31.07.2021 Views

seferi keçi 07

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sosyalleşmem lazım(mış!)

Bu sayıdan itibaren Duyarlı Keçi Sefer karakteriyle dergimizi

renklendiren karikatürist Uğur Günel’le en az çizdikleri kadar eğlenceli

bir söyleşi gerçekleştirdik. Uğur bize mizah sanatının inceliklerini ve

yaşadıklarını hikâyelerine nasıl yansıttığını anlattı...

Röportaj: Candemir Basan

Çizerliğe ilk başladığım yıllarda bir

İstanbul maceram oldu. Başlarda Leman

dergisinde çiziyordum. O aralar Leman’la

birlikte irili ufaklı birçok dergide küçük

köşeler çizdim. Ama bu dergiler çok uzun

ömürlü olmadı. Gırgır dergisi 2008

yılında yenilenmişti. Orada çalışan bir

arkadaşım köşe çizecek karikatürist

aradıklarını, benim işlerimi beğendiklerini

söyledi. Gidip görüştük ve 2010 yılının

Nisan ayında Gırgır’da çizmeye başladım.

2017 Şubat’ında dergi kapanıncaya kadar

da çizdim.

Gırgır’da çizdiğim karikatürler karmaşık

bulunuyor, çok beğenilmiyordu.

Konuşma balonlarını çok dolduğum

konusunda eleştiriler alıyordum. Karelerde

bir olay anlatırken aynı kare içinde,

arkalarda bir yerlerde konuşan başka

karakterler de koyardım. Küçücük

köşede, tek karede hepsine yer vermek

istediğimden doluyordu, şişiyordu.

Şimdilerde Umut Sarıkaya, Alper Ocak

gibi çizerler de aynısını uyguluyor

aslında. Ama benim köşem küçük olduğu

için anlatacaklarımı sığdıramıyordum.

Ben de kareleri çoğalttım, hikâyeye

dönüştürdüm. Çizdiğim köşe oturmaya

başladığı yıllarda mecburi askeri görevimi

yapmak için ayrıldım. Zor bir askerlikti,

dönüşte o psikolojiyle altı ay kadar

çizmeye ara verdim. Bu kısır ve sancılı

dönemi atlatmak için bir psikoloğa

gittim. Ben anlatıyordum ama doktor

beni pek dinlemiyor, defterine bir şeyler

yazıyordu. Sonunda “Sen kendini çok

kapatmışsın. Sosyalleşmen lazım.” dedi.

Eve gider gitmez o doktoru ve seansı

çizdim. Çizdiğim hikâyeye de “Sosyalleşmek

lazım” ismini verdim. Ama çok

sosyalleşemediğimden sonuna “az biraz”

ekledim. “Sosyalleşmek lazım... az biraz”

köşesi böyle ortaya çıktı. Dergiden

arkadaşlara gösterdiğimde “senin

yapman gereken baştan beri buymuş”

dediler. Benim de çok içime sindi. Ara

sıra çok gülünen şakalar olsa da aslında

hayata dair, insana dair hikâyeler çizdim.

Trajik hikâyeler ama arada minik espriler

var. Ben orada kendimi buldum. 6 yıl

boyunca her hafta çizdim “Sosyalleşmek

lazım... az biraz” köşesini. Çok birikti tabi

hikâyeler. Şimdi bir yayıncı bulursam

albüm olarak yayınlamak istiyorum.

Bu işin bir okulu yok. Tamamen

usta-çırak ilişkisine bağlı. Bir usta

çizerken en basitinden kalemi nasıl

tuttuğunu, tarama ucunu nasıl kullandığını

görerek öğrenmek gerekiyor. Leman

benim için bir okuldu. Orada Behiç Pek

çok yardımcı olmuştu. Kemal Aratan,

Tuncay Akgün gibi ustalara çizgilerimizi

gösteriyorduk. Bakıp yorumluyorlardı.

Fikirler verip haftaya çiz getir derlerdi.

Tekrar götürürdük, beğenmezlerdi. Ama

beğenmedik dedikleri işleri dergiye

basıyorlardı. Meğer o bir taktikmiş,

şımarmayalım diye. O zaman çok

bozuluyorduk. Doğru bir yöntem

olduğunu sonradan anladık. Açıkçası

aynısını şimdilerde

ben yapıyorum.

Onlar kadar ustalaşmadık

ama bu

taktikleri de devralmış

olduk.

Dergi için

İstanbul’dayken başka

projelerde de yer

aldım. Çizdiğim hikâyeler bir yayıncının

ilgisini çekmiş. Kendileri için televizyon

programı yazmamı istedi. Uzunca bir

metin hazırladım. Demo çekimleri

yapıldı. Ama son anda bir anlaşmazlık

sonucu yayınlanamadı. Moralim çok

bozuldu o günlerde. Şimdi düşündüğümde,

olmaması daha iyi oldu diyebilirim.

Bazı şeylerin yavaş yavaş olması gerekiyor.

Radyo programları hazırladım,

metin yazarlığı yaptım o dönemde.

Hem yazdıklarım birikmişti, hem de

çoktandır kafamda olan bir hikâye vardı.

Bahtsızlıklarla, şanssızlıklarla dolu bir

hayat hikâyesi... Bunu bir sahne şovuna

dönüştürdüm. Aslında bir çeşit Stand-Up

gösterisi ama öyle karnınızı tutarak

gülebileceğiniz bir gösteri değil. Çizdiğim

hikâyelere benziyor. Bu yüzden

gösterinin adı da çizdiğim köşenin de

başlığı olan “Sosyalleşmek lazım... az

biraz” oldu. İzmir’de imkân sağlayan

mekânlarda sergilemeye başladım.

Bazen küçük aksilikler yaşasam da çok

güzel geçiyordu. İzlemeye gelenleri de

hikâyelere katmaya başladım. İnteraktif

bir hâl aldı. Örneğin bir sahnede

seyircilerden biriyle dans edip şakayı

yapıp sahneden indiriyordum. Sonrasında

seyirciler daha çok sahnede kalmaya

başladı. Gösteri giderek şekillendi ve

gelişti. İki buçuk üç saat sahnede

kaldığım oluyordu. Ayda bir iki defa

sahne alıyordum. Yaklaşık 70 gösteri

yaptım. İlk zamanlardaki sıklıkta olmasa

da mekân bulduğumda sahneye çıkmaya

devam ediyorum. Fakat ne yazık ki

benimki gibi deneysel projelere sahne

34

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!