Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Tarihi Havagazı Fabrikası'nda yapılan "Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Ağı İzmir Kurul Toplantısı"nda, Byükşehir
Belediyesi'nin davetiyle İzmir'in 25 ilçe Belediyesi bir araya geldi.
belediyelerinin ihtiyaçlarını giderecek bir
dayanışma modeli aslında. Kent güçlerinin
bir araya geldiği bir dayanışma
modeli. Şöyle anlatayım. Biz ilk önce,
İzmir’den ürettiğimiz sürdürülebilirlik
vizyon ortaklığı kapsamında, dayanışmaya
dayalı bir sistem oluşturmak istiyoruz.
Bugün ilçe belediyeleri kendi sınırları
içerisine hapsolmuş durumdalar. Hem
kaynaktan hem de yetkiden yoksun bir
şekilde gelişimlerini sağlamaya çalışıyorlar.
Onların önünü açacak yapılar ve
mekanizmalar kurmaya ihtiyacımız var.
Kurmuş olduğumuz model, sürdürülebilir
kalkınma hedefleri bağlamında bunu
sağlayacak. Bunun için üç temel ayak
öngörüyoruz.
Üniversiteler aktif yer alacak
Birincisi, İzmir için bir Sürdürülebilirlik
Kurulu oluşturduk. Bu çalışmalara
başladı bile. Bu kurul içerisinde alanında
uzman, donanımlı kişileri topladık.
Üniversitelerden akademisyenler, özel
sektör ve diğer kurum ve kuruluşlardan
belli uzmanlığa sahip insanlar bu kurulu
oluşturuyor. Kentsel dönüşüm, şehir
planlaması, iklim değişikliği gibi alanlarda,
hatta sokak ekonomisi gibi yepyeni
çalışma alanlarında uzman hocalarımız
var. Bu konularda çalışan gönüllü arkadaşlarımız
da mevcut. Aslında tam anlamıyla,
sürdürülebilir kentsel gelişimin
temel başlıklarını kapsayacak kişilerden
oluşan karma bir yapı. Bu kurulu yavaş
yavaş ve sağlam adımlarla büyütme
amacını taşıyoruz. Bu birinci ayak...
İkinci ayakta da, bu kurula bağlı çalışma
grupları oluşturmayı planlıyoruz. Sürdürülebilirlik
Kurulu İzmir’in ilçeleri için
temel stratejiler ve politikalar üretecek.
Ama bunlara dair yapılacak çalışmalarda
bu kurul tek başına yeterli olmayabilir. O
yüzden ikinci ayakta bu çalışma gruplarının
oluşturulmasını öngörüyoruz. Bu
çalışma gruplarının her birisi çeşitli başlıklar
altın tanımlanacak. Mesela iklim
değişikliği, toplum sağlığı, göç, cinsiyet
eşitliği, sürdürülebilir finans, dezavantajlı
gruplar gibi başlıkları kapsayan çalışma
grupları oluşturulacak.
- Bu yapının içerisinde ilçelerden de
temsilciler olacak mı?
- Tabii ki. Bu sayede Kurul’un oluşturacağı
strateji ve politikalar, çalışma
grupları üzerinden ilçe belediyelerine taşınılabilecek.
Bu çalışma grupları aslında
ilçe belediyeleriyle daha yakın bir mesai
harcayacak, daha sıkı bir işbirliğine girecek.
Hem saha çalışmaları yürütebilecek
hem de bu ilçelerden veri alabilecek,
bu verilerden raporlar hazırlayabilecek.
Bu çalışma grupları üniversitelerde bu
alanda çalışan insanlardan da beslenecek,
böylelikle ilçe belediyelerinin ihtiyaç
duyduğu nitelikli insan kaynağını sağlamış
da olacağız.
Modelin en özgün yanı ise üçüncü ayak
diye tabir ettiğimiz “çözüm ortaklığı”.
Çözüm ortaklığı dediğimiz model, başta
belirttiğim kaynak ve yetki yoksunluğuna
cevap verebilecek bir modeli üretiyor.
Bu model içerisinde çeşitli uzmanlık
bilgisine sahip kurum ve kuruluşlarla, ikili
işbirliği protokolleri imzalayarak ortaklıklar
geliştirmeyi istiyoruz. Bu kurum
ve kuruluşların temel itibariyle uzmanlık
bilgisinden faydalanmak ve bunu da ilçe
belediyelerimizin talep ve beklentileriyle
buluşturmak istiyoruz. Somut örneklerle
konuşmak gerekirse; çözüm ortaklığımız
içerisinde Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı mevcut. Bugün BMKP kalkınma
odaklı birçok projeye finansman
sağlıyor. Eğer biz BMKP gibi bir kuruluşla,
bir ilçe belediyemizin ihtiyacı ve talebi
doğrultusunda bir ortak proje oluşturabilirsek
ve bu ilçe belediyesinin üzerindeki
bir yükü almış olacak.
Bu kurumların her birinde proje hazırlayabilecek
birimler ve ekipler zaten mevcut.
Ama bütçe sıkıntıları nedeniyle bizim
ilçe belediyelerimizde böyle ekiplerin yok
ne yazık ki. BMKP, BM Mülteci Komiserliği,
İzmir Barosu, Köy Koop, Genç İşi Ko-
Tunç Soyer'e göre sürdürülebilir kalkınmanın
iki temel anahtarı...
Dizginsiz büyüme ve kalkınma
tutkusunu ben obeziteye benzetiyorum.
Belki de bunun kökeni çok eskilerde.
Avcı toplayıcılık zamanlarında insanlar
beslendiği gıdaları mevsiminde toplamak
zorunda kalmış. Onun için de bir
telaşları olmuş. “Şu hurma iki gün sonra
bitecek, acaba yarın gelsem bu inciri bulur muyum” telaşıyla, ne buluyorsa ve
bulduğu anda tüketmeye çalışmış. O zamanlar artık çok geride kaldı, insan, doğayı
ve kaynakları kullanmada ne yazık ki çok güçlü bir hegemonya elde etti. Ama buna
rağmen, insan belki de hâlâ o ilkel güdüleri nedeniyle atıştırmaya, tüketmeye,
dolabını doldurmaya, alabildiği kadar çok almaya devam ediyor. İşte bunun
çağımızdaki sonucu obezite olarak tezahür ediyor.
Bunu toplumlara taşırsanız da şöyle bir tablo çıkıyor. Yarını hiç düşünmeden,
yarına hiçbir şey bırakma kaygısı duymadan tüketmek, tüketebilmek için üretmek
ve bu çapta bir üretim-tüketim zincirini karşılayabilmek için büyümek, hep büyümek…
Hız ve büyüklük tutkusuyla beslenen bu büyüme telaşının toplumlarda da
obeziteye yol alıştığını düşünüyorum.
O nedenle uluslararası ölçekte bu sorunu ele alan, büyümeyi dizginlemeyi ilk
defa tartışan ve sürdürülebilir bir büyümeden bahseden Brundtland raporu çok
mühim. Bunun anahtarlarını aramak lazım. Bence iki temel ve basit anahtarı var.
Birincisi doğaya saygılı bir büyüme. Yani doğayı tahrip etmeden, onu koruyarak,
onunla uyumlu yaşayarak. En önemlisi bu bence, bunu yapmak zorundasınız.
İkinci bir sırrı daha var. O da demokratik, katılımcı, şeffaf bir büyüme. İnsanların
sadece cebini ve midesini dolduran değil, onların gerçek ihtiyaçlarından yola çıkan,
gerçekten mutlu edecek, hayatın güzellikleriyle buluşturacak, hayatı kolaylaştıracak
bir büyüme, ancak insanların sözünün dinlendiği, hayatları hakkında söz sahibi
olmalarının mümkün olduğu bir yoldan gelişebilir. “En iyisini ben bilirim, toplum
için en doğrusunu ben yaparım” zihniyetiyle olamaz bu.
Sürdürülebilir bir kalkınmanın iki temel anahtarı, iki temel sorunu bu bence.
23