11.07.2015 Views

2001 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

2001 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

2001 Senesi "Gönül Bahçesi" Yazıları - Mehmet Oruç

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Eskiden buna çok dikkat edilirdi; mesela evlenmeden önce “BirlikteYaşama” rezaleti yok denecek kadar azdı. Bu şekilde yaşayanlar da bunusöylemekten çekinirlerdi; çünkü toplumun genel ahlakına aykırıydı bu türberaberlikler. Şimdi o kadar normal haline geldi ki, bütün kanallarda, kimkiminle birlikte yaşıyor o konuşuluyor, magazin haberlerinin çoğunu bu türhaberler teşkil ediyor. Programlarda utanmadan, “ Altı yıldır birlikteyiz,ileride evlenmeyi düşünüyoruz” diyebiliyorlar.Bunlar hep aileyi yıkmanın, yok etmenin sinsi planlarıdır. Toplumutahrip eden en önemli şey, anormal şeylerin normal şey gibi algılanmasıdır.Batı yıllardır yaptığı bu tahribatın cezasını şimdi çekmektedir. Mesela,Amerika’da 70’li yıllara göre boşanma üç misli arttı. Evlilik dışı doğum oranı1970’de % 11 iken, bugün bu rakam % 35’e sıçradı. Ortada kalançocuklara bakma işi de büyük oranda kadınların üzerine kalmaktadır. Buyük 1970’li yıllarda %10 iken, bugün yüzde 30’lara varmıştır. Görüldüğü gibiaile yıkım kampanyasından en büyük zararı kadın çekmektedir. Bunarağmen, ne yazık ki aileyi yıkmada en çok kullanılan da yine kadındır.Batı’yı bu hale basın getirmiştir. Bizde de yıllardır basın bu yıkımgörevini bütün gücüyle yerine getirmektedir. Haberlerde, köşe yazılarındadevamlı bu konu işlenmektedir. Sıradan bir kimse bir yanlış yapıyorsabunun zararı daha çok kendinedir. Fakat, bu kimse halkı yönlendirme,aydınlatma vazifesini üstlenmişse, bu yaptığı yanlışı da marifetmiş gibi,programında, köşesinde anlatıyorsa toplu katliama girer. Kimsenin böyle birşey yapmaya hakkı yoktur.Bakın bayan bir yazarımız aile mefhumu ile alay edercesine yaptığımarifetini(!) nasıl anlatıyor: “ Eşimle evlilik öncesi oturmuş, bir takımkararlar almıştık. Hayatlarımızı birleştirecektik ama evlerimizi değil.Haftanın dört günü o bana ait olacaktı, üç günü kendisine. Sokaklardauyuyamayacağı için de adresi, kendi evi olacaktı. Özel durumlarda, acildurumlarda taraflar birbirlerinin yardımına koşacaklardı ama tabii ki saygısınırları muhafaza edilecekti. Telefon etmeden, program öğrenmeden, çatkapı gelmek yoktu. Ama birlikte olunduğunda da taraflar birbirlerinebüsbütün uyumlu davranacaklardı. Anlaşma gereği iki ayrı evde yaşamayabaşladık. Kriz gelince işler değişti. Program önümüzde, yeniden masayaoturduk. Ailede küçülme ve tasarruf imkanlarını görüştük. Evet, krizortamında iki ev lükstü. Özgürlük uğruna bu kadar gereksiz harcamalı birilişkiyi sürdürmemiz şart değildi.”Bayan yazarımız yaptıklarının doğruluğunu İtalya’dan örnek vererekispat etmeye de çalışıyor: “İtalya'daki araştırmanın psiko-terapistlerindenbiri, özellikle kadınların tercih ettiği bu trendi yaşamak isteyenleriyargılamamak gerektiğini söylemiş... “İnsanların özendiği şeylere bakın. Canlılar arasında “sürekli ailehayatı” sadece insanlara aittir. Ayrı ve özgürce yaşamak hayvanlaramahsustur. Bilim, teknoloji ilerledikçe insanlar, maalesef insanlıktanuzaklaşıyor. Bütün bunlar işin kolayına kaçmaktır aslında. Çünkü, ailehayatında, fedakarlık gerekir, özveri gerekir. Fakat kolayına kaçalım derkende, kimse işi daha da zorlaştırdığının farkında değil.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!