Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
araştırmacılar. Tahtacılar orijinal gelenek
ve göreneklerine devam eden ender
Alevi gruplarındandır.
- Nedir bu gelenekler, görenekler,
kültürel özellikler?
- Bir kere doğayla iç içe bir topluluktur
Tahtacılar. Kurdu, kuşu insandan ayrı
görmezler. Geçimlerini ormandan sağlarlar
ama ağacı bile keserken af dilerler.
“Adem’in beşiğinden kapının eşiğine
kadar, her şeyim senden. Ama geçimim
de senden” derler. Bağışlanmayı diler,
ağacı öyle keserler.
Kendi içlerinde, birbirlerine saygı,
haklarına saygı esastır. Alınteriyle
geçinmek en büyük erdemdir. Yardımseverdir.
Yanlış yapanın düşkün edilmesi,
topluluktan dışlanması gibi ilkelerle bu
değerler korunmuştur. Bizim köyümüzde
bile 15-20 yıl öncesine gidin, kapılar
kilitlenmezdi, ayıptı. Gelen misafir Hz.
Ali diye karşılanırdı. Şehir buraya doğru
geldikten sonra, hırsızlıklar başladıktan
sonra değişti. Ama Anadolu’da bazı yerlerde
hâlâ böyledir.
Perşembe akşamları ülüş dağıtılırdı
çocuklara, kuru üzüm falan. Bu çok eski,
Oğuzname’de bile geçen bir Türkmen
kültürüdür zaten.
Benim branşım müzik olduğu için bunu
rahatlıkla söyleyebilirim, hiçbir Alevi
grubunun semah müzikleri, Tahtacıların
müziklerine benzemez. Benim için en
güzel DNA testi budur. Anadolu Alevilerinin
hepsi Hacı Bektaş Veli’ye, Serçeşme’ye
bağlıdır. Bizim Tahtacılar Erdebil
süreği dediğimiz, İran’ın, Hazar Denizi’nin
batısındaki bölgeden gelmişler.
Erzurum’a, Iğdır’a yakın bir bölgeden...
Oradan eğitimini almışlar. Halep, Musul,
Şam’a yayılmış, o bölgeden Anadolu’ya
giriş yapmışlar. Hacı Bektaş’a bağlanmamışlar.
Bu da onları özgün kılmış bir
yandan.
Ama işin özü şu, Aleviliğin bir tek
ibadeti var, o da muhabbet. Gönül
kırmayacaksın, gönül alacaksın. Allah’ın
bizim yatıp kalkmamıza, semah dönmemize
falan ihtiyacı var mı? “Ben sizi yarattım,
ruhumdan üfledim, hepinizde bir
tanrısallık var. Siz bunun bilincinde olun,
buna layık olun. Birbirinizle muhabbet
içinde olun” diyor. Gerisi işin hikâyesi…
Birbiriniz ile derken de sadece insanlar
arası değil, çevre de bunun içinde. Tüm
doğa, hayvanlar, bitkiler, hatta içerisinde
yaşadığınız sokağa kadar... İbadeti insanın
bunlarla kurduğu ilişkidedir.
- Kâmil insan kavrayışı nasıl Tahtacıların?
- Alevilikten çok farklı bir yorumları
yoktur. Aslında bütün dinlerde var benzer
bir kavrayış. Eline, beline, diline hâkim ol.
Kimseye zararın olmasın, faydan olsun.
Aşına, eşine, işine bak. Sorumluluklarını
bil. Elinle koymadığını alma, kendine layık
görmediğini başkasına yapma. Bu insani
değerler aynıdır aslında, Alevilikte de
Sünnilikte de. Çünkü başlangıçtaki niyet
belli, insanları ıslah etmek, daha iyiye
götürmek. Ama egemenler, emperyal
güçleri dini kullanmaya başladığı zaman,
bütün bu değerler bozuluyor, kağıt üzerinde
kalıyor. Aleviliğin, Tahtacılığın farkı,
bozulmadan kalmış olması belki de.
Kendi adıma konuşayım, dünyadaki
hangi inanç sistemi insanları daha kâmil
yapıyorsa, şiddetten uzak tutabiliyorsa,
ben Aleviliği bırakıp oraya geçmeye
hazırım. Bana esas miras kalan şey bu
değerler çünkü, bunun adı değil. Hangisi
insanlığı daha güzele götürme gücüne
sahipse, onda buluşmalı insanlık. Benimki
en doğru, benimki en büyük diye
dinler, mezhepler, milliyetler arasında bir
savaş sürmüş hep. Oysa iyide, doğruda,
güzelde buluşmalı insan.
En iyi özellikleri, değerleri toplamalı
bir araya. Aşuredeki gibi. Biri biri çürük
buğday atarsa, kurtlu buğday atarsa, o
aşurenin tadı olmaz. Burada dinsel ya
da milliyetçi tutuculuğa yer yok. Başka
inançlardan kendimize katacak değerler
varsa bunları öğrenmeli, bunlara kapalı
kalmamalı diye düşünüyorum. Bir örnek
vereyim, bağladığı köprünün çelik halatlarından
biri kopunca, kimseye bir şey
olmadığı halde intihar eden bir Japon mühendis
vardı. Onu bu vicdani muhasebeye
götüren inançtan, değerler sisteminden
öğrenilecek bir şey yok mu sizce?
Anadan babadan devralınan dinsel
bir kimlikten ziyade, edinilebilen ve
korumak için çaba gösterilen bir değerler
sistemini öne çıkartıyorsunuz. Böyle
mi özünde?
İnsanları birbirinden ayıran bir kan grupları
var, o da belli zaten. Gerisi sonradan
gelmiş. Diğer bütün ayrımlar sonradan
gelmiş. Farklı dinler, öğretiler, doğruyu
arama yolunda ortaya çıkan yeni arayışlar…
Bunlar güzel ama insanları bölmesi,
etle tırnağı ayırması, birbirine düşman
etmesi olacak şey değil. Kitaplı dinlerle
birlikte insanlığın arasındaki bu ayrımlar
da derinleşmiş. Tüm bu inançların amacı,
gayesi temelde aynı olsa. İnsanı daha iyiye
taşımak. İktidar sahiplerinin elinde yozlaşmış
dinler. Bizimse insanları buluşturan
ortak değerleri bulmamız lazım.
17