24.08.2015 Views

SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

Onkapak -259 (Page 1) - SERXWEBÛN

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KADEK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Mustafa Karasu 14 Temmuz direnişini değerlendiriyor14 Temmuz ruhu Kürdistan devriminin ruhudur14 Temmuz ruhu Kürdistan devriminin ruhudurMücadele tarihimizde ilk toplu tutuklamalar’78 yılında Ağrı’dabir faşistin vurulması olayı sonrasındaoldu. Altı yedi arkadaş toplu olaraktutuklanmasıyla başlayan bu süreç dahasonra, Antep’te de bazı arkadaşların tutuklanmalarıyladevam etti. Fakat tutuklamalarınyoğun olarak başlaması ’79 yılının ortalarındansonra oldu. Maraş Katliamı’ndansonra Maraş ve çevre illerle, İstanbulve Adana gibi şehirlerde sıkıyönetimilan edilmişti. ’79 yılının nisan ayındasıkıyönetim alanı genişletilerek Urfa ve Diyarbakırda içine alındı. Yani 12 Eylül öncesindebir sıkıyönetim dönemi oldu. Operasyonlarve tutuklamalar sıkıyönetime zeminhazırlamak için yapılmıştı.Sıkıyönetim ilanından sonra ’79 yılıylabirlikte bizde de tutuklanmalar hızlandı.Özellikle Hilvan ve Siverek’te mücadelemizinönemli bir boyuta ulaşması, Batman veCeylanpınar gibi işçilerin yoğun olduğumerkezlerde işçi mücadelesinin gelişmesi,yine birçok yerde faşistlere karşı mücadeledeApocuların etkin olarak devreye girmesidevleti genelde devrimci harekete, özeldede Apocu harekete karşı saldırıya yöneltti.O zamanlar Yıldırım Merkit bizimle birlikteydi.Daha sonra cezaevinde itirafçı oldu.Mazlum arkadaş, Yıldırım Merkit ve AyselÇürükkaya birlikte yakalanmışlardı.Mazlum arkadaşın merkez toplantısınagiderken üzerindeki belgelerle birlikteyakalanması, Hilvan ve Siverek mücadelesininönümüzdeki süreç planlamasınındüşmanın eline geçmesine neden olmuştu.Tamamen açık ve net bir biçimde olmasada, o belgelerde genel olarak gerillamücadelesini başlatacağımıza yönelikbir planlama vardı. Eğer Siverek mücadelesibaşarılsaydı, bir taraftan Çermik veErgani’ye kayılacak, diğer taraftan Hilvan’danViranşehir’e, Mardin’den de Botan’aulaşılacaktı. Böylece mücadelemizingeliştiği alanlardan bir daire şeklindeyayılarak gerilla savaşını başlatma planlamasıyapılmıştı. Başkan Apo daha o zamanarkadaşların önüne böyle bir plankoyuyordu. 12 Eylül öncesi durumumuziyiydi, kitle desteği büyük bir güçtü. Hilvanmücadelesi istediğimiz gibi ilerlemekaydetseydi, gelişmeler daha da farklıolacaktı. Fakat bu gücü gösteremedik.Gövde çok büyüdüğü halde, onu idareedecek taktik önderlik gelişmedi. Hareketgiderek halkın umudu haline gelmişti.Belki yeniydi, dolayısıyla tecrübesizdi,ama toplumda harekete yönelik büyük birsempati vardı ve bu çok önemliydi.Bu gelişme 12 Eylül’ün kadrolara yönelikoperasyonlarını hızlandırmasına yol açtı.Tutuklananların yüzde yetmişi 12 Eylül’densonra değil önce oldu. Özellikle ’79yılından sonra Hilvan ve Siverek’te büyükoperasyonlar yapıldı. Devlet bu iki yeri tambir karakol haline getirmişti. Devletin, birevi kuşatıp içindekileri alır gibi, şehirleritümden kuşatma ve herkesi tutuklama durumuoldu. Bu yönelim ’79 yılında hızlandı.Bu yılın ekim ayında Mazlum arkadaş, biray sonra da Hayri arkadaş yakalandı. Ondansonra ocak, şubat ve mart aylarındaSiverek’te Muzaffer ve Rıza arkadaşlar,daha sonra da diğer kadrolar yakalandı.Özellikle mayıs ayında Diyarbakır’da büyükoperasyonlar oldu.‘Kızıl Hafta’ içerisinde her yerde devrimcişiddet çok güçlü uygulandı. Bu haftaiçerisinde gücümüzü gerçekten gösterdik.Her tarafta kepenk kapatma eylemleri, ilkokullarakadar bütün dereceli okullardaboykotlar oldu. Bir de birkaç yerde işkencecipolislere karşı eylemler yapıldı. Bunlarınhepsi bir hafta içinde çok yoğunkampanyayla gerçekleştirilince, devletinbize yönelimi arttı. 12 Eylül darbesi böylebir zeminde geldi. En fazla Kürdistan’dakigelişmeler 12 Eylül’ü gündeme getirdi.Eğer Kürdistan’daki gelişmeler olmasaydı,Türkiye devrimci hareketi farklı bir biçimdeezilebilirdi. Bir de Kürdistan’dakihareket Türkiye’deki gelişmeleri tahrikediyordu. Kürdistan’da gençlik ve işçi hareketleriileri bir düzeye ulaşmıştı. Devletbuna tahammül edemedi.12 Eylül’ün amac› PKK’ninbafllatt›¤› mücadeleninkökünü kaz›makt›Ben ‘79 yılının 12 Eylülü’nde yakalandım.Yani 12 Eylül darbesindenbir yıl önceydi. O zaman Diyarbakır SiyasiŞube Müdürü benimle konuşurken, “yasiz bu topraklarda yaşayacaksınız ya dabiz; ikimiz birden yaşayamayız. Bu ülkeyisize bırakmayız. Sizi mutlaka ezeceğiz”demişti. Yani o konuda tam bir kararlılığaulaşmışlardı. Zaten yakalandığım zamanBaşkan Apo’yu arıyorlardı. Sorgudansonra siyasi şube tutukluyu karşısına alıptehdit ediyordu. Bana da öyle yaptılar.Masada başkaları da vardı. Polisler, ellerindeBaşkan Apo’nun kazaklı bir fotoğrafıile geldiler. Bu fotoğraf ’80’li yıllardaHürriyet gazetesinde çıkmıştı. Her poliseBaşkanın fotoğraflarından onar yirmişertane veriyorlardı. Daha sonra soruşturmaiçin bizi kolordu komutanının yanına götürdüler.Beni tanıtırken “Siyasal BilgilerFakültesi’ndendir, Apo’nun okulundandır”diyorlardı. Beni orada da tehdit ettiler.“Birkaç gün sonra Apo’yu da yanına getireceğiz.Biliyoruz, şu anda Mardin’in Kızıltepeilçesindedir. Yakında O’nu da getireceğiz”diyorlardı. Cezaevine gider gitmezarkadaşlara rapor yazarak durumuaktardım, Başkanın kaldığı yer konusundapolisin bilgi sahibi olduğunu söyledim.Başkan yurtdışına çıkmıştı, fakat ben bunubilmiyordum. Başkan çıkmadan öncedevlet istihbarat alarak nerede olduğunutespit etmiş, ama hareket etmede geçkalmıştı.Cezaevlerine insan doldurulmasınınnedeni, bu operasyonun amacı, PKK tarafındanKürdistan topraklarına atılan tohumlarınkökünü kazımaktır. Böyle bir yaklaşımla,kısa bir süre sonra 12 Eylül darbesigeldi. Darbeyle birlikte bütün cezaevlerindebir sinme oldu. Bizden önce Mamak’ayönelmişlerdi. Diyarbakır’a ’80 yılınınsonunda yöneldiler. Özel bir ekip gelmişti.Gestapo dediğimiz bir havacı başçavuşvardı. Bu, özel eğitilmiş biriydi. Zatengelir gelmez, bütün koğuşları dolaştı.Elinde bir zincir, bir de tahta cop vardı. Onlarıgöstererek, “bu benim tespihim, bu daköteğim. Bundan sonra sizleri bunlarla terbiyeedeceğim” diyordu.Diyarbakır Cezaevi’nde önemli bir arkadaşyapısı vardı. PKK kadrolarının yüzdeyetmiş veya sekseni buradaydı. MamakCezaevi’nde olanlar gazetelere yansımış,bilgi bize de sızmıştı. Buna karşıbizim mücadele kararlılığımız vardı. Faşistrejimin uygulamalarına kesinlikle boyuneğmeyeceğimizi söylüyorduk. Herkesboyun eğse de, biz boyun eğmeyecektik.Bu kararlılık çok önemlidir. Şundandolayı önemlidir: Diyelim ki, bu cezaevindeon beş tane Kürt örgütü, bir o kadarda Türk sol örgütü var. Türk solundanbazıları direnme kararı içinde olsalar da,Kürt örgütlerinden hiçbiri direnme kararıalmadı. “Darbe gelmiştir, artık üste boyuneğip sessiz kalmak gerekir. Koşullar düzelirve ortam değişirse mücadele edilir.Ama cezaevlerinde direniş olmaz” diyorlardı.Kendilerine direniş önerimizi ilk götürdüğümüzde,Kürt örgütlerinin bize söyledikleribu oldu. TİKKO ve bazı Türk solgruplardan “direnişe biz de katılırız” şeklindebir cevap geldi.‹lk direnifl“12 Eylül’e karfl› ilk tavr›m›z, on befl günlük açl›k grevi oldu. Biz 22. ko¤uflta, di¤erKürt örgütleri ise alttaki ko¤uflta kal›yorlard›. Eylem öncesi bir görüflmemiz oldu.Fakat onlar direnifle kat›lmad›lar. Burada gösterilen direnme gücü ve kararl›l›k, PKK’ninyaratt›¤› yeni kimli¤in, yani yeni Kürt kiflili¤inin cezaevinde ortaya konulmas›d›r.Biz olmasayd›k, istisnas›z bütün Kürt örgütlerinin yapacaklar›fley susmakt›. Nitekim pratikleri de öyle oldu.”Eylül’e karşı ilk tavrımız, on beş12günlük açlık grevi oldu. Eylemi benyönetiyordum. Bu nedenle diğer gruplarlagörüşerek onları da eyleme katılmaya çağırmıştım.Zaten bizim kaldığımız 22. koğuşüst koğuştu. Kürt örgütleri alttaki koğuştakalıyorlardı. Kendileriyle zaman zamangörüşüyorduk. Eylem öncesi de bu temeldebir görüşmemiz oldu. Fakat onlar direnişekatılmadılar. Burada gösterilen direnmegücü ve kararlılık, PKK’nin yarattığıyeni kimliğin, yani yeni Kürt kişiliğinin cezaevindeortaya konulmasıdır. Biz olmasaydık,istisnasız bütün Kürt örgütlerinin yapacaklarışey susmaktı. Nitekim pratikleri deöyle oldu.Cezaevinde ilk defa bu kadar uzun sürelibir açlık grevi oluyordu. Buna karşı dışarıdan,inzibatlar, askerler getirildi ve cezaevibasıldı. Ardından herkese zorla yemekyedirerek açlık grevlerini kırmaya çalıştılar.İnsanların eline zorla kaşık verdiler,coplar ve kalaslarla döverek yemek yedirdiler.Bunun sonucunda eylemi bırakanlarolsa da, çoğunluk eylemi sürdürdü. Açlıkgrevi on beş gün devam etti. Ancak eyleminhiçbir etkisi olmadı. Hiçbir talep karşılanmadığıgibi, şiddet uygulamaları dahafazla arttırıldı. Giderek ilk ayrışma başladı.O zaman bizim koğuştan birçok arkadaşıhücrelere götürdüler. Daha çok Hilvan veSiverek’ten tutuklanan arkadaşların grubuayrı bir koğuşta kalıyordu. Onların bir kısmınıda hücreye götürmüşlerdi.1981 yılının ocak ayından sonra kadrolarlakitleyi ayrıştırma, bunun için öncü olarakbilinen isimleri, dosyasında PKK kadrosuolarak adı geçenleri ve direnen sempatizanlarıhücrelere koyma, diğerlerini ayrıştırıpkolaylıkla teslim alma, yani geneli öncüdenkopararak iradesini daha çabuk kırmapolitikası izlendi. Böylelikle yavaş yavaşhücrelere doldurulduk. Diyarbakır Cezaevi’ndehücreler iki bölümlü, simetrik tiptedirler.Cezaevi dört katlı bir binadır. Herkatta on hücre, her bir tarafta kırk olmaküzere toplam 80 hücre vardı. Hücreler tekkişilikti; ama bazen beş, bazen kırk veyaelli kişi koyuyorlardı. Tutuklular hiç oturamayacakbiçimde bu hücrelere sıkıştırılırdı.Şöyle bir uygulama daha vardı: Arkadaşlarıkoğuşlardan alıp götürüyor,“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım diyeceksin”ya da “yemek duasını okuyacaksın”diye dayatıyorlar, bu ikisini yapmayanlarıişkencelerden geçirerek ayrıştırıyorlardı.Bunun gibi birçok gerekçeyle yapılan ayrıştırmalarlaöncü kadrolarla kitleyi birbirindenayırarak teslim almak hedefleniyordu.Gercüş ve Hisar’da tutuklanıp getirilenbazı yurtseverler vardı. Onların içinde HisarlıNuri Aslan adında bir yurtsever vardı.Çok değerli bir insandı. Yurtseverlik duygularınıve coşkusunu en üst düzeyde O insandagördüm. Yaşlıydı, ayağı sakattı, amaçok kararlıydı, bir militan gibiydi. Daha sonra–’92 veya ‘93 yılında– Gercüş ya da Batman’dakontralar tarafından katledildi. Birde Derikli yaşlı biri vardı. Cezaevlerindeyurtsever yaşlıların birçoğu PKK’ye inanarakfaşist rejime karşı koyuyordu. O ikisinineline kaşığı zorla verdiler ve döve döve yemekyedirmeye çalıştılar. Ağızlarından kangeldi. Yatırdılar, tekrar denediler. Onlar yemeyincedövüp götürdüler. O zaman gençlerede yöneliyorlar, ama yaşlılara özelliklesaldırıyorlardı. “Geçmişte bunların iradesikırılmıştı, şimdi kalkıp gençlerin yaptığınınasıl yaparlar?” diye yönelim daha fazla onlaraoluyordu. Fakat Nuri Aslan da, Abdulkadirdayı dediğimiz diğer yurtsever de enufak bir kararsızlık bile geçirmeden açlıkgrevine devam ettiler. İşte o zaman bana“biz buradan çıkıp köylülere on beş gün açkaldığımızı söylediğimizde kimse inanmayacak”demişlerdi. Yani o zamanlar o kadaraç kalıp da ölünmeyeceği bilinmiyordu.24 Şubat’ta yeni bir ekip, Esat OktayYıldıran’ın ekibi geldi. Bunlar marşlarla içerigirdiler. Sesleri duyunca yeni bir durum olduğunufark ettik. Esat, bizim önümüzdende geçti ve bütün katları tek tek dolaştı.Herkesi tehdit etmiş, en son bizim kaldığımız35. koğuşa gelmişti. Etrafımızda dolaştı.Bir Amerikan parkası giymişti. ArkasındaCo diye çağırdığı bir köpek vardı. Kendisineürkütücü ve esrarengiz bir hava vererekgeldi. Kendisini tanıtırken, adının Esat OktayYıldıran, görevinin iç güvenlik amirliğiolduğunu ve bundan sonra komutanın kendisiolacağını söyledi. Kıbrıs’tan geldiğini veorada kimsenin kendilerine dayanamadığınıbelirterek, “Kıbrıslılar bizi bilir. Vatan vemillet için çocukların bile kanını içeriz. Sizde burada bize tabi olacaksınız” dedi. Özitibariyle söylediği, iki ay sonra burada iradelerineteslim olmamış insanlar kalmayacağıydı.Bunu daha sonra şöyle ifade etmişti:“Biz serbest bıraksak bile, cezaevindençıkmak istemeyeceksiniz.”Devam› Sayfa 21’de

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!