Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 21KADEK GENEL BAfiKANLIK KONSEY‹ ÜYES‹ MUSTAFA KARASU 14 TEMMUZ D‹REN‹fi‹N‹ DE⁄ERLEND‹R‹YOR14 TEMMUZ RUHU KÜRD‹STAN DEVR‹M‹N‹N RUHUDURBafltaraf› 36’daCezaevinde uygulanan politikanın esasıbudur. Orada devletin mantığı konuştu.Dediği şuydu: “Devrimcilik yapma sözüverdiniz. Burada sizi öyle bir hale getireceğimki, halkın içine çıkmaya utanacaksınız.Sizi öyle bir rezil edeceğim ki, insanlarınyüzüne bile bakamayacaksınız.” Gerçektende izlenen politika, kişilikleri cezaevindetüketip daha sonra toplum içine salmak;böylece halka “işte Apocular bunlardı; sizeöncülük yapmak isteyenler, özgür bir Kürdistanvaat edenler, Türk devletine kafa tutanlarböyle teslim olup boyun eğdi” mesajınıvermekti. Aslında bütün isyanlarda yapılanda bu olmuştu. İsyan liderlerini öldürmüşler,geriye kalanları da pişman ederek‘olmaz’ın teorisini yapan korkak kişiler halindetopluma salmışlardı.Bize karşı politikaları ise daha çok mücadeleninkökünü kazımaktı. Apocu düşüncelerinkökünü kazımak ve cezaevi duvarlarınagömmek, Diyarbakır Cezaevi somutundaKürt halkının özgürlük umudunu gömmekesas hedefti. Hareketin öncü kadrolarıve en iddialı militanları oradaydı. DiyarbakırCezaevindekiler doğduklarına pişman ettirilirve inançlarından vazgeçirtilirse, halktaönemli bir yılgınlık ve inançsızlık gelişecek,PKK’nin itibarı düşecek, Apocu düşüncelerinboş olduğu fikri hakim kılınacaktı. ZatenEsat Oktay’ın ekibi, Şeyh Sait, Dersim veAğrı isyanlarının yenilgisinden sonra olduğugibi “bu iş olmaz” fikrini toplumda yaygınlaştırmakamacıyla görevlendirilen özel birekipti. Ölüm noktasına getiren, ama öldürmeyen,yani ölümü bile bir kurtuluş olarakgösteren tarzda bir işkence uygulanıyordu.Bu ekip böyle bir işkence sistemi kurma göreviylegelmişti. Tabii bu süreçte ölümler oldu,ama mesele ölüm sınırına getirip öldürmedentutmaktı. Çünkü öldü mü, zaten kurtulacaktı.Önemli olan ruhen öldürmek, yanibeyinde ve kişilikte öldürürken, fiziki olaraköldürmemekti.Faşist rejim çok büyük bir şiddetle geliyordu.Koğuşları zaten teslim almış, bizimkadroları iki tarafa ayırmıştı. Artık yirmidört saat işkence uyguluyordu. Gece gündüzinsanlar işkence altındaydı. Su ve yemekvermiyor, sadece bir lokma ekmekveriyor, onu da dilim dilim dağıtıyorlardı.Bazen bunu da vermezlerdi. Gazete ve sigaragibi şeyler zaten kesilmişti. Vermezler,fakat aynı zamanda unutturmazlardı.O da özel bir yöntemdi. Örneğin sigaravermezler, ama haftada birkaç tane içeriatarlardı. Tutuklular sigara içsinler, unutmasınlar,dolayısıyla o zayıflık devam etsindiye bu tür yöntemleri uygularlardı. Yıkanmayoktu. İnsanların hepsi bir aradaydı.Herkesin vücudunda binlerce bit oluşmuştuve avuçla atılıyordu. Sürekli bir işkencehali ve uykusuzluk vardı. Bu durumdabitlenmek de insana işkence gibi geliyordu.Sürekli bir psikolojik baskı vardı. Oda insanların iradesini kırmaya yönelikti.‹lk cezaevi flehidimizAli Erek yoldaflBuna karşı bizim ilk ölüm orucumuz,‘81 yılının 3 Mart’ında Kemal ve Hayriarkadaşların öncülüğünde başlatıldı. Beno zaman hücredeydim, bilgim yoktu. Hücredençıktıktan sonra arkadaşların ölüm orucunubaşlattıklarını duydum. Ölüm orucukarşısında düşmanın politikasında en ufakbir yumuşama bile görülmedi.Daha sonra mahkemeler başlayacaktı.Mahkemeler konusunda da en ufak bir geriadım atış olmadı. Mahkemelerin yapılacağıkonusunda önceden bilgimiz yoktu.Bir gün önce gelip “yarın mahkemeye çıkacaksınız”dediler. Bir tek iddianame vardı.Mazlum ve ben bir hücrede kalıyorduk,böylelikle birlikte okuyabildik. Biz o zaman“bazı kısa şeyler hazırlanabilir” dedik, amabunu yapma imkanımız olmadı. Yani mahkemeyede hazırlıksız çıkıldı. İlk mahkemelerde‘cezaevindeki baskı ve işkenceyiprotesto etmek için kimlik vermeme’ kararıalındı. Çünkü gerçekten dayanılmayacakişkenceler yapılıyordu. Koğuşlar zatenönemli oranda teslim alınmıştı.Şimdi televizyonda verilen bazı görüntülervar. O görüntüler, kimlik bildiriminireddettiğimiz ve işkence yapılıyor dediğimizzaman, arkadaşların kürsüden alınıpgötürüldüğü anın görüntüleridir. Mahkemelerdehakimin gözü önünde işkence yapılıyordu.Salonda esas duruşta durmayan,sağa sola bakan dayak yiyordu. “AdaletMülkün Temelidir” yazısındaki ‘T’ harfinebakılacak, herkesin gözü orada olacak; sağasola, hakime, avukata veya bir başkasınabakılmayacaktı. Gözlerini çevirip başkabir yere bakanı mahkeme salonunda dövüyorlardı.Hatırlıyorum: Mahkeme heyetine“burası işkencehanedir, bunu durdurun”denildiğinde, heyetin verdiği cevap “siz deakıllı durun, yapmasınlar” olmuştu. Belkicezaevi kapalı yerdi, işkence yapılabilirdi,ama mahkeme güya adaletin olduğu yerdi.İşkencelerin orada da sürmesi şu mesajıvermek içindi: “Mahkemede bile sizin içinyapılacak herhangi bir şey yoktur. Tek kurtuluşyolu teslim olmaktır.”Baskılar sürdü. Kimlik bildirimi yapmayanarkadaşları arabalara koyuyor, akşamakadar işkence yapıyorlardı. Arkadaşlarcezaevine girdiği zaman vücutlarında tekbir beyaz yer kalmıyor, her tarafları simsiyaholuyordu. Kimlik bildirimi tavrını geliştirmekarşısında dökülenler oldu. Ağır işkenceleryapılıyor, insanlar dayanamıyordu.İşkence ve baskı bir veya iki gün değilsürekliydi. Polise giden insan iki veya üçay direniyordu; ama burada işkencenin nezaman biteceği belli değildi. Bu da insanlarıniradesi üzerinde olumsuz etki yapıyordu.Sonuçta kimlik bildirimi yapmayanlarazalınca, bunu sürdürmenin faydasıkalmadı. Bu nedenle direnişi fiili olarak devamettirme kararı alındı ve kimlik bildirimiyapıldı. Kimlik bildirimi yapıldıktan sonradireniş fiili olarak sürdü.Ben eyleme ikinci grupta katılmıştım.Ölüm orucu kırkıncı güne girmişti. Esat Oktaybazı sözler vermişti. Sözlerini tutmayacağıbiliniyordu, ama ölüm orucu bırakıldı.Kimlik bildiriminden sonra gardiyanlarınHayri arkadaşın koltuğunun altına giripkürsüye götürdükleri görüntü, ölüm orucununbırakıldığı gündü. O gün ölüm orucubırakılmış ve kimlik bildirimi yapılmıştı. Fakatdireniş devam ediyordu. O eylemde AliErek adındaki Pazarcıklı Türk bir arkadaşımızşehit düştü. Antep bölgesindeki en iyimilitanlarımızdandı. Antep’te Atatürk Lisesi’ndeokurken katılan gençlerdendi. O arkadaşölüm orucunun otuzuncu günü eylemibırakmıştı. Boğazı yara olmuştu; konuşamıyor,yemek yiyemiyordu. Devlet bakmadı,kendisi katı yiyecek yiyemiyordu.Sonuçta acı çeke çeke şehit düştü. İlk cezaevişehidimiz bu arkadaştır.1981’in 26 Mayısı’nda bir dönem dahadirenmek üzere bazı kurallara uyma kararıalındı. Çünkü kitlenin çoğu kurallara uymuştu.Bir süre bazı kurallara uymak, dahasonra toparlanmak kararıyla direniş bırakıldı.Yaklaşık bir aylık gibi bir süre bize karışılmadı.Tabii sonra işkenceler çok şiddetlendi.İşte o zaman gerçek politikalarını açığavurdular. Herkesi mahkemelere çıkarıp“pişmanım, bu mücadele boştur. PKK veApo bizi kandırmıştır. Sosyalizm yanlıştır.Kürt yoktur, hepimiz Türk’üz. KürtlükPKK’nin icadıdır” der duruma getirmeyiesas aldılar. Nitekim itirafçılar çıktı mı, hemenkullanıyorlardı. Hatta Şahin Dönmezitirafçı olduğunda, “Apo bile ‘kendine ihanetetmemiş tek bir Kürt kalmamıştır’ diyor. Demekki, gerçekten Kürtlük olsaydı, Apo daböyle demezdi. Kendine ihanet ettirilmemiştek bir Kürt bile kalmamışsa, nasıl mücadeleedilecek! Bunlar boştur” gibi sözler söylemişti.Doğrudur, Başkanın ilk belirlemelerindenbiri, kendine ihanet etmemiş tek birKürt insanının bile kalmadığı şeklindeydi.Zaten PKK’yi PKK yapan da bu sözdür.Kürt halkını ayağa kaldıran neden, onunzayıflıklarını kabul etmemedir. Fakat bu sözmahkemelerde farklı kullanılıyordu. Bir süresonra baskılar sonucu itirafçılar ortaya çıktı.Yavaş yavaş her gruptan itirafçılar çıkarılıyordu.Bunlar mahkemede sosyalizme vePKK’ye küfrediyor, “Kürt yoktur” diyorlardı.Böylelikle bütün değerlerimizi altüst edenbir saldırı başlamıştı.Kadrolar flahs›nda Kürhalk›n›n umudubitirilmek isteni yorduBaskılar giderek arttı. Hayri arkadaşbir gün “bu nasıl bitecek?” demişti.Koğuşlardan sürekli işkence sesi geliyordu.Bizim orada da işkence oluyordu; fakatkoğuşlar kalabalıktı, çığlıklar hepsindenbirden yükselince arkadaşlar çok etkileniyordu.Bizde durumun böyle süremeyeceğifikri gelişiyordu, bu işte çok tehlikeli biramaç olduğunu görüyorduk. Bizim şahsımızdaKürt halkının özgürlük umudu bitirilmekisteniyordu: Ya itiraf edeceksiniz ya itirafedeceksiniz! Başka seçenek yoktu.Esat Oktay bir gün gelip Kemal arkadaşa,“ben küçüklerle uğraşmıyorum, sıra büyükbalıklara geldi” demişti. Kemal arkadaşınyanıtı ise, “büyük balığın kılçığı da büyükolur, insanın boğazında kalır” olmuştu.Esat Oktay, Mazlum arkadaşın şehit düşmesindenbir ay önce, O’nun yanına gelipbenzer şeyler söylemişti. Esat Oktay birçokarkadaşın yanına gidip böyle konuşuyordu.Bir gün gelip bana da bazı şeyler söyledi.Hatırlıyorum. Bir şey olmuştu, kızmıştım.Normalde bizi ayakta tutuyorlardı. Bense ogün ayakta kalmadım, gidip yattım. Gardiyanlargeldiler, beni kaldırmak için birçokyol denediler, ama kapıyı açmıyorlardı. Sonuçtaben de kalkmadım. Tabii gidip EsatOktay’a söylemişler. Çünkü o ortamda ayağakalkmamak, bir tavır oluyordu. Esat Oktaygeldi, ‘kalk’ dedi, kalktım. Bunun üzerine“halinizi biliyorum; burada ya çatlayaraköleceksiniz ya da benim dediğime geleceksiniz.Artık işin sonuna geliyoruz” dedi. Yanibizim daha fazla dayanamayacak noktayageldiğimizi söylemek istiyordu.Bir ara Kemal, Hayri ve Mazlum arkadaşlarlaaynı kattaydık. Celalettin Delibaşve Muzaffer Ayata da bizim kattaydı. Hepimiztek tek hücrelerdeydik. O sırada kendiaramızda çok yazışıyorduk. Baskılar artmıştı.Bunun üzerine direniş kararına vardık.Mahkemeden önce savunma hakkınıelde etmek için direnişe geçmek gerekliydi.Mahkemelerde Kürt halkını ve PKK’yi savunmakistiyoruz. Kaldı ki, zaten savunuyoruz.Bütün baskılara rağmen, çok sınırlısayıdaki arkadaş olarak mahkemede tutumkoyduk. PKK’yi savunmaya geçiyorduk,ama bizi konuşturmuyorlardı. Bu nedenlebir iki kelimeyle de olsa tavrımızı ortayakoyuyorduk. İtirafçılık yayılmıştı. Mahkemedekimse konuşmuyordu. Bazılarıkalkıp kötü konuşuyorlardı. Belki düşmancatutumlar yoktu, ama parti savunulmuyordu.Bize de söz hakkı vermiyorlardı.Onun için savunmalardan önce mutlaka direnmekararı almalıydık.Duruşmalar başlayınca, mahkeme enfazla altı ay sürer diye düşünüyorduk. Bu altıayın sonunda zaten idam sehpaları kurulurve idam ediliriz kanaatindeydik. Arkadaşlarmüthiş kararlıydı, kimsede idam korkusuyoktu. Hatta idama gitmek bir onur olarakgörülmüştü. Onlarca arkadaş gözünü kırpmadanidama gidecek, sandalyesini kendiayağıyla itecekti. Bu kararlılık vardı. BöylelikleKürdistan tarihinde idam konusundaŞeyh Sait’lerin başlatmış olduğu gelenekdevam ettirilecekti. En zor koşullarda Kürthalkının onurunu korumak ve teslim etmemekiçin en ufacık bir ikirciklik bile gösterilmeyecekti.Fakat işler düşündüğümüz gibiolmadı. Bizim altı ay süreceğini düşündüğümüzmahkeme giderek uzadı. Böyle oluncabaskılar arttı ve itiraflar çoğaldı.Direniş kararı almıştık, direnme zamanınıngeldiğini söylüyorduk, fakat hiçbir arkadaşöncülük yapmak istemiyordu. “Birarkadaş başlasın, ondan sonra katılalım”yaklaşımı çoğu arkadaşta vardı. Bunun nedenişuydu: Birinci ölüm orucu başarılı olmadı.Kemal ve Hayri arkadaşlar o direnişinbirinci dereceden sorumlusu olan arkadaşlardı,fakat ölüm orucu bırakıldı. Baskılarçok şiddetliydi. Bir eylem yapamaz, üstelikeylemimizi sonuna kadar götüremezsekdurum daha kötü olurdu. Esat Oktay’ındediği gibi, cezaevinden çıkarılsak bile,çıkmak istemeyecek konuma getirilebilirdik.Bu kaygıları taşıyorduk. O bakımdanhiçbir arkadaş ölüm orucu eyleminin birincikişisi olmak istemiyordu. Yani bu durum bircan korkusundan veya herhangi bir kaygıdandolayı değil, sorumluluğunun ağır olmasındankaynaklanıyordu. Eylem başarılıolmazsa, durumlar daha kötüye gidebilirdi.Bu nedenle direniş kararı almış olduğumuzhalde direnişte değildik.O günlerde Esat Oktay gelip Kemal arkadaşa,“Kemal, herhalde akıllandınız” demişti.Kemal arkadaş bir devrimci olarakbaskılara karşı tam direnişe geçmeme durumunukendisine yediremiyordu. Koşullarzordu, kendimize sitem ediyorduk. O durumbir süre daha devam etse, kendimize“Apocu düflüncelerinkökünü kaz›mak ve cezaeviduvarlar›na gömmek,Diyarbak›r Cezaevisomutunda Kürt halk›n›nözgürlük umudunu gömmekesas hedefti. Hareketinöncü kadrolar› ve en iddial›militanlar› oradayd›.Diyarbak›r Cezaevi’ndekilerdo¤duklar›na piflman ettirilirve inançlar›ndan vazgeçirtilirse,halkta önemli bir y›lg›nl›kve inançs›zl›k geliflecek,PKK’nin itibar› düflecek,Apocu düflüncelerin bofl oldu¤ufikri hakim k›l›nacakt›.”
Sayfa 22Temmuz 2003Serxwebûnlanet edecektik. Çünkü devrimcilik sözüvermiştik. Ama baskılar vardı, düşmanüzerimize geliyordu. Üstelik çok net vekeskin bir direniş içinde değildik. Bütün örgütlerteslimiyeti kabul etmişken, biz herzaman direnmeyi esas aldık. Buna rağmenmevcut tutumumuzu doğru görmüyor, bazıkurallara uyma şeklinde karar aldığımıziçin kendimize sitem ediyorduk. Kendimizdennefret eder hale gelmiştik. Zaten düşman“toplum içine salacağım; örnek olacaksınız,mikrop gibi yılgınlığı yayacaksınız”diyordu. Biz de direnişin olmadığı durumdakendimizi çok kötü hissediyorduk.Esat Oktay bir süre sonra gelip Kemal’ebakmış, orada bizde bir tepki olduğunu görmüştü.“Patron, herhalde akıllandınız. Bundansonra bir şey yapmazsınız” demişti. Kemalarkadaş ona şunu söylemişti: “Siz Türksubayısınız. Bize kitaplarda okuturlardı:Türk ordusunda bir komutan savaşa giderde ordusu yenilirse, ne ordu o komutana komutander, ne de o komutan ordunun başınageçmek ister. Türklerde böyle bir gelenekvardır. Ben bir kere komutanlık yaptım,ama kazanamadım. Türk ordusundaki geleneğegöre, ben bir daha komutanlık yapamam.Ama şunu bil ki, komutanlık yapan birkişi olursa, ikinci kişi ben olacağım.”Mahkemeler dönemi henüz gelmemişti,eylemi bundan önce yapacaktık. Fakatmahkemelerin uzaması da bu durumu etkiliyordu.Üstelik notlaştığımızın fark edilmesindensonra bizi ayırdılar. Daha öncehücreler arasında boşluk yoktu. Duvaravuruyor, birbirimize not alıp veriyorduk.Bunu fark edince, bizi üçüncü kata indirdilerve her iki hücrenin arasındaki hücreyiboş bıraktılar.Mazlum arkadaşın direnişi bu sıradagelişti. Mazlum arkadaş bir kararsızlık olduğunu,kimsenin ölüm orucunu başlatmakararı alamadığını görmüştü. Çok şiddetlibaskı vardı ve itiraflar sürüyordu. Mazlumarkadaş içimizde en ideolojik olan, ilkeleresaldırıya tahammül etmeyen, bunun öfkesinien yoğun yaşayan arkadaştı. O’nunaçısından bir devrimci olarak bu durumukabullenmek mümkün değildi. Bir insanıninancına saldırı olduğu zaman o insan yıkılırya, Mazlum arkadaşın yaşadığı da tambir dava adamının, bir inanç adamınıninançlarına yapılan saldırılar karşısındaçok fazla zorlanmasıdır. Bunun için dahafazla gecikmenin anlamsız olduğunu düşünmüşve bize mesaj vermek için tek başına21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece eyleminigerçekleştirmişti. Ben o zaman 3.kattaki 9. hücredeydim. Mazlum arkadaşda 4. kattaki 9. hücredeydi. Yani hücrelerimizalt altaydı. Bazen konuşuyorduk. O geceMazlum arkadaş üç kibrit çöpü yakıyorve kendi yaşamına son veriyor. Mazlum arkadaşınşehadeti böyle oldu.Kürt tarihinde Newroz gününde KawaDestanı anlatılır. Beyinlerini Dehak’a sunmaküzere Kürtlerin çocukları tek tek alınır.Sıra Demirci Kawa’nın çocuğuna gelincedayanamaz. Artık kimse çocuğunu verecekdurumda değildir. O efsanede olduğugibi, artık dayanılamaz bir noktaya gelinmiştir.Ayağa kalkmanın, isyan etmenin, birkıvılcım çakmanın zamanıdır. Mazlum arkadaşıneyleminden böyle bir mesaj aldık.Çünkü yazışmalarımızda, Mazlum arkadaşher zaman direnişin bir an önce başlatılmasıgerektiğini, bu konuda geciktiğimizi,daha fazla gecikmememiz gerektiğini yazıyordu.Üstelik O’nun isteyişi, daha çok ideolojiksaldırı karşısında tahammülsüzlüğüngetirdiği bir sonuçtu. Tartışıyorduk, fakatnet bir tarih çıkmıyordu. Bu durum Mazlumarkadaşı düşünmeye yöneltti. Yani “süreuzuyor, o zaman ben yapayım” düşüncesigelişti. Mazlum arkadaşın şehadetindensonra Hayri arkadaş bize yazdığı notta “birdaha kimse tek başına böyle bir şey yapmasın.Bir şey yapacaksak toplu yapalım”dedi. Hatırlıyorum: Ölüm orucundayken,Kemal arkadaş hep “keşke Mazlum da yanımızdaolsaydı da bu eylemi birlikte yapsaydık”diyordu.Mazlum arkadaşın eylemi bize bir mesajniteliğindeydi ve hepimizi çok sarstı.Kendimizi suçlu durumda görmeye başladık.O eyleme öncülük yapma zamanınıngeldiği mesajını vermiş, bir kıvılcım çakmıştı.Öngörülü bir arkadaştı, direniş birazdaha gecikirse durumun kötü olacağını görüyordu.Gecikildiği taktirde birçok insanıkaybedebilirdik, itiraflar hızlanabilir ve partiyizor duruma sokabilirdi. Bunun için direnişihızlandırmak istedi. Bizi ateşlemek veartık görevleri yerine getirmeye çağırmakiçin böyle bir eylem gerçekleştirdi.Bu eylemin sonuçları düşman üzerindefazla etkili olmadı. Hatta düşman baskıyıdaha fazla şiddetlendirdi. Bizim üzerimizede gelmeye başladı. İşte bu süreçte militanlarıntutumunu yansıtması açısından FerhatKurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zenginve Necmi Öner yoldaşların gerçekleştirdiklerieylem çok önemlidir. 33. koğuş daMazlum arkadaşın eylemini duymuştu. Bukoğuşta kalan Ferhat Kurtay değerli bir arkadaşımızdı.Çok olgun ve bilinçliydi, üniversitemezunuydu, mühendisti. Bir dönemaynı eyalet komitesinde beraber çalışmıştık.Bizim eyalet komitesinin sekreteriydi,daha sonra merkez yedek üyesi düzeyinegelmişti. Kongrede merkez üyeleri belliydi,fakat daha sonra merkezden arkadaşlar dışarıçıktı. Bu nedenle içeride merkez düzeyindearkadaş kalmamış, gelişebilecek arkadaşlaradirekt merkez rolü verilmişti.Merkez yedek üyesi düzeyinde olan bir arkadaşda Ferhat Kurtay arkadaştı.Daha önce bir ölüm orucu yapılmış vebir süre sonra bırakılmış, ama Ferhat arkadaşdirenişi biraz erken bırakmıştı. Direnişierken bırakan bazı kadrolarımızı buarkadaşın bulunduğu koğuşa götürmüşlerdi.Bunun vicdan azabı vardı. Bu durumdaiken Mazlum arkadaşın eyleminiduyunca “arkadaşlar, biz bu arkadaşlarıbirinci direnişte yalnız bıraktık. Görevlerimiziyerine getirmedik. Hiç değilse şimdisorumluluklarımızı yerine getirelim” diyerekarkadaşları örgütlemeye çalışmıştı.Yani “Önder arkadaşlarımız direndiler. Enson bırakanlar o arkadaşlar oldu. Şimdisıra onlarda değil bizdedir” mantığıylayaklaşıyordu.Direnen insan ac› duymazBiz 35. koğuştaydık, yani topluyduk.Durumumuz da biraz farklıydı. Bunedenle mahkemelerde savunma yapıyorduk.Diğer koğuştakiler yapmıyorlardı. Yapanlarda yalnızdı. Herhalde yalnız olmapsikolojisi insanın iradesini kırıyor. O bakımdancezaevindeki diğer koğuşlarda savunmayapan arkadaş yoktu. Yani arkadaştasavunma yapamamanın sıkıntısı davardı. Ferhat arkadaş böyle bir yaklaşımla“direnişe geçelim” diyor ve bu düşüncesinibir grup arkadaşa açıyor. Necmi, Çermiklibir arkadaşımızdı ve tam bir militandı. Çelikten,kırılmaz bir iradesi vardı. En ufacıkyanlış bir yaklaşıma bile tahammül etmeyenbiriydi. Gençti ve biraz da asabiydi. Yaniilkeli, ama iradesi kırılmayan öfkeli birgençti. Ferhat, Necmi arkadaşın bir kararaldığı zaman sonuna kadar götüreceğinive partiye çok bağlı olduğunu biliyor. Mahmutve Eşref arkadaşlar da Hilvan-Siverekmücadelesine ideolojik yönü fazla yoktu,ama çok temiz bir yurtseverdi. Sanırım liseyiokumuştu. Ferhat arkadaş bunları örgütlüyor;“bir eylem yapalım, Mazlum’a layıkolalım” diyor. Mazlum arkadaşın şehadetindenbir ay sonra, yani nisan ayı başlarındadört kişi kendilerini yakma kararı alıyorlar.Tabii bu sonuca varana kadar birçokeylem biçimi düşünüyorlar. Koğuşta askerleriesir almak, ardından gidip 35. koğuşunkapısını açmak, diğer arkadaşlarla birlikteisyan etmek gibi yöntemler de tartışılıyor.Kimi arkadaşlar “gardiyanları esir alalım,isyanı başlatalım” diyor. Tabii sonundabunların zor olacağını düşünüyorlar ve çokanlamlı bir gün olan Haki arkadaşın şehitdüştüğü günde kendilerini yakma eyleminigerçekleştirme kararı alıyorlar.Eylem için bazı malzemeler gerekiyor. Ozaman duvarlara zorla “ne mutlu Türk’ümdiyene”, “bir Türk dünyaya bedeldir”,“Türk’e uzanan eller kırılacaktır” şeklindesözler idare tarafından yazdırılıyordu. ‘DiyarbakırCezaevi’nin bütün duvarları busözlerle doluydu. Her koğuşta yazısı iyiolan birini bulup onlara bu işi yaptırıyorlardı.Necmi de koğuş sorumlusudur ve neftaldırıyor. Bu nefti bir köşeye koyuyor ve biray boyunca hazırlık yapıyorlar. Eylem ayın17’sinde yapılacak. Bunun nedeni var. İkiarkadaşın nöbetinin bittiği, diğer iki arkadaşınnöbetinin başladığı sırada dört kişi buluşacakve eylem yapacaklar. Yani başkazaman buluşamazlar. Cezaevinde gecekoğuşlarda yatıldığı zaman kimse kalkamaz,tuvalete bile gidilemezdi. Üstelik herkesinesas duruşta yatması lazımdı. Yatağındakıpırdayan için “suç işledi” diyorlardı.Öksürmek bile yasaktı. Nöbetçiler de esasduruşta yürüyecekti. Öyle bir ortamda nöbetidenkleştirmek kolay değildi. Onlar 17Mayıs gecesi bunu başarıyorlar.Bir de Ferhat arkadaş malzemeleri kendiyatağının altına koyuyor. Saat gece birile üç arasında bütün kağıtları ve naylonlarıdüzenli bir şekilde hazırlıyor ve dördü birlikteüzerlerine neft döküyorlar. Ardındankol kola giriyor ve kibriti çakıyorlar. Eylemleriduyulmasın ve kırılmasın diye dördübirlikte yanarken en ufak bir ses bile çıkarmıyorlar.Bizim elimiz yandığı zaman zıplarız,ama Onlar bütün bedenleriyle yanarkenbile en ufacık bir ses çıkarmıyorlar. Tabiikoğuş duman oluyor. Bunun üzerine arkadaşlarkalkıp arkadaşların yandığını görüyorlar.Bidon, kova ve bulabildikleri nevarsa su getirip arkadaşların üzerine döküyor,böylece alevi söndürmeye çalışıyorlar.O zaman arkadaşlar slogan atıyor ve “bizbir eylem yapıyoruz, direnişimizi kırmayın.Su döken, ihanet içindedir; yapmayın, sudökmeyin, ateşi söndürmeyin” diyorlar. Bunarağmen arkadaşlar alevleri söndürüyorlar.Ateş arkadaşları epey yakmıştı, artıkkurtulacak durumda değillerdi. Dört arkadaştanEşref arkadaş olay yerinde, diğerüç arkadaş da hastanede şehit düştü. Enson şehit düşen, Ferhat Kurtay’dı. On günyaralı kalıyor, bu arada tedavi ediliyor, fakatsonuçta şehit düşüyor.Burada önemli olan şudur: Çok önemlibir irade var ve bu, Apoculuğun ortaya çıkardığıbir iradedir. Bu dört arkadaş, bir ayönce kendilerini yakma kararı alıyor ve enufacık bir tereddüt bile göstermeden bir aysonra aldıkları kararı hayata geçiriyorlar.Bu durum büyük bir kararlılığı ve sorumluluğuifade ediyor. Daha sonra 14 Temmuzdirenişi oldu, çok sayıda şehadet yaşandı,fakat o zaman bunlar yoktu. O koşullardabu arkadaşların bir an önce karar alarakkendilerini yakmaları, yanarken en ufacıkbir acı bile duymamaları çok önemlidir. Direneninsan, acı duymaz. Bu kesinlikleböyledir. İster işkencede ister başka biryerde olsun, kendisini değil özgürlüğü,devrimi ve mücadeleyi yaşayan bir insanacı duymaz. O anda düşündüğü şey partiye,halka ve dava arkadaşlarına bağlılıktır.Bu duyguyu taşıyan insan kesinlikle acıduymaz. Çünkü onun o an içerisinde yoğunlaştığınokta kendi bünyesi değil, düşüncelerive inancıdır. Direniş budur. Yaniişkence anında bedeni üzerinde yapılan işkenceyideğil, dava arkadaşını düşünen kişiacı duymaz. Dört arkadaş kendilerini yakarkenacı duymuyorlar; çünkü o anda düşündüklerihusus eylemin başarısıdır. Eyleminbaşarısız olması çok kötü sonuçlaryaratacağı için, birkaç dakika yandıklarıhalde en ufacık bir ses bile çıkarmıyorlar.Diğer arkadaşlar duman nedeniyle eyleminfarkına varınca slogan atıyorlar. Bu da çokönemli bir noktadır.Düşmanın “bu cezaevinde artık kimse direnemez.İradeleri kırılmış. Herkesin elindenölümü de aldım. Öldürürsem ben öldürürüm,benim iradem dışında kimse ölemez.Ölümü bir silah olarak kullanırım, sizkullanamazsınız” dediği koşullarda, devrimcilerölüm silahını ona karşı kullanıyorlar.Yani bu silah tersine dönüyor. Bu durumdüşmanı çok öfkelendiriyor. Bu nedenleeylem sonrasında koğuşu bastılar veherkesi işkenceden geçirdiler. O sırada SiverekliFettan Yiğit diye bir arkadaş vardı.Bu arkadaş, işkenceye dayanamıyor, ranzanınaltına giriyor ve jiletle kolunu kesiyor.Tabii arama yapılınca bir kişinin eksik olduğufark ediliyor. Bunun üzerine arkadaşıarıyor ve birinin ranzanın altında baygınyattığını fark ediyorlar. Arkadaşı oradan çıkarıphastaneye götürüyorlar.Bu olaydan sonra koğuşun ismini değiştirdilerve boşaltıp herkesi dağıttılar. Çünküo koğuşta direniş çıkmıştı. Onlara göre bütünkoğuşlar teslim olmuş, herkes Esat Oktay’ındediğine uymuş, pişman olacak durumagelmişti. Fakat koğuşta hazırlık yapıldığını,eylem için malzeme toplandığını görünce,bu işi bilenler var diye düşünüyorlar.Gerçekten de bilenler vardı. Koğuştan üçdört arkadaş bizim hücreye geldi. Bize33’te bir olay olduğu haberi gelmişti. Biz denot getirmelerini söyledik. Ben 3. kattaydımve not bana geldi. Notta “arkadaşlar kendileriniyaktılar, Eşref şehit düştü, diğerlerinihastaneye götürdüler, durumlarını bilmiyoruz”şeklinde bir açıklama vardı. Haberi arkadaşlarailettik. Bu eylem, Mazlum arkadaşınkindensonra bizde yeni bir şok yarattı,bizi daha da zora soktu. Niye zora soktu?Herkes eyleme geçmişti. Biz bir kararalmıştık, ama pratiğe geçirmiyorduk. Hayriarkadaş duydu ve şöyle bir eğilim ortayaçıktı: Koşullar zor, arkadaşlar dayanamıyor,bu noktaya gelinmiş. Ama net bir karar ortayaçıkmadı. İlişkimiz ve konuşma imkanıyoktu. Ama bir eylem ihtiyacı duyuyorduk.Bu eylem bütün arkadaşları sarsmıştı.“Doktor ne derse öyle olur”Mayıs’ta Diyarbakır grubunun29mahkemesi vardı. Bu mahkemeyeHayri ve Kemal ile birlikte ben de çıkıyordum.Başka arkadaşlar da vardı. 31 Mayıs’tabizi mahkemeye çıkardılar. Ellerimizarkadan kelepçeli olduğu halde bizi sırayadizdiler. Kemal iki sıra yanımdaydı. O zamanyer değiştirmek yasaktı. Gardiyanlargörse, şiddetle cezalandırıyorlardı. Tabiiolayları duymuştuk, gerçekten tahammüledemiyorduk. Kararlı bir eyleme geçmekgerektiğini düşünüyorduk. Ben hemen ikincisıraya, Kemal’in yanına geçtim. Durumumuzunne olacağını sordum. Kemal aynenşunu söyledi: “Artık benden kokularçıkmaya başladı. Bu iş böyle olmaz. Birşeyler yapılmalı.” İlk diyalogumuz böyle oldu.Bundan sonra ne yapacağımızı konuştuk.Kemal, “Doktora söyle, bir şehit var”dedi. Doktorun, yani Hayri arkadaşın yanınagittim. Artık durulacak zaman olmadığını,bir eylem yapmak gerektiğini söyledimve Kemal arkadaşın düşüncelerini aktardım.Hayri de, “doğrudur, artık bir eyleminyapılması gerekir” dedi. O da böyle deyinceKemal’in yanına gittim. 14 Temmuz Direnişi’ninbaşlangıcı böyle oldu.Böyle bir karar çıkınca, bu eylemi mahkemedebaşlatma niyetimiz oldu. Kemalbaşlatabileceğimizi söyledi. Mahkemeyegittik. Ben bir defa el kaldırdım, yani eylemibaşlatacağımızı açıklayacaktım, ama hakimsöz vermedi. Ben de ısrarlı olmadım.Konuşmuş, ama tam netleştirmemiştik. Duruşmabitti. Tekrar Hayri arkadaşla konuştuk.“Mahkeme devam edecek, artık başlatalım”dedik. Bunun üzerine Hayri arkadaş,“öyleyse başlangıç bu grupta değil, Hilvan-Siverek grubunda olsun. Çünkü Hilvan-Siverekdavası, en büyük davamızdır. Düşmanen fazla oradan saldırıyor. Bir de oranıntutuklu sayısı çok. Oradan başlatırsakbütün koğuşlar duyar. Davaya ziyaretçilerve gazeteciler de geliyor. Hem son duruşmalarıdır,sahiplenelim” dedi. Koğuşa gittik.Ertesi gün mahkemeye giderken Kemal arkadaşlayan yana geldik. Kemal’e Hayri’ninsöylediklerini anlattım. Bunun üzerine Kemal“Hayri ne derse öyle olsun” dedi. Eskidenberi öyle bir durum vardı; yani cezaevindehep Hayri arkadaşın düşüncesine değerverirdik. İçimizde önderlik vasıfları gelişkin,doğru düşünme yönü olan, olaylar veduygulardan bağımsız düşünebilen niteliktebir arkadaştı. Herkesin farklı özellikleri vardı,ama Hayri tam bir önderdi. Parti içindeBaşkan Apo’dan sonra önderlik vasıfları engüçlü olan arkadaştı. Çok üstün kişilik özelliklerivardı. Bu nedenle cezaevinde de sonkararları veren hep Hayri arkadaştı. YazışmalarımızdaKemal de, Mazlum da hep“Doktor ne derse öyle olsun” derlerdi. 14Temmuz Direnişi’ni başlatma konusundada Kemal aynı şeyi söylemişti.Gerçekten Urfa grubu bizim için çokönemliydi. Arkadaşların çoğunluğu oradayargılanıyordu, ziyaretçileri çoktu. Gazetecilerde en fazla oraya geliyordu. Bizimdavamıza bazen hiç gazeteci gelmezdi,ama Urfa grubunu teşhir etmek için orayabasını alıyorlardı.Diyarbakır ana davası bitti. 1 Temmuz’daUrfa grubunun davası başladı. Budava, Hilvan-Siverek grubunun, yani ölümorucunu başlatacağımız grubun davasıydı.Hayri birkaç gün sonra başlatmanın iyi olacağınısöylemişti. Bunun üzerine birkaçgün geçti. Mazlum arkadaş şehit düştüktensonra Hayri arkadaş O’nun hücresine konulmuştu.Bu nedenle Hayri’yle konuşuyorduk.Musluk borularına vuruyor, kulağımızıdayıyorduk. O konuşuyor, ben dinliyordum;ben konuşuyordum, o kulağını dayıyorve dinliyordu. Böyle bir irtibatımızvardı. Bu durum bir hafta on gün sürdü.Duruşma başladıktan birkaç gün sonraHayri “bugün başlatacağım” dedi ve öylegitti. Geldiği akşam, “söz istedim, ama birtürlü söz hakkı vermediler, bu yüzden başlatamadım”dedi, ardından ertesi gün kesinliklebaşlatacağını söyledi. Gitti, akşamdöndü. Bu kez de elini ısrarla kaldırmış,ama hakim söz hakkı vermemişti. İtirafçılarıkonuşturuyorlar, bu nedenle arkadaşlarasöz hakkı vermiyorlardı. Hakim söz hakkıverirse partiyi savunacağımızı biliyordu.Kürsüye çıkamıyorduk. İstediğimiz kadarelimizi kaldıralım, sadece bazen “bu olaykarşısında ne diyorsun?” şeklinde bir soruyönelterek, tek tek evet veya hayır cevabıalıyorlardı. Hayri arkadaş ısrar ediyor, fakatyine olmuyor. Artık mahcup olmuştu.Görevi yerine getirememenin verdiği eziklikduygusandan dolayı zorlanıyordu.Sabah giderken “bu kez kesin başlatacağım”deyip gitti. Yine söz hakkı istiyor,ama hakim vermiyor. Bu biçimde dört beşgün geçti. Hayri artık sıkıntıya girmişti.Sondan bir gün önceydi. “Kesin yapacağım”dedi ve öyle gitti. Mahkemeye gidiyorve ısrarla elini kaldırıyor. Hakim söz hakkıvermeyince, “ben önemli bir şey söyleyeceğim”diyor. Sonunda hakim “ne söyleyeceksin?”diyor. Bunun üzerine Hayri, “çokönemli şeyler konuşacağım” diyor. Duruşmadaitirafçılar da var ve onlar hep ‘önemlişeyler’ konuşuyorlar. Hakim bunun üzerinebir şeyler söyleyeceği düşüncesiyle“kürsüye gel” diyor.Hayri arkadaş, kürsüye gidince rahatlıyorve konuşmaya başlıyor: “Şimdiye kadarbize işkence yapıldı. Defalarca mahkemeyeve idareye başvurduk, ama hiçbir zamandikkate alınmadık. Ne savunma yapabiliyoruzne de cezaevinde baskılar zayıfladı.Baskıları protesto etmek, bu durumukabul etmediğimizi göstermek için ölümorucuna başlıyorum” diyor. Hakim telaşakapılıyor ve “hayır, öyle değil. O zaman dilekçever, biz kolorduya veririz, ilgilenirler”diyor. Bunun üzerine Hayri, “yok, biz dahaönce dilekçeler verdik, fakat olmadı” diyor.Gerçekten dilekçe vermiştik. Hatta ilk mahkemeyedilekçe hazırladık ve birine verdik.O da koynunda saklamış ve mahkemeyevermişti. Başka çabalarımız da olmuştu,fakat sonuç yoktu. Hayri arkadaş kürsüdekonuşurken, bazı sözler verildiğini, amabunların tutulmadığını belirtiyor. O zamanhakim “yerine otur” diyor. Bu arada hemenKemal arkadaş elini kaldırıyor. Hakim anlıyor,“ne var?” diye soruyor. Kemal arkadaş,“ben de konuşmak istiyorum” diyor. Bununüzerine hakim yerinde konuşması gerektiğinibelirtiyor. Kemal, “Hayri arkadaşa katılıyorum.Ben de bu saatten sonra ölümorucuna başlıyorum” diyerek tutumunuaçıklıyor. Ali Çiçek de oradadır. Arka arkayaHilvan-Siverek grubundan altı arkadaşölüm orucuna başlıyorlar. Tabii hakim, duruşmadevam ederse katılanların çoğalacağınıgörüyor. Bunun üzerine Hayri’yi salondanapar topar çıkarıyor ve duruşmayıtamamlıyor.14 Temmuz Ölüm Orucu böyle başladı.Arkadaşlar sonradan o ortamı anlatıyorlar:Büyük bir heyecan vardı. En ufacık bir sesbile çıkmıyor, ama herkes coşkuya kapılıyordu.Bazı arkadaşlar daha sonra o anıanlatırken “kim olduğumuzu hatırladık” di-