin, zulmün olduğu yerde huzurolur mu? Osmanlılarda herkes, dini ırkı ne olursa olsun adalette eşitti. Enüst düzeyde hakkını rahatlıkla arayabilirdi. Hak aramada hiçbir engel ilekarşılaşmazdı. Adalet denilince akan sular dururdu. Hiç dikkatinizi çekti mibilmiyorum. Osmanlının yönetim merkezi olan Topkapı sarayı’nın girişinde,sol tarafta bir levha var. Burada şöyle yazıyor: “ Ya vâliye külli mazlûmin”yani, “Mazlumların, zulme uğrayanların sığınağı” Altı asırlık ömrün sırrı
- Page 2 and 3: görüşebilirsin. Yok, sesi gür b
- Page 4 and 5: İnsanoğlu hep sıkıntısız olur
- Page 6 and 7: sevkeder. Tamam mı devam mı, diye
- Page 8 and 9: aksettiriyorum. Bildirdiğiniz şek
- Page 10 and 11: Ne yapalım artık bu tür tepkiler
- Page 12 and 13: Yüce olan Allahın, "Kim bir köt
- Page 14 and 15: Dünya derin bir deryâdır 3.2.200
- Page 16 and 17: kıymetli kumaştandır. Bunu da al
- Page 18 and 19: Çağırıp durumunu sorar. O da ol
- Page 20 and 21: Başarılı olmanın kuralları 17.
- Page 22 and 23: yaralı veya değil patır patır d
- Page 24 and 25: sonra da devam edecektir. Mühim ol
- Page 26 and 27: İnsana gelen bu iki bilginin doğr
- Page 28 and 29: tohumlarını ekmiş, daha sonraki
- Page 30 and 31: gülebilmenizi; para konusunda tart
- Page 32 and 33: Olumsuzlukların konuşulmamasını
- Page 34 and 35: Yine yıllardır halkın kurban der
- Page 36 and 37: “Ey insan, sana gelen her iyilik,
- Page 38 and 39: Yapılan araştırmalara göre, Tü
- Page 40 and 41: Çocuklarımız niçin bizim gibi d
- Page 44 and 45: da buradaydı zaten. Bu, sadece yaz
- Page 46 and 47: Bu bozma işini tam istedikleri kı
- Page 48 and 49: Eskiden buna çok dikkat edilirdi;
- Page 50 and 51: esas kaynak, Kur’an-ı kerim ve H
- Page 52 and 53: kazandığından fazla harcayana da
- Page 54 and 55: kimseye, aynı yerde yine rastladı
- Page 56 and 57: Büyük âlim Süfyân-ı Sevrî ha
- Page 58 and 59: Pek derindir bu kazan hemen bulunma
- Page 60 and 61: Ülkemizin en büyük çıkmazları
- Page 62 and 63: Amerikan ve Batı cemiyetleri için
- Page 64 and 65: Ecdadımızın “ateş ve barut”
- Page 66 and 67: sonraki antlaşmalar hep bu şartla
- Page 68 and 69: gerçek islamı öğrenirler diye k
- Page 70 and 71: “Roma İmparatorluğunun Yükseli
- Page 72 and 73: Dedik ya maksat o değil, maksat ü
- Page 74 and 75: ir şekilde ahlâksızlığa doğru
- Page 76 and 77: Peygamber efendimiz de; “Lût kav
- Page 78 and 79: Heyet başkanı, önce cemiyetin ga
- Page 80 and 81: Başına kaldırıp, “ Evlad, iyi
- Page 82 and 83: ibâdetlerde kullanmak, meselâ, ra
- Page 84 and 85: O zamana kadar zorlamalar ile namaz
- Page 86 and 87: İngilizce, Unidentified Flying Obj
- Page 88 and 89: koyup düşünün; eksiniz mi fazla
- Page 90 and 91: Mehmet cevap, vermez ama daha beter
- Page 92 and 93:
vakit bulamazsanız, tövbe edersin
- Page 94 and 95:
Bid’atin ne kadar tehlikeli bir g
- Page 96 and 97:
“Vatan sevgisi imandandır” had
- Page 98 and 99:
Batı’nın Osmanlı ile mücadele
- Page 100 and 101:
asırlarca ayakta tutmasını becer
- Page 102 and 103:
de dâhi ile.Dehâ genellikle sosya
- Page 104 and 105:
Dünya ve ahiret saadeti için 18.8
- Page 106 and 107:
kanının dökülmesine, hem de sah
- Page 108 and 109:
Eğer ilim adamları, gençler, İs
- Page 110 and 111:
Atomdan - Hücreye, gezegenlerden -
- Page 112 and 113:
Dinimize göre, gayrimüslime “Ra
- Page 114 and 115:
herşeyden önce insanoğluna diğe
- Page 116 and 117:
Bütün mesele şunda düğümleniy
- Page 118 and 119:
Bu hâdiseden sonra, kilisenin yar
- Page 120 and 121:
gelseler de burada yaşayamayıp ö
- Page 122 and 123:
Pâdişâh şöyle cevap verdi, “
- Page 124 and 125:
de rahatsız ettiğinden, bunların
- Page 126 and 127:
yardım, hattâ kiliselerini tamir
- Page 128 and 129:
alemlerini geçip, bilinmeyen, anla
- Page 130 and 131:
çıkarmamak Ehli sünnet olmanın
- Page 132 and 133:
öyle terbiye etmesi yüzünden, il
- Page 134 and 135:
Bunun üzerine Efendimiz; “Bizi a
- Page 136 and 137:
olmayan emirlerini açıklamışlar
- Page 138 and 139:
çok önemli olsaydı, bildirilirdi
- Page 140 and 141:
Aklın çok olmasının alameti 10.
- Page 142 and 143:
Onbir ayın sultanı; Ramazan ayı
- Page 144 and 145:
ederdi. Sahûru geciktirmek ve ift
- Page 146 and 147:
da, saraylara yakın olan Beşikta
- Page 148 and 149:
şeyler husûsunda elinden geleni e
- Page 150 and 151:
yoktur. Osmanlı mülkünde yok den
- Page 152 and 153:
artırıyordu. Osmanlının bu huzu
- Page 154 and 155:
idi. Bundan dolayı, pek çok mille
- Page 156 and 157:
Sonunda bulutlar dağıldı; Vatika
- Page 158 and 159:
Burada önemli olan, sıkıntılard
- Page 160:
Teknedeki papaz da Oruç Reis hakk