marketing europe & anatolia Sayı: 013
marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.
marketing europe & anatolia, ekonomi, medya, reklam, iletişim ve pazar alanında aylık olarak yayınlanan bir e-dergidir. marketing europe & anatolia’da reklamcı Nurgül Eryıldır Günay'ın kelebek etkisi yaratan ve Yönetmen Abdullah Ekşioğlu'nun adresini bilen yazılarını okuyabilir, ilgi çekici röportajları, haberleri, reklam kampanyaları künyelerini, kültür – sanat ya da gezi gibi sayfaları da bulabilirsiniz. marketing europe & anatolia Ekşioğlu Medya Grup tarafından yayınlanmaktadır.
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>marketing</strong><br />
Tarih: Kasım 2012 <strong>Sayı</strong>: 13<br />
<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />
1 yaşındayız
İçindekiler<br />
<strong>Sayı</strong>: 13 Tarih: Kasım 2012<br />
İmtiyaz Sahibi<br />
Eksantrik Film Prodüksiyon Reklam ve<br />
Yayıncılık Hizmetleri San. ve Tic. Ltd. Şti.<br />
e-mail: eksantrik@eksantrik.com<br />
P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.<br />
Genel Yayın Yönetmeni ve<br />
Sorumlu Yazı İşler Müdürü<br />
Elvin Ekşioğlu<br />
e-mail: elvin@eksantrik.com<br />
P.K.: 112 34725 Kızıltoprak - İstanbul - Tr.<br />
Haber ve Fotoğraflar<br />
Agency Europe & Anatolia<br />
Katkıda Bulunanlar<br />
Oğuzhan Akay<br />
Kağan İşmen<br />
Argun Albayrak<br />
Ali Erdem Ekşioğlu<br />
Seval Duban<br />
Danışman<br />
Abdullah Ekşioğlu<br />
İlan Rezervasyon<br />
Melis Deniz<br />
Yayın Türü<br />
Süreli Yayın<br />
<strong>marketing</strong><br />
<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />
Yönetim Yeri<br />
Agency Europe & Anatolia<br />
Merkez Mh. Perihan Sk.<br />
Cansu Ap. No:120/5<br />
Şişli - İstanbul - Tr.<br />
Tel: +90 555 233 24 41<br />
e-mail: meadergi@gmail.com<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />
Agency Europe & Anatolia tarafından<br />
Süreli yayınlanan bir e-dergidir.<br />
Bu yayının tüm hakları Eksantrik Film<br />
Prodüksiyon Reklam ve Yayıncılık Hizmetleri<br />
San. ve Tic. Ltd. Şti. aittir. Tamamı ya<br />
da bir bölümü yayıncısının izni olmaksızın<br />
çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.<br />
Tüm ilanların sorumluluğu firmalara, makalelerdeki<br />
görüşler ve hukuki<br />
sorumluluk yazarlara aittir.<br />
Bu derginin yayınlanma sürecinde<br />
hiçbir ağaç zarar görmemiştir.<br />
mobil: m-mea.eksantrik.com<br />
http://www.facebook.com/meadergi<br />
Bir Ekşioğlu Medya Grup kuruluşudur.<br />
Kısa Kısa 04 - 13<br />
Röportaj 14 -18<br />
ezberbozacısı 21<br />
Reklam Dünyası 23<br />
revizyon 25<br />
Röportaj 26 - 29<br />
transformatör 31<br />
Kampanyalar 33 - 41<br />
Gezi 42 - 47<br />
Reklam Arası Sinema 48<br />
Kültür –Sanat 50 - 51<br />
Nostalji 52<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 1
Köşe<br />
Elvin Ekşioğlu / elvin@eksantrik.com<br />
( editörden<br />
)<br />
Bir yılın ardından...<br />
Dergimizin ilk sayısının sizlerle buluşmasının ardından<br />
bir yıl geçti. Ben de dergimizin varlık sebebi, macerası,<br />
hedefleri ve ilkelerini bu satırlardan sizinle paylaşmak<br />
istedim.<br />
Marketing alanında tarafsız, önyargısız, bağımsız<br />
bir dergiyi kağıt kullanmadan “hiçbir ağaca zarar<br />
vermeden” dijital olarak yayınlama fikri 1993’te üzerinde<br />
konuştuğumuz bir şeydi. Hatta derginin adı bile o yıllarda<br />
yeni kurduğumuz Agency Europe & Anatolia haber<br />
ajansının da adını çağrıştırması açısından <strong>marketing</strong><br />
<strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> olarak aklımızda yer etmişti. O yıllarda<br />
disketler kullanıldığı için disket olarak yayınlamayı<br />
düşünmüştük sonra CD’ler geldi ancak dağıtım ağlarının<br />
tekelleşmiş olması bizi endişelendiriyordu ve bu projeyi<br />
teknoloji gelişene kadar rafa kaldırmaya karar verdik.<br />
Sonraki yıllarda sektörde yer alan dergilerin bazılarının<br />
cemaat bağlantıları, bazılarının tekel yapıları güçlenince<br />
bağımsız bir dergi ihtiyacını daha çok hisseder olduk,<br />
teknoloji de bizim baştaki hedefimize cevap verecek<br />
noktaya gelmişti ve dergimizin ilk sayısını Kasım 2011’de<br />
hiçbir kar amacı gütmeden yayına soktuk. Açıkcası<br />
yayına başlarken kim ne der, kimin ayağına basarız<br />
diye de düşünmedik. Bazı arkadaşlar logoyu sektörün<br />
başka bir dergisiyle benzer görünce hiç düşünmeden<br />
yeni bir logo hazırladık. Okuyuculardan gelen tepkilerle<br />
beğeni alan bölümleri devam ettirdik, hatalarımızı<br />
görüp düzelttik. Yalnız başlayan yolculuğumuz,<br />
dostum Seval Duban’ın gezi yazıları, Oğuzhan Akay’ın<br />
“ezberbozacısı” ve Türkiye’nin genç yönetmeni oğlum Ali<br />
Erdem Ekşioğlu’nun “reklam arası sinema” köşeleriyle<br />
dergimize katılmasıyla renklendi ve bizim için daha<br />
heyecan verici olmaya başladı. Dergimizi okuyan birçok<br />
sektör çalışanı yazılarıyla katkıda bulunmak istedi.<br />
Hepsinden özür dileyerek bu talepleri geri çevirmek<br />
zorunda kaldık. Çünkü biz alışılagelmişin dışında bir dergi<br />
hedefliyorduk ve yazarlarımız bu hedefe uygun niteliklere<br />
sahip olmalıydı. İşte bu endişelerle Oğuzhan Akay’ın<br />
da önerileriyle Kağan İşmen ve kadim dostum Argün<br />
Albayrak da kısa sürede dergimizin yazarlarının arasında<br />
yer aldı.<br />
Yazarlarımıza hep şunu söyledik. “Suya sabuna<br />
dokunmayan, taraflı yazıları yazan dergiler zaten var.<br />
Biz onların yazamayacaklarını yazan bir dergi olmalıyız.<br />
Hiç kimseye hakaret etmeden, eleştiri sınırlarını<br />
aşmadan tüm gerçekleri dile getirmekten hiçbir korkumuz<br />
yok.” Bizim yazarlarımıza bunu söylediğimizi bilen<br />
dostlarımızın, “sizin bir de prodüksiyon şirketiniz var.<br />
Doğruları dile getirirseniz bazı kurumları küstürmekten<br />
korkmuyor musunuz?” sorularına da “doğruların tarafında<br />
olan her zaman kazanır” yanıtını verdik.<br />
Öncelikle internette yayına soktuğumuz dergimiz,<br />
Samsung firması yetkililerinin dikkatini çekmiş olacak<br />
ki, daha ilk sayımızın ardından Samsung eKitap<br />
platformuna katılmamız için bize teklifte bulundular.<br />
Daha fazla okuyucuya hiçbir çıkar gözetmeden ulaşmayı<br />
hedeflediğimiz için hiç tereddütsüz ve karşılıksız kabul<br />
ettik. Artık Samsung eKitap Samsung telefon ve tabletler<br />
satın alındığında default olarak geliyor ve bizi daha fazla<br />
okuyucuyla buluşturuyor. Okuyucularımızdan birçoğu<br />
iPhone ve iPad’lerden dergiye ulaşmak istiyordu, hemen<br />
uygulamaya koyduk. Artık PDF destekleyen tüm mobil<br />
cihazlardan dergimize ulaşılabiliyor.<br />
Henüz nihai hedefimizden çok uzakta olmakla beraber<br />
doğru yolda olmalıyız ki 12. sayısını geride bıraktığımız<br />
ve 13. sayısını yayınladığımız dergimiz, aylık 3500<br />
okuyucu ortalamasına ulaştı.<br />
Ancak daha yapacak çok şey var. İlk olarak dünyadan<br />
haberleri sıcağı sıcağına sizlere sunmaya başlamak<br />
için çalışıyoruz. İkinci aşama olarak dergimiz, aynı<br />
içerikle her ay İngilizce olarak da yayınlanıp, yabancı<br />
okuyuculara da ulaşacak. Teknolojik gelişmeler ve hali<br />
hazırda teknolojinin yayıncılığa sunduğu imkânlardan da<br />
daha kapsamlı yararlanmak için birçok proje üzerinde<br />
çalışıyoruz. Bizi çok yakından takip ettiklerini, hatta her<br />
sayı röportaj yaptığımız kişilerin peşlerinden koştuklarını<br />
bildiğimiz bazı dergilere bizden önce yapma fırsatını<br />
vermemek için onları burada yazmayacağım.<br />
Tüm bu hedefler, hiçbir ilan ve satış geliri olmadan 12<br />
sayıyı tamamlayan dergimiz için zaman alıcı olabiliyor.<br />
Biz sektördeki ajanslardan kendi ilanlarını zaten<br />
istemiyoruz. Ancak reklamcı ve medya planlamacı<br />
dostlarımız müşterilerinden dergimize ilan verirlerse<br />
dergimizin gelişme hızına ivme kazandırabilirler.<br />
Bu vesileyle tüm okuyucularımıza ve yanımda olarak<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> fikrini bir dergiye dönüştüren<br />
başta eşim Abdullah Ekşioğlu, oğlum Ali Erdem Ekşioğlu,<br />
dostlarımız Oğuzhan Akay, Kağan İşmen, Argün Albayrak<br />
ve Seval Duban’a bir kez daha teşekkür ediyor, çok<br />
sevdiğim bir slogan “paylaştıkça çoğalan dergi” dergimizi<br />
dostlarınızla paylaşarak gücümüze güç katmanızı<br />
diliyorum.<br />
Eşimden bir alıntı; “Dergimiz kaim, muhabbetimiz daim<br />
olsun.”<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 3
Kısa Kısa<br />
3P, 10. Product Placement Kongresi’nde...<br />
Waldner.Tv tarafından<br />
onuncusu<br />
düzenlenen kongrede;<br />
Almanya öznelinde,<br />
Avrupa ve<br />
Amerika product<br />
placement uygulamaları/<br />
farkları ele<br />
alındı. Almanya’nın<br />
konuyu daha etkin bir şekilde yönetmesiyle ilgili düşünceler<br />
tartışıldı. Türkiye’nin ilk ürün yerleştirme odaklı ajansı<br />
3P PRODUCT PLACEMENT PRODUCTION, 10. Product<br />
Placement Kongresi’nde Türk ve Alman markaları açısından<br />
ürün yerleştirme fırsatlarını değerlendirdi. Türkiye’de<br />
yer alan Alman markalarının uygulamaları, Türk markalarının<br />
Almanya’da ürün yerleştirme potansiyellerini değerlendirdi.<br />
Almanya, Fransa ve ABD’den ajans başkanları,<br />
Global Alman markalarının pazarlama direktörleri ve medya<br />
kuruluşlarının <strong>marketing</strong> directörleri kongrede sunumlar<br />
yaparak yeni reklam yaklaşımları konusunda görüş alış<br />
verişinde bulundular.<br />
Opel Marketing Director Andreas Marx , PG Trade &Sales<br />
Gmbh CEO Manuel Ostner , My Love Affair Ltd. CEO Raphael<br />
Aflalo, Ogilvy One Franfurkt Head of Analytics Martin<br />
Feldkircher, USA Branded Marketing Group CEO: Alison<br />
E. McManus, 3P Product Placement Agency CEO : M. Akif<br />
Ebiçlioğlu ve 3P Agency Director Raquel Casino , Waldner.Tv<br />
Entertainment Marketing CEO: Andreas Waldner,<br />
Fremantle Media Enterprises CEO : Björn Hoven, Starpatrol<br />
Entertainment CEO : Dominik Kuhn, Brainpool Artists<br />
and Content Services GmbH CEO : İngrid Langheld ve<br />
Locavi Gmbh CEO Dr. Ferdinand Froning konuşmacı olarak<br />
katıldılar.<br />
Panelde ise; Almanya uygulamaları ile ilgili kısıtlamaların<br />
kaldırılmasının etkin uygulamaların önünü açacağı görüşü<br />
paylaşıldı. ABD uygulamalarının başarısının arkasında,<br />
yapımcılarının sadece yapıt açısından konuyu ele aldığı<br />
vurgulandı. Product Placement’ın markaların kendi hikayelerini<br />
anlatmaları için en etkin yol olduğu görüşü savunuldu.<br />
Digital Age Konferansı’nda Dijital Yaratıcılık...<br />
Platin ana spons<br />
o r l u ğ u n u<br />
Vodafone’un, gençlik<br />
sponsorluğunu<br />
Coca-Cola’nın üstlendiği<br />
Digital Age<br />
Summit 2012’nin<br />
teması bu yıl “Dijital<br />
Yaratıcılık”tı. Bu<br />
bağlamda dünyanın dört bir yanından gelen büyük teknoloji<br />
şirketleri, popüler internet markaları ve dijital/interaktif<br />
ajansların yöneticileri, dijital reklam ve pazarlamanın hem<br />
dünyada hem de Türkiye’de nereye gittiğini tartıştı, avantaj<br />
ve dezavantajları anlamaya çalıştı ve yeni bakış açılarını<br />
keşfetme fırsatı buldu.<br />
Digital Age dergisi tarafından 2007 yılından bu yana düzenlenen<br />
konferansta, sosyal medyadan mobil cihazlara,<br />
sosyal televizyondan dijital aktivizme ve ödüllü kampanyalara<br />
kadar dijital yaratıcılığın uygulanabileceği ve başarı<br />
getirebileceği farklı alanlar mercek altına alındı. Konuşmacıların<br />
neredeyse tamamı, konferans süresince Halkla<br />
İlişkiler teoriği ve pratiğinin kalbi olan “müşteriyle diyalog<br />
kurma, etkileşime girme ve uzun süreli bir ilişki oluşturma”<br />
ilkesini vurguladı.<br />
MIT’de Yeni Medya Yazarlığı dalında yardımcı doçentlik<br />
yapan Beth Coleman, yaptığı sunumda son kitabı Hello<br />
Avatar: From Virtual Worlds to X-Reality’den örnekler sundu.<br />
Zenginleştirilmiş gerçeklik, bölgesel medya, yaygın<br />
hesaplama, müşterek mevcudiyet, görselleştirme ve veri<br />
ağları gibi ağ toplumunun yeni kavramlarını irdelerken sunumun<br />
sonunda, “Sürekli kullandığımız cep telefonlarına<br />
doğru, başımız öne eğik durarak geleceğe yürüyemeyiz.<br />
Elimizde telefonlarımızla ileriye ve birbirimize bakarak<br />
adım atabilir ve topluluk hissini yeniden ve daha güçlü bir<br />
şekilde yakalayabiliriz” dedi.<br />
Coca-Cola Türkiye İnteraktif Pazarlama Müdürü Yüce<br />
Zerey ise, aynı konuda gerçek yaratıcılığın sahada ve<br />
sokakta olduğunu söyledi. Zerey, “Oluşturulacak marka<br />
hikayelerinin kolay yayılabilir, birbiriyle bağlantılı ve Türk<br />
kültürüyle uyumlu olması gerekiyor. Marka DNA’sıyla entegre<br />
olan likit hikayeler başarıyı getiriyor” dedi.<br />
4 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kısa Kısa<br />
Kadının yükselen gücü...<br />
KAGİDER tarafından düzenlenen<br />
3. Uluslararası Kadın Girişimcilik ve<br />
Liderlik Zirvesi, 8 – 9 Kasım 2012<br />
tarihlerinde, Garanti Bankası’nın<br />
ana sponsorluğunda, İstanbul<br />
Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek.<br />
“Yeni Dünya Düzeninde Kadının<br />
Yükselen Gücü” temalı zirveyle<br />
KAGİDER, dünya çapında 500’den fazla lider ve girişimciyi<br />
bir araya getirerek, bilgi ve deneyim paylaşımına<br />
ortam hazırlayacak bir fırsat yaratmayı ve bu yolla kadın<br />
güçlenmesinin çıtasını daha yükseklere taşımayı hedefliyor.<br />
Ana oturum konuşmacıları arasında yer alan isimler<br />
ise şöyle: Akademisyen, Ekolojist, Sosyal Medya Uzmanı<br />
ve Yazar Simran Sethi, UNDP Toplumsal Cinsiyet<br />
Politikaları Direktörü Winnie Byanyima, ABD Dış İşleri<br />
Bakanlığı Küresel Girişimcilik Programı Başkanı Shelly<br />
Porges, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Uganda Ulusal<br />
Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Olive Z. Kigongo, Pegasus<br />
Havayolları Yönetim kurulu Başkanı Ali Sabancı<br />
ve Cartier Ödüllü Girişimci, Defining Moments Kurucusu<br />
Wendy Luhabe.<br />
12. Perakande Fuarı...<br />
Ülkemiz perakende<br />
sektörüne çalışmalarıyla<br />
yön veren<br />
Soysal tarafından<br />
gerçekleştirilen Perakende<br />
Günleri bu<br />
yıl 28-29 Kasım tarihlerinde düzenlenecek. Dünyada ve<br />
Türkiye’de perakende sektörüne yön veren isimler ve<br />
başarı hikayeleriyle farklı markalara ilham veren sektör<br />
duayenleri iki gün boyunca farklı oturumlarda sahne<br />
alacak. Turkmall, CardFinans ve Markafoni’nin ana<br />
sponsorluğunda gerçekleşecek Perakende Günleri’12,<br />
patronlar ve çalışanların gözüyle sektörün sorunlarına<br />
yönelik önerileri, geleceğe dair öngörüler ve trendleri ile<br />
katılımcılara geniş bir ufuk turu yaptırmayı amaçlıyor.<br />
16 farklı oturum ve 25 ayrı konuşmacının yer alacağı<br />
Uluslararası İstanbul Perakende Konferansı’nın yanı<br />
sıra Perakende Günleri’12, İstanbul Perakende Fuarı ve<br />
sektörün en heyecan verici ödülleri Perakende Güneşi<br />
Ödülleri’ne de ev sahipliği yapacak.<br />
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi...<br />
Türk ekonomisinin gelişiminde en önemli adımlardan<br />
biri sayılabilecek özel sektör-üniversite işbirlikleri konusunda<br />
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi kararlı ve kalıcı<br />
adımlar atmaya devam ediyor. Sektörün en iyi bankacılarını<br />
yetiştirmek vizyonuyla kurulan Yapı Kredi Bankacılık<br />
Akademisi gerçekleştirdiği eğitimlerin yanı sıra 8<br />
üniversite ile de işbirliğine gitti.<br />
Bugüne kadar Bahçeşehir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi,<br />
İstanbul Teknik Üniversitesi, Koç Üniversitesi,<br />
Özyeğin Üniversitesi, Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi<br />
ve Yeditepe Üniversitesi ile “çekirdekten bankacı”<br />
yetiştirmek için kurumsal işbirliklerini hayata geçiren<br />
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi, son olarak İstanbul<br />
Bilgi Üniversitesi ile önemli bir çalışmaya daha imza attı.<br />
Bu işbirliği ile İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Bankacılık<br />
ve Finans Yüksek Lisans Programı başlatıldı.<br />
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi Direktörü Saynur<br />
Önen, İstanbul Bilgi Üniversitesi iş birliği ile finans alanındaki<br />
markalandırılmış Bankacılık ve Finans Yüksek<br />
Lisans Programı’nı başlattıklarını söyledi. Yönetici<br />
sunumları, seminerler ve karma eğitim yöntemleri ile<br />
zengin bir program sunulduğu<br />
bilgisini veren<br />
Saynur Önen, hedeflerinin<br />
iş dünyasının bilgi<br />
birikimini akademik<br />
dünya ile birleştirmek<br />
olduğunu belirtti. Yapı<br />
Kredi olarak program<br />
boyunca öğrencilere<br />
staj, burs ve proje çalışmalarında<br />
ekip üyesi<br />
olmak gibi farklı imkanlar sunduklarının altını çizen Saynur<br />
Önen, şu bilgileri verdi: “Bankacılık ve Finans Yüksek Lisans<br />
Programı; bankacılık sektörü çalışanları, bu sektörde<br />
kariyer hedefleyen yeni mezunlar ve hatta kariyer yolunu<br />
değiştirmeyi hedefleyen farklı sektör çalışanları tarafından<br />
tercih ediliyor. Program 2011 -2012 akademik yılının 2. döneminde<br />
55 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Yeni dönem<br />
başvuruları ise halen devam ediyor. Katılımcılar arasında<br />
bankamız çalışanları olduğu gibi başka banka çalışanları<br />
da bulunuyor.”<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 5
Kısa Kısa<br />
Edelman,<br />
İstanbul Ofisini Açtı...<br />
Dijital ve mobil hizmetleri geleneksel<br />
iletişim çalışmaları ile entegreederek<br />
hem uluslararası hem de lokal müşterilere<br />
iletişim danışmanlığı vermek<br />
üzere kurulan Edelman Türkiye’nin<br />
Genel Müdürü Serra Türk Büyükfıratoldu.<br />
Dünya genelinde66 ofisi olan<br />
Edelman, Türkiye ofisininaçıldığını<br />
resmi olarak duyurdu. Nisan ayında Istanbul’da kurulan<br />
Edelman Türkiye, Türkiye ofisi Genel Müdürü olarak göreve<br />
getirilen Serra Türk Büyükfırat liderliğinde faaliyetlerini<br />
sürdürecek. Büyükfırat, görevini Edelman EMEA<br />
Bölgesi Stratejik &Gelişmekte Olan Pazarlar Genel Müdürü<br />
Chris Dobson’a bağlı olarak sürdürecek.<br />
Serra Türk Büyükfırat, “Dünyanın lider iletişim ajansı<br />
olan Edelman, globalbilgi birikimi, itibar yönetimi ve dijital<br />
alanlarındaki uzmanlığı ile Türkiye’de iletişim sektörüne<br />
yeni bir boyutve dinamizm getirecek şeklinde<br />
konuştu.<br />
Jeotermalde ülkemiz<br />
Avrupa’da 1. sırada...<br />
Jeotermalde en zengin<br />
kaynaklara sahip ülkeler<br />
sıralamasında<br />
ülkemiz<br />
Avrupa’da 1. sırada bulunuyor.<br />
Jeotermal enerji<br />
özünde yerkürenin kendi<br />
iç ısısı olduğundan, belli<br />
koşullar sağlandığı sürece yenilenebilir ve sürdürülebilir<br />
bir enerji kaynağı olması nedeniyle oldukça avantajlı. Bu<br />
kaynakları daha etkin ve verimli kullanmak adına Demos<br />
Fuarcılık organizasyonuyla Denizli’de 8-11 Kasım 2012<br />
tarihleri arasında jeotermal sektörünün tüm kollarını bir<br />
araya getirecek, Türkiye’nin ilk “Jeotermal Teknolojileri<br />
Fuarı” düzenleniyor.<br />
Jeotermal ile ilgili makine ve ekipmanlar ile mevcut teknolojinin<br />
tanıtılacağı fuarda, sektörün öncü kuruluşlarından<br />
uzmanlar; kaynak ve saha etüdü, yatırım planlama<br />
ve yasal mevzuatlarla ilgili tecrübelerini bu alanda yatırım<br />
yapmak isteyenlerle paylaşacak.<br />
Global İletişim Ödülü...<br />
Boyner Holding ve Grup<br />
Şirketlerinin bu yıl 8<br />
Mart Dünya Kadınlar<br />
Günü’nde yayınlayarak<br />
kamuoyunun dikkatini kadın<br />
istihdamı konusuna<br />
çektiği “Kadınlar İş Hayatında<br />
Ne İster” başlıklı<br />
basın ilanı “Global İletişim<br />
Ödülü”nü aldı.<br />
Boyner Holding “Kadınlar<br />
İş Hayatında Ne İster”<br />
başlıklı basın ilanı ile Amerikan İletişim Profesyonelleri<br />
Kuruluşu (League of American Communiciations Professionals<br />
- LACP) tarafından düzenlenen ve dünyanın<br />
en seçkin Halka İlişkiler ve İletişim yarışmalarından biri<br />
olarak kabul edilen ‘LACP Spotlight Awards - Global İletişim<br />
Yarışması’nda tam sayfa basın ilanı kategorisinde<br />
Altın Ödül ile onurlandırıldı. Boyner Holding’in ödüle<br />
layık görülen basın ilanı ayrıca 2012 yılının En İyi 100<br />
İletişim Çalışması sıralamasında da yer aldı.<br />
Groupe SEB, atama...<br />
Küçük ev aletleri<br />
pazarının lideri<br />
Groupe SEB Türkiye<br />
bünyesinde<br />
yeni bir atama<br />
gerçekleşti. Groupe<br />
İstanbul Pazarlama<br />
Direktörlüğü<br />
görevine Zümrüt<br />
Tamer getirildi.<br />
Groupe SEB İstanbul Pazarlama Direktörlüğü görevine<br />
Zümrüt Tamer atandı. Zümrüt Tamer, Groupe SEB Türkiye<br />
Grup Ürün Müdürü olarak görev yapıyordu. Tamer<br />
yeni görevine Eylül 2012 tarihi itibarıyla başladı.<br />
Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü mezunu olan<br />
Zümrüt Tamer, profesyonel kariyerine Koç Holding’te<br />
başladı. Teknosa İç ve Dış Ticaret A.Ş.’de Ürün Müdürü<br />
olarak görev yapan Tamer, 2002 yılında Groupe SEB<br />
ailesine katıldı. Tamer, Groupe SEB İstanbul Pazarlama<br />
Bölümü’nde çok başarılı çalışmalara imza attı.<br />
6 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kısa Kısa<br />
Samsung ve Boeing’den<br />
Ortak Ar-Ge Yatırımı...<br />
Samsung<br />
Electronics<br />
geliştirmenin<br />
yanı sıra fabrika içi<br />
verimliliğini<br />
için<br />
artırmak<br />
gerçekleştirilecek<br />
araştırmalarda birlikte<br />
çalışmayı<br />
ve Boeing uçak içi eğlence<br />
ve iletişim teknolojilerini<br />
planladıklarını<br />
duyurdu. Dünyanın en büyük havacılık şirketiyle<br />
dijital medya ve dijital yakınsama teknolojilerinin dünya<br />
lideri arasında imzalanan mutabakat zaptı, Kore’nin<br />
Boeing’in uçak üretim faaliyetleriyle endüstriyel ilişkilerini<br />
genişletmesine ve derinleştirmesine yardımcı olacak.<br />
Samsung Electronics ve Boeing, yolcu eğlence hizmetlerinde<br />
ve kara-hava iletişiminde daha geniş imkânlar<br />
sunan, daha hafif ve daha az güç gerektiren ileri görüntüleme<br />
ve kablosuz ağ teknolojilerinin geliştirilmesine<br />
öncelik verecekler.<br />
Deniz Akademi’ye ödül...<br />
Deniz Akademi, “Müşterinin Kalbine Yolculuk/İlişki<br />
Bankacılığı’nın Rotası” projesiyle uluslararası alanda<br />
en prestijli ödüllerden biri olarak kabul edilen Brandon<br />
Hall Uluslararası Mükemmellik Ödülleri’nde sektörün<br />
tek temsilcisi olarak gümüş ödülün sahibi oldu.<br />
Uluslararası alanda en prestijli ödüllerden biri olarak<br />
kabul edilen Mükemmellik Ödülleri’ne aday olan projeler,<br />
20 yıldır 10 binden fazla müşterisinin organizasyonel<br />
performansını artırmayı amaçlayarak, öğrenme ve<br />
gelişim, yetenek yönetimi, satış ve pazarlama, liderlik<br />
alanlarında araştırma tabanları çözümleri sunan Brandon<br />
Hall Group’un bağımsız, sektörün deneyimli uzman<br />
ve danışmanlarından oluşan jürisi tarafından; ihtiyacı<br />
karşılama, tasarım, işlevsellik, yaratıcılık ve ölçülebilir<br />
fayda kriterleri kapsamında değerlendirildi.<br />
16. Türkiye İç Denetim Kongresi...<br />
Günümüzde rekabetçi bir yapıya<br />
sahip olmanın yolu sadece<br />
maliyet kontrolleri ve pazarlama<br />
stratejileri ile mümkün olmuyor,<br />
kurumun faaliyetlerinden<br />
doğan risklerin erken tespit<br />
edilmesi, risklerin yönetilmesi,<br />
faaliyetlerin standartlar ve kanunlar<br />
ile uyumlu olması, şirketlerin<br />
rekabetçi bir ortamda<br />
hayatına devam ettirebilmesini<br />
beraberinde getiriyor. Bu finansal<br />
ve rekabetçi zeminden yola<br />
çıkarak iç denetimin şirketlere<br />
kazandırdığı katkı ise yadsınamaz<br />
bir gerçeklik haline dönüşüyor.<br />
Yeni enstrümanların ve oyuncuların eklendiği, buna paralel<br />
olarak gelişen ve karmaşıklaşan ticari hayatta organizasyonların<br />
karşı karşıya olduğu kontrol açıklarının<br />
ve risklerin tespiti de gün geçtikçe önem kazanıyor.<br />
Bakers Tilly-Güreli’nin ana sponsorluğunda,<br />
12 Kasım’da Taksim<br />
The Marmara Otel’de düzenlenecek<br />
16. Türkiye İç Denetim Kongresi’nin<br />
konukları arasında profesyonel hayatta<br />
iletişim kurma metotları konusunda<br />
seminer ve eğitimleriyle<br />
tanınan Metin Reyna ilealgıların<br />
yönetimsel sürece etkisini uluslararası<br />
platformlarda dile getiren ve iç<br />
denetçinin muhalif bir rol üstlendiği<br />
için zaman zaman yanlış anlamalara<br />
maruz kaldığını örnekleriyle birlikte<br />
aktaran yönetim koçu, iletişim<br />
uzmanı Deanna Sullivan bulunuyor.<br />
Futurecom Bilişim Hizmetleri ve Danışmanlık<br />
A.Ş., Ernst and Young ve<br />
Kredi Kayıt Bürosu’nun kongre sponsoru olarak yer aldıkları<br />
etkinlikte PwC, Deloitte & Touch, TKYD ve TİDE Akademi<br />
faaliyet sponsorluğunu üstleniyor.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 7
Kısa Kısa<br />
Türkiye’nin internet alışkanlıkları...<br />
Türk Telekom, Ipsos KMG tarafından 2012 yılının ilk çeyreğinde<br />
gerçekleştirilen, Türkiye’de bilgisayar ve internet<br />
kullanım detayları ile alışkanlıklarımızı ortaya koyan<br />
araştırmanın sonuçlarını yayımladı. Türkiye genelinde<br />
38 ilde yüz yüze gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına<br />
göre, ülkemizdeki 19.1 milyon hanenin %52’sinde<br />
bilgisayar, %41’inde iseinternet bağlantısı mevcut.<br />
Araştırmaya göre, bilgisayarı olan hane sayısı çoğalırken,<br />
internet kullanımı da buna bağlı olarak artış kaydediyor.<br />
Araştırma verilerinin ortaya koyduğu en çarpıcı<br />
sonuç ise internet kafelerden internete bağlanmanın<br />
gözle görülür şekilde düştüğü.<br />
Araştırma, internet kullanıcılarının cinsiyet ve kullanım<br />
alışkanlıklarınıda ortaya koyuyor. Türkiye’deki internet<br />
kullanıcıların yüzde 60,9’u erkek, 39,1’i ise kadın. İnternet<br />
kullanan hanelerinyüzde 87’si interneti sörf yapmakamacıyla<br />
kullanırken,Facebook’a girmek ikinci sırada<br />
yer alıyor.<br />
İki evden birinde bilgisayar var<br />
Türkiye’nin öncü iletişim ve yakınsama teknolojileri şirketi<br />
Türk Telekom, Türkiye’nin internet kullanımı haritasını<br />
çıkardı. Türk Telekom adına Ipsos KMG tarafından<br />
Türkiye profilini yansıtan, 38 ilde 15.000 üzeri hane ile<br />
yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilen çalışma, ortaya<br />
ilginç sonuçlar çıkardı.<br />
Buna göre Türkiye’deki 19,1 milyon hanenin yüzde<br />
51,7’sinde yani yaklaşık 9,9 milyon hanede bilgisayar<br />
bulunuyor. Tüm hanelerin yüzde 34,6’sında masaüstü,<br />
20,6’sında dizüstü bilgisayar bulunuyor. Hem masa üstü<br />
hem de dizüstü bilgisayar bulunan hane sayısı ise yüzde<br />
4,2. Yeni nesil bilgisayar ürünleri olan netbook (%0,7)<br />
ve tablet (%0,2) bulunurluğu ise hayli düşük.<br />
İnternete evden bağlanmayı seviyoruz<br />
Araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu başka bir gerçek<br />
de evlerdeki bilgisayar sayısı ve buna bağlı olarak evde<br />
internet kullanımının artış göstermesi. İnternet kullanımında<br />
evden bağlanma oranı 2010 yılında % 58 iken,<br />
2012 yılında bu rakam %66’ya ulaştı. Geçmiş yıllarda<br />
Türkiye’deki internet kullanım alışkanlıklarında önemli<br />
bir yer tutan internet kafelerden internete bağlanma oranı<br />
ise düşüş gösterdi.<br />
ADSL’i tercih ediyoruz<br />
2010 yılında 7 – 65 yaş arasınüfusun%43’ü olan internet<br />
kullanıcısı oranı 2012 yılında artış göstererek %45 oldu.<br />
Türkiye’deki hanelerin %31.2’si ADSL bağlantısınıkullanırken<br />
3G modem, kablo ve fiber gibi diğer bağlantı<br />
türlerinin sahipliği oranı %9.9 oldu.<br />
İnternet bağlantısına sahip olan hanelerin %96’sı mevcut<br />
internet bağlantısını değiştirmeyi düşünmüyor. ADSL<br />
bağlantısı olan hanelerin yüzde 74,6’sı yeni bağlantı için<br />
yine ADSL’i düşünürken, ikinci sırada fiber geliyor.<br />
Araştırma sonucunda internet bağlantısı olmayan hanelerin<br />
internet bağlantısı yaptıracakları zaman tercihlerinin<br />
ADSL olacağı bulgusu da çıktı.<br />
Erkekler interneti kadınlardan daha çok seviyor<br />
Araştırma sonuçlarına göre internet kullanıcılarının<br />
%60,9’u erkek, %39,1’i ise kadın. İnternet kullanıcılarının<br />
%50,9’uise 18 – 34 yaş aralığında yer alıyor.<br />
En çok sörf yapıyoruz, sosyal paylaşım 2. sırada<br />
İnternet sahibi haneler interneti en çok sörf yapmak<br />
(%87) ve Facebook’a girmek (%82) için kullanıyor. Bunu<br />
%76 ile e-posta kontrolü, %71 ile yazılı mesajlaşma/chat<br />
yapma izliyor. Türk Telekom’un araştırmasıyla ortaya çıkan<br />
Türkiye’deki internet bağlantısına sahip hanelerin<br />
internet kullanımamaçları ise şöyle:<br />
İnternette gezme/inceleme %87<br />
Facebook %82<br />
E-mail %76<br />
Yazılı mesaj/chat yapma %71<br />
Müzik/radyo dinleme %67<br />
Film/video izleme %66<br />
Haber/gazete okuma %61<br />
Görüntülü-sesli görüşme %59<br />
Sesli görüşme %56<br />
Oyun oynama %55<br />
Müzik indirme %54<br />
CD-DVD oyunları %45<br />
Film/video indirme %44<br />
TV izleme %41<br />
Diğer sosyal medya %37<br />
E-devlet işlemleri %32<br />
Twitter %31<br />
Yazılım indirme %29<br />
İnternetten alışveriş %24<br />
İnternet bankacılığı %23<br />
10 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kısa Kısa<br />
Genç Türkiye Araştırması...<br />
Intel’in Genç Türkiye Araştırması, ülkemizde gençlerin teknolojiyle<br />
birlikte değişen yeni yaşam tarzına ışık tuttu. Türk gençliğini<br />
temsil eden 26 ilde 13-29 yaş grubu 3.000 genç ile yapılan araştırmaya<br />
göre dijital cihazlar, internet ve sosyal ağlar, Türkiye’de<br />
gençler için günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş<br />
durumda.<br />
Intel Türkiye Genel Müdürü Burak Aydın “Intel olarak öncelikli<br />
amacımız gerçekleştirdiğimiz araştırmalarla toplumun değişen<br />
istek ve ihtiyaçlarına ışık tutmak. Yaşanan değişime en hızlı ayak<br />
uyduran da kuşkusuz gençler. Onların ne düşündüğü, davranışları<br />
teknolojik geleceği inşa etmek için son derece önemli. Bu tür<br />
kapsamlı araştırmalar aynı zamanda hizmet sunduğumuz ekosistemin<br />
bölgesel, hatta şehirler düzeyinde pazarlama stratejileri<br />
geliştirmeleri, AR-GE yatırımlarının yönetimi gibi hayati unsurlar<br />
için son derece değerli veriler sunuyor. Gençler geleceğin taşıyıcıları<br />
ve itici güçleri. Onların teknolojik alışkanlıkları, bakış açıları<br />
geleceğe dönük girişimcilik ve ekonomik gelişmişliğin de ipuçlarını<br />
veriyor. Bu nedenle gerek global gerekse yerel gerçekleştirdiğimiz<br />
bu araştırmalarla stratejilerimizi geliştiriyor, ekosisteme<br />
katma değer üretecek yaklaşımlar sunuyoruz” dedi.<br />
Intel Genç Türkiye Araştırması’na göre; genel nüfusun yüzde<br />
29’unu oluşturan 13-29 yaş arası gençlerin yaşadığı hanelerin<br />
yüzde 71.4’ünde bilgisayar bulunuyor. Cihazların hane penetrasyonlarına<br />
bakıldığında, en yaygın penetrasyonun yüzde 85,5 ile<br />
cep telefonunda olduğu, onu yüzde 46 ile masaüstü ve yüzde<br />
41,5 ile dizüstü bilgisayarların takip ettiği görülüyor. Araştırmaya<br />
göre ülkemizde yaklaşık her 2 gençten 1’inin (yüzde 44,5) masaüstü<br />
bilgisayarı, her 3 gençten 1’inin de (yüzde<br />
40,1) dizüstü bilgisayarı bulunuyor. Masaüstü ve<br />
dizüstü bilgisayarı yüzde 25,7 oranla akıllı telefon<br />
izliyor.<br />
Tercih, oyun için masaüstü, sosyal ağlar için dizüstü<br />
bilgisayar<br />
Araştırmaya göre gençler araştırma yapmak ve<br />
oyun oynamak için masaüstü bilgisayarı, yakın<br />
çevre ile iletişime geçebilmek ve sosyal ağlara<br />
bağlanmak için dizüstü bilgisayarı tercih ediyor.<br />
18-24 yaş aralığındaki gençlerde dizüstünde önceliğin her yerden<br />
internete girmek olması dikkat çekiyor. 13-17 ve 18-24 yaş<br />
aralığındaki gençler masaüstünü en çok oyun amaçlı kullanırken,<br />
25-29 yaş grubundaki gençler önceliklerini araştırma yapmak<br />
olarak belirtiyor.<br />
Intel’in araştırmasına göre, gençlerin yüzde 40’ı dizüstü bilgisayar<br />
sahibi. Kentlerde bu oran yüzde 43’e çıkıyor. Kentlerde<br />
masaüstü bilgisayar sahipliğine bakıldığında da her iki gençten<br />
birinde (yüzde 47,5) masaüstü bilgisayar olduğu görülüyor.<br />
Cep Telefonsuz Ev Yok<br />
Araştırmaya göre, hane penetrasyonuna bakıldığında,<br />
Türkiye’nin yüzde 98’inde standart ya da akıllı telefon bulunuyor.<br />
Gençlerin cep telefonu sahipliğinin en fazla olduğu bölge, yüzde<br />
96’lik sahiplik oranı ile Doğu Karadeniz. Akıllı telefon penetrasyonuna<br />
bakıldığında, yüzde 47 ile İstanbul’un başı çektiği görülüyor.<br />
Dar gelirli hanelerin yüzde 16’sında akıllı telefon bulunmasa<br />
dikkatleri çekiyor. Konu akıllı telefon olunca, bu telefonların günlük<br />
ortalama kullanım suresi 128 dakika olarak belirtiliyor. Intel’in<br />
araştırması, bugüne kadar bilinen, kadınların daha fazla telefonla<br />
konuştuğu ön yargısını da kırıyor. Araştırmaya göre, kadınlar<br />
günde ortalama 104 dakikalık telefon konuşması yaparken, erkeklerde<br />
bu oran 110 dakikaya çıkıyor.<br />
Türk gençliğinin yarıdan fazlası online<br />
Türkiye’de 5 gençten 3’ünün (yüzde 56,9) düzenli internet erişimi<br />
bulunuyor. Kırsal kesimde ise 5 gençten 2’si düzenli olarak<br />
internete erişebiliyor. Düzenli internet erişiminin en yüksek olduğu<br />
il yüzde 79,6 oranla İzmir, en düşük olduğu il ise yüzde 15,5<br />
oranla Van. Gençlerin yüzde 92,4’ü bilgisayarı kendi evlerinde,<br />
yüzde 12,5’i işte, yüzde 10,4’ü de internet kafede kullandıklarını<br />
belirtiyor.<br />
Gençler gözünü internetle açıyor<br />
Türkiye’de gençlerin yüzde 8,3’ü, sabah kalktıklarında tuvalete<br />
bile gitmeden internete giriyor. Araştırmaya katılanların yüzde<br />
4,7’si yataktan çıkmadan internete girdiğini söylüyor. 4’te 1’i<br />
(yüzde 28,4) evden çıkmadan internete girmiş oluyor. Gençlerin<br />
bilgisayar başında günde geçirdikleri ortalama 330 dakikanın<br />
228 dakikası internette geçiyor. İnternette geçen ortalama vakte<br />
bakıldığında; 276 dakika ile Doğu Karadeniz ve 264 dakika ile<br />
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ön plana çıkıyor. Yaş arttıkça internet<br />
kullanımı azalıyor. 13-17 yaş aralığındaki gençler internette<br />
günde ortalama 222 dakika geçirirken, 18-24 yaş grubundaki<br />
gençler 210 dakika, 25-29 yaş grubundaki gençler ise 192 dakika<br />
geçiriyor.<br />
Yaşasın sosyal ağlar!..<br />
Gençler interneti en çok sosyal ağlara bağlanmak (yüzde 54,7)<br />
için kullanırken, haber okumak (yüzde 39,9) ve bilgi almak (yüzde<br />
39,3) oranla onu takip ediyor. Araştırmaya katılan gençler,<br />
internette en az yüzde 6 oranla blog yazıyor ve şans oyunları<br />
oynuyorlar.<br />
Gençlerin günde ortalama 53,5 dakikaları sosyal ağlarda geçiyor.<br />
Bilgi paylaşımı da artık sosyal ağlar üzerinden gerçekleşiyor.<br />
Gençler e-posta kontrolü için günde sadece 18 dakika harcıyor.<br />
Sosyal ağlarda en fazla vakit geçirenler, 13-17 yaş arası gençler.<br />
Yaş ilerledikçe sosyal ağlarda geçirilen süre azalıyor. İnternette<br />
gençlerin en uzun süreli yaptığı ikinci eylem ortalama 42,7 dakika<br />
ile oyun oynamak iken; 28,2 dakika ile müzik/film indirmek 3.<br />
sırada yer alıyor.<br />
Kim demiş kadınlar daha çok konuşuyor diye?<br />
Kadınlar cep telefonlarını günde ortalama 104 dakika<br />
aktif kullanırken, erkeklerde bu süre 110 dakikaya<br />
çıkıyor. Akıllı telefon kullananların 3’te 1’i her gün<br />
3 saatten fazla bir zamanı aktif olarak cihazlarıyla<br />
harcıyorlar. Akıllı telefon günlük ortalama kullanım<br />
süresi ise 128 dakika. Akıllı telefon kullanımına bakıldığında<br />
yaş arttıkça telefon başında geçirilen aktif<br />
sürenin azaldığı gözleniyor. 13-17 yaş arası her<br />
3 gençten 1’i günde 200 dakikadan fazla kullanırken,<br />
25-29 yaş aralığındaki gençlerde bu oran 4’te 1’e düşüyor.<br />
Önce bilgisayar…<br />
Bilgisayar sahibi gençler günde ortalama 330 dakikasını bilgisayar<br />
başında geçiriyor. İş, sosyalleşme ve eğlence, ortalama 102<br />
dakikayla kullanım amaçlarında birinci sırayı paylaşıyor. Ortalama<br />
78 dakikayla bankacılık işlemleri 2. sıraya yerleşirken, eğitim<br />
72 dakikayla 3. sırada yer alıyor. Gençlerin 3’te 1’i bilgisayar başında<br />
iş amacıyla günde en az 2 saat vakit geçiriyor. 13-17 yaş<br />
arası gençlerin yüzde 40,3’ü, bilgisayar başında günde 2 saatin<br />
üzerinde zamanını sosyalleşme ve haberleşme amacıyla geçiriyor.<br />
Gençler bilgisayarlarını en çok sosyalleşme (yüzde 84,0) ve eğlence<br />
(yüzde 66,8) amaçlı kullanıyor. Bilgi ve haber alma, yüzde<br />
65,3 oranla 3. sırada yer alıyor. Erkekler ve 13-17 yaş grubu<br />
gençler eğlenceye daha düşkün. Erkeklerin yüzde 74,8’i; 13-17<br />
yaş arasındaki gençlerin de yüzde 77,3’ü bilgisayarını eğlence<br />
amaçlı kullanıyor. Eğitim amaçlı kullanım 13-17 yaş grubunda<br />
yüzde 69,7 iken, 18-24 yaş aralığında yüzde 64,8’e, 25-29 yaş<br />
aralığında da yüzde 51,8’e geriliyor. Kırsal kesimdeki gençlerin<br />
bilgisayarı ürün satın almak amacıyla kentteki gençlere göre<br />
daha çok tercih etmesi dikkat çekiyor.<br />
“Her şeyden vazgeçerim, senden vazgeçmem…”<br />
Gençlere mobil cihazlarından bir hafta vazgeçmek yerine nelerden<br />
feragat edebilecekleri de soruldu. Alınan yanıtlara göre,<br />
erkekler mobil cihazlarından daha zor vazgeçiyor. Sosyal statü<br />
arttıkça ve yaş düştükçe mobil cihazlara sadakat artıyor. Mobil<br />
cihazlarını bir hafta boyunca kullanmamaktansa, gençlerin en<br />
fazla vazgeçeceği şeyler, yüzde 23,9 oranla çikolata, şeker ve<br />
tatlı; yüzde 22,8 oranla çay, kahve gibi içecekler; ve yüzde 21,3<br />
ile alışveriş yapmak.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 13
Yaratıcılık
Röportaj<br />
bir yaşam tarzı...<br />
movidaplusmap<br />
Oğuzhan Akay<br />
Anlayışta kıtlık başladı.<br />
Cahiliye dönemine girildi. Reklamcı kimliği unutuldu.<br />
İnsan kaynağı kurudu, kurutuldu. Adil konkur neredeyse onda<br />
bir düzeyinde. Yabancı networklerin yurtdışındaki babaları,<br />
ajansların yaratıcılığıyla değil paralarıyla ilgililer.<br />
Röportaj Elvin Ekşioğlu<br />
- Türkiye’deki reklam ajansı anlayışını<br />
nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Anlayışta kıtlık başladı.<br />
Cahiliye dönemine girildi. Reklamcı<br />
kimliği unutuldu. İnsan kaynağı kurudu,<br />
kurutuldu. Adil konkur neredeyse onda<br />
bir düzeyinde. Yabancı networklerin<br />
yurtdışındaki babaları, ajansların yaratıcılığıyla<br />
değil paralarıyla ilgililer. En<br />
küçük harcama bile onlara soruluyor.<br />
Yerlilerin sermaye sorunu var.<br />
Büyük müşteriler, ajansların yaratıcılıklarını<br />
değil, mal varlıklarını, eleman<br />
sayısını, arabasını vb. sorguluyor. Anadolu<br />
kaplanları, yeni bir ilişkiye girerken<br />
genç kız gibi korkuyor. Reklamcı yönüyle<br />
güçlü kişiler, figürler, rol modelleri<br />
azalıyor.<br />
- Ajansınızı diğer ajanslardan ayıran<br />
özellikler nelerdir?<br />
Biz markalara farkındalık yaratıcı, hedef<br />
kitlenin uygun bulduğu, itibar kazandırıcı,<br />
ününü artıracak hikayeler<br />
buluyoruz. Fikri, her mecranın kendi<br />
karakterine gore işlemeyi iyi biliyoruz.<br />
En iddialı olduğumuz alan reklam filmi<br />
senaryoları. Senaryonun kabulünden<br />
sonra yönetmenle tiyatroda olduğu gibi<br />
dramaturji çalışması yaparız. Filmin çekimine,<br />
yapımına hatta post prodüksiyonda<br />
bitimine kadar geliştirilmesi için<br />
yaratıcı katkıyı sürdürürüz. Bu konuda<br />
uzmanlık derecesinde iyiyiz. Burnundan<br />
kıl aldırmayanlardan değiliz ama<br />
inandığımızın arkasında dururuz. İkna<br />
ederiz. Müşterilerimiz sadece iş ortağımız<br />
değil, dostumuzdur. Eşitlik temelinde<br />
ilişki kurarız. İşimize saygı duyarız<br />
ve saygı duyulmasını bekleriz.<br />
- Sizce Türk reklamcılığının birinci<br />
sıradaki sorunu nedir?<br />
Sektörümüz hala çok küçük. Yabancılar,<br />
başka sektörlerde olduğu gibi geliştirici<br />
değil. Kaynak vermiyorlar, kaynak<br />
alıyorlar. Sektörün kaymağını üç beş<br />
ajans paylaşmış, onlar yiyor. Yaratıcılık,<br />
fikir, strateji, konumlama, sadece<br />
çalışanların tasası. Yönetenlerin değil.<br />
- Uygulamacıların, yaratıcı reklamcılar<br />
ile haksız rekabet yapması konusunda<br />
ne düşünüyorsunuz?<br />
Deveye sormuşlar boynun neden eğri<br />
diye? O da nerem doğru ki demiş. O<br />
hesap. Pasta çoktan paylaşılmış. Ortadaki<br />
küçük işler de kapanın elinde kalıyor.<br />
Onların da kimi zehirli.<br />
Kimse kendisini uzmanlığıyla satmıyor.<br />
Ne iş olsa yaparım düşüncesi ne derece<br />
doğru olabilir ki? Arkasında fikir barındırmayan,<br />
markaya değer yaratmayan<br />
işler, gece geçen gemiler gibidirler.<br />
Kimse görmez. Yapanlar, markaların<br />
sağlıklarını bozuyorlar. Bizim de kafamızı…<br />
Müşterileri reklama küstürüyor-<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 15
Röportaj<br />
lar sonra.<br />
- Böyle bir rekabet varsa nasıl engellenebilir?<br />
Taksim’de sallandırarak Rekabet değil<br />
bu aslında.<br />
Rekabet kendi çözümünü bulur çünkü.<br />
Yapılan, ‘mış gibi’ yapmak. Reklammış<br />
gibi… Reklama çok benziyor ama tatsız.<br />
Aslında her türlü iş aynı anda dönüyor<br />
sektörde. 70’lerden, 80’lerden günümüze<br />
kadar yapılmış tüm reklamcılık işleri,<br />
günümüzde de sürüyor. Açın bakın reklamlara.<br />
İyiyi kötüden ayırırsınız. Ayırdetme,<br />
seçme, değerlendirme becerisi<br />
Reklamveren<br />
ucuz etin yahnisinin<br />
yenmeyeceğini öğrenecek.<br />
Büyük fikirleri<br />
küçük bütçelerle yaptırmaya<br />
kalkmayacak.<br />
Ünlülere milyon dolara yakın<br />
paralar verip ajansın<br />
komisyonundan, yapım ve yayın<br />
bütçesinden kesmeyecek.<br />
olanlar bunu görüyor. Demode stratejiler<br />
ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunuluyor.<br />
Fast food bazıları da.<br />
Reklamveren ucuz etin yahnisinin yenmeyeceğini<br />
öğrenecek.<br />
Büyük fikirleri küçük bütçelerle yaptırmaya<br />
kalkmayacak. Ünlülere milyon<br />
dolara yakın paralar verip ajansın komisyonundan,<br />
yapım ve yayın bütçesinden<br />
kesmeyecek.<br />
Bunları öğrenmek için de markasının<br />
başına kaza gelmesini beklemeyecek.<br />
- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım<br />
arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?<br />
Yaratıcılık, markanın sorununa çözümler<br />
bulmakla ilgili. İşe yarar, farkettirici<br />
çözümler. Çünkü çözüm tek değildir.<br />
Çözüm çoktur, en iyisini seçmek, ikna<br />
etmek, uygulamak gerekir. Markanın<br />
işine yaramayan bir fikir varsa, onun<br />
adı buluşçuluktur. Yaratıcılık değil. Hedef<br />
kitlenin kalbine ulaşamıyor, markaya<br />
değer katamıyor, satış sağlamıyor,<br />
bağlılık yaratmıyorsa zaten o reklam da<br />
değildir.<br />
Sonuçta yaratıcılık, hedef kitleye ulaşmakla<br />
ilgili zaten. Sanat yapmıyoruz.<br />
Ondan besleniyoruz sadece. Bu nedenle<br />
bir denge gerekli değil. Denge<br />
yerine beğenilecek iş yapmayı düşünmek<br />
lazım.<br />
- Bir reklamcı yaratım öncesinde nelerden<br />
beslenir?<br />
Yaratıcılık bir yaşam tarzı. Yani evde,<br />
sokakta, ilişkilerinizde yaratıcı değilseniz,<br />
işinizde olamazsınız. Kompartımanı<br />
yok bunun. Bizler, şu dünyada<br />
gördüğünüz her şeyi koca bir sünger<br />
gibi çekip emiyoruz. Obez derecesinde<br />
hem de.<br />
Her şey hakkında bir fikir sahibiyiz o<br />
yüzden. Sanat da ilgi alanımızda, moda<br />
da, politika da, çevre sorunları da, müzik<br />
de… Herkesin burun kıvırdığı konular,<br />
olaylar, işler de.<br />
Beni en çok kitaplar besliyor ve etkiliyor.<br />
Okumadığım bir gün bile yok…<br />
Onun ötesinde bütün beyinsel besinle-<br />
16 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Röportaj<br />
rin işe, fikre dönüşümü ayrı bir konu.<br />
Ve bir ders konusu Onu da zaten Bahçeşehir<br />
Üniversitesi Yüksek Lisans<br />
Programı’nda, Reklamda Yaratıcılık<br />
dersimde işliyorum.<br />
- Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir?<br />
CinAyetler adlı şiir kitabımın açılış manifestosu<br />
şuydu: Cinim benim/Benim<br />
cinim/Sözü bana getir/Çırağım olsun/<br />
Sözde kalmaz/Bende kalır/Geçinir gideriz.<br />
Çırakların ustalarını bulması gereken<br />
bir meslektir bizim işimiz. Tabii şimdi<br />
kaldı mı o derseniz, bende kaldı. Çok<br />
adam kazandırdım sektöre. Hem de<br />
her alanda. Bunu söyledim diye hatta<br />
Hürriyet’in ilavesindeki bir röportajda<br />
‘Sektörün Sezen Aksu’su olduğum yazıldı’<br />
Erkek örnek bulamadılar galiba.<br />
Ben çıraklarımı kendim seçer, yetiştiririm.<br />
Etrafımdan eksik olmazlar. Hepsine<br />
bakamayacağım anlarda, birileri<br />
mutlaka beni arar, adam sorar, ben de<br />
yollarım. Yolladığımın iyi olduğunu bilirler<br />
çünkü. Benden geçen, her yerde iş<br />
yapar. Adman olur.<br />
Sonuç olarak kaynağım kendi öğrencilerim.<br />
Okullardan, ders için gittiğim yerlerden<br />
görüp, parlaklığını keşfettiğim<br />
kişiler…<br />
- Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman<br />
ihtiyacını karşılayabiliyor mu?<br />
Karşılıyorlar kanımca. Bazılarının müfredatları<br />
ve pratikleri eksik sadece. Eğitimci<br />
az çünkü.<br />
Bence akademisyenlerin yanı sıra faal<br />
reklamcıların da derslere girmesi gerek<br />
ki, çocuklar daha yeterli olarak yetişebilsinler.<br />
Akademisyenler teoriyi çok iyi<br />
veriyor.<br />
CinAyetler adlı şiir kitabımın<br />
açılış manifestosu şuydu:<br />
Cinim benim/Benim cinim/<br />
Sözü bana getir/Çırağım olsun/<br />
Sözde kalmaz/Bende<br />
kalır/Geçinir gideriz.<br />
Mezun olup da hayatında bir reklam filmi<br />
senaryosu formatı görmüyor hiç birisi.<br />
Nasıl yazıldığını bilmiyor.<br />
Yaratıcılık eğitimi verilmiyor. İşlerin nasıl<br />
yapılacağını anlatabilir, öğretebilirsiniz.<br />
Ne var ki o işleri yapmaya yarayacak<br />
fikirleri bulmayı öğretmezseniz, bu<br />
hiç bir işe yaramaz.<br />
Ben arabayı anlatmıyorum, doğrudan<br />
direksiyona geçiriyorum.<br />
- Yabancı networke giren reklam<br />
ajansları yerli müşterilere doğru hizmet<br />
verebiliyorlar mı?<br />
Hizmeti her reklam ajansı verebilir. Ama<br />
müşteriye yakın ilgi göstererek hizmet<br />
vereni de var, veremeyeni de. Başındaki<br />
kişi ya da kişilere bağlı bu.<br />
Yerliler yabancılaşmışsa zaten sorun<br />
çıkmaz. Arkadaşlık çok da gerekli olmaz<br />
onlar için. Profesyonelliğinize,<br />
uzmanlığınıza, anlayışınıza, hızınıza<br />
bakarlar.<br />
Ulusal reklamverenler de bunlara bakar,<br />
ama daha sosyaldirler. İş kadar ilgiye,<br />
önemsenmeye, ahbaplığa, onunla<br />
iletişime önem verir.<br />
Bu ilgiyi göstermezseniz, sizin kendi-<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 17
Röportaj<br />
sini anlamadığınızı düşünür ve gider.<br />
Siz sizinle daha çok ilgilenen, şefkatli,<br />
insancıl bir doktoru mu tercih edersiniz,<br />
soğuk, bilgi iletmeyen, size para olarak<br />
bakan, empati kurmayan bir doktoru<br />
mu?<br />
Bu iş hem markayla hem müşterinin<br />
kendisiyle, hem hedef kitleyle empati<br />
kurma işi.<br />
- Yerli firmalar reklam bütçelerini hazırlamada<br />
ne kadar bilinçli?<br />
Reklamcılığın en büyük çıkmazlarından<br />
biri şu:<br />
Hazırladığınız işin, kampanyanın ruhunu<br />
medya ajansı ayrı bir yapı olduğu<br />
için çoğu zaman bilmiyor. Müşteri de<br />
kampanyaya o zaman grp gözüyle bakıyor.<br />
Bu kez kim ucuz fiyata satın alma<br />
yapacak konusuna önem veriyorlar.<br />
Kapı kapı medya ajansı dolaşıyorlar.<br />
Oysa medyanın eski sistemde olduğu<br />
gibi ajansların içersinde olması gerek.<br />
Ya da ajansların onların içersinde yer<br />
alması… Birincisi artık olamayacağı<br />
için, ikinciye gidişi gerekli görüyorum.<br />
- Müşterilerin ajanstan beklentileri<br />
18 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong><br />
Reklamcılığın en büyük<br />
çıkmazlarından biri şu:<br />
Hazırladığınız işin,<br />
kampanyanın ruhunu<br />
medya ajansı ayrı<br />
bir yapı olduğu<br />
için çoğu zaman bilmiyor.<br />
Müşteri de kampanyaya<br />
o zaman grp gözüyle bakıyor.<br />
Bu kez kim<br />
ucuz fiyata satın alma<br />
yapacak konusuna önem<br />
veriyorlar. Kapı kapı medya<br />
ajansı dolaşıyorlar.<br />
konusunda karşılaştığınız en ilginç<br />
talepler neler?<br />
Reklam ajansından PR, organizasyon,<br />
promosyon talep edenler oldu hep.<br />
Hadi bunlar normal. Anlatıyoruz neyi<br />
biz yaparız, neyi yapmayız?<br />
Normal olmayanı, bir konkur sonrası<br />
sözleşme düzeyine geldiğimiz uluslararası<br />
müşteri adayı, avukatı kanalıyla<br />
öyle bir sözleşme yolladı ki, iş kaldı.<br />
Avukata anlatamadık bu işler bizim konumuz<br />
değil diye. Üstelik avukat, bir<br />
bankada falan da danışmanlık yapmış.<br />
Gerçekten de istenen şeylerin işimizle<br />
hiç ilgisi yoktu.<br />
Sevr antlaşması bu dedim. İsterseniz<br />
size şirketi de verelim. İmzalamadım<br />
haliyle.<br />
Sonuçta talep işimizle ilgiliyse yapıyoruz.<br />
Değilse yönlendiriyoruz.<br />
- Sizin eklemek istediğiniz bir şey<br />
var mı?<br />
Derginiz bir yılını tamamladı. Ben de<br />
ezber bozmaya çalışıyorum yazdıklarımla.<br />
Burada her şey sansürsüz, dürüstçe,<br />
çekinmeden dile getiriliyor. Bunun için<br />
sizlere teşekkür ederim öncelikle.Keşke<br />
medyamız bu cesur mecra ortamını<br />
örnek alabilse...<br />
Taşlar epeyce yerinden oynardı.
Köşe<br />
Oğuzhan Akay<br />
(ezberbozacısı<br />
)<br />
Peter Pan’a mektuplar - 11<br />
Bozmak mı? Yapmak mı?<br />
Bu ay, sana olan mektubumu dergimizin yıldönümünde<br />
yolluyorum Peter. O yüzden birarmağanım var sana.<br />
Sıradışı öykü bu. İyi oku:<br />
Bir zamanlar Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış...<br />
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek<br />
kadar beğenirmiş. Onu ‘Renklerin Ustası’ anlamına gelen<br />
Ranga Çeleri olarak tanısalar da Ranga Guru derlermiş...<br />
İşte onnun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi’yle ilgili<br />
öykümüz. Raciçi eğitimini tamamlamış ve son resmini<br />
yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini<br />
değerlendirmesini istemiş... Ranga Guru,<br />
“Sen artık ressam sayılırsın Raciçi. Artık senin resmini<br />
halk değerlendirecek,” diyerek; “Resmini şehrin en<br />
kalabalık meydanına götür ve en görünen yerine<br />
yerleştir, yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan,<br />
beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir<br />
yazı bırak,” demiş.<br />
Raciçi denileni yapmış... Birkaç gün sonra Raciçi resme<br />
bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılarla<br />
bozulmuş ve neredeyse görünmüyor.Çok üzülmüş<br />
tabii. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru’ya ve ne kadar<br />
üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve<br />
yeniden resme devam etmesini önermiş.Reciçi yeniden<br />
yapmış resmi ve yine Ranga Guru’ya götürmüş.Resmi<br />
yine şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş<br />
Ranga Guru.<br />
“Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde<br />
yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan<br />
beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı<br />
bırak,” demiş.<br />
Raciçi denileni yapmış... Birkaç gün sonra gittiği<br />
meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar<br />
da, boyalar da kullanılmamış.Çok sevinmiş, koşarak<br />
Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını<br />
anlatmış. Ranga Guru demiş ki:<br />
“Sevgili Raciçi, sen ilk seferinde insanlara fırsat<br />
verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağıyla<br />
karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış<br />
insanlar bile gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci<br />
kez onlardan hatalarını düzeltmelerini, yapıcı olmalarını<br />
istedin... Yapıcı olmak eğitim gerektirir.Hiç kimse<br />
bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret<br />
edemedi. Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de<br />
olmalısın. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi<br />
olmayan insanlardan alamazsın.Onlara göre senin<br />
emeğinin hiçbir değeri yoktur.Sakın emeğini bilmeyenlere<br />
sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma.<br />
Bu öykünün yazarı belirsiz.Ama kıssadan hisse<br />
çıkartabiliriz.Öykünün gerçekliği olmasa bile verdiği ders,<br />
çıkardığı pay önemli. Eleştiri, herkese bırakılabilecek bir<br />
konu değil.Yapıcı olanını ise ancak objektif, art niyetsiz,<br />
bilge, deneyimli insanlar başarabilir.<br />
Sana niye anlattım bu öyküyü dersin Peter?<br />
Çünkü her yaratıcının yaşamında karşılaşabileceği bir<br />
durumu anlatıyor.Ve bu benim de başıma geldi.<br />
Hem de bir kez değil, çok kez. Ne zaman ki iyi niyetle<br />
ve herkesin anlayacağını umarak bir işimle ilgili görüş<br />
istedim, sözgelimi internette bir işimi paylaştım,<br />
ben de Raciçi oldum. Hayatında reklam yapmamış, taşın<br />
altına elini sokmamış, yaratıcılıktan bihaber insanlar,<br />
işin enini sonunu bilmeden insafsızca eleştiri yapmaktan<br />
kaçınmadılar.Eleştirinin ucunu kaçırdılar. Benim de hatam<br />
onlardan objektif, art niyetsiz olmalarını beklemekti. O<br />
yüzden artık ben de işi bilenlerin değerlendirmelerine<br />
bırakıyorum.<br />
Şimdi Peter, en iyisi, sen de günlük yaşamınızda<br />
eleştiriye kapalı, pozitif katkıya açık olduğunu söyle.<br />
Böylece herkesin konuşmadan önce çok düşünmesini,<br />
ağzından çıkanı duymasını, yaratıcı çözümler<br />
bulmak adına kendilerini zorlamasını sağlarsın.Sen<br />
de başkalarını eleştirmek yerine bu yöntemi uygula.<br />
Göreceksin; daha çok dinlenecek, daha çok sevileceksin.<br />
Ezber bozmak, bazılarının anladığı gibi yıkmak değildir<br />
çünkü, yeni bir yapı kurmaktır Peter.<br />
Başkasının ağzıyla ve yorumlarıyla değil, kendi zihninle<br />
var olmak, seçmek ve konuşmaktır.<br />
“Muhtaç olduğun kudret’ damarlarında dolaşan yaratıcı,<br />
cesur, yenilikçi, korkuya pabuç bırakmayan ‘kanda<br />
mevcuttur!’.<br />
Bozmak değil yapmaktır bunun adı.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 21
Reklam Dünyası<br />
CLEAR’den, Boğaz’da üç boyutlu su perdesi şovu...<br />
Clear, yenilenen Clear serisini Türkiye’de gerçekleştirilmiş<br />
en büyük üç boyutlu su perdesi gösterisiyle İstanbul<br />
Boğazı’nda tanıttı. Saatte 300 ton su fırlatan bir motorla<br />
desteklenen şov için, 30 metrelik gezici bir platform<br />
kullanıldı. 20.000 ansilumen parlaklığında HD gösterim<br />
yapan bir projeksiyon makinesi, 27mx13m boyutlarında<br />
dev bir perdeye yansıtıldı. Projenin geliştirilmesi için 20<br />
kişilik bir teknik, tasarım, prodüksiyon ve organizasyon<br />
ekibi çalıştı.<br />
İstanbul Boğazı’nın her iki yakasından da rahatça izlenebilmek<br />
üzere tasarlanan ve 21.00’den 23.30’a dek süren<br />
şov, Ortaköy’den başlayarak sırasıyla Boğaziçi Köprüsü<br />
altı, Beşiktaş, Kız Kulesi ve Üsküdar sahiline uğradı. Su<br />
perdesine özel olarak geliştirilen gösteri videosu, boğaza<br />
düşen bir yıldırımla başladı ve yıldırımın içinden çıkan<br />
dev bir hortumla devam etti. Hortum, alev almış bir futbol<br />
topunun içine düşmesiyle küçülünce, kadraja Clear’ın<br />
global marka yüzü, ünlü futbolcu Ronaldo girdi ve bir top<br />
gösterisiyle izleyenleri büyüledi. Gösteriyi destekleyen su<br />
ve ses efektleriyle birlikte Boğazın serin sularından çıkan<br />
yeni Clear, “Sıfır kepek!” söylemini ve “Daha iyisi yok!” sloganıyla<br />
serinin iki kat daha güçlü formülünü vurguladı.<br />
Pepsi Yaşatır Seni...<br />
Azra Akın, Pepsi reklam filmindeki performansıyla izleyenleri<br />
bir kez daha büyüledi. Pepsi’nin son reklamında<br />
güzel yıldızı şimdide şarkı söylerken izleyeceğiz.<br />
Son Pepsi reklamında garson olarak karşımıza çıkan<br />
Azra Akın, bu kez Pepsi’nin yeni reklamında hem şarkı<br />
söyleyip hem de dans edecek. Pepsi’nin yeni reklam<br />
filmi için geçtiğimiz günlerde kamera karşısına geçen<br />
Akın, bayram kutlaması temalı yeni reklamda “Pepsi<br />
Yaşatır Seni‘’ şarkısını seslendirerek izleyicilere müzik<br />
dolu bir reklam filmi sunmaya hazırlanıyor<br />
Kullanıcılar rol aldı...<br />
Online eğitim<br />
içeriği Vitamin<br />
(www.vitaminegitim.com),<br />
yeni sezon reklam<br />
filmlerinde<br />
profesyonel<br />
oyuncular yerine,<br />
gerçek Vitamin<br />
kullanıcılarına<br />
söz verdi.<br />
Marka, kampanyanın konseptine karar verdikten sonra,<br />
deneme çekimleri ve seçim sürecine girildi. Vitamin’i<br />
neden tercih ettiklerine dair yöneltilen sorulara verdikleri<br />
samimi cevaplar, öğrencilerin doğallığıyla birleşince<br />
20’şer saniyeden oluşan 4 ayrı reklam filmi ve dijital<br />
mecra tanıtımları kısa sürede ortaya çıktı.<br />
Reklamda rol alan öğrenciler, Vitamin’den kendilerine<br />
böyle bir teklif geldiğinde çok şaşırıp heyecanlandıklarını<br />
ancak kameraya kolay adapte olduklarını söylediler.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 23
CV’leriniz<br />
sektörle ücretsiz olarak<br />
dergimizde buluşacak.<br />
Sektöre yeni girmek isteyen<br />
stajyer adayları<br />
ya da<br />
tecrübesini değerlendirecek<br />
yeni bir adres arayan<br />
yaratıcı yönetmenler, metin yazarları, müşteri<br />
temsilcileri, grafikerler<br />
ve diğer arkadaşlar<br />
CV’lerinizi<br />
meadergicv@gmail.com<br />
adresine bekliyoruz.
Köşe<br />
Kağan İşmen / k.ismen@farkyeri.com<br />
25. yılında Kristal Elma<br />
nasıl kurtulur?<br />
(<br />
re<br />
viz<br />
yon)<br />
Son yıllarda Kristal Elma’ya gelen yoğun eleştiriler<br />
sonrası, Reklamcılar Derneği’nin hummalı bir<br />
kurtarma operasyonu başlattığı sektörümüzde<br />
iyiden iyiye konuşulmaya başlandı.<br />
Derneğin oluşturduğu KEK (Kristal Elma Komitesi)<br />
tercihleri de bu operasyonu doğrular nitelikte. Yıllar<br />
içerisinde Kristal Elma gerçeğiyle yüzleşen ve<br />
adaletini sorgulayan, eleştiren isimlerin dahi bu<br />
komiteye davet edilmiş olması bir yanıyla<br />
düşündürücü olsa da, önemli bir adım.<br />
Bu girişimin samimiyetine inanmak istemekle<br />
birlikte, sektörümüze bir hatırlatma yapmayı da<br />
borç bilirim.<br />
Benzer girişimler daha önce de yapılmıştı. Örneğin<br />
6 yıl önce eleştirilerin tavan yaptığı bir Kristal Elma<br />
sonrası, baskılar neticesi her şeyin değişeceği<br />
sinyalleri verilmiş, jüri başkanı seçme kriterleri dahi<br />
değiştirilmişti. Nitekim Jüri Başkanı’nı sektör<br />
seçmişti. Fakat her ne olduysa, hemen ertesi sene<br />
jüri başkanı seçme kriterleri yine sessiz sedasız<br />
eskiye dönmüş, başkanı atama, tekrar Reklamcılar<br />
Derneği’nin tekeline girmişti. Bu iyi niyetli çabalar<br />
dönem başkanlarının kişisel girişimleri midir yoksa<br />
oluşan tepkilerin önünü kesmek için uygulanan<br />
dernek stratejisi midir bilinmez ama, yıllar geçse de,<br />
her seferinde başa döndüğümüz apaçık! Hatta her<br />
geçen sene işin adaletinin daha da kötüye gittiğini<br />
söylemek yanlış olmaz. Olmaz, çünkü Reklamcılar<br />
Derneği Yönetim Kurulu üyelerinin, Kristal Elma<br />
Jürisi’nde çoğunluğu ele geçirerek, ödüllerin<br />
% 85’ini kendi ajanslarına ayırmalarını, “çok işle<br />
katılan, çok ödül alır” mantığıyla açıklanmaya<br />
çalışmak mümkün olmaz. Bu açıklama kimseyi ikna<br />
etmez.<br />
Her seferinde işin adaletine dair köklü bir değişim<br />
yaşanacağını umut eden ama her seferinde de<br />
hayal kırıklığı yaşayan biri olarak, bu kez işi sağlama<br />
almaya karar verdim. Sonuçta söz uçar, yazı kalır.<br />
Ben kendi adıma, Kristal Elma nasıl adil bir yarışma<br />
olur yazayım da, artık gerisi derneğe ve KEK’e kalsın.<br />
Olmazsa olmazlar:<br />
1 - Kristal Elma Jüri Başkanı seçimi, kesinlikle<br />
Reklamcılar Derneği’nin tekelinden çıkmalı.<br />
Jüri Başkanı’nı, kesinlikle sektör seçmeli. Bu seçim<br />
şeffaf olmalı, kimin kime oy verdiği mutlaka isim<br />
isim ilan edilmeli ve bu değiştirilemeyecek bir kural<br />
olarak kabul edilmeli.<br />
2 - Kristal Elma Jürisi’nde, Reklamcılar Derneği<br />
Yönetim Kurulu’nun (ve tabii ki bağlı bulundukları<br />
ajansların) mutlaka bir kotası olmalı. Dernek<br />
Yönetim Kurulu ve ajanslarının çalışanları asla ve<br />
asla, jüride çoğunlukta olmamalı. Yönetim Kurulu<br />
üyelerinin jürideki oranı, % 20’yi kesinlikle<br />
geçmemeli.<br />
3 - Kristal Elma Jürisi’nde yer alacak her isim,<br />
baştan şu kuralı kabul etmeli. Jüride kim kime<br />
oy vermiş, mutlaka şeffaf olmalı ve bu kararların<br />
dökümü, sıcağı sıcağına mutlaka sektörle<br />
paylaşılmalı. Hiçbir oy gizli kalmamalı. Böyle bir<br />
gizliliğin mantığı da yok zaten. Üstelik bu şeffaflık,<br />
jüri üyelerinin performansını değerlendirebilmemiz<br />
için de bize olanak tanıyacaktır. Jürinin seçimlerinin<br />
kalitesini artırmak için bu değerlendirme kesinlikle<br />
çok önemli.<br />
4 - Ghost (Hayalet) işler için mutlaka tek bir<br />
kategori açılmalı. Birbirimizi daha fazla<br />
kandırmayalım. Sırf Kristal Elma’da ödül almak<br />
için özel işlerin, prodüksiyonların yapıldığını<br />
artık sağır sultan bile duydu. Çalıştığınız<br />
prodüktörler, yönetmenler, fotoğrafçılarla bizler<br />
de çalışıyoruz unutmayın! Markaya, ürüne, hizmete<br />
hiçbir katkısı olmayan, reklamın yapılma,<br />
yayınlanma mantığına uymayan bu tür işler, en iyi<br />
niyetli bakışla, ancak ve ancak tek bir kategori<br />
altında değerlendirilebilir. Aksi takdirde sektör<br />
adına yanıltıcıdır. Satışları patlatmış, markanın<br />
bilinirliğini yükseltmiş, reklamverenin sorununu<br />
tam anlamıyla çözmüş bir işle, adını bile<br />
bilmediğimiz bir dergide bir kere yayınlanan,<br />
sadece ödül kazanmak için hazırlanmış bir iş nasıl<br />
aynı kategoride yarışabilir ki? Bunu ne akıl kabul<br />
eder ne de etik.<br />
Bu öneriler hayali, gerçekliği yok diyen çıkarsa,<br />
yüzyüze konuşmaya ve bu değişikliklerin nasıl<br />
yapılabileceğini anlatmaya hazırım.<br />
5 Kasım 2012 Pazartesi, Reklamcılar Derneği’nin<br />
Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı var. Bu dileklerin<br />
o genel kurulda da konuşulması ve<br />
değerlendirilmesi dileğiyle.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 25
Röportaj<br />
Sektörün genç din<br />
Pozitif Film<br />
Nazlan Özden...<br />
Ben sektöre 1982’de katıldım. tam 30 yıl önce... Tabii o günden<br />
bu güne çok yol aldık. kısaca şunu diyebilirim:<br />
Profesyonelleştik:))<br />
2 kişi (prodüktör ve 1. asistan) ile yaptığımız işi şimdi 30 kişi ile<br />
yapıyoruz. Acaba “sektör büyüdü” demek bu mu??:))<br />
Röportaj Elvin Ekşioğlu<br />
- Türkiye’deki reklam filmi prodüksiyonu<br />
çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?<br />
Ben sektöre 1982’de katıldım. tam 30<br />
yıl önce... Tabii o günden bu güne çok<br />
yol aldık. kısaca şunu diyebilirim:<br />
Profesyonelleştik:))<br />
2 kişi (prodüktör ve 1. asistan) ile yaptığımız<br />
işi şimdi 30 kişi ile yapıyoruz.<br />
Acaba “sektör büyüdü” demek bu<br />
mu??:))<br />
Bu kadar insana gerek var mı hep düşünürüm..:)))<br />
Ayda 7 -8 film yapardık. Şimdi bir film<br />
için en az 2 ay uğrasıyoruz... (acaba<br />
değiyor mu? bilemedim..)<br />
Bütçeler bir dönem yani 90’lı yıllarda<br />
bayağı artmıştı 500.000 USD civarında<br />
işlerimiz olurdu. 2001 krizine kadar<br />
böyleydi... Şu ara ortalama 100.000<br />
USD civarı bütçelerde dolaşıyoruz..<br />
Yani 2001’den bu yana bütçeler ciddi<br />
bir şekilde düştü.<br />
Rekabet arttı. Globalleştik. Rakiplerimiz<br />
sadece Türkiye’de değil.. İspanya’da,<br />
Polonya’da, Romanya’da...<br />
Ekiplerimiz ve ekipmanımız tamamen<br />
dünya standartlarında. Ancak bazı ülkelere<br />
göre hala pahalıyız. Bu nedenle<br />
uluslarası pazarda iş kaçırıyoruz.<br />
Bir yandan da mecralar degişmeye<br />
başladı. Viral reklamcılık hızla ilerliyor.<br />
korkarım yavaş yavaş tv filmi yerini virale<br />
bırakacak.<br />
Benim genel olarak gördüklerim bunlar..<br />
Siyah-beyazdan..35 mm den.. Digitale..<br />
- Pozitif Film Prodüksiyon’u diğer<br />
prodüksiyon firmalarından ayıran<br />
özellikler nelerdir?<br />
Biz sektörde dinozorlardan biriyiz. Ama<br />
hep genç kaldık...Genç dinozor:))<br />
Bu yıl 25. yılımız. Yenilikçi olduk...<br />
Daima kendimizi yenilemeyi hedef olarak<br />
koyduk.<br />
İlk yönetmen odaklı olmayan prodüksiyon<br />
şirketini kurduk.<br />
Sonra ilk yabancı yönetmenleri getirdik.<br />
Çok sağlam bir yabancı yönetmen<br />
portföyümüz oluştu. Uluslararası, şimdi<br />
en tepede olan, bir çok yönetmene ilk<br />
işlerini verdik: Alejandro Toledo, Laszlo<br />
Kadar, Andreas Schaefer. 25 yıllık<br />
köklü bağlarımız oluştu.. Local bir çok<br />
yönetmen Pozitif’ten çıktı: Sinan Çetin,<br />
Can Ulkay, Reha Erdem...<br />
Şu ara da yeni pazarlar açmaya ve<br />
yurtdışı bağlantılı çalışmaya başladık.<br />
artık yurtdışından ajanslar bizden direkt<br />
prodüksiyon ister hale geldi.<br />
Türkiye’yi gerek location olarak, gerekse<br />
prodüksiyon kalitesi olarak yabancılara<br />
tanıttık ve tanıtıyoruz..<br />
- Sizce Türk film yapım sektörünün<br />
26 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
azoru...
Reklam filmi prodüksiyonuna<br />
gelince, Türkiye olarak<br />
bazı ülkelerden bütçe olarak<br />
hala daha pahalıyız.<br />
Röportaj<br />
birinci sıradaki sorunu nedir?<br />
Türk film sektörü de reklam sektörüne<br />
paralel ilerledi. Çok iyi filmlerimiz uluslarası<br />
yarışmalarda ödüller alıyor.<br />
Ancak senaryo açısından maalesef<br />
hala çok da ilerlediğimizi söyleyemem.<br />
İnandırıcılıkdan uzak dialoglar ve anlatımlar<br />
en büyük sorun bence.<br />
Neden hala müsamere gibi diziler yapılıyor<br />
bilemiyorum. Neden kostümler<br />
hep yepyeni ve sakal bıyıklar sırıtır, dialoglar<br />
uzar... oysa bu diziler iç ve dış<br />
pazarlarda bayağı da iş yapıyor..<br />
Reklam filmi prodüksiyonuna gelince,<br />
Türkiye olarak bazı ülkelerden bütçe<br />
olarak hala daha pahalıyız.<br />
Dolayısıyla Türkiye’ye gelmek istemiyorlar.<br />
Malezya, Ukrayna vb. ülkeler<br />
bizden çok daha ucuz. Prodüksiyon kalitesi<br />
de bizden kötü degil.<br />
Ayrıca Güney Afrika’da çekim yapmaya<br />
giden ekiplere oteller bile özel fiyat<br />
uygularken, bizim belediyeler saat başı<br />
650 TL gibi ciddi meblağları bizden talep<br />
edebiliyor.<br />
Bunlar global anlamda rekabet etmemizi<br />
zorlaştıran sorunlar.<br />
- Haksız rekabet konusunda ne düşünüyorsunuz?<br />
Biz yatırımımızı ekibe yaptık. Ekipmana<br />
yatırımı ise işin profesyonellerine bıraktık.<br />
Bizim işimizin en yeni teknolojiden<br />
yararlanarak prodüksiyonlarımızın<br />
kalitesini arttırmak olduğunu düşündük.<br />
Müşterilerimizi eski kameralar da ya da<br />
eski yazılımlarla çalışmaya zorlamamak<br />
için hep dışardan en iyisini kiralamaya<br />
çalıştık. Zaman zaman pahalı<br />
geldik ve bu nedenle de iş kaybettigimiz<br />
oldu. Bu arada malzemesi olan firmalar<br />
yeter ki malzememiz çalışsın hesabıyla<br />
nerdeyse sıfır mark upla işler yaptılar.<br />
Belli kaliteyi korumaya çalışıyoruz.<br />
Mark uplarımızı belli seviyelerde tutmaya<br />
özen gösteriyoruz. 25 yıldır çizgimizi<br />
korudugumuzu sanıyorum. Pozitif’in bir<br />
imajı vardır, kaliteden ödün vermez.<br />
- Yaratıcılık ve hedef kitleye ulaşım<br />
arasındaki denge nasıl kurulmalıdır?<br />
Bunu en iyi bilen firmalar P&G ya da<br />
Unilever gibi dünya markaları. bazen<br />
film çok ses getirebilir. Ancak ürünü<br />
sattıramaz. Ama en klasik yöntemlerle<br />
28 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Röportaj<br />
ve basit bir anlatımla hedef kitleye ulaşabilirsiniz.<br />
Reklam filmi daha çok matematiktir.<br />
Yaratıcılık ise belli formulleri biraz daha<br />
akılda kalıcı hale getirmekten ibarettir.<br />
- Teknolojideki gelişmeler film yapım<br />
sektörünü nasıl etkiliyor?<br />
35 mm’yi özlemeye başladık. Yakında<br />
bizim için bir hatıra olarak kalacak. Artık<br />
HD kameralarla ve kişisel bilgisayarlarımızda<br />
montajlar yaparak çalışıyoruz.<br />
Viral reklamların, vb. yöntemlerin reklam<br />
filmi sektörünün profilini tamamen<br />
değiştirecegini düşünüyorum. Müşterilerin<br />
daha çok virale ağırlık verecegini<br />
ve reklam filmlerinin daha basit olacağını,<br />
internet ortamında, cep telefonlarında,<br />
youtube ve benzeri kanallarda<br />
ağırlık kazanacağını düsünüyorum.<br />
- Eleman sağladığınız kaynaklar nelerdir?<br />
Son zamanlarda Eskişehir, Bilgi ve<br />
Bahçeşehir üniversitelerinden gelen ya<br />
da yurtdışında filmcilik okumuş pırıl pırıl<br />
gençlerle çalışmaya başladık.<br />
Ancak film işinin okulu olduğuna inanmıyorum.:))<br />
Bu iş severek ve de tecrübeyle yapılabilir.<br />
Sürekli birşeyler öğreniyoruz, ben<br />
35 mm’yi<br />
özlemeye başladık.<br />
Yakında bizim için bir hatıra<br />
olarak kalacak.<br />
hala öğreniyorum..<br />
- Üniversiteler sektörün yetişmiş eleman<br />
ihtiyacını karşılayabiliyor mu?<br />
Bi önceki soru ile bu soruyu birleştirirsek<br />
evet. Eskiden Yeşilçam’dan gelen<br />
elemanlarla çalışırdık. Sonra “Ümit<br />
Gülsoy okulu”nda yetişmiş kameremanlarımız<br />
oldu. Sonra sinema televizyon<br />
mezunu kameramanlarıımız<br />
geldi, kamera asistanı oldular. Şimdi<br />
sektördeki önemli kameremanlarımız<br />
bu asistanlar arasından çıktı. Işık şeflerimiz..<br />
setçilerimiz... için aynı şeyleri<br />
söyleyebilirim.<br />
Öte yandan, okullarımızda ne yazık ki<br />
hala yeterince kamera veya montaj seti<br />
yok. ancak çocuklar öğrencilik dönemlerinden<br />
itibaren bizlerle calısarak hızla<br />
öğreniyorlar..<br />
- Müşterilerin prodüksiyon şirketlerinden<br />
beklentileri konusunda karşılaştığınız<br />
en ilginç talepler neler?<br />
Stadyumu bir boş, bir de dolu alternatif<br />
çekelim demisti bir müşterimiz..:)) Alternatif<br />
elimizde bulunsun..:))<br />
- Sizin eklemek istediğiniz bir şey<br />
var mı?<br />
Kırık dökük HMl’lardan, tavanı akan<br />
platolardan, tozlu laboratuvarlardan,<br />
Arri 2 kameralardan, pırıl pırıl montaj<br />
studyolarına ve muhtesem film platolarına<br />
ve inanılmaz ışık ve kamera parklarına<br />
geldik.<br />
Burada ta başından beri sektöre yatırım<br />
yapan Ümit Gülsoy, Cemal Noyan<br />
ve Cihan Baydur’a teşekkürü bir borç<br />
bilirim..<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 29
Köşe<br />
Argün Albayrak / argun@uckisiler.com<br />
(transformatör<br />
)<br />
Düşünceler...<br />
Düşünceler minik ‘metal toplara-parçacıklara benzer’...<br />
Beynimiz ve eğer başarabiliyorsak onunla eşzamanlı ve<br />
duyumlu çalışan ‘kalbimiz’ ise bir mıktanıs gibidir.<br />
İnsan beyni kademeli koruma plaklarından oluşur ve<br />
‘mıktanısımız’ dünya üzerinde oluşan ve bize ulaşan tüm<br />
enformasyonları (metal parçacıklarını) kendisine çeker.<br />
Haberler, tabelalar, diğer insanlar, yiyecekler, müzik, ağaçlar,<br />
olaylar, reklamlar, video klipler, web siteleri, bannerlar,<br />
kıyafetler...kısaca herşey ! Yaşam içinde gördüğümüz,<br />
duyduğumuz, dokunduğumuz, kokladığımız herşey bu mıknatıs<br />
tarafından algılanan ve kodlanarak beynimize dolan ‘minik<br />
parçacıklardır’.<br />
Vakti zamanında ‘megatrend’ dönemi olarak açıklanan 2000’li<br />
yıllardan sonra-insan beyninin maruz kaldığı bu enformasyon<br />
parçacıkları o kadar yoğunlaştı, ve o kadar sık frekanslarla<br />
bizi hedef aldı ki, ‘mıktanısımızn çekim gücü’ azalmasa da,<br />
bu yoğunluk sebebiyle oluşan ağırlıktan ‘etkisini yitirdi’ ve<br />
toplum içindeki her birey daha bir duyarsız, bencil, muhalif,<br />
agresif bir ruh hali içine girdi. Bu erozyona daha önce uğrayan<br />
toplumlarda psikolojik arazlar, obezite, alzheimer vs. baş<br />
döndürücek bir artış gösterdi. Uğradığımız bu erozyonun en<br />
büyük hediyesi olan ‘depresyon’u herkes tanır ama çok azımız<br />
tıp’daki karşılığını bilmez. Söyleyelim. Depresyon: insanın<br />
karar verebilme yetisini kaybetmesi anlamına gelir... ‘eğriyi<br />
doğruyu bulamama, kantarı doğru tartmama gibi de görülebilir.<br />
İşte bunların tümü beynin maruz kaldığı aşırı yoğun, tekrara<br />
dayalı algı vuruşlarının aşırı sıklaşmasından kaynaklanıyor.<br />
Hemen hepimiz genç kuşak olmamıza rağmen, anlamsız<br />
unutkanlıklardan şikayetçiyiz değil mi? Omega3’lere hücum...<br />
Ama aslında bu bir hastalık değil, çağın vebası olan ‘yoğun<br />
enformasyona dayalı KAL gelme’ durumları...<br />
Bunun sebepleri hepimizin bildiği şeyler aslında ama<br />
tekrarlayalım:<br />
1.Yoğun enformasyona dayalı ön-yargılama yoluyla kendimizi<br />
korumak.<br />
2.YENİ, TAZE, ŞAŞIRTAN bir olayla veya konuyla<br />
karşılaşmamak (bu önemli: çünkü insanların önünde hala<br />
değişmeyen liderler, politikalar, savaşlar, inandırıcılığını yitirmiş<br />
provokasyonlar, tekrara düşen müzik, populist ve gündelik pop<br />
kahramanlar, moda, kozmetik, durmadan gelişen teknolojiler<br />
ama YENİ bir buluş diyebileceğimiz konuların olmaması...vs...<br />
vs...vs)<br />
3.Üretici kimliğe sahip olmamak, önümüze konulanı koyun<br />
gibi tüketmek (geçmiş bayramımızı kutlarım) ve dolayısıyla<br />
‘gelişememek-üretimin ruhsal tatmini içine olamayışımız’...<br />
4.Populist trendler içinde ‘kendi kimliğimizi değil, populizmin<br />
giydirdiği kıyafetlerde yaşamak ve özgün nitelikli karakterler<br />
haline gelemeyişimiz’...<br />
5.Üretim-değer-tasarruf odaklı değil, tüketim-kısa vadeli yararpara<br />
odaklı olmamız...<br />
Daha bir çok madde ve her maddenin altında ‘alt başlıklar<br />
olabilecek binlerce konu var’.<br />
İşte bu noktada; markalara daha yakından bakmak lazım.<br />
İyi reklam, kötü reklam vs. diye ayırmak yanlış olur. Sadece<br />
bir noktaya dikkat çekmek lazım. O da; kısalan reklam<br />
saniyeleri, gereğinden fazla artan ‘yayın frekansları’ ve<br />
daha 5.yılında ‘sosyal medyadan’ dahi soğutan ‘başı bozuk<br />
iletişim’... Tüm bunlar iflah olmaz ‘tüketim dinamosu olan<br />
markaların’ – insanların algısına çok sık frekanslarla vuruşlar<br />
yaparak ‘gündemde ve ön planda kalma’ zorunluluğundan<br />
kaynaklanıyor... Ancak böyle yaparlarsa, o marka bizim sanal<br />
gündemimizin bir parçası olabiliyor ve satış yapabiliyor. Aksi<br />
takdirde, bir başkası gelip anında o boşluğu dolduruyor.<br />
Aynı tiyatrocularla kurgulanan reklamlar, geçmişten alınıp<br />
günümüze uyarlanan senaryolar, değişmeyen ama geliştiğini<br />
söyleyen hizmetler, populist ve gündelik konuları ve çooook<br />
geçmiş konuları ‘tek günlük kurşun’ gibi harcamalar, başı bozuk<br />
medya ve yönetimi... Bunların tümü arasında ‘insan kendine<br />
yalnız bir alan’ arıyor... Haykırmak istiyor... Ağlamak istiyor...<br />
Haykırsam sesimi duyarmısınız mısralarımda,<br />
Dokunabilirmisiniz gözyaşlarıma ellerinizle...<br />
Argün A.<br />
Dip not veya akan bant: Bunların değişmesi kolay! Çok kolay...<br />
Ama ortada büyük olay var. En güçlü din ahline gelen: PARA !<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 31
Kampanyalar<br />
Saçlarım bu kadar oyuna gelir mi?...<br />
Elidor Co-Creations Serisi, oyuncu Meryem Uzerli ve Elidor<br />
saç uzmanlarından ünlü saç stilisti Thomas Taw’ı yeniden<br />
buluşturdu. Muhteşem ikili, yenilenen Onarıcı ve Yeniden<br />
Yapılandırıcı Bakım Serisi’nintanıtımı için yeni reklam filminde<br />
rol aldı.<br />
Sete geldiğinde farklı saçlara sahip beş kadını canlandıracağını<br />
öğrenen Meryem, saçlarının boya, fön gibi birçok işlem<br />
göreceğinden dolayı endişeleniyor. Ve soluğu Elidor Yıpranmış<br />
Saç Uzmanı Thomas Taw’ın yanında alıyor. Thomas’a,<br />
“Saçlarım bu kadar oyuna gelir mi?” diye endişesini özetleyen<br />
Meryem, Thomas’dan “Elidor’la EVET’ yanıtını alıyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamın başlığı: Elidor ile Evet!<br />
Reklamveren: Unilever<br />
Reklamveren yetkilisi: Tarık Bayar, Eda Kırali,<br />
Selin Postacılar, Eda Biber<br />
Reklam ajansı: Manajans/JWT<br />
Yaratıcı yönetmen: Sami Basut<br />
Yaratıcı grup: Tunçhan Kalkan, Erhan Başaran, Onur Ünal,<br />
Alper Başkan<br />
Müşteri ilişkileri grubu: Mehmet Numanoğlu, Ece Özyurt,<br />
Elif Dedetaş<br />
Stratejik planlama: Hakan Demir, Pamir Gündüz<br />
Ajans prodüktörü: Şafak Serter, Ahmet Bayık<br />
Yapım şirketi: Interfilm<br />
Yönetmen: Metin Arolat<br />
Medya ajansı: Mindshare<br />
Medya planlamacı: Aslıhan Anarat& Gizem Doğruol<br />
Kullanılan mecralar: TV, Dijital<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 33
Kampanyalar<br />
Lipton Piramit Yeşil Çay...<br />
Reklam filminin ilk karelerinde üç kız arkadaşı hazırladıkları<br />
Lipton Piramit Yeşil Çaylardan birer yudum alırken görüyoruz.<br />
Lipton Piramit Yeşil Çay’ın hafifliğiyle yavaşça uçmaya<br />
başlayan kızlar, bir yandan kitap okuyor ve havada uçuşan<br />
rengârenk kekleri kovalıyorlar. Piramit Yeşil Çayların hafifliği<br />
ve yumuşak içimini, yumuşak renklerle ve keyifli bir şarkıyla<br />
vurgulayan reklam filmi, yeşil çayın yumuşak halini oldukça<br />
eğlenceli bir şekilde anlatışıyla dikkat çekiyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamın başlığı: Lipton Piramit Yeşil Çay<br />
Reklamveren: Unilever<br />
Reklamveren yetkilisi: Leyal Eskin, Sevgi Gür,<br />
Derya Cantutan, Mert Yantaç, Merve Küçüker<br />
Reklam ajansı: DDB Paris<br />
Yaratıcı yönetmen: Yoann Lemoine<br />
Türkiye uyarlama: Medina Turgul DDB<br />
Medya ajansı: Mindshare<br />
Medya planlamacı: Özlem Ciragöz, Tuğçe İyisan,<br />
Arif Topçu, Kerem Gürel<br />
Kullanılan mecralar: TV, internet<br />
Tarzını Yaşa...<br />
Uludağ İçecek ve İlancılık Reklam Ajansı, bu kampanya için<br />
fotoğraf sanatçısı Emre Doğru ile çalıştı. Bosphorus Palace<br />
Hotel’de gerçekleştirilen fotoğraf çekiminde, hayattan zevk<br />
alan bir çiftin Uludağ Premium tutkusunu yaşadıkları anların<br />
fotoğrafları çekildi ve bu mizansenler “Tarzını Yaşa” sloganı<br />
ile desteklendi. Set 4 günde hazırlandı ve bir günde tamamlanan<br />
çekim sırasında ve sonrasında toplam 16 kişilik bir<br />
ekip görev aldı.<br />
Reklam Filmi Künyesi:<br />
Reklamveren: Uludağ İçecek<br />
Marka: Uludağ Premium<br />
Reklamveren Yetkilisi: Murat Zengin, Utku Erdem,<br />
Zeynep Tümerdem<br />
Ajans: İlancılık<br />
Müşteri İlişkileri: Atılay Bingöl, İlker Barouh<br />
Yaratıcı Grup: Neslihan Özkan, Mithat Çalışkan,<br />
Taylan Dutluoğlu<br />
Yapımevi: 212 Production<br />
Prodüktör: Yeşim Aslan<br />
Fotoğrafçı: Emre Doğru<br />
Moda Danışmanı: Dice Kayek<br />
34 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kampanyalar<br />
Ege aşkı İstanbul’u sarıyor...<br />
Eviya Gayrimenkul yeni reklam filmiyle de dikkat çekiyor.<br />
İstanbul’un Ege’ye dönüştüğünü anlatan filme Fedon ise sesiyle<br />
can veriyor.<br />
Kentin bir anda Ege’ye dönüştüğü kampanyada,<br />
EgeBoyu’nun cumbalı taş evleri, lavanta kokulu geniş balkonları,<br />
şirin sokakları ve canlı Ege çarşısıyla Ege aşkının<br />
tüm İstanbul’u sardığı anlatılıyor.<br />
Kampanya ile hedef kitleye, yaz tatilinden sonra yarım kalan<br />
Ege aşkını EgeBoyu’da bulabilecekleri mesajı veriliyor.<br />
Reklam Künyesi:<br />
Reklam veren: Eviya / Egeboyu<br />
Reklam veren Temsilcisi: Seba Gacemer, Gökhan Ataç,<br />
Yavuz Can Onarlı<br />
Reklam Ajansı: M.A.R.K.A.<br />
Kreatif Direktör: Hulusi Derici<br />
Yaratıcı Ekip: Zeynel Özer, Doğan irdoğan<br />
Müşteri İlişkileri: İlkay Ünlü, Beril Mardin, Efe Aksoy,<br />
Ayşenur Baş<br />
Prodüksiyon firması: Shortcut<br />
Yönetmen: Müfit Samık<br />
Kullanılan Mecralar: TV, Outdoor, gazete, dergi<br />
Bellona, Şevval Sam’la devam...<br />
Boğaç Ergüvenç yönetmenliğinde çekilen Bellona reklam<br />
filminde Şevval Sam’ın günlük hayatından kesitlere yer veriliyor.<br />
Gün boyu görsel ve dokunsal olarak halının varlığından<br />
mutluluk duyma halinin yansıtıldığı filmde; Şevval Sam’ın ev<br />
içindeki keyifli anları işleniyor.<br />
Filmin ana fikrinde ise; sağlıklı ve huzurlu bir ortamda ve<br />
evde olunan tüm zamanlarda; halının hayatımızdaki varlığının<br />
önemine dikkat çekiliyor.<br />
Bellona’nın yeni halıları, ev modasına uygun konsept tasarımları<br />
ile de uyumlu desenlere sahip. Halıların dokusu ve ev<br />
içinde yarattığı sıcaklık ürünün dikkat çeken özellikleri arasında<br />
yer alırken, evlerde uyumlu bir şıklık sağlayan marka,<br />
kullandığı son teknoloji ile inovatif ürün gamını da genişletmeye<br />
devam ediyor.<br />
Reklam Künyesi:<br />
Reklamveren: Boydak Holding - Bellona<br />
Reklamveren Yetkilisi: Murtaza Durmuş, Sepil Savaşcı,<br />
Mehmet Emin Çakıcı<br />
Reklam Ajansı: Piramit<br />
Yaratıcı Yönetmen: Deniz Köker<br />
Yaratıcı Grup: Hatice Ekşi, Beske Köker Duru<br />
Müşteri İlişkileri: Deniz Sesli, Ayşe Işın, Doli Bolkar,<br />
Deniz Kavuk<br />
Prodüksiyon Şirketi: Pworks<br />
Yönetmen: Boğaç Ergüvenç<br />
Medya Şirketi: Mindshare<br />
Mecra: TV, Basın, Radyo, İnternet<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 35
Kampanyalar<br />
Hayatın her sahnesinde sıfır kepek!...<br />
Clear, yenilenen formülü ve elegant tasarımını ünlü oyuncu<br />
Burak Özçivit’in yer aldığı yeni reklam filmiyle duyuru-<br />
Ersin Pekin<br />
Yaratıcı grup: Serdar Saban, Musa Paça, Arın Kahyaoğlu,<br />
yor. Özçivit, Hollywood filmlerini aratmayan reklamda Steve Müşteri ilişkileri grubu: Gökçe Evirgen, Gamze Farz<br />
Mcqueen’den Rocky’e kadar birbirinden farklı pek çok kimliğe<br />
bürünüyor ve “Hayatın her sahnesinde sıfır kepek!” diyor. Ajans prodüktörü: Rabarba<br />
Stratejik planlama: Rabarba<br />
Yaratıcı ekip Rabarba tarafından ortaya çıkarılan reklam filmi,<br />
İzlandalı yönetmen Thor tarafından çekildi.<br />
Medya ajansı: Mindshare<br />
Yapım şirketi: Depo Produksiyon<br />
Reklam filminde Özçivit, Rocky, James Bond ve Steve Medya planlamacı: Gizem Doğruol<br />
Mcqueen’i canlandırıyor ve “Hayatın her sahnesinde sıfır Kullanılan mecralar: TV, Dijital, Sinema<br />
kepek!” diyor.<br />
Reklam filminin ilk karelerinde Burak Özçivit’i üzerinde bornozla<br />
ayna karşısında görüyoruz. Reklam filmi, yenilenen<br />
elegant tasarımıyla Clear şişesini gösterdikten sonra “Hayatın<br />
her sahnesinde sıfır kepek” dış sesiyle sona eriyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamın başlığı: Hayatın Her Sahnesinde Sıfır Kepek<br />
Reklamveren: Unilever<br />
Reklamveren yetkilisi: Handem Çelenkler, Tarık Bayar,<br />
Nida Benan Özer, Yasemin Özaydınlı, Burcu İsmailoğlu<br />
Reklam ajansı: Rabarba<br />
Yaratıcı yönetmen: Serdar Saban & Musa Paça<br />
Isıcam Sinerji ve Isıcam Konfor...<br />
Trakya Cam Sanayii A.Ş., enerji tasarrufunu artırmak amacıyla<br />
kampanya başlattı.<br />
oluyor. Samimi ve bir o kadar da keyifli olan reklam filmiyle<br />
Bu arayışta kendisine emlakçı rolündeki İlker Ayrık yardımcı<br />
Kampanya kapsamında, TV’ler için hazırlanan reklam filmi Isıcam’ın enerji tasarrufu sağlayan “Isıcam Sinerji ve Isıcam<br />
TBWA\Group\DUDU tarafından hazırlandı. “Öyle Bir Geçer Konfor” markalı ürünlerinin daha geniş kitlelere tanıtılarak,<br />
Zaman ki” dizisinden Wilma Elles ile “Seksenler” dizisi ve toplumda tasarruf bilincinin artırılması da amaçlanıyor.<br />
‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ oyuncularından İlker Ayrık’ın rol aldığı<br />
reklam filminde Wilma Elles içinde konfor ve sinerji olan Reklamveren: Trakya Cam A.Ş.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
bir ev arıyor.<br />
Reklam Ajansı: TBWA\Group\DUDU<br />
Kreatif Direktör: Murat Arlı<br />
Marka Direktörü: Didem Tamer Gül<br />
Stratejik Planlama: Toygun Yılmazer, Tuğçe Erul<br />
Marka Yöneticisi: Mine Silen, Melih Mermutlu<br />
Yaratıcı Ekip: Öncü Özsu Mustafa Hayıt, Erhan Özden,<br />
Demet Toprak, Fürkan Aslım<br />
Ajans Prodüktörü: Zeynep Gencebay, Alev Cihan<br />
Yapım Şirketi: Autonomy<br />
Yönetmen: Uygar Kutlu<br />
Reklam Müziği: Emre Irmak<br />
Fotoğrafçı: Emre Doğru<br />
Medya Ajansı: Carat<br />
Kullanılan Mecralar: TV, radyo, basın ve internet<br />
36 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kampanyalar<br />
Nesiller Pınar’la Büyüdü...<br />
Pınar, reklam filminde aynı çocuğun 7 farklı yaştaki halini<br />
aynı karede arka arkaya gösteriyor.<br />
Pınar Süt’ün nesilden nesile tercih edilmesi, reklam filminde<br />
aynı bireyin farklı yaşlarının filmde yansıtılmasıyla aktarılıyor.<br />
1970’li yıllarda annesinin büyümesi için süt bardağını<br />
uzattığı çocuk, okula başlıyor, lisede voleybol oynuyor,<br />
üniversiteden mezun oluyor, iş hayatına atılıyor, kendi de<br />
anne oluyor ve çocuğuna Pınar Süt içiriyor. Böylelikle Pınar<br />
Süt’ün sadece geçmişin değil geleceğin de markası olduğuna<br />
vurgu yapılıyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamveren: Pınar Süt<br />
Reklamveren Yetkilisi: Cüneyt Şahin, Özge Öndül,<br />
Özgün Özgürel<br />
Reklam Ajansı: Alametifarika<br />
Yaratıcı Yönetmen: Emrah Karpuzcu, Kenan Ünsal<br />
Reklam Yazarı: Güldeniz Şeşen<br />
Sanat Yönetmeni: Deniz Ardıç<br />
Ajans Prodüktörleri: Berna Bulat, Berkay Tahmaz,<br />
Sertuğ Alptekin<br />
Stratejik Planlama: Başar Sarıkaya, Serra Akyel<br />
Müşteri Grubu: Melda Doyduk<br />
Yapım Şirketi: Dinamo İstanbul<br />
Prodüktör: Enis Özkul<br />
Yönetmen: Erik van Wyk<br />
Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Emre Tanyıldız<br />
Jingle: Nil Karaibrahimgil, Jingle House<br />
Mecra: TV, radyo, dijital, açık hava, satış noktaları<br />
Reklam Filminin Süresi: 60 saniye<br />
Morhipomania...<br />
Sibel Ergeç<br />
Müşteri İlişkileri: Ebru Özcamgöz, Erbek Onur<br />
Stratejik Planlama: Ege Demirtaş<br />
Medya Planlama ve Satınalma Sirketi : MEC<br />
Medya Planlama ve Satın Alma: Çiğdem Karamüftüoğlu,<br />
Cevat Konuk, Ergun Yüceyurt<br />
Ajans Prodüktörü: Selen Tezol<br />
Kullanılan Mecra: TV, Radyo, Internet<br />
Yönetmen: Fatih Yılmaz<br />
Prodüksiyon Şirketi: Dirty Cheap Creative<br />
morhipo.com, yepyeni reklam kampanyası “Morhipomania”<br />
ile tüketicilerin karşısına çıkıyor.<br />
Rafineri tarafından geliştirilen kampanya için farklı içerikte<br />
reklam filmleri hazırlandı.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamveren: Morhipo.com<br />
Reklamveren Yetkilisi: Necmi Kahraman,<br />
Deniz Menemenci<br />
Reklam Ajansı: Rafineri<br />
Kreatif Grup: Setenay Özcan Yıldırım, İpek Eriş,<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 37
Kampanyalar<br />
Her kadın bir “süper kahraman”dır!...<br />
Penti, yeni reklam filmiyle bu kez her kadını bir “süper kahraman”<br />
olarak nitelendiriyor ve “her kadının içinde bir kahraman<br />
vardır ve o kahraman gerektiğinde her şeyi yapar”<br />
diyor. Yaratıcı yönetmenliğini Oğuzhan Akay, yönetmenliğini<br />
Can Ulkay, görüntü yönetmenliğini Florent Herry’nin yaptığı<br />
film, Budapeşte’nin caddelerinde, çatılarında, yağmur merdivenlerinde<br />
ve ulusal müzesinde 100’e yakın figüranla birlikte<br />
çekildi.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Marka: Penti<br />
Reklam Kampanyası: Penti’yle her kadın bir<br />
süper kahramandır!<br />
Reklam Ajansı: Movida Plus MAP<br />
Reklamın Yıldızı: Funda Kılıç<br />
Dublör: Lucia ‘Steel’ Romberg<br />
Yaratıcı Yönetmen: Oğuzhan Akay<br />
Görüntü Yönetmeni: Florent Herry<br />
Müzik: Jingle House / Ömer Ahunbay<br />
Söz: Oğuzhan Akay<br />
Filmin süresi: 35”-16”<br />
Medya Satın Alma Ajansı: Moremedia<br />
Lastik Adam yeni filminde...<br />
Michelin ıslak zeminde güvenliğin önemini anlatmak için<br />
hazırladığı reklam filmi ile tüm dünyada beğeni topluyor. 15<br />
Ekim 2012 tarihinde “Michelin Primacy 3 lastikleri ile güvenlik<br />
şimdi 3’e katlandı” sloganı ile tamamen animasyon olarak<br />
kurgulanan reklam filminin başrolünde, daha önce de benzin<br />
pompaları ve zorlu hava koşullarına savaş açan Lastik<br />
Adam Bibendum yer alıyor. Film, ıslak zeminde güvenliğin<br />
önemini alışılmışın dışında, keyifli bir üslupla izleyiciyle buluşuyor.<br />
30 saniye süren reklam filminin ajansı TBWA Chiat Day.<br />
Dünyanın birçok ülkesi ile aynı anda ülkemizde de yayınlanan<br />
reklam filminin Türkiye’deki yardımcı oyuncuları ise<br />
Mert ve küçük oğlu.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Prodüksiyon Şirketi: PsyOp<br />
Marka Direktörü: Belinda Drew<br />
Marka Yöneticisi: Raphael Bouquillon<br />
Marka Temsilcisi: Alexandra Pickett<br />
Ajans Prodüktörü: Jason Souter<br />
38 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kampanyalar<br />
Becel Pratik / Sürpriz...<br />
Becel, yeni ürünü sıvı Becel Pratik’i ünlü oyuncu Bade İşcil’in<br />
yer aldığı reklam filmiyle tanıtıyor. Reklam filminde market<br />
alışverişi yaparken annesini arayıp “Geliyoruz!” diyen Bade<br />
İşcil, annesinin İşcil’i gelinlikle hayal ettiği karelerin ardından<br />
eve “damat adayı” ile değil sıvı Becel Pratik ile geliyor. İşcil,<br />
annesinin “Aa! Ben karıştırdım!” demesi üzerine “Artık<br />
sıvı ve katı yağı karıştırmana gerek yok” diyerek mizahi bir<br />
üslupla sıvı Becel Pratik’in özelliklerini anlatmaya başlıyor.<br />
Reklam filmi, anne kızın sıvı Becel Pratik’le hazırladıkları<br />
yemeği yerken sona eriyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamın başlığı: Becel Pratik / Sürpriz<br />
Reklamveren: Unilever / Becel<br />
Reklamveren yetkilisi: Mustafa Seçkin<br />
Reklam ajansı: Lowe<br />
Yaratıcı yönetmen: Can Apaydın, Emre Noyan<br />
Yaratıcı grup: Ekin Arşiray, Mustafa Ölemez<br />
Müşteri ilişkileri grubu: Pınar Sarp, Taflan Dinçer Yörük,<br />
Feza Turunçoğlu Erim<br />
Stratejik planlama: Pelin Aydın<br />
Ajans prodüktörü: Meltem Köse, Hülya Efe Toptaş<br />
Yapım şirketi: Böcek Yapım<br />
Yönetmen: Ozan Yalabık<br />
Medya ajansı: Mindshare<br />
Medya planlamacı: Özlem Ciragoz, Tugce İyisan<br />
Kullanılan mecralar: TV, Dijital<br />
En Özel An Yaşadığımız An...<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamveren: Karaca Porselen<br />
Reklamveren yetkilisi: Fatih Karaca, Hasan Hemşindereli,<br />
Sultan Köse<br />
Reklam ajansı: Alice BBDO<br />
Yaratıcı grup: BBDO kreatif ekip<br />
Müşteri ilişkileri: Aslı Önal, Aylin Tüzüner<br />
Stratejik planlama: Haluk Sicimoğlu<br />
Yönetmen: Özer Fevzioğlu<br />
Yapımevi: Traffic Film<br />
Medya Planlama: MindShare<br />
Karaca Porselen, yeni reklam filmiyle önemli öğüt veriyor<br />
“ En Özel An Yaşadığınız An”dır. Alice BBDO Reklam<br />
Ajansı’nın gerçekleştirdiği Karaca’nın yeni reklam filminde,<br />
bir anne ve kızının en özel anlarına şahit oluyoruz.<br />
Herkesin kalbine dokunacak Karaca Porselen’in reklam filmindeki<br />
bu sıcacık anne-kız hikâyesi, kalıplaşmış alışkanlıklarımıza<br />
dikkat çekiyor ve şu mesajı veriyor : “Siz de en<br />
güzel masa örtülerinizi, en sevdiğiniz porselen takımlarınızı<br />
kendiniz ve sevdikleriniz için yerlerinden çıkarın. Unutmayın<br />
en değerli an yaşadığınız andır.”<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 39
Kampanyalar<br />
Sen de iyi demlendin...<br />
Çay tutkunlarına çayın en lezzetlisini sunan Lipton, yeni promosyon<br />
kampanyasının reklam filmi için Türkiye’nin en sevilen<br />
oyuncularından Ozan Güven’le anlaştı.<br />
Reklam filminde Ozan Güven, ilk kez bir animasyon karakteri<br />
olarak konumlandırılan Lipton Poşet Çay’ı sıcak su dolu<br />
bardağa daldırarak bir yandan çayını demlerken bir yandan<br />
da Poşet Çay’a kampanyanın ödüllerini söyletiyor. Dağıtılacak<br />
ödüllerin 100 iPad, 10 Vespa ve 5 Mini Cooper olduğunu<br />
öğrenen Ozan Güven, Poşet Çay’a “Sen de iyi demlendin”<br />
deyip demlenen çaydan bir yudum aldıktan sonra keyifle arkasına<br />
yaslanıyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamın başlığı: Lipton “Bardak Poşet Çay”<br />
Reklamveren: Unilever<br />
Reklamveren yetkilisi: Leyal Eskin, Sevgi Gür,Nihan Kayı,<br />
Derya Cantutan, Mert Yantaç, Merve Küçüker<br />
Reklam ajansı: Güzel Sanatlar Saatchi & Saatchi<br />
Yaratıcı yönetmen: Kerem Kanık, Cem Akar<br />
Yaratıcı grup: Bora Adalı, Özgür Akpınar, Emre Gökdemir,<br />
Oğuzhan Dilek<br />
Müşteri ilişkileri grubu: Ayse Evin, Rengin Sözeri<br />
Ev dediğin nedir?...<br />
Hurriyetemlak.com’un reklam filmi çekimi bir gün sürdü, çekimlerde<br />
40 kişi görev yaptı. Kampanyanın radyo, internet,<br />
açıkhava ve sosyal medya çalışmaları da bulunuyor.<br />
İstinye’de yapılan reklam filminin çekimlerinde “Ev dediğin<br />
nedir?” sorusu sorulan herkes hayalindeki evin tarifini yapıyor.<br />
Facebook’un en hızlı ev dedektifleri aranıyor<br />
Stratejik planlama: Yelda Aktuna, Zeynep Demirci<br />
Ajans prodüktörü: Elif Binay<br />
Yapım şirketi: Dijital Sanatlar<br />
Medya ajansı: Mindshare<br />
Medya planlamacı: Özlem Ciragöz, Tuğçe İyisan,<br />
Arif Topçu, Kerem Gürel<br />
Kullanılan mecralar: TV, internet, basın<br />
Hurriyetemlak.com, kampanya kapsamında sosyal medyada<br />
eğlenceli bir oyun düzenliyor.<br />
Ayrıca Twitter’daki #evdediğinnedir? etiketi ile herkes, ev<br />
hakkındaki yorumlarını paylaşabiliyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi:<br />
Reklamveren: Hürriyet Emlak<br />
Reklamveren Yetkilisi: Ebru Deniz Karahan, Zeynep Olgaç<br />
Reklam Ajansı: Gram İstanbul<br />
Yaratıcı Yönetmen: Tarık Akın<br />
Reklam Yazarı: Serhan Özden<br />
Sanat Yönetmeni: Altuğ Demirel<br />
Müşteri Grubu: Simla Pamuk, Yaşam Şamlıoğlu<br />
Yapım Şirketi: Çeyrek Yapım Sacit Altun<br />
Yönetmen: İrfan Yılmaz<br />
Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Özgür Polat<br />
Prodüktör: Elif Akarsu<br />
Müzik: Cudi Genç<br />
Seslendirme: Nuri Karadeniz<br />
Animasyon: ABT stüdyo<br />
Mecra: TV, radyo, internet, açıkhava, sosyal medya<br />
Reklam Filminin Süresi: 32 sn, 19 sn<br />
40 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kampanyalar<br />
Hollywood’dan değil Rodimood’dan...<br />
Clint Eastwood’un tıpatıp benzeri ve Hitman filmi oyuncusu<br />
Phil Novak, başarılı Türk Pop Müziği sanatçısı Burak Kut,<br />
sevilen dizi Seksenler oyuncularından Ceyhun Fersoy ve<br />
Begüm Öner RodiMood reklamlarında buluştu. RodiMood<br />
ve Turkcell’in aylık 75 TL alışverişe 187,5 dakika kazandırdığı<br />
kampanya için bir araya gelen isimler eğlenceli bir reklam<br />
çekimi gerçekleştirdi.<br />
Movida Plus MAP reklam ajansının kurguladığı, 4Films prodüksiyon<br />
şirketine ait reklam filmi, Yönetmen Levent Onan<br />
tarafından Deposite Alışveriş Merkezi’nde çekildi.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamveren: RodiMood<br />
Reklamveren Yetkilisi: Hakkı Kaya OCAKAÇAN<br />
Reklam Ajansı:Movida Plus MAP<br />
Yaratıcı Yönetmen: Oğuzhan AKAY<br />
Yönetmen: Levent ONAN<br />
Yaratıcı Grup: Erdal GÜNGÖR, Deniz AKYILDIZ, Utku SO-<br />
BAY, Gülçin KAĞNICI, Gamze TEKER, Kubilay ŞENYİĞİT<br />
Müşteri İlişkileri: Gaye AYIK, Kübra KARA, Ulviye YILMAZ<br />
Prodüksiyon: 4Films<br />
Oyuncular:Phil NOVAK, Burak KUT, Ceyhun FERSOY,<br />
Begüm ÖNER<br />
Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Emre Tanyıldız<br />
Jingle: Nil Karaibrahimgil, Jingle House<br />
Mecra: TV, radyo, dijital, açık hava, satış noktaları<br />
Reklam Filminin Süresi: 60 saniye<br />
ab yapının yeni reklam filmi...<br />
EFS reklam tarafından hazırlanan ab yapının yeni reklam filminin<br />
çekimleri tamamlandı.<br />
Eksantrik Prodüksiyon’un yapımcılığını üstlendiği filmin yönetmenliğini<br />
Abdullah Ekşioğlu gerçekleştirdi.<br />
Sekiz farklı layerdan oluşan film, teknik özellikleriyle de beğeni<br />
kazanacağa benziyor.<br />
Reklam Filmi Künyesi<br />
Reklamveren: AB Yapı<br />
Reklamveren Yetkilisi: Ergun Sölemez<br />
Reklam Ajansı: EFS Reklam<br />
Yaratıcı Yönetmen: Dilşah Uğurlu<br />
Yönetmen: Abdullah Ekşioğlu<br />
Prodüksiyon: Eksantrik Prodüksiyon<br />
Yapımcı: Elvin Ekşioğlu<br />
Görüntü Yönetmeni (D.O.P): Adnan İşbilir<br />
Mecra: TV<br />
Reklam Filminin Süresi: 26 saniye<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 41
Kung Fu Pa
Gezi<br />
nda’ nın ülkesi...<br />
Kung Fu Panda’ nın ülkesi. Çin oldum olası bana<br />
çok ilginç gelmiştir. Aslında 1 ay gibi bir zaman ayırıp baştan<br />
aşağı gezmek gerek Çin’ i. Ama ben bu seferlik sadece<br />
Şangay’ ın bir kısmını gezebildim.<br />
Vaktimiz az olduğu için gezi,<br />
alış veriş merkezleri ve barlarla sınırlı kaldı.<br />
Fotoğraflar ve yazı Seval Duban<br />
Kung Fu Panda’ nın ülkesi. Çin oldum<br />
olası bana çok ilginç gelmiştir. Aslında<br />
1 ay gibi bir zaman ayırıp baştan aşağı<br />
gezmek gerek Çin’ i. Ama ben bu seferlik<br />
sadece Şangay’ ın bir kısmını gezebildim.<br />
Vaktimiz az olduğu için gezi, alış<br />
veriş merkezleri ve barlarla sınırlı kaldı.<br />
İzlediğim filmlerdeki ilginç görüntüler<br />
yüzünden oldum olası hep Çin cezbetmiştir<br />
beni. Farklı bir kültür ve farklı bir<br />
coğrafya. Umarım bir gün daha uzun<br />
süreli bir gezi yapma şansım olur.<br />
Ben bu yazıda Şangay’ dan bahsedeceğim.<br />
Şangay, Yangtze Nehri deltasında<br />
kurulmuş en büyük ve en kalabalık<br />
şehir olma özelliğine sahip. Ayrıca da<br />
en önemli liman kenti.<br />
İstanbul, Şangay arası yaklaşık 11 saat<br />
sürüyor. Uzuun uçak yolculuğundan<br />
sonra 88 Nanjing Raod’ daki otelimize<br />
varıyoruz. Otelimiz Radisson Blu Hotel.<br />
Üzerinde kocaman cam kafesi olan<br />
merkezde bir otel. Biz akşam üzeri otele<br />
vardık ve biz vardığımızda hafif yağmur<br />
başlamıştı.<br />
Şangay gezimiz Paskalya Bayramına<br />
denk gelmişti. O yüzden de heryerde<br />
tavşan ve renkli yumurtalar görmek<br />
mümkündü. Otelin lobisine de minik<br />
tavşanların dolandığı bir alan yapmışlardı.<br />
Eşyalarımızı odamıza bırakıp yemek<br />
için dışarı çıktık. Daha yoldayken bizim<br />
çocuklar Brezilya lokantasına gidelim<br />
diye anlaşmışlardı. Şangay’ da her<br />
yere taksiyle gidebilirsiniz. Çünkü fiyatlar<br />
gerçekten çok ucuz. Yanlız giderken<br />
yol tarifinde çok ciddi sıkıntı yaşıyorsunuz<br />
çünkü çoğu İngilizce bilmiyor. Biz<br />
taksiye binmeden önce resepsiyondaki<br />
görevliye gideceğimiz adresin Çincesini<br />
bir kağıda yazdırdık ve sonra taksiyle<br />
Brezilya restaurantına gittik.<br />
Brezilya lokantasının etleri ve şarapları<br />
gerçekten çok iyiydi. Siz masaya oturuyorsunuz,<br />
servis açılıyor ve sonra siz<br />
tamam diyene kadar çeşit çeşit et servis<br />
ediliyor.<br />
Yemeğimizi yedikten sonra sindirimi<br />
hızlandırmak için en yakın bara kadar<br />
yürüdük. Belki biraz dans sindirime yardımcı<br />
olur dedik.<br />
Fakat ortam ve çalan müzikler bizi kesmeyince<br />
aheste aheste otele geri döndük.<br />
O kadar uzun yolculuk ve yemekten<br />
sonra uyku çok güzel geldi.<br />
Ertesi gün kahvaltı için restauranta gittiğimde<br />
hayal kırıklığına uğradım. Hiç<br />
bana göre bir şeyler yoktu. Bari dışarı<br />
çıkıp bir şeyler bakalım dedik. İşte o<br />
sırada ben otelin karşısındaki Haagen<br />
Dazs’ı gördüm. Fakat henüz açılmamıştı.<br />
Açılışa 5 dakika olduğu için arıza<br />
çıkarıp milleti orada beklettim. Bir tane<br />
pasta yemeden şuradan şuraya adımımı<br />
atmam diyerek tehditler savurdum.<br />
Kardeşimle birlikte olduğumuz için ve<br />
kardeşim de sürekli kaybolmamdan<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 43
Gezi<br />
korktuğu için hayır diyemedi. Neticede<br />
ben 3 tane nefis pastayı orada halledip<br />
günlük enerji ihtiyacımı karşıladım. Tabii<br />
benden başka tatlıyla kahvaltı eden<br />
olmadığı için çocuklar aç kaldı.<br />
Onlarıda doyurmak için sokakta dolanırken<br />
onlar da Mc Donald’s’ ta yemeğe<br />
karar verdiler. Bence hamburger ile<br />
kahvaltı etme fikri gerçekten çok korkunç.<br />
Kahvlatı olayını da atlattıktan sonra alış<br />
veriş için dolanmaya başladık. Normalde<br />
Şangay çok kalabalık bir şehir fakat<br />
hafta içi mesai saatleri içerisinde sokaklar<br />
çok da kalabalık olmuyor.<br />
Şangay’ da alış veriş için kocaman gökdelenler<br />
var. Ama bizim buradaki AVM’<br />
ler gibi janjanlı değiller. Son derece sadeler.<br />
Çin’ de her ürünün sahtesini bulmak<br />
mümkün. Bu kocaman AVM’ lerde aklınıza<br />
gelebilecek her şeyi bulabiliyorsunuz.<br />
Bizim gittiğimiz AVM’ nin adı<br />
587. Bir çok marka ürünlerini Çin’ de<br />
yaptırıyor. Bu ürünlerin üretim fazlaları<br />
da buralarda el altından satılıyor. Ama<br />
onlarda vitrinlerde sergilemiyorlar. Eğer<br />
satıcı size güvenirse gidip bir yerler alıp<br />
getiriyor ya da sizi labirent gibi yerler-<br />
Yanlız Çin’ de alış veriş<br />
yaparken çok sıkı pazarlık<br />
etmeniz gerekiyor.<br />
Ben ilk kez geldiğim için bu<br />
konuda çok beceriksizdim.<br />
den geçirip gizli bölmelere götürüyorlar.<br />
Oradan da üretim fazlası ürünleri alabiliyorsunuz.<br />
Yanlız Çin’ de alış veriş yaparken çok<br />
sıkı pazarlık etmeniz gerekiyor. Ben<br />
ilk kez geldiğim için bu konuda çok<br />
beceriksizdim. Ama zaten oldum olası<br />
pazarlık yapmayı sevmem, zaten beceremem<br />
de.<br />
Neyse ki burada kardeşim duruma el<br />
attı. Burada 100 yuan dedikleri bir şeyi<br />
15 yuana alabiliyorsunuz. Ama sizi çileden<br />
çıkartıyorlar. Bir şey beğeniyorsunuz,<br />
fiyat soruyorsunuz. Fiyatını söylüyor,<br />
sonra siz fiyat teklif ediyorsunuz,<br />
hayır cevabı geliyor. Sonra teşekkür<br />
edip mağazadan çıkıyorsunuz. Siz 3-4<br />
dükkan ilerleyince arkanızdan koşup<br />
sizi yakalıyorlar ve tamam diyorlar. Bu<br />
durum her mağazada tekrarlanıyor. O<br />
yüzden alış veriş etmek gerçekten çok<br />
yorucu. Mehter marşında dans eder<br />
gibi. Mağazalardaki bir çok tezgahtar<br />
nereden geldiğimizi sordu. Türkiye cevabını<br />
aldıklarında çoğundan “hoşgeldin<br />
arkadaş” lafını duyduk. Belli ki çok<br />
fazla Türk ile temas halindeler.<br />
44 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Gezi<br />
Bu yorucu alış veriş olayından sonra çıkıp<br />
biraz da caddelerde dolaştık.<br />
Otele yaklaşırken bir yerlerden hoş bir<br />
müzik geldi kulağımıza. Müziğin geldiği<br />
yöne doğru yürüdüğümüzde sokakta<br />
insanların dans ettiğini gördük.<br />
Fakat dans edenlerin yaş ortalaması<br />
gerçekten çok yüksekti. Muhtemelen<br />
gençler iş yerlerinde oldukları için öyleydi.<br />
Biz de dans eden kalabalığa karışıp<br />
bir iki dans ettikten sonra bir şeyler<br />
yemek için yine aranmaya başladık.<br />
Çin’ de akşamları yemek hiç sorun olmuyor<br />
çünkü bir sürü restaurant var.<br />
Ama sabah ve öğlen saatlerinde yiyecek<br />
bir şeyler bulmak gerçekten çok<br />
zor. Kullandıkları yağın kokusu çok ağır.<br />
Satılan şeyin ne olduğunu anlamak ise<br />
mümkün değil. İşin kötü yanı hiçbir şeyin<br />
İngilizcesi yazmıyor. Herşey Çince.<br />
Sokaklarda yiyecek bir şeyler bulmak<br />
için dolanırken ben yine tatlı satan bir<br />
yer buldum. Fakat buradaki tatlıların<br />
tadı yok. Adamlar hiç şeker kullanmıyorlar.<br />
Çok sinir bozucu. Yediğiniz pasta<br />
Çin’ de akşamları yemek hiç<br />
sorun olmuyor çünkübir<br />
sürü restaurant var.<br />
Ama sabah ve öğlen<br />
saatlerinde yiyecek bir şeyler<br />
bulmak gerçekten çok zor.<br />
hiçbir şeye benzemiyor. Ben normalde<br />
çok şekerli tatlıları sevmem ama bunlar<br />
hiç şeker kullanmamış.<br />
Ben hayal kırıklığına uğramış bir şekilde<br />
oradan çıktım. Neyse ki sonra<br />
kardeşim bir Starbucks buldu ve hiç olmazsa<br />
bir sandviç yiyip kahve içebildik.<br />
Bu küçük atıştırmadan sonra kardeşim<br />
yorulduğu için odaya uyumaya çıktı<br />
ama benim hiç uyumaya niyetim yoktu.<br />
O yüzden dışarı çıkıp dolaşmaya karar<br />
verdim. Ama kardeşim kaybolurum diye<br />
hemen karşı çıktı. Aslında haklı da çünkü<br />
sokak tabelalarında sadece Çince<br />
yazıyor ve heryer çok karmaşık. Ama<br />
ben onu bir şekilde ikna edip çıkmayı<br />
başardım. En kötü ihtimal cep telefonundan<br />
ulaşıp resepsiyondaki abiden<br />
yol tarifi isteriz diye konuştuk.<br />
Dışarı çıkıp caddeleri dolanmaya başladım<br />
ki dikkatimi yeraltı çarşıları çekti.<br />
Buralar Karaköy ve Eminönü’ ndeki<br />
yeraltı çarşılarına çok benziyordu. Tek<br />
kötü yanı yoğun yağ kokusuydu. Sanıyorum<br />
kızartmalarda palm yağı kullanıyorlar.<br />
Benim gibi aşırı koku alan biri<br />
için bezdirici olabiliyor. Yemek satan<br />
kısımları koşar adım geçtikten sonra<br />
baharat satan bir bölüme vardım. Burada<br />
yüzlerce çeşit baharat ve bitki çayı<br />
satılıyordu. Fakat hepsinin üzerinde<br />
Çince yazıyor ve hiç kimse İngilizce<br />
bilmiyor. Ben merakla tüm bitkileri inceliyorum<br />
ama hiç bir halt anlamıyorum.<br />
İşin kötüsü bu insanlar vücut dilinden<br />
de anlamıyor. 2 tane sandviç alabilmek<br />
için göbeğim çatladı bir keresinde. Parmakla<br />
2 işareti yapıyorum adam gelip<br />
parmaklarıma bakıyor ne olmuş diye.<br />
Oturup ağlayasım gelmişti. En sonun-<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 45
Gezi<br />
da tezgahın arkasına geçip kendim aldım.<br />
Tabii bitki çayı konusunda sandviç<br />
kadar başarılı olamadım. Neyse ki yeşil<br />
çay ve yasemin çayını tanıyordum da<br />
onları almak kolay oldu. Bir de göbek<br />
yağlarını işaret ederek yağ yakıcı çay<br />
almayı başardım.<br />
Bu yer altı çarşılarında yeterince oyalandıktan<br />
sonra otele döndüm. Fakat<br />
kardeşim uyuya kaldığı ve telefonu da<br />
duymadığı için kapıda kaldım.<br />
Neyse ki akşam yemeğine geç kalmamak<br />
için telefonun alarmını kurmuş da<br />
ona uyanıp beni aramış. Sonra hep birlikte<br />
akşam yemeği için dışarı çıktık. Bu<br />
sefer güzel bir Çin lokantasına gittik.<br />
Fakat gidiş yine işkence oldu. Adresin<br />
Çincesini yazdırmış olmamıza rağmen<br />
taksi ile kaybolduk. Epey dolandıktan<br />
sonra nihayet mekanı bulduk. Sonradan<br />
öğrendik ki Çin’ de 21 farklı lehçe<br />
varmış. O yüzden bizim adresi okuyamamış<br />
taksici abi.<br />
Yemek siparişimizi verdikten sonra çubuklarla<br />
yemek yiyebilmek için küçük<br />
bir antreman yaptık.<br />
Şimdiye kadar herkeseten Çin yemeklerinin<br />
kötü olduğuna dair duyumlar<br />
Şimdiye kadar herkeseten<br />
Çin yemeklerinin kötü olduğuna<br />
dair duyumlar almıştım.<br />
Fakat burada yediğimiz<br />
yemekler gerçekten çok nefisti.<br />
almıştım. Fakat burada yediğimiz yemekler<br />
gerçekten çok nefisti. Aklımda<br />
kalan ördekli börek, taza fasulye, diğerlerinin<br />
ne olduğunu hiç hatırlamıyorum.<br />
Fakat yemekler de soslar da<br />
şarap da çok lezzetliydi.<br />
Tabii biz yine yemek ve içki olayının<br />
dibini çıkardık. Baktık ki saat epey geç<br />
olmuş gidip uyuduk.<br />
Ertesi sabah ben yine soluğu Haagen<br />
Dazs’ ta aldım, bizimkiler de Mc<br />
Donald’s’ta.Sonra da bir başka AVM<br />
olan technology museum denen yere<br />
gittik. Ama orası otelden uzak olduğu<br />
için metro ile gitmemiz gerekti.<br />
O kadar kalabalığın içinde tek sarışın<br />
olmak tuhaf oldu. Metro yolculuğundan<br />
sonra nihayet technology museum’<br />
a vardık.<br />
Ben technology lafını duyunca elektronik<br />
şeyler satan bir yer bekliyordum<br />
ama öyle olmadı. Buranın da 587’ den<br />
pek bir farkı yoktu. Ben artık alış verişten<br />
bezdiğim için bizimkilerin peşinde<br />
bir oraya bir buraya sürüklenip insanları<br />
izledim. Neredeyse tüm günü orada<br />
geçirdik. Sonra yorgun argın yine<br />
metro ile otele döndük. Bizim çocuklar<br />
metroda kendilerine eğlence buldular.<br />
46 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Gezi<br />
Odaya çıkar çıkmaz yatağa uzanıp<br />
ayaklarımı duvara diktim. Yaklaşık bir<br />
saat böyle durduktan sonra yeniden<br />
ayaklarım olduğunu hissettim. Dinlenme<br />
olayını hallettikten sonra otelin restaurantına<br />
inip bir şeyler yedik. Bu gece<br />
Şangay’ ın güzel barlarından birine gidecektik.<br />
Otelden çıkıp taksiyle barın<br />
olduğu yere geldik.<br />
Mekan deniz kenarında bir gökdelenin<br />
en üst katında. Ve terasından muhteşem<br />
Şangay manzarası seyretmek<br />
mümkün.<br />
Barın ismini Bar Rouge. Buraya daha<br />
çok yabancılar geliyormuş. Çok az Çinli<br />
var, onlar da kadın. Yanlız Çin’ deki herkes<br />
hemen hemen aynı boyda ve birbirlerine<br />
çok benziyorlar. Fakat buradaki<br />
kadınlar hem uzun boylu hem de çok<br />
güzellerdi. Ben herhalde bunlar farklı<br />
bir yerde yaşıyor diye yorum yaparken<br />
kardeşim “onlar travesti” diyerek konuyu<br />
anlattı. Çin’ de pek güzel kadın yok<br />
ama çok güzel travestiler var.<br />
Bu mekanın müzikleri de, ortamı da, içkileri<br />
de gayet iyiydi. Biz ayrıldığımızda<br />
neredeyse sabah olmak üzereydi.<br />
Ertesi gün yine kahvaltımızı yaptıktan<br />
sonra yine dışarı çıktık. Ama bugün<br />
alış veriş yok. Sokaklarda avare ava-<br />
Burada ana yollar genelde<br />
çok büyük.<br />
Neredeyse 8 şeritli.<br />
Trafik çok yoğun oluyor<br />
zaman zaman.<br />
Arabalar akın akın geçiyor.<br />
re dolanmak var. Otelden çıktığımızda<br />
şuuşayn şuuşayn diye sesler geliyordu<br />
sağdan soldan, ben de merakla acaba<br />
ne yapıyorlar bunlar diye merak ediyordum<br />
ki şuuşayn’ dan sonra bir küfür<br />
patladı arkamızdan. Biri Türkçe ana avrat<br />
sayıyordu. Meğerse şuuşayn bildiğimiz<br />
shoe shine’ mış ve bizimkilerden<br />
birisinin ayakkabı ile birlikte pantolunu<br />
da boyayınca bizimki patlamış.<br />
Şangay’ da çok güzel binalar görmek<br />
mümkün. Kocaman gökdelenlerin arasına<br />
sıkışmış tarihi binalar da mevcut<br />
ve bence bunlar şehri daha estetik gösteriyor.<br />
Burada ana yollar genelde çok büyük.<br />
Neredeyse 8 şeritli. Trafik çok yoğun<br />
oluyor zaman zaman. Arabalar akın<br />
akın geçiyor. Herbiri yolun ortasından<br />
dönse de kimse çarpışmıyor. Yeşil ışıklar<br />
yandığında caddeler karınca sürüsü<br />
gibi oluyor. Burada arabadan çok bisiklet<br />
kullanılıyor aslında.<br />
Sokaklarda dolanıp etrafı gezdikten<br />
sonra biz de parkta oturup dinlendik.<br />
Sonra da otele gidip dönüş yolculuğu<br />
için bavullarımızı topladık. Fakat bu<br />
gezi beni hiç tatmin etmedi. Umarım<br />
tekrar gitme şansım olur.<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 47
Sinema<br />
Ali Erdem Ekşioğlu<br />
James Bond...<br />
(<br />
reklam<br />
arası<br />
sinema)<br />
Efsanevi seri James Bond 50. Yılını kutluyor. Şu ana<br />
kadar altı birbirinden yetenekli oyuncu tarafından<br />
canlandırılan dünyanın en sevilen ajanı yüz değiştirse de<br />
karakteri ve karizmasından asla vazgeçmedi.<br />
23 filmdir devam eden serinin son filmi Skyfall<br />
2 Kasım tarihinde Türk seyircisinin beğenisine<br />
sunulacak.<br />
Müthiş bir aksiyon ve macera serisi olan ve kendince<br />
bir marka oluşturmuş hikaye ilk olarak Sean Connery<br />
tarafından canlandırılmıştı. Terence Young’ın<br />
yönetmenliğini yaptığı filmin bütçesi 1.100.000$ olup<br />
Skyfall’un bütçesinin yaklaşık 200’de birine denk<br />
geliyordu. Serinin her filminin çekimleri ya da vizyona<br />
girişi dünya çapında 7'den 70'e büyük heyecan yarattı ve<br />
yaratacak.<br />
Skyfall serinin 23. Filmi olan Skyfall'da üçüncü kez<br />
James Bond rolünü üstlenen David Craig, 1995’den beri<br />
“M” rolünde oynayan Judi Dench, “No Country for Old<br />
Men” filminde “Anton Chigurh” rolünü üstlenen Javier<br />
Bardem (Silva), Harry Potter serisinde İsmi lazım değil<br />
(Lord Voldemort)’u canlandıran Ralph Fiennes (Garreth<br />
Mallory) ve MoneyPenny (Eve) rolünde Naomie Harris<br />
gibi zengin bir kadro yer alıyor.<br />
Film Sam Mendes tarafından yönetildi. Daha önce<br />
“American Beauty” filmi ile en iyi yönetmen oscarını<br />
kazanan Mendes, ilk Bond filminde hayranları pek de<br />
hayal kırıklığına uğratmayacak gibi görünüyor.<br />
Filmde serinin getirdiği mükemmellik duygusunun<br />
yanında benim gözümde bazı eksiklikler bulunuyor.<br />
Hikayede anakronik unsurlar ilk bakışta göze batıyor.<br />
Örneğin film Moneypenny (Eve)’in takıma katılışını<br />
yani geçmişte yaşanmış bir olayı anlatıyor. Buna<br />
rağmen James Bond eski ve yaşlı bir ajan olarak ele<br />
alınıyor, bütün hikaye sanki günümüzde geçiyormuş<br />
gibi yansıtılmış. Ayrıca filmin sürprizini bozmamak<br />
istediğim için yazmadığım seyrettiğinizde sizin de<br />
dikkatinizi çekecek kronolojik hatalar hayranları çok mutlu<br />
etmeyecek gibi.<br />
Bunun dışında 1999 yılında yine İstanbul’da geçen<br />
sahnelere sahip “The World is Not Enough”’ın aksine<br />
Türkiye beyaz perdeye oryantalist bir yaklaşım ile<br />
yansıtılmış ve ilkel gösterilmiş. İstanbul dar sokaklar ve<br />
sıkışık pazarlarla orta doğu ülkelerine benzetilmiş. Bu<br />
kadar gurur duyduğumuz şehri doğru tanıtamamak bence<br />
biraz da bizim suçumuz. Bu konu hakkında kızılması<br />
gereken biri varsa önce kendimize bakmamız gerektiğini<br />
düşünüyorum.<br />
Ama yine de son zamanların en güzel Bond filmlerinden<br />
biri olan Skyfall’u aksiyon ve macera severlere tavsiye<br />
eder iyi seyirler dilerim.<br />
48 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kültür - Sanat<br />
Babaannem 100 Yaşında...<br />
Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi, 6 Kasım Salı akşamı,<br />
Tiyatroadam tarafından sahnelenen, yönetmenliğini<br />
ünlü oyuncu Zafer Algöz’ün üstlendiği, “Babaannem 100<br />
Yaşında” oyununa evsahipliği yapacak.<br />
Buenos Aires’in varoşlarında yaşayan İtalyan kökenli, orta<br />
sınıftan bir göçmen ailenin reisi olan Carmelo; obur babaanneye,<br />
kız kurusu Anyula’ya ve yıllardır kendini beste<br />
yapmaya adamış, hiç bir işe yaramayan sözde sanatçı<br />
kardeşi Chicho’ya bakabilmek için sürekli çalışmasına<br />
karşın evi geçindirmekte gün geçtikçe zorlanır. Bulduğu<br />
her şeyi anında büyük bir zevkle tüketen babaanneyi doyurmada<br />
Carmelo’nun pazar tezgâhındaki mallar bile yetersiz<br />
kalır. İşleri her geçen gün biraz daha kötüye giden<br />
Carmelo, aileyi geçindirebilmek, daha doğrusu babaanneyi<br />
doyurabilmek için yeni çözüm yolları aramaya başlar.<br />
Bunlardan biri de babaanneyi evlendirerek ondan tamamen<br />
kurtulmaktır. Bu önerinin kabulünden sonra işler iyice<br />
çığırından çıkar ve babaannenin her şeyi silip süpüren iştahıyla<br />
tüm ailesinin, çevresindeki herkesin birer birer yok<br />
oluşunun acıklı-gülünç öyküsüne tanık oluruz.<br />
Neşet Günal, Kibele’de...<br />
İş Sanat Kibele<br />
Galerisi yeni sezona,<br />
mükemmel<br />
deseni, kusursuz<br />
kompozisyonu ve<br />
güçlü anlatım biçimiyle<br />
Türk resminin<br />
en önemli ustalarından<br />
biri olan<br />
Neşet Günal’ın<br />
restrospektif sergisiyle<br />
başlıyor. Kibele<br />
Galerisi 11 Ekim Perşembe günü açılacak sergi ile<br />
usta ressamın 1946’dan 2001’e kadar ürettiği eserlere<br />
ev sahipliği yapıyor. İş Sanat Kibele Galerisi 2012-2<strong>013</strong><br />
sezonunun ilk sergisinde Türk resminin en büyük ustalarından<br />
Neşet Günal’ın eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor.<br />
11 Ekim-1 Aralık 2012 tarihleri arasında sanatseverlerin<br />
ziyaret edebileceği restrospektif sergi figüratif<br />
resim sanatının Türkiye’deki en önemli temsilcilerinden<br />
Neşet Günal’ın 1946’dan 2001’e kadar ürettiği portre ve<br />
desenlerinin yer aldığı özel bir seçkiden oluşuyor.<br />
Rusya’dan Sevgiler...<br />
Borusan İstanbul Filarmoni<br />
Orkestrası (BİFO)<br />
yeni sezonunda da dünyaca<br />
ünlü solistlerle aynı<br />
sahneyi paylaşmaya devam<br />
ediyor. Kasım ayında<br />
Rusya’nın uluslararası<br />
üne sahip keman<br />
sanatçılarından Viktoria<br />
Mullova BİFO’nun konuğu<br />
olarak müzikseverlerle<br />
buluşacak.<br />
Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO) yeni sezonunda<br />
ünlü isimleri müzikseverlerle buluşturmaya<br />
devam ediyor. Sezonun yıldız konuklarından biri, İstanbulluların<br />
yakından tanıdığıViktoriaMullova. Sanatçı<br />
8 Kasım Perşembe akşamı 20.00’de Lütfi Kırdar Uluslararası<br />
Kongre ve Sergi Sarayı’nda BİFO eşliğinde bir<br />
konser verecek.<br />
Mullova, BİFO ile birlikte vatandaşı Şostakoviç’inen<br />
zor ve en beğenilen eserlerinden biri olan 1. Keman<br />
Konçertosu’nu seslendirecek.<br />
50 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>
Kültür - Sanat<br />
7.Contemporary Istanbul’da...<br />
Contemporary Istanbul, dünyanın dört bir yanından uluslararası<br />
galeri, koleksiyoner ve sanatseveri İstanbul’da 7.<br />
kez bir araya getiriyor. 22-25 Kasım 2012 tarihleri arasında<br />
İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı<br />
ile İstanbul Kongre Merkezi’nde 16.000 m2’lik alanda<br />
gerçekleşecek olan 7. Contemporary Istanbul’a dünyanın<br />
en önemli galerileri arasında yer alan Marlborough Gallery<br />
de katılacak.<br />
Ana sponsorluğunu Akbank Private Banking, ortak sponsorluğunu<br />
Zorlu Center ve Yıldız Holding’in üstlendiği 7.<br />
Contemporary Istanbul’a 55’i yurt dışı, 45’i yurt içi olmak<br />
üzere 100 çağdaş sanat galerisi ve 600 sanatçı katılacak.<br />
Her geçen yıl daha zengin içerik ve katılım ile devam eden<br />
Comtemporary Istanbul’da bu kez dünyanın en önemli galerilerinden<br />
biri olarak kabul edilen Marlborough Gallery<br />
de yer alacak. Türkiye’nin ilk çağdaş sanat haftası Art Istanbul;<br />
sergi açılışları, sanatçı ve küratör eşliğinde sergi<br />
gezileri, sanatçı konuşmaları, atölye çalışmaları, rehberli<br />
turlar, yürüyüş rotaları, galeri uzun geceleri, parti ve etkinliklerden<br />
oluşan zengin içeriği ile 19 – 25 Kasım haftasını<br />
sanatseverler ve koleksiyonerler için çok özel bir hafta haline<br />
getiriyor<br />
Tüm detaylara Contemporary Istanbul’un yenilenen web<br />
sitesi www.contemporaryistanbul.com’dan ulaşabilirsiniz.<br />
Art Istanbul programı için www.artistanbul.org adresini ziyaret<br />
edebilirsiniz.<br />
Hoşçakal İstanbul...<br />
Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi, Kasım ayında,<br />
elleri altmış dokuz yıldır boyalı, seksen altı yaşındaki Fikret<br />
Otyam ustanın “Hoşçakal İstanbul” adlı sergisine evsahipliği<br />
yapıyor.<br />
Sergi, Otyam ustanın fırçasından tuval üzerine akrilik boyalarla<br />
yapılan Anadolu’nun kara gözlü emekçi kadınlarını,<br />
dağlarını derelerini, göllerini denizlerini, “illa” hem ak hem<br />
kara keçilerini, eşeklerini, birbirinden değişik evlerini, kara<br />
kıl çadırlarını, pamuk tarlasında ömür tüketenlerini sanatseverlerle<br />
buluşturuyor.<br />
Fikret Otyam, 1952 yılında İstanbul Maya Sanat<br />
Galerisi’nde açtığı ilk sergisinden 60 yıl sonra sanat yaşamını<br />
bu çok özel sergisiyle Çırağan Palace Kempinski<br />
Sanat Galerisi’nde açılıyor.<br />
Ustanın tuval üzerine akrilik boyalarla yapmış olduğu eserlerinden<br />
oluşan sergi 7 Kasım’dan 27 Aralık’a kadar Çırağan<br />
Sarayı’nın giriş katındaki Sanat Galerisi’nde günün<br />
her saati ücretsiz olarak sanat severlerin ziyaretine açık<br />
<strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong> / 51
Nostalji<br />
52 / <strong>marketing</strong> <strong>europe</strong> & <strong>anatolia</strong>