Sayfa 2Temmuz 2003SerxwebûnTÜRK‹YE’N‹N YAKLAfiIMI YEN‹ KOfiULLARDA DAÇÖZÜMSÜZLÜK POL‹T‹KALARININ SÜRDÜRÜLMES‹D‹RTürkiye’nin Güney Kürdistan’dakivarlığı kadar etkinliği de, aşılanıyaşatma çabasıdır. Herhangi birpolitika veya uygulaması söz konusu değildir.Bütün çabaları kendisiyle birlikte yıkılmasürecine giren bölge statükosunu yaşatmayayöneliktir. Bu nedenle gerek açık, gerekörtülü biçimde Saddam rejiminin dayandığıyapıya cesaret verirken, müdahale tehdidialtında bulunan rejimlerle de ittifak içindehareket etmektedir. ABD’nin müdahalesiniönlemek için çok yönlü bir manevrayı uyguladı.Buna rağmen müdahalenin gerçekleşip,askeri başarı sağlamasının ardındançabalarını müdahalenin boşa çıkarılmasınoktasında yoğunlaştırdı. ABD ile çelişki veçatışma içine girmesinin altında bu gerçeklikyatmaktadır. Diyebiliriz ki, müdahaleyekarşı en çok direnen güç Türkiye rejimidir.Ancak karşıtlığını yaparken stratejik dost diyeifade ettiği ABD ile ilişkilerini koparmayıgöze alamamaktadır. ABD durumu netleştirmekisterken, onun izlediği yol durumumuğlaklığa mahkum etmektir.Konunun anlaşılması için Türkiye’niniçte ve dışta değişimden ne anladığını görmekgerekiyor. Oligarşik rejim pek değişimdenyana değildir. Tüm çabasını nasılayakta kalabileceği yaklaşımı belirlemektedir.Eğer başarabilirse en küçük bir değişimibile kabule yanaşmayacaktır. Sürecindayatmaları sonucu köklü olmayan, rejiminözüne dokunmayan ve pratik uygulamaalanı bulmayan sınırlı yasal değişiklikleregitmektedir. Geriye dönüp bakıldığındaiddialı diye lanse ettiği adımlar pratikdeğer ifade etmemiştir. Seçilen yol, dıştave içteki zorlanmaları dengelemek için“son noktaya kadar diren, direnme olanağıkalmadığında ise sınırlı yasal değişiklikleryap, ama pratikte reddet” biçiminde formüleedilebilir. Hangi yönden bakılırsa bakılsınyapılan yasal değişikliklere başka biranlam yüklemek mümkün değildir.Türkiye’nin dışa yönelik tutumu da benzeriözellikler taşımaktadır. Çok rol yüklenilmekistenen AB ile uyum yasalarını yönlendirenfelsefe demokratik açılım değildir. Birliğe girmekiçin pratik değeri olmayan düzenlemeleregidilmektedir. Öyle ki, her çıkardığı yasayıAvrupa’ya verilmiş bir taviz olarak görmekteve karşılık beklemektedir. Gücü yetse AB’ninölçülerini değiştirecek dayatmalarda bulunacaktır.Deyim yerindeyse, “eğer sizin kriterlerinizvarsa, bizim de, Ankara kriterlerimiz”vardır diyerek Avrupa’nın ortaya çıkardığı gelişmedüzeyini geriletmek isteyecektir. Dolayısıylauyum yasaları ciddiyetten uzaktır.Çağdaş ölçülerle ilişkisi olmayan bir sahtekarlıkörneğidir.Demokratikleşmenin Türkiye’nin gündeminegirmediğini, Ortadoğu’daki rejimlerleilişkilerinde de görebiliriz. Onun hiçbir zamanbölge ülkelerinin demokratikleştirilmesidiye bir derdi olmamıştır. Çoğu zaman engerici güçlerle ittifak yapmıştır. Demokratikleşmealanında proje ve çaba sahibi değildir.Çıkar sağlaması halinde en katı, gericigüçlerle ittifaklar kurmaktan çekinmemiştir.PKK’nin önderlik ettiği diriliş devrimindeTürkiye’nin Kürdistan’daki müttefikleri Kuzey’de“Hizbullah” Güney Kürdistan’da isefeodal aşiretçi özellikleri ağır basan KDP olmuştur.İran, Suriye, Suudi Arabistan vs ülkelerleilişkilerinde rejimlerin karakteri onuilgilendirmemiştir. Türkiye’nin bölge güçleriyleilişkiler tarihinde demokrasiye bağlılıksorun yaratmamıştır. İran İslam Cumhuriyeti’ylezaman zaman yaşanan gerginlikler rejimsorunundan daha çok İran’dan kaynaklananiçişlerine müdahaledir. Tabii ki Kürtsorunu da İran ve Suriye ile gerginlikler yaşamasınayol açmıştır. Dikkat edildiğindegörülecektir ki gerginliklerin hiçbirinin rejimlerinkarakteriyle bağlantısı bulunmamaktadır.Ne zaman ki söz konusu güçler direktveya endirekt müdahalelerini kesmişlerseçok geçmeden sıkı müttefik olarak değergörmüşlerdir.Ortadoğu’nun “tek demokratik müslümanülkesiyiz” iddiasının bir değeri varsa, o da,ABD ve Avrupa’nın desteğini almak içindir. İçve dış politikada demokratik bir şalı örtünmekkesinkes ekonomik, ticari ve siyasalrant sağlama amacından kaynaklanıyor.Halkın mücadelesi sonucu sağlanan zayıfdemokratik gelişmenin rejimi zorladığı durumlardarafa kaldırılması bu gerçekliğin ifadesidir.Ordunun yaptığı müdahalelerin yarattığısonuçlar ortadadır. Demokratik gelişmeninrejimi sıkıntıya soktuğu an, yok edilmesiher zaman bir hak olarak görülmüştür.Bu hak yasalarla güvence altına alınmıştır.Ordunun rejimin koruyucusu ve kollayıcısıolmasının altında bu gerçeklik yatmaktadır.Türkiye’nin değişen dünya koşullarındayaptığı yeni şey yukarıda belirttiğimiz sahte“Demokratikleflmenin Türkiye’nin gündemine girmedi¤ini, Ortado¤u’daki rejimlerle iliflkilerinde degörebiliriz. Onun hiçbir zaman bölge ülkelerinin demokratiklefltirilmesi diye bir derdi olmam›flt›r.Ço¤u zaman en gerici güçlerle ittifak yapm›flt›r. Demokratikleflme alan›nda proje ve çaba sahibi de¤ildir.Ç›kar sa¤lamas› halinde en kat›, gerici güçlerle ittifaklar kurmaktan çekinmemifltir.”demokratikleşme manevrasını yoğunlaştırmasıdır.Nasıl uygulanacağı tartışmalı, neyiiçerdiği belirsiz, ihtiyaç duyduğunda rafakaldırdığı yasalar gerçek anlamda demokratikbir değer taşımıyorlar. Bu nedenle yasaldüzenlemeler halk nezdinde heyecanyaratmıyor. Güdümlü hale getirilen basın vetoplumun dar bir kesimi dışında hiç kimsebu yasalara anlam yüklemiyor. Kendi kendisinegelin güvey olma misali yasalar sadecerejimin sahiplerini ilgilendirmektedir. Kaldı kirejimin sahipleri toplumsal kesimlerin katılımlarınaihtiyaç duymayarak yasal düzenlemeleryapıyorlar. Ordu, devlet ve hükümetyetkilileri yasaların nasıl olmasını belirleyengüçlerdir. Topluma atfettikleri rol ise denilenikabul etmektir. Kim ki katılımcı rol oynamayakalkışsa şöyle veya böyle baskılarla sindirilmektedir.Halka rağmen çıkarılan yasalarçok geçmeden unutulmaya mahkum olmaktadır.Yaşamsal değeri olmayan çabalarınbaşka sonuç vermesi de beklenemez.Demokratikleşme konusunda böylesi biraldatmayı esas alan Türkiye, Kürt sorunununçözümünde de aynı yaklaşımın sa hibidir.Kürt sorununun çözümü adına çıkarılanyasalar ciddi pratik bir değer ifade etmemiştir.Kürt halkının siyasal yaşama katılımıkaba ve ince politikalarla engellenmektedir.Eğitim, kültür vb alanlarda ilerleme sağlanmamıştır.KADEK ve Önderliği’nin yoğuntoplumsal barış girişimleri hep karşılıksız bırakılmıştır.Kürt ulusal özgürlük hareketinedayatılan politika tasfiyedir. En son çıkarılan“Eve Dönüş Yasası”na yüklenilen rol, kendilerinindeyimiyle “terörizmi çökertmektir.”Söz konusu yasayla Kürt halkına ve onunöncü güçlerine ihanet dayatılmaktadır. Kürtsorununun çözümü konusunda Türkiye’ninhala inkar ve imha politikasını esas aldığınıbelirtmek mümkündür.İşte Türkiye bu gerçeğiyle Güney Kürdistan’dabulunmaktadır. Hem Güney Kürdistanhem de Irak’ta değişime karşı direnmektedir.Irak’ın demokratik bir ülke halinegelmesini ve buna paralel olarak Kürt halkınınözgürlüklerini elde etmesini hazmetmemektedir.Bu doğrultudaki gelişmeleri “kırmızıçizgiler” söylemiyle tehlike algılamasıiçindedir. Hiç kimse kendisini istememesinerağmen Güney Kürdistan’da tutunmayaçalışmaktadır. Gelişmeler karşısında sağduyusunuyitirmekte, kendisini zorlayacakçabalara yönelmektedir. Gerillanın varlığınıbahane ederek, varlığını ve yıkıcı faaliyetlerinisürdürme pozisyonundadır.Gelişmeler Güney Kürdistan’da Kürt sorunununçözümünü gündemleştirirken, ilgilitüm güçlerin politikalarını yeniden düzenleyip,gözden geçirme gereği vardır. Gelinennoktanın ortaya çıkan koşulu, her bakımdanKürt sorununun çözümü için yeni politikalaraihtiyaç duymaktadır. Ne var ki, Türkiye nekendisi politika değişikliğine gidiyor ne deKürdistan’ı egemenlik altında bulundurandiğer ülkelerin politika değiştirmelerine fırsattanıyor. Üzerinde hareket ettiği yaklaşım,yeni koşullarda da çözümsüzlük politikalarınınsürdürülmesidir. Geçmiş yıllarda GüneyKürdistan’a duyduğu ilginin içinde çözümütaşımadığını yaşadığımız gerçekler çok netçegöstermektedir. KDP ile çok sağlam görülenilişkilerin tamamen Kürt hareketini çatıştırmayadönük olduğu netçe açığa çıkmıştır.Zaman zaman YNK ile kurulan ilişkilerde aynı nitelikte olmuştur. ’90’lardan buyana sürdürülen ilişkiler Kürtler arası iç çatışmaamacını taşımıştır. Kürt ulusal hareketininiç çatışma içerisinde tutulmasıylahem Kuzey hem de Güney Kürdistan’da çözümüngelişmesi önlenmiştir. Bu anlamdaTürkiye’nin Kürtler arası çatışmanın mimarıolduğu kesindir. Politikaları, bundan kaynaklananilişkilerin çözümü izlerini taşımamıştır.Özellikle KDP’nin iç çatışmanın temelbir unsuru olması kesinkes Türkiye’ninyaklaşımından kaynaklanmıştır. Bu ilişkilerdeelde ettiği rant, çözüme hizmet etmektençok çözümün gelişmesini önlemiştir.Kuzey ve Güney Kürdistan’da ortaya çıkanfırsatların çözüm doğrultusunda değerlendirilmemesi,İran, Suriye ve devrilen Irakrejiminin çözümsüzlükte ısrar etmelerininaltında da Türkiye’nin söz konusu yaklaşımıyatmaktadır. Ortaya çıkan sonuç ikili taraflarınçözümsüzlüğe mahkum edilmesidir.’90’lı yıllarda Kürt sorununun çözümü içinolumlu adımlar Türkiye’nin müdahalesi ileetkisizleştirilmiştir. Böylece Türkiye çözümsüzlüğühem kendisinin hem de diğer egemenülkelerin politikası haline getirmiştir.Benzeri bir durumu uluslararası güçlere dedayatmış, ABD, AB, Rusya vd güçlerin Kürtsorununda olumlu bir yaklaşıma yönelmeleriengellenmiştir. Eğer, Türkiye Kürtler içinneyin adresidir denilirse, verilecek cevaphiçbir tereddüde düşmeden, çözümsüzlükadresi olacaktır.Türkiye’nin Kürt sorunu karşısında yaşadığıtıkanıklık, Irak’a müdahale sonrasındada aşılamamıştır. Ortaya çıkan durumunyarattığı zorlamalara rağmen çözümsüzlükTürkiye’nin politikalarına damgasını vurmaktadır.ABD’nin belli bir çözüm istediğinetlik kazanırken, Türkiye aşılmış politikalardaısrarı sonucunda provokatif bir konumadüşmüştür. ABD’nin Irak ve Güney Kürdistan’dabaşarısızlığa uğramasını beklemektedir.Bütün çabalarını bu doğrultudayoğunlaştırmaktadır ve Güney Kürdistan’ınistikrarsızlaştırılması çalışmaları içerisindedir.Süleymaniye olayı, Türkiye’nin istikrarsızlıkyaratma çabalarına darbe vurmuştur.Türkmenlere dayanılarak komplo faaliyetleriyleortamı provoke etme hazırlıkları tamamlanmış,harekete geçileceği sıradaABD devreye girerek onu durdurmuştur.Alınan istihbaratlara göre Türkiye’nin kontrafaaliyetleri YNK, KADEK ve bağımsızşahsiyetleri hedefleyecekti, yine halka yöneliksaldırılar gerçekleştirilip, ortam provokeedilecekti. İktidar olma hesaplarını gerçekleştiremeyenve ABD tarafından sınırlandırılanKDP’nin rahatsızlığını fırsat bilenTürkiye, kapsamlı provokatif eylemlerleGüney Kürdistan’ı istikrarsızlaştırırken Kürdistan’daçözüm olanaklarını darbeleyeceğigibi ABD’yi de zorlayacaktı. Böylece aşılançözümsüzlük politikalarına yaşam şansıyaratmış olacaktı.Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye’ninGüney Kürdistan’daki varlığı provokasyondanibarettir. Yapacağı her girişim, Kürt sorununaçözüm yaklaşımını içermediği için provokatifduruma düşmekten kurtulamayacaktır.Artık Türkiye’nin sorunu sadece KADEKdeğildir. Başta ABD olmak üzere mevcut politikalarıile herkese sorun yaratacaktır. Varlığınınnedenini KADEK tehlikesine dayandırması,varlığını meşru kılmaya yetmeyecektir.Ciddi sorunlara kaynaklık etmek istemiyorsaya çekilecek ya da Kürt politikasınıköklü biçimde değiştirecektir. Güney Kürdistan’dançekilmesi geçici bir rahatlama getirecektir.Tek çıkar yol Türkiye’nin Kürt politikasınıköklü biçimde değiştirerek çözüme evetdemesidir. Bunu yapmadığı sürece GüneyKürdistan’daki gelişmeler onu giderek dahafazla zorlayacaktır. Ne Türkiye’nin, ne diğeregemen ülkelerin politikalarında ısrar edipbaşarıya ulaşma şansları kalmamıştır. Aşılmışolan politikalarda ısrar, yıkıcı sonuçlardoğuracaktır. Bu anlamda değişimin, yenipolitikalar oluşturmanın zamanıdır. Tarihinçarkı ne kadar direnç gösterilirse gösterilsineskinin aşılması, yeninin gelişmesi temelindeişleyecektir.Türkiye dahil birçok gücün içinde bulunduğuçıkmazın nedeni aşılan politikalarıngündemde tutulmasıdır. Bu durum GüneyKürdistan’daki güçler için de geçerlidir.KDP, müdahalede daha geniş ve güçlü iktidarolacağını beklemiştir. ABD’nin Irak rejiminidevirmesinin kendisine böyle bir fırsatyaratacağı hesabıyla hareket etmiştir.ABD’nin Saddam rejimi yerine muhalefetkonumunda bulunan güçleri iktidar yapmaması,en fazla KDP’yi hayal kırıklığına uğrattı.Yeni iktidarın kuruluşunun belirsizlikiçerisinde bırakılması ve demokratik ölçülerinistenmesi mevcut konumunu sürdürmesinibile zorlamaya başlamıştır. ABD’ninIrak genelinde olduğu gibi Güney Kürdistan’dada aldığı önlemler KDP ve YNK’ninyerel iktidarlarını büyük ölçüde zayıflatmıştır.Kontrol noktalarının kaldırılması, gümrüklereel konulması ve yerel hükümet çalışmalarınındenetlenmesi bu güçlerin konumunuderinden sarsmıştır. KDP veYNK’nin güç kaybetmeleri söz konusudur,halkın birikmiş tepkilerini onlara karşı hareketegeçirmiş durumdadır. Tüm halk kesimleridaha yeni yeni demokrasi taleplerini dilegetirmekte, ister Kürdistan’da, isterseIrak’ta olsun demokratik bir rejimin kurulmasınıistemektedirler. Dolayısıyla peşmergegüçlerinin denetimine dayalı başka rejimlerireddediyorlar.KDP gelişmelerin kendisini olumsuz etkilemesikarşısında şii muhalefeti, Türkiyeve İran’la ittifak içinde, alttan altta ABD’yemuhalefet ederken; YNK ABD’nin uyguladığıpolitikalara tabi olmayı esas almakta, bupolitikalar temelinde gücünü koruyup, geliştirmehesapları yapmaktadır. Görülen odurki, KDP ve YNK ya kendilerini köklü demokratikdeğişim ve dönüşüme tabi tutup yeniduruma adapte olacaklar ya da gelişmelerkarşısında aşılacaklardır. Onlara bağlı küçükgruplar ise büyük ölçüde tarihe karışacaklardır.Her halükarda Güney Kürdistan’dakisiyasi yapının dağılması ve yenidenyapılanması yaşanacaktır. Halkın demokrasiistemi güçlenecek, buna yanıt verecekyapılara katılım sağlayacaktır. Buradanhareketle demokratik uygarlık çizgisigelişme olanağını daha fazla elde edecektir.Daha şimdiden böylesi bir gelişmeninfırsatı ortaya çıkmıştır. DolayısıylaPÇDK’nin gelişip, etkili olmasının ortamı olgunlaşmıştır.Ancak koşullar ve olanaklardemokratik gelişmenin yaratılması için yetmez.Önem kazanan PÇDK’nin demokratikuygarlık çizgisini özümsemesidir. Ne varkiPÇDK demokratik gelişme yaratmayı yeterinceözümsememiştir. Yerel iktidar konumundabulunan siyasal yapıların klasik iktidarmantığı, PÇDK’yi olumsuz yönde etkilemekteve demokratik gelişmenin motorgücü olmasını sınırlandırmaktadır.Demokratik gelişmeye dayanan bir iktidarlaşmanınönündeki en büyük engel, saltiktidar mantığıdır. KDP ve YNK buna mahkumolduklarından halkın özgürlük taleplerineyanıt veremez konuma düşmüşlerdir.Burada diretmeleri halinde tükenmeleri kaçınılmazdır.PÇDK’nin ise halk nezdinde demokratikalternatif haline gelmesinin tek yolu,klasik iktidar mantığından uzaklaşarak,demokratik gelişmeyi esas almasıdır. Bunubaşardığında Güney Kürdistan’ın yanı sıraIrak’ta da, PÇDK demokratik gelişmeninmotor gücü olacaktır. Bugün sınırlı olan gelişmesidev boyutlara ulaşacak, Irak halklarınındemokratik bir yaşama kavuşmasınınöncüsü olarak rolünü oynayacaktır.Irak’ta Saddam rejimine bağlı güçlerindirendiği bir sırada salt iktidar anlayışı iledemokratik gelişmeye dayalı iktidar anlayışıarasında ciddi bir mücadele başlamıştır.ABD, demokratik içerikten yoksun iktidararayışlarını sınırlandırmaya çalışırken, demokratikgelişmeyi teşvik etmektedir. Saddamrejimine bağlı güçlerin direnişi iktidararayışı içinde olan muhalefet güçlerinin pozisyonunugüçlendirmekte, ABD’nin iktidarıkendilerine vermesi dayatmalarına fırsatsunmaktadır. Diğer taraftan PÇDK başta olmaküzere demokratik güçlerin klasik iktidarhastalığından kurtularak demokratikgelişme yaratmaları hayati önem kazanmaktadır.Irak ve Güney Kürdistan’ın geleceğini,Saddam’a bağlı güçlerin direnişi değil;salt iktidar peşinde olan güçlerle demokratikiktidar mücadelesini yürüten güçlerinmücadelesi belirleyecektir.Serxwebûn internet adresi:www.Serxwebun.comE-mail adresi:Serxwebun@Serxwebun.comSerxwebûn’dan
Serxwebûn Temmuz 2003Sayfa 3Sevginin, adaletin ve güzelliklerin yaflanaca¤› bir dünyaÖZGÜRLEfiEN VE ÖNCÜLEfiEN KADINLA YARATILACAKTIRDerin tarihsel ve kültürel zeminiüzerinde dinamik, dönüştürücübir güç olarak doğrulan Kürt halkı;kadını, yaşlısı, çocuğu ve genciyle tarihselözgürlük ve demokrasi kıvılcımını çakmamisyonunu yüklenmiş olarak bugün birkez daha ayaktadır. Görevlerimiz zor, tarihselbilinç kadar güncel aktivite ve yüksekcoşku isteyen görevlerdir. Halk olaraktarihin bizi karşı karşıya bıraktığı bu misyon,Atina Savunması’nda BaşkanApo’nun çarpıcı ifadesiyle ortaya konmaktadır,“bize düşen, yeni Gılgameş ve İskenderlerekul olmadan, bu sefer uygarlığahalkların efendisiz katılımlarının umutkaynağı olabilmektir. Evrensel özellikleribağrında taşıyan, halkların demokratik veekolojik uygarlığının şafak vaktinde, aydınlığınilk ışıklarını bu kez de ilk olarakçakabilmektir.” Bugün bunun en çarpıcı,bir o kadar gerçek boyutlarını Ortadoğu’nunmerkezi Irak’ta, eski Mezopotamyatopraklarında yaşıyoruz. Başkan Apo’nunAtina Savunması’nda ifade ettiği “Nasıl ki,Kürdistan halkı ilk Sümer sınıflı ve devletlitoplum uygarlığının gelişmesinde ana (neolitik)kaynak rolünü oynayıp tarihe dev birkatkıda bulunduysa, günümüzde de aynıalanda, gelişmiş son ‘ABD vahşi uygarlık’güçleriyle kendi öz demokrasi deneyimleriniilişki ve çelişki içinde geliştirmeye çalışmaktadır”gerçekliği; güncel olarak dayakıcılığını, somutluğunu, ağırlığını, zorluklarını,ama bir o kadar da heyecanını,coşkusunu yaşadığımız bir gerçeklik olarak,görevlerin ve sorumlulukların ne kadaryüksek bir tempo gerektirdiğini ortayakoyuyor. Tabii bu tempo her şeyden önceve tüm başarıların ön koşulu olarak zihniyetdeğişiminde gereklidir. Bu genel perspektiftenbaktığımızda özelde Irak, amagenelde Ortadoğu coğrafyası, belli bir dönemdaha bu değişimi ağır bir tempoylayaşamanın acısını ve zorluklarını yaşayacaktır.ABD 20 Mart-9 Nisan arasında kısasayılabilecek bir süreçte, son on yıldırbütün dünyanın da gündeme koyduğuSaddam rejimini askeri açıdan yıkmayıbaşardı. Ancak tarihten günümüze kadarIrak’ta insan hak ve özgürlükleri, yaşamınsosyal, kültürel, ahlaki, ekonomik vb birçokboyutu, günlük yaşamın en temel gereklilikleri,yaşam güvencesi, tutarlı veköklü bir demokratik rejime geçişin aşamalarıvb daha birçok açıdan vaat ettiğideğişimleri başarabilmiş değildir. Mevcutdurumda başarması da pek kolay görünmüyor.En azından uzun, sancılı ve bedelliolacağı açıktır. Yine yaşanan sürecinIrak’ta yaşayan halklar açısından son derecezorlu, çelişkili ve acılı olduğu gerçeğisöz konusudur. Eski sistemin –rejimin–uyguladığı soykırımlar, katliamlar, bireyinve toplumun tüm özgürlüklerini, haklarınıtüketen, pervasız saldırganlığının en somutifadesi, Bağdat’ın düşüşünden sonraIrak’ın birçok yerinde ve değişik halklardaninsanlara ait toplu mezarların çıkmasıoldu. Halklar yaşadıkları eski acılarlabile yeniden yüz yüze geliyor. Yarattığıtahribatlar çok ağırdır. Halkın kendi iradesive isteğiyle olmasa da, kendisini ‘özgürlükve barış!’ temsilcisi görüp, Irak rejimininyaşattığı acılardan kurtarma vaadiyleIrak’a giren ABD de, henüz yaşamınen somut ihtiyaçlarını, sosyal hizmetlerinidüzenleyebilmekten uzaktır. Halk, bununda yarattığı derin bir belirsizlik, güvensizlik,kaos ve zorluklar içerisinde yaşamaktadır.Yaşam garantisi bile kalmamıştır.Özellikle kadınlar, radikal İslamcı güçlertarafından sokağa çıktığı, başını açtığı,çalıştığı gibi nedenlerden dolayı ölümletehdit edilmekte hatta öldürülmektedir.Özcesi onlarca yıldır oligarşik diktatörlükleraltında yaşayan halkların acısı, sorunlarıve en temel ihtiyaçlarının karşılanması,ABD’nin “başarılı” askeri operasyonuylaçözümlenmiş gözükmüyor. Halklarda, demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesigibi konularda derin bir inançsızlığa,savrulmaya ve bıkkınlığa yol açabilecek,yine etnik köken farklılıkları nedeniylebirbirine karşı kışkırtılacak son derecekarmaşık bir süreç yaşanmaktadır.“Kaos aralığı” en çok ve derinliklibu topraklarda yaşanıyorIrak, sadece Ortadoğulu halkları,Irak’a komşu olan ülkeleri ilgilendirenbir alan değildir. Irak’a müdahale özündehalkların öz gücüne dayalı dinamiklerlemüdahale edilemeyen, aşılıp, değiştirilemeyensistemin, kendi iç dinamikleriylekendisine bir müdahalesidir. Kendi sistemsel,hayati çıkarlarını yeni bir düzenlenişe,yeni stratejik ilişkilenmelere, yapılanmalara,araç ve coğrafyalara kavuşturmagirişimi ve mücadelesidir. Bu nedenlebaşarılı olup olamayacağı ya dakendisine göre hangi yöntemlerle başarılıolacağı son derece önemlidir. Buna görebölgenin, insanlığın ve bizlerin de konumudeğişecektir. Irak’a müdahale,mevcut durumda açığa çıkan sonuçlaraterk edilip gidilirse farklı, bir on yıl sonradüzenlenmiş, “demokratikleşmiş” birIrak’la sonuçlandırılıp gidilirse farklı olacaktır.Yine ABD’nin Irak’ta düzeni oturtmakiçin, diğer ülkelerden yapacağı askeri,ekonomik, siyasi güç takviyesiylealanda kalması ve başarması farklı sonuçlardoğuracaktır. Mevcut durumuylanetleştiğini belirtmek zordur. ABD’ye giderekartan askeri saldırılar, direniş hangikaynaktan ya da kaynaklardan besleniyor?Amaçları, güçleri nedir? ABD,Irak’tan çıkmazsa mücadele araç ve yöntemlerinasıl değişecek, ne kadar ısrarlıve sürekli olabilecekler? Saldırıları çokartsa bile ABD’yi bu alandan çıkarabilirlermi? Bu durumda Irak’ı, Irak halklarını, Ortadoğu’yuve dünyayı neler bekliyor? Aksidurumda ABD, orta ve uzun vadedeneleri getirebilir? Gerçekten neyi, nasıldeğiştirebilir ve ne kadar başarılı olabilir?Bu temelde yapacağı değişiklikler ne kadarhalkların lehine olacak? Halkların,Ortadoğu ve Mezopotamya’nın insanlığındoğuş toprakları olmasının gücü müABD’yi değiştirecek, yoksa ABD’nin beşbin yıllık egemenlikli sistem gerçeğininmirası mı bu toprakları değiştirecek? Tarihboyunca tüm çelişkilerin, savaşlarınen derin yaşandığı bu topraklar, tarihle,kültürle yine cüceleşmiş de olsalar butoprakların insanlarıyla ABD arasındakimücadele, sadece günde birkaç ABD askerininölümüyle sonuçlanan boyutlardamıdır yoksa şimdilik fazla görünmeyen,içten içe kaynayan, sessiz ve derindentarihsel hesaplaşmasına hazırlanan dahafarklı güçlerin değişik biçimlerde yürüttüğübir mücadele midir?Cevap bekleyen sayısız soru söz konusudur.“Kaos aralığı” en çok ve en derinliklibu topraklarda yaşanıyor. İşte böylesibir süreç ve coğrafyada bizim hareketolarak rolümüz çok belirleyicidir ve süreçgiderek yükselen bir tempoyla bu rolü oynamamızıdayatmaktadır. Irak’taki konumumuz,bunun yeniden yapılandırılmakistenen Irak’taki dengelere etki düzeyi,mevcut pozisyonumuzun Kürt sorunu veçözümüyle bağlantısı, bunun Türkiye’nindış politikada yıllarca sürdürdüğü çizgisiyleilişkisi ve buna etki düzeyi, İran-Türkiye-Suriye ilişkileri yine Türkiye-AB, Türkiye-ABD ve daha birçok ilişki nereden bakılırsabakılsın bizimle yakından ilgilidir ve bugündaha güçlü bir etkileşim içindedir. Bunedenle herkesten daha fazla Irak’taki geneldurumu, son yaşanan Süleymaniyekrizini en doğru okuması gereken güçlerdenbirisi biz oluyoruz.●“Türkiye’nin 80 y›ll›k gerçe¤i sallan›yor. Onlarca y›ld›r yürüttü¤ü iliflkiler, ittifaklar de¤ifliyor.“K›rm›z› çizgileri” tek tek afl›ld›, anlams›zlaflt›. Kendisince yeni k›rm›z› çizgiler çizse de, bunu bafltaTürkiye içinde uyanan halk ve demokrasi cephesi olmak üzere d›fl politikada da kimse fazla ciddiyealm›yor diyebiliriz. Türkiye y›llard›r Kürt sorununu çözümsüz b›rakmas›n›n, inkar veimha konseptinin, sald›rganl›¤›n›n ve yok sayman›n hesab›n› ödüyor.”●●“Bölgede konumlanan ve Kürt fobisinden dolay› son derece hassas yaklaflan Türk ordu güçlerinin ony›ll›k boflluktan dolay› alanda kurdu¤u otorite, baz›lar›n›n deyimiyle “Güney Kürdistan’› kendi arkabahçesi olarak görme” durumu sona ermifl bulunmaktad›r. Yaflanan geliflmeler, krizler, bunal›mlar ortayaç›kan genel bir sonuç olarak Türkiye ve ABD iliflkilerinin yeniden tan›mlanmas›n›, her iki ülkeninç›karlar›n›n ve yollar›n›n ayr›ld›¤›n›, önceliklerinin ve politika yürütme esaslar›n›n de¤iflti¤ini gösteriyor.”●“Türkiye ya Kürt sorununu çözerya da bu sorun etrafında çözülür”Neresinden bakılırsa bakılsın gelişmeler,ABD’nin bu bölgede yaşadığısıkıntıların ve sürece kendi düşündüğütarzda ivme kazandırmak istediğinin işaretleriyledoludur. Bu gelişmeler bizi deson derece etkiliyor elbette. Bölgede konumlananve Kürt fobisinden dolayı sonderece hassas yaklaşan Türk ordu güçlerininon yıllık boşluktan dolayı alanda kurduğuotorite, bazılarının deyimiyle “GüneyKürdistan’ı kendi arka bahçesi olarakgörme” durumu sona ermiş bulunmaktadır.Yaşanan gelişmeler, krizler, bunalımlarortaya çıkan genel bir sonuç olarakTürkiye ve ABD ilişkilerinin yeniden tanımlanmasını,her iki ülkenin çıkarlarınınve yollarının ayrıldığını, önceliklerinin vepolitika yürütme esaslarının değiştiğinigösteriyor. Bu elbette mücadelemizin,Başkan Apo’nun son beş yıldır İmralı’dayürüttüğü mücadelenin etkilerinden bağımsızele alınamaz, onun direkt sonuçlarındanbiri oluyor. Türkiye devleti “yaKürt sorununu çözer ya da bu sorun etrafındaçözülür” gerçeği günümüzde çokhızlı işliyor ve birçok şeyi değiştiriyor. Tabiyeni olan boyutları var, belli bir dönemdiryaşanan boyutları var, ileride dahafarklı gelişecek, belirginleşip, netleşecekboyutları var. Ancak hangi açıdan bakılırsabakılsın özellikle Türkiye’nin Kürt sorunununçözümünü gündeme almaktan,Kürt kimliğini, halkını tanımaktan, bir gerçeğiolarak görmekten başka bir çözümüolmadığı, çağla uyuşmayan zihniyetini,siyasal yapı ve kurumlaşmalarını köklübir gözden geçirme temelinde yenidenyapılandırması zorunluluğu kendisini hergeçen gün daha da dayatıyor. Bu gerçekliğinTürkiye gibi geri zihniyet hastalığınıen derinden yaşayan bir ülkenin devletyapılanmasında ortaya çıkaracağı sarsılma,yıkım, gel gitler öyle basit olmayacaktır.Özellikle belli kesimlerin –rantçı,çeteci güçler, şoven milliyetçi kesimler veşahin kanadının– mevcut ortamdan yararlanıpyeniden siyasette kurumlaşma,kendini oturtma gibi tehlikeli ve kirli hesaplarınıda canlandıracaktır.Türkiye’nin 80 yıllık gerçeği sallanıyor.Onlarca yıldır yürüttüğü ilişkiler, ittifaklardeğişiyor. “Kırmızı çizgileri” tek tek aşıldı,anlamsızlaştı. Kendisince yeni kırmızı çizgilerçizse de, bunu başta Türkiye içindeuyanan halk ve demokrasi cephesi olmaküzere dış politikada da kimse fazla ciddiyealmıyor diyebiliriz. Türkiye yıllardır Kürtsorununu çözümsüz bırakmasının, inkarve imha konseptinin, saldırganlığının veyok saymanın hesabını ödüyor. Bedellerinisancılarını yaşıyor. Yıllarca çözümsüzlüğünmerkezi, kalesi gibi durduğu içinşimdi çözülüşün ve çözümün gelişmesindede en fazla yüklenilen zorlanan halkaolması doğaldır. Aslında 2003 yılı başındanitibaren hızlanan gelişmeler, bizimaçımızdan çok net olan ve BaşkanApo’nun yıllarca çözümlediği bir gerçeğibütün dünya kamuoyuna ve özellikle Türkiyelibirçok kesime çok daha net ve anlaşılırbir biçimde göstermiştir. Türkiye cumhuriyetininyetmiş seksen yıllık politikalarının,siyasal yapılanmalarının çok sakat birzihniyete, onun yapılanma ve kurumlaşmalarınadayandığı; özellikle Kürt sorunubaşta olmak üzere birçok temel siyasalsosyalolguya yaklaşımda yanlış politikalarbelirlendiği, uzun ve önemli yıllarınkaybedildiği –ki bunu en çarpıcı “bir yüzyılı boşa geçirdik” diyerek ifade ettiler–bölgenin lider gücü olabilecekken, çok etkisizve olumsuz bir konuma sürüklendiğiinkar edilemez gerçeklerdir. BaşkanApo’nun “elli yıl, yüz yıl sonra da olsa aynınoktaya geleceğiz” tespitinin doğrulandığıaşikardır. Aslında 70-80 yıldır Türkiye,birçok gücün de oyun ve yönlendirmeleriylederinleştirilen korkunç bir öngörüsüzlüğe,perspektifsizliğe ve lidersizliğemahkum kılınmıştır. Türkiye her şeydenönce, siyasal rejimine karar kılmak ve bunungerektirdiği zihniyet, kurumlaşma değişimini,yenilenmesini yaratmak zorundadır.Türkiye artık bu zorunlulukla ertelenemezbir biçimde karşı karşıyadır. Ya buzorunluluğu kabul edip, yaşamın, doğanınve siyasetin diyalektik yasalarına göre yürüyecek,yenilenecek ve gecikmeli de olsakazanacaktır; ya da dogmaların, korkuların,tabuların hakim olduğu ve bu nedenlede ‘düğmesine basanın’ çok olduğu birgerçeklik içinde sürüklenip, kaybedişinuçurumlarına düşecektir. Şimdi Türkiye’dekızışan, şiddetlenen ve değişimin temposunukıran da, bu derinden yaşanan zorlukararlaşma aşamasıdır.Bu noktada kilit sorun, Kürt sorunudur.Köklü değişim için aşılması mutlak gerekeneşik, Kürt sorununun çözümüdür. Yürüttüğümüzözgürlük mücadelesi bu gerçeğintüm çıplaklığıyla tanınmasını, giderekartan bir düzeyde tartışılmasını, kabulünü,aşılmasını ve çözümünün gerekliliğinigündeme getirmiştir.Bir toplumun gelişkinlik düzeyikadının özgürlük düzeyiylebağlantılıdırAncak özellikle son beş yıllık süreçaçısından demokrasi, özgürlük, barışadına çalışma yürüten güçlerin, öncülükmisyonu gereği KADEK ve PJA olarakbizlerin vermemiz gereken özeleştirilerinçerçevesi Başkan Apo’nun görüşme notlarındamevcuttur. Bu, önemli ve yaşamsaldır.“Değiştirmek istediğin gerçekliktedeğişimi somut olarak yaratmak istiyorsan,değişimi önce kendinde başlatacak-