25.03.2017 Views

marketing europe & anatolia Sayı: 013

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

<strong>marketing</strong><br />

Tarih: Kasım 2012 <strong>Sayı</strong>: 13<br />

<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />

1 yaşındayız


İçindekiler<br />

<strong>Sayı</strong>: 13 Tarih: Kasım 2012<br />

İmtiyaz Sahibi<br />

Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve<br />

Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.<br />

e-mail: eksantrik@eksantrik.com<br />

P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.<br />

Genel Yayın Yönetmeni ve<br />

Sorumlu Yazı İşler Müdürü<br />

Elvin Ekşioğlu<br />

e-mail: elvin@eksantrik.com<br />

P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.<br />

Haber ve Fotoğraflar<br />

Agency Europe & Anatolia<br />

Katkıda Bulunanlar<br />

Oğuzhan Akay<br />

Kağan İşmen<br />

Argun Albayrak<br />

Ali Erdem Ekşioğlu<br />

Seval Duban<br />

Danışman<br />

Abdullah Ekşioğlu<br />

İlan Rezervasyon<br />

Melis Deniz<br />

Yayın Türü<br />

Süreli Yayın<br />

<strong>marketing</strong><br />

<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />

Yönetim Yeri<br />

Agency Europe & Anatolia<br />

Merkez Mh. Perihan Sk.<br />

Cansu Ap. No:120/5<br />

Şişli - İstanbul - Tr.<br />

Tel: +90 555 233 24 41<br />

e-mail: meadergi@gmail.com<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />

Agency Europe & Anatolia tarafından<br />

Süreli yayınlanan bir e-dergidir.<br />

Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film<br />

Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri<br />

San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya<br />

da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın<br />

çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.<br />

Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki<br />

görüşler ve hukuki<br />

sorumluluk yazarlara aittir.<br />

Bu derginin yayınlanma sürecinde<br />

hiçbir ağaç zarar görmemiştir.<br />

mobil: m-mea.eksantrik.com<br />

http://www.facebook.com/meadergi<br />

Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur.<br />

Kısa Kısa 04 - 13<br />

Röportaj 14 -18<br />

ezberbozacısı 21<br />

Reklam Dünyası 23<br />

revizyon 25<br />

Röportaj 26 - 29<br />

transformatör 31<br />

Kampanyalar 33 - 41<br />

Gezi 42 - 47<br />

Reklam Arası Sinema 48<br />

Kültür –Sanat 50 - 51<br />

Nostalji 52<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 1


Köşe<br />

Elvin Ekşioğlu / elvin@eksantrik.com<br />

( editörden<br />

)<br />

Bir yılın ardından...<br />

Dergimizin ilk sayısının sizlerle buluşmasının ardından<br />

bir yıl geçti. Ben de dergimizin varlık sebebi, macerası,<br />

hedefleri ve ilkelerini bu satırlardan sizinle paylaşmak<br />

istedim.<br />

Marketing alanında tarafsız, önyargısız, bağımsız<br />

bir dergiyi kağıt kullanmadan “hiçbir ağaca zarar<br />

vermeden” dijital olarak yayınlama fikri 1993’te üzerinde<br />

konuştuğumuz bir şeydi. Hatta derginin adı bile o yıllarda<br />

yeni kurduğumuz Agency Europe & Anatolia haber<br />

ajansının da adını çağrıştırması açısından <strong>marketing</strong><br />

<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> olarak aklımızda yer etmişti. O yıllarda<br />

disketler kullanıldığı için disket olarak yayınlamayı<br />

düşünmüştük sonra CD’ler geldi ancak dağıtım ağlarının<br />

tekelleşmiş olması bizi endişelendiriyordu ve bu projeyi<br />

teknoloji gelişene kadar rafa kaldırmaya karar verdik.<br />

Sonraki yıllarda sektörde yer alan dergilerin bazılarının<br />

cemaat bağlantıları, bazılarının tekel yapıları güçlenince<br />

bağımsız bir dergi ihtiyacını daha çok hisseder olduk,<br />

teknoloji de bizim baştaki hedefimize cevap verecek<br />

noktaya gelmişti ve dergimizin ilk sayısını Kasım 2011’de<br />

hiçbir kar amacı gütmeden yayına soktuk. Açıkcası<br />

yayına başlarken kim ne der, kimin ayağına basarız<br />

diye de düşünmedik. Bazı arkadaşlar logoyu sektörün<br />

başka bir dergisiyle benzer görünce hiç düşünmeden<br />

yeni bir logo hazırladık. Okuyuculardan gelen tepkilerle<br />

beğeni alan bölümleri devam ettirdik, hatalarımızı<br />

görüp düzelttik. Yalnız başlayan yolculuğumuz,<br />

dostum Seval Duban’ın gezi yazıları, Oğuzhan Akay’ın<br />

“ezberbozacısı” ve Türkiye’nin genç yönetmeni oğlum Ali<br />

Erdem Ekşioğlu’nun “reklam arası sinema” köşeleriyle<br />

dergimize katılmasıyla renklendi ve bizim için daha<br />

heyecan verici olmaya başladı. Dergimizi okuyan birçok<br />

sektör çalışanı yazılarıyla katkıda bulunmak istedi.<br />

Hepsinden özür dileyerek bu talepleri geri çevirmek<br />

zorunda kaldık. Çünkü biz alışılagelmişin dışında bir dergi<br />

hedefliyorduk ve yazarlarımız bu hedefe uygun niteliklere<br />

sahip olmalıydı. İşte bu endişelerle Oğuzhan Akay’ın<br />

da önerileriyle Kağan İşmen ve kadim dostum Argün<br />

Albayrak da kısa sürede dergimizin yazarlarının arasında<br />

yer aldı.<br />

Yazarlarımıza hep şunu söyledik. “Suya sabuna<br />

dokunmayan, taraflı yazıları yazan dergiler zaten var.<br />

Biz onların yazamayacaklarını yazan bir dergi olmalıyız.<br />

Hiç kimseye hakaret etmeden, eleştiri sınırlarını<br />

aşmadan tüm gerçekleri dile getirmekten hiçbir korkumuz<br />

yok.” Bizim yazarlarımıza bunu söylediğimizi bilen<br />

dostlarımızın, “sizin bir de prodüksiyon şirketiniz var.<br />

Doğruları dile getirirseniz bazı kurumları küstürmekten<br />

korkmuyor musunuz?” sorularına da “doğruların tarafında<br />

olan her zaman kazanır” yanıtını verdik.<br />

Öncelikle internette yayına soktuğumuz dergimiz,<br />

Samsung firması yetkililerinin dikkatini çekmiş olacak<br />

ki, daha ilk sayımızın ardından Samsung eKitap<br />

platformuna katılmamız için bize teklifte bulundular.<br />

Daha fazla okuyucuya hiçbir çıkar gözetmeden ulaşmayı<br />

hedeflediğimiz için hiç tereddütsüz ve karşılıksız kabul<br />

ettik. Artık Samsung eKitap Samsung telefon ve tabletler<br />

satın alındığında default olarak geliyor ve bizi daha fazla<br />

okuyucuyla buluşturuyor. Okuyucularımızdan birçoğu<br />

iPhone ve iPad’lerden dergiye ulaşmak istiyordu, hemen<br />

uygulamaya koyduk. Artık PDF destekleyen tüm mobil<br />

cihazlardan dergimize ulaşılabiliyor.<br />

Henüz nihai hedefimizden çok uzakta olmakla beraber<br />

doğru yolda olmalıyız ki 12. sayısını geride bıraktığımız<br />

ve 13. sayısını yayınladığımız dergimiz, aylık 3500<br />

okuyucu ortalamasına ulaştı.<br />

Ancak daha yapacak çok şey var. İlk olarak dünyadan<br />

haberleri sıcağı sıcağına sizlere sunmaya başlamak<br />

için çalışıyoruz. İkinci aşama olarak dergimiz, aynı<br />

içerikle her ay İngilizce olarak da yayınlanıp, yabancı<br />

okuyuculara da ulaşacak. Teknolojik gelişmeler ve hali<br />

hazırda teknolojinin yayıncılığa sunduğu imkânlardan da<br />

daha kapsamlı yararlanmak için birçok proje üzerinde<br />

çalışıyoruz. Bizi çok yakından takip ettiklerini, hatta her<br />

sayı röportaj yaptığımız kişilerin peşlerinden koştuklarını<br />

bildiğimiz bazı dergilere bizden önce yapma fırsatını<br />

vermemek için onları burada yazmayacağım.<br />

Tüm bu hedefler, hiçbir ilan ve satış geliri olmadan 12<br />

sayıyı tamamlayan dergimiz için zaman alıcı olabiliyor.<br />

Biz sektördeki ajanslardan kendi ilanlarını zaten<br />

istemiyoruz. Ancak reklamcı ve medya planlamacı<br />

dostlarımız müşterilerinden dergimize ilan verirlerse<br />

dergimizin gelişme hızına ivme kazandırabilirler.<br />

Bu vesileyle tüm okuyucularımıza ve yanımda olarak<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> fikrini bir dergiye dönüştüren<br />

başta eşim Abdullah Ekşioğlu, oğlum Ali Erdem Ekşioğlu,<br />

dostlarımız Oğuzhan Akay, Kağan İşmen, Argün Albayrak<br />

ve Seval Duban’a bir kez daha teşekkür ediyor, çok<br />

sevdiğim bir slogan “paylaştıkça çoğalan dergi” dergimizi<br />

dostlarınızla paylaşarak gücümüze güç katmanızı<br />

diliyorum.<br />

Eşimden bir alıntı; “Dergimiz kaim, muhabbetimiz daim<br />

olsun.”<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 3


Kısa Kısa<br />

3P, 10. Product Placement Kongresi’nde...<br />

Waldner.Tv tarafından<br />

onuncusu<br />

düzenlenen kongrede;<br />

Almanya öznelinde,<br />

Avrupa ve<br />

Amerika product<br />

placement uygulamaları/<br />

farkları ele<br />

alındı. Almanya’nın<br />

konuyu daha etkin bir şekilde yönetmesiyle ilgili düşünceler<br />

tartışıldı. Türkiye’nin ilk ürün yerleştirme odaklı ajansı<br />

3P PRODUCT PLACEMENT PRODUCTION, 10. Product<br />

Placement Kongresi’nde Türk ve Alman markaları açısından<br />

ürün yerleştirme fırsatlarını değerlendirdi. Türkiye’de<br />

yer alan Alman markalarının uygulamaları, Türk markalarının<br />

Almanya’da ürün yerleştirme potansiyellerini değerlendirdi.<br />

Almanya, Fransa ve ABD’den ajans başkanları,<br />

Global Alman markalarının pazarlama direktörleri ve medya<br />

kuruluşlarının <strong>marketing</strong> directörleri kongrede sunumlar<br />

yaparak yeni reklam yaklaşımları konusunda görüş alış<br />

verişinde bulundular.<br />

Opel Marketing Director Andreas Marx , PG Trade &Sales<br />

Gmbh CEO Manuel Ostner , My Love Affair Ltd. CEO Raphael<br />

Aflalo, Ogilvy One Franfurkt Head of Analytics Martin<br />

Feldkircher, USA Branded Marketing Group CEO: Alison<br />

E. McManus, 3P Product Placement Agency CEO : M. Akif<br />

Ebiçlioğlu ve 3P Agency Director Raquel Casino , Waldner.Tv<br />

Entertainment Marketing CEO: Andreas Waldner,<br />

Fremantle Media Enterprises CEO : Björn Hoven, Starpatrol<br />

Entertainment CEO : Dominik Kuhn, Brainpool Artists<br />

and Content Services GmbH CEO : İngrid Langheld ve<br />

Locavi Gmbh CEO Dr. Ferdinand Froning konuşmacı olarak<br />

katıldılar.<br />

Panelde ise; Almanya uygulamaları ile ilgili kısıtlamaların<br />

kaldırılmasının etkin uygulamaların önünü açacağı görüşü<br />

paylaşıldı. ABD uygulamalarının başarısının arkasında,<br />

yapımcılarının sadece yapıt açısından konuyu ele aldığı<br />

vurgulandı. Product Placement’ın markaların kendi hikayelerini<br />

anlatmaları için en etkin yol olduğu görüşü savunuldu.<br />

Digital Age Konferansı’nda Dijital Yaratıcılık...<br />

Platin ana spons<br />

o r l u ğ u n u<br />

Vodafone’un, gençlik<br />

sponsorluğunu<br />

Coca-Cola’nın üstlendiği<br />

Digital Age<br />

Summit 2012’nin<br />

teması bu yıl “Dijital<br />

Yaratıcılık”tı. Bu<br />

bağlamda dünyanın dört bir yanından gelen büyük teknoloji<br />

şirketleri, popüler internet markaları ve dijital/interaktif<br />

ajansların yöneticileri, dijital reklam ve pazarlamanın hem<br />

dünyada hem de Türkiye’de nereye gittiğini tartıştı, avantaj<br />

ve dezavantajları anlamaya çalıştı ve yeni bakış açılarını<br />

keşfetme fırsatı buldu.<br />

Digital Age dergisi tarafından 2007 yılından bu yana düzenlenen<br />

konferansta, sosyal medyadan mobil cihazlara,<br />

sosyal televizyondan dijital aktivizme ve ödüllü kampanyalara<br />

kadar dijital yaratıcılığın uygulanabileceği ve başarı<br />

getirebileceği farklı alanlar mercek altına alındı. Konuşmacıların<br />

neredeyse tamamı, konferans süresince Halkla<br />

İlişkiler teoriği ve pratiğinin kalbi olan “müşteriyle diyalog<br />

kurma, etkileşime girme ve uzun süreli bir ilişki oluşturma”<br />

ilkesini vurguladı.<br />

MIT’de Yeni Medya Yazarlığı dalında yardımcı doçentlik<br />

yapan Beth Coleman, yaptığı sunumda son kitabı Hello<br />

Avatar: From Virtual Worlds to X-Reality’den örnekler sundu.<br />

Zenginleştirilmiş gerçeklik, bölgesel medya, yaygın<br />

hesaplama, müşterek mevcudiyet, görselleştirme ve veri<br />

ağları gibi ağ toplumunun yeni kavramlarını irdelerken sunumun<br />

sonunda, “Sürekli kullandığımız cep telefonlarına<br />

doğru, başımız öne eğik durarak geleceğe yürüyemeyiz.<br />

Elimizde telefonlarımızla ileriye ve birbirimize bakarak<br />

adım atabilir ve topluluk hissini yeniden ve daha güçlü bir<br />

şekilde yakalayabiliriz” dedi.<br />

Coca-Cola Türkiye İnteraktif Pazarlama Müdürü Yüce<br />

Zerey ise, aynı konuda gerçek yaratıcılığın sahada ve<br />

sokakta olduğunu söyledi. Zerey, “Oluşturulacak marka<br />

hikayelerinin kolay yayılabilir, birbiriyle bağlantılı ve Türk<br />

kültürüyle uyumlu olması gerekiyor. Marka DNA’sıyla entegre<br />

olan likit hikayeler başarıyı getiriyor” dedi.<br />

4 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kısa Kısa<br />

Kadının yükselen gücü...<br />

KAGİDER tarafından düzenlenen<br />

3. Uluslararası Kadın Girişimcilik ve<br />

Liderlik Zirvesi, 8 – 9 Kasım 2012<br />

tarihlerinde, Garanti Bankası’nın<br />

ana sponsorluğunda, İstanbul<br />

Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.<br />

“Yeni Dünya Düzeninde Kadının<br />

Yükselen Gücü” temalı zirveyle<br />

KAGİDER, dünya çapında 500’den fazla lider ve girişimciyi<br />

bir araya getirerek, bilgi ve deneyim paylaşımına<br />

ortam hazırlayacak bir fırsat yaratmayı ve bu yolla kadın<br />

güçlenmesinin çıtasını daha yükseklere taşımayı hedefliyor.<br />

Ana oturum konuşmacıları arasında yer alan isimler<br />

ise şöyle: Akademisyen, Ekolojist, Sosyal Medya Uzmanı<br />

ve Yazar Simran Sethi, UNDP Toplumsal Cinsiyet<br />

Politikaları Direktörü Winnie Byanyima, ABD Dış İşleri<br />

Bakanlığı Küresel Girişimcilik Programı Başkanı Shelly<br />

Porges, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Uganda Ulusal<br />

Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Olive Z. Kigongo, Pegasus<br />

Havayolları Yönetim kurulu Başkanı Ali Sabancı<br />

ve Cartier Ödüllü Girişimci, Defining Moments Kurucusu<br />

Wendy Luhabe.<br />

12. Perakande Fuarı...<br />

Ülkemiz perakende<br />

sektörüne çalışmalarıyla<br />

yön veren<br />

Soysal tarafından<br />

gerçekleştirilen Perakende<br />

Günleri bu<br />

yıl 28-29 Kasım tarihlerinde düzenlenecek. Dünyada ve<br />

Türkiye’de perakende sektörüne yön veren isimler ve<br />

başarı hikayeleriyle farklı markalara ilham veren sektör<br />

duayenleri iki gün boyunca farklı oturumlarda sahne<br />

alacak. Turkmall, CardFinans ve Markafoni’nin ana<br />

sponsorluğunda gerçekleşecek Perakende Günleri’12,<br />

patronlar ve çalışanların gözüyle sektörün sorunlarına<br />

yönelik önerileri, geleceğe dair öngörüler ve trendleri ile<br />

katılımcılara geniş bir ufuk turu yaptırmayı amaçlıyor.<br />

16 farklı oturum ve 25 ayrı konuşmacının yer alacağı<br />

Uluslararası İstanbul Perakende Konferansı’nın yanı<br />

sıra Perakende Günleri’12, İstanbul Perakende Fuarı ve<br />

sektörün en heyecan verici ödülleri Perakende Güneşi<br />

Ödülleri’ne de ev sahipliği yapacak.<br />

Yapı Kredi Bankacılık Akademisi...<br />

Türk ekonomisinin gelişiminde en önemli adımlardan<br />

biri sayılabilecek özel sektör-üniversite işbirlikleri konusunda<br />

Yapı Kredi Bankacılık Akademisi kararlı ve kalıcı<br />

adımlar atmaya devam ediyor. Sektörün en iyi bankacılarını<br />

yetiştirmek vizyonuyla kurulan Yapı Kredi Bankacılık<br />

Akademisi gerçekleştirdiği eğitimlerin yanı sıra 8<br />

üniversite ile de işbirliğine gitti.<br />

Bugüne kadar Bahçeşehir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi,<br />

İstanbul Teknik Üniversitesi, Koç Üniversitesi,<br />

Özyeğin Üniversitesi, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi<br />

ve Yeditepe Üniversitesi ile “çekirdekten bankacı”<br />

yetiştirmek için kurumsal işbirliklerini hayata geçiren<br />

Yapı Kredi Bankacılık Akademisi, son olarak İstanbul<br />

Bilgi Üniversitesi ile önemli bir çalışmaya daha imza attı.<br />

Bu işbirliği ile İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Bankacılık<br />

ve Finans Yüksek Lisans Programı başlatıldı.<br />

Yapı Kredi Bankacılık Akademisi Direktörü Saynur<br />

Önen, İstanbul Bilgi Üniversitesi iş birliği ile finans alanındaki<br />

markalandırılmış Bankacılık ve Finans Yüksek<br />

Lisans Programı’nı başlattıklarını söyledi. Yönetici<br />

sunumları, seminerler ve karma eğitim yöntemleri ile<br />

zengin bir program sunulduğu<br />

bilgisini veren<br />

Saynur Önen, hedeflerinin<br />

iş dünyasının bilgi<br />

birikimini akademik<br />

dünya ile birleştirmek<br />

olduğunu belirtti. Yapı<br />

Kredi olarak program<br />

boyunca öğrencilere<br />

staj, burs ve proje çalışmalarında<br />

ekip üyesi<br />

olmak gibi farklı imkanlar sunduklarının altını çizen Saynur<br />

Önen, şu bilgileri verdi: “Bankacılık ve Finans Yüksek Lisans<br />

Programı; bankacılık sektörü çalışanları, bu sektörde<br />

kariyer hedefleyen yeni mezunlar ve hatta kariyer yolunu<br />

değiştirmeyi hedefleyen farklı sektör çalışanları tarafından<br />

tercih ediliyor. Program 2011 -2012 akademik yılının 2. döneminde<br />

55 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Yeni dönem<br />

başvuruları ise halen devam ediyor. Katılımcılar arasında<br />

bankamız çalışanları olduğu gibi başka banka çalışanları<br />

da bulunuyor.”<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 5


Kısa Kısa<br />

Edelman,<br />

İstanbul Ofisini Açtı...<br />

Dijital ve mobil hizmetleri geleneksel<br />

iletişim çalışmaları ile entegreederek<br />

hem uluslararası hem de lokal müşterilere<br />

iletişim danışmanlığı vermek<br />

üzere kurulan Edelman Türkiye’nin<br />

Genel Müdürü Serra Türk Büyükfıratoldu.<br />

Dünya genelinde66 ofisi olan<br />

Edelman, Türkiye ofisininaçıldığını<br />

resmi olarak duyurdu. Nisan ayında Istanbul’da kurulan<br />

Edelman Türkiye, Türkiye ofisi Genel Müdürü olarak göreve<br />

getirilen Serra Türk Büyükfırat liderliğinde faaliyetlerini<br />

sürdürecek. Büyükfırat, görevini Edelman EMEA<br />

Bölgesi Stratejik &Gelişmekte Olan Pazarlar Genel Müdürü<br />

Chris Dobson’a bağlı olarak sürdürecek.<br />

Serra Türk Büyükfırat, “Dünyanın lider iletişim ajansı<br />

olan Edelman, globalbilgi birikimi, itibar yönetimi ve dijital<br />

alanlarındaki uzmanlığı ile Türkiye’de iletişim sektörüne<br />

yeni bir boyutve dinamizm getirecek şeklinde<br />

konuştu.<br />

Jeotermalde ülkemiz<br />

Avrupa’da 1. sırada...<br />

Jeotermalde en zengin<br />

kaynaklara sahip ülkeler<br />

sıralamasında<br />

ülkemiz<br />

Avrupa’da 1. sırada bulunuyor.<br />

Jeotermal enerji<br />

özünde yerkürenin kendi<br />

iç ısısı olduğundan, belli<br />

koşullar sağlandığı sürece yenilenebilir ve sürdürülebilir<br />

bir enerji kaynağı olması nedeniyle oldukça avantajlı. Bu<br />

kaynakları daha etkin ve verimli kullanmak adına Demos<br />

Fuarcılık organizasyonuyla Denizli’de 8-11 Kasım 2012<br />

tarihleri arasında jeotermal sektörünün tüm kollarını bir<br />

araya getirecek, Türkiye’nin ilk “Jeotermal Teknolojileri<br />

Fuarı” düzenleniyor.<br />

Jeotermal ile ilgili makine ve ekipmanlar ile mevcut teknolojinin<br />

tanıtılacağı fuarda, sektörün öncü kuruluşlarından<br />

uzmanlar; kaynak ve saha etüdü, yatırım planlama<br />

ve yasal mevzuatlarla ilgili tecrübelerini bu alanda yatırım<br />

yapmak isteyenlerle paylaşacak.<br />

Global İletişim Ödülü...<br />

Boyner Holding ve Grup<br />

Şirketlerinin bu yıl 8<br />

Mart Dünya Kadınlar<br />

Günü’nde yayınlayarak<br />

kamuoyunun dikkatini kadın<br />

istihdamı konusuna<br />

çektiği “Kadınlar İş Hayatında<br />

Ne İster” başlıklı<br />

basın ilanı “Global İletişim<br />

Ödülü”nü aldı.<br />

Boyner Holding “Kadınlar<br />

İş Hayatında Ne İster”<br />

başlıklı basın ilanı ile Amerikan İletişim Profesyonelleri<br />

Kuruluşu (League of American Communiciations Professionals<br />

- LACP) tarafından düzenlenen ve dünyanın<br />

en seçkin Halka İlişkiler ve İletişim yarışmalarından biri<br />

olarak kabul edilen ‘LACP Spotlight Awards - Global İletişim<br />

Yarışması’nda tam sayfa basın ilanı kategorisinde<br />

Altın Ödül ile onurlandırıldı. Boyner Holding’in ödüle<br />

layık görülen basın ilanı ayrıca 2012 yılının En İyi 100<br />

İletişim Çalışması sıralamasında da yer aldı.<br />

Groupe SEB, atama...<br />

Küçük ev aletleri<br />

pazarının lideri<br />

Groupe SEB Türkiye<br />

bünyesinde<br />

yeni bir atama<br />

gerçekleşti. Groupe<br />

İstanbul Pazarlama<br />

Direktörlüğü<br />

görevine Zümrüt<br />

Tamer getirildi.<br />

Groupe SEB İstanbul Pazarlama Direktörlüğü görevine<br />

Zümrüt Tamer atandı. Zümrüt Tamer, Groupe SEB Türkiye<br />

Grup Ürün Müdürü olarak görev yapıyordu. Tamer<br />

yeni görevine Eylül 2012 tarihi itibarıyla başladı.<br />

Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan<br />

Zümrüt Tamer, profesyonel kariyerine Koç Holding’te<br />

başladı. Teknosa İç ve Dış Ticaret A.Ş.’de Ürün Müdürü<br />

olarak görev yapan Tamer, 2002 yılında Groupe SEB<br />

ailesine katıldı. Tamer, Groupe SEB İstanbul Pazarlama<br />

Bölümü’nde çok başarılı çalışmalara imza attı.<br />

6 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kısa Kısa<br />

Samsung ve Boeing’den<br />

Ortak Ar-Ge Yatırımı...<br />

Samsung<br />

Electronics<br />

geliştirmenin<br />

yanı sıra fabrika içi<br />

verimliliğini<br />

için<br />

artırmak<br />

gerçekleştirilecek<br />

araştırmalarda birlikte<br />

çalışmayı<br />

ve Boeing uçak içi eğlence<br />

ve iletişim teknolojilerini<br />

planladıklarını<br />

duyurdu. Dünyanın en büyük havacılık şirketiyle<br />

dijital medya ve dijital yakınsama teknolojilerinin dünya<br />

lideri arasında imzalanan mutabakat zaptı, Kore’nin<br />

Boeing’in uçak üretim faaliyetleriyle endüstriyel ilişkilerini<br />

genişletmesine ve derinleştirmesine yardımcı olacak.<br />

Samsung Electronics ve Boeing, yolcu eğlence hizmetlerinde<br />

ve kara-hava iletişiminde daha geniş imkânlar<br />

sunan, daha hafif ve daha az güç gerektiren ileri görüntüleme<br />

ve kablosuz ağ teknolojilerinin geliştirilmesine<br />

öncelik verecekler.<br />

Deniz Akademi’ye ödül...<br />

Deniz Akademi, “Müşterinin Kalbine Yolculuk/İlişki<br />

Bankacılığı’nın Rotası” projesiyle uluslararası alanda<br />

en prestijli ödüllerden biri olarak kabul edilen Brandon<br />

Hall Uluslararası Mükemmellik Ödülleri’nde sektörün<br />

tek temsilcisi olarak gümüş ödülün sahibi oldu.<br />

Uluslararası alanda en prestijli ödüllerden biri olarak<br />

kabul edilen Mükemmellik Ödülleri’ne aday olan projeler,<br />

20 yıldır 10 binden fazla müşterisinin organizasyonel<br />

performansını artırmayı amaçlayarak, öğrenme ve<br />

gelişim, yetenek yönetimi, satış ve pazarlama, liderlik<br />

alanlarında araştırma tabanları çözümleri sunan Brandon<br />

Hall Group’un bağımsız, sektörün deneyimli uzman<br />

ve danışmanlarından oluşan jürisi tarafından; ihtiyacı<br />

karşılama, tasarım, işlevsellik, yaratıcılık ve ölçülebilir<br />

fayda kriterleri kapsamında değerlendirildi.<br />

16. Türkiye İç Denetim Kongresi...<br />

Günümüzde rekabetçi bir yapıya<br />

sahip olmanın yolu sadece<br />

maliyet kontrolleri ve pazarlama<br />

stratejileri ile mümkün olmuyor,<br />

kurumun faaliyetlerinden<br />

doğan risklerin erken tespit<br />

edilmesi, risklerin yönetilmesi,<br />

faaliyetlerin standartlar ve kanunlar<br />

ile uyumlu olması, şirketlerin<br />

rekabetçi bir ortamda<br />

hayatına devam ettirebilmesini<br />

beraberinde getiriyor. Bu finansal<br />

ve rekabetçi zeminden yola<br />

çıkarak iç denetimin şirketlere<br />

kazandırdığı katkı ise yadsınamaz<br />

bir gerçeklik haline dönüşüyor.<br />

Yeni enstrümanların ve oyuncuların eklendiği, buna paralel<br />

olarak gelişen ve karmaşıklaşan ticari hayatta organizasyonların<br />

karşı karşıya olduğu kontrol açıklarının<br />

ve risklerin tespiti de gün geçtikçe önem kazanıyor.<br />

Bakers Tilly-Güreli’nin ana sponsorluğunda,<br />

12 Kasım’da Taksim<br />

The Marmara Otel’de düzenlenecek<br />

16. Türkiye İç Denetim Kongresi’nin<br />

konukları arasında profesyonel hayatta<br />

iletişim kurma metotları konusunda<br />

seminer ve eğitimleriyle<br />

tanınan Metin Reyna ilealgıların<br />

yönetimsel sürece etkisini uluslararası<br />

platformlarda dile getiren ve iç<br />

denetçinin muhalif bir rol üstlendiği<br />

için zaman zaman yanlış anlamalara<br />

maruz kaldığını örnekleriyle birlikte<br />

aktaran yönetim koçu, iletişim<br />

uzmanı Deanna Sullivan bulunuyor.<br />

Futurecom Bilişim Hizmetleri ve Danışmanlık<br />

A.Ş., Ernst and Young ve<br />

Kredi Kayıt Bürosu’nun kongre sponsoru olarak yer aldıkları<br />

etkinlikte PwC, Deloitte & Touch, TKYD ve TİDE Akademi<br />

faaliyet sponsorluğunu üstleniyor.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 7


Kısa Kısa<br />

Türkiye’nin internet alışkanlıkları...<br />

Türk Telekom, Ipsos KMG tarafından 2012 yılının ilk çeyreğinde<br />

gerçekleştirilen, Türkiye’de bilgisayar ve internet<br />

kullanım detayları ile alışkanlıklarımızı ortaya koyan<br />

araştırmanın sonuçlarını yayımladı. Türkiye genelinde<br />

38 ilde yüz yüze gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına<br />

göre, ülkemizdeki 19.1 milyon hanenin %52’sinde<br />

bilgisayar, %41’inde iseinternet bağlantısı mevcut.<br />

Araştırmaya göre, bilgisayarı olan hane sayısı çoğalırken,<br />

internet kullanımı da buna bağlı olarak artış kaydediyor.<br />

Araştırma verilerinin ortaya koyduğu en çarpıcı<br />

sonuç ise internet kafelerden internete bağlanmanın<br />

gözle görülür şekilde düştüğü.<br />

Araştırma, internet kullanıcılarının cinsiyet ve kullanım<br />

alışkanlıklarınıda ortaya koyuyor. Türkiye’deki internet<br />

kullanıcıların yüzde 60,9’u erkek, 39,1’i ise kadın. İnternet<br />

kullanan hanelerinyüzde 87’si interneti sörf yapmakamacıyla<br />

kullanırken,Facebook’a girmek ikinci sırada<br />

yer alıyor.<br />

İki evden birinde bilgisayar var<br />

Türkiye’nin öncü iletişim ve yakınsama teknolojileri şirketi<br />

Türk Telekom, Türkiye’nin internet kullanımı haritasını<br />

çıkardı. Türk Telekom adına Ipsos KMG tarafından<br />

Türkiye profilini yansıtan, 38 ilde 15.000 üzeri hane ile<br />

yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilen çalışma, ortaya<br />

ilginç sonuçlar çıkardı.<br />

Buna göre Türkiye’deki 19,1 milyon hanenin yüzde<br />

51,7’sinde yani yaklaşık 9,9 milyon hanede bilgisayar<br />

bulunuyor. Tüm hanelerin yüzde 34,6’sında masaüstü,<br />

20,6’sında dizüstü bilgisayar bulunuyor. Hem masa üstü<br />

hem de dizüstü bilgisayar bulunan hane sayısı ise yüzde<br />

4,2. Yeni nesil bilgisayar ürünleri olan netbook (%0,7)<br />

ve tablet (%0,2) bulunurluğu ise hayli düşük.<br />

İnternete evden bağlanmayı seviyoruz<br />

Araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu başka bir gerçek<br />

de evlerdeki bilgisayar sayısı ve buna bağlı olarak evde<br />

internet kullanımının artış göstermesi. İnternet kullanımında<br />

evden bağlanma oranı 2010 yılında % 58 iken,<br />

2012 yılında bu rakam %66’ya ulaştı. Geçmiş yıllarda<br />

Türkiye’deki internet kullanım alışkanlıklarında önemli<br />

bir yer tutan internet kafelerden internete bağlanma oranı<br />

ise düşüş gösterdi.<br />

ADSL’i tercih ediyoruz<br />

2010 yılında 7 – 65 yaş arasınüfusun%43’ü olan internet<br />

kullanıcısı oranı 2012 yılında artış göstererek %45 oldu.<br />

Türkiye’deki hanelerin %31.2’si ADSL bağlantısınıkullanırken<br />

3G modem, kablo ve fiber gibi diğer bağlantı<br />

türlerinin sahipliği oranı %9.9 oldu.<br />

İnternet bağlantısına sahip olan hanelerin %96’sı mevcut<br />

internet bağlantısını değiştirmeyi düşünmüyor. ADSL<br />

bağlantısı olan hanelerin yüzde 74,6’sı yeni bağlantı için<br />

yine ADSL’i düşünürken, ikinci sırada fiber geliyor.<br />

Araştırma sonucunda internet bağlantısı olmayan hanelerin<br />

internet bağlantısı yaptıracakları zaman tercihlerinin<br />

ADSL olacağı bulgusu da çıktı.<br />

Erkekler interneti kadınlardan daha çok seviyor<br />

Araştırma sonuçlarına göre internet kullanıcılarının<br />

%60,9’u erkek, %39,1’i ise kadın. İnternet kullanıcılarının<br />

%50,9’uise 18 – 34 yaş aralığında yer alıyor.<br />

En çok sörf yapıyoruz, sosyal paylaşım 2. sırada<br />

İnternet sahibi haneler interneti en çok sörf yapmak<br />

(%87) ve Facebook’a girmek (%82) için kullanıyor. Bunu<br />

%76 ile e-posta kontrolü, %71 ile yazılı mesajlaşma/chat<br />

yapma izliyor. Türk Telekom’un araştırmasıyla ortaya çıkan<br />

Türkiye’deki internet bağlantısına sahip hanelerin<br />

internet kullanımamaçları ise şöyle:<br />

İnternette gezme/inceleme %87<br />

Facebook %82<br />

E-mail %76<br />

Yazılı mesaj/chat yapma %71<br />

Müzik/radyo dinleme %67<br />

Film/video izleme %66<br />

Haber/gazete okuma %61<br />

Görüntülü-sesli görüşme %59<br />

Sesli görüşme %56<br />

Oyun oynama %55<br />

Müzik indirme %54<br />

CD-DVD oyunları %45<br />

Film/video indirme %44<br />

TV izleme %41<br />

Diğer sosyal medya %37<br />

E-devlet işlemleri %32<br />

Twitter %31<br />

Yazılım indirme %29<br />

İnternetten alışveriş %24<br />

İnternet bankacılığı %23<br />

10 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kısa Kısa<br />

Genç Türkiye Araştırması...<br />

Intel’in Genç Türkiye Araştırması, ülkemizde gençlerin teknolojiyle<br />

birlikte değişen yeni yaşam tarzına ışık tuttu. Türk gençliğini<br />

temsil eden 26 ilde 13-29 yaş grubu 3.000 genç ile yapılan araştırmaya<br />

göre dijital cihazlar, internet ve sosyal ağlar, Türkiye’de<br />

gençler için günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş<br />

durumda.<br />

Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın “Intel olarak öncelikli<br />

amacımız gerçekleştirdiğimiz araştırmalarla toplumun değişen<br />

istek ve ihtiyaçlarına ışık tutmak. Yaşanan değişime en hızlı ayak<br />

uyduran da kuşkusuz gençler. Onların ne düşündüğü, davranışları<br />

teknolojik geleceği inşa etmek için son derece önemli. Bu tür<br />

kapsamlı araştırmalar aynı zamanda hizmet sunduğumuz ekosistemin<br />

bölgesel, hatta şehirler düzeyinde pazarlama stratejileri<br />

geliştirmeleri, AR-GE yatırımlarının yönetimi gibi hayati unsurlar<br />

için son derece değerli veriler sunuyor. Gençler geleceğin taşıyıcıları<br />

ve itici güçleri. Onların teknolojik alışkanlıkları, bakış açıları<br />

geleceğe dönük girişimcilik ve ekonomik gelişmişliğin de ipuçlarını<br />

veriyor. Bu nedenle gerek global gerekse yerel gerçekleştirdiğimiz<br />

bu araştırmalarla stratejilerimizi geliştiriyor, ekosisteme<br />

katma değer üretecek yaklaşımlar sunuyoruz” dedi.<br />

Intel Genç Türkiye Araştırması’na göre; genel nüfusun yüzde<br />

29’unu oluşturan 13-29 yaş arası gençlerin yaşadığı hanelerin<br />

yüzde 71.4’ünde bilgisayar bulunuyor. Cihazların hane penetrasyonlarına<br />

bakıldığında, en yaygın penetrasyonun yüzde 85,5 ile<br />

cep telefonunda olduğu, onu yüzde 46 ile masaüstü ve yüzde<br />

41,5 ile dizüstü bilgisayarların takip ettiği görülüyor. Araştırmaya<br />

göre ülkemizde yaklaşık her 2 gençten 1’inin (yüzde 44,5) masaüstü<br />

bilgisayarı, her 3 gençten 1’inin de (yüzde<br />

40,1) dizüstü bilgisayarı bulunuyor. Masaüstü ve<br />

dizüstü bilgisayarı yüzde 25,7 oranla akıllı telefon<br />

izliyor.<br />

Tercih, oyun için masaüstü, sosyal ağlar için dizüstü<br />

bilgisayar<br />

Araştırmaya göre gençler araştırma yapmak ve<br />

oyun oynamak için masaüstü bilgisayarı, yakın<br />

çevre ile iletişime geçebilmek ve sosyal ağlara<br />

bağlanmak için dizüstü bilgisayarı tercih ediyor.<br />

18-24 yaş aralığındaki gençlerde dizüstünde önceliğin her yerden<br />

internete girmek olması dikkat çekiyor. 13-17 ve 18-24 yaş<br />

aralığındaki gençler masaüstünü en çok oyun amaçlı kullanırken,<br />

25-29 yaş grubundaki gençler önceliklerini araştırma yapmak<br />

olarak belirtiyor.<br />

Intel’in araştırmasına göre, gençlerin yüzde 40’ı dizüstü bilgisayar<br />

sahibi. Kentlerde bu oran yüzde 43’e çıkıyor. Kentlerde<br />

masaüstü bilgisayar sahipliğine bakıldığında da her iki gençten<br />

birinde (yüzde 47,5) masaüstü bilgisayar olduğu görülüyor.<br />

Cep Telefonsuz Ev Yok<br />

Araştırmaya göre, hane penetrasyonuna bakıldığında,<br />

Türkiye’nin yüzde 98’inde standart ya da akıllı telefon bulunuyor.<br />

Gençlerin cep telefonu sahipliğinin en fazla olduğu bölge, yüzde<br />

96’lik sahiplik oranı ile Doğu Karadeniz. Akıllı telefon penetrasyonuna<br />

bakıldığında, yüzde 47 ile İstanbul’un başı çektiği görülüyor.<br />

Dar gelirli hanelerin yüzde 16’sında akıllı telefon bulunmasa<br />

dikkatleri çekiyor. Konu akıllı telefon olunca, bu telefonların günlük<br />

ortalama kullanım suresi 128 dakika olarak belirtiliyor. Intel’in<br />

araştırması, bugüne kadar bilinen, kadınların daha fazla telefonla<br />

konuştuğu ön yargısını da kırıyor. Araştırmaya göre, kadınlar<br />

günde ortalama 104 dakikalık telefon konuşması yaparken, erkeklerde<br />

bu oran 110 dakikaya çıkıyor.<br />

Türk gençliğinin yarıdan fazlası online<br />

Türkiye’de 5 gençten 3’ünün (yüzde 56,9) düzenli internet erişimi<br />

bulunuyor. Kırsal kesimde ise 5 gençten 2’si düzenli olarak<br />

internete erişebiliyor. Düzenli internet erişiminin en yüksek olduğu<br />

il yüzde 79,6 oranla İzmir, en düşük olduğu il ise yüzde 15,5<br />

oranla Van. Gençlerin yüzde 92,4’ü bilgisayarı kendi evlerinde,<br />

yüzde 12,5’i işte, yüzde 10,4’ü de internet kafede kullandıklarını<br />

belirtiyor.<br />

Gençler gözünü internetle açıyor<br />

Türkiye’de gençlerin yüzde 8,3’ü, sabah kalktıklarında tuvalete<br />

bile gitmeden internete giriyor. Araştırmaya katılanların yüzde<br />

4,7’si yataktan çıkmadan internete girdiğini söylüyor. 4’te 1’i<br />

(yüzde 28,4) evden çıkmadan internete girmiş oluyor. Gençlerin<br />

bilgisayar başında günde geçirdikleri ortalama 330 dakikanın<br />

228 dakikası internette geçiyor. İnternette geçen ortalama vakte<br />

bakıldığında; 276 dakika ile Doğu Karadeniz ve 264 dakika ile<br />

Güneydoğu Anadolu Bölgesi ön plana çıkıyor. Yaş arttıkça internet<br />

kullanımı azalıyor. 13-17 yaş aralığındaki gençler internette<br />

günde ortalama 222 dakika geçirirken, 18-24 yaş grubundaki<br />

gençler 210 dakika, 25-29 yaş grubundaki gençler ise 192 dakika<br />

geçiriyor.<br />

Yaşasın sosyal ağlar!..<br />

Gençler interneti en çok sosyal ağlara bağlanmak (yüzde 54,7)<br />

için kullanırken, haber okumak (yüzde 39,9) ve bilgi almak (yüzde<br />

39,3) oranla onu takip ediyor. Araştırmaya katılan gençler,<br />

internette en az yüzde 6 oranla blog yazıyor ve şans oyunları<br />

oynuyorlar.<br />

Gençlerin günde ortalama 53,5 dakikaları sosyal ağlarda geçiyor.<br />

Bilgi paylaşımı da artık sosyal ağlar üzerinden gerçekleşiyor.<br />

Gençler e-posta kontrolü için günde sadece 18 dakika harcıyor.<br />

Sosyal ağlarda en fazla vakit geçirenler, 13-17 yaş arası gençler.<br />

Yaş ilerledikçe sosyal ağlarda geçirilen süre azalıyor. İnternette<br />

gençlerin en uzun süreli yaptığı ikinci eylem ortalama 42,7 dakika<br />

ile oyun oynamak iken; 28,2 dakika ile müzik/film indirmek 3.<br />

sırada yer alıyor.<br />

Kim demiş kadınlar daha çok konuşuyor diye?<br />

Kadınlar cep telefonlarını günde ortalama 104 dakika<br />

aktif kullanırken, erkeklerde bu süre 110 dakikaya<br />

çıkıyor. Akıllı telefon kullananların 3’te 1’i her gün<br />

3 saatten fazla bir zamanı aktif olarak cihazlarıyla<br />

harcıyorlar. Akıllı telefon günlük ortalama kullanım<br />

süresi ise 128 dakika. Akıllı telefon kullanımına bakıldığında<br />

yaş arttıkça telefon başında geçirilen aktif<br />

sürenin azaldığı gözleniyor. 13-17 yaş arası her<br />

3 gençten 1’i günde 200 dakikadan fazla kullanırken,<br />

25-29 yaş aralığındaki gençlerde bu oran 4’te 1’e düşüyor.<br />

Önce bilgisayar…<br />

Bilgisayar sahibi gençler günde ortalama 330 dakikasını bilgisayar<br />

başında geçiriyor. İş, sosyalleşme ve eğlence, ortalama 102<br />

dakikayla kullanım amaçlarında birinci sırayı paylaşıyor. Ortalama<br />

78 dakikayla bankacılık işlemleri 2. sıraya yerleşirken, eğitim<br />

72 dakikayla 3. sırada yer alıyor. Gençlerin 3’te 1’i bilgisayar başında<br />

iş amacıyla günde en az 2 saat vakit geçiriyor. 13-17 yaş<br />

arası gençlerin yüzde 40,3’ü, bilgisayar başında günde 2 saatin<br />

üzerinde zamanını sosyalleşme ve haberleşme amacıyla geçiriyor.<br />

Gençler bilgisayarlarını en çok sosyalleşme (yüzde 84,0) ve eğlence<br />

(yüzde 66,8) amaçlı kullanıyor. Bilgi ve haber alma, yüzde<br />

65,3 oranla 3. sırada yer alıyor. Erkekler ve 13-17 yaş grubu<br />

gençler eğlenceye daha düşkün. Erkeklerin yüzde 74,8’i; 13-17<br />

yaş arasındaki gençlerin de yüzde 77,3’ü bilgisayarını eğlence<br />

amaçlı kullanıyor. Eğitim amaçlı kullanım 13-17 yaş grubunda<br />

yüzde 69,7 iken, 18-24 yaş aralığında yüzde 64,8’e, 25-29 yaş<br />

aralığında da yüzde 51,8’e geriliyor. Kırsal kesimdeki gençlerin<br />

bilgisayarı ürün satın almak amacıyla kentteki gençlere göre<br />

daha çok tercih etmesi dikkat çekiyor.<br />

“Her şeyden vazgeçerim, senden vazgeçmem…”<br />

Gençlere mobil cihazlarından bir hafta vazgeçmek yerine nelerden<br />

feragat edebilecekleri de soruldu. Alınan yanıtlara göre,<br />

erkekler mobil cihazlarından daha zor vazgeçiyor. Sosyal statü<br />

arttıkça ve yaş düştükçe mobil cihazlara sadakat artıyor. Mobil<br />

cihazlarını bir hafta boyunca kullanmamaktansa, gençlerin en<br />

fazla vazgeçeceği şeyler, yüzde 23,9 oranla çikolata, şeker ve<br />

tatlı; yüzde 22,8 oranla çay, kahve gibi içecekler; ve yüzde 21,3<br />

ile alışveriş yapmak.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 13


Yaratıcılık


Röportaj<br />

bir yaşam tarzı...<br />

movidaplusmap<br />

Oğuzhan Akay<br />

Anlayışta kıtlık başladı.<br />

Cahiliye dönemine girildi. Reklamcı kimliği unutuldu.<br />

İnsan kaynağı kurudu, kurutuldu. Adil konkur neredeyse onda<br />

bir düzeyinde. Yabancı networklerin yurtdışındaki babaları,<br />

ajansların yaratıcılığıyla değil paralarıyla ilgililer.<br />

Röportaj Elvin Ekşioğlu<br />

- Türkiye’deki reklam ajansı anlayışını<br />

nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Anlayışta kıtlık başladı.<br />

Cahiliye dönemine girildi. Reklamcı<br />

kimliği unutuldu. İnsan kaynağı kurudu,<br />

kurutuldu. Adil konkur neredeyse onda<br />

bir düzeyinde. Yabancı networklerin<br />

yurtdışındaki babaları, ajansların yaratıcılığıyla<br />

değil paralarıyla ilgililer. En<br />

küçük harcama bile onlara soruluyor.<br />

Yerlilerin sermaye sorunu var.<br />

Büyük müşteriler, ajansların yaratıcılıklarını<br />

değil, mal varlıklarını, eleman<br />

sayısını, arabasını vb. sorguluyor. Anadolu<br />

kaplanları, yeni bir ilişkiye girerken<br />

genç kız gibi korkuyor. Reklamcı yönüyle<br />

güçlü kişiler, figürler, rol modelleri<br />

azalıyor.<br />

- Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran<br />

özellikler nelerdir?<br />

Biz markalara farkındalık yaratıcı, hedef<br />

kitlenin uygun bulduğu, itibar kazandırıcı,<br />

ününü artıracak hikayeler<br />

buluyoruz. Fikri, her mecranın kendi<br />

karakterine gore işlemeyi iyi biliyoruz.<br />

En iddialı olduğumuz alan reklam filmi<br />

senaryoları. Senaryonun kabulünden<br />

sonra yönetmenle tiyatroda olduğu gibi<br />

dramaturji çalışması yaparız. Filmin çekimine,<br />

yapımına hatta post prodüksiyonda<br />

bitimine kadar geliştirilmesi için<br />

yaratıcı katkıyı sürdürürüz. Bu konuda<br />

uzmanlık derecesinde iyiyiz. Burnundan<br />

kıl aldırmayanlardan değiliz ama<br />

inandığımızın arkasında dururuz. İkna<br />

ederiz. Müşterilerimiz sadece iş ortağımız<br />

değil, dostumuzdur. Eşitlik temelinde<br />

ilişki kurarız. İşimize saygı duyarız<br />

ve saygı duyulmasını bekleriz.<br />

- Sizce Türk reklamcılığının birinci<br />

sıradaki sorunu nedir?<br />

Sektörümüz hala çok küçük. Yabancılar,<br />

başka sektörlerde olduğu gibi geliştirici<br />

değil. Kaynak vermiyorlar, kaynak<br />

alıyorlar. Sektörün kaymağını üç beş<br />

ajans paylaşmış, onlar yiyor. Yaratıcılık,<br />

fikir, strateji, konumlama, sadece<br />

çalışanların tasası. Yönetenlerin değil.<br />

- Uygulamacıların, yaratıcı reklamcılar<br />

ile haksız rekabet yapması konusunda<br />

ne düşünüyorsunuz?<br />

Deveye sormuşlar boynun neden eğri<br />

diye? O da nerem doğru ki demiş. O<br />

hesap. Pasta çoktan paylaşılmış. Ortadaki<br />

küçük işler de kapanın elinde kalıyor.<br />

Onların da kimi zehirli.<br />

Kimse kendisini uzmanlığıyla satmıyor.<br />

Ne iş olsa yaparım düşüncesi ne derece<br />

doğru olabilir ki? Arkasında fikir barındırmayan,<br />

markaya değer yaratmayan<br />

işler, gece geçen gemiler gibidirler.<br />

Kimse görmez. Yapanlar, markaların<br />

sağlıklarını bozuyorlar. Bizim de kafamızı…<br />

Müşterileri reklama küstürüyor-<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 15


Röportaj<br />

lar sonra.<br />

- Böyle bir rekabet varsa nasıl engellenebilir?<br />

Taksim’de sallandırarak Rekabet değil<br />

bu aslında.<br />

Rekabet kendi çözümünü bulur çünkü.<br />

Yapılan, ‘mış gibi’ yapmak. Reklammış<br />

gibi… Reklama çok benziyor ama tatsız.<br />

Aslında her türlü iş aynı anda dönüyor<br />

sektörde. 70’lerden, 80’lerden günümüze<br />

kadar yapılmış tüm reklamcılık işleri,<br />

günümüzde de sürüyor. Açın bakın reklamlara.<br />

İyiyi kötüden ayırırsınız. Ayırdetme,<br />

seçme, değerlendirme becerisi<br />

Reklamveren<br />

ucuz etin yahnisinin<br />

yenmeyeceğini öğrenecek.<br />

Büyük fikirleri<br />

küçük bütçelerle yaptırmaya<br />

kalkmayacak.<br />

Ünlülere milyon dolara yakın<br />

paralar verip ajansın<br />

komisyonundan, yapım ve yayın<br />

bütçesinden kesmeyecek.<br />

olanlar bunu görüyor. Demode stratejiler<br />

ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunuluyor.<br />

Fast food bazıları da.<br />

Reklamveren ucuz etin yahnisinin yenmeyeceğini<br />

öğrenecek.<br />

Büyük fikirleri küçük bütçelerle yaptırmaya<br />

kalkmayacak. Ünlülere milyon<br />

dolara yakın paralar verip ajansın komisyonundan,<br />

yapım ve yayın bütçesinden<br />

kesmeyecek.<br />

Bunları öğrenmek için de markasının<br />

başına kaza gelmesini beklemeyecek.<br />

- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım<br />

arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?<br />

Yaratıcılık, markanın sorununa çözümler<br />

bulmakla ilgili. İşe yarar, farkettirici<br />

çözümler. Çünkü çözüm tek değildir.<br />

Çözüm çoktur, en iyisini seçmek, ikna<br />

etmek, uygulamak gerekir. Markanın<br />

işine yaramayan bir fikir varsa, onun<br />

adı buluşçuluktur. Yaratıcılık değil. Hedef<br />

kitlenin kalbine ulaşamıyor, markaya<br />

değer katamıyor, satış sağlamıyor,<br />

bağlılık yaratmıyorsa zaten o reklam da<br />

değildir.<br />

Sonuçta yaratıcılık, hedef kitleye ulaşmakla<br />

ilgili zaten. Sanat yapmıyoruz.<br />

Ondan besleniyoruz sadece. Bu nedenle<br />

bir denge gerekli değil. Denge<br />

yerine beğenilecek iş yapmayı düşünmek<br />

lazım.<br />

- Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden<br />

beslenir?<br />

Yaratıcılık bir yaşam tarzı. Yani evde,<br />

sokakta, ilişkilerinizde yaratıcı değilseniz,<br />

işinizde olamazsınız. Kompartımanı<br />

yok bunun. Bizler, şu dünyada<br />

gördüğünüz her şeyi koca bir sünger<br />

gibi çekip emiyoruz. Obez derecesinde<br />

hem de.<br />

Her şey hakkında bir fikir sahibiyiz o<br />

yüzden. Sanat da ilgi alanımızda, moda<br />

da, politika da, çevre sorunları da, müzik<br />

de… Herkesin burun kıvırdığı konular,<br />

olaylar, işler de.<br />

Beni en çok kitaplar besliyor ve etkiliyor.<br />

Okumadığım bir gün bile yok…<br />

Onun ötesinde bütün beyinsel besinle-<br />

16 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Röportaj<br />

rin işe, fikre dönüşümü ayrı bir konu.<br />

Ve bir ders konusu Onu da zaten Bahçeşehir<br />

Üniversitesi Yüksek Lisans<br />

Programı’nda, Reklamda Yaratıcılık<br />

dersimde işliyorum.<br />

- Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir?<br />

CinAyetler adlı şiir kitabımın açılış manifestosu<br />

şuydu: Cinim benim/Benim<br />

cinim/Sözü bana getir/Çırağım olsun/<br />

Sözde kalmaz/Bende kalır/Geçinir gideriz.<br />

Çırakların ustalarını bulması gereken<br />

bir meslektir bizim işimiz. Tabii şimdi<br />

kaldı mı o derseniz, bende kaldı. Çok<br />

adam kazandırdım sektöre. Hem de<br />

her alanda. Bunu söyledim diye hatta<br />

Hürriyet’in ilavesindeki bir röportajda<br />

‘Sektörün Sezen Aksu’su olduğum yazıldı’<br />

Erkek örnek bulamadılar galiba.<br />

Ben çıraklarımı kendim seçer, yetiştiririm.<br />

Etrafımdan eksik olmazlar. Hepsine<br />

bakamayacağım anlarda, birileri<br />

mutlaka beni arar, adam sorar, ben de<br />

yollarım. Yolladığımın iyi olduğunu bilirler<br />

çünkü. Benden geçen, her yerde iş<br />

yapar. Adman olur.<br />

Sonuç olarak kaynağım kendi öğrencilerim.<br />

Okullardan, ders için gittiğim yerlerden<br />

görüp, parlaklığını keşfettiğim<br />

kişiler…<br />

- Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman<br />

ihtiyacını karşılayabiliyor mu?<br />

Karşılıyorlar kanımca. Bazılarının müfredatları<br />

ve pratikleri eksik sadece. Eğitimci<br />

az çünkü.<br />

Bence akademisyenlerin yanı sıra faal<br />

reklamcıların da derslere girmesi gerek<br />

ki, çocuklar daha yeterli olarak yetişebilsinler.<br />

Akademisyenler teoriyi çok iyi<br />

veriyor.<br />

CinAyetler adlı şiir kitabımın<br />

açılış manifestosu şuydu:<br />

Cinim benim/Benim cinim/<br />

Sözü bana getir/Çırağım olsun/<br />

Sözde kalmaz/Bende<br />

kalır/Geçinir gideriz.<br />

Mezun olup da hayatında bir reklam filmi<br />

senaryosu formatı görmüyor hiç birisi.<br />

Nasıl yazıldığını bilmiyor.<br />

Yaratıcılık eğitimi verilmiyor. İşlerin nasıl<br />

yapılacağını anlatabilir, öğretebilirsiniz.<br />

Ne var ki o işleri yapmaya yarayacak<br />

fikirleri bulmayı öğretmezseniz, bu<br />

hiç bir işe yaramaz.<br />

Ben arabayı anlatmıyorum, doğrudan<br />

direksiyona geçiriyorum.<br />

- Yabancı networke giren reklam<br />

ajansları yerli müşterilere doğru hizmet<br />

verebiliyorlar mı?<br />

Hizmeti her reklam ajansı verebilir. Ama<br />

müşteriye yakın ilgi göstererek hizmet<br />

vereni de var, veremeyeni de. Başındaki<br />

kişi ya da kişilere bağlı bu.<br />

Yerliler yabancılaşmışsa zaten sorun<br />

çıkmaz. Arkadaşlık çok da gerekli olmaz<br />

onlar için. Profesyonelliğinize,<br />

uzmanlığınıza, anlayışınıza, hızınıza<br />

bakarlar.<br />

Ulusal reklamverenler de bunlara bakar,<br />

ama daha sosyaldirler. İş kadar ilgiye,<br />

önemsenmeye, ahbaplığa, onunla<br />

iletişime önem verir.<br />

Bu ilgiyi göstermezseniz, sizin kendi-<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 17


Röportaj<br />

sini anlamadığınızı düşünür ve gider.<br />

Siz sizinle daha çok ilgilenen, şefkatli,<br />

insancıl bir doktoru mu tercih edersiniz,<br />

soğuk, bilgi iletmeyen, size para olarak<br />

bakan, empati kurmayan bir doktoru<br />

mu?<br />

Bu iş hem markayla hem müşterinin<br />

kendisiyle, hem hedef kitleyle empati<br />

kurma işi.<br />

- Yerli firmalar reklam bütçelerini hazırlamada<br />

ne kadar bilinçli?<br />

Reklamcılığın en büyük çıkmazlarından<br />

biri şu:<br />

Hazırladığınız işin, kampanyanın ruhunu<br />

medya ajansı ayrı bir yapı olduğu<br />

için çoğu zaman bilmiyor. Müşteri de<br />

kampanyaya o zaman grp gözüyle bakıyor.<br />

Bu kez kim ucuz fiyata satın alma<br />

yapacak konusuna önem veriyorlar.<br />

Kapı kapı medya ajansı dolaşıyorlar.<br />

Oysa medyanın eski sistemde olduğu<br />

gibi ajansların içersinde olması gerek.<br />

Ya da ajansların onların içersinde yer<br />

alması… Birincisi artık olamayacağı<br />

için, ikinciye gidişi gerekli görüyorum.<br />

- Müşterilerin ajanstan beklentileri<br />

18 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />

Reklamcılığın en büyük<br />

çıkmazlarından biri şu:<br />

Hazırladığınız işin,<br />

kampanyanın ruhunu<br />

medya ajansı ayrı<br />

bir yapı olduğu<br />

için çoğu zaman bilmiyor.<br />

Müşteri de kampanyaya<br />

o zaman grp gözüyle bakıyor.<br />

Bu kez kim<br />

ucuz fiyata satın alma<br />

yapacak konusuna önem<br />

veriyorlar. Kapı kapı medya<br />

ajansı dolaşıyorlar.<br />

konusunda karşılaştığınız en ilginç<br />

talepler neler?<br />

Reklam ajansından PR, organizasyon,<br />

promosyon talep edenler oldu hep.<br />

Hadi bunlar normal. Anlatıyoruz neyi<br />

biz yaparız, neyi yapmayız?<br />

Normal olmayanı, bir konkur sonrası<br />

sözleşme düzeyine geldiğimiz uluslararası<br />

müşteri adayı, avukatı kanalıyla<br />

öyle bir sözleşme yolladı ki, iş kaldı.<br />

Avukata anlatamadık bu işler bizim konumuz<br />

değil diye. Üstelik avukat, bir<br />

bankada falan da danışmanlık yapmış.<br />

Gerçekten de istenen şeylerin işimizle<br />

hiç ilgisi yoktu.<br />

Sevr antlaşması bu dedim. İsterseniz<br />

size şirketi de verelim. İmzalamadım<br />

haliyle.<br />

Sonuçta talep işimizle ilgiliyse yapıyoruz.<br />

Değilse yönlendiriyoruz.<br />

- Sizin eklemek istediğiniz bir şey<br />

var mı?<br />

Derginiz bir yılını tamamladı. Ben de<br />

ezber bozmaya çalışıyorum yazdıklarımla.<br />

Burada her şey sansürsüz, dürüstçe,<br />

çekinmeden dile getiriliyor. Bunun için<br />

sizlere teşekkür ederim öncelikle.Keşke<br />

medyamız bu cesur mecra ortamını<br />

örnek alabilse...<br />

Taşlar epeyce yerinden oynardı.


Köşe<br />

Oğuzhan Akay<br />

(ezberbozacısı<br />

)<br />

Peter Pan’a mektuplar - 11<br />

Bozmak mı? Yapmak mı?<br />

Bu ay, sana olan mektubumu dergimizin yıldönümünde<br />

yolluyorum Peter. O yüzden birarmağanım var sana.<br />

Sıradışı öykü bu. İyi oku:<br />

Bir zamanlar Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış...<br />

Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek<br />

kadar beğenirmiş. Onu ‘Renklerin Ustası’ anlamına gelen<br />

Ranga Çeleri olarak tanısalar da Ranga Guru derlermiş...<br />

İşte onnun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi’yle ilgili<br />

öykümüz. Raciçi eğitimini tamamlamış ve son resmini<br />

yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini<br />

değerlendirmesini istemiş... Ranga Guru,<br />

“Sen artık ressam sayılırsın Raciçi. Artık senin resmini<br />

halk değerlendirecek,” diyerek; “Resmini şehrin en<br />

kalabalık meydanına götür ve en görünen yerine<br />

yerleştir, yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan,<br />

beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir<br />

yazı bırak,” demiş.<br />

Raciçi denileni yapmış... Birkaç gün sonra Raciçi resme<br />

bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılarla<br />

bozulmuş ve neredeyse görünmüyor.Çok üzülmüş<br />

tabii. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru’ya ve ne kadar<br />

üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve<br />

yeniden resme devam etmesini önermiş.Reciçi yeniden<br />

yapmış resmi ve yine Ranga Guru’ya götürmüş.Resmi<br />

yine şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş<br />

Ranga Guru.<br />

“Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde<br />

yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan<br />

beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı<br />

bırak,” demiş.<br />

Raciçi denileni yapmış... Birkaç gün sonra gittiği<br />

meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar<br />

da, boyalar da kullanılmamış.Çok sevinmiş, koşarak<br />

Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını<br />

anlatmış. Ranga Guru demiş ki:<br />

“Sevgili Raciçi, sen ilk seferinde insanlara fırsat<br />

verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağıyla<br />

karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış<br />

insanlar bile gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci<br />

kez onlardan hatalarını düzeltmelerini, yapıcı olmalarını<br />

istedin... Yapıcı olmak eğitim gerektirir.Hiç kimse<br />

bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret<br />

edemedi. Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de<br />

olmalısın. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi<br />

olmayan insanlardan alamazsın.Onlara göre senin<br />

emeğinin hiçbir değeri yoktur.Sakın emeğini bilmeyenlere<br />

sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma.<br />

Bu öykünün yazarı belirsiz.Ama kıssadan hisse<br />

çıkartabiliriz.Öykünün gerçekliği olmasa bile verdiği ders,<br />

çıkardığı pay önemli. Eleştiri, herkese bırakılabilecek bir<br />

konu değil.Yapıcı olanını ise ancak objektif, art niyetsiz,<br />

bilge, deneyimli insanlar başarabilir.<br />

Sana niye anlattım bu öyküyü dersin Peter?<br />

Çünkü her yaratıcının yaşamında karşılaşabileceği bir<br />

durumu anlatıyor.Ve bu benim de başıma geldi.<br />

Hem de bir kez değil, çok kez. Ne zaman ki iyi niyetle<br />

ve herkesin anlayacağını umarak bir işimle ilgili görüş<br />

istedim, sözgelimi internette bir işimi paylaştım,<br />

ben de Raciçi oldum. Hayatında reklam yapmamış, taşın<br />

altına elini sokmamış, yaratıcılıktan bihaber insanlar,<br />

işin enini sonunu bilmeden insafsızca eleştiri yapmaktan<br />

kaçınmadılar.Eleştirinin ucunu kaçırdılar. Benim de hatam<br />

onlardan objektif, art niyetsiz olmalarını beklemekti. O<br />

yüzden artık ben de işi bilenlerin değerlendirmelerine<br />

bırakıyorum.<br />

Şimdi Peter, en iyisi, sen de günlük yaşamınızda<br />

eleştiriye kapalı, pozitif katkıya açık olduğunu söyle.<br />

Böylece herkesin konuşmadan önce çok düşünmesini,<br />

ağzından çıkanı duymasını, yaratıcı çözümler<br />

bulmak adına kendilerini zorlamasını sağlarsın.Sen<br />

de başkalarını eleştirmek yerine bu yöntemi uygula.<br />

Göreceksin; daha çok dinlenecek, daha çok sevileceksin.<br />

Ezber bozmak, bazılarının anladığı gibi yıkmak değildir<br />

çünkü, yeni bir yapı kurmaktır Peter.<br />

Başkasının ağzıyla ve yorumlarıyla değil, kendi zihninle<br />

var olmak, seçmek ve konuşmaktır.<br />

“Muhtaç olduğun kudret’ damarlarında dolaşan yaratıcı,<br />

cesur, yenilikçi, korkuya pabuç bırakmayan ‘kanda<br />

mevcuttur!’.<br />

Bozmak değil yapmaktır bunun adı.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 21


Reklam Dünyası<br />

CLEAR’den, Boğaz’da üç boyutlu su perdesi şovu...<br />

Clear, yenilenen Clear serisini Türkiye’de gerçekleştirilmiş<br />

en büyük üç boyutlu su perdesi gösterisiyle İstanbul<br />

Boğazı’nda tanıttı. Saatte 300 ton su fırlatan bir motorla<br />

desteklenen şov için, 30 metrelik gezici bir platform<br />

kullanıldı. 20.000 ansilumen parlaklığında HD gösterim<br />

yapan bir projeksiyon makinesi, 27mx13m boyutlarında<br />

dev bir perdeye yansıtıldı. Projenin geliştirilmesi için 20<br />

kişilik bir teknik, tasarım, prodüksiyon ve organizasyon<br />

ekibi çalıştı.<br />

İstanbul Boğazı’nın her iki yakasından da rahatça izlenebilmek<br />

üzere tasarlanan ve 21.00’den 23.30’a dek süren<br />

şov, Ortaköy’den başlayarak sırasıyla Boğaziçi Köprüsü<br />

altı, Beşiktaş, Kız Kulesi ve Üsküdar sahiline uğradı. Su<br />

perdesine özel olarak geliştirilen gösteri videosu, boğaza<br />

düşen bir yıldırımla başladı ve yıldırımın içinden çıkan<br />

dev bir hortumla devam etti. Hortum, alev almış bir futbol<br />

topunun içine düşmesiyle küçülünce, kadraja Clear’ın<br />

global marka yüzü, ünlü futbolcu Ronaldo girdi ve bir top<br />

gösterisiyle izleyenleri büyüledi. Gösteriyi destekleyen su<br />

ve ses efektleriyle birlikte Boğazın serin sularından çıkan<br />

yeni Clear, “Sıfır kepek!” söylemini ve “Daha iyisi yok!” sloganıyla<br />

serinin iki kat daha güçlü formülünü vurguladı.<br />

Pepsi Yaşatır Seni...<br />

Azra Akın, Pepsi reklam filmindeki performansıyla izleyenleri<br />

bir kez daha büyüledi. Pepsi’nin son reklamında<br />

güzel yıldızı şimdide şarkı söylerken izleyeceğiz.<br />

Son Pepsi reklamında garson olarak karşımıza çıkan<br />

Azra Akın, bu kez Pepsi’nin yeni reklamında hem şarkı<br />

söyleyip hem de dans edecek. Pepsi’nin yeni reklam<br />

filmi için geçtiğimiz günlerde kamera karşısına geçen<br />

Akın, bayram kutlaması temalı yeni reklamda “Pepsi<br />

Yaşatır Seni‘’ şarkısını seslendirerek izleyicilere müzik<br />

dolu bir reklam filmi sunmaya hazırlanıyor<br />

Kullanıcılar rol aldı...<br />

Online eğitim<br />

içeriği Vitamin<br />

(www.vitaminegitim.com),<br />

yeni sezon reklam<br />

filmlerinde<br />

profesyonel<br />

oyuncular yerine,<br />

gerçek Vitamin<br />

kullanıcılarına<br />

söz verdi.<br />

Marka, kampanyanın konseptine karar verdikten sonra,<br />

deneme çekimleri ve seçim sürecine girildi. Vitamin’i<br />

neden tercih ettiklerine dair yöneltilen sorulara verdikleri<br />

samimi cevaplar, öğrencilerin doğallığıyla birleşince<br />

20’şer saniyeden oluşan 4 ayrı reklam filmi ve dijital<br />

mecra tanıtımları kısa sürede ortaya çıktı.<br />

Reklamda rol alan öğrenciler, Vitamin’den kendilerine<br />

böyle bir teklif geldiğinde çok şaşırıp heyecanlandıklarını<br />

ancak kameraya kolay adapte olduklarını söylediler.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 23


CV’leriniz<br />

sektörle ücretsiz olarak<br />

dergimizde buluşacak.<br />

Sektöre yeni girmek isteyen<br />

stajyer adayları<br />

ya da<br />

tecrübesini değerlendirecek<br />

yeni bir adres arayan<br />

yaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri<br />

temsilcileri, grafikerler<br />

ve diğer arkadaşlar<br />

CV’lerinizi<br />

meadergicv@gmail.com<br />

adresine bekliyoruz.


Köşe<br />

Kağan İşmen / k.ismen@farkyeri.com<br />

25. yılında Kristal Elma<br />

nasıl kurtulur?<br />

(<br />

re<br />

viz<br />

yon)<br />

Son yıllarda Kristal Elma’ya gelen yoğun eleştiriler<br />

sonrası, Reklamcılar Derneği’nin hummalı bir<br />

kurtarma operasyonu başlattığı sektörümüzde<br />

iyiden iyiye konuşulmaya başlandı.<br />

Derneğin oluşturduğu KEK (Kristal Elma Komitesi)<br />

tercihleri de bu operasyonu doğrular nitelikte. Yıllar<br />

içerisinde Kristal Elma gerçeğiyle yüzleşen ve<br />

adaletini sorgulayan, eleştiren isimlerin dahi bu<br />

komiteye davet edilmiş olması bir yanıyla<br />

düşündürücü olsa da, önemli bir adım.<br />

Bu girişimin samimiyetine inanmak istemekle<br />

birlikte, sektörümüze bir hatırlatma yapmayı da<br />

borç bilirim.<br />

Benzer girişimler daha önce de yapılmıştı. Örneğin<br />

6 yıl önce eleştirilerin tavan yaptığı bir Kristal Elma<br />

sonrası, baskılar neticesi her şeyin değişeceği<br />

sinyalleri verilmiş, jüri başkanı seçme kriterleri dahi<br />

değiştirilmişti. Nitekim Jüri Başkanı’nı sektör<br />

seçmişti. Fakat her ne olduysa, hemen ertesi sene<br />

jüri başkanı seçme kriterleri yine sessiz sedasız<br />

eskiye dönmüş, başkanı atama, tekrar Reklamcılar<br />

Derneği’nin tekeline girmişti. Bu iyi niyetli çabalar<br />

dönem başkanlarının kişisel girişimleri midir yoksa<br />

oluşan tepkilerin önünü kesmek için uygulanan<br />

dernek stratejisi midir bilinmez ama, yıllar geçse de,<br />

her seferinde başa döndüğümüz apaçık! Hatta her<br />

geçen sene işin adaletinin daha da kötüye gittiğini<br />

söylemek yanlış olmaz. Olmaz, çünkü Reklamcılar<br />

Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin, Kristal Elma<br />

Jürisi’nde çoğunluğu ele geçirerek, ödüllerin<br />

% 85’ini kendi ajanslarına ayırmalarını, “çok işle<br />

katılan, çok ödül alır” mantığıyla açıklanmaya<br />

çalışmak mümkün olmaz. Bu açıklama kimseyi ikna<br />

etmez.<br />

Her seferinde işin adaletine dair köklü bir değişim<br />

yaşanacağını umut eden ama her seferinde de<br />

hayal kırıklığı yaşayan biri olarak, bu kez işi sağlama<br />

almaya karar verdim. Sonuçta söz uçar, yazı kalır.<br />

Ben kendi adıma, Kristal Elma nasıl adil bir yarışma<br />

olur yazayım da, artık gerisi derneğe ve KEK’e kalsın.<br />

Olmazsa olmazlar:<br />

1 - Kristal Elma Jüri Başkanı seçimi, kesinlikle<br />

Reklamcılar Derneği’nin tekelinden çıkmalı.<br />

Jüri Başkanı’nı, kesinlikle sektör seçmeli. Bu seçim<br />

şeffaf olmalı, kimin kime oy verdiği mutlaka isim<br />

isim ilan edilmeli ve bu değiştirilemeyecek bir kural<br />

olarak kabul edilmeli.<br />

2 - Kristal Elma Jürisi’nde, Reklamcılar Derneği<br />

Yönetim Kurulu’nun (ve tabii ki bağlı bulundukları<br />

ajansların) mutlaka bir kotası olmalı. Dernek<br />

Yönetim Kurulu ve ajanslarının çalışanları asla ve<br />

asla, jüride çoğunlukta olmamalı. Yönetim Kurulu<br />

üyelerinin jürideki oranı, % 20’yi kesinlikle<br />

geçmemeli.<br />

3 - Kristal Elma Jürisi’nde yer alacak her isim,<br />

baştan şu kuralı kabul etmeli. Jüride kim kime<br />

oy vermiş, mutlaka şeffaf olmalı ve bu kararların<br />

dökümü, sıcağı sıcağına mutlaka sektörle<br />

paylaşılmalı. Hiçbir oy gizli kalmamalı. Böyle bir<br />

gizliliğin mantığı da yok zaten. Üstelik bu şeffaflık,<br />

jüri üyelerinin performansını değerlendirebilmemiz<br />

için de bize olanak tanıyacaktır. Jürinin seçimlerinin<br />

kalitesini artırmak için bu değerlendirme kesinlikle<br />

çok önemli.<br />

4 - Ghost (Hayalet) işler için mutlaka tek bir<br />

kategori açılmalı. Birbirimizi daha fazla<br />

kandırmayalım. Sırf Kristal Elma’da ödül almak<br />

için özel işlerin, prodüksiyonların yapıldığını<br />

artık sağır sultan bile duydu. Çalıştığınız<br />

prodüktörler, yönetmenler, fotoğrafçılarla bizler<br />

de çalışıyoruz unutmayın! Markaya, ürüne, hizmete<br />

hiçbir katkısı olmayan, reklamın yapılma,<br />

yayınlanma mantığına uymayan bu tür işler, en iyi<br />

niyetli bakışla, ancak ve ancak tek bir kategori<br />

altında değerlendirilebilir. Aksi takdirde sektör<br />

adına yanıltıcıdır. Satışları patlatmış, markanın<br />

bilinirliğini yükseltmiş, reklamverenin sorununu<br />

tam anlamıyla çözmüş bir işle, adını bile<br />

bilmediğimiz bir dergide bir kere yayınlanan,<br />

sadece ödül kazanmak için hazırlanmış bir iş nasıl<br />

aynı kategoride yarışabilir ki? Bunu ne akıl kabul<br />

eder ne de etik.<br />

Bu öneriler hayali, gerçekliği yok diyen çıkarsa,<br />

yüzyüze konuşmaya ve bu değişikliklerin nasıl<br />

yapılabileceğini anlatmaya hazırım.<br />

5 Kasım 2012 Pazartesi, Reklamcılar Derneği’nin<br />

Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı var. Bu dileklerin<br />

o genel kurulda da konuşulması ve<br />

değerlendirilmesi dileğiyle.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 25


Röportaj<br />

Sektörün genç din<br />

Pozitif Film<br />

Nazlan Özden...<br />

Ben sektöre 1982’de katıldım. tam 30 yıl önce... Tabii o günden<br />

bu güne çok yol aldık. kısaca şunu diyebilirim:<br />

Profesyonelleştik:))<br />

2 kişi (prodüktör ve 1. asistan) ile yaptığımız işi şimdi 30 kişi ile<br />

yapıyoruz. Acaba “sektör büyüdü” demek bu mu??:))<br />

Röportaj Elvin Ekşioğlu<br />

- Türkiye’deki reklam filmi prodüksiyonu<br />

çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />

Ben sektöre 1982’de katıldım. tam 30<br />

yıl önce... Tabii o günden bu güne çok<br />

yol aldık. kısaca şunu diyebilirim:<br />

Profesyonelleştik:))<br />

2 kişi (prodüktör ve 1. asistan) ile yaptığımız<br />

işi şimdi 30 kişi ile yapıyoruz.<br />

Acaba “sektör büyüdü” demek bu<br />

mu??:))<br />

Bu kadar insana gerek var mı hep düşünürüm..:)))<br />

Ayda 7 -8 film yapardık. Şimdi bir film<br />

için en az 2 ay uğrasıyoruz... (acaba<br />

değiyor mu? bilemedim..)<br />

Bütçeler bir dönem yani 90’lı yıllarda<br />

bayağı artmıştı 500.000 USD civarında<br />

işlerimiz olurdu. 2001 krizine kadar<br />

böyleydi... Şu ara ortalama 100.000<br />

USD civarı bütçelerde dolaşıyoruz..<br />

Yani 2001’den bu yana bütçeler ciddi<br />

bir şekilde düştü.<br />

Rekabet arttı. Globalleştik. Rakiplerimiz<br />

sadece Türkiye’de değil.. İspanya’da,<br />

Polonya’da, Romanya’da...<br />

Ekiplerimiz ve ekipmanımız tamamen<br />

dünya standartlarında. Ancak bazı ülkelere<br />

göre hala pahalıyız. Bu nedenle<br />

uluslarası pazarda iş kaçırıyoruz.<br />

Bir yandan da mecralar degişmeye<br />

başladı. Viral reklamcılık hızla ilerliyor.<br />

korkarım yavaş yavaş tv filmi yerini virale<br />

bırakacak.<br />

Benim genel olarak gördüklerim bunlar..<br />

Siyah-beyazdan..35 mm den.. Digitale..<br />

- Pozitif Film Prodüksiyon’u diğer<br />

prodüksiyon firmalarından ayıran<br />

özellikler nelerdir?<br />

Biz sektörde dinozorlardan biriyiz. Ama<br />

hep genç kaldık...Genç dinozor:))<br />

Bu yıl 25. yılımız. Yenilikçi olduk...<br />

Daima kendimizi yenilemeyi hedef olarak<br />

koyduk.<br />

İlk yönetmen odaklı olmayan prodüksiyon<br />

şirketini kurduk.<br />

Sonra ilk yabancı yönetmenleri getirdik.<br />

Çok sağlam bir yabancı yönetmen<br />

portföyümüz oluştu. Uluslararası, şimdi<br />

en tepede olan, bir çok yönetmene ilk<br />

işlerini verdik: Alejandro Toledo, Laszlo<br />

Kadar, Andreas Schaefer. 25 yıllık<br />

köklü bağlarımız oluştu.. Local bir çok<br />

yönetmen Pozitif’ten çıktı: Sinan Çetin,<br />

Can Ulkay, Reha Erdem...<br />

Şu ara da yeni pazarlar açmaya ve<br />

yurtdışı bağlantılı çalışmaya başladık.<br />

artık yurtdışından ajanslar bizden direkt<br />

prodüksiyon ister hale geldi.<br />

Türkiye’yi gerek location olarak, gerekse<br />

prodüksiyon kalitesi olarak yabancılara<br />

tanıttık ve tanıtıyoruz..<br />

- Sizce Türk film yapım sektörünün<br />

26 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


azoru...


Reklam filmi prodüksiyonuna<br />

gelince, Türkiye olarak<br />

bazı ülkelerden bütçe olarak<br />

hala daha pahalıyız.<br />

Röportaj<br />

birinci sıradaki sorunu nedir?<br />

Türk film sektörü de reklam sektörüne<br />

paralel ilerledi. Çok iyi filmlerimiz uluslarası<br />

yarışmalarda ödüller alıyor.<br />

Ancak senaryo açısından maalesef<br />

hala çok da ilerlediğimizi söyleyemem.<br />

İnandırıcılıkdan uzak dialoglar ve anlatımlar<br />

en büyük sorun bence.<br />

Neden hala müsamere gibi diziler yapılıyor<br />

bilemiyorum. Neden kostümler<br />

hep yepyeni ve sakal bıyıklar sırıtır, dialoglar<br />

uzar... oysa bu diziler iç ve dış<br />

pazarlarda bayağı da iş yapıyor..<br />

Reklam filmi prodüksiyonuna gelince,<br />

Türkiye olarak bazı ülkelerden bütçe<br />

olarak hala daha pahalıyız.<br />

Dolayısıyla Türkiye’ye gelmek istemiyorlar.<br />

Malezya, Ukrayna vb. ülkeler<br />

bizden çok daha ucuz. Prodüksiyon kalitesi<br />

de bizden kötü degil.<br />

Ayrıca Güney Afrika’da çekim yapmaya<br />

giden ekiplere oteller bile özel fiyat<br />

uygularken, bizim belediyeler saat başı<br />

650 TL gibi ciddi meblağları bizden talep<br />

edebiliyor.<br />

Bunlar global anlamda rekabet etmemizi<br />

zorlaştıran sorunlar.<br />

- Haksız rekabet konusunda ne düşünüyorsunuz?<br />

Biz yatırımımızı ekibe yaptık. Ekipmana<br />

yatırımı ise işin profesyonellerine bıraktık.<br />

Bizim işimizin en yeni teknolojiden<br />

yararlanarak prodüksiyonlarımızın<br />

kalitesini arttırmak olduğunu düşündük.<br />

Müşterilerimizi eski kameralar da ya da<br />

eski yazılımlarla çalışmaya zorlamamak<br />

için hep dışardan en iyisini kiralamaya<br />

çalıştık. Zaman zaman pahalı<br />

geldik ve bu nedenle de iş kaybettigimiz<br />

oldu. Bu arada malzemesi olan firmalar<br />

yeter ki malzememiz çalışsın hesabıyla<br />

nerdeyse sıfır mark upla işler yaptılar.<br />

Belli kaliteyi korumaya çalışıyoruz.<br />

Mark uplarımızı belli seviyelerde tutmaya<br />

özen gösteriyoruz. 25 yıldır çizgimizi<br />

korudugumuzu sanıyorum. Pozitif’in bir<br />

imajı vardır, kaliteden ödün vermez.<br />

- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım<br />

arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?<br />

Bunu en iyi bilen firmalar P&G ya da<br />

Unilever gibi dünya markaları. bazen<br />

film çok ses getirebilir. Ancak ürünü<br />

sattıramaz. Ama en klasik yöntemlerle<br />

28 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Röportaj<br />

ve basit bir anlatımla hedef kitleye ulaşabilirsiniz.<br />

Reklam filmi daha çok matematiktir.<br />

Yaratıcılık ise belli formulleri biraz daha<br />

akılda kalıcı hale getirmekten ibarettir.<br />

- Teknolojideki gelişmeler film yapım<br />

sektörünü nasıl etkiliyor?<br />

35 mm’yi özlemeye başladık. Yakında<br />

bizim için bir hatıra olarak kalacak. Artık<br />

HD kameralarla ve kişisel bilgisayarlarımızda<br />

montajlar yaparak çalışıyoruz.<br />

Viral reklamların, vb. yöntemlerin reklam<br />

filmi sektörünün profilini tamamen<br />

değiştirecegini düşünüyorum. Müşterilerin<br />

daha çok virale ağırlık verecegini<br />

ve reklam filmlerinin daha basit olacağını,<br />

internet ortamında, cep telefonlarında,<br />

youtube ve benzeri kanallarda<br />

ağırlık kazanacağını düsünüyorum.<br />

- Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir?<br />

Son zamanlarda Eskişehir, Bilgi ve<br />

Bahçeşehir üniversitelerinden gelen ya<br />

da yurtdışında filmcilik okumuş pırıl pırıl<br />

gençlerle çalışmaya başladık.<br />

Ancak film işinin okulu olduğuna inanmıyorum.:))<br />

Bu iş severek ve de tecrübeyle yapılabilir.<br />

Sürekli birşeyler öğreniyoruz, ben<br />

35 mm’yi<br />

özlemeye başladık.<br />

Yakında bizim için bir hatıra<br />

olarak kalacak.<br />

hala öğreniyorum..<br />

- Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman<br />

ihtiyacını karşılayabiliyor mu?<br />

Bi önceki soru ile bu soruyu birleştirirsek<br />

evet. Eskiden Yeşilçam’dan gelen<br />

elemanlarla çalışırdık. Sonra “Ümit<br />

Gülsoy okulu”nda yetişmiş kameremanlarımız<br />

oldu. Sonra sinema televizyon<br />

mezunu kameramanlarıımız<br />

geldi, kamera asistanı oldular. Şimdi<br />

sektördeki önemli kameremanlarımız<br />

bu asistanlar arasından çıktı. Işık şeflerimiz..<br />

setçilerimiz... için aynı şeyleri<br />

söyleyebilirim.<br />

Öte yandan, okullarımızda ne yazık ki<br />

hala yeterince kamera veya montaj seti<br />

yok. ancak çocuklar öğrencilik dönemlerinden<br />

itibaren bizlerle calısarak hızla<br />

öğreniyorlar..<br />

- Müşterilerin prodüksiyon şirketlerinden<br />

beklentileri konusunda karşılaştığınız<br />

en ilginç talepler neler?<br />

Stadyumu bir boş, bir de dolu alternatif<br />

çekelim demisti bir müşterimiz..:)) Alternatif<br />

elimizde bulunsun..:))<br />

- Sizin eklemek istediğiniz bir şey<br />

var mı?<br />

Kırık dökük HMl’lardan, tavanı akan<br />

platolardan, tozlu laboratuvarlardan,<br />

Arri 2 kameralardan, pırıl pırıl montaj<br />

studyolarına ve muhtesem film platolarına<br />

ve inanılmaz ışık ve kamera parklarına<br />

geldik.<br />

Burada ta başından beri sektöre yatırım<br />

yapan Ümit Gülsoy, Cemal Noyan<br />

ve Cihan Baydur’a teşekkürü bir borç<br />

bilirim..<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 29


Köşe<br />

Argün Albayrak / argun@uckisiler.com<br />

(transformatör<br />

)<br />

Düşünceler...<br />

Düşünceler minik ‘metal toplara-parçacıklara benzer’...<br />

Beynimiz ve eğer başarabiliyorsak onunla eşzamanlı ve<br />

duyumlu çalışan ‘kalbimiz’ ise bir mıktanıs gibidir.<br />

İnsan beyni kademeli koruma plaklarından oluşur ve<br />

‘mıktanısımız’ dünya üzerinde oluşan ve bize ulaşan tüm<br />

enformasyonları (metal parçacıklarını) kendisine çeker.<br />

Haberler, tabelalar, diğer insanlar, yiyecekler, müzik, ağaçlar,<br />

olaylar, reklamlar, video klipler, web siteleri, bannerlar,<br />

kıyafetler...kısaca herşey ! Yaşam içinde gördüğümüz,<br />

duyduğumuz, dokunduğumuz, kokladığımız herşey bu mıknatıs<br />

tarafından algılanan ve kodlanarak beynimize dolan ‘minik<br />

parçacıklardır’.<br />

Vakti zamanında ‘megatrend’ dönemi olarak açıklanan 2000’li<br />

yıllardan sonra-insan beyninin maruz kaldığı bu enformasyon<br />

parçacıkları o kadar yoğunlaştı, ve o kadar sık frekanslarla<br />

bizi hedef aldı ki, ‘mıktanısımızn çekim gücü’ azalmasa da,<br />

bu yoğunluk sebebiyle oluşan ağırlıktan ‘etkisini yitirdi’ ve<br />

toplum içindeki her birey daha bir duyarsız, bencil, muhalif,<br />

agresif bir ruh hali içine girdi. Bu erozyona daha önce uğrayan<br />

toplumlarda psikolojik arazlar, obezite, alzheimer vs. baş<br />

döndürücek bir artış gösterdi. Uğradığımız bu erozyonun en<br />

büyük hediyesi olan ‘depresyon’u herkes tanır ama çok azımız<br />

tıp’daki karşılığını bilmez. Söyleyelim. Depresyon: insanın<br />

karar verebilme yetisini kaybetmesi anlamına gelir... ‘eğriyi<br />

doğruyu bulamama, kantarı doğru tartmama gibi de görülebilir.<br />

İşte bunların tümü beynin maruz kaldığı aşırı yoğun, tekrara<br />

dayalı algı vuruşlarının aşırı sıklaşmasından kaynaklanıyor.<br />

Hemen hepimiz genç kuşak olmamıza rağmen, anlamsız<br />

unutkanlıklardan şikayetçiyiz değil mi? Omega3’lere hücum...<br />

Ama aslında bu bir hastalık değil, çağın vebası olan ‘yoğun<br />

enformasyona dayalı KAL gelme’ durumları...<br />

Bunun sebepleri hepimizin bildiği şeyler aslında ama<br />

tekrarlayalım:<br />

1.Yoğun enformasyona dayalı ön-yargılama yoluyla kendimizi<br />

korumak.<br />

2.YENİ, TAZE, ŞAŞIRTAN bir olayla veya konuyla<br />

karşılaşmamak (bu önemli: çünkü insanların önünde hala<br />

değişmeyen liderler, politikalar, savaşlar, inandırıcılığını yitirmiş<br />

provokasyonlar, tekrara düşen müzik, populist ve gündelik pop<br />

kahramanlar, moda, kozmetik, durmadan gelişen teknolojiler<br />

ama YENİ bir buluş diyebileceğimiz konuların olmaması...vs...<br />

vs...vs)<br />

3.Üretici kimliğe sahip olmamak, önümüze konulanı koyun<br />

gibi tüketmek (geçmiş bayramımızı kutlarım) ve dolayısıyla<br />

‘gelişememek-üretimin ruhsal tatmini içine olamayışımız’...<br />

4.Populist trendler içinde ‘kendi kimliğimizi değil, populizmin<br />

giydirdiği kıyafetlerde yaşamak ve özgün nitelikli karakterler<br />

haline gelemeyişimiz’...<br />

5.Üretim-değer-tasarruf odaklı değil, tüketim-kısa vadeli yararpara<br />

odaklı olmamız...<br />

Daha bir çok madde ve her maddenin altında ‘alt başlıklar<br />

olabilecek binlerce konu var’.<br />

İşte bu noktada; markalara daha yakından bakmak lazım.<br />

İyi reklam, kötü reklam vs. diye ayırmak yanlış olur. Sadece<br />

bir noktaya dikkat çekmek lazım. O da; kısalan reklam<br />

saniyeleri, gereğinden fazla artan ‘yayın frekansları’ ve<br />

daha 5.yılında ‘sosyal medyadan’ dahi soğutan ‘başı bozuk<br />

iletişim’... Tüm bunlar iflah olmaz ‘tüketim dinamosu olan<br />

markaların’ – insanların algısına çok sık frekanslarla vuruşlar<br />

yaparak ‘gündemde ve ön planda kalma’ zorunluluğundan<br />

kaynaklanıyor... Ancak böyle yaparlarsa, o marka bizim sanal<br />

gündemimizin bir parçası olabiliyor ve satış yapabiliyor. Aksi<br />

takdirde, bir başkası gelip anında o boşluğu dolduruyor.<br />

Aynı tiyatrocularla kurgulanan reklamlar, geçmişten alınıp<br />

günümüze uyarlanan senaryolar, değişmeyen ama geliştiğini<br />

söyleyen hizmetler, populist ve gündelik konuları ve çooook<br />

geçmiş konuları ‘tek günlük kurşun’ gibi harcamalar, başı bozuk<br />

medya ve yönetimi... Bunların tümü arasında ‘insan kendine<br />

yalnız bir alan’ arıyor... Haykırmak istiyor... Ağlamak istiyor...<br />

Haykırsam sesimi duyarmısınız mısralarımda,<br />

Dokunabilirmisiniz gözyaşlarıma ellerinizle...<br />

Argün A.<br />

Dip not veya akan bant: Bunların değişmesi kolay! Çok kolay...<br />

Ama ortada büyük olay var. En güçlü din ahline gelen: PARA !<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 31


Kampanyalar<br />

Saçlarım bu kadar oyuna gelir mi?...<br />

Elidor Co-Creations Serisi, oyuncu Meryem Uzerli ve Elidor<br />

saç uzmanlarından ünlü saç stilisti Thomas Taw’ı yeniden<br />

buluşturdu. Muhteşem ikili, yenilenen Onarıcı ve Yeniden<br />

Yapılandırıcı Bakım Serisi’nintanıtımı için yeni reklam filminde<br />

rol aldı.<br />

Sete geldiğinde farklı saçlara sahip beş kadını canlandıracağını<br />

öğrenen Meryem, saçlarının boya, fön gibi birçok işlem<br />

göreceğinden dolayı endişeleniyor. Ve soluğu Elidor Yıpranmış<br />

Saç Uzmanı Thomas Taw’ın yanında alıyor. Thomas’a,<br />

“Saçlarım bu kadar oyuna gelir mi?” diye endişesini özetleyen<br />

Meryem, Thomas’dan “Elidor’la EVET’ yanıtını alıyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamın başlığı: Elidor ile Evet!<br />

Reklamveren: Unilever<br />

Reklamveren yetkilisi: Tarık Bayar, Eda Kırali,<br />

Selin Postacılar, Eda Biber<br />

Reklam ajansı: Manajans/JWT<br />

Yaratıcı yönetmen: Sami Basut<br />

Yaratıcı grup: Tunçhan Kalkan, Erhan Başaran, Onur Ünal,<br />

Alper Başkan<br />

Müşteri ilişkileri grubu: Mehmet Numanoğlu, Ece Özyurt,<br />

Elif Dedetaş<br />

Stratejik planlama: Hakan Demir, Pamir Gündüz<br />

Ajans prodüktörü: Şafak Serter, Ahmet Bayık<br />

Yapım şirketi: Interfilm<br />

Yönetmen: Metin Arolat<br />

Medya ajansı: Mindshare<br />

Medya planlamacı: Aslıhan Anarat& Gizem Doğruol<br />

Kullanılan mecralar: TV, Dijital<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 33


Kampanyalar<br />

Lipton Piramit Yeşil Çay...<br />

Reklam filminin ilk karelerinde üç kız arkadaşı hazırladıkları<br />

Lipton Piramit Yeşil Çaylardan birer yudum alırken görüyoruz.<br />

Lipton Piramit Yeşil Çay’ın hafifliğiyle yavaşça uçmaya<br />

başlayan kızlar, bir yandan kitap okuyor ve havada uçuşan<br />

rengârenk kekleri kovalıyorlar. Piramit Yeşil Çayların hafifliği<br />

ve yumuşak içimini, yumuşak renklerle ve keyifli bir şarkıyla<br />

vurgulayan reklam filmi, yeşil çayın yumuşak halini oldukça<br />

eğlenceli bir şekilde anlatışıyla dikkat çekiyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamın başlığı: Lipton Piramit Yeşil Çay<br />

Reklamveren: Unilever<br />

Reklamveren yetkilisi: Leyal Eskin, Sevgi Gür,<br />

Derya Cantutan, Mert Yantaç, Merve Küçüker<br />

Reklam ajansı: DDB Paris<br />

Yaratıcı yönetmen: Yoann Lemoine<br />

Türkiye uyarlama: Medina Turgul DDB<br />

Medya ajansı: Mindshare<br />

Medya planlamacı: Özlem Ciragöz, Tuğçe İyisan,<br />

Arif Topçu, Kerem Gürel<br />

Kullanılan mecralar: TV, internet<br />

Tarzını Yaşa...<br />

Uludağ İçecek ve İlancılık Reklam Ajansı, bu kampanya için<br />

fotoğraf sanatçısı Emre Doğru ile çalıştı. Bosphorus Palace<br />

Hotel’de gerçekleştirilen fotoğraf çekiminde, hayattan zevk<br />

alan bir çiftin Uludağ Premium tutkusunu yaşadıkları anların<br />

fotoğrafları çekildi ve bu mizansenler “Tarzını Yaşa” sloganı<br />

ile desteklendi. Set 4 günde hazırlandı ve bir günde tamamlanan<br />

çekim sırasında ve sonrasında toplam 16 kişilik bir<br />

ekip görev aldı.<br />

Reklam Filmi Künyesi:<br />

Reklamveren: Uludağ İçecek<br />

Marka: Uludağ Premium<br />

Reklamveren Yetkilisi: Murat Zengin, Utku Erdem,<br />

Zeynep Tümerdem<br />

Ajans: İlancılık<br />

Müşteri İlişkileri: Atılay Bingöl, İlker Barouh<br />

Yaratıcı Grup: Neslihan Özkan, Mithat Çalışkan,<br />

Taylan Dutluoğlu<br />

Yapımevi: 212 Production<br />

Prodüktör: Yeşim Aslan<br />

Fotoğrafçı: Emre Doğru<br />

Moda Danışmanı: Dice Kayek<br />

34 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kampanyalar<br />

Ege aşkı İstanbul’u sarıyor...<br />

Eviya Gayrimenkul yeni reklam filmiyle de dikkat çekiyor.<br />

İstanbul’un Ege’ye dönüştüğünü anlatan filme Fedon ise sesiyle<br />

can veriyor.<br />

Kentin bir anda Ege’ye dönüştüğü kampanyada,<br />

EgeBoyu’nun cumbalı taş evleri, lavanta kokulu geniş balkonları,<br />

şirin sokakları ve canlı Ege çarşısıyla Ege aşkının<br />

tüm İstanbul’u sardığı anlatılıyor.<br />

Kampanya ile hedef kitleye, yaz tatilinden sonra yarım kalan<br />

Ege aşkını EgeBoyu’da bulabilecekleri mesajı veriliyor.<br />

Reklam Künyesi:<br />

Reklam veren: Eviya / Egeboyu<br />

Reklam veren Temsilcisi: Seba Gacemer, Gökhan Ataç,<br />

Yavuz Can Onarlı<br />

Reklam Ajansı: M.A.R.K.A.<br />

Kreatif Direktör: Hulusi Derici<br />

Yaratıcı Ekip: Zeynel Özer, Doğan irdoğan<br />

Müşteri İlişkileri: İlkay Ünlü, Beril Mardin, Efe Aksoy,<br />

Ayşenur Baş<br />

Prodüksiyon firması: Shortcut<br />

Yönetmen: Müfit Samık<br />

Kullanılan Mecralar: TV, Outdoor, gazete, dergi<br />

Bellona, Şevval Sam’la devam...<br />

Boğaç Ergüvenç yönetmenliğinde çekilen Bellona reklam<br />

filminde Şevval Sam’ın günlük hayatından kesitlere yer veriliyor.<br />

Gün boyu görsel ve dokunsal olarak halının varlığından<br />

mutluluk duyma halinin yansıtıldığı filmde; Şevval Sam’ın ev<br />

içindeki keyifli anları işleniyor.<br />

Filmin ana fikrinde ise; sağlıklı ve huzurlu bir ortamda ve<br />

evde olunan tüm zamanlarda; halının hayatımızdaki varlığının<br />

önemine dikkat çekiliyor.<br />

Bellona’nın yeni halıları, ev modasına uygun konsept tasarımları<br />

ile de uyumlu desenlere sahip. Halıların dokusu ve ev<br />

içinde yarattığı sıcaklık ürünün dikkat çeken özellikleri arasında<br />

yer alırken, evlerde uyumlu bir şıklık sağlayan marka,<br />

kullandığı son teknoloji ile inovatif ürün gamını da genişletmeye<br />

devam ediyor.<br />

Reklam Künyesi:<br />

Reklamveren: Boydak Holding - Bellona<br />

Reklamveren Yetkilisi: Murtaza Durmuş, Sepil Savaşcı,<br />

Mehmet Emin Çakıcı<br />

Reklam Ajansı: Piramit<br />

Yaratıcı Yönetmen: Deniz Köker<br />

Yaratıcı Grup: Hatice Ekşi, Beske Köker Duru<br />

Müşteri İlişkileri: Deniz Sesli, Ayşe Işın, Doli Bolkar,<br />

Deniz Kavuk<br />

Prodüksiyon Şirketi: Pworks<br />

Yönetmen: Boğaç Ergüvenç<br />

Medya Şirketi: Mindshare<br />

Mecra: TV, Basın, Radyo, İnternet<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 35


Kampanyalar<br />

Hayatın her sahnesinde sıfır kepek!...<br />

Clear, yenilenen formülü ve elegant tasarımını ünlü oyuncu<br />

Burak Özçivit’in yer aldığı yeni reklam filmiyle duyuru-<br />

Ersin Pekin<br />

Yaratıcı grup: Serdar Saban, Musa Paça, Arın Kahyaoğlu,<br />

yor. Özçivit, Hollywood filmlerini aratmayan reklamda Steve Müşteri ilişkileri grubu: Gökçe Evirgen, Gamze Farz<br />

Mcqueen’den Rocky’e kadar birbirinden farklı pek çok kimliğe<br />

bürünüyor ve “Hayatın her sahnesinde sıfır kepek!” diyor. Ajans prodüktörü: Rabarba<br />

Stratejik planlama: Rabarba<br />

Yaratıcı ekip Rabarba tarafından ortaya çıkarılan reklam filmi,<br />

İzlandalı yönetmen Thor tarafından çekildi.<br />

Medya ajansı: Mindshare<br />

Yapım şirketi: Depo Produksiyon<br />

Reklam filminde Özçivit, Rocky, James Bond ve Steve Medya planlamacı: Gizem Doğruol<br />

Mcqueen’i canlandırıyor ve “Hayatın her sahnesinde sıfır Kullanılan mecralar: TV, Dijital, Sinema<br />

kepek!” diyor.<br />

Reklam filminin ilk karelerinde Burak Özçivit’i üzerinde bornozla<br />

ayna karşısında görüyoruz. Reklam filmi, yenilenen<br />

elegant tasarımıyla Clear şişesini gösterdikten sonra “Hayatın<br />

her sahnesinde sıfır kepek” dış sesiyle sona eriyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamın başlığı: Hayatın Her Sahnesinde Sıfır Kepek<br />

Reklamveren: Unilever<br />

Reklamveren yetkilisi: Handem Çelenkler, Tarık Bayar,<br />

Nida Benan Özer, Yasemin Özaydınlı, Burcu İsmailoğlu<br />

Reklam ajansı: Rabarba<br />

Yaratıcı yönetmen: Serdar Saban & Musa Paça<br />

Isıcam Sinerji ve Isıcam Konfor...<br />

Trakya Cam Sanayii A.Ş., enerji tasarrufunu artırmak amacıyla<br />

kampanya başlattı.<br />

oluyor. Samimi ve bir o kadar da keyifli olan reklam filmiyle<br />

Bu arayışta kendisine emlakçı rolündeki İlker Ayrık yardımcı<br />

Kampanya kapsamında, TV’ler için hazırlanan reklam filmi Isıcam’ın enerji tasarrufu sağlayan “Isıcam Sinerji ve Isıcam<br />

TBWA\Group\DUDU tarafından hazırlandı. “Öyle Bir Geçer Konfor” markalı ürünlerinin daha geniş kitlelere tanıtılarak,<br />

Zaman ki” dizisinden Wilma Elles ile “Seksenler” dizisi ve toplumda tasarruf bilincinin artırılması da amaçlanıyor.<br />

‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ oyuncularından İlker Ayrık’ın rol aldığı<br />

reklam filminde Wilma Elles içinde konfor ve sinerji olan Reklamveren: Trakya Cam A.Ş.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

bir ev arıyor.<br />

Reklam Ajansı: TBWA\Group\DUDU<br />

Kreatif Direktör: Murat Arlı<br />

Marka Direktörü: Didem Tamer Gül<br />

Stratejik Planlama: Toygun Yılmazer, Tuğçe Erul<br />

Marka Yöneticisi: Mine Silen, Melih Mermutlu<br />

Yaratıcı Ekip: Öncü Özsu Mustafa Hayıt, Erhan Özden,<br />

Demet Toprak, Fürkan Aslım<br />

Ajans Prodüktörü: Zeynep Gencebay, Alev Cihan<br />

Yapım Şirketi: Autonomy<br />

Yönetmen: Uygar Kutlu<br />

Reklam Müziği: Emre Irmak<br />

Fotoğrafçı: Emre Doğru<br />

Medya Ajansı: Carat<br />

Kullanılan Mecralar: TV, radyo, basın ve internet<br />

36 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kampanyalar<br />

Nesiller Pınar’la Büyüdü...<br />

Pınar, reklam filminde aynı çocuğun 7 farklı yaştaki halini<br />

aynı karede arka arkaya gösteriyor.<br />

Pınar Süt’ün nesilden nesile tercih edilmesi, reklam filminde<br />

aynı bireyin farklı yaşlarının filmde yansıtılmasıyla aktarılıyor.<br />

1970’li yıllarda annesinin büyümesi için süt bardağını<br />

uzattığı çocuk, okula başlıyor, lisede voleybol oynuyor,<br />

üniversiteden mezun oluyor, iş hayatına atılıyor, kendi de<br />

anne oluyor ve çocuğuna Pınar Süt içiriyor. Böylelikle Pınar<br />

Süt’ün sadece geçmişin değil geleceğin de markası olduğuna<br />

vurgu yapılıyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamveren: Pınar Süt<br />

Reklamveren Yetkilisi: Cüneyt Şahin, Özge Öndül,<br />

Özgün Özgürel<br />

Reklam Ajansı: Alametifarika<br />

Yaratıcı Yönetmen: Emrah Karpuzcu, Kenan Ünsal<br />

Reklam Yazarı: Güldeniz Şeşen<br />

Sanat Yönetmeni: Deniz Ardıç<br />

Ajans Prodüktörleri: Berna Bulat, Berkay Tahmaz,<br />

Sertuğ Alptekin<br />

Stratejik Planlama: Başar Sarıkaya, Serra Akyel<br />

Müşteri Grubu: Melda Doyduk<br />

Yapım Şirketi: Dinamo İstanbul<br />

Prodüktör: Enis Özkul<br />

Yönetmen: Erik van Wyk<br />

Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Emre Tanyıldız<br />

Jingle: Nil Karaibrahimgil, Jingle House<br />

Mecra: TV, radyo, dijital, açık hava, satış noktaları<br />

Reklam Filminin Süresi: 60 saniye<br />

Morhipomania...<br />

Sibel Ergeç<br />

Müşteri İlişkileri: Ebru Özcamgöz, Erbek Onur<br />

Stratejik Planlama: Ege Demirtaş<br />

Medya Planlama ve Satınalma Sirketi : MEC<br />

Medya Planlama ve Satın Alma: Çiğdem Karamüftüoğlu,<br />

Cevat Konuk, Ergun Yüceyurt<br />

Ajans Prodüktörü: Selen Tezol<br />

Kullanılan Mecra: TV, Radyo, Internet<br />

Yönetmen: Fatih Yılmaz<br />

Prodüksiyon Şirketi: Dirty Cheap Creative<br />

morhipo.com, yepyeni reklam kampanyası “Morhipomania”<br />

ile tüketicilerin karşısına çıkıyor.<br />

Rafineri tarafından geliştirilen kampanya için farklı içerikte<br />

reklam filmleri hazırlandı.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamveren: Morhipo.com<br />

Reklamveren Yetkilisi: Necmi Kahraman,<br />

Deniz Menemenci<br />

Reklam Ajansı: Rafineri<br />

Kreatif Grup: Setenay Özcan Yıldırım, İpek Eriş,<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 37


Kampanyalar<br />

Her kadın bir “süper kahraman”dır!...<br />

Penti, yeni reklam filmiyle bu kez her kadını bir “süper kahraman”<br />

olarak nitelendiriyor ve “her kadının içinde bir kahraman<br />

vardır ve o kahraman gerektiğinde her şeyi yapar”<br />

diyor. Yaratıcı yönetmenliğini Oğuzhan Akay, yönetmenliğini<br />

Can Ulkay, görüntü yönetmenliğini Florent Herry’nin yaptığı<br />

film, Budapeşte’nin caddelerinde, çatılarında, yağmur merdivenlerinde<br />

ve ulusal müzesinde 100’e yakın figüranla birlikte<br />

çekildi.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Marka: Penti<br />

Reklam Kampanyası: Penti’yle her kadın bir<br />

süper kahramandır!<br />

Reklam Ajansı: Movida Plus MAP<br />

Reklamın Yıldızı: Funda Kılıç<br />

Dublör: Lucia ‘Steel’ Romberg<br />

Yaratıcı Yönetmen: Oğuzhan Akay<br />

Görüntü Yönetmeni: Florent Herry<br />

Müzik: Jingle House / Ömer Ahunbay<br />

Söz: Oğuzhan Akay<br />

Filmin süresi: 35”-16”<br />

Medya Satın Alma Ajansı: Moremedia<br />

Lastik Adam yeni filminde...<br />

Michelin ıslak zeminde güvenliğin önemini anlatmak için<br />

hazırladığı reklam filmi ile tüm dünyada beğeni topluyor. 15<br />

Ekim 2012 tarihinde “Michelin Primacy 3 lastikleri ile güvenlik<br />

şimdi 3’e katlandı” sloganı ile tamamen animasyon olarak<br />

kurgulanan reklam filminin başrolünde, daha önce de benzin<br />

pompaları ve zorlu hava koşullarına savaş açan Lastik<br />

Adam Bibendum yer alıyor. Film, ıslak zeminde güvenliğin<br />

önemini alışılmışın dışında, keyifli bir üslupla izleyiciyle buluşuyor.<br />

30 saniye süren reklam filminin ajansı TBWA Chiat Day.<br />

Dünyanın birçok ülkesi ile aynı anda ülkemizde de yayınlanan<br />

reklam filminin Türkiye’deki yardımcı oyuncuları ise<br />

Mert ve küçük oğlu.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Prodüksiyon Şirketi: PsyOp<br />

Marka Direktörü: Belinda Drew<br />

Marka Yöneticisi: Raphael Bouquillon<br />

Marka Temsilcisi: Alexandra Pickett<br />

Ajans Prodüktörü: Jason Souter<br />

38 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kampanyalar<br />

Becel Pratik / Sürpriz...<br />

Becel, yeni ürünü sıvı Becel Pratik’i ünlü oyuncu Bade İşcil’in<br />

yer aldığı reklam filmiyle tanıtıyor. Reklam filminde market<br />

alışverişi yaparken annesini arayıp “Geliyoruz!” diyen Bade<br />

İşcil, annesinin İşcil’i gelinlikle hayal ettiği karelerin ardından<br />

eve “damat adayı” ile değil sıvı Becel Pratik ile geliyor. İşcil,<br />

annesinin “Aa! Ben karıştırdım!” demesi üzerine “Artık<br />

sıvı ve katı yağı karıştırmana gerek yok” diyerek mizahi bir<br />

üslupla sıvı Becel Pratik’in özelliklerini anlatmaya başlıyor.<br />

Reklam filmi, anne kızın sıvı Becel Pratik’le hazırladıkları<br />

yemeği yerken sona eriyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamın başlığı: Becel Pratik / Sürpriz<br />

Reklamveren: Unilever / Becel<br />

Reklamveren yetkilisi: Mustafa Seçkin<br />

Reklam ajansı: Lowe<br />

Yaratıcı yönetmen: Can Apaydın, Emre Noyan<br />

Yaratıcı grup: Ekin Arşiray, Mustafa Ölemez<br />

Müşteri ilişkileri grubu: Pınar Sarp, Taflan Dinçer Yörük,<br />

Feza Turunçoğlu Erim<br />

Stratejik planlama: Pelin Aydın<br />

Ajans prodüktörü: Meltem Köse, Hülya Efe Toptaş<br />

Yapım şirketi: Böcek Yapım<br />

Yönetmen: Ozan Yalabık<br />

Medya ajansı: Mindshare<br />

Medya planlamacı: Özlem Ciragoz, Tugce İyisan<br />

Kullanılan mecralar: TV, Dijital<br />

En Özel An Yaşadığımız An...<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamveren: Karaca Porselen<br />

Reklamveren yetkilisi: Fatih Karaca, Hasan Hemşindereli,<br />

Sultan Köse<br />

Reklam ajansı: Alice BBDO<br />

Yaratıcı grup: BBDO kreatif ekip<br />

Müşteri ilişkileri: Aslı Önal, Aylin Tüzüner<br />

Stratejik planlama: Haluk Sicimoğlu<br />

Yönetmen: Özer Fevzioğlu<br />

Yapımevi: Traffic Film<br />

Medya Planlama: MindShare<br />

Karaca Porselen, yeni reklam filmiyle önemli öğüt veriyor<br />

“ En Özel An Yaşadığınız An”dır. Alice BBDO Reklam<br />

Ajansı’nın gerçekleştirdiği Karaca’nın yeni reklam filminde,<br />

bir anne ve kızının en özel anlarına şahit oluyoruz.<br />

Herkesin kalbine dokunacak Karaca Porselen’in reklam filmindeki<br />

bu sıcacık anne-kız hikâyesi, kalıplaşmış alışkanlıklarımıza<br />

dikkat çekiyor ve şu mesajı veriyor : “Siz de en<br />

güzel masa örtülerinizi, en sevdiğiniz porselen takımlarınızı<br />

kendiniz ve sevdikleriniz için yerlerinden çıkarın. Unutmayın<br />

en değerli an yaşadığınız andır.”<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 39


Kampanyalar<br />

Sen de iyi demlendin...<br />

Çay tutkunlarına çayın en lezzetlisini sunan Lipton, yeni promosyon<br />

kampanyasının reklam filmi için Türkiye’nin en sevilen<br />

oyuncularından Ozan Güven’le anlaştı.<br />

Reklam filminde Ozan Güven, ilk kez bir animasyon karakteri<br />

olarak konumlandırılan Lipton Poşet Çay’ı sıcak su dolu<br />

bardağa daldırarak bir yandan çayını demlerken bir yandan<br />

da Poşet Çay’a kampanyanın ödüllerini söyletiyor. Dağıtılacak<br />

ödüllerin 100 iPad, 10 Vespa ve 5 Mini Cooper olduğunu<br />

öğrenen Ozan Güven, Poşet Çay’a “Sen de iyi demlendin”<br />

deyip demlenen çaydan bir yudum aldıktan sonra keyifle arkasına<br />

yaslanıyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamın başlığı: Lipton “Bardak Poşet Çay”<br />

Reklamveren: Unilever<br />

Reklamveren yetkilisi: Leyal Eskin, Sevgi Gür,Nihan Kayı,<br />

Derya Cantutan, Mert Yantaç, Merve Küçüker<br />

Reklam ajansı: Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi<br />

Yaratıcı yönetmen: Kerem Kanık, Cem Akar<br />

Yaratıcı grup: Bora Adalı, Özgür Akpınar, Emre Gökdemir,<br />

Oğuzhan Dilek<br />

Müşteri ilişkileri grubu: Ayse Evin, Rengin Sözeri<br />

Ev dediğin nedir?...<br />

Hurriyetemlak.com’un reklam filmi çekimi bir gün sürdü, çekimlerde<br />

40 kişi görev yaptı. Kampanyanın radyo, internet,<br />

açıkhava ve sosyal medya çalışmaları da bulunuyor.<br />

İstinye’de yapılan reklam filminin çekimlerinde “Ev dediğin<br />

nedir?” sorusu sorulan herkes hayalindeki evin tarifini yapıyor.<br />

Facebook’un en hızlı ev dedektifleri aranıyor<br />

Stratejik planlama: Yelda Aktuna, Zeynep Demirci<br />

Ajans prodüktörü: Elif Binay<br />

Yapım şirketi: Dijital Sanatlar<br />

Medya ajansı: Mindshare<br />

Medya planlamacı: Özlem Ciragöz, Tuğçe İyisan,<br />

Arif Topçu, Kerem Gürel<br />

Kullanılan mecralar: TV, internet, basın<br />

Hurriyetemlak.com, kampanya kapsamında sosyal medyada<br />

eğlenceli bir oyun düzenliyor.<br />

Ayrıca Twitter’daki #evdediğinnedir? etiketi ile herkes, ev<br />

hakkındaki yorumlarını paylaşabiliyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi:<br />

Reklamveren: Hürriyet Emlak<br />

Reklamveren Yetkilisi: Ebru Deniz Karahan, Zeynep Olgaç<br />

Reklam Ajansı: Gram İstanbul<br />

Yaratıcı Yönetmen: Tarık Akın<br />

Reklam Yazarı: Serhan Özden<br />

Sanat Yönetmeni: Altuğ Demirel<br />

Müşteri Grubu: Simla Pamuk, Yaşam Şamlıoğlu<br />

Yapım Şirketi: Çeyrek Yapım Sacit Altun<br />

Yönetmen: İrfan Yılmaz<br />

Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Özgür Polat<br />

Prodüktör: Elif Akarsu<br />

Müzik: Cudi Genç<br />

Seslendirme: Nuri Karadeniz<br />

Animasyon: ABT stüdyo<br />

Mecra: TV, radyo, internet, açıkhava, sosyal medya<br />

Reklam Filminin Süresi: 32 sn, 19 sn<br />

40 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kampanyalar<br />

Hollywood’dan değil Rodimood’dan...<br />

Clint Eastwood’un tıpatıp benzeri ve Hitman filmi oyuncusu<br />

Phil Novak, başarılı Türk Pop Müziği sanatçısı Burak Kut,<br />

sevilen dizi Seksenler oyuncularından Ceyhun Fersoy ve<br />

Begüm Öner RodiMood reklamlarında buluştu. RodiMood<br />

ve Turkcell’in aylık 75 TL alışverişe 187,5 dakika kazandırdığı<br />

kampanya için bir araya gelen isimler eğlenceli bir reklam<br />

çekimi gerçekleştirdi.<br />

Movida Plus MAP reklam ajansının kurguladığı, 4Films prodüksiyon<br />

şirketine ait reklam filmi, Yönetmen Levent Onan<br />

tarafından Deposite Alışveriş Merkezi’nde çekildi.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamveren: RodiMood<br />

Reklamveren Yetkilisi: Hakkı Kaya OCAKAÇAN<br />

Reklam Ajansı:Movida Plus MAP<br />

Yaratıcı Yönetmen: Oğuzhan AKAY<br />

Yönetmen: Levent ONAN<br />

Yaratıcı Grup: Erdal GÜNGÖR, Deniz AKYILDIZ, Utku SO-<br />

BAY, Gülçin KAĞNICI, Gamze TEKER, Kubilay ŞENYİĞİT<br />

Müşteri İlişkileri: Gaye AYIK, Kübra KARA, Ulviye YILMAZ<br />

Prodüksiyon: 4Films<br />

Oyuncular:Phil NOVAK, Burak KUT, Ceyhun FERSOY,<br />

Begüm ÖNER<br />

Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Emre Tanyıldız<br />

Jingle: Nil Karaibrahimgil, Jingle House<br />

Mecra: TV, radyo, dijital, açık hava, satış noktaları<br />

Reklam Filminin Süresi: 60 saniye<br />

ab yapının yeni reklam filmi...<br />

EFS reklam tarafından hazırlanan ab yapının yeni reklam filminin<br />

çekimleri tamamlandı.<br />

Eksantrik Prodüksiyon’un yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmenliğini<br />

Abdullah Ekşioğlu gerçekleştirdi.<br />

Sekiz farklı layerdan oluşan film, teknik özellikleriyle de beğeni<br />

kazanacağa benziyor.<br />

Reklam Filmi Künyesi<br />

Reklamveren: AB Yapı<br />

Reklamveren Yetkilisi: Ergun Sölemez<br />

Reklam Ajansı: EFS Reklam<br />

Yaratıcı Yönetmen: Dilşah Uğurlu<br />

Yönetmen: Abdullah Ekşioğlu<br />

Prodüksiyon: Eksantrik Prodüksiyon<br />

Yapımcı: Elvin Ekşioğlu<br />

Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Adnan İşbilir<br />

Mecra: TV<br />

Reklam Filminin Süresi: 26 saniye<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 41


Kung Fu Pa


Gezi<br />

nda’ nın ülkesi...<br />

Kung Fu Panda’ nın ülkesi. Çin oldum olası bana<br />

çok ilginç gelmiştir. Aslında 1 ay gibi bir zaman ayırıp baştan<br />

aşağı gezmek gerek Çin’ i. Ama ben bu seferlik sadece<br />

Şangay’ ın bir kısmını gezebildim.<br />

Vaktimiz az olduğu için gezi,<br />

alış veriş merkezleri ve barlarla sınırlı kaldı.<br />

Fotoğraflar ve yazı Seval Duban<br />

Kung Fu Panda’ nın ülkesi. Çin oldum<br />

olası bana çok ilginç gelmiştir. Aslında<br />

1 ay gibi bir zaman ayırıp baştan aşağı<br />

gezmek gerek Çin’ i. Ama ben bu seferlik<br />

sadece Şangay’ ın bir kısmını gezebildim.<br />

Vaktimiz az olduğu için gezi, alış<br />

veriş merkezleri ve barlarla sınırlı kaldı.<br />

İzlediğim filmlerdeki ilginç görüntüler<br />

yüzünden oldum olası hep Çin cezbetmiştir<br />

beni. Farklı bir kültür ve farklı bir<br />

coğrafya. Umarım bir gün daha uzun<br />

süreli bir gezi yapma şansım olur.<br />

Ben bu yazıda Şangay’ dan bahsedeceğim.<br />

Şangay, Yangtze Nehri deltasında<br />

kurulmuş en büyük ve en kalabalık<br />

şehir olma özelliğine sahip. Ayrıca da<br />

en önemli liman kenti.<br />

İstanbul, Şangay arası yaklaşık 11 saat<br />

sürüyor. Uzuun uçak yolculuğundan<br />

sonra 88 Nanjing Raod’ daki otelimize<br />

varıyoruz. Otelimiz Radisson Blu Hotel.<br />

Üzerinde kocaman cam kafesi olan<br />

merkezde bir otel. Biz akşam üzeri otele<br />

vardık ve biz vardığımızda hafif yağmur<br />

başlamıştı.<br />

Şangay gezimiz Paskalya Bayramına<br />

denk gelmişti. O yüzden de heryerde<br />

tavşan ve renkli yumurtalar görmek<br />

mümkündü. Otelin lobisine de minik<br />

tavşanların dolandığı bir alan yapmışlardı.<br />

Eşyalarımızı odamıza bırakıp yemek<br />

için dışarı çıktık. Daha yoldayken bizim<br />

çocuklar Brezilya lokantasına gidelim<br />

diye anlaşmışlardı. Şangay’ da her<br />

yere taksiyle gidebilirsiniz. Çünkü fiyatlar<br />

gerçekten çok ucuz. Yanlız giderken<br />

yol tarifinde çok ciddi sıkıntı yaşıyorsunuz<br />

çünkü çoğu İngilizce bilmiyor. Biz<br />

taksiye binmeden önce resepsiyondaki<br />

görevliye gideceğimiz adresin Çincesini<br />

bir kağıda yazdırdık ve sonra taksiyle<br />

Brezilya restaurantına gittik.<br />

Brezilya lokantasının etleri ve şarapları<br />

gerçekten çok iyiydi. Siz masaya oturuyorsunuz,<br />

servis açılıyor ve sonra siz<br />

tamam diyene kadar çeşit çeşit et servis<br />

ediliyor.<br />

Yemeğimizi yedikten sonra sindirimi<br />

hızlandırmak için en yakın bara kadar<br />

yürüdük. Belki biraz dans sindirime yardımcı<br />

olur dedik.<br />

Fakat ortam ve çalan müzikler bizi kesmeyince<br />

aheste aheste otele geri döndük.<br />

O kadar uzun yolculuk ve yemekten<br />

sonra uyku çok güzel geldi.<br />

Ertesi gün kahvaltı için restauranta gittiğimde<br />

hayal kırıklığına uğradım. Hiç<br />

bana göre bir şeyler yoktu. Bari dışarı<br />

çıkıp bir şeyler bakalım dedik. İşte o<br />

sırada ben otelin karşısındaki Haagen<br />

Dazs’ı gördüm. Fakat henüz açılmamıştı.<br />

Açılışa 5 dakika olduğu için arıza<br />

çıkarıp milleti orada beklettim. Bir tane<br />

pasta yemeden şuradan şuraya adımımı<br />

atmam diyerek tehditler savurdum.<br />

Kardeşimle birlikte olduğumuz için ve<br />

kardeşim de sürekli kaybolmamdan<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 43


Gezi<br />

korktuğu için hayır diyemedi. Neticede<br />

ben 3 tane nefis pastayı orada halledip<br />

günlük enerji ihtiyacımı karşıladım. Tabii<br />

benden başka tatlıyla kahvaltı eden<br />

olmadığı için çocuklar aç kaldı.<br />

Onlarıda doyurmak için sokakta dolanırken<br />

onlar da Mc Donald’s’ ta yemeğe<br />

karar verdiler. Bence hamburger ile<br />

kahvaltı etme fikri gerçekten çok korkunç.<br />

Kahvlatı olayını da atlattıktan sonra alış<br />

veriş için dolanmaya başladık. Normalde<br />

Şangay çok kalabalık bir şehir fakat<br />

hafta içi mesai saatleri içerisinde sokaklar<br />

çok da kalabalık olmuyor.<br />

Şangay’ da alış veriş için kocaman gökdelenler<br />

var. Ama bizim buradaki AVM’<br />

ler gibi janjanlı değiller. Son derece sadeler.<br />

Çin’ de her ürünün sahtesini bulmak<br />

mümkün. Bu kocaman AVM’ lerde aklınıza<br />

gelebilecek her şeyi bulabiliyorsunuz.<br />

Bizim gittiğimiz AVM’ nin adı<br />

587. Bir çok marka ürünlerini Çin’ de<br />

yaptırıyor. Bu ürünlerin üretim fazlaları<br />

da buralarda el altından satılıyor. Ama<br />

onlarda vitrinlerde sergilemiyorlar. Eğer<br />

satıcı size güvenirse gidip bir yerler alıp<br />

getiriyor ya da sizi labirent gibi yerler-<br />

Yanlız Çin’ de alış veriş<br />

yaparken çok sıkı pazarlık<br />

etmeniz gerekiyor.<br />

Ben ilk kez geldiğim için bu<br />

konuda çok beceriksizdim.<br />

den geçirip gizli bölmelere götürüyorlar.<br />

Oradan da üretim fazlası ürünleri alabiliyorsunuz.<br />

Yanlız Çin’ de alış veriş yaparken çok<br />

sıkı pazarlık etmeniz gerekiyor. Ben<br />

ilk kez geldiğim için bu konuda çok<br />

beceriksizdim. Ama zaten oldum olası<br />

pazarlık yapmayı sevmem, zaten beceremem<br />

de.<br />

Neyse ki burada kardeşim duruma el<br />

attı. Burada 100 yuan dedikleri bir şeyi<br />

15 yuana alabiliyorsunuz. Ama sizi çileden<br />

çıkartıyorlar. Bir şey beğeniyorsunuz,<br />

fiyat soruyorsunuz. Fiyatını söylüyor,<br />

sonra siz fiyat teklif ediyorsunuz,<br />

hayır cevabı geliyor. Sonra teşekkür<br />

edip mağazadan çıkıyorsunuz. Siz 3-4<br />

dükkan ilerleyince arkanızdan koşup<br />

sizi yakalıyorlar ve tamam diyorlar. Bu<br />

durum her mağazada tekrarlanıyor. O<br />

yüzden alış veriş etmek gerçekten çok<br />

yorucu. Mehter marşında dans eder<br />

gibi. Mağazalardaki bir çok tezgahtar<br />

nereden geldiğimizi sordu. Türkiye cevabını<br />

aldıklarında çoğundan “hoşgeldin<br />

arkadaş” lafını duyduk. Belli ki çok<br />

fazla Türk ile temas halindeler.<br />

44 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Gezi<br />

Bu yorucu alış veriş olayından sonra çıkıp<br />

biraz da caddelerde dolaştık.<br />

Otele yaklaşırken bir yerlerden hoş bir<br />

müzik geldi kulağımıza. Müziğin geldiği<br />

yöne doğru yürüdüğümüzde sokakta<br />

insanların dans ettiğini gördük.<br />

Fakat dans edenlerin yaş ortalaması<br />

gerçekten çok yüksekti. Muhtemelen<br />

gençler iş yerlerinde oldukları için öyleydi.<br />

Biz de dans eden kalabalığa karışıp<br />

bir iki dans ettikten sonra bir şeyler<br />

yemek için yine aranmaya başladık.<br />

Çin’ de akşamları yemek hiç sorun olmuyor<br />

çünkü bir sürü restaurant var.<br />

Ama sabah ve öğlen saatlerinde yiyecek<br />

bir şeyler bulmak gerçekten çok<br />

zor. Kullandıkları yağın kokusu çok ağır.<br />

Satılan şeyin ne olduğunu anlamak ise<br />

mümkün değil. İşin kötü yanı hiçbir şeyin<br />

İngilizcesi yazmıyor. Herşey Çince.<br />

Sokaklarda yiyecek bir şeyler bulmak<br />

için dolanırken ben yine tatlı satan bir<br />

yer buldum. Fakat buradaki tatlıların<br />

tadı yok. Adamlar hiç şeker kullanmıyorlar.<br />

Çok sinir bozucu. Yediğiniz pasta<br />

Çin’ de akşamları yemek hiç<br />

sorun olmuyor çünkübir<br />

sürü restaurant var.<br />

Ama sabah ve öğlen<br />

saatlerinde yiyecek bir şeyler<br />

bulmak gerçekten çok zor.<br />

hiçbir şeye benzemiyor. Ben normalde<br />

çok şekerli tatlıları sevmem ama bunlar<br />

hiç şeker kullanmamış.<br />

Ben hayal kırıklığına uğramış bir şekilde<br />

oradan çıktım. Neyse ki sonra<br />

kardeşim bir Starbucks buldu ve hiç olmazsa<br />

bir sandviç yiyip kahve içebildik.<br />

Bu küçük atıştırmadan sonra kardeşim<br />

yorulduğu için odaya uyumaya çıktı<br />

ama benim hiç uyumaya niyetim yoktu.<br />

O yüzden dışarı çıkıp dolaşmaya karar<br />

verdim. Ama kardeşim kaybolurum diye<br />

hemen karşı çıktı. Aslında haklı da çünkü<br />

sokak tabelalarında sadece Çince<br />

yazıyor ve heryer çok karmaşık. Ama<br />

ben onu bir şekilde ikna edip çıkmayı<br />

başardım. En kötü ihtimal cep telefonundan<br />

ulaşıp resepsiyondaki abiden<br />

yol tarifi isteriz diye konuştuk.<br />

Dışarı çıkıp caddeleri dolanmaya başladım<br />

ki dikkatimi yeraltı çarşıları çekti.<br />

Buralar Karaköy ve Eminönü’ ndeki<br />

yeraltı çarşılarına çok benziyordu. Tek<br />

kötü yanı yoğun yağ kokusuydu. Sanıyorum<br />

kızartmalarda palm yağı kullanıyorlar.<br />

Benim gibi aşırı koku alan biri<br />

için bezdirici olabiliyor. Yemek satan<br />

kısımları koşar adım geçtikten sonra<br />

baharat satan bir bölüme vardım. Burada<br />

yüzlerce çeşit baharat ve bitki çayı<br />

satılıyordu. Fakat hepsinin üzerinde<br />

Çince yazıyor ve hiç kimse İngilizce<br />

bilmiyor. Ben merakla tüm bitkileri inceliyorum<br />

ama hiç bir halt anlamıyorum.<br />

İşin kötüsü bu insanlar vücut dilinden<br />

de anlamıyor. 2 tane sandviç alabilmek<br />

için göbeğim çatladı bir keresinde. Parmakla<br />

2 işareti yapıyorum adam gelip<br />

parmaklarıma bakıyor ne olmuş diye.<br />

Oturup ağlayasım gelmişti. En sonun-<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 45


Gezi<br />

da tezgahın arkasına geçip kendim aldım.<br />

Tabii bitki çayı konusunda sandviç<br />

kadar başarılı olamadım. Neyse ki yeşil<br />

çay ve yasemin çayını tanıyordum da<br />

onları almak kolay oldu. Bir de göbek<br />

yağlarını işaret ederek yağ yakıcı çay<br />

almayı başardım.<br />

Bu yer altı çarşılarında yeterince oyalandıktan<br />

sonra otele döndüm. Fakat<br />

kardeşim uyuya kaldığı ve telefonu da<br />

duymadığı için kapıda kaldım.<br />

Neyse ki akşam yemeğine geç kalmamak<br />

için telefonun alarmını kurmuş da<br />

ona uyanıp beni aramış. Sonra hep birlikte<br />

akşam yemeği için dışarı çıktık. Bu<br />

sefer güzel bir Çin lokantasına gittik.<br />

Fakat gidiş yine işkence oldu. Adresin<br />

Çincesini yazdırmış olmamıza rağmen<br />

taksi ile kaybolduk. Epey dolandıktan<br />

sonra nihayet mekanı bulduk. Sonradan<br />

öğrendik ki Çin’ de 21 farklı lehçe<br />

varmış. O yüzden bizim adresi okuyamamış<br />

taksici abi.<br />

Yemek siparişimizi verdikten sonra çubuklarla<br />

yemek yiyebilmek için küçük<br />

bir antreman yaptık.<br />

Şimdiye kadar herkeseten Çin yemeklerinin<br />

kötü olduğuna dair duyumlar<br />

Şimdiye kadar herkeseten<br />

Çin yemeklerinin kötü olduğuna<br />

dair duyumlar almıştım.<br />

Fakat burada yediğimiz<br />

yemekler gerçekten çok nefisti.<br />

almıştım. Fakat burada yediğimiz yemekler<br />

gerçekten çok nefisti. Aklımda<br />

kalan ördekli börek, taza fasulye, diğerlerinin<br />

ne olduğunu hiç hatırlamıyorum.<br />

Fakat yemekler de soslar da<br />

şarap da çok lezzetliydi.<br />

Tabii biz yine yemek ve içki olayının<br />

dibini çıkardık. Baktık ki saat epey geç<br />

olmuş gidip uyuduk.<br />

Ertesi sabah ben yine soluğu Haagen<br />

Dazs’ ta aldım, bizimkiler de Mc<br />

Donald’s’ta.Sonra da bir başka AVM<br />

olan technology museum denen yere<br />

gittik. Ama orası otelden uzak olduğu<br />

için metro ile gitmemiz gerekti.<br />

O kadar kalabalığın içinde tek sarışın<br />

olmak tuhaf oldu. Metro yolculuğundan<br />

sonra nihayet technology museum’<br />

a vardık.<br />

Ben technology lafını duyunca elektronik<br />

şeyler satan bir yer bekliyordum<br />

ama öyle olmadı. Buranın da 587’ den<br />

pek bir farkı yoktu. Ben artık alış verişten<br />

bezdiğim için bizimkilerin peşinde<br />

bir oraya bir buraya sürüklenip insanları<br />

izledim. Neredeyse tüm günü orada<br />

geçirdik. Sonra yorgun argın yine<br />

metro ile otele döndük. Bizim çocuklar<br />

metroda kendilerine eğlence buldular.<br />

46 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Gezi<br />

Odaya çıkar çıkmaz yatağa uzanıp<br />

ayaklarımı duvara diktim. Yaklaşık bir<br />

saat böyle durduktan sonra yeniden<br />

ayaklarım olduğunu hissettim. Dinlenme<br />

olayını hallettikten sonra otelin restaurantına<br />

inip bir şeyler yedik. Bu gece<br />

Şangay’ ın güzel barlarından birine gidecektik.<br />

Otelden çıkıp taksiyle barın<br />

olduğu yere geldik.<br />

Mekan deniz kenarında bir gökdelenin<br />

en üst katında. Ve terasından muhteşem<br />

Şangay manzarası seyretmek<br />

mümkün.<br />

Barın ismini Bar Rouge. Buraya daha<br />

çok yabancılar geliyormuş. Çok az Çinli<br />

var, onlar da kadın. Yanlız Çin’ deki herkes<br />

hemen hemen aynı boyda ve birbirlerine<br />

çok benziyorlar. Fakat buradaki<br />

kadınlar hem uzun boylu hem de çok<br />

güzellerdi. Ben herhalde bunlar farklı<br />

bir yerde yaşıyor diye yorum yaparken<br />

kardeşim “onlar travesti” diyerek konuyu<br />

anlattı. Çin’ de pek güzel kadın yok<br />

ama çok güzel travestiler var.<br />

Bu mekanın müzikleri de, ortamı da, içkileri<br />

de gayet iyiydi. Biz ayrıldığımızda<br />

neredeyse sabah olmak üzereydi.<br />

Ertesi gün yine kahvaltımızı yaptıktan<br />

sonra yine dışarı çıktık. Ama bugün<br />

alış veriş yok. Sokaklarda avare ava-<br />

Burada ana yollar genelde<br />

çok büyük.<br />

Neredeyse 8 şeritli.<br />

Trafik çok yoğun oluyor<br />

zaman zaman.<br />

Arabalar akın akın geçiyor.<br />

re dolanmak var. Otelden çıktığımızda<br />

şuuşayn şuuşayn diye sesler geliyordu<br />

sağdan soldan, ben de merakla acaba<br />

ne yapıyorlar bunlar diye merak ediyordum<br />

ki şuuşayn’ dan sonra bir küfür<br />

patladı arkamızdan. Biri Türkçe ana avrat<br />

sayıyordu. Meğerse şuuşayn bildiğimiz<br />

shoe shine’ mış ve bizimkilerden<br />

birisinin ayakkabı ile birlikte pantolunu<br />

da boyayınca bizimki patlamış.<br />

Şangay’ da çok güzel binalar görmek<br />

mümkün. Kocaman gökdelenlerin arasına<br />

sıkışmış tarihi binalar da mevcut<br />

ve bence bunlar şehri daha estetik gösteriyor.<br />

Burada ana yollar genelde çok büyük.<br />

Neredeyse 8 şeritli. Trafik çok yoğun<br />

oluyor zaman zaman. Arabalar akın<br />

akın geçiyor. Herbiri yolun ortasından<br />

dönse de kimse çarpışmıyor. Yeşil ışıklar<br />

yandığında caddeler karınca sürüsü<br />

gibi oluyor. Burada arabadan çok bisiklet<br />

kullanılıyor aslında.<br />

Sokaklarda dolanıp etrafı gezdikten<br />

sonra biz de parkta oturup dinlendik.<br />

Sonra da otele gidip dönüş yolculuğu<br />

için bavullarımızı topladık. Fakat bu<br />

gezi beni hiç tatmin etmedi. Umarım<br />

tekrar gitme şansım olur.<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 47


Sinema<br />

Ali Erdem Ekşioğlu<br />

James Bond...<br />

(<br />

reklam<br />

arası<br />

sinema)<br />

Efsanevi seri James Bond 50. Yılını kutluyor. Şu ana<br />

kadar altı birbirinden yetenekli oyuncu tarafından<br />

canlandırılan dünyanın en sevilen ajanı yüz değiştirse de<br />

karakteri ve karizmasından asla vazgeçmedi.<br />

23 filmdir devam eden serinin son filmi Skyfall<br />

2 Kasım tarihinde Türk seyircisinin beğenisine<br />

sunulacak.<br />

Müthiş bir aksiyon ve macera serisi olan ve kendince<br />

bir marka oluşturmuş hikaye ilk olarak Sean Connery<br />

tarafından canlandırılmıştı. Terence Young’ın<br />

yönetmenliğini yaptığı filmin bütçesi 1.100.000$ olup<br />

Skyfall’un bütçesinin yaklaşık 200’de birine denk<br />

geliyordu. Serinin her filminin çekimleri ya da vizyona<br />

girişi dünya çapında 7'den 70'e büyük heyecan yarattı ve<br />

yaratacak.<br />

Skyfall serinin 23. Filmi olan Skyfall'da üçüncü kez<br />

James Bond rolünü üstlenen David Craig, 1995’den beri<br />

“M” rolünde oynayan Judi Dench, “No Country for Old<br />

Men” filminde “Anton Chigurh” rolünü üstlenen Javier<br />

Bardem (Silva), Harry Potter serisinde İsmi lazım değil<br />

(Lord Voldemort)’u canlandıran Ralph Fiennes (Garreth<br />

Mallory) ve MoneyPenny (Eve) rolünde Naomie Harris<br />

gibi zengin bir kadro yer alıyor.<br />

Film Sam Mendes tarafından yönetildi. Daha önce<br />

“American Beauty” filmi ile en iyi yönetmen oscarını<br />

kazanan Mendes, ilk Bond filminde hayranları pek de<br />

hayal kırıklığına uğratmayacak gibi görünüyor.<br />

Filmde serinin getirdiği mükemmellik duygusunun<br />

yanında benim gözümde bazı eksiklikler bulunuyor.<br />

Hikayede anakronik unsurlar ilk bakışta göze batıyor.<br />

Örneğin film Moneypenny (Eve)’in takıma katılışını<br />

yani geçmişte yaşanmış bir olayı anlatıyor. Buna<br />

rağmen James Bond eski ve yaşlı bir ajan olarak ele<br />

alınıyor, bütün hikaye sanki günümüzde geçiyormuş<br />

gibi yansıtılmış. Ayrıca filmin sürprizini bozmamak<br />

istediğim için yazmadığım seyrettiğinizde sizin de<br />

dikkatinizi çekecek kronolojik hatalar hayranları çok mutlu<br />

etmeyecek gibi.<br />

Bunun dışında 1999 yılında yine İstanbul’da geçen<br />

sahnelere sahip “The World is Not Enough”’ın aksine<br />

Türkiye beyaz perdeye oryantalist bir yaklaşım ile<br />

yansıtılmış ve ilkel gösterilmiş. İstanbul dar sokaklar ve<br />

sıkışık pazarlarla orta doğu ülkelerine benzetilmiş. Bu<br />

kadar gurur duyduğumuz şehri doğru tanıtamamak bence<br />

biraz da bizim suçumuz. Bu konu hakkında kızılması<br />

gereken biri varsa önce kendimize bakmamız gerektiğini<br />

düşünüyorum.<br />

Ama yine de son zamanların en güzel Bond filmlerinden<br />

biri olan Skyfall’u aksiyon ve macera severlere tavsiye<br />

eder iyi seyirler dilerim.<br />

48 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kültür - Sanat<br />

Babaannem 100 Yaşında...<br />

Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi, 6 Kasım Salı akşamı,<br />

Tiyatroadam tarafından sahnelenen, yönetmenliğini<br />

ünlü oyuncu Zafer Algöz’ün üstlendiği, “Babaannem 100<br />

Yaşında” oyununa evsahipliği yapacak.<br />

Buenos Aires’in varoşlarında yaşayan İtalyan kökenli, orta<br />

sınıftan bir göçmen ailenin reisi olan Carmelo; obur babaanneye,<br />

kız kurusu Anyula’ya ve yıllardır kendini beste<br />

yapmaya adamış, hiç bir işe yaramayan sözde sanatçı<br />

kardeşi Chicho’ya bakabilmek için sürekli çalışmasına<br />

karşın evi geçindirmekte gün geçtikçe zorlanır. Bulduğu<br />

her şeyi anında büyük bir zevkle tüketen babaanneyi doyurmada<br />

Carmelo’nun pazar tezgâhındaki mallar bile yetersiz<br />

kalır. İşleri her geçen gün biraz daha kötüye giden<br />

Carmelo, aileyi geçindirebilmek, daha doğrusu babaanneyi<br />

doyurabilmek için yeni çözüm yolları aramaya başlar.<br />

Bunlardan biri de babaanneyi evlendirerek ondan tamamen<br />

kurtulmaktır. Bu önerinin kabulünden sonra işler iyice<br />

çığırından çıkar ve babaannenin her şeyi silip süpüren iştahıyla<br />

tüm ailesinin, çevresindeki herkesin birer birer yok<br />

oluşunun acıklı-gülünç öyküsüne tanık oluruz.<br />

Neşet Günal, Kibele’de...<br />

İş Sanat Kibele<br />

Galerisi yeni sezona,<br />

mükemmel<br />

deseni, kusursuz<br />

kompozisyonu ve<br />

güçlü anlatım biçimiyle<br />

Türk resminin<br />

en önemli ustalarından<br />

biri olan<br />

Neşet Günal’ın<br />

restrospektif sergisiyle<br />

başlıyor. Kibele<br />

Galerisi 11 Ekim Perşembe günü açılacak sergi ile<br />

usta ressamın 1946’dan 2001’e kadar ürettiği eserlere<br />

ev sahipliği yapıyor. İş Sanat Kibele Galerisi 2012-2<strong>013</strong><br />

sezonunun ilk sergisinde Türk resminin en büyük ustalarından<br />

Neşet Günal’ın eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor.<br />

11 Ekim-1 Aralık 2012 tarihleri arasında sanatseverlerin<br />

ziyaret edebileceği restrospektif sergi figüratif<br />

resim sanatının Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden<br />

Neşet Günal’ın 1946’dan 2001’e kadar ürettiği portre ve<br />

desenlerinin yer aldığı özel bir seçkiden oluşuyor.<br />

Rusya’dan Sevgiler...<br />

Borusan İstanbul Filarmoni<br />

Orkestrası (BİFO)<br />

yeni sezonunda da dünyaca<br />

ünlü solistlerle aynı<br />

sahneyi paylaşmaya devam<br />

ediyor. Kasım ayında<br />

Rusya’nın uluslararası<br />

üne sahip keman<br />

sanatçılarından Viktoria<br />

Mullova BİFO’nun konuğu<br />

olarak müzikseverlerle<br />

buluşacak.<br />

Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) yeni sezonunda<br />

ünlü isimleri müzikseverlerle buluşturmaya<br />

devam ediyor. Sezonun yıldız konuklarından biri, İstanbulluların<br />

yakından tanıdığıViktoriaMullova. Sanatçı<br />

8 Kasım Perşembe akşamı 20.00’de Lütfi Kırdar Uluslararası<br />

Kongre ve Sergi Sarayı’nda BİFO eşliğinde bir<br />

konser verecek.<br />

Mullova, BİFO ile birlikte vatandaşı Şostakoviç’inen<br />

zor ve en beğenilen eserlerinden biri olan 1. Keman<br />

Konçertosu’nu seslendirecek.<br />

50 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>


Kültür - Sanat<br />

7.Contemporary Istanbul’da...<br />

Contemporary Istanbul, dünyanın dört bir yanından uluslararası<br />

galeri, koleksiyoner ve sanatseveri İstanbul’da 7.<br />

kez bir araya getiriyor. 22-25 Kasım 2012 tarihleri arasında<br />

İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı<br />

ile İstanbul Kongre Merkezi’nde 16.000 m2’lik alanda<br />

gerçekleşecek olan 7. Contemporary Istanbul’a dünyanın<br />

en önemli galerileri arasında yer alan Marlborough Gallery<br />

de katılacak.<br />

Ana sponsorluğunu Akbank Private Banking, ortak sponsorluğunu<br />

Zorlu Center ve Yıldız Holding’in üstlendiği 7.<br />

Contemporary Istanbul’a 55’i yurt dışı, 45’i yurt içi olmak<br />

üzere 100 çağdaş sanat galerisi ve 600 sanatçı katılacak.<br />

Her geçen yıl daha zengin içerik ve katılım ile devam eden<br />

Comtemporary Istanbul’da bu kez dünyanın en önemli galerilerinden<br />

biri olarak kabul edilen Marlborough Gallery<br />

de yer alacak. Türkiye’nin ilk çağdaş sanat haftası Art Istanbul;<br />

sergi açılışları, sanatçı ve küratör eşliğinde sergi<br />

gezileri, sanatçı konuşmaları, atölye çalışmaları, rehberli<br />

turlar, yürüyüş rotaları, galeri uzun geceleri, parti ve etkinliklerden<br />

oluşan zengin içeriği ile 19 – 25 Kasım haftasını<br />

sanatseverler ve koleksiyonerler için çok özel bir hafta haline<br />

getiriyor<br />

Tüm detaylara Contemporary Istanbul’un yenilenen web<br />

sitesi www.contemporaryistanbul.com’dan ulaşabilirsiniz.<br />

Art Istanbul programı için www.artistanbul.org adresini ziyaret<br />

edebilirsiniz.<br />

Hoşçakal İstanbul...<br />

Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi, Kasım ayında,<br />

elleri altmış dokuz yıldır boyalı, seksen altı yaşındaki Fikret<br />

Otyam ustanın “Hoşçakal İstanbul” adlı sergisine evsahipliği<br />

yapıyor.<br />

Sergi, Otyam ustanın fırçasından tuval üzerine akrilik boyalarla<br />

yapılan Anadolu’nun kara gözlü emekçi kadınlarını,<br />

dağlarını derelerini, göllerini denizlerini, “illa” hem ak hem<br />

kara keçilerini, eşeklerini, birbirinden değişik evlerini, kara<br />

kıl çadırlarını, pamuk tarlasında ömür tüketenlerini sanatseverlerle<br />

buluşturuyor.<br />

Fikret Otyam, 1952 yılında İstanbul Maya Sanat<br />

Galerisi’nde açtığı ilk sergisinden 60 yıl sonra sanat yaşamını<br />

bu çok özel sergisiyle Çırağan Palace Kempinski<br />

Sanat Galerisi’nde açılıyor.<br />

Ustanın tuval üzerine akrilik boyalarla yapmış olduğu eserlerinden<br />

oluşan sergi 7 Kasım’dan 27 Aralık’a kadar Çırağan<br />

Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisi’nde günün<br />

her saati ücretsiz olarak sanat severlerin ziyaretine açık<br />

<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 51


Nostalji<br />

52 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!